NELER DAHA AĞIRDIR SIRTIMIZDA ACILARIMIZ...
Neler daha ağırdır sırtımızda acılarımız ya da anılarımız mı?
Söyle bana, gül, çırılçıplak mısın hep böyle mi giyinirsin yoksa?
Neden çocuklarıyla gezmeye gitmez dev uçaklar?
Neden öğretmiyoruz helikopterlere güneşten bal süzmeyi?
Öldüğümde farkına varmadan kime sorarım sonra zamanı?
Nereden aldı Fransa’da bahar bu kadar çok yaprağını?
Neden saklıyor dersin ağaçlar bütün görkemini köklerinin?
Yağmurun altında duran bir trenden hüzünlü daha ne var ki hem dünyada?
Nedendir intiharı yaprakların duyar duymaz sarardıklarını?
Ne olur dersin kırlangıçlara geç geldiklerinde okula?
Ne söylerler dizelerime dair hiç dokunamayanlar kanıma?
Daha ne kadar konuşacak diğerleri hem biz konuştuk mu ki?
Kaç yaşında kasım ayı?
Neyin hesabını ödüyor sonbahar onca sarı banknotla?
Nasıl paylaşıyorlar güneşi dostça portakal ağacında portakallar?
Neden bir mor hüzne bürünür yeryüzü sökün ederse menekşeler topraktan?
Neden gülüyor sürülmüş tarlalar solgun gözyaşlarına gökyüzünün?
Neden güler ki karpuz ansızın bağrına saplanınca bir bıçak?
Kehribar taşının içinde gözyaşları mı var denizkızlarının?
Nerededir denizin merkezi neden oraya gitmiyor dalgalar?
Sorabilir miyim kitabıma ben mi yazdım onu gerçekten?
Bir gün kaç haftadır ve bir ay kaç yıl baktın mı?
Dört, herkes için dört mü? Eşit mi bütün yediler?
Bir tutuklunun düşlediğiyle seni aydınlatan ışık aynı mı?
Düşündün mü hiç, nasıldır hastaların nisan rengi?
Neden soyunur ağaçlar beklemek için karı?
Neden böylesine sert kirazın tatlı yüreciği?
Öleceğinden mi, yoksa yaşayacağından mı daha?
Neden anımsamaz yaşlı insanlar borçlarıyla yara izlerini?
Onun, o gerçek kokusu mu onun o insanı şaşırtan genç kızın?
Hiçbir şeyi anlamıyor artık yoksullar
artık yoksul olmadıklarını da, neden?
Nerde, nerde bulurum ben o
düşlerinde çalan çanı?
Doğru mu yaşın geniş ve
karasevdanınsa dar kalçalı olduğu?
Ne aradığımı bu dünyada
kime sorabilirim, var mı bilen?
Neden karşı çıkıyorum istençlerime
neden bir yerde durmuyorum?
Neden yuvarlanıp gidiyorum böyle tekersiz
neden uçup gidiyorum kolsuz kanatsız?
Ve nedir beni böyle yollara düşüren
kemiklerim memlekette, Şili’deyken?
Pablo Neruda adını taşımaktan saçma
başka bir şey olabilir mi bu dünyada?
Siyah gözyaşları mıydı dökülenler
ağladıkça Baudelaire?
Çöldeki yolcuya güneş
neden öyle kötü bir arkadaştır?
Ve neden bu kadar cana yakın
hastane bahçelerinde güneş?
Artık maziye karışmış erdemlerimden
yeni bir elbise yaptırabilir miyim kendime?
Neden en güzel ırmaklar oraya
Fransa’ya gidiyorlar akmaya?
Neden gün olmaz gayrı
Che’nin gecesinden sonra Bolivya’da?
Ve kıyılmış yüreğin
katillerini mi arıyor orda?
Sürgün günlerinin kara üzümünde
gözyaşlarının tadı mı var başlangıçta?
Solgun iki ışık arasında
bir tünel mi yaşamımız acaba?
Yoksa iki üçgen arasında
Solgun bir ışık mı daha çok?
Ya da bir balık mı yaşamımız
kuş olmaya hüküm giymiş?
Hiçlikten mi oluşur ölüm
yoksa tehlikeli maddelerden mi?
Senin kurtların birer parçası mı
artık kelebeklerin ya da itlerin?
Çekoslovaklar mı dirilir külünden
yoksa kaplumbağalar mı günün birinde?
Senin de ağzın öpecek mi gelecekte
başka dudaklarla karanfilleri?
Sen de biliyor musun ölüm nerden
aşağıdan mı gelir, yukardan mı?
Mikroplardan, ya duvarlardan mı
savaşlardan, yoksa kıştan mı?
Görmüyor musun çiçek açışını elmanın
ölebilmek için yalnız elmalar içinde?
Ağlamıyor musun kahkahalarla
bakarken unuttuklarımızla dolu şişelere?
Nasıl adlandırılır hüznü
yapayalnız bir koyunun?
Neler olur güvercinlikte
şarkı söylemeyi öğrenirse güvercinler?
Hakaret mi etmiş olur arılara
bal yaparsa sinekler eğer?
Biraz önce başlayan bahara dair
yeni ne anlatıyor yapraklar?
Nerede yaşar yapraklar kışın
köklerin yanında mı gizlice?
Neler öğrendi ağaç topraktan
ki konuşuyor şimdi gökle?
Kim daha çok acı çeker, bekleyen mi
yoksa hiç beklememiş olan mı bir insanı?
Kimdi o seven kadın
düşte, uyurken sen?
Nereye gider düşlenmiş şeyler
başkalarının düşlerine girmeye mi?
Ve düşlerinde yaşayan baban
yeniden mi ölür, uyandığında sen?
Neden bu kadar zaman büyüdük
ayrılmak için birbirimizden?
Neden ölmedik ki ikimiz de
çocukluğum ölüverdiğinde?
Ve çekip gidecekse bu can tenden
neden böyle sadık bana iskeletim?
Ve aralıkla ocak arasındaki
ayın adı nedir sahi?
Neye göre numaralandı
on iki tanesi bir salkımın?
Neden verilmedi bize uzun
uzayan, bir yıl süren aylar?
Çıldırtmadı mı seni ilkyaz
çiçek açmamış öpücükleriyle?
Görürsem denizi bir daha eğer
görür o da beni değil mi?
Neden bana sorar ki dalgalar
benim onlara sorduklarımı?
Neden böyle umarsız atılışlarla hâlâ
çözülüp gidiyorlar kayalara çarparak?
Yorulmazlar mı kumsala yıllar yılı
ilan-ı aşk etmekten?
Uslu durması için denizi
kim ikna edebilir kim?
Çıplak denizle gökyüzü arasında
bir karar vermeli miyim bu sabah?
Ve neden bürünmüş böyle erkenden
sisten giysilere gökyüzü?
Gözlerimle de görür mü acaba
benim zavallı şiirlerim?
Acı çekecek, kokacak mıyım şimdiki gibi
ben, o yıkık adam, eğer ölürsem?
Nasıl anlaşır kuşlarla insan
dillerinin çevirisi üzerine?
Ondan daha ağır kaldığımı
nasıl anlatırım kaplumbağaya?
Nasıl sorabilirim bir pireye
yüksek atlamadaki derecesini?
Ve nasıl teşekkür etmeliyim, deyin
koktukları için karanfillere?
İyiliğin kendisi mi gerçekten
yoksa maskesi mi yalnız öğrenilen?
Ve hiç mi sürünmüyor arada bir
bir sözcük, yılan olarak?
Çıtırdamaz mı kalbinde hiç
bir isim, portakalı andırarak?
Hangi dilde yağan yağmur bu
hüzne alışık kentlerin üstüne?
Var mı çakal sözcüğündeki hecelerden
daha keskin iki diş?
Sevebilir misin beni alfabe
ve öpebilir misin ey zamir?
Bir mezar yeri mi bir sözlük
yoksa kapalı bir bal kovanı mı?
Ve hangi pencereye dayanmış da
bakıyorum habire gömülen zamana?
Nedir adı tayfunun
durulduğunda?
Hangi yıldızlarla göz kırpışıp duruyor
hiçbir yere varamayan şu ırmaklar?
Hangi işi yaparken Hitler
kan ve ter döker cehennemde?
Duvarları mı, cesetleri mi boyar?
Gaz kokuyor mu diye koklar mı ölülerini?
Yanıp kül olmuş çocukların
külünü mü yer?
Huniyle mi içer kanı yoksa
öldükten sonra?
Ya da altın dişler mi çakarlar ağzına
başkalarından sökerek koparılmış?
Tatlıysa bütün ırmakların suyu
nereden gelir denizin tuzu?
Kim daha çok etkiler toprağı
insan mı, güneş mi?
Çamları mı, yoksa kozalağı mı
hangisini çok sever toprak?
Orkideyi mi, başağı mı
hangisini daha çok tutar o?
Pablo Neruda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder