Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitapları...|
helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.”
86 Ayet, bazı sahabelerin kendilerini uzlete çekmesi ve bazı yiyecek ve içecekleri kendilerine haram kılmaları sonucu nazil olmuştur.
Böyle davranışta bulunan kimseleri de haddi aşan kimseler olarak tanımlamıştır.87Görüldüğü gibi iman edenlerin helal ve temiz olan şeyleri kendi nefislerine haram kılmaları yasaklanmış ve böyle bir durum haddi aşma olarak nitelendirilmiştir.İman edenlere bir taraftan helal ve temiz olan şeyleri kendilerine haram kılmamaları hatırlatılırken bir taraftan da neyin kendilerine haram kılındığı haber verilmektedir. Allah, iman edenlere içkiyi, kumarı, dikili taşları ve fal oklarını haram kıldığını şöyle açıklamaktadır:
“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”88Ayet, hem müminlerin Allah’a bağlılıklarını ve itaatlerini kendilerine hatırlatmak için hem de müminlerin kalplerini harekete geçirmek için “ey iman edenler” hitabıyla başlamaktadır.
Bunun yanında ayette ifade edilen içki, kumar, dikili taşlar ve fal oklarını Allah, murdar ve şeytanın ameli olma vasfıyla da nitelendirmektedir.90Daha sonra gelen ayette ise içki ve kumarın insana vermiş olduğu zarara dikkat çekmektedir: “Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?”
Yine, ihramlı iken avlanmanın haram kılındığının ilanı da “ey iman edenler” hitabıyla duyurulmaktadır: “Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır...”92Ayette geçen “ihramlı iken” ifadesi erkek-kadın, hür-köle bütün inananları kapsamaktadır.93Harem bölgesinde ya da silah veya başka bir şekilde ihramlıyken avlanmak ya da bu hususta başkalarına yardım etmek yasaklanmaktadır.
Medenîolan bu ayetlerde Allah, helal olan şeyleri haram kılmamaları hususunda müminleri uyardığı gibi, haram kıldığı hususlarda da Allah’ın azabından kurtulmak için bu haramlardan uzak durmayı bu hitap kapsamında müminlere emretmiştir.86 el-Maide 5/87. Benzer ayetler için bk. el-Bakara2/172; en-Nisa 4/19, 29; el-Maide 5/1, 2, 94.87Semerkandi, a.g.e., I, s. 435; Râzî, a.g.e.,XII, s. 59; Taberi, a.g.e.,VII, s. 8.88el-Maide5/90.89Kutub, a.g.e.,IV, s. 436.90Râzî, a.g.e.,XII, s. 67.91el-Maide5/91.92el-Maide5/95.93Kurtubi, a.g.e.,VI, s. 302.94Râzî, a.g.e.,XII, s. 73; Mevdudi, a.g.e.,I, s. 513
176| E n v e r B A Y R A M1.4.
Sosyal HayatKur’an insanların bireysel hayatını tanzim ettiği gibi sosyalhayatını da tanzim etmektedir. Bu tanzimlerden bir tanesi de “ey insanlar” hitabıyla başlayan ve akrabalık bağlarının koparılmamasını ifade eden Nisa Suresi’nin ilk ayetidir: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan daeşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.
Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.” Öncelikle Kur’an, insanı, bir tek nefisten yaratan Allah’a karşı gelmekten, daha sonrada onu akrabalık bağlarını koparmaktan sakındırmaktadır.Çünküakrabalar arasında sevgi ve şefkati arttıracak bir ilişki olduğu söylenebilir. Bu nedenleinsanlar akrabalarının övülmesiyle gururlanırlar, kınanmalarıyla da üzülürler.
Bundan dolayıHz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Fatıma benim bir parçamdır. Ona eziyet veren şey, bana eziyet verir” Hatta insanın akrabası kâfirdahi olsa onun hakkını gözetmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi Kur’an, yine “ey insanlar” hitabını kullanarak kâfir mümin ayırt etmeden tüm insanların Allah’tan korkmalarını, sosyal hayatlarında akrabalık bağlarını kuvvetlendirmelerini istemektedir.
Kur’an, iman ve ibadet hususlarında olduğu gibi sosyal hayatlarında da müminlere yol göstermektedir. Bu hususta Kur’an, kâfir ve ehl-i kitaptan olan kimselerin dost ve sırdaş edinilip onlara uyulmasını yasaklamaktadır: “Ey inananlar, kendilerine kitap verilenlerin bir kısmına uyarsanız sizi döndürür, inancınızdan sonra kâfir yapar.”
“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.”
Ayette geçen “bitane” kelimesinin aslı “batn” kelimesi olup bir kimseyi “işin iç yüzünü bilecek kadar yakın dost” edinmedir. Müslümanlardan bir grup Yahudi ve münafıklarla İslam’dan önce var olan dostluklarını devam ettirmek istediler. Bunun üzerine iman edenlerin müminler dışında başka kimseleri dost ve sırdaş edinmemeleri
95en-Nisa4/1.96Râzî, a.g.e., IX, s. 130.97Buhârî, Fezailü'l-Ashâb, 12; Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 93-94.98Kurtubi, a.g.e.,V, s. 6.99el-Al-i İmran3/100.100el-Al-i İmran, 3/118. Benzer ayetler için bk. en-Nisa4/144; el-Maide5/51, 57; el-Mümtehine60/13.101Ragıbel-İsfehani, Müfredat,İstanbul: Pınar Yay., çev.: Yusuf Türker, 2012, s. 210-211.
Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitapları...| istendi.“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır...”103 ayetinde de ifade edildiği gibi müminlerin asıl dostunun Allah olduğu bildirilmektedir. Bunun dışında İslam, mümin bir kimsenin, dinin temel ilkelerine ters düşmeyecek şekilde gayri müslimlerle olan ilişkilerin devam ettirilmesinde bir sakınca görmemektedir.
Böylece ayet dostlukların ve sırdaşlıkların oluşması ve kalıcı olması için muhatabın inanç durumunun esas alınmasının gerekli olduğunu “ey iman edenler” hitabıçerçevesinde ifade etmektedir.Sosyal hayatın bir ayağını gayri müslim unsurla olan ilişkiler, diğer ayağını da Müslümanlarla olan ilişkiler oluşturmaktadır.
Bu doğrultuda Kur’an, müminleri “ey iman edenler” hitabıyla muhatap alarak bazen onlara bazı şeyleri emretmektedir.
Sosyal hayatın dengeli bir şekilde yürütülmesi için emredilen hususlardan bir tanesi de adalettir. Kur’an, adaletin titizlikle uygulanması hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın)...”
Her ne kadar ayetteki muhatap kitlenin şahitler veya hâkimler olduğu ifade edilse de aslında ayetin muhatabı tüm inananlardır. Aleyhlerinde şahitlik ettikleri kimseler fakirya da zengin, yakın ya da uzak, hatta kendi nefisleri de olsa adaleti elden bırakmamaları hususunda müminler uyarılmaktadır.
İman edenlere adaletin emredilmesi sağlam bir sosyal hayatın da oluşturulması anlamına gelir. Aksi takdirde adaletin sağlanamadığı bir toplumda gerçek manada bir huzur ortamının oluşturulması da imkânsız hale gelecektir. Böylece adaletin “ey iman edenler” hitabından sonra emredilmesi de gerçek adaletin ancak müminler tarafından sağlanacağının bir göstergesidir.
Yine Kur’an, sosyal hayatın yara almadan devam edebilmesi için bazı hususlarda yasaklamalar getirmiştir: “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”107 Ayette geçen “nebz”, bir insanın 102Taberi, a.g.e.,IV, s. 60; İbn Kesir, a.g.e.,I, s. 399.103el-Bakara 2/257.104 Karaman ve diğerleri, a.g.e.,I, s. 407.105en-Nisa 4/135.
Benzer ayetler için bk. el-Bakara2/282; en-Nisa 4/94; el-Maide5/8, 105, 106.106Taberi, a.g.e.,V, s. 321; İbn Kesir, a.g.e.,I, s. 566; Semerkandî, I, s. 371-372; Begavî, Tefsîru’l-Begavî,Daru’l-Mağrife, tah.: Halid Abdurrahman el-Ak, Beyrut ts., I, s. 489.107el-Hucurat 49/11. Benzer ayetler için bk. el-Maide5/101.
178| E n v e r B A Y R A M kızdırılmasına sebep olan lakab takmadır. “Lemz” ise bir insanın ayıp ve kusurlarının onun bulunmadığı bir yerde konuşulmasıdır. Bu, nebz’den daha büyük bir hakarettir. “Suhriyyet” ise bir insanın diğerine küçümseyerek bakması ve onu olduğundan aşağı seviyede görmesidir. Bu ise lemz’den daha büyük bir hakarettir.
Böylece Kur’an, alayın her türlüsünü, insanların ayıp ve kusurlarını araştırmayı ve insanları hoşlanmadıkları kötü lakaplarla çağırmayı men etmektedir. Çünkü bu durum insanlar arasında sevgi ve saygıyı azaltarak İslam kardeşliğine zarar verecektir.109Müminlere yönelik bir hitaptan sonra onların alaya almaları, başkalarını ayıplamaları ve kötü lakaplarla çağırmaları yasaklanmakta ve bu kötü özelliklerle imanın bir arada olmamasının gerekliliği vurgulanmaktadır.Yine Kur’an, aynı gerçeğe farklı bir açıdan bakmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının.
Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” Kötülükler ve düşmanlıklar zanna dayandığından dolayı yasaklanmıştır. Zandan kaçınmak maksadıyla da olsa bir kimsenin başka bir kimsenin kusurunu ve hatasını aramaması gerektiği bildirilmiştir.
Bunun yanında müminin şeref ve haysiyetini hedef alan gıybet de yasaklanmıştır.111Allah, zannın bir kısmını yasaklamakla insanı bilmediği şeyleri konuşmaktan, mahremiyetin araştırılmasını yasaklamakla insanınüzerine düşmeyen şeylerle meşgul olmasını ve gıybeti yasaklamakla da bildiklerini söylemekten men etmektedir.
Görüldüğü gibi Kur’an, bireylerin ve toplumların hayatını olumsuz bir şekilde etkileyen alay, başkasını ayıplama, kötü lakap takma, su-i zan, kusur araştırma ve gıybet gibi kötü davranışları yine bu hitap kapsamında yasaklamaktadır. Bunun zımnında da müminlerin birbirleriyle daha da yaklaşmalarını sağlayan olumlu ve güzel davranışları onlara önermektedir.
Sosyal hayatla ilgili ayetleri derli toplu değerlendirdiğimizde “ey insanlar” hitabından sonra verilen mesajla sağlam bir sosyal toplum 108Râzî, a.g.e.,XXVIII, s. 113.109Taberi, a.g.e.,XXVI, s. 131; Râzî, a.g.e.,XXVIII, s. 113; Ebussuûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm,Beyrut: Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabiyyi, ts., VIII, s. 121; Mevdudi, a.g.e.,V, s. 449.110el-Hucurat 49/12.111Zemahşerî, a.g.e., IV, s. 375; Râzî, a.g.e.,XXVIII, s. 115; Taberi, a.g.e.,XXVI, s. 135. Mevdudi, a.g.e.,V, s. 450-451.112Râzî, a.g.e.,XXVIII,s. 116.
Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitapları...| 179oluşturulması amaçlanırken, “ey iman edenler” hitabından sonra verilen mesajla da bu toplumun yapısına zarar verebilecek her türlü tutum ve davranıştan uzak durulması istenmiştir.
Yine “ey insanlar” hitabıyla Mekke’de o toplumun temeli inşa edilmiş, “ey iman edenler” hitabıyla o toplumun devamı esas alınmış ve ona zarar verebilecek tutum ve davranışlar yasaklanmıştır.1. 5. CezaKur’an’ın, nida üslubuylamuhataplarına bildirdiği bir diğer konu da cezalardır. Kur’an, insanın Allah’ın buyruklarına uyması gerektiğini, uyulmadığı takdirde her an helakle baş başa kalacağını şöyle haber vermektedir: “Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir.
Allah, buna hakkıyla gücü yetendir.”Kâfir ve münafıklara, “ey kâfirler ve münafıklar eğer siz Allah’ın emir ve yasaklarına karşı çıkarsanız Allah sizi yok ediverir de yerinize sizden daha hayırlısını getiriverir. Kesinlikle Allah’ın gücü buna yeter.”denilmektedir. Yine burada emir sahibi olan kimselere, emri altındakilere adaletle hükmetme ve ilmiyle amel etme çağrısında bulunulmaktadır. Aksi takdirde kaçınılmaz sonun helak olacağı hatırlatılmaktadır.
Görüldüğü üzere ister inanan, ister inanmayan olsun herkim Allah’ın emir ve yasaklarına karşı çıkarsa onu bekleyen son, dünya hayatında yok oluvermekahirette ise cehennem azabı olacaktır.Kur’an’ın, “ey iman edenler” ve “ey insanlar”hitaplarıyla başlayan ayetlerininverdiği mesajlarabaktığımızda cezalarla ilgili teferruatın Medine döneminde inen ayetlerin içerisinde yer aldığını görmek mümkündür. “Ey iman edenler” hitabıyla başlayan ayetlerin tamamı da Medenîayetler olduğundan dolayı cezalar ile ilgili detaylar bu ayetlerde yerini almıştır.
Bunlardan birinde Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir.
Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.”116Ayet, müminlere kasıtlı öldürmelerde kısasın farzolduğunu ifade etmek için “ey iman edenler” hitabıyla seslenmektedir.117Ayetin zahirindeher ne kadar hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadının kısas edileceği ifade edilse deancak cinayeti işleyen kimseye kısasuygulanır. Yani, cinayeti işleyen 113 en-Nisa 4/133.114Taberi, a.g.e.,V, s. 319; Râzî, a.g.e.,XI, s. 57; Semerkandî, a.g.e.,I, s. 371.115Semerkandi, a.g.e., I, s. 371.116el-Bakara2/178.117Kutup, a.g.e., I, s. 341.
180| E n v e r B A Y R A Mhür de, köle de olsa; erkek de, kadın da olsa kısas,cinayeti işleyene uygulanır.
Görüldüğü gibi iman edenleri muhatap alan bu ayette bir hadd cezası olan kısas detaylı bir şekilde ele alınmıştır.Kur’an, avlanma hususunda iman edenlerin sınanacağınıve bu sınavı kaybedenlerin de cezalandırılacağını ifade etmektedir: “Ey iman edenler! Andolsun, Allah sizleri, ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği av(lar) ile elbette deneyecek ki, görmediği hâlde kendisinden korkanı ayırıp meydana çıkarsın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azap vardır.”
Müminler haccetmek için yola çıkmış nihayet Hudeybiye’de konaklamışlardı. Hayvanlar kendilerine,elleriyle tutulabilecek bir mesafeye kadar yaklaşmıştı. Ancak Allah onlara ihramlı olarak avlanmayıbir imtihan vesilesi kıldı.120Bu imtihanda başarısız olan kimseler için ahiretteki uhrevî cezanın yanında121bir de dünyevî ceza vardır.
Bu ceza ayette şöyle belirtilmektedir: “Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kâ’be’ye ulaştırılmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki âdil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır.
(Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. Allah, geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.”122Ayette de işaret edildiği gibi müminlerin ihramlı iken avlanmaları yasaklanmakta, yasağı çiğneyenlerin önce dünya hayatında daha sonra da ahiret hayatında cezalandırılacakları ifade edilmektedir.
Görüldüğü gibi “ey insanlar” hitabından sonra cezadan genel olarak bahsedilmişken, “ey iman edenler” hitabından sonra cezaya çarptırılacak kimselerin cezaları detaylı bir şekilde açıklanmıştır.1.6. CihatMekke döneminde cihada izin çıkmadığından dolayı “ey insanlar” hitabından sonra cihat emri yer almamaktadır. Ancak bu izin Medine döneminde verilmiştir.
Bu nedenle “ey iman edenler” hitabıyla başlayan bazı ayetlermüminlere cihadıemretmektedir: “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size ‘Allah yolunda sefere çıkın’denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.”
123 Hz. 118Taberi, a.g.e.,II, s. 103; Şevkanî, Muhammed, Fethu’l-Kadir,Daru’l-Fikr, Beyrut ts., I, s. 175.119el-Maide5/94. 120Semerkandi, a.g.e.,I, s. 440; Râzî, a.g.e.,XII, s. 71.121Muhammed AliSabunî,Saffetü’t-Tefâsir,İstanbul: Dersaâdet, ts., I, s. 364.122el-Maide5/95.123et-Tevbe9/38. Benzer ayetler için bk. en-Nisa 4/71; el-Maide5/35; Enfal8/15, 45-46; et-Tevbe9/123.
Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitapları...| 181Peygamber Bizans’a karşı çıkılacak olan Tebük seferini Müslümanlara haber verince,bazı Müslümanlar sefere gitme hususunda isteksiz davrandılar. Çünkü yaz mevsimi olduğundan hava çok sıcaktı. Düşmanın uzak bir mesafede olmasıbu isteksizliği daha da artırıyordu. Aynı zamanda sefere çıkılacak mesafe de çok uzaktı. Ayrıca hurmalar olgunlaştığı için toplanma vakti gelmişti.
İşte böyle bir ortamda nazil olan ayet bu durumda olan Müslümanları cihat hususunda uyarmakta ve onları cihada teşvik etmektedir.124Cihada icabet edilmediği takdirde başlarına gelecek olumsuz durum onlara bildirilmektedir. Bu nedenle “ey iman edenler” gibi onur verici bir hitapla muhatap alınan müminler, bu hitabın gereğini yerine getirme hususunda uyarılmışlardır. 1.7. Aile HukukuKur’an, “ey insanlar” hitabından sonra aile hukukuyla alakalı herhangi bir meseleden bahsetmemektedir. Bu konu sadece “ey iman edenler” hitabıyla başlayan bazı ayetlerde yer almaktadır.
Bu konular evlilik, boşanma, mehir gibikonulardır: “Ey iman edenler! Müminkadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü Müslümanhanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de Müslümanhanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur.
Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”125Ayet, Mekke’den Medine’ye hicret eden kadınların imtihan edildikten sonra, sırf Allah rızası için gelenlerin kâfirlere geri verilmemesini istemektedir. Bunun nedeni bu ayetin nazil olmasıyla beraber Müslümanbir kadının müşrik bir erkekle, Müslüman bir erkeğin de müşrik bir kadınla nikâhlanması yasaklanmıştır.
Ayrıca bu ayet nazil olduktan sonra kâfirbir kadından boşanan Müslümanbir erkeğin evlenirken kadına verdiği mehri geri istemesi emredilirken, kâfirerkeğin de evlendiklerinde Müslüman kadına verdiği mehri geri isteme hakkınınolduğu ifade edilmektedir.126Görüldüğü gibi Kur’an, iman edenlerin sosyal hayatlarını düzenlediği gibi aile hayatlarını da düzenlemekte ve onlara bu hususta yapılması gerekenleri emretmektedir.
124Taberi, a.g.e.,X, s. 133; Nesefi, a.g.e.,II, s. 89; Sem’anî, a.g.e.,II, s. 309; İbn Kesir, a.g.e.,II, s. 358.125el-Mümtehine60/10. Benzer ayetler için bk. en-Nur 24/27, 58; el-Ahzab33/49.126Taberi, a.g.e.,XXVIII, s. 67-68; İbn Kesir, a.g.e.,XXXXII, s. 351-352; Beydavi, a.g.e.,V, s. 329.
182| E n v e r B A Y R A M
SonuçKur’an, insanları doğru yola iletmek için gönderilmiş olan son ilahimesajdır. Kur’an’ın tamamı Allah’ın insanlara hitabı olsa da onun içinde özel hitapların bulunduğudavakidir. “Ey insanlar”ve “ey iman edenler” hitabı bunlar arasındadır. “Ey insanlar” hitabı “ey iman edenler” hitabına göre daha kapsamlı bir hitap şeklidir.
“Ey insanlar”hitabı inanan inanmayan tüm insanları içine alanevrenselbir hitapken, “ey iman edenler”hitabı sadece inananları içine alan bir hitaptır. Bu anlamda “ey iman edenler” hitabı, “ey kâfirler” hitabının karşılığında kullanılmıştır.Dolayısıyla “ey insanlar” hitabı,içerisine hem “ey iman edenler” hitabını hem de “ey kâfirler” hitabını içine alan genelbir hitap şeklidir.“Ey insanlar” hitabı daha evrensel bir hitaptır.
Bu hitaptan sonra muhatap kitleye verilen mesajlar daha çok ana hatlarıyla verilmiştir. “Ey iman edenler” hitabından sonra muhatap kitleye verilen mesajlar en temel mesajlar olup, daha ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir. Bunun yanında “ey iman edenler” hitabından sonra gelen bazı ayetler Müslümanların sahip olduğu yanlış anlayışıdüzeltmeye çalışmıştır.“Ey iman edenler” hitabında, bu hitabamuhatap olan insanlar açısından şereflendirme, değer verme gibi pozitif bir anlam söz konusudur.
Ancak “ey insanlar” hitabı inananı da inanmayanı da kapsadığından dolayı hitaba muhatap olan insanlar açısından bir şereflendirmeve değer verme gibineolumlu biranlam ne de yerme gibiolumsuzbir anlamsöz konusudur.Bu nedenlebu hitap, kendinden sonraki mesajın içeriğine görelehte bir anlam da, aleyhte bir anlam da barındırabilir.
“Ey insanlar” hitabıyla başlayan ayetlerde, muhataba verilen mesajlar daha çok inançla ilgili konularda yoğunlaşırken, “ey iman edenler” hitabıyla başlayan ayetlerde ise verilen mesaj daha çokbirey ve toplumun psiko-sosyal gelişimini etkileyen konulardayoğunlaşmıştır. Bu hitapları içeren ayetlere bu gözle baktığımızda “ey insanlar” hitabıyla başlayan ayetlerin çoğunluğu Mekkî, “ey iman edenler” hitabıyla başlayan ayetler tamamı Medenîdir.
Ayetlerin ele aldıkları konular ve bu konuların işleniştarzından dolayı böyle bir ayrıma gidilebilir.Çünkü Mekkî ayetler kısa ve özlü bir şekilde daha çok inanç konularını işlerken, Medenîayetler sadece inanç konularını değil bunun yanında sosyal hayat, savaş, cezalar ve aile hayatı gibi diğer konuları da daha uzun ve ayrıntılıbir şekilde ele almıştır.
Genel anlamda “ey insanlar” hitabından sonra insanları iyiye, güzele ve helale yönlendirme ağır basarken, “ey iman edenler” hitabından sonra insanları
Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitapları...| 183kötülüklerden, günahlardan ve haramlardan sakındırma daha baskındır. Bu bir anlamda iman ile bu kötü şeylerin bir arada bulunmaması gerektiğinin de bir göstergesidir.Kur’an’da geçen hitaplar sosyal hayatımızda ve eğitim alanında insanlarla iletişim kurarken bizlere bazı referanslar da sunmaktadır.
Güzel ve olumlu hitaplar insanlarla iletişimi kolaylaştırırken, çirkin ve olumsuz hitaplar iletişimi zora sokmaktadır.KaynaklarAkpınar, Ali, Kur’an’ın Müminlere Çağrısı, Konya: Kitap Dünyası, 2013.Âlûsi, Ebu’l Fadl Şihabuddin, Ruhu’l Meanî fi Tefsîri’l Kur’an el-Azimi ve’s-Seb’il-Mesânî, Beyrût: Daru İhyyai’t Türasi’l-Arabiyye, ts.Begavî, Tefsîru’l-Begavî,Beyrut: Daru’l-Mağrife, tah.Halid Abdurrahman el-Ak, ts.Buhâri, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s-Sahîh,İstanbul ts.Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü,Ankara: TDV Yay., 1991.Cevzî, Abdurrahman Ali İbn Muhammed, Zadü'l-Mesir fi İlmi't-Tefsir, Beyrut: el-Mektebu’l-İslamî, 1404h.,3. Baskı.Ebussuûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm,Beyrut: Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabiyyi, ts.Endülüsî, İbn Atiyye, el-Muharreru’l-Vecîz, Lübnan: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1413. Gezer, Süleyman, Kur’an’ın Anlaşılmasında Sözlü Hitabın Rolü,yayınlanmamış doktora tezi,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara2007.İbn Kesîr, İsmail İbn Ömer ed-Dımeşkî Ebu’l-Fida, Tefsîru’l-Kur’an’il-Azîm,Beyrut: Daru’l-Fikr, 1401.İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-Arab, Kahire: Daru’l-mearif, ts.İsfehani, Ragıb, Müfredat,İstanbul: Pınar Yay., çev.: Yusuf Türker, 2012.Karagöz, İsmail ve diğerleri, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Ankara: DİBYay., 2010.Karaman, Hayreddin vediğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, Ankara: DİB Yay., 2007.Kesler, Muhammed Fatih, “Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’e Hitaplar (I)”,
184| E n v e r B A Y R A MAÜİFD, c. 43, sy. 2, 2002.Kurtubî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî, el-Camiu’l-Ahkâmi’l-Kur’an,Kahire: Daru’ş-Şağb, ts.Kutluer, İlhan, “İnsan” DİA,İstanbul 2000. Kutub, Seyyid, Fî Zılâl-il Kur’an,yy. Hikmet Yayınları, çev: İ.Hakkı Şengüler ve diğerleri, ts.Mevdudî, Ebu’l-A’lâ, Tefhimu’l-
Kur’an,çev.: Yusuf Karacave diğerleri, İstanbul: İnsan Yay., 1997. Müslim, Ebu’l-Hüseyin Muslim b. El-Haccâc el-Kuşeyrî, es-Sahîh, Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1398h/1978.Nesefî, Tefsiru’n-Nesefî,yy. Daru’n-Neşr, ts.Râzî, Fahruddin Muhammed b. Ömer, Tefsir-i Kebîr Mefâtihu’l Gayb, Beyrut: Dârü’-Kütübi’l-İlmiyye,2000. Sabunî, Muhammed Ali, Saffetü’t-Tefâsir,İstanbul: Dersaâdet, ts.Sem’ânî, Mensûr bin Muhammed bin Abdül-Cebbâr, Tefsiru’l-Sem’ânî,Riyad: Daru’l-Vatan,1997.
Semerkandî, Muhammed b. Ahmed Ebu’l-Leys, Tefsîru’s-Semerkandî, tah.: Mahmud Matarcî, Beyrut: Daru’l-Fikr, ts.Şevkanî, Muhammed, Fethu’l-Kadir, Beyrut: Daru’l-Fikr, ts.Sinanoğlu, Mustafa, “İman”, DİA, İstanbul2000. Uludağ, Süleyman, “Hitap” DİA,İstanbul 1998.Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr bin Yezid b. Halid, Camiu’l-Beyân an Te’vil Ey’il-Kur’ân, Beyrut: Dâru’l Fikr, 1405h.Zemahşerî, Ebu’l Kasım Muhammed Ömer, El-Keşşaf an Hakaiki’t-Tenzîl ve Uyuni’lEkavil fi Vücuhu’t-Te’vil,Beyrut: Darü İhyai Türasi’l Arabiyyi, ts.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder