ESMA-YI HÜSNANIN SIRLAR BAHÇESİNDEN...
MANDAG DEN 8. APRIL 2013
Havâs İlmine Dair Özel Uygulamalar
- Allâh'ın (c.c) İsimlerinin Havâsı
Havâs İlmine Dair Özel Uygulamalar
- Allâh'ın (c.c) İsimlerinin Havâsı
Bol rızık ve berekete kavuşmak
- Akkaryalarailesi
Her kim allah c.c. Nün şu isimlerini zikretmeye devam ederse bol rızık ve berekete
kavuşur .
Isimler bunlardır: Yaa zettavli , yaa rezzaak , yaa fettaah , yaa vehhaab , yaa
keriim , yaa ganii , yaa kaafii.
öncelikle dükkanına müşteri gelmesini engelleyecek şeyler varsa iyi düşünüp onları
temizle ,bu esmaları dükkanında abdestli bir şekilde oku namaz vakitlerinde
okumaya çalış cuma günleri sela vaktinde mutlaka oku faydası olur inşallah
– Esma-yı Hüsnanın Esrarı - Karam
Vaktiyle bir internet sitesinden derlemiştim.. şimdi link ölmüş..
Yazının içinde geçen önemli bir cümleyi burada baştan söylemek gerekir:
" Esma-yı hüsnayla riyazet yapmak için selahiyetli birinden icazet almak
gerekir, aksi halde çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir."
hayırlara vesile olur inşallah..
---------------------------------------------------
ESMA-YI HÜSNANIN SIRLAR BAHÇESİNDEN...
Bu çalışmamızda esma-yı hüsnaları konu aldık. Esma-yı hüsnalardan nasıl
yararlanılması gerektiği üzerinde durduk. Sufizm yolunda seyr-i süluk edenlerin
neden amaçlarına ulaşamadıklarını irdeledik. Sufizm yolunda bulunanlardan
çoğunun elli altmış yıl sonra bile amaçlarına ulaşamadıkları bir gerçektir. Kimileri da
çıktığı yolculuğu bitirmeden düşüvermiştir toprağa.
Bu durum, esmayı fıtrata amaca
uygun çalışmamaktan başkaca ne olabilir ki? Sufilerin kimileri "kelime-yi tevhit,
Allah esması, selavat ve istiğfarla" bütün yolları katedeceklerini sanmışlar.Oysa
durum hiç de öyle değildir.
Seyr-i süluk esnasında "Hayy, Hu, Hakk,Kahhar" gibi
esmaları çalışmak da söz konusudur. Ayette, hadiste, evliya beyanında diğer esmaları
çalışmaya bir yasak
olmamasına karşın; başka başka esmalarla zikretmeyi tarikat
adabı dışında bir muamele olarak görmüşlerdir. Adeta Allah'ın esmasına yasak
koymuşlardır. Oysa ayette ister Allah'a isterse Rahmana dua edin denilerek kullara
bütün esmaların istifadeye açık olduğu müjdelenmiştir.
Efendimiz esmaları
sayanların cennete gideceklerini müjdelemiştir. İnsanın istekleri, ihtiyaçları
sınırsızdır. Allahın kuvvet ve kudreti de öyle. Allah'ın esmaları renk renk olan lazer
ışınlarına benzer. Kulun muratları bu ışınlarla buluşma neticesinde dönüşür açığa
çıkar. Allah'tan sevgi isteyen bu amaçta olan birininin "Kahhar" esmasının ışınıyla
tecellilenmesinin hiçbir yararı ve mantığı yoktur. Sadece sevap alır bu esmayı çalışan.
Hepsi bu... Bir de Kahhar esmasının tecelli nimetlerini.. İnsan, bilmediği şeyin
düşmanıdır. Çoğu insan esmaların ruhanisi olduğunu bilmez. Bunlarla irtibata da iyi
gözle bakmaz. Oysa durum hiç de öyle değildir. Esmanın ruhanilerini çağırmak
onlardan yararlanmak sünnet dairesinde kalanlara açık bırakılmıştır. Oysa kimi
sufiler bunu medyumluk ya da cindarlık olarak yaftalama yolunu seçmişlerdir.
Esmaya müvekkel melekler vardır. Hem de ordular halinde...
Bir insanın ihlas
dairesinde kalıp esma-yı hüsnanın ruhanileriyle buluşması utanılacak değil; aksine
çok çok onur duyulacak bir iştir. Esmaların ruhanilerini çağırı dualarını tertip eden
evliyalar bu sırları ifşa etmişlerdir. Nereden bakılırsa bakılsın esma-yı hüsnalarda çok
büyük sırlar var.
Malesef, esma-yı hüsna üzerine yazılan çoğu bilgiler özendirici
olmaktan ve bilimsellikten oldukça uzaktır. Bu da insanları esma-yı hüsnalardan
uzaklaştırmıştır; onları zikretmekten uzaklaştırmıştır. Bu araştırma; yaratılış
amaçlarına uygun esmayı bulup çalışmaları, Allahın esmalarını sevip zikretmeleri için
kardeşlerimize bir armağandır. Kardeşlerimiz dairesi ise hem çok özel hem de çok
geneldir.
Her esma-yı hüsna lazer ışını gibi bir ışına sahiptir. Bu ışından, o esmayı
doğru çalışarak yararlanabiliriz. Esmadan gelen ışınla yollar aşılır, sırlar açığa çıkar
amaçlara ulaşılır. Bu amaçla araştırmamızda esma-yı hüsnasındaki hikmetleri
elimizden geldikçe açıklayıp istifadeye sunduk. Başarı ve hidayet Allah'tandır...
GİRİŞ I
Esma-yı hüsna Yaratıcının zatını ve sıfatlarını belirten çeşitli kutsi kelimelerdir.
Kutsal kaynaklarda geçen esmaların toplamı doksan dokuzdur. Bu adların dışında da
Allah'ın binbir adı olduğunu söyleyen keşif ehli evliyalar olmuş. Esma-yı hüsna
Allah'ın vahiy ve ilham yoluyla nebilere ve has zümrelere bildirdiği zat ve sıfat adları
olarak da görülebilir.
ESMA-YI HÜSNALARIN VAZİFELİ RUHANİLERİ VAR...
Esma-yı hüsnanın Allah tarafından"görevlendirilimiş" ruhanileri var. Bunlar cinniler,
melekler taifesinden de olabilmektedir. Esma-yı hüsnadan herhangi biriyle yoğun
olarak Allahı zikredenlere o esmanın görevlileri olan ruhaniler yardıma gelirler.
Bunlar cinniler, melekler taifesinden de olabilirler. Hiçbir esma-yı hüsna yok ki onun
görevli ruhanileri olmamış olsun. Bu Kuran-ı Kerim ayetleri ve süreleri için de
geçerlidir.
RUHANİLER ESMA-YI HÜSNALARLA DÖNÜŞÜRLER...
Ruhaniler esma-yı hüsnanın sırrına mazhardırlar. Kendi yaşam kanunlarında
Allah'ın dilediği sınırlar çerçevesine çıkmadan değişip dönüşebilmeye ruhanilerin
selahiyetleri var. Kendi hayat kanunlarının dışına çıkmak için kullandıkları çeşitli
kelimelerle şekilden şekile girebilirler. Bunun için de çok ağır bir bedel öderler.
Değişip dönüşümün kanun dairesini zorladıklarında bu onların sonu olur. İnsan, kuş,
kelebek, böcek, yılan, örümcek, kedi, keçi vb. hayvanların şekline girebilirler.
Genellikle hiç beyazı olmayan kedi ve köpek; şeytani cinnilerin görselliği, tecellisi
olarak kabul edilir.
RUHANİLER ELDE EDİLEBİLİR...
Sufizm yolundaki velilerin, evliyaların emrinde bulunan ruhaniler vardır. Allah,
ihlasla kendini anan sufilerden çoğuna armağan olarak ruhaniler verir. Kimileri
bunların farkında olur kimileri olmaz. Ruhanilerden birini elde edenler sonsuz sevinç
içinde kalırlar. Elde edilen ruhaniler dünya ve ahirette yardımcı olurlar. Kur'anda ve
esma-yı hüsnanın sır bahçelerinde onları elde etme, onlardan yararlanma yolu açık
bırakılmış. Esma-yı hüsnalardan usulünce yararlanırsa ruhanilerle iç içe olunabilinir.
Hatta onlar istihbaratta, tıpta, iletişimde ve benzeri sahalarda kullanılabilir.
BİAT ALMADAN, İZİNSİZCE ESMAYLA RİYAZET YAPMAK
TEHLİKELİDİR...
Sufizm okullarından selahiyetli bir gavsın ya da insan-ı kamilin elinden biat almadan
esma-yı hüsnayı çalışanlar kendi başlarına riyazet yapıp ruhani alemleri fethi
amaçlayanlar cinni şeytanların ağına düşerler. Onlara yem olurlar. Sufizm yoluna
girerek biat almayanlara esma-yı hüsnanın ruhanileri de asla gelmez. O yollara
girmeden velayet elde etmek tehlikeli sonuçlar doğurur. Biatsız esma-yı hüsna
çalışanların, kendi başlarına riyazetler yapanların çoğu ya yoldan saparlar ya da cine
şeytana maskara olan zavallı birer medyum olurlar. Esma-yı hüsnayla riyazet
yapmak için selahiyetli birinden icazet almak gerekir, aksi halde çok
tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir.
HAFTANIN GÜNLERİNE BAKAN VAZİFELİ RUHANİLER VAR...
Sufizm yolunun havassına mazhar kimi evliyalar vardır: Ahmed Ziyaüddin
Gümüşanevi, Muyyiddin İbn-i Arabi, İmam Ahmet Bin Ali El-Buni Hazretleri, İmam
Yafii gibi...
Bunlar, haftanın günlerine bakan ruhanilerin varlığına işaret etmişler,
onların çağrı dualarını ve sırlarını açıklamışlardır. İmam Yafii Hazretleri yedi günün
ruhani vazifelilerinin adlarını o günün esmasını ve harfini vererek büyük sırra dikkat
çeker. Bu yedi harften herbiri haftanın bir gününe denktir.
Pazartesinin harfi "şın"
dır. O günün esma-yı hüsnası "Şakir" adıdır.
Pazartesinin ruhani vazifelisinin adı
"Cebrail Aleyhisselam"dır.
Salı gününün harfi "ze"dir. Esma-yı hüsnası "Zekiyyu"dur.
Ruhanisinin adı "Semsemail Aleyhisselam"dır.
Çarşambanın harfi "zı"dır. Esması
"Zahir"dir. Ruhanisi "Mikail Aleyhisselam"dır.
Perşembe gününün harfi "se"dir.
Esması "Sabit"tir. Ruhanisi "Sarfiyail Aleyhisselam"dır.
Cuma gününün harfi
"cim"dir. Esması "Cebbar"dır. Ruhanisi "Anyail Aleyhisselam"dır.
Cumartesinin harfi
"fe"dir. Esması "Fatır"dır. Diğer günlerdeki butün ruhaniler bu güne tasarruf ederler,
özel bir ruhani adı yoktur.
Pazar gününün harfi "hı"dır. Bu günün özel bir duası
vardır. Ruhanisi "Rukıyail Aleyhisselam"dır. Haftanın yedi günü için öngörülen
harflerin yedi adet olması, bu harflerin Fatiha Süresinde geçmemesi ism-i azamın
yedi sayısının sırrını kapsaması ve belirtilen yedi harfin tamamının En,am Suresinde
geçmesi oldukça düşündürücüdür...
ESMA-YI HÜSNAYI ÇALIŞMA YOLLARI...
Esma-yı hüsnayı çalışmanın çok değişik yolları vardır. En büyük sır da esma-yı
hüsnanın ebcet sayısınca anılmasındadır. Bir başka yol da esma-yı hüsnanın ebced
sayı değerini kendisiyle çarpıp çıkan sonuç kadar onu anmaktır; bu durum ism-i
azam gibi bir şeydir ve bunda çok büyük bir sır vardır.
Asıl sır buradadır. Sözgelimi
"Allah" esmasının ebcetsel sayı değeri altmış altıdır.
Altmış altıyı kendisiyle çarparsak
dört bin üçyüz elli altı rakamına ulaşırız.
İşte Allah esmasını bu sayı kadar anmakta
çok azemetli sırlar vardır.
Bu sayıların esma-yı hüsnaya müvekkel olan ruhaniyi
yaklaştırma gibi esrarları vardır. Sufizm yollarına biat eden müritler özellikle
mürşitlerin önerdiği virtleri yaparak seyr-i süluk ederler.
Dilerlerse hoşlarına giden
herhangi bir esmayı şefaatçi ve vasıta kılarak amaçları için çalışabilirler. Sufizm
yoluna biat eden kimseler esma-yı hüsnadan dilediklerini çalışmaya ruhsatlı
sayılırlar; çünkü onlar esma yoluna bağlanmış has bir zümredirler. Esma-yı hüsna
çalışılırken abdestli olunmalıdır.
İlk önce gözler kapatılmalı yavaş yavaş vucut
gevşetilerek yoğunlaşılmalıdır. Tamamen düşüncelerden arınıp kendini yok olmuş
bilerek hatta evreni de yok bilerek çalışılan esma seri bir şekilde okuyanları
amaçlarına ulaştırır. Esma, güneşe benzeyen bir nur gibi düşünülüp o ışık altında
kalındığı fikredilerek çalışılmalıdır. Yoğunlaşmayı başaranlar korkunç bir zafer
kazanırlar. Esmaların bütün yararlarına çok seri bir şekilde ulaşırlar.
Esmaları böyle
çalışmak gerekir. Gaflet ve vesvese içinde yapılan zikrin sevaptan başka bir yararı
yoktur.
Her esma ebcetsel sayı değeriyle şifrelenmiştir. Bu sayılarda mucize sırlar vardır.
Ebcetsel sayı değeriyle verilen herhangi bir esmayı, tekrar aynı sayıyla çarpıp çıkan
sayı değerince eksik fazla olmadan anmakta, söylemede ism-i azam sırları vardır.Bu
sayı bereketiyle ruhani alemlerin kapıları açılır ve esmanın sırları ortaya çıkar. Nasıl
ki bir anahtarın küçük bir dişlisi olmadan kapılar açılmıyorsa bunun gibi esmayı belli
bir sayı düzeninde çalışmamak da aynı sonucu doğurur. Yıllar geçse de hiçbir sır açığa
çıkmaz. Her esma sayısal bir mucizedir, gayp kapılarının kildidir. Kapalı kapıların
açılması için de esmanın ebcetsel sayısal değer çok önemlidir.
ESMA FITRATA, AMACA UYGUN OLMALIDIR...
Her insan esmaya mazhar yaratılmıştır. Nasil ki parmak izleri ve yüz ayrı ayrıysa
aynen öyle de her insanın yaratılışında esma faklılığı vardır. Kimi Rahman, kimi
Vedüd, kimi Muhyi ,kimi de Celil fıtratlıdır. İnsanların anlaşmazlıklarının temelinde
de esma farklılığı vardır. Çalışılan esma amaca uygun olmayınca beklenen yararlara
ulaşılmaz.
Sözgelimi bir insan düşünün vesvese onun kaderi olmuş adeta...
Hergün
vesveseden ölüyor. Bu insan, "Ya Rauf" çalışırsa ne olur?
Amacına ulaşmamış olur.
Çünkü Rauf esmasının vesveseyi izaleye dahli yoktur.
Esma-yı hüsnanın her biri ayrı
ayrı tecelliye sahiptir.
Bir tecelli diğerine karışmaz. Vesveseden helak olanların
çalışması gerekli olan esma "Ya Kuddüs" dür. Çünkü bu esma vesveseyi yakıp yok
eden her türlü kiri pası temizleyen bir tecelliye sahiptir. Yine bir insan düşünün
nereye gitse ne yapsa hep hakarete maruz kalmaktadır. Evde, sokakta, işte hep
aşağılanmaktadır.
Bu insan "Ya Hayy" çalışmaya başlarsa ne olur? Amacına uygun bir
esma seçmiş olmaz. Yine, her yerde horlanıp durur. Oysa böyle biri "Ya Aziz"
esmasını çalışsa bunu da ebcetsel sayı çarpımıyla yapsa kırk gün geçmeden izzetli, el
üzerinde tutulan biri haline gelir. Bu, doğru çektiği esmanın tecellisi neticesinde açığa
çıkan bir şeydir. Sufilerin seyr-i sülukta başarısız olmalarının temelinde de
fıtratlarına uygun esmayı çalışmamaları yatar.
Sözgelimi bir sufinin yaratılış fıtratı;
atak, girişimci, tuttuğunu koparan dışa dönük olsun. Bu sufi "Ya Halim" çalışırsa
fıtratına aykırı bir esma seçmiş olur. Bu sufi "Ya Seri'u" çekse seri bir şekilde yol alır.
Hayret edilecek sonuçlar ortaya çıkar. Her gıda her insana yaramadığı gibi, her esma
da herkese yaramaz. Esmaların hepsi şifalı ilaçlara benzerler. Ama insan kendi
hastalığına uygun ilaç alıp doğru esmayı çekebilmelidir... Aksi halde beklenen
yararlara ulaşılamaz.
Eğer sizin düşmanlarınız çoksa ,her gün birileri size sataşıp
duruyorsa yüz milyon defa "Ya Rezzak" çekseniz ne olur? Hiçbir şey... Çünkü bu
esma, düşmanlara karşı bir tecelli açığa çıkarmaz. Sadece helal rızk getirir, hepsi bu...
Ama "Ya Muntakim" diye zikrederseniz daha bir kaç hafta geçmeden düşmanlarınızın
herbiri müthiş bir felakete düşüp sille yer. Bunu da "Muntakim" esmasının tecellisi
yapar. İnsan ihtiyaç sahibidir ve hastadır.
Esmaların hepsi de birer şifalı ilaçtır. Bir
insan gereksinimine göre değişik değişik esmalar çalışabilir. Özellikle Sufizm
yollarına biat edenler özgüven içinde diledikleri esmaları çalışabilirler. Bu, onlara
verilmiş birer icazettir, ruhsattır. Bunu, çok iyi anlamak lazım... Hiçbir insan yok ki
Kur'anda kendine bakan bir süre ayet olmasın; hiçbir insan yok ki esma-yı hüsnadan
kendine bakan bir esma olmasın...
Bir insan kendi yaratılış fıtratına uygun düşen
esmayla çalışmazsa yıllar geçse de hiçbir ilerleme sağlayamaz. Kul samimi olursa
Allah bunu gönlüne ilham eder... Kalbi dinlemek kadar güzel bir şey yoktur. Kalp
Allahı yansıtan bir ayna... Kalp ilahi sırra açılan bir pencere...
ESMA-YI HÜSNALARI ÇALIŞMA ZAMAN DİLİMİ...
Esma-yı hüsnayı hangi amaç için çalıştığımıza bağlı olarak zamansal sınır da değişir.
Sözgelimi Sufizm yoluna bağlı biriyseniz mürşidinizin size tarif ettiği dersi ölene
kadar yapmalısınız. Ama özel amaçlar içinse, sevgi, ilim, rızk, başarı, hastalık, sihir,
düşmanlıklar, rüya, yakaza ve benzeri 7,14,21,40 günle 150 gün arasında bu
çalışmalar değişebilir.
Yani yedi günle altı aylık zaman dilimi arasında bu esmalar
zikredilebilir. Bu çalışma amaca ulaşıncaya kadar da sürdürülür... En etkilisi de
esma-yı ilahinin ebcetsel sayı değeriyle esmayı zikretmektir. Sözgelimi "Hayy"
esmasının ebcetsel sayı değeri 18'dir. Bu esmayla özel bir dua planlanıyorsa 18 gün
buna devam etmelidir.
Yine "Ya Basıt" esmasının ebcetsel sayı değeri 72'dir. Yetmiş
iki gün boyunca bu sayıda esmayı anmak ruhu sevinçlere boğar. Sırlar açığa çıkar.
Böyle bir usul de vardır. İnsanlar, birbakıma esmanın ışınlarına aşık olarak
yaratılmışlardır. Bir insan hangi esmaya aşık oluyorsa, ona büyüleniyorsa kalbinde
onun sıcaklığından esin varsa o esmayı seçmelidir. Dilerse bir halife bunun tersini
söylesin...
Bunda büyük bir bereket ve sır vardır. Kalbin sevmediği, aşık olmadığı
esma yol aldırmaz sadece sevap getirir... Ya aşık olunan esmalar öyle mi? Onlar
ruhumuzu aşkla ışınlayacak bir nurdur. Ruh, esmanın aşkıyla, ondan aldığı ışınla
büyür ve gelişir. Ruh gereksinim duyduğu esmaları çok iyi tanır. Ona karşı gizliden
bir aşk yönelimi sergiler. Ruhun sevgilisi ve aşkı olan esmayı; ledüne sahip olan kimi
veliler bilip söyleyebilirler.
Bu çoğunlukla olası olmadığına göre en doğrusu Allah'a
yakarıp dua ederek kendine yararlı olacak ve mürşitlik edecek esma-yı hüsnayı
Ondan istemektir. Bir hafta kadar samimi kalple dua edildiğinde Allah'ın esma-yı
hüsnaları sırasıyla yavaş yavaş okunmaya başlanır. Ruh, kimi esmalar okunurken
aşktan çıldırır, onu ister... İşte o esma mühim bir mürşit olabilir ve çalışan hakkında
ism-i azam hükmüne geçebilir.
Gelinen konaklara göre de bu esma aşkı zaman içinde
başka başka esmalara kayabilir. Bu da çok doğal sayılmalıdır. Bir sufinin "Rahman"
esmasına aşıkken bir zaman sonra "Fettah"a aşık olması bereketli bir şeydir...
Esmaları sevmede ruhun gereksinimi, ilahi esin yelleri, yaratılış sırrı çok önemlidir.
Esma çalışmadan yana hiç kimse bir esmayı çalışmaya karşı sık boğaz edilmemelidir.
Severek yapılan her şey güzeldir...
GİRİŞ II
ESMANIN RUHANİLERİYLE BULUŞMAK...
Her esmanın "huddam" denilen ruhanileri "vazifelileri vardır. Bunlar bir esmanın
ebcetsel sayı değeri kadardırlar. Sözgelimi "Azim" esmasının ebcetsel sayı değeri
1020'dir. İşte bu esmaya vaziyet eden bin yirmi adet azametli ruhani vardır. Bin yirmi
meleğin emrinde de bin yirmi ruhani ya da cinni vardır. Ruhanilerden, cinnilerden,
meleklerden oluşan bu görevliler esmanın tecellisine uygun bir esinle zikredene
yardımcı olurlar.
Zikreden esmaya aşıksa ve bunu aşkla yapıyorsa özellikle ebcetsel
sayı değerine dikkat ediyorsa esmanın ruhanileri gelmeye başlarlar. Gece boyunca
onunla irtibata girmeye çalışırlar. Ruhuna vücuduna evine bakışına sesine sinerler.
Bu Sufizm yoluna biat etmenin özel bir kazanımıdır. Biat etmeyenler için bu ledün
nimetleri kapalıdır. Sufizm yolu dışında kalanların huddamlarla görüştüklerini
sanmaları sadece bir yanılgıdır. Onlar cinni şeytanların oyuncağı olurlar.
Bütün
medyumlar da öyledirler. Tarikat sahasına biat edenler Allah tarafından korunma
altında olurlar. Elde ettikleri de o dairenin ledünni bereket sırları olur. Bütün esmalar
Allah'ın rızası, amaçlar, vesile ve vasıta kılınmak için yapılmalıdır. Her şeyin başı
ihlastır. Allah'a, bir esmada aşık olana bütün ruhaniler de aşık olur. O dilemese de
Allah kendini anan kulunu dilediğine sevdirir.
Esma bitikten sonra "Yüce Allahım bu
esmanın ruhanilerini bana musahhar kıl ve işlerime yardımcı ver." diye dua edene
Allah tehlikesiz bir şekilde ruhanileri yollar. Ona yardımcı olmak için akın akın
gelirler. Bu ise dehşet bir lütuftur. Bir sufinin o sahayı merak etmemesi Allah'ın açtığı
böyle bir kapıyı yok sayması sadece cehalettendir.
İnsan sünnet ve kuran dairesinde
kalıp Allah'ın verdiği her türlü nimetten yararlanmalıdır. Bunu yaparken de yalnızca
Allah'a dayanmalı ona yönelmelidir. Allah ruhanilerle bir sufiyi buluşturmuşsa bu çok
özel bir sır olarak kalmalıdır. Aksi halde sırrı söylemek kimi zaman o sırrı bir daha
görmemeye neden olabilir.
Bu da acı olarak yeterli olan bir şeydir. Sufilerin çoğu
ruhani daireye sırt döndükleri için elli atmış yıl sonra bile yerlerinde sayıp
kalmışlardır. Allah'ın özel olarak her esmaya atadığı ruhaniler kimi cahil ve softa
müritlerce iyi gözle görülmemektedir. Onlardan uzak kaldıkları için de yerlerinde
sayıp durmaktadırlar. Öyleyse esmaların ruhanileriyle buluşmak onları yardımcı
olarak istemek için dua etmeli Allah'a yakarmalıyız.
O dünyanın nimetleriyle Allah
bizi buluşturmuşsa bunu örtüp gizlemeli sinemizde ötelere götürebilmeliyiz... Kim ki
hak bir tarikata intisap etmemiştir, hak bir mürşidin elinden biat almamıştır, onun
esmaların ruhanileriyle buluşması yardımlaşması sadece bir zan ve hayaldir. O kapı
kapalıdır. Esmaların ruhanileriyle buluştuğunu sananlar da cinni şeytanların
maskarası, kuklası olan zavallılardır...
Ruhanilerle buluşmak için İmam Ali Hazretleri
Celcelütiyesinde Allaha yakarır...
Emrine ruhani ifritler vermesini diler... Aynı dilek
Nakşibendi tarikatının kurucusu İmam Bahaüddin Nakşibent hazretlerinin Evrad-ı
Bahaiyye Azimetinde açıkça görülebilir. İmam Ahmet Buni,İmam Yafii, Seyyit Emir
Sultan gibi binlerce evliya bu sırları içeren ledünni bilgiler aktarmışlardır. Yani ruhu
ergin olana, bu yollar, Allah'tan esmanın ruhanilerini kendine musahhar edilip
yardımcı verilmesini dilemek, ism-i azam sırlarındandır.
DUA İÇİN UYGUN ESMALAR SEÇİLMELİDİR
Dua bir müminin kulluk borcudur ve onun sonsuz gücüdür. Dua her şeyin sahibi olan
Allah'ı hatırlama ona yakarmadır. Dua inanarak yapılırsa kaderi bozar. En tehlikeli
hastalıklar bile inanarak yapılan duayla yok olup gider. Duada çok büyük sırlar var.
Dua için başta bir miktar estağfurullah çekilmeli (70), sonra da efendimize salatu
selam getirilmeli (11), ardından neye ihtiyacımız varsa o esma ya da esmalar
seçilmelidir. Sonra da esmanın ebcetsel sayı toplamınca lailahe illallah demeli,
esmayı çekerek Allah'a yakarmalıdır.
Dua için uygun esma bulunursa seri bir şekilde
sonuç alınır. Esma ve dua bitince yine bir miktar istiğfar çekilir, bir miktar selatu
selam söylenir. Ardından fakire bir miktar sadaka verilir. Sözgelimi vesveseyle helak
olan biri yetmiş istiğfar, on bir selavattan sonra Kuddüs esmasını ebcetsel sayı
değerince 170 defa "Lailaheillallahul Kuddus" çekip vesveseyi Allah'tan yok etmesini
dileyip" buna kırk gün kadar devam etmelidir.
Vesvesenin nasıl söndüğüne tanık
olunacaktır. Hasta olan biri yine başta 70 istigfar, 11 selavat çekip niyet ederek 422
defa "lailahe illallahul Şafi" virdini kırk gün çekip Allah'a yakarırsa şifa bulacağı
vesileler önüne çıkar.
DUA ve ESMA YOĞUNLAŞILARAK YAPILINCA ETKİLİ OLUR...
Dua ya da tarikat virtleri inanarak, yoğunlaşılarak yapılmadığı zaman beklenen
yararlar ortaya çıkmaz. Dua edecek olan kişi haram lokma yememeli, gıybet etmemeli
ya da dinlememelidir. Bu arada dinde icat edilen bidat muamelelere girmemeli, buna
taraftar olmamalıdır. Şans oyunlarından, faizden, kalp kırmaktan uzak durmalıdır.
Dua zamanı için yatsı sonrası ya da sabah namazı farzıyla sünneti arası kırk gün
aksatılmadan duaya devam edilmelidir.
Dua edecek kişi ilk önce temiz bir elbise
giymeli abdestli olarak kıbleye karşı oturmalı birinci aşamada gözler kapalı bir şekilde
kalbinde dünyaya ait ne varsa ondan uzaklaşılmalıdır. İkinci aşamada kendisini
ölmüş bilip toprağın altında mahvolmuş, şanı şöhreti gitmiş şekilde düşünmelidir,
buna da beş dakika devam edilmelidir.
Sonra Allah'ın nurunu tecellisini sağanak
sağanak yağan bir yağmur gibi düşünüp kendini de o yağmur altında ıslanıyor diyerek
fikrederek yetmiş istiğfar, on bir selavat söylenip niyet edilerek "Lailahe illallah"
zikriyle ihtiyaç duyulan dua esması ebcetsel sayı değerince söylenip bu isimler
şefaatçi ve vasıta kılarak dua edilirse daha yedi gün geçmeden güzel sonuçlar ortaya
çıkar.
Bu muameleye kırk gün kadar devam edilmelidir. Dileyen vekaleten birine de
dua ettirebilir. Duanın sonunda bir miktar sadaka fakire verilmeli ve sabra çekilerek
dua sonucu beklenmelidir. Allah duayı üç türlü kabul eder: Ya isteneni verir. Ya
isteneni vermez daha hayırlısını verir. Ya da duayı ahiret hesabına kabul eder.
Gerekirse bu muamele tekrarlanır, duada ısrarlı olmak gerekir.
Allah duaya mutlaka
icabet eder. Tarikatlardaki sufilerin yıllar içinde ilerleme göstermeden aynı yerde
kaldıklarına sıklıkla tanık olunur. Kimi tarikat ehlinin yıllar sonra bile başladığı yerde
kalması virtleri yukarıda belirtilen şekilde yapmamayla ilgilidir. İnanarak
yoğunlaşarak yapılan dua ism-i azam sırrını açığa çıkarmada oldukça etkilidir.
Tarikat ehili bir sufi yoğunlaşabildiği ölçüde yol alır. Yoğunlaşmak öte alemle irtibata
geçmenin anahtarıdır.
Ötelerle irtibata geçenlere fetih ve sır kapıları açılır. Aksi halde
hiçbir ilerleme kaydedilmez. İsterse yetmiş yıl geçsin, her gün de yirmi bin esma
çekilsin... Değişen hiçbir şey olmaz. Sadece virdin sevabı alınır hepsi bu... Yetmiş yıl
önce nereden başlanmışsa yetmiş yıl sonra da aynı yerde kalınır. Bu durum Kur'an
okunurken, namaz kılarken de geçerli olan bir muameledir. Velayet ya da dua kabulü
çekilen esmanın tecellisinin açığa çıkması sırrıyla ilgilidir, bunun için de inançla
yoğunlaşıp virtleri yapmak şarttır.
ESMA-YI HÜSNANIN EBCETSEL DEĞERLERİ ve SIRLARI...
Esmaların ebcetsel değeri oldukça önemlidir. Dua ve virt ufkunda esma çekileceği
zaman ilahi sırları kapsayan sayılara çok dikkat edilmelidir. Esmanın ebcetsel sayı
değerinden sonra “/” imiyle verilen rakamlar o esmanın ism-i azam sırrını açığa
çıkaran sayılar olup oldukça önemlidir, bu sayılarda aklın kavrayamayacağı sırlar
vardır.
Esmanın ism-i azam sırrını açığa çıkaran sayılar bir topluluğa paylaştırılarak
virt halinde yapılabilir. Sohbet için bir araya gelen topluluklar herhangi bir esmayı
ism-i azam sırrını kapsayan ebcetsel sayıyla anıp dua etseler olağanüstü sırlar açığa
çıkar. Sözgelimi Rahman esmasının ism-i azam tecellisini ortaya çıkaran sayı
88.804'tür, bu sayı hatme katılanlara taksim edilip paylaştırılsa ve hatim bitiminde
bu esma şefaatçi ve vasıta kılınarak dua edilse tecelli sırları zuhur eder.
EN GÜZEL İSİMLER I
ALLAH
İsm-i azamdan zat ismidir.Bütün esmalar bu ismin birer sıfatıdır. Nefs-i emmarenin
ıslahı, kötü sıfatların yanması bu adla mümkün olur. Tarikatta bütün derece ve
makamlar bu esmanın bereketiyle elde edilir. Bu mübarek ad bütün esma-yı hüsnayı
içinde toplamaktadır. Bütün adlar bu addan türemiş ve bu ada sıfat olmuştur. Allah
adını çokça anan kimseler nefis menzillerini seri bir şekilde geçerler ve oldukça
heybetli olurlar.
Öyle bir heybet elde ederler ki kimse yüzlerine bakmaya cesaret
edemez. Ulvi ve sufili latifeler bu adın nuruyla olgunlaşır, nefis bu adın nuruyla
olgunlaşıp insan-ı kamil olmaya başlar. Kadri ve Nakşi tarikinde seyr-i süluk edenler
ilk önce bu esmaya talim ederler. Latifelerin ıslahı için bir günde en az beş bin Allah
esması çekilmelidir. Aksi halde latifelerin ıslahı söz konusu olamaz.
Tariklerde yol
alınamaz. Cezbeler konağına adım atmada, yolları katetmede bu esma tecellisi
oldukça etkilidir. Ebcetsel sayı değeri:66/4356
RAHMAN
Eşsiz bir merhamete sahip olan, merhamet tecellisinden her zerreyi sevinçlere gark
eden demektir. Bu adı çokça okuyanlar eşsiz bir merhamete sahip olurlar.
Heybetlerinden herkes çekinir. Rızk bereketine kavuşurlar. Çaresiz hastalıklara
yakalananlar bu esmanın tecellisiyle selamete kavuşabilirler. Adları Abdurrahman
olanlara bu adın çok büyük yararı vardır.
Ebcetsel sayı değeri:298/88804
RAHİM
Ahirette rahmet tecellisiyle her mümini sevindiren demektir. Rahim adını anan
kimseler dünya ve ahirette kesintisiz bir şekilde Allahın Rahmetine nail olurlar.
Ellerinde olmadan çevredeki insanlara sevgi ve merhamet gösterirler. Rızk bereketine
ulaşırlar. Bir nevi kendilerine gelen her türlü nimete karşı şükür halinde
sayıldıklarından rızkları bollaşır.
Bu esma, adı Rahmi olanlar için bir ism-i azamdır,
onların her işi bu isimle ilgilidir. Esmanın ebcetsel sayı değeri:258/66564
MELİK
Her şeyin kuşatanı sahibi idare edeni anlamına gelir. Akıllı, bilgili insanlara, özellikle
yönetici, öğrenci olanlara bu ad oldukça yararlıdır. Bu adın tecellisine gark olanlar,
her şeyi idare etme hassası kazanırlar. Herkese heybetli ve vakarlı gözükürler.
Her
türlü kazadan felaketten emin olurlar. Anlama ve kavrama güçleri günden güne
artar. Ebcetsel sayı değeri:90/8100
KUDDÜS
Bütün kirleri pasları temizleyen demektir. Cinlerin, şeytanın, nefs-i emmarenin
vesvesesinden kurtulmak için bu esma oldukça etkilidir. Bu esmanın büyüleyici bir
özelliği vardır.
Kuddüs esmasının tecellisine mazhar olanlar mağaradan çıkan Ashabı Kehf gençleri gibi ilgi odağı olurlar. Her gören kendilerine büyülenir, adeta aşık
olur. Evrende eko sistem halinde olan temizlikler yağmur, rüzgar, toprağa dönüşme
ve benzeri hep Kuddüs adının tecellisiyle olur. Bu adın ruhanileri etkileme gücü
vardır.
Gayp alemlerinin açılması ,sıkıntıların giderilmesi bu esma tecellisiyle açığa
çıkar. Bu esmayı çalışanlar "Subbuhun Kuddüsün Rabbuna ve Rabbül Melaiketi ve
Ruh" duasını da çalışırlarsa gaybın sırları ortaya çıkmaya başlar. Bütün kötülüklerden
korunurlar. Bütün kötü işler hayra dönüşür. Ruhaniler kendisini uyku uyanıklık
arasında ziyaret ederler.
Bu dua da Kuddüs esmasının ebcetsel sayı değerince
okunabilir. Ebcetsel sayı değeri:170/28900
SELAM
Yaratılanları günahlarından arındırıp selamete ulaştıran demektir. Bu isim Rical-ı
Gayp erenleri grubunda görevli olan üçyüz altmışların zikridir. Onlar bu adın
tecellisiyle donanıp darda kalanları selamete çıkarmaya çalışırlar. Selam adının,
cinnilerin saldırısına, şeytanların tasallutuna, fena insanların çıkışmalarına ve
tehlikeli hastalıklara karşı dehşetli bir yararı vardır.
Özellikle korku içinde kıvranıp
duran her şeyden korkan insanlara bu ad çok büyük yarar sağlar. Bu ada devam
edenlerde korkudan eser kalmaz. Hatta korkuyu inkar edecek duruma kadar gelirler.
Koruyucu bir kalkan gibi olan Selam adını ananlar, semavi bir felaketle yaşamlarını
yitirmezler: deprem, yangın, boğulmak, kaza ve benzeri... Selam tecellisi buna
müsade etmez. Düşmanı çok olanlar bu adı anınca düşmanlarının her biri bir felakete
uğratılır.
Adı ananlar nerede olurlarsa olsunlar felaketlere maruz kalmazlar.
Kalmışlarsa da kurtarılırlar. Bu ad cinleri mahveder. Psikolojik sorunları olanlar, cin
saldırısına uğrayanlar bu ada devam ederlerse seri bir şekilde kurtulurlar. Cinler
kendilerine kötülük etmeye yanaşamaz. Adeta zırha alınırlar. Bu büyülü ada devam
edip cezbeye girenleri yılan, akrep sokamaz. Hatta kurşun bile işlemez. Kendilerine
saldıran düşmanların tümü felakete uğrarlar.
Tıpta çaresiz kalınan hastalıklardan
kurtulmak için bu ad oldukça etkilidir. Adı çalışmaya ihlasla devam edenler her türlü
tehlikeli hastalıklardan kurtarılırlar. Bu ad, Yasin süresinin "Selamun kavlen min
Rabbin Rahim" ayetiyle çalışılırsa ortaya esrarlı tasarruflar meydana çıkar.
Çok
hayırlı neticeler alınır. Bu ayet (131,313,432,817) sayılarının herhangi biriyle
okunduğunda olağanüstü haller ortaya çıkar. Bu da esmayı yapanın inancı ölçüsünde
olur. Selam adı kurtarıcı bir rahmettir. Koruyucu bir zırhtır. Çok azametli bir
isimdir. Selam esmasının ebcetsel sayı değeri:131/17161
EN GÜZEL İSİMLER II
MÜ'MİN
Azabından inananları mahlukatı koruyan örten demektir. Kendini kötü söz
söylemekekten alı koyamayanlara, inanç bozukluğu içinde kıvranıp vesveseye
düşenlere bu adın büyük yararı vardır. Nefse ve mala zarar gelmesinden
korkuluduğunda bu ad anılmalıdır. Devamlı okuyanlar düşmanlara karşı korunurlar.
Ayrıca dilleri yalandan muhafaza edilir. İsteseler de kötülük yapmaya yönelemezler.
Her türlü hastaya şifa niyetiyle okunduğunda yarar sağlar.
Ebcetsel sayı
değeri:130/16900
MÜHEYMİN
Yoktan var ettiği mahlukatı gözetip koruyan demektir. Kalbin nurlanması için bu ad
çok yararlıdır. Bu ad düşmanların sataşmasından, her türlü bela ve musibetin
berterafında yarar sağlar. İlahi sırlar bu adın içinde gizlidir. Bu adı selim bir kalple
okumaya devam edenlere olacak hadiseler rüya aleminde gösterilir. Yedi gün boyunca
yatsı sonrasında samimi bir kalple beş bin defa bu adı ananlar neyi merak ediyorlarsa
rüyalarında görebilirler. Yunus Aleyhisselamın balığın karnında bu esmayı zikrederek
sahil-i selamete ulaştığı rivayet edilir.
Ebcetsel sayı değeri:145/21025
AZİZ
İzzet ve şerefte hiçbir şeyde benzeri olmayan hep kadir ve galip olan demektir.
Toplum içinde itibarlarını kaybedenler, evde, işyerinde onurlarını yitirmiş olanlar,
korku içinde yollarını şaşırıp kalanlar bu adı anmaya devam ederlerse bütün
bunlardan kurtulurlar. Rızkları yağmur gibi akıp gelmeye başlar. Evde sevgi ve huzur
oluşur. Aileler ve hane halkı sevgiyle kaynaşmaya başlar. Bu esmayı çalışanlara kim
kötülük etmeye yeltense korkunç bir belaya uğrar.
Esmayı çalışanların düşmanları
birer birer helak olurlar. Bu esmanın mucizesiyle hiç umulmadık yerden rızklar akıp
gelmeye başlar. Aziz esmasını çalışanlar dostları tarafından oldukça sevilirler ve
aranırlar. Zikre devam edenler dünya ve ahirette şerefli bir yere sahip olurlar. Mutlu
bir yaşam sürerler.
Esmanın ebcetsel sayı değeri:94/8836
CEBBAR
İstediğini yapan, mutlak hüküm sahibi olan, azameti karşısında her mevcudun küçük
ve zelil kaldığı Allah demektir. Bu esmayı çalışanlar çok korkunç derecede heybetli
olurlar. Üzerlerinde öyle bir heybet oluşur ki cinler ve insanlar hatta vahşi hayvanlar
bile bu heybetten titrer çekinirler. Özellikle cinni ve insi düşmanları zelil perişan
etmek için bu ad birebirdir. Bu esmaya devam edenlere hiçkimse bir kötülük
dokunduramaz.
Yapmaya kalkışırsa korkunç bir felakete uğratılır. Bu esmaya devam
edenin düşmanları birer birer dostluk mesajları vermeye başlarlar. Esmayı
zikredenden korkup çekinirler. Bu esmayı çalışanların emrine girmek için bütün
yaratılmışlar can atarlar. Onun sözünü dinler ve yerine getirirler. Tutuklu olanlara,
hapiste yatanlara bu ad bir kurtuluş vasıtası olabilir. Bu adın cezbesine ulaşanlar
kime dikkatlice bakıp nazar etseler düşmanlarını felakete uğratırlar. Kendilerine
cinniler tasallut olan kimseler bu adı anarlarsa cinnilerin iflahı kesilir. Esmaya devam
edildikçe cinniler yanıp kahrolurlar. Tasallut oldukları insanı terkederler.
Ebcetsel
sayı değeri: 206/42436
MÜTEKEBBİR
Mutlak büyük ve ulu olan. Büyüklüğü, azametiyle sonsuz olan Allah demektir. Bu
esma cinni ve insi düşmanları olanlara bir zırh gibidir. Günaha girmekten kendini
alıkoyamayanlar bu esmaya devam ederlerse, dileseler de günahlara girmeye cesaret
edemezler. Cinniler bu esmadan çok çekinirler. Mütekebbir esmasının tecellisi
cinnileri mahvedip öldürebilir.
Ruhani hastalıklara uğrayanlar bu adı anmakla büyük
yararlar sağlarlar. Düşmanı çok olanlar bu ada devam ederlerse düşmanlarını tümü
zelil ve perişan duruma düşer. Esmaya devam edenlerin sözleri herkes tarafından
dinlenir. Bu adı ananlarda korkunç bir heybet oluşur. Öyleki hiç kimse onların
yüzüne bakarak konuşmaya cesaret edemez. Bu adı ananların düşmanları korkudan
mahvolurlar. Adı ananla dost olmak için fırsat kollarlar. Cinniler bu adı çalışana
kötülük yapmak için yaklaşamazlar. Yanar helak olurlar.
Esmanın ebcetsel sayı
değeri:662/438244
HALIK
Yaratıcılığının ve yarattıklarının sınırı olmayan bütün kaza ve kaderi yaratan Allah
demektir. Bu esma araştırma geliştirme işiyle uğraşan bilim insanları için esin ve
keşif kaynağıdır. Bilim adamları bu esmaya devam ederlerse pek çok projeler ortaya
çıkarırlar. Sanat adamları için de bu esmanın çok büyük yararları vardır. İyileşmesi
müşkil olan maddi manevi hastalıkların şifası, kalbin nurlanması ve ledün bilgisi elde
etmek için de bu ad çok etkilidir. Bu adı anmaya devam edenler yaratılan şerlerden
kurtulup selamette kalırlar. Çocukları olmayan aileler bu ada devam ederlerse çocuk
sahibi olacak sebeplere ulaştırılırlar. Sırları sezmede, kaybolan yitiğin dönmesinde
adın tecellisi önemli bir işleve sahiptir.
Ebcetsel sayı değeri:731/534361
BARİ'U
Her şeyi çok değişik biçimde yaratan Allah demektir. Bilim insanlarına ve
sanatkarlara yararlı olan bir addır. Özellikle tıp doktoru olanların bu esmayı
çalışmalarında çok büyük sırlar var. Bu ismi çalışan doktor hastalarını iyileştirmede
oldukça başarılı olur. Buna kendisi bile hayret eder. Esmanın tecellisiyle hasta seri bir
şekilde iyileşir. Uzun süre iyileşemeyen hastalar bu isme devam ederlerse şifa
bulurlar. Bu isme devam edenlerin sıkıntıları sevinç ve ferahla değiştirilir.
Esmanın
ebcetsel sayı değeri:213/45369
MUSAVVİR
Her mahluku ezeli hikmetinin gereği suretlerle yaratan Allah demektir. Bu isme
devam eden sanatkarlar ve araştırmacılar oldukça başarılı sonuçlar alırlar.
Düşmanlığı dostluğa döndürmek için bu esma oldukça etkilidir. Sık sık düşük yapan
kadınlar, bu esmaya hamilelikleri boyunca devam ederlerse Musavvir olan, düşüğe
fırsat vermez. Musavvir esması bu isim hürmetine adı anana bol rızklı güzel ahlaklı
bir çocuk armağan eder.
Ebcetsel sayı değeri:336/112896
Ya Kahhar ismi serifinin daveti - NH
Ya Kahhar ismi şerifi
Bu ismi şerife hizmet eden ruhaninin ismi mekseyail dir. Çok şedid bir ruhanidir.
Emrinde milyonlarca cin ve şedid ifrit vardır. Hazreti süleymana tabi olmuş ve onun
emri ile bir çok ülkeyi yerle bir edip çok zalimi kahretmiş idi.
Eğer bu ruhaniyi zabt etmek istersen: halvet bir yere girip hergün 1500 defa Ya
kahhar ismi şerifini oku sonrada 1 defa kasemi oku sonrasındada vefki bir kağıda
çizip üzerinde taşı. Olaki bu ruhaninin şedid cinleri sana zarar vermek isterlerse
onlardan korunmuş olursun. bu arada riyazetli oruç tutup daima abdestli ol. Ayın
sonu cuma gecesine denk gelsin. o gece güzel kokulu buhur yak.
Hadim cok korkunc
bir aslan suretinde bağıra bağıra yanına gelir. yanına gelince seninle konuşmaya
başlar. Bu ruhaninin şartı budurki: daima cümle mahlukatı ve özellikle ehli küffarı
kahru perişan etmeyi ister. Ve bütün ülkeleri harab edip yerle bir etmeyi ve seninde
onunla beraber olmanı şart koşar. Eğer böyle bir şeyi kabul edersen ömrünün sonuna
kadar o ruhani emrindeki milyonlarca cin ile ve şedid ifritlerle sana tabi olur.
Dilediğin zalimi dilediğin düşmanı filhal parça parça ederler. emir versen hemen bir
ülkeyi yerle bir ederler. bir insana dokunsalar cira gibi cayir cayir yakip kül eder.
Bizim tavsiyemiz budurki: evvela bir istihare yapıp ondan sonra bu işe başla.
Kasem budur:
بسم هللا الرحمن الرحيم اللهم امددنى برفايق اسمك القهار واخسنى فاب القهر وبالعفريت القهر بان خادم نبي هللا سليمان اب
نداود عليه السالم وبطاعته وخدام بساطه وما اودعت طراز البساط من نقوش اسرار اسمائك اجب ايها الملك الخادم مكسي
ائيلوامر طاعتك من الجن والعفاريت يفعلوا ما يؤمرون اجيبوا ايها الخادم بحق اسم هللا القهار وبقاف القدرة وبهاء االشتها
ء والفالوحدانية وراء الربوبية اسئلك ياقهار ياهو يااول يارزاق ان تعددنى بسيف اهل الحضرة من عبادى الصالحين
Türkçe okunuşu:
Allahümme emdidni birefayiki ismikel kahhar ve ehisni fe ebül kahri ve bil ifritül
kahri bi enne hadimi nebiyyillahi süleyman ibni davud aleyhisselam ve bi ta-atihi ve
hüddami bisatihi ve emma evde-at tırazül bisati min nukuşi esrari esmaike ecib
eyyühel melikül hadim mekseyail ve emru ta-atike minel cinni vel afarit yef-alu ma
yu'merun ecibü eyyühel hadim bi hakki ismillahil kahhar ve bi kafil kudreti ve bi ha il
iştiha-i ve elifül vahdaniyyeti ve ra-i rrububiyyeti es-elüke ya kahhar, ya hu ya evvelü
ya razzak en-ta'didni bi seyfi ehlül hazrati min ibadissalihin.
Vefk budur.
bu davet muhyiddin abni arabi hazretlerinden rivayettir. Mubarek bir serh yazmis
esmaül hüsnaya okumaya gör
(Ya Semi ) Bir Havvas - NH
Her okumadan Evvel Herhangi Bir tahassun Dua sı Okunur.
Daha Sonra Herhangi Bir (Genel İşlerde Kullanılan) Sarfı Umar Dua sı Okunur.
Esmaul Hüsnadan olan Ya Semi isimi Gecede ve gündüzde 180 defa okunur.
Aşağıdaki tılsım Sarı Bir bakır Levha üzerine Kazınır.
Ve 7 gün Boyunca YAstığının Altına Uyurken Konulur.
Rüyada Hadim gelir Ve seninle Konuşur, Şartlarını Söyler.
Bu İş Kulak Daveti İçindir..
Rüyada Her şeyden Haber Almak içindir..
Vefk :
Açlık Hissini İzale Etmek İçin - Aytalen
El-Mükıyt
Yaşamak için gıdaları yaratan.
1.Bu ismin özelliklerinden biriside vücudun beslenmesini ve kuvvetini sağlamasıdır.
oruçlu kimse okur, toprak üzerine yazar, sonra temiz su ile ıslatarak koklarsa
kendisine zaaf veren halet gider, kuvvet gelir.
Devamlı okuyanlar açlık hissi duymazlar, manevi gıdalarını almış olurlar.
2.Kıraat edenlerin, Allah Teala rızkını kolaylaştırır, her çeşit fenalık onları muhafaza
eder.
3. Kendinden geçinceye kadar bu ismi şerifle zikreden açlık duymaz.
Hasta için Ya Kaviyyu - Cerden
Allah’ın EL-KAVİYY İsmi şerifi; Tam ve kamil kudret sahibi; pek çok güçlü,kayıtsız
şartsız herşeye Kaadir manasındadır.
Hasta olan kişi için; Bir bardak suya “13454 kere Ya Kaviyy celle celalühü” ismi şerifi
okunup,hastaya içirilirse,en kısa zamanda şifa bulur.
Ayrıca hasta için;1 bardak suya 616 kere “Ya Kaviyy,ya Metin celle celalühü” ismi
şerifi okunursa ve içirilirse kısa zamanda şifa bulur.
Ayrıca; 5 vakit Namazlardan sonra 116 kere “Ya Kaviyy celle celalühü” zikrine devam
eden her güçlüğü yener.Sıhhati daim olur.
EL-KAVİYY: Gücü ve kuvveti sınırsız olan,kendisinei hiç bir şey aciz bırakmayan
demektir.
Ebced değeri ve zikir saati:EL-KAVİYY., isminin ebced değeri (117) adettir.Zikir saati
Zühre, günü Cuma’dır.
Özellikleri ve bazı faydaları.
Bu ismin zikrifetih için uygundur.istanbulun fethinde bu ismin fatih sultan Mehmet
tarafından da zikredildiği bilinmektedir.Yavuz Sultan Selim de Mısır’ın fethinde bu
ismin zikrini yapmıştır.
Vucudunda takatsizlik veya kansızlık bulunan bir kimse, her gün(114) defa okuyarak
bu ismin z,krine devam ederse zafiyeti ve kansızlığı gider,kuvveti yerine gelir.
Zayıf bir mazlum okusa zalimin zulmünden emin olur.
her gün evinden çıkmadan(126) defa okuyan kimse,bütün zahmet ve meşakatlerden
kurtulur.İşleri kolayca yürür. Kalp ve ruh kuvveti kazanır.
Öğrenme kabiliyetini arttırmak için - Cerden
Öğrenme kabiliyetini artırmak için aşağıdaki, esmalar okunur.
1 bardak suya,198 defa “Yâ Allah,Yâ Hayy,Yâ Câmi,Yâ Kâfi celle celelalühü”
okuyup aç karnına içenin öğrenme kabiliyeti artar.
Ayrıca her gün 352 defa “Yâ Allah,Yâ Kâfi celle celalühü” okuyan kişi bütün güç işleri
kolayca başarır.
Hastalıklar için çok etkili bir tertip - Cerden
Bir miktar suya 100 defa “Yâ Rahmân” 41 kere “Yâ Şekûr” 21 kere “Yâ Selâm” ve 786
defa ” Bismillahirrahmanirrahim” okunur.
Sonra “Ya Rabbi! Hz.Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellem ve ehli beyti Muhammed rıdvanullahi teâlâ aleyhim ve
ecmain’in hürmetine beni (şu hastalıktan)bütün dertlerimde halas eyle” diye dua
edilir.Okunan su içilir.
Her ihtiyaca esmaül hüsna - Cerden
Esmâ-ül Hüsnâ İle Dua
(Bu dualar zamanın müsait olmasına veya arzuya göre günde 11, 21... 101 defa
okunur. Ancak buna başlamadan evvel Esmâ-ul Hüsnâ’nın tamamı okunmalı ve
sonra bu dualara başlanılmalıdır.
Esmâ’ları okumadan önce de şu duanın okunması
çok güzeldir: Allahumme innî es’elüke bi cemî’i esmâikel husnâ küllihe, mâ alimne
minhü ve mâ lâ na’lem. Ve es’elüke bismikel azîmil ekberillezî men deâke bihi
ecebtehü ve eşhedü biennehü Hüvallahullezî lâ ilâhe illâ Hû)
Mutluluk için: Yâ Rezzâku, yâ Latîf
*
Küfürden korunmak için: Yâ Rezzâku, yâ Kahhâr
*
Mahrûmiyetten kurtulmak için: Yâ Rezzâku, yâ Rahîm
*
Günah arzusu, zulüm ve nifaktan korunmak için: Yâ Vehhâbu, yâ Rezzâku, yâ Fettâh
*
Sevgi kapısını açmak için ve her işin başında: Yâ Allahu, yâ Fettâh
*
Meleklerin ve sâlihlerin yardımı; bolluk, rızık, galibiyet, korunmak, bereketsizliğin
kalkması ve habîs ruhlardan korunmak için: Yâ Kâbidu, yâ Bâsitu, yâ Hâfıdu, yâ Râfi’
*
Dilek ve mağfiret için: Yâ Alîmu, yâ Semî’u, yâ Basîr
*
Nefse galip gelmek için: Yâ Hakemu, yâ Adlu, yâ Latîf
*
Cinlerden korunmak için: Yâ Ğaffâru, yâ Settâr
*
Tecellîlere kavuşmak ve mükemmel insan olmak için: Yâ Ğafûru, yâ Settâru, yâ
Aliyyu, yâ Şekûru, yâ Kebîr
*
Şefkat denizinin kapısını açmak için: Yâ Mucîbu, yâ Rahîm
*
Rahmet kapılarının açılması için: Yâ Mevlâ, yâ Mucîbu, yâ Vâsi’
*
Nefs ve şeytanı yenmek, itikadı güçlendirmek, zulüm ve şerlerden korunmak, kin ve
hasetçilerinin duygularını izâle etmek ve ibâdetlerden lezzet almak için: Yâ Hakîmu,
yâ Vedûd ve Yâ Mecîdu, yâ Bâis ve Yâ Şehîdu, yâ Hakk
*
Mahlûkat tarafından sevilmek için: Yâ Hakîmu, yâ Vedûd
*
Darlık ve zafiyet zamanlarında: Yâ Vekîlu, yâ Kaviyyu ve Yâ Metînu, yâ Hamîd ve Yâ
Veliyyu, yâ Muhsi
*
Mahrum olmamak ve duanın kabulü için: Yâ Ğaniyyu, yâ Kaviyyu, yâ Kâdiru, yâ Azîz
*
Ma’siyet ve şer arzusundan korunmak için: Yâ Veliyyu
*
Velâyet makâmından pay almak için: Yâ Muhsî
*
Bekâbillah makamına kavuşmak, bid’atlerden ve nefsin hevâsından temizlenmek için:
Yâ Bedîu, yâ Bâk,i yâ Vârisu, yâ Reşîd
*
Zikir nûrlarının açılması için: Yâ Metînu, yâ Veliyyu, yâ Hamîdu, yâ Muhsî
*
Nefsî arzuların ve düşmanların ölmesi, kalbin açılması ve engellerin kalkması için: Yâ
Mübdi’u, yâ Mu’îd, yâ Muhyi’u, yâ Mumît, yâ Hayyu, yâ Kayyûm
*
Sultânı zikirle müşâhede ve kalbin açılması için: Yâ Hayyu, yâ Kayyûm
*
Manevî yükselme, rahmetin inmesi ve azâbın kalkması için: Lâ ilâhe illâ ente, yâ
Hayyu, yâ Kayyûm
*
Muhabbetullah ve rahatlıkla ibâdet edebilmek için: Yâ Vâcidu, yâ Mâcidu, yâ Vâhidu,
yâ Samedu
*
Vecd (cezbe) için: Yâ Vâcidu, yâ Mâcidu
*
Latîfelerin yükselmesi için: Yâ Vâhidu, yâ Ehadu, yâ Samedu
*
Vahdet makâmına ulaşmak ve günahların affı için: Yâ Hû, yâ Allah, yâ Ehad, yâ
Samed
*
Nûrları müşâhade esnasında dayanabilmek için: Yâ Kâdiru, yâ Muktediru, yâ Kaviyyu
*
Kötü ahlaktan arınmak, düşmanın helâki ve hasetçilerin belâya dûçâr olması için: Yâ
Kâdiru, yâ Muktediru ve Yâ Mukaddimu, yâ Muahhiru
*
Hayırlıların seni anması, hayra kavuşmak, marifet cevherlerinin açılması, gaybe
vukuf ve iman üzere ölmek için: Yâ Evvelu, yâ Âhiru, yâ Zâhiru, yâ Bâtinu
*
Rüşd yolunu bulmak için: Yâ Vâli, yâ Müteâli, yâ Berru, yâ Tevvâb
*
Dînî ve dünyevî zararları defetmek, rûh ve bedenin gıdasını celbetmek için: Yâ
Mâni’u, yâ Darru, yâ Nâfi’u
*
Nûra kavuşmak için: Yâ Nûru, yâ Hâdi
*
Havf ve recâ kapısının açılması için: Yâ Tevvâbu, yâ Müntekimu ve yâ Afuvvu, yâ
Raûfu ve Yâ Mâlikülmülk
*
Hak ve istikâmet üzere sebât için: Yâ Muksitu, yâ Câmi’u ve Yâ Ğaniyyu, yâ Muğni
*
Sinir sistemini yatıştırmak ve acelecilikten korunmak için: Yâ Sabûru, yâ Settâr ve Yâ
Sabûru, yâ Tevvâb
*
Cinlerin sana musahhar olması, cinlerin, büyücülerin ve sihirbazların sana tesir ve
tahakküm edememeleri için - 171 defa- : Yâ Mâlikülmülki, yâ Zel Celâli vel ikrâm
*
Gazab,öfke ve şehvetten kurtuluş ve emân ve emniyet için – Her namazdan sonra 36
defa-: Yâ Selâmu, yâ Mü’minu, yâ Müheyminu
*
Bela, zulüm ve mikroplara karşı -40 defa-: Yâ Azîzu, yâ Cebbâr
*
Rızık ve bağışlanmak için ve zulme uğranıldığında -100 defa-: Yâ Ğaffâru, yâ Kahhâr,
yâ Vehhâbu, yâ Rezzâk
*
Sâlih bir erkek evlâda kavuşmak için, eşi ve kendisi, buluşmadan önce 10’ar defa: Yâ
Mütekebbiru demelidirler.
*
Zorlukla karşılaşınca, zulme uğrayınca ve intikam almak için – 1000 defa-: Yâ Azîzu,
yâ Câbiru külli asîr
*
Allah teâlânın güvencesi altına girmek ve mağlubiyetten kurtulmak için -7 defa-:
Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbul arşil azîm -ve 100
defa-: Yâ Kaviyyu -ve 100 defa-: Yâ Vekîlu -ve 100 defa-: lâ havle velâ kuvvete illâ
billâhil aliyyil azîm
*
Bekâbillah için -500 defa-: Yâ Bâkî, entel Bâkî
*
Murâkabe için: Yâ Vâli, yâ Müteâli, yâ Berru, yâ Tevvab esmâları 100 bin salâvât-ı
şerîfeye bedel olan şu salâvât-ı şerîfe ile birlikte okunmalıdır: Allahumme sallî ve
sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin en-nûruzzêti, vessırrissêri fî cemî’il esmê’i
vel esêri vessıfât
Ya Vahid esması ile ummadığın yerden nimete kavuşma - Cerden
El-Vâhid;İsim,sıfat ve işlerinde ortağı olmayan;tek başına olan,Eşi ve benzeri,ortağı
olmayan.
Okuma gün ve saati:Salı günü Merih saati(Sabah ve akşam)Ebced değeri;”19″
Her gün 66 kere İhlas Sûresini ve ardında da 101 kere “Yâ Vâhid celle celalühü”
okumaya devam eden hiç ummadığı nimetlere kavuşur.
Her namazın arkasından okumaya devam edenin kalbi nurlarla dolar,rızkı
artar,herkes tarafından sevilir.
Ya Vahid ismini okuyanın kalbi; yorgunluktan ve bütün kötü düşüncelerden
uzaklaşır.
Mahlukatın şerrinden emin olur. Kalbi ve ruhu kuvvetlenir.
Her gün 19 defa “Yâ Vâhid” ism-i şerifini okuyanın kalbi nur ile dolar, dileği yerine
gelir. Denenmiştir (deniliyor)
“Yâ Vâhid” ism-i şerifini her gün 1000 defa okuyanın kalbindeki boş emeller,
düşünceler yerlerini Allah sevgisine bırakır.
Esma Fitrata, Amaca Uygun Olmalidir - Delal
Her insan esmaya mazhar yaratılmıştır. Nasil ki parmak izleri ve yüz ayrı ayrıysa
aynen öyle de her insanın yaratılışında esma faklılığı vardır. Kimi Rahman, kimi
Vedüd, kimi Muhyi ,kimi de Celil fıtratlıdır. İnsanların anlaşmazlıklarının temelinde
de esma farklılığı vardır. Çalışılan esma amaca uygun olmayınca beklenen yararlara
ulaşılmaz. Sözgelimi bir insan düşünün vesvese onun kaderi olmuş adeta... Hergün
vesveseden ölüyor. Bu insan, "Ya Rauf" çalışırsa ne olur? Amacına ulaşmamış olur.
Çünkü Rauf esmasının vesveseyi izaleye dahli yoktur.
Esma-yı hüsnanın her biri ayrı
ayrı tecelliye sahiptir. Bir tecelli diğerine karışmaz. Vesveseden helak olanların
çalışması gerekli olan esma "Ya Kuddüs" dür. Çünkü bu esma vesveseyi yakıp yok
eden her türlü kiri pası temizleyen bir tecelliye sahiptir. Yine bir insan düşünün
nereye gitse ne yapsa hep hakarete maruz kalmaktadır. Evde, sokakta, işte hep
aşağılanmaktadır.
Bu insan "Ya Hayy" çalışmaya başlarsa ne olur? Amacına uygun bir
esma seçmiş olmaz. Yine, her yerde horlanıp durur. Oysa böyle biri "Ya Aziz"
esmasını çalışsa bunu da ebcetsel sayı çarpımıyla yapsa kırk gün geçmeden izzetli, el
üzerinde tutulan biri haline gelir. Bu, doğru çektiği esmanın tecellisi neticesinde açığa
çıkan bir şeydir. Sufilerin seyr-i sülukta başarısız olmalarının temelinde de
fıtratlarına uygun esmayı çalışmamaları yatar.
Sözgelimi bir sufinin yaratılış fıtratı;
atak, girişimci, tuttuğunu koparan dışa dönük olsun. Bu sufi "Ya Halim" çalışırsa
fıtratına aykırı bir esma seçmiş olur. Bu sufi "Ya Seri'u" çekse seri bir şekilde yol alır.
Hayret edilecek sonuçlar ortaya çıkar. Her gıda her insana yaramadığı gibi, her esma
da herkese yaramaz. Esmaların hepsi şifalı ilaçlara benzerler. Ama insan kendi
hastalığına uygun ilaç alıp doğru esmayı çekebilmelidir... Aksi halde beklenen
yararlara ulaşılamaz.
Eğer sizin düşmanlarınız çoksa ,her gün birileri size sataşıp
duruyorsa yüz milyon defa "Ya Rezzak" çekseniz ne olur? Hiçbir şey... Çünkü bu
esma, düşmanlara karşı bir tecelli açığa çıkarmaz. Sadece helal rızk getirir, hepsi bu...
Ama "Ya Muntakim" diye zikrederseniz daha bir kaç hafta geçmeden düşmanlarınızın
herbiri müthiş bir felakete düşüp sille yer. Bunu da "Muntakim" esmasının tecellisi
yapar. İnsan ihtiyaç sahibidir ve hastadır.
Esmaların hepsi de birer şifalı ilaçtır. Bir
insan gereksinimine göre değişik değişik esmalar çalışabilir. Özellikle Sufizm
yollarına biat edenler özgüven içinde diledikleri esmaları çalışabilirler. Bu, onlara
verilmiş birer icazettir, ruhsattır. Bunu, çok iyi anlamak lazım... Hiçbir insan yok ki
Kur'anda kendine bakan bir süre ayet olmasın; hiçbir insan yok ki esma-yı hüsnadan
kendine bakan bir esma olmasın...
Bir insan kendi yaratılış fıtratına uygun düşen
esmayla çalışmazsa yıllar geçse de hiçbir ilerleme sağlayamaz. Kul samimi olursa
Allah bunu gönlüne ilham eder... Kalbi dinlemek kadar güzel bir şey yoktur. Kalp
Allahı yansıtan bir ayna...
Kalp ilahi sırra açılan bir pencere.
İnsan ve Nûr Esmâsının Tecelliyatı - Davud
Birbirine paralel, perdeli pencerelerle bağlanan yüzlerce bir oda varsayın. Bir odadan
güneş ışığı girdiğinde ötekilere doğru her odada aydınlık azalacak ve son odada
karanlığa yaklaşacaktır. Evrenlerde böyledir.
İlk oda Nûr ismine ilk bakan evrendir. Ve onun ardından diğer evrenler dizilir. Biz
Nûr isminden doğup azalan nûrlardan yaratılan evrenlerin en alt katındaki en az
nûrlu evrende yaşıyoruz.
Gölge ışıktan doğar.
Hiç ışık yoksa gölge yoktur; tamamen karanlık vardır. Eğer
evrenin Nûr ismiyle bağı kopsa, vücudu yok olur.
Yaratıcının Nûr isminden ilk gölge en yüksek nûrdan yaratılan en üst gök katı oldu.
Sonra Nûr derecesi azaltılarak aşağılara doğru diğer evrenler yaratıldı. Her katta ayrı
bir evren sakinleri yaratıldı.
"Göklerde ve yerde ne varsa ister-istemez kendileri de, gölgeleri de Sabah Akşam
Allah'a secde ederler" Rad Sûresi / 13.Ayet
Allah nûrunun 700 perdesi vardır..
Her perdenin ardında bir topluluğun durağı yer
alır. Son saftakilerin gözleri zayıflıktan, ön saftakilerin nûruna dayanamazlar. Ön
saftakilerin gözleri de görüş zayıflığı yüzünden daha ön saftakilerin nûrunu
kaldıramazlar.
- Mevlânâ -
Şu an biz nûrun en alt katından yaratılan evrendeyken, daha üst nûr düzeyindeki
evrenler ve onların sakinleri bizimle iç içe yaşıyorlar.
Dâ'vetu'l-Esmâü'l-Hüsnâ - Davud
Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Es-Selâmü Â'leyküm ve Rahmetüllâhi ve Berâkatuhü.
Eş-Şeyhu'l-Ekber Muhyiddîn-i İbn-i Arâbi'nin Dâvete'l-Esmâü'l-Hüsnâ'sıdır.
Esmâü'l-Hüsnâ'lar İle birlikte çok özel duâlar ile donatılıp bizlere ulaştırılmıştır.
Allâh ulaştıran ve bu ulaşılanlarla âmel edenlerden râzı olsun..
DÂVETU'L-ESMÂÜ'L-HÜSNÂ
Yâ Allâh, Yâ Allâh, Yâ Allâh.
Allâhü lâ ilâhe illâ huve’l-hâyyül-kayyûm. Lâ ta’hüzühû sinetün velâ nevm. Lehû mâ
fi’s-semâvâti ve mâ fi’l-ard. Men zellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih. Ya’lemü mâ beyne
eydîhim, ve mâ halfehüm, velâ yuhîdûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia
kürsiyyühü’s-semâvêti ve’l-ard.
Velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve huve’l-aliyyül-azîm.
(Sadekâllâhü’l-Âzîm)
Yâ Allâh, Yâ Allâh, Yâ Allâh.
O’ndan başka ilâh yoktur; O haydır, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de
uyuklama. Semalarda ve arzdakilerin hepsi o’nundur. İzni olmadan O’nun katında
kim şefaat edebilir?
O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O’nun katında kim şefaat edebilir?
O, insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun bildirdiklerinin
dışında insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun kürsüsü
gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.
O, Aliy’dir,
Azîm’dir.
Şehidallâhu ennehu lâ ilâhe illa huve ve’l-melaiketuhu ve ulu’l-ilmi kâimen bi’l-kıst.
Lâ ilâhe illa huve’l-azîzu’l-hakîm. Huvallâhullezi lâ ilâhe illa huve âlimu’l-gaybi ve’şşehâdeti Huve’r-rahmâni’r-rahîm. Huvallâhullezî lâ ilâhe illa huve’l-meliku, ElKuddûsu, Es-Selâmu, El-Mu’mînu, El-Muheyminu, El-Âzîzu, El-Cebbâru, ElMutekebbiru Subhanallâhi ammâ yuşrikun.
Huvallâhu’l-haliku El-Bariu, El-Musavviru lehu’l-Esmâu’l-Husnâ, yusebbihu lehu mâ
fi’s-semâvati ve’l-ardi. Ve huve’l-âzîzu’l-hakîm.
Allâh, adaleti ayakta tutarak şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur.
Melekler ve ilim sahipleri de. Mutlak güç ve hikmet sahibi Allâh’tan başka ilâh yoktur.
O Allâh’dan başka ilâh yoktur. Ancak o vardır. O gaybda olanı bilen (Âlim’dir)
şahiddir. O Rahmân ve Rahîm’dir.
Kulillâhumme mâliki’l-mulki tu’ti’l-mulke men teşâu ve tenziu’l-mulke mimmen
teşâu ve tuizzu men teşâu ve tudillu men teşâu bi yedike’l-hâyr.
İnneke alâ kulli şeyin kadir.
Tûlicu leyle fi’n-nehari ve tûlicu’n-nehare fi’l-leyli ve tuhricu’l-hâyye mine’l-meyyiti
ve tuhricu’l-meyyite mi’l-hâyyi. Ve terzuku men teşâu bi gayri hisab.
De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allâh’ım!
Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir,
dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye
kadirsin. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın.
Ölüden diriyi çıkarır,
diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.
Huvallâhullezi lâ ilâhe illa hû. İlâhen ferden sameden lem yelid ve lem yuled ve lem
yekul lehu kufuven ahâd. Ve lem yekul lehu şerikun fil mulki ve lem yekul lehu
veliyyun minel zulli ve kebbirhu tekbirâ.
O Allâh’dan başka ilâh yoktur. Ferdir, Samed’dir doğmamış doğurmamış ona denk
hiçbir şey yoktur.
Mülkünde hiçbir ortağı yoktur ve hiçbir yardımcıya ihtiyacı da
yoktur. Ve O’nu Tekbirle yücelt.
Huvallâhullezi lâ narifu lehu semiyyen. Ve huve recau ve lâ irticau ve’l-lec’a ve’lmulteca, ve ileyhi muşteka ve min hu’l-feracu ve’n-neca.
Es’eluke bi-ismike rafi’a celilu’l-alî el meniyi’l-ellezi ihtertehu li nefsik. Vehtasastehu
bi zikrik. Ve ba’astehu li cemii’l-halkike ve efradtehu an kulli şeyin dunike.
Ve
cealtehu delilen aleyke ve sebeben musilen ileyke fe innehu a’zemul esm’a.
Ve ecelu’l-aksâm.
Ve efharu’l-eşya.
Ve ekberu’l-azaim.
Ve evseku’d-dâim.
Lâ yahîburraci bihi.
Ve lâ yuraddu anhu ve lâ yedufu men’i’temede aleyhi.
Ve lâ yudamu men ticae ileyhi.
Ve lâ yeftekiru sailuhu.
Ve lâ yenkatahu recau murciye.
O’ndan başka hiçbir kimseyi tanımayız. Ve O’ndan başka ricada bulunulacak,
dönülecek ve sığınılacak kimse yoktur. Şikâyetlerimiz sana ve isteklerimiz de senden
ve kurtuluş kapısıda sende. Kendin için seçmiş olduğun Rafi’a, Alî, ve Menî
isimlerinle senden istiyorum. Zikrinle bu isimleri tahsis ettin. Bütün yarattıklarına,
mahlûkata senden başka bunları arattın ancak hiçbir kimsenin gücü yetmez zira
yalnız ferd olan sensin. (bu isimleri) Kendine delil kıldın.
Ve sana ulaşmaya sebep
eyledin. Bunlar senin en yüce isimlerindendir ve kâinattaki en güzel şeydir, en büyük
davettir. En güvenilir destektir. Onunla senden isteyen sıkıntıda kalmaz. Duâsı red
olunmaz. Ona güvenen güçsüz kalmaz. Onunla isteyen fakir olmaz. İsteyenin isteği
kesilmez.
Yâ men huve lâ yukheru ve lâ yudamu ve lâ yuğleb, ve lâ yunaziu, ve lâ yumâni ve lâ
yukamu.
İğfirli zunubi kulleha.
Vekfini hemme’d-dunya ve’l-âhire.
Ve afini ve’d-dunya ve’l-âhire.
Ve karrib civari minke.
Fi inneke ente’llâhu’llezi lâ ilâhe illa ente.
Ve bi ismike’l-azâmi’l-ekberi teve’s-seltu.
Ve bike teallaktu.
Ve aleyke tevekkeltu.
Lâ ilâhe illa ente. Vahdeke lâ şerike lek. Ve lâ ilâhe gayruke.
Yâ Rabbu ente rabbu’l-erbab. Ve m’utiku’l-rikab. Ve sahibu’l-afvi ve’l-ikab.
Es’eluke bi-rububiyeti’lleti infaredet biha entuncini minennari bi kudretike. Ve
tudhileni cennete bi rahmetike Yâ Erhâme’r-rahimîn.
Ey hiçbir olumsuzun etkilemediği, hiçbir zaman yok olmayan yalnız mevcut olan,
hiçbir şekilde mağlub olmayan, hiçbir kimsenin hesap sorması mümkün olmayan,
hiçbir şeyin kendisine engel teşkil etmediği, hiçbir gücün kendisini etkilemediği
Rabbim bütün günahlarımı afv eyle. Yâ Rabbi dünya ve âhiret sıkıntılarım da sen
bana yet, yardım et. Dünya da ve âhirette senden afiyet istiyorum. Beni sana yakın
eyle.
Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Senin yüce isimlerinle sana tevessül ediyorum.
Sana bağlandım ve sana tevekkül ettim. Senden başka ilâh yoktur. Senden başkası da
yoktur. Yâ Rab bütün Rablerin Rabbi sensin. Kulunu azad edende sensin, afvında
cezanında sahibi sensin. Rububiyetinle Tek kıldığınla senden istiyorum. Beni
kudretinle cehennemden koru. Yâ Erhâme’r-rahimîn rahmetinle beni cennetine dahil
eyle.
Yâ Nûr! Ente nûru’s-semâvati ve’l-ard.
Kadistenara bi nûrike ehlu semâvatike ve ardike, es eluke en tec’al li nûren fî kalbî.
Ve nûren fi semî.
Ve nûren fi basâri.
Key estadiu biha fi’d-dunya ve’l-âhire.
Yâ Nûr! Sen arzın ve semâvatın nûr’usun.
Semâ ve arz ehli senin nûrunla nûrlandı.
Nûrunla kalbime tecelli etmeni senden istiyorum.
İşitmemi, gözlerimi nûrlandır.
Dünya da ve âhirette nûrunla nûrlanmayı nasip eyle.
Yâ Azîm! Ente rabbu’l-arşi’l-azîm.
Bi azâmetike estaîn.
Ferfani fi illiyyin ve elhikni bi dereceti’s-salihîn.
Yâ Azîm!. Yüce arşın Rabbi sensin.
Senin azâmetine sığınıyorum.
İlliyin de beni yücelt, Salihlerle beni ilhak eyle.
Yâ Kerîm! Li keremike tearrattu ve bi vucudike temessektu
ve aleyke e’temettu fe ekrimni bi kerametike ve enzil aleyye min rahmetike ve
bereketike
ve karribni min cevarike ve’ksunî behaike.
Ve enilni bi rahmetike cezili ataike.
Yâ Kerîm! Senin kerem etmeni diliyorum senin varlığına tutundum, sana güvendim
bana kereminle ikramda bulum rahmetini ve bereketini üzerime indir.
Beni kendine yakın eyle bana takva elbisesini bana giydir.
Ve beni rahmetine nail eyle.
Yâ Kebir! Lâ tus’air haddi ve lâ tunkiz hazzi ve lâ tusallit aleyye men lâ yerhâmune.
Verfa’zikri, ve şerrif makami,
Ve Alî fi illiyyin dereceti.
Yâ Kebir! Beni yüz üstü bırakma ve nasibimi de azaltma Yâ Rabbi ve bana rahmet
etmeyeni de bana musallat etme.
Yâ Rabbi zikirlerimi yücelt, makamımı şereflendir,
Derecemi de iliyyinde (cennette) yücelt.
Yâ Mutealî! Es’eluke bi uluvike enter fani ve lâ ta’daani ve lâ tebluni bi ma huve a’lâ
minni.
Yâ Mutealî! Ey çok yüce olan, senin bu isminle beni yüceltmeni istiyorum.
Beni zelil kılma, kaldıramayacağım şeylerle beni imtihan etme.
Yâ Hâyyu! Es’eluke bi hayatikelleti lâ tazulu
Ve lâ tahulu havvin aleyyel mevte,
Ve ahyini hayaten tayyibeten,
Ve tevaffani vefaten tayyibeten,
Ve cealni meal ebrâri fi dari’d-dunya ve dari’l-karar.
Yâ Hâyy! Senin bitmeyen tükenmeyen Hâyy isminle senden istiyorum.
Ölümü bana kolaylaştır
Ve dirildikten sonra çok çok güzel bir hayatı bana ikram eyle
Ve bana temiz bir ölüm nasip eyle
Ve Yâ Rabbi dünya da da âhrette de beni iyilerle beraber eyle.
Yâ Kayyûm! Entel kaim alâ kulli nefsin,
El-Kayyûmu alâ kulli manen ve hasiyn,
İcâalni min men yutieke ve lâ Yâ asiyke,
Ve yekumu bi hakkıke ve lâ yağfulu an zikrike.
Yâ Kayyûm! Sen her nefis üzerine gözeticisin,
İyiliği de kötülüğü de algılayansın (görensin)
Sana itaat edenlerden beni eyle beni asi eyleme,
Senin hakkını yerine getirenlerden eyle zikrinden gafil eyleme.
Yâ Rahmân! Teattaf alâ durri bi r’afetike
Ve hallısni min azîmi curmi bi rahmetike,
Fe inneke şefiyku,
Ve men rekena ilâhi ma himake,
Ve’l-tece ileyke fe kad temesseke bi ruknil vesiyk.
Yâ Rahmân! Rahmetinle benim günahlarımı isyanlarımı zararlarımı afv eyle,
Rahmetinle büyük günahlardan beni koru,
Muhakkak ki senin şefkatin sonsuzdur.
Muhakkak ki senin himayene kim dayanırsa ve kim sana sığınırsa sonsuz güveni olan
bir dayanağa dayanmıştır.
Yâ Rahîm!
İrhamni bi rahmetike li tuğnini an rahmetin sivake.
Yâ Rahîm! Rahmetinle bana merhâmet eyle.
Yâ Melîk! Min mulkike talebtu,
Ve min hazainike leti lâ tenfezu seeltu fe atîni muku’d-dunya ve’l-âhire fe innehu lâ
yu’cizuke,
Ve lâ yunkisuke, ve lâ yuesseru fi mâ indeke.
Yâ Melîk! Mülkünden taleb ettim,
Senin bitmeyen hazinelerinden istedim.
Dünya ve âhiretin mülkünü bana ver…
Sen bunları vermekte aciz değilsin verdiklerinle de hazinelerinde hiçbir şey eksilmez.
Yâ Kuddûs! Ente’t-tâhiru’l-kudsu tahhir kalbi,
Ve ferrihhu li zikrike,
Ve allimni m yenfeuni,
Ve zidni ilmen ila ilmin.
Yâ Kuddûs! Kuds’u tâhir kılan sensin, kalbimi arındır,
Zikrin için kalbimi boşalt..
Bana faydalı olanı öğret.
İlim üzerine ilmi öğret.
Yâ Cebbâr!
Bi kuvvetike einni alel cebbârîn min abidike,
Yâ cebbâre’l-azîmi’l-kesîr,
Fe kullu cebbârîn hadiun bi azâmetike,
Zelilun tehta izzetike.
Yâ Cebbâr!
Cebbâr kullarına karşı bana yardım eyle.
Ey Cebbârların en azâmetlisi!
Her cebbâr senin yüceliğine karşı aldanmıştır,
İzzetinin altında zelildirler.
Yâ Mutekebbiru!
Eknufnî bi kenefike,
Ve hul beynî ve beynettuğati bin halkıke bikibriyaike.
Yâ Mutekebbiru!
Benim üzerime rahmet kanatlarını ger.
Yüceliğinle azgın kullarına karşı sen bana yardım et.
Yâ Azizu! Eizzini bi tâatike,
Ve lâ tezulleni bime’sıyetike,
Feehuvne ındike ve inde halkıke.
Yâ Azizu! Taatınla (itaat etmemle) beni şereflendir,
Sana asi olmakla beni zelil etme.
Senin ve mahlûkatın yanında beni âzîz kıl.
Yâ Halîmu!
E’fu annî bi-hılmike vesturnî bi-afvike,
Vecalnî mueddeben bi-hulkike,
Ve lâ tefdahnî beynennas yevme’l-ardı’l-ekberi beyne yedeyke.
Yâ Halîmu!
Hilminle beni afveyle, afvınla benim günahlarımı ört, Senin ahlâkınla beni terbiye
eyle.
Ve beni büyük hesap gününde ellerin arasında, insanların içinde teşhir eyleme.
Yâ Alîmu! Ente’l-alîmu bi-halî,
Sırrî ve cehri,
ve hatai ve amdi,
Fağfirlî mâ kaddemtu ve mâ ehhartu,
Ve ma esrertu ve ma e’lentu ve ma esreftu,
Ve ma ente e’alemu bihi minni, lâ ilâhe illa ente.
Yâ Alîmu! Sen halimi biliyorsun,
Sırlarımın gizlisinide açık olanını da bilen sensin,
Bilerek veya bilmeyerek yaptıklarımı da bilen sensin… Gelmiş ve geçmiş günahlarımı
afv etmeni senden istiyorum.
Sen beni benden daha iyi bilensin senden başka hiçbir ilâh yoktur.
Yâ Hakim!
Es’eluke bimâ ehkemte bihi ehkemte bihi eşyâe feethanteha,
Entehkume lî bi’l-icabeti fima seeltuke ve rağıbtu ileyke fi hi.
Yâ Hakim!
Yaptığım işi hikmetine uygun olmasını senden istiyorum. Senden bu isteğimdeki
hükmü de sana bırakıyorum. Bu istekde sana rağbet ettim (her hükmü sana
bıraktım).
Yâ Selâmu!
Sellimnî min mezalimi’l-ibâdi.
Ve min azabi’l-kabri,
Ve min ehvali yevmi’l-kıyâmeti.
Yâ Selâmu!
Zalimlere karşı, kabir azabından ve kıyametin hallerinden bana Selâm isminle tecelli
eyle.
Yâ Mu’mînu!
Emminnî mine’l-havfi,
Ve erhâm durrî ve fakatî,
Ve ma ehemmenî fî’d-dunya ve’l-ahıreh.
Yâ Mu’mînu!
Beni korkudan emin eyle.
Dünya da kendime işlediğim günahlardan dolayı verdiğim zulmetleri sen rahmetinle
afv eyle üzerimden sil, kaldır.
Yâ Muheyminu!
Huzbinasiyeti ilâ rıdake,
Ve’calnî fî taatike me’sumen bi velayetike.
Yâ Muheyminu!
Perçemimi tut, rızana doğru çek, anadan doğmuş masum çocuk gibi beni taatında
masum kabul eyle.
Yâ Haliku!
Bi’l-kaderetîlleti halkate biha kulle şey’in,
İkfinî şerre kulle şey’in bi-rahmetike,
Yâ Erhâme’r-rahimîn.
Yâ Haliku! Kendi kudretinle ki, o kudretinle her şeyi yarattın, bana yet!..
Her yarattınığın şeylerin şerrine karşı ey merhâmetlilerin en merhâmetlisi.
Yâ Bariu!
Ente bariyyu’l-eşyâe alâ gayri misalin,
Es’eluke enentecı’alenî mine’s-sadıkıyne’l-mebruriyne ındeke.
Yâ Bariu!
Yâ Rabbi sen her yapılan bütün olumsuzluklardan berisin.
Beni katındaki sadıklardan ve iyi kullarından eyle.
Yâ Musavviru!
Savvirtenî fî ahseni savreti,
Feahsin halkî ve hulkî ve hulukî yevme’l-kıyameti.
Yâ Musavviru!
Beni en güzel surette yarattın.
Yaratılışımı ve ahlâkımı kıyamet gününde güzelleştir.
Yâ Kadîru!
Bi’l-kudreti elleti kaderte biha alâe’l-eşyai,
Es’eluke en tuhsine tavri fî’d-dunya ve’l-ahıreti,
Ve tekune avnî, ve neccinî min su’i ekdarike.
Yâ Kadîru!
Her şeye karşı gücün kudretin sonsuzdur.
Senden istiyorum benim dünyada ve âhirette vahşetlerimi (çirkinliklerimi) ört ve
bana yardımcı ol ve beni kudretine karşı yaptığım hatalara karşı kurtar.
Yâ Ganiyyu!
Eğninî bi ginake,
Ve evse’a aleyye ataeke,
Ve eşfinî bi şefaike,
Ve eazniye min belâike.
Yâ Ganiyyu!
Beni zenginliğinle zengin eyle,
Taatte bana rahatlık ver
Ve bana katından şifa ver
Ve beni musibetlerden beni koru.
Yâ Hamidu!
Leke’l-hamdu kulluhu,
Ve bi-yedike’l-hâyru kulluhu,
Fe’l-himnî şukre ne’amake.
Yâ Hamidu!
Bütün hamdlar sana mahsusdur.
Bütün hâyrlar senin elindedir.
Nimetine karşı şükrü bana ilham eyle.
Yâ Mecîdu!
Temedde bi mecdike’l-vucudu felâ yefutu şey’un min ılmike ve lâ ye’vuduke,
İcalnî mimmen yukaddiske,
Ve yumeccidke, ve yusnî aleyke.
Yâ Mecîdu!
Her şey senin övülmüş vücudunla mevcut oldu senin ilminde her şey var…
Muhakkak ki sana hiçbir şey gizli kalmaz…
Beni, seni takdis edenlerden, yüceltenlerden ve övenlerden eyle.
Yâ Ehadu!
Entallâhu’l-Ehadu’l-ferdu’s-samedu
Lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehu kufven ehad,
Kûn Allâhumme lî caren, ve mu’nisen ve hırzen, ve hısnen menian.
Yâ Ehadu!
Allâh’ım sen teksin, Samed’sin, doğmadın, doğrulmadın ve benzeri olmayan sen
ahâdsın.
Allâh’ım beni kendine komşu eyle, ünsiyetinle kuşat beni, en güzel şekilde beni koru.
Yâ Vitru!
Ente vitru kulli şeyin fela kableke şey’un
Ve lâ be’adeke şey’un, i’cal akıbete emrî hâyren lî, Vec’al hâyre eyyamî yevme elkake.
Yâ Vitru!
Sen vitirsin (tek’sin) her şeyde, sen den öncede senden sonra da hiçbir şey yoktu.
Akıbetimi hâyrlı eyle,
Sana kavuştuğum gün kıl benim için.
Yâ Samedu!
Yâ men lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmun ve lâ tahva aleyhi hafiyeh fi’z-zulûmati’lbari ve’l-bahri.
Ehfızni fî nevmi ve eykazseni ve leyli ve nehari.
Yâ Samedu!
Ey ne uyku ne de uyuklama tutmayan,
Denizin en karanlık derinliklerinde ne de karada hiçbir şey kendisinden gizli
kalmayan…
Beni gecemde ve gündüzümde uyandıran, uykumda beni koru.
Yâ Semiu!
İsme’a savti verhâm surahi vecib duâi.
Yâ Semiu Yâ Mucib.
Yâ Semiu!
Sesimi duy, çığlıklarıma merhâmet et, duâma icabet et.
Yâ Semiu Yâ Mucib.
Yâ Basîr!
Kad ehata bi kulli şey’in ilmeke ve nefeze fihi emruk
Ve kullehu bi aynik fanzur ileyye bi rahmetik ve tuariz anni bi vechikel kerîm.
Yâ Basîr! Senin ilmin herşeyi kuşatmıştır ve herşeyi emrinle bir anda var ettin,
Herşey senin gözetimin altında bana rahmetinle muamele eyle. Kerîm olan vechinden
beni mahrum eyleme.
Yâ Rauf! Ente arafu bî min ebi ve ummi ve lev lâ ra’fetuke ma atafa aleyye fe temmim
ni’meteke aleyye. Ve lâ tenkusniy ma a’teyteni.
Yâ Rauf! Sen bana annemden ve babamdan daha şefkatlisin, senin şefkatin olmasaydı
bana kimse şefkat edemezdi üzerime ni’metini tamamla.
Bana ikram ettiklerinden kısma.
Yâ Latif! Ultuf bi bilutfike’l-hafî min haysu a’lemu ve min haysu lâ e’lemu inneke ente
allâme’l-guyub.
Yâ Latif! Bana lutfeyle, bana gizli olan bildiğim veya bilmediklerimi zira gaybı bilen
sensin.
Yâ Hafizu!
Ehfazni fi nefsî ve ehlî ve malî ve veledî
Ve mâ hazartu fihi ve ma gayibtu anhu min eza bima hafizte bihi’s-semâvati ve’l-ard
Ve mâ fihinne inneke alâ kulli şey’in kadîr.
Yâ Hafîz!
Nefsimi, ehlimi, malımı, çocuklarımı,
Şu an bende olan bildiğim ve bilmediğim her şeyimi tüm şerlerden semâvatı ve arzı
koruduğun gibi beni de koru.
Herşeye Kadîr sensin.
Yâ Ğafur!
Iğfirlî zûnubî vestur uyubî
Ve lâ tefzahnî inneke ente’l-gafuru’r-rahîm.
Yâ Ğafur!
Günahlarımı afv eyle,
Ayıplarımı setreyle, beni utandırma muhakkak ki sen afv eden
“Ğafur”sun ve merhâmet sahibi “Rahîm”sin.
Yâ Vedûd!
Icalli minke rahmeten ve vidden fi’d-dunya ve’l-âhire vec’al lî meveddeten fî kulubilmu’minîn.
Yâ Vedûd!
Bana dünya da ve âhirette muhabbetini ve rahmetini ikram eyle,
Bana karşı müminlerin kalblerine de muhabbet duymalarını nasib eyle.
Yâ Zel Arş’il-Mecîd!
Icalnî mine’l-musebbihîne bi hamdike ve’l-mumeccidîne leke ena elleyli ve etrafi’nnehari bi’l-ğeduvvi ve’l-âsal ve eınnî alâ zalike.
Yâ Zel Arş’il-Mecîd!
Beni seni hamd ile tesbih edenlerden eyle, gece ve gündüz, sabah ve akşam şanını
yüceltmeyi nasib eyle Ve bunu yapmamda bana yardım eyle.
Yâ Mubdiu!
Ente bede’ete’l-eşya kema turîd ve ente’l-elmubdiu ve’l-muîd fa’alu’lima
turîd ferzuknî hâyri ed-dunya ve’l-âhire ve’l-afiye fî cemîe’l-umur ya mevlâye.
Yâ Mubdiu! Sen bütün eşyayı ilk kez var edip ve yok edensin, istediğini yapansın.. Ey
mevlam! dünya da ve âhirette beni hâyrlarla rızıklandır, bütün işlerimi de hâyrlı eyle.
Yâ Muîd! Ente muîde’l-eşya kema’bedea teha evvela merratin, es’eluke’s-sıhhate fî
mali ve celîl ahvali.
Yâ Muîd! Bütün eşyayı hayattan sonra ölüme ve ölümden sonra da hayata çeviren ve
bunu devam ettiren sensin. Malı mı ve işlerimin sıhhatte olmasını (korunmasını)
istiyorum.
Yâ Rakîb! Uhrusnî bi rukyetike ve’ranî bi hayatîke veknufnî bi fadlike ve lâ tekellinî
ilâ gayruke.
Yâ Rakîb! Bütün kullarını tek tek gözeten bütün varlıklar üzerinde gözcü olansın.
Beni Rakîb esmânla koru üzerimde gözcü ol, beni koruman altına al, fazlınla kucakla
beni Senden gayrısına bırakma.
Yâ Şekûr!
Ente şekûr, ve leke eş-şukur alâ ma raeyte ve encebte ve efneyte ve’bkayte, ıcalnî
mine’ş-şakîrîne li elâike ve mine’l-hamidîne li niamaike.
Yâ Şekûr!
Verdiğin nimetleri arttıran şekur sensin.
Her halükarda verdiğin ve aldığın herşeye şükür sanadır. Beni nimetlerine şükür
edenlerden, sıkıntılara karşı da hamdedenlerden eyle.
Yâ Baîs! Ibasnî şehîden, takiyyen sıddıken, radiyyen, âzîzen, hamîden, muhtabitan,
mesruren, mukarremen, mahburen.
Yâ Baîs! Yeniden dirilten “ba’s eden”! Beni şehid, takva sahibi, sıddık, razı olan, âzîz,
hamdeden, mutlu ikram edilen kullarından eyle.
Yâ Varîs! Ente terisu el arda ve men aleyha ve terisu essemâvati kulleha, ve cemîa ma
halekte, fe verisnî ilmen ve hılmen ya hâyre’l-varisîne.
Yâ Varîs! Arza ve arz da bulunan herşeye ve semâvatta ve semâvatta bulunan herşeyin
gerçek varisi sensin ve yarattığın herşeyin varisi sensin ey varislerin en hâyrlısı beni
hılme ve ilme varis eyle.
Yâ Muhyî! Ahyini hayaten tayyibeten bi cûdike, ve elhimnî şukreke ve zikreke ebeden
ma ebkayteni,
Ve atînî fî’d-dunya haseneten,
Ve fi’l-âhireti haseneten,
Ve kınî bi rahmetike azâbe’n-nâr.
Yâ Muhyî!
Beni güzel pak varlığınla dirilt, ebediyyen şükrünü ve zikrini ilham eyle, dünya da ve
âhirette bana güzel ameller (hasenat) nasip eyle, rahmetinle beni cehennem
azabından koru.
Yâ Muhsîn! Yâ Mucemmilu, udî Allâhumme aleyye bi ihsanike, ve zâif ledeyye
ni’ameteke, ve cemîl alâike.
Yâ Muhsîn! Ey güzelleştiren üzerime güzellikleri muhsîn isminle ihsan eyle ve güzel
ni’metlerini üzerimde çoğalt.
Yâ Mumît! Havvin aleyye sekerate’l-mevt ve gusasahu ve barik lî fi hi inde nuzûlihi,
ve lâ tecalnî inde ve mufaretekehi’d-dunya min innâdimiyne.
Yâ Mumît! Sekerati’l-mevti üzerime kolaylaştır, inişini (nüzulunü) mübarek eyle,
dünyadan ayrılırken beni pişman olanlardan eyleme.
Yâ Cemîl! Lâ tunkusnî ma e’tayteni, ve lâ temn’anî ma rezaktenî, ve lâ tah’r-rimnî ma
veattenî ve cemmi’lnî bi taatike.
Yâ Cemîl! Bana verdiklerini azaltma, kısma.. bana vaad ettiğin nimet ve rızıklardan
beni mahrum eyleme, taatinle beni güzelleştir.
Yâ Mu’nim! Temmim ni’meteke aleyye, vesturni biha, ve cealnî min’eşşakiriyne
aleyha.
Yâ Mu’nim! Üzerimde olan nimetini tamamla, günahlarımı setreyle ve bu nimetlere
karşı da şükür eden kullarından eyle.
Yâ Mufaddil! Bi fadlike aişu, ve leka ercu, ve aleyke tuklânu, fe evsi’a aleyye min
fadlike, verzukni min halâli rızkike.
Yâ Mufaddil! Senin fazlınla yaşıyorum ve fazlını istiyorum, fazlınla rızıkların
helalinden rızkımı genişlet.
Yâ Evvelu! Ente’l-evvelu ve’l-âhiru, ve’zzâhiru ve’l-batınu, ve ente alâ kulli şey’in
şehîd, fecalni evvela ennasi ve evvele men yeşrabu min havzı nebiyyike yevme’lkıyame.
Yâ Evvelu! Evvel olan, âhir olan, zâhir olan, batın olan sensin. Herşeye şahitsin,
kıyamet günü nebînin havzından (kevser havuzundan) ilk içenlerden eyle.
Yâ Ahiru! Ente ahır kulle şey ve kullu şey’in haliku illa vecheke, tealeyte uluvven
kebîra.
Yâ Ahiru! Ey nihayeti olmayan ezelden ebede kadar var olan “ahıru”. Bütün şey’lerin
nihayeti sendedir, sen den başka herşey fanidir baki olan senin vechindir, yüceler
yücesisin.
Yâ Zahîr! Ente’z-zâhiru alâ kulli meknûn, ve’l-alimu bi kulli mektum, es eluke en
tuzzihira li min umuri ahseneha bi keramike.
Yâ Zahîr! Varlığı aşikâr “zâhir” olan, yarattığı eserleri ile güneş misali varlığını kabul
ettiren ve her gizli olanı bilensin… Kereminle bütün gizliliklerde olan iyilikleri
güzellikleri bana bildir.
Yâ Batın! Ente tedri bivatın’el-umur kema tedri zevâhireha, ve ente allam’ul-guyub,
es eluke en tusliha zâhiri ve batıni bi kudretike.
Yâ Batın! Varlığını, sıfat ve tecellileriyle ilâhi zatını gizleyen, gaybı bilen sensin…
Kudretinle bildiğim ve bilmediğim herşeyin en iyisini bana takdir eyle.
Yâ Kâhir! Kahharte’l-eşyae bi kudretike, ve kullu cebbârîn mutekebbir duneke, ve
nasiyetun bi yedike, ve kullu vakıfun beyne yedeyke, ve hadiun ledeyke.
Yâ Kâhir! Kudretinle eşyayı kahrettin ve sana yüz çeviren her cebbâr ve mütekebbirin
pençesi senin elindedir, ve sen hepsine vakıfsın ve her aldatan seninle aldanmıştır.
Yâ Vahhab! Hebli min ledunke rahmeten ve ilmen ve hebli veleden salihen, inneke
ente’l-vahhab.
Yâ Vahhab! Bana kendi katından rahmeti, ilmi ve salih evlad hibe eyle muhakkak ki
Vahhab (hibe eden, karşılık beklemeden veren) sensin.
Yâ Fettah! İftehli ebvabe rahmetike ve edhılni fiha, ve eızni mineşşeytanirracîm,
veftah aleyye min fadlike, ve zidni min siatike, ve’eğnini en halkıke.
Yâ Fettah! Rahmetinden bana kapılar aç, rahmetine koy, beni kovulmuş şeytandan
koru, fazlınla hâyrlı kapılar aç, üzerime nimetlerini artır ve beni mahlukattan
müstağni eyle.
Yâ Hallâk! Ente halâkte’l-eşyae min gayri teabin velâ nesabin, halâkteni halkan
seviyyen hasenen cemîlen, ve faddalteni alâ kesirin min halkike tafdilen, es eluke en
tuhsine halkî ve terzukanî min rızkike, ya erhâmerrahimîn.
Yâ Hallâk! Sen bütün kainatı yorulmadan yarattın, beni doğru ve güzel halkettin ve
bana yarattıklarının arasında fazl ettin (beni üstün kıldın)… Yâ erhâmerrahimîn
rızkımı genişlet ve beni güzel kullarından eyle.
Yâ Kadîy! Ente takdî fi’l-halki bi’l-hakk kema turîd, fakdî lî, bi’l-husna ve cennibnî
errida, vehtim lî bi hâyr fil-âhire ve’l-ulâ.
Yâ Kadîy! Mahlûkatın arasında hakk ile istediğin gibi hükmeden sensin, hesabımı
güzel ederek ve beni ridanla koruyarak bana hükmeyle, dünya ve âhiret işlerimde
sonumu hâyreyle.
Yâ Adl!
Ente a’delu’l-hakimîn ve Erhâme’r-rahimîn.
Yâ Adl!
Sen hükmedenlerin en hakimi, mağfiret edenlerin en mağfiretlisi “Erhame’rrahimîn”sin.
Yâ Hannan!
Ihnun aleyye bir’afetike, ve tafaddel bi rıfkıke ve rahmetike, vekbıd annî kulle
cebbârîn anîd, ve şeytanin merid, ve’hrucnî bi-izzetike min kulli dıyk.
Yâ Hannan!
Rahmetinle bana merhâmet eyle, rıfkını ve rahmetini dile, her cebbâr ve inatçı insanı
benden uzaklaştır ve inatçı şeytanıda..
İzzetin hakkı için beni bütün sıkıntılardan kurtar.
Yâ Mennan!
Munna aleyye bi’l-afiyeti’ş-şafiye fi’d-dunya ve’l-âhire.
Yâ Mennan!
Dünya ve âhirette bana afiyet ve şifa ihsan eyle (mennan isminle tecelli eyle).
Yâ Zel Celâli ve’l-İkram!
Ente cevadun mutecemmilu,
A’tînî min keremike, ve cealnî şakiran bi ihsanike ve minnetike.
Yâ Zel Celâli ve’l-İkram!
Ey Celâl büyüklük azâmet ikram ve iyilik sahibi. Güzellikleri çok çok ihsan eden
kereminle ihsan eyle; senin ihsanlarına karşı minnet ve şükreden kullarından olmayı.
Yâ Kaviyy!
Ente ellezi halekta essemâvati ve’l-arda ve men fi hinne min gayr nasebin ve lâ
te’abîn, fe kavvînî alâ taâtike bi-kuvvetike.
Yâ Kaviyy! Arzı ve semâyı ve onda olanları yorulmaksızın yarattın, sana itaat etmek
için bana gücünle (kuvvetinden) güç (kuvvet) ver.
Yâ Şedîd!
Işdud ezri, ve eınnî alâ emrî, ve kunlî fî kadaain kulle hacetin te’arizu lî.
Yâ Şedîd! Sırtımı dimdik tut, işlerimde bana yardım et, bütün işlerimde bana kolaylık
sağla.
Yâ Ğalib! Galebte kulle gallağbin bi kudretike, fağlub bi-izzetike men bağye aleyye.
Yâ Ğalib! Kudretinle bütün güçlülerin hakkından geldin.. bana karşı azan kimsenin
hakkından da izzetinle ğalib gel.
Yâ Barru!
İleyke yuhşarue’l-halku ecmaîn yevme el ardi, fakdi enni ed’duyune, vezkurni,
vehşurnî mea el ebrarî veş’şuhedai ve’s-salihîne.
Yâ Barru! Kullarına karşı ikramı ve iyiliği bol mahlukata karşı çok kayırıcı olan…
borçlarımda bana yardım et, beni an, beni şehidler, salihler ve iyi insanlarla haşreyle.
Yâ Hafiyyu! Te’alemu’s-sırra ve ehfa, ve kullu hafî indeke celiyyu, ıhfırli ma hafiye
anin’nas min suin fi’ilyî, ve lâ teftahnîy yevme’l-kıyameti alâ ruûsi’l-eşhad.
Yâ Hafiyyu! Sırrın sırrını bilen sensin, her gizli senin yanında açıktır, insanlardan
gizli olan günahlarımı mağfiret et, kıyamet günü günahlarıma karşı kimseyi şahid
eyleme açığa çıkarma.
Yâ Celîl! Cellet ani’l-eşyai azemetuke fea’tiyni min celâlike, ve lâ tahrrimni fe vaide
cemâlike.
Yâ Celîl! Her şey’den senin ismin yücedir, yüceliğinle bana ihsan eyle, cemalinin
fazlından beni mahrum eyleme.
Yâ Munkidu! Inkidnî mine’l-el-muhlikat, vekşif anni’z-zulumati ve ferric annî cemi
kurubat.
Yâ Munkidu! Helâk edenlerden beni kurtar, bütün karanlıklardan beni çıkar,
sıkıntılardan beni kurtar.
Yâ Rafî’! Ente terfau men turîd ani’l-havadisi’s-seyyie, ferfa’anî fi’l-illiyyin, ve’rhamnî
bi-rahmetike ya erhâmerrahimîn.
Yâ Rafî’! Sen istediğinden dünyanın kötü hadiselerini def edersin, beni illiyyin’e
yükselt, ya erhâmerrahimîn rahmetinle bana merhâmet eyle.
Yâ Kabıd! Kullu şey’in fî kabdatike, muhituhu bihi kudretuke, fecalnî fî hızrike ve
hıfzike, ve lâ takbizu yedeyye an feyzike.
Yâ Kabıd! Her şey senin kabzındadır kudretin (herşeyi) kuşatmıştır. Beni koruman ve
gözetimin altına al, fazlının bolluğundan beni esirgeme.
Yâ Basitu!
Ibsud yedeyye bi’l-hâyrati, ve enilnî ceziyle el hasenati ve e’alâ’d-derecati.
Yâ Basitu!
Ellerimi hâyrlara aç, hasenatın en güzeline beni nail eyle ve derecemi alî eyle.
Yâ Vasiu! Vesı’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen, ica’l-rızki vasian.
Yâ Vasiu! İlmin ve rahmetin her şeyi kuşatmış, rızkımı geniş eyle.
Yâ Şefîk! Ente eşfaku alâ halkıke min abaihim ve ummahatihim, ve erafu bi him min
hum, ıcalnî şefikan, ve kun aleyye şefîkan ve bi refikan bi rahmetike,
Yâ Erhâme’r-Rahimîn.
Yâ Şefîk! Sen mahlûkatına onların anne ve babasından daha şefkatlisin, onlara karşı
daha müşfiksin… Beni şefkat sahibi eyle, kalbime merhâmetini koy ve bana şefkat
eyle, rahmetini bana arkadaş eyle
Yâ Erhâme’r-Rahimîn.
Yâ Refîk! Irfık bî iza ahta’atu.
Yâ Refîk! Hata ettiğim zaman bana rıfkınla muamele eyle.
Yâ Munşîu! En şe’ate kulle şey’in kema arette, ve ezharte kulle bediin alâ vifkî
mahterte ve ahbebte, ve barik lî fi rızkî.
Yâ Munşîu! Her şeyi isteğin gibi inşâ ettin, her şeyi istediğin, sevdiğin ve seçtiğin gibi
yarattın… verdiğin rızkı bana mübarek eyle.
Yâ Bedî’! Ente bediu’s-semâvati ve’l-arda ve mubdiu huma.
Yâ Bedi’! Sen arz ve semâvatın eşsiz yaratıcısısın.
Yâ Manî’u! Lâ temneanî min rahmetike ve fadlike.
Yâ Manî’u! Rahmetinden ve fazlından beni mahrum etme.
Yâ Tevvab! Ikbel tevbeti, verhâm gurbeti, ve lâ tahrimni sevabeke.
Yâ Tevvab! Tevbemi kabul eyle, garipliğime rahmet eyle, ecrinden (sevabından) beni
mahrum eyleme.
Yâ Karîb! Karribnî min civarike, vehfaz kalbî bîkurbike ve kenefike, ve lâ tub’idni min
rahmetike.
Yâ Karîb! Beni kendine yaklaştır, kalbimi koru sana yakınlıkla ilhak eyle,
rahmetinden uzak eyleme.
Yâ Mucîb! Ecibduâî, ve tekabbelhu.
Yâ Mucîb! Duâma icabet et, kabul eyle.
Yâ Mun’imu! Bede’atenî bin’niamî kable en tahlukanî, fe Es’eluke bekae niamî bi’lkemalî, ve ziyadeten min fadlike, Yâ Zel Celâli ve’l-İkrâm.
Yâ Mun’imu!
Beni yaratmadan önce nimetlendirdin, nimetin devamını ve tamamını fazlından
arttırmanı istiyorum.
Yâ Zel Celâli ve’l-İkrâm.
Yâ Mufaddilu! Levla fadluke le helektu, femnun aleyye bi’l-temaamî.
Yâ Mufaddilu! Fazlın olmasaydı helâk olurdum, nimetini üzerimde tamamla.
Yâ Ma’rufu! Entallâhu, ma’rufuke lâ yuchel velâ yahfa, fe lâ teslu’bunî ma a’tayteni
min’el ma’rufi bi rahmetike.
Yâ Ma’rufu! Sen “O” Allâh’sın, ki seni bilen cahilce davranmaz… Rahmetinle
marifetinden beni mahrum eyleme.
Yâ Habîr! Habberte’l-eşyae kable en tahlikaha.
Yâ Habîr! Sen eşyayı yaratmadan önce her şeyden haberdardın.
Yâ M’uti! Atinî min fadlike maa yeummenî ve yetummenî.
Yâ M’uti! Fazlından bana ver, beni kuşatsın etrafımı sarsın.
Yâ Muîn! E’anî alâ taatike, ve lâ tekillenî ilâ ahâdin sivake.
Yâ Muîn! Taatinde bana yardım eyle, beni senden başkasına bırakma.
Yâ Settaru! Ustur uyubî, vehfir zunubî, vahfaznî fî meşhedî ve muğiybî, ya celîl’l-birri.
Yâ Settaru! Ayıplarımı ört, günahlarımı affet, bulunduğum ve bulunmadığım yerde
beni koru ey iyilikte cömert olan “celîle’l-birri” rabbim.
Yâ Şehîd! Uşkiduke Allâhumme ve cemia halkıke ennî eşhedu enneke ent’allâhu
rabbe kulle şey’in, ve mubdiehu ve muiduhu.
Yâ Şehîd! Allâh’ım şehadet ederim ki, Sen bütün mahlukatın Rabbisin, yine şehadet
ederim ki onları yaratan da fani edende Sensin.
Yâ Fatır! Ente fatırı’s-semâvati ve’l-ardı, ırhamnî bi rahmetike, ya Kerîm.
Yâ Fatır! Semavatı ve arzı fıtratıyla yaratan sensin, rahmetinle kereminle bana
merhâmet eyle.
Yâ Reşîd! Urşudni li sulukî tarikike musil ileyke.
Yâ Reşîd! Sana ulaşan yolla beni irşâd eyle.
Yâ Seyyîd! Ente seyyîdu’s-sadat, ve mevle’l-mevali, ve ileyke’l-masiyr.
Yâ Seyyîd! Sen efendilerin efendisisin, mevlâların mevlâsısın, dönüş sanadır.
Yâ Sened! Ente imaaduna ve seneduna ve me’lceuna fiş-şedaidi, ve yekuff kulli şey’in.
Yâ Sened! Sen bütün sıkıntılarda sığınacağımız, desteğimiz ve direğimizsin, her şeye
yetersin.
Yâ Muhit! Ahkemte’l-eşyae, ve ehatta bi ha kudreten ve ilmen, ıhfadni min kulli suin
bi viddike el kâfî.
Yâ Muhit! Eşyaya hükmettin, ilminle ve kudretinle kuşattın, beni rahmetlinle bütün
kötülüklerden koru.
Yâ Mucir! Ecirnî min ikabike, ve emminni min azabike, Allâhumme inni haifun ve
inni mustecîrun bike, fe ecirnî mine’n-nâr bi rahmekite, inneke ente ehlut-takva ve
ehlule’l-mağfire.
Yâ Mucir! Cezandan beni koru, azabından emin eyle, Allâh’ım korkarak sana
sığınıyorum ve beni nâr’ından (cehennem ateşinden) koru, sen mağfiret ve takva
ehlisin.
Yâ Zel Celâlî ve’l-ikrâm! eınnî ve ekrimnî bima ekremte bihi evliyâike ve ehle
hassâtike, ve eclil kadrî inde kaffeti halkıke, ve indema tekumu eşhad.
Yâ Zel Celâlî ve’l-ikrâm! Yâ Rabbi evliyâlarına ve salih kullarına ikram ettiğin gibi
bana da ikram eyle, insanların yanında dünyada ve âhirette kadrimi (değerimi) yüce
eyle.
Yâ Nime’l-mevlâ ve yâ ni’me’l-nasîr! İcalnî bi rahmetike min ibadike’l-mansurîne alâ
kulli bağin ve tağiyn ve zî ğıllin ve aduvvin ve kefâ billâhi vekiylâ, ve kefa billâhi
nasiyrâ.
Yâ Nime’l-mevlâ ve yâ ni’me’l-nasîr! Her haddini aşan azgın düşmana karşı
rahmetinle bana nusretini ver. Allâh yardımcı ve vekil olarak yeter.
Ve’l-hamdu lillâhi vahdehu ve sallallâhu alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve
ashâbihi ve cundihi ve zurriyatihi ve Ehl-i Beytihi Â’mîn.
Hamd ve sena “O”nun Bir’liğine aittir. Allâh’ın salâtı ve selâmı, hazreti Muhammed
Â’leyhi’s-selâm’a, âli’ne, ashabına, ordusuna, zürriyetine ve ehli beytine olsun. Amiyn
Bu şimdi davetmi? Daha fazla bir açîklamasi yokmu. - Sevgilidost
Evet, ama cin dâveti değil. İlgili Duâ metninin orjinal kaynağında bu şekilde
isimlendirilmiş.
Bence mükemmel bir duâ ve hattâ esmâ tecellîlerinin güzel bir dâveti diyebilirim. –
Davud
Cuma Günü Okunacak Esmalar - srseriii
İmam-ı Gazali'ye göre Cuma günü bin kere Ya Allah diye okuyanlar evliyalar sınıfına
katılırlar.
Yine Cuma günü namazdan önce yüz defa “Ya Allah, Ya Hu” diyen kimsenin hayırlı
dileği gerçekleşir.
Cuma namazından sonra yüz defa “Ya Rahman” diyenler unutkanlıktan ve gafletten
kurtuldukları gibi kalpleri de nurlanır.
Cuma namazından sonra yüz defa “Ya Gaffar” ism-i şerifini okuyanlar affa mağfirete
mazhar olurlar
Cuma günü akşama doğru “Yâ Veliyy” ism-i şerifini okuyanların hayırlı dilekleri
kabul olunur.
Cuma gecesi 1000 defa “Yâ Muhsî” ism-i şerifini okuyanın kıyamet gününde hesabı
kolay olur.
Cuma günü 1000 defa “Yâ Vâlî” ism-i şerifini okuyarak dua edenin duası kabul olur,
işleri kolaylaşır.
10 hafta süreyle Cuma günleri onar defa “Yâ Ganiyy, Yâ Muğni” ism-i şeriflerini
okuyan zengin olur.
Cuma geceleri 100 defa “Yâ Dârr” ism-i şerifini okumaya devam eden Cenabı Hakka
yakın olur ve zarar verici şeylerden emin olur.
Cuma namazından sonra yüz defa “Yâ Gafur” ism-i şerifini okuyanlar af olunur
Cuma namazında hutbe esnasında yüz defa “Ya Basîr” ism-i şerifini okuyanı Cenab-ı
Allah hidayete erdirir, kalp gözünü açar.
Esma-ül Hüsna ruhanileri ile buluşmak - Srseriii
Her esmanın "huddam" denilen ruhanileri "vazifelileri vardır. Bunlar bir esmanın
ebcetsel sayı değeri kadardırlar. Sözgelimi "Azim" esmasının ebcetsel sayı değeri
1020'dir. İşte bu esmaya vaziyet eden bin yirmi adet azametli ruhani vardır. Bin yirmi
meleğin emrinde de bin yirmi ruhani ya da cinni vardır. Ruhanilerden, cinnilerden,
meleklerden oluşan bu görevliler esmanın tecellisine uygun bir esinle zikredene
yardımcı olurlar. Zikreden esmaya aşıksa ve bunu aşkla yapıyorsa özellikle ebcetsel
sayı değerine dikkat ediyorsa esmanın ruhanileri gelmeye başlarlar. Gece boyunca
onunla irtibata girmeye çalışırlar. Ruhuna vücuduna evine bakışına sesine sinerler.
Bu Sufizm yoluna biat etmenin özel bir kazanımıdır. Biat etmeyenler için bu ledün
nimetleri kapalıdır. Sufizm yolu dışında kalanların huddamlarla görüştüklerini
sanmaları sadece bir yanılgıdır. Onlar cinni şeytanların oyuncağı olurlar. Bütün
medyumlar da öyledirler. Tarikat sahasına biat edenler Allah tarafından korunma
altında olurlar. Elde ettikleri de o dairenin ledünni bereket sırları olur. Bütün esmalar
Allah'ın rızası, amaçlar, vesile ve vasıta kılınmak için yapılmalıdır. Her şeyin başı
ihlastır. Allah'a, bir esmada aşık olana bütün ruhaniler de aşık olur. O dilemese de
Allah kendini anan kulunu dilediğine sevdirir. Esma bitikten sonra "Yüce Allahım
bu esmanın ruhanilerini bana musahhar kıl ve işlerime yardımcı
ver." diye dua edene Allah tehlikesiz bir şekilde ruhanileri yollar. Ona yardımcı
olmak için akın akın gelirler. Bu ise dehşet bir lütuftur. Bir sufinin o sahayı merak
etmemesi Allah'ın açtığı böyle bir kapıyı yok sayması sadece cehalettendir. İnsan
sünnet ve kuran dairesinde kalıp Allah'ın verdiği her türlü nimetten yararlanmalıdır.
Bunu yaparken de yalnızca Allah'a dayanmalı ona yönelmelidir. Allah ruhanilerle bir
sufiyi buluşturmuşsa bu çok özel bir sır olarak kalmalıdır. Aksi halde sırrı söylemek
kimi zaman o sırrı bir daha görmemeye neden olabilir. Bu da acı olarak yeterli olan
bir şeydir. Sufilerin çoğu ruhani daireye sırt döndükleri için elli atmış yıl sonra bile
yerlerinde sayıp kalmışlardır. Allah'ın özel olarak her esmaya atadığı ruhaniler kimi
cahil ve softa müritlerce iyi gözle görülmemektedir. Onlardan uzak kaldıkları için de
yerlerinde sayıp durmaktadırlar. Öyleyse esmaların ruhanileriyle buluşmak onları
yardımcı olarak istemek için dua etmeli Allah'a yakarmalıyız. O dünyanın
nimetleriyle Allah bizi buluşturmuşsa bunu örtüp gizlemeli sinemizde ötelere
götürebilmeliyiz... Kim ki hak bir tarikata intisap etmemiştir, hak bir mürşidin
elinden biat almamıştır, onun esmaların ruhanileriyle buluşması yardımlaşması
sadece bir zan ve hayaldir. O kapı kapalıdır. Esmaların ruhanileriyle buluştuğunu
sananlar da cinni şeytanların maskarası, kuklası olan zavallılardır...
Ruhanilerle
buluşmak için İmam Ali Hazretleri Celcelütiyesinde Allaha yakarır...
Emrine ruhani ifritler vermesini diler... Aynı dilek Nakşibendi
tarikatının kurucusu İmam Bahaüddin Nakşibent hazretlerinin Evrad-ı
Bahaiyye Azimetinde açıkça görülebilir. İmam Ahmet Buni,İmam Yafii,
Seyyit Emir Sultan gibi binlerce evliya bu sırları içeren ledünni bilgiler
aktarmışlardır. Yani ruhu ergin olana, bu yollar, Allah'tan esmanın ruhanilerini
kendine musahhar edilip yardımcı verilmesini dilemek, ism-i azam sırlarındandır.
Bu Sufizm yoluna biat etmenin özel bir kazanımıdır. Biat etmeyenler için bu ledün
nimetleri kapalıdır. Sufizm yolu dışında kalanların huddamlarla görüştüklerini
sanmaları sadece bir yanılgıdır. Onlar cinni şeytanların oyuncağı olurlar. Bütün
medyumlar da öyledirler. Tarikat sahasına biat edenler Allah tarafından korunma
altında olurlar. Elde ettikleri de o dairenin ledünni bereket sırları olur.
– Mina306
Sufizm yoluna tamamiyle uymak ,ehli sunnet dairesinden ayrılmamak,tamamiyle
bu cizgi icinde kalmak gerekir ki yapılan zikirlerin kisiye acılımı olsun.Evet bir
acılım olur kiside kalp gozu acılır esmaların tecellisiyle yaradan ın nuruyla.Namaz
kılmayıp ehli sunnet dairesinde hareket etmeyip sadece esma cekenler de var bana
bir faydası olsun diye kendilerinde guc hissederler oysaki bunlar cinlerin etkisidir ki
cok gordum boylelerini.
İbadetimizi yapalım farzları sunnetleri yerine getirelim kendimizi bilelim ayrıca
esma da cekelim salavat da okuyalım bunların etkisini Yaradan insallah
verecektir.Acılımlar muhakka ki olacaktır .
– Srseriii
Peki hiç namaz kılmayıp, ibadet etmeyen bir insan esma zikiri yapamazmı?
yaparsa bunların cinlerin etkisi altına gireceği garantimidir. Ve namaz kılıp ibadet
edenlerin yaptığı zikirlerde cinni etki altına girmeyecekleri garantimidir. (yanlış
anlamıyasın kardeş sadece öğrenmek için soruyorum) Selametle
– Mina306
Hiç namaz kılmayıp ibadet etmeyen bir insan elbetteki esma zikri de yapar salavat
da okur.Kişiye acılım yapar mı dersen bu kişiye sadece sevap kazandırır.Abcak bu
göreceli bir cevap kişiden kisiye göre değişir.Allah cc Bana dua edin bende sizin
duanıza icabet edeyim ve Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin
ve Beni inkar etmeyin. der
Namaz kılması ehli sunnet cizgisinde olması kisinin korumasıdır.Bu kişiye artı bir
maneviyat kazandırır.
Salih bir müslüman vazifelerini yerine getirdiginde cin vs varlıklar gercekten etki
edemez.
Örnegin Ya cebbar ya metin ceken bir kisi aurası güclenecektir.Ayetel kürsi ayrıca
bir koruma saglar.
Bir esma ile amel edecek arkadaşlara nacizane en sıkı tavsiyem hayatlarını kati
surette İslam dairesinde tutmalarıdır. Beş vakit namaz muhakkak kılınmalı, her
gün bir miktar Kur'an muhakkak okunmalı ve haramlardan sakınılmalıdır.İslam
dairesinden uzak olmak, tahmin edilemeyen olumsuz sonuçlar doğurabilir. Esma ile
amel etmek çok süratli yol alınmasını sağlar. Yükseliş inanılmaz hızlı olur.
Haramlardan sakınmama durumunda cezalar da aynı hızla gelir. O nedenle
okumaya başlamadan evvel hayatınızı Allah'ın emirlerine göre dizayn
ediniz. Umarım acıklayabilmisimdir
– Srseriii
S.a.
Değerli kardeşimiz güzel bir şekilde açıklamış...
Buna ben de haddim olmayarak bir kaç ilave yapmak isterim...
Ruhaniler dua ya icabet ederler ama bu sizin manevi seviyenizle alakalı bir
durumdur...
Namaz kılmayan bir insan da Ayetel kürsi okursa yine korunabilir.
Ama Ayetelkürsinin hizmetlilerinden namaz kılan kadar fayda elde edemez diye
düşünüyorum...
Nedeni ise basittir. Bu Ruhaniler imanlıdır..Gelip namaz kılıp
kılmadığınıza bakarlar eğer kılıyorsanız size ram bile olabilirler (Tabii bu yine
menevi seviyeyele alakalıdır) İçki içen büyük günahlar işleyen kişiye de gelip
namaz kılan gibi olmaz tabii ki de...
Manevi alemdeki özellikle duaların ruhanileri için ilk kıstas namazdır...Hatta
bazıları müslümanı namaz kılmasıyla bilirler...Namaz kılmayan için bu nasıl bir
müslüman namaz bile kılmıyor derler...Biz Elhamdülillah müslümanız deriz insan
tabiatıyla ve alışılagelmiş ağzımızla fakat onlarda bu durum daha belirleyici ve
çizgiler daha nettir..
AEO – Mystical-ex
Dargınlar için ya halim duası
ya halimü zel enati fela yuadilühü şeyün min halkıh duasını tatlı bir şey üzerine 21
defa okuyup dargın olan kişilere yedirirlerse inşallah barışırlar ,düşmanlarsa dost
olurlar. Star67
Nazar için el hasib
değişik kaynaklardan araştırmalar yaparken gözüme bu esmanın bir çok yerde nazara
karşı kullanıldığı çarptı. Ebced değeri olan 80 kere her gün evden çıkmadan okuyan
kimselere nazar ve düşmanlarının kötülüklerinin dokunmayacağı rivayet ediliyor. –
Star67
Esma-ül Hüsna hakkında bilgi
– Star67
Kur’ân-ı Kerim’de, AllahTealâ’nın99 tane esması geçiyor. “İsm-i esma”, isim
kelimesinin çoğuludur. “Hüsna” da “hüsün”den gelir.
Güzel; güzellerin en güzeli; O, Allah’tır. Allah’ın isimleri de güzeller güzeli sıfatının
yegâne sahibidir. Öyleyse Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de geçen 99 tane ismi var.
Bu 99 tane isim acaba ne mana ifade ediyor? Şimdi sizinle beraber bir yolculuğa
çıkıyoruz. Âdem (A.S)'ın yaratıldığı günlere geri dönüyoruz. İki melek Allahû Tealâ’ya
geliyor ve diyor ki: “Yarabbi Sen yeryüzünde kan döksün diye mi Âdem (A.S)'ı
yaratttın? Biz ki Seni isminle tesbih edip duruyoruz. Onun bizden ne üstünlüğü var?”
Allahû Tealâ diyor ki: “Onun sizden, meleklerden farklılığı, onun nefsinin olmasıdır.
Savaş yapacak, nefsiyle cihad yapacak.” Sevgili okuyucular, bildiğimiz gibi “cihad-ı
ekber”, “büyük cihad”, insanın nefsiyle yapacağı büyük savaştır.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V) bütün fiziksel savaşlar bittikten sonra: “Küçük cihadlar sona erdi.
Şimdi büyük cihad devam edecek.”diyor. Asıl önemli olan bu büyük cihaddır,
nefsimizle yapacağımız cihaddır.
Allahû Tealâ, Ankebut Suresinin 5 ve 6. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
29/ANKEBUT
-5: “Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(in), ve huves
semîul alîm(u).” Kim Allah’a mülâki olmayı, (ruhunu ölmeden evvel Allah’a
ulaştırmayı) dilerse Allah’ın tayin ettiği o gün mutlaka gelecektir. Allah işitir ve bilir.
Daha sonra Allahû Tealâ şöyle devam ediyor: 29/ANKEBUT
-6: “Ve men câhede fe
innemâ yucâhidu li nefsih(i) innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(e).” Kim cihad ederse
mutlaka nefsiyle (nefsi için) cihad etsin. Muhakkak ki Allah âlemler üzerine Gani’dir.
(âlemlerden müstağnidir, münezzehtir).
Bir kişinin yapacağı en büyük savaş, kendi nefsine karşı vereceği savaştır. Bu savaşın
muhtevasındaki panzehiri zikirdir, Allah’ın isminin tekrarıdır.
Allah’ın 99 isminden
bir tanesi “Allah” kelimesidir: “El İlâh”. Bu kelime ile zikir yaptığımız zaman, diğer
esmalarından herhangibirisini değil de, bu ismi tekrar ettiğiniz zaman (zikir
yaptığınız zaman), bu isim nefsinizdeki 19 afetin hepsine birden tesir etme yetkisine
sahiptir. Hepsinde azaltmalar yapacaktır.
Nefsinizin kalbine, ruhunuzun hasletlerine paralel olan faziletler gelip yerleşecektir.
O afetlerdeki azalma, hepsinde aynı orandadır. %1 nur yerleşmişse kalbinize,
nefsinizin afetlerinin hepsinde %1 azalma olmuştur. Hepsinde kendi oranlarına göre
%1 azalma vardır. Diyelim ki bir afetinizin oranı %18'dir. Bunun karşılığı olan haslet
%2'dir. Bir afetimiz vardır, sadece %3'tür. Karşılığında %17 ruhun hasletlerini ifade
eder.
Öyleyse böyle bir dizaynda birincideki azalma ile ikincideki azalma, rakam sayısı
açısından değil ama oransal açıdan aynı olacaktır.
Böylece, zikir yaptığımız zaman
nefsimizin kalbindeki afetlerin devamlı azaldığını göreceksiniz. Şimdi tekrar
dönüyoruz Âdem (A.S)'ın yaratıldığı günlere. Melekler: “Onun bizden ne üstünlüğü
var?” deyince, Allahû Tealâ diyor ki: “Ben ona nefs verdim. Eğer o nefsini tezkiye ve
tasfiye edebilirse sizden üstün olacaktır.
” Kur’ân-ı Kerim’de, nefsin kalbinin temizliği için yolun yarısını ve bütününü işaret
etmek üzere “tezkiye” kelimesi kullanılmıştır. 7/A’RAF
-179: “Ve lekad zere’nâ li
cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum
a’yunun lâ yubsirûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi
belhum edall(edallu), ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).” Biz insanların ve cinlerin
çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh etmezler.
Onların gözleri vardır onunla görmezler. Kulakları vardır onunla işitmezler. Onlar
hayvanlar gibidir. Hatta (hayvanlardan) daha çok dalâlettedirler. Onlar
gâfillerdendir.
Daha baştan söylediği gibi bunların gideceği yer cehennemdir. İşte insanların kör,
sağır ve dilsiz olan kalpleri, nefs kalbidir.
Bu kalbe hayat verecek olan şey, Allah’ın
ismini zikretmektir. Harut’la Marut isimli iki melek, Allahû Tealâ’ya: “Bize de nefs
ver, onlardan üstün olduğumuzu ispat edelim.” diyorlar. Allahû Tealâ:
“Yapamazsınız; sizin yapınız buna müsait değil.” demesine rağmen melekler ısrar
ediyorlar. Allahû Tealâ da onlara o yetkiyi veriyor. Babil şehrine iniyorlar. İki ay bile
kalamıyorlar. Herşeyi berbat ediyorlar.
Bir adamı öldürüyorlar. Allahû Tealâ onları derhal geriye alıyor.
Ve melekler
başarısızlıklarının arkasından Allahû Tealâ ile yaptıkları konuşmada diyorlar ki:
“Yarabbi biz burada büyük hata ettik. Bizi bağışla. Gerçekten yapamazmışız. Ama Sen
bu Âdem (A.S)'a ne verdin de bizden üstün oldu?” Allahû Tealâ: “Ben ona isimleri
öğrettim.” diyor. Kur’ân-ı Kerim’in Türkçesine bakarsanız, Türkçesinde bu ifade,
Allah’ın “Ben ona isimleri öğrettim” ifadesi, eşyanın isimleri olarak geçmektedir.
Allahû Tealâ, Âdem (A.S)'a: “Bu duvardır.” demiş, Âdem (A.S) duvarı öğrenmiş; “Bu
penceredir.” demiş, pencereyi öğrenmiş; “Bu kapıdır.” demiş, kapıyı öğrenmiş. İşte
bu manada bir açıklama getirilmiş.
Hayır öyle değil! Burada sır var. Allahû Tealâ meleklere; “Ben ona Esma-ül Hüsnayı
öğrettim. Allah’ın 99 ismini öğrettim.” buyuruyor. Ve Âdem (A.S)'ı çağırıp isimleri
açıklamasını istiyor. Âdem (A.S), 99 esmayı bir bir açıklıyor. Burada açıkladığı
Allah’ın 99 esmasıdır.
Meallerde açıklandığı gibi eşyaların isimleri değildir (yastık,
yorgan gibi). Sevgili okuyucular, burada kısa bir açıklama yapma gereği duyuyoruz.
Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’indeki lâfz, 3 safhada teşekkül eder. Her safha 7 tane
basamak içerir. Ama 7 tane de ruhu vardır. Her ruh, 7 tane kendi içeriğine sahiptir.
Öyleyse bu dizayn içerisinde Kur’ân-ı Kerim’i incelemekle mükellefsiniz. Âdem (A.S)
meleklere, Allahû Tealâ’nın 99 tane muhteşem esmalarını, birer birer açıklıyor. Acaba
Allahû Tealâ’nın bugünkü konumuz olan bu Esma-ül Hüsnası ile Allah neyi vücuda
getirmek istemiştir? Allah’ın isimlerine bakarsanız, Allah’ın herbir isminin
birbirinden farklı vasıflarını açıkladığını göreceksiniz. “El Muktedir” esmasıyla Allahû
Tealâ, iktidarın sahibi olduğunu ifade ediyor.
“El Kaviyy” sıfatıyla, kuvvetin sahibi olduğunu ifade ediyor. “El Hafîz” sıfatı ile,
muhafız hüviyetinde olduğunu söylüyor. İnsanın hafızası, gördüğümüz şeyleri
hatırlayabilme yeteneği, muhafazadan kaynaklanan bir olgudur. Bir şeyin korunması
istikametinde de gene muhafaza söz konusudur. Bu hatırlayabilme kaabiliyetinin
korunması, belleğinize gözlüklerinizin yerleştirilmesidir.
Allahû Tealâ “El Müntekîm” sıfatıyla intikam alma yetkisinin sahibi olduğunu ifade
ediyor. Dikkat edin! Burada sadece Allahû Tealâ’nın bir ismi “El Adl”, adaletin sahibi;
bir ismi “El Hakk”, hakkın sahibi olduğu cihetle Allah’ın cezalandırmak amacıyla
aldığı bu intikam, insanların davranışlarıyla neyi haketmişlerse o istikamette
cehennemin o kademesine ulaşmalarıyla gerçekleşir.
Bunun için Allah’ın hakimlere ihtiyacı yoktur. Kişinin kendi davranışlarının hem
hayat filmindeki aksiyon görünümü, yani kişinin davranış biçiminin görünümü, hem
de aynı davranışı yaparken kişinin düşünce sisteminin görünümü, bir hakimin
yapabilmesi mümkün olmayan ve %100 gerçeklikle oluşan bir yargıya götürür. Bu
yargı birçok manayla ifade edilir. Yargının hükmü her olayda, her saniye tecelli eder.
Düşüncemizle yaptığımız şeye göre ne kadar derecat kazandık, ne kadar derecat
kaybettik; düşüncemizle davranışlarımız arasındaki samimiyete veya taammüde göre
değişen bir standartta rakamlar dizisi ile karşılaşırız. Bu kâinatın en adil
mekanizmasıdır. Adaletin gerçek sahibi olan Allah, adaleti dağıtandır. “El Adl”
esmasının sahibi. Kıyâmet günü hiçbir hakime ihtiyacınız olmadan hayat filminizi
görüyorsunuz. Buna karşılık, o saniye hangi değeri almışsınız, hangi derecatı
kazanmışsınız, hepsini teker teker görebiliyorsunuz. Sevgili okuyucular, Allah’ın 99
esmasının herbiri, Allah’ı başka bir açıdan tarif eder. Herbir esma, Allah’ın başka bir
vasfını ve sahibi olduğu başka bir sistemi ortaya koyar. Allah, 99 ayrı açıdan bir bütün
teşkil eder. Bu 99 ayrı açıyı birleştirdiğiniz zaman bir bütüne ulaşırsınız. İşte o,
Allah’tır. O, hepsinin %100 üzerinden 100’ünün sahibidir. Öyleyse nefsimizdeki
afetlere baktığımız zaman, bunların 19 ayrı gruptan oluştuğunu görürüz.
Cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilâlar, kin ve adavet,
kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve
zulüm. Bu 19 tane afetin, herbiri bir eksikliği, olması lâzım gelenin tamamen tersini
ifade ediyor. Esma-ül Hüsna ve nefsimizin afetleri arasında bir mukayese yaptığımız
zaman, sizi düşünceye sevkedebilecek bazı noktalar olabilir. İntikam afeti nefsinizin
bir afetidir. Ama Allah’ın “El Müntekîm” esması sıfatının aynı manaya gelmesi, aynı
kategoriye girmez.
Dikkat edin; sizin intikamınız haklı da olabilir, haksız da olabilir. Netice itibariyle,
nefsinizin bir afetini kullanıyorsunuz. Sizin hakettiğiniz bir davranışı size yapan bir
insandan, siz intikam aldığınız zaman bu yanlış bir davranış biçimidir. Siz evvelce ona
bir şey yapmışsınız ve o sizden intikamını alıyor. Kendi cephesinden öyle yapıyor.
Ama siz onun sizden intikam aldığını, sizin ona daha evvelce yaptığınız yanlışı
aklınıza bile getirmiyorsunuz. Siz de ondan intikam alıyorsunuz. O nefsinizin bir
afetine yenik düştüğünüzü gösterir. Oysa ki Allah’ın intikamı bir defadır. Kıyâmet
günü, otomatik kanunları çalışır. Siz neler yaptıysanız, yaptığınız bütün günahların
karşılığında hangi cehennemi Allah’ın kanunlarına göre hakettiyseniz, Allahû Tealâ
sizi o cehenneme gönderir.
Böylece Allah’ın “El Müntekîm” sıfatı tahakkuk eder ve siz kaybettiğiniz derecelerin
karşılığını cehennemde ödemek üzere sıfırlanmış oldunuz. Allah intikam aldı. Bu
intikam bir defaya hastır ve sadece %100 adaletin tecellisini tahakkuk ettirir. İnsanlar
dünya hayatı ile ahiret hayatını birbirinden hep ayırmışlardır. “Dünyada adalet
yoktur.” diye bir dizayn içerisinde, Allah’ı haksızlıkla itham eden pek çok insan
dünyada yaşamıştır ve halen yaşamaktadır. Şeytanın bütün taraftarları da aynı şeyi
söylerler. “Allah adaletsizdir.” derler.
Neden öyle derler? Bazı insanlar dünyaya hasta gelirmiş, bazıları sakat gelirmiş,
bazıları fakir olurmuş, bazıları zengin olurmuş. Aralarında büyük adaletsizlikler
varmış. Onun için Allahû Tealâ insanları tekrar tekrar, binlerce defa dünyaya
göndermeliymiş ki insanlar adım adım değişsinler. Fakir olanlar, zengin olarak da
yaşasınlar. Zengin olanlar fakir olarak da yaşasınlar. Hasta olanlar sağlıklı olarak da
yaşasınlar. Ve böylece adalet teessüs etsin.
Sevgili okuyucular, adalet bir bütün oluşturur. Allah’ın adaleti, bu dünya hayatına
cennet ve cehennem hayatını da ekleyerek gerçekleşir. O zaman ilâhi adaletin 100
üzerinden 100 ile, sonsuzda bir bile hata yapmadan gerçekleştiğini görürsünüz. İşte
bu Allah’ın intikamıdır. İntikam alması gerekenlerden aldığı intikam.
Bu intikam bir defa alınır. Böylece kişinin bütün hayatı boyunca işlediği bütün
günahların sonucunda onun hangi cehenneme gideceği kesinlik kazanır. Ve Allah’ın
sistemi otomatik olarak uygulanır. Allahû Tealâ’nın intikamı O’nun intikam afetinin
bir gereği olarak değil, “El Müntekîm” sıfatının bir gereği olarak böylece tecelli eder.
Dikkat edin; siz başkalarından intikam aldığınız zaman adaleti temsil edemezsiniz.
Hangi olayların tesiri altında ne yaptığınızı size ancak hayat filminizdeki mizanınız
gösterecektir. kıyâmet günü. Düşünceniz ne idi, ne kadar nefsinizin afetlerine
kapıldınız, ne yaptınız?… Bunların hepsi orada belli olacak. Ama Allah’ın adaleti söz
konusuysa, “El Adl” esmasının gereği, burada intikam almaktır. Kişinin hakettiği
cehennemle mutlaka cezalandırılması gerekir ve Allahû Tealâ onu cehenneme
mutlaka gönderir.
Allahû Tealâ kişinin kurtulması için o kadar çok imkân vermiştir ki ve kişi bunları
öylesine reddetmiştir ki; sonuç olarak o cazayı haketmiştir. Ama Allahû Tealâ hiçbir
zaman adaletsizlik yapmaz. Gerek “El Hakk” esmasının gereği, gerek “El Adl”
esmasının gereği olarak birbiriyle mutlak olarak beraberlik noktasına gelir, çakışır.
Ve bu üç tane kıstasın bir bileşke noktasında Allah’ın intikamı tecelli eder. Bu
intikam, kişiyi, hayatı boyunca Allah’ın bütün ikazlarına rağmen yaptığı bütün
fiillerin cezası olan noktaya mutlaka ulaştıracaktır.
Sevgili okuyucular, Allahû Tealâ: “Bana ulaşmayı dileyin ve kurtulun.” diyor. Ama
insanların birçoğu Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar. Allahû Tealâ diyorsa ki: “Bir tek
dileğiniz, ruhunuzu ölmeden evvel bana ulaştırma dileğiniz, sizi mutlaka Benim
cennetime ulaştıracaktır. Bunu Ben yapacağım, söz veriyorum.”, kişi Allah’a ulaşmayı
dilemezse o zaman sonuç ne olur? Sonuç, kurtuluşa erememektir. Bugün Allahû
Tealâ, insanların umurlarında bile değil.
Ellerinin tersiyle Allah’ın yardım elini itiyorlar. Allahû Tealâ hayatın sonuna kadar
onları cezalandırmıyor; onların yaptıklarını kendi serbest iradelerine bırakmış ve
onları şöyle ikaz ediyor; “Mürşidinize tâbî olamazsanız dalâlette kalırsınız, küfürde
kalırsınız, gideceğiniz yer cehennemdir.” Meselâ bir kişi Allah’a ulaşmayı dilemiş ve
yaşama yetkisi orada bitmiş. Eğer yaşayabilseydi, Allahû Tealâ onu mutlaka
cennetine ulaştıracaktı.
Yaşayamıyor; Allah ona yaşama yetkisi vermiyor. Vefat eden bu kişiyi Allah, adalet
esmasının gereği olarak, mutlaka cennetine ulaştırıyor. Bu kişi yaşasaydı, mürşidine
ulaşacaktı. Yaşasaydı, mutlaka ruhunu Allah’a ulaştıracaktı. “El Adl” esması ve “El
Hakk” esması bir hüküm ifade ediyor. Kişi yaşıyor, Allahû Tealâ mürşidine
ulaştırıyor. Kişi 3 sebepten daha cenneti hakediyor. Bundan sonra da yaşıyor. Allah,
onun ruhunu kendisine ulaştırıyor. Kişi 3 ayrı açıdan daha, tam 7 açıdan Allah’ın
cennetini hakediyor. 1. kat cennet, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin cenneti. 2. kat
cennet, bundan sonra mürşidine ulaşanların cenneti. 3. kat cennet, ruhunu Allah’a
ulaştırabilenlerin cenneti. 4. kat, fizik vücutlarını Allah’a teslim edenlerin cenneti. 5.
kat, nefsini Allah’a teslim edenlerin cenneti. 6. kat, irşada ulaşanların cenneti ve 7.
kat, Allah’a köle olanların cenneti.
Böylece kişinin hakettiği standartlara göre herşey dizayn ediliyor. Allah’ın esmaları
öyle bir muhteşem dizayn içinde çalışır ki sonuçlara baktığımız zaman sadece
hayranlık duyarsınız. Allah’ın esmaları insanlar için kâinattaki en büyük hediyelerden
bir tanesidir. Bildiğiniz gibi nefsinizin afetleri sadece 19 tanedir. 19 ayrı açıdan, her
geçen gün biraz daha düzelirsiniz; her geçen gün biraz daha mutluluğu yaşarsınız.
Eğer zikrederseniz nefsinizin afetleri azaldıkça, yerlerini Allah’ın nurları alacaktır.
Bildiğiniz gibi bu, 7 tane kalp şartına bağlıdır.
Allah önce kalbinizdeki ekinneti alacaktır ve yerine ihbat koyacaktır. Bir başka
deyişle, idraki önleyen ilâhi bilgisayar sizden alınacak, idraki sağlayan ilâhi bilgisayar
onun yerini alacaktır. Allahû Tealâ nefsinizin kalbinin nur kapısını Allah’a
çevirecektir. Göğsünüzden kalbinize bir nur yolu açılacaktır. Kalbin 4. şartı burada
tamamlanır. Sonra mürşidinize ulaşacaksınız. Huşû sahibi olduktan sonra Allah size
mürşidinizi gösterecek, ona tövbe ederek tâbî olduğunuz zaman, kalbinizde son 3 şart
da gerçekleşecektir. Kalbinizin mührü açılacak, kalbinizin içerisindeki küfür kelimesi
alınacak, kalbinizin içine îmân kelimesi yazılacak.
Bu şartlardaysanız, Allah’ın “Allah” ismini kullanarak, 99 esmasından en önemli
olanını kullanarak zikir yaptığınız zaman nefsinizin kalbine Allah’ın nurları dolmaya
başlayacak. “Îmân” kelimesinin etrafında toplanan bu nurlar ne kadar toplanırsa,
karanlık da nefsinizin afetlerinin herbirinin oranıyla aynı derecede yok olacaktır. O
kadar oranda afet azalacak, o kadar oranda nur nefsinizin kalbine yerleşecek,
nefsinizin kalbi böylece afetlerin yerine faziletlerle dolmaya başlayacaktır. Ne tarz bir
zikir yaparsanız, bu zikir sizi, “Allah” ismini kullanarak bütün afetleri birden eksilten,
bütün hasletleri birden aynı oranda yerleştiren bir özelliğin sahibi kılar.
Herkese göre sonuç farklıdır. Kimin nefsinin kalbinde hangi afetler azsa, hangi afetler
çoksa, o standartlara uygun bir oranda değişim otomatik olarak gerçekleşir. Bunun
ötesinde, nefsinizin tezkiyesine dayalı olmayan, sizin kendinizde eksik gördüğünüz
bir alanı veya bir konuyu Allah’ın tamamlaması istikametinde, Allah’ın esmalarından
bir tanesini çektiğiniz zaman sadece o açıdan tamamlanırsınız. Sevgili okuyucular,
diyelim ki, başkalarına karşı haksız davranışlarda bulunuyorsunuz, adalet
hükümlerini her zaman ihlâl ediyorsunuz. O zaman sizde adalet açısından bir eksiklik
var demektir. Bu durumda yapılması gereken, Allah’ın “El Adl” esmasını çekmektir.
Hergün böylece nefsinizdeki bütün afetleri temizlemiş olacaksınız. Ama bunlar
afetler. Allah’ın Esma-ül Hüsnası afetlerinizle değil, vasıflarınızla alâkalıdır. Allah’ın
vasıflarının hepsi sizde de var ama Allah mükemmelin sahibidir. Sizse onların sıfıra
çok yakın bir miktar sahibisiniz. İşte bu miktarı arttırmak sizin elinizde. Nerede
eksiklik duyuyorsanız, başkalarına karşı haksız davranışlarda bulunuyorsanız, o
zaman “El Adl” esmasını çekeceksiniz. Sizin için hak teşkil eden konularda size
verilmeyen bir şeyler söz konusuysa, sizin hakkınızın oluşması, “El Hakk” esmasını
çekmenizle gerçekleşir. Başka insanlarla aranızdaki adaletsizliklerin giderilmesinde
“El Adl” esması gerekli iken, yalnız sizin hakkınız olan standartlarda “El Hakk”
esmasını çekeceksiniz. “El Hakk” enfüsîdir.
“El Adl” afâkidir. “El Hakk” herkesin Allah’la ilişkisindeki haklarını düzenlediği
yerde, “El Adl” insanların birbirinin arsındaki objektif hukuk kaidelerine göre dizayn
edilmiş bir statüyü ifade eder. Sevgili okuyucular, Allah’ın 99 esmasından herbiri sizi
ayrı bir açıdan yeniden yapılandırma yetkisinin sahibidir. O esmaları, ihtiyaç
duyduğunuz her alanda çekebilirsiniz. Sizin için nefsinizin afetleri doğrultusunda size
negatif tesirler icra edecek olanlar hariç.
Onlar sadece Allah’a aittir. Meselâ Allahû Tealâ hem “Kâbiz” esmasının sahibidir;
kabzeden, daraltan, azaltan, hüviyetin sahibidir; hem de genişleten, “Bâsıt” esmasının
sahibidir. O halde, Allah’ın “El Bâsıt” esmasının size ulaşmasını isterseniz, o zaman
ufuklarınızın açıldığını, daha çok nafaka sahibi olduğunuzu, Allah’ın sizin maişetinizi
genişlettiğini yaşayacaksınız. Fakirlikten yana probleminiz varsa, “El Ganî” esmasını
çekeceksiniz. Ganî; zengin, ihtiyacı kalmayan anlamına gelir. Öyleyse nefsinizin
afetleriyle savaşmak istiyorsanız, “Allah” kelimesi yeter. Ama kendinizi her açıdan
tamamlamak istiyorsanız, o zaman Esma-ül Hüsnayı kullanacaksınız. Esma-ül Hüsna
ile o tek kelime olan, en kuvvetli kelime olan “Allah” kelimesini kullanmak
birbirinden ayrı standartlar sağlar.
“Allah” kelimesi nefsinizin afetleriyle yapacağınız cihadın yegâne silâhıdır. Esma-ül
Hüsna, cihadın silâhı değildir. Esma-ül Hüsna, sizi 99 ayrı cepheden yapılanmaya
götürür. Ama daha önce de belirtildiği gibi zararlı olanları kullanmamanız uygun
olur. Allahû Tealâ’nın, nefsinizin afetlerine paralel olan vasıfları da vardır. Onlar “El
Müntekîm” sıfatında olduğu gibi, “El Adl” ile “El Hakk” esmalarınınn tahakkuku
içindir.
Sevgili okuyucular, Esma-ül Hüsna nasıl kullanılır? Esma-ül Hüsnayı, hergün kendi
sayıları kadar çekmenizde fayda vardır. Bu sebeple gruplara ayrılır. Hergün bir kısmı,
ait olduğu sayıda çekilmelidir. Ama eksikliğini kesinlikle hissettiğiniz esmalar da
olabilir. Kendinizde eksikliğini hissettiğiniz açılardan tamamlanmayı istiyorsanız, o
konuyu sağlayacak olan esmayı çekmelisiniz. Kendinizi güçsüz, hasta mı
hissediyorsunuz? “El Kaviyy” esmasını çekmelisiniz. Sizi kuvvetli kılacaktır. Kaç defa
çekeceksiniz? İşte burada zikirden farklı bir muamele ile karşılaşıyorsunuz.
Sevgili okuyucular, Allahû Tealâ’nın her ismi ayrı bir şifredir, ayrı bir koddur. O kodu
sadece o sayıda tekrar etmek suretiyle yakalayabilirsiniz. Aksi taktirde
yakalayamazsınız. Allahû Tealâ’nın her isminin bir kodu, bir sayısal değeri vardır. Bu
sayısal değer, ebced hesabına göre tahakkuk eder.
Ebced hesabı nedir? Arapçada 28 tane harf vardır. Bu harflerin herbiri alfabe sırasına
tâbî olmayarak bir değer ifade eder. Bu değerler 1’den başlar. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10.
10 tane ayrı harf, 1’den 10’a kadar ayrı değer taşır. Ama 10’dan sonra 11 gelmez.
10’dan sonra 20 gelir. 30, 40, 50, 60, 70, 80, 90, 100. 100’den sonra 110 gelmez, 200
gelir. 200, 300, 400, 500, 600, 700, 800, 900. 900’den sonra 1000 gelir. Böylece 28
harf tamam olur. Arap alfabesindeki mevcut 28 harfin herbirinin ayrı bir kod
numarası vardır.
Bu numaraların neye tekabül ettiğini lügatlarda bulmak mümkündür. Lügatten ebced
hesabını açtığımız zaman bir neticeye ulaşıyoruz. Allahû Tealâ, ebced hesabında
kelime harflerin tertiplenmesindeki sırayı şöyle anlatıyor: Evvelâ, “ebced”
kelimesinin başlangıcını teşkil eden e-b-c-e-d harflerinin muhtevası veriliyor.
Sonra “hevvez” kelimesi geliyor. Sonra “hutti” kelimesi geliyor. Sonra “kelemen”
geliyor. Sonra “sa’fes” geliyor. Sonra “karaşet” geliyor. Sonra “sehaz”, sonra “dazig”.
Bunların herbiri bu sıraya göredir. Başlangıçta gerçekten elif-be-ce diye gidiyor, ama
sonra harfler değişiyor. 10’dan sonra 10’ar 10’ar yükseliyorlar. 100’den sonra 100’er
100’er, 1000’e kadar yükseliyor. Ve 28 harf böylece tamamlanıyor. Şimdi sayısal
değerleri size verelim. İstediğiniz harflerin açılımını yaptıktan sonra rakamların ne
kadar güzel bir şekilde yerli yerine oturacağını görebilirsiniz.
Elif 1, ba 2, cim 3, dal 4, he 5, vav 6, ze 7, ha 8, hı 9, ya 10, kef 20, lam 30, mim 40,
nun 50, sin 60, ayn 70, fe 80, sad 90, kaf 100, rı 200, şın 300, te 400, se 500, hı 600,
zel 700, dad 800, zı 900, gayn 1000. Böylece Allah’ın bir isminin açılım yapmadan
evvelki harf dizisine göre değerlerini tesbit ediyorsunuz. Hangi harf geçmişse, o
harfin kodunu yanına koyuyorsunuz. Bir harfin işaretini yazıyorsunuz, 2. harfin
kodunu koyuyorsunuz, ekliyorsunuz. Ayrıca, bu kelimenin harflerinin açılımı da
gerekli.
Meselâ; “Allah” kelimesinde başlangıçta “Elif” var. Sonra, “Lam” var. Sonra da “Hı”
var. Bu muhteva içerisindeki harflerin değerlerini koymak yetmez. Meselâ; “Elif” için
1 koymak yetmez. “Elif” harfini açmalısınız. “Elif” harfi “Elif, lam, fe”den teşekkül
ediyor. “Elif” harfi için bu 4 harfin toplamını yazmak mecburiyetindeyiz.
Bütün
harflerin açılımını, “lam” harfinin açılımını “lam” ve “mim” olarak bu muhteva
içerisinde yaptığımız zaman asıl neticeye ulaşabiliriz. İşte o asıl netice, o esmanın bir
günlük çekim sayısıdır. Hastalığınızın durumuna göre verilecek sayı günde 7 defa
zikretmek olabilir.
Meselâ 1200 defa zikretmeniz gereken bir esma üzerine harekete geçeceksiniz. Bunun
7 katını çekmek için 7 tane 1200 çekmelisiniz. Aynı esmanın 1200’den 7 tane
çekilmesi gerekir. Daha fazla verilmişse daha fazla çekmelisiniz. Bu sistem bize eksik
olan taraflarımızı kuvvetlendirme imkânını sağlar. Âdem (A.S), her esmayı evvelâ
kullanıyor, sonra da o esma hakkında açıklama yapıyor, onun rakamsal değerini
veriyor. O, kendisini her açıdan bu şekilde tamamlamıştır.
Evlâtlarından da birçokları
bu tamamlamaya ulaşmışlardır.
Hem daimî zikrin sahibi olmuşlardır, hem de esmalardan hangisini kendilerinde
eksik görmüşlerse o açıdan tamamlanmışlardır. Hz. Âdem’in oğlu Habil de böyleydi;
kemâlâta ulaşmıştı. Nitekim kardeşi olan Kabil, onu öldürmeye teşebbüs ettiği zaman
şöyle dedi: “Sen beni öldürebilirsin.
Ama ben, seni öldürmek için kesinlikle elimi sana uzatmam. Unutma ki, Allah senin
kurbanını, takva sahibi olmadığın için kabul etmedi. Sen babamın emrini dinlemedin.
Allah’ın yoluna girmedin ve takva sahibi olmadın.
Öyleyse senin Allah’a sunduğunu Allah’ın kabul etmesi hiçbir zaman söz konusu
olmayacaktır.” Kabil, insanlık tarihinin ilk cinayetini işlemiş; kardeşini öldürmüştür.
Burada, zikirle tamamlanmış bir insanla, nefsinin bütün afetlerine uygun bir hareket
tarzı izleyen Kabil’in muhtevasının farklılığını görüyoruz. Öyleyse Esma-ül Hüsna
dediğimiz zaman bir hazine ile karşı karşıyasınız. Neyiniz eksikse onu en iyi siz
bilirsiniz. Hafıza kaybınız mı var? O zaman Allahû Tealâ’nın “El Hafîz” esmasını
çekeceksiniz.
Sayısı 1400. 1400 defa “El Hafîz” esmasını günde 7 kere tekrar edeceksiniz.
Nasıl
Allah kelimesini “El İlâh” şeklinde yapıyorsak, bunun muhtevası “Allah” kelimesidir,
“El Hafîz”ı da aynı şekilde zikredeceksiniz. Adalet dağıtmak istiyorsanız, “El Adl”
çekeceksiniz. Adaletin size tatbik edilmesini istiyorsanız, “El Hakk” çekeceksiniz.
Allahû Tealâ, hangi açıdan nasıl bir eksiğiniz varsa, hepsini giderecek bütün
imkânları ebced hesabı ile elinize teslim etmiş. Bu konudaki kodları kullanmanız
yeterli. Bunlar, Allah’ın şifreleridir. Kur’ân-ı Kerim’deki bir diğer şifrenin de 19 şifresi
olduğunu görüyoruz.
Bu 19 şifresi, Kur’ân-ı Kerim’in birçok âyetinde mevcut.
Bunlar, mukataat harfleridir ve “Elif, Lam, Mim” gibi birtakım ifadeler taşır. Bu
mukattaat harflerinin gerçek anlamının mutlaka 19’un katı olması şeklinde tarifine
çalışanlar olmuştur ve büyük ölçüde de isabetlilerdi. Ancak şunu gördük ki Kur'ân-ı
Kerim’de henüz bilinmeyen sırlar var ve bütün şifreler tutmadı. Bazı surelerde
mukattaat harflerinin toplamı 19’la bağdaşmıyor. Meselâ üç harften ikincisi tutuyor,
üçüncüsü tutmuyor. Öyleyse insanlığın henüz ulaşmadığı ama Allah’ın bildiği başka
sırlar da konunun içinde, fakat mukattaat harflerinin büyük kısmı 19 rakamı ile uyum
sağlıyor. Sevgili okuyucular, Kur’ân-ı Kerim sırlar kitabıdır.
Bu sırlara âşina olmak için Allahû Tealâ’nın esmalarını olabildiğince kullanabilirsiniz.
Bunun size pozitif anlamda büyük yardımları olacaktır. O halde görüyorsunuz ki;
Allah’ın bu büyük ihsanı, Esma-ül Hüsnadır. “Allah” ismi ile yaptığınız zikir,
nefsinizdeki bütün afetleri temizleyerek sizi nefslerinizin negatifliklerinden tamamen
kurtarır. Ama bütün vasıfları kazanamazsınız. Bütün vasıfların sahibi Allah’tır. Siz
bütün hayatınızca bütün esmaları çekseniz gene O’nun vasıflarının hepsine sahip
olamazsınız.
Ama büyük ölçüde kendinizi tamamlarsınız.
İnsan olmanın azamî standartlarına
ulaşabilirsiniz. “Allah” ismi ile zikrinizi yaparak daimî zikre ulaştığınız zaman bütün
afetlerden kurtulmuş olursunuz ama vasıf şartlarınız tamamlanmamıştır. Vasıflar
afetlerin ötesindeki muhtevayı da ifade eder. Afetler, 19 açıdan sizi güzele götürürken,
Esma-ül Hüsna, 99 açıdan hedefe götürür. Öyleyse afetlerin sağlayamadığı ve onların
ötesindeki hep daha güzel seviyelere Esma-ül Hüsna ile ulaşacaksınız.
Herbiri, bir
muhteşem açıdan sizi daha güzele, mükemmele götürecektir.
Allahû Tealâ’nın esmaları, Âdem (A.S)'ı hangi maksatla gönderdiğinin birer simgesi
idi. Bildiğiniz gibi o, ilk insan ve ilk peygamberdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de
son insan değildi ama Son Peygamber'di; peygamberlerin hatemi idi; peygamberliğin
hitam bulmasını temsil ediyordu. Ve Kur’ân-ı Kerim’de nebîlerin sonuncusu olarak
isim konmuştur. Herbir isim, Allah’ın eksiksizliğinin, tamlığının 99 ayrı cepheden bir
şahididir. 99 ayrı cepheden tam bir mükemmellik! O, Allah’tır. Hepimizin
yaratıcısıdır.
İnsanların anlayamadığı şey; Allahû Tealâ diyor ki: “ Allah bâtındır.
El Bâtın. Ama Allahû Tealâ aynı zamanda “Zâhirdir” diyor. “Allah evveldir” de diyor,
“Âhirdir” de diyor. Sevgili okuyucular, acaba Allahû Tealâ bu muhteva içerisinde neyi
söylemek istiyor? Allah’ın vasıflarını kazandıkça bu sırlar ortaya çıkar. Allah bâtındır.
Kalp gözleri çalışmayanlar için, Allah’ı görmeyenler için Allah bâtındır. Ama ne
zaman salâh makamına ulaşırsanız, Allah’a köle olursanız, Allah Kendi Zat'ını
gösterecektir. Bu esmanın sahibi olan insana göre, Allah zâhirdir. Öyleyse hem
bâtındır, hem zâhirdir. Birtakım insanlara göre bâtındır (çok büyük bir kesim için)
ama kim Allah’ı görmek şerefine Allahû Tealâ tarafından erdirilirse, onlar için Allahû
Tealâ zâhirdir. Allah evveldir, âhirdir.
Eğer, Allahû Tealâ size geçmişi gösterirse, Allah’ın evvel olduğunu göreceksiniz.
Kâinat olmadan evvel de Allah vardı. Ama Allahû Tealâ, aynı zamanda âhirdir çünkü
kıyâmetten sonra da var olacaktır? O halde, biz insanlara göre, biz insanlar yokken
Allah vardı.
Öyleyse Allah evveldir. Bütün insanlıktan evvel Allah vardı. Biz hepimiz cennet ve
cehennemi yaşadıktan sonra tekrar bir enerjiye dönüştürüleceğiz; hepimiz yok
olacağız; enerji tekrar sıfıra çevrilecek. Ama ondan sonra da Allahû Tealâ var olacak.
Demek ki Allahû Tealâ aynı zamanda âhirdir ve sıfatlarının belki bütününü gösteren
en güzel sıfatı “El Bâki”dir; Allah her zaman var olmakta devam edecektir. Zamandan
evvel de, zaman var iken de, zamandan sonra da Allah hep bâki olacaktır.
İnsanlar “El
Bâki” sıfatının sahibi olamazlar. Bu, sadece Allah’a aittir. Nihayet bir yaratıksınız.
Bütün yaratıklar gibi var oldunuz, yaşayacaksınız, öleceksiniz. Öldükten sonra tekrar
dirilip var olmanız, öldüğünüz zaman da, tekrar dirildiğiniz zaman da bitmeyecek.
Cennet ve cehennem hayatının sonuna kadar yaşayacaksınız. Bu bir sonsuzluktur.
Düşünemeyeceğiniz kadar uzun bir süre geçecek. Bu sürenin sonunda enerjiye
çevrileceksiniz. Sonra da yok olacaksınız. Ama o Allah, bâki olmakta devam edecektir.
Allahû Tealâ: “Herşey fâni olacaktır.
Ama senin zülcelâl-i vel ikram olan Rabbin bâki
kalacaktır.” diyor. Sevgili okuyucular, gördünüz ki; Allah’ın Esma-ül Hüsnası sizi
bütüne ulaştıracak olan bütün imkânları 99 açıdan önünüze sermiştir.
Bir taraftan daimî zikirle nefsinizin afetlerini sıfırlayacaksınız, insan-ı kâmil
olacaksınız; bir taraftan da Esma-ül Hüsna ile kendi açınızdan eksik gördüğünüz bu
afetlerin dışındaki vasıf standartlarını düzeltme imkânına sahip olacaksınız. Allahû
Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki bu Esma-ül Hüsnayı insanların emrine
koymuş.
O’na benzemeye çalışmak, O’nun güzelliklerinin bir nebze sahibi olabilmek,
hepimizin hem vazifesi hem de hakkıdır. O’nun gibi olmak mümkün değil; ama O’na
benzeyebilirsiniz. Sevgili okuyucular, kapılar hepinize alabildiğine açık. Nerede bir
zorlukla karşılaşırsanız, Allah’ın ondan haberi olur. Size mutlaka bir kapı açar. Bütün
kapıların sahibi Allah’tır.
burdaki yazılar tasvip etmediğim bir siteden alıntıdır. incelenmesi ve tartışılması
amacıyla koydum
– Star67
Es-Seriyul Ikab – star67
SERĠ-UL HĠSÂB
Es Seriy‟ul Hisâb
- Hesabı çabuk ve seri gören, süratli ceza veren, zamanı ve vadesi gelen suçların
cezasını hemen veren. Allah‟ın (c.c.) güzel bir sıfat-ı ilahisi. (Bakınız Kur‟ân-ı Kerim:
2/202, 3/199, 5/4, 13/41, 24/39, 40/17 )
- Ve inne min ehlilkitâbi lemen yü‟minü billâhi ve mâ ünzile iley- küm mâ ünzile
ileyhim hâĢi‟ıyne lillâhi lâ yeĢterûne biâyâtillâhi semenen kaliylen ülâike lehüm
ecrühüm ınde rabbihim, innallahe seriy‟ulhisâb.
- Kitap ehlinden öyleleri vardır ki, Allah‟a inanırlar, size indirilene ve kendilerine
indirilene, tam bilinçli boyun eğerek iman ederler. Allah‟ın âyetlerini az bir paraya
satmazlar. ĠĢte onlar için Rabb‟leri katında ödülleri vardır. ġüphesiz Allah,
hesabıçabuk görendir. Âl-Ġ Ġmrân Sûresi.3/199
Yes‟elûneke mâzâ ühille lehüm, kul uhille lekümüttayyibâtü ve mâ allemtüm
minelcevârıhı mükellebiyne tü‟allimûne hünne mim- mâ allemekümullahi
fekülûmimmâ emsekne aleyküm vezkürüs
- mallahi aleyhi vettekullahe, innallahe
seriy‟ulhisâb.
- Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar, deki: “Size te- miz olanlar helâl
kılındı.” Allah‟ın size öğrettiği gibi, öğretip avcı hali- ne getirdiğiniz hayvanların, sizin
için yakaladıklarını yiyin ve üzerine Allah‟ın adını anın. Allah‟tan korkun. Allah,
hesabı çabuk görendir. Mâide Sûresi.5/4
- Evelem yerev ennâ neetiyl‟arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallahü yahkümü lâmu‟akkıbe lihukmihî ve hüve seriy‟ul hisâb.
- Görmüyorlar mı ki ? Biz, yeryüzünün etrâfından, gitgide eksiltmek- teyiz. Allah
hükmünü verir. O‟nun hükmünü bozacak yoktur. O, hesabı çabuk görendir. Ra‟d
Sûresi.13/41
- Velleziyne keferû a‟malühüm keserâbin bikıy‟atin, yahsebühüzzamânü maen hatta
iza câehu lem yecidhü Ģey‟en ve vecedallahe indehu feveffâhü hı- sâbehu
vallahüseriy‟ulhisab.
Ġnkâr edenlerin amelleri engin bir çöldeki serâp gibidir. Susayan onu su sanır. Ama
oraya geldiğinde hiçbir Ģey bulamaz. Orada Allah‟ı bulur ve O‟da, onun hesabınıgörür. Allah, hesabı çabuk görendir. Nûr Sûresi.24/39 – Star67
İSTİKAMET
Allahu Teâlâ (c.c.) buyuruyor ki:
“O kimseler,”Rabbimiz Allah’tır” dediler ve istikamet üzere oldular. Onlar için hiçbir
korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Ahkaf Sûresi âyet: 13, Fussilet Sûresi
âyet: 30)
“İşte benim doğru yolum budur; ona uyun.
Sizi O’nun yolundan ayıracak başka
yollara uymayın. (Azâbımdan) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.”
(En’âm Sûresi âyet: 153)
İbni Mes'ûd (r.a.) dedi ki:
“Rasûlullah (s.a.a.) bize bir düz çizgi çizdi, bu doğru yolumdur, dedi. Sonra bunun
sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi. Bunlar da bir takım yollardır ki,
her birinde bir şeytan vardır, ona çağırır, dedi. Sonra da yukarıdaki âyetleri
okudu.”
Allah’a gidilir sanılan birçok yol vardır. Nitekim, “Allah’a giden yollar yaratıkların
nefesleri kadardır” denilmiştir, yani o kadar çoktur. Fakat bütün bunların içinde
gerçekten Allah’ın yolu, Allah’a ulaştıran ve Allah’ın koyduğu, Allah ve elçileri
tarafından dâvet olunan hak yol, doğru yol bir tanesidir ki, taraftarlarını toplayan,
birleştiren, dağıtmayan, aldatmayan “tevhîd yoludur”.
Bu yol, Allah’ın emir ve
tavsiye ettiği bu prensipler, Peygamber’in (s.a.a.) doğrudan doğruya tuttuğu
yoldur. Bu yol, Allah yoludur. Allah’ın (c.c.) yolunu bulmak isteyenler, Peygamber
(s.a.a.) Efendimize tamamen uymak zorundadırlar. Zira Rasûlullah’a (s.a.a.)
uymak, Allah’a (c.c) itaattir.
Rasûl-i Ekrem (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:
“Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra doğru yolda gidenler var ya! Onların üzerlerine,
”Korkmayın, tasalanmayın, vaad olunduğunuz cennetle sevinin”, diye diye melekler
inecektir” meâlindeki âyeti okudu ve şöyle buyurdu:
“İnsanlar bunu hep söylediler.
Ancak, sonradan ekserisi küfre düştü, kim bu söz
üzere ölürse, o kimse istikameti doğru olanlardandır.” (Tirmizî)
İstikamet; her şeyin kendisi ile kemâl bulduğu ve tamam olduğu ahlâkî ve dînî bir
derecedir. Her çeşit hayrın husûle gelmesi ve nizâma konulması, istikametin varlığı
ile mümkündür. Hâlinde istikamet üzere bulunmayanın gayreti boşa gider, cehdi
zâyî olur.
Allahu Teâlâ:
“İpliği güzel bir şekilde eğirdikten sonra tekrar bozan kadın gibi olmayınız” (Nahl
Sûresi-âyet: 92) buyurmuştur.
İstikamet, lügâtte; düzgün ve doğru olma, eğri olmama, ıstılahta ise herhangi bir
cihete (cihet: yön) meyletmeden, orta yol üzere hareket etmektir.
Dilde istikamet; hikmetli söz söylemek ve doğru konuşmaktır.
Kalpte istikamet; ihsanda, yardımda, gayrette ve niyette doğruluktur.
Nefiste ve bedende istikamet; güzel hizmet ve kulluk yapmaktır.
Ruhta istikamet; derin ve kâmil bir saygı hissidir.
Sırda istikamet; nimetle değil, nimeti verenle meşgul olmaktır.
Bir kimse, sıfatında istikamet üzere olmazsa, bulunduğu makamdan ileriye
gidemez, ma'nevî eğitimini sağlam bir temel üstüne kuramaz.
Başlangıç hâlinde
bulunan kimse için şart olan, ilk hallerin edepleri konusunda istikamet üzere
olmaktır. Ayrıca seyr-i sülûkün son hallerinde edepler konusunda istikamet üzere
olmak, ârifin hakkı ve vazifesidir.
İstikamet, kerâmetten hayırlıdır. Mü'min, istikamet sâhibi olmayı tercih etmelidir.
Nefis, kerâmeti talep hususunda hareket hâlindedir. Azîz ve Celîl olan Allah (c.c.) ise
kulundan istikamet üzerinde olmasını talep etmektedir.
Rasûlullah (s.a.a.) Efendimiz, ”Emredildiğin gibi istikamet üzere ol” sözü beni
ihtiyarlattı, saçlarımı ağarttı.” buyurmuştur.
İstikamete tâkat getirmek zordur. Zira istikamet; alışkanlıkların dışına çıkmak,
şekilcilikten ve âdetlerden ayrılmak, hakîkî mânâdaki sıdk ile Hak Teâlâ’nın
huzurunda durmaktır.
Bunun içindir ki, Rasûlullah (s.a.a.) : “Her ne kadar güç
yetiremezseniz de yine istikamet üzere bulununuz” buyurmuştur.
Güzel olan her şey ve huy, istikamet ile kemâl bulur. O olmayınca, bütün güzellikler
çirkinleşir.
Gıybeti terk etmek, sözdeki istikamettir. Bid'ate yaklaşmamak, fiildeki istikamettir.
Gevşekliği kovmak, ameldeki istikamettir. Mahcubiyet hâlini bertaraf etmek de
haldeki istikamettir.
Artık siz de o müstekıym yola tâbî olunuz. Bütün gayretinizle onu takibe çalışınız,
başka yolları takip etmeyiniz. İslâm’a muhâlif, bid'at ve dalâlet yollarına gitmeyin.
Sonra bunlar, Hakk’ın dînine muhâlif yollar, sizi Cenâb-ı Hakk’ın yolundan, kulları
için râzı olduğu tarîk-ı müstekıym’den ayırır; yanlış ve bâtıl yollara meylettirir.
İşte Hak Teâlâ böyle emir ve îkaz buyuruyor ki, siz sakınasınız.
(Kaynak: Miftâhu’r-Rüşd. Sâdeştirilerek alınmıştır.)
– Beni adem13
Esmaül hüsnanın niyetlere göre kullanımı - Davud
Esma'ül-Hüsnâ'yı okumadan önce genellikle şu duâ okunulmalıdır;
Lâ ilâhe illallâhü vahdehu lâ şerike leh.
Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hâmdü bi yediyhi'l-hâyr ve hüve alâ külli şey'in kadiyr.
Lâ ilâhe illallâhü lehü'l esmâü'l-hüsnâ.
Basiret'in genişlemesi için;
"Yâ Fettâhu'l-Vâsiu'l-Basıyr"
Gözlerin ve Basiret'in keskinleşmesi için;
"Yâ Cebbâru'l-Kaviyyû'l-Basıyr"
Düşmânları bakışla kahretmek için;
"Yâ Kahhâru'l-Kaviyyû'l-Basıyr"
Gizli ve saklı olan şeyleri görebilmek için;
"Yâ Bâtınu'l-Kaviyyû'l-Basıyr"
Gözlerin ve basiret'in nûrlanması için;
"Yâ Basıyru'l-Kaviyyû'n-Nûr."
Düşmânları bakışla kahretmek için;
"Yâ Kahhâru'l-Kaviyyû'l-Basıyr
Star hocam,bu zikri kaç adet ve nasıl okumalıyız?
- Ingist
geçen 3 esmanın sayılarını toplayarak yada hem esmaların sayısını toplayıp buna
sana zulm eden kişinin sayısınıda ekleyerek yapabilirsin ingist .
– star67
Tşk ederim.Peki bu kişi uzak bir yerdeyse etkisi nasıl olur?İlle de kişiyi görmek
gerekir mi yoksa dikkat edeceğimiz başka bir nokta var mı?(şuan uzakta olan azılı
düşman için bu zikir etkisi yok/az ise ne tavsiye edersiniz?)saygılar.
– ingist
havas uygulamaları hep karşındaki duran kişiler için değil tabi zaten bu tür
formülleri uzaktan uygulamak için verilmiş çoğu yerde o yüzden havas yazarları
hayal et diğerleride imajinasyon yap der , biliyosun kahır çalışmaları pek tavsiye
edilmez kişinin kendisinede zarar verdiği söylenir görülür ama bazen namussuz
şerefziler için uygulamak ister insan yada zulüm gören çaresiz kalanlar yapmak
ister bişe diyemeyiz hakeden zulmeden adama yapana bişey diyemem bu formülüde
denemedim hiç bu gece başka bi formül yapacam bende bazı namuzssuzlar için
ama onuda paylaşamam çok tehlikeli sende bunu uygula ingist davanda haklı
karşındaki gerçekten zulüm sahibiyse Allah izin verirse sende muffak olursun
bunun garantisini hiç birimiz hiç bi formül için veremeyiz .
– Star67
Indsendt af Ala Nur kl. 03.55
Send med e-mail Blog om dette! Del via Twitter Del via Facebook
Ingen kommentarer:
Send en kommentar
Nyere indlæg Ældre indlæg Start
Abonner på: Kommentarer til indlægget (Atom)
BLOG-ARKIV
maj (1)
april (5)
januar (12)
OM MIG
Vis hele min profil
Skabelonen Picture Window. Leveret af Blogger.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder