Büyük (Deli) Petro Kimdir
Petro Alekseyeviç Romanov, 9 Haziran 1672’de dünyaya gelir. Çar I. Aleksey ve ikinci eşi Natalya Narişkina’nın oğludur.
Babası ölmeden tahtına bir varis bırakmamıştır; bu nedenle dönemin en önemli ve güçlü aileleri olan Miloslavskiler ve Narişkinler arasında taht mücadelesi başlar. Narişkinler, mücadeleden galip çıkarak I. Petro’yu, 1682 yılında henüz on yaşında iken çar ilan ederler.
Petro daha çocuk yaşta olması sebebiyle annesi Natalya Narişkina ona naip olarak atanır. Fakat, Petro’nun çarlığını kabul etmeyen üvey kız kardeşi Sofia liderliğinde ayaklanan ordu yönetime el koyar. Mecliste de çoğunluğu elde ederek zayıf hastalıklı ağabeyi V. Ivan’ı çar ilan ederek, Petro’yu etkisiz konuma getirirler. Ivan’ın naipliğine de, abla Sofia atanır; esasında bu dönemin en güçlü figürü Sofya’nın sevgilisi Vasiliy Vasilyeviç Golitsin isimli başdanışmandır.
Klavdiy Vasilievich Lebedev, Zotov teaches young Peter I (Öğretmen Zotov, çocuk Petro’ya okuma ve yazma öğretiyor), 19o3
Petro tahttan uzaklaşınca, Moskova’nın dışında kurulmuş Alman mahallesinde annesiyle birlikte yaşar. Aslında Petro’nun daha sonra başarılı reform girişimlerinde bu mahallenin çok önemli yeri olacaktır. Zira burada tanıştığı arkadaşlarının birçoğu Avrupalıydı; böylece daha çocukken Avrupa’nın birçok yerini arkadaşlarından dinleme imkanı bulur. Bu arada annesinin isteğiyle 1689 yılında çok dindar bir kız olan Evdokya ile evlense de, aralarında hep bir soğukluk olacaktır.
Nikolai Nevrev, Peter I In A Foreign Outfit, 1903 (I. Petro, annesi Natalia, Patrik Andrian ve öğretmeni Zotov)
Abla Sofia, sevgilisi Vasiliy ile beraber Rusya’yı 1682-1689 yılları arasında yönetir. Petro 17 yaşına gelince ablasına karşı isyan ederek tahtı ister ve geri alır. 1694 yılında da annesi ölünce tek yetkili olarak gerçek anlamda çarlık gücünü ele geçirir.
Petro, ticaret için limanlara sahip olmak gerektiğini, bunun için de sıcak denizlere inmenin şart olduğunu tıpkı diğer çarların bildiği gibi biliyordu. Bu sebeple, ilk iş olarak Osmanlı Devleti’nin Karadeniz’deki bekçisi olan Azak Kalesi’ni almaya karar verir. 1695 yılında ani bir baskınla kaleyi almayı denese de, deniz kuvvetlerinden yoksun olduğu için başarılı olamaz. Petro, donama eksikliğini gidermek için Don kıyısındaki Voronej’e büyük bir tersane inşa ettirir; burada büyük gemiler yaptırarak kaleye tekrar saldırır. 6 Ağustos 1696’da kaleyi alır; böylece Rusya ilk defa Karadeniz’e ulaşmış olur.
Antoine Peng, Portrait of Peter I, Tsar of Russia
I. Petro, soylu ailelerden seçilen gençlerin eğitim için İngiltere, İtalya ve Hollanda’ya gönderilmesi projesini hayata geçirir. Böylece Avrupa’da gelişen teknolojiyi ve düşünceyi anında öğrenmeyi ve ülkesinde uygulamayı amaçlar. İşin ilginci kendisi de denizcilik eğitimi için 1697 yılında kimliğini gizleyerek (bunu hep yapacaktır) Petro Mihaylov takma adıyla Almanya’dan başlayarak sırasıyla, Hollanda ve İngiltere’ye gider. Sadece gezmez, aynı zamanda gemi tersanelerinde çalışarak kendini geliştirir. Ablası Sofia’yı iktidara tekrar getirme amacıyla, Streltsylerin (Osmanlı’nın Yeniçerilerine benzeyen bir ordu) ayaklanması sebebiyle Moskova’ya geri döner; ayaklanma da rolü olan bütün askerleri ve destekçilerini idam eder veya sürgüne gönderir.
Vasily Surikov, Morning of the Streltsy Execution, 1881
Petro, kuzeybatısında bulunan Baltık Denizi kıyılarına ulaşarak iki taraftan Rusya’yı dünya ülkelerine açmak amacındaydı. Bu nedenle, dönemin en güçlü devletlerinden İsveç’e savaş açar. Başarılı olamayan Petro, ordusunun yetersiz olduğunu görünce yeniden modernize eder. 1709 yılında İsveç, Rusya için büyük stratejik öneme sahip olan Poltova Kalesi’ni kuşatır, ancak kral muharebeden birkaç gün önce yaralandığı için savaşı iyi yönetemeyerek yenilir. Sonrasında, Demirbaş Şarl adını alacak olan İsveç kralı XII. Karl, yaralı olarak maiyetiyle birlikte Osmanlı topraklarına sığınmak zorunda kalır; İstanbul’a gönderdiği yardım çağrılı mektupları ile Osmanlıların da savaşa dahil olmasına neden olur.
Alexander Kotsebue, Victory of Poltava
Veziriazam Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Birinci Petro’nun ordusunu 18 Temmuz 1711’de Prut Nehri (Prut Savaşı) kıyısında kuşatır. Çar’ın ve ordusunun artık kaçabileceği hiçbir yer yoktur; Petro ne yapacağını bilemez bir haldedir. Osmanlı ordusu sayıca üstün ve her taraftan kuşattığı için, danışmanları Çar’a, barış istemekten başka çare olmadığını, Osmanlılar ne isterlerse verilmesi gerektiğini söyler. Yanı sıra Rus ordusunun iaşe sıkıntısı had safhadadır; kuşatmanın ikinci gününde askerlerin ağaç kabukları yemeye başladığı rivayet edilir. Baltacı Mehmet Paşa görüşmeler sonunda, Azak Kalesi ve daha birçok kalenin geri verileceğini görünce, barışı (Prut Antlaşması) kabul eder. İsveç Kralı XII. Karl, barış yapılıp Petro’nun bırakılacağını öğrendiğinde alelacele Osmanlı ordugâhına gelse de yetişemez, Prut Antlaşması imzalanmıştır. Çar’ı esir almak yerine neden bıraktığını soran İsveç Kralı’na Baltacı Mehmet Paşa, Osmanlı Devleti açısından barış şartlarının kazançlı olduğunu ve ayrıca barış için yalvaran bir düşmana saldırmanın uygun olmadığını söyleyecektir.
Gustave-Clarence-Rodolphe Boulanger, Catherine I of Russia Negotiating the Treaty of Prut with the Turks, 1866
Baltacı Mehmet Paşa’nın, Çar’ın karısı Katerina ile çadırında görüştüğü, onun mücevherlerine ve yalvarmalarına dayanamadığı yönünde ortaya atılan iddialar tamamen asılsızdır. Bu söylentiler onu vezir-i azamlıktan düşürmek için ortaya atılmış ve kullanılmıştır. Hem de onun Katerina ile buluşan bir vezir olarak tarihe geçmesine neden olmuştur.
Jacobo Amigoni, Peter The Great
Petro’nun Avrupalı bir Rusya oluşturma düşüncesinin temelinde yerleşim yerleri de önemliydi. Bu amaçla eşi benzeri olmayan şehir kurmaya, Neva deltasını ıslah ederek başlayacaktı. Nehri ıslah etmek için binlerce işçi çalışır, nehrin kenarında tıpkı Fransa ve Almanya’daki sarayları kıskandıracak binalar inşa edilir. İnşaatta Avrupalı ustalar ve mimarlar görev alır, Petro da işçilerle birlikte çalışır. Fransa’daki Versailles ile boy ölçüşecek derecede ihtişamlı bir kışlık saray yapılır ki, bugün bu saray Hermitage Müzesi olarak kullanılıyor. Bu ihtişamlı şehir, yani St.Petersburg, 1712 yılında Rus İmparatorluğu’nun başkenti olur.
Alexander von Kotzebue, The founding of St. Petersburg by Peter the Great
Petro, Prut Antlaşması’nı imzaladıktan sonra anlaşma hükümlerini yerine getirmez. Osmanlı padişahı III. Ahmed’in sefer kararı alarak İstanbul’dan Edirne’ye hareket etmesi üzerine, Petro kaygıya kapılarak bir özür mektubu gönderir ve hemen görüşmelere başlanmasını ister. Edirne’de yapılan görüşmelerin sonunda 24 Haziran 1713’te imzalanan Edirne Antlaşması ile iki taraf arasındaki anlaşmazlıklara geçici olarak ara verilir.
Petro, Edirne Antlaşması’ndan sonra yeniden tüm dikkatini İsveç krallığına verir. Rus donanması, ilk kez 1714 yılında bir deniz savaşında başarı elde ederek kuzeyde denizde de etkisini hissettirir. İsveç Kralı Demirbaş Karl, 1718 yılında ölünce İsveç ile bir anlaşma sağlanır ve anlaşmadaki başarıları sebebi ile Petro’ya, Büyük ve İmparator unvanı verilir.
Nikolai Dobrovolsky, Here Will Be Built A Town
I. Petro, Büyük Petro, bizim tarihçilerimizin taktığı ismiyle Deli Petro cüsseli biridir, iki metre boyundadır, ama dar omuzlar, kısa kollar ve küçük bir kafa, küçük eller ve ayaklar ile orantısız bir yapıya sahiptir. Bazen yürürken sendeleyip tökezler; özellikle aşırı miktarda içtiğinde (16 yaşından itibaren şaraba bağımlı hale gelir ve bu bağımlılık zamanla daha da kötüleşir). Yüzünde, engelleyemediği tikleri bulunur; özellikle sinirlenince başı sallanmaya başlar, yüzünden kasılmalar meydana gelir.
Danimarka elçisi Yust Yul şunları anlatır: “Çar korkunç bir ifadeyle yüzünü buruşturdu, başını çevirdi, ağzını çevirdi, gözlerini çevirdi, kolları ve omuzları seğirdi ve bacaklarını ileri geri salladı. Masada istemsizce elindeki çatal ve bıçağı yüzüne doğru iterek, etrafındakileri yüzüne zarar verecek diye korku içinde bırakırdı.”
Mikhail Shankov, Peter The Great Taking a Rest
Mizaç olarak ise oldukça sinirlidir, hatta ürkütücü olabilecek kadar. Cömertliği dillere destan, acımasızlığı da öyle. 1698 ve 1699 yıllarında halka açık infazlarda birkaç kez celladı kenara itip baltayı eline alarak infazları gerçekleştirdiği bilinir. Öyle ki, 1718 yılında korkunç şekilde işkence edilmiş birini canlı bıraktırır, biraz daha işkence yapılsın ve yavaş yavaş acı çekerek ölsün diye.
Hoş olmayan haberler veya bazı dış uyaranların etkisi altında, bazen de görünürde bir neden olmadan, I. Petro’nun öfke nöbetleri baş gösterebilirdi. İmparatorun öfke nöbetlerini yalnızca bir kişi tedavi ederdi; karısı, gelecekteki Çariçe I. Katerina. Buna şahit olan Henning-Friedrich Bassevich anılarında şunları yazar: “Katerina’nın sesi Petro’yu yatıştırırdı. Onu oturttu ve hafifçe kaşıdığı başından okşadı, bu onun üzerinde büyülü bir etki yarattı, birkaç dakika içinde uykuya daldı. Katerina, uykusunu bozmamak için başını göğsüne dayadı ve iki-üç saat hareketsiz oturdu. Ardından Çar, neşeli bir şekilde uyandı.” Bizim tarihçilerin Deli Petro dediği kadar var diye düşünüyoruz.
Jean Marc Nattier, Catherine I of Russia
Kimi tarihçiler Katerina’nın gençliğinde bile güzel olmadığını yazarlar. Kısa boylu, oldukça kilolu, erkeksi yüz hatları ve zarafetten yoksun olduğunu, kimileri de kendine has bir güzelliği olduğunu yazar. Petro’nun önce metresi, sonra karısı, ölünce de çariçe olur.
Petro’yu, giyinip kuşanırken, süslü püslü kıyafetler içinde resmeden pek çok tablo var. Ancak berbat bir şekilde giyinmiş ve ucundan ayak baş parmağı fırlamış botlarla, kendi yamadığı söylenen çoraplarla gösteren resimlerin sayısı daha fazladır. Petro, sıradan insanların ona eşlik etmesinden çok hoşlanır, kendisini Rus halkıyla özdeş tutardı. Zaten ikinci karısı Katerina (asıl adı Marta Elena Skavronska’dır) Letonyalı bir köylü ve hizmetçiydi. Petro, yürümekten zevk alır, arabaya binmek istemezdi. Kendisinden ve muhafızlarından daha iyi giyimli sürücüsünün olduğu at arabasına ise binmezdi.
Akşam yemeklerinde özenle planlanmış oturma planlarını önemsemez; masadan masaya geçer, ayakta yemeğini yerdi. Sırt ağrısı olduğu için oturmayı pek sevmez, etrafta dolaşırdı. Bir yerde kalması gerektiğinde ise basit bir köy evinde kalmayı tercih ederdi. Yurtdışı gezilerine çıktığı zaman hep yaptığı şeylerden biri de, sahte isim kullanmaktı.
Alexey Antropov. Portrait of Peter I, 1770
Büyük Petro’nun bilime büyük ilgisi vardı. Avrupa’ya tek başına yaptığı ilk gezide tüm botanik parklarını ziyaret edip, gördüğü şeylerin eskizlerini çizer. Matematik ve coğrafyaya, dolayısıyla haritalara ve harita yapımına ilgi duyar; kendine özgü bir entelektüel meraka sahiptir.
Subaylığa terfi ettirmeden önce erlerin arasında savaşarak, tüm silahları kullanmayı öğrenir. Kendi kendini yetiştiren biri olarak Petro, Felemenkçe ve Almanca öğrenmenin yanı sıra başka dillere de aşinadır. Hatta 1696 yılında Azak Kalesi’ni, Osmanlılardan almak için yapılan savaş devam ederken, Felemenkçe öğrenmeye devam eder. Ayakkabıcılıktan, gemi inşaatına kadar 20 ayrı zanaata vakıftır. En önemlisi o döneme kadar hiçbir Rus’un yapmadığı, teknoloji, endüstri, ticaret, kültür, sanat, görgü konusunda Batı’dan neler alabileceğini görmek için Batı Avrupa’ya gider; bu gezilerinden birinde marangozluğu çok ciddi bir şekilde öğrenir. Hollanda Leiden’deki Tıp Okulu’na gider; çünkü insan vücudunun nasıl parçalara ayrılıp incelendiğini görmek ister.
Havai fişekler, patlayıcılar, top atışına tutkusu vardır. Davul çalar, dans etmeyi ve dini şarkılar söylemeyi sever. Satranç oynamaktan ve bilardo oynamaktan hoşlanır. Matematiksel enstrümanları ve teleskopları sever; hatta gittiği her yere beraberinde bir teleskop götürürdü. Petro’nun döneminde Rusya’da bir önceki yüzyılın tamamından 100 kat daha fazla kitap, el kitabı, matbu şeyler, haritalar üretilir.
Dmitry Belyukin, Peter Cuts off the Boyar’s Beards
Petro halkını, Batılılar gibi giyinmeye ve onlar gibi davranmaya teşvik eder. Halkının geleneksel Rus-Ortodoks sakalını kesmesi emrini verir, ancak onunla kalmaz; eline aldığı usturayla bu fermanını sokaklarda bizzat uygulaması, iki metreyi aşan boyuyla bu dev çarın izleyeceği siyasetin ilk göstergelerindendi.
Petro, üst sınıf kadınların Avrupa’daki gibi giyinmelerini ister. Sakalın dini açıdan çok şey ifade ettiği o dönemde, erkeklerin sakallarını kesmelerini söyler. Doğal olarak dini liderler, Rus kültürüne yabancı unsurları soktuğu için Petro’dan hoşlanmazlar.
Vassily Pavlovich Khudoyarov, Kaiser Peter I. der Große bei der Arbeit
Petro sadece insanların dış görünüşüyle uğraşmakla kalmayıp ülkesinin kalıcı bir dönüşümden geçmesini sağlayacak idari, dini, mali, askeri reformlar yapar. Örneğin sıfırdan yarattığı donanma, Kuzey Buz Denizi kıyısındaki Arhangelsk dışında bir ticaret limanı bile olmayan ülkesini Avrupa’nın önemli deniz güçlerinden biri haline getirir. Yine Osmanlı’nın Yeniçerilerine benzer Streltsyleri kaldırıp, yerine çağın gereklerine uygun bir ordu kurar.
Bilimler Akademisi, devlette aristokrasiyi etkisiz kılan liyakat sistemi, kilisede patriklik yerine Kutsal Sinod (dini konuların tartışıldığı 12 kişiden oluşan meclis) makamı gibi birçok kurumdan sıcak denizlere inme politikasına kadar, 1917 yılında imparatorluk yıkılana dek geçerli kalacak çok sayıda yeniliğe imza atar. Baltık Denizi kıyısındaki bataklık arazide sıfırdan kurduğu St. Petersburg şehri, belki de onun en kalıcı eseri olarak günümüzde de hayranlık uyandırmaktadır.
Paul Delaroche, Peter I The Great, 1838
Büyük Petro, Rusya’nın laik bir devlet olabilmesi için uğraşmış; ülkesinde sanayinin ve üretiminin kurulması için çaba sarf etmiş ve kültür ve bilim alanlarında geri kalmaması, büyük ve güçlü bir ülke olması için çalışmıştır.
Onu eleştirenler ise, halka yönelik aldığı karar ve emirler ile Rus halkını ağır bir feodolizme doğru sürüklediğini yazarlar. Avrupa’da bu dönemde işçiler haklarını kazanarak, orta sınıfı oluşturmaya başlarken, Rus halkı adeta köleleştirilmiştir. Rus Deniz Filosu’nun kurulması, Kuzey Askeri Kampanyası, St.Peterburg’un inşaası gibi büyük projeleri, büyük paralara ve insan kaynaklarına mal olmuş ve bu yük de halkın omuzlarına bindirilmiştir. Daimi ordu kurma isteği de halkın hayatını zorlaştırmıştır.
I. Petro’nun Rusya’yı Avrupalaştırma hevesi oldukça büyüktü, ancak çok yüzeysel olarak gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, Rusya’nın çok iyi eğitim almış iktidar tabakası ulusal kültürden tamamen koparılmıştır. Böylelikle bir anlamda 1917 yılında gerçekleşecek olan Ekim Devrimi’nin ilk tohumları da atılmıştır.
Jacopo Amikoni, Portrait of Peter I, Tsar of Russia
Doğaldır ki bu profilde birini, sevenler olduğu gibi sevmeyenler de çoktu.
Prenses Yekaterina Vorontsova-Dashkova şöyle tarif eder: “Asabi, kaba ve despotik biri olan Petro, ayrım gözetmeksizin herkese, her şeye katlanmak zorunda olan köleler gibi davranırdı. Zorla başlattığı bazı yeniliklerin zaten zamanla barışçıl yolla gelebilecek şeyler olduğunu cehaleti yüzünden görmemişti. Yabancılara, Ruslara göre böylesi değer vermiş olmasaydı, atalarımız arasında en kıymetli kişileri mahvetmeyecekti. Yasaları, hatta kendi koyduklarını bu kadar sık değiştirmeseydi, iktidara, yasalara saygıyı sarsmayacaktı. Babasının kurallarının ve yasasının temellerini yıktı; yerine despotik yasalar getirdi, onların bazılarını da bir bir feshetti.”
Rus yazar Mihail Heraskov ise Numa ya da Bayındır Roma adlı şiirinde şu dizeleri yazar:
Nikolai Ge, Peter I interrogates Tsarevich Alexei Petrovich at Peterhof, 1871
İlk eşi Evdokya Lopuksina’dan 2 oğlu dünyaya gelse de, biri küçük yaşta ölür. Petro, ondan ayrılarak Katerina ile evlenmek ister. Bunun için kiliseyi de yanına alarak Evdokya’yı (tüm itirazlarına rağmen) bir manastıra yerleştirir.
Evdokya’dan dünyaya gelen oğlu Alexis, askerlik yapmaktan hoşlanmaz, tembel biridir. 1704 yılında oğluna yazdığı bir mektupta şöyle der: “Yarın ölebilirim; ama beni örnek olarak alıp takip etmezsen çok az keyif alacaksın. Vatanın onur ve şerefine katkı yapacak her şeyi sevmelisin. Sadık olan danışmanlarını ve memurlarını sevmelisin; yabancı olsunlar bizim kendi insanımızdan olsunlar fark etmez; ortak yarar için elinden geleni ardına koyma.”
Oğlu boşanma sırasında annesinin tarafını tutar; zira babasının ikinci karısından (Katerina) nefret eder. Bununla da kalmaz, muhalif olan ailelerle işbirliği yapıp babasına karşı çeşitli yollarla komplolara girişir. Çar’a karşı savaşmak için Avusturya İmparatoru’nun desteğini almaya çalışır. Berbat bir fikirdir; Petro, gittiği gezilerden birindedir, Rusya’ya geri döner. Tek oğluna işkence yapılması emrini verir. Alexis muhtemelen işkenceden değil, ama kaldığı buz gibi hücrede soğuktan ölür.
Heinrich Buchholz, Catherine I, Empress of Russia, 1725
Petro ve Katerina’nın, 11 çocukları dünyaya gelse de, 9’u küçük yaşta hayatını kaybeder; daha sonra çariçe olacak Yelizaveta ve Anna Petrovna adında kızları hayatta kalır.
Petro ve kendisinden 12 yaş küçük Katerina, 1703 yılında tanışıp, 1712 yılında evlenirler. Cesur bir kadındır; Çar’ın sık sık seyahatlere götürdüğü Katerina, hamile olduğu zamanlarda bile bu duruma hiç itiraz etmez. Prut Kuşatması sırasında, Çar’ı bırakıp, güvenli bir yere çekilmeyi reddeder.
Katerina, uzun yıllar Petro’nun sayısız metreslerine sessizce katlanır. Petro’nun ilk metresi Anna Mons’un kardeşi Willie Mons, 1716 yılında Çar’ın vekili olur. O yıl mı, daha önce mi başladığı bilinmese de, Katerina ve Willie Mons’un aşk ilişkileri 1724 yılında açığa çıkar. Bir formalite olarak, Mons rüşvetle suçlanır ve ölüm cezasına çarptırılır. 16 Kasım 1724’te gerçekleştirilen infaz sonrası, Çar’ın bir tepsi üzerinde sevgilisinin kafasını karısına sunduğu söylenir. Petro, metresi Anna Mons’un da sevgilisi olduğunu öğrenir; garip bir şekilde Neva Nehri’nde ölü bulunur metresinin sevgilisi.
Johann Gottfried Tannauer, Portrait of Peter I on the Deathbed
Bu olaydan sonra Petro, Katerina’nın paraya erişimini engeller; mali anlamda çok zor durumda bırakır. Katerina, kızları Yelizaveta’nın babası üzerindeki etkisinden yararlanır ve 1725 yılının Ocak ayı başlarında Petro, uzlaşmayı kabul eder. Olaya şahit olanlar şunları anlatır: “Katerina uzun süre Çar’ın önünde diz çöktü ve tüm kötülükleri için af diledi; konuşma üç saatten fazla sürdü, ardından birlikte yemek yediler ve ayrıldılar.”
Petro, 1723 yılından itibaren idrar yolu ve mesane ile ilgili sorunlar yaşasa da, karısıyla barıştıktan bir ay sonra öleceğini kimse tahmin etmez. 8 Şubat 1725’te hayatını kaybeder. Bu dünyadan ayrılacağı son gün, vasiyeti için kendisine bir yazı tahtası getirilmesini ister; “Her şeyi geri verin” hastalıktan bitkin bir şekilde yazdığı son cümle olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder