KUTSAL METİNLERDE İSMAİL VE İSHAK
Ömer PAKIŞ*
ÖZET
Ne kuran ne de tevrat metninde babası tarafından kurban edilmek istenenin
ismail mi yoksa ishak mı olduğu açık bir şekilde belirtilmemektedir.
Ancak buna rağmen zayıf olma ihtimali yüksek bazı haberlerden
hareketle bir kısım, bunun ishak olduğu görüşünü savunması
dikkat çekicidir.
Fakat kuran ve tevrat metni bir bütün olarak incelendiğinde
kurban edilmek istenenin ismail olduğu sonucuna ulaşılabileceği
kanaatini taşıdığımızı belirmek istiyoruz.
Bu konuda tevrat metnine
göre kuran metninin daha net olduğu da söylenebilir. Fakat kuran
metnini bir bütün olarak değerlendirmeyerek zayıf hadisleri öne çıkaran
bazı bilginler islamın önemli esaslarından olan ve kurban edilmek
istenenin ismail olduğu temeline dayanan hac ibadetini de göz ardı ederek
bunun ishak olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Aslında tevrat metninin de kuran metninden çok da farklı olmadığı görülür. Fakat ehli kitab bilginlerinin, tevrat metninde tahrife giderek bazı yerlerde isim değişikliği yaptıkları görülmektedir
Anahtar Kelimeler: 1.İsmail 2. İshak 3. Kutsal Metin 4.
Kur’an GİRİŞ Kutsal metinler ibaresiyle Tevrat ve Kuran-ı Kerim ifade edilmektedir ve bu iki kitabın bağlamında da İsmail ve İshak peygamber kıssalarına ilişkin bir değerlendirmede bulunulacaktır.
Aslında bu iki metinde bir çok peygamber kıssası anlatılmaktadır. Tevrat’ta peygamber kıssaları, daha detaylı bilgiler içeren metinler olarak karşımıza çıkarken, Kur’ân metni peygamber kıssalarında genellikle detay bilgi vermeksizin konunun bağlamı çerçevesinde söz konusu kıssadan bir pasaj sunar
1. Bunun doğal bir sonucu olarak Kur’an’da bir kıssanın farklı bağlamlarda değişik yönlerinin işlendiği sık sık görülür. Bu yüzden tefsir bilginleri peygamber kıssalarının geçtiği ayetleri yorumlarken hikayeyi bütüncül bir biçimde ortaya koymak, ayetlerin sunduğu kısmi bilgileri bütünlemek ve olaylar arasındaki bağlantıyı sağlamak maksadıyla, detay bilgileri Kur’ân’dan önceki kutsal metinlerden alma yönüne gitmişlerdir.
Bu bağlamda Kur’an müfessirleri genelde iki farklı yöntem izlemişlerdir. Birinci gurup, “isrâîliyyât” olarak bilinen bu nakilleri dayandıkları kutsal metnin bizzat kendisinden almayı tercih ederken, diğer bir gurup ise –bu daha çok sahabe ve tabiûn dönemi için geçerlidir- söz konusu rivayetleri Müslüman olan kitap ehli bilginler aracılığı ile alma yönüne gitmişlerdir.
Tevrat ve Kur’ân metninde geçen peygamber kıssaları arasında genel anlamda benzerlikler mevcuttur. Ama bu kıssaların ayrıntılarına inildikçe, Tevrat’ta verilen bilgilerle Kur’an’da verilen bilgiler arasında niteliksel farklılıklar görülür.
Örneğin Kur’ân’ın peygamberler için tasvir ettiği ahlaki nitelikler ile Tevratın betimlediği peygamber kişiliği örtüşmez. Her iki metnin peygamber tasviri arasındaki bu farklılık, Kuran yorumcularını, Tevrat'ın metin sıhhatine ilişkin araştırmalarda bulunmaya ve bunun sonucunda da onun nüzulünden sonraki zamanlarda tahrifata uğradığına ilişkin bulgulara götürmüştür.
Aslında Kur’an metninin konteksinden rahatlıkla elde edileceği gibi, ilahi dinin peygamberlerinde olması gereken niteliklerin anlam ve muhteva kaybına uğraması, Kuran yorumcularının Tevrat'ın tahrif edilmesine yönelik iddialarını meşrulaştırmaktadır. Bunun yanın-da Tevrat'ın tahrifatına yönelik iddianın kanıtlanmasına ilişkin tarihi materyaller de oldukça boldur
2. Üzülerek ifade edelim ki tefsir literatürümüzde açıklama mahiyetinde Tevrat’tan aktarılan nakillerin büyük kısmında bu problemli bilgiler bulunmaktadır
3. Bu problemli bilgiler Kur’anın açıklaması bağlamında kullanılsa da, bu anlamlandırma girişimleri, metni şarii tarafından garanti altına alınmış olan asıl kitabın konteksine uymamaktadır. Bu bakımdan, asli hüviyetinin korunacağı taahhüt edilmiş Kur’ân metninin önemi büyüktür
4. Kur’ân metninin kendisi, kendinden önceki kutsal metinleri doğrulayıcı ve onların tahrifatından kaynaklanan yanlışları düzeltici olduğunu bizzat vurgulamaktadır
5. Bu yüzden her iki metinde geçen ortak konuların karşılaştırılarak ele alınması, konu hakkında daha doğru bir bilginin elde edilmesini sağlayacaktır. Kur’ân metni kendisinden önceki kutsal metinlerdeki tahrifattan bahsederken, onlardaki doğru bilgileri de tasdik edici olduğunu ifade eder. İnceleme konusu yaptığımız peygamberler, kutsal metinlerde esas olarak kurban edilme olayı ile öne çıkarlar.
Bu hikayenin ise anlatılmasında babaları İbrahim ile anılırlar. Bu bağlamda kutsal metinlerde her iki peygamberin kişiliklerine ilişkin benzer ve olumlayıcı niteliklerden bahsedilir.
Ancak Kurban edilme vakasında kurban edilmek istenenin İsmail mi, İshak mı olduğu noktasında farklılıklar bulunmaktadır. Tevrat metni kurban edilmesi emr edilenin İshak olduğunu açıkça belirtirken, Kuran metni bu olayla ilgili daha müphem ve yoruma açık bir ifade kullanmaktadır.
Kur’ân’da toplam 8 surenin 12 yerinde İsmail’e değinilirken, İshak 12 surenin 17 âyetinde bahse konu olmaktadır.
Söz konusu bu âyetler bir bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde, Kur’ân metninde kurban edilmesi istenenin İsmail olduğu görülebilmektedir.
Aslında tevrat metninin de kuran metninden çok da farklı olmadığı görülür. Fakat ehli kitab bilginlerinin, tevrat metninde tahrife giderek bazı yerlerde isim değişikliği yaptıkları görülmektedir
Anahtar Kelimeler: 1.İsmail 2. İshak 3. Kutsal Metin 4.
Kur’an GİRİŞ Kutsal metinler ibaresiyle Tevrat ve Kuran-ı Kerim ifade edilmektedir ve bu iki kitabın bağlamında da İsmail ve İshak peygamber kıssalarına ilişkin bir değerlendirmede bulunulacaktır.
Aslında bu iki metinde bir çok peygamber kıssası anlatılmaktadır. Tevrat’ta peygamber kıssaları, daha detaylı bilgiler içeren metinler olarak karşımıza çıkarken, Kur’ân metni peygamber kıssalarında genellikle detay bilgi vermeksizin konunun bağlamı çerçevesinde söz konusu kıssadan bir pasaj sunar
1. Bunun doğal bir sonucu olarak Kur’an’da bir kıssanın farklı bağlamlarda değişik yönlerinin işlendiği sık sık görülür. Bu yüzden tefsir bilginleri peygamber kıssalarının geçtiği ayetleri yorumlarken hikayeyi bütüncül bir biçimde ortaya koymak, ayetlerin sunduğu kısmi bilgileri bütünlemek ve olaylar arasındaki bağlantıyı sağlamak maksadıyla, detay bilgileri Kur’ân’dan önceki kutsal metinlerden alma yönüne gitmişlerdir.
Bu bağlamda Kur’an müfessirleri genelde iki farklı yöntem izlemişlerdir. Birinci gurup, “isrâîliyyât” olarak bilinen bu nakilleri dayandıkları kutsal metnin bizzat kendisinden almayı tercih ederken, diğer bir gurup ise –bu daha çok sahabe ve tabiûn dönemi için geçerlidir- söz konusu rivayetleri Müslüman olan kitap ehli bilginler aracılığı ile alma yönüne gitmişlerdir.
Tevrat ve Kur’ân metninde geçen peygamber kıssaları arasında genel anlamda benzerlikler mevcuttur. Ama bu kıssaların ayrıntılarına inildikçe, Tevrat’ta verilen bilgilerle Kur’an’da verilen bilgiler arasında niteliksel farklılıklar görülür.
Örneğin Kur’ân’ın peygamberler için tasvir ettiği ahlaki nitelikler ile Tevratın betimlediği peygamber kişiliği örtüşmez. Her iki metnin peygamber tasviri arasındaki bu farklılık, Kuran yorumcularını, Tevrat'ın metin sıhhatine ilişkin araştırmalarda bulunmaya ve bunun sonucunda da onun nüzulünden sonraki zamanlarda tahrifata uğradığına ilişkin bulgulara götürmüştür.
Aslında Kur’an metninin konteksinden rahatlıkla elde edileceği gibi, ilahi dinin peygamberlerinde olması gereken niteliklerin anlam ve muhteva kaybına uğraması, Kuran yorumcularının Tevrat'ın tahrif edilmesine yönelik iddialarını meşrulaştırmaktadır. Bunun yanın-da Tevrat'ın tahrifatına yönelik iddianın kanıtlanmasına ilişkin tarihi materyaller de oldukça boldur
2. Üzülerek ifade edelim ki tefsir literatürümüzde açıklama mahiyetinde Tevrat’tan aktarılan nakillerin büyük kısmında bu problemli bilgiler bulunmaktadır
3. Bu problemli bilgiler Kur’anın açıklaması bağlamında kullanılsa da, bu anlamlandırma girişimleri, metni şarii tarafından garanti altına alınmış olan asıl kitabın konteksine uymamaktadır. Bu bakımdan, asli hüviyetinin korunacağı taahhüt edilmiş Kur’ân metninin önemi büyüktür
4. Kur’ân metninin kendisi, kendinden önceki kutsal metinleri doğrulayıcı ve onların tahrifatından kaynaklanan yanlışları düzeltici olduğunu bizzat vurgulamaktadır
5. Bu yüzden her iki metinde geçen ortak konuların karşılaştırılarak ele alınması, konu hakkında daha doğru bir bilginin elde edilmesini sağlayacaktır. Kur’ân metni kendisinden önceki kutsal metinlerdeki tahrifattan bahsederken, onlardaki doğru bilgileri de tasdik edici olduğunu ifade eder. İnceleme konusu yaptığımız peygamberler, kutsal metinlerde esas olarak kurban edilme olayı ile öne çıkarlar.
Bu hikayenin ise anlatılmasında babaları İbrahim ile anılırlar. Bu bağlamda kutsal metinlerde her iki peygamberin kişiliklerine ilişkin benzer ve olumlayıcı niteliklerden bahsedilir.
Ancak Kurban edilme vakasında kurban edilmek istenenin İsmail mi, İshak mı olduğu noktasında farklılıklar bulunmaktadır. Tevrat metni kurban edilmesi emr edilenin İshak olduğunu açıkça belirtirken, Kuran metni bu olayla ilgili daha müphem ve yoruma açık bir ifade kullanmaktadır.
Kur’ân’da toplam 8 surenin 12 yerinde İsmail’e değinilirken, İshak 12 surenin 17 âyetinde bahse konu olmaktadır.
Söz konusu bu âyetler bir bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde, Kur’ân metninde kurban edilmesi istenenin İsmail olduğu görülebilmektedir.
Oysa Tevratta İshakın kurban edilmesi gereken oğul olduğu bizzat
ismen belirtilmektedir. Her iki metindeki kurbanın öznesinin faklı
kişiler olması nereden kaynaklanmaktadır.
Bu olayla ilgili iki metin arasında kurban öznesinde bir çelişki görülmektedir. Bu farklılık nasıl tevil edilebilir? Her iki metne bakıldığında, kimi dakik yorumcuların da işaret ettiği gibi, Kur’ân metni bu anlamda kendi içerisinde çelişik değil, bilakis birbirini bütünleyen ve anlatımı doğrulayan ifadeler zincirini oluşturmaktayken buna mukabil Tevrat'ın metninde hikayenin anlatılmasında problemler görülmektedir.
Oysa Kuran tefsirlerinde kimi müfessirlerin bu hadiseyi tam hikaye edebilmek için Kuranın bağlamından uzaklaşarak, Tevrat kaynaklı olduğu düşünülen zayıf ve mevzu haberlerle konuyu farklı yorumladıkları müşahede edilmektedir. Kanımca, bunun sebebi, konu ile ilgili ayetlerin belli bir bütünlük içerisinde değerlendirilmemesi ve doğruluğu tartışılan haberlerin ise, bu tür ayetlerin anlaşılmasında merkeze alınarak değerlendirilmeye tabi tutulmasıdır.
İmdi, bu noktada konulu çalışmalar üzerinde yoğunlaşmanın günümüzde ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Tevrat metninde hikayenin özü Kur’anın anlatımıyla uyuşmakla birlikte, hikayede geçen isimlerin işlevleri ve hikaye mahalli gibi imler farklılık göstermektedir. Buradaki öykülemede ifadenin bir şekli, Kur’ân metniyle paralellik arzederken, diğer bir öykü biçimi ise, hikayeyi farklı yere oturtmaktadır.
Bununla birlikte, Kur’ân metninin aksine Tevrat metni maalesef kurban olayında kendi içerisinde bir metinsel bütünlük oluşturmaktan çok uzaktır. Biz bu araştırmamızda Tevrat ve Kur’ân metnini esas alarak mukayeseli bir şekilde konuyu çözümlemeye çalışacağız.
Bu çalışmaya esas olan kaynaklar, öncelikle Tevrat ve Kur’ân metinleri olmakla birlikte, bunun yanında ayrıca Kur’an tefsirlerine de başvurulacaktır.
Konunun sunuluşunda Kur’ân metnindeki sıralama dikkate alınacaktır.
Yani başından itibaren Kur’ân’da İsmail ve İshak ile ilgili ayetleri tahlil edeceğiz.
Tevrat’ın da konu ile alakalı ayetlerinin benzer ve farklı yönlerini; yani birleştikleri ve ayrıldıkları noktaları belirterek tahlil edeceğiz. Bütün bunlardan sonra Tevrat ve Kur’ân metninde bulunmayan nakilleri de aktararak sonuca ulaşmaya çalışacağız.
Bu olayla ilgili iki metin arasında kurban öznesinde bir çelişki görülmektedir. Bu farklılık nasıl tevil edilebilir? Her iki metne bakıldığında, kimi dakik yorumcuların da işaret ettiği gibi, Kur’ân metni bu anlamda kendi içerisinde çelişik değil, bilakis birbirini bütünleyen ve anlatımı doğrulayan ifadeler zincirini oluşturmaktayken buna mukabil Tevrat'ın metninde hikayenin anlatılmasında problemler görülmektedir.
Oysa Kuran tefsirlerinde kimi müfessirlerin bu hadiseyi tam hikaye edebilmek için Kuranın bağlamından uzaklaşarak, Tevrat kaynaklı olduğu düşünülen zayıf ve mevzu haberlerle konuyu farklı yorumladıkları müşahede edilmektedir. Kanımca, bunun sebebi, konu ile ilgili ayetlerin belli bir bütünlük içerisinde değerlendirilmemesi ve doğruluğu tartışılan haberlerin ise, bu tür ayetlerin anlaşılmasında merkeze alınarak değerlendirilmeye tabi tutulmasıdır.
İmdi, bu noktada konulu çalışmalar üzerinde yoğunlaşmanın günümüzde ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Tevrat metninde hikayenin özü Kur’anın anlatımıyla uyuşmakla birlikte, hikayede geçen isimlerin işlevleri ve hikaye mahalli gibi imler farklılık göstermektedir. Buradaki öykülemede ifadenin bir şekli, Kur’ân metniyle paralellik arzederken, diğer bir öykü biçimi ise, hikayeyi farklı yere oturtmaktadır.
Bununla birlikte, Kur’ân metninin aksine Tevrat metni maalesef kurban olayında kendi içerisinde bir metinsel bütünlük oluşturmaktan çok uzaktır. Biz bu araştırmamızda Tevrat ve Kur’ân metnini esas alarak mukayeseli bir şekilde konuyu çözümlemeye çalışacağız.
Bu çalışmaya esas olan kaynaklar, öncelikle Tevrat ve Kur’ân metinleri olmakla birlikte, bunun yanında ayrıca Kur’an tefsirlerine de başvurulacaktır.
Konunun sunuluşunda Kur’ân metnindeki sıralama dikkate alınacaktır.
Yani başından itibaren Kur’ân’da İsmail ve İshak ile ilgili ayetleri tahlil edeceğiz.
Tevrat’ın da konu ile alakalı ayetlerinin benzer ve farklı yönlerini; yani birleştikleri ve ayrıldıkları noktaları belirterek tahlil edeceğiz. Bütün bunlardan sonra Tevrat ve Kur’ân metninde bulunmayan nakilleri de aktararak sonuca ulaşmaya çalışacağız.
A. İBRAHİM VE İSMAİL’İN BİRLİKTE ANILDIĞI AYETLER
Kur’ân’da yalnızca İbrahim ve İsmail’in birlikte zikredildiği iki
ayet vardır. Bunlar Bakara süresinin 125 ve 127. ayetleridir.
Birinci ayette Allah, İbrahim ve İsmail’den mabedini ziyaretçiler için maddi ve manevi kirlerden arındırmalarını istemekte,
ikincisinde ise İbrahim ve İsmail’in mabedinin temellerini yükselttiklerini anımsatmak-tadır.
Şimdi bu iki ayeti metinsel bağlam (siyak-sibak)ı çerçevesinde
ele alalım:
“Şunu da hatırda tutun ki bir vakit İbrahim’i Rabbi bir takım
kelimât ile imtihan etti, o onları tamamlayınca “ben seni bütün insanlara
imam edeceğim” dedi, “ya Rabbi zürriyetimden de” dedi, buyurdu
ki benim ahdime zalimler nail olamaz.
O vakit beyti insanlar için bir sevap ve bir emin yer kıldık, siz de makam-ı İbrahim’den kendinize bir namazgah edinin. İbrahim ve İsmail’e ahd verdik: Beytimi hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem rüku ve sücuda varanlar için tertemiz bulundurun…
O vakit beyti insanlar için bir sevap ve bir emin yer kıldık, siz de makam-ı İbrahim’den kendinize bir namazgah edinin. İbrahim ve İsmail’e ahd verdik: Beytimi hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem rüku ve sücuda varanlar için tertemiz bulundurun…
İbrahim ve İsmail beytin temellerini yükseltirken yalvardılar:
“Ey Rabbimiz! Bunu kabul
et; Sensin her şeyi bilen, her şeyi duyan!”
6 Tabii tutulduğu imtihandan yüz akıyla çıkan İbrahim’i Allah, insanlara imam olarak tayin edeceğini bildirmektedir
7. İbrahim Rabbinin kendisine yaptığı bu ihsanının sadece kendisiyle sınırlı kalmamasını ve zürriyetinden bir kısmına da bunu vermesini dilemektedir. Rabbi ise zalimler benim ahdime nail olmazlar buyurmaktadır. İsrailoğullarının İbrahim soyundan gelmelerinin kendilerini hesap gününde kurtaracağı şeklindeki inançları burada reddedilmektedir
8. Peygamberliğin arka arkaya İsrailoğullarına verildiği dönemlerde onlar zalim değil, mazlum idiler. Ne zaman ki konumlarını değiştirdiler, yani zulüm edilmekten zulüm eder duruma geldiler, Allah da ahdinin gereğini yaptı ve peygamberlik nimeti de İbrahim zürriyetinin diğer koluna geçti
9. Kabe’nin prototipinin İbrahim tarafından sadece Allah’a ibadet etmek gayesiyle ilk mabet olarak inşa edildiği
10 ve bu özelliğinden dolayı bütün Müslümanlar için bir kıble ve hacc ibadetinin hedefi olarak seçildiği kabul edilmektedir. İslam’dan önceki Arap düşünce tarihinde de Kabe, İbrahim, İsmail üçlüsüyle Mekke’deki diğer kutsal mekanların (örneğin Zemzem suyu) birlikteliği söz konusudur.
Tarih boyunca şekillenen Arap ve İslam geleneğine göre İbrahim’in muhte-melen akrabası olan Sara’ın gönlünü almak için, Mısırlı cariyesi ve ondan olan çocuğu İsmail’i götürüp bıraktığı yer de Mekke idi
11. Tevrat-Tekvin 21’de belirtildiğine göre Sara’nın Mısırlı cariye Hacer’den daha önce doğmuş olan İsmail’in kendi oğlu İshak’la birlikte İbrahim’in mirasına konmamasını temin etmek için, İbrahim’den Hacer’le İsmail’i uzak bir bölgeye götürüp bırakmalarını ister.
İbrahim Allah’ın direktifi doğrultusunda bu isteğe boyun eğer ve Hacer’le İsmail gerekli hazırlıktan sonra “Beer-Şebe” çölüne giderler. Issız olan bu bölgede bir müddet sonra suları tükenir ve Hacer Allah’a yalvarmaya başlar.
Rabb, Hacer’in yalvarışını işitir ve bir kuyudan su çıkartır.
Devamla çocuk büyür ve “Paran” çölünde ikamet eder.
Daha sonra annesi Hacer, onu Mısır diyarından bir kadınla evlendirir
12. İsmail’in annesi tarafından evlendirildiği kadının uyruğu dışındaki bu bilgiler genel hatlarıyla İslami gelenekteki bilgilerle örtüşmektedir. Bu anlatımda geçen ve izaha gereksinim duyan “BeerŞebe” ve “Paran”ın hangi coğrafi bölgeyi kapsadıkları önemlidir.
Tevrat metnindeki anlatımdan da anlaşıldığı üzere Sara, Hacer ve oğlu İsmail’den bütünüyle kurtulmak istemekte ve bunun için mümkün olan en uzak bölgeye gitmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Kaynaklarda “Beer-Şebe”nin Hicaz da dahil olmak üzere Filistin’in güneyindeki bütün çöl alanlarını kapsadığı
13; “Paran”ın ise Mekke ve Medine arasındaki tepelerin ismi olduğu ifade edilmektedir
14. Buna göre Hacer ve İsmail’in götürüldükleri yer konusunda Tevrat ve Kur’ân metinlerinin örtüştüğü söylenebilir
15. Tevrat-Tekvin 22’de ise İbrahim’in, biricik sevdiği oğlu İshak’ı kurban olarak takdim etmek üzere “Moriya” diyarına götürdüğü ifade edilmektedir. İbrahim’in rüyasında, İsmail’i mi yoksa İshak’ı mı kurban ettiğini gördüğünü, ileride genişçe ele alacağız.
Bu bölümde de kurban ile ilgili seremoniler Kur’ân metnindekinin ana fikrine benzer
6 Tabii tutulduğu imtihandan yüz akıyla çıkan İbrahim’i Allah, insanlara imam olarak tayin edeceğini bildirmektedir
7. İbrahim Rabbinin kendisine yaptığı bu ihsanının sadece kendisiyle sınırlı kalmamasını ve zürriyetinden bir kısmına da bunu vermesini dilemektedir. Rabbi ise zalimler benim ahdime nail olmazlar buyurmaktadır. İsrailoğullarının İbrahim soyundan gelmelerinin kendilerini hesap gününde kurtaracağı şeklindeki inançları burada reddedilmektedir
8. Peygamberliğin arka arkaya İsrailoğullarına verildiği dönemlerde onlar zalim değil, mazlum idiler. Ne zaman ki konumlarını değiştirdiler, yani zulüm edilmekten zulüm eder duruma geldiler, Allah da ahdinin gereğini yaptı ve peygamberlik nimeti de İbrahim zürriyetinin diğer koluna geçti
9. Kabe’nin prototipinin İbrahim tarafından sadece Allah’a ibadet etmek gayesiyle ilk mabet olarak inşa edildiği
10 ve bu özelliğinden dolayı bütün Müslümanlar için bir kıble ve hacc ibadetinin hedefi olarak seçildiği kabul edilmektedir. İslam’dan önceki Arap düşünce tarihinde de Kabe, İbrahim, İsmail üçlüsüyle Mekke’deki diğer kutsal mekanların (örneğin Zemzem suyu) birlikteliği söz konusudur.
Tarih boyunca şekillenen Arap ve İslam geleneğine göre İbrahim’in muhte-melen akrabası olan Sara’ın gönlünü almak için, Mısırlı cariyesi ve ondan olan çocuğu İsmail’i götürüp bıraktığı yer de Mekke idi
11. Tevrat-Tekvin 21’de belirtildiğine göre Sara’nın Mısırlı cariye Hacer’den daha önce doğmuş olan İsmail’in kendi oğlu İshak’la birlikte İbrahim’in mirasına konmamasını temin etmek için, İbrahim’den Hacer’le İsmail’i uzak bir bölgeye götürüp bırakmalarını ister.
İbrahim Allah’ın direktifi doğrultusunda bu isteğe boyun eğer ve Hacer’le İsmail gerekli hazırlıktan sonra “Beer-Şebe” çölüne giderler. Issız olan bu bölgede bir müddet sonra suları tükenir ve Hacer Allah’a yalvarmaya başlar.
Rabb, Hacer’in yalvarışını işitir ve bir kuyudan su çıkartır.
Devamla çocuk büyür ve “Paran” çölünde ikamet eder.
Daha sonra annesi Hacer, onu Mısır diyarından bir kadınla evlendirir
12. İsmail’in annesi tarafından evlendirildiği kadının uyruğu dışındaki bu bilgiler genel hatlarıyla İslami gelenekteki bilgilerle örtüşmektedir. Bu anlatımda geçen ve izaha gereksinim duyan “BeerŞebe” ve “Paran”ın hangi coğrafi bölgeyi kapsadıkları önemlidir.
Tevrat metnindeki anlatımdan da anlaşıldığı üzere Sara, Hacer ve oğlu İsmail’den bütünüyle kurtulmak istemekte ve bunun için mümkün olan en uzak bölgeye gitmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Kaynaklarda “Beer-Şebe”nin Hicaz da dahil olmak üzere Filistin’in güneyindeki bütün çöl alanlarını kapsadığı
13; “Paran”ın ise Mekke ve Medine arasındaki tepelerin ismi olduğu ifade edilmektedir
14. Buna göre Hacer ve İsmail’in götürüldükleri yer konusunda Tevrat ve Kur’ân metinlerinin örtüştüğü söylenebilir
15. Tevrat-Tekvin 22’de ise İbrahim’in, biricik sevdiği oğlu İshak’ı kurban olarak takdim etmek üzere “Moriya” diyarına götürdüğü ifade edilmektedir. İbrahim’in rüyasında, İsmail’i mi yoksa İshak’ı mı kurban ettiğini gördüğünü, ileride genişçe ele alacağız.
Bu bölümde de kurban ile ilgili seremoniler Kur’ân metnindekinin ana fikrine benzer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder