Mustafa Kemal Atatürk Florya’ya giderken
“Gelecek nesillerin, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilakis, Türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakiki zihniyetlerini tahlil ve tespitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir. Onlar, kolaylıkla anlayacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın halife unvanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına imkan kalmayacak surette muhafazasını mecburi kılan bir devlet şeklinde, cumhuriyet idaresi ilan olunsa bile onu yaşatmak mümkün değildir.” (1927) (Nutuk II, s. 831)
“Daha endişesiz ve korkusuzca, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yoludur.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, D. II, s. 150-151)
“Tarihi yaşadığımız gibi yazdık; fakat geleceği, Cumhuriyet’e inananlarla, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.” (1927) (Afet İnan, Büyük Nutuk’ta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, s. 516)
“Başımıza neler örülmek istenildiği ve nasıl mukavemet ettiğimiz ve daha doğrusu milletin arzu ve emellerine uyarak ve onun yardımıyla nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ibret ve uyanıklığı gerektirmelidir. Zaten her şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır; geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir!” (1919) (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le beraber, Cilt II, s. 471-472)
Mustafa Kemal Atatürk, Karadeniz Vapuru, 13 Haziran 1926
“Ben esasen saraylardan hoşlanmam. Devlet Reisi olmak mecburiyetiyle İstanbul’a geldiğim zaman, Dolmabahçe denilen soğuk bir yerde otururum. Ben orada rahatsız otururum. Ben bir evde oturmaktan, daha rahat ederim.” (Hasan Cemil Çambel, Dünya Gazetesi, 30 Ağustos 1952)
“Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur.” (1921) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s. 195)
“Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun hakiki ihtiyaçlarını düşünecek yerde, memleketi kendi istediği yolda götüren, laf anlamayan, yetkili kimselerin yol göstermesine kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri şahsına bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan oldukça çok zarar çekildi.” (1919) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 8)
“İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede Meclis sizin arzularınızı yapmaya, layık olduğunuz refahı temin kudretine malik olacaktır.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 124)
“Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 110-111)
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Naim Palas önünde, 16 Haziran 1926
“Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lazımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanattır. Bir millet, sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet, bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve hastalıklı bir kimse gibidir. Hatta kastettiğim manayı bu söz de ifadeye kafi değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 125)
“Türkiye Cumhuriyeti, sanat mekteplerinin tam gelişmesine çok muhtaçtır.” (1924) (Maarif Vekilliği Dergisi, Sayı: 21, Şubat 1939)
“Milli ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır. Fakat, bu hayati işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lazımdır.” (1937) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 379-380)
“Efendiler! Size şunu söyleyeyim ki, inkılapçı Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var zannedenler çok aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, her manası ile büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen yaşayacaktır.” (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965)
“Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi vicdani olduğundan, Cumhuriyet din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet etkeni görür.” (1930) (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, s. 56)
Atatürk Şapka İnkılabı’ndan sonra İzmir’de, 11 Ekim 1925
“Biz din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmıyoruz. Millet ve devlet işlerinin Kâbe’si, milli egemenliğin belirdiği Büyük Millet Meclisi’dir. Din işlerinin mihrabı ise insanların, şahısların vicdanlarıdır.” (Asaf İlbay, Tan Gazetesi, 13 Temmuz 1949)
“Vatan artık bayındır hale getirilme istiyor, zenginlik ve refah istiyor! İlim ve bilgi, yüksek medeniyet, hür fikir ve hür zihniyet istiyor! Şeref, namus, bağımsızlık, öz varlık, vatanın bu isteklerini tam olarak ve hızla yerine getirmek için esaslı ve ciddi bir şekilde çalışmayı emreder.” (1924) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 180)
“Yapılan işlerde halkın eğilimlerini dikkatte tutmalıyız. Halka karşı gitmemeliyiz. Fakat, prensiplerimiz davasında bir tek kişi kalsak, başımızı verir, taviz vermeyiz!” (Falih Rıfkı Atay, Çankaya II, s. 5)
“Hayatın felsefesi, tarihin garip tesellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında, onu imha edecek bir kuvvet belirir. Bizim dilimizde buna gericilik derler. İyi bir şey yaptınız mı, biliniz ki bunu imha etmek için karşınıza muhalif, gerici bir kuvvet çıkacaktır. Bundan dolayı, yapmadan evvel, çıkacak kara kuvvetin imhası tedbirini de almamız lazımdır. Bütün millet emin ve müsterih olsun ki, bugünkü inkılabı yapanlar ve onu tamamlamaya karar verenler, karşılarına çıkacak menfi kuvvetleri çıktığı noktada ezebilecek kudrete, kabiliyete, tedbire maliktirler. Bundan dolayı tekrar katiyetle beyan ederim ki, milletin hakimiyeti ebedidir. Ona bozacak ve zarar verebilecek kuvvet yoktur ve olamaz!” (1923) (Gazi ve İnkılap, Mahmut Soydan, Milliyet Gazetesi, 2 Ocak 1930)
“Kara taassup seni parçalamaya bile kalksa, başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin!” (Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri, s. 85)
Atatürk, Fahrettin Altay’ın kızı Hayrünüsa Hanım’ın düğününde, gelin ve damat ile birlikte
“Halkın saflığından istifade ederek milletin maneviyatına musallat olan kimseler ve onların takipçileri ve müritleri, elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar, Türk milleti için ayıp teşkil edecek vaziyetlerin belirmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında fasılasız yol almasına mani olmaya çalışanlar, hep bu müesseseler ve bu müesseselerin mensupları olmuştur. Türk milletinin bunlardan daha büyük düşmanı olmamıştır. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lazımdır. Bunların mevcudiyetini müsamaha ile telakki edenler, Menemen’de Kubilay’ın başı kesilirken kayıtsızca seyretmeye tahammül ve hatta alkışlamaya cesaret edenlerle birdir.” (1931) (Vakit Gazetesi, 9 Şubat 1931)
“Hükümet, memlekette kanunu hakim kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla görevlidir. Bu itibarla adalet işi pek mühimdir. Bu sebeple, adalet siyasetimizi de izah etmeyi faydalı buluyorum. Adliye siyasetimizde takip edilecek gaye, evvela halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak, toplumumuzun bütün dünya ile teması tabii ve zaruridir. Bunun için adalet seviyemizi, bütün medeni toplumların adalet seviyesi derecesinde bulundurmak mecburiyetindeyiz. Bu hususları tatmin için mevcut kanun ve usullerimizi, bu görüş noktalarından düzeltmekte ve yenilemekteyiz ve yenileyeceğiz.” (1922) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 217)
“İnsanlar, huzur ile, vicdan hürriyeti ile çalışmak ihtiyacındadır. Bu ise, toplumu idare eden devlette ve hükümette adaletin mutlak hakim olmasıyla mümkündür. Bunu temin edecek şey adliyemizdir. Bir memlekette adalet olmazsa, o memlekette anarşi var demektir, orada hükümet yok demektir. Adalet kanunlarla yerine getirilir. Bu memlekette adaletin emniyetle, süratle dağıtılıp dağıtılmadığını anlamak için bir defa da mevcut kanunlarımıza bakmak lazımdır. Bu kanunların memleket dahilindeki tatbikatına ve sonuçlarına bakmak lazımdır.” (1923) (Gazi ve İnkılap, Mahmut Soydan, Milliyet Gazetesi, 10-11 Ocak 1930)
“Şuna kani olmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 85)
Irak Kralı Faysal ile Marmara Köşkü’nde, Ankara, 6 Temmuz 1931
“Erkeklere ilk nasihati, ilk terbiyeyi veren ve onun üzerinde ilk analık nüfuz ve tesirini tesis eden kadındır.” (1930) (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, s. 89)
“Düşmanlarımız, bizi dinin tesiri altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklama ve çökmemizi buna bağlıyorlar; bu hatadır! Bizim dinimiz, hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak bilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve bilgiyi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak mecburiyetindedir. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 86)
“Milletimizin dehasının gelişmesi ve bu sayede layık olduğu medeniyet seviyesine ulaşması, şüphesiz ki yüksek meslekler erbabını yetiştirmekle ve milli kültürümüzü yükseltmekle mümkündür.” (1922) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 224)
“Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 275)
Atatürk Yalova’da, 30 Temmuz 1932
“Aydınların vazifeleri gayet büyüktür. Hiçbir millet yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan yükselsin. Aydınlarımız, vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber, rakip milletlere karşı mevcudiyetin muhafazası için lazım olan hususları temin ederlerse vazifelerini daha geniş şekilde yapmış olurlar.” (1919) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 4)
“Siyasi kavgaların çoğu neticesizdir. Fakat toplumsal çalışma her vakit için verimlidir. Bizim aydınlar buna çalışmalı. Neden Anadolu’ya gelip uğramazlar? Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar? Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görüp göstermeli. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla sevgi fayda vermez!” (1919) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 10)
“İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, hakiki özellikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 67)
“Fikirler ve inkılaplar, sanatla yayılır.” (Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, Nakleden: Eski Bir Atatürkçü (Münir Hayri Egeli), s. 84)
Atatürk’ün New York’tan uçarak Yeşilköy’e inen Amerikalı havacıları kabulü, Yalova, 1 Ağustos 1931
“Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazım ise, dinimizin felsefi gerçeğini inceleme, araştırma ve telkin bakımından ilmi ve fenni kudrete sahip olacak seçkin ve hakiki din bilginleri de yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız.” (1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 90)
“Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.” (1906) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 1)
“Hürriyetten doğan buhranlar ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir zaman fazla baskının temin ettiği sahte güvenlikten daha tehlikeli değildir.” (1930) (Asım Us, Hatıra Notları, s. 21)
“Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır. Medeniyetin geri olduğu cehalet devirlerinde, fikir ve vicdan hürriyeti tahakküm ve baskı altında idi. İnsanlık bundan çok zarar görmüştür. Bilhassa din muhafızlığı kisvesine bürünenlerin, gerçeği düşünebilenler, söyleyebilenler hakkında reva gördükleri zulüm ve işkenceler, insanlık tarihinde daima kirli facialar olarak kalacaktır.” (1930) (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, s. 471-472)
Atatürk, Ankara, 3 Ekim 1934
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder