Medine’den Anadolu’ya Fahreddin Paşa
M.Latif Salihoğlu
Aynı senede iki vefat
Benzer özellikler taşıyan Kâzım Karabekir ile Fahreddin Paşanın aynı sene içinde vefat etmesi sebebiyle, biz de bu iki tarihî şahsiyeti iki yıla yakındır sürdürdüğümüz “Yakın Tarih Yazıları” serisi içinde peşpeşe anlatma gereğini duyduk.
Daha çok "Medine Müdafiî" sıfatıyla tanınan yakın tarihimizin cesur ve temiz ahlâklı kahramanlarından Fahreddin Paşa, 1948'in 22 Kasım günü 80 yaşında iken İstanbul'da vefat etti.
“Şâmil ruhlu” bir yiğit, bir kahramandı, Fahreddin Paşa...
Günümüz neslinin o hamiyetli kumandanı yeterince tanımaması, büyük bir eksiklik olsa gerektir.
O halde gelin, onu bir nebze olsun yakından tanımaya çalışalım.
Dindar bir kumandan
Sahte kahramanların gölgesinde tutularak yeni nesillere unutturulmaya çalışılan Fahreddin Paşa, 1868'de Rusçuk'ta (Bulgaristan) dünyaya geldi.
O bir "evlâd–ı fâtihân" idi. 93 Harbinden (1878) sonra ailece Rusçuk'tan hicret ettiler, gelip İstanbul'a yerleştiler.
Fahreddin Paşa, askerlik mesleğini seçti. Harbiye Mektebinden sonra 1891’de Erkân-ı Harbiyeyi bitirdi.
Erzincan’daki 4. Orduda vazîfe yaptı. 31 Mart Vak’asında Dîvân-ı Harpte görev aldı.
1911-12 yıllarındaki İtalyan Harbinde Kurmay Albay idi.
Balkan Savaşında Çatalca'da yaptığı taarruzla Bulgarları bozguna uğrattı ve Edirne’nin geri alınmasında önemli rol oynadı.
Birinci Dünyâ Harbi başladığında Musul’da 12. Kolordu komutanıydı. Bu dönemde, bozuk İttihatçıların Arap düşmanlığı ve İngilizlerin de Vahhâbilik damarını işlettirmesi sebebiyle, Mekke Şerifi Hüseyin ile Osmanlı devletinin arası açılmaya başladı.
İttihatçılar Şerif Hüseyin'i hain ilân edince, o da çaresiz İngilizlere yanaştı ve çatışma kaçınılmaz oldu.
Bu çetrefilli tehlike karşısında, Fahreddin Paşa Medine'ye gönderildi.
Birinci Dünya Harbinin sonuna kadar, hem İngilizlerle, hem de Şerif Hüseyin'in bedevî ve çapulcu kuvvetleriyle mücadele etmek mecburiyetinde kalan Fahreddin Paşanın, bir müddet sonra merkezden gelen yardımların kesilmesi sebebiyle, kontrol ve manevra imkânı daralmaya başladı.
(Bu arada, mukaddes emanetlerin bir kısmını 2000 kadar askerin koruması altında İstanbul'a göndermeye muvaffak oldu.)
Harbi sonlandıran Mondros Mütarekesinin (30 Ekim 1918) imzalanmasıyla birlikte, büsbütün çaresiz bırakıldı.
Zira, bu antlaşmaya göre, Mekke ve Medine Şerif Hüseyin'e bırakıldığı gibi, Fahreddin Paşanın da bir an evvel İngilizlere teslim olması isteniyordu.
Ne var ki, Fahreddin Paşa bu antlaşmaya uymadı ve bütün yardım kanallarının kesilmiş olmasına rağmen savaşmaya devam etti.
Ahmak dost ve zalim düşman ittifakına karşı mücadele etmenin ne kadar zor olduğunu bilen Fahreddin Paşa, askerlerine şöyle hitap etti:
"Evlâtlarım!
"Biz 'Bu mukaddes beldeyi düşmana ve isyancılara vermeyiz' diyerek söz verdik.
Onun için, elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.
Ta ki, son mermi, son er ve son kan damlası da bitene kadar…
"Bu azim ve kararlılık, bize dayanma gücü verecektir.
Bunu unutmayın ve ümitsizliğe düşmeyin.
"Bakın! Bayrağımıza iyi bakın!
Bu, herhangi bir bayrak değildir. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi var. Ele geçirilen birçok şehri var.
Ama burası son kaledir.
Devletimizin son direnme noktasıdır."
73 günlük mahrûmiyet
Fahreddin Paşa ve askerleri, devletin ateşkes kararından sonra, düşmana karşı 73 gün daha dayandı.
Bu zaman zarfında, onlara yardım edecek hiçbir imkân kalmamıştı.
Hatta, irtibat dahi bütünüyle kopmuş durumdaydı.
Medine'yi müdafaa eden ordu aç, susuz ve mühimmatsız kalmıştı.
Askerler, çamurlu su içmeye ve çekirge yemeye dahi muhtaç kalacak bir duruma düştü.
Sonunda Fahreddin Paşa da çaresiz ve takatsiz kaldı.
Gücünün son noktasına kadar mücadele etmesine rağmen, İngilizlerin eline esir düşmekten kurtulamadı.
Tutuklanıp Malta'ya sürüldü.
İstiklâl Harbinde
1921’de esâretten kurtulan Fahreddîn Paşa, Anadolu'ya geldi ve Fırka Komutanı olarak Millî Mücadele saflarına katıldı.
Tam bir kahramanlıkla, işgal ve istilâ hareketlerinin önüne dikildi.
Askerin büyük sevgisini kazandı.
Zaferden hemen sonra Ankara'dan uzaklaştırılmak istendi ve 1922’de Kâbil elçiliğine tâyin edildi.
1926’ya kadar bu görevde kaldı
1936'da Tümgeneral rütbesi ile emekliye sevk edildi.
1948’de İstanbul’da vefât eden Fahreddîn Paşa Rumelihisarı Kabristanına defnedildi.
Aşağıdaki mısralar, Fahreddin Paşa ve kahraman askerlerinin ‘Huzur-u Nebevî’de yaşadığı hissiyatı terennüm ediyor.
(NOT: Şiir, Fahreddin Paşanın emrindeki ihlâslı subaylardan Üsteğmen İdris Sabih Beye ait.)
Dünya–âhiret Efendimizsin
Bir Ulü'l-Emr idin, emrine girdik
Ezelden bey'atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın
Unuttuk İlhan'ı, Kara Oğuz'u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi' kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize
Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle
Nedense kimseler dinlemez eyvâh
O kadar sâf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Rasulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi
Ne kanlar akıttık hep senin için
O yüce kitabın hakkı içün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz
Can verir, canânı veremez Türkler
Ebedî hâdimü'l-Harameyniniz
Ölsek de Ravzânı ruhumuz bekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder