31 Mayıs 2020 Pazar

Osmanlı’yı Kim Vurdu?

Uživatel Burak Turna (1909) na Twitteru: „Osmanlı'yı Kim Vurdu ...
Osmanlı’yı Kim Vurdu? 
 Osmanlı Doğu cephesinde Ruslar, Ermeniler ve Nesturilerin savaş oyunlarıyla mücadele ederken, güney cephesinde ilk ihaneti Yahudilerden görmüştü. Yahudi Katır Alayları Çanakkale’ye çıkmış ve İngilizlerle birlikte Osmanlı’ya saldırmıştı(1915). Oysaki aynı Osmanlı, 1492’de İspanya Yahudileri kovarken kapılarını ardına kadar açmış, Yahudileri bu katliamdan kurtarmış olan bir Osmanlı’ydı. 
 Osmanlı Güney cephesinde ikinci ihaneti Mekke Şerifi Hüseyin öncülüğünde Araplardan gördü; Fahreddin Paşa ve askerleri çekirge yiyerek Mekke ve Medine’yi savunurken, bu Hüseyin Osmanlı’yı sırtından vurmaya kalkıştı(1916, Mc Mahon Mutabakatı). Osmanlı üçüncü ihaneti, uzun yıllardır koynunda beslediği Nesturilerden gördü tıpkı Doğu cephesinde Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı’ya saldıran Nesturilerden görmüş olduğu gibi(1910-1918). 
 Siyasi Kürt hareketi ile yakın bir bağı olduğu için, biraz geriye gidip sonra Nesturilerin yeni haline bir bakalım… Ruslar İran topraklarından çekilirken Nesturiler, Hoy, Salmas ve Urumiye’de yerleştirilmişti. Rusların çekilmesi üzerine Nesturilere artık iki seçenek kalmıştı; ya Ruslarla birlikte gitmek ya da İngiltere’nin gelip kendisine yardım etmesini beklemek. Sonuçta bir kısmı Rusya’ya gitti, bir kısmı da kalıp İngilizleri beklemeye başladı. İngiliz ve Fransızlar küçük müttefikleri konumundaki Nesturilere yardımda bulunmak için önce bölgeye askeri yetkililer gönderdiler. Bu kişilerden İngiliz ajan Kaptan Gracey, Nesturilere ve onların yanında yer alan Ermenilere silah, para ve askeri yardım sözü verirken, bunların karşılığında bu iki Hıristiyan gruptan bölgenin savunmasına devam etmelerini talep ediyordu. Ayrıca Nesturilere Hakkari’nin güneyinde Şemdinli, Çukurca ve Beytüşşebap’ta bir ‘Nesturi Devleti’kurulacağına dair söz verilmişti. Bu Nesturiler ağırlıklı olarak Ruslarla birlikte Osmanlı’ya karşı savaşanlardı… Birinci Dünya Harbi’nde Ruslardan bekledikleri desteği göremeyen Nesturiler, İngilizlerin bu girişimleri üzerine hızla güneye doğru çekildiler ve İngiliz uçakları da Osmanlı birliklerini bombalamak suretiyle bu çekilmeye destekledi. Önce Irak’ın kuzeydeki dağlık bölgesine, ardından güneydeki Baquba’ya yerleştirildiler. Bağdat’ın kuzeyindeki bu kampta bulunan Ermeni ve Nesturi sayısı hakkında farklı bilgiler olmasında karşın, yaklaşık olarak 40.000’di, yıl 1918. Güneye çekildikten sonra zaten dünya savaşı bitmiş ve ateşkes yapılmıştı. Dolayısıyla Güney cephesindeki Nesturilerin ne yapacaklarını görmek için, 1919’u beklemek gerekecektir. Şimdilik bir bilgi olsun diye şu açıklamayı yapabiliriz: İngilizler işgal ettikleri Musul bölgesinde yeni bir yönetim kurarken karşılaşacakları Kürt aşiret direnişlerini işte bu Nesturi unsurlarıyla kanlı bir biçimde bastırmaya kalkışacaktır… Arap lideri Şerif Hüseyin’e gelince… Şerif Hüseyin 1914’te İngiliz yetkilileriyle görüşmelere başlamıştı. Oğlu Abdullah İngiltere’nin Mısır Genel Valisi Lord Kitchener ile görüşmüş ve Kitchener vasıtasıyla İngiliz istihbaratı Orta Doğu sekreteri Storrs ile irtibat kurmuştu. Konu; Osmanlı’ya karşı bir Arap ayaklanmasıydı. Savaş başlar başlamaz Şerif Hüseyin, İngiliz istihbaratçısı Storrs’a ‘İngiltere’yi Osmanlı’ya tercih ettiğini’ yazmış ve bunun karşılığında emirliğinin İngiltere tarafından desteklenmesini istemişti. O dönem Savaş Bakanlığı’na geçen Kitchener bu teklifi kabul etmişti; ‘Eğer Arap ulusu bizi Türklerin zorladığı bu savaşta İngiltere’ye yardım ederse, İngiltere Arabistan’a hiçbir müdahalenin olmayacağını garanti eder ve dış saldırılara karşı her türlü yardımı yapar. Gerçek Arap ırkından bir Halife’nin Mekke ve Medine’de seçilmesi gerçekleşebilir. Eğer Mekke Emiri bu çatışmada İngiltere’ye yardım etmek istiyorsa, İngiltere, Emir Hüseyin’in kutsal ve eşi bulunmayan görevini tanımayı ve ayrıcalıklarını bütün dış saldırılara karşı, özellikle Osmanlıların saldırılarına karşı garanti eder.’[1] Bu süreçte Mekke Şerifi Hüseyin Osmanlı’ya ihanet etti ve İngilizlerle işbirliği yaparak Türk askerini sırtından vurdu. Oysaki Fahreddin Paşa Mondros Mütarekesi’ne rağmen kutsal toprakları terk etmeyen ve hala savunan tek Türk Komutan olarak tarihe geçmişti. Padişah fermanıyla Ocak 1919’da Medine’den çekilen Fahreddin Paşa, İngiliz-Ermeni oyunlarıyla Malta’ya sürgün edilecektir. Şerif Hüseyin’e gelince, yaptığı bu ihanete karşın Büyük Harp sonrası Ortadoğu ona da kalmayacak; Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Arabistan, Arap emirlikleri gibi yapay devletlere bölünerek günümüzdeki Ortadoğu savaşlarına zemin hazırlayacaktır. Gelelim Yahudilere… Bilinen Türk tarihi Osmanlı’nın gizli paylaşım anlaşmalarında esas olarak Mekke Şerif Hüseyin liderliğinde Arapları, doğuda Rusları, batı ve güneyde Fransız ve İngilizleri görmektedir. Oysaki 1917 itibariyle bu paylaşım planlarına dahil edilmiş bir aktör daha vardı, o da Yahudiler idi. İsrail 1948’te kurulmuş olsa da, kuruluş rotasının çizildiği tarih 1897, kurulacağının açıklandığı tarih ise, 1917 yani Birinci Dünya Harbi… İngiliz Dışişleri Bakanı Alfred Balfour, 2 Kasım 1917’de, İngiltere Siyonist Dernekleri Başkanı Lord Rothschild’e bir mektup yazmış(Balfour Deklarasyonu) ve müstakbel İsrail devletinin kurulacağı müjdesini şöyle vermişti; ‘Sevgili Lord Rotschild, Yahudi Siyonist beklentilere uyum gösteren aşağıdaki bildirinin Majeste’nin hükümeti tarafından bakanlar kuruluna sunulduğunu ve kabul edildiğini bildirmekten zevk duyarım. Majestelerinin hükümeti Filistin’de Yahudi halk için ulusal bir yurt kurulmasının lehindedir ve bu amaca ulaşılabilmesi için gerekenleri elinden geldiğince yapacaktır. Filistin’de bulunan Yahudi olmayan toplumların medeni ve dinsel haklarına yönelik tarafgirliğe ve her hangi bir ülkedeki Yahudilerin sahip olduğu haklara ve siyasal konuma halel getirilmesine meydan verilmeyeceğinin bilinmesi gerekir. Bu bildiriyi Siyonist Federasyona iletirseniz size müteşekkir olurum. Saygılarımla. Arthur James Balfour.’[2] O tarihte Balfour Bildirisi Araplar arasında tepkiyle karşılanmış ancak bu tepki, Mekke Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal ile yapılan bir anlaşma ile Yahudi-Arap ittifakına dönüştürülmüştü. Ardından Dünya Siyonist Örgütü Lideri Chaim Weizmann ile Hicaz Arap Devleti adına Emir Faysal arasında, 30 Ocak 1919’da Londra’da bir anlaşma yapılmış ve Filistin’in tamamen Yahudi toprağı olduğu kabul edilmişti. Emir Faysal artık Siyonistlerin içindeydi ve yıllar sonra bu ittifakı şu sözleriyle açıklayacaktı: ‘…Yahudi hareketi milli bir harekettir ve emperyalist değildir. Bizim hareketimiz de millidir ve emperyalist değildir. Suriye’de her ikimize de yer vardır. İki hareketten hiçbiri, diğeri olmadan gerçek bir başarıya ulaşamaz.’[3] İngiltere’nin Filistin’i işgal eder etmez bu toprakları Yahudilere söz vermesinin altında -küresel İngiliz siyaseti bir yana- Siyon Katır Alayları da vardı… Siyonistler, Birinci Dünya Harbi’nde Osmanlı’ya karşı savaşmak arzusu içindedir. Amaçları, büyük savaş sonrası kurulacak masada yer alabilmektir. İngilizlerle irtibata geçtiler ve bir ‘Musevi Lejyonu’ kurulmasını kararını aldılar. Albay John Henry Patterson, üç hafta gibi kısa bir zaman içerisinde 500 asker, 750 katır ve 20 subaydan oluşan bir ‘Siyon Katır Alayı’ kurdu; savaş için gerekli teçhizatla donatıldı, her askerin yakasına ‘sarı renkli Davut yıldızı’ işlendi ve 17 Nisan 1915’te, Gelibolu’ya gönderildi. Cephe gerisinde faaliyet gösteren bu katır alayı savaşın ortasında sekiz erini ve 47 katırını kaybetti. Siyonistlerin bu desteği Çanakkale’nin aşılmasına yetmedi, savaş kaybedildi ama Yahudilerin bu girişimi, ‘Filistin’de bir Yahudi devlet’ projesiyle taçlandırıldı ama bunu gerçekleştirmeye Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları yetmeyecektir.[4] Yahudilerin Filistin topraklarını alabilmek için artık ikinci bir dünya savaşını beklemekten başka çaresi kalmayacaktır. Türk tarihi artık Birinci Dünya Harbi sırasında yapılmış Osmanlı topraklarının gizli paylaşım planlarına Yahudileri de dahil etmelidir. Savaş boyunca işgalci güçlerle işbirliği yapan Ermeni ve Nesturiler sayılırken, Yahudiler de bu sayım içerisinde yerini almalıdır. Günümüz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı ve bekasına yüzyıl öncesinde tehdit olanların, gelecekte de bir tehdit olup olamayacağı şimdiden bu çerçevede düşünülmelidir. Siyasi Kürt hareketlerinin günümüz sözcüleri de Birinci Dünya Harbi’ne yakından bakmalıdır, Türk ve Kürt gerçeğini görebilmek için… [1] Prof. Dr. Tayyar Arı, ‘Geçmişten Günümüze Orta Doğu’, s. 131, Alfa Yayınları, 2007. [2] Hikmet Erdoğdu, ‘Büyük İsrail Stratejisi’, s. 75, IQ Kültür sanat Yayıncılık, 2005. [3] Age, s. 77. [4] Mim Kemal Öke, ‘Siyonizm ve Filistin Sorunu’, s. 235, Kırmızı Kedi Yayınları, 2011.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion