29 Mayıs 2021 Cumartesi

İNSANIMSI ŞEYTANLAR

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ     

İnsanımsı Şeytanlar


Küresel Ya da yerel planlı bütün terör faaliyetleri, hedef seçilen ülkelerde çıkan iç savaşlar, kitlesel ölümler ve sınır ötesi göçler, insanlığın geleceği pahasına yürütülen uyuşturucu kaçakçılığı, başkalarına ait zenginliklerin akıl almaz yollarla sömürülmesi ve daha nice ahlak dışı iş hep insan şeytanlarının marifeti. Bunları tarihteki örnekleri olan Firavun, Şeddat, Karun ve Nemrut gibilerinden daha ileri konuma yerleştiren fark, başvurdukları kötülük yöntemlerinin hesap edilemeyecek kadar çeşitlenmesi ve yaygınlaşmasıdır. Kur’an-ı Kerim insanları iman edip etmemeleri açısından Allah merkezli ve şeytan merkezli olmak üzere iki yarı sınıflandırmaya tabi tutar. Buna göre müminler, “Allah’ın taraftarları/Hizbullah”


أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ


“İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.” (Mücadele, 58/22.)


أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ


“İyi bil ki, Allâh'ın dostlarına (sevdiklerine) korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Yunus, 10/62.)


            Ve “Allah’ın dostları/evliyaullah” tırlar. Kâfirler ve onların davranış biçimlerini benimseyenler ise, “Şeytanın taraftarları/hizbuşşeytan”


اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ


“Şeytan onların başlarına dikilip Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarlarıdır. İyi bilin; şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar.” (Mücadele, 58/19.) ve “şeytanın dostları/evliyauşşeytan” dırlar.


الَّذِينَ آمَنُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُواْ أَوْلِيَاء الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا


“Inananlar Allah yolunda savasirlar, inkar edenler ise seytan yolunda harbederler. seytanin dostlariyla savasin, esasen seytanin hilesi zayiftir.” (Nisa, 4/76.)


         Şeytanın, insanda süfli duyguları harekete geçirip onu kulluktan uzaklaştırmaktan başka hedefi yoktur; kötülüğü bilerek ve kendi iradesi ile seçmiştir. O bu yolda yalnız yürümez. Kendine yardımcı olacak tıynetteki insanları vesvese yani kötü fısıltılar ve telkin yoluyla şeytanlaştırır ve emrine amade kılar. Böyle kimseler insan suretinde fakat şeytani davranışlar ve faaliyetler içinde oldukları için ne tam şeytan, ne de tam insan kategorisinde yer alırlar. Belki ikisi arasında “insanımsı şeytanlar” diyebileceğimiz bir konumda bulunurlar. Zulüm, haksızlık, ahlaksızlık gibi kötü davranışlar ile bunların ortaya çıkacağı ortamları hazırlayan, ön ayak olan bütün birey, kuruluş, toplum, devletler tarafından temsil edilirler.


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ


             “İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O hâlde onları iftiralarıyla baş başa bırak.” (En’am, 6/112.)


            Ayetin temel mesajı cinni olanıyla, insanımsı olanıyla şeytanın insan için düşman olduğu ve şeytanlıklarını icra etmede başvurdukları temel araç olarak süslü, göz boyayıcı, gönül çelici söz ve telkinlere başvurduklarıdır. Aynı mesaj  


وَلِتَصْغَى إِلَيْهِ أَفْئِدَةُ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُواْ مَا هُم مُّقْتَرِفُونَ


“Bir de ahirete inanmayanların gönülleri o yaldızlı söze meyletsin, ondan hoşlansınlar ve onların işlediği günahları işlesinler diye yaldızlı söz fısıldarlar.” (En’am, 6/113.) ayeti ile de veriliyor.


وعنها رسولَ الله  قال : إن الشَّيْطَان يَحضرُ أَحدَكم عِندَ كُلِّ شَيْءٍ مِنْ شَأنهِ، حتى يَحْضُرَهُ عِندَ طَعَامِهِ


Yine Cabir (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki şeytan sizin her halinizde ve yaptığınız her işte, hatta yemek yerken bile yanınızda hazır olur.” (Müslim, Eşribe 133)


وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللّهِ إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ


            “Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” (En’am, 6/116.)   buyrulmuş.


          İman hakikatinden mahrum kalan ya da imanı etkisizleşen insanın şeytanlaşma eğilimi güç kazanıyor. Şeytanlaşan insanın arka planında nefis ve şeytan gibi iki “üst akıl” var. Bunlardan birincisinin üssü insanın bizzat kendi içinde diğeri ise “serbest meslek” sahibi ve “seyyar” olmakla birlikte hedef seçtiği insanın


إِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنِ ابْنِ آدَمَ مَجْرَى الدَّمِ


 " Muhakkak ki şeytan insan oğlunda kanın dolaştığı yerlerde dolaşır, durur." damarlarına nüfuz edebilecek, ruhunun derinliklerine inerek onu etkisi altına alabilecek özelliğe sahiptir. (Ebu Davud, Sünnet, 18.)


               Asrısaadetteki Başlıca Münafıklar Ve Bugünkü Uzantıları


Münafıklar; İslami hareketlerin güç ve iktidar kazandığı, makam ve menfaat beklentilerinin iştah kabarttığı dönemlerde:


1. Canını, malını ve aile efradını emniyete almak


2.Çeşitli ganimet ve nimetlerden yararlanmak


3. Müslümanlar arasında fitne-fesat sokup onların birlik ve dirliğini bozmak


4.Kâfir ve zalim odaklar hesabına bilgi toplamak ve casusluk yapmak


Gibi dünyevi hesaplar ve şeytani amaçlarla görünüşte Müslüman olan, ama gerçekte Allah ve ahiret inancı taşımayan ikiyüzlü insanlardır.


Kur’an-ı Kerim münafıkları, yüzlerce ayetle ve çeşitli yönleriyle tanıtmış ve mü’minleri sakındırmıştır. Onların varlığını, çevremizde dolaştığını, mü’min, muttaki ve mücahit rolü oynayarak bizi kandırmaya ve ayağımızı kaydırmaya çalıştığını bilerek hareket etmemiz için özellikle uyarmıştır. Onlar gizlidir, sinsidir; ama bilinmez ve fark edilmez sanılmamalıdır.


İşte, Hz. Peygamberimiz (sav), Bedir savaşını kazanıp Kureyş kâfirlerinin ileri gelenleri öldürülünce, “İbni Selül” diye meşhur Abdullah bin Übeyy ile müşriklerden onunla işbirliği yapanlar.


“Bu hadise, şans ve zafer'in Müslümanlardan yana olduğunu göstermektedir!” diyerek Peygamberimiz (sav)'e gelip istemeyerek de olsa bey'at ederek zahiren Müslüman olmuşlardı.


 Sözde Müslüman göründükleri halde kalben iman etmeyip Yahudilerle gizlice işbirliği yapmaktan geri durmayan Evs ve Hazrec münafıklarının başlıcaları şunlardı:


        Nebtel bin Haris


Rivayet olunuyor ki. Peygamberimiz (sav), bu adam hakkında şöyle buyurmuştur:


"Şeytanı görmek isteyen, Nebtel bin Harise baksın."


Nebtel bin Haris. Peygamberimiz (sav)'in yanına sık sık gelerek edep ve hürmetle eğilip O'nun meclisinde oturur ve dinlediklerini münafıklara yetiştirirdi.


Sonra Cebrail (a.s). Peygamberimiz (sav)'e gelip bu münafıktan sakınmasını bildirmiş . ve Nebtal ile diğer münafıklar hak­kında şu ayet-i kerimeyi getirmişti:


وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


“Onlardan peygamberi inciten ve “O her söylenene kulak veriyor” diyenler var. De ki: “O sizin için hayırlı olana kulak veriyor; Allah’a inanıp müminlere güveniyor. Ve o içinizden iman edenler için bir rahmettir. Allah’ın resulünü incitenler için elem verici bir azap vardır.”Tevbe: 61


            Vedia bin Sabit


Bu da, Mescid-i Dirar kurucularından ve Ümeyye bin Zeyd Oğullarından idi. Yahudi ve müşriklerle işbirliği yapmayı ve İslami prensipleri alay konusu yapmayı adet edinmişti. Bu münafık hakkında şu ayet-i kerime gelmişti:


وَلَئِن سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ قُلْ أَبِاللّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ


"Andolsun ki; eğer onlara soracak olsan: "Biz sadece lafa dalmış, şakalaşıyorduk" derler. De ki: "Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun Resulü ile mi alay ediyorsunuz?" Tevbe: 65


          Mirba bin Kayzıy


Bu da Nebit Oğullarından idi.


Resulüllah (sav), Uhud savaşına giderken bu Mirba bin Kayzıy adındaki münafık, Peygamberimizin, onun arazisinden geçmesine izin vermemiş ve: -Ya Muhammed! Sen, Resulullah da olsan benim arazimden geçmek sana helal olmaz! Demişti.


           Evs bin Kayzıy


Bu adam da, Hendek savaşında Peygamberimize: -Evlerimiz açık kaldı. Bize izin ver de evlerimize dönelim! diyerek savunma hattından ve sıkıntılardan kaytarmak isteyen münafıklardandı.


           Hâtıb bin Ümeyye ,  Büşeyr bin Übeyrık , Kuzman Bunlar, Zafer Oğullarından idiler. 


Rivayet olunuyor ki, Kuzman, Uhud savaşına katılmaktan kaçınmıştı. Fakat kadınlar, kendisine:


-Sen korkak mısın ki savaşa gitmiyorsun? deyince, arlanıp gururlanıp savaşa çıkmış ve:


-Ey Evs'liler! Ölmek, savaştan kaçarak utanç içinde kalmaktan iyidir! diyerek savaşa çıkmış ve Müslümanların safında çok şiddetli çarpışmıştı. Hatta rivayet olunduğuna göre, Kuzman, müşriklerden dokuz kişi öldürdükten sonra kendisi de yaralanıp eve getirilmişti. Peygamberimiz (sav), onun hakkında: "Kuzman, cehennemdedir" buyurunca, işin içyüzünü bilmeyen bazı Müslümanlar, hayrete düşmüşlerdi.


O sırada Müslüman bir zat, Kuzman'a:


-Ey Kuzman! Seni kutlar ve cennetle müjdelerim. Bu gün uğradığın musibet, sana Allah tarafındandır! dediği zaman Kuzman:


-Cennet de ne? Ben, kavmimin gayretinden başka bir maksatla çarpışmadım! demiş ve yarasının ağrısı şiddetlenince de bir okla kolunun damarını keserek intihar etmişti.


         Abdullah bin Übeyy bin Selül


Bu meşhur ve melun münafık, Hazrec Oğullarının Müslüman olmalarından önceki son reisi idi. Bu adam aynı zamanda İslâm düşmanı Râhib Ebu Âmir'in de halasının oğlu idi. İslâmiyet Medine'de yayılınca, zahiren Müslüman olmuşsa da, hiçbir zaman münafıklığından geri kalmamıştır. Hatta bu adam, münafıkların başı olup, marazlı ve zayıf ahlaklı kimseleri etrafında toplamıştı.


Beni Mustalık savaşında Abdullah bin Übeyy bin Selûl, sadık sahabeleri kastederek:


-Eğer Medine'ye dönersek daha aziz olan, daha zelil olanı Medine'den kovup çıkaracaktır! demişti. Bunun üzerine inen ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır:


يَقُولُونَ لَئِنْ رَجَعْنَٓا اِلَى الْمَد۪ينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْاَعَزُّ مِنْهَا الْاَذَلَّۜ وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ۟


"Münafıklar diyorlar ki: "Andolsun, eğer Medine'ye döner­sek, daha üstün olan, daha güçsüz olanı oradan mutlaka çıkara­caktır." Üstünlük, ancak Allah'a, O'nun Resulüne ve mü'minlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler." Münafıkın: 8


           Yahudi alimlerinden Şe's Bin Kays'ın Müslümanları birbirine karşı kışkırtması


Yaşlı bir Yahudi alimi olan Şe's bin Kays, Müslümanlara karşı büyük bir kin besliyordu. Her fırsatta Ensar'ın arasını açmak için çalışıyordu. Bir gün Medine'nin Evs ve Hazreç kabilelerinden bazı Müslümanlar bir arada konuşuyorlardı. Bu iki kabile arasında öteden beri süre gelen düşmanlık, İslâm sayesinde yerini dostluğa terk etmiş, aralarında sevgi, saygı havası hakim olmuştu. İşte Evs'li ve Hezreç'li Müslümanların toplanıp tatlı tatlı sohbet ettiklerini gören bu mel'un Yahudi çok üzüldü ve yanındakilere:


-Vallahi, bunlar, böyle birbirleriyle dostluk kurup birleştikleri takdirde artık bunlarla bizim bir arada oturmamız mümkün olmaz! dedi ve bir Yahudi gencine:


-Sen kalk, onların yanlarına var da, onlarla sohbet et, sonra da Buas savaşını (Evs ve Hazreç kabileleri Müslüman olmadan aralarında vuku bulan Buas savaşını) hatırlat ve bu savaşla ilgili olarak söylenmiş olan bazı şiirleri oku! dedi. Yahudi genci de, onun dediklerini yapınca, Evs ve Hazreç'lilerin cahiliyet damarları kabardı; iki taraf da iyice sinirlendiler ve bir taraf:


-İsterseniz, eski duruma dönebiliriz! dediler. Diğer taraf da:


-Peki olsun! dediler. Sonunda her iki taraf da silahlarına sarılıp vuruşmak için Harre denilen yere koştular.


Peygamberimiz (sav), bunu duyunca, hemen Muhacir Sahabilerden bazı zatları da yanına alıp oraya vardı ve onlara seslenerek:


        ~Ey Müslümanlar cemaati! Allah! Allah!, Yüce Rabbım, sizi İslâmiyet’le doğru yola çıkarıp şereflendirdikten, kalplerinizi birleştirdikten, sizi küfürden kurtarıp, cahiliye devrine ait bütün kötü işlerden temizledikten sonra ve ben de, sizin aranızda bunları anlatıp dururken, siz hâlâ cahiliye davası mı güdüyorsunuz? buyurdu.


Efendimiz (sav)'in çağrısını duyan Medineli Müslümanlar, derhal intibaha gelip akıllarını başlarına aldılar ve bunun, şeytanın bir fitnesi, düşmanlarının bir hilesi olduğunu anladılar ve ağlamağa başladılar; Evs ve Hazreçliler orada, birbiriyle kucaklaşıp öpüştüler.


              Şeytana Benzeyen İnsanlar


Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namaz kıldı, selâm verince ashâbına döndü ve şöyle buyurdu:


هَلْ مِنْكُمُ الرَّجُلُ إِذَا أَتَى أَهْلَهُ فَأَغْلَقَ عَلَيْهِ بَابَهُ وَأَلْقَى عَلَيْهِ سِتْرَهُ وَاسْتَتَرَ بِسِتْرِ اللَّهِ


“-Yerinizde durun! Acaba içinizde şöyle bir erkek var mı? Âilesinin yanına varınca kapısını kapatır, perdesini indirir. (Münasebet kurduktan) sonra da dışarı çıkar ve: «Ben karımla şöyle şöyle yaptım!» diye anlatır.”


Orada bulunanlar sustular. Sonra kadınlara yöneldi ve:


هَلْ مِنْكُنَّ مَنْ تُحَدِّثُ


“-Sizden böyle konuşanlar var mı?” diye sordu.


Bunun üzerine bir genç kız, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kendisini görmesi ve sözünü işitmesi için bir dizi üzerine dikilerek uzandı ve:


“-Evet, vallâhi! Erkekler konuşuyorlar, kadınlar da konuşuyorlar!” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:


إِنَّمَا ذَلِكَ مَثَلُ شَيْطَانَةٍ لَقِيَتْ شَيْطَانًا فِي السِّكَّةِ فَقَضَى مِنْهَا حَاجَتَهُ وَالنَّاسُ يَنْظُرُونَ إِلَيْهِ


“-Böyle yapanın durumu neye benzer biliyor musunuz? Şüphesiz böyle yapan kimse, herkesin gözü önünde ihtiyaçlarını gideren, işlerini gören erkek şeytan ile dişi şeytana benzer.” (Ahmed bin Hanbel, II, 541; Ebû Dâvud, Nikâh, 50)


قال رَسُولُ اللَّهِ  : إنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِن ابْنِ آدَمَ مَجْرَى الدَّمِ.


“Şeytan insanoğlunun vücudunda kan gibi dolaşır. (Müslim, Selam, 23)


            Şeytanın ele geçirip kendisine benzettiği insanlar kanlı, canlı, gözle görülür şeytanımsılar olarak aramızda dolaşırlar. Bu kimseler hakikat zannettikleri pek çok batıl inanç ve düşünceyi başkalarına da bulaştırmak için var güçleriyle çalışırlar. Fesadın yeryüzünde hayat bulması bu insanımsıların eli ile oluyor. Hasımlarını yanlış düşünce ve anlayışlara götürmek, özgüvenlerini sarsmak için akla hayale gelmeyen yollara başvuruyorlar.


وَعَنْ جَابِرٍ  قالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله يقُولُ: إنَّ الشَّيْطَانَ قَدْ يَئِسَ أَنْ يَعْبُدَهُ المُصَلُّونَ في جَزِيرَةِ العَرَبِ، ولَكِنْ في التَحْرِيشِ بَيْنَهم.


Cabir (r.a.) Rasûlullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim demiştir: “Şeytan   müslümanların kendisine kulluk etmelerinden ümidini kesmiştir. Fakat müslümanlar arasında fitne ve bozgunculuk yapmaya çalışacaktır.” (Müslim, Münafikun 65)


قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ. ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ


“İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın.” Araf 16-17


           Bir ölçü ve meşruiyetle kendilerini sınırlı hissetmedikleri için, yalan söylemek, iftira atmak, desisede bulunmak temel silahlarıdır. Kılıktan kılığa girmekte çok ustadırlar. İnsanların mahremlerine saygı duymazlar. Genellikle hasta ruhludurlar. Temel söylemleri iyilik peşinde olduklarıdır. Münafıklığın bütün temel karakter özelliklerine sahiptirler. Kendileri gibi şeytan ruhlularla bir araya gelince birbirlerine karşı güven tazelerler.


وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ قَالُواْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ


            “ Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.” (Bakara, 2/11.)


وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ


“ (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.”   (Bakara, 2/14.)


            Sahabi Ebu Zer el-Gifari diyor ki:


دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ وَرَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فِيهِ فَجِئْتُ فَجَلَسْتُ إِلَيْهِ فَقَالَ


“Bir gün Mescide girdim, Rasulüllah da oradaydı. Gidip yanına oturdum. Bana


يَا أَبَا ذَرٍّ تَعَوَّذْ بِاللَّهِ مِنْ شَرِّ شَيَاطِينِ الْجِنِّ وَالإِنْسِ


‘Ebu Zer, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah’a sığın’ buyurdu.


قُلْتُ أَوَلِلإِنْسِ شَيَاطِينُ قَالَ


 Ben de ‘İnsan şeytanı da var mı?’ diye sordum,


‏ نَعَمْ


‘Evet’ dedi.” (Nesai, İstiaze, 48.)


Mushaf tertibine göre Kur’an’ın en son suresi,


قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ. مَلِكِ النَّاسِ. إِلَهِ النَّاسِ. مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ. الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ. مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ


            “De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine), İnsanların İlâhına. O sinsi vesvesecinin şerrinden. ki, insanların sinelerine vesvese verir durur. Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden) Allah'a sığınırım!” (114. Nas)


              Cin şeytanları gibi, insan şeytanlarından koruma konusunda Allah’a sığınılmayı öğütler. Çünkü bütün çabalarımızın üzerinde, bizi onların kötülüklerinden koruyacak olan O’dur. Kötülüğün her yanı sardığı dünya insanımsı şeytan zengini bir dünyadır.


            Shakespeare, “Fırtına” adlı tiyatro oyununun kahramanlarından, hava ve rüzgârı kontrol edebilen pozitif güçlü “Ariyel” isimli periye şunu söyletir: “Cehennem boş; tüm şeytanlar burada.”


        Cin şeytanları mı daha tehlikelidir, yoksa insan şeytanları mı? Bakış açısına ve duruma göre cevaplandırılabilecek bir sorudur bu. Ancak biz insan şeytanlarını merkeze alan bir yaklaşımla diyelim ki; bizim türümüzden olanlar daha tehlikelidir. Çünkü cin şeytanları fiziki görünüm, vücut dili, “bizden” olmalarının sağlayacağı güven duygusu gibi avantajlara sahip değildirler. Onların desise ve telkinden başka silahı yoktur. İnsan şeytanları ise her iki silahla donanmışlardır.


            Rasulüllah Efendimizin


وَأُحَذِّرُكُمْ زَيْغَةَ الْحَكِيمِ فَإِنَّ الشَّيْطَانَ قَدْ يَقُولُ كَلِمَةَ الضَّلاَلَةِ عَلَى لِسَانِ الْحَكِيمِ


“Hikmetli konuşanların ayağınızı kaydırmasına karşı sizi uyarıyorum. Çünkü şeytan bazen dalalete götürecek sözü hakîm kimsenin dili ile ortaya koyar.” (Ebu Davud, Şerhu’s-Sünne, 9.) hadisi ile bu tehlikeye dikkat çekmiştir.


              İnsan suretinde olmak şeytanlık için öyle avantajlıdır ki, cin şeytanı bile bazen insan suretine girerek çalışır. O, “insan kılığına girerek karşısına çıktığı bir adama yalan haber söyler. Adam da bu haberi birilerine anlatır. Kendisine, “bunu sana kim söyledi?” diye sorulduğunda “tanımadığım bir adam” diye cevap verir.”


            Şeytan, kılmakta olduğu namazı fesada uğratmak için Rasulüllah’a insan şeklinde görünmüş fakat başarılı olamamıştır. (Buhari, Kitabu’l-Amel fi’s-Sala, 10.) Rasulüllah’ın suretine girmesine ise izin verilmemiştir.


             Buyurur ki Allah Rasulü,


مَنْ رَآنِي فِي الْمَنَامِ فَقَدْ رَآنِي، فَإِنَّ الشَّيْطَانَ لاَ يَتَخَيَّلُ بِي،


 “Kim beni rüyasında görürse gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan benim suretime giremez.” (Buhari, Ta’bir, 10.) Eğer şeytan böyle imkânı elde etmiş olsaydı , insanlar çok daha güçlü bir düşmanla karşı karşıya bulunmuş olacaklardı.


             Nüzul sebebini de dikkate alarak belirtelim ki Kur’an şeytanca işler yapan insanlara, hiçbir kayıtlayıcı ifadeye yer vermeksizin doğrudan “şeytan” diye atıfta bulunmuştur.


             Tefsir kaynaklarının bildirdiğine göre Mekkeli müşrikler Medineli Müslümanlar arasında kendilerinin çok güçlü olduğu yönünde yıkıcı propaganda yapmak üzere “Nuaym” adlı birini görevlendirmiştir. Bu zatın görevini icraya başlaması üzerine Müslümanları bu propagandaya karşı uyarak ve onlara nasıl davranacaklarını gösteren şu ayet indi:


إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءهُ فَلاَ تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ


             “O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz, benden korkun.” (Âl-i İmran, 3/175.)


            Şeytanın varlığını kabul etmeyen maddeci görüş sahipleri, onun kötülüğü sembolize eden hayal ürünü bir varlık olduğunu söyler ve sonuçta şeytan denilen şeyin insanın içindeki kötülük olduğunu, dolayısı ile şeytan diye bir şey varsa bunun “şeytanlaşmış” insan olduğunu söylerler.


            Konu üzerine kalem oynatan yazarlardan biri kendince şöyle diyor: “Şeytanın varlığının bulunup bulunmadığı kişinin dünya görüşüne bağlıdır.


        Bu görüşün yerli sürümlerinden biri de şöyle: “İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğimi fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Hâlbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizdeki şeytan yok… İçimizdeki aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”


إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً


“Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter.” İsra 65


وعن أبي ثَعْلَبةَ الخُشَنِيِّ  قالَ: كانَ النَّاسُ إذا نَزَلُوا مَنْزِلاً تَفَرَقُوا في الشِّعَابِ وَالأَوْدِيَةِ. فقالَ رسولُ الله  : إنَّ تَفَرُقَكُمْ في هَذِهِ الشِّعَابِ وَالأَوْدِيَةِ إنَّمَا ذلِكُمْ مِنَ الشَّيْطَانِ. فَلَمْ يَنْزِلُوا بَعْدَ ذَلكَ مَنْزِلاً إلاَّ انْضَمَّ بَعْضَهُمْ إلى بَعْضٍ . 


Ebu Sa’lebe el Huşenî (r.a.) şöyle demiştir: Sahabiler bir yerde konakladılar mı dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı. Rasûlullah (s.a.s.): “Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız şeytanın vesvese ve aldatmasındandır” buyurdu. O günden sonra sahabiler konakladıkları yerlerde birbirlerinden hiç ayrılmadılar. (Ebu Davud, Cihad 88)


وَإمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغ فَاسْتَعِذْ بِاللهِ إنه هو السميع العليم


“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce, bu tür iyilikleri yapmaya karşı seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hem işitendir, hem de bilendir.” (41 Fussilet, 36)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ


“Ey iman edenler! Allah'a karşı O'na yaraşır biçimde takva üzere olun ve ancak Müslüman olarak can verin.” Al-i lmran: 102

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion