27 Nisan 2019 Cumartesi

BIG BOSS / MUSTAFA HOŞ



big boss ile ilgili görsel sonucu
BIG BOSS / MUSTAFA HOŞ
Türkiye’nin Panzehiri Hafızadır!
GİRİŞ
“Tayyip Bey çok iyi bir oyuncu. 
Bir senaryo çizildiği  zaman,  bir  oyun  planı  kurulduğuzaman,  o  plan  çerçevesinde  kendisine  düşeninne  olduğunu  hemen  kavrayıp  onun  gereklerini vücut  diliyle,  sözleriyle  ifa  etmekte  güçlük çekmiyor, kolayca adapte olabiliyor. 
Bu manada yetkin bir aktör.”
Milli  Eğitim  Bakanı  Nabi  Avcı  12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı böyle tanımlıyor.  Uzun  bir  süre  her  satırını  tekrar tekrar okuyup düşündüm. Bu tanım ne anlama geliyor?   Başlangıçta   Tayyip   Erdoğan’ın kitlelerle olan ilişkisinin şifresi gibi geldi. Ancak onlarca  Erdoğan  kitabı  okuyup  yüzlerce  bilgi belge karıştırınca anladım ki bambaşka bir şey...Erdoğan  “iyi  oyuncu”  bu  kitap  boyunca  hep bana eşlik edecek.– Benim  milletimin  dili  tektir.  Bu  Türk milletidir.– Ben ne tek dil dedim, ne de tek din dedim.Hiçbir yerde böyle bir ifadem yok. Ben tek dil dedim. Tek din değil.–  Bedelli  gibi  bir  sorumluluk  altına Tayyip Erdoğan olarak girmem. Parası olan var olmayan var.–  Şu  anda  çalışmalarımızın  sonuna  gelmiş bulunuyoruz. Hemen   adımı   atacağız. Önümüzdeki  günlerde  bedelli  ile  ilgili  yasayı çıkarmış olacağız.–  NATO  Libya’ya  müdahale  etmeli  midir? Böyle  saçmalık  olabilir  mi?  NATO’nun  ne  işivar Libya’da?– NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunun tespit ve tescili için oraya girmelidir.–  Topraklarımız  genelinde  böyle  bir  şey(Kürecik  Füze  Savunma  ve  Radar  İstasyonu)düşünülüyorsa zaten bu kesinlikle bize verilmeli.Aksi  takdirde  böyle  bir  şeyin  kabulü  mümkün değil.– Buranın (Kürecik Füze Savunma ve Radar İstasyonu)   komuta   sisteminin   tamamıyla NATO’da olması gerektiğini söyledik.– Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak bu yalan. Koskoca bir yalan.–  Kayıtsız  şartsız  egemenlik  milletindir. Bunun tartışması olur mu?–   Avrupa   Topluluğu,   zaten   ona girmeyeceğiz.  Avrupa  Topluluğu  Hıristiyan Katolik devletler topluluğudur. –  Avrupa  Birliği’ne  katılım  sürecinde Meclis’imiz birçok çalışmayı gerçekleşmiştir.–  Hükümet  interneti  yasaklıyor,  internete sansür getiriyor diye yaygara koparanlar var.– Tivitır mivitır hepsinin kökünü kazıyoruz. Bu milleti YouTube’a şuna buna yedirmeyiz– Yargının kararlarına karşı çıkıp da AK Parti düşmanlığı  yapıyorlar,  hükümeti  yıpratmayaçalışıyorlar  demiyoruz. Beğenmediğimiz  her kararda  yargıyı  belli  grupların  hâkimiyetine girmekle,  karanlık  emeller  içine  kaymakla suçlarsak  bunun  vereceği  zararları  nasıl  telafi ederiz?– Yargı adil bir karar verecek durumda değil. Çünkü  yargıyı  o  şekilde  dizayn  etmişler. Yargıda  düzenleme  yapmak  şart.  Bu  adımı atmadığımız  sürece  ulusal  güvenliğimiz  tehditaltındadır.– Hem laik hem Müslüman olunmaz.–  Tayyip  Erdoğan  laik  bir  devletin başbakanıdır.– Demokrasi bizim için bir amaç değil araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.–Demokrasi hoşgörü kültürüdür.–  Türkiye’yi  pazarlıyorum.  Bizim  için verilecek  para  önemlidir.  Her  şeyi  pazarlar satarız. Parayı veren düdüğü çalar.– Para her şey değildir. Tayyip   Erdoğan’ın   çeşitli   zamanlardasöylediği  birkaç  söz  bunlar.  Birbiriyle  çelişen sözler,  davranışlar,  uygulamalar.  Peki  neden böyle? Bunun yanıtı Nabi Avcı’nın “iyi oyuncu”sözlerinde  saklı  hep. Tayyip  Erdoğan  var  olan durum ve koşullara uyum sağlamada inanılmaz bir  yeteneğe  sahip.  “İyi  oyuncu”  denirken haksızlık  yapılıyor.  Bence  olaylar  ve  durumlar karşısında bir menfaat gördüğü anda anında ona uyum sağlama becerisi öyle hafife alınacak bir beceri değil.
Yıl  2002.  Aylardan  ocak.  AKP’nin  yeni kurulduğu  aylar.  Recep  Tayyip  Erdoğan Amerika’da  ağırlanıyor. Resmi  programlar, temaslar çok yoğun. Tayyip Erdoğan’a Cüneyt Zapsu,  Turhan  Çömez,  Ömer  Çelik,  Abdullah Gül,  Yaşar  Yakış,  Murat  Mercan,  Reha Denemeç,  Ali  Babacan,  İbrahim  Özal,  Mevlüt Çavuşoğlu, Ali Sarıkaya ve Cihan Kamer eşlik ediyor.  Yoğun  program  arasında  Erdoğan yanına  sadece  Cüneyt  Zapsu’yu  alarak  gizlice bir malikâneye gidiyor. O malikânenin sahibi ise tüm dünyanın “Karanlıklar Prensi” diye bildiği Richard Perle... Richard Perle’ün malikânesinde bir  başka  isim  daha  var.  O  kişi  de  “ÇizmeliAdam”  olarak  bilinen  Grenville  Byford. TuranYavuz’un Çuvallayan İttifak kitabında “Çizmeli Adam”ın  kim  olduğu  ve  Neo Türkiye’nin imarında nasıl etkin olduğu detaylı anlatılır. Biz yeniden o gizemli malikânedeki saklı toplantıya dönelim. Chevy  Chase’deki  malikânede  kallavi  bir   Erdoğan  CüneytZapsu ile birlikte malikâneden içeri girdi. Hemenbranç masasının etrafında yerler alındı. Richard Perle  Ortadoğu’ya  bakışını  anlatırken  konuyu Saddam’a getirdi. Bush yönetiminin Saddam’ın varlığından  rahatsızlığını  anlatıyordu  ki TayyipErdoğan söze girdi, Cüneyt Zapsu anında sözleri İngilizceye  çevirdi:  “Saddam  zalim  bir  adam. Biz  de  onu  sevmiyoruz.”  Richard  Perle  ve Grenville Byford neredeyse “çak” yapacaklardı. Çünkü Erdoğan onların söylediklerinin bir adım ilerisine geçmişti. Erdoğan  “iyi  oyuncu”  denilirken  haksızlıkyapıldığını  bu  yüzden  söylüyorum.  Erdoğan onlara  istediklerini  değil  anında  daha  fazlasını vermişti.  Bu  ziyaretin  olduğu  tarih  de  çok önemli.  Erdoğan  yeni  kurulmuş  bir  parti  olan AKP’nin  çiçeği  burnunda  genel  başkanıydı. Daha  3  Kasım  seçimlerine  282  gün  vardı  ve ortada  seçim  tarihi  falan  da  yoktu.  AmaAmerikalılar  AKP  genel  başkanı  ile  değilTürkiye’nin  yeni  başbakanı  ile  konuştuklarınıbiliyorlardı.  Biz  bilmiyorduk  sadece.  Amerikanereden  biliyordu?  Kasımpaşa  sokaklarınıarşınlayan,  su,  şeker,  simit,  kartpostal  satarakhayata başlayan Tayyip Erdoğan nasıl oluyorduda  Washington’un  yüksek  kaldırımlarındadolaşır  olmuştu?  Ya  da  NeoTürkiye’nin  “BigBoss”u...  Kitap  boyunca  bunu  anlamayaçalışacağız. Ben yazarken siz okurken...
BÖLÜM 1KÜÇÜK TÜCCAR SİMİTÇİ ÇOCUK
Kronolojik  bir  portre  yazacak  değilim. Erdoğan  önderliğinde  yola çıkılan NeoTürkiye’yi  anlatıyorum  aynı  zamanda.  Bu anlatımlarla  ben  de  bilinmeyen  Erdoğan’ıkeşfetme  yolculuğu  yapacağım.  Hakkındasanırım  en  çok  kitap  yazılan  siyasi  isimlerdenbirisi Tayyip Erdoğan. Aleyhinde yazılan kitapve kaynakları çok az okudum. Daha çok “kutsalkitap”  duygusuyla  yazılan  övücü  kitaplarıokudum. Bu kitaplarda her ne kadar övücü olsada  zaman  geçip  Erdoğan  yükseldikçe  “kutsalkitapların”  içeriği  de  çok  değişiyor.  Butoprakların  en  çok  işe  yarayan  anlayışı  “şeyhuçmaz  mürit  uçurur”  övgü  kitaplarının  anaomurgasını  oluşturuyor.  Övücü  kitapların  çoğuErdoğan ya da en yakınları tarafından onaylanıppiyasaya  çıkarılıyor.  Buna  rağmen  öyküler,tevatürler  hep  değişiyor.  Çünkü  Erdoğan
yükseldikçe  insani  zaafları  yok  ediliyor.  Hattahafızadan, internetten siliniyor. Ya da efsanelerşekil değiştiriyor. “Recep Tayyip Erdoğan kutsalkitaplarının”  anası  Ocak  2014’te  yeni  baskısıyapılan Bir  Liderin  Doğuşu  adlı  kitap  gibigörünüyor.  Erdoğan’ın  hep  en  yakınındadurmuş  ve  hâlâ  da  öyle  olan,  bir  dönemmilletvekilliği  de  yapan  Hüseyin  Besli  imzalıkitap  Erdoğan’ın  başbakan  oluşuna  kadarkihayatını anlatıyor. Bu kitaba baktığınızda yakıntarihte  olan  birçok  şeyi  göremiyoruz.  Zatengörülsün de istenmiyor. Erdoğan 1954 doğumlu.Kişisel  tarihine  ilişkin  çok  şey  net  ve  berrakolmalı. Çünkü çok yakın bir tarih. En azındanyarım asra yaklaştığıma göre benim için gizemliyani  çok  az  olmalı.  27  yıllık  gazetecilikgeçmişimi de hesaba kattığımda bilinmeyeni azbilineni çok olmalı. Ancak tam tersi. Erdoğan’ınbilinmeyeni  bilinenden  daha  çok.  Mesela  okulhayatı. Tam  bir  muamma.  Keza  askerlik  öyle.Ticaret  hayatı  da  aynı  şekilde.  Siyasetteki yükselişi  de...  30  yıl  öncesinde  orta  halli  biraileden bile daha zor durumda olan biri TayyipErdoğan, oysa şimdi “0”lanamayacak kadar çokbir paraya sahip. Nerden nasıl oldu? Muamma.Akbil  davası,  oğlu  Burak’ın  yaptığı  ölümlü kaza... Hep muamma... Aslında Neo Türkiye’nin bütün  kurgusu  hafızasızlık  üzerine  kurulu.  Ne kadar  çok  unutulursa  Erdoğan  o  kadaryükseliyor. Yükseldikçe  de  hep  daha  fazlasınıistiyor.  En  büyük  fethi  Çankaya  olmasınarağmen  yetmiyor.  Şimdi  hedef,  fiili  durumyaratılan  başkanlık  sistemi.  Bunun  için  2015seçimleri bir kez daha ölüm kalım mücadelesinedönüştürülüyor. İlerleyen bölümlerde bu konuyudaha  geniş  anlatacağım.  Şimdi  Erdoğan’ınevrelerine bakalım.Küçük  Tüccar,  Futbolcu  İmam,  Küçük Erbakan, Reis, Beyefendi, Patron, Big Boss. Erdoğan  hayata  küçük  yaşta  atılıyor.  Sertmizaçlı  bir  baba  ve  yoksulluk  omzuna  daha çocuk yaşta çöküyor. Erdoğan’ın küçük tüccar olduğu yılları gazeteci Turan Yılmaz’ın Tayyip: Kasımpaşa’dan   Siyasetin   Ön   Saflarına kitabından aktarayım. (Ki bu kitap Erdoğan içinobjektif  kriter  baz  alınarak  yazılmış  önemli kitaplardan  biridir  ve  “kutsal  kitaplarda”olmayan çok bilgi içerir.) Maalesef bu kitabın dayeni  baskıları  yapılmadı.  Sahaflarda  bile  zorbulunuyor. Küçük Tüccar Erdoğan’ın öyküsünüaktaracağım  ama  son  kutsal  kitapBir  LiderDoğuyor’da  çocukluk  nasıl  anlatılmış  onuyazayım:“Erdoğan  parasız  yatılı  sınavını  kazanarakimam  hatip  ortaokuluna  kaydoldu.  Yatılıokumasınıdaha  disiplinli  ortam  olacağı  içinbabası  istemişti.  Hafta  sonları  izinliydi.  Fakattatil  günlerini  evde  geçirmek  yerine  dışarıdaçalışarak değerlendiriyordu. Su ve simit satarakkazandığı   parasını   daha   çok   kitaplaraharcıyordu.  Bu  sayede  daha  ortaokuldaykenciddi bir kütüphaneye sahip olmuştu.”Turan Yılmaz o yılları farklı anlatıyor:
“Küçük Tayyip Kasımpaşa’dan Eminönü’neyürüyerek  gidip  aldığı  şekerlemeleri,  haftasonunda    doğup    büyüdüğü    KulaksızMahallesi’ndeki  futbol  sahalarına  gidip,  suylabirlikte  satıyordu.  Sonra  10  kuruşluk  simitleribayatlayınca  akşamdan  2,5  kuruşa  alıp  evegetiriyor,  annesi  buhara  yatırıp  yumuşattıktansonra ertesi sabah 5 kuruşa satıyordu. Okulda isearkadaşlarına kartpostal satıyordu. Erdoğan yatılıokuduğu,  babası  ancak  2,5  liralık  haftalıkverebildiği  için  simit,  şekerleme,  kartpostalsatarak harçlığını çıkarıyordu.”Çocukluğun  yoksulluk  içinde  geçmesiaslında bu kadar normal iken nedense bu yönlerErdoğan’ı  öven  “kutsal  kitaplarda”  göz  ardıediliyordu. Sanki ihtiyacı olduğundan değil kitapsatın  almak  için  çalışıyormuş  gibi  anlatılıyor.Erdoğan’ın  ilkokuldan  beri  kitap  okumayamerakı  özellikle  vurgulanıyor.  Bilgili,  birikimlive  entelektüel  imaj  için  buna  özellikle  ihtiyaçduyuluyor. Başbakanlığı sırasında 2005 yılında CNN Türk’te Erdoğan’a soruluyor...Soru:  “Kitap  okuyor  musunuz?  Kitapo kumaya vakit buluyor musunuz?”Yanıt:  “Kitap  okumaya  vakit  bulamıyorum. Bana  sağ  olsun  arkadaşlarım  kitap  özetigetiriyor.”İlkokulda   kitap   almak   için   çalışanErdoğan’dan kitabın özetiyle yetinen Erdoğan’a. Neyse   devam   edelim. İmam  hatip  yılları Erdoğan’ın oldukça aktif geçiyor.
KANLI   PAZAR’DA   MİLLİ   TÜRKTALEBE BİRLİĞİ İZİ 
Münazara,   futbol,   şiir   okuma   gibietkinliklerde hep ön safta. Bu ataklığı sayesindeMilli  Türk  Talebe  Birliği  (MTTB)  ile  ortaokulyıllarında   tanışıyor.   İmam   hatip   yıllarıolağanüstü bir insanmış gibi anlatılsa da aslındadersleri çok da başarılı değil Erdoğan’ın, 1972-
1973  öğretim  yılında  “iyi”  derece  ile  mezunoluyor. Hatta önemli dersler, Kuran-ı Kerim veArapça  derslerinden  bütünlemeye  kalıyor.Bütünlemede bu dersleri vererek güz mezunlarıarasında yer alıyor.Bir  öğrencinin  bütünlemeye  kalması  kadardoğal  bir  şey  olamaz  ama  Tayyip  Erdoğanolunca  bütünlemeye  kaldığını  bile  çok  zoröğrenebiliyoruz. Aynı şekilde Milli Türk TalebeBirliği  yılları  da  öyle.  Erdoğan’la  birlikte  MilliTürk Talebe Birliği’nden yolu geçenler arasındaAbdullah  Gül,  Ahmet  Davutoğlu,  NumanKurtulmuş, Bülent Arınç, Abdülkadir Aksu, AliCoşkun,  Hüseyin  Çelik,  Mehmet  Ali  Şahin,Kadir Topbaş, Taner Yıldız,  İsmail  Kahraman,Cemil Çiçek, Beşir Atalay, Osman Pepe, FehmiKoru, Abdurrahman  Dilipak,  Necati  Çetinkayada bulunuyordu.Peki Milli Türk Talebe Birliği nasıl bir yerdive ne yaparlardı? 6. Filo eylemcilerine karşı kiminasıl  kışkırtıp  Kanlı  Pazar’da  rol  aldılar?  Bu sorunun yanıtını da gazeteci Orhan Gökdemir’inUcube kitabından öğrenelim:1960   darbesinden   sonra   solyükselince,  onlar  da  büyük  bir  atılımyaptılar.  Çünkü  “yeşil  kuşak”  projesiyürürlükteydi.  Komünizmle  MücadeleDerneği  yanına  Milli  Türk  TalebeBirliği iliştirildi. Şimdiki gençler bilmezo  zaman  en  popüler  sloganlarışöyleydi:“TİP   tip   tipsizler,   allahsızkomünistler. Amerika  gitsin  Rusya  mıgelsin?”Rusya’ya düşmandılar, Amerika’yayandaştılar.  Komünizmle  MücadeleDerneği  ile  birlikte  Milli  Türk  TalebeBirliği’nin en önemli olaylarından biri“Kanlı Pazar”dı. Türkiye tarihinde 31Mart  Olayı’ndan  sonra  yaşanan  enbüyük gerici ayaklanma olan ve tarihe“Kanlı  Pazar”  olarak  geçen  bu
saldırıda  TİP  üyesi  iki  işçi  öldürüldü.Yüzlerce   işçi   yaralandı.   “KanlıPazar”dan  iki  gün  önce  MTTB  veKomünizmle   Mücadele   Derneğitarafından   düzenlenen   “BayrağaSaygı” mitingi olacaklarınhabercisiydi.  Mitingi  düzenleyenlerdüşmanın  ABD  donanması  değil  onuprotesto  eden  işçiler  ve  öğrencilerolduğunu   söylüyor,   topladıklarıkalabalığı kışkırtıyorlardı...O yıllarda ülkücü saflarda görev alan YaşarOkuyan’ın Oda TV’ye anlattıkları ise Milli TürkTalebe Birliği hakkında önemli ipuçları veriyor.Yaşar  Okuyan’ın  tanıklığında  şimdiki  zamanınruhunda  sanki  ilim  irfan  yuvası  gibi  gösterilenMilli  Türk  Talebe  Birliği’nin  (MTTB)  “KanlıPazar”ını görelim:Biz o tarihlerde Türkiye Milli TalebeFederasyonu’ndayız.  Bu  federasyon,bizim,  yani  ülkücü,  milliyetçi  diyenitelendirdiğimiz grubun
yönetimindeydi.  Milli  Türk  TalebeBirliği  o  tarihlerde,  yani  1968-1969’lardan   bahsediyorum,   dahaziyade İslami düşünceninkontrolündeydi. Biz o tarihlerde onlara“ecmain” ismini vermiştik. Daha sonrabunlar  kendilerini  Akıncılar  diyeadlandırdılar. Milli Türk Talebe Birliğide  onların  yönetimindeydi,  fakatmilliyetçi grup olarak biz de Milli TürkTalebe    Birliği’nin    faaliyetlerinekatılıyorduk.   İstanbul   kongresindekavga çıktı. Sonra Kayseri’ye aldılar.O  zaman  Adalet  Partisi  hükümetionlara destek veriyordu.Kayseri’deki  kongrede  delegelerbile salona alınmadı. Tartışmalar çıktıve  yönetimi  kaybettiler.  Böyle  birsürecin    içerisinde    1968-1969döneminde  biz,  Milli  Türk  TalebeBirliği’ndeki  faaliyetlerin  bazılarınakatılıyorduk.  Orayı  ele  geçirmekistiyorduk. O sürecin içerisinde bir gün
bir  söz  ortaya  atıldı:  “Komünistleryürüyüş   yapıyor,   Taksim’i   işgaledecekler,  biz  buna  karşı  eylemyapacağız!”  deniliyordu.  Bu  bilgiyibize getirdiler. Biz de merak ettik. Neyapacaklar   diye   bir   inceleyelimbakalım  dedik.  Cumartesi  günü  MilliTürk Talebe Birliği de, yine oralardangelen   arkadaşlarımız,   yöneticiler,dediler  ki,  “Grup  olarak  buraya  kaçkişi katılır?” Federasyondan gelip bizesordular.    “Ne    olacak,    niyesoruyorlar?” dedim.“Orada   kalabalık   olunsun!”denildi.  “Kaç  kişiyseniz  size  sopadağıtacağız!”  dediler.  Ben  bu  seferdaha  da  tedirgin  oldum.  O  zamanarkadaşlara,  “Beş  yüz  kişi  deyin!”dedim. Katılacağımızdan değil de, “Neolacak?” diye...Yanılmıyorsam,  “Cumartesi  günübeşte  temsili  olarak  Türk  TalebeBirliği’ne  gelin...”  denildi.  Bizim
arkadaşlardan  yedi  sekiz  kişi  gittioraya. Şeref Efendi Sokak var, hemenMilli   Türk   Talebe’nin   yanındakisokaktı.  Oraya  iki  kamyon  yanaştı.Orada –sonradan çıktı tabii– sopalarçıktı balyalar halinde.Mavi kurdeleler...
DERİN  DEVLETİN  MAVİ  KURDELELİ MÜCAHİTLERİ
Yaşar Okuyan’ın anlattıkları dehşet verici. Entüyler  ürperteni  de  mavi  kurdeleli  mücahitler. Tayyip Erdoğan’ın bugün “Biz ne elimize silahaldık, ne de taş!” diye övündüğü imam hatiplilerve  onların  örgütlendiği  MTTB’lilerin  elindesopa, yakalarında mavi kurdele var. Peki niye bumavi kurdeleler vardı? Onun yanıtını yine YaşarOkuyan veriyor:Bizim   çocuklara   dedim   ki,“Sopaları  alın.  Gitmeyeceğiz,  ama
gitmeyeceğimizi  söylemeyin.”  Sonraaynı  yerde  ayrıca  bir  mavi  kurdeledağıtıldı. “Kurdeleler ne olacak?” diyesorduk.   Dediler   ki,   “Bu   mavikurdeleleri   Taksim’de   komünistlermeydana  girerken  yakanıza  takın.  Buiki  şeyi  gösterir:  Birincisi  orada  birkargaşa çıkarsa siz birbirinizi tanımışolursunuz.  İkincisi  de  –polislerin  debilgisi  var–  mavi  kurdeleyi  takanlarantikomünistler  olacak.”  Nitekim  bizertesi günü oraya yedi sekiz kişi olarakgittik.   Yani   ülkücüler   olarakkatılmadık.  Uzaktan  bakıyoruz.  En  azyirmi  otuz  bin  kişilik  bir  kalabalıkvardı. Hatta sabah namazından sonragelenler   vardı.   Fikir   KulüpleriFederasyonu   da   Gümüşsuyu’ndangiriş  yaptı.  Tam  Marmara  Oteli’ninönüne doğru geldiklerinde daha öncealanda ellerinde sopalarlabekleyenler, gelenlere hücum ettiler.Polis  bakıyor,  mavi  kurdele  varsa
dost  dokunmuyor,  kurdele  yoksaelindeki copla girişiyor. Biz de dedik kikurdelelerimizi  takalım,  çünkü  uzakolmamıza  rağmen  bir  grup  da  bizedoğru geliyordu.Komünizmle  mücadele  derneklerivardı.  Onların  birlikte  organize  ettiğibir şey. Bundan günler öncesinden deMehmet  Şevki  Eygi  diye  bir  gazetecivar.  Gazeteden  çağrılar  yapıyordu.“Komünistler,   Moskova   uşaklarıgeliyor,  dinimize  küfrediyorlar!”  gibiyazılarla  belki  10-15  gün  boyuncatahrik  etmişti.  Toplu  olarak  sabahnamazları  organize  ediyordu.  Böylebir  altyapı  oluşturulmuştu.  “KanlıPazar”da,  Hürriyet  gazetesinde  6-7 sütunu kaplayan bir resim gözümüzün ödündedir hâlâ...Bir  şahıs  oradaki  sol  görüşlü  birgenci  elinde  bıçakla,  polisin  gözünün önünde öldürüyor ve polis seyrediyor. Katiyen   müdahale   etmediler.   İki
insanımız  orada  maalesef  bu  şekildeöldürüldü.  Bu  tabii  çok  derin  izbırakan bir olay. Ben “Kanlı Pazar”ıkitlesel   bir   organizasyon   olarakdeğerlendiriyorum ve bundan sonrakisüreci  çok  önemsiyorum.  Nitekim  ohadiseden  üç  gün  önce  de  polis  8üniversiteyi  bastı.  Vedat  Demircioğluisimli  bir  kardeşimiz  bir  iddiaya  görepolis   tarafından   dövülerek   üstkatlardan  aşağı  atıldı  ve  hayatınıkaybetti.  Bazılarının  da  kaçarkendüştüğü iddiası var ama sonuç olarakpolisin orayı basması sonucu meydanagelen   bir   mücadelede   hayatınıkaybetmiştir.
AKP’DE  MAVİ  KURDELE  TAKANLARKİM?
Gladio’nun   taktığı   mavi   kurdelelileramaçlarına ulaşıp o pazar günü Ali Turgut Aytaçve  Duran  Erdoğan’ı  öldürdüler.  Bugün  bile“Kanlı  Pazar”  hâlâ  karanlıktadır.  AKP  iktidarıgeçmiş  bir  sürü  olayları  açarken  neden  hiç“Kanlı   Pazar”dan   bahsetmiyor?   Nedeniniyazdım.  AKP  kadrolarının  Tayyip  Erdoğan,Abdullah Gül gibi isimleri MTTB’den yetişme.Yaşar  Okuyan’ın  açıklamalarına  dönelim  yine.Okuyan  AKP  iktidarının  “Kanlı  Pazar”  ilebağına da dikkat çekiyor ve soruyor:Bu  “Kanlı  Pazar”  olayında  otarihlerde  acaba  Milli  Türk  TalebeBirliği’nde    aktif    faaliyetlerdebulunanlardan;  Ankara’da  en  tepenoktalarda bulunanlardan kimler var?Bu  sorunun  cevabının  ortayaçıkması lazım. Ergenekonsoruşturmalarında her ne hikmetse herşeye    bir    bağlantı    kurularaksoruşturuluyor  ama  “Kanlı  Pazar”ınhiç üzerine gidilmiyor.Ümit ederim ki bu sorunun cevabını–ki  bunlar  kendilerini  biliyorlardır–
Ankara’nın en tepe noktalarında görevyapanlar verirler. O organizasyonlarakatılmışlar  mıdır?  O  pazar  günüTaksim Meydanı’nda çağrılara uyarakyasal  bir  mitingi  sabote  etmek  üzeregelenlere  saldıranların  arasında  yeralmışlar  mıdır?  Bu  tornadan  çıkmışsopaları  taşımışlar  mıdır?  Yakalarınamavi kurdele takılması için kimlere butalimatı vermişlerdir?Mademki  Gladio’yu  ve  geçmiştekibütün  olayları  ortaya  çıkaracağız  busoruların cevaplarının verilmesi lazım.Birazcık düşünülürse buarkadaşlarımızın kimler olduğu ortayaçıkabilir.“Kanlı  Pazar”ın  olduğu  yıl,  yani  1969’daTayyip Erdoğan ne yapıyordu? Bunun yanıtınıKanlı Pazar, 1960’lar Türkiyesi’nde İslamcılar,Milliyetçiler ve Sol isimli kitabın yazarı sosyologMustafa Eren veriyor:MTTB, o dönemde İslamcı gençliğin
ağırlığının olduğu bir kuruluş. Çarpıcıolan  o  dönem  Abdullah  Gül’ün  deMTTB içerisinde etkin olması... RecepTayyip  Erdoğan,  “Kanlı  Pazar”ıngerçekleştiği  yıl  daha  15  yaşında.Ancak  o  da  MTTB’nin  ortaöğrenimkolu içerisinde faaliyet yürütüyor.Dönemin MTTB yöneticisi ise İsmailKahraman.  O  da  Refah  Partisidöneminde kültür bakanlığı yapmış birisim. MTTB içerisinde yer alan pek çokisimle daha sonra Adalet ve KalkınmaPartisi  (AKP)  içerisinde  karşılaşmakmümkün.AKP’nin  iktidara  geldiği  Kasım2002  seçimlerinin  ardından  Meclis’inyüzde  50’sinden  fazlasının  MTTBgeçmişi olduğu açıklanmıştı.
BÖLÜM 2
FUTBOLCU İMAM METİN YÜKSEL CİNAYETİ VEYEŞİL KUŞAK ÜLKÜCÜLERİ
Tayyip Erdoğan’ın Milli Türk Talebe Birliği(MTTB),  Milli  Selamet  Partisi  Gençlik  Kollarıdönemindeki  çalışmaları  efsane  gibi  anlatılır.Oysa o yıllarda daha çok ön planda olan bir isimvardı.  O  isim  de  Akıncılar’ın  lideri  MetinYüksel’di.  1958  doğumlu  Metin  Yüksel  18yaşında olmasına rağmen Akıncılar arasında çokünlenmiş  bir  isimdi.  Tayyip  Erdoğan’la  dayolları kesişmişti. Metin Yüksel 23 Şubat 1979yılında Fatih Camii’nde cuma namazı çıkışındaülkücü  bir  grup  tarafından  vurularak  hayatınıkaybetti.  Metin  Yüksel’in  öldürülmesine  adıkarışan  ülkücüler  Ali  Bilir,  Mithat  Gören  veİhsan Barutçu’ydu. İhsan Barutçu en son MHPseks  kaseti  skandalında  gündeme  gelmişti.Yakın tarihin en önemli cinayetlerinden biri olan
Metin Yüksel’in öldürülmesinde hâlâ birçok sis
perdesi var. Milli Görüş-Ülkücü çatışmasının enkanlı  dönemi  bugün  bile  esrarını  koruyor.Cinayet sebebi olarak Fatih bölgesinde etkinlikkurma  kavgası  dense  de  derinlerde  çok  dahabaşka iddialar şüpheler var. Milli Görüş içindeŞia ve Vahabi kavgasının olduğu bir dönemdeöldürüldü  Metin  Yüksel.  Ağabeyi  EdipYüksel’in sözlerine dikkat kesilelim şimdi:“Ben  ve  Metin,  milyonlarca  İranlı  özgürlükmücahidi gibi İran Devrimi’nin şahlık rejimininzulüm  ve  baskılarına,  soygun  ve  sömürüsüneson  vereceğine  inanıyorduk.  İstiklal,  Azadi,Hükümet-i  İslami  diyorduk.  Ancak,  devrimingerçekleşmesinde ön saflarda aktif rol oynayanbirçok  özgür  önderler,  Beni  Sadr,  MehdiBazargan,  Ayatullah  Muntazarı,  AyetullahTalegani  gibi  devrimin  ilerici  ve  özgürlükçüöncü kadrosu bir iki yıl içinde devrimin içindekigerici ve despot güçler tarafından oyuna getiriliptasfiye edildi.”Edip  Yüksel  kardeşi  Metin  Yüksel’in  İran
Devrimi’nden etkilendiğini net bir şekilde ifadeediyor. 12 Eylül öncesi Türkiye’nin durumu damalum. Sağ sol birbirine düşürülmüş, her kapıdabir  pusu  var  ve  topraklar  ölüm  kokuyor  oyıllarda. “Yeşil kuşak” projesinin de en keskinhaliyle  devrede  olduğu  yıllar.  Giriş  kısmındayazmıştım.  Tayyip  Erdoğan  efsanelerinin  ilküretildiği  kitaplardan,  yani  “Erdoğan  kutsalkitaplarına”  rehberlik  eden  Ruşen  Çakır  veFehmi  Çalmuk’un  kaleme  aldığı Bir  DönüşümÖyküsü:  Recep  Tayyip  Erdoğan  kitabındaErdoğan’ın  Metin  Yüksel’in  ölümünden  sonraçok  ağladığı  anlatılır.  Kafama  takıldı  kaldı.Ölümünden  bu  kadar  etkilendiği  birisindenErdoğan  12  yıllık  iktidarı  boyunca  hiçbahsetmedi.  Son  “Erdoğan  kutsal  kitabı BirLiderin Doğuşu’nda da Metin Yüksel’in ölümüve  nedenlerinden  hiç  bahsedilmiyor.  KitaptaErdoğan’ın  ilk  hapis  olayı  anlatılırken  MetinYüksel’in  adı  geçiyor.  Metin  Yüksel  veErdoğan’ın  bulunduğu  bir  grup,  arkadaşlarının
cenazesinden dönerken olanlar şöyle anlatılıyor:Yenikapı  İstasyonu’nda  trendeninip   Fatih’e   doğru   yürümeyebaşladıklarında  başta  rahmetli  EdipYüksel  (yanlış  yazılmış,  Metin  yerineağabeyi  Edip  Yüksel  denilmiş)  olmaküzere  bazı  gençler  slogan  atmakisterler.   Fakat   “Reis’”   uygundüşmeyeceğini    söyleyerek    izinvermez...  (O  yıllarda  gençlik  lideriMetin  Yüksel’dir.  Sanki  Erdoğanlideriymiş  gibi  anlatılıyor.)  GrupKıztaşı’na  ulaştığında  Metin  Yükselkendini  tutamaz  ve  slogan  atmayabaşlar. Diğer gençler de katılır. Grupkendini  Metris  Askeri  Kışlası’ndabulur.Bir Liderin Doğuşu kitabında anlatılan MetinYüksel’in  de  olduğu  ve  Erdoğan’ın  ilk  hapisdeneyimi olan olayın aslı ise başkaydı:1980’in nisan ayında peş peşe dörtİslamcı genç öldürülmüştü. BunlardanNecip   Kural’ın   cenaze   töreninin
ardından  bir  grup  Unkapanı’ndanFatih’e  doğru  yürüyüşe  geçti.  TayyipErdoğan,  Mehmet  Metiner,  MetinYüksel,   Ömer   Yorulmaz,   YılmazYalçıner  gibi  isimlerin  de  bulunduğu(Yorulmaz  ve  Yalçıner  12  Eylül  1980darbesi  sonrası  Diyarbakır  uçağınıkaçırdılar) yaklaşık 400 genç, polis vejandarmanın   müdahalesi   üzerineellerinde bulunan gazeteleri, paltoları,ceketleri   asfalta   sererek   namazkılmaya  başladılar.  Hepsi  gözaltınaalındı.  Gençlerden  kimi  DavutpaşaKışlası’na,  kimi  emniyet  amirliklerinegötürüldü.Erdoğan’ın  bizzat  kendisi  ve  “kutsalkitaplarında”  Metin  Yüksel’in  çalışmaları  veölümünden  hiç  bahsedilmemesi  tabii  ki  ilginç.Sadece  Erdoğan’ın  15  Ocak  2013  tarihindeMeclis’te  yaptığı  konuşmada,  “Biz  1980’lerdeDiyarbakır zindanlarında nelerin yaşandığını çokiyi biliyoruz. Ama ben burada bir şeyi söylemek
zorundayım.    Bu    ülkede    insanlardüşüncelerinden  inançlarından  dolayı  sadeceDiyarbakır  zindanında  zulüm  görmediler.Mamak’ta,  Metris’te  yaşatılanlar  dışarıda  farklıgruplara aynı derecede vahşice yaşatıldı. Gerekbu  salondaki,  gerekse  bu  salon  dışındaki  yüzbinlerce  kardeşim  bu  zulmü  iliklerine  kadaryaşadılar.  Bizzat  benim  en  yakın  arkadaşlarımkalleşçe   şehit   edildiler!”   sözleri   var.“Arkadaşlarım kalleşçe şehit edildiler!” sözündeMetin  Yüksel’i  kastediyor  yorumları  yapıldı.İsim  yoktu.  Bir  anı  yoktu.  Cinayete  ilişkin  biryorum  yoktu.  Sadece  “Arkadaşlarım  kalleşçeşehit edildiler!” vardı. Hepsi bu...Halen  ABD’de  yaşayan  Metin  Yüksel’inağabeyi  Edip  Yüksel  kardeşi  ve  TayyipErdoğan’a ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:“Edip  Yüksel  Metin’in  ağabeyi  olarak  veMetin’in  cihat  arkadaşı  olarak  şu  tahmindebulunabilirim:  Eğer  benim  tanıdığım  Metinyaşasaydı  İran  Devrimi  konusunda  büyük  bir
hayal  kırıklığına  uğrayacaktı.  Dahası,  büyükolasılıkla,  daha  o  zamanlar  kendisinden  farklıtavra sahip olan Tayyip ile birlikte kapitalizmeabdest aldıran AKP bünyesinde yer almayacaktı.Metin  vicdan  sahibi  bir  insandı;  zenginlerinsofrası  yerine  yoksullarla  birlikte  olmayı  tercihederdi.”Metin  Yüksel’in  kardeşi  Müfit  Yüksel’in1994-1998   arasında   İstanbul   BüyükşehirBelediyesi’nde Tayyip Erdoğan’ındanışmanlığını  yaptığını  da  kısa  bir  not  olarakbelirteyim. Metin Yüksel cinayeti hem İslamcılarhem de ülkücüler arasında hâlâ tartışılıyor. MetinYüksel’i  öldürenler  için  “onlar  yeşil  kuşakülkücüleriydi” yorumları da var.
“TAYYİP ERDOĞAN ÜLKÜCÜDÜR”
Bu  yeşil  kuşak  ülkücüleri  çok  tartışmalı  birkonu  ve  başka  bir  kitabın  konusu.  Kitabı yazarken  yaptığım  araştırmada  öyle  bir  satırarası  not  gördüm  ki  çok  şaşırdım.  Şaşırdımçünkü  Erdoğan’la  ilgili  onlarca  kitap,  röportaj,bilgi-belge, konuşma, TV programı izledim. Buiddiayı hiç duymamıştım. Sanırım siz de merakettiniz.  Daha  fazla  bekletmeden  hemen  o  satırarası  notu  söyleyeyim. Aksiyon  dergisi.  Yıl2000. Mart 18 sayısı. Adnan Şenses’le röportajyapılıyor.  Ara  başlıkta  “Tayyip  Bey  eskiMHP’lidir” diyor ve sorulara verdiği yanıt aynenşöyle:Tayyip Erdoğan sevgisi nereden geliyor?A.Ş. İkimiz de Kasımpaşalıyız. Çocukluğunubilmem ama top oynadığı yıllardan beri tanırım.Benim onu sevmemin nedeni İstanbul’a iyi birbelediye   başkanı   olmasıdır.   Başkanlıkdöneminde  İstanbul  için  çok  şey  yaptı  ve  herşeyden  önemlisi  bunları  tarafsız  bir  kimlikleyaptı.  Ben  onu  tanıdığım  zaman  MilliyetçiHareket Partisi’nde gençlik kolları başkanıydı.MHP’de mi?oynuyordu. Erokspor, Camialtıspor ve İETT’deamatör  bir   futbolcuydu.  Bugünden  o  günebakanlara   göre   uluslararası   çapta   birfutbolcuydu.  Oysa  amatör  kümede  sıradan  biroyuncuydu.  Erdoğan’ın  70’li  yıllarda  vurduğunedense 2000’li yıllarda gol oluyordu. Çünkü oartık  kudretli  bir  başbakandı.  Ve  kasidelersadece ona yazılıyordu.
‘70’LERDE  VURDUĞU   2000’LERDE GOL OLDU
Erdoğan’ın  futbolculuk  yılları,  yani  70’liyıllardan  çok  çarpıcı  örnekler  vereceğim  amahemen  yakın  bir  tarihe  gidelim.  Gidelim  ki  oyılları  daha  iyi  anlayalım.  Tarih  26  Temmuz2014.  İstanbul  Büyükşehir  Belediyespor  ikenBaşakşehirspor  yapılan  takımın  stat  açılışı.  10Ağustos’ta cumhurbaşkanlığı seçimi var. TayyipErdoğan  daha  sahaya  çıkmadan  golü  atıyor.
Çünkü  forma  numarası  12  numara,  yani  12.cumhurbaşkanlığına gönderme var.Organizasyonda  her  şey  en  ince  ayrıntısınakadar  düşünülmüş.  Organizasyonun  arkasındaErdoğan’ın  prensleri  Rıdvan  Dilmen  ve  AcunIlıcalı  var.  Her  şey  gösteri  toplumuna  göreayarlanmış. Erdoğan sahaya çıkmadan vuruyorgol  oluyor.  Sahada  da  3  tane  atıyor,  dahadoğrusu  attırılıyor.  Ertesi  gün  tüm  gazetelerfutbolculuğunu   övme   yarışı   yapıyor.Utanmasalar  transfer  teklif  edecekler.  Her  şeykendi doğallığında aksa 60 yaşında, hem de birbaşbakanın  sahada  oluşu  güzel  olacak  amaErdoğan  iktidarında  hiçbir  şey  doğallığındaakmaz. Her şey gösteri toplumuna uygun dizaynediliyor.  Sahada  sanki  daha  bir  hafta  önce  14yaşında  polis  tarafından  öldürülmüş  Berkin’inannesini  miting  meydanında  yuhalatan  adamyok, ya da bir iki gün önce Ermeni olmayı ayıpve  çirkin  gören  bir  adam  yok.  Gösteri  var  vegösterinin  parçası  güç  kutsayıcılar  görünene
değil görünmesi istenene biat ediyor. Daha 2 ayönceki olayın böyle aktarıldığını görünce ‘70’liyıllardaki  futbolunun  nasıl  aktarıldığını  tahminetmek güç olmasa gerek.Yine  de  “kutsal  kitaplardaki”  futbolcuErdoğan  ile  sahadaki  gerçek  Erdoğan’ıanlatayım. Yeri gelmişken söyleyeyim. Erdoğanfutbolculuk  yıllarında  uçmuyor  ama  bugünmüritler  fena  uçuruyor.  Daha  tuhafı  sadecefutbolculuğunu anlatan 272 sayfa Aman BabamGörmesin:   Başbakan   Erdoğan’ın   FutbolMacerası diye bir kitap yazılmış olması. Kitabıyazan Hacı Hasdemir hayatını kaybetti. Kitabınbaskısı 2005 yılında yapıldı. Ama bugün olsa bukitap  basılır  mı?  Neden  mi?  Çünkü  kitabınyazarı Zaman  muhabiri  ve  yayınevi  de  ZamanKitap.Önce  son  Erdoğan  kutsal  kitabı Bir  LiderinDoğuşu’nda  futbolculuğuna  ilişkin  ne  yazılmışona bakalım:İlkokul sıralarında başlayan futbol
tutkusu  ortaokul  ve  lise  yıllarındaartarak  devam  etmiş,  bu  spordakiyeteneğini  daha  da  geliştirmişti.  Ogünlerde    sahada    kıvraklığıyladikkatleri   üzerine   çeken   TayyipErdoğan,  kendisine  yapılan  teklifikabul  ederek  bin  lira  karşılığındaCamialtıspor’a    transfer    oldu.Arkadaşları ünlü futbolcuBeckenbauer’i  çağrıştıran  stilindenesinlenerek ona “İmam Beckenbauer”ismini takmıştı.Beckenbauer  kadar  teknik  bir  futbolcumuydu Tayyip Erdoğan?Hemen Aman Babam Görmesin kitabının 87.sayfasına  bakalım.  Takım  arkadaşı  Ali  SamiKınçak anlatıyor:Beckenbauer  gibi  topa  vurmakkolay değil. Tayyip’in tekniği de zayıf.Bu  yüzden  bazen  kale  ağzından  golkaçırdığı   oluyordu.   Çünkü   topayağının üstüne oturmadığı zaman çok
farklı yönlere gidiyordu.Bence Sabri’nin ortalarına ve şutlarına çok lafetmeyin. İleride siyasete girerse “Ronaldo Sabri”demek  zorunda  kalabilirsiniz.  Neyse  devamedelim.   Erdoğan’ın   futbolculuğu   üzerinemethiyeler   düzülmeye   devam   edilsinCamialtıspor genel kaptanı Camcı Turan’a kulakverelim:“Tayyip’in  tekniği  zayıftı.  Futbola  geçbaşladığı  için  (buraya  dikkat,  kutsal  kitaptailkokuldan  beri  futbol  oynuyor  deniyor,  oysailkokulda  futbol  sahalarında  su  satıyor)  tekniğiiyi sayılmazdı. Atletizm ya da voleybol takımınagitmesini önerdim. Eğer Tayyip başka bir spordalını seçmiş olsaydı çok başarılı olurdu.”Erdoğan  futbolculuğunu  anlatırken,  “Dahaçok fiziğe ve kondisyona dayalı futbol özelliğimvardı” diyordu. Diyordu demesine de onlar illauçuracaktı. Mesela...Kemal  Belgin:  “Fiziği  gösterişli,  toplasüratlenip gidebilen, vuruş tekniği de iyi olan bir
futbolcuydu.”Hayri  Hiçler:  “Çok  iyi  futbolcuydu.  Devametse,  çok  sevdiği  Fenerbahçe’sinin  formasınırahatlıkla  giyerdi.  (Fenerbahçe  mevzuunu  daanlatacağım.  Sanırım  bu  üretilen  efsaneningerçeği  net  bir  şekilde  anlaşılacak.)  HakanŞükür-İlhan  Mansız  ortak  yapımı  santrfordu.Resmen  gol  makinesiydi  (Erdoğan  daha  çoklibero ve orta saha oynuyordu).Faik Gürses: “İyi futbolcuydu. Parmaklarınınucunda  futbol  oynardı.  Erdoğan  Beckenbauergibi  ayağa  pas  atardı.  Geride  oynadığı  içinoyunu defanstan çok iyi kurardı.”Turgut  Koloğlugil:  “Orta  sahada  hücumadönük oynuyordu. Fizik gücü yüksek olmasınarağmen  oynadığı  futbolun  estetik  bir  güzelliğivardı.”İhsan Topaloğlu: “Pırıl pırıl bir futbolcuydu.Fiziği,  fundementali  ile  göze  çarpan  amatörkümenin parlak oyuncuları arasındaydı.”Tayyip  Erdoğan’ın  futbolculuk  dönemine
ilişkin  efsaneler  içinde  bugün  bile  gülümseteniTalay  Erker’in Aman  Babam  Görmesin  kitabıiçin  yazdığı  “Tayyip  Galatasaray’a  tavsiyeedildi” yazısıdır. Her satırında Tayyip Erdoğan’ıöven  Talay  Erker,  Galatasaray’a  tavsiyeedildiğini  söylüyor,  bir  de  “Bugünkü  şartlardayetişse Fenerbahçeli Servet (Çetin) olurdu” diyeekliyordu. Erdoğan’ın futbolculuk kitabından birnot daha. Yok Artık dedirtecek not. “Erdoğan’ıHollanda’dan  da  bir  kulüp  istedi.”  Nedenseçocukluğuna  kadar  birçok  detay  yazılmış  amahangi kulüp olduğu hatırlanmamış.
FENERBAHÇE    YALANLARI    VE GERÇEKLER
Fenerbahçe  mevzuuna  da  gelelim.  TayyipErdoğan   Eylül   2013’te Ustanın  Hikâyesiprogramında  Fenerbahçe  sevgisinin  Lefter’dengeldiğini söylüyor:
“15 yaşından sonra, oradaki arkadaşlarım vebüyüklerimizin   etkisiyle   olacak,   kulüpbaşkanımız   Fenerbahçeliydi,   Lefter’in   dehastasıydım.   Maçlara   giderdik.   Lefter’infutbolundan etkilenmiş olacağım ki Fenerbahçelioldum.”Erdoğan   1954   doğumlu.   15   yaşınageldiğinde  yıl  1969.  Lefter’in  futbolu  bıraktığıtarih  ise  1964. Tarihler  net  bir  şekilde  ortada.Lefter’le ilgisi alakası yok aslında. 8 Ekim 2002tarihine gidiyoruz. Zaman gazetesine konuşuyorErdoğan. Soru şu:Futbolda en unutamadığınız isim?Futbolda  tüm  zamanların  unutulmazı  eksikolur. Forvette Metin Oktay’ı yaşayamadım. Onuyaşayanlar çok överler. Metin Oktay’dan sonraCemil  Turan’ı  seviyorum.  Gol  sayısı  itibariyleson  dönemde  Hakan  Şükür  ön  plana  çıktı.Dünya  futbolundan  Johann  Cruyff,  ikincisi  deFranz  Beckenbauer.  Türk  futbolunda  ise  ZiyaŞengül, Yusuf Tunaoğlu ve Alparslan Eratlı.
Lefter’in  adı  bile  geçmiyor.  Yanlış  mıgördüm diye bu röportajı 4-5 kez okudum. YokLefter. Bir başka tuhaflık 1964’te jübile yapanLefter’i  izleyerek  Fenerbahçeli  oldum  diyenErdoğan,  Ondan  5  yıl  sonra,  yani  1969’dafutbolu  bırakan  Metin  Oktay’ı  yaşayamadımdiyor...Hayatı doğal akışından çıkarıp bir kurguylabambaşka  bir  hayat  hikâyesi  ortaya  çıkarmayaçalışınca  gerçek-yalan,  hatta  yalanlar  bilekarışıyor. Peki gerçek ne? Yanıtı vereceğim amaönce Aman Babam Görmesin kitabının yazarınınşu açıklamasına dikkat kesilelim.Hacı  Hasdemir  (Zaman  Gazetesi  Yazarı):“Kitabı Erdoğan’ın danışmanı Nabi Avcı okudu,Erdoğan’a bilgi verdi. Kitaptaki bilgiler TayyipBey tarafından okeylendi.”Açıklama  tamam  değil  mi?  Şimdi  hiç  vakitkaybetmeden Erdoğan’ın “okey” dediği kitabın119. sayfasına bakalım:Erdoğan’ın  Fenerbahçe  sevgisi,
İstanbul   İmam   Hatip   Lisesi’ndeokurken  başlamıştır.  Bunun  en  büyüknedeni  Fenerbahçe  Başkanı  EminCankurtaran’ın  imam  hatipte  okuyanöğrencilere  iftar  yemeği  vermesidir.Başkan    Cankurtaran’ın    iftaryemeklerine  imam  hatipli  öğrencilerbüyük  ilgi  gösterir.  Bu  sayede  birçokimam  hatip  öğrencisi  gibi  TayyipErdoğan  da  Fenerbahçe’ye  büyüksempati duyar.Yani  Erdoğan  Lefter  ya  da  başka  bir  şeydeğil  iftar  yemeği  sayesinde  Fenerbahçelioluyor... Gerçek bu iken kurgular ve roller hepdeğişiyor. Çok şeyde olduğu gibi.Tayyip  Erdoğan  o  yıllarda  amatör  kümedefutbol oynuyor ama düz bir futbolcu. Kendinehas özellikleri de var. Uzun boylu olduğu içinkafa  toplarında  avantaj  sağlıyor,  bir  de  sertfutbolcu.  Erdoğan  gibi,  o  dönemde  yüzlerceamatör  futbolcu  varken  Fenerbahçe’ye  transferedilmek  istendiği  2000’li  yıllarda  keşfediliyor.
Bu  efsanenin  daha  birçok  tevatür  gibi  ilkyerlerinden  biri  Ruşen  Çakır  ile  FehmiÇalmuk’un yazdığı Bir Dönüşüm Öyküsü kitabı.Zaten   kitap   çıkmadan Milliyet  gazetesinde“Kasımpaşalı:  Recep  Tayyip  Erdoğan”  adıylayazı dizisi yapıldı. Yazı dizisinde “Recep TayyipİETT takımında ileri uçta oynuyordu. İki yıl üstüste  turnuvaların  en  iyi  on  biri  seçmelerindeonun  da  adı  vardı.  Kendisini  izleyen  döneminFenerbahçe   Teknik    Direktörü   TomaKaleperoviç,  Tayyip  Erdoğan’ı  beğendi  vealınmasını  istedi.  Erdoğan  teklif  karşısındahavalara   uçtu.   Fenerbahçe   hayallerinintakımıydı.  Fakat  bu  teklifi  babasına  kabulettiremezdi. Nitekim bir iki gün içinde reddetti”yazıyordu. Aynı ifadeler “kutsal kitaplarda” dabenzer şekilde yer aldı.Tayyip  Erdoğan’ın  “okey” verdiği  AmanBabam  Duymasın  kitabında  Kaleoperoviç’inistediği yetmemiş ki tevatür biraz daha eskileregötürülerek revize ediliyor:
1973-1974 sezonunda Camialtı’ndaforma  giyen  Tayyip  Erdoğan’ın  iyifutbolcu  olduğu  artık  dilden  diledolaşmaktadır.  Tayyip’in  iyi  futbolcuolduğu  Fenerbahçe  Teknik  DirektörüDidi’nin   de   kulağına   gelir...Kasımpaşaspor  ile  Camialtı  arasındaözel maç ayarlanır. Didi, Yeni İstanbulgazetesi   müdürü   Düşvar   İyiyiş,Tercüman    gazetesi    Fenerbahçemuhabiri  Kemal  Belgin  ve  Milliyetmuhabiri  Yavuz  Bayraktar’la  birliktemaçı izler. Maç sonu Didi, “Ne yapıpedin bu çocuğu alın” der. Sonra babaAhmet  Erdoğan’a  gidilir,  o  da  kabuletmez.Kitapta  yazılan  aynen  bu.  Kitap  piyasayaçıkar  ve  kitapta  Tayyip  Erdoğan’ı  Didi’ninistediğinin  tanığı  olarak  gösterilenlerle  röportajyapılır. İşte tam bu anda kurgu bozulur. Çünkütanıklar birbirini yalanlar. Nasıl mı? İşte böyle:Düşvar  İyiiş  (Yeniçağ  gazetesi  spor  yazarı):
“Kitapta  yazılanlar  tamamen  doğrudur.  Didi,Yeni İstanbul gazetesinde haftada 2 gün yorumyazıyordu  ve  FB Teknik  Direktörü’ydü.  73-74yıllarıydı.Didi  ‘Gençlere  yöneleceğiz’  diyordu.  Biryerden Tayyip  Bey’in  adını  vermişler.  Ben  de‘Çok iyi bir yan alt. Bıçak gibi’ dedim. SultanDemircan  Kasımpaşa’nın  meşhur  kabadayısı.Ona  telefon  ettim.  ‘Böyle  bir  dileğimiz  var,koskoca  Didi  Kasımpaşa’ya  gelecek’  dedim.Tayyip Bey Camialtı’nda oynuyor.Demircan,  Kasımpaşa’yla  Camialtı  arasındaözel  bir  maç  ayarladı.  Didi  izledi,  bayıldı.‘İstiyorum  bu  adamı’  dedi.  Babası  karşı  çıktıSultan’a, ‘Bana bir daha böyle bir iş için gelme.Benim oğlum okuyacak. Top mop istemiyorum’dedi.”Yavuz Bayraktar: “O yıllarda Milliyet’teydim.Olayı  hatırlayamadım,  çok  seneler  geçti.Didi’yle çok samimiydik. Didi’nin Tayyip Bey’iistediğini de bilmiyorum. Olsaydı söylerdi. Ama
ben  yokken  söylemişse  onu  bilemem.  Benimyanımda,  ‘Ben  Tayyip’i  beğeniyorum,  arayın’filan  demedi.  Tayyip  Erdoğan’ı  izlemeyegittiğimizi de hatırlamıyorum.”Kemal  Belgin:  “Olay  öyle  değil.  Olayıntanıklarından  biri  Fenerbahçe’nin  o  günlerdekiteknik direktörü Toma Kaleperoviç’tir. O günküFenerbahçe Başkanı da Faruk Ilgaz’dır.Zamanın  İETT  takımında  Tayyip  diye  11numaralı   bir   oyuncu   vardı.   Tayyip’ibeğendiklerimin   arasında   gösteriyordum.Karmaya  filan  alıyordum.  Kaleperoviç  iyidostumdu. Ilgaz, yeni sezondaki transferde çokbüyük para sarf etmeme kararı almıştı. O zamanToma bana dedi ki, ‘Kemalcim, sen bunları takipediyorsun, bize yarayan var mı?’ dedi.Ertesi  gün  Vefa  Stadı’nda  izledik.  ‘TamamKemalcim,  bu  11  numarayı  alalım’  dedi.Tayyip’e, ‘Fenerbahçe sizinle ilgileniyor’ dedim.O  da,  ‘Çok  sevinirim’  dedi.  Bir  sonraki  maçtasoyunma  odasından  maça  çıkarlarken  ‘Ne
oldu?’  diye  sorduğumda,  ‘Abi  çok  teşekkürederim ama babam izin vermiyor’ dedi.Düşvar iyi arkadaşımdır ama söylediklerininuzaktan yakından alakası yok.”Tuhaf  değil  mi?  Erdoğan’ın  da  “okey”verdiği kitapta yazılanlar tanıklar tarafından bileyalanlanıyor.  Durum  bu  hale  gelince  Erdoğan“kutsal kitaplarında” Didi’nin Erdoğan’ı istediğibir anda buharlaşıp unutuldu. Hiç olmamış gibidavranıldı.Peki  Kaleperoviç  meselesi  nedir?  Önce  sonkutsal kitap Bir Liderin Doğuşu’nda mesele nasılanlatılmış onu görelim:1976  yılı  İstanbul  amatör  kümefinal   maçları   Vefa   Stadı’ndaoynanıyordu. İETT takımında ileri uçtaoynayan     Tayyip     Erdoğan’ınperformansı  o  sırada  maçı  izlemekteolan Toma Kaleperoviç’iheyecanlandıracak düzeydeydi.Kaleperoviç  Erdoğan  için  yönetime teklif götürüp transfer edilmesini istedi
Teklif  iletildiğinde  Erdoğan  sevinçtenhavalara   uçsa   da   babası   izinvermeyince reddetmek zorunda kaldı.Kısaca  Aman  Babam  Görmesin  kitabındaolay nasıl aktarılıyor onu da görelim:Kaleperoviç   Tayyip,   Oğuz   veTürkay’ı izlemek için tercümanı ErmanŞancı  ile  birlikte  Eskişehir’e  gider.İzler ve oyuncuların alınmasını ister.En son, yani 2013 yılında çıkan Onların daYolu İETT’den Geçti kitabından:O sırada Kaleperoviç de, Erdoğan’ıizlemek  için  Eskişehir’e  geldi.  GençTayyip Erdoğan, burada muhteşem birmaç  çıkardı.  Yöneticiler,  onu  transferetmek istedi. Babası izin vermeyince butransfer sonuçsuz kaldı.Elde  kalan  tek  Kaleperoviç  efsanesinde  de“İstanbul’da  izledi  beğendi”  deniyor,  başkakitaplarda  ise  “Yok  yok  Eskişehir’de  izlediorada beğendi.” Yakın bir tarih olmasına rağmensanki cumhuriyetin ilk yıllarında olmuş bir olayı
araştırıyormuşum  gibi  her  şey  muğlak  veçelişkili.  Fenerbahçe’de  Erdoğan’ın  transferineilişkin hiçbir bellek yok. Kime sorduysam böylebir durum hatırlamıyor. Kaleperoviç dönemininbaşkanı Faruk Ilgaz’la konuşmaya karar verdim.Tam  yanına  gidip  konuşacakken  vefat  haberigeldi.   Bense   araştırmaya   devam   ettim.Fenerbahçe’nin  transfer  etmek  istediği  doğrudeğil  ama  Fenerbahçe’ye  transfer  et  baskısıyapıldığı doğru. İETT’nin kulüp müdürü ErmanŞarcı   aynı   zamanda   Kaleperoviç’in   detercümanlığını  yapıyor.  Erman  Şarcı,  TayyipErdoğan’ın   o   dönem   en   yakınlarından.Aralarında  çok  iyi  bir  ilişki  var.  Hatta  ErmanŞarcı’nın satın aldığı mobilyalarına kefil olacakkadar   yakın.   Milli   Selamet   Partisi’ndeErdoğan’ın  da  çok  aktif  olduğu  yıllar.  Partiiçinden   de   Erman   Şarcı’ya   “Tayyip’iFenerbahçe’ye  transfer  ettir”  baskısı  yapılıyor.Tayyip   Erdoğan’ın   da   bütün   rüyalarınıFenerbahçe’ye  transfer  olmak  süslüyor.  Erman
Şarcı  ne  yaptıysa  bir  türlü  Kaleperoviç’i  butransfere  ikna  edemiyor.  Erman  Şarcı  daısrarından  bir  türlü  vazgeçmiyor.  Sonundaİstanbul  Şampiyonu  olan  İETT’nin  TürkiyeŞampiyonası   final   maçlarını   oynayacağıEskişehir’e  gözlemcileri  göndermeye  iknaoluyor.  Gözlemciler  maçları  izliyor  ve  TayyipErdoğan’ı   beğenmiyorlar.   Daha   doğrusuFenerbahçe’de    oynayacak    kapasitedegörmüyorlar.  Erdoğan’ı  beğenmiyorlar  ama  osırada  İETT’de  oynayan  bir  futbolcuyu  çokbeğeniyorlar.  O  futbolcu  Oğuz  Konukaydın.Gözlemcilerin raporu sonrası Oğuz KonukaydınFenerbahçe’ye  transfer  ediliyor.  Olayın  özü,gerçeği  bu.  Benim  ulaştığım  bu  bilgilerinEskişehir   kısmı   Turan   Yılmaz’ın Tayyipkitabında da var:Fenerbahçe’nin gözlemcileri birçokoyuncuyla   birlikte   İETT’den   ikioyuncuyu takibe aldı. Biri Oğuz diğeriRecep  Tayyip’ti.  Çocukluğundan  beri
fanatik  ölçülerinde  Fenerbahçeli  olanRecep  Tayyip  Erdoğan’ın  içi  içinesığmıyordu. Belki sonundahayallerinin takımındaoynayabilecekti.  Ancak  sarı  lacivertlikulübün  gözlemcileri  Recep  Tayyip’ideğil Oğuz’u beğendiler.Gelelim  babam  izin  vermedi  meselesine.Sanırım  olmayan  transfer  için  bir  bahanegerekiyordu,  o  da  otoriter  baba  yapıldı.Erdoğan’ın  Fenerbahçe’ye  transfer  olmakistediği yıllarda İETT’den bir kaynağa göre 250-300  lira,  başka  kaynağa  göre  de  750  lira  gibipara    kazanıyor.    Oğuz    KonukaydınFenerbahçe’ye transfer olduğunda aldığı para isetam  75.000  lira.  İETT’de  para  kazanacak  diyefutbol  oynamasına  izin  veren  baba  AhmetErdoğan’ın  75.000  lirayı  reddetmesi  zaten  çokinandırıcı  değil.  Bu  baba  istemedi  bahanesineson noktayı zamanın İETT genel kaptanı KenanTetik koysun:
“Tayyip  Erdoğan’ın  tek  hedefi  siyasetti.  Oyüzden  hem  futbolu  sevdiği  hem  de  parakazandığı  için  İETT’ye  geldi.  Daha  fazlasınıhiçbir zaman istemedi.”Kitabı   yazarken   Erman   Şarcı’yla   dakonuşmak  istedim.  Ancak  kendisi  Temmuz2014’te  yaşamını  yitirince  bu  gerçekleşmedi.2013’teki son röportajında “Hâlâ onun (TayyipErdoğan)  kefaleti  ile  aldığım  mobilyalarınüzerinde  oturuyorum.  Mobilyalar  eskidi  amaonun  insanlığı  benim  gönlümde  hiç  eskimedi.En  büyük  arzum,  bir  gün  misafirim  olup  omobilyalarda  onunla  birlikte  kahve  içmek”diyordu.  Ama   bu   isteği   gerçekleşmedi.Öldüğünde  cenazesinde  de  Erdoğan  yoktu.İnternette araştırdım bir mesajı da.Tayyip  Erdoğan’ın  Fenerbahçe’ye  transferolamaması  ne  kadar  içinde  ukde  kaldıbilmiyorum  ama  3  Temmuz  2011’den  beriolanlar  ve  son  olarak  “soğudum”  sözleri  birazipucu veriyor.
BÖLÜM 3 KÜÇÜK ERBAKAN GÖRÜCÜ USULÜNDEN BÜYÜKBİR LOVE STORY ÇIKARILDI
Tayyip Erdoğan siyaset ve futbolla günlerinigeçirirken  evden  “artık  yuva  kur”  baskısı  daartmıştı.  Hatta  annesi  Rize’den  köylüsü  olançarşaflı bir aday da bulmuştu. Tayyip Erdoğanda artık çoluk çocuğa karışma kararı almıştı amakiminle?  Annesi  Tenzile  Erdoğan  oğlu  içinçoktan  bir  namzet  bulmuştu.  Karadenizli  birailenin  çarşaflı  kızını  beğenmişti.  TayyipErdoğan  adım  adım  çarşaflı  bir  genç  kızlaevliliğe gidiyordu. Tam bu sırada o zaman MilliGörüş’ün  önemli  kadın  kuruluşlarından  olanİdealist  Kadınlar  Derneği  Başkanı  Şule YükselŞenler  devreye  girdi.  Dernekte  ikinci  başkanolan  Emine  Gülbaran  için  çöpçatanlık  yaptı.Bunun  için  de  Emine  Gülbaran’ı  (Erdoğan)yanına  alarak  Tepebaşı’nda  MSP’nin  biretkinliğine  götürdü.  Kısa  bir  parantez  açıp
Emine  Gülbaran’ın  nasıl  örtündüğünü  de  notdüşeyim. Kimin ne zaman örtündüğü ya da başıaçık olduğu ile ilgili değilim. Ama bu örtünmetrajedisi de hiç konuşulmaz, anlatılmaz. Trajediçünkü  Emine  Gülbaran  15  yaşında  ağabeyininbaskısı ile örtünmek zorunda kalır. Bu yüzdenokulu  ortaokuldayken  bırakır.  Ayla  Özcan’ınEmine  Erdoğan  kitabında  bu  baskı  veyaşadıkları  ayrıntıları  ile  anlatılır.  Hatta  EmineGülbaran  (Erdoğan)  o  yılları  anlatırkenbaşörtüsü  yüzünden  neredeyse  “intihar  etmeyibile  düşündüğünü”  söyler.  Sonraki  yıllarda  isebu  sözlerini,  “İyi  ki  başörtüsü  takmışım.  15yaşında verdiğim tepkiler onlar” diye düzeltir.Emine   Erdoğan,   yıllar   sonra   “NasılÖrtündüler?”  kitabının  yazarı  Gülay  Atasoy’aintiharı düşündüğü yılları anlattı;“Ağabeyim  bana  örtünmem  gerektiğinisöylediği   zaman   intihar   etmeyi   biledüşünmüştüm.  Nasıl  olur  da  örtünürdüm!Çevremde  bir  tane  örneği  yoktu.  Köy  gibi  bir
yerde olsam neyse... Orada dikkati çekmezdim.Ama burada (İstanbul’da) olamazdı. Bu karışıkduygular içindeyken, bir vesileyle Şule YükselŞenler’le tanıştım. Bu tanışma beni çok etkiledi.Böylelikle bir Müslüman hanımın hem modern,hem  kültürlü,  hem  de  örtülü  olabileceğinigördüm.”Tayyip    Erdoğan-Emine    Gülbaran’ınbuluşmasına    Şule    Yüksel    Şenler’inçöpçatanlığında  kalmıştık.  Devam  edelim.Tayyip  Erdoğan  Şenler’e  annesinin  çarşaflı  biraday  bulduğundan  bahsetti.  Şule  YükselŞenler’in  yanıtı  bugünlere  de  referans  olmasıaçısından  çarpıcıydı.  “Çarşaflı  bir  eş  siyasigeleceğin  açısından  iyi  bir  tercih  olmaz.”  Busözler günlerce Tayyip Erdoğan’ın kulaklarındaçınladı. Annesi Tenzile  Erdoğan’ı  ise  bir  türlüikna  edemiyordu.  Söz  vermişti  o  çarşaflı  kızlaevlenmek zorundaydı. Araya Şule Yüksel Şenleryeniden girdi. Ve en sonunda Tayyip ErdoğanEmine Gülbaran’la evlenmeye karar verdi. Anne
Tenzile  Erdoğan  kerhen  evet  demek  zorundakalmıştı.  Sonunda  görücü  usulü  bu  tanışma  4Temmuz  1978’de  nihayete  erdi.  Görücüusulüyle  yapılan  bu  evlilik  sonradan  nasıl  birmistik   ve   efsanevi   bir   aşk   öyküsünedönüştürüldü şimdi beraber izleyelim...Hemen   Tayyip   Erdoğan’ın   belediyebaşkanlığının    ilk    günlerinde Panoramadergisinin  “aşk”  sorusuna  verdiği  yanıtlarabakalım:–  Gençliğinizde  hiç  flörtünüz  oldu  mu? Yada âşık olduğunuz biri?– Hiç olmadı, yok. Zaten o kadar yoğundumki.–  Hiç  uzaktan  sadece  platonik  olarak  âşıkolduğunuz, hayranlık duyduğunuz kimse olmadımı?–  Yok  maalesef  o  zevkleri  hiç  tadamadık.Eğer tatsa tabii...– Evliliğiniz?– Evliliğim 1978’de bir aracı vasıtasıyla oldu Oturduk,  konuştuk.  Aynı  dünya  görüşünüpaylaşıyorduk. Neler beklediğimi, arzu ettiğimisöyledim. Bunlar çakışınca evlendik. Erdoğan,   10   Ekim   1996’da Hürriyet gazetesinden Gülden Aydın’a verdiği röportajdada benzer şeyler söylüyor:“Aşkı  reddetmiyorum,  ama  maalesef  hiç olamadım.   Eşim   sosyal   bir   hanımdı. Toplantılarda  tanıştık. Aynı  görüşleri  paylaştık. Bir hanımefendinin aracılığıyla oldu...”Bu  açıklamalar  kulağınızda  küpe  olarak bulunsun.  Şimdi  “Erdoğan  kutsal  kitaplarında”bu evlilik nasıl anlatılıyor onu görelim. Önce son kutsal kitap Bir Liderin Doğuşu:1977  yılında  parti  teşkilatının düzenlediği  bir  toplantıda  kendisini hayranlıkla  izleyen  mahcup  bir  çiftgözle karşılaştığında içindeki boşluğunuzun sürmeyeceğini anlamıştı. O anki hissiyatını,  “Hakikaten  o  güne  kadar hiç  yaşamadığım  bir  duyguydu”  diye açıkladığına bakılırsa, belki de ilk kez
sevdalanmıştı.   Tayyip   Erdoğan’ınaçıkça  itiraf  etmekte  zora  düşse  de  oan hissettiği duyguların günlük dildekikarşılığı  en  masum  tarifiyle  yıldırımaşkıydı.Yeşilçam  filmleri  gibi  değil  mi?  Bitmedidevam ediyoruz. Sırada Ayla Özcan’ın yazdığıEmine  Erdoğan:  İktidara  Taşıyan  Kadın  kitabıvar:O gece Emine hayatının erkeğini, 4çocuğunun  babasını,  âşık  olduğuadamı  rüyasında  görecekti.  İnsanıninanası  gelmiyor.  Türk  filmlerininsenaryosundan  çıkmış  gibi.  Oysagerçeğin  ta  kendisi...  Genç  Tayyip’inkonuşması  bittiğinde  herkes  ayaktaalkışlamaya  başladı.  Salonda  kadındinleyicilerin arasında biri vardı ki hiçkimsenin  kalbi  onunki  kadar  hızlıatmıyordu.  Hiç  kimsenin  yüreğinde ateş onun kadar yanmıyordu.Aynı  kitaptan  devam  edelim.  Şule  Yüksel Şenler anlatıyor: Etkinlikten   vapurla   dönüyoruz. Sordum,  “Emine  sende  bir  hal  var. Kimsede  olmadı  ama  Tayyip  çıkar çıkmaz senin yüzün gözün değişti?”“Abla  inanılmaz  bir  şey  yaşadım. Dün  gece  rüyamda  sakallı,  cüppeli, başında  sarık  olan  bir  zat  gördüm. Elini uzattı, birini işaret ediyordu. Sen bununla  evleneceksin  diyordu.  Hiç tanımadığım birisi. Beyaza yakın krem renkli  elbiseli,  boylu  boslu  yakışıklı birisiydi.  Zat  yine,  bak  kızım  bununla evleneceksin  dedi.  Çok  değişik  halde uyandım.  Bugün  oraya  gittiğimde, Tayyip  Bey’i  sahnede  gördüğümde tüylerimin ürperdiğini hissettim. Çünkü rüyamda  gördüğüm  beyaz  takım elbiseli adam karşımdaydı. Aynı şahsı aynı  elbise  ile  görünce,  Allah  Allah, demek  ki  bugün  karşılaşacakmışım diye   düşündüm,   sen   bununla evleneceksin dedim.”
Ben  bu  satırları  bire  bir  bir  yerden hatırlıyordum.  Sonra  fark  ettim  ki  aynı  satırlar Aman  Babam  Görmesin  kitabında  var.  Onun baskısı daha eski olduğuna göre oradan bire bir alınmış. Zaten bu efsaneler copy past gibi.  Bir yerde  yazılıyor  sonra  her  yerde  aynı  şekilde kullanılıyor. Tayyip  Erdoğan Usta’nın  Hikâyesi  adlı  TV programında belediye başkanı iken söyledikleri hiç  yokmuş  gibi  yaratılan  efsaneye  uyum sağlamış bir şekilde diyordu ki:“Tepebaşı Gazinosu’nda bizim partimizin bir toplantısı var. Bizim hanımın tasarım yönü çok güçlüdür.  Dikkatimi  çekti.  Yeni  jenerasyonda elektriklenme denilen bizim aşk dediğimiz olay yaşandı.  Bakıyorsunuz  bazıları  bir  âşık  oluyor âşık olmaya devam ediyorlar. 
Biz bir âşık olduk pir âşık olduk.”1996’da ne demişti kısaca hatırlayalım:“
Aşkı  reddetmiyorum,  ama  maalesef  hiç olamadım.   Eşim   sosyal   bir   hanımdı.
Toplantılarda  tanıştık. Aynı  görüşleri  paylaştık.Bir hanımefendinin aracılığıyla oldu.”Ne diyordu Nabi Avcı: “İyi oyuncu.”Tayyip  Erdoğan  evlendikten  sonra  hem futbola hem de siyasete devam etti. Siyaset 12Eylül  darbesiyle  kesintiye  uğrasa  da  İETT’de futbol ve iş hayatı da bir teklifle değişti. “Özel sektörden aldığım uygun iş teklifi nedeniyle” derve istifa ederek İETT’den ayrılır. Yıl 1981. Bu Şarkı  Burada  Bitmez kitabında  “50  bin  lira maaşla  teklif  geldi  bana.  Ve  bu  maaşla  özel sektörde çalışmaya başladım” diyor. İşte burada iş yine çetrefilleşiyor. Tayyip Erdoğan’ın sırlı birdönemi  de  bu  özel  sektöre  girdiği  zamandır.İETT’de   ayrılmadan   muhasebe   bölümde çalışmak  istese  de  tecrübesiz  ve  bir  bilgisi olmadığı  için  kabul  edilmez.  Oysa  özel  sektör İETT’den aldığının 10 katına transfer eder. Nedir bu durum diye bu dönemi de araştırdım. “Kutsal kitaplarda” bu dönem için “özel sektörden almış olduğu uygun iş teklifi” deniyor sadece.

İMAM HATİP ARKADAŞLARIHÂLÂ YANINDA ÜNİVERSİTE 
VE ASKER ARKADAŞLARI SIR
Tayyip Erdoğan’ın özel sektördeki yılları tambir  muamma.  Nedenlerini  yazacağım  ama  otarihlerde  iki  durum  da  halen  çok  tartışmalı.Eğitim ve askerlik durumu.Erdoğan’ın  resmi  internet  sitesinde  eğitimbilgileri şöyle:“Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan1965  yılında  Kasımpaşa  Piyale  İlkokulu’ndan,1973  yılında  ise  İstanbul  İmam  HatipLisesi’nden  mezun  oldu.  Fark  dersleri  sınavınıvererek  Eyüp  Lisesi’nden  de  diploma  aldı.Üniversiteyi  Marmara  Üniversitesi  İktisadî  veTicarî  Bilimler  Fakültesi’nde  okuyan  SayınBaşbakanımız, bu okuldan 1981 yılında mezunoldu.”Cumhurbaşkanlığı  resmi  internet  sitesi
biyografi kısmında ise “Aslen Rizeli olan RecepTayyip  Erdoğan  26  Şubat  1954’te  İstanbul’dadoğdu.   1965   yılında   Kasımpaşa   Piyaleİlkokulu’ndan,  1973  yılında  ise  İstanbul  İmamHatip  Lisesi’nden  mezun  oldu.  Fark  derslerisınavını  vererek  Eyüp  Lisesi’nden  de  diplomaaldı. Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadîve  Ticarî  Bilimler  Fakültesi’nde  okuyanErdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu”yazıyor.Devletin  en  tepesi  Cumhurbaşkanlığı  resmisitesi  “Tayyip  Erdoğan,  1973  yılında  İmamHatip  Lisesi’nden,  1981  yılında  ise  MarmaraÜniversitesi   İktisadi   ve   Ticari   BilimlerFakültesi’nden mezun oldu” diyor. Yani aradangeçen tam 8 sene. Bu 8 sene de kayıp. MarmaraÜniversitesi  resmi  sitesinde  üniversitenin  1982yılında  kurulduğu  yazıyor.  Yani  Erdoğan’ınmezun olduğu tarihten tam bir yıl sonra.Mesela  Erdoğan  için  yazılan  “kutsalkitaplarda”  imam  hatip  yılları  efsane  gibi
anlatılıyor. Sadece son “kutsal kitap” Bir LiderinDoğuşu’ndan bir örnek vereyim:Tayyip  Erdoğan  ilkokuldan  sonragirdiği   parasız   yatılı   sınavınıkazanarak  İmam  Hatip  Okulu’nakaydoldu.  Kısa  sürede  okulun  endikkat  çeken  öğrencilerinden  biriolmuştu.  Okuldaki  bütün  etkinliklerekatılıyordu.  Güzel  şiir  okuyordu.Okulun  futbol  takımındaydı,  ayrıcavoleybol   oynuyordu.   Münazaratakımının   vazgeçilmez   elemanlarıarasındaydı...Böyle devam ediyor. Üniversite dönemi içinise,  “Aksaray  İktisadi  Ticari  İlimler  YüksekOkulu’nu  kazandı.  Daha  sonra  MarmaraÜniversitesi’ne   bağlanarak   adı   MarmaraÜniversitesi  İktisadi  ve  İdari  Bilimler  Fakültesiolarak  değiştirilen  bu  okuldan  1981  yılındamezun oldu.” Hepsi bu kadar. Bu arada AksarayYüksek Okulu dikkat çekici. Nedenini birazdananlatacağım.  Şimdi Milliyet blog yazarı Mehmet Atak’ın yazısını okuyalım: 06 Mart 2013 tarihli “Biri, Diğeri”başlıklı   yazımda,   Başbakanımızın“Marmara  Üniversitesi  İktisadi  veTicari  Bilimler  Fakültesi  mezunu”olduğunu     yazmıştım.     Yazımı hazırlarken  bu  bilgiyi  Başbakanlık resmi  internet  sitesinden  almış,  resmi sitede  yanlış  bilgi  olabileceği  aklıma bile   gelmemişti.   Bazı   dikkatli okuyucularımdan   aldığım   ikazlar üzerine  konuyu  yeniden  araştırdım. Gerçek biraz karışıkmış: Başbakan  Erdoğan’ın  Marmara Üniversitesi’nden  mezun  olduğunun iddia  edildiği  tarihte  (1981)  ortalıktabir  “Marmara  Üniversitesi”  yokmuş. Marmara  Üniversitesi,  resmi  sitesindekendisinin  1982  yılında  kurulduğunuiddia  ediyor.  Bu  iddiaya  göre  adıgeçen üniversite, 1982 yılının Temmuz ayında çıkartılan kanun ile “Marmara Üniversitesi”  olmuş  ve  Başbakan’ın mezun olduğunu beyan ettiği “İktisadive  İdari  Bilimler  Fakültesi”  de  aynıtarihte, aynı kanunla kurulmuş.Başbakan,  büyük  bir  ihtimalle  oyıllarda  adı  İktisadi  Ticari  İlimlerAkademisi  (İTİA)  olan  okulu  bitirmişolsa  gerek.  Yine  o  yıllarda,  İşletme,İktisat  ve  Siyasal  Bilgiler  Fakülteleri,İTİA’nın ana kollarıymış. Bir de civaradağılmış   yüksek   okullar   varmış:“Aksaray  Yüksek  Ticaret  Okulu”  ve“Beyazıt  Maliye  Muhasebe  YüksekOkulu.”Şimdi  sıkı  durun,  devletin  resmisitesine  göre  Marmara  Üniversitesiİktisadi  ve  Ticari  Bilimler  Fakültesimezunu    açıklanan    Başbakan,tespitlerime  göre  Aksaray  YüksekTicaret Okulu mezunuymuş.Yazımın başında başbakanın mezunolduğunu iddia ettiği okulu, İktisadi veTicari   Bilimler   Fakültesi   olarakvermiştim.  Diyeceksiniz  ki,  o  zaman
bize  niye  İktisadi  ve  İdari  Bilimler Fakültesi’ni   anlatıyorsun?   Kusura bakmayın suç benim değil, başbakanın mezun  olduğu  açıklanan  İktisadi  veTicari Bilimler Fakültesi diye bir okul ne  günümüzde  ne  de  geçmişte  hiç olmamış.”Biraz  kafanız  karıştı  değil  mi?  Benim  de karıştı. Hepi topu yakın bir tarihte bu ülkenin en önemli   siyasetçisinin   öğrenim   hayatını anlatıyorum.  Nasıl  bu  kadar  zor  ve  çetrefilli olabiliyor? Oluyor. Neo Türkiye’nin muammalı 1 numarası  var  karşımızda.  Mümkün  olduğunca sadeleştirip  durumu  anlatmaya  devam  edeyim. Aksaray Yüksek Ticaret  Okulu’nun  önemi  şu. Bu  okul  3  yıllık  olarak  kuruluyor...  Sonra  ne oluyor  onu  da  ilerleyen  bölümde  göreceğiz. Zaten Bir Liderin Doğuşu kitabında da Aksaray yazıyordu.  Ama  diplomadan  önce  verilen mezuniyet  belgesinde  ise  İstanbul  İktisadi  veTicari  İlimler Akademisi  yazıyor. Veriliş  tarihide  1981.  Şimdi  gazeteci  Orhan  Gökdemir’inyazısını da görelim:Ben   de   Başbakan’ın   mezunolduğunu iddia ettiği o üniversitenin o fakültesinin  mezunlarından  biriyim. Ancak,  ben  okula  1982  yılında  dâhil oldum.  Ben  dâhil  olduğumda  dahi ortalıkta  bir  Marmara  Üniversitesi yoktu.  YÖK,  bizim  dâhil  olduğumuz İstanbul  İktisadi  ve  Ticari  İlimler Akademisi’ni (İİTİA), biz girdikten 5-6ay  sonra  İktisadi  ve  İdari  BilimlerFakültesi  (İİBF)  haline  dönüştürerek yeni kurulan Marmara Üniversitesi’ne dâhil  etti. Adındaki  “Ticari”nin  atılıp yerine “İdari”nin konulmasının nedeni Şişli  Siyasal  Bilimler  Fakültesi’nin  de buraya dâhil olmasıydı. Yani İTİA’nın içinde de artık “Ticaret” yoktu.“Ticaret”e özellikle dikkat çekiyorum, çünkü Başbakan’ın  ticari  bilgisi  konusunda  kimsenin bir  kuşkusu  bulunmamaktadır.  Bu  durumda Başbakan’ın   elindeki   diplomanın   türünü belirlemek  üzere  “Ticaret”in  izinden  gitmekte yarar bulunmaktadır. Peki, Marmara Üniversitesi bu  “Ticaret”i  nereden  alıyor?  İşte  orası  biraz karışık.  Karışıklığın  nedeni  1982’de  kurulan Marmara   Üniversitesi’nin,   kendi   tarihini 1883’ten  başlatması.  Bu  nasıl  oluyor  diyesormayın, olmayan bir üniversiteden mezun olanbir  Başbakan’a  sahip  olan  bir  ülkede  her  şey mümkündür. Orhan  Gökdemir’in  dikkat  çektiği  bir  diğerunsur mezunlar derneğinde neden tanıyan yok:Marmara  Üniversitesi  İİBF  hâlâayakta. Her yıl yüzlerce mezun veriyor. Mezunların   oluşturduğu   mezunlar derneği belki de alanındaki en büyük derneklerden  biri.  Ama  ne  ilginç, aralarında    Başbakan    Tayyip Erdoğan’ı tanıyan yok.Cumhurbaşkanı seçimi öncesi MHP Grup  Başkanvekili  Yusuf  Hallaçoğlu Erdoğan’ın  3  yıllık  okul  mezunu olduğunu söyleyip cumhurbaşkanlığına aday olamayacağını söyledi çünkü Anayasa gereği   4   yıllık   okul   mezunuolamayanlar cumhurbaşkanı olamıyor. İşe  Marmara  Üniversitesi  Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül de dahil oldu.“Sayın  Başbakanımız  TC  İstanbul İktisadi  ve  Ticari  İlimler  Akademisi Ticari  Bilimler  Fakültesi’nden  1980-1981  öğretim  yılı  Şubat  döneminde mezun  olmuştur.  Kendisine,  isteği üzerine 3 Nisan 1981 tarihinde geçici mezuniyet belgesi verilmiştir” dedi. Erdoğan’ın   İstanbul   Belediye Başkanı adaylığı sırasında verilen birbiyografide   ise   mezuniyet   tarihi apayrıdır. 23.02.1994    tarihliMilliyet’te  kısa  bir  haber  yayımlandı.Haberde  “RP’nin  kendi  ifadesine dayanarak  hazırlattığı  biyografisinde 1974-75  öğrenim  yılına  kaydolarak 1979   yılında   hiç   kaybetmeden
üniversiteyi    bitirdiği    belirtilen Erdoğan’ın  iki  yıl  kaybı  olduğu belirlendi.  Biyografisinde  ‘İstanbul İmam  Hatip  Lisesi  ve  Eyüp  Lisesi’ni dışarıdan bitirdi. 74-75 öğretim yılında bugünkü adıyla Marmara Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’ne girdi. 1979 yılında mezun oldu’ yazan Erdoğan’ın  1979  yılında  değil  1981 yılında  orta  derece  ile  mezun  olduğu bildirildi.”Ve son olarak Soner Yalçın’ın yazısı:Erdoğan’ın okul hayatının 12 Mart1971’deki  askeri  darbeyle  ilgisi  var. Öğrencileri  devlet  disiplini  altına sokmak isteyen darbeciler, 25 Ağustos1971’de   özel   yüksek   okulları kamulaştırdı. Yasayla  İstanbul’daki  15  özel yüksek okul devletleştirildi. Bunlardan biri  de,  “İstanbul  Tuna  İktisadi  ve Ticari Bilimler Yüksek Okulu” idi. Okulun  sahibi,  Prof.  Dr.  Ergun Tuna’nın  babası  idi.  Bu  özel  okulunöğrenim   süresi   3   yıllıktı.   Okul devletleştirilince   adı   da   değişti:Aksaray  İktisat  ve  Ticaret  Yüksek Okulu  oldu.  Prof.  Tuna  okula  müdür yapıldı.Ve  bu  okul,  (1959’da  akademiler kanunuyla  kurulan)  İstanbul  İktisadive   Ticari   İlimler   Akademisi’ne bağlandı. Öğrenimi ise artık 4 yıllıktı. Erdoğan,  2443  numaralı  öğrenci olarak,  1973-74  öğrenim  döneminde bu    okula    girdi.    (Marmara Üniversitesi’nden verilen diplomasında ise  öğrenci  numarası,  8345!  Hep  bir karışıklık var.) Erdoğan’ın  sınavdan  aldığı  puan ancak  bu  okula  girmesine  yetti. Röportajlarında, siyaset bilimi üzerine öğrenim görmek istediğini söyledi hep. Eğer  özel  okullar  kamulaştırılmasa, devletin  yüksek  okul  sayısı  sınırlı
olacak ve bunlar daha yüksek puanla öğrenci  kabul  edeceği  için  Erdoğan, bu okula da giremeyecekti. Şanslıydı. Ve bu şans hep hayatı boyunca ona güldü... Şanslıydı;   1967’de,   akademilerarası  kurul  kararıyla  artık,  gece öğrenimi yapılabiliyordu. Yoksul  bir  ailenin  çocuğu  olan Erdoğan,  gündüzleri  çalışıp;  Vatan Caddesi  ile  Aksaray  Caddesi’nin kesiştiği  Gürani  Sokak’taki  okuluna, geceleri gitti. Okulun  150  gece,  150  gündüzcü öğrencisi  vardı.  Devam  mecburiyeti yoktu. Ve  şanslıydı;  1977-1978  öğretim yılında  “Ekonomi”,  “İşletme”  ve“ Siyasal  Bilimler  Fakültesi”ni  açan İstanbul  İktisadi  ve  Ticari  İlimler Akademisi,  bünyesindeki  “Aksaray İktisat  ve  Ticaret  Yüksek  Okulu”  gibi kimi  yüksek  okulları;  “Ticari  Bilimler Fakültesi” adı altında birleştirdi. Böylece  Erdoğan,  Aksaray  İktisatve Ticaret Yüksek Okulu’nda başladığı öğrenimi,  Şubat  1981’de  İstanbul İktisadi  ve  Ticari  İlimler  Akademisi,
Ticari Bilimler Fakültesi’nde bitirdi. İşin  içinden  çık  çıkabilirsen... 
Yapılacak  en doğru  şey  nedir?  
Gidip  üniversiteye  o  yıllara ilişkin arşivi arayıp taramak. Gitseydin o zaman diyorsunuz. Gitmedim çünkü bir yangında bütün arşiv ve dosyalar yanıp bitiyor, kül oluyor. Ve  gelelim  şimdi  bir  başka  tartışma konusuna, yani askerlik dönemine... Askerlik ileilgili  tartışma  çok  ilginç.  İlginç  çünkü  bu  ülkeaskerlik  “ben  askerdeyken”  diye  başlayan  veasla  bitmeyen  öyküler  cennetidir.  Erdoğan’ın böyle öyküleri yok. Askerlik fotoğrafları da 2-3tane.  Resmi  açıklamada  “Yedek  subay  olarakyaptığı  askerliğinin  acemiliğini  Tuzla  Piyade Okulu’nda,  kıta  hizmetini  ise  yine  İstanbul Kâğıthane’deki  Hasdal  Kışlası’nda  3.  Kolordu,
6.  Piyade Tümeni,  77.  Piyade Alayı  Karargâh Servis  Bölüğü’nde  yaptı.  Askerde  kışla kantinlerinin   idaresinden   sorumlu   oldu”deniliyor.  Yer,  tarih,  bölük  tamam  ama  tuhaf olan  şu,  Erdoğan’ın  askerlik  arkadaşları  pek yok.  Önce  bir  internet  sitesinde  yayınlanan  şu habere bakalım:“Kahramanmaraş’ın   Elbistan   ilçesinde yaşayan  İnşaat  Mühendisi  Poyraz  Poyrazoğlu Başbakan Tayyip Erdoğan’la aynı yerde askerlik yaptığını hatırlamıyor. Yıllar sonra Facebook’ta yayınladığı   fotoğraf   üzerine   arkadaşları tarafından  uyarılan  Poyrazoğlu,  ‘Başbakanla aynı  yerde  askermişiz  de  haberim  yok’  sözleri ile şaşkınlığını ifade etti.”Gazeteci  Orhan  Gökdemir  de  bu  duruma dikkat  çektiği  Ucube  kitabında  durumu sorguluyor: Tuzla ve Kâğıthane’deki askerliğine tanık  olan  bir  şahit  bulunmuyor. Bulunan   şahitler  ise Erdoğan’ı hatırlamıyor.    Bulunan    askerlik şahitlerinden  biri  Poyraz  Poyrazoğlu askerlik   fotoğraflarını   Facebook’a koyduktan    sonra    arkadaşları tarafından   aranıyor,   “Resimdeki Tayyip Erdoğan” deniyor. Poyrazoğlu ise  “Vallaha  ben  de  sizin  kadar şaşkınım.  1982  yılında  Tuzla  Piyade Okulu’nda  birlikte  resim  çektirdiğim arkadaşımın Tayyip Erdoğan olacağını hiç düşünmedim” diyor. Orhan  Gökdemir  kitabında  Erdoğan’ın askerlik arkadaşı olduğunu söyleyen 3 kişi daha olduğunu da aktarmış: Ahmet Er. 
İddiaya göre Erdoğan’ın askerlik  arkadaşı.  2007’de  AKP’den milletvekili adayı oldu.
Kazanamayınca  MEB  müşavir/daire başkanı olarak atanmış. 
Bunun dışında basında hiçbir bilgi yok.
Üçüncüsü   Mustafa   Bozdemir.Kültür  ve  Turizm  Bakanlığı’nda  Yapı İşleri  Daire  Başkanı.  Görevdeyken tarihi   Sayıştay   binasına   mescit yaptırdı.  Kaçak  mescit  ortaya  çıkıncada  görevden  alındı.  Sonra  TİKA’da göreve başladı. 
Bu iki isim Erdoğan’ın askerlik   dönemine   ilişkin   hiç konuşmadı.   Bir   diğeri   Bursa Osmangazi  Belediye  Başkanı  Recep Aktepe.  O  hatırladığını  söylüyor.
“Hepimiz patates soyduk. Başbakanımız attığını    vururdu.
Beraber  oruç  tuttuk”  gibi  anılar tanıklık   açısından   çok   değerli görünmüyor. Erdoğan’ın  askerliği  ile  ilgili  bir  iddia  da hastalık  gerekçesiyle  erken  terhis  olduğu.
Ne yazık ki bu iddiayla ilgili somut bir delil belge olmadığı için yazmıyorum. 
Erdoğan’ın  MTTB  arkadaşlarını  kitabın  ilk bölümlerinde  yazmıştım.  Hâlâ  onlarla  yola devam ediyor. İmam hatipten arkadaşlarıyla da öyle.  Ama  askerlik  arkadaşı  ya  da  üniversite arkadaşları  yanında  yok.  
“Bakın  bu  benim üniversite  arkadaşım”  dediği  kimseyi  de görmedik.  Üniversite  yıllarına  ait  fotoğraflarda...  Soner  Yalçın’ın  yazdığı  gibi  bir  durum varsa  neden  açık  açık  söylenmez  ki?  Hep  bir gizem bir saklı tarih illa. Hatta Emine Erdoğan’in eğitim durumu da öyle. Biyografisinin yazıldığı Emine  Erdoğan:  İktidara  Taşıyan  Kadın kitabında  ağabeyi  Eyüp  Gülbaran,  “... 
Tek  kız olmasına rağmen hiç şımarık değildi.  
Okumayı kendi  istemedi.  Kendi  tercihiydi”  diyor.
Bir Dönüşüm  Öyküsü:  Tayyip  Erdoğan kitabında,
“Kız  Sanat  Okulu’nun  orta  kısmından  ailevi nedenlerle ayrılmış” yazıyor. 
Cumhurbaşkanlığı resmi  sitesindeki  biyografisinde  ise  yazan  bu:“Aslen  Siirtli,  Cemal  ve  Hayriye  Gülbaran çiftinin beşinci çocuğu olarak 
21 Şubat 1955’teİstanbul’da  dünyaya  gelen,  eğitimini  İstanbul Kız  Meslek  Lisesi’nde  tamamlayan  Emine Erdoğan,  kitap  okumak,  yüzmek,  araba kullanmak  ve  Türk  Sanat  Müziği  dinlemekten keyif almaktadır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion