30 Nisan 2020 Perşembe

ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ




ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ

Şehzade Mustafa’nın Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurulması bir çok entrikanın ve tahta çıkma savaşının sonucu gerçekleşen acı bir olaydır. Bu olay üzerine yazılan mersiye ve Türkçe meali

Kanuni Sultan Süleyman’ın bu şekilde bir karar alması hem şaşkınlık hem de büyük üzüntü yaşatmıştır. O dönemin Divan şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey’in durum üzerine yazdığı mersiye ve günümüz Türkçesi ile tercimesi aşağıdaki gibidir. Mersiyeden önce Taşlıcalı Yahya Bey’i biraz tanıyalım:

Yahya Bey Kimdir?
 16. yüzyılın büyük şairlerindendir. 
Türk mesnevi şairlerinin en tanınmışlarındandır. Aslen Arnavuttur. Taşlıca’da doğmuş, İstanbul’a gelip sipahi subayı olmuştur. 
Tasavvuf yoluna da girmiş, iyi bir tahsil yapmış, 

Doğu dillerini öğrenmiştir. Sancakbeyliğine kadar yükselmiştir.
1556′da Veliaht Şehzade Mustafa Bey haksız yere idam edildiği zaman orduda, yüksek rütbeli bir subaydı. 
Şiddetli Beyitlerle Sadrazam Damat Rüstem Paşa’ya, hatta Kanuni’ye çatan bir mersiye yazıp ordunun duygularını dile getirmiş, Rüstem Paşa’nın azline sebep olmuştur. Kanuni fikir hürriyeti konularında bilinen büyük müsamahasını göstermiş, Rüstem Paşa’nın büyük ısrarlarına rağmen şairi idam ettirmemiştir.
Yahya Bey bu olaydan 26 yıl sonra emekli olarak Bosna’nın İzvornik şehri civarındaki malikanesinde ölmüştür. Hamse’sinde mesneviler şu adları taşır: Şah-ü Geda, Gencine-i Raz, Kitab-ı Usul, Gülşen-i Envar ve Yusuf-u Zeliha. Arapça ve Farsça şiirler de yazmıştır. 
Dili sadedir. Tasvirleri gerçek ve kuvvetlidir.

ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ
(Açıklamalı) I
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı
Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Hanı
Tulundı mihr-i cemâli, bozuldı dîvânı
Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı.
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı.
Yalancınun kuru bühtânı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı.
Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı
Boguldı seyl-i belâya, tagıldı erkânı
N’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm
Yazuklar ana revâ görmedi bu râyı gözüm.
II
Tonandı aglar ile nûrdan menâre dönüp
Küşâde-hâtır idi şevk ile nehâre dönüp
Görindi halka dıraht-ı şükûfe-dâre dönüp
Yürürdi kulları önince lâlezâre dönüp.
Tururdı şâh-ı cihân hiddetiyle nâre dönüp
Otagı haymeleri karlu kûhsâre dönüp.
Müzeyyen idi bedenlerle ak hisâre dönüp
El öpmege yüridi mihr-i bî-karâre dönüp.
Tutuldı gelmedi çünkim o mâhpâre dönüp
Görenler agladılar ebr-i nev-bahâre dönüp.
Bir ejderhâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ
Dehânına düşen olur hemîşe nâpeyda.
III
O bedr-i kâmil ü ol âşinâ-yı bahr-i ulûm
Fenâya vardı telef itdi anı tâli’-i şûm.
Dögündi kaldı hemân dâg-ı hasretiyle nücûm
Göyündi şâm-ı firâkında toldı yaş ile Rûm.
Kara geyürdi Karamana gussa itdi hücûm
O mâhı ince hayâl ile kıldılar ma’dûm.
Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Rızâ-yı Hak ne ise râzî oldı ol merhum
Hatâsı gayr-i muayyen günâhı nâmalûm
Zihî şehîd-i saîd ü zihî şeh-i mazlum
Yüz urdı hâke o meh aslına rücû itdi
Seâdet ile hemân kurb-i Hazrete gitti
IV
Getürdi arkasını yire Zâl-i devr ü zemân
Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân.
Döküldi gözyaşı yılduzları çoğaldı figân
Dem-i memâtı kıyâmet güninden oldı nişân.
Girîv ü nâle vü zâr ile toldı kevn ü mekân
Akarsu gibi müdâm aglamakda pîr ü cüvân
Vücûd iline akın saldı akdı eşk-i revân
Eyâ serîr-i seâdetde pâdişâh-ı cihân.
O cân-ı âdemiyân oldı hâk ile yeksân
Diri kala ne revâdur fesâd iden şeytân.
Nesîm-i subh gibi yirde koma âhumuzı
Hakâret eylediler nesl-i pâdişâhumuzı.
V
Bir iki egri fesâd ehli nitekim şemşîr
Bir iki nâme-i tezvîri kıldı katline tîr.
Gelür ezelde mukadder olan kalîl ü kesîr
Hezâr kayserün oldı leyâl-i ömri kasîr
Eceldür âdeme derbend-i teng ü târ-ı asîr
Zarûrîdür bu iki ugrar ana cüvân ile pîr.
Yirini zîr-i zemîn eyledi o mihr-i münîr
Yirini gitdi cihândan nite ki merd-i fakîr.
Bu vâkıa olumaz halka kâbil-i tabîr
Ki Erdişîr-i velâyetde ola âdet-i şîr.
Bunun gibi işi kim gördi kim işitdi aceb
Ki oglına kıya bir server-i Ömer-meşreb.
VI
Ferîd-i âlem idi, âlim idi, alem idi
Muhammed ümmetine mevti mevt-i âlem idi.
Ziyâde mâtem idi, haylî emr-i muzam idi
Salâh ü zühdî kavî itikâdı muhkem idi.
Meşâyih ile musâhib ricâle hemdem idi
Kerâmetiyle kerîmü’l-hisâl âdem idi.
Nücûm gibi cihândîde vü mükerrem idi
Vücûdı muhteşem ü şevketi muazzam idi.
Tevâzu ile selâmında hôd müsellem idi
Aceb o bedr-i temâmun ne âdeti kem idi
Hayflar oldı ana iftirâ ile gitdi
Huzûr-ı Hakk’a düâ vü senâ ile gitdi
VII
Sipihrün âyenesinde göründi rûy-i fenâ
Kodı bu kesret-i dünyâyı kıldı azm-i bekâ
Garîbler gibi gitdi o yollara tenhâ
Çekildi âlem-i bâlâya hemçü mürg-i Hümâ.
Hakîkaten sebeb-i rifat oldı düşmen ana
Nasîbi olmasa tan mı bu cîfe-i dünyâ.
Hayât-ı bâkîye irişdi rûhı ey Yahyâ
Şefîkı rûh-ı Muhammed refîkı zât-ı Hüdâ.
Enîsi gâyib erenler, celîsi ehl-i safâ
Ziyâde ide yaşum gibi rahmetin Mevlâ.
İlâhî cennet-i Firdevs ana durag olsun
Nizâm-ı âlem olan pâdişâh sag olsun.
Ahmet Atilla Şentürk, 
Yahya Bey’in Şehzade Mustafa Mersiyesi Yahut Kanuni Hicviyesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion