3 Şubat 2021 Çarşamba

HULEFÂ-İ RÂŞİDÎN Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye Hulefâ-i Râşidîn denir.--HOROZ NİÇİN ÖTER?

HOROZ NİÇİN ÖTER?

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: Horozun namaz vakitlerinde ötmesi (onun) ezanıdır. Kim beyaz horoz edinirse, üç şeyden korunmuş olur; şeytanların (cinlerin), bü-yücülerin ve kâhinlerin şerrinden. (Beyhakî)Beyaz horozun bulunduğu yere ve çevresine, şeytanlar, cinler, büyücü-ler ve kahinler yaklaşa maz ve yaptıkları sihirler, büyüler etkili olmaz. 

Göçmen kuşları; göçün zamanlamasını, hava koşullarını, meteorolojik olayları, gidecekleri yönü ve izleyecekleri rotayı çok iyi bildikleri ve yanıl-gıya düşmedikleri gibi, horozlar da namaz vakitle rini ve ötecekleri zamanı çok iyi bilir ve yanılgıya düşmezler. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: Horozun öttüğünü duyduğunuz zaman, Allah’ın lütfundan isteyin (dua edin). 

Çünkü o, melek görmüş tür. Merkebin (eşeğin) anırmasını duyduğunuz zaman da şeytanın şerrinden Allah’a sığının. Çünkü o da şeytan görmüştür.(Buhârî - Müslim - Ebû Dâvûd - Tirmizî)Gül ile bülbül arasında uyum ve duygusal iletişim olduğu gibi horozla melek ve merkeble şey tan arasında da uyum ve duygusal iletişim vardır. 

Bu nedenle bülbül gülü görünce duygulanıp öter, horoz meleği görünce cezbeye gelip öter ve merkeb de şeytanı görünce öfkelenip anırır. İşte bu ne  denle horoz öttüğü zaman, Allah’tan hayırlı şeyler isteyelim. Çünkü ora-da melek vardır ve duamıza “Âmin” der. Merkeb anırdığı zaman da “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm” diyelim. 

Çünkü orada şeytan var dır, onun şer-rinden Allah’ a sığınalım. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: Horozun ötmesi onun duası ve kanatlarını çırpması, rükû ve sec-desidir.(Ebû Nuaym) Horozlar ve kuşlar kesinlikle can sıkıntısından ya da eğlence olsun diye ötmez ve gereksiz yere kanat çırpmazlar. Onların cân-ı gönülden ve içtenlikle ötmeleri dua, tesbih ve zikir, kanat çırpmaları da rükû ve secdeleri yani namazlarıdır. Horozlar ve kuşlar öttükleri ve kanat çırptıkları için sevab alırlar mı? Hayır, almazlar. Çünkü onlar için mahşerde mîzan, sevab ve günah kavramı yoktur.

Peki neden belirli vakitlerde ötüşüp kanat çırpıyorlar? Horozlar ve kuşlar, melekler gibi mânevî feyizler almak ve duygusal açıdan tatmin olmak için, belirli vakitlerde ötüşüp kanat çırparlar. Aksi halde doğal dengeleri bozulur ve huzursuz olurlar. Hayvanlar akıl duygusundan yoksun olmakla birlikte, duygusal açıdan insanlardan üstün dür. 

Bu nedenle hiçbir hayvan kendisi aç ve hasta da olsa yavrusunu sokağa terk etmez ve çöp bido nuna atmaz. Yaşlandığım zaman bana bakar ya da malım evladıma kalsın gibi bir beklentileri olmadığı halde içtenlikle yavrularına baktıkları gibi, sevab ve cennet beklentileri olmadan da Yüce Allah’ı sürekli tesbih (zikir) eder ve aksatmadan ibâdetlerini düzenli bir şekilde yaparlar. 

Ya diğer varlıklar? Yüce Allah buyuruyor: Yedi kat gökler, yer ve bunlarda bulunan varlıklar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen bir varlık yoktur ki!(İsrâ - 44) Akıllı ve bilinçli olduğu halde ölümü unutup nefsinin tutsağı olan ve en çirkin günahları açıkça işleyen insanların dışında, Yedi kat gökler, yer ve bunlarda bulunan canlı ve cansız bütün varlıklar Allah’ı hamd (övgü) ile tesbih (zikir) eder ve Allah’ın koymuş olduğu denge, düzen ve çekim kanunlarına boyun eğerler.
  


HULEFÂ-İ RÂŞİDÎN

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: Sizin üzerinize gereken, benim sünnetime ve (benden sonra) doğ-ru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine (yoluna) sarılmanızdır. İşte bu sünnetlere sımsıkı sarılın ve sonradan ortaya çıkan bid’atlardan kesinlikle kaçının. Çünkü her bid’atsapıklıktır.(Ebû Dâvûd - Tirmizî- İbni Mâce)Yüce Rabbimiz “Ey îman edenler! Allah’a itaat edin ve Peygambere itaat edin”(Nisâ - 59) buyurduğu gibi,Peygamberimiz de “Sizin üzerinize gereken, benim sünnetime ve (benden sonra) doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine (yolu-na) sarılmanızdır”buyuruyor. 

Hulefâ-i Râşidîn ne demektir? 

Hulefâ halifenin ve Râşidîn de râşid’in çoğulu olup, doğru yolda olan halifeler demektir. Peygamberimizin vefatından sonra sırasıyla devlet baş-kanlığı görevini üstlenen ilk dört halife’ye yani;Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye Hulefâ-i Râşidîn denir.

 Bu dört halifenin doğru yoldan ayrılmayıp devleti İlâhi kanunlar doğrul-tusunda adâletle yönete ceğine Peygamberimiz bizzat kefil oldu ve “(ben-den sonra) doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine (yoluna) sarılın” buyurarak, vefatından sonra da sorumluluğu üzerine aldı. Yirmi üç yıllık peygamberlik döneminde geceyi gündüze katarak ve za-manla yarışarak insanla rın kurtuluşu için çalışan sevgili Peygamberimiz, dünyaya veda ederken “Ah! Ümmetim” diye yandı ve çok sevdiği ümmetini Hulefâ-i Râşidîn’e emânet etti. Peygamberimiz (s.a.v.) in vefatı ile yirmi üç yıllık o mutlu “Asr-ı Saadet” dönemi kapandı ve Asr-ı Saadet’in gölgesinde Hulefâ-i Râşidîn dönemi başladı. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: Benden sonra hilâfet (halifelik) otuz yıldır. Sonra mülk (saltanat) dönemi başlar.(Taberânî - İbni Hibban - Ahmed İbni Hanbel - Begavî)İslâm’ da halifelik dönemiHz. Ebû Bekir: İslâm öncesi câhiliyye döneminde de putlara tapın-mayan, şarap içmeyen ve iffetini koruyup tertemiz bir hayat yaşayan Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizden iki yaş küçük olup fil olayından iki yıl sonra dünyaya geldi. Erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ebû Bekir, Hz. Bilâl-i Habe    şî gibi müslüman olan köleleri satın alıp âzad etti (kölelikten kurtardı) ve bütün servetini Allah yo lunda harcadı. 

Peygamberimizin her sözünü he-men onayladığı için sıddık ünvanı verildi ve Ebû Bekr-i Sıddık adını aldı. Peygamberlerden  sonra  insanların  ve  sahabelerin  en  üstünü  olan Hz. Ebû Bekir, Peygamberimi zin vefat ettiği gün halife seçildi ve Hulefâ-i Râşidîn’in ilk halifesi oldu. Halifelik döneminde önce irtidad (dinden dönme) olaylarını bastırdı ve Müseylemet-el-Kezzab denilen yalancı peygamberin 40.000 kişilik ordusunu bozguna uğrattı. Sonra Roma ve İran üzerine ordu-lar gönderip fetihlere ve İslâm’ı Arabistan Yarımadasının dışında yaymaya başladı. İki yıl, üç ay ve on gün halifelik yapan Hz. Ebû Bekir, hicretin 13. yılında Medine’de vefat etti ve sevgili Peygamberimizin yanına defnedildi. (Allah ondan râzı olsun) 

Hz. Ömer: Hz. Ebû Bekir tarafından halife seçilen ve Hulefâ-i Râşidîn’in ikinci halifesi olan Hz. Ömer, Peygamberimizden on yaş küçük olup ilk müslümanların kırkıncısıdır. Sert yapısı, cesareti ve atılganlığından dolayı herkesin kendisinden çekindiği Hz. Ömer müslüman olunca, Hz. Cebrâil ge  lip Peygamberimizi tebrik etti ve müslümanlar sevinip tekbir getirdi. Hz.  Ömer’in  teklifi  ile  Peygamberimiz  ve  sahabeler  ilk  defa  topluca Kâbe’ye gidip cemaatle na maz kıldılar. Hz. Ömer’in müslüman olduğunu gö-ren müşrikler de “İşte bu gün kabilemiz ikiye bö lündü” diye mâtem tuttular. 

Adâletin simgesi olan Hz. Ömer’e hak ile bâtılı birbirinden ayırdığı için fâruk ünvanı verildi.Hz.  Ömer’in  döneminde,  Suriye,  Filistin,  Kudüs,  Mısır,  İskenderiye, İran, Horasan ve Azerbaycan gibi ülkeler fethedildi ve İslâm Devleti dünya-nın tek süper gücü haline geldi. On yıl, iki ay, on bir gün halifelik yapan Hz. Ömer, hicretin 23. yılında sabah namazını kıldırırken Ebû Lü’lü denilen mecûsî bir köle tarafından zehirli hançerle vurularak şehid edildi ve Hz. Ebû Bekir gibi sevgili Peygam-berimizin yanına defnedildi. (Allah ondan râzı olsun) 

Hz. Osman: Hz. Ömer’in görevlendirdiği özel kurul tarafından halife seçilen ve Hulefâ-i Râşi dîn’in üçüncüsü olan Hz. Osman, ilk müslümanların beşincisidir. Hz. Osman, Peygamberimizin kızlarından önce Rukayye ve onun ölümünden sonra Ümmü Gülsüm ile evlendiği için, iki nûr sahibi anlamında ona Osman-ı Zinnûreyn denildi.

 Asr-ı Saadet’teki bakire kızlar gibi hayâlı, varlıklı ve yoksullara yardım etmeyi çok seven Hz. Os man servetinin çoğunu Allah yolunda harcadı ve Peygamberimizin özel duasını aldı. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde de fetihler hızla devam etti ve İslâm orduları doğuda Hindis tan’a, kuzeyde Kafkaslara ve batıda İstanbul’un sur-larına kadar dayandı. 

Ayrıca Afrika sahillerinin tamamı ile Kıbrıs Adası da onun halifeliği döneminde fethedildi. Fetihlerin işgal değil, gerçekte kurtarma operasyonu olduğunu gören ve zâlim diktatörlerin baskısından kurtulanlar İslâm’a koşuyor ve müslü-manların sayısı her gün çığ gibi büyüyordu. Ancak İslâm düşmanları ve özellikle yahudiler de boş durmuyor ve müslümanların arasına fitne tohumları saçmak için fırsat gözlüyordu. 

Sonuçta Abdullah İbni Sebe denilen yahudi asıllı münâfığın kışkırttığı silahlı isyancılar, Medine’ye gelip terör estirdiler ve Hz. Osman’ın evini abluka altına aldılar. 

On bir yıl, altı ay ve on dört gün halifelik yapan Hz. Osman hicretin 35. yılında cuma günü Kur’ an okurken, evini basan isyancılar tarafından şehid edildi. Hz. Osman’ın cenazesi terör ve fitneden dolayı günlerce evinde kaldı ve ancak üç gün sonra az sayıdaki müslüman tarafından gizlice cenaze namazını kılıp Bâki Mezarlığına defnettiler. (Allah ondan râzı olsun) Hz. Ali: Hz Osman’ın isyancılar tarafından şehid edilmesi ile dünyanın tek süper gücü olan İslâm Devleti başsız ve müslümanlar halifesiz kalmıştı. 

Silahlı isyancılar ise Medine sokaklarında dolaşıp terör estiriyordu. İşte bu ortamda halife seçilen ve Hulefâ-i Râşidîn’in dördüncüsü olan Hz. Ali’nin işi gerçekten zordu. Çünkü uyuyan fitne uyanmış, ateş bacayı sarmış ve İslâm düşmanları başarılı olmuştu. Bu nedenle Hz. Ali, Hz. Osman’ı şehid edenlerin cezalarının ertelenme-si konusunda ortaya çık an ve ictihad farklılığından kaynaklanan sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı ve fetihler durdu. 

Hz. Ali ile aynı görüşte olanlara göre, Hz. Osman’ın şehid edilmesi ile sonuçlanan isyan hareketi henüz bastırılamamış ve kontrol altına alınamamıştı. Katiller de isyancıların ara-sında olduğundan, önce isyanın bastırılıp kontrol altına alınması ve sonra katillerin cezalandırılması görüşünde idiler. Karşı görüşte olanlar ise fitnenin önlenmesi için katillerin derhal ceza-landırılmasını istiyorlardı. Aksi halde fitneler önlenemez, yeni isyanlar çıkabilir ve Allah’ın emri olan kısas da ertelenemezdi. İşte bu ictihad farklılıklarından dolayı yahudi asıllı Abdullah İbni Sebe denilen münâfığın baş lattığı fitne hareketi yıllarca devam etti. 

Cemel (deve) olayında ve Bâbil harabeleri yakınındaki Sıffîn Ovası’nda çok kanlar dökül-dü ve dostlar ağlayıp düşmanlar güldü. Hz. Ali’nin çocukluğu Peygamberimizin yanında geçti ve ergenlik çağı-na gelmeden îman etti. Bu nedenle Hz.  Ali de Hz. Ebû Bekir, Hz. Hadice ve Hz. Zeyd gibi ilk dört müslümandan biri oldu. Peygamberimiz (s.a.v.) çok sevdiği küçük kızı Hz. Fâtımâ’yı Hz. Ali’ye vererek onu kendine dâmat ve neslinin devam edeceği torunlarına baba yaptı. 

Ayrıca Ehl-i beyt’in ve Ehl-i abâ’nın da bir numaralı ilki olan Hz. Ali;Çocuk yaşında îman edip putlara hiç tapınmadığı için Kerremallahü vecheh, savaş alanlarında din düşmanlarına aslanlar gibi saldırıp hep galip geldiği için Esedullah-il- Gâlib ve Allah’ın her takdirine râzı olduğu için de Mürtezâ gibi ünvanlarla taltif edildi. 

Hz. Ali’nin halifelik dönemi çok sıkıntılı geçti. Çünkü din düşmanları ile değil, ictihad farklılı ğından kaynaklanan iç sorunlarla ve haricî denilen sapıklarla uğraşmak zorunda kaldı. Dört yıl sekiz ay on bir gün halifelik ya-pan Hz. Ali, hicretin 40. yılı ramazan ayında cuma günü sabah na mazına giderken, İbni Mülcem adındaki sapık bir haricî tarafından başına kılıçla vurularak şehid edildi ve Necef’te defnedildi. (Allah ondan râzı olsun) ] ] ]Hz. Ebû Bekir iki yıl üç ay on gün, Hz. Ömer on yıl iki ay on bir gün, Hz. Osman on bir yıl altı ay on dört gün ve Hz. Ali dört yıl sekiz ay on bir gün halifelik yaptı ve toplam yirmi dokuz buçuk yıl oldu. 

Yani otuz yılın tamam-lanmasına altı ay kaldı. Hz. Ali’den sonra halife olan oğlu Hz. Hasen, altı ay halifelik yaptıktan sonra müslümanlar ara sında kan dökülmesini önlemek için kendi isteği ile halifelik hakkını Hz. Muaviye’ye devretmesi ile otuz yıllık hilâfet dönemi tamamlandı. Sonra Hz. Muaviye meşru devlet başkanı oldu ve Şam’da me-liklik (saltanat) dönemi başladı. Üç mucize! Hz. Hasen’in kendi isteği ile halifelik hakkını Hz. Muaviye’ye devret-mesi ile Şam’da melikler dönemi başladı ve Peygamberimiz (s.a.v.) in üç mucizesi gerçekleşmiş oldu. 

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu: Benden sonra hilâfet (halifelik) otuz yıldır. Sonra melikler (salta-nat) dönemi başlar”(Taberânî - İbni Hibban - Ahmed İbni Hanbel- Begavî) Gerçekten hilâfet otuz yıl devam etti ve ardından melikler (saltanat) dönemi başladı.Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu: Bu yavrum (torunum Hasen) seyyiddir (ulu kişidir). Ümid ederim ki Allah bununla iki büyük İslâm toplumunun arasını düzeltir.(Buhârî - Tirmizî - Ebû Dâvûd - Nesâî)Hz. 

Hasen hilâfetten çekilince, Hz. Ali taraftarları ile Hz. Muaviye taraf-tarları arasındaki korkunç savaş sona erdi ve müslümanlar yeni fetihlere yöneldi.Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu: Hilâfet  (halifelik)  Medine’de  ve  meliklik  (saltanat)  Şam’dadır.(Buhârî - Hâkim)Hz. Hasen’in hilâfetten çekilmesi ile Medine’deki hilâfet dönemi kapandı ve Hz. Muaviye ile Şam’da melikler (saltanat) dönemi başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion