9 Ocak 2021 Cumartesi

Abdullah b. Sebe kimdir?

 

Abdullah b. Sebe kimdir? İlk fitnenin ve Şiiliğin ortaya çıkışında önemli rol oynayan kişi!

Kaynaklarda İbnü's-Sevdâ, İbn Sebâ, İbn Vehb b. Sebâ, İbnü's-Sevdâ es-Sebeî, İbn Sebe el-Himyerî, İbn Sebe Vehb er-Râsibî el-Hemedânî adlarıyla da anılan Abdullah b. Sebe, Sebeiyye, Sebâiyye veya Sâibe adlı Şiî mezhebinin aşırı bir kolunun da kurucusu sayılır.

Abdullah b. Sebe hakkındaki bilgilerin tek kaynağı Seyf b. Ömer'dir. Onun Taberî tarafından nakledilen rivayetine göre (bk. Târîh, I, 2942-2944), Abdullah b. Sebe, annesi San'alı siyahî bir yahudidir. Hz. Osman zamanında İslâm'ı kabul etmiş, ancak bir müddet sonra müslüman beldelerde sapık fikirler yaymaya başlamıştır. Önce Hicaz'da iken sonra Basra (Makrîzî'ye göre Basra'ya 33'te [653] gelmiştir, bk. el-Ḫıṭaṭ, IV, 175), Kûfe ve Dımaşk'a gitmiş, buralarda başarılı olamayınca Mısır'a geçmiştir. Abdullah telkinlerine şöyle başlamıştır: "İnsanların, Îsâ'nın döneceğine inandıkları halde Muhammed'in döneceğini kabul etmemeleri şaşılacak şeydir. Halbuki Allah, 'Ey Muhammed! Kur'an'a uymayı sana farz kılan Allah, seni döneceğin yere (meâd) döndürecektir' (el-Kasas 28/85) buyurmaktadır. Binaenaleyh dünyaya yeniden dönmeye Muhammed Îsâ'dan daha lâyıktır." Onun, İslâm akîdesiyle bağdaşmayan bu görüşü bazı Şiîler arasından benimsenmiş ve böylece rec'at* akîdesi teşekkül etmiştir. Daha sonra Abdullah, her peygamberin bir vasîsinin olduğunu, Hz. Peygamber'in vasîsinin de Ali olduğunu telkin etmeye başlamış, ardından da şu fikirlerini yaymaya çalışmıştır: "Resûlullah'ın hilâfet hakkındaki vasiyetini çiğneyerek başa geçenler (Ebû Bekir ve Ömer) en büyük zulmü işlemişlerdir. Osman da aynı durumdadır." Abdullah bu nevi telkinleriyle halkı harekete geçirmeye çalışmış, onları emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker* görevi yerine getirmek üzere devlet adamlarını zorlamaya sevketmiştir. Bu çalışmalarını gizli sohbetler ve mektuplaşmalarla sürdürmüştür. Sonunda halk "iyiliği yayma, kötülüğü engelleme" prensibini açıktan uygulamaya başlamış, her şehir halkı valilerin haksızlık ve yolsuzluklarını tesbit ederek birbirlerini durumdan haberdar etmek üzere sözleşmiştir.

Taberî, Cemel Vak'ası'nı anlatırken, Seyf b. Ömer'den naklen Abdullah b. Sebe ile ilgili ayrıntılı bilgiler verir (bk. Târîh, I, 3163-3165). Buna göre, Abdullah ve daha sonra her biri Hâricîler'in ileri gelenlerini teşkil edecek olan İlbâ b. Heysem, Adî b. Hâtim, Sâlim b. Sa'lebe el-Absî, Şüreyh b. Evfâ ve diğerleri, Cemel Vak'ası'ndan bir gün önce tarafların anlaşma zeminine doğru esaslı bir mesafe aldıklarını farkedince, hemen gizli bir toplantı düzenlemiş ve iki taraf arasında barış yapılırsa bunun kendileri için ölüm demek olacağını ileri sürerek, her ne suretle olursa olsun, ertesi gün savaşın başlatılması hususunda karar almışlardır. Bu işte de en büyük rolü Abdullah b. Sebe oynamıştır. Taberî'de Abdullah b. Sebe için Seyf b. Ömer'den naklen verilen bilgiler bu kadardır. Bu rivayet, sonraki tarihçiler ve mezhepler tarihi yazarlarınca hemen hemen aynı ifadelerle nakledilmiştir. Mezhepler tarihçileri Abdullah'ın bu iddialarından başka ona şu görüşleri de nisbet ederler: "Hz. Ali ölmemiştir. O kıyametten önce dönüp asâsıyla Araplar'ı yola getirecek ve dünyayı adaletle dolduracaktır. İmâmette nas* esası geçirlidir, takıyye* câiz değildir..." Bu yazarlara göre aşırı Şiîliği (gulüv) ilk defa ortaya atan Abdullah'tır. Hatta Hz. Ali, Abdullah'ı, kendisini ilâhlaştırdığı için yakmaya teşebbüs etmişse de bundan vazgeçmiş ve onu Medâin'e (Malatî'ye göre Sâbât'a, bk. et-Tenbîh ve'r-red, s. 156) sürmüştür.

Diğer bazı yazarlar da Abdullah b. Sebe'yi sebeiyye'nin kurucusu olarak gösterirken, onun görüşlerini benimseyen Abdullah b. Sevdâ adında Hîreli bir yahudiden de söz ederler (bk. Bağdâdî, s. 212, 213; İsferâyînî, s. 72). Farklı künye ve nisbelerle anılan Abdullah b. Sebe ile İbnü's-Sevdâ'nın aynı şahıs mı, yoksa iki ayrı şahıs mı olduğu, Ebû Halef el-Kummî tarafından iddia edildiği gibi İbn Sebe'nin, Abdullah b. Vehb er-Râsibî'nin lakabı mı olduğu, hatta onun tarihî bir şahsiyet olma ihtimali yanında, bir sembol veya bir lakap mı teşkil ettiği sorularına kesin cevap bulabilmek, mevcut rivayetler ışığında mümkün değilidr. Çünkü İbn Sebe ile ilgili bilgilerin tek kaynağı olan ve Hârûnürreşîd'in hilâfeti sırasında öldüğü bildirilen Seyf b. Ömer, hemen bütün biyografi âlimlerine göre, zayıf ve metruktür. "Rivayetlerinin büyük çoğunluğu itibar edilmeyecek ve uyulmayacak derecede münker hadislerdir"; "uydurduğu hadisleri güvenilir kimselere (sika) atfederek rivayet eder"; "hadis uydurur"; "rivayetleri boştur" gibi ifadelerle eleştirilmiş bir kimsedir (bk. Zehebî, II, 255, 256; İbn Hacer, IV, 295, 296). Diğer yandan Seyf b. Ömer'in bu rivayeti, İbn Sa'd ve o devrin hadiselerini ciddi bir şekilde ele alan Belâzürî gibi iki önemli Sünnî, Nasr b. Müzâhim el-Minkarî ve Ya'kūbî gibi Şiî kaynaklarda bulunmamaktadır. Bu durum, Seyf b. Ömer'in rivayetinin doğruluğu ve dolayısıyla İbn Sebe'nin tarihî şahsiyeti hakkında birtakım şüphe ve tereddütlerin doğmasına sebep olmuştur. Nitekim Tâhâ Hüseyin, Ali Hüseyin el-Verdî, Kâmil Mustafa eş-Şeybî, Ali Sâmî en-Neşşâr gibi müslüman yazarlar, Israel Friedlaender, M. Hodgson ve W. M. Watt gibi Batılı müellifler, İbn Sebe hakkındaki bilgilerin tutarsızlıklarını göstermeye çalışmışlar ve kendilerine göre probleme yeni bazı yorumlar getirmişlerdir.

İbn Sebe için söylenenler ne olursa olsun, İslâm tarihinde Hz. Ali hakkında aşırı fikirler ileri süren ve Sebeiyye adı ile anılan bir topluluğun veya bir fırkanın müphem de olsa var olduğu bir gerçektir. Sebeiyye'nin varlığı için "müphem" tâbiri kullanılmıştır; çünkü bu mezhebe mensup olarak Abdullah b. Sebe, İbnü's-Sevdâ -ki bu ikisi muhtemelen aynı şahıstır- ve bir de meçhul bir sahâbî olan Rüşeyd el-Hecerî dışında hiçbir ismin verilmemiş olması, doğrusu şüpheye yol açmaktadır (krş. Nâşî, s. 23; W. Montgomery Watt, s. 73). Gerçi Ziyâd b. Ebîh, meşhur sahâbî Hucr b. Adî'nin Sebeiyye'den olduğunu söylerse de bunun siyasî bir karalama olduğu açıktır. Bununla birlikte Sebeiyye'ye nisbet edilen görüşlerin, yaklaşık olarak hicrî 80 (699) yılında ilk defa ortaya konmuş olduğu söylenebilir (krş. W. Montgomery Watt, s. 73). İbn Sa'd'ın, Kûfe'nin ileri gelen fakihi İbrâhim en-Nehaî'den (ö. 96/714) bahsederken, onun ne Sebeî ne de Mürciî olduğu yolundaki ifadesi, bu ismin hicrî 90'larda kullanılmakta olduğunu gösterir. Zührî de İbnü'l-Hanefiyye'nin oğlu Ebû Hâşim'in (ö. 98/716) Sebeiyye hadislerini toplamakta olduğunu söylerken bu hususu teyit etmiş olur (bk. İbn Hacer, VI, 16). Ancak bu durumda da Sebeiyye adının gerçek bir fırkaya mı delâlet ettiği, yoksa bunun Hz. Ali hakkında aşırı fikirler ileri süren, ölümünü inkâr ederek ona mehdî gözüyle bakanların bir sıfatı mı olduğu hususu meçhul kalmaktadır. Esasen Malatî'nin, Gāliyye'yi anlatırken Sebeiyye'yi dört ayrı kola ayırarak bazılarının Keysâniye ve Harbiyye gibi fırkalarla aynı görüşleri savunur durumda olduğunu söylemesi de bu şüpheyi teyit eder mahiyettedir.

Bütün bu açıklamaların ışığı altında, çeşitli isimlerle anılan Abdullah b. Sebe ile Sebeiyye adının gerçek bir varlığının bulunduğu hususu oldukça şüpheli görünmektedir. Aslında söz konusu adların gerçek şahıstan gelmiş olması da zaruri değildir. Çünkü benzeri bir belirsizlik Keysâniyye adının ortaya çıkışında da göze çarpmaktadır. Sebeiyye, Sebe kabilesinden (bk. Kehhâle, Mu'cemü kabâ'ili'l-'Arab, II, 498) türemiş olabilir. Hatta takma bir isim olup perde arkasındaki hakiki isimleri unutturmuş olabilir; daha kötü ve sevimsiz kılınması için Abdullah b. Sebe diye bir fert uydurulmuş ve bulunmuş olabilir. Bu arada, mezhebin ve ilgili isimlerin altında birtakım hakikat unsurlarının yatması da mümkündür. İbn Sebe'nin Hz. Ali tarafından cezalandırılması hikâyesi, onun aşırı Şiî görüşlere karşı çıktığını göstermek üzere, daha sonraları uydurulmuş olabilir. Esasen Şiîler'in, Sakîfe olayında olduğu gibi, sonradan ortaya çıkan birtakım iddiaları başa götürmek gibi bazı alışkanlıkları da vardır.

Son olarak, Abdullah b. Sebe ve Sebeiyye adı, o günün siyasî ve içtimaî şartları içinde, müslüman çoğunluğunun veya siyasî ve ilmî otoritenin benimsediği görüşlerin dışında, Hz. Ali ve Ehl-i beyt hakkında İsrâiliyat ile süslenmiş aşırı fikirler taşıyan ve İslâm ümmetinin birliğini bozmak ve fitne çıkarmak maksadıyla bozguncu faaliyetlerde bulunan şahıs ve zümreler için bir takma ad veya kötüleyici yafta ve hatta muhalifler için kullanılan aşağılayıcı bir slogan olarak da ortaya konmuş olabilir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

SIDDIK KORKMAZ • 135 İbn Sebe'nin Mısırdaki faaliyetleri ile ilgili rivayette anlatılan vasilik ve rec'at gibi kavramlar ise Şiilik açısından son derece önemli hususlar-dır. Daha sonra makalar türü eserlerdeki İbn Sebe'nin, sürekli olaral< rec-'atinden söz edeceği kişi Hz. Ali iken, Mısır'da rec'atinden söz ettiği kişi­nin.Hz. Muhammed olduğu da hatırlanmalıdır. Üstelik bu fikirler Şia'nı:p teşekkülü sürecinde hicri birinci asrın sonlanna doğru teşekkül etmiş anla-yışlardır. Yani Muhammed b. el-Hanefiyye'nin 82/701 yılındaki ölümün-den sonra kitlelere mal olmuştur denilebilir.15 Seyfin en büyül< yanılgısı bu anlayışları, kendi rivayetinde anlattığı gibi Hz. Osman dönemi ile ilişki­lendiriyor olmasıdır. Mısırdaki faaliyederi ile ilgili verilen bu rivayetin dı­şıJ1da, İbn Sebe'nin başka bir grui düşüncesine rastlamamaktayız. Bunun yerine daha çok siyasi olaylarda yer alan bir İbn Se be karekteri ile karşılaş­maktayız. Oysa bu durum son derece önemlidir ve üzerinde durulması ge-rekmektedir. Çalışmamızın ilerleyen sayfalarında örnekleri de verilecek olan, kaynaldardaki İbn Sebe'ye izafe edilen görüşlerin dile getirileceği en uygun yer Mısır iken, tarih kitaplan bu konuda suskun kalmaktadır. Seyfin. İbn Sebe rivayetini Hz. Ali dönem~ ile ilişkilendirmesine ge-rekçe olarak, Cemel Savaşındaki iki gurup arasındald çatışmayı gösterdi-ği bilinmektedir. Müslümanların tarihinde ilk defa iki kesimi birbirleri ile savaştırmak istemeyen Seyf ve taldpçisi olan tarihçilere göre, aslında ya-pılmak istenen bir anlaşma vardı. Buna rağmen bir çatışma gerçekleşti. Rivayetleri içinde söz konusu uzlaşmanın neden gerçekleşmediğini de-taylı olarak anlatan tek ravi Seyftir. Seyfe göre Ali'nin saflan içinde bu-lunan İbn Se be ve taraftarlan için, bu anlaşmanın yapılması, Hz. Osman-'ın katline iştiralderinden dolayı, ya asılmalan ya da cezalandırılmaları anlamına gelmekteydi. Yani anlaşma yapılacak olursa, kaybedecek olan, İbn Sebe ve taraftarları olacaktı. Bu sebeple onlar savaşı başlatma!< için gizlice anlaşmayı bozmak üzere harekete geçmişlerdi.16 Böylece İbn Se-lullah'ın vasiyetine aykındır. Öyleyse ey insanlar kalkın ve harekete geçin, emirlerinize ta'n edin!" Bkz. Seyf, el-Fitne, 48-50; et-Tabeıi, Tdrfh, 4/340-341. 15 Bkz. cn-Nevbahti, Fırak, 23, 29, 34; el-Kumml, 32-33; el-Malati, Ebu'I-Hüseyin Muhammed .b. Ahmed b. Abdurrahman, et-Tenbfh ve'r-Red, Ald Ehli'l-Ehvd ve'l-Bida', thk. Muhammed Zahid b. el-Hasen el-Kevseıi, Bağdad 1388/1968, 19; el-Bağdadl, Farklar, 31-32; krş. Fried-leander, Israel, "Abd allah b. Saba, der Begründer der Si'a, und sein Jüdischer Ursprung, 1-II",ZeiLscrift.fiir Assriologie, 24, Strassburg, 1326/1909, 1327/1910, 2, 14-15; Watt, W. Mont-gomery, "İlk Dönemde Hilafet'', tre. A. Bülent Ünal, İslam Mezheplerine Dair Bazı Kavramlar, İzmir 1417/1997,54. 16 Halife seçilmesi sırasında kulianılan isyancılar anlamındaki Sebeiyye tanımlamasını tasnif dışı tutuyoruz. Bkz. Seyf, el-Fitne, 96-97; et-Taberi, Tarih, 4/436 437 vd.; Ella Landau-Tasse-ro n, "Sayf Ibn 'U mar in Medieval and Modem Scholarship", Der Islam, 67/1410/1990, 2. 

136 • DİNİ ARAŞTIRMALAR be' nin taraftarlan iki tarafı birbirine tutuşturmuş ve kimse farkına varma-. dan savaşın başlamasına sebep olmuşlardı.17 Halk tarafından yapılmış bir seçimle iş başına gelmiş olan Hz. Ali'nin, kendisine karşı yapılan isya-. nı, bastrrma girişimi olarak kabul edilebilecek olan Cemel Savaşı ile ilgili Seyfin bu rivayetleri, savunma cı bir zihniyetin ürünleri olarak kabu1 edil-melidir. Aynı şekilde makiHat kitaplannda Hz. Ali hakkında söylemedik söz bırakmayan ve onun peygamberliğinden, ilahlığına varıncaya kadar bir çok görüş dile getiren İbn Sebe'ye, tarihi olayların seyri içinde bir daha rastlamıyor olmamız, tarihçilerin arhk bu şahısla işleri bittiğinde onu bir kenara bıraktıklan izlenimini vermektedir. Seyfin İbn Sebe rivayeri açısından konuşması gereken yerlerden birisi de Ali ile Muaviye arasındaki mücadeledir. Aslında Sıffın Muavi-ye'nin, Ali'ye karşı yaptırdığı yüzük hilesi gibi oyunlarını düşündüğü­müzde Cemel'den daha müsait bir ortama sahiptir.18 Ancal< Seyfin ri-vayetlerinin bu dönem olaylarını ele almaması ya da Muaviye'nin sergi-lediği siyasi icraatları, bu isimle örtilimeye değer görülmemiş olabilir. Bununla birlikte Ali-Muaviye ilişkisi çalışmamızın sınırları içinde yer almamaktadır. Tarihi kaynaklann Abdullah b. Sebe rivayetine bakış açısını göz önü-ne aldığımızda, daha çok siyasi bir aktör çerçevesi çizdiklerini görürüz. · · Ayrıca Sebeiyye gibi bir fırkanın lideri olan İbn Sebe'İıin, gali fikirlerden bir çağuna sahip olmayan kişilik olaral< takdim edildiğini söyleyebiliriz. Hz. Osman gibi bir devlet başkanını düzenledikleri suikast sonucu öldü-rüp, yerine de zaten istedikleri bir isim olan Hz. Ali'yi getiren bu fırkanın, gulat, yani aşırılık olarak kabul edilen fikirlerine tarih kitaplarının yer vermemesi son derece ilgi çekicidir. Ayrıca tarih kitaplarındald İbn Sebe ile aşağıda örneklerini verecek olduğumuz maka.Iat türü eserlerdeki İbn Sebe'nin ilişkisini kurmak oldukça zordur. 17 Scyf, el-Fitne, 48-50; et-Taberi, Tô.rfh, 4/340-341, 494 vd.; İbnu'I-Esir, el-Kô.mil, 3/126 vd. 18 Bkz. Sey( el-Fitne, 48-50; et-Taberi, Tô.n"lı, 4/340-341 vd. Tarih yazarlan içinde dönemin olaylarını anlatırken farklı bir tııtıım izleyen Makrizi'yi görürüz. Ancak o  da Abdullah b. Sebe'yi farklı isimlerle ele almakta ve tek bir şahıs olarak algılamamıza izin vermemektedir. Yazar Mısırdaki fırka ve mezhep hareketlerinden söz ederken Hz. Osman'ın öldürülmesin-deki Abdullah b. Se be' nin rolüne Şia'nın ilk kurucusu sıfatıyla yer verir. Seyfiıı, Taberi'deki ·ri vayetine dayanarak Hz. Osman'ın öldürülüş sürecini anlatır. Makrizi Seyfin rivayetini aktanrken İbn Sebe'nin Şam'a olan yolculuğuna yer vermez. Yine Ali'nin Rec'at'ı ile ilgili rivayetleri de aktarmaz. Bkz. el-Makrizi, Takıyyuddin Ebu'I-AbbasAhmed b. Ali (845/1441), Kitô.bu'l-Mevô.iz ve'l-İ'tibô.r bi Zikri'l-Hıtô.ti ve'l-Asô.r, Kahire trz. 4/146-147. 

SIDDIK KORKMAZ • 137 MakMat Türü Eserlerdeki İbn Sebe'nin Gali Oluşumlarla Birlikte Hz. Ali ile ilişkilendirilmesi İbn Sebe'nin makalat türü eserlerde genellikle Şia ile ilişkilendiril­mesinde Hz. Ali'nin özel bir yeri bulunmaktadır. Ali'nin Şia ve onun alt ~ kollan gibi mezhepler tarafından, ayncalıklı hatta bazen insan üstü özel-Hidere sahip birisi gibi takdim edilmesi, onun adı etrafındaki asılsız iddi-alann çoğalmasına yol açmıştır. Bu türlü fırkalann Hz. Ali ve onun nesii-ni bir şekilde bayraklaştırmalan, daha sonra oluşan mezheplere, kendile-rine özgü bir Ali miti yaratma ortamı doğnımuştur.19 Bu ortamın ürünü olan anlayışlann, teşekülü esnasında ortaya çıkan bütün Şii fikir ve fırka­lann kaynağı olarak gösterilen İbn Sebe anlayışı ile birlikte,.makaJ.at ya~ zarlan tarafından benimsendiğini söyleyebiliriz. Bu arada tarih kitapla-nndaki Seyf kaynaklı anlatılan rivayerlere artık makaJ.at türü eserlerde pek rastlanmadığını hatırlamak gerekmektedir. Tarih kitaplannda yer alınayıp da makaJ.at yazarlannın aktardıldarı rivayerlere göre İbn Se be, daha çok Hz. Ali hakkında konuşmuştur. Bazen bu yazarların anlattildan birbirleri ile örtüşebilmektedir. Ancak çoğun­lukla birbirinden farklı tasvirler ortaya çıkmaktadır. Oysaki durum Ali etrafında böyle bir ismin varlığı ve Ali'nin ona gösterdiği tepkilerden öte, İbn Sebe hakkında yeni ve farklı rivayetler ekleyen yazarların kendi dö-nemlerindeki istenmeyen ve beğenilmeyen aşırı Şii guruplara bu isim ara-cılığı ile duyduklan bir tepkiden ibarettir.20 Bu yazariann anlattildan ve 19 Söz konusu oluşumlar böylelilde hem Hz. Peygamber'in bırakmış olduğu sünnete uyrna yükümlülüğünden kurtulmuşlar hem de kendi aşınlıldannı savunmak için bir sığJnağa sa-hip olmuşlardır. Aynı şekilde "Ali ya da Ehl-i Beyt muhalifi" suçlarnasıyla, büyük bir saha be çoğuuluğunu dışlarnışlar, bu vesile ile de İslam'ın erken dönemindeki örnek sayılabilecek uygulamalannın sorumluluğundan uzaklaşmışlardır denilebilir. 20 Sonraki kaynaklann bir çoğunda naldedilecek olan Medilin merkezli Ali'nin ölmeyeceği haberini Abdullah b. Sebe ya da Abdullah b. Harb ile ilişkili olarak ilk önce Cilhız'ın (255/ 868) anlamğJnı görmekteyiz. Cilhız'ın rivayetleri içinde İbn Sebe'nin Seyfin anlatmış oldu-ğu Mısır'daki görüşlerle İbn Harb'ın fikirleri birbirine benzernernektedir. Aynı şekilde Makil-lilt türü eserlerdeki bilgilerin kısmi benzerlerini İbn Sa'd'ın (230/844) kayıtlarında da gör-rnek mümkündür. Bkz. İbn Sa'd, et-Tabakiitu'l-Kübrii, thk. İhsan Abbas, Beyrut 1388-1968 3/39, 7 /512.; el-Cilhız, Ebu Osman Amr b. Bahr (255/868), el-Beyiin ve't-Tebyfn, Kahire 1948/ 1367 3/81. Bir zamanlar Kisril'nın oturduğu, Bağdat yakınlarındaki önemli bir şehir olan Medainiçin bkz. Feyrı1zilbfidi, Muhammed b. Yakub (817 /1415), Kiimüsu'l-Muhft, thk.?. yer ?, trz. 1/1592; Dietrich, A. "Mediiin", İA, 7/448 vd. İbn Harb b. Arnr el-Kindi'de Uluhiyet izafesi ve Tenasüh görüşü varken, Seyf'in rivayetlerindeki İbn Sebe'de sadece Rec'at, Vasilik ve sadece siyasi anlarnda Sahabeye ta'n vardır. Bkz. Seyf, el-Fitne, 48-50; el-Kurnrni, el-Makii-liit, 21; et-Taberi, Tiirfh, 4/340-341. ·Bununla birlikte Cilhız'ın eserinin bir rnakalat kitabı olrnadığJnı İbn Sebe ile İbn Harb'ın da ayıu kişiler olrnadığJnı belinmemiz gerekmektedir. 

138 • ·niNİ ARAŞTIRMALAR tarihi seyir içerisinde kronolojik olarak çeşitlenerek çoğalan İbn Sebe tas-virleri genellilde aşağıdaki gibidir. Abdullah b. Sebe ve çevresindekiler Ali'nin ilahlan olduğunu iddia et-mişler Ali de onlan; Ben çirkin bir iş gördüğümde, Ateşiyakar ye Kanber'i21 çağırın.m diyerek yakmış veya sürgüne göndermiştir. 22 İbn Sebe, Rafız'i:lilde ilişkilendirilerek, eldeki mevcut Kur'fm'ın Ali'de olan başka bir Kur'an'dan dokuzda biri oranında eksik olduğunu iddia etmiştir. Aynı şekilde o, AWnin 'ölüm haberini getiren birine: "Vallahi onun beynini yetmiş bohça içinde de getirseniz öldüğünü kabul etmeyiz. Çünkü biz onun Araplan asası ile gütmedikçe ölmeyeceğini biliriz" diye cevap ver-miş ve onun öldüğüne inanmamıştır.23 İbn Sebe'nin ashabı, Hz. Ali'nin ölümünden sonra, İmamet'e bir farz olarak inanmışlardır.24 Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Sahabe hakkındald ilk "teberri" fikrini ileri sürmüş ve takİyye'nin ne caiz ne de.helal olduğuna inanmışlardır.25 İbn Sebe Ali'nin çevresinde bulunan öylesine müfrit bir galldir Id Ali onu öldürmek istemiş ancak çevresindeidier buna izin ver-memiştir.26 İbn Sebe Hz. Ali'ye arkadaş olmuş ve onun Hz. Peygamber'in vasisi olduğunu iddia etmiştir. Ali'nin imametinin farziyeti konusuna ilaveten beraet fikrini ortaya atarak, düşmanlannın kafir olduğunu iddia etmiştirP 2] Ali'nin kölesi olarak bilinen Kanber haklanda bilgimiz sınırlıdır. Bkz. el-Ya'kfıbi, Ahmed b. Ebi Yak u b b. Cafer b. Vehb (292/905), Tiirihu'l-Ya'kub~ Beyrut trz. 2/214. İbn Hacer, şeceresi haklanda söylenilenlerin meçhul olduğunu ve her hangi bir hadisinin olmadığını söyler. Hakkında şöyle bir rivayet aktarır: "Osman b. Viikıd der ki; Abdullah b. Ebi Süfyan b. el-Haris'le oturuyordu m, Kanber geldi ve selam verdi. O da onun selamını almadı. Amca oğlu­nun kölesi hakkında böyle mi yapıyorsun? dedim. O da "Bu Küfe'ye geldi ve Osman'ı kınadı. Oysa ben Ali'nin "Osman'la cennette karşı karşıya kardeş olarak orurmayı ümit ediyorum" dediğini duydum dedi." Bkz. Lisiinu'l-Miziin, 4/475. İbn Hacer'in aktardığı bu rivayetin de Ali ile Osman'ı barıştırma girişimi olduğu izlenimi uyandırdığlnı söyleyebiliriz. 22 ei-Cüzcani, İshak İbrahim b. Yakfıb (259/872),Ahvdlu'r-Riciil, thk. es-Seyyid Subhi ei-Bedri es-Samarrai, Beyrut 1405/1985, 37-38; İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim (276/889), el-Madrif, thk. Servet Ukkiişe, Kahire, trz. 622. 23 Nilşi el-Ekber, Mesiiilu'l-İmiime, 22-23; Friedlaender, Israel, "The Heterod6xies of the Shiites in the Presentation of Ibn Hazm", JAOS, New York City ı 908, 29/43. 24 Burada İbn Sebe, Abdullah· b. Vehb er-Rilsıbi el-Hemdani olarak tanımlanmıştır. Bkz. en-Nevbahô, Fıraku'ş-Şfa, 22-23; ei-Kummi, Makdldt, 21. 25 Mesela İsmilill yazar Ebfı Hiltim er-Razi'de benzer bilgileri tekrar etmiş durumdadır Bkz. Ahmed' b. Hamdan (324/925), Kitiibu'z-Zfne fi Kelimiiti'l-İsldmiyyeti'l-Arabiyye, rhk. Abdul-lah Sellfım es-Samarrili, el-Guluv ve'l-Fıraku'l-Giiliye içinde, trz. 305-306. Sahabe hakkında­ki görüşleri için krş. İbn 1-lilcer, Lisdnu'l-Mizdn, 3!289-290. 26 el-Kumm1, Makiildt, 20. ' 27 Bkz. el-Kummi, Makdldt, 21 Nevbahô-el-Kummi, Fırak, 33. 

SIDDIK KORKMAZ • 139 İbn Sebe'nin taraftarianna göre; Ali bulutlardadır, gök gürültüsü onun sesi, şimşek ise kırbacıdır. Bu fikirleri ile o, başka fırkalara da kaynaklık etmiş, 28 ilk defa Vakf ve Gulüv'den söz etmiştir. 29 Söz konusu olan bulut meselesi, Ali'ye ait olan ve Hz. Peygamber tarafından "bulut" diye isim-lendirilen bir sanğıdır ve İbn Sebe'nin ashabı bunu kendi istekle.ri doğrul­tusunda tevil etmişlerdir.30 Abdullah b. Sebe ve ashabı gilliye'nin on dördüncü fırkasına mensup-tur.31 Ali'nin ölmediğine Kıyamet gününden önce dünyaya döneceğine ve zulümle dolduğu gibi yeryüzünü adaletle dolduracağına inanmıştır.32 Abdullah b. Sebe, Ali'nin Allah olduğunu kendisinin de onun pey-gamberi olduğunu iddia etmiştir. Onun bu iddiasına karşılık Ali onu ça-ğırmış, tevbeye davet etmiş, o  kabul etmemiş, onu üç gün hapsettikten sonra yaktırmıştır veya lanet etmiştir.33 İbn Sebe'nin ashabı ile ilişkili haberlerde, Hz. Ali Basralılar'la yaptığı savaştan sonra yanına gelen, ez-Zut'lulardan34 yetmiş kişiyle kendi dille-28 elcKummi, el-Makillilt, 28. Ali'nin bulutlarda olduğu rivayeri daha sonra "Sehabiyye" adlı bir fırkanın görüşleri olarak da nakledilecektir. Bkz. Neşvanu'l-Hımyeri, Ebu Said Neş~an b. Said (573/1178), el-Hı1ru'l-'Iyn, thk. Kemal Mustafa, Mısır, ı367/ı948.154-ı55. Bkz. Fığla­lı, Bağdildi'nin Mezhepler Arasındaki Farklar'ına yazdığı, "Önsöz", xxı; Neşvanu'l-Hımyeri, Hı1ru'l-'Iyn, ı54,155. Krş. el-Bağdadi, el-Fark, 223-235. Seyyid Hımyeri ve diğer sonraki dönem Şiilerinin de bu fırkaya dahil edilerek vedildiği bilgiler için Bkz. el-Yemen!, Ebu Muhammed (6/12. asır), Akilidu's-Selilse ve's-Seb'fne Fırka, thk. Muhammed b. Abdullah Zereban el-Gamidi, Medine, ı422/20oı, 1/472-476. 29 el-Kummf, Makillilt, 20. 30 Krş. el-Askeri, es-Seyyid Murtaza, Abdullah b. Se be ve Esiltfru Uhril, yer?, ı 992; Abdullah b. Sebe ve Dfger Efsilnelıili Tilrfhf, Farsça'ya tre. Ahmed Fehri Zencani, Muhammed Sadık Ne-cefi, Haşim Herisi, Tahran ı365/ı945. 2/323 vd. 31 el-Eş'ari, Makillilt, 1/86-88. 32 el-Eşa'ri Rec'at iddiası ile birlikte Seyyid Hımyeri'nin Hesap gününden önce insanlarm dün-yaya döneceği güne.. mealindeki şiirini aktararak İbn Sebe ile Hırnyeri arasında bir bağ kurmaktadır. Hırnyeri (ı73/789-790) ile Ali zamanında yaşamış olması gereken Abdullah b. Sebe'nin ilişkisinin bulunması mümkün değildir. Bkz. Makiililt, ıi86-88. Öte yandan Ma turidi'ye izafe edilen Makiililt adlı bir eserde Abdullah b. Se be ile ilgili doğrudan bir bilgi bulunmamaktadır. Sadece "es-Sebbabiyye" olarak Mürcie'nin alt guruplanndan birisinden söz edilir. Bkz. el-Maturidi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud (333/ 944) ,Kitilbu'l-Makiililt (?), Kahire Üniversitesi Kütüphanesi, Yazmalar Bölümü, No: ı9495, v; Sa. Krş. en-Nesefi, Ebu Muti' Mekhfil b. Fazi (3ı8/930), Kitilbu'r-Red ale'l-Bida', thk. Marie Bernand, Annates Islamogiqes, ı6 (1980), 115; Korkmaz, Sıddık, "İmam Ebu Mansur el-Maturidi'nin Hayatı ve Eserleri", Dinf Araştırmalar, Ankara 200ı, 4/10, ı09-110; Emin, Şerif Yahya, Mu'cemu'l-Fırakı'l-İslilmiyye, Beyrut ı406/ı986, ı31. 33 Şii kanat içinde bazı farklı tanımlamalar açısından Keşşi'yi (340/95 ı ci van) zikredebiliriz. · Onun anlattıklan da bir bakuna Kurnıni'nin anlatrıklannın da özeti durumundadır. O sade-ce söz konusu rivayerlere muhtemelen çoğunluğu sonradan oluşturulmuş olan isnad zincir-leri eklemiştir. Bkz. Muhammed b. Arnr, Ricillu Keşş~ Meşhed ı348/ı929, ıo7. 34 Kaynaklarda ez-Zut, Hind bölgesinde bir yer olarak tanıtılmaktadır. Bkz. el-Ferahidi, Ebu 

140 • DİNİ ARAŞTIRMALAR ri  ile konuşmuştur. Gelenler Ali'ye selam vermişler ve onunla sohbet et-mişlerdir. ez-Zut'lular'ın diliyle Ali de onlara ce:rap vermiş ve kendisinin onlann iddia ettiği gibi beşer üstü bir varlık olmadığım söylemiştir. Onla-n  tevbeye çağırmış, ama onlar kabul etmemiştir. Daha sonra Ali onlara kızmış, kuyular kazdırmış ve onlan kuyulara hapsettirmiştir. Sonra kuyu-lann üzerini kapattırmış, ateş yaktırmış ve onlarda yanan ateşin duma-nıyla ölmüşlerdir.35 İbn Sebe ve ashabı, gulat'ın birinci fırkası olarak, on beş fırkaya dahil olan RMıza'nın ve Şia'nın ilk kurucusudur.36 Ona göre Ali nübüwette Hz. Peygamberle ortaktır. Hz. Peygamber ölünce Ali nübüwete vans ol-muş, kendisine vahiy gelen nebi durumuna gelmiş ve Cebrail ona risaleti getirmişti~7 • Ali'nin ölüm haberinin Medain'e ulaşması üzerine İbn Sebe'nin asha-bından bazılan bunu kabul etmemişlerdir. Ali'nin ölmüş olabileceğini kabul etmeyenlerin bu görüşleri; Öyleyse malını niye taksim ettik ve hanımlarını niye evlendirdik?, şeklindeki cümlelerle eleştirilmiştir. Bundan sonra İbn Sebe'nin ashabı dört guruba ayınlmış,38 bu fuklar beda, rec'at ve Ali'nin Kadim olduğu görüşlerini savunmuşlardır.39 İbn Sebe, Hz. Ali'nin namazdan sonra dua ederken "ellerin göğe doğ­ru tutulması gerektiği tavsiyesin e", Ey Müminlerin Emfr~ Allah her yerde değil mi?, diyerek cevap vermiştir. Hz. Ali de onun bu sorusuna Kur'an'da Abdurrahman el-Halil b. Ahmed (170!786),Kitdbu'l-Ayn, thk. Mehdi el-Mahzurni, İbrahim cs-Sarnarrili, yer?, ır.:. 7 /347; Yakut ei-Harnevi, Ebu Abdullah Şihabüddin Yakut b. Abdul-lah (626/1229), Mucenıu'l-Bülddn, nşr. Dfuu'l-Fikı; Beyrut trz. 4/178, 5/279; er-Razi, Mu-hammed b. Ebi Bekir b. Abdilkadir (666/1268), Muhtdru's-Sıhdh, thk. Mahmud Hatır, Bey-rut 1415/1995, 280 .. 35 el-Keşşi, Ricdl, 109. Oysa Ali'nin arapçadan başka bir dil bildiğine dair herhangi bir rivayet yoktur. Bu türden fikirdeki insanlan yaktığı veya dumanla bağdurduğu iddialan ise Hz. Ali ilc ilişkilendirilerneyecek türden itharnlardır. 36 ci-Malaô, et-Tenbfh, 18-19,·156. Böylece rafıza ve Şia, gulattan doğmuş olmaktadır. 37 ei-Malaô, et-Tenbflı, 158. Hicri dördüncü asırdaki bazı Şii fırkalann Ali hakkındaki iddilan-nın bir resmi olarak kabul edilebilecek bu tür iddialar aynı şekilde tarih kitaplanndaki Ali kişiliği ile uyuşmadığı gibi İbn Sebe üzerinden onunla ilişkilendirilrneye çalışılan fikirler daha çok Nusayri!iğin fikirlerine benzemektedir. 38 el-Malaô, et-Tenbfh, 18-19. Bu rivayetlerin kaynağı için bkz. İbn Sa'd, et-Tabakô.t, 7/512. 39 Malati bu fırkalar hakkında şunlan söyler: "Bu fırkalann hepsi "beda" fikrine inanırlar. Hakkında konuşmak istemediğim beda fikri ise Allah'ın sözünden vaz geçmesidir. Bunlann hepsi küfür ve cehl hizbidir. Ali ve Muhammed'in ölümünü ikrar ettnedikçe "Kebire" işle­dikleri belirtilmelidir. Çünkü söylediklerinin delili yoktur. Ali'nin "İiah-ı Kadim" olduğu şeklindeki götüşlerine gelince, Hıristiyanlarla aynı görüştedirler. Hıristiyanlardan Nasrur-ller'in görüşlerini keyfiyet ve cisirn sahibi olanın ilah olamayacağı şeklindeki açıklarnamızla çi.irüttnüştük. Rec'at hakkındaki görüşleri de böyledir ... " Bkz. et-Tenbfh, 19. 

SIDDIK KORKMAZ • 141 hem rızlun hem de azabın göklerde olduğuna dair ayetler bulunduğunu delil göstererek karşılık vermiştir. 40 İbn Sebe'nirı soyundan gelen birisi, Mufavvıda'ya mensup olmuştur.41 Abdullah b. Sebe ile Abdullah b. Sevda ayrı ayrı kişilerdir.42 İbnu's­Sevda, İbn Sebe'nin bir taraftarı, aslen Bire'li bir Yahudi ve Kı1feliler ara-sında itibar kazarımak için Müslüman gibi görünmüş birisidir. Tevrat'daki "her Nebi'nirı bir vasisi vardır görüşünü Ali'ye tatbik etmiştir. Ona göre Hz. Muhammed, Nebllerin en hayırlısı, Ali de vasilerin en hayırlısıdır. Bu sözleri duyan Ali ve taraftarları, ona değer vermişler ancak Ali, onun ken-disi hakkındaki aşırılılc içeren görüşlerirıi duyunca, onu öldürmek iste-miştir. İbn Abbas ise, Şamlılara savaşacağı ve taraftarlan arasında bölün-me olabileceği gerekçesiyle Ali'yi bu düşüncesinden vaz geçirmiştir. Ali de hem İbn Sebe'yi hem de İbnu's-Sevda'yı Medairı'e sürmüştür. İbnu's­Sevda, Kfıfe Mescidi'nde ila kaynak fışkıracağını, burıların birinden bal, diğerinden yağ akacağını ve Ali'nin taraftarlarının bu ilti kaynaktan doya-sıya besleneceğini iddia etmiştir.43 İbn Sebe Allah'tan başkasına ilahlık iiafe ederek tenasüh inancına sahip olmuştur.44 İbn Sebe'nin taraftariarına göre Ali'nirı ilah olduğu dü-40 Zariyat, 51/22. Bkz. ei-Kurnrni, Şeyh Saduk, Ebu Ca'fer Muharnrned b. Ali b. Hüseyin İbn Babeveyh (381!991), el-Hısii~ Kurn 1403/1982, 2/628-629; ei-Ham1ni, el-Hasan b. Şube (lV /X Asır), Tuhefu'l-UkiJl, Kurn 1404/1983, 68. 41 Bkz. el-Kurnrni, Şeyh Saduk, Ebu Cafer Muharnrned b. Ali İbn Babeveyh (381!991), Risale-tü'l-İ'tikiidiiti'l-İmômiyye (Şif İmdmiyye'nin İnanç Esaslan), tre. Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara 1398/1978, 119. Krş. el-Meclisi, Muhaııırnad Bakır (1110/1698), Bihdru'l-Envdr, Beyrut 1404/1698, 25/343. 42 el-Bağdadi, el-Fark, 225. 43 ci-Bağdadl'ye göre Abdullah b. Sebe ve fırkası sahip olduğu görüşleri ile neredeyse İslam dışı bütün fikir ve fırkalann kaynağıdır. Şia'yı eleştinnek için rafıza kavramını seçen Bağd­adi, el-Fark Beyne'l-Fırak adlı eserinde Hz. Ali dönemi ile ilişkili olarak bütün aşırı fırkalan Hz. Ali ve onun çevresindeki Abdullalı b. Sebe ile ilişkilendirerek kendisinden önceki kay-naklarda bulunan rivayetleri tekrar eder. el-Bağdadi bu fırkalan şöyle sıralar: Beyaniyye (Beyan b. Sem'an ei-'Icli (119/737), Muğiriyye {Muğire b. Sa'id el-l'cli 126/743), Mans-uriyye (Ebu Mansurel-l'cli 123/741), Hattabiyye (Ebu'l-Hattab el-Esedi 145/147-762/764), Abdullah b. Muaviye b. Abdullah b. Cafer'in ilahlığına inananlar, Hululiyye, Hulmil.niyye (Ebu H ulman ed-Dımeşki), Mukannaiyye, ~il.fira (Bağdad'da öldürülen İbnu Ebi'I-Azafir'in ilahlığına inanalar), Hişamiyye (Hişam b. el-Hakem er-Rafızi), Hişamiyye (Hişam b. Salim el-Cevaliki), Yunusiyye (Yunus b. Abdirrahrnan el-Kumrni), Müşebbihe (Davı1d ei-Ceva-ribi), İbrahirniyye (İbril.him b. Yahya el-Esiemi 184/800), Habıtiyye (Ahmet b. Habıt/Hil.it) ve Kei:ril.ıııiyye. Bkz. el-Fark, 233-235. İsferayini ise selefi olan Bağdildi'yi neredeyse aynen · tekrar ettiği için, bu konudaki rivayetlere fazla bir şey eklememiştir. Bkz. Ebu'I-Muzaffer, Tahir b. Muhammed (471/1078), et-Tabsfr fi'd-Dfn ve Temyfzu'l-Fırkati'n-Niiciye ani'l-Fıra­kı'l-Hdlikfn, tlık. Yusuf el-Hut, Beyrur 1403/1983, 123-124. 44 İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed (456/1063), el-Faslfi'l-Milel ve'l-Elıvii'i ve'n-Nilıal, thk. Muharnıned İbralıirn Nası; Abdurralırnan Umeyra, Beyrut-Lübnan 1395/1975, 1/165, 5/36. 

142 • DİNİ ARAŞTIRMALAR şüncesi Sahabezamanında dahi bilinmektedir. Mesela Hz. Ömer, birisi-nin gözü çıkarılınca bu olaydan haberdar olmuş ve; Allah'ın haremindf; göz çıkaran Allah'ın eli hakkında ne diyebilirim ki!, demiştir.45 Yani Ha-remde göz çıkaran Hz. Ali olmakta Hz. Ömer ise "Allah'ın eli" demekle Ali'yi kastetmektedir. Yani Hz. Ali'ye Hz. Ömer'in ağzından ilk defa "Ulu-hiyet" izafe edilmiş olmaktadır.46 Hz. Ali, Medain'den dönerken konakladığı yerde bir kafatası ile konuş­muş çevresindekiler de bu olaya şahit olmuşlardır. Bu olay üzerine Abdul-lah b. Sebe ve ashabı Ali'nin, ölüleri dirilten bir rab qlduğunu iddia etmiş, Ali ise kendisinin rab olduğunu iddia edenleri önce tevbeye çağırmış, kabul etmeyenlerden bir kısmını yakmış, diğer bir lasmını da bağışlamıştır.47 Hz. Ali Ramazan ayında İbn Sebe ve taraftariarına oruç yerken rast-lamış, onlara bunun sebebini sormuş, onlar da ona; "Sen Sensin" diye cevap vermişlerdir. Ali onların kendisini İlah olarak gördüklerini anla-mış, onları yeniden İslarn'a dönmeye çağırmış, göiiişlerinden dönmeyin-ce de onları yakmıştır. Aralanndan İbn Sebe'yi ise Küfe'de kalmaması şartıyla bağışlamış ve Medain'e sürmüştür.48 Bu aradaAbdullah b. Sabra el-Hemedan1 ve Abdullah b. Amr b. Harbel-Kindi gibi isimler Medarn'de-ki Abdullah b. Sebe'nin taraftandırlar. İbn Sebe Yahud1 ya da Hırıstiyan neslinden gelmektedir.49 Abdullah b. Sebe ve ashabı Cafer Sadık'ın (148/765) akıl ve şeriata dayalı bilgilerinin hepsini bildiğine inanmışlar ve sebebini bilmeden her konuda Cafer'i taldit etrnişlerdir.50 '15 eş-Şehristi'ıni, el-Milel, 1!176-177. Krş. el-Askeri, Sebe, 2!231. 46 Zaten onun bu rivayetleri her ne kadar klasik kaynaklar içindeki yerini korusa da, son dönem Şii araşnrmacılar tarafından da eleştirilmektedir. Bkz. el-Askeri, Sebe,2!186 vd. 47 Bkz. el-Kummi, Şi'ızi'ın b. Cibril (600/1203 civan), el-Fedail, Kum 1363/1943, 71-72. Krş. el-Meclisi, Bihar, 4/213-215; et-Tabersi, Muhammed b. Takıyyuddin Nuri (1319!1901),Müs-tedreku'l-Vesail, yrz. trz. 18/168. Bununla birlikte Fahreddin er-Ri'ızi (606/1209), Se.kseki (682/1283), Sekseki ile· yakın dönemlerde yaşadığı tahmin edilen el-Iri'ıki ve ez-Zehebi (748/1347)'nin anlattıklannda da Abdullah b. Sebe sürekli Hz. Ali'nin çevresinde gi'ıli fikir-lere sahip birisidir. Bkz. er-Ri'ızi, Fahreddin Muhammed b. Ömer (606/1209), İtikadatu Fıraki'l-Müslim!n ve'l-Müşrikin, thk. Muhammed el-Mutasımbillah el-Bağdi'ıdi, Beyrut 14071 1986, 71; es-Sekseki, Ebfi'l-Fadl Abbas b. Mansur et-Terimi (682/1283), el-Burhan, fi Ma'ri-feti Akdidi Ehli'l-Edydn, thk. BessilmAli Selame el-Amuş, Ürdün, 1407/1988, 85; el-Irak!, Ebu Muhammed Osman b. Abdullah b. el-Hasen el-Irak! (H. 6. Asır sonrası), el-Fıraku'l­Müfterika beyne ehli'z-Zeyg ve'z-Zandaka, nşr. Yaşar Kutluay, Ankara 1380/1961, 40-4 1; ez-Zehebi, M!zanu'l-İtiddl, 4/105. 48 İbn Ebi'l-Hadid, Abdulhamid b. Hibetullah b. Muhammed b. el-Hüseyin (655/1257), Şerhu Nelıci'l-Beldğa, thk. Muhammed Ebu'I-Fazi İbrahim, Beyrut 1407/1987, 5/6 vd. 49 İbn Ebi'l-Hadld, Şerh, 5!6-7, 52-53. SO Cafer Sadık'ın ölüm tarihinin 148/765 olduğunun handarsak bu rivayere göre İbn Sebe en 

SIDDIK KORKMAZ • 143 İbn Sebe, İbn Mülcem'in, ilah olduğu için Hz. Ali'yi değil de onun suretinde bir şeytanı öldürilidüğünü iddia etmiştir.51 İbn Sebe aslında Abdullah b. Vehb b. Sebe'dir. O Ali'nin vasiliğinden ve rec'at'ından söz etmiş, buna Hz. Peygamber'in de rec'at'ını eklemiştir. ~ İsmailiyye'nin Cafer Sadık'ın oğlu için iddia ettiği görüşler işte bu vakf inancının aynısıdır. Mısır'daki Fihımfler'in inançları, İbn Sebe'nin iddiala-nnın aynısıdır. İsmailiyye ve Karamita'nın kökeni bu firkadır.52 Makrua.t türü eserlerde İbn Sebe ile ilgili olalc tarihi süreç boyunca çelişen ve çeşitlenen rivayetlerden tespit edebildiiderimiz bunlardır. Bu tür eserlerdeki nalcillerin Şii kaynaklarda yer alması son derece manidar-dır. Problem günümüz araştırınacılarına da hala malzeme verecek bir ni-teliğe sahiptir. Bazı çağdaş Şii yazarlar bu ismin erken dönemde var ol-madığını büyük bir gayret ve çabayla ispat etmeye çalışmışlardır. Bu araş­tırmacılara göre; İbn Sebe rivayeri ile Hz. Peygamber döneminde bile bulunan Şiliilc karalanmaya çalışılmaktadır. Şii müelliflerin çabaları, bu tür rivayetleri erken döneme Abdullah b. Sebe üzerinden taşımalda, ilk dönemde kendilerine bir geçmiş yaratmak ve bu geçmiş içinde kendileri-ne temiz bir yer edinmek olarak görünmektedir. Aneale bu iddiaların bi-rer anakronizm örneği olduğu açıktır. Çünkü Şiilik Hz. Peygamber ya da Hz. Ali döneminde bulunmadığı gibi, filcideri itibariyle hicri birinci asrın son çeyreğinden öncesi ile de ilişkilendirilemez. Şii kaynaldarda yer alan nakillerin, Sünni yazarlar tarafından da tek-rar edilmesi kanaatimizce Şia'yı yerıne gayretlerinden öte bir anlam taşı­mamaktadır. Selefi arılayışın günümüzdeki temsilcisi kabul edilebilecek bazı araşunnacılar, ldasilc kaynaldarda yer alan bilgileri sahih bir okuma-ya tabii tutmadan, savunmaya çalışmışlar ve kendilerince Şiiliği beyhude yere ilk asır üzerinden eleştirmeye gayret etmişlerdir.53 Bazen bu yazar-az iki yüz yıl yaşamış olmaktadır ki bu mümkün değildir. Bkz. es-Safedi, S alahuddin Halil b. Aybek (764/1362); "Tercüme-i Abdullah b. Sebe", Şehid Ali Kütüphanesi, No: 1968, v, 2. Aynı bilgiler için  bkz. el-Birgivi, Muhyiddin Muhammed b. Pir Ali el-Hanefi (981/1573), Tuhfetu'l-Müsterşidfn, Fatih Kütüphanesi, No: 5344, v, 14-15. Birgivi'nin kaynaklan ve ver-diği bilgilerin değerinin ortaya konulabilmesi için aynca incelenmesi gerektiği kanaatinde-yiz. Ayrıca bkz. es-Safedi, Kitô.bu'l-Vô.fi bi'l-Vefeyô.tthk. Dorotya Gravuloski, Stutgard, 1411/ 1991, 17/189-190. sı cl-Cürcani, Ali b. Muhammed (816/1413), et-Ta'rifô.t, İstanbul1300/1882, 89. 52 el-Makrizi, el-Hıtô.t, 4/182, 191. 53 Bkz. Haşimi, Sildi, er-Ruvô.t, ellezfne Teessen1 bi İbn Sebe, el-Cemaliye 1413/1992; el-Üdeh, Süleyman b. Hamed, Abdullah İbn Sebe ve Eseruhu fi Ahdô.si'l-Fitne fi Sadri'l-İslô.m, Riyad, 1412/1991, 176 vd; Ebfı Abdullah ez-Zehebi, Sıdku'n-Nebe fi Beyani Hakikati Abdillah b. Sebe, "Mevsfıatu'r-Redd ale'r-Rafıza" İçiride, 24 vd. 

144 • DİNİ ARAŞTIRMALAR lar söz konusu rivayetlc;ri erken döneme taşırken, farkında olmadan eleş­tirdiideri görüşleri kısmen savunur pozisyonuna düşmektedirler. Aynca onların bu türdeki çalışmalanru rivayet kolleksiyonculuğu olarak değer­lendirmekten başka bir y9l görünmemektedir. Özetle belirtecek olursak maka.Iat yazarlan çoğunlukla Abdullah b. Sebe'nin Hz. Osman dömeni olaylannda geçen tarihi rolüne neredeyse hiç değinmemişler ve Hz. Ali döneminde yaşamış bir isim portresi çizmiş­lerdir. Üstelik onlann ortaya koymaya çalıştildan İbn Sebe'nin kişiliği ve kimliği de birbirlerinin rivayetleri ile çoğu zaman çelişmekte ve bütünlük arz eunemektedir. Sonuç Kanaatimizce Seyf b. Ömer, Hz. Osman ve Ali dönemi olaylannı an-lattığı rivayetlerinde, siyasi gerçekiere yeterince yer vermemektedir. O Hz. Peygamber'in güzide ashabının döneminde meydana gelen olaylann, eskiden beri hile ve entrikacılıldan ile bilinen Yahudilerin ürünü olduğu­nu söylemeye çalışmaktadır. Aynı şekilde rivayetleri içinde Ş~ fikirlerle kısmen ilişkilendirmiş olduğu Abdullah b. Sebe'yi bir iünah keçisi gibi kullanmakta ve onunla ilişkilendiriği fikir ve davranışların takipçilerinin Şiiler olabileceğini zımmen iddia etmektedir. Böylece Şiiler ile Yahudileri aynı kefeye koymakta ve onlan karalamak istemektedir. Bununla birlikte tasvir ettiği İbn Sebe ile, aşın bir çok görüş ve düşüncenin kaynağı olarak gösterilen İbn Sebe, aynı ş;;ıhsiyet olarak görünmemektedir. Sonuç olarale tarih ve maka.Iat türü eserlerde ortaya çılcan Abdullah b. Sebe, tek bir şahıs görüntüsü vermeyip, biribiri ile alakası olmayan kişilere benzemektedir. Tarih kitaplanndaki İbn Sebe, Hz. Osman ve Ali çevresinde yoğunlaşan ve çoğunlukla siyası olaylarda etkin bir şahsiyet görüntüsündedir. Oysa Malca.Iat türü eserlerdeki İbn Sebe ise özellilde Hz. Osman'la ve dönemi ile ilişkisi olmayan birisidir. Bunun yerine Hz. Ali ile sonderece ilişkisi bulunan, onun çevresinde tamamen gali fikir, çevre ve davranışlara sahip, müfrit bir Şii görüntüsündedir. Bunun da ötesinde yer yer İslam düşüncesine sonradan girmiş bulunan ne kadar fikir ve dü-şünce var ise hepsinin temsilcisi gibidir. Öyle görünmektedir ki her ilci meslek gurubunun yazarlan, bu ismi kendi istekleri doğrultusunda kul-lanmışlar, beğenmediideri fiil ve eylemleri bu mevhum şahsiyete izafe et-mişlerdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion