4 Haziran 2019 Salı

KIRK HADÎS TERCÜMELERİNE UMUMÎ BİR BAKIŞ


KIRK HADÎS TERCÜMELERİNE UMUMÎ BİR BAKIŞ
ve
 Ankaralı İsmail RüsûM'nin 
 "TERCÜME-İ HADÎS-İ ERBAÎN'İ,

Abdalkadir Karahan islâm kavimleri arasında, edebî bakımdan, kırk hadîs tercüme ve şerhlerine en fazla alâka gösteren ve, bü vadide, birinci sınıf sanatkârlarının kalemi ile en çok manzum risaleler meydana getirenler, türkler olmuştur. Yaİnız dinî-tedrisî mahiyette olmak üzere Osmanlı ulemâsı tarafından tasnif edilen kırk hadîslerde tercih pâyı, umumiyetle, Arap diline verilmiştir. 

Misal mahiyetinde olarak: Cemalüddin Aksaragî, Kemal Paşa-zâde, Lütfî Paşa, Şemsüddin Dalcı, Taşköprüzâde, Tokatlı Ahmed, Bursalı ismail Hakkı, Birgivî-Akkirmam... v.b. nin Arbac ün Hadîs'lerinin hep Arap dili ile yazılmış olduğunu düşünmek eiverir. Ara-sıra da, Osmanlı müellifleri veya diğer Türk boylarına mensup kalem erbabı, dinî-edebî kırk hadîs tercümelerini, farsça tertip ve tanzime özenmişlerdir. 


Seyyid Sadr, Idris-İ Bitlisi, Firdevsî-i Rûmî, Özbek Veltuüddin... v.b. nin bu neviden risaleleri, bunun[ şahidleridir. Esasen arapça ve farsçaya ilim ve edebiyat lisanları olarak ehemmiyet . vermiş bulunan müslüman türkierin evvelâ dinî, sonra da edebî hüviyeti göze çarpan bu mevzuda, adı geçen dillerde eserler vücude getirmeleri gâyet tabiîdir. Üstelik türkün çok dil bilirlik hususunda da kuvvetli bir istidat sahibi olduğu meçhul değildir. Bu nevide 'arapçaya temayül, daha ziyâde, hadîslerin o dille olması ve arap edebiyatında geniş bir maziye malik bulunması; dinî-didaktik hüviyeti itibarı ile din ulemasının elinde işlenmesi hasebiledir. 


Türk âlim ve ediplerinin ana dillerinden başka arapça ve farsçada, bilhassa edebî eser üzerinde tedkikat yapabilecek derecede ve hattâ bu iki dilde risaleler meydana getirilebilecek bir iktidarda vukufa sahip oldukları, sık sık, görülegelen bir hâdisedir. Halbuki türkçe yazan iranlılara,"] veya farsça ve türkçe tasnifler vüc.ûde getiren arap.Iara ya hiç raslanmaz, yahut ender tesadüf edilir. Bu vâKa, kırk hadîs mevzuunda bir kerre 236 Abdiilkadir Kar ab an daha, açıkça görülmektedir. Ancak arapça ve farsça bütün bu Türk tasnifleri, ana dille kaleme alınan kırk hadîs tercümeleri derecesinde edebîdidaktik bir değere, hiç bir zaman, vasıl olamamış ve türkçede oldukları nisbette bu sahanın ilk plândaki mahsulleri arasına girememiştir. 


Bunun böyle olması da zaruridir. Zirâ yabancı dilde yazan adam, Berthels'm de dediği gibi, s O dilin kanunlarım, kaidelerini kullandığından kendi asıl şahsiyetini pek o kadar gösteremez. O lisanın kanunlarının itaât hükmü altına girer. Eserlerinde o lisanda olan şeyleri t akli d eder*1 . Türkçede dinî edebiyata ait eserler kemiyet ve kıymet itibariyle hayli yüksektir. Siyer, hilye ve bilhassa makteî 2 gibi] mevzularda çok meydana getirilmiştir ve bunların bir kısmı, denilebilir ki, edebiyatımızın şaheserleri meyanında yer almışdır. Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i ile Fuzulî'nîn HadJk.it üs-suc ada'sı ve Hakanî'nin Hilye'si bu hususun beliğ şahidleridir. XIV. asırdan itibaren Türk edebiyatında beliren kırk hadîs tercümeleri, sırası ile XV, AVI, XVII ve XVIII. asırlarda İnkişaf eden bir dinî edebiyat kategorisi olarak kudret ve kıymetini muhafaza etmiş ve hasseten tam tekâmülünü, bizde,. XVI-XVII- asırlara borçlu bulunmuştur. 


Bu nevin, şâirlerimizin devamlı bir meşgalesi olması, ona bir başka canlılık ta kazandırmıştır. Bizim tesbit ettiklerimiz-manzıım-mensur türkçe kırk hadîs sayısı- «8l> adet olup, bunlardan s 16* sı XVI. asra, «13» ü de XVII. asra ait bulunmaktadır. Tanınmış şâirlerimizden: Kemal Ümmî (ölm. 880/1475?), Nevayî (1441-1501), Fuzulî (ölm. 963/1556), Nev'î (1533-1598), Âşık Çelebî (trc. 979/1571), Lâtifî (ölm. 990/1582), Âlî (1541-1600), Hakanî (trc. 1011/1603), Okçu-zâde Mehmed(1039/1630), Kefeli Feyzi. (ölm. 1025/1616), Nabî (ölm. 1124/1712),.Taib (trc. 1120/ 1708), Antakyalı Münif (trc. 1146/1733).. v.b. nin, aynı zamanda, birer kırk hadîs tercümelerine de sahip oldukları düşünülürse mütalâamızın yerinde olduğu daha kolayca anlaşılır. 


Burada şuna da - işaret etmek münasip düşer: Türk şâirlerinden kırk hadîs tercümeleri ile uğraşmalarında, XV. asrın ikinci yarısından itibaren, Abdurrahman Câmî(J414- 1492) nin geniş ölçüde tesiri olmuştur. Nevayî, Fuzulî, Rihletî, Nabî, Münif'in risaleleri, Câmî'nin Erbaîn'imn tercümeleridir. Ayrıca Nevevî (Muljy al-Dîn Abu Zakariyâ Yahya b. Şaraf al-Nawawî, 1233-1277)'nin meşhur ASbaan'unun da Osmanlı müelliflerini, hassaten XVIII. asırdan itibaren, bu yola sevketmekte, az-çok, müessir olduğuna işaret edilmeli1 E . Berthels, JPıızulî'nİn arapça şiirleri, Rus ilimler Akademisi Asy a Müzesinin müsteşrikle r cemiyeti bülteni, Leningrad, V, 1930j s. 4S. .* Bk. Abdiilkadir Karahan, Türk Edebiyatında Maktel-i Hüseyn, mezuniyet tezi, 1S39 Türkiyat Enstitüsü, Kütüp. No* 96. Kirk hadîs tercümelerine umumî bîr bakış 237 dır. Süleyman Fazıl Efendi (ölm. 1134/1722), Bursalı İsmail Hakkı (ölm. 1137/1725), İsmail Mûfid Efendi (ölm. 1217/1802), Ahmed Naim (trc. 1343/1924) v.b. 'nin Kırk hadîsleri, ya Nevevî tercümesi, veya şerhidir. 


 Bunların dışında da türkçeye tercüme edilen arapça 3 ve farsça* er.baînler-ki bunların bâzıları da yine Osmanlı müelliflerinin eserleridirs> az değildir. Bu hareketin şöylece mânalandırılıp izah edilmesi mümkündür: Bir taraftan kendi mesaileri ile muhtelif hadîs kitaplarından intihaplar yaparak kirk hadîs tercüme edenlerin, yanı-başında, kendilerinden evvel, gelen islâm ulemâ ve üdebasınm şöhret kazanmış kırk hadîs risalelerini türkçeye çevirmek suretile bu cereyana katılma arzusu da, asırlar boyunca devam etmiş ve rağbet görmüştür. Türkçe kırk hadis mütercimleri arasında ön safta, kemiyet ve keyfiyet bakımlarından, şâirler gelmektedir. Ulemâ ve ehi-i tarik da az değildir. Bu kabil risalelerin manzum yazılanlarında, nazım şekli olarak, umumiyetle kıt'a veyahut mesnevi şekilleri tercih edilmiştir. 


Vezin olarak ta, ekseriyetle, aruzun şu: Feiiâtün mefâilün feİlün; Fâilâtün fâilâtün fâîlât; MüfteÜün müfteilün feilün vezinleri kullanılmıştır. Tercümelerde, istisnalar bir tarafa bırakılacak olursa, sıhhat mevcut ve edebî çeşni mahsustur. İşlenen mevzûlar da çok çeşidlidir. Tek bir mevzua hasredilmiş olanlar arasında, gaza ve cihad hakkındaki hadîslerden toplanmış kırk hadîs tercümeleri ehemmiyetli bir yer tutar". Hemen, her mevzû kırk hadîse girmiştir, hattâ tıb7 bile. Bu arada mensup oldukları tarikatları müdafaâya elverişli 40 hadîs toplayıp şerhedenlerle fakirlik ve dervişliğin methiyesini yapanlar8 da vardır. Fakat ekseriyet, muhtelif mevzularda toplanmış Kırk hadîs'lerdedir. Bu kitaplardan istifâde etmek suretile, devirlerinin siyasî, içtimaî, ahlâkî tema3 Meselâ Hazini. (XVI. asır), arapçsdan, Muhammad b. Ab ü Bakr'in Arha^ün'uau manzum olarak türkçey e çevirmiştir. 


Bk. Ankar a Dil ve Tarih-Coğrafya Fak., ismail Saip yaz., nr. 738; Burea Orhan kütüp., nr. 32S (yeni 85). ' 1 Meselâ farsçadan Husayn Vâ [ i z Kâşifi (ölm. 910/1505) 'nin Risale-i 'Alîya'si yalnız XVI! . asırda, Seyyid Kadri tarafından Tufıfc-i 'Atebe-i 11Aliye (bk. Murad MollaHamidiye kütüp. , nr. 1055) ve. Abdurrahmaa Hibrî tarafından Riyöz ül-cArifiri (bk. Universita kütüp. , TY. , ET . 601) •238 AbdiilkadirKarah.a n yüllerine dâir bâzı fikirler serdetmek, veya onları vücûde getirenlerin psikolojik durumlarının akislerini tesbit etmek mümkündür. Bu eserler arasında medrese, tekke, kibar konakları veya şuara meclisleri ile alâkadar olanlar, oralarda okunanlar bulunduğu gibi; bir karşılığa nâil olmak veya' göze girmek Ümidi ile padişahlara °, devlet ricaline10 takdim edilenleri de vardır. 


Hassaten Sultan Ahmet 1. (1603-1617), Sultan Ahmet ııı. (1703-1730) ve Sultan Mahmud ıı. (1808-1839) nin bu neviden eserlere hususî bir alâka gösterdikleri anlaşılmaktadır. İşte bizim şimdi üzerinde duracağımız Kırk Hadîs Tercümesi, hemen ' her bakımdan bu nevin en yüksek bir gelişme çağı olan XVıı . asırda, muayyen bir tarik ve sülûkün müdafaası zımınında kaleme alınmış bir örnek olmak dolayısı ile hususî ehemmiyeti haizdir. Asıl künyesi İsmail b. Ahmed Ankaravî olan ve şiirlerinde Rüsûhî mahlâsını kullanan bu zat (ölm. 1041/1631), mevlevîlİği ve Mesnevi şarihliği ile şöhret bulmuştur. Tercüme-i Hadis-i Erbaininin,( şimdiye kadar y.alnız bir tek yazma nüshasına tesadüf etmiş bulunuyoruz. Eserin, mutad veçhile, en baş tarafta bulunan hamd-ü-şenâ'sı dahi, maksudunun bir beraattı istihlâli olduğu için mevzua oradan gireceğiz: I V J JlüJI) <*-Ul.>l 0 . J'J-I, J^JIİ J*l. ^ U U jj l âJ-l 1 3 JijîVr^ijjj ^u^ ı uJi — ^jjuucij yenlere anın şerhinin zımnında red içün vâfir cevâb-i şâfi ve kelam-l vafi geiürdim. 


Baz dehu sünnet ve bidz ati. mübeyyin ve müfessir ve iemâ: _'üe ğmâ ve zarb ve def den ve rakş ve hareketi mü eyyid ve müzetckir olan hadisleri irâd eyleyüb anların şerh ve tahkiki miyanında tarikımıza bidz at ve zalaldır deyü inkâr eyleyenlere red içün nice delâ^il ve berahin getürüp sünnet ve bidz at ne idügini muhakkikler beyân eyledügi üzere beyân edüb tahkik mertebesine yetürdihi. 

Tâ ki zığy-İ vu c azâ, ve fukahâc da alan süfeha ye ehl-i İnkârı dinleyenler ve •ânların bâ-garaz olan güftârların istimâc eyleyenler hileler ve tarikc- .mıza hidrat demeden ve anın ehline ehl-i bİdz at ve zalâlet tac bir eyle' meden müctenib olalar. Pes kırk hadis tamâm oluncıya dek menâfic -i diniye ve esrzr-ı yakiniyeyi eSmTa olan hadisleri hem getürüb anları dahi şerh. ve. beyân eyledim. Tâ tâlib-i z ilm ve maarif et olanlar ve aşhafc-i tarikata"meyi ve makabbet kılanlar banlardan nice menâfic -i •celile ve feva'.id-i' ceziie bulalar. 

Umiddir ki Hak subhanehu ve Ta'âlâ Hazretleri cümlemizi zahiren ve bafınan Sultan-ı Eıbiyântn sünnet-i seniyyesİne fSpt olanlardan v.e anın tarik-ı müstakimi üzere seyr ve sülük kılanlardan eyleye* (vrk 1 b V.d } Hadisler, riıukaddemedekı maksada uygun düşen ve onun müdafaası mahiyetinde telâkkileri mümkün olanlar arasından seçilmiştir. Arapça metni hemen turkçe mensur tercümeleri takıp .eder Ondan sonra da hadislerle alakalı ve mütercimin meslek ve meşrebine muvafık geniş açıklamalar yer alır Burada başka hadislerden, bir çok âlıniİerirfve hassaten mutasavvıfların kitaplarından yapılmış ist ışh adlara Taslanır. İmam Gazzklı (olm. 505/11¡1) ; den Mevla'na Celaluddın Rumi {1207-1273) : ye kadar bir çok büyı k /eyattan iktibaslar vardır. 


Hâsseten Mevlânâ .ve mevlevîlik birçok fikirlerin mihveridir;.ağırlık, merkezidir. Esasen eserin, gayesi, mevleyîliğin hakka ve hakikâte "miivafik bir tarikat olduğunu, mevlevî âyinlerindeki raks" ve semâın bir bid'at ..teş-. iciletmediğini, Peygamber'in sünnet ve hadîsi ile tevsik etmek "ol üğüna 240 Abdülkadir Karahan göre, Mevlânâ 'nm manevî kudretinin, sıksık, sayfalarda tecellisine şahit olmak tabiîdir. Nitekim ilk hadis 'in bile, farsça kaleme alınmış bulunan Megnevî'nin dil noktasından müdafaası için iradedildiği, buna dâir şerh ve beyânın sonlarında zâhir olmaktadır. 


İşte birinci hadîsin metni, mânası, şerh ve beyanından bâzı cümleler ki, bu vesile ile, risâlenin, devrine göre, sade ve güzel telâkki edilmesi gereken üslûbu hakJjl S1 * *—j J1 * kında da fikir edinmek imkânı hasıl olur: *Mac nâ-yi şerifi.—- Arabiyeti evvel on yaşında olduğa hâlde îsmâc ıl Peyğamber Hazretleri ''Aleyh is-selâm feth eyledi ve Hak sübhânehu ve Ta^âlâ Hazretleri ol Hazrete ilhâm peyda eyleyüb ibtidâ ba lisân-ı t arabı ol söyledi... Lâkin ol Hazretin soyledügi lügat mürur-i zamanla mahv ve münderis olub sonra Nebi Hazretleri vücade geldikde Cebrail Hazretleri gelü'b ol lûğatt ana hıfz etdirdi... 


Pes lâğat-ı c arabi evvelâ bu cihetden ve şâniyen Hazret-i KUR.3AN ba lisân üzere nâzil olduğu hayşiyetden sâ3 ir lûğatden ef'zal oldu. Bundan sonra lûğat-i fârisi hem efzal-i lûğat oldu ve Hazret-i Nebi^-yi mükerrem... ahyânen anı dahi tekellüm eyledügi dolayısı ile şeref buldu ve bu iki lûğai lûğat-i ehl-i cennet,., oldu Ve bunun lûğat-i ehl-i cennet olduğuna cümle-i de'laftlden biri bu olduki bu lûğat ile namaz kılmakda c inde İmâminâ câ3 iz oldu* (Vrk. 2n.). 


 Burada, Ziya Paşa'nın da çocukluğunda duyduğu tarzda: 'Kim ki okur farisî, gider dinin yansı» gibi inanışların da, kaynağını dinden alıp almadığı, hatıra gelmektedir. Bu ilk hadîsin şerhinde, böyle mukadder bir sualin de cevabı mevcuttur; şarih, evvelâ şu şekilde, soruyu vazetmektedir: "Eğer sa^âl olunursa ki Şarlat al-lslâm sahibi faşl-ı kelâmda j bl J»l cJİ v-jtdlj iltj l jb(Bj il i J*l ^j . ¿11 öjj l j. } akil Ji»l J»j dediğine göre bunun cevabı nedir?* (Vrk. 2b). 


Sonra da, musannif buna karşılık olmak üzre farsça tedrisatının mahzurlu değil, faydalı ve lüzumlu olduğunu belirtmeğe çalışmıştır (gös. yer). Bu birinci hadîsin şerhine sarfedilen cehid ve burada farsçaya atfedilen ehemmiyet, daha yukarıda da bilmünasebe söylediğimiz gibi, yalnız mevlevîlerin değil, bütün islâm dünyasının Ommühât-i âsârı meyanında bulunan Meşnevi-i ma c nevi'nin farsça yazılmış, söylenmiş olması hasebiledir. 


Hadîsin şerhine müteallik son satırlar zımnında bu manâ zâhirdir ve burada netice sebep hüviyetine bürünmüştür. tBâ-huşUş ki Hazret-i Mesnevi'nin dahi bu lisân üzere nazm olunması bu lisâna bir âher şeref vermişdür ve pâye-i şi'ri mertebe-i a^lâya ir-görmişdür» (Vrk. 3a-b). Kırk hadîs tercümelerine umumî bir bakış 2« Ankaralı Şeyh İsmail, âdetâ plânlı bir şekilde Mevlevî tarik atındaki adâb ve erkânın müdafaasına girişiyor hissini veriyor, ikinci hadîsin, bu neviden başka risalelerde de bir çok defalar tekrar edilmiş bulunan,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion