19 Eylül 2018 Çarşamba

PRATİK YÜZ OKUMA SANATI



 PRATİK YÜZ OKUMA SANATI
1
2 2 Yüz Okuma Sanatı YAZAR HAKKINDA Richard Webster yaşamının büyük bir bölümünü psişik konular üstünde çalışarak geçirdi. Henüz dokuz yaşındayken halk arasında el falı olarak bilinen el bilimi ni öğrendi. İlgi duyduğu konularda derinleşmek için on yedi yaşında Teozofi Derneği ne girdi. Yıllarca evlerde horoskop partileri düzenleyerek Zihin Okuma, Kristal Küreyle Geleceği Görme ve El Falı seansları yaptı. On yıl psişik gelişim dersleri verdi. Dersler kısa süre içinde yazarın evinden toplu katılımı mümkün kılacak bir ortak mekâna taşındı. Webster bu arada astral yolculuk, önceki hayatlar ve auralar üstüne atölye çalışmaları da yapıyordu. Bu çalışmalara ek olarak yayıncılık, kitapçılık, hipnoterapi ve osteo patiyle de ilgilendi. Hayatını zaman zaman piyanist, sihirbaz, falcı, ipnotizmacı ve gölge yazar olarak kazandı. Birkaç yıl süreyle Yeni Zelanda daki Radyo Pasifik adlı radyo istasyonunda günlük burç yorumları hazırladı.
3 3 Richard Webster KOLAY ve PRATİK YÜZ OKUMA SANATI Türkçesi Leyla İsmier Özcengiz
4 4 Yüz Okuma Sanatı yüz okuma sanatı / Özgün adı: Face Reading Quick & Easy Richard Webster Richard Webster, 2012 Özgün basımı: Llewellyn Publications Woodbury, MN USA Türkçe yayın hakları Remzi Kitabevi, 2012 Yayın hakları, Nurcihan Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır. Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Editör: Zeliha Özkan - Erol Erduran Son okuma: Neclâ Feroğlu Kapak: Murat Özgül Çizimler: Marry Ann Zapalac ısbn birinci basım: Temmuz 2013 Kitabın basımı 2000 adet yapılmıştır. Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, Etiler-İstanbul Sertifika no: Tel (212) Faks (212) Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul Sertifika no: 10648
5 5 Yüz Anlatımlarını Okumanın Şahı sevgili dostum Shayne Thompson a
6 6 Yüz Okuma Sanatı
7 İçindekiler 7 İçindekiler Giriş, 9 Birinci Kısım: Yüz Okuma Sanatı 1. Önce Yüz ve Kafa Biçimi / Kulaklar / Kaşlar ve Gözler / Burun / Ağız ve Filtrum (Burun Altı Oluğu) / Alın / Yanaklar / Çene Kemiği ve Çene / Saç ve Saç Çizgisi / Benler / Toplu Yorumlama / 147 İkinci Kısım: Yüz İfadeleri Nasıl Okunur? 12. Siz Susun, Yüzünüz Konuşsun / Yalanın İşaretleri / Günlük Hayatta Yüz Okuma / 213 Sonuç / 223 Yüz Okuma Sanatının Tarihçesi / 229 Notlar / 235 Okuma Önerileri / 240 Dizin / 243
8 8 Yüz Okuma Sanatı
9 Giriş 9 Milyonlarca yüz arasında nasıl olup da birbirinin aynısı iki yüz bulunmayışına kimse akıl sır erdiremez. sör thomas browne GIRIŞ Uzun yıllar hayatımı sihirbazlık yaparak kazandım. Gittiğim her yerde ayaküstü bir numara yapıvermem istendiğinden, daima hazırda birkaç sihirli oyunum olurdu. Bunlardan biri şöyleydi: Bir konuğa bir madeni para verip bunu arkasında, avuçlarından birinde saklamasını söylüyor, sonra da ondan sıkılı iki yumruğunu öne uzatmasını istiyordum. Gönüllü dediğimi yaptığında ona kendisine iki soru soracağımı, yalan ya da doğru söylemekte özgür olduğunu belirtiyordum. Sonra ellerinden birini işaret edip soruyordum: Para bu avucunda mı? Gönüllü evet ya da hayır diyordu. Sonra ona ikinci soruyu yöneltiyordum: Evet (ya da hayır) dediğinde yalan mı söylüyordun? Ardından ona paranın hangi avucunda olduğunu söylüyordum. Bu bir sihirbazlık numarasıydı. Gönüllünün verdiği cevapların hiç önemi yoktu çünkü paranın hangi avuçta olduğunu za-
10 10 Yüz Okuma Sanatı ten biliyordum. Ancak bu oyunu uzun bir süre yaptıktan sonra hileye başvurmak gerekmediğini fark ettim. Hemen her seferinde gönüllünün yüzü, bana paranın hangi elde olduğunu söylüyordu. Bu benim için heyecanlı bir keşifti lerin sonunda tanınmış yüz okuma uzmanı Laura Rosetree nin bir konferansına katıldıktan sonra geleneksel yüz okuma sanatına ilgi duymaya başlamıştım. Buna rağmen yüz okuma sanatıyla insanların yüz ifadelerini çözmek aklıma gelmemişti. Hâlâ arada para hangi elde oyununu oynadığım olur, ama artık bu iş için herhangi bir aldatmacaya başvurmuyorum, cevabı insanların yüzünden okuyorum. Umarım bu kitabı okuyup bitirdiğinizde siz de bu beceriyi hatta çok daha fazlasını edinmiş olursunuz. Belki farkında değilsiniz ama siz zaten çok iyi bir yüz okuyucususunuz. Bir insanın yüzüne bakınca mutlu, dertli, kararsız, çekingen, geniş fikirli, ilgisiz, yardımsever, şefkatli, güvenilir ya da yorgun olup olmadığını anlamanız mümkün, öyle değil mi? Ara sıra hata yapabilirsiniz tabii, ama genellikle ilk izleniminiz doğrudur. Bir insanın yüz özelliklerinden yola çıkarak karakter tahlili de yapabilirsiniz. Eskilerin Gözleri birbirine yakın kişilere güvenme ya da Gözleri velfecri okuyor gibi deyişleri temelde daima bir gerçeğe dayalıdır. Annem boncuk gözlü kişilere asla güvenmezdi. Kötülük düşünenlerin, kin tutanların gözlerini, Küçük, yuvarlak, karanlık, kötücül ve boncuk gibi, diye tarif ederdi. Agatha Christie Şark Ekspresinde Cinayet romanında bunu canlı bir biçimde anlatmıştır: Beden kafes yani dış görünüşümüz son derece saygıdeğer görünür ama parmaklıklar arasından vahşi bir hayvan dışarı bakmaktadır. (1) Yaşadığınız sürece, karşılaştığınız kişiler hakkında hızlı ve içgüdüsel yargılara varırsınız. Bu kitap, algınızı daha ötelere taşı-
11 Giriş 11 manıza, kendinizi ve başkalarını daha iyi yorumlamanıza yardımcı olacaktır. Kitap iki kısımdan oluşuyor. Birinci Kısım, geleneksel yüz okuma sanatını anlatıyor. İkinci Kısım ise farkında olmadan yapılan mimiklerin, yüz ifadelerinin sunduğu ipuçlarını yorumlama sanatına yer veriyor. Kitabı bitirdiğinizde, başkalarıyla ilişkilerinizin daha sorunsuz ve kolay yürüdüğünü göreceksiniz. İnsanların kişiliklerini yüzlerinden okuyabilecek, yeteneklerini keşfedecek, onları yönlendiren güçleri ve neye ihtiyaç duyduklarını anlayabileceksiniz. Bu arada kendinizi de daha iyi tanıdığınızı fark edeceksiniz. Olumsuz yönlerinizi keşfedip onları tersyüz edebileceksiniz. Daha önce varlığından haberdar olmadığınız yeteneklerinizi keşfedeceksiniz. Hoşgörü ve anlayışınız artacağından, ilişkilerinizi daha uyumlu ve kolay yürüteceksiniz. İnsan yüzlerini ve yüz ifadelerini okumak artık küçümsenecek, göz ardı edilebilecek bir ilgi alanı değil. Bu, öğrenene büyük faydalar sağlayacak olan bir beceri. Bunu karakter tahlilleri yapmak, kişinin yalan mı doğru mu söylediğini saptamak, ilişki kurmak, çözüm üretmek ve insanların iç dünyalarını keşfetmek gibi pek çok alanda kullanabilirsiniz. Hatta kendi yüzünüzü inceleyerek daha önce bilmediğiniz yeteneklerinizi keşfetmeniz de mümkün olabilir. En azından bu beceri sayesinde kendinizi daha iyi tanıyacak, varlığınıza, o mucizeye şükredeceksiniz. Okurken yanınızda bir ayna bulundurun. Bu konuyu öğrenmenin en iyi yollarından biri kendi yüzünüzü rehber olarak kullanmaktır. Öğrendiklerinizin sağlamasını yapmak için yakından tanıdığınız kişilerin fotoğraflarını incelemek de iyi bir fikir olabilir. Böylece hem kendiniz hem de başkaları hakkında ne çok şey öğreneceğinizi görüp, epeyce şaşıracaksınız.
12 12 Yüz Okuma Sanatı
13 Giriş 13 Birinci Kısım YÜZ OKUMA SANATI
14 14 Yüz Okuma Sanatı
15 Önce Yüz ve Kafa Biçimi 15 Yüzümüzde ruh halimizi yansıtan bazı işaretler vardır ve bunları ABC yi bilmeyen bir kişi bile yüzümüzden okur. SÖR THOMAS BROWNE Birinci Bölüm ÖNCE YÜZ VE KAFA BIÇIMI Şu anda mükemmel bir yüz okuma uzmanı olduğunuzun farkında değilsiniz belki. Oysa dünyaya geldiğinizden beri yüzleri okuyup yorumlamaktasınız. Bu eylem genellikle biriyle tanıştığınız ilk saniyelerde olup biter. Hepimiz Aydınlık yüzlü, Sert bakışlı, Ukala, Kuş beyinli, Dürüst birine benziyor, Bana biraz kaypak gibi geldi, türünde yorumlar yaparız. Ne olduğunu anlatamam ama onda beni rahatsız eden bir şey var, türünden çok belirsiz bir anlatım bile büyük olasılıkla kişinin yüzüyle ilintilidir. Bu yorumlara kaynaklık eden verilerin çoğu sezgiseldir. İnsanlar başkaları hakkındaki izlenimlerinin yüzde doksanını ilk dört dakikada edinirler, bunun da yüzde altmış ila yüzde sekseni yüz ve beden dilinden sağlanır. (2) Birinin nazik, ilgisiz, saldırgan, dürüst ya da samimi olduğuna onunla tanıştığımız ilk anlarda karar veririz.
16 16 Yüz Okuma Sanatı Ne var ki bazıları, eskilerin gözleri birbirine yakın olanların kaypak oldukları, iri ve şiş burunluların çok içtiği gibi inanışlarına hâlâ itibar ederler. Hatırlıyorum da büyükannem, sağ yanağında beni olanların hayatta mutlu ve başarılı olacağını söylerdi. Ama sol yanağında beni olanlar için her şey o kadar kolay değilmiş. Onların başarı için çok çaba göstermeleri gerekirmiş. Bu kitap size eski inanışların doğru olup olmadığını da gösterecek. Beş Element Eski Çin de astronomlar, astrologlar, toprak falcıları (yere savrulan bir avuç toprağa bakılarak yapılan falcılık), doktorlar ve yüz okuma uzmanları evrendeki her şeyin beş elementin (ağaç, ateş, toprak, maden, su) birbiriyle etkileşimi sonucu yaratıldığına inanırlardı. Çeşitli şekilde sıralanabilen bu elementlerin her biri kendinden önce gelenden doğmuştur. Ağaç yanar ve Ateş meydana gelir. Ateş Toprak ı var eder. Toprak tan Maden çıkar. Maden sıvılaşınca Su elde edilebilir. Su besin kaynağıdır ve Ağaç a hayat verir. Her elementin renk, mevsim, yönle ilgili simgeleri ve konumuz açısından önem taşıyan yüz tipiyle ilgili çeşitli çağrışımları vardır. Ağaç Renk: Yeşil Mevsim: İlkbahar Yön: Doğu Yüz Tipi: Uzun, ince, dikdörtgen biçimli. Geniş alın, çu kur şakaklar. Düz burun ve dar kaşlar Yüzün anahtar sözcüğü: Dikdörtgen Ağaç yukarı doğru yükseldiği, büyüdüğü ve canlandığı için ağaç yüzlü olanlar yaratıcı, yenilikçi, girişken ve toplumcu,
17 Önce Yüz ve Kafa Biçimi 17 aynı zamanda iyimser, girişken, hep ileriye bakan kişilerdir. Mantıklı, programlı, rekabetçi ve disiplinlidirler. Sorumluluk almayı sever, çok çalışırlar. Liderlik potansiyeline sahiptirler. Engellendikleri ya da baskı altında kaldıkları takdirde huzursuz olurlar. Doğuştan nazik, anlayışlı ve cömerttirler. Ateş Renk: Kırmızı Mevsim: Yaz Yön: Güney Yüz tipi: Orta kısmı geniş. Sivri çene, dar alın, parlak gözler, gür kaşlar ve saçlar Yüzün anahtar sözcüğü: Üçgen Ateş ısıtır ve mutluluk verir ama aynı zamanda yakıp kül edebilir. Bu nedenle, ateş yüzlüler coşkulu, cesur, tutkulu, bencil, katı ve huzursuz kişilerdir. İçteki huzursuzluk sıklıkla ani, kimi zaman sinirli beden hareketleriyle dışa vurulur. Ateş insanları, girdikleri zahmete değecek hedefler peşinde koşmayı severler. Risk almaktan ve mutluluk için sürekli hareket halinde olmaktan hoşlanırlar. Toprak Renk: Kahverengi, sarı Mevsim: Yaz sonu Yön: Merkez Yüz tipi: Büyük, kare veya dikdörtgen biçimli. Sert hatlı çene, iri ağız ve dolgun dudaklar. Etli burun ve kulaklar Yüzün anahtar sözcüğü: Kare Toprak yüzlü olanlar sabırlı, düzenli ve adil kişilerdir. Alışkanlıklarını bozmadan yaşamayı severler. Güvenilir, dengeli, iş bitirici ve insaflıdırlar. Değişiklikten ve beklenmedik olaylardan hoşlanmazlar. Sempatiktirler. Sabretmeyi bilirler. Düşünceli, ayakları yere basan, alçakgönüllü ve sokulgan insanlardır. Sert ve inatçı davranmaya meyillidirler. YOS 2
18 18 Yüz Okuma Sanatı Maden Renk: Beyaz, altın Mevsim: Sonbahar Yön: Batı Yüz tipi: Oval. Üst kısmı geniş yanaklar, iri burun. Düz saçlar. Genellikle etkileyici gözler Yüzün anahtar sözcüğü: Oval Maden, iş hayatında sonuç alma ve başarının simgesidir. Maden yüzlü kişiler hassas, idealist, merhametli ve yaratıcı olurlar. Aynı zamanda küstah, otoriter, çabuk parlayan, kusursuzluğa ulaşılmadığı takdirde hayal kırıklığına uğrayan, vesveseli kişilikler de sergileyebilirler. Onları yetki ve sorumluluk gerektiren mevkilerde görebilirsiniz. Su Renk: Mavi, siyah Mevsim: Kış Yön: Kuzey Yüz tipi: Yuvarlak. Geniş alın, iri gözler, çıkık çene, büyük kulaklar ve gür saçlar Yüzün anahtar sözcüğü: Yuvarlak Su hem yumuşak (hafif yağmur), hem de çok sert (tufan) olduğu için, su yüzlü olanlar sempatik, duyarlı, esnek ve duygusaldır. Başkalarına yardım etmekten hoşlandıklarından danışmanlık işinde başarılı olurlar. Bazen de dalgın, güçlü sezgilere sahip, azimli ve gizemli kişiler olarak karşımıza çıkarlar. Su yüzlüler koşullara uyum göstermeyi bilir ve hayatın iniş çıkışlarına ayak uydurabilir. Çoğu insan bir ya da iki elementin bileşimidir. Ama karşınıza seyrek de olsa tek element yüzleri çıkabilir. Karakter tahlilinde bize ilk ipuçlarını bu elementler sağlar. Çok çeşitli yüz biçimi olduğu bir gerçektir ve çok az kişi tek bir elementle değerlendirilebilir. Dolayısıyla kişi Ağaç/Ateş ya da Su/Maden gibi birkaç elementin toplamı olabilir.
19 Önce Yüz ve Kafa Biçimi 19 Yüzü Sınıflandırmanın Farklı Yolları Fizyonomlar zaman içinde yüzleri değerlendirmede kullanılabilecek çeşitli yöntemler buldular. Batı da yüz bilimi, Doğu nun katkısı olmaksızın, ayrı bir yoldan ilerledi. Beş ayrı yüz tipiyle belirlenen bir sistem kuruldu. Yuvarlak Yüz Yuvarlak yüzlü kişiler topluma faydalı olacak becerilerle donatılmışlardır. Hemen herkesle geçinmeleri kolaydır. Ken dilerinden emin, güvenilir, tasasız, güler yüzlü insanlardır. Ne var ki bazen düşünmeden hareket edebilirler. Akıllarına bir fikir geldiğinde bu fikrin olgunlaşmasına izin vermeden hemen uygulamaya geçerler. Hayatın sunduğu her güzelliği tatmak ister, sahip olduklarını da cömertçe paylaşırlar. Bazen yüreklendirilmeye ihtiyaç duysalar da iş hayatında son derece uyanık davranır, iyi para kazanırlar. Çalışan olarak da başarılıdırlar ve genellikle sorumluluk alacakları mevkilere yükselirler. Başarı konusunda alçakgönüllüdürler. Her alışverişten kârlı çıkmaktan hoşlansalar da, kazançlarıyla gündeme gelmez, bunu pek fazla arzulamazlar.
xxxxxxxxxxxxxxxx

1 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 793 ~ KIYÂFET-NÂME-İ CEDÎDE HAKKINDA On The Kıyâfetnâme-i Cedîde Dr. Mehmet KIRBIYIK * ÖZ Bu çalışmada, öncelikle kıyafet ilmi ve kıyafetnamelerle ilgili tanımlar, tespitler ve belli başlı eserler söz konusu edilmiştir. Daha sonra Johann Caspar Lavater ( ) in Almanca Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe [İnsan Kişiliğini Tanıma ve İnsan Sevgisi Üzerine Fizyonomi Denemeleri ( )] adlı, resimli kıyafetnamesinin, Türkçeye özetle tercümesi olan Kıyâfet-nâme-i Cedîde üzerinde durulmuştur. Bu çevirinin bölümleri belirlenerek muhtevası yansıtılmaya gayret edilmiştir. İngilizce ve Fransızcaya da tercüme edilen Lavater in fizyonomi üzerine kaleme aldığı adı geçen eseri, tespitlerimize göre Kıyâfet-nâme-i Cedîde adıyla Türkçeye ilk defa olarak Yûsuf Hâlis (H. 1220/ M H. 1300/M. 1883) tarafından kazandırılmıştır. Herhangi bir sayfasında nerede ve ne zaman basıldığına dair bir kayıt bulunmayan bu Türkçe çevirinin, Abdülmecid in tahta çıktığı 1839 yılında kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Resimli olarak basılan Kıyâfet-nâme-i Cedîde nin, Almanca aslından değil de Fransızcaya tercümesinden Türkçeye kazandırıldığını tahmin ediyoruz. Çünkü Fransızca bilen Yûsuf Hâlis in Almanca bildiğine dair bir bilgiye sahip değiliz. Anahtar Sözcükler: kıyafet ilmi, kıyafetname, Lavater, Kıyâfet-nâme-i Cedîde, Yûsuf Hâlis. ABSTRACT This study deals with the description of physiognomy, determinations and works concerning it. It is mainly concerned with the translation of J. C. Lavater s work Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe as Kiyafet-name-i Cedide. In this study, the sections of the translation are determined and its content reflected true to its original form. Lavater s work on physiognomy is also translated into English and French. The first translation of it into Turkish is made by Yusuf Halis. The Turkish translation Kiyafet-name-i Cedide is considered to be prepared during the reign of Sultan Abdülmecid (1839) as an abstract of the original. Kiyafet-name-i Cedide is first published like the original with pictures. The Turkish translation might have been made not from its German original but from its translation into French. This is due to the fact that Yusuf Halis who is affluent in French is not known for his German abilities. Keywords: Physiognomy, kiyafet-name, Lavater, Kiyafetname-i Cedide, Yusuf Halis * Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim üyesi.
2 ~ 794 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında Arapça kavf kökünden türemiş olan kıyâfe(t) 1 kelimesi, bir kimsenin ardınca gitmek ve iz sürmek anlamlarına gelmektedir. Bu kelimenin Türkçede ve Farsçada elbise, şekil, kılık gibi anlamları da vardır. Arapçada kıyâfet kelimesinin yerine çoğunlukla iz sürmek, birinin arkasından gitmek anlamlarındaki firâset 2 kelimesi kullanılmıştır. İnsanların saç, göz, kulak, el gibi organları ve dış görünüşlerine bakılarak onların karakterlerini, ahlâklarını, iç özelliklerini ortaya koyan bilim dalına kıyâfe(t) ilmi [ilm-i kıyâfe(t), physiognomy (fizyonomi)], bu bilimin verilerini ele alan eserlere de kıyâfe(t)-nâme denir. Bu ilmin mütehassısına kâyif, kıyâfetşinâs veya physiognomist (fizyonomist) adları verilir. Kıyâfet ilmi, genel olarak kıyâfetü l-isr ve kıyâfetü l-beşer olmak üzere ikiye ayrılır. Kıyâfetü l-isr, insanların ve hayvanların ayak izlerinden söz eder. Kıyâfetü l-beşer (kıyâfetü l-insân, kıyâfetü l-ebdân) ise insanların beden yapılarından ahlâkî vasıflarını tahmine ve uzuvlarından neseplerini tespite dair çabaları içerir. İlm-i sîmâ (insanların yüz özelliklerinden ahlâkını anlama), ilm-i kef (kişilerin avuçlarına bakarak geleceklerine dair tahminde bulunma), ilm-i hutût (alın çizgilerinden ömrün uzunluğuna veya kısalığına, zenginliğe veya fakirliğe dair sezgide bulunma), ilm-i ihtilâc (seğirmelerden manalar çıkarma) da kıyâfet ilmi ile ilgili olan çeşitli ilim dallarıdır. Vücut yapısıyla kişilik özellikleri arasında bir bağlantının olduğu anlayışı ve bilgisi eski Mısır, Yunan, İran, Roma ve Hint kültürlerinde de sistemli olmamakla birlikte vardır. İlk olarak Hipokrat (M.Ö. V. yüzyıl) birtakım hastalıkların teşhis ve tedavisinde kıyâfet ilmine göre insanları sağlık ve mizaç bakımlarından kan, balgam, safra, sevdâ şekillerinde dört tipe ayırmıştır. Calinus (Galein) de, mizaçları demevî, safravî, balgamî ve melankolik olarak sınıflandırmıştır. Ayrıca Eflâtun, İladus, Aristo da kıyâfet ilmi ile ilgilenmişlerdir. 1 Kıyâfet ilmi ve kıyafetname ile ilgili bilgiler, şu çalışmalardan yararlanılarak verilmiştir: Âmil Çelebioğlu, Kıyâfe(t) İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdî ile Erzurumlu İbrahim Hakkı nın Kıyâfet-nâmeleri, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Ahmet Caferoğlu Özel Sayısı S 112 den ayrı basım, Ankara 1979, s ; Mine Mengi, Kıyâfet-nâme Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C 25, Ankara 2002, s. 513, 514; Müjgan Çakır, Kıyâfet-nâme ler Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C 5, S 9, İstanbul 2007, s Bu kelime ferâset olarak dilimize yerleşmiştir.
3 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 795 ~ Araplarda kıyâfet konusunda yazılan ilk eserin İmam Şâfî (H /M ) ye ait olduğu rivayet edilmektedir. Bununla birlikte, günümüzde bu eserin aslı veya herhangi bir tercümesinin bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. El-Kindî olarak tanınan Yakub ibni İshak (öl. H. III/ M. IX. yüzyıl ortaları) ın Risâletün fi l-firâse si, Yuhanna ibnü l-bıtrık (H. IV/M. X yüzyıl) ın Aristo nun İskender için yazdığı bir eserden Arapçaya tercüme ettiği Kitâbu s-siyâse fî-tedbîri r-riyâse si, Muhammed ibni Zekeriyâ Râzî (H /M ) nin el-mansûrî si kıyafetname türünün ilk örnekleri olarak kabul edilirler. Fahreddîn-i Râzî (H /M ) nin Kitâbü l- Firâset i, Ebi Abdillâh ibni Muhammed ibni ebî Tâlibi l-ensârî ed-dımışkî nin Kitâbu l-âdâb ve s-siyâse fi-ilmi n-nazarî ve l-firâse (telifi: H. 750/ M. 1349) si de Arapça yazılmış eserler arasındadır. Bunlara Ebu l-kâsım Abdülkerim ibni Havâzim Küşeyrî (H /M ) nin Etvâr-ı Selâtînü l-müslimîn i, Muhyiddîn ibnü l-arabî (H / M ) nin et-tedbîrâtü İlâhiyye fî-islâhi l-memleketi l-insâniyye si ve Fütûhâhât-ı Mekkiyye si de bir bölümü itibariyle bu alanla ilgilidir. Farsça yazılmış eserlere Derviş Abdurrahmân Mîrek (H. VIII/ M. XIV yüzyıl) in Tuhfetü l-fakîr i, Seyyid Ali Hemedânî (öl. H. 786/ M. 1384) nin Zâhiretü l-mülûk (beşinci babın sonları) ü, Hüseyin Vâiz Kâşifî (öl. H. 910/ M. 1504) nin Ahlâk-ı Muhsinî (bir bölümü) si örnek olarak verilebilir. Türkçe yazılmış kıyafetname ile ilgili ilk eser olarak Bedr-i Dilşâd bin Muhammed Oruc un 829/1426 da yazmaya başladığı ve sonra II. Murâd a sunduğu mesnevîsi Murâd-nâme, kabul edilmektedir. Bu kitabın 40. babı bu alanla ilgilidir. 3 İlk müstakil eser olarak bilinen de Akşemseddîn-zâde Hamdullah Hamdî (H /M ) nin Kıyâfet-nâme sidir. Firdevsî-i Rûmî (II. Bayezid devri) nin Firâset-nâme si, İlyas ibni Îsâ-yı Saruhanî (öl. H. 967/ M ) nin Kıyâfet-nâme si, Abdülmecid ibni Şeyh Nasûh (öl. H. 973/ M. 1565) un Kıyâfet-nâme si, Niğdeli Visâlî nin H. 1003/ M te III. Mehmed e ithafen yazdığı Vesîletül-İrfân ı, Lokman bin Hüseyin in H. 1010/ M de yazdığı ve III. Murâd a sunduğu Kıyâfetü l-insâniyye fî-şemâili l- Osmâniyye si, Erzurumlu İbrahim Hakkı (H / M ) nın Mârifet-nâmesi nde bulunan mensur bölüm ve manzum olarak yazılan Kıyâfetnâme si en çok bilinen eserler arasındadır. İnsanların beden yapılarına bakarak karakterlerini ve kabiliyetlerini anlama meselesi, -tabiî olarak- Batı da da vardır. Bu sebeple, kıyâfet ilmi (fizyonomi), edebî eserlere yansımış; bu ilimle doğrudan veya dolaylı olarak ilgili bulunan 3 Adem Ceyhan, Bedr-i Dilşâd ın Murâd-nâmesi, C II, İstanbul 1997, s
4 ~ 796 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında eserler verilmiştir. Bu alandaki bilgiler, psikoloji, psikiyatri, kriminoloji gibi bilimlerin ilgi alanına girmiştir. Pascal, Kretschmer, Francis Baud, Caeser Lombroso gibi bilginler düşüncelerini ortaya koymuşlardır. İsviçreli yazarlardan Johann Caspar Lavater 4 ( ) de Almanca olarak Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe [İnsan Kişiliğini Tanıma ve İnsan Sevgisi Üzerine Fizyonomi Denemeleri ( )] adında mensur ve resimli bir kıyafetname yazmıştır. İngilizceye Physiognomy; or The Corresponding Anolojy Between The Conformation of The Features And The Ruling Passions of The Mind (Fizyonomi veya İnsanın Fiziki Özellikleri Arasında Karşılıklı Anoloji: Aklın Yöneten İhtirasları, (1866)], Fransızcaya da Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connoître L'homme et à Le Faire Aimer [Fizyonomi Üzerine Deneme, İnsanları Tanıma ve Sevme ( )] adlarıyla çevrilmiştir. 5 Johann Caspar Lavater ( ) in kıyafetnamesi, tespitlerimize göre Kıyâfet-nâme-i Cedîde adıyla Türkçeye de ilk defa olarak Yûsuf Hâlis 6 4 Lavater (11 Kasım Ocak 1801), Alman pietistenlerinin en önde gelenlerindendir. Goethe üzerinde büyük etki bırakmıştır (Wilhelm Bortenschlager, Deutsche Literaturgeschichte- Von den Anfaengen bis zum Beginn des l. Weltkrieges, Wien 1981, s. 121). Zürih te St. Peter Kilisesi nde vaiz olarak görev yaptı. İnsan hayatındaki ilahî ögelerin kanıtlanabilir izlerini araştırmaya yöneldi. Zihinle beden arasındaki etkileşim varsayımıyla ruhun etkilerini insan yüzündeki çizgilerle inceledi. Fizyonominin kurucusu olarak kabul edilir. Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe [İnsan Kişiliğini Tanıma ve İnsan Sevgisi Üzerine Fizyonomi Denemeleri ( )] adlı eseriyle Avrupa da şöhrete kavuştu. Bu kitap üzerinde Goethe ile birlikte çalıştı. En önemli diğer eserleri Ausssichten in die Ewigkeit [Sonsuzluk Umudu ( )], Geheimes tagebuch von einem Beobachter seiner selbst [Kendi Kendini Gözlemleyen Birinin Güncesi ( ) ], Pontius Platus ( ) ve Nathanael (1786) dir (AnaBritanica, Lavater, Johann Kaspar, C 14, İstanbul 1989, s. 329). 5 Eserin Almancası için bk. (Johann Caspar Lavater, Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe, Leipzig ), İngilizceye tercümesi için bk. (J. C. Lavater, Physiognomy; or The Corresponding Anolojy Between The Conformation of The Features And The Ruling Passions of The Mind: Being A Complete Epitome of The Original Work of J. C. Lavater, London 1866), Fransızcaya tercümesi için bk. ( J. Van Karneebek et I Van Cleef, Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connaître L'homme et à Le Faire Aimer, La Haye XIX. asır şairlerindendir. H. 1220/ M da İstanbul da doğmuştur. Şair Enderunlu Fâzıl (öl. H. 1225/ M. 1810) ın akrabasıdır. H. 1235/ M yılında dîvân kalemine, H. 1238/ M te terceme odasına memur tayin edildi. H. 1249/ M te sır kâtibi olarak Londra da görevlendirildi. H. 1261/ M te de sır kâtipliği görevi ile Trablusşâm da bulundu. Buradan döndüğünde, Arapçaya hâkimiyeti sebebiyle, ikinci dereceyle Arapça tercümanlığına atandı. Çocukluktan itibaren Babıali de bulunarak orada öğrenim görmüş ve Fransızca ile meşgul olmuştur. H. 1252/ M de hâcegânlık rütbesi, H. 1253/ M de de hâmise (beşinci rütbe) nişanı verilmiştir. H. 1272/M da Babıali telgraf komisyonunda üye olarak bulunmuştur. H. Rebiülevvel 1278/ M. Eylül-Ekim 1861 de mütercim-i sânî oldu. H.
5 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 797 ~ tarafından çevrilmiştir. Türkçe çeviride yer alan...bu fenni mü essis olan Lavate-nâm meşhûr u mu teber musannif eşkâl-i lehcenin muhâkeme vü münâsebât ü muktezâ-yı ahkâm u ta rîfâtına dâ ir bir risâle-i müstakılle te lîf etmiş olmağla işbu risâle-i muhtasara-i mazbûta risâle-i mezkûresinin hulâsası olarak intihâb u tahrîr olunmuşdur. [s. 22] 7 şeklindeki ifadelerden, Hâlis in bu eserini, Lavater ( ) isimli bir yazarın kıyafetname ile ilgili eserinden özetle tercüme ettiği anlaşılmaktadır. Batı dillerinden Fransızcayı bilen Yûsuf Hâlis in, eseri orijinali olan Almanca metninden değil de tercümesi olan Fransızcadan Türkçeye kazandırdığını tahmin ediyoruz. Ayrıca mütercim çevirdiği kıyafetnamesinde... hâl-i sabâvetden beri bâb-ı âlîde iktisâb-ı ilm ü hünere sa y u ikdâm ve Fransızca tahsîliyle dest-mâye-i ma lûmâta gûşiş ü ihtimâm ve mehmâ-emken kesb-i liyâkat olunarak... [s. 22] diyerek eseri Fransızcasından çevirdiğine işarette bulunmak istemiş de olabilir. Türkçeye kazandırılan eserin Almanca orijinalinin 576, İngilizceye tercümesinin 287, Fransızca tercümesinin 625 sayfa oldukları da özetle tercüme yapıldığını hemen hissettirmektedir. Ayrıca Almanca, İngilizce ve Fransızca kitapların içerisinde bulunan resimlerin çoğunluğu, Türkçe tercümedekilere benzememektedir. Kıyâfet-nâme-i Cedîde, toplam 109 sayfalık bir eserdir. II-VI. sayfalar, kitabın adı olan Kıyâfet-nâme-i Cedîde başlığı ile başlayan bir giriş bölümü niteliğindedir. Bu bölüm, tercüme değil de telif olduğunu hemen hissettirmekte; geleneğe uygun bir biçimde besmele, hamd, salavat ile başlamaktadır. İnsanın yaratılışı, ona akıl ve zekânın verilmesi, onun seçkinliği, anlayış ve ferâset sahibi olması gibi kıyâfet ilmi ile ilgili birtakım hususları ihtiva etmektedir: Bi smi llâhi r-rahmâni r-rahîm sezâ-yı hamd u sipâs bî-pâyân ol Hudâ-yı çehre-güşâ-yı ins ü cânn ve nakş-bend-i nüsha-i kübrâ-yı âlemiyân ya nî benî Âdemi ahsen-i takvîm üzre halk u tekvîn ve çeşm ü ebruvân u pîşân[î] ile tezyîn ve ale l-husûs unvân-ı celîl-i Fetebârek allâhü ahsenü l-hâlikîn 8 ile tahsîn ve 1290/ M de emekliye ayrıldı. H. 28 Şaban 1300/M. 4 Temmuz 1883 de vefat etti ve Eyüp kabristanına defnedildi. Bu çalışmanın konusu olan Kıyâfet-nâme-i Cedîde den başka, basılmış üç manzum eseri daha vardır: 1) Sulh-nâme-i Hâlis, Kırım savaşı ( ) dolayısıyla yazılmıştır. 17 bentlik bir muhammestir. H. 1272/ M te basılmıştır. 2) Şehnâme-i Osmânî, 32 sayfalık manzum bir eserdir. Zafer-nâme, fetih-nâme, gazâ-nâme olarak adlandırılabilecek şiirleri ihtiva etmektedir. Herhangi bir sayfasında nerede ve ne zaman basıldığına dair bir kayıt yoktur. 3) Miftâh-ı Lisân, şimdiki bilgilerimize göre, manzum sözlük türünün Fransızca-Türkçe ilk ve tek örneğidir. H. 1266/ M de kaleme alınmıştır. Yûsuf Hâlis hakkında geniş bilgi için bk. (Mehmet Kırbıyık, Yûsuf Hâlis-Miftâh-ı Lisân Manzum Fransızca-Türkçe Sözlük, İstanbul 2007, s ) 7 Kıyâfet-nâme-i Cedîde den yapılan alıntıların sonunda sayfa numarası, [ ] işareti içerisinde verilmiştir. 8 Mü minin Sûresi 23/14: Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir.
6 ~ 798 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında lehce-i mu cize-nümâsına iksâ-yı sîmâ-yı akl u zekâ ve ilbâs-ı hilye-i hilkat-i âdemiyyet ile mümtâz u müstesnâ buyurmuşdur. Salât u selâm Hazret-i Muhammedü l Mustafâ ve âl ü ashâb-ı bâ-safâya sezâ vü ahrâdır ki ol server-i kâinât ve nuhbe-i mevcûdât İttekû firâsete l-mü mini [s. II] fe-innehü yenzuru binûri l-llâh 9 kelâm-ı hikmet-nizâmıyla fehm ü firâseti cins-i beşere hasr u tahsîs buyurmuşlardır. [s. III]. Tevazu ifadelerinden sonra, Babıali de Fransızca da öğrenerek yetiştiğini ve dönemin padişahı olan Abdülmecid ( ) in cülusu üzerine, ona takdim edilmek üzere eserini yazdığını belirtmektedir. Böylece herhangi bir sayfasında nerede ve ne zaman basıldığına dair bir kayıt bulunmayan Kıyâfet-nâme-i Cedîde nin, Abdülmecid in tahta çıktığı 1839 yılında tercüme edildiği de anlaşılmaktadır: Pes bu abd-i kem-ter ve her yüzden efkar u ahkar-ı ibâd ya nî Tâhir Ömerzâde Yûsuf Hâlisü l-fu âd çendân bî-behre vü adîmü l-isti dâd isem de sâye-i Hümâ-vâye-i şehen-şâhîde hâl-i sabâvetden beri Bâb-ı âlîde iktisâb-ı ilm ü hünere sa y u ikdâm ve Fransızca tahsîliyle dest-mâye-i ma lûmâta gûşiş ü ihtimâm ve mehmâ-emken kesb-i liyâkat olunarak âyâ ne gûne veliyy-i ni met-i bî-minnetimiz efendimizin hâk-i pây-ı ma ârif-âşinâ-yı tâc-dârânelerine karınca kaderince müfâdı üzre bir takdîm-i nâ-çîzâneye dest-res olurum hulyâsı hâtır-ı ubeydânemde cevelân iken pîşân[î]-i âfitâb-ı âlem-tâb-ı cihân-ı maşrıka cebîn-i nûrânî sabâhu l-hayrdan be-dîdâr u çehre-i kamer-tâb-ı âsumân-ı şevket ü ikbâl burc-ı şerefde lâmi u l-envâr olup ya nî şevketli kudretli mehâbetli pâdişâhımız Sultân Abdülmecîd Han Efendimiz hazretlerinin taht-ı âlî-baht-ı Osmânîye şerefi cülûs-ı meymenet-me nûs-ı şâhâneleri sâmi a-res-i gûş-ı hûş-ı âlemiyân [s. III] oldukda ol şemâ il-i müstecmi u l-mehâsin ve l-fezâ il-i hümâyûn-ı şehenşâhânelerini müşâhede vü ziyâret ârzûsuyla sükkân-ı kâtıbe-i aktâr-ı felek ve belki bi l-cümle ins ü melek güşâde-çeşm ü gûş olarak şitâbân ve ol cemâl-i bâkemâl-i kudsiyyü s-sıfât-ı zıll-ı İlâhî-i pâdişâhâneleri tenvîr-sâz-ı uyûn-ı cihâniyân ve hâssaten kâffe-i bendegânı fart-ı behcet ü meserretden medhûş u kâm-rân kılup mâ-şâ llâh aleyke avnu llâh 10 âvâzesi gulgule-endâzına kıbâb-ı âsumân olup nazm: [s. IV]. Bu girişte mütercim Abdülmecid i âdeta kıyâfet ilmi verileriyle övmeyi uygun bulup Fe ilâtün Fe ilâtün Fe ilâtün Fe ilün kalıbıyla yedi beyitlik bir nazm yazmıştır. 9 Hadis-i Şerif: Mü minin firâsetinden sakınınız, muhakkak ki o, Allah ın nuruyla bakar. 10 Allah sana yardım etsin.
7 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 799 ~ Abdülmecid in zamanın kutbu olduğu söylendikten sonra, Allah ın nurunun insanda bulunduğuna dikkat çekilmiştir: Bârek allâh şehen-şâh-ı cihân kutb-ı zamân Şekl-i Âdem de musavverdir o nûr-ı Yezdân [s. IV] Şair, padişahın yüzüne bir kıyâfet-şinâs gibi bakar: Onun yüzünde feyz ve ikbâlin Allah vergisi olarak bulunmaktadır; zeki olduğu da alnında parlayan akl-ı külden anlaşılmaktadır: Feyz ü ikbâl Hudâ-dâd yazar rûyında Akl-ı küll cebhe-i şâhânede eyler leme ân [s. IV] Onun yüzünün nur gibi gözleri kamaştırdığı, insan aklının örneği olan güzelliğinin herkesi şaşırttığı vurgulanır: Yüzüne bakmağa gözler kamaşır nûr-misâl Sûret-i akl-ı beşer hüsnüne âlem hayrân [s. IV] Kaşlarının siyah nur ve düşmanının gözünü körleştiren mil gibi olduğu dile getirilir: Yed-i kudret çekicek nûr-ı siyeh ebrûsın Dîde-i düşmenine mîl-i amâ çekdi hemân [s. IV] Kahramân a 11 benzetilen gözleri, hem kahrı hem de lütfu kaplamıştır. Bakışı düşmanlar için kötü olsa da dostları için can bağışlayıcıdır: Kahramân-ı nigehi kahr ile lutfu şâmil Tarfı a dâya yaman mürdeye bahşende-i cân [s. V] Mucize nefesli ağzı ile kusursuz konuşma becerisine sahip bulunması, Allah tan gelen ilham sebebiyledir: Fem-i mu ciz-demine nâtıka ilhâm-ı Hudâ Nefha-i sırr-ı ahad şahsı hilâfetde ayân [s. V] Nihayet, kiyâfet ilminin konularına giren yüzü, aklı, kaşı, gözü, bakışı, ağzı ve konuşmasının mükemmelliğine övgüyle temas edilen Abdülmecid in, nazardan korunması için Allah a dua edilir: 11 Kahramân, İran mitolojisinde geçen Pişdadiyan sülalesinden Tahmurs un oğludur. Çocukken devler tarafından kaçırılınca onlar arasında büyümüştür. Suda aksini görünce devlere benzemediğini fark etmiş ve insanların arasına girmiştir. Birçok kimseyi öldürmüştür. Rüstem e yenilmiştir. Lakabı katildir. (İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1995, s. 306; Gencay Zavotçu, Divan Edebiyatı Kişiler-Kişilikler Sözlüğü, Ankara 2006, s.269 )
8 ~ 800 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında Saklasın zât-ı hümâyûnu nazardan Allâh Yüzü gülsün onu gördükçe safâlarla cihân [s. V] Bu bölümde Yûsuf Hâlis, eserinin adını da Kıyâfet-nâme-i Cedîde olduğunu bildirir; bu eserin ilgili bulunduğu kıyâfet ilminin padişahlara ve yönetim kademesindeki görevlilere insanları daha kolay tanıyabilmeleri için zarurî olduğunu izah eder: İnşâd-ı sıdk-ı i tiyâd-ı ubeydânem terânesiyle der-ân hâl-i çâkerîye Kıyâfetnâme-i Cedîde-i mu teberinin tercemesi hutûr etmiş ve fenn-i celîl ise ez-sırr-ı nev-fünûn-ı sâ ire misilli kendine mahsûs kavâ id-i mazbûta-i hikemiyyeye vaz u te sîs olunarak pâdişâhân u hükkâm u rüesâya nef ü fâ idesi der-kâr bulunduğundan fazla kâffe-i efrâd-ı âferîde-i benî Âdem bi t-tab hem-cinsiyle muhâlataya ıztırârî nümû-dâr u eşedd-i ihtiyâc ile muhtâc olduğu âşikâr olup bu ihtilât u ülfet ü mu âşeret olunacak âdemin evvel-be-evvel derece-i akl u mizâc u tabî atı fi l-cümle bilinmedikçe kendüye şerr ü mazarrat tertîb edeceği ihtimâlinden gayr-ı ba îddir. [s. V]. Bu bölüm, ilm-i kıyâfete dayanak teşkil ettiği ileri sürülen beş ayet ve bir hadis iktibasıyla sona erer: Binâ-ber-în ilm-i mezkûrun [s. V] efdaliyyeti hakkında vârid olan nass-ı mübîn İnne fî-zâlike le-âyeten li l-mü minîne 12 Ta rifühüm bi-sîmâhum 13 Sîmâhum fî-vücûhihim 14 Ta rifü fî-vücuhihim nazrata n-na îm 15 Yu rafü lmücrimûne bi-sîmâhum 16 delâ il-i şerîflerince Ve l-mü minü yenzuru bi-nûri llâh 17 kelâm-ı nübüvvet-ittisâmı müfâdınca 18 ilm-i mezkûr bir ilm-i nefîs idiği vâreste-i kayd-ı berâhîn ü edilledir. [s. VI]. Telif denilebilecek bu giriş bölümünden sonra, tercüme bölümleri VI. sayfada Mukaddime-i Kitâb başlığı ile başlamaktadır. Bu sayfayı 1 rakamından itibaren başlayan 71 e kadar yeniden numaralandırılmış sayfalar takip etmektedir. Bununla birlikte 32 adet resmin bulunduğu aralardaki sayfalar da numaralandırılmamıştır. Denilebilir ki kitap, VI+71 sayfanın yanı sıra numaralandırılmamış 35 resim sayfasından oluşmaktadır. 12 Ankebût Sûresi 29/44 Şüphesiz bunda iman edenler için bir ibret vardır. 13 Bakara Sûresi 2/273 Sen onları yüzlerinden tanırsın 14 Fetih Sûresi 48/29 Onların yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. 15 Mutaffifîn Sûresi 84/24 Yüzlerindeki nimet ve mutluluğun sevincini görürsün.. Metindeki nazrata n-na îm terkibindeki nazra kelimesi, dâd harfiyle yazılacağına sehven zı harfiyle yazılmıştır. 16 Rahmân Sûresi 55/41 Suçlular simalarından tanınır. 17 Hadis-i Şerif: Mü min, Allah ın nuruyla bakar. 18 Metinde münîfâsınca şeklindedir.
9 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 801 ~ Tercüme kısmının mukaddimesinde [s. VI, s. 1-23], kıyâfet ilmi doğrultusundaki tespitlerin her zaman geçerli olmasa da var sayılan kayıtlara bağlı bulunarak kabul edilebileceği belirtilmiş; yer yer 13 adet kaş, göz, burun, ağız, çene, alın, göz şekilleri [s. 1-6] çizilmiş ve vücut azalarıyla ilgili bilgiler verilmiştir: Her çend erbâb-ı ulü -l-elbâb nezdinde bir nesnenin sûret-i zâhirîsine göre muhâkeme ve mukâyese olunmak usûl u kavâ id-i ma kûleye münâfî bir mâdde ise de fakat işbu muhâkeme-i zâhirî ale l-ıtlâk umûmî i tibâr olunmayıp bir kaydı i tibârîyle mukayyed oldukda câ iz ü hayyiz-i sıhhatde olduğu sübût-yâfte-i tahkîkdir. Ve nitekim kâffe-i mevcûdât u mükevvenât mevâdd-ı sûriyye ve görünüşden ibâret olmağın bunların hadd-i zâtında bir sûret-i zâhirîleri olup lâkin müşâhede eylediğimiz bir nesnenin gereği gibi efkâr-ı amîka ile her bir hâline istihsâl-i vukûf dahi dâ imül-evkât mümkin olamayacağı bedîhiyyâtdandır. Her bir nesnenin dahi künh ü hakîkatine ıtlâ [s. VI] daha ziyâde bir ma lûmât vermek için yüzde olan kıt aların resm ü hükmleri beyân olunur. Şöyle ki insânın çehresi üç kısma münkasım olup birisi elinin başlangıcından burnun başlangıcına kadar ve ikincisi burnun başladığı mahalden nihâyetine kadar ve üçüncüsü burnun bitdiği mahalden çenenin nihâyetine kadar... [s. 1]. İnsanın psikolojik yapısıyla bedeni arasında bağ bulunduğuna temas edilmiştir:...insânın keyfiyyet-i rûhâniyyesiyle hilkat-i cismânîsini rabt edip tarfeynde kâ in hakîkî bir râbıta vü alaka-i hafiyye-i müştereke-i mütavassıta mevcûd bulunur. [s. 9] Erkeklerin erişkinlik döneminde yüz görünüşleri değişirken, kadınların bu dönemde çocukluktaki yüz görünüşlerine yakın bir hâlde bulundukları; kadınların yetişkinlerindeki tavırlarının, çocukluktaki hâllerine çok benzediği görüşü ileri sürülmüştür: Ricâl tâifesi hadd-i bülûğa vardıkda bunların zamân-ı tufûlliyyetinde olan eşkâl-i vech ü sîmâları ale l-umûm be-gâyet tebâ üd ü tehâlüf ederler. Lâkin nisâ tâ ifesi bi l-aks olarak çocukluk hâlinde olan lehcenin şekl ü sîmâları hadd-i bülûğda olan eşkâllerine ziyâdesiyle müşâhebetleri olup hattâ bu nisâ tâ ifesinin hâl-i tufûlliyyetde olan reviş ü ahvâllerine sabâvetde tarz u etvârları bile gâyetle benzer. [13]. Bazı hususların bir insanda aynı anda bulunmayacağı tecrübeye dayandırılarak ileri sürülür. Mesela bir kişide hem aşk hem de aşırı seviyedeki meşhur olma arzusu ve makam sevgisinin bulunamayacağı dile getirilmiştir:
10 ~ 802 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında...Zîrâ bu kaziyyeler yek dîğerinde dâ imâ münâfî biri bulunsa yek dîğerinin bulunması külliyyen mâni dir. Şöyle ki bi t-tecrübe müşâhede olunduğuna göre bir kimsede aşk bulunsa fart-ı hubb-ı şân u câhın vücûdu adîmü l-imkândır. [21]. İnsan yüzüyle ilgili kıyafetname kâidelerini koymanın çok zor olduğundan fizyonomiyle pek az kimsenin uğraştığı, bununla birlikte bu fennin kurucusu olarak ileri sürülen Lavate isimli yazarın insan yüzü ile ilgili hususları dile getiren bir eser ortaya koyduğu ve bu eserin de özetle Türkçeye çevrildiği dikkatlere sunulmuştur: Lâkin fi l-asl kıyâfet-nâmeyi şâmil olan lehcenin eşkâl-i tabîiyelerini ta rîf için kavâ id vaz u tahsîs haylîce düşvâr olmak mülâbesesiyle fenn-i mezkûre az kimse cehd ü sa y eylemiş ise de bu fenni mü essis olan Lavate-nâm meşhûr u mu teber musannif eşkâl-i lehcenin muhâkeme vü münâsebât ü muktezâ-yı ahkâm-ı ta rîfâtına dâ ir bir risâle-i müstakılle te lîf etmiş olmağla işbu risâle-i muhtasara-i mazbûta risâle-i mezkûresinin hulâsası olarak intihâb u tahrîr olunmuşdur. [s. 22]. Yusûf Hâlis e göre kıyâfet ilmiyle ilgili doğru hüküm vermek isteyenler, bu tercüme eseri bir kez değil defalarca okumalı, dikkatlice davranmalı ve çok tecrübe etmelidir: Ancak bu ilm-i nefîsi tahsîle tâlib ü râğıb olan zevât-ı mehâsin-sıfât bu risâleyi bir def a mütâla a ile iktifâ ederek kıyâfet-nâme muhâkemesine mübâşeret etmeleri lâyıkı vech üzre muhâkemeleri mukârin-i sıhhat olmayacağına nazaran bu fenn-i celîle gereği gibi sarf-ı dikkat ü mümâreset ve kesret-i tecârib olunarak muhâkeme[-i] sahîhaya dest-res olunacağı ma lûm ola. [s. 22] Yukarıdaki uyarıyı, yüzdeki unsurlara giriş yapmak üzere verilen şu kısa bilgi takip eder: Alın küçük ve üç köşeli ise şuursuzluk, ensenin dar ya da içeri çökük olması aklın azlığının yanı sıra inatlığa işaret olarak gösterilir: Lehcede olan kıt aların muktezâ-yı îcâb u [s. 22] hükmleri baş büyük olup da alın dahi küçük ve üç köşeli resminde olur ise şu ûrsuzluk ve akılsız ve dirâyetsizliğe ve kafânın ense tarafı dar veyâhûd içeri doğru çökük olması aklın azlığına ve ba zan inâdlığa ve dâ imâ dirâyetsizliğe delâlet eder. [s. 23]. Daha sonra Der-Beyân-ı Ahvâl-i Cebîn, Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Ebruvân, Der- Beyân-ı Ahkâm-ı Çeşm, Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Enf, Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Dehân, Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Zekan, Der-Beyân-ı Ahkâm-ı İzâr, Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Gîsuvân ve Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Gerden başlıklarını kapsayan insan yüzünde ve başında yer alan alın, kaşlar, gözler, burun, ağız, çene, yanak, saçlar ve boyun
11 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 803 ~ üzerinde durulan ikinci bölüme başlanmaktadır. Bunlardan şu iktibaslar buraya alınabilir: Der-Beyân-ı Ahvâl-i Cebîn: Fehm ü firâsetin mikdâr-ı derecelerinin sıhhat üzre mukâyese vü mu ârafesi alnın vüs at ü şekl ü yaradışına göre hükm olunur. Alın dümdüz olup da ve hîç köşeli olmayarak cüz îce de bir kavs-pâre şeklinde olur ise letâfet ü hilmiyyeti ve ekseriyâ kaydsızlık ve gayretsizliği delâlet eder... [s. 23]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Ebruvân: Kaşların ince olması balgamî tabî ate bîiştibâh bir nişâne-i sahîhadır. Sekizinci şekle mürâca at oluna. Ve eğer kaşlar kavs-pâre olmayıp da dümdüz olurlarsa serd ve diri tabî atlıya delâlet eder. Yedinci şekle mürâca at oluna. [s. 26]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Çeşm: Gözler evzâ u ahvâl-i rûhâniye vü nefsiyeyi ya nî [s. 27] meşreb ü tabî ati ve derûnda gizli olan niyyet ü merâmları beyân u ifşâ etmeğe başlıca nişânedir. Mâ î göz ekseriyâ balgamî mizâc olanlara mahsûsdur. Ve ba zı def a za îf ve gevşek mizâcı delâlet eder. Siyâh olur ise göz kuvvet-i tabî ata ve yeşile mâ il olursa ekseriyâ dargın mizâc olmayı îmâ eder... [s. 28]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Enf: Burnun sâ irleri gibi çokluk delâleti yoksa da ancak kılık ve duruşu münâsebetiyle yüzde olan kıt aların delâlet eylediği keyfiyyet ü hükmlerini isbât eder. Kargı burun tekebbür ü vakârı hevâ vü hevese harîs olmağa delâlet eder... [s. 29]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Dehân: Ağız yüzde olan sâir kıyâfet kıt alarının ahvâlini kezâlik isbâta münhasır olup dâ imâ ahvâl-i deruniyyeyi îzâha mahsûsiyyetiyle yüzde olan kıyâfetlerin en ziyâde delâlet ü nişâne vereni olmağla onda olan kemâl-i derece nâziklik tavr u hey etin ta rîfi nâ-kâbildir. Binâen aleyh ziyâde dudaklar kalın olursa zevk ü safâya ve lezîz olan nesnelere meyli ve tembelliği ve dâ imâ balgamî tabî ata işâretdir. [s. 30]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Zekan: İleriye çıkmış olan çene dâ imâ tab îatda kuvvet ü metâneti müfîd olur. Yirminci şekle mürâca at oluna. Ve eğer çene sivrice ise ekseriyâ hîle-kârlığı müfîd olur. Birinci şekle mürâca at oluna. Ve eğer aksiyle [s. 31] geriye çekilmiş ise yaradışda kuvvet ü kudret-i bedeniyye olmadığını bildirir... [s. 32] Der-Beyân-ı Ahkâm-ı İzâr: Yanaklar etli ve dolgun olması ekser def a huzûzât-ı nefsâniyyeye ya nî nefsin istediği zevk ü safâya[s. 33] ve tena uma meyli ve bunlarda üç köşeli bir çukurluk bulunmak hîç şübhe olmayarak hasûd u
12 ~ 804 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında kıskanç olmağa yanaklar haşîn ve kalın olursa tabî atın kabalığına delâlet eder. [s. 34]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Gîsuvân: Saçların kısa ve siyâh ve serd ve kıvırcık olmaları pek dargın olmamağa ve ekseriyâ merhametsizliğe işâret eder. Ve sarı kızılımtırak ve yumuşak olan saç bunun aksini merhamet ve yavaşlığı müş irdir. Ve saçların rengi ile kaşların rengi başka başka ya nî baş saçları siyâh ve yüzde olan saçlar sarı veyâhûd aksiyle olur ise kimseye i timâd u emniyyet etmemeğe delâlet eder. [s. 34]. Der-Beyân-ı Ahkâm-ı Gerden: Uzun olan gerden işinde gücünde ve kalın ve kısa olur ise serd tabî atı ve eğerçi damarları dahi gergi gibi görünüyorsa serd mizâclığa bir kat daha [s. 34] ziyâde delâlet eder. Yirmi ikinci şekle mürâca at oluna. [s. 35]. Bu tespitleri şu açıklama ve tembih takip eder: Artık nişânelerin tariflerinin yeterli olduğu, onlarla ilgili hususların otuz iki resim üzerinde gösterileceği ve böylece eserin bunlarla sona ereceği belirtildikten sonra, bir işarete dayanılarak değil de birçok alamete dayanılarak hüküm verilmesinin icap ettiği uyarısında da bulunulmuştur: Kıyâfet-nâmeye mahsûs olan nişânelerin ta rîfleri bu kadar ile iktifâ olunarak artık ta rîf u tafsîlden sarf-ı nazar olunup hemân yüz kıt alarının birdence (?) hükm ü delâletleri gösterilmek için her biri başka lehce vü sîmâ olmak üzre bu mahalde otuz iki kıt a resm tahrîr ve bu vechile tasvîr-i eşkâl ü emsâl olunarak resîde-i hitâm olmuşdur. Tenbîh: Bu ilmi tahsîle heves-kâr olan zevâta şöyle irâe[-i] tarîk olunur ki mezkûr nişânelerden yalnız bir nişâne ile hükm olunmayıp lehcede bulunan nişânelerden birini dîğer nişânelerin hükmleriyle kompas ve tatbîkden başka lehcede görünen alâmetlerin kâffe-i ta rîfleri hâtıra getirilerek muhâkeme olundukda bir alâmet ile istidlâl olunacak muhâkemeden birkaç alâmet ile istidlâl ü hükm olundukda hükm-i mezkûr daha ziyâde [s. 35] kuvvet ve doğru olacağı âşikârdır. [36]. Yukarıdaki beyanatlar ve tembihten sonra 32 farklı insan resmi ve bunların karakter tahlillerini içeren üçüncü bölüm yer almaktadır. Söz konusu resimlerle ilgili tahliller, Birinci Şekl Kıyâfet-nâmesi Beyân Olunur, İkinci Şekl Kıyâfetnâmesi, Üçüncü Şekl Kıyâfet-nâmesi, Üçüncü Şekl Kıyâfet-nâmesi gibi devam eden başlıklarla numaralandırılarak birbirlerinden ayrılmıştır. Bunlara örnek olması bakımından şu resimlerle ilgili tahlillere yer verilebilir: Birinci resimle ilgili tahlil, sadakatsiz, tamahkâr, hileci, yalancı, hırslı, metin, inatçı, dikkatli, ağır ağır konuşan insan tipini ortaya koymaktadır:
13 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 805 ~ Birinci Şekl Kıyâfet-nâmesi Beyân Olunur: Bu çehre kıyâfetinde doğruluk ve sâf-derûnluk me mûl olamaz. Çene bu tavırda az çok söbü ve küçük olması ol kimsede sadâkat olmadığına ve ağız yarığının ayrılığı ahlâk-ı hamîde ya nî güzel hûyların bulunmamasına bu misilli pek kapalı olan dudaklar hırs u tama -kârlığa ve l-hâsıl bu sûretde tecemmü eden alâmetlerin kıyâfet-nâmesi hîle-bâz ve yalancı ve hırsa mâ il bir ihtiyâr âdem sûretine ve tabî atda olan kemâl-i derece metânet ü sebât bayağı inâd derecesine vâsıl olduğunu delâlet eder. Bu tarz âdemin reviş ü mesleği mutabassırâne ve lakırdıyı ihtiyât üzre ağır ağır söyler. Zîrâ bu kimsede olan emniyyetsizlik derece-i nihâyetdedir. 19 [s. 36 ]. Yirmi dokuzuncu resimle ilgili tahlil şair, inşası pek güzel, yumuşak huylu, anlayış ve fikir sahibi kısacası övgüye değer vasıfları olan bir insanı işaret etmektedir: Yirmi Dokuzuncu Şekl Kıyâfet-nâmesi: İşbu lehcede hilm ü dakîka-şinâslık ve isti dâd nümâyândır. Eğer bu âdem kâtib ise inşâsı a lâ vü matbû u makbûl olup muteyyebât ü mahabbet ü aşk hâllerine dâ ir şeyler yazar. Ve derin ilmlerin mu âraza vü bahsinden hoşlanmaz. Ve fünûn-ı hikemiyyenin bahs u muhâkemelerinden lezzet-yâb olamaz. Dudakların resmi şâ ir olmaklığa delâlet eder. Ve gözün üst kemiği dışarıya çıkık olmağla zihn ü akl ile hâsıl olacak işlerde ziyâdesiyle isti dâd u kâbiliyyeti ve çene dahi tabî atda sebât u mikneti ifâde eder. Muhassal-ı kelâm bu türlü sîmâ evsâf-ı memdûha ile muttasıf olanlara mahsûs olup karîha vü zekâyı dahi müfîd olur. 20 [s. 68 ]. Sonuç itibariyle üzerinde durduğumuz Kıyâfet-nâme-i Cedîde ile ilgili şunları söylememiz mümkündür: 1. Johann Caspar Lavater ( ) in Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe [İnsan Kişiliğini Tanıma ve İnsan Sevgisi Üzerine Fizyonomi Denemeleri ( )] adlı resimli kıyafetnamesi, tespitlerimize göre Kıyâfet-nâme-i Cedîde adıyla Türkçeye de ilk defa olarak Yûsuf Hâlis tarafından çevrilmiştir. 2. Batı dillerinden Fransızcayı bilen Yûsuf Hâlis in, eseri orijinali olan Almanca metninden değil de tercümesi olan Fransızcadan Türkçeye kazandırdığını tahmin ediyoruz. 19 Bu tahlille ilgili resim için bk. Ek Bu tahlille ilgili resim için bk. Ek 2.
14 ~ 806 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında 3. Kıyâfet-nâme-i Cedîde, Türkçeye özet olarak kazandırılmış bir eser hüviyetindedir. VI+71 sayfanın yanı sıra numaralandırılmamış 35 resim sayfasından oluşmaktadır. Herhangi bir sayfasında nerede ve ne zaman basıldığına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte Abdülmecid in tahta çıktığı 1839 yılında ve ona ithafen tercüme edildiği anlaşılmaktadır. 4. Eserin 2-5. sayfalarında yer alan giriş bölümü, tercüme değil de telif niteliğindedir. Besmele, hamd, salavat ile başlamaktadır. Kıyâfet ilmi ile ilgili birtakım hususları ihtiva etmekte ve bunlara ayet ve hadisler delil olarak gösterilmektedir. Bu girişte, Abdülmecid in âdeta kıyâfet ilmi verileriyle medhedildiği yedi beyitlik bir nazm da yer almaktadır. Kıyâfet ilmine vakıf olmanın, yönetim kademesindeki görevliler için zarurî olduğu izah edilmektedir. 5. Tercüme kısmının uzun sayılabilecek mukaddimesinde, kıyâfet ilmi doğrultusundaki görüşler, tespitler dikkatlere sunulup tartışılmaktadır. Yer yer kaş, göz, burun, ağız, çene, alın, göz şekilleri çizilerek vücut azalarıyla ilgili bilgiler de verilmektedir. Kıyâfet ilmiyle ilgili doğru hüküm vermek isteyenlerin, aceleci olmamaları ve dikkatlice davranmaları da tavsiye edilmektedir. Tercüme kısmındaki mukaddimeyi, insan yüzünde ve başında yer alan alın, kaşlar, gözler, burun, ağız, çene, yanak, saçlar ve boyun üzerinde durulan ikinci bölüm takip etmektedir. Eser, 32 farklı insan resmi ve bunların karakter tahlillerini içeren üçüncü bölüm ile sona ermektedir.
15 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 807 ~ KAYNAKLAR AnaBritanica, (1989), Lavater, Johann Kaspar, C 14, İstanbul: Ana Yay. BORTENSCHLAGER, Wilhelm, (1981), Deutsche Literaturgeschichte- Von den Anfaengen bis zum Beginn des l. Weltkrieges, Wien: Leitner Verlag CEYHAN, Âdem, (1997), Bedr-i Dilşâd ın Murâd-nâmesi, C I, II, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yay. ÇAKIR, Müjgan, (2007), Kıyâfet-nâme ler Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C 5, S 9, s ÇELEBİOĞLU, Âmil, (1979), Kıyâfe(t) İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdî ile Erzurumlu İbrahim Hakkı nın Kıyâfet-nâmeleri, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Ahmet Caferoğlu Özel Sayısı S 112 den ayrı basım, s DÖNDÜREN, Hamdi, (2003), İnsanlığa Son Çağrı Kur ân-ı Kerîm Meâl-Tefsir- Ansiklopedik İndeks, C I, II, İstanbul: İmaj. KARNEEBEK J. Van et CLEEF, I. Van, ( ), Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connoître L'homme et à Le Faire Aimer, La Haye. KIRBIYIK, Mehmet, (2007), Yûsuf Hâlis-Miftâh-ı Lisân Manzum Fransızca- Türkçe Sözlük, İstanbul: Beşir Kitabevi. LAVATER, J. C., (1866), Physiognomy; or The Corresponding Anolojy Between The Conformation of The Features And The Ruling Passions of The Mind: Being A Complete Epitome of The Original Work of J. C. Lavater, London: William Tegg. LAVATER, Johann Caspar, ( ), Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe, Leipzig:Winterhur. MENGİ, Mine, (2002), Kıyâfet-nâme Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C 25, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. PALA, İskender, (1995 ), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yay. Sehâvî, (1956), el-makâsıdü l-hasene, Bağdat: Dâru l-edeb el-arabî. ZAVOTÇU, Gencay, (2006), Divan Edebiyatı Kişiler-Kişilikler Sözlüğü, Ankara: Aydın Kitabevi.
16 ~ 808 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında Ek 1: Kıyâfet-nâme-i Cedîde adlı Türkçe çeviriden alınmıştır.
17 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 809 ~ Ek 2: Kıyâfet-nâme-i Cedîde adlı Türkçe çeviriden alınmıştır.
18 ~ 810 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında Ek 3: Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connoître L'homme et à Le Faire Aimer[Fizyonomi Üzerine Deneme, İnsanları Tanıma ve Sevme ( )] adlı Fransızca çeviriden alınmıştır. Ek 4: Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connoître L'homme et à Le Faire Aimer[Fizyonomi Üzerine Deneme, İnsanları Tanıma ve Sevme ( )] adlı Fransızca çeviriden alınmıştır.
19 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 811 ~ Ek 5: Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connoître L'homme et à Le Faire Aimer[Fizyonomi Üzerine Deneme, İnsanları Tanıma ve Sevme ( )] adlı Fransızca çeviriden alınmıştır. Ek 6: Essai Sur La Physiognomie, Destiné à Faire Connoître L'homme et à Le Faire Aimer[Fizyonomi Üzerine Deneme, İnsanları Tanıma ve Sevme ( )] adlı Fransızca çeviriden alınmıştır.
20 ~ 812 ~ M. KIRBIYIK: Kıyâfetnâme i Cedîde Hakkında Ek 7: Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe [İnsan Kişiliğini Tanıma ve İnsan Sevgisi Üzerine Fizyonomi Denemeleri ( )] adlı Almanca kitaptan alınmıştır.
21 A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 ~ 813 ~ Ek 8: Physiognomishe Fragmante zur Beförderung der Menschenkenntnis und Menschenliebe [İnsan Kişiliğini Tanıma ve İnsan Sevgisi Üzerine Fizyonomi Denemeleri ( )] adlı Almanca kitaptan alınmıştır.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
1 SEC İ ve KAFİYE LÛGATI Bülent ŞIĞVA Bir milletin varlığının en önemli göstergesi o milletin kendine has dilidir. Dil, insanlar arasında iletişimi ve etkileşimi sağlarken aynı zamanda ait olduğu milletin sanatsal, kültürel, toplumsal, vb. özelliklerini de yansıtır ve gelecek kuşaklara milli kültürün aktarımında da bir vasıtadır. Kısacası dil, bir milletin milli hazinesi hükmündedir. Lügatler, bu hazinenin derlenip toparlandığı, bir çeşit hazine muhafazası görevini yerine getiren eserlerdir. Lügatlere her devirde ihtiyaç duyulmuş ve bunlar ulusal dil bilincine sahip dilciler tarafından üzerinde titizlikle çalışılan eserler olmuşlardır. Türkçenin ilk sözlüklerinden olan Divan-ı Lügatü t-türk ten itibaren ilerleyen zamanlarda yeni lügatlerin hazırlanması hep zorunlu olmuştur. 13.yüzyılda Osmanlı Devleti nin kurulmasıyla Osmanlı Türk edebiyatının da temelleri atılmıştır. Bu edebiyat kendi özünden hareket etmekle birlikte ağırlıklı olarak Arap ve Fars edebiyatından etkilenmiştir. Böylelikle Divan Edebiyatı denilen bir edebiyat meydana gelmiştir. Bu edebiyat genel olarak iki sacayağı üzerine oturtulmuştur: nazım ve nesir. Şair ve nâsirler bu anlatım biçimlerini kullanarak eserler meydana getirmişlerdir. Divan edebiyatının manzum eserleri vezin, kafiye ve nesir bölümü ise secilerle ahenk kazanmıştır. Divan Edebiyatı, aynı zamanda Türkçe, Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan Osmanlıca ya da Osmanlı Türkçesi olarak adlandırılan Türk yazı dilinin teşekkülünde etkili olmuştur. Böylece zengin bir kelime hazinesine sahip olan bu edebiyata özgü bir sözlüğün hazırlanması gerekliliği de ortaya çıkmıştır. Özellikle Tanzimat la birlikte birçok lügat hazırlanmaya başlanmıştır. Kamûsu l- A lâm, Kamûs-ı Türkî, Lehçe-i Osmânî, Lûgat-ı Nâcî, Lûgat-ı Salâhî bunlardan bazılarıdır. Yakın dönemde ise en önemli lügat, Ferit Devellioğlu nun hazırladığı Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat tir. Bu sözlüklerin geneline baktığımızda Arş. Gör., Erzincan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
2 Tanıtma/Review 1037 günümüz okuyucularının anlamını bilmedikleri Arapça ve Farsça kelimelerin anlamını vermeyi amaçladıkları görülmektedir. Zaten sözlüklerin hazırlanış gayesi de öğretmek ve öğrenmektir. Tanıtımını yapmaya çalışacağımız lügat kitabı da genel olarak bu amaç doğrultusunda hazırlanmıştır. Eser, Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne mezunlarından Ali Seydi 1 ve tarafından yazılmıştır. 2 Seci ve Kafiye Lügatı Hicri 1323 (m. 1905) yılında İstanbul da Cihan matbaasında basılmıştır. Eserin kapağında Maarif Nezaret-i Celilesi nin fi 2 Muharrem sene 323 ve fi 24 Şubat sene 320 tarihli ve numaralı ruhsatnamesiyle tab olunmuştur. ibaresi yer almaktadır sayfadan oluşan lügat, 55 cüz den teşekkül ettirilmiş ve her seksen sayfa sına 100 para değer biçilmiştir. Son yedi sayfası hata ve savâb (doğru yanlış çizelgesi) cetveline ayrılmıştır. Lügat arz-ı şükran olarak adlandırılan 6 mısralı 5 bendden oluşan bir şiir ile başlamaktadır. Bu şiirde dönemin padişahı Abdülhamid Han övülmekte ve kendisine şükran duyguları dile getirilmektedir. Şiir, mısralarıyla başlayıp Muktezîdir her nefeste Hakka arz-ı mahmidet; Müncelîdir sû-be-sû zîrâ ki eltâf-ı Hudâ. Şu eser oldu vesîle bu du âya bir daha Şehriyârâ şevketinle, devletinle bin yaşa mısralarıyla bitmektedir. Arz-ı şükran kısmından sonra mukaddime yer almaktadır. Mukaddime kısmında Seci ve Kafiye Lügatı nın lüzum ve ehemmiyeti dile getirilmiştir. Mukaddime, Edebiyat mefhumuna dahil olan bir sözü tebliğe iki vasıta vardır: Nazım, nesir. Rengîn, nazik bir fikr-i edebî o iki kisveden herhangi biriyle tecelli 1 Yazarın biyografisi ve diğer eserleri hakkında bilgi edinmek isteyenler; Mustafa UZUN, Ali Seydi Bey, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 2, ss bakabilirler. 2 Eseri görmek isteyenler, ona Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Kütüphanesi nde Seci' ve Kafiye Lugatı (BDK - ÖZEGE; TBTK; 3945) Ali Seydi - Melkon, 1323, S., Matbaa-i Kütübhane-i Cihan, İstanbul, [DİL: Eski Yazı] kaydından ulaşabilirler.
3 1038 Bülent ŞIĞVA ederse etsin hüsn-dârdır, şiirdir. cümleleriyle başlamaktadır. Yukarıda da kısaca bahsettiğimiz gibi Klâsik edebiyatımızda ahengi sağlayan en önemli unsur nazımda vezin ve kafiye, nesirde ise secidir. Ali Seydi de Divan Edebiyatı nın nazım ve nesrinin ahengini sağlayan bu iki unsuru göz önüne almış ve bu doğrultuda bir lügatın hazırlanması gerektiğini dile getirmiştir. O halde şiir, vezin ve kafiye ile mukayyed olunca bir lisanda kafiyeye aid bir lûgat kitabının lüzûm ve ehemmiyeti kendiliğinden taayyün eder. Elsine-i Arabiyye nin hemen kâffesinde müteaddid kafiye lûgatları bulunduğu halde Lisan-ı Osmânî ki: Arabî Farsî gibi iki lisan-ı vâsi ve şîrîn ile ihtilât ü imtizâc ve her ikisinin pek çok mehâsin ü mezâyâsını ihtivâ etmiş gayet nâzik ve hoş-edâ bir lisan-ı letâfet-resândır her lisandan ziyade şiir ve edebiyata müsaid ve bâ-husûs tabî î ve makbûl olmak şartıyla sec i gibi bir vâsıta-ı zînet ü ihtişama da mâlik bulunduğu halde Türkçede o yolda âsârın fıkdânı bizi aczimizle beraber şu lûgat kitabını cem ü tertîbine sevk ü icbâr eylemiş Bu cümleleriyle bir bakıma eserinin yazılış gayesini de açıklamıştır. Bunun yanında yazarlar, yine mukaddime kısmında, Batı dillerinde bu tür sözlüklerin pek çok örneğinin olmasına rağmen Türkçede benzeri bir lügatin bulunmaması sebebiyle böyle bir eser hazırlama gereği duyduklarını ifade etmişlerdir. Mukaddimeden sonra Kitabın Tarz-ı Tertîb ve Taharrisi ile İşârâtı Hakkında Bazı İfâdât başlıklı bölüm gelmektedir. Bu bölümde lügatten faydalanmak isteyenler için kitabın nasıl düzenlendiği anlatılmış ve sözlük içerisinde kullanılan işaretlerin ne manaya geldiği vurgulanmıştır civarında kelimeyi ihtiva eden sözlüğün nasıl tertip edildiği şöyle dile getirilmiştir: Lisan-ı Osmânîye de mütedâvil bi lcümle kelimâttan mesela (elif) ile nihayet bulanlar (elif) faslında ve be, te, ŝe. İlâahirihi hurûf ile nihayetlenen kelimeler dahi kendi merâtib-i ma rûfe-i hecâiyyelerinde zikredilmiş ve emr-i taharrîyi teshîl için ilk harflerin tertîb-i elifbâiyyesine ve son harflerin harekât ve sekenât-ı asliyesine yani med, fetha, kesre, zamme sırasıyla tertîbine riâyet olunmuştur. Örneğin fenâ kelimesi elif harfi başlığı altında fe harfi ile başlayan kelimelerin bulunduğu gruptadır. Lügatı oluşturan kelimelerin seçiminde eseri hazırlayanlar şu hususu dikkate almışlardır: İşbu Sec i ve Kafiye Lûgati müntesibîn-i edeb beyninde kullanılan ve Türkçe lûgat kitaplarında mevcûd bulunan Arabî ve Farsî kelimâtı câmi dir. Yalnız tescî ve takfiyeye elverişli olmayan bazı lûgât-ı gayr-ı me nûsa ile elsine-i ecnebiyeden me hûz kelimeler tayy ü terk edilmiştir.
4 Tanıtma/Review 1039 Bu bölümden sonra sözlük kısmı başlamaktadır. Sayfalar iki sütun olarak bölünmüştür. Bazen anlamı verilen kelimenin yer aldığı beyitler de örnek olarak verilmiştir. Eserin sonunda yapmış olduğu hataları ve bunların doğru şeklini gösteren hata ve savâb cetveli bulunmaktadır. Tanıtmaya çalıştığımız bu eser, bir kafiye ve seci sözlüğü olmasının yanında yalnızca Arapça ve Farsça kelimeleri içerdiğinden, eski metinlerle uğraşan araştırmacılar için aynı zamanda ihtiyaç duyulduğunda bakılacak bir sözlük hüviyeti de taşımaktadır. Kafiye, redif ve secileri ele alan başka sözlüklerin de bulunduğu bilinen bir gerçektir. Biz tanıttığımız bu eseri bugünkü alfabemize aktarma çalışmasına devam etmekteyiz. Benzeri sözlüklerin de yeni alfabemize aktarımının yapılması, edebiyat, dil, sanat tarihi, tarih ve ilahiyat alanlarında çalışmalar yapan araştırmacılar için büyük bir hizmet olacaktır.
5 1040 Bülent ŞIĞVA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion