20 Şubat 2018 Salı

AHDE VEFA NEDİR BİLİRMİSİN


AHDE VEFA NEDİR BİLİRMİSİN


Biri 1922, diğeri 2013 yılında çekilen bu iki fotoğraf arasındaki bağı gerçekten merak edenler kalsın, diğerleri çıkabilir. Bu derste anlatacağım bilgiler meraklıları için ne kadar sarsıcı, yakıcı ve hatta kahredici ise diğerleri için son derece sıkıcı gelebilir. (Vay anasını sayın tarihseverler, bizim Zihni iyiden iyiye kendini tarih hocası zannetmeye başladı. Eyvah ki ne eyvah! Allah sonunu hayr eylesin...)

Derin Tarih dergisinin Nisan 2013 saysında gördüm birinci resmi. Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı 23 Nisan 1920 Cuma günü Büyük Millet Meclisi'nin açılışında çekilen o meşhur fotoğraf zannettim. Değilmiş. Doç Dr. Mustafa Budak'ın (kendisi leyl-i meccani günlerimden okul arkadaşımdır.) fotoğrafın altına düştüğü açıklamadan bu siyah-beyaz resmin meclisin açılışından 2 yıl sonra 28 Mayıs 1922 gün çekildiğini öğrendim. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Abdullah Azmi Efendinin ettiği duaya el açıp "amin" derken çekilmiş. Demek ki epey bir müddet daha devam etmiş bu dua merasimleri. Mustafa Budak kardeşimin "İhtilal Meclisi Değil, İstiklal Meclisi" başlıklı yazısından öğreniyoruz ki 23 nisan bilerek cuma gününe "tesadüf" ettirilmiş. "Hacı Bayram Cami-i Şerifi'nde cuma namazı eda olunarak Kuran'ın nurları ve namazdan yararlanıl"mış. Tırnak içindeki ifade bizzat M.Kemal'e ait. Böyle bir dönem işte. Hacılar, hocalar, aşiret ağaları, askerler, beyler, paşalar bir araya gelip yeni devletimizi kurmuşlar.

Sonra ne mi oldu? Ne olduğunu artık yavaş yavaş öğrenmeye başladık. Gök kubbenin altında yaşanan hangi olay gizli kalmış ki o zaman yaşananlar gizli kalsın. Neyse, konumuz o değil. Bu fotoğrafa dikkat kesilmemin nedeni Mustafa Kemal Paşa'nın huşu ile "amin" derken yanına aldığı iki arkadaşından solunda bulunan Paşa'ya odaklanacağız bugün. Sağındaki Rauf Orbay'ı da siz araştırın. Yazıya biraz da merak katmak maksadıyla Paşanın ismini sona saklayalım. Önce 86 yıllık hayatındaki önemli olayları madde madde sıralamaya çalışalım:

- Dedesi Müşir Mehmet Ali Paşa'dır.
- Babası, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Bayındırlık Bakanı İsmail Fazıl Paşa'dır.
- 1882'de Üsküdar'da doğmuş, Saint Joseph Lisesi'ni bitirmiştir. 
- Şair Nazım Hikmet'in dayısıdır. (Ekşi sözlüğe bakarsanız eniştesi oluyor ama hiç evlenmemiş bir insan nasıl enişte olur, benim aklım ermedi.)

- Harp Okulu'nda Mustafa Kemal ile aynı sınıfta okumuştur. Selanik'li olan M.Kemal İstanbul'da  O'nun ailesnin yanında kaldığı için arkadaşlıkları o günlere dayanmaktadır.
- Harp Akademisi'ni bitirdikten sonra Beyrut ve Selanik'teki birliklerde başarılı görevlerde bulunmuştur.
- Karaferya Bölgesi Komutanlığı’nda bulunmuş ve eşkiya takibinde gösterdiği başarı nedeniyle dördüncü rütbeden Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmiştir.
- 1909-1911 yılları arasında Roma Askeri Ateşesi olarak görev yapmış, Trablusgarp Harbi sırasında Adriyatik sahillerinde toplanan kuvvetlere silâh ve cephane göndermek üzere Avrupa’da ek görevler almıştır.
- Manastır’daki Ordu ve Üsküp’te 3’ncü Kolordu Karargahlarında bulunmuştur. Bu sırada, Tugay Komutanı olarak Arnavutluk ayaklanmasına katılmış, gösterdiği başarılar nedeniyle dördüncü rütbeden Osmanî ve üçüncü rütbeden Mecidi Nişanlarıyla ödüllendirilmiş rütbesi de Binbaşılığa yükseltilmiştir.
- 10 Kasım 1912 – Mart 1913 tarihleri arasında 23’ncü Tümen Komutan Vekili olarak Yanya savunmasına katılmıştır. Bu harekatta üç yerinden yaralanmış, rütbesi Yarbaylığa yükseltilmiştir.
- 15 Ocak – 19 Eylül 1914 tarihleri arasında Şam’daki 8’nci Kolordu Kurmay Başkanlığı’nda bulunmuş, Birinci Dünya Harbi’nin başlaması üzerine 19 Eylül 1914’te Şam’daki 25’nci Tümen Komutanlığına atanmış ve tümeniyle Birinci Kanal Harekatı’na katılmıştır. Buradaki başarıları nedeniyle 1915’te Albay olmuş, Harp ve Muharebe Gümüş Liyakat Madalyalarıyla ödüllendirilmiş, Alman Devleti de İkinci Demir Salip Nişanı’nı vermiştir.
- Tümeniyle Çanakkale bölgesine intikal eden Albay Fuat Bey, Seddülbahir Muharebelerinin son safhasına katılmış ve Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
- 20 Ocak – 30 Eylül 1916 tarihleri arasında 14’ncü Tümen Komutanı olarak Kafkas Cephesi’ndeki muharebelere katılmış, Çapakçur Muharebelerinde gösterdiği başarı nedeniyle Altın Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
- 30 Eylül 1916’da 5’nci Tümen Komutanlığı’na İkinci Gazze Muharebesi’nden sonra 20’nci Kolordu Komutanlığına atanmıştır. 12 Ocak – Nisan 1917 tarihleri arasında 2’nci Ordu Kurmay Başkanlığı, Nisan -30 Haziran 1917 tarihleri arasında, Üçüncü Gazze ve Filistin Muharebelerinde Cephe Komutan Yardımcılığı ve Kudüs müdafiliği yapmış Muharebe Altın İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilmiş.
- 30 Haziran 1917 – 9 Eylül 1919 tarihleri arasında tekrar 20. Kolordu Komutanlığı yapmış, bir süre 7’nci Ordu Komutanlığı’na da vekâlet etmiştir.
- Birinci ve İkinci Salt Muharebelerinde gösterdiği başarı nedeniyle 1918’de Kılıçlı İkinci Mecidi ve Kılıçlı İkinci Osmanî Nişanlarıyla ödüllendirilmiş, Alman Devleti Kırmızı Kartal, Avusturya -Macaristan İmparatorluğu da Demir Taç Nişanı vermişlerdir.

- Emrindeki 20. kolordu birlikleri İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürtmüş ve İstiklal Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olmuştur.
- 13 Mayıs 1919’da başında bulunduğu Konya'daki 20. Kolorduyu Ankara’ya çekerek Kurtuluş Savaşı hazırlıklarına etkin bir biçimde katılmış, kararlaştırdıkları gibi, Rauf Orbay’ın da Ege üzerinden Ankara’ya ulaşmasından sonra, Mustafa Kemal ile buluşmak için Amasya’ya geçmiştir.
- Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı niteliğindeki kararların alınmasında, Sivas Kongresi’nin ve Kuvâ-yı Milliye güçlerinin örgütlenmesinde etkin bir rol üstlenmiş, Ankara’daki birliğinin başında 27 Aralık 1919’da Dikmen sırtlarında Atatürk’ü karşılamıştır. Nisan’da Aznavur Ayaklanmasını, mayısta Düzce-Hendek Ayaklanması’nı bastırmak için o bölgelere gitmiştir.
- Eylül 1919 – Haziran 1920’de 20’nci Kolordu Komutanlığı görevi saklı kalmak üzere Batı Anadolu Genel Kuva-yı Milliye Komutanı olarak görev yapmış; 26 Haziran – 10 Kasım 1920’de Batı Cephesi Komutanı adı altında görevini sürdürmüş aynı zamanda TBMM üyesi (milletvekili) olmuştur. Buradaki hizmetleri nedeniyle Kırmızı Yeşil Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
- 20 Kasım 1920 – Nisan 1922’de TBMM Hükûmeti’nin Moskova Büyükelçiliği görevinde bulunmuştur. 
- Moskova dönüşünde 21 Ekim 1923’e kadar TBMM İkinci Başkanlığı yapmış Cumhuriyet’in ilanından sonra rütbesi Korgeneralliğe yükseltilerek 2’nci Ordu Müfettişliğine atanmıştır.
- 31 Ekim 1924’te Ordu Müfettişliği’nden istifa etmiş ve Ankara Milletvekili olarak Meclis’e dönmüştür.

- 1925'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer almış, partide genel sekreterlik görevini üstlenmiştir. Kısa süre sonra bu parti kapatılmıştır.
- 1926'da Atatürk'e İzmir Suikastı dolayısıyla İstiklal Savaşını birlikte başlattıkları Kâzım Karabekir, Rauf Orbay ve Refet Bele Paşalarla birlikte tutuklanmış, Afyon Milletvekili Ali Çetinkaya başkanlığındaki İzmir İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve beraat etmiştir.
- 4, 5, 6, 7 ve 8. dönemlerinde Konya Milletvekili olarak TBMM'de yer almıştır.
- 3 Nisan 1939-9 Mart 1943 tarihleri arasında Refik Saydam Kabinesi’nde Bayındırlık Bakanlığı,
- 9 Mart 1943-5 Ağustos 1946 tarihleri arasında Şükrü Saraçoğlu Kabinesi’nde Ulaştırma Bakanlığı,
- 20 Ocak 1948 – 1 Kasım 1948’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmıştır.
- 1948'de TBMM Başkanlığından ve CHP'den istifa ederek Demokrat Parti'ye geçmiştir.
- 1950 seçimlerinde Eskişehir'den, 1954 ve 1957 seçimlerinde de İstanbul'dan milletvekili seçilmiştir. 
- 27 Mayıs Darbesi sırasında tutuklanarak Yassıada mahkemelerinde yargılanmış ve serbest kalmıştır.
- 10 Ocak 1968'de İstanbul'da vefat etmiş, vasiyeti üzerine 1919'da İstiklal Harbini başlattığı Geyve Boğazında kendi adını taşıyan beldenin Merkez Camii avlusunda toprağa verilmiştir.  

Başta sorduğum bilmeceyi çözenler el kaldırsın. Anlaşıldı, "inan hiç bir şey anlamadım" diyenler hâlâ çoğunlukta. Şöyle anlatayım o zaman: Birinci resimde, Mustafa Kemal'in sol yanında bulunan ve yukarıda hal tercümesini özetlediğimiz yakın arkadaşının; ikinci resimde bir cami avlusundaki kabrini görüyorsunuz. İki fotoğraf arasındaki bağ da bu işte. "Nasıl yani?" Evet evet, taa kendisi. Sade, sıradan, ayak altı, vs... ne derseniz deyin işte öyle bir kabir. Osmanlı zamanında cepheden cepheye koşan, İstiklal harbinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan, Cumhuriyet döneminde her faniye nasip olmayacak siyasi konumlarda bulunan kudretli paşanın mezarı bu. Başucuna dikilmiş mermerin dış tarafında yazı bile yok. Meğer vefa sadece İstanbul'da bir semt adı imiş!  


Biraz daha üst açıdan bakınca avlu böyle görünüyor. Cenazenin başında sohbet eden şu iki kişinin arka tarafındaki sade kabirde Mustafa Kemal'in yanında "amin" diyen en yakın arkadaşı Ali Fuat Paşa yatmaktadır. Arkada Sakarya nehrinin iki yakasını bir araya getiren II Bayezid köprüsü görünüyor. Küçük bir kasaba Alifuatpaşa. Peki neden buraya gömülmeyi vasiyet etmiş? İngilizlerle bu boğazda karşılaşmış, direnmiş ve Anadolu'ya geçmelerine izin vermeyip püskürtmüş de ondan. Yukarıda hayatının önemli bölümlerini alt alta yazmaya çalıştım. İnsanın inanası gelmiyor. Bir değil en az üç insan ömrüne sığabilecek bunca hadise tek başına Ali Fuat Paşanın başından geçmiş. Sizi bilmem ama benim ağzım açık kaldı.


Arkadaşlarının aslanlı yollardan geçilerek gidilen anıt kabirlerini bir hayal edin bir de şu kabre bakın. Sakın yanlış anlaşılmasın buraya da öyle bir yapı inşa edilsin demek istemiyorum. Peki ne demek istiyorum? Vallahi nutkum tutuldu ne demek istediğimi ben de bilmiyorum.


Mezbereliğe dönmüş köprü kemerinin altına geçip düşünsem bile bendeki kafa karışıklığı düzelmez. İşin aslını sorarsanız sadece benim değil topyekun ülkemizin hiç bir işimiz doğru düzgün gitmez bu "kafa" ile. Yahu T.C., T.C. diye ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz görünüşte. İşte size üzerine titrediğiniz T.C.'nin kuruluşunda önemli pay sahibi bir şahsiyetin mezarı. Bu mu sizin vefanız? Osmanlı'nın önemli bir paşası, Atatürk'ün en yakın arkadaşı, İnönü döneminin bakanı ve meclis başkanı, Menderes'in Yassıada'da dava arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'dan bahsediyoruz. Atatürkçü iseniz de, solcu iseniz de, sağcı iseniz de ayıp ediyorsunuz/ediyoruz. Daha ne deyim!


"Kişi ne yaparsa kendine yapar" derler ya, bu sözü devletler için de kullanabiliriz. Bizim devletimiz vefasız, ölçüsüz, endazesiz. Kim bilir bunun gibi daha nice örnekler vardır. Sonuç ne? Ölen ölmüş, gitmiş. Muhtaç olduğu tek şey arkasından edilecek hayır dualar. (Allah rahmet eylesin, taksiratını affeylesin, mekanını cennet eylesin.) Olan yaşayanlara oluyor. İki yakamız bir araya gelmiyor. Her dönem bir sorunla uğraşıyoruz. Şimdilerde başlatılan "süreç"le bir dertten kurtulacağız inşaallah ama... Devamına dilim varmıyor. Allah  ülkemizi daha beterinden muhafaza eylesin. Bu gidişle işimiz zor. Vesselam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion