Giriş
Anne baba kaybı, çocuklar için zorlu bir yaşamı beraberinde getiren bir yaşam olayıdır. Anne
baba kaybı yaşayan çocuklar pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Anne baba kaybı yaşayan
çocuklar fiziksel, duygusal ve sosyal açıdan zarar
görmektedir. Bu sorunlar, çocukların tüm yaşamlarını etkileyebilecek boyutlara ulaşabilmektedir.
Anne baba, çocuklar için güven ve destek sağlayan, bakan, büyüten kişilerdir.
Bu kişilerin kaybı
durumunda çocuğun hayatı birçok açıdan etkilenmektedir. Çocukların anne ya da baba kaybıyla
yaşamlarında meydana gelen değişikliklere uyum
sağlaması her zaman çok kolay olmamaktadır. Çocukların bireysel özellikleri, içinde yaşadıkları çevre ve bu çevreye ilişkin kültürel örüntüler, kaybın
nasıl gerçekleştiği de bu noktada çocuğun uygun
biçimde ele alınması açısından önemlidir.
Ölüm, çocuklar için anlaşılması zor bir kavramdır.
Çocukların anne ya da babasının kaybı
çocuğun yaşamına yeni zorluklar getirmektedir.
Kaybı izleyen süreçte çocuklar bir yandan ölüm
olayını anlamlandırmaya çalışırken, diğer yandan
da anne ya da babanın kaybını kabullenmeye ve
değişen yaşam durumlarına uyum sağlamaya çalışmaktadırlar.
Çocukların anne baba kaybı ile baş etmelerinde, çevrelerinde bulunan yetişkinlerin kayıp karşısında sergiledikleri tepkiler çocuğun yeni yaşam
durumuna uyumu açısından önemlidir. Yetişkinlerin, çocukların ölümü büyüklerden farklı olarak
algıladıklarını bilmeleri ve çocukların kendileri ile
benzer şekilde yas tutamayacaklarının farkında
olmaları gerekmektedir.
Bu noktada yetişkinlerin
bir yandan kendi yas süreçleri ile ilgilenirken diğer
yandan da çocukların duygularının farkında olmaları ve bunu önemsemeleri beklenmektedir. Görüldüğü gibi anne baba kaybı sadece çocukları etki Aile ve Toplum Yıl: 11 Cilt: 6 Sayı: 23 Ekim-Kasım-Aralık 2010
ISSN: 1303-0256
Ekim - Kasım - Aralık 2010 25
Aile
Toplum ve
EĞİTİM-KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ
bu durum çocuğun annenin yokluğuna karşı çocukların geliştirdiği tepkileri ve yas tutma sürecini
ifade etmektedir. Anne yoksunluğunun en belirgin
ortaya çıktığı yerler yatılı kurumlar olmaktadır.
Yatılı kurumlarda kalan çocuklarda gelişim gerilikleri
gözlenmektedir. Öztürk (2001)’e göre uzun süreli
anne yoksunluğu (hospitalizm ya da yuva hastalığı
olarak da adlandırılabilir), ilk yaşlarda ailelerinden
ayrılıp çocuk yuvasına verilen ya da uzun süre
hastanede kalan çocuklarda görülen bir sendromdur. Anne ya da anne yerine geçen bir yetişkin ile
teke tek ilişkiden yoksun olan çocuklar, duygusal
ve duyusal beslenmeden de yoksun kalarak, gelişim gerilikleri göstermektedir.
Özellikle hem anne
hem baba kaybı yaşayan çocukların yuvaya bırakılması durumunda çocuklar bu sendromu gösterebilmektedir.
Beş yaş öncesi dönemde çocukların düşüncesi benmerkezcidir, bu nedenle olayların insanlar
tarafından kontrol edildiğine inanma eğilimi göstermektedirler. Ölüm olayını da insanların kontrolünde olan bir olay gibi algılayarak ölümü uykuya,
yolculuğa benzetebilirler ve ölen insanların geri
dönebileceğine inanabilirler.
Beş yaşından önce
ölümün sürekli ve geri dönmez bir olgu olduğu çocuklar tarafından kavranamaz (Yörükoğlu, 1986;
Worden, 2001). Bu yaştaki çocuklar ölümün bir
son olduğunu anlamazlar. “Babamın mezardan
gelmesine yardım edemez miyiz?” ya da “Benim
kız kardeşim ne zaman geri gelecek?” tarzında sorular sorarlar. Vücudun ve vücut parçalarının nasıl
çalıştığını anlamazlar, ölüm onlar için geri dönülebilir bir süreçtir, bir kişinin sonsuza dek gittiğini
kavrayamazlar
(Dyregrov, 2008: 15).
Çocuklar beş
yaşına kadar bir kişinin sonsuza dek yok olduğunu, geri gelmeyeceğini düşünemez. Onun başka
bir yerde yaşamını devam ettirdiğine inanabilir.
Yapılan çalışmalar, normal zeka seviyesindeki
çocukların beş yaş civarında ölümü geri dönüleBebeğin dünyayla ilk ve en önemli ilişkisi anne
baba aracılığı ile kurulmaktadır. Bu ilişki, bir kayıp
ile kesildiğinde, bebeğin daha sonraki ilişkilerini de
etkileyecektir (Granot, 2005).
İlk 6–9 ay arasında
bebek annesini tanır ve annenin kaybından sonra
yerine geçerek kendisine bakan kişiyi kabullenebilir. Ancak 9 aydan sonra bebek eğer ölen anneyle
çok iyi bağlar oluşturmuşsa yerine geçecek kişiyi
çok çabuk protesto edebilir veya kabullenmeyebilir
(Yıldız, 2004: 133). Görülmektedir ki, bebeklerin
yaşadıkları kayıp yaşamlarının ilk 9 ayından sonra, tüm yaşamlarını etkileyecek boyutlara ulaşabilmektedir.
Bowlby (2005), annesinden ayrıldığında küçük
çocukların tepkilerini üç evrede gözlemlemiştir.
Bu
tepkiler altı ay ile üç yaş arasında gözlemlenebilir.
İlk evre karşı çıkma dönemidir. Bu dönemde çocuk annesinden ayrıldığında acı ve öfke gösterir,
haykırarak ağlayabilir ve annesinin dönmesini ister. Başkaları tarafından avutulamaz. Bu dönemde
eğer anne geri dönerse çocuk önce öfkesini sürdürür ve belirli bir süre geçtikten sonra rahatlayabilir. İkinci evre umutsuzluk evresidir.
Bu evrede
çocuk annenin döneceğinden umudunu kesmiştir,
bekleyişi sona ermiştir. Annenin yokluğunda başka insanlarla iletişim kurmaya başlamıştır. Annenin bu dönemde ortaya çıkması durumunda, onu
eskisi gibi kabullenebilmesi için zamana ihtiyacı
olur, önce öfke gösterip sonra aşırı sokulgan olabilir, anne nereye gitse ardından gitmek isteyebilir.
Üçüncü ve son dönem kopma dönemidir.
Çocuk
annesini unutmuş görünür, başka şeylerle ilgilenmeye başlar. Annesi geri dönerse anneyi tanımaz.
Bowlby bu döneme ulaştığında çocuğun savunmasız ve incinebilir bir duruma geldiğini söylemektedir.
Annenin uzun süreli yokluğu ya da ölümü sonucunda, bebekte ağlamalar, tedirginlik, uyku bozuklukları görülebilmektedir.
Anne yoksunluğu denilen
Aile ve Toplum Yıl: 11 Cilt: 6 Sayı: 23 Ekim-Kasım-Aralık 2010
ISSN: 1303-0256
26 Ekim - Kasım - Aralık 2010
Aile
Toplum ve
EĞİTİM-KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ
Ergenlik döneminde ölüm kavramı soyut biçimde kavranır. Ergenler, tehlikeli durumlar sonucu ölebileceklerini bilirler. Ölüm kavramı daha somut bir
hal alır, bir kaybın uzun dönemli etkilerini anlamaya başlarlar (Dyregrov, 2008).
Ergenlik döneminde
gençler, yaşamın anlamını sorgulamaya başladıklarından, anne baba kaybı ile karşılaştıklarında bu
kaybın ne olduğu, nasıl gerçekleştiği ve bu kaybın
hayatını nasıl şekillendireceği konusunda tam bir
anlayışa sahip olmaktadır (Granot, 2005).
Ergenlik döneminde anne baba kaybı yaşayan
gençler bir yandan ergenlik döneminin özellikleri
ile baş etmeye çalışırken diğer yandan da kayıpla
başa çıkmak zorunda kalmaktadır.
Granot (2005)’a
göre ergenler bir kayıpla karşılaştıklarında bunu
önemsemiyormuş gibi görünebilirler, bunun nedeni ergenlerin güçlü görünmek istemeleridir. Böyle
bir durumda ergenler genellikle iki paralel düzeyde yaşarlar: Görünen düzeyde normal hayatlarına
devam ederler; gizli kalan düzeyde ise kayıpla ilgili
yoğun duygular yaşarlar.
Anne Baba Kaybının Çocuklar Üzerindeki
Etkileri
Kayıp, bireylerin yaşamında önemli yer tutan bir yaşam olayı olarak değerlendirilmektedir.
Olumsuz bir yaşam olayı olarak değerlendirilen
kayıp, özellikle kaybedilen kişi anne ya da baba
olduğunda çocukların ruh sağlığını etkilemektedir. Çocukluk çağındaki yakın kaybının depresyon
ile ilişkili olabileceği saptanmıştır. Ebeveyn kaybı
ruhsal bir travma olarak ele alınmaktadır. Ebeveyn
kaybı yaşayan çocukların psikolojik, davranışsal
ve duygusal açıdan savunmasız hale geldiği söylenmektedir (Uluğ, 2008).
Anne baba kaybının çocuklar üzerindeki etkileri büyük ölçüde çocuğun yaşı ile ilintilidir. Küçük
bir çocukken anne baba kaybı yaşamak öncelikle
bakım veren kişinin ve bağlanma figürünün kaybı
mez, evrensel, bir nedeni olan ve kalıcı ayrılıklara
yol açan bir olay olduğunu anladıklarını göstermektedir. Yine bu yaşlardaki çocuklar ölen bir kişinin
artık hareket edemeyeceğini, hissedemeyeceğini,
göremeyeceğini, koklayamayacağını, tat alamayacağını, konuşamayacağını ve tüm diğer vücut
fonksiyonlarının son bulduğunu anlayabilmektedir
(Rutter ve Taylor, 2002).
Okul dönemine gelindiğinde çocuklar zaman
kavramını öğrenmiştir. Soyut düşünme yeteneği
kazandıklarından ölüm kavramını algılayabilirler.
Ölümün geri dönülmez bir şey olduğunu anlayabilir ancak kendinin ölebileceğini kavrayamazlar.
Bu
dönemde çocuklar yetişkinlere benzer şekillerde
yas tutabilir, üzüntü yaşayabilir. Aileden birisinin
kaybının, üzüntü veren zorlu bir süreç olduğunu
bilir.
Ağlama, uyku ve yemek alışkanlıklarında
değişiklikler meydana gelebilir. İçe çekilme, saldırganlık, alt ıslatma gibi davranış problemleri
görülebilir. Anne ya da babanın ya da çocuğun
çevresindeki yetişkinlerin onun tepkilerinin geçici
olduğunu bilmesi gerekmektedir (Dyregrov, 2008;
Granot, 2005; Yıldız, 2003).
Okul çağı çocukları,
ölümün bir son olduğunu bilmekle birlikte, ölüm
kavramını kişiselleştirmemiştir. Bir başka deyişle,
ölümün ne olduğu bilirler fakat kendilerinin ölebileceğini kavrayamadıkları için hayaletlerin, yaratıkların, meleklerin ölümle ilişkili olduğunu düşünürler. Ölümün nasıl gerçekleştiği ile ilgilenmeye
başlarlar. Somut göstergelere ihtiyaç duyarlar.
Okul çağında anne baba kaybı yaşayan çocuklarda görülen sorunlar; okul başarısında değişiklik, çok çabalamasına karşın düşük başarı, okula
gitmeyi, uyumayı, akranlarıyla oynamayı şiddetle
reddetme gibi sorunlar olabilmektedir. Ayrıca, aşırı hareketlilik, düzenli oyunlarda sürekli hareket
etme, huzursuzluk, anksiyete ve fobiler ortaya çıkabilir.
Aile ve Toplum Yıl: 11 Cilt: 6 Sayı: 23 Ekim-Kasım-Aralık 2010
ISSN: 1303-0256
Ekim - Kasım - Aralık 2010 27
Aile
Toplum ve
EĞİTİM-KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ
ği tepkilere hazırlıklı olunmalıdır. Çocuk birden bire
ağlamaya, bağırmaya başlayabilir ya da sadece
oturarak anlam vermeye çalışabilir (Granot, 2005;
Dyregov, 2008).
Çocukla konuşurken ölen kişi hakkında “uyuyor”, “yolculuğa çıktı”, “başka bir dünyaya gitti”,
“cennette”, “bize yukarıdan bakıyor” gibi ifadeler
kullanılmamalıdır, ruh gibi soyut kavramlara yer
verilmemelidir.
Bu, yolcululuğa çıkan ya da uyuyan
herkesin öldüğü gibi bir his yaratabilir ya da karmaşıklık getirir. Ölüm çocuk için uzağa gitmek, hasta
olmak, yaşlı olmakla karıştırılmamalıdır (Granot,
2005: 30).
Çocuğun cenazeye götürülmesinde bir sakınca
bulunmadığı söylenmekle birlikte bu olaya çocuğun hazırlanması gerekmektedir (Granot, 2005).
Güvendiği bir yetişkinin yanında olması ve duyguların ifade edilmesine izin verilmesi bu aşamada
önemli olmaktadır.
Anne baba kaybının çocuklar için doğurduğu
önemli sonuçlardan biri de, çocukların kurum bakımına alınmasıdır. Böyle bir durumda kurumda
çalışan profesyonellerin de çocuğun ihtiyaçlarını
karşılayabilmesi için çocukların bireysel ve gelişimsel özelliklerini dikkate alarak, çocuklarda yas
tepkilerine duyarlı olması gerekmektedir. Çocukların kayıpla baş etmesinde iki önemli nokta bulunmaktadır.
Birincisi, çocuğun duygularını dile getirmesine yardımcı olunmasıdır. İkincisi ise çocuğun
bulunduğu gelişim dönemine uygun açıklamalar
yapılmasıdır.
Sonuç
Önemli bir yaşam olayı olan anne baba kaybı,
bireylerin yaşamında her zaman karşılaşabilecekleri bir durum olmakla birlikte, çocuklar için daha
kritik bir hal almaktadır. Anne baba kaybı yaşamış
ve yas sürecindeki çocukların doğru bir şekilde ele
demektir. Ayrıca anne baba kaybı yaşayan çocukların gündelik yaşamları da değişmektedir, belki bir
akraba yanına yerleşme ya da üvey anne baba,
üvey kardeşler ile yaşamaya başlanmaktadır (Nolen-Hoeksema ve Larson, 1999).
Bir ebeveynin kaybı ile kalan ebeveynin de evin
düzeni ile ilgili tüm sorumluluklar kendisine kalmış
olduğundan bunlarla fazla meşgul olacağı için ya
da belki de sadece kendi yası ile meşgul olacağı için aslında çocuk, her iki ebeveynini birden
kaybetmiş sayılabilir (Uluğ, 2008). Ebeveynlerin
bu dönemde çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayabilmelileri için çocukların tepkilerini bilmeleri ve
sorularına hazırlıklı olmaları gerekmektedir.
Eğer
ebeveynlerden biri kaybedilmişse çocuğa verilen
bakım ve ilgi de genellikle daha az olmaktadır.
Çocukların ve yetişkinlerin yas duyguları birbirinden farklı olmaktadır. Granot (2005)’a göre eğer
ebeveynlerden biri ölmüşse kalan ebeveyn çocuğun da kendisi ile benzer bir yas süreci yaşayamayacağını bilmelidir. Yetişkinler yası daha yoğun
yaşarken, çocuklar daha kısa sürede ilk şoku atlatabilmektedir. Bu farklılıklardan dolayı yetişkin ile
çocuk arasında “uyumsuzluk” doğabilmektedir.
Yetişkinin çocuktan kendi tepkilerine benzer tepkiler
vermesini beklememesi gerekmektedir. Çocuğun
kayıpla baş ederken birincil örneği ve desteği de
kalan ebeveyndir. Kalan ebeveyn, kendi duygularını tanır ve acısını ifade ederse, çocuğa da duygularını ifade etmede örnek oluşturur.
Ölüm olayı çocuğa aktarılırken bunu çocuğun
anne ya da babası ya da çocuğa duygusal olarak
yakınlığı olan biri olmasına özen gösterilmelidir.
Söylenen yer çocuk için önemli olmaktadır, bu nedenle sakin bir odanın bulunması, çocuğun oturtulması önerilmektedir.
Çocuğa ölenin kim olduğu ve
nasıl öldüğü doğrudan söylenmelidir, bilinen gerçekleri içermelidir ve en önemlisi çocuğun vereceAile ve Toplum Yıl: 11 Cilt: 6 Sayı: 23 Ekim-Kasım-Aralık 2010
ISSN: 1303-0256
28 Ekim - Kasım - Aralık 2010
Aile
Toplum ve
EĞİTİM-KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ
Çocuğun çevresindeki yetişkinlerin yas belirtilerine
duyarlı olması ve gerekli görüldüğü takdirde profesyonel meslek elemanlarından yardım alınması
yararlı olacaktır.
alınması gerekmektedir.
Bunun için yaşına ve gelişim dönemine uygun açıklamalar yapılması gerekli olmaktadır. Bu süreçte çocuğun kendini ifade
etmesinin sağlanması, duygularının açığa çıkarılması, yaşına uygun açıklamalar yapılması şarttır.
Uluğ, Özlem Şeyda. (2008). Üniversite Öğrencilerinde
Depresyon Düzeyine Ebeveyn Kaybının ve Anne
Baba Ayrılığının Etkisi. Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış
Bilim Uzmanlığı Tezi (Yüksek Lisans Tezi).
Wollff, Sula. (1986).
Problem Çocuklar ve Tedavi (Çocuk
ve Stres), Say Kitap Pazarlama, İstanbul.
Worden, William J. (2001) Children and Grief: When a
Parent Dies, Guilford Press, New York.
Yıldız, S. A. (2004). “Çocuk, Ölüm ve Kayıp”, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 11,
125–144.
Yörükoğlu, Atalay. (1986). Çocuk Ruh Sağlığı Çocuğun
Kişilik Gelişimi, Yetiştirilmesi ve Ruhsal Sorunları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.
KAYNAKLAR
Bowlby, John. (2005). A Secure Base: Clinical Applications of Attachment Theory, Routledge, USA.
Dyregrov, Atle. (2008). Grief in Children A Handbook for
Adults, Jessica Kingley Publishers, USA.
Granot, Tamar. (2005). Without You : Children And
Young People Growing Up With Loss And Its Effects, Jessica Kingley Publishers, USA.
Nolen-Hoeksema, S. ve Larson, J. (1999) Coping with
Loss, Lawrence Erlbaum Associates, New Jersey.
Rutter, M. ve Taylor, E.A. (2002). Child and Adolescent
Psychiatry, Blackwell Publishing, USA.
Öztürk, Mualla. (2001). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları içinde “Çocukluk Çağı Ruhsal Sorunları ve Bozuklukları”, Yenilenmiş 8.Basım, Nobel Tıp Kitapevleri, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder