26 Eylül 2021 Pazar

SAHTE MESİH ERHAN AFYONCU

 



SAHTE MESİH ERHAN AFYONCU

Erhan Afyoncu - Sahte Mesih by voxen

BEYİN DALGALARI

 




BEYİN DALGALARI

Beyin Dalgaları by api-3749639

HASTALIKLARA HANGİ ÜRÜNLERİ TAVSİYE EDİYORUZ

 



HASTALIKLARA HANGİ ÜRÜNLERİ TAVSİYE EDİYORUZ

HASTALIKLARA HANGİ ÜRÜNLERİ... by hasan5667

DOĞANIN ŞİFALI ELİ ENDER SARAÇ

 



DOĞANIN ŞİFALI ELİ ENDER SARAÇ

Ender Saraç Doğanın Şifalı Eli by 142777

AROMATERAPİ

 



AROMATERAPİ

aromaterapi 2012 by Hüsniye Kayalar

TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER

 



TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER

Tıbbi ve Aromatik Bitkiler by Erdem

ŞİFALI BİTKİLER

 



ŞİFALI BİTKİLER

Sifali Bitkiler PDF by islamimedya

Ahmet Maranki Şifalı Bitkiler Kitabı

 

Ahmet Maranki Şifalı Bitkiler Kitabı

Ahmet Maranki Şifalı Bitkil... by mevlude84

UZUN YAŞAMANIN SIRLARI

 


UZUN YAŞAMANIN SIRLARI

Uzun_yasamanin_sirlari by periyil

Konsantrasyon Adım Adım Mutlak Zihinsel Ve Ruhsal Hakimiyet - Mouni Sadh

 



Konsantrasyon Adım Adım Mutlak Zihinsel Ve Ruhsal Hakimiyet - Mouni Sadh

Konsantrasyon Adım Adım Mut... by Asiman Şirinova

25 Eylül 2021 Cumartesi

ZİKİR HUZURU ELE GEÇİRMEKTİR





ZİKİR HUZURU ELE GEÇİRMEKTİR

Bunun en birinci ve en kolay yolu, kalbi devamlı zikirle meşgul etmektir. Zikir, kalbi Yüce Allah’a bağlayan en kısa, en kolay bir yoldur. Zikrin en büyük fazileti, zikreden kulu, Yüce Allah’ın özel olarak huzurunda zikretmesidir. 

Alemlerin Rabbi Yüce Mevla’mızın: “Siz beni zikredin; ben de sizi zikredeyim.”42 Müjdesi, zikrin faziletini anlatmaya yeter de atar bile. Şu kudsi hadis de, zikir ehline özel müjde vermektedir: “Kulum beni zikrettiğinde, ben onunla beraberim. Kulum beni gizlice içinden zikrederse, ben de onu özel olarak zatımla zikrederim. 

O beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde ( meleklerimin arasında ) zikrederim.”43 Şu ayet gerçek akıl sahiplerini bize tanıtmaktadır: “O gerçek akıl sahipleri, ayakta (yürürken) otururken ve yanları üzere yatarken ( bütün hâl ve zamanlarında ) Allah’ı zikrederler. 

Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler.” 44 Büyük müfessir Fahruddin Razî (rah): “Bir kalp ancak Yüce Allah’ın muhabbeti ile dirilir, sevgisiyle hayat bulur, zikriyle huzura erer, diyor ve ekliyor,

Bir kul ancak diliyle zikir, azalarıyla şükür, kalbiyle fikir içinde kaybolup bütün varlığı ile devamlı Allah’a kulluk yaptığında gerçek insan olur.” 45 Diğer bir ayette Yüce Allah, kendisi ile her an beraber olanların hâlini şöyle belirtir,

 “Onlar öyle erlerdir ki, herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz. 

Onlar, yüreklerin ve gözlerin dehşetten ters döneceği ahiret gününden korkarlar.”46 Allame Âlusî (rah.) bu ayetin tefsirinde der ki: “İslam Ümmeti içinde bir çok ehl-i tarik ve özellikle Nakşibendî büyükleri, ayette anlatılan daimî zikir hâline ulaşmışlar ve bu zikre ulaşmayı en büyük gaye edinmişlerdir. Zikir onların kalbinde iyice yerleşmiştir. 

Öyle ki hiçbir halde Yüce Allah’ı zikirden gafil olmazlar.” 47 İşte Allah dostları, bizlere bu zikir çeşidini yaptırarak, bizleri bu müjdelere ulaştırmak istemektedir. Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz: “Zikrin en hayırlısı, gizli zikirdir,” 48 buyurmuşlardır. Arifler zikri, veliliğin diploması olarak tarif etmişlerdir. Zikirsiz, kalb uyanmaz, Allah dostu olunmaz. 

 Gavs-ı Sânî Seyyid Abdulbaki (k.s) Hz.leri, bir sohbetlerinde zikir hakkında şöyle buyurdular: “Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar, sonra ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur. Haramlar ve işlenen günahlar ise, şeytanın gıdasıdır.

 İşlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır; onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir. Bu nedenle, insanın içinde kalp, nefis ve şeytan devamlı mücadele hâlindedir. 

Rabbü’l-Alemin: “Dikkat edin, uyanık olun; kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur,” 49 buyurmuştur.” 

 Vird, düzenli bir şekilde günlük olarak yapılan ders ve zikir demektir. Nakşibendilikte bu ders ve zikirler, gizli usulle yapılır. 

Bu yolda vird olarak uygulanan üç çeşit zikir vardır. 
Birincisi kalp zikri, 
ikincisi letâif zikri, 
üçüncüsü de nefyu isbat zikridir. 

Bunları kısaca açıklayalım: KALP ZİKRİ 
 Kalp zikri dersi almanın bazı şartları vardır: 

 1-Yukarıda anlatıldığı usullerde mürşide intisap edip adapları yapacak. 
 2-Sadatların isimlerini ezberleyecek. 
 3-Sağ elinin şehadet parmağı olacak. Bu ders herkese tavsiye edilir, kendi irade ve arzusuna bırakılır, zorla yaptırılmaz. 

Zikir dersi isteyen müride ilk olarak kalp zikri verilir. Kalbin üzerinde Lafza-i Celal (Allah) zikri çekilir. Bu zikir en az beş bindir. 

Bu sayının altına düşülmez. Onun nasıl çekileceğini bizzat mürşid veya onun görevlendirdiği vekili tarif eder. 

Bu zikir şu şekilde yapılır: Mürid, abdestli olarak kıbleye karşı adap üzere oturur. Önünde iki tane tesbih bulunur. 

Birisi zikir çekeceği tesbih. Diğeri de ne kadar çektiğini belirlemek için kullanacağı tesbih. Beş bin zikir çeken kimse yüzlük tesbihi elli defa devir yapacağı için bunu belirlemek için tesbihlerden birisinden elli tane ayırır ve onu sol eline alır. 

Başına ön tarafını dizlerine kadar örtecek bir bez atar. Beyaz bez tercih edilir. Sonra gözlerini kapatır. Zikre başlarken, günahların kalbi sardığı, bu hâlle gerçek zikrin çekilemeyeceği, ilahi yardıma muhtaç olduğunu düşünerek 25 defa estağfirullah der. 

 Peşinden 8 (sekiz) adet Fatiha okuyup 8 şart kısmındaki sırayla bağışlar; ancak hediye edilen Sadatların ruhlarından istimdat isteme yoktur. 

Kalbin uyanması, toplanması ve zikre hazırlanması için biraz (beş dakika kadar veya daha kısa) mürşid rabıtası yapar, mürşidden manevi destek ve feyiz bekler. 

Sonra, sağ elindeki tespihini elinin başparmağı ile orta parmağını birleştirip sol memenin dört parmak aşağısındaki insani kalbinin üzerine kor. 

Dilini damağına yapıştırıp şehadet parmağı ile tespihi hızlıca çevirirken kalbiyle Allah Allah Allah diye zikreder. 

Yüzlük tespihi sonuna kadar çevirince, diliyle kendi duyacağı bir sesle: 
“ilahi ente maksûdî ve rızâke matlubî” der. Bunun anlamı şudur: ‘Allahım! Benim maksadım sensin, aradığım ise senin rızandır.’ Bunu söylerken, aynı anda bu sözünde sadık olmadığını, nefsinin yalancı olduğunu düşünür. Tekrar azimle zikrine devam eder. 

 Bu duayı her yüzden sonra söyler ve böylece tespihi elli defa çevirerek 5 (beş) bin virdi tamamlar. Virdin sonunda, amelimi hakkıyla yapamadım diye üzülür, Allah’ın rahmetine güvenir, zikir esnasındaki kusurları için 25 defa estağfirullah der ve gözlerini açar. 

 Vird esnasında rabıta yapılmaz, bu tehlikelidir. Virtte kalb sadece zikre bağlanır; alemlerin Rabbini zikrettiğini düşünür, bütün dikkatini kalbindeki zikirde toplar. 

 Kalp zikrini vekiller 21 bine kadar artırabilirler. Alınan bir zikrin vücuda yerleşmesi ve vücudun zikre alışması için en az 4 ay çekilmesi güzel olur. Bundan sonra istenirse artırılır. Ancak özel durumlar ve gelişmeler olursa bu süreden önce de mürşide veya vekiline danışılır. 21 binden sonrası Letâif virdine girer ve onun zamanını mürşid belirler. 

 LETÂİF ZİKRİ 
 Önce letâifler hakkında biraz bilgi verelim. Letâif, insan vücuduna yerleştirilmiş manevi, nuranî cevherlere verilen bir isimdir. Bunlar gizli, sırlı ve iç bünyede saklı cevherlerdir. 

Baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır. İnsanın aslı bunlardır. 

Bu cevherler mümin kafir her insanda mevcuttur. 
Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve vazifelerini tespit etmişlerdir. 

Bu konudaki açıklamaların özeti şudur: Cenab-ı Hakk (c.c) insanı on asıl şeyden yaratmıştır. 

Beşi mahlukat alemi denilen hâlk alemindendir. Bunlar toprak, su, hava ateş ve nefistir. Bunların başkanı ve hakimi nefistir. 

 Ölçü ve hesap ile bilinebilen, gözle görülen ve incelenebilen cisimlerden oluşan aleme ‘hâlk alemi’ denir. Diğer beş unsur ise, asılları alem-i emirden olan insani kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunların başkanı ve hakimi kalptir. 

 Ruhun sarayı kalptir. Ruh kalbe hâkimiyetini kurunca, kalp bedeni ona göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır. 

 His, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, mesafe ve maddesi olmayan, Allahu Teala’nın ‘ol’ emri ve iradesinin tecelli etmesiyle yaratılan şeylere ‘emir alemi’ denir. 

 Allahu Teala yüce kudreti ve ince hikmetiyle her iki alemin latifelerini aşk yoluyla aralarını birleştirmiş ve kaynaştırmıştır. Öyle ki bunlar birbirinden ayrılmak istemezler. 

Bu aşktan dolayı hâlk aleminin latifeleri emir aleminin latifelerini hükmü altına almıştır. 

 Letaiflerin Vücuttaki Yerleri: Kalb, sol memenin dört parmak altındadır. 
İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir. 

 Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır. İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir. Sır, sol memenin iki parmak üstündedir. İlahi marifet mahâllidir. 

 Hafi, sağ memenin iki parmak üstündedir. ilahi tecelli ve nurlar içinde kaybolma mahallidir. Buna istiğrak denir. Ahfa, göğüs kafesinin üst ucundan yani gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır. İlâhî sır mahallidir. 

Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir. Burada elde edilen duruma izmihlal denir. 
 Nefs latifesinin yeri iki kaşın ortasıdır. 

 Bütün latifelerin merkezi kalptir. 
Kalb ruhun sarayı hükmündedir. 
Terbiye olmamış nefs, devamlı kötülüğü emreden sıfatıyla kalbi tamamen hükmü altına aldığı zaman, kalbden Allah için hiç bir hayırlı amel çıkmaz. 

Bu durumda ruh da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir. Artık kalb ve ruh asli vazifelerinden uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete düşmüş olurlar. Bu hâl kalbin perdelenmesi ve günahlarla kararmasıdır. İnsanın bu durumdan kurtulması için çok ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır. 

Bu tedavinin en güzel ve en kolay yolu bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe alıp, kendisine intisap edip manevi terbiyeden geçmektir. Mürşid-i kâmil, kendisine intisap eden müride önce güzel bir tövbe yaptırır. Sonra zikir telkin eder. 

Bu zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaiflere sirayet eder. Zikre devam edildiğinde kalpten Allahu Teala’nın sevmediği ve razı olmadığı düşünceler silinip gider. 

Zikir kalbe iyice yerleşince her hâlde zikretme hâline geçer, böylece gaflet yok olur. 
Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir, insanda Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu ahlak ve sıfatlar oluşur. 

 Mesela münafıklık, nefsin kötü sıfatlarından birisidir. Vücuttaki su unsurunun özelliği ile irtibatlıdır. Suda, bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği ve bulunduğu şartlara göre değişme sıfatı vardır. 

Bu sıfat, insana yansır ve iki yüzlülük meydana gelir. 
Ancak bu sıfat, mürşid-i kâmilin terbiye, himmet ve tasarrufu ile alçak gönüllü olmaya dönüşür. Kalpten nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertliğe bırakır. 

 Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı, İslam’ın emir ve hükümleri karşısında gayrete, ince davranmaya ve rahmani taraftarlığa dönüşür. Havadan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfat, izzet, vakar ve heybete dönüşür. 

 Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve efendilik sıfatına dönüşür. Letaifleri hakiki vazifelerine döndürmek gevşemeyi gidermek için onların zikir nurları ile aydınlanması, temizlenmesi ve beslenmesi gerekir. 

 Letâif Zikrinin Çekilişi Nakşibendi yolunun büyükleri kalp virdini başarıyla tamamlayan kimseye Letaif virdi vermektedirler. Bu zikir de “Allah” ism-i şerifi ile yapılır. 23 bin ile başlar, 101 bine kadar devam eder. Bu zikrin çekiliş vaktini mürşid belirler ve seyrini kendisi takip eder. 

 Letâif virdi, altı latife üzerinde çekilir. Bunlar sırasıyla kalp, ruh, sır, hafi, ahfa ve nefis latifeleridir. Bunların yerleri yukarıda anlatıldı. Mürid, letâifler üzerinde aynen kalb zikrinde olduğu şekilde zikir çeker. 

Her latife bir kalp gibidir; zikir onun üzerinde çekilir. hedef, her bir latifenin zikre geçmesi, uyanması, olgunlaşması ve böylece bütün vücudun zikre geçmesidir. Buna zati zikir, sultanî zikir, denir. Tesbihi zikir çekilecek latifenin üzerine koyar ve kalb zikrinde olduğu gibi Allah Allah diyerek hızlıca çevirir. 

Kalb zikrindeki edeb ve usullere dikkat eder. Her yüz tespihten sonra dille, kendi duyacağı bir sesle ‘İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi” der. Çekilecek zikir miktarı altı latifeye paylaştırılır. Önce kalpten başlanarak her latifede biner biner zikir çekilir. Nefs latifesiyle bir tur tamamlanmış ve altı bin çekilmiş olur. 

Tekrar kalbe dönüp ikinci tura başlanır. Binlik kaç turun gerektiği baştan tespit edilir ve hepsi tamamlanır. Sonra, kurtarırsa her latifede beş yüz beş yüz zikir çekilir. Beş yüz fazla gelirse yüzer yüzer taksimat yapılır. 

Sonra kalan olursa, otuzüç otuzüç taksimat yapılır. Otuzüçler çekilirken yüzün tamamlandığı latifede ‘‘İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi” denir. Kısaca taksimat bin, beş yüz, yüz ve otuz üç sıralamasıyla yapılır. 

Letaif zikri çekilirken bitmeden ara verilmesi gerektiğinde mümkünse bir kere devir yapıp tek sayıda bırakmak güzel olur. Mesela yedi bin, dokuz bin, onbeş bin gibi. Ancak zor durumda herhangi bir latifede iken ara verebilir. Sonra kaldığı yerden devam eder. 

 NEFY U İSBAT ZİKRİ 
 Letâif zikrinde başarılı olan müride Nefy u isbat zikri tarif edilir. Bu zikir, zikirlerin en faziletlisi olan “lâ ilâhe illallah” zikridir. Buna Kelime-i Tevhid zikri de denir. Bunun zamanını da mürşid belirler. Bu zikrin çekiliş şeklini mürşidin kendisi veya bizzat görevlendirdiği bir kimse yapar. 

 Bütün bu terbiye ve zikirlerle elde edilecek sonuç zâtî zikirdir. Zâtî zikir, insanın bütün vücuduna yayılan, benliğini saran, kalbini Allah aşkında toplayan zikirdir. Bu zikir hâline ulaşan kimse yürürken, otururken ve yatarken devamlı Allahu Teala’yı zikreder. Ayrıca zikir nuru onun bütün etine kemiğine yansır. 

O insan bu nur ile bütün eşyanın zikrini işitecek, hissedecek bir makama ulaşır. Artık her şey ona Allah’ı hatırlatır, her varlık bir ilim sebebi olur, hikmet öğretir, ilahi sevgisini artırır. Bunların sonu müşahede ve güzel ahlaktır. 

Müşahede, ihsan makamı olup Allahu Teala’yı görüyor gibi O’na kulluk yapmaktır. Sadatların isimlerini ezberlemeyenlere kalp virdi verilmez. 

Onlara “ihlas-ı şerife”, “Salavat” ve “Sübhanellahi velhamdü lillahi velâ ilâhe illallahu vellahu ekber” tesbihi günlük ders olarak verilir. Her birinden günde 50 veya yüz defa okuması istenir. Bu zamanla artırılır. 

Bine, iki bine kadar çıkabilir. Ancak her gün çekilebilecek miktarı almak ve vermek esastır. Bunlar çekilirken, abdestli olarak yüzü kıbleye yönelik oturulur, 25 “estağfirullah” ile başlanır. 

Bitince tekrar 25 estağfirullah çekilip kalkılır. Hastalık veya başka bir özür sebebiyle kıbleye karşı oturamayan kimse, kolayına geldiği gibi oturur. Bu zikirler günün her vaktinde çekilebilir. Zikir için mekruh vakit yoktur. Zikri vücudun en dinç ve neşeli olduğu anlarda, özellikle sabah ve akşam vakitlerinde çekmek daha faziletli ve faydalıdır. 

Böylece gün zikirle başlamış ve zikirle kapanmış olur. Bunun yanında herkes iş durumuna ve çalışma saatlerine göre virdinin zamanını ayarlar. Bir kimse, özel kalb virdi yanında, isterse günlük olarak yukarıda bahsedilen tesbihleri de alıp çekebilir.

LETÂİF ZİKRİ 

Önce letâifler hakkında biraz bilgi verelim. Letâif, insana yerleştirilmiş, nuranî cevherlere verilen bir isimdir. 

Bunlar gizli, sırlı ve iç bünyede saklılardır. 

Baş gözüyle görünümz, ancak görünümlerden görünümler için uygundur. 

Adamın aslı bunlardır. Bu kurtlar mümin kafir her insanda mevcuttur. 

Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, deneyim ve müşahede ile tanı yerlerini ve görevlerilerini tespit. 

Bu açıklamaların özetinin şudur: Cenab-ı Hakk (cc) yüzünden yaratılmıştır. 

Beşi mahlukat alemi denilen fikirdendir. 

Bunlar toprak, su, hava ateş ve nefistir. kütüphane baskanı ve hakimi nefistir. Hesap ve hesap ile bilinebilen, ölçü ve incelenebilenlerden oluşan bir cisimden 'hâlk alemi' denir. 

Diğer beş şüpheli ise, asılları alem-i emirden olan insanı kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır. beyaz baskanı ve hakimi kalptir. Ruhun sarayı kalptir. 

Ruh kalbe hakimiyetini kurunca, kalp şekli ona göre yönetir; ruhtan bahsedecek olursak, terbiyeyi terbiyeyi bütün işlerine yansıtmak. 

O'nun, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, yön ve yön olmayan, Allahu Teala'nın 'ol' emrinin ve iradenin tecelli etmesiyle yaratılan hedef'emir alemi' denir. Allahu Teala yüceiyle onun kudreti ve ince hikmeti iki a ilemin latifelerini aşkla aralarını birleştirmiş ve kaynaştırmıştır. 

Öyle ki bunlar gibi özelliklerden rahatsızlıklar. Bu aşktan vesilesiyle hâlk aleminin latifeleri emir aleminin latifelerini tamamlamıştır. Letaiflerin Vücuttaki Yerleri: Kalb, sol memenin dört parmak izi. İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir. 

Ruh, sağ memenin beş parmak. İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir. 

Sayın, sol memenin iki parmak üstündedir. 

İlahi marifet mahâllidir. Hafi, sağ memenin iki parmak üstündedir. ilahi tecelli ve nurlar içinde mahallidir. Buna istiğrak denir. Ahfa, göğüs kafesinin üst kısımlarının yanı gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır. İlâhî sır mahallidir. 

Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir. Burada elde edilen duruma izmihlal denir. Nefs latifesinin iki yeri kaşın ortasıdır. Bütün latifelerin merkezi kalptir. 

Kalb ruhun sarayı önemidedir. Terbiye tarafından nefs, kötülüğünden kendini dünyada canlandırmak için zaman, kalden Allah için hiç bir hayırlı amel çıkmaz. 

Bu ruh halinde da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir. Artık kalb ve ruhli görevlerinden uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete olmuştur. Bu hâl kalbin perdelenmesi ve unutmalarla karar vermesidir. 

Bu üyeliğin sitesi için çok ciddi bir içerik içindir. Bu kâ en güzel ve en kolay yolu bir mürşid-imilin eğitim tövbe alıp, teslimi alıp manevi terbiyeden geçmektir. Mürşid-i kâmil, size intisap eden müri önce güzel bir tövbe yaptırır. Sonra zikir telkin eder. 

Bu zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaiflere sirayet eder. Zikre devamsızlıktan kalpten Allahu Teala'nın sevmediği ve düşünmekten silinip gider. Zikir kalbe yerleşince onun hâline geçer, gaflet yok olur. 

Zikirden dolayı canları canlanır, insanda Cenab-ı hakk'ın sevdiğinden ve kendilerindendir. Mesela nefsin kötü sıfatlarındandır. Vücuttaki su ünitesinin özelliği ile irtibatlıdır. suda, Bulunduğu şekli ve özelliği özelliği ve içinde olması gereken bir modeldir. 

Bu insan için, yansır ve iki yüzlülük gelir. Ancak bu kişilik, mürşid terbiye, terbiye ve terbiye ile mezun olur. Kalpten ve yalancılık gider, samimiyet ve mertliğe dönüşür.


Ateşten saldırıya, İslam ve hiddet'ın iradesine yaklaşmak, ince davranmaya ve rahmani istemeye istekli olacaktır. Havadan ileri gelen kibir ve cihaz taslama, izzet, vakar ve heybete hale dönüşür. 

Topraktan hoşluk gibi, uyuşukluk gibik uyum, sabır ve efendilik imajına dönüşecek. Letaifleri hakikilerine sahip olmak için kabul edilmeyiyebilmeleri için onların zikir nurları ile beslenmesi ve beslenmesi gerekir. 

Letâif Zikrinin Çekilişi Nakilişi yolundan büyük olan virdini hoşdiben Letaif vir veriyorlar. Bu zikir de "Allah" ism-i şerifi ile yapılır. 

23 bin ile başlar, 101 bin kadar devam eder. Bu zikrin çekilişi gününi mürşid tercih ve seyrini kendisi eder. Letâif virdi, altı latife üzerinde çalışmak. Bunlar kalp, ruh, sır, hafi, ahfa ve nefis latifeleridir. yukarıda anlatıldı. 

Mürid, letâifler üzerinde aynen kalb zikrinde olduğu gibi zikir çeker. Onun latife bir kalptir; zikir onun üzerinde. hedef, onun bir latifenin uyanmasý, uyanmasý, dünyasý ve bütün oluþturma zikreþidir. 

Buna zati zikir, sultanî zikir, denir. Tesbihi zikir çekilecek latifenin üzerine konulur ve kalb zikrinde olduğu gibi Allah Allah'ı düşünüyorum çevirir. 

Kalb zikrindeki edeb ve usullere dikkat etmez. Her yüz tespihten sonra dille, kendi duyacağı bir sesle'İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi" der. 

ikinci tura başlanır. Binlik kaç turun gözden geçirilir ve hepsi tamamlanır. 

Sonra, kurtarırsa onun latifede beş yüz beş yüz zikir. 

Beş yüz fazla kazanç yüzer yüzer taksimat yapılır. 
Sonrası kalmayacak, otuzüç üç taksimat yapılacak. 
Otuzüçler lahi yüzünlendiğiyle ilgili olarak "İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi" denir. 

Kısıt taksimat bin, ve üç üç ile yapılır. bin, dokuz bin, onş bin gibi. Ancak zor durumda fazbe herhangi bir latifede iken arayabilir. 

"La ilâhe illallah" zikridir. Buna Kelime-i Tevhid zikri de denir. 
Bunun zamanını da mürşid belirler. 

Bu zikrin çekişi mürşidin kimse veya işelendirdiği bir yapar. Bütün bu terbiye ve zikirlerle elde edilecek zâtî zikirdir. Zâtını saria yetiştirmek, Allah'ı doğuran zikirdir. 

Bu zikir hâline gelecek olan kimse, eskiken ve yatarkenziku Allahu Teala'yı reder. Ayrıca zikir nuru onun bütün etine kemiğine yansır. 

Ey insan bu nur ile bütün eşyaların zikrini işitecek, tıslayacak bir makama ulaşır. Artık onun Allah'ı hatırlattır, ona bir ilim anlatacak, öğretir, ilahi sevgisini öğretmek. sonunda sonu müşahede ve güzel ahlaktır. 

Müşahede, ihsan makamı olup Allahu Teala'yı izleyen gibi O'na kulluk yapmaktır. 
Sadatların isimlerini ezberlemeyenlere kalp virdi şekilde yapılmaz. 

Onlara "ihlas-ı şerife", "Salavat" ve "Sübhanellahi velhamdü lillahi velâ ilâhe illallahu vellahu ekber" tesbihi ders olarak verilir. Her birinden günde 50 veya yüz defa okuması. 
Bu vade artırılır. Bine, iki bine kadar çıkabilir. Ancak onun günü alınacak ve verilecek esastır. Bunlar tasarlanırken, abdestli olarak yüzleri kıbleye yönelik oturulur, 25 "estağfirullah" ile başlanır. 
Bitince tekrar 25 estağfirullah çekilip kalkılır. Hastalık veya başka bir şekilde başa çıkamayan biri, kolayına gelmek gibi biriyle karşı karşıya oturabilmek. 
Bu zikirler günün her saatinde çekilebilir. Zikir için mekruh vakit yok. 
Zikri akşam en dinç ve seslerde anlarda, sabah ve akşam vakitlerinde daha fazla faziletli ve canlandırmalar. 
Böylece gün zikirle başlamış ve zikirle kapanmış olur. 
Bunun yanında herkes iş ve çalışma saatlerine göre ayarlar. 
Bir kişi, özel kalb virdi yanında, isteğe göre olarak satın alınabilir tesbihleri ​​de alıp alabilir.

CEM ERSEVER - KÜRTLER PKK VE ABDULLAH ÖCALAN

 

CEM ERSEVER - KÜRTLER PKK VE ABDULLAH ÖCALAN

FİLİBELİ AHMED HİLMİ

 


FİLİBELİ AHMED HİLMİ

BERTRAND RUSSELL - FELSEFE SORUNLAR

 

BERTRAND RUSSELL - FELSEFE SORUNLAR

HAYATINIZ HAYAL ETTİĞİNİZ KADARDIR

 



HAYATINIZ HAYAL ETTİĞİNİZ KADARDIR 

AMAK-I HAYAL - ŞEHBENDERZADE FİLİBELİ AHMED HİLMİ



AMAK-I HAYAL - ŞEHBENDERZADE FİLİBELİ AHMED HİLMİ 

23 Eylül 2021 Perşembe

HZ. ADEM’İN HAYATI


HZ. ADEM’İN HAYATI


HZ. ADEM’İN HAYATI

2 Hz. Adem’in ayak izi

3 Hz. Adem’in oğlunun mezarı

4 Bu iskelet, Hz. Adem’in iskeleti olarak biliniyor
Bu iskelet, Hz. Adem’in iskeleti olarak biliniyor. Ama bu sadece bir söylenti

5 AŞKAşk, insanın ilk yaratılışından beri vardır ve insanın doğasına konulmuştur. Bizi yaratan o kadar ince düşünceli ve lütufkârdı ki, dünyayı aşksız yaratmadı. Bizi yarım bırakmadı. Çünkü insan aşksız yarımdı. Aşk olmasaydı hep bir eksikliği olacaktı da. Aşk her şeydi. Mutluluktu. Temizlik ve saflıktı. Masum ve samimiydi. Değeri onu yaratan kadar büyüktü. Çünkü aşk sonsuz bir sevgiden geçiyordu. İlk insan olan Adem'in Havva'ya duyduğu zahiri aşk, aşkların ilki, yani başlangıcıydı. Bu güzelliği onlara ilk lütfeden Allah, zahiri aşklarını, dünyada yaşamalarını istedi. Böylelikle dünyaya gelen ilk aşk Adem ile Havva'nın zahiri aşkıdır. Aşkı yaratan, yaşanacak olayları biliyordu ve bunların hepsini elbette önceden planlamıştı.

6 ADEM’E RUH VERİLMESİAllah Adem'i yaratırken, meleklere (Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail, Azazil) tek tek emretti; "Gidin dünyanın farklı farklı 60 bölgesinden topraklar getirin" diye. Aynı bölgenin toprağı olsaydı, Ademler hep aynı sıfattan olurdu. Melekler tek tek gitti dünyadan toprak istedi. Dünyanın yakarıp ağlamasından ve üzülmesinden dolayı torağı alıp gelemediler. Sadece Azrail meleği hariç. O bu benim görevim dedi ve toprağı zorla aldı. Bu yüzden Adem'in ruhunu alma görevi Azrail'e verildi. Adem yaratılırken çar (dört) element (nar (ateş), hak (toprak), Bab (Hava), Ab (Su)) ve şeş (altı) cihetten (ön, arka, sağ, sol, üst, alt) var edildi. İçine gam suyu katıldı. Bu dört nesneyi, melekler yoğurdu, ama bir türlü maya tutmadı, her seferinde toprak çatladı.

7 O zaman bu 5 melek Allah'a müracaatta bulundular
O zaman bu 5 melek Allah'a müracaatta bulundular. Allah meleklere kendi nurundan nur gönderdi,"Bu nuru katın" dedi. Allah'ın nurunu Adem'in çamuruna kattılar. O zaman çamur birbirini tuttu. Bir şekil verdi melekler, fakat ruh verilmedi. Allah, Cebrail'e "Ya Cebrail, adem nasıl oldu, beğenir misin?" Cebrail dedi "İskelet yapıldı, çamurdan" dedi. Çamurdaki göğse bir el vurdu, ses geldi. "Ya Rabb" dedi Cebrail. "Senin işine karışmam! Yalnız bunun içi boş! Ses geldi" dedi Allah'ta "Ey Cebrail Orası benim gizli hazinemdir, beni arayanlar orada bulacaktır" dedi. Çünkü biz diyoruz ki Hakk müminin temiz olan kalbindedir, Hakk Adem'de gizlenmiştir. Bunu ayet de söylüyor. Diyor ki; Hakk'ı yerde, gökte, ağaçta arayan münâfıktır. Nerededir? Mekânında münhazardır. Mekânı nerede? Pak Adem'dir diyor.

8 ŞEYTAN İNANMADICebrail gittikten sonra, Melek-i Azazil geldi. O da baktı "Ne olabilir ki? Bir çamur parçasıdır" dedi. O da tuttu göbeğine bir el bastı, o zaman Allah dedi ki "Ben Adem'e ruhumdan ruh vereceğim; o Azazil'in parmak bastığı yeri çukurlaştıracaksınız"Çocuğun doğmasında göbek kesme oradan kalmadır.

9 ADEM’İN UYANMASISonra Allah Adem'e akıl ve nefis vererek onu uyandırdı. Adem uyanınca "Alemleri ben yaratmışım" dedi. Hemen Allah yeniden uyku verdi. Sonra Adem'e fikir verdi, iman verdi, hicap verdi, edep verdi, erkanı, namusu, vicdanı, gayreti, boğozu, kibiri, hasedi, hersi sükutu, hayayı ve selameti de verdi. Adem bu kez uyanınca, "El hamdüllüllah la ilahe il ola Muhammede resullullah" dedi. Sonra Cebrail Ademi yanına alarak, Cennet'e götürmek üzere yola çıktı.

10 ADEM’E İSİMLERİNİN ÖĞRETİLMESİ
Ama oraya gitmeden önce, kendisinin daha önce gittiği ve yıllarca kapısına niyaz ettiği, içinde tek vücut olmuş, yeşil ve ak iki nurun bulunduğu, muallakta (havada) asılı duran yeşil bir kubbe misali kandile götürdü. Kubbeye geldiklerinde; "Ya Allah! dedi Cebrail" kapı açıldı "Ya Muhammed, ya Ali" dedi, içeri girdiler. Adem de onun peşinden içeriye baktı ki, bir nur gördü. Cebrail "Ey Adem, selam ver! O nura" dedi. İşte ilk olarak Ademlere gelen birinci halat selam idi, Tanrı selamı. "Es selam-ı aleyke!" dedi Adem Nurdan ses geldi "Aleyküm selam ya ata! Ya Adem, ben Fatıma't-ül Zöhre'yim, başımdaki taç Muhammed, belimdeki kemer Ali'yel Murtaza.

11 Kulağımdaki mengiç küpeler, biri İmam Hasan, biri İmam Hüseyin'dir
Kulağımdaki mengiç küpeler, biri İmam Hasan, biri İmam Hüseyin'dir. Diğer dokuz imam benim veçhimden mevcuttur. Yalnız zahiri alem aşikar olduğu zaman, ben Muhammed'de doğacağım, Ali ile evleneceğim, senin sülbünden geleceğim. Batın'da, hepsi bende mevcuttur. Yalnız unutma, bir darlığa düştüğün zaman bu sana öğreteceğim isimleri unutma, iyi belle! Allah'a o isimlerin yüzü suyu hürmetine dua et. Darlıkta seni kurtarır bunlar. Tüm kainat, o isimlerin yüzü suyu hürmetine semah etmektedir." dedi. Bundan sonra Cebrail Adem'i oradan aldı, Cennet'e götürdü.

12 ADEM’İN CENNETE GELİŞİ
Oradaki yasak ağacı ve meyveyi tanıttı. Ona bu ağaçtan uzak durmasını ve meyvesini yememesini söyledi. Allah Cennet'te meleklerine, Adem'e secde etmelerini emretmişti. Bütün melekler Adem'e secde ederken, yalnız iblis kendisinin ateşten yaratıldığını öne sürerek, Adem'in topraktan yaratılışını küçük gördü. Kendinin üstün olduğunu iddia edip, kendini methetmeye başlayarak, çok kötü bir davranış olan, kibre bulaştı. Ateşin topraktan daha değerli olduğunu savundu. Ateşin aydınlığını ve parlaklığını gösterip,''bu özellikler toprakta bulunmaz'' dedi. ''Ateşte bulunan aydınlık, gök kubbede bulunmaz, onda olan nur güneşte olmaz. Ateş çiğleri pişirir, hamları olgunlaştırır'' dedi. Bu esnada Allah'tan bir nida geldi: ''Ey mel'un, boş lafı bırak. Bilmez misin ki kendini büyük görenlerin hizmeti kabul olmaz ve benim yanımda kibirliler yer bulamaz. Tevazu edenlerin şanı büyük ve yeri yüksek olur. Şunu bil ki ateşin işi daima ıstırap, toprağın hali ise sakinliktir.

13 Istırap verenle iyilik sahipleri aynı olmaz
Istırap verenle iyilik sahipleri aynı olmaz. İyilerin yeri olan Cennet'in esası, topraktır ve mis kokar. Halbuki orada ateş yoktur. Ateş düşmanların azabı bir alettir. Ateşin yeri olmadığı için toprağa muhtaçtır.Toprak ise ateşe muhtaç değildir. Toprak ile şehirler mamur olur. Ateş her şeyi harap eder. Onun için toprağın ateşe üstünlükleri sayılmakla bitmez. Ey mel'un, sen sus da, Senin asıl madden olan ateş ile benim halifemin maddesi olan toprak münazara etsinler ve her biri deliller göstersinler'' diye buyurdu.

14 Hz. Adem ile Havva’nın Cennetten kovulduktan sonra buluştukları yer

15 Münazaraya baştan ayağa aydınlık olan ateş başladı: Ateş: - Ey toprak, benim parlak suratım ve ışıklı suretim vardır. Geceleri alemi gündüz gibi ederim. Bir mum başına otursam karanlığı gideririm. Ben bir pehlivanım ki kılıcımı çeksem kuru ot askerlerini yakar kül ederim. Ben hakkın tecellisine layığım hidayet yolunun rehberiyim.Toprak: -Ey ateş, senin işin daima kendini methedip göklere çıkarmaktadır. Benimki ise büyüklük tacını hakirlik toprağına bırakmaktır. Ne kadar delilin yüksek alametin varsa söyle.Ateş: -Ey toprak, sabah ve akşam kadınların mücevherleri benim. Allah'ın varlığının sahibi benim. Ben intikam yeriyim Nice yıllar sıkıntı ocağında yandım, yakıldım .

16 Toprak: -Ey ateş, hep büyüklük gösterdin. Kendi başınla oynarsın
Toprak: -Ey ateş, hep büyüklük gösterdin. Kendi başınla oynarsın. Bilinmez misin ki, büyüklük alçalmada ve rahatlık tevazudadır Ben onun için yükseğim. Halkın yükünü çekerim. Gök defilesinin hazineleri bendedir. İnsanların ibadet için döktükleri, Kabe-i şerif bendedir. Bazen suyun yerini tutarım.Ateş: -Ben sizinle söz edemem. Ben kendimi yükselttikçe sen kendini alçaltıyorsun . Lakin bir sen söyle bir ben. Ey toprak, ben nur gibi parlıyorum, senin neyin var?Toprak: -Benim gönül çeken, ciğer yakan yüzüm vardır.Ateş: -Ben yanınca yükseklere çıkarım.Toprak: -Ben basit bir yeri nurlandırır ve süslerim.

17 Ateş: -Ben cevherlerin mihengiyim.
Toprak: -Ben de defineler ve hazineler sarayıyım.Ateş: -Sert taşlardan cevheri kolaylıkla çıkarırık.Toprak: -Ben kara zeminden çeşit çeşit renklerde ve türlü türlü kokularda çiçekler çıkarırım.

18 Sonunda toprak sözü şöyle sonlandırdı: -Ben Allah'ın halifesinin maddesiyim. Ben Allah'ın sevgilisinin mezarının maddesiyim. Münacat ehlinin mihrabıyım. Lakin beni tahrik etmeseydin ve Allah'ın emri olmasaydı bunları da söylemezdim, dedi.Rivayet edilir ki; Adem Cennet'te üzüm, incir ve hurma yedi. Böylece Cennet yemeklerine ve meyvelerine rağbet eyledi. Cennet bağlarını, bahçelerini, Cennet köşklerini dolaşmaya başladı. Süt ve baldan olan ırmak kenarlarında yürüdü. Canı her ne isterse hemen hazır oldu.

19 ADEM’İN İLK DİLEĞİ(Adem ilk dileğinde kendisine öğretilen isimlerin yüzü suyu hürmetine dilekte bulunmayı akıl edemez.) Adem yaratılış icabı kendi cinsinden arkadaş bulup onunla yakınlık kurmak istedi. Şüphesiz istediği kendi gibi bir insandı. Ama o zaman kalbinden (nefisli) istiyordu başka bir kalbi. Ama ona ilgiyle, sevgiyle bağlı kalacağı, Cennet'te el ele, göz göze yürüye bileceği, Cennet'in güzelliklerini her daim paylaşacağı biri olmalıydı. Bu hisler ona verilmemiş olsaydı veyahut bu arzular yaratılışında bulunmasaydı, bunları ne hissederdi ne de düşünürdü. Şüphesiz bunda Allah'ın sırlı bir işi vardı. Vardı bir mükemmellik. Ama nasıl olacaktı? Bu hislerine cevap ne zaman gelecekti? Bunları aklından geçirirken onun bu istediğinden Allah'ın haberi vardı elbet. Bu düşüncede iken uyuyuverdi.
HAZIRLAYAN: FEYZANUR AYDIN

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion