28 Kasım 2020 Cumartesi

1

 Üstad Muhsin KIRAATÎ Kur an dan Esintiler Çeviri Hidayet Koşaca

 el-mustafa Yayınları: 0 ISBN: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: el-mustafa Yayınları, 204 Bu kitabın tüm yayın hakları, el-mustafa Yayınları na aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir, izinsiz olarak hiçbir biçimde çoğaltılamaz, dağıtılamaz. 

Kur an dan Esintiler Eserin özgün adı: دقایقی با قران Dekâyik-i bâ Kur'an Yayın Yönetmeni Dr. Resul Abdullahi Yazar Üstad Muhsin Kıraatî Çeviri Hidayet Koşaca Editör Yusuf Tazegün Tashih ve Tatbik Zehra Cansızoğlu Sayfa Düzeni İrfan Güngörür Kapak Tasarımı Faruk Atlan Birinci Baskı İstanbul, Şubat 204 Baskı ve Cilt Yılmaz Basın Yayın Maltepe mah. Litros yolu 2. Matbaacılar sitesi 3NB2 Topkapı / İstanbul Tel: (Sertifika no: 2785) Uluslararası el-mustafa Üniversitesi Türkiye Temsilciliği Merkez Efendi Mah. Mevlana Cad. Aktaş Apt. No: 08 Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: (022)

İçindekiler Başlarken...

Sılayı Rahim Kur an Tilavetinin Adabı Orucun Fayda ve Bereketi Ramazan Ayına Misafir Olma Adap ve Görgüsü Eşin Elbiseye Benzetilmesi İçkinin Haram Olma Nedeni Tevhid ve Gerçek Malikiyet Allah ın Velayetine Razı Olanlar ve Muhalefet Edenler Mübahele Hadisesi En İyi Ümmet Rivayetlerde Şehadet ve Şehit Vakti Belirlenmiş Evlilik (Muta) Aile Mahkemesi Ulu l Emre İtaat Kur an Üzerinde Düşünmenin Zorunluluğu Emanet ve Çeşitleri Savaşta Namaz Nasıl Kılınır? Kur an da Gadir-i Hum Velayet Kimindir? Hz. Peygamber in (s.a.a) 

Son Görevi Hayvanların Şuuru Bidat ve Bidate Karşı Savaş

Kıyamet Soruları Kur an da Elbise Mescid ve Ziynet İsraf ve Sonuçları Refahın Çeşitleri ve Rızkın Genişliği İyiliği Emretmenin Faydaları Allah ın insandan söz alması, sözleşmesi Allah ın Güzel İsimleri Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri Mekarimu l Ahlak ile İlgili En Geniş Ayet Hayat ve Yaşamın Bölümleri Emanetin İçeriği Hums İnsanların Alınyazısının Değişme Nedeni Savaşa Hazırlık, İslam Toplumu için Zorunluluktur Mescidin Önemi Dostluğun Ölçü ve Sınırı Altın Toplamak ve Zekât Yersiz Eleştiri Sadıklarla Birlikte Olmak Dinde Fıkhetmenin Zarureti Kur an ın Üstünlüğü Allah ın Velilerinin Özellikleri Allah ın Velilerinin Dünyevi Kurtuluşları Kıble ve Şehir Planlamacılığı Kurtarıcı Tövbe Kur an ın Mucizesi Kıyamet Mahkemesinin Şahitleri Ehl-i Beyt Kurtuluş Gemisi İnsanlara En Fazla Ümit Veren Ayet Uyku ve Rüya Hz. Yusuf un (a.s) Özellikleri Muhlis Müminlerin Özellikleri Ümitsizlik Anında Allah ın Yardımı Akıl Sahiplerinin Özellikleri Akraba Ziyareti ve Yakınları Gözetmek Sabır ve Tahammül Sükûnet ve Huzurun Nedenleri İlahi Mukadderatın Kısımları...33

8 62. Nasıl Şükretmeli? Ebeveyne İhsan Etmek Gece Namazı Kur an da Tövbe Müminin ve Kâfirin Kalbi Şefaat ve Şartları Kıyamet Günü Sorgusu Kurtuluşa Erenler Zinanın Bozgunculuğu Bakış ve Bakmanın Adabı Kötülük ve Fesattan Alıkoymanın Zorunluluğu Sapmanın ve Yoldan Çıkmanın Nedenleri Dostluğun Kural ve Yöntemleri Terk Edilmiş ve Uzaklaştırılmış Kur an Nefse Düşkünlüğün Alametleri Hz. Emiru l Müminin Ali nin (a.s) Sükutu Şiir ve Şairler Allah ın Özel Talimatı İslami Müdüriyetin Adabı Allah a İmanın Esası Hz. Peygamber e (s.a.a) Ziyaretin Bir Benzeri Evliliğin Önemi Büyüklenme ve Büyüklenenler Kur an ın Bakışıyla Dünya Namaz ve Günahtan Alıkoyuculuğu Ğina ve Musiki Lokman Hekim in Özellikleri Ebeveyne İhsan Namazdan Görüntüler Tevazu İhlas Kamil İnsanın Vazifeleri En Son Din Örtünme ve Açık Olmanın Afetleri Hz. Peygamber in (s.a.a) Ödül ve Mükâfatı Amaç ve Niyetin Önemi Kur an da Tedebbür Etmenin (Düşünmenin) Önemi Tümüyle Lütuf ve Şefkat Dolu Bir Ayet Söyleşi ve Cedelin Adab ve Çeşitleri

9 8 0. İlahi Nusret ve Zaferin Çeşitli Görüntüleri Hz. Peygamber in (s.a.a) İnsanlara Davranışı Din Muhaliflerine Karşı Davranış Yöntemleri Rızık ve Geçim Şura ve Meşveret Karşılık ve Yanıt Verme Esası Mümin ve Kâfirin Mukayesesi Allah a Bağlılık ve Diğer Bağlılıklar Arasındaki Farklar Hudeybiye Anlaşması İslam da Mukaddesat Araştırma Yapmak, Toplumsal Dertlerin İlacıdır Maskara ve Alay Etmek Suizan ve Önyargının Kısımları Misafirlik Adap ve Görgüsü Ayet ve Rivayetlerde Arzu Günahın Çeşitleri ve Etkileri İnsanın Yaratılması Kur an da Tekrar Bazı Hükümlerin Delilleri Müminlerin Emirnamesi İmam Ali nin (a.s) Tavsiyenamesi Nasihat ve Çeşitleri Tevella ve Teberra (Allah ın Dostuyla Dost, Düşmanıyla Düşman Olmak) Mağfiret ve İstiğfar Düşman Tanıma Yahudilerin Siması Cuma Günün Önemi Mümin ve Münafığın Mukayesesi Allah ın Zikrinden Gafil Olmanın Etkenleri Aileye Karşı Görev ve Mesuliyetler Örnek Kadın İslam da Ahlak En Üstün Ahlaka Sahip İnsan Hz. Peygamber İnsan, İhtiraslı Bir Varlıktır Mescide Dair Gece Namazının Önemi Haktan Yüz Çevirmenin Cezası Kadir Gecesi...30

10 39. Çokluğun Anlamı Dünya Pazarı Kevser Nedir? Kıskançlık Selim Kalbin Özellikleri Neden İbadet Etmeliyiz? Allah ın Zikrinin Etki ve Manileri Allah ın Sabredenlere İnayeti İnsanlar ve Zorluklar Öğürecek Kadar Yemek Yasak Kur an da Duanın Şartları Farklı Düşünce ve Gruplarla Barışık Yaşamak Ümitli Olma Koşulları İnsan Kalbinin Hâlleri Dünyanın Çekiciliği Takva Sahiplerinin Özellikleri Terbiye Etmekte Müessir Yöntemler Ahde Vefanın Zorunluluğu Bilgin ve Âlimlerin Günahı Allah ın Velileri Hususunda Aşırıcılık ve Ğuluv Moral Veren Etkenler İlahi Mühlet; Nimet veya Azap Övgü Beklemek Sabrın Kısımları Sırların İfşası Şeytanın Kandırma Yolları İmanın Amel İle Birlikte Olduğundaki Değeri Abdestin Felsefesi Allah, En İyi Kanun Koyucu Kur an da Beslenme Haccın İmtiyazları Cevap Verilmemesi Gereken Sorular Kur an da Ecel ve Ölüm Çeşitleri Kur an da Rahmet Örnekleri İnsanın Alınyazısı Eylemlerine İpoteklidir Duanın Adab ve Şartları Kırk (Erbain) Sayısının Sırları Sapmanın Etkenleri Tahrifin Çeşitleri

11 0 78. Şeytanın Vesvese Yolları Kur an Karilerinin Çeşitleri Kur an ın, Hakkı Kabul Etmeyenler için Yaptığı Benzetmeler Hakkı Tanımanın Ölçüsü Allah Velilerinin Varlığının Bereketi Komploculara Karşı Yaklaşım Yöntemleri Seyr-i Süluk Merhaleleri Hz. Peygamber e (s.a.a) Eziyet ve Cefa Kendini Unutmak İman Ehli ve Nifak Ehli Daha Fazla İstemenin Yıkımları Fakirin Eli Allah ın Elidir Zararın Her Çeşidi Yasaklanmıştır Değer Ölçütü Takvadır Rahmet Resulü Cehennemlik Olmanın Nedenleri İki Büyük Ders Peygamber ve İmamların Takipçileri Kur an ın Bakiyyetullahı (Allah ın Geride Bıraktığı) İyiliği Emredip Kötülüğe Engel Olan Kimselere Bir Tavsiye Yaratılış Felsefesi Ağlama Çeşitleri Küçük Memurların Büyük İşleri Yetkin İdareciliğin Şartları Seçim ve Tercihte Ölçüt Kur an, Allah ın Zikridir Yaratılış Düzenindeki Zevciyyet (Eşlik, Çift Olma) Batıl, Köpük Gibidir İnfakın Dereceleri Allah ı Zikretmenin Bereket ve Etkileri İnsanların Kısımları Ahiret Azabı Kâfirlerin Sapkınlık Merhaleleri Şükrün Aşamaları Müminlerin Dünyaya Hâkim Olma Müjdesi Suçluların Bahanesi ve Şeytanın Kınaması Nimetin Belaya ve Azaba Dönüşmesi İyi ve Kötü Arzular İsraf...402

12 27. Konuşma Adabı Kur an da Rızık ve Geçim Haksız Yere Cana Kıymanın Günahı Yol Yürüme Adabı Kur an da İblis Allah ı Tanımanın Fıtri Olması Kur an ın Özellikleri İnşallah Kelimesini Söylemek Secdenin Şekilleri Kâmil ve Kuşatıcı Bir Ayet Namaz Secdelerinin Rumuz ve Sırrı Peygamberlerin Af Talebinde Bulunması Kıyamet Görüntüsü Ölümün Siması Hedefli Tüketim Manevi Tekâmülün Aşamaları İdareciliğin Bazı Şartları Tuğyanın Cilveleri ve Kandırmaları Azabın Ertelenmesinin Delilleri Ziyankârlar Dilin Fayda ve Afetleri Gaflet ve Aldırmazlığın Nedenleri Kur an Okumada Tertil Mutluluğa Yol Açan Etkenler Kur an ın Üstün Yönleri Duanın Kabul Olmama Nedenleri Sükûnet ve Huzur Vesileleri Minnet Duyulacak Nimetler Manevi Düşmanlar Kıyamet Günü Soruları İtaatin Çeşitleri Soru Sormanın Nedenleri Uğursuzluk İnancı Bir Ayet ile Kur an ın Siması Örnek Hükümet En Güzel Olmak ve En Güzeli İstemek Kur an da Mağfiret Nedenleri İslam ve Sevinç Allah ın Saptırmasının Anlamı...443

13 Şeytanın Musallat Olma Aşamaları Kur an ve Hz. Peygamber in (s.a.a) Bedeninin Uzuvları Arzulara Köle Olmak Cihadın Felsefesi Birkaç Şey, Birkaç Şeye Bağımlıdır Peygamberlerin İstiğfar Etmesi Terbiye Etmenin Aşamaları Hidayetin Açık ve Görünür Olmasının Delilleri Müminin Toplumsal ve Bireysel İlişkileri Hz. Peygamber in (s.a.a) Her Yönden Masumiyeti Büyük Günahlar Söz Söyleme Adab ve Üslubu Ticaretin Çeşitleri Amelsiz Âlim Aile Türleri Kem Göz (Nazar) Allah ın Hz. Peygamber e (s.a.a) Olan İnayeti...463

14 Başlarken V arlık âlemi içerisinde eşrefi mahlûkat olma potansiyeline sahip olan ve Allah ın yeryüzünde halifesi liyakatine layık olan yalnızca insandır. İnsanoğluna bu şerefi bahşeden Yüce Allah, onu her dönemde kendisine muhatap kabul etmiş, bu önemli görev ve pâyeyi değişik zamanlarda hatırlatmış ve bunun insanlara ulaştırılması için de farklı zaman ve mekânlarda peygamberlere sahifeler ve kitaplar nazil etmiştir. Allah tarafından gönderilen bütün bu kitapların en büyük gayesi; insanı insan yapmak, kemale ulaştırmak, yaratılıştaki sırrın farkına varması ve netice olarak da dünya-ahiret saadetini yakalamasıdır. Kıyamete kadar tüm insanlığa mutluluk yolunu gösterecek ve okuyarak yücelmesini sağlayacak olan Kur an dır, ayrıca Kur an bütün nazil olan kitaplar içerisinde en kapsamlı olanıdır. Bütün insanlığın her türlü manevî ve fikrî ihtiyaçlarına kaynak olacak kitapları ihtiva eden kutlu bir kitaptır. Peygamberimize (s.a.a), bütün kitapları özetleyen, doğrulayan, bütün zaman ve mekânlara yetecek ölçülere sahip olan özellikleriyle Kur ân nâzil olmuştur. Bizatihi Kur an ın tarifiyle Kur an; âlemlerin Rabbinden gelen (Vakıa,80); insanları hidayete eriştiren ve hakkı bâtıldan ayıran (Bakara,85); sonsuz hikmetler yüklü (Yasin,2); sonsuz derecede kerîm (Vakıa,77) bir Ezelî Kelâm dır.

15 Masumların tarifiyle Kur an; öyle bir kitaptır ki: O nda, sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler.. ayrıca sizin aranızda, (iman-küfür, taat-isyan, haram-helâl vs. nevinden) cereyan edecek ahvâlle alâkalı da hükümler vardır. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür ve O nda her şey ciddidir. Kim bir zalimden korkarak ondan kopar ve onunla amel etmezse, işte o zaman Allah da onu helâk eder. Kim O nun dışında bir hidayet ararsa, Allah o kimseyi saptırır. Zira o, Allah ın en sağlam ipi (hablu l-metin)dir. O, hikmet edalı hatırlatan bir beyan.. ve Hakk a ulaştıran bir yoldur. O, kendisine uyanları (değişik arzulara takılıp) kaymaktan, kendisini (kıraat eden) dilleri de iltibastan korur. Âlimler hiçbir zaman ona doyamaz.. Onu çokça tekrar okuyana o, usanç vermez ve tadını eksiltmez. Onun insanlarda hayret uyaran yanlarının sonu gelmez. O öyle bir kitaptır ki, cinler onu işittikleri zaman, şöyle demekten kendilerini alamamışlardır: Biz, doğru yolu gösteren harika ve hiç duyulmadık bir Kur ân dinledik. Biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık. (Cin, ) O nun üslubuyla konuşan, doğruyu konuşmuş olur. O nunla amel eden, mutlaka mükâfat görür. Kim onunla hüküm verirse, adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Kur an, gerçekten âlemlerin Rabbi namına bir ilahî hitaptır. Bütün kâinatın Sahibi, bütün mahlukatın Hâlikı namına bir ezelî konuşmadır. Hakîm, Kerîm ve Rahîm bir Rabbin Kelâm-ı Ezelîsi olarak sonsuz hikmet, kerem ve rahmet yüklüdür. Furkan dır ve Mu cizu l-beyan dır. Dolayısıyla onu okumak, okumaların en güzelidir. Onu dinlemek, dinlemelerin en güzelidir. Onunla düşünmek, tefekkürün en güzelidir. Ona göre yaşanan bir hayat, hayatların en güzelidir. Evet, Kuran bu kadar önemliyken ve yaşamın mihenk taşı iken asırlardır âlimlerimiz ona yüzlerce tefsir yazmış, açıklamaya çalışmış ve insanların çok daha iyi faydalana bilmeleri için farklı metotlarla incelemişlerdi.

16 İşte bunlardan biri de Üstad Muhsin Kıraati nin 0 ciltte yazmış olduğu Tefsir-i Nur kitabıdır. Umarız bu kıymetli ve herkesin çokça faydalanacağı eser en kısa zamanda Türkçemize kazandırılır ve halkımızın istifadesine sunulur. Fakat bizler el-mustafa Yayınları olarak öncesinde o 0 ciltlik tefsirin bir özeti niteliğinde Kur an dan Esintiler kitabını sizlere sunuyoruz. Kur an dan Esintiler kitabı, Kur an la irtibatsız olanlara irtibat kurabilmenin yollarını, Kur an okumaları gerçekleştiren okuyucularının bu okumalarının verimli bir şekilde sağlayabilmesi ve hayatlarına tatbik edebilmelerini gösteriyor. Kimi zaman Peygamberimizin huzuruna bizleri götürerek ayetleri daha güzel anlamamızı sağlıyor ve kimi zaman da pak, tertemiz masum imamların Kur an ahlakından inciler serip, ayet üzerinde derinlemesine tefekkürünü ve kulluğunun terennümlerine ruhlarımıza estiriyor. Umarız Yüce Kitabımızın daha iyi anlaşılması ve yaşamımızda yer bulmasına azıcık da olsa katkımız olmuştur. Siz değerli okuyucularımıza faydalı ve zahmet çekenlere ahiret azığı olması ümidiyle. el-mustafa Üniversitesi Türkiye Temsilciliği el-mustafa Yayınları

17

18 . Sılayı Rahim وص ل ر الله ب ه ا ن ي ا م ا ون م ق ط ع وي م يث اق ه د ع ا ل ذ ين ي ن ق ض ون ع ه د الله م ن ب ف س د ون ف ى ال ر ض ا ول ئ ك ه م ال خ ون اس ر و ي Onlar öyle (fasıklar) ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah ın; ziyaret edilip hâl ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. Bakara, 27 Allah ın; ziyaret edilip hâl ve hatırının sorulmasını istediği kimseler ayetine ilişkin olarak Allame Meclisi (r.a), sılayı rahimin önemi hakkında yüz on rivayet nakletmek suretiyle konuyu ele almıştır. 2 Bu rivayetler içerisindeki en ilgi çekicilerinden bazılarını aktaralım: Akrabalarınızla, bir su içirmek haddinde dahi olsa görüşme ve irtibat halinde olunuz. Sılayı rahim ömrü uzatır, fakirliği uzaklaştırır. Sılayı rahimle rızık artar, gelişir. Atılan en iyi adımlar, sılayı rahim ve akraba ziyaretleri için yapılandır. Sılayı rahimin neticesiyle cennette özel bir makama sahip olunur. Akrabalarınız her ne kadar size özensiz de olsalar, ziyaretlerine gidiniz. Akrabalarınız iyilik sahibi olmasalar da, sılayı rahim yapınız. Bir selam verme derecesinde dahi olsa, sılayı rahim yapınız. Sılayı rahim, ölüm ve kıyamet günü hesabını kolaylaştırır. Sılayı rahim, amellerin arınma ve malların gelişmesine nedendir. Yakınlara olan maddi destek, diğer kimselere olan yardım sevabının yirmi dört katıdır. Bir yıl yol yürümekle de olsa sılayı rahim yapınız. Her kim sılayı rahimi terk ederse, cennetin kokusu ona ulaşmaz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Babam, akrabalarıyla irtibatı olmayan kimse ile dost olmamam hususunda tavsiyede bulundu Ra d, 25 Biharu l Envar, c.7, s.87 Tefsir-u Rahnema ve Nuru l Sakaleyn 7

19 2. Kur an Tilavetinin Adabı ا ل ذ ين ا ت ي ن اه م ال ك ت اب ي ت ل ون ه ح ق ت ل و ت ه ا ول ئ ك ي ؤ م ن ون ب ه و م ن ي ك ف ر ب ه ف ا ول ئ ك ه م ال خ ون اس ر Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler(den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır. Bakara, 2 İmam Cafer Sadık (a.s), Kur an tilavetinin adap ve görgüsü hususunda sekiz nükteyi dikkatlere sunmuştur: Ayetlerin okunuşu 2 Ayetler üzerinde düşünmek 3 Ayetlere amel etmek 4 Vaatlere ümit beslemek 5 Azaptan korkmak 6 Kıssalardan ibret almak 7 İlahi emirleri yerine getirmek 8 Yasaklananların terk edilmesi. Rivayetin sonunda İmam şöyle buyurmuştur: Tilavetin hakkı sadece harflerin, kıraatin ve tecvidin öğrenilmesi; ayetlerin ezberlenmesi değildir. Bu anlamda rivayetler esas alındığında; Kur an tilavetinin hakkını eda eden sadece Masum İmamlardır sonucuna varılır. 2 2 Tefsiru l Mizan Usul u Kâfi, c., s.25 8

20 3. Orucun Fayda ve Bereketi ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ك ت ب ع ل ي ك م الص ام ي ك م ا ك ت ب ع ل ى ال ذ ين م ن ق ب ل ك م ي ل ع ل ك م ت ت ق ون Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Bakara, 83 Orucun zahir ile batındaki en önemli etkisi takva ve Allah korkusudur. Oruç, gizli yapılan tek ibadettir. Namaz, hac, cihat, zekât ve humus gibi ibadetler insanlar tarafından görülürken, oruç bir başkası tarafından görülmez. Oruç, insanın iradesini kuvvetlendirir. Her kim bir ay ekmeğini, suyunu ve şehvetini kontrol ederse; başkalarının mal ve namusuna karşı da kendisini kontrol altına alabilir. Oruç, hayırseverliğin ve iyiliğin kuvvetlenmesine neden olur. Her kim bir ay açlığın tadına varmış olsa, yoksulların sıkıntısını anlayabilecek, dertlerine aşina olabilecektir. Hz. Rasulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Oruç, sabrın yarısıdır. Sıradan insanların oruçları, ekmek, su ve şehevi eylemlerden uzak durmakla olur. Oysa havasa (seçkinlere) göre orucu bozan unsurlardan sakınıldığı gibi günahtan da kaçınmak zorunludur. Seçkinlerin seçkinlerine (havasül havas) göre ise oruç, bu ibadeti bozan unsur ve günahlardan sakınılmasına ilaveten kalbin Allah tan başka her şeyden boşaltılmasıdır. 2 Oruç, insanı melek sıfatlı yapar ki melekler yemek, içmek ve şehvetten uzaktırlar Tefsiru l Minar Tefsiru l Ruhu l Beyan Ayetullah Cevad Amuli 9

21 4. Ramazan Ayına Misafir Olma Adap ve Görgüsü ن ات م ن ال ه دى و ال ف ر ق ان ف م ن ش ه د ش ه ر ر م ض ان ال ذ ى ا ن ز ل ال ق ر ف يه ا ن ه د ىل لن اس و ب ي س ر ر يد الله ب ك مال ي ام ا خ ري س ف ر ف ع د ة م ن ا ي ا و ع ل ى ر يض ا ن ك ان م وم ه م ص م ن ك م الش ه ر ف ل ي ل ك م ت ش ون ك ر ول ع ا ه ديك م ر وا الله ع ل ى م س ر و ل ت ك م ل وا ال ع د ة و ل ت ك ب ر يد ب ك م ال ع و ل ي Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur an ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Bakara, 85 Vesail u Şia da nakledilen tafsilatlı bir rivayette, oruç tutan kimsenin ahlaki durumu hakkında şöyle denir: Oruçlu bir kimse, günahtan, yalandan, didişmeden, hasetten, gıybetten, hakka muhalefet etmekten, küfretmekten, atışmaktan, sinirden, alay ve zulüm etmekten, insanları azarlamaktan, gaflet etmekten, fasık kimselerle birlikte olmaktan, söz götürüp getirmekten, haram yemekten uzak durmalıdır. Namaza karşı sabırlı ve sadakatli olmalı, kıyamet gününe özel bir teveccühü olmalıdır. Böyle bir misafirlikte bulunma şartı sadece açlığa tahammül etmek değildir. Hadiste şöyle der: Semavi rehberlere itaat etmekten kaçınan, şahsi ve ailevi meselelerinde eşine kaba ve acımasız davranan, bakmakla yükümlü olduklarının meşru isteklerini temin etmekten kaçınan yahut da anne ve babası kendisinden razı olmayan kimsenin orucu da kabul değildir. Bu durumdaki kimse ziyafet şartlarını yerine getirmemiştir. Orucun her ne kadar bedende bulunan gereksiz materyalleri yok etme gibi tıbbi yararları olsa da; Ramazan ayının seher vaktinde kalkılması, ruhun nefaseti ve duaların icabet bulması başka bir şeydir. Gerçek mahrum ise, bu tür hayır ve bereketlerden yoksun kimsedir. Hürr Amuli, Muhammed b. Hasan, Vesailu ş-şia (Çev) 20

22 ن ع ل م ل ه 5. Eşin Elbiseye Benzetilmesi اس ن سائ ك م ه ن ل ب ا ح ل ل ك م ل ي ل ة الص ي ام الر ف ث ا ل ى اس ل ك م وا ن ت م ل ب ت غ وا واب وه ن ر اش ف ال پ ن ب و ع ف ا ع ن ك م ك م ف ت اب ع ل ي الله ا ن ك م ك ن ت م ت خ ت ان ون ا ن ف سك م ود س ض م ن ال خ ط ي ال ي ن ل ك م ال خ ط ي ال ب ي ت ب واش رب وا ح ته ى ي وك ل وا ك ت ب الله ل ك م م ا ساج د ال م وا ن ت م ع اك ف ون ف ى وه ن ت ب ر اش و ل م ن ال ف ج ر ث م ا ت م وا الص ل ي ام ا ل ى ال ي ت ق ون م ي ل ه ن الله ا ي ات ه ل لن اس ل ع ت ق رب وه ا ك ذ ل ك ي ب ي ت ل ك ح د ود الله ف ل Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kilindi. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar. Bakara, 87 Eşin elbiseye benzetilmesi meselesinde birçok zarif nükte bulunmaktadır. Bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Elbise; insanın tarzına, rengine ve cinsiyetine uygun olmalıdır. İnsanın eşi de kendi denginde ve fikrine, şahsiyetine münasip olmalıdır. Elbise; huzur ve ziynet nedenidir. Eş ve çocuklarda ailenin huzur ve ziynet kaynağıdır. Elbise; insanın ayıplarını örter. Kadın ve erkek de, birbirlerinin tüm ayıp ve kusurlarını örtmelidir. Elbise; insanı sıcak ve soğuktan korur. Eşin varlığı da, ailenin merkezine zarar gelmesine engel olur. Eş; yuvayı içten ve sıcak kılar, hayatı olumsuzluklardan korur. 2

23 Elbise; insanın harimidir. Üryan ve çıplaklık ise rezalet sebebidir. Evlilik ve eş edinmekten kaçınmak da, insanın sapıtmasına ve rezil olmasına nedendir. Elbise olarak, soğuk havalarda kalın, sıcak havalarda ise ince olanı kullanılır. Her erkek ve kadın da, davranış ve ahlâkî yapılarını karşı tarafın ruhi gereksinimine göre düzenlemelidir. Eğer erkek sinirli ise, kadın ona sükûnet ve sakinlikle karşılık vermelidir. Eğer kadın yorgun ise, erkek de hoşgörüyle yaklaşmalıdır. İnsan, elbisesini kirlenme ve tozlanmadan korur. Eşler de birbirlerini günaha düşmekten ve kirlenmekten korumalıdırlar. 22

24 6. İçkinin Haram Olma Nedeni ما ه وا ث م ن اف ع ل لن اس وم ما ا ث م ك ب ير س ال مي ر ق ل ف يه و ل ون ك ع ن ال خ م ر ي سپ ل ك م ن الله سپ ل ون ك م اذ ا ي ن ف ق ون ق ل ال ع ف و ك ذ ل ك ي بي وي ما ا ك ب ر م ن ن ف ع ه ون ت ت ف ك ر ل ك م ل ع ال ي ات Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. İhtiyaç fazlasını de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz. Bakara, 29 Ayetteki hamr kelimesi sözlükte giysi manasına da gelmektedir. Kadınların hicaba uyarak başlarını örttükleri kumaş parçasına da bundan ötürü himar denmiştir. İçki de insanın teşhis kudretini aklından aldığı, daha gerçekçi bir ifadeyle örttüğü için hamr diye adlandırılmıştır. Yine ayette kumar anlamına gelen meysir kelimesi de kolay, meşakkatsiz manasında kullanılan yusr kelimesinden türemiştir. İki taraf da birbirinin parasını zahmetsiz olarak el koymak istediklerinden bu isimle geçmektedir. İnsanların birinci sorusu, kumar ve içkinin hükmü hakkındadır. İnsanların bu sorusu hakkında, ayet şunu buyurur: Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Kimilerinin üzüm yetiştiriciliği ve şarap satmada, kimilerinin de kumarhane açmada servet edinmiş oldukları gibi Ahlaki ve ilmi kitaplarda, şarap ve kumarın kötü etkileri, birey ve toplum üzerinde yol açtığı fesat hakkında doyurucu bilgiler sunulmuştur. Burada Tefsir-i Numune den içki ve kumarın zararları hakkında oluşturulmuş fihristi beyan edelim. Ömrü kısaltması, çocuklarda görülen Mekarimi Şirazi, Tefsir-i Numune 23

25 olumsuz etkenler - özellikle sarhoş bir halde cinsel münasebette bulunulmuşsa-, ahlaki fesatların yayılması ve cinayetlerin artması, bu verilere etken olan hırsızlık, darbe ve yaralama, cinsel içerikli cürümler, tehlikeli ve vukuatlı sürücülüğün artması gibi unsurlardır. Ani heyecanlanma, sinir hastalıkları, kalp ve beyin krizleri, kalp çarpıntılarının yükselmesi, iştahsızlık, renk solgunluğu ve diğer fiziksel, ruhsal, psikolojik rahatsızlıkların araştırma sonuçlarına göre; ölümlerin yüzde otuzunun kumara bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Kumar, ekonomide tahribat etkisine yol açmakta ve tüm memnuniyet yaratan faydalı işleri de yok etmektedir. Bazı İslami olmayan ülkelerde, kumar yıllarca yasaklanmış ve kanunsuz işlerden sayılmıştır. Örneğin İngiltere 853, Rusya 854, Almanya 873 yılında kumarı yasaklamıştır. 24

26 7. Tevhid ve Gerçek Malikiyet ا وم وات م الس ا ف ى ل ه م م وم ل ت ا خ ذ ه س ن ة و ل ن و ا لله ل ا ل ه ا ل ه و ا ل ح ی ال ق ي و ل م ا خ ل ف ه وم م د يه ن ا ي ي ا ب ل م م ع ش ف ع ع ن د ه ا ل ب ا ذ ن ه ي ن ذ ا ال ذ ى ي ف ى ال ر ض م ه ا ل ب م ا ش اء و س ع ك ر س ي ه الس م و ات و ال ر ض و ل ي ؤ د ه ي ح يط ون ب ش یء م ن ع ل م ظ يم ال ع ل ى ه و ال ع و ف ظ ه ما ح Allah tan başka ilah yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O nundur. İzni olmadan O nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O na hiçbir şey gizli kalmaz.) O nun bildirdiklerinin dışında insanlar O nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. Bakara, 255 Gerçek malik herşey kendisindenken, insanın malikiyeti hakikatte emanetten başka bir şey değildir. İnsanın malikiyeti; gerçek malik yani Allah tarafından belirlenen sayılı gün ve sınırlı şartlarda gerçekleşir. Herkes ve herşey onun mülkündeyken öyleyse neden bir mülk bir diğer mülke tapmaktadır? kuldur- - ibadun emsalukum. Diğerleri de sizin gibi ع ب اد أ مث ال ك م lar. Tabiat, Allah ın mülküdür ve kanunları da O nun hükmüdür. Keşke insanoğlu O nun hem mülkünden hem de milkinden (azametinden iktidarından) daha iyi istifade edebilseydi. Eğer herşey Allah tan ve herşey Allah içinse, o halde cimrilik ve ihtiras da neden? Acaba yaratıcı olan Allah-u Teâlâ bizi kendi halimize mi bırakmıştır? İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır! 2 2 A raf, 94 Kıyamet, 36 25

27 İmam Musa Kâzım (a.s) Bişr adında bir şahsın evinin önünden geçerken, evden yükselen gürültülü çalgı ve terane seslerini duyar. İmam Musa Kâzım (a.s) o an evden çıkan hizmetçiye: Bu evin sahibi de kim, acep kul mudur? diye sorduğunda hizmetçi: Hayır efendim. Bu evin sahibi kul değildir. Kendileri hür bir kimsedir. şeklinde cevap verir. İmam (a.s) ise hizmetçiye cevaben şöyle buyurdular: Eğer kul olsalardı bunca itaatsizlik yapmazdı. Hizmetçi eve girdiğinde İmam ın (a.s) sözlerini ev sahibine nakleder. Ev sahibi bu etkileyici söz karşısında sarsılır ve tövbe eder. 3 İmam Cafer Sadık dan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Allah a kulluk ve takva derecesinin ilki, insanın kendisini malik görmemesidir El-Muntaha, s.329 Biharu l Envar, c., s

28 8. Allah ın Velayetine Razı Olanlar ve Muhalefet Edenler ا لله ل ى و ال ذ ين ا م ن وا ي خ ر ج ه م م ن الظ ل م ات ا ل ى الن ور و ال ذ ين ك ف ر وا ا و ل ي اؤ ه م الظ ل مات ا ول ئ ك ا ص ح اب الن ار ه م ف يه ا م م ن الن ور ا ل ى الط اغ وت ي خ ر ج ون ه خ ال د ون Allah, inananların velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların velileri de tâguttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar. Bakara, 257 Allah ın velayetinden razı olanların özellikleri: Allah ın velayetini kabul ettiklerinde, işleri Allah ın rengini alır. Allah ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O na kulluk ederiz (deyin). Kendisi için ilahi rehberler seçilir. Bilin ki Allah, Tâlût u size hükümdar olarak gönderdi 2 Yolu aydın, geleceği aşikâr ve işleri güvenilirdir. imanları sebebiyle Rableri onları hidayete erdirir 3, biz Allah a geri döneceğiz 4, güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz. 5 Savaşlarda ve sıkıntılarda ancak Allah ın yardımını beklerler ve Allah tan başka hiçbir güç karşısında korku duymazlar. onların imanlarını bir kat daha arttırdı Bakara, 38 Bakara, 247 Yunus, 9 Bakara, 56 Yusuf, 56 Al i İmran, 73 27

29 Ölümden korkmaz ve Allah ın velayetinin altında ölmeyi bir saadet bilir. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurur: Ben ölümü saadet biliyorum. 7 Yalnızlık, hayatında ona acı ve sıkıntı vermez. Çünkü Allah ın teveccühü altında olduğunu bilir. Allah bizimle beraberdir 8 İnfaktan ve Allah ın istediği yerlere harcamaktan ötürü endişeye kapılmaz. Çünkü malını kendi velisine teslim etmektedir. Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah a güzel bir borç verecek yok mu? 9 Olumsuz propagandalar ona etki etmez. Çünkü Allah ın kesin gerçekleşecek vaadlerine gönül vermiştir. Akıbet, sakınanlarındır. 0 Ona göre Allah tan başka herşey küçüktür. Hz. Emiru l Müminin Ali (a.s) şöyle buyurur: Gözlerinde Yaratıcı büyük ve bundan dolayı da O nun dışındakiler gözlerinde küçüktür. Kanun ve emirlerin çokluğu kendisini şaşırtmaz. Çünkü o sadece Allah ın kanununu kabul etmiştir. Yalnızca bu emir ve düsturları düşünmektedir. Eğer yüzlerce yol önüne getirilip koyulsa, yalnız ilahi ölçülerle Allah ın tayin ettiği yolu seçecektir. Kim Allah ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse 2 İlahi velayete muhalefet edenler; beyan edilen bu bereketten mahrum kalırlar ve nice karanlıklarda yol alırlar Biharu l Envar, c.44, s.92 Tevbe,40 Bakara, 245 A raf, 28 Nehcu l Belağa, H.93 Maide, 44 28

30 9. Mübahele Hadisesi ف م ن ح اج ك ف يه م ن ب ع د م ا ج اء ك م ن ال ع ل م ف ق ل ت ع ال و ا ن د ع ا ب ن اء ن ا و ا ب ن اء ك م ن ت الله ع ل ى ال ك اذ ب ين ل ل ع ت ه وا ن ف سك م ث م ن ب ل ف ن ج ع ا ن ف سن ا و ن ساء ك م و و ن ساء ن ا Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah tan yalancılar üzerine lânet dileyelim. Al i İmran, 6 Nebtehil sözcüğü elleri açmak ve avuçları dua için gökyüzüne ن ب ت ه ل kaldırmak anlamına gelen ibtihal kelimesinden türemiştir. Ayet, bu sözcükten ötürü mühabale ayeti olarak meşhur olmuştur. Mübahele yani; iki muhalif grubun ilahi dergâhta, aralarındaki batıl tarafın Allah tarafından lanete uğrayarak ve helak edilmesini Allah tan istemesidir. Şia-Sünni tefsirleri ile bazı hadis ve tarih kitaplarında onuncu hicri yılda Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından İslam dinini tebliğ etmek üzere bazı memurların Yemen in Necran bölgesine gönderildiği yazar. Necran Hıristiyanları da kendilerinden bir heyeti Hz. Peygamber (s.a.a) ile görüşmek için Medine ye gönderir. Hz. Peygamber (s.a.a) ile Necran Hıristiyanları arasında geçen münazaradan sonra onlar yine bahane getirmeye çalışırlar ve İslam ın hakkaniyetini izhar etme hususunda kuşkulu yaklaşırlar. Bundan sonra Hz. Peygamber e (s.a.a) hitaben şu mazmunda ayet nazil olur: Seninle bu hususta çekişip hakkı kabul etmeye yanaşmayanlara şunları söyle: Geliniz! Çocuklarımızı, kadınlarımızı ve kendimizi davet edelim. Allah a ellerimizi açıp huşu içinde yalancıların ve yalana sarılmışların üzerine her türlü laneti göndermesi için yalvarıp yakaralım. Böylelikle kimin yolu batıl ise belli olsun. Bu vesileyle de aramızdaki münakaşa ve çekişme de son bulsun. Mustafavi, Hasan, Et- Tahkik fi Kelimati l Kur an 29

31 Necran Hıristiyanları heyeti, Hz. Peygamber in (s.a.a) mübahele önerisini duydukları anda birbirlerine bakıp, şaşırıp kalırlar. Onlar bu hususta düşünüp, istişare etmek için vakit isterler. Necran Hıristiyanlarının büyüğü, heyetine: Müslümanların önerilerini kabul edin. Eğer Peygamberleri bir toplulukla birlikte tumturaklı bir hâl ile geldiyse korkmayın ve biliniz ki; size bundan dolayı bir zarar gelmeyecek. Eğer meydana sayılı kişilerle gelirse, mübahele etmekten sakının ve onlarla anlaşmaya varın der. Mübahele günü Hz. Peygamber in (s.a.a) yanında iki çocuk, bir kadın ve bir genç erkekle birlikte meydana geldiğini gördüler. O iki çocuk İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin, (a.s), genç erkek İmam Ali bin Ebu Talib (a.s), kadın ise Hz. Peygamber in (s.a.a) kızı Fatıma ydı (s.a). Necran Hıristiyanlarının rahibi : Ben öyle çehreler görüyorum ki; onlar eğer Allah tan bir dağın yerinden kopup harekete gelmesini isteseler, dağ parça parça kopup gelecektir. Eğer bu insanlar lanet etseler, yeryüzünde bir tek Hıristiyan kalmaz der. Bu yüzden mübaheleden çekilerek, anlaşmaya hazır olduklarını duyururlar. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Beni hak peygamberi olarak gönderene and olsun ki; eğer mübahele gerçekleşmiş olsaydı, o vadi onların üzerine ateş yağdırırdı. 2 Bu hadise Şia tefsirlerinin yanı sıra Ehl-i Sünnet in muteber kitaplarında da yerini almıştır. 3 Allame Tabatabai tefsir kitabında, mübahale vakıasını, 5 sahabenin aynı bağlamda ve birbiriyle ittifak ederek naklettiklerini belirtir. 4 İhkaku l Hak kitabında da bu hususta Ehl-i Sünnet in altmış büyüğünün ismi beyan edilerek şöyle söylenir: Bu ayet Hz. Peygamber (s.a.a) ve O nun Ehl-i Beyt inin azameti hakkındadır. 5 Mübahele günü Zi l Hicce ayının 24 ya da 25. günü vuku bulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.a), şimdilerde Medine yerleşimi içinde olan ancak Tefsiru l Mecmau l Beyan, Menakib İbn Meğazi, s.263 Fahrurazi, Tefsir-u Kebir, Alusi, Meraği, Ruhu l Beyan, el -Menar. İbn Kesir bu ay - tin tefsiri bölümünde, Kamil-i İbn Esir c.2, s.293, Müstedreku l Hakim, c.3 s.50, Müsned-i Ahmed Hanbel c., s.85 Tefsiru l Mizan, c.3, s.257 İhkaku l Hak, c.3, s.46 30

32 o zamanlar Medine dışında yer alan bir mahallede bulunuyordu. Daha sonra mübahele hadisesinin olduğu yere İcabet Mescidi adında bir camii inşa edilmiştir. Bu mescid ile Peygamber in (s.a.a) mescidi arasındaki mesafe yaklaşık iki kilometredir. İlahi! Bize dünyada ziyaretini ve kıyamette de şefaatini nasip eyle Tefsiru l Mizan ın rivayetine göre mübaheleye davet, sadece Hıristiyanları içermiyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) Yahudileri de mübaheleye davet etmiş idi. Mübahele Hz. Peygamber (s.a.a) in zamanına has bir durumda değildi. Bazı rivayetlere göre müminler de mübahele yapabilirler. İmam Cafer Sadık (a.s) bu hususta bir takım düsturlar buyurmuşlardır. 6 Hz. Peygamber (s.a.a) şahsen de yalancıların üzerine lanet edebilirdi. Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (a.s) a gerek de kalmayabilirdi. Ancak Allah ve Resulü böyle bir hadiseyle; bu kimselerin hakka ve hedefe davette Hz. Peygamber (s.a.a) in ortakları ve yardımcıları olduğunu anlatmış oldular. Böylelikle onların tehlikeleri kendisiyle birlikte karşılayacakları ve misyonunu sürdüren kimseler oldukları algılanması sağlanmıştır. Soru: Bu macerada kadın olarak sadece Hz. Fatıma (s.a) bulunmaktaydı. Peki, neden çoğul olarak kadınlarımız kelimesi kullanılmıştır? Cevap: Kur an ı Kerim birçok konuda tekil kimseden bahsederken çoğul ifade kullanmıştır. Al i İmran suresi 8. ayet-i kerimede bir şahsın hakaret ederek şöyle dediğini nakleder: Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz diyenlerin sözünü, and olsun ki Allah işitmiştir. (Âl-i İmran/8) Bu sözü söyleyen tek kişi olmasına rağmen, çoğul bir ifade kullanılmıştır. İlaveten Kur an ı Kerim, Hz. İbrahim (a.s) in tek kişi olmasına rağmen tek başına bir ümmet olduğunu buyurur. 6 Tefsiru l Nuru l Sakaleyn, c., s.35, Usul u Kâfi, c.2, babu l mübahele 3

33 0. En İyi Ümmet ك ن ت م خ ي ر ا م ة ا خ ر ج ت ل لن اس ت ا م ر ون ب ال م ع ر وف و ت ن ه و ن ع ن ال م ن ك ر و ت ؤ م ن ون ؤ م ن ون ه م وا ك ث ر ال ف اس ق ون م ال م م ن ه م ي ا ل ه ن ا ه ل ال ك ت اب ل ك ان خ ر ب الله و ل و ا م Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır. Al i İmran, 0 Bu ayet-i kerimede genel aşamalarla iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmaya işaret edilmektedir. İşaret edilen bu konu şu detay ve şartları kapsamaktadır: En iyi ümmet olmak söz ve sloganla olmaz. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak imanla olur: Allah a inanırsınız 2 Ümmette hareketsizlik ve korku, hayır değildir: en hayırlı ümmetsiniz kötülükten meneder ve Allah a inanırsınız 3 İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma eylemi o denli önemlidir ki; en hayırlı ümmet olma ölçüsü sayılmıştır: en hayırlı ümmetsiniz 4 İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak ancak Müslümanların bir ümmet şekline geldiğinde gerçekleşebilir. Diğer bir ifadeyle ümmetin hâkimiyeti olmalıdır: en hayırlı ümmetsiniz 5 Müslümanlar, tüm beşeri toplumların ıslah olmasıyla mesuldür: Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış 6 Fesatla mücadele etmeksizin, iyilikleri tavsiye etmek çok az bir netice alınmasını sağlar: iyiliği emreder; kötülükten meneder 7 Ümmetten herbir birey iyiliği emretmeli ve kötülükten sakındırmalıdır. Dokuz yaşındaki bir kız, cumhurbaşkanına iyiliği emretme ve 32

34 kötülükten sakındırma hakkına sahiptir: iyiliği emreder; kötülükten meneder 8 İyiliği emretmede; yaş, bölge, ırk, tahsil, ekonomik ve toplumsal başarının rolü yoktur: en hayırlı ümmet emrederler yasaklarlar 9 Müslümanlar kudret ve otorite ile iyiliği emretmeli ve kötülükten sakındırmalıdır, zayıflıkla ve iltimas ederek değil: emrederler 0 İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktan mukaddem ve önceliklidir: emrederler men ederler Emretmek ve men etmek ancak iman esasına dayandığında etkili olacaktır. emrederler men ederler Allah a inanırsınız 33

35 . Rivayetlerde Şehadet ve Şehit ر ز ق ون م ه ي و ل ت ح س ب ن ال ذ ين ق ت ل وا ف ى س ب يل الله ا م و ات ا ب ل ا ح ي اء ع ن د ر ب Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Al i İmran, 69 Biz Kur an esasına göre şehitleri diri bilir ve İslam yolunun şehitlerine özellikle de Kerbela şehitlerine selam eder, onlarla konuşur ve tevessül ederiz. Ebu Süfyan, Uhud Savaşının sonunda yüksek sesle şöyle bağırmaktaydı: Uhud daki bu yetmiş Müslüman ölüsü, Bedir savaşındaki yetmiş ölümüzün bedelidir. Hz. Peygamber (s.a.a) ise ona şöyle buyurdular: Bizim ölülerimiz cennet sakinleridir. Sizin ölüleriniz ise ancak cehennemdeler... Rivayetlerde Allah ın şehitlere has yedi özellik bahşettiği nakledilmiştir. Şehitten düşen ilk kan damlası, tüm günahlarının affedilmesini sağlar. Şehit, başını hurinin eteğine koyar, cennet elbiseleriyle süslenir, en hoş kokularla arındırılır, cennette kendisine sunulacak makamını müşahede eder, tüm cennette gezinebilme serbestisi edinir, perdeler kalkar ve Allah ın veçhini seyreder. 2 2 Hz. Peygamber (s.a.a) bir şahsın şöyle bir duada bulunduğuna tanık olur: Allahım senden istenilen en güzel şeyi bana bağışla. Hz. Peygamber işittiği bu duadan sonra şöyle buyurmuştur: Eğer onun duası kabul olursa, Allah yolunda şehit olacaktır. 3 3 Bir diğer rivayette ise şöyle buyrulmuştur: Her iyiden daha yüksek iyi vardır. Ancak şehadet böyle değildir. Bir şahıs şehit olduğunda, ondan daha hayırlısı tasavvur edilemez. 4 4 Kıyamet gününde şehidin şefaat makamı vardır Tefsiru l Mecmau l Beyan Vesailu Şia, c., s.0 Müstedrek, c.2, s.243 Biharu l Envar, c.74, s.6 A.g.e., c.2, s.5 34

36 5 İmam Cafer Sadık dan (a.s) rivayet edilmiştir: Kıyamet gününde şehide sürçmeleri ve hataları gösterilmeyecektir. 6 6 Şehitlikte ilk sıra, ilk hamleyi yapan ve düşman hattını yaranlarındır. Onların makamları daha yüksektir. 7 7 Mücahitler, cennete özel bir kapıdan gireceklerdir. 8 Herkesten önce cennete onlar gireceklerdir. 9 Cennette özel makamlara sahip olacaklardır. 0 8 Dünyaya tekrar dönüp şehit olmak isteyen sadece şehitlerdir. 9 En üstün ve en iyi ölüm, şehadettir. 2 0 Allah katında hiçbir damla kan, ilahi yolda dökülmüş olandan daha beğenilir ve sevimli değildir. 3 Şehit elinde silah, üzerinde savaş elbisesi ve hoş kokusuyla kıyamet sahnesine gelir ve melekler ona selam ederler. 4 2 İmamlarımız şehid olmuşlardır. Peygamberlerden ve ilahi rehberlerden birçoğu da şehid olmuştur. Nice peygamberler beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar 5 Bu musibetler (onların başına), Allah ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi 6 3 Hz. Ali (a.s) şahsına münhasır onca faziletine rağmen sadece şehadet perdesini araladığında şöyle buyurmuştur: And olsun Kâbe nin Rabbine, kurtuldum!. Hz. Ali (a.s) ilk iman eden kimse, Hz. Peygamber (s.a.a) in ölüm yatağına yatan, O nunla kardeş olan, Peygamber in (s.a.a) mescidine evinin kapısı açılan yegane kişi, İmamların babası ve Vesailu ş Şia, c., s.9 Mizanu l Hikme Biharu l Envar, c.97, s.8 A.g.e., c.97, s. Tefsir u Nuru l Sakaleyn, c.2, s.24 Kenzu l Ummal, c.4, s.290 Biharu l Envar, c.00, s.8 Vesailu ş Şia, c., s.6 Biharu l Envar, c.97, s.3 Al i İmran, 46 Bakara, 6 35

37 Hz. Zehra nın (selamullahi aleyha) kocasıdır. O nun Hendek Savaşındaki darbesi, tüm insan ve cinlerin ibadetlerinden üstündür. Ulaştığı tüm faziletlerde ve kimsenin yapamadığını yaptığı işlerinde dahi yukarıda zikredilen kurtuldum ifadesini kullanmamıştır. 4 Hz. Ali (a.s) buyurdular: Ebu Talib in oğlunun canını elinde tutan Allah a and olsun ki; Allah yolunda bin kılıç darbesine tahammül etmek, yatakta ölmekten daha kolaydır. 7 5 Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber den (s.a.a) ileride şehid olacağı müjdesini alana kadar, Uhud savaşında şehid olamadığı için üzüntülü bir haldeydi. 6 Şehid Mutahhari Hüseyni Hamaset adlı kitabında şöyle yazar: Cömert bir kimse, sanatçı ve âlim; varlığından bir parça olan malını, sanatını ve ilmini ölümsüz kılar. Ancak şehid tüm varlığını ölümsüz kılar. 8 7 Hayvanlar âleminde ölmüş bir koyun değersizdir. Ancak kıbleye döndürülmüş ve Allah ın ismiyle kesilmiş olanın bir kıymeti vardır. 8 Bir âmâ görme mefhumunu ve bunun manasını idrak edemediği gibi, dünyada yaşayanlar da şehitlerin hayatlarını derk edemezler. 9 Allah yolunda infak etmek (bire karşı) yedi yüz katına ve daha fazlasına tekabül ediyorsa; Allah yolunda can ve kan vermenin değeri kim bilir nasıldır? 7 8 Nehcu l Belağa Hüseyni Hamaset, c.3, s.40 36

38 2. Vakti Belirlenmiş Evlilik (Muta) س اء ا ل م ا م ل ك ت ا ي م ان ك م ك ت اب الله ع ل ي ك م و ا ح ل و ال م ح ص ن ات م ن الن اس ت م ت ع ت م ساف ح ين ف ما ح ص ن ين ر غ ي م وال ك م م ب ا م اء ذ ل ك م ا ن ت غ وا ت ب ور ا ل ك م م د ع ف يما ت راض ت م ي ب ه م ن ب ه ن ف ر يض ة و ل ج ن اح ك م ع ل ي ب ه م ن ه ن ف ا ت وه ن ا ج ور ال ف ر يض ة ا ن الله ك ان ع ل يم ا ح ك يما Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehirden sonra karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Nisa, 24 Muta kavramı; hac, namaz, faiz, ganimet kelimelerinde olduğu gibi sözlük anlamını değil, şer i bir mana içerir. Allame Tabatabai nin (r.a) Tefsiru l Mizan da işaret ettiği üzere ayette geçen istemta tum kavramından kastedilen muta dır. Mehirin ödenmesi; kararlaştırılmış olan mehirlerini verin cümlesinden de anlaşıldığı üzere muta (faydalanmak) ile alakalıdır. Onlardan faydalanmanıza karşılık Eğer burada kastedilen kalıcı bir nikâh olsaydı, akdin okunmasıyla birlikte faydalanma olsun ya da olmasın mehir şart olacaktı. Ancak birleşmeden önce eğer boşanma olursa, mehriyenin yarısı ödenmelidir. Onlardan faydalanmanıza karşılık, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin ayeti, Ehl-i Beyt (a.s) buyruğuna ve Ehl-i Sünnet in tefsir kitaplarının büyük bir çoğunluğuna göre geçici evlilik hakkında nazil olmuştur. Hiç kimsenin Allah ın hükmünü haram etme hakkı olmamasına rağmen, ikinci halife mutayı haram ilan etmiştir. Eğer haram etmemiş Usul u Kâfi, c.5, s.448, Vesailu ş Şia, c.2, s.5 37

39 olsaydı, rivayetlerin bildirdiğine göre şaki insanlardan başka kimse zina günahına bulaşmış olmayacaktı. 2 Geçici evlilik doğru bir projedir ve dünya bu programın yoksunluğundan dolayı zinayı serbest bırakmıştır. Geçici evlilik programı, toplumsal bir zorunluluk ve zarurettir. Ehl-i Sünnet rivayetlerinde mutanın caiz olması kadından uzaklaşma ve zorunlu savaşlar nedeniyle şeklinde açıklanır. Muta projesi toplumsal sıkıntıların iyileştirilmesi ve fesadın önünü almak içindir. Hatta bunun kıyamete kadar varan şer i yönleri bulunmaktadır. Mutaya yönelik eleştirilerden biri şöyledir: Kur an da regl (kadının adet olması), miras ve namusun korunması, evliliğe işaret edilerek açıklanmıştır. Ancak muta bir evlilik değildir. Bu eleştiriye cevabımız şöyledir: Öncelikle evlilik kavramı muta için de kullanılmaktadır. İkinci olarak, mutada da kadının regl dönemini beklemesi gerekmektedir. Ancak kadının erkekten ya da erkeğin kadından miras alma kanunu mutada istisna edilmiştir. Mirasta, hukukta ve çocukların durumu açısından muta ile evlenilen kadının sürekli nikâh kıyılmış eşten hiçbir farkı yoktur. Soru: Acaba geçici evlilik, çirkin bir görüntünün üzerine atılmış bir örtü değil midir? Cevap: Değildir. Çünkü; Geçici evlilikte kadın tek bir erkeğin iradesindedir. 2 Kadın en az kırk beş gün regl olmayı beklemelidir. 3 Geçici nikâhla dünyaya gelen çocuk, daimi nikâhla dünyaya gelen çocuk gibidir Soru: Acaba istekli erkekler böyle bir proje ve kanundan suistifadede bulunmazlar mı? Cevap: Her zaruri ve faydalı kanundan kimileri suistifadede bulunabilir, üzümden şarabın elde edilmesinde olduğu gibi. Ya da kimi zaman birileri Hac vazifesinden suistifadede bulundu diye Hac yolculuğu da yasaklanmalı mıdır? 2 Tefsiru l Kebir, Fahrurazi, İlgili ayet tefsirinde 38

40 3. Aile Mahkemesi ر يد ا ا ا ن ي و ح ك ما م ن ا ه ل ه ث وا ح ك ما م ن ا ه ل ه ع ما ف اب ن ه ي و ا ن خ ف ت م ش ق اق ب ما ا ن الله ك ان ع ل يما خ ب يرا ا ص ل ح ا ي و ف ق الله ن ه ب ي Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur. Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. Nisa, 35 Bu ayet-i kerime, karı koca arasındaki ihtilafların giderilmesi ve boşanma hadisesinin önünün alınmasını için başvurulacak aile mahkemesi konusunu açıklamaktadır. Hakemler, her iki aileden de olmalıdır. Böylelikle şefkat, taahhüt ve hayır talebi daha fazla olacaktır. 2 Bu mahkemenin kurulması için bir bütçe gerekmemektedir. 3 Bu mahkemede ihtilafların giderilmesi çabucak olur. Dosyaların yığılması gibi idari sorunlarla karşılaşılmaz. 4 Ailenin sırları başkalarına ulaşmaz ve ahlaki meseleler kendi aralarında kalmış olur. 5 Hakemler eşlerin kendi akrabalarından olduğundan, bunlar her iki tarafın da güven duyduğu kimseler olacaktır. Erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin ayeti İmam Cafer Sadık a (a.s) sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır: Hakemler, ayrılık ve boşanma hükmünü veremezler. Ancak her iki tarafın da izni alınmış olmalıdır. Şimdi bu ayet-i kerimeden istifade ederek çıkardığımız sonuçları beyan edelim: Kâfi, c.6, s.46 39

41 Gerçek çözüm, bir olay olmadan önce sunulmalıdır. Ayrılma ve boşanma endişesini taşımak, hakemlerin seçilme teşebbüsü için yeterlidir. ayrılmalarından korkarsanız 2 Ayrılma endişesi duyulmayana kadar, insanların özel hayatlarına müdahale etmemeliyiz. ayrılmalarından korkarsanız 3 Ayrılma ve boşanma, korku ve endişeye nedendir. ayrılmalarından korkarsanız 4 Kadın ve erkek iki bedende bir ruhtur. Ayet-i kerimede ayrılık ve boşanma anlamına gelen şikak kelimesi, genellikle bir hakikatin iki bölüme ayrılması anlamında kullanılır. 5 Karı-kocanın aralarının düzeltilmesi için yapılacak girişimler hızlı ve seri olmalıdır. Ayette geçen hakemler gönderin kelimesinin orijinal hali olan feb asu kelimesindeki fe harfi girişimin hızlandırma gereğini ifade etmek için kullanılmıştır. 6 Toplumlar aile uyumsuzluk ve anlaşmazlıkları karşısında mesuldür. eğer korkarsanız hakemler gönderin 7 Akrabaların aile uyuşmazlıklarını gidermede daha fazla mesuliyeti bulunmaktadır. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden 8 Kadın ve erkek hakem seçiminde eşit hakka sahiptir. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 9 Toplumda birilerine güvenmeli ve hakemliğini kabul etmeliyiz. bir hakem gönderin 0 İnsanların sorunlarını yine insanların yardımıyla çözmeye çalışalım. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin Barıştırmak ve uzlaştırmaktan yana ümitsizliğe kapılmayalım ve bu duruma karşı tepkisiz kalmayalım. gönderin 2 Endişelenmekten önce galeyana gelmemeliyiz. Bir hakem her biri için yeterli olacaktır. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 40

42 3 İslam şura kavramına teveccüh etmiştir. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 4 Tüm sorunlarınızı hâkime ve mahkemeye taşımayın. Kendi içinizde çözüm aramaya bakın. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 5 Her nerede söz hak ve hukuka dayanıyorsa, her iki tarafında hazır olması gerekir. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 6 Karı-koca, seçmiş oldukları hakemlerin hükümlerini kabul etmelidirler. (Hakem seçmenin gerektirdiği şey, hakemin hükmüne uymaktır) 7 Hakemin seçiminde, bu kişinin bilgili, sır taşıyabilecek ve uzlaştırmayı isteyecek kimse olmasına dikkat edilmelidir. 8 Her ne zaman hüsnü niyet ve düzeltme arzusunda olunsa, ilahi yardım da peşi sıra gelecektir....bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur. 9 Kalpler, Allah ın elindedir. Allah aralarını bulur. 20 Kendi akıl ve tedbirlerinizle gurur duymayın. Başarıyı Allah tan biliniz. Allah aralarını bulur. 2 Kur an ın ailelerin uzlaşma ve sorunlarını çözme projesi, ilahi ilme ve hikmete dayanır. Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. 22 İnsan iyi niyetli olmalıdır. Allah ın tüm niyet ve dürtülerden haberdar olduğu bilinmelidir. Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. 4

43 4. Ulu l Emre İtaat ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ا ط يع وا الله و الر ا ط يع وا س ول و ا ول ى ال م م ن ك م ر ف ا ن ت ن از ع ت م ي ف ى ش یء ف ر د وه ا ل ى الله و الر س ول ا ن ك ن ت م ت ؤ م ن ون ب الله و ال ي و م ال خ ر ذ ل ك خ ي ر و ا ح س ن ت ا ويل Ey iman edenler! Allah a itaat edin. Peygamber e ve sizden olan ulu lemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah a ve Resul e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. Nisa, 59 Bu ayet, insanların Allah a ve Peygambere olan vazifesine işaret eder. Üç mercinin, yani; Allah, Peygamber ve Ulu l Emrin kabul edilmesi neticesinde asla çıkmaz yola düşülmez. Bu üç merciye itaate davet etmek, Kur an ın tevhid çizgisiyle de çelişmez. Çünkü Peygambere ve Ulu l Emre itaat etmek, Allah a itaat etmenin bir parçasıdır ve bunun paralelindedir. Fraklı boylamda olan bir itaat değildir. Allah ın emrine göre hem Peygamber e hem de Ulu l Emir e itaat zorunludur. Tefsir-i Numune, İbn Abbas tan şöyle bir rivayet nakletmiştir: İslam Peygamberi (s.a.a), Tebük e sefer için hareket ettiğinde Medine de kendi yerine Hz. Ali yi (a.s) bıraktı ve şöyle buyurdu: Kuşkusuz senin bana olan konumun ey Ali; Harun un Musa ya olan konumu (menzilesi) gibidir Daha sonra Nisa suresinin 59. ayeti nazil oldu. Bu ayetin öncesinde emanetin ehline geri döndürülmesi hakkında tavsiyede bulunulmuştur. Hemen peşinden gelen bu ayette âdeta şu ifade edilir: Emaneti ehline teslim etmek, Allah ın, Peygamberin ve Ulu l Emr e itaatin gölgesinde gerçekleşmelidir. İtaat edin emrinin tekrarlanması, emirlerin çeşitlendirmesinin işaretidir. Hz. Peygamber (s.a.a) kimi zaman ilahi hükümleri beyan eder, kimi zaman da hükümet emirlerini açıklardı. Beyanatları ya Risalet ya da hüküm makamında olurdu. Kur an kimi zaman Hz. Peygamber e (s.a.a.) 42

44 hitaben şöyle buyurur:... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur an ı indirdik. Kimi zaman da şöyle buyurur: Allah ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik 2 Kur an müfsitler, müsrifler, yoldan çıkmışlar, cahiller ve zorbalar hakkında itaat etme ve tabi olma emri vermiştir. Öyleyse itaat edin hususu öyle kimseleri işaret etmelidir ki; itaatleri yasaklanmamış olsun ve itaatleri Allah ın ve Peygamberlerin emri ile çelişmesin. Ayette Ulu l Emre itaat konu edilmiştir. Ancak anlaşmazlık ve niza halinde onlara müracaat edilmesi açıklanmamıştır. Anlaşmazlıkların giderilme adresi olarak sadece Allah ve Resul ü gösterilmiştir. Bu durum bize şunu anlatıyor; eğer Ulu l Emri tanıma ve mısdağını (kim olduklarını) anlama konusunda anlaşmazlığa düşülürse Allah a ve Resulüne müracaat edilmelidir. Zaten nebevi rivayetlerde Ulu l Emr, Peygamberin Ehl-i Beyti olarak tanıtılmıştır. 3 Hüseyn ibn Ebi l A la şöyle der: Peygamberin vasileri hakkındaki inancımı ve kendilerine itaatin vacip olduğunu tasdikimi İmam Cafer Sadık a (a.s) arz ettiğimde şöyle buyurdular: Evet! Söylediğin gibidir. Onlar Allah ın haklarında Allah a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin buyurdukları kimselerdir. Evet, Allah onların hakkında şunu der: Sizin veliniz ancak Allah, Resulü ve rükû halinde zekât veren müminlerdir 4 Hz. Ali (a.s), Nehcu l Belağa nın 25. hutbesinde ve Malik Eşter e yazdığı Ahidname de şöyle buyurur: Allah a ve Peygamberine müracaattan kastedilen, üzerinde herkesin ittifak ettiği sünnet ve muhkem ayetlerdir Bir başka sözü de şöyledir: Peygamber Ehl-i Beytinin görüşünün dışında hüküm veren her hâkim, tağuttur Nahl,44 Nisa,05 Kemalu d Din Saduk, s.222 Kâfi, c., s.85 Deaimu l İslam,.c.2, s

45 5. Kur an Üzerinde Düşünmenin Zorunluluğu ف ا ك ث يرا ل و ك ان م ن ر ع ن د غ ي الله ل و ج د وا ف يه اخ ت ل ون ال ق ر ا ن و ر ا ف ل ي ت د ب Hâlâ Kur an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer O (Kur an), Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. Nisa, 82 Hz. Peygamber e (s.a.a) atılan iftiralardan biri de Kur an ı Muhammed e bir başkası öğretmiş demeleridir. Şüphesiz biz onların: Kur an ı ona ancak bir insan öğretiyor dediklerini biliyoruz... İşte onların bu töhmetine karşı bu ayet nazil olmuştur. İnsanların söz ve yazıları genellikle zaman içerisinde gelişim gösterir veya çelişkiler içerir. Ancak Kur an, savaşta ve barışta, gurbette ve şöhrette, kuvvetliyken ve zayıfken, zamanın yüz çevirişinde ve zirvesinde, yani tüm koşullarda hiçbir ihtilaf ve çelişki içermeden hiç ders okumamış bir kimsenin dilinden 23 yıl boyunca insanlara beyan edilmiştir. Haliyle bu durum, bir beşerin öğretisi değil de Allah kelamı olduğunun delilidir. Kur an da düşünme emri herkesedir, her zaman ve her nesle hitap eder. Bunun işareti de düşünen her kimsenin mutlaka her zaman diliminde bir noktaya varacak olmasıdır. Hz. Ali (a.s) Kur an ın anlamının sınırsız oluşuna dair şöyle buyurur: Kur an, derinliği idrak edilemeyen bir deniz gibidir. Ayet üzerinde küçük bir dikkat ile güzel neticeler alabiliriz. Bunlardan belli başlıları şöyledir; Kur an üzerinde düşünmemek, Allah tarafından kınanmıştır. düşünmeyecekler mi? 2 Kur an üzerinde düşünmek, nifak hastalığını gideren ilaçtır. düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. Nahl,03 44

46 3 İslam ve Kur an a eğilimin yolu, taklit değil düşünmek ve akletmektir. düşünmeyecekler mi? 4 Kur an herkesi düşünmeye davet etmiştir. İnsanın anlayışı, Kur an ın bilgilerini idrak etmeye ulaşacaktır. Kur an üzerinde düşünmeyecekler mi? 5 Kur an da ihtilaf ve çelişkinin var olduğu zannı, ancak sıradan bir bakışın, üzerinde düşünmemenin ve dikkatsizliğin neticesidir. düşünmeyecekler mi? 6 Kur an, Hz. Peygamber (s.a.a) in risaletinin hak olduğuna delildir. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı 7 Ayetlerin hepsinin çelişkiden ve ihtilaflardan uzak olması, kaynağının herhangi bir değişikliğe uğramayacağını gösterir. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı 8 Allah tan gelen her şey haktır, sabittir ve çelişkiden, dağınıklıktan, tenakuzdan uzaktır. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. 9 İlahi olmayan tüm kanunlarda çelişki ve tenakuzla karşılaşmak mümkündür. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. 0 İhtilaf, değişim ve gelişim, insan görüşünün gerekliliğidir. tutarsızlık bulurlardı. Her mektep ve ideolojiyi yok etmenin en iyi yolu, tenakuz ve çelişkilerinin keşfedilmesi ve beyan edilmesidir. onda birçok tutarsızlık bulurlardı. 45

47 6. Emanet ve Çeşitleri وا ن الن اس ا ن ت ح ك م ي وا ذ ا ح ك مت م ب ا ان ات ا ل ى ا ه ل ه ك م ا ن ت ؤ د وا ال م ر ا ن الله ي ا م يرا ص ا ب ظ ك م ب ه ا ن الله ك ان سم يع ع ما ي ب ال ع د ل ا ن الله ن ع Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görendir. Nisa, 58 Emanete ihanet etmemek, adil davranış göstermek ve ayrımcılıktan uzak durmak, imanın önemli göstergelerindendir. Emanete ihanet etmek ise nifak alametlerindendir. Hadiste şöyle geçer: İnsanların uzun secde ve rükû etmesine bakmayın. Doğru konuşmalarına ve emanete nasıl davrandıklarına bakın. Birçok rivayette de emanet ten kastedilenin toplum liderliği, emanet sahibinden kastedilenin de Ehl-i Beyt olduğu açıklanmıştır. Evet, toplumun mutluluk anahtarı, liyakati olan ve adil yönetim gösterecek kimselerin iş başına geçmesindedir. Toplumun huzursuzluk kaynağı ise, ehil olmayanların ve zalimane hüküm veren kimselerin iş başında olmalarıdır. Hz. Emiru l Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim kendisinden daha layık olduğunu bilmesine rağmen toplumunda kendini başkalarından öncelikli görse ve camiasına lider olsa; şüphesiz o Allah a, Peygamber e ve müminlere ihanet etmiştir. Emanete ihanet; ilmin, sanatın ve hakkın gizlenmesi, insanların mallarını haksızca sahiplenme, ilahi olmayan rehberlere itaat, ehil olmayan eş ya da çocuklar için yanlış eğitmen seçimi gibi birçok hususa şamil olabilir. İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Allah ın emir ve yasakları ilahi emanetlerdir. 46

48 İmam Cafer Sadık (a.s) bu ayet-i kerimenin tefsiri bağlamında şöyle buyurmuştur: Allah Teâlâ, her İmam a yanında olan her neyi varsa kendisinden sonraki İmam a bırakmasını emretti. Emanet üç çeşittir: - Allah ve insan arasındaki emanet (insanoğlu için tayin edilen vazifeler ve vacip hükümler) 2- İnsan ile başkaları arasındaki emanet (kişinin yanında bulunan mal veya sırlar) 3- İnsanın kendi tasarrufundaki emanet (ilim, ömür ve elimizde olan diğer emanetler) 47

49 7. Savaşta Namaz Nasıl Kılınır? ا س ل ح ت ه م ك ا خ ول ي ذ وا ع م م الصل وة ف ل ت ق م ط ائ ف ة م ن ه م ف ا ق م ت ل ه و ا ذ ا ك ن ت ف يه م ف ا ذ ا س ج د وا ف ل ي ك ون وا م ن و ر ائ ك م و ل ت ا ت ط ائ ف ة ا خ ل م رى ي ص ل وا ف ل ي ص ل وا م ع ك ل و ت غ ف ل ون ع ن ا س ل ح ت ك م و ا م ت ع ت ك م ود ال ذ ين وا ك ف ر م ا س ل ح ت ه و ه م ر و ا خ ل ي ذ وا ح ذ م يل ون ع ل ي ك م ف ي م ي ل ة و اح د ة و ل ج ن اح ع ل ي ك م ا ن ك ان ب ك م ا ذ ى م ن م ط ر ا و ك ن ت م ه ين ا ا م ك م ا ن الله ا ع د ل ل ك اف ر ين ع ذ اب ر و خ ذ وا ح ذ ا س ل ح ت ك م وا م ر ض ى ا ن ت ض ع Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmi seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını yanlarına alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Nisa, 02 Hicri 6. yılda Hz. Peygamber (s.a.a) sahabelerinden oluşan bir grupla Mekke ye doğru yola çıkmıştı. Bunun üzerine Hudeybiye mıntıkasında Halid bin Velid e bağlı iki yüz silahlı kişi Hz. Peygamber in (s.a.a) Mekke ye girmesine engel olmak için mevzi aldılar. Halid bin Velid, Bilal Habeşi nin ezanından sonra cemaat namazı için bir araya gelen Müslümanlara ikindi namazında aniden saldırmayı uygun gördü. Yapılacak ani saldırı hakkında ayet nazil oldu. Halid bin Velid gördüğü bu mucizevi vahiy karşısında, Müslüman oldu. Bu namazda, birinci grup ilk rekâtın sonunda kalkıp namazın geri kalanını cemaatten ayrı bir şekilde kendileri kılarak tamamlamıştı. Cemaat imamı da diğer grubun ikinci rekâta yetişebilsinler diye aheste Mecmau l Beyan Tefsiri 48

50 davranmıştı. Bununla beraber silahları yanlarında olduğu halde cemaat namazına iştirak etmişlerdi. Biraz dikkatle ayet-i kerimeden ince ve zarif detaylar çıkartabiliriz. Bu zarif noktaları sıralarsak eğer; Namaz, savaş sahnesinde dahi terk edilemez ve mücahitler namazsız olamazlar. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman silahlarını yanlarına alsınlar 2 Düşmanla cephede karşı karşıya gelindiği anda dahi bir rekât bile olsa namazın cemaatle kılınma emri, cemaat namazının ehemmiyetini göstermeye yeterlidir. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar 3 Aynı anda iki vazifenin (namaz ve cihat gibi) bir anda yapılması icap ettiğinde dahi, biri diğerine feda edilemez. 4 Tüm koşullarda uyanıklık ve farkındalık gerekmektedir. Namaz bile Müslümanları tehlikeden gafil etmemelidir. ve silahlarını alsınlar 5 Rehber, vahdet ve ibadetin eksenidir. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman 6 İşlerin paylaşımı, yardımlaşma ve hayır işlerinde, hatta en hassas hususlarda dahi işbirliğinde bulunmak, toplumun kaynaşma nedenidir. Bu ayet-i kerimede, iki rekât namazda cemaat iki gruba ayrılmış ve çıkabilecek ayrımcılığın önüne geçilmiştir. Ve herkes hayırda ortak olmalıdır. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar 7 İlahi emirler, şartlara göre farklılık gösterir. (Bu ayet-i kerime düşman mevzilenmiş haldeyken kılınacak korku namazı ile ilgilidir.) Onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını yanlarına alsınlar 8 Cephede kılınacak cemaat namazı, hedefe, Allah a ve rehbere sevginin bir işaretidir; kuşkusuz bu, inanılan değerlerin arkasında durmaktır. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman 49

51 9 Cephede kuvvetlerin yer değişiminin, namaz arasında yapılabilmesi imkân dâhilinde olmalıdır. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar 0 Cephede namaz için ayrılan zaman ne kadar fazla ise, düşmanın saldırma fırsatı da o kadar artar. Öyleyse daha fazla bir korunma geremektedir. Birinci rekâtta silahın olması yeterlidir. Ancak ikinci rekâtta hem silah hem de savunma teçhizatı gereklidir. silahlarını yanlarına alsınlar onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Allah Peygamberini düşmanın her türlü tuzak ve gizli entrikalarından haberdar ediyordu. (Bu ayet-i kerimenin nüzulü hadisesine baktığımızda Velid in cemaat namazı esnasında saldırma kastının olduğunu görüyoruz. İşte bu ayet onun bu planını boşa çıkarmıştır.) 2 Sizin ihlaslı hareketiniz, vakti geldiğinde ilahi yardımlara sebep olur. (Bu ayetin nazil olması ve korku namazının emri, düşmanın hilesine karşı ilahi bir yardım idi.) 3 Cephede, ibadet merasimi uzun sürmemelidir. Uyanık ve basiretli olmaya engel olacak işler yasaklanmıştır. kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da 4 İbadet, düşmandan gaflet etmeye neden olmamalıdır. kâfirler arzu ederler ki gafil olasanız 50

52 8. Kur an da Gadir-i Hum وم ا ا ه ل ل غ ي ر الله ب ه و ال م ن خ ن ق ة و ل ح م ال خ ن ز ير والد م ت ة ال مي ح ر م ت ك م ع ل ي وم ا ذ ب ح ع ل ى الن ص ب ت م ذ ك ي ا ع ا ل م ا ا ك ل السب ي ة والن ط يح ة وم و ال م و ق وذ ة و ال م ت ر د ئ س م ي و ف س ق ا ل ي م ذ ل ك م وا ب ال ز ل و ا ن ت س ت ق س م ال ذ ين ك ف ر وا م ن د ين ك م ف ل ت خ ش و ه م و اخ ش و ن ا ل ي و م ا ك م ل ت ل ك م د ين ك م و ا ت م م ت ع ل ي ك م ن ع م ت ى و ر ض يت ح يم غ ف ور ر ت ج ان ف ل ث م ف ا ن الله ر صة غ ي م خ م ف م ن اض ط ر ف ى م س ل م د ين ا ل ك م ال Leş, kan, domuz eti, Allah tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. Maide, 3 Birbirinden ayrı iki konu bu ayette beyan edilmiştir: Birinci konu, zorunluluk dışında yasaklanmış haram etler, ikinci mevzuysa dinin kâmil olması ve kâfirlerin umutsuzluğudur. a) Kâfirlerin din hususunda ümitsizliğe düşüp meyus olmalarının, murdar etin yenilmesi ya da yenilmemesiyle bir bağlantısı olamaz. b) Bu ayetin nüzul sebebi hakkında Sünni ve Şiilerin naklettiği rivayetler; Bugün kâfirler dininiz hususunda meyus oldular ve bugün dininizi kemale erdirdim cümlelerinin beyanı bağlamında nakledilmiştir. Bu rivayetler ayetin murdar etin hükümlerini içeren ilk ve son cümleleri hakkında değildir. 5

53 c) Şia ve Sünni rivayetlerine göre ayetin bugün dininizi kemale erdirdim bölümü Hz. Ali bin Ebu Talib in (a.s) Gadir-i Hum da imamet makamına tayin edilmesinden sonra nazil olmuştur. d) Nakli deliller de dikkate alınmasa, akli yaklaşım ve tahlil de yukarıdaki konuları teyit etmektedir. Çünkü dört önemli özellik o gün için beyan edilmiştir: Kâfirlerin meyus olduğu gün olması 2 Dinin kemale erdiği gün olmak 3 İnsanların üzerindeki ilahi nimetlerin tamamlandığı gün olması 4 O gün İslam, din ve mükemmel bir şeriat olarak Allah ın beğenisini kazanmıştır. Eğer İslam tarihinin önemli vakıalarının gerçekleştiği diğer günleri incelersek; (biset -Peygamberliğin ilan edildiği gün-, hicret, Mekke nin fethi, savaşlar ve zaferler gibi önem arzeden ihtişamlı günler), bunlar için yukarıda sayılan dört sıfatın anılmadığını görürüz. Hatta, Veda Haccı dahi bu denli ehemmiyete sahip olmamıştır. Çünkü hac, dinin tamamı değil, sadece bir bölümüdür. Hicret, Allah ın emriyle Hz. Peygamber in (s.a.a) kaçış günüdür. Kâfirlerin Hz. Peygamber in (s.a.a) evine saldırı yaptığı gündür, ümitsizliğe düştükleri gün değil. Bedir, Hendek gibi savaşlarda zafere ulaşılan günlerde tüm kâfirler değil sadece savaş alanındaki kâfirler ümitsizliğe kapılmışlardı. Kur an bu hususta şöyle buyuruyor: Kâfirler bugün ümitsizliğe düştüler Veda Haccında insanlar haccın adap ve düsturlarını Hz. Peygamberin in (s.a.a) huzurunda öğreniyorlardı. Veda Haccında sadece hac ameli Hz. Peygamber in (s.a.a) öğretmesiyle tamamlandı, bütün din değil. Oysa Kur an ı Kerim burada Bugün dininizi kemale erdirdim. buyuruyor. Hâlbuki Gadir-i Hum; Allah ın Hz. Ali yi (a.s) Hz. Peygamber in (s.a.a) halifesi olarak tayin emrini verdiği gündür. Ayette bulunan dört madde olan kemale erdirdim, tamamladım, razı oldum ve kâfirler ümitsizliğe kapıldılar sadece bu gün için uygundur. * Kâfirlerin ümitsizliğine gelince; Hz. Peygamber e (s.a.a) atılan töhmetler, açılan savaşlar ve canına kastetmeler neticesiz kalınca müşrikler 52

54 gözlerini yalnızca Peygamber in (s.a.a) ölümüne dikmişlerdi. Hz. Ali nin (a.s) hilafete atanması, kâfirlere Hz. Peygamber in (s.a.a) vefatıyla dinin ortadan kalkmayacağını anlatmış oldu. Çünkü Ali bin Ebu Talib (a.s) gibi bir şahsiyet, Hz. Peygamber (s.a.a) in halifesi olarak İslam ümmetinin rehberliğini üstlenecekti. İşte kâfirlerin her biri bu yüzden meyus olup, ümitsizliğe kapıldılar. Dinin kemale ermesi ise; eğer kanunlar ve kurallar mükemmel bir şekilde sunulmuş olsa dahi, ümmet ve toplum için masum ve mükemmel bir rehber tayin edilmemişse bunların eksik kalacağından dolayıdır. Ama nimetlerin tamamlanması meselesi; Kur an ın hidayet ve rehberliği en büyük nimet olarak tanıtmasından dolayıdır. Eğer Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan ayrılıp insanları rehbersiz bıraksaydı bu, bir çoban sürüsünü sahipsiz bırakması gibi olurdu. İlahi bir rehber atanmadan düşünün nasıl olur da nimet tamamlanmış olurdu? Allah ın razı olmasına gelince; mükemmel kanun düzeni ile adil bir uygulayıcı ne zaman iç içe birbirine kenetlenmiş olsa Allah ın rızası ancak o zaman hâsıl olur. Dinin kemale ermesi, nimetin tamamlanması, Allah ın razı olması ve kâfirlerin meyus olmasından sadece bir tanesi meydana gelse bile bu, o günün Allah ın günü (eyyamullah) sayılması için yeterlidir. Kaldı ki, Gadir-i Hum günü tüm bu özel hususiyetlerin hepsine birden sahiptir. Bundan dolayı Ehl-i Beyt den (a.s) nakledilen rivayetlerde Gadir-i Hum günü en büyük bayram olarak kabul edilmiştir. Eşyanın etkisi, kimi zaman tüm parçalarının düzenli bir şekilde biraraya toplanmasıyla olur. Örneğin; oruç ibadeti ezandan kısa bir zaman önce bile bozulsa, batıl olur. Bundan dolayı orucunuzu geceye kadar tamamlayın ayetinde tamamlamak kelimesi kullanılmıştır. Kimi zamanda her bir parça kendi etkisini yaratır. Kur an ayetlerini tilavet edip okumak örneğinde olduğu gibi. Kur an tilavetinin mükemmel hâli bizzat kendisindedir ve her ne kadar okunursa okunsun sevabı vardır. Kimi zaman da parçalar öyle bir hâldedir ki; eğer bütünün tüm parçalarından sadece bir tanesi dahi dışarıda kalsa, bu bütünün tamamı eksik kalacaktır. Uçak ya da otomobilin pilot ya da şoför olmadan etkisiz ve faydasız kalması örneğinde olması gibi. 53

55 Rehberlik ve velayet hakkı da böyledir. İnsan Allah a ilmik ilmik bağlanmıştır. Bu bağlılık olmadığı takdirde insan Allah a ulaşamaz. Böylelikle yaratılmışlar ve nimetler de kahır ve kedere dönüşmüş olur. Kâfirlerin Müslümanları kendi yöntemleriyle saptırma istekleri konusu Bakara suresinin 09. ayet-i kerimesinde ele alınmıştır. Allah, Müslümanlara ilahi emir gelene kadar bu durumu görmezden gelin emrini verdi. Müslümanlar ise, bugün dininizi kemale erdirdim ayeti nazil olana kadar, kâfirleri meyus bırakacak kesin bir hükmün beklentisi içerisindeydiler. İslam da Beslenme İslam eşitlik ve adalet mektebidir. Ne Batılılar gibi etin tüketilmesinde ifrat edilmesini tavsiye eder, ne Budistler gibi bunun haram olduğunu söyler, ne de kimi Çinliler gibi her hayvanın her şekilde yenilmesini caiz bilir. İslam da etin yenilmesi için şartlar ve sınırlar belirlenmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: - Etobur hayvanın etini yemeyin. Bu etler çok çeşitli bulaşıcı mikrop ve bakteriler barındırır. 2- Yırtıcı hayvanların etlerini yemeyin. Aksi takdirde katı yüreklilik ve gaddarlık sizde de görülecektir. 3- Genel kanaate göre tiksintiye neden olan hayvanların etlerini yemeyin. 4- Allah adı söylenmeden kesilen hayvanın etini yemeyin. 5- Murdar et yemeyin. Çünkü hayvanın ölüm anında her şeyinden önce kanı bozulur ve bu bir çeşit zehirlemeye yol açar. Bu yüzden boğulmuş, boynuz yemiş ve (yüksekten) düşüp ölmüş, ezilip parçalanmış ve can verme anında kanını tamamen dışarı akıtmayan hayvanların etini yemek haramdır. 6- Ayette bu kadar haram olan hayvanların içerisinde sadece domuzun ismi geçmiştir. Bunun nedeni, kullanılmasının oldukça yaygın olmasından dolayıdır. İmam Cafer Sadık (a.s) murdar hayvanın etinin yenilmesi hakkında şöyle buyurmuştur: Murdar hayvan etinden istifade eden, ancak 54

56 kuvvetsizliği, zayıflığı, tembelliği, neslinin kesilmesini, kalp krizini ve beklenmedik ölümü bulur. Kan içicilik, cahiliye döneminin kötü bir âdetiydi. Bu adet, kalbin katılaşmasına ve merhametsizliğe neden oluyordu. Öyle ki; evlat ya da anne ve babanın öldürülmesi vahşetine bile rastlanıyordu. Kan içici, arkadaş ve dost tanımaz. Bu yüzden kan içmek haramdır, ancak enjeksiyon yapmanın sakıncası yoktur. Soru: Acaba hayvanların etinden istifade etmek için öldürülmelerine izin vermek, ilahi rahmet açısından uygun mudur? Cevap: Yaratılış esası değişim ve dönüşüm üzerinedir. Toprak ot olur; otu hayvan yer; hayvan eti dönüşümle insanda yer bulur. Netice itibarıyla bu değişim rüşd ve olgunluk yolundadır. el-mizan Tefsiri 55

57 9. Velayet Kimindir? ا ن م ا و ل ي ك م الله و ر س ول ه و ال ذ ين ا م ن وا ال ذ ين ي ق يم ون الص ل وة و ي ؤ ت ون الز ك وة ون اك ع و ه م ر Sizin veliniz ancak Allah tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekât verirler. Maide, 55 Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında şöyle anlatılır: Bir dilenci Hz. Peygamber in (s.a.a) mescidine girip yardım isteğinde bulunur. Kimse ona bir şey vermeyince o anda namazla meşgul olan Hz. Ali (a.s), rükû halinde parmağındaki yüzüğü bu dilenciye verir. Böyle bir bağışlamanın övülmesi, bu ayet-i kerimeyle olmuştur. Bu hadiseyi Hz. Peygamber in (s.a.a) ashabından İbn Abbas, Ammar Yasir, Cabir bin Abdullah, Ebuzer, Enes bin Malik, Bilal gibi on meşhur sahabe nakletmiştir. Bu ayetin nüzul sebebinde Sünni ve Şia kaynaklar aynı görüştedirler. Ammar Yasir şöyle der: Namazda yüzüğün infak edilmesinden sonra ayet nazil oldu ve Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır. 2 Hz. Peygamber (s.a.a), Gadir-i Hum da Hz. Ali nin (a.s) makamının beyanı için bu ayet-i kerimeyi tilavet etmişlerdir. 3 Hz. Ali (a.s) de defalarca kendi makamının hakkaniyeti için bu ayeti okumuştur. 4 Bu hadisenin şahitlerinden biri olan Ebuzer de Mescidu l Haram da insanlar için bu kıssayı nakletmiştir el-gadir, c.2, s.52, İhkaku l Hak, c.2, s.400, Kenzu l Ummal, c.6, s.39 el-mizan Tefsiri Tefsiru l Safi el-mizan Tefsiri Tefsir-u Mecmeu l Beyan 56

58 Bu ayet-i kerimedeki veli kelimesi dost ve yardımcı manasında değildir. Çünkü dostluk ve yardımcılık, sadece rükû halinde infak edenlerle değil, tüm Müslümanlarla ilgilidir. İmam Cafer Sadık (a.s) buyurdular: iman edenlerdir ayetinde kastedilen Hz. Ali (a.s) ve kıyamete kadar var olacak olan masum İmam evlatlarıdır. Öyleyse O nun masum İmam evlatlarından her kim İmamet makamına ulaşırsa bu özelliğe o da sahip olur. Onlarda aynen rükû halinde sadaka veriyor gibidirler. Merhum Feyz Kaşani En-Nevadir adlı kitabında diğer Masum İmamların da namaz ve rükû halinde fakirlere sadaka verdiklerine işaret eden bir hadis nakletmektedir. İşte bu durum; namazı ikame ederler, rükû ederler ve zekât verirler. ifadesinde kullanılan çoğul kelimelerle de uyumludur. 6 En iyi tanıtım, kişinin sıfat ve özelliklerinin anlatılmasıdır. Böylelikle muhatap da onun mısdağını kendisi bulacaktır. (Ayette, Hz. Ali nin (a.s) ismi zikredilmeden sıfat ve eylemleri anlatılmış ve tanıtılmıştır.) İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Hz. Ali nin (a.s) Gadir-i Hum hadisesinde binlerce şahidi vardı. Eğer bir Müslümanın iki şahidi olursa hakkını ona verirler, ancak Hz. Ali (a.s) yine de hakkını alamadı. 7 Velayet-i Fakih, masum imamın velayetinin uzantısıdır. Ömer bin Hanzele, İmam Cafer Sadık tan (a.s) nakletmiştir: Bizim hadislerimizi rivayet edenlere dikkat edin. Helal ve haramımıza nasıl riayet ettiğine, ahkâmımızı nasıl tanıdığına bakın. Bundan sonra da onun hükmüne razı olun. Biliniz ki; sizin üzerinize hâkim olarak onu ben görevlendirdim Tefsir-u Nuru l Sakaleyn, el-kâfi, c., s.28 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn el - Kâfi, c., s.6 57

59 20. Hz. Peygamber in (s.a.a) Son Görevi ك و ا ن ل م ت ف ع ل ف م ا ب ل غ ت ر س ال ت ه و الله ا ا ن ز ل ا ل ي ك م ن ر ب سول ب ل غ م الر ا ي ا ا ي ه م ال ك اف ر ين ال ق و ه د ى ك م ن الن اس ا ن الله ل ي ص م ي ع Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğunu hidayet etmez. Maide, 67 İleride delillerini sunacağımız bu ayet, Hz. Peygamber in (s.a.a) hicretin 0. yılında Hac seferinden döndüğü zaman Gadir-i Hum da Hz. Ali yi (a.s) kendi yerine halife ve velayete seçtiği günle ilgilidir. İlgi çekici olan ayetin semavi kitabın ikame edilmesi ile ilgili iki ayetin arasında yer almış olmasıdır. Masum önder ile semavi kitabın ikamesi arasında çok sağlam bir bağ olduğuna işaret edilmiş olabilir. Evet, ancak masum İmam semavi kitabın uygulanmasını sağlayabilir. Ve ancak Allah ın kitabı gerçek İmamı tanıtabilir. Tüm Şia müfessirleri Ehl-i Beyt ten (a.s) gelen rivayetlere, bazı Ehl-i Sünnet müfessirleri de (belirtilen) kriterlerden bir başlığa dayanarak bu ayetin Gadir-i Hum da Hz. Ali (a.s) ın velayete ve imamete atandığına işaret ettiğini kabul etmişlerdir. El-Menar tefsiri, ilginç bir şekilde Müsned-i Ahmed den, Tirmizi den, Nesai den ve İbn Mace den Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır hadisini sahih ve güvenilir bir rivayet olarak beyan etmesine rağmen sonraki iki cümleyle önceki beyanını kuşkulu kılmıştır: İlk olarak Velayetten kastedilen, dostluktur demiştir. Gadir-i Hum gibi bir yerde sadece dostluk için biatların alınması, tebriklerin söylenmesi ve o bütün teşrifatın oluşturulmasına gerek olmayacağından habersiz gözükmektedir. İkinci olarak da Eğer Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber den (s.a.a) sonra imam ve rehber idiyse, neden Gadir-i Hum daki bu atanma macerasını anlatmadı, haklılığını ilan etmedi? diyor. Hz. Ali nin (a.s) pekçok sözünde ve Nehcu l Belağa da Tefsir-u Kebir, Fahrurrazi, el-menar Tefsiri 58

60 baştan sona bu hak söz konusu edilmiştir. Ancak el-menar ın yazarı sanki bu şikâyetleri duymamış gibidir. Kur an ayetleri içerisinde sadece bu ayet için Hz. Peygamber (s.a.a), kendisine gelen mesajı saklamayla ilgili tehdit edilmiştir. Eğer açıklamaz ise 23 yılda gerçekleştirdiği risalet görevi heba olacaktı. Öyleyse bu şekilde beyan edilen mesajın ne kadar önemli olduğuna bakılmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali ye (a.s) şöyle buyurmuştur: Eğer senin velayetini insanlara tebliğ edip ulaştırmazsam tüm amellerim heba olacaktır. 2 Burada birkaç husus, ayetin içeriğini çözme yönünde bize ışık tutacaktır: Maide suresi, Hz. Peygamber in (s.a.a) şerefli ömrünün son dönemlerinde nazil olmuştur. 2 Bu ayet-i kerime de Ey Nebi ifadesi değil; Ey Resul ifadesi kullanılmıştır ki bu, önemli bir risaletin geldiğine işarettir. 3 Ebleğ sözcüğü yerine yine aynı kökten olan belliğ kelimesi kullanılmıştır ki bu; mesajın daha açık, resmi ve mühim olduğuna işarettir. 4 Hz. Peygamber (s.a.a), kendisine gelen mesajı iletmemesi halinde tüm peygamberlik zahmetlerinin heba olmasıyla korkutulmuştur. 5 Hz. Peygamber (s.a.a), bu işin akıbetinden ötürü korkuya kapılmıştır. Allah ise; Biz seni insanların şerrinden koruyacağız. ifadesiyle peygamberini teselli etmiştir. 6 Hz. Peygamber (s.a.a) kendi canına kastetmelerinden de korkmuyordu. Zira dünyasını sadece putlarla savaşmaya adamıştı ve müşriklerle bu yönde defalarca savaşmıştı. Tehlikelerden de çekiniyor değildi. (Hz. Peygamber defalarca taşlanmış, ashabı işkenceler görmüştü. Şimdi ömrünün sonunda bu kadar ashabının arasında mı korkacaktı?) 7 Bu ayet-i kerimedeki mesaj önem açısından peygamberlik ve risalet dönemindeki mesajların tümünün muadilindedir. Eğer bu mesaj insanlara ulaştırılmazsa âdeta tüm ilahi mesajlar boş ve nafile olacaktır. 2 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn, Emali Saduk, s

61 8 Mesajın içeriği, temel bir mesele olmalıdır. Cüz i ve hususi meseleler için, tehdit ve teselli etmeye gerek yoktur. 9 Ayetin mesajı, tevhid, peygamberlik ve mead (kıyamet günü) ile ilinti değildir. Çünkü bu esaslar Mekke de peygamberliğin ilk günlerinde beyan edilmiş idi. Ve Hz. Peygamber in (s.a.a) ömrünün son dönemlerinde bu denli tavsiyenin lüzumu yoktur. 0 - Ayetin konusu namaz, oruç, hac, zekât, humus ve cihat da değildir. Çünkü bu hükümler Hz. Peygamber in (s.a.a) 23 yıllık davet süresince açıklanmıştı. İnsanlar da bu hükümlere amel ettikleri gibi bu hususta korkulacak bir durum da yoktu. Öyleyse, Hz. Peygamber (s.a.a) in şerefli ömrünün son bölümünde nazil olan bu önemli mesajın içeriği ne olabilir? Oldukça fazla sayıda Şia ve Sünni rivayet bizi bu hususta şaşkınlığa düşürmekten kurtarmış ve bize yolu göstermiştir. Rivayetler şöyle der: Ayet-i kerime hicri onuncu yılın zilhicce ayının on sekizinci günü Hz. Peygamber (s.a.a) in Veda Haccı ile ilgilidir. Hz. Peygamber (s.a.a) Medine ye dönerken Gadir-i Hum olarak bilinen mekânda ilahi emir üzerine durakladı ve Veda Haccına katılan herkes burada toplandı. Hicaz sıcaklarında hem su, hem de ağaçları olan Gadir-i Hum gibi bir yerde konaklamak, iyi bir seçimdi. Bununla birlikte Mekke yi ziyaret eden kafilelerin ayrılma noktası da bu mekândı. Yemen, Irak, Şam, Medine ve Habeşistan sakinleri birbirlerinden bu noktada ayrılıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) sahabe grubunun içerisinde develerin malzemelerinden yapılan minberin en üstüne çıktı. Uzun bir hutbe okudu. Hutbesinin başlangıcı bilinmedik ve duyulmadık konular olmayan tevhid, nübüvvet ve mead ile ilgiliydi. Yeni mesaj olarak kendi vefatı hakkında haberi verdiğinde Müslümanların ilgisi daha da yoğunlaştı. Orada bulunanların her biri, Hz. Peygamber in (s.a.a) keramet, azamet, hizmet ve risaletini en üst hadde ikrar ettiler. Hz. Peygamber (s.a.a), sesinin dört bir tarafa ulaştığına itminan getirdikten sonra gelecekle ilgili önemli mesajını insanlara açıkladı. Ve şöyle buyurdu: Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Bu vesileyle Hz. Ali nin (a.s) kendisinden sonra halifesi olduğunu açık bir dille beyan etti. Ancak vefatından sonra kızı Hz. 60

62 Fatıma (s.a) insanların evine gidip şunu söylüyordu: Siz Gadir-i Hum da Allah ın Resulünün söylediklerini işitmediniz mi? Sizler şahit değil miydiniz? Onlar ise cevaplarında: Gadir-i Hum da biz ile Allah ın Resulü arasında mesafe var idi ve babanın sesini yeterince iyi duyamadık dediler. Allah u Ekber! Korkudan ve vefasızlıktan hakkı gizlediler ve Hz. Peygamber in (s.a.a) kızına yalan söylediler. Evet, insanlar sadece iki şahitle haklarını geri alabilmekteler. Ancak Hz. Ali (a.s) on binlerce şahidin varlığına rağmen, hakkını alamamıştır. Dünya sevgileri ile Hz. Ali ye (a.s) Bedir, Hayber, Huneyn den kalan hasetleri ve kinleri yüreklerinde iyice yer etmişti! İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: İslam beş şey üzerine kurulmuştur. Namaz, zekât, oruç, hac ve Ehl-i Beyt in (a.s) velayeti. İnsanlar Ehl-i Beyt in velayeti kadar önemli birşeye davet edilmemiştir. İnsanlar bu dört aslı kabul ettiler ancak biz Ehl-i Beyt in velayetini terk ettiler. 3 İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdular: Allah, bu ayetin nüzulünden sonra Peygamberini korumaya kefil olmuştur: ve Allah seni insanlardan koruyacaktır Bundan sonra Hz. Peygamber her türlü takiyyeden uzak durmuştur Usul u Kâfi, c.2,,s.8 Tefsiri Nuru l Sakaleyn ve A yunu Ahbaru l Rıza (a.s) c.2, s.30 6

63 2. Hayvanların Şuuru ف رط ن ا ف ى ا ا مث ال ك م م م ا م ط ير ب ج ن اح ه ي ا ل ط ائ ر ي و ل ة ف ى ال ر ض ا م ن د اب و م ح ش ون ر م ه ي ال ك ت اب م ن ش یء ث م ا ل ى ر ب Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler. Enam, 38 Kur an ın hayvanların yaşamlarının beyanı hususuna özel bir ilgisi vardır. İnsanlara hidayet yolunu gösterirken hayvanların yaratılış, şuur ve sıfatlarının hatırlatılmasından istifade edilmiştir. Sizin yaratılışınızda ve (Allah ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır. Rivayetlerde ve beşeri tecrübelerde hayvanların şuur ve derk etme yetileri hususunda pek çok örnekler göze çarpmaktadır. Hayvanların yaşamını tanıma ve benzerliklerin bulunması için çokca düşünülmelidir: hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. 2 Ayet, rivayet ve tecrübelerden şuurun insana özgü olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin: Hz. Süleyman (a.s) ordusuyla bir bölgeden geçerken bir karınca diğer karıncalara şöyle seslenmiştir: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin! dedi. Düşmanı tanımak sadece karıncaların içgüdüsüyle gerçekleşmiş değildir. Üzerlerine doğru gelen kimsenin Süleyman ve ordusu olduğunu da anlatmaktadır ki bu içgüdüden daha ileri bir yetidir. 2 Hüdhüd, gökyüzünden yeryüzündeki insanların şirk koştuklarından haberdar olmuş; Hz. Süleyman a (a.s) Sebe bölgesinin insanlarının Allah ı tanımadıkları bilgisini vermiştir. O andan sonra da özel bir görev almıştır. Öyleyse tevhidi tanıması ve şirkin çirkinliğinin haberini Hz. Süleyman 2 Casiye,4 Tefsir-u Meraği 62

64 Peygamber e (a.s) ulaştırması ile habercilik gibi özel bir göreve sahip olması, konunun içgüdüden daha ileri bir noktada olduğunu gösterir. 3 3 Hz. Süleyman ın (a.s) Hüdhüd kuşunun kaybolma nedenini kendisine sorduğunda hayvanın kabul edilebilir bir özür ve delil sunmuş olması, şuurunun içgüdüden daha ileri bir konumda olduğunu gösterir. 4 Kur an ın, Tüm varlıklar Allah ı tesbih eder ama siz anlamazsınız 4 ifadesinde kastedilen, tekvini tesbih değildir. Çünkü biz tekvini tesbihi anlamaktayız. Öyleyse Kur an, farklı bir tesbihe işaret etmektedir. 5 Kur an ayetlerinde, Allah için secde tüm varlıklara nispet edilmiştir. Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah a secde ederler. 5 6 Kuşlar, Hz. Süleyman (a.s) ın ordu harekâtında yer almışlardı: Süleyman ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı; hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevk ediliyordu. 6 7 Kuşlar birbirlerine seslenebilip anlaşabilmekteler. Hz. Süleyman ın (a.s) iftiharı ise Allah ın kendisine kuşların dilini öğretmiş olmasıdır. Süleyman Davud a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi 7 8 Vahşi hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde 8 ayeti kıyamette hayvanların da haşredileceğini ortaya koymaktadır. 9 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir. 9 ayetinde hayvanların şuuruna ve bilinçli kulluk yaptıklarına işaret edilmektedir. 0 Bazı hayvanların (köpek gibi) ev sahibine ve ailesine vefalı olması yine onların şuurlu olduğunu ortaya koyar. Av köpekleri ile kaçakçılığın ortaya çıkması için eğitilen polis köpekleri bu hayvanların özel bir bilince sahip olduğunu gösterir. 2 İslam, bir hayvanın gözü önünde bir başka hayvanın kesilmesini yasaklamıştır. Bu hayvanların öldürülmeye ve kesilmeye olan şuurunu ortaya koyar Neml, 22 İsra, 44 Nahl, 49 Neml, 7 Neml, 6 Tekvir, 5 Nur, 4 63

65 22. Bidat ve Bidate Karşı Savaş ف ى ش یء ا ن م ا ا م ر ه م ا ل ى الله ث م م ل س ت م ن ه ا ع وك ان وا ش ي م ا ن ال ذ ين ف ر ق وا د ين ه ل ون ف ع ب ما ك ان وا ي ن ب ي ئ ه م Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların isi ancak Allah a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. Enam, 59 Dinde tefrikacılık yani bidat koymak ve dini şahsi düşüncelere göre tefsir etmek gibi yıkıcı eylemler içine girenler, Kur an da ve hadislerde en şiddetli ifadelerle uyarılmıştır. Onlardan bazıları şöyledir: Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için Bu Allah katındandır diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların! İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: Her ne zaman bir bidat gelirse, bir sünnet gider. 2 Peygamberlerin ve ulemanın vazifeleri, bidatları kaldırmak ve tahriflerin önünü almaktır. 3 Rivayetlerde şöyle geçer: Bidat sahibinin tövbesi, kabul edilmez. Allah bidat koyanın hiçbir amelini kabul etmez. 4 Her kim bidat yerleştirene ihtiram etse ya da razı olur şekilde tebessüm etse dininin mahvolması için adım atmıştır. Hz. Rasulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ümmetim arasında bir ihtilaf peydahlandığı vakit kim benim sünnet ile söylemime göre amel eder ve başkalarının yol ve yöntemleri üzerine hareket etmezse yüz şehid sevabı alır. 5 Kur an da Yahudi âlimler dinde yarattıkları tahrif ve değişmelerden ötürü defalarca eleştirilmiştir. Hz. Musa (a.s) hakkında ayet ve rivayetlerden Bakara, 79 Biharu l Envar, c.2, s.264 el-hayat c.2, s.344 Kenzu l Ummal, H. 5 Biharu l Envar, c.2, s262 64

66 şunu anlıyoruz: Tur Dağı ndan döndüğünde kavminin inhirafını ve bir buzağıya taptıklarını görünce sinirli bir hâlde Tevrat levhalarını yere atarak kendi yerine vekil olarak bıraktığı kardeşinin sakalından tutarak Neden ümmetim saptı? diye çıkışır. Harun cevap olarak: Eğer sapmalarına engel olmak için şiddete başvursaydım korktuğumuz şey olacak yani insanlar dağılacaklardı. Ve sen İnsanlar neden fırka fırka oldular diye soracaktın? (Böylelikle senin geri dönmen dahi onların ıslah olmasını sağlayamayacağı bir tefrika olacaktı.) Bu ayet ve rivayetler, din bilginlerine mektebin aslını koruma ve fikri sapkınlıklara karşı çıkma gibi ağır sorumluluklar yüklemektedir. Aynı zamanda ümmetin toplumsal birliğini ve korunmasını da vurgulamaktadır. 65

67 23. Kıyamet Soruları سل ين ر ل ن س ئ ل ن ال م و ا ل ي م ل ن ال ذ ين ا ر س ل ه ف ل ن سپ Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz! A raf, 6 Kıyamet gününde birkaç hususta soru sorulacaktır: - Nimetler: Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz. Birçok rivayete göre ayet-i kerimede geçen nimetlerden sorguya çekileceksiniz cümlesindeki nimet mısdaklarından biri de rehberlik ve velayet tir. 2 - Hz. Peygamber in (s.a.a) Ehl-i Beyt i (a.s) Kur an daki bu ayet için şöyle buyurmuşlardır: İnsanlara Kur an ve Ehl-i Beyt e (a.s) ne şekilde davrandınız diye sorulacaktır Eylem ve davranışlardan: Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz Uzuv ve organlardan: Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur Peygamberlerin kabul ve reddedilmesinden: Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?... 5 Başka bir ifadede ise insanların dini rehberlere karşı tutumlarından sorguya çekileceklerine dair haberler verilmiştir. Allah ın peygamberleri toplayıp da Size ne cevap verildi dediği gün Ömür ve gençliği nasıl harcadığı hususunda sorulacaktır. 7 - Kazanç ve gelirden: Bu hususta şöyle bir rivayet nakledilir: Kıyamet gününde insan özellikle şu dört şeyden sorgulanacak ve hesaba çekilecektir: Ömrünü ve gençliğini nasıl geçirdiği, mal ve gelirini nasıl elde ettiği ve nerelere masraf ettiği Tekasür,8 Furkan Tefsiri Hicr, İsra, 36 En am, 30 Maide, 09 Kâfi, c.2, s.35, Biharu l Envar, c.7, s

68 ى ذ ل ك الت ق و 24. Kur an da Elbise اس ول ب ور يش ا وا ت ك م س وار ى اسا ي ا د م ق د ا ن ز ك م ل ن ا ع ل ي ل ب ن ى ي ا ب ون ذ ك ر م ي ل ه ات الله ل ع خ ي ر ذ ل ك م ن ا ي Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah ın ayetlerindendir. Belki düşünüp de öğüt alırlar. A raf, 26 Ayet üzerinde biraz dikkat edip düşünüldüğünde aşağıdaki mesaj ve noktalardan istifade edilebilir. Maddeler halinde sıralarsak; İlahi nimetlere teveccüh etmek, Allah a olan sevgiye ve gafletten uzaklaşma nedenidir. Ey Âdemoğulları Size elbise indirdik Belki düşünüp de öğüt alırlar. 2 Elbise, bedeni kapattığı zaman ilahi bir nimettir. Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi 3 Elbisenin hazırlanmasında tabii faktörlerin yanı sıra insanların da çabası söz konusudur. Ancak bunların tümü Allah ın elindedir. Ey Âdemoğulları Size elbise indirdik 4 Giymek ve giyindirmek Allah ın işidir. Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi indirdik Bununla beraber çıplaklık ve çıplak bırakmak şeytanın işidir. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi 5 Elbise, ilahi nimettir. Size ayıp yerlerinizi örtecek elbise Çıplaklık ve örtünmeden kaçınmak günah nedenidir. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi 6 Güzel elbiselerle giyinip örtünerek süslenmek Allah ın sevdiği eylemlerdendir. Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik Süslenmek ve israfa kaçmadan güzel elbiselerden istifade etmenin bir sakıncası da yoktur. A raf, 20 67

69 7 Maddiyatın yanında maneviyat, süslenmenin yanında takva olması gerekir. Süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Aksi takdirde elbise israf, kibir, fesat, gösteriş, şehvet aracı ve böbürlenme gibi benzeri sıfatların oluşmasına vesile olur. 8 Elbise ayıpları örttüğü, sıcak ve soğuktan insanı koruduğu ve süslenme aracı olduğu gibi takva elbisesi de ayıpları örter, günahtan sakındırır ve insanın manevi güzelliğinin süsüdür. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. 9 Topraktan pamuk çıkar. Yiyeceği ot olan hayvandan ise yün elde edilir. Kurdun ağız suyundan ise ipek elde edilir. İşte bunların tümü insana öğüt ve hatırlatmaya neden olan Allah ın ayetleridir. Bunlar Allah ın ayetlerindendir. Belki düşünüp de öğüt alırlar. 68

70 25. Mescid ve Ziynet و ل ت س ر ف وا ا ن ه ل واش رب وا س ج د وك ل وا ا د م خ ذ وا ز ين ت ك م ع ن د ك ل م ن ى ي ا ب س ر ف ين ي ح ب ال م Ey Âdemoğulları! Her mescidde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için. Fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. A raf, 3 Kur an da Ey Âdemoğulları şeklinde beyan edilen hitap; esasında bütün insanlar ile tüm dinlerin müşterek oldukları hususlar hakkındadır denilebilir. Kur an mal ve evlat için ziynet ifadesini kullanmıştır. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür Öyleyse ayetin bir açıklaması da; mal ve evladını mescide gideceğin vakit yanında bulundur şeklinde olabilir. Böylelikle mallarınız vesilesiyle, Müslümanların maddi sorunlarını çözmüş olursunuz. Evlatlarınızın mescidde ve cemaatte hazır bulunması ile de sizden sonra gelecek kuşağın ahlaki sorunlarına çözüm bulmuş olursunuz. Rivayetlerde adil cemaat imamının, zahirini (kılık kıyafetini) düzeltmesi, hoş kokular kullanması ve namaz vakti için güzel elbiseler giymesi, namazda rüku ve secde anında ellerini yukarıya kaldırması, Cuma ve bayram namazlarına iştirak etmesi ziynetin örnekleri arasında sayılmıştır. 2 İmam Hasan Mücteba (a.s) namaz için ve mescidde bulunduğu vakit en güzel elbiselerini giyer ve şöyle buyururdu: Allah güzeldir ve güzel olan şeyi sever. Ben de güzel elbiselerimi Allah için giyiniyorum. Daha sonra bu ayet-i kerimeyi tilavet ederlerdi. 3 Allah güzelliği ve süslenmeyi sever. Aksi takdirde süslenme ve güzelleşme emrini vermezdi. güzel elbiselerinizi giyin. İslam bundan 2 3 Kehf, 46 Nuru l Sakaleyn ve Minhacu l Sadıkin ve İsna Aşeri Tefsiri Tefsir-u Mecmau l Beyan 69

71 ötürü fıtri bir esas üzerinedir. Ve insan da fıtraten süslenmekten ve ziynetten keyif alır. Süslenerek mescide gitmek, Allah ın kullarına ve ibadetlerine hürmet etmektir. Bununla birlikte başkalarının da mescide yönelmeleri için teşvik ve cezbetmeye sebep olmaktadır. Ziynet ve lezzetli yemeklerden istifade etmek, tabii ve fıtri bir durum olsa da kimi özel şartlarda ihtiyaç sahipleri ve mahrumlarla hemdert olmak ve sıkıntılarını paylaşmak gerekir. İnsanların nispeten daha bir refaha ulaştığı dönemde İmam Cafer Sadık ın (a.s) yeni elbiseler giydiğini tarihte okuyoruz. İmam Ali nin (a.s) eski elbiseler giydiği dönemde ise insanların alım gücünün bulunmadığı ve fakir bir şekilde yaşadıklarını biliyoruz. Bu iki İmam arasındaki yöntemde bir çelişki bulunmamaktadır. Çünkü her iki zamanın toplum şartları birbirlerinden farklılık gösteriyordu. 4 Biraz dikkat edip mütalaa edildiğinde aşağıdaki mesaj ve noktalardan istifade edilebilir. Maddeler halinde sıralarsak; Mescid, Müslümanların karargâhıdır. Süslenmeli, güzel ve cazibeli olmalıdır. her mescidde güzel elbiselerinizi giyin 2 En güzel ve en iyi elbise, en iyi mekân içindir. her mescidde güzel elbiselerinizi giyin 3 İslam dininin hem namazın batınına - Onlar namazlarında huşu içindedirler 5 -, hem de zahirine - her mescidde güzel elbiselerinizi giyin - teveccühü vardır. Evet, İslam da zahir ve batın, dünya ve ahiret birbiriyle böyle harmanlanmıştır. 4 Ziynet ve süs, ferdi namazlarda her ne kadar kıymetli de olsa, toplum ve mescid içinde özel bir yeri vardır. her mescidde 5 Önce namaz, sonra yemek. her mescidde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için Önce ruh ve maneviyata, daha sonra bedene teveccüh edilmelidir. 4 5 İsna Aşeri Tefsiri Mu minun, 2 70

72 26. İsraf ve Sonuçları İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Mallar, insanın elindeki ilahi vediadır, emanettir ve harcanması israf edilmeden yapılmalıdır. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Her kim bir günlük rızkına sahip olur ancak kanaat etmez de insanlardan dilenirse müsriftir. 2 Yemekte israf ve pisboğazlık, birçok bedensel ve ruhsal hastalıkların kaynağıdır. Bununla birlikte katı kalpliliğe ve ibadetin lezzetine varmaktan mahrum olmaya sebeptir. Hz. Peygamber (s.a.a) da bu hususta şöyle buyurmuştur: Mide, her hastalığın ocağıdır. Hıristiyan bir doktor bu ayet ve hadisi işittiğinde şöyle söylemiştir: Tıp ilminin tümü, bu ayette ve Peygamberinizin sözünde gizlenmiştir. 3 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Malın elden gitmesi ve bedene zarar getirecek her ne sebep olursa, israftır. 4 Bu hususta bir diğer rivayet şöyledir: Allah yolunda harcanan her ne ise ve her ne kadar da olsa, israf değildir. Ancak Allah a isyan etme yolunda harcanan her ne olsa ve her ne kadar küçükse de israftır Tefsir-u Safi Tefsir-u Furkan Tefsir-u Mecmau l Beyan Usul u Kâfi, c.2, s.499 Tefsir-u Minhacu s Sadıkin 7

73 27. Refahın Çeşitleri ve Rızkın Genişliği اء وال ر ض م رك ات م ن الس ن ا ع ل ي م ب ات ق وا ل ف ت ح ه و ن وا ال ق رى ا م و ل و ا ن ا ه ل ون ب ك س ب ما ك ان وا ي ن اه م و ل ك ن ك ذ ب وا ف ا خ ذ O ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik. A raf, 96 Kur an da iki grup için iki tür genişlikten bahsedilmiştir. - İyiler için beraberinde bereketin sunulduğu refah ve genişlik: Onların üzerine bereket kapılarını açardık 2- Kâfir ve hak etmeyenler için beraberinde bereketin sunulmadığı refah ve genişlik:..onların üzerine her türlü kapıyı açtık Zira nice nimetler; geçici gaflete, gurura ve tuğyana sebep olmaktadır. Allah, kâfirlerin refah ve genişliğini mühlet ve ahitlerini doldurma vesilesi olarak karar kılmıştır. Öyleyse her zahiri nimete gönül verilmemelidir. Çünkü bu nimetler; eğer müminler için olursa bereket sebebidir; kâfirler içinse, geçicidir ve ilahi kahır vesilesidir. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Kimi zaman kulun Allah tan bir haceti ve isteği olur ve Allah onun dualarını kabul eder. Bir diğer hacetini elde edene kadar bu hep böyle devam eder. Ancak sonra kul bir günah işlediğinde hacetini elde edememesine neden olur. 2 Bu ayetin açık mısdaklarından biri de Hz. Mehdi nin (a.s.) zuhur zamanıdır. Rivayetlerin işaret ettiğine göre; zuhur zamanının bereketi gökyüzü ve yeryüzünden saçılacak, dökülecektir Enam, 44 Tefsir-u İsna Aşeri Tefsir-u Nuru l Sakaleyn 72

74 28. İyiliği Emretmenin Faydaları ا ش د يد ا ق ال وا ب ه م ع ذ اب ا و م ع ذ م ل ك ه ه ا الله م ل م ت ع ظ ون ق وم م ة م ن ه و ا ذ ق ال ت ا م ت ق ون م ي ل ه ك م ول ع ع ذ ر ة ا ل ى ر ب م İçlerinden bir topluluk: Allah ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz). A raf, 64 İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak kitabında, hatta hiçbir etkisi olmasa dahi iyiliği bu amelin ondan fazla faydasını yazmıştım. Burada ise konunun kısa bir özetini sunmuş olacağım. Böylelikle iyiliği emretmenin terk edilip kötülüğün işlenmesi karşısında sükut etmek, korkmak ve kayıtsızlık gibi durumlar giderilmiş olsun. Bugünlerde kimi zaman emretmemiz ve sakındırmamızın bir etkisi olmayabilir. Bununla beraber tarihte, başkalarının fıtratlarına dönmelerinde ve hüküm vermelerinde etkili olabilir. İmam Hüseyin in (a.s), tarih süreci içerisinde insanların vicdanları gafletten uyansın diye iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yolunda şehit olması gibi... 2 Kimi zaman emir ve nehiy, başkaları için ortam sağlar. Ezanı dinleyen olmasa dahi yüksek sesle okunmasının sünnet olması, herhangi bir taşıt olmasa dahi trafik lambasında kırmızı ışık yandığında durulması gerektiği gibi. Kanunun korunması ve kanuna saygı ortamının yaratılması önemli ve gereklidir. 3 Kimi zaman emir ve sakındırmalarımız, günahkarları günah işlemekten alıkoymayabilir. Ancak söylemlerimiz peyderpey de olsa günahın lezzetini damağında acı bir tada dönüştürecektir. Ya da en azından rahat bir hâl ile günah işleyemeyecektir. Bu satırları İyiliği Emretme Haftası ve Muharremin onuncu günü olan Aşura da ya - mam dikkat çekici olsa gerek. İmam Hüseyin (a.s), kendi kıyam felsefesini hakka amel etmeyen ve kötülükten sakındırmayan topluma karşı olmak şeklinde tanıtır. 73

75 4 Özgürlüğün korunması için emredilip, sakındırılmalıdır. Çünkü bu tür söylemlerde bulunmamak toplumu kasvetli, korkulu ve sessiz bir atmosfere taşır. 5 İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak başkaları dinlememiş olsa dahi insanın kendisi için bir makam yaratır. İnsanları Allah a çağıran, iyi iş yapan ve Ben Müslümanlardanım diyenden kimin sözü daha güzeldir? 2 6 İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak başkaları için bir etkisi olmasa dahi en azından kendimiz için bir tür Allah a yaklaşma yoludur. Cesaret telkininde bulunmak ve bunu dillendirmek, bir nevi taahhüt ve görevi üstlenmedir. 7 Kimi zaman emir ve sakındırmalarımızın yakın bir zamanda etkisi olmayabilir. Ancak yanlış işler yapanlar çıkmaz yola vardıkları gün vicdanları uyanacak ve sizin doğru söylediğinizi anlayacaklardır. Öyleyse söylediklerinizin bugün etkisi olmasa dahi, ileriki zamanlarda bir eseri olacaktır. 8 İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak insanın vicdanını yumuşatır. İnsan bir başına kaldığında ben vazifemi ifa ettim diyecektir. Başkaları dinlemese de bu vicdan rahatlığı pek kıymetlidir. 9 Başkaları dinlemese dahi iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, Peygamberlerin yaşayış tarzı ve davranışıdır. Kur an şöyle buyurur: Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar. 3 Yahut defalarca insanların peygamberlerin öğüt ve irşatlarını dinlemediklerini, yüz çevirdiklerini beyan etmiştir. Öyleyse herkesin sözümüzü dinleyeceği beklentisinde olmamamız gerekir. 0 İyiliği emretmek, yanlış işler yapan kimselere hüccetin tamamlanması, kanıtların ortaya konmasıdır. Böylelikle kıyamet günü bana kimse bir açıklama yapmadı denilemeyecektir. Aynı şekilde ikaz edene de niye uyarıda bulunmadın denmesine engel olacaktır. İlahi kahır esnasında, iyiliği emredenler kurtulacaktır. (bir sonraki ayette de açıklanacağı üzere ) 2 3 Fussilet, 33 Saffat, 3 74

76 Binaenaleyh peygamberler ve vasileri hak kaybolup ortadan kalkmasın diye iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yolunda şehit düşmüşlerdir. Kur an bu hususta şöyle buyurur: haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. 4, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. 5, Haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar 6 Bu ayet-i kerimelerden, insanın kimi zaman iyiliği emretmekte şehadet hududuna kadar ilerleyebileceği anlaşılmaktadır. Hz. Ali (a.s) vekiline (Basra Valisi İbn-i Huneyf e) yazdığı mektupta; onu, etrafındaki varlıklı ve eşraftan kimselerin sofrasında hazır bulunması nedeniyle kınamıştır. 7 Yani Hz. Emiru l Müminin Ali, (a.s) zühd ve takva yolunun eşrafçılık düzeni içine çekilmemesi için bir şahsı mektebe feda etmiştir Al i İmran, 2 Bakara, 6 Al i İmran,2 Nehcu l Belağa, 45. mektup 75

77 29. Allah ın insandan söz alması, sözleşmesi ا ل س ت د ه م ع ل ى ا ن ف س ه م وا ش ه م وا ذ ا خ ذ ر ب ك م ن ب ن ى ا د م م ن ظ ه ور ه م ذ ر ي ت ه مة ا ن ا ك ن ا ع ن هذ ا غ اف ل ين م ال ق ي و ل ى ش ه د ن ا ا ن ت ق ول وا ي ك م ق ال وا ب ب رب Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler. A raf, 72 Zürriyet oldukça küçük toz (ya da çok küçük karınca) anlamına gelen zerre kelimesinden türetilmiştir. Burada kastedilen insan nütfesinin bir parçası yahut küçük ve sabi yaşta olmasından dolayı zerre kelimesinden gelir. Bir diğer görüşe göre zürriyet parçalamak anlamında kullanılan zerev kelimesinden türetilmiştir. Yaratmak manasında kullanılan zere-e den türetilmiş olabilir. Ancak çoğunlukla evlat ve nesil olarak kullanılır. Allah ın Âdemoğullarından ne biçimde söz aldığı bu ayet-i kerimede beyan edilmemiştir. Ancak müfessirler bu yönde oldukça fazla görüş ortaya atmışlardır. Bu görüşlerden en meşhur olanı iki tanedir: - Rivayetlere göre; Hz. Âdem in (a.s) yaratılmasından sonra dünyanın sonuna kadar gelecek olan tüm çocukları dağılmış zerreler şeklinde, birbirinin ardı sıra giden karıncalar misali onun sırtından dışarı çıkar. İşte Âdemoğlu burada ilahi hitabı ve suali işitir. Ve tüm insanlık Allah ın kudretini ve Rabliğini itiraf eder. Daha sonra hepsi sırayla, tedricen ve tabii bir döngü ile dünyaya gelmeleri için Âdem peygamberin sulbune ve çamuruna geri dönerler. Bu âleme âlem-i zer ve bu sözleşmeye de elestu ahdi denilir. 2 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Zer âleminde, Hz. Âdem (a.s) ın zürriyetinden kimileri diliyle ikrar etmesine rağmen, kalbiyle 2 Tefsir-u Numune Usul u Kâfi, c.2, s.3 76

78 iman etmemişti. 3 Hz. Peygamber den (s.a.a) nakledildiğine göre bu ikrar Arafe günü alınmıştır Zer âleminden kastedilenin tekvini fıtrat sözü olduğudur. Yani Hz. Âdem in evlatları babalarının sulbunden ve annelerinin rahimlerinden zerrecikler halinde çıktıkları zamanki halllerinden başka bir şey değildir. Allah Teâla, tevhidi fıtratı ve hakkı araştırmayı insanlığın tabiatına yerleştirmiştir. Bu ilahi sır, bir içsel his ve huy şeklinde tüm beşeriyetin fıtratında yer almıştır. Beşeriyetin akıl ve idrak etmesinde de, Allah a inanmak bir hakikat olarak kendisinde yol gösterme etkisi yaratır. Bu yüzden fıtrat ve beşeri akıl, Allah ın rububiyetine şahitlik eder. Bazı rivayetlerde İmam Cafer Sadık a (a.s) fıtrat hususunda soru sorulduğu nakledilir. İmam Cafer Sadık (a.s) fıtratı, âlem-i zer olarak tanıtmıştır. 5 Bir takım rivayetlerde ise, fıtrat zer âleminin kendisi değil de bir sonucu olarak anlatılmıştır. İnsanlar toplanıp durdurulduğunda ikrar ettiler; ancak daha sonra sözlerini unuttular. Bu ikrarın eseri belirtildiği üzere fıtrattır. Kalbin yönelmesi O nadır. Bu anlatılanlar her hâlükârda kelamcı, muhaddis ve müfessirlerin konu ile ilgili söylemleridir. Bu yüzden bu husustaki son yargıyı gerçek ilim ehline, yani ilimde derinleşen kimseler olan Ehl-i Beyt e (a.s) bırakıyoruz Tefsir-u Nuru l Sakaleyn Tefsir-u Durru l Mensur Tefsir-u Burhan ve Tefsir-u Nuru l Sakaleyn, Peyam-ı Kur an, c.3, s.7 Muhtelif görüşlerden haberdar olmak için Ayetullah Mekarim Şirazi nin kaleme a - dığı Menşur-u Cavid ve Ayetullah Cafer Subhani nin Etibu l Beyan isimli tefsir kitaplarına bakabilirler. 77

79 30. Allah ın Güzel İsimleri ا ج سي ز ون م م ائ ه ا س ل ح د ون ف ى وا ال ذ ين ي وذ ر ا ف اد ع وه ب ه اء ال ح س نى م س و لل ه ال مل ون ك ان وا ي ع En güzel isimler (el-esmâü l-hüsnâ) Allah ındır. O halde O na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. A raf, 80 Her ne kadar Allah ın tüm sıfat ve isimleri güzel ve Allah sayılamayacak ve hesap edilemeyecek tüm mükemmel sıfatlara sahip olsa da rivayetlerde Allah ın 99 ismi sayılmıştır. Bu isimler Ehl-i Sünnet in Sahih-i Buhari, Sahih-i Muslim ve Tirmizi kitaplarında da nakledilmiştir ve Her kim bu isimlerle Allah ı çağırırsa, duaları kabul olur, denmiştir. Her kim onları sayarsa, cennet ehlidir. Kuşkusuz burada kastedilen lafzı olarak ve dudak hareketiyle zikretmek değildir. Esasen bu sıfatlara teveccüh etmek, onlardan ilham almak ve yakınlık kurmaktır. Allah ın rivayetlerde geçen 99 ismi şöyledir: Allah, İlah, el-vahid, el-ehed, es-samed, el-evvel, el-ahir, es- Semi, el-basir, el-kadir, el-kahir, el-ali, el-a la, el- Baki, el-bedi, el-bar, el-ekrem, el-zahir, el-batın, el-hay, el-hakim, el- Alim, el-halim, el-hafiz, el-hak, el-hasib, el-hamid, el-hafi, el-rab, el- Rahman, el-rahim, el-zar, el-rezzak, el-rakib, el-rauf, el-rafi, el-selam, el-mu min, el-muheymin, el-aziz, el-cabbar, el-mutekebbir, el-seyyid, el-subbuh, el-şehid, el-sadık, el-sani, el-tahir, el-adl, el-afv, el-ğafur, el-ğani, el-ğiyas, el-fatır, el-ferd, el-fettah, el-falik, el-kadim, el-mulk, el-kuddus, el-kavi, el-karib, el-kayyum, el-kabiz, el-basit, el-kazi l Hacat, el-mecid, el-mevla, el-mennan, el-muhit, el-mubin, el-mukayyit, el- Musavvir, el-kerim, el-kebir, el-kafi, el-kaşif, el-zur, el-vitr, el-nur, el- Vahhab, el-nasır, el-vasi, el-vedud, el-hadi, el-vafi, el-vekil, el-varis, el-bir, el-bais, el-tevvab, el-celil, el-cevad, el-habir, el-halık, el-hayra n Nasırin, el-deyyan, el-şekur, el-azim, el-latif, el-şafi. 2 2 El-Mizan ve Numune Tefsirleri Mecmau l Beyan ve Nuru l Sakaleyn Tefsirleri, Tevhid-u Saduk 78

80 Kur an da Allah ın 45 ismi geçmektedir. Rivayetlerde ise bu sayı 99 dur. Bunun nedeni bazı isimlerin bir diğerine tatbik ve ilhak edilebilir olmasından dolayıdır. Ya da rivayetlerde geçen isimlerin zaten Kur an da var olması sebebiyledir Sadece bu sayıyla da sınırlamamak gerekir. Rivayetlerde geçen isimlerin içerik ve muhteviyatı bazı ayetlerde de yer almıştır. Örneğin; Sadık ismi Allah ın ismi olarak Kur an da yer almamıştır. Ancak Kim Allah tan daha doğru sözlü olabilir? 3 ayeti gelmiştir. Bazı rivayet ve Cuşen Kebir gibi dualarda Allah ın diğer isimleri de beyan edilmiştir. Mutlaka Allah ın güzel isimlerinden bazılarının eseri, bereketi ve özel imtiyazları olacaktır. Fahrurazi şöyle der: Allah ın tüm sıfatları iki şeye döner: Onun hiçbir şeye ihtiyaç duymaması ve tüm varlıkların O na ihtiyaç duyması. 4 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Allah a and olsun ki; O nun güzel isimleri bizleriz. 5 Yani ilahi sıfatlar bizde yansımıştır ve biz Allah ı gerçek tanıtan yoluz. Hadislerde geçen şu sözde olduğu gibi: Ehl-i Beyt in (a.s) faziletlerini tanımazlıktan gelenlere, reddedenlere yaslanmayın ve ilgi göstermeyin. Bir diğer rivayette İmam Rıza (a.s) şöyle buyurur: Biz (Ehl-i Beyt), Allah ın Esma-ul Husna sıyız (güzel isimleriyiz) ki; bizim marifetimizi kabul etmeyen hiç kimsenin ameli kabul değildir. 6 Esma ul Husna ifadesi Kur an da dört defa kullanılmıştır. Esma ul Husna nın üç örneği- mısdağı bulunur. 7 İlahi sıfat, ilahi isimler ve evliyaullah. 8 İmam Rıza (a.s) şöyle buyurur: Her ne zaman bir sıkıntı ve sorunla karşılaşırsanız, bizim vesilemizle Allah tan yardım dileyin. Daha sonra sözlerine şöyle devam ettiler:..allah ı Esma ul Husna ile çağırın 9 Yaratıcı, ancak kendini vasıflandırdığı şekilde tanımlanabilir. 0 Yani insan kendi kendine Allah ı isimlendiremez. Mesela Allah a afif ya da cesaretli gibi yakıştırmalar yapamaz Nisa, 22 Tefsir-u Kebir, Fahrurazi Tefsir-u Nuru l Sakeleyn, Usul u Kâfi, c., s.43 Tefsir-u İsna Aşeri İsra, 0 Taha, 8 Haşr, 24 Tefsir u Furkan Biharu l Envar, c.9, s.5 Tefsir-u Furkan 79

81 İsim, isim sahibini açığa çıkartır. Allah ın zatı mukaddestir. Haliyle O nun isimleri de mukaddes olmalıdır. Öyleyse hem Allah ın zatını münezzeh kabul etmeli; Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır hem de isimleri tenzih edilmelidir, münezzeh görülmelidir. Yüce Rabbinin adını tespih et. 2 Bu yüzden çevremizdekileri adlandırırken Allah ın isimleri düzeyinde ad kullanmak caiz değildir ve Allah ın yaratıcılığını ve zatını belirten isimler kullanılması doğru değildir. Şehid Mutahhari şöyle der: Allah ın isimlerinin alamet ve işaret tarafı yoktur. Allah ın isimleri, O nun zatının hakikatlerinden bir hakikati ve bir sıfatı zahir kılmaktadırlar. 3 İmam Cafer Sadık (a.s), bu ayet-i kerimeye işaret ederek şöyle buyurmuştur: Allah tan başka varlıklara ilahi isimler vermeyiniz. Ayette geçen Onun isimleri hakkında eğri yola gidenler lafızlarına dikkat çekerek sözüne şöyle devam etmiştir: Onlar, ilahi isimleri farklı hususlarda kullanırlar ve bu yaptıkları işle müşrik olurlar. Allah onlar için bir diğer ayet-i kerime de şöyle buyurur: Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah a iman ederler Tevbe, 3 A lâ, Aşina-i Ba-Kur an, s.4 Yusuf, 06 80

82 3. Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri ق ل ل ا م ل ك ل ن ف س ى ن ف ع ا و ل ض ر ا ا ل م ا ش اء الله و ل و ك ن ت ا ع ل م ال غ ي ب ؤ م ن ون ل ق و م ي ش ير وب ن ذ ير ن ى الس وء ا ن ا ن ا ا ل س ا م وم ل ست ك ث ر ت م ن ال خ ر ي De ki: Ben, Allah ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. A raf, 88 Kur an ve rivayetlerde kimi beyan edilen konularda Peygamberlerin ve evliyaullahın gaybî ilimlere sahip oldukları açıklanmış, kimi ayet ve rivayetlerde ise ele alacağımız ayette olduğu gibi onların gaybı bilmediklerine vurgu yapılmıştır. Bu iki grup ayet ve rivayeti şu şekilde tefsir edebiliriz: - Gaybi ilimleri bilmiyorlar şeklinde söylenilen cümlede esasen kastedilen, o büyük şahsiyetlerin kendilerinde bizzatihi gaybi ilmin olmadığıdır. Onlar gaybi ilimleri biliyorlar ifadesinde kastedilen ise bunun Allah ın ilham, vahiy ve iradesi vesilesiyle gerçekleştiğidir. Filan şehrin petrolü bulunmamaktadır sözünde olduğu gibi. Yani bu şehrin kendisine ait bir petrol yatağı bulunmamaktadır. Ancak petrol boru hatlarıyla, kara, deniz ve demiryoluyla şehre ulaştırılmaktadır. 2 - Gayb ilmi iki türlüdür. Peygamberler gayb ilminin büyük bir kısmını bilmektedirler. Kur an ın, Hz. Peygamber e (s.a.a) hitaben gayb haberini vahyettiği gibi: İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir Bazı gayb ilimlerini ise sadece Allah Teâla bilmektedir ve hiç kimsenin bu hususta bir bilgisi de bulunmamaktadır. Kıyamet gününün ne zaman vuku bulacağında olduğu gibi. Öyleyse Peygamberler ve evliyaullah, Allah a mahsus olan ve paylaşılmayan gaybtan habersizdirler ve diğer gayb ilimlerini ise kendilerine verildiği kadarıyla bilmektedirler. Hud, 49 8

83 3 - O büyük şahsiyetlerin, Peygamber ve vasilerinin muhatapları çeşit çeşittiler. Kimileri ğuluv ehli ve aşırıya kaçanlardan oluşuyordu. Peygamberler ve Ehl-i Beyt (a.s), onların haklarında ğuluv etmemeleri ve aşırıya kaçmamaları için Biz gaybı bilmeyiz şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır. Kimileri de bu büyük şahısları tanıma ve marifette noksanlığa sahiptiler. Peygamberler ve İmamlar da bu kimselerin marifette rüşdetmeleri için gayb ilimlerinden küçük bir bölümünü onlara sunuyorlardı. 4 - Gayb ilminin olmamasından kasıt, o anda huzur-u zihinlerinin olmamasıdır. Rivayetlerin buyurduğuna göre; gayb ilmi Masum İmamlar için, istedikleri anda her şeyden haberdar olabilecekleri nurdan bir sütun yoluyla gerçekleşmektedir. Falanın telefonunu bilmeyen ancak telefon defterine müracaat ettiğinde her türlü telefondan haberdar olan kimsenin durumu gibidir 5 - Gaybdan haberdar olmak, her yerde mükemmelliğin bir nişanesi olamaz. Kimi zaman noksanlığın dahi işareti olabilir. Örneğin; Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber in (s.a.a) yatağına yattığı gece eğer herhangi bir tehlikeyle karşılaşmayacağını bilseydi, bu hadise O nun için bir üstünlük olarak görülmeyecekti. Çünkü bu durumda, herkes Hz. Peygamber in (s.a.a) yatağına yatmaya gönüllü olurdu. Görüldüğü üzere burada üstünlük ve kemaldir gaybı bilmemektir 6 - Allah, gaybi ilminden kâr ve zarar beklentisi olan kimselere merhamet etmez. Ancak bu ayet-i kerimede konu edildiği gibi gayb ilminin sunulmasındaki hedef, insanların hidayet ve irşadı hususunu taşırsa Allah onları gayb ilminden haberdar eder. Hz. İsa nın (a.s) çevresindekilere gaybi bildiğini söylediğini Kur an şöyle nakleder: Allah ın izniyle evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm 2 Mekke ehli Hz. Peygamber e (s.a.a) gaybı bilmesiyle ilgili şunları söylediler: Eğer Allah ile bir irtibatın var ise, neden bize gelecekte fiyatları ucuzlayacak ve artacak ürünler hakkında bir haber vermiyorsun? Böylelikle senin de menfaat ve kârın olur hem zarar ve ziyan da etmemiş olursun. Onların bu sözlerinden sonra ele alınan ayet nazil olmuştur Al i İmran, 49 Tefsir u Mecmeu l Beyan ve Tefsir-u Numune 82

84 32. Mekarimu l Ahlak ile İlgili En Geniş Ayet وا ع ر ض ع ن ال ج اه ل ين ر ف ب ال ع ر وا م ال ع ف و خ ذ Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. A raf, 99 Bu ayet-i kerime tüm sade ve kuşatıcı haliyle, bütün usul-u ahlakı içinde barındırmaktadır. Bireysel ahlakı affedin ve toplumsal ahlakı iyiliği emredin ile; dostlukla affedin ve garazlıdan yüz çevirin ile söylemi; emredin le eylemi; affedin le olumluluğu, yüz çevirin ile olumsuzluğu içermekte, rehber ve ümmet için geçmiş ve günümüz olarak tüm zamanı kapsamaktadır. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Kur an da mekarimu l ahlak hususunda bu ayetten daha geniş içerikli bir ayet bulunmamaktadır. Kuşkusuz, affetmek şahsa münhasır ferdi bir meseledir. İnsan hakları ve beytülmalle ilgili meselelerde olduğu gibi hukuki bir husus değildir. Bu ayet-i kerime nazil olduğunda Hz. Peygamber (s.a.a), Cebrail den ayetin açıklamasını ve ayetle amel etme şeklini sordu. Cebrail in sorulan soru karşısında getirdiği mesaj şöyleydi: Sana zulmedeni affet, seni mahrum bırakan kimseye ihsan eyle ve seninle münasebetini kesen kimseyle de irtibat kur. 2 2 Tefsir-u Furkan Tefsir u Mecmeu l Beyan, Biharu l Envar, c.75, s.4 83

85 33. Hayat ve Yaşamın Bölümleri است ج يب وا لل ه و ل لر س د ع اك م ول ا ذ ا ل م ا ي ح ي يك م و اع ل م وا ا ن الله ن وا ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه ه ا ن ه ا ل ي ت ح ش ون ر و ء و ق ل ب ه ن ال مر ي ي ح ول ب Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka O nun huzurunda toplanacaksınız. Enfal, 24 Hayat, çeşitli bölümlerden oluşur. Bitkisel hayat: Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra canlandırır 2 Hayvani hayat: can veren, elbette ölüleri de diriltir. 2 3 Fikri hayat: Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse 3 4 Ebedi Hayat: Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim! der. 4 Peygamberlerin davet ettiği hayattan kasıt hayvani hayat olamaz. Çünkü peygamberlerin daveti olmadan dahi bu tür bir hayat mevcuttur. Hâlbuki burada kastedilen fikri, akli, manevi, ahlaki ve toplumsal yani hayatın tüm boyutlarını kapsayan yaşamdır. Elbette burada davet edilen hayat (ayetin devamında da görüleceği üzere Bedir savaşı ile ilgili ayetlerdir) cihada davettir. İnsan hayatı, esasında iman ve salih amel üzerinedir ki; Allah da, peygamberlerle insanları buna davet etmektedir. Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Onların buyruklarına itaat, pak ve temiz bir hayata ulaşmanın sırrıdır. Kur an ın bir başka suresinde bu yönde gelen Hadid, 7 Fussilet, 39 Enam, 22 Fecr, 24 84

86 şu ayeti okuruz: Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz. 5 Şia ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde de işaret edildiği üzere tertemiz yaşamın mısdaklarından en önemlisi; Hz. Peygamber in (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt in (a.s) velayetleri için ettiği davet ve nidayı kabul etmektir. 5 Nahl, 97 85

87 34. Emanetin İçeriği ون ل م وا ن ت م ت ع ان ات ك م سول و ت خ ون وا ا م ن وا ل ت خ ون وا الله والر ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه Ey iman edenler! Allah a ve Peygambere hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz. Enfal, 27 Kur an kültüründe emanet kavramının içeriği oldukça geniştir ve hayatın siyasi, toplumsal, ahlaki vs. tüm boyutlarını kapsar. Örneğin; - Tüm maddi ve manevi nimetler, inanç, Kur an, rehber, evlat, su ve toprak gibi 2 - Hz. Peygamber in (s.a.a) Ehl-i Beyt i 3 - Hem kendi (bedenimiz) varlığımız Allah sizin nefsinize ihanet ettiğinizi bildi 2, hem de toplum nefislerimize emanet edilmiştir. 4 - Bahşişler, ganimetler, zekât ve genel tüm mallar (Enfal suresinin girişi ve savaş ganimetiyle ilgili ayet) 5 - İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: Dinin hükümleri, farzları ve vacipler, emanettir Hükümet ve mesuliyet Öyleyse bu sayılan emanetler karşısında vazifelere itaatsizlik ve hakların eda edilmemesi ihanettir. İbn Abbas bu hususta şöyle der: Her kim İslam ın hükümlerinden bir kısmını terk etse, Allah a ve Peygamberine karşı bir tür ihanette bulunmuştur. 4 Yetkin ve kâmil olmayan kimselerin salihler üzerinde toplumsal mesuliyet almaları, Allah a, Resulüne ve Müslümanlara bir ihanettir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim emanete ihanet etse; gerçekte o münafıktır. Her ne kadar oruç tutsa, namaz kılsa ve kendisini Müslüman olarak tanımlasa dahi İmam Cafer Sadık (a.s) ise Mulhikat-ı Ahkaku l Hak c.4, s.564 Bakara, 87 Tefsir u Nuru l Sakaleyn Numune Tefsiri 86

88 bu hususta şöyle buyurur: İnsanların oruç ve namazları sizi aldatmasın. Çünkü kimi zaman bu ibadetlerin çoğu adet üzerinedir. İnsanları doğru konuşmalarıyla ve emaneti eda etmeleriyle sınayın ve tanıyın. 5 Emanete ihanet etmemek, insani hukuk ve vazifelerdendir. Öyleyse Müslüman olmayanların emanetine dahi ihanet edilmemelidir. 5 Usul u Kâfi, c.2, s.04 87

89 35. Hums ت امى وال ي بى و ل ذ ى ال ق ر سول ول لر ه س غ ن مت م م ن ش یء ف ا ن لل ه خ م ا ن ما وا و اع ل م وال م س اك ين و اب ن الس ب يل ا ن ك ن ت م ا م ن ت م ب الله و م ا ا ن ز ل ن ا ع ل ى ع ب د ن ا ي و م ال ف ر ق ان ي و م ق د ير والله ع ل ى ك ل ش یء ان ال ت ق ى ال ج م ع Eğer Allah a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız; bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri (hums) Allah a, Resulüne, onun yakınlarına (Ehl-i Beytine), yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir. Enfal, 4 Bu ayetin nazil olduğu andaki muhatabı, Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte Bedir savaşına katılıp, canla başla çalışan ve Allah için canından geçen ve zafere ulaşan kimseler hakkındadır. Hz. Peygamber in (s.a.a) ümitli gözlerle baktığı namaz, oruç, hicret, cihat ve şehadet ehli kimseler idi. Ancak buna rağmen Allah bu ayet-i kerimede şöyle buyurur: Ey Bedir cephesinin mücahitleri; eğer Allah a, Peygamber e (s.a.a) ve Kur an a imanınız var ise elde ettiğiniz ganimetlerden beşte birini veriniz. Yani Allah a iman etmenin şartı, namaz, oruç, cihat gibi hükümlerin yanı sıra vacip olan hums un da eda edilmesidir. Ganimet ve garamet kavramların her biri Kur an da altı defa kullanılmıştır. Garamet kavramı sadece savaştaki kayıplar değil, her türlü maddi zarar anlamında kullanılır. Ganimet de sadece savaştaki maddi kazanımlar değil, her türlü menfaati mana olarak içermektedir. Lisanu l Arab, Tacu l Urus, Kamus gibi sözlükler, Kurtubi, Fahrurazi, Alusi gibi Ehl-i Sünnet müfessirleri genellikle bu kelimelerin yukarıda açıklanan anlamında şüpheye yer bırakmazlar. Ragıb İsfehani nin Müfredat adlı eserinde ise şöyle geçmiştir: İnsanın elde ettiği her şeye, ganimet denir. Kur an da da ganimet kavramı savaş dışında kazanımlar için de kullanılmıştır. Allah ın nezdinde sayısız ganimetler vardır İmam Ali den de Her kim Nisa, 94 88

90 hak ile amel ederse, maksadına ulaşmış ve kazanım (ganimetler) elde etmiştir şeklinde rivayet edilmiştir. Rivayetlere ve Şia itikadına göre; bu ayet-i kerimede yer alan ganimet kavramı ticaretten elde edilen kazanımlardan bile daha genel bir mefhum içerir. Ayetin Bedir savaşında nazil olması, humsun sadece savaşlardaki kazanımlardan olacağını ispatlamaz. Ayette geçen ganimet kavramının sadece savaştan elde edilen kazanım olduğu kabul edilse bile; ayette humsun sadece bir bölümü açıklanmış diğer bölümleri ise rivayetlerle beyan edilmiştir deriz. Hums, rivayetlerde de özel bir önem ve ehemmiyete sahiptir. Öyle ki; her kim malından humsunu ödemezse malı helal olarak kabul edilmez ve o malda tasarruf etme hakkı da bulunmaz. Humsunu ödemediği maldan alınan elbiseyle kılınan namaz dahi fıkhen sorun teşkil eder. 2 Bu ayet, Enfal suresinin ilk ayetinde ganimetler sadece Allah ve Resulü içindir cümlesiyle çelişmez. Çünkü Hz. Peygamber ve O nun halifeleri yani Ehl-i Beyt İmamları (a.s) elde ettikleri humsun beşte birini ayette belirtilen kimselere harcarlar. Humsun dörtte birini ise Allah yolunda savaşan kimseler için verirler. Fakihler humsu yedi şey üzerinde vacip kabul ederler: Yıllık olarak elde edilen gelirin kârından. 2 Bulunan hazinelerden. 3 Madenlerden. 4 Denize dalarak çıkartılan kıymetli metalardan. 5 Harama karışmış helal paradan. 6 Zimmi kâfirin Müslümandan satın aldığı arsadan. 7 Savaş ganimetinden. Allah ın humsa ihtiyacı olmadığı çok açıktır. Öyleyse Allah ın hakkı, Allah ın kanunlarının hakim kılınması, Hz. Peygamber in (s.a.a) velayetinin tebliği, İslam ın sesinin tüm dünya insanlarına ulaştırılması, zayıf düşürülenlerin kurtarılması ve fesadın önünün alınması içindir. 2 Daha fazla açıklama için müellefin Hums adlı kitabına müracaat ediniz. 89

91 Rivayetlere dayanılarak, Allah ın hakkı Hz. Peygamber in (s.a.a) tasarrufuna bırakılmıştır. Hz. Peygamber in (s.a.a) hakkı ise O ndan sonra gelecek olan İmam a aittir. 3 Bu üç hak da İmam ın (a.s) gaybetinde, ya özel naiplerin ya da genel naipler olarak bilinen içtihat için tüm şartları üzerinde toplayan müçtehitler ve taklit mercilerinin tasarrufundadır. 4 Rivayetlerde humsun harcanacak diğer bölümü için; miskinler, yolda kalmışlar ve Ben-i Haşimoğullarının seyyidleri içindir denilmiştir. Fakir seyyidlerin zekât alması haram olduğundan ihtiyaçları hums yoluyla giderilmelidir. 5 Esasında İslam, toplumun mahrumiyetini kaldırmak için iki şeyi vacip kılmıştır: İlki; toplumun tüm fakirlerini içine alan zekâttır. Diğeri ise; bir bölümünün fakir seyyidlere ayrıldığı humstur. Hums ve zekât; fakirlerin bir yıllık ihtiyaçları ölçüsünde kendilerine takdim edilir, daha fazlası verilmez. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Ayetin açıklamasında gelen altı meselede de hakkın dağıtılmasında karar verici Masum İmam dır Tefsir u Safi Tefsir-u Numune Tefsir u Mecmeu l Beyan, Vesailu ş Şia, c.6, Kitabu l Hums Tefsir-u Safi 90

92 36. İnsanların Alınyazısının Değişme Nedeni م ته ى ر وا م ا ب ا ن ف س ه و ا ن ذ ل ك ب ا ن الله ل م ي ك م غ ي را ن ع م ة ا ن ع م ه ا ع ل ى ق و م ح ي غ ي م يع ع ل يم الله س Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir. Enfal, 53 Birçok hadiste zulüm ve günah gibi etkenler ilahi nimetlerin değişme nedeni olarak nitelendirilmiştir. Günah ve hak yoldan sapmalardan dönülmesi ise çeşitli ilahi nimetlerin artmasına neden sayılmıştır. Günahlar ve zulümler, insanı ilahi lütuftan istifade etme dirayetinden uzaklaştırır. Hz. Ali (a.s), Kasia hutbesinde bu konuya da işaret etmiş ve Kumeyl duasında şöyle seslenmiştir: Allah ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı affet. Allah ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı affet. Allah ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı affet. Allah ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı affet. Hz. Emirülmüminin Ali nin (a.s) Malik Eşter e yazdığı mektupta şöyle bir cümle geçer: Allah ın nimetlerini değiştiren şeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah mazlumların dualarını duyar, zalimlere de çağı gelince azabını yollar. 2 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Günahlarınızın cezası olan, gece ve gündüz çektiğiniz sıkıntı ve dertlerinizden Allah a sığının Tefsir-u Nuru l Sakaleyn ve Tefsir-u Furkan Nehcu l Belağa, İmam Ali (a.s) ın Malik-i Eşter e yazdığı ahitname Tefsir-u İsna Aşeri, Usul u Kâfi, c.2, s.269 9

93 37. Savaşa Hazırlık, İslam Toplumu için Zorunluluktur ون ي ت ره ب ب ه ع د و الله اط ال خ ل و م ن ر ب ت م م ن ق وة است ط ع ا م م و ا ع د وا ل ه ا ت ن ف ق وا م ن ش یء ف ى وم م ه ل م ع م ا لله ي ون ه ل م و ا خ ر ين م ن د ون ه م ل ت ع و ع د وك م ون وا ن ت م ل ت ظ ل م و ف ك م ا ل ي س ب يل الله ي Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız. Enfal, 60 Bu ayet Müslümanlara her yönden düşmana karşı hazır olma emrini vermekle birlikte, her türlü silah, araç-gereç ve propaganda yönteminden yararlanılmasını, hatta slogan ve marşlarla mücehhez olunmasını istemiştir. Bu emirlere uyulduğunda, düşmanların Müslümanların savaş gücünden çekinmeleri ve korkmaları sağlanır. Hz. Peygamber (s.a.a) Yemen de yeni bir silahın yapıldığını haber aldığında o silahın temini için birini oraya göndermiştir. Hz. Peygamber den (s.a.a) nakledildiği üzere; Bir ok nedeniyle üç kimse cennete gider: Yapanı, hazırlayıcısı ve atıcısı. İslam dininde at biniciliği ve ok atıcılığında kazanma ve kaybetme üzerine oynanan oyunlar caiz kabul edilmiştir. Böylelikle savaşa hazırlık ortamı yaratılmış olur. Ayette geçen lehum zamiriyle kâfirler ve iki önceki ayette konu edilen hainlik yapmasından korktuğun kimseler kastedilmiştir. Öyleyse daima hıyanet ihtimali olan düşman karşısında hatta anlaşma ve ahitname yapılmış olsa dahi hazırlık içerisinde olunmalıdır. 92

94 38. Mescidin Önemi ي ع م ر ا ن ما م س اج د الله م ن ا م ن ب الله و ال ي و م ال خ ر و ا ق ام الص ل وة و ا ت ى الز ك وة و ل م ه ت د ين ك ون وا م ن ال م سى ا ول ئ ك ا ن ي ي خ ش ا ل الله ف ع Allah ın mescitlerini ancak Allah a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. Tevbe, 8 Mescid, Müslümanların önemli toplumsal ve ibadi karargâhlarındandır. Öyleyse hem mescid ehli salih ve temiz, hem de programları eğitici ve terbiye edici olmalıdır. Beri taraftan mescidin bütçesi hem helal ve meşru olmalı; hem de mescid sakinleri takva ehli ve ihsan edenlerden olmalıdırlar. Aksine mescidleri yapanlar zorba ve sultanlar, namaz kıldıranlar az tahsilli ve korkak, mescidin hizmetlileri de üşengeç olurlarsa tabii olarak mescidler asli hedefleri olan manevi tekamülden uzak kalacaklardır. Merhum Feyz-i Kaşani nin Tefsir-i Safi de de dediği üzere mescidlerin tamiri tüm onarılmalar, halıların temizlenmesi, aydınlatılması, tedris ve tebliği kapsamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kimin mescide gidip geldiğini görürseniz, onun imanına şahitlik ediniz. Hadislerde mescide gitme alışkanlığı olan kimseler hakkında bir çok kazanımlar nakledilmiştir. Onlardan bazıları şöyledir: Din kardeşi ve dostun bulunması; faydalı bilgilerden haberdar olunması; irşad olması ve günahlardan kaçınması; İlahi nimet ve rahmeti kazanması. 2 İman, amelden ayrı bir şey değildir. İman edin namazı ikame edin gibi Namazın, zekâttan ayrı olmadığı gibi namazı ikame edin ve zekâtı verin Ve mescidler inkılaptan ayrı değildir: Mescidler Allah içindir 2 Tefsir-u Durru l Mensur Vesail uş Şia ve Tefsir-u Durru l Mensur 93

95 39. Dostluğun Ölçü ve Sınırı وم ا ا م ر وا ا ل م ي ر ن م ال مس يح اب ا م ن د ون الله و اب ا رب م ب ه ان ه ور ه م ا ت خ ذ وا ا ح ب ار ش ر ك ون ع ما ي ان ه ح سب واح د ا ل ا ل ه ا ل ه و د وا ا ل ه ا ب ل ي ع Allah ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih i rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emir olundu. O ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır. Tevbe, 3 Ayette geçen ahbar, hibr kelimesinden türetilmiştir. Ruhban kelimesi ise dünya işlerini terk eden ve kendisini bu işlerden uzaklaştıran anlamına gelen rahib sözcüğünden türetilmiştir. Onlar bu tüm mukaddes ve kutsi kisvelerine rağmen Rab ile bağlantıları olmayan, sadece Allah ın kullarıdırlar İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Ehl-i kitap alimleri namaz ve oruç ibadetlerini yapmadıkları gibi haramları helal, helalleri de haram addetmişlerdi. Hâl böyleyken bile insanlar onlara tabi oldular. Birilerine kayıtsız şartsız itaat etmek, bir tür ona tapınmak gibidir. İmam Sadık (a.s) bu hususta şöyle buyurur: Her kim günah yolunda bir başkasına itaat ederse, ona tapmış olur. 2 Öyleyse aşklar, dostluklar ve itaatlerin bir haddi ve hududu olmalıdır. Her türlü nizam, inanç, yol, mürşit, teşkilata itaat, hizipçilik Eğer Allah ın vahiy ve emrinden kaynaklanmıyorsa; aşırıcılık (ğuluv) ve ifrat etmenin pençesine düşülecektir. Peygamberlere tapınma ya da onları Allah ın oğulları kabul etmek gibi ki bunların hepsi şirktir. 2 Biharu l Envar, c.2, s.98 Tefsir u Nuru l Sakaleyn 94

96 40. Altın Toplamak ve Zekât ا م و ال الن اس ب ال ب اط ل ا ك ل ون ب ل ي الر ه ان و ن وا ا ن ك ث يرا م ن ال ح ار ب ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه و ي ص د ون ع ن س ب يل الله و ال ذ ين ي ك ن ز ون الذ ه ب و ال ف ض ة و ل ي ن ف ق ون ه ا ف ى س ب يل ذ اب ا ل يم الله ف ب ش ر ه م ب ع Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! Tevbe, 34 Rivayetlerde zekât; İmam Cafer Sadık a (a.s) sordular: Malın hangi miktarında zekât vacip olur? İmam cevap olarak şunu buyurdular: Zahir mi batın zekât mı? İmam her ikisi de yanıtını alınca önce zahir zekâttan istenilen miktarı beyan edip daha sonra batın zekât için şunu söylemiştir: Din kardeşinin senden daha çok ihtiyacı olan şeyi, kendin yerine ona tercih etmen ve seçmendir. Diğer bir rivayette ise İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah bu fazla mal varlıklarını kendi rızası olan yolda harcayasınız diye size bahşetti. Vurgunculuk ya da istiflemeniz için değil. 2 Nakledilen rivayetlere göre; İmam Zaman (a.c) zuhur ettiğinde hazine toplamayı haram ilan edecek ve tüm hazineleri savaş masrafları için kullanacaktır. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah, zengin Müslümanların malında zekât miktarını, yani fakirlerin yaşayacağı kadarını vermelerini vacip kılmıştır. Haberiniz olsun! Kuşkusuz Allah, vazifelerine uygun amel etmeyen bu kimselerin hesabını çok şiddetli bir şekilde alacaktır Tefsir u Safi Tefsir u Safi Tefsir u Safi 95

97 Allah Resulü şöyle buyurmuştur: Zekâtı ödenmeyen her mal bir definedir. Her ne kadar gizli, altın ve gümüş olmasa da durumu böyledir. 4 Ebuzer ve Hazine Ayeti Ebuzer Gaffari, Hz. Peygamber in (s.a.a) büyük sahabelerindendir. O; Muaviye, Osman ve hükümet yetkililerinin halkın malına olan şaşırtıcı eğilimlerine ve altın biriktirmelerine karşı önce Muaviye, sonra da Osman ın karşısında yüksek sesle bu ayeti okuyor ve şunu söylüyordu: Bu ayet-i kerime sadece zekât vermeyenleri değil, her türlü servet yığıcısını kapsamaktadır. El-Mizan tefsirinde de, Ebuzer in Osman, Muaviye ve Ka b ul Ahbar a karşı olan tutumu fakir toplum içerisinde servet biriktirmek her ne kadar mal helal yoldan elde edilse ve zekâtı ödenmiş olsa bile haramdır görüşünde olduğunu gösteriyor deniliyor. Kimileri bunu Ebuzer in şahsi içtihadı olarak görmüş olsalar da o bizzat kendi ifadesiyle Söylediklerimin hepsi Peygamber den işittiklerimdir demektedir. Diğer taraftan Ebuzer in sarahat ve sadakati Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından da teyid edilmiştir. Ebuzer in seçkin hayatının doruk noktası, yöneticilerin iktisadi savurganlıkları ve çarçur etmelerine karşı verdiği iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma mücadelesidir. Osman ile olan kavgası mal ve makam üzerine değildi. Ebuzer in Osman a olan itirazları muhakkak ki toplumsal bir sakındırma niteliği taşımakta idi. En sonunda Osman, böylesi devrimci ve âlim bir sahabeyi Şam a sürdü. Şam dan da çok kötü şartlarla Medine ye, oradan da Rebeze ye sürüldü. Burada da mazlum bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Bu mesele, Osman hükümetinin uygunsuz icraatlarındandı. Kimileri Osman ı temize çıkartmak için, Ebuzer e komünistlik ve özel mülkiyete karşıtlık gibi töhmetler atmaya çalışmışlardır. Ancak Allame Emini (r.a) el Gadir kitabında bu tür ithamlara karşı oldukça açıklayıcı bir reddiye yazmıştır Tefsir u Kenzu l Dakaik el-gadir, c.8 s

98 Ebuzer in sürekli tekrarlanan sürgünleri, Osman ın mali yöntemlerine karşı inkâr feryadı, onun hükümetiyle bu yöndeki tartışmaları, Muaviye nin haksız şekilde altın yığması, Ka b-ul Ahbar ın yanlış yönlendirmesi Şia ve Sünni kaynak kitaplarında nakledilmiştir. 6 Kimileri de bu tür münakaşaların yaşanmış olmasını Osman ın hükümeti döneminde inançların ve ifadelerin özgürce beyan ediliyor olduğuna hamlederek böyle bir yönlendirme yapmak istemişlerdir. Bazıları da böylesi büyük bir adamın sürülme meselesini, şerrin def edilmesi, menfaati elde etmekten daha önemlidir demek suretiyle onun Medine ve Şam da hazır bulunması şer telakki edilmiş, maslahata riayet edilmiş diye yorumlamışlardır. Ancak bilinmelidir ki bu utanç verici olay üzerinde hiçbir tevil yapılamaz. Çünkü Hz. Peygamber in (s.a.a) sadık ve takvalı sahabesinin bu aşikâr beyanı ve candan itirazları sadece dinden sapmalara karşı mesuliyetini yerine getirme nedeniyle olmuştur. 6 Tefsiru l Minar, c., s

99 4. Yersiz Eleştiri ا ا ذ ا ط وا م ن ه ع و ا ن ل م ي ض وا ا ر الص د ق ات ف ا ن ا ع ط وا م ن ه ل م ز ك ف ى ن ي م م و م ن ه س خ ط ون ه م ي Onlardan sadakaların bölüştürülmesi hususunda seni ayıplayanlar da vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar. Tevbe, 58 Lemz kavramı Arapça da insanın yüzüne karşı ayıplamak, hemz ise insanın arkasından ayıplamaktır. Sonraları marikin olarak da bilinen haricilerin lideri olacak şahıs, Huneyn Savaşının ganimetlerinin paylaştırılması hususunda Hz. Peygamber e (s.a.a) itiraz etmiş ve adaletle davran! gibi fütursuzca söz söyleme cüretini göstermiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) ise Benden daha adaletli kim davranabilir? diye yanıt vermiş, Ömer de bu cüretinden dolayı onu öldürmek istemiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) Ömer e: Bırakın onu! Onun öyle ibadet eden takipçileri olacak ki; ibadetlerinizi onların yaptıkları karşısında değersiz göreceksiniz (velayete bağlanmadan ve ruhsuz yapılan ibadetlere işarettir), okun yaydan çıktığı gibi, onlar bu tüm ibadetlerine rağmen dinden çıkacaklardır. Bu şahıs daha sonraları Nehrivan Savaşında Hz. Ali nin (a.s) eliyle cehenneme vasıl edilmiştir. Bazı insanların kin ve düşmanlıkları, kınama ve haksız hüküm vermeleri maddi ve şahsi menfaatlerini yitirdikleri anda meydana gelir. Doğru olmayan tahlillerin çoğunun kökünde insanın içinde yatan bu nedenler bulunur. İmam Cafer Sadık (a.s) insanların üçte ikisinin böyle olduğunu söyler. Usul u Kâfi, c.2, s

100 42. Sadıklarla Birlikte Olmak الصاد ق ين ع ن وا ات ق وا الله وك ون وا م ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه Ey İman edenler! Allah tan korkun ve sadıklarla birlikte olun Tevbe, 9 Bakara suresinin 77. ayetinde iman, infak, namaz, ahde vefa ve sorunlar karşısında sabır ehli olan kimseler sadık olarak adlandırılmıştır. Hicr suresinin 5, Haşr suresinin 8. ayetinde ise zorluk çekmiş ve canını ortaya koymuş muhacirler sadık olarak tanıtılmıştır. Şia ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde ise ayette geçen sadıklar dan kastedilenin Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt i (a.s) olduğu belirtilir. Allah ın rehberleri masumdur. Aksi takdirde onlarla birlikte olunmasını emretmezdi. Pek tabii sadık makamının sınırını Allah ın masumlar ifadesi yerine sadıklar olarak kullanmasında görüyoruz. İman ve takva merhalelerini geçen kimseler daha sonra sadıklar unvanıyla övülmüştür: iman edin korkun sadıklarla birlikte Sadıklarla olan dostluk ve yakınlık insanın sapmasına engel olan ve insanı terbiye eden önemli bir etkendir. Fahrurazi nin bu yönde çok şaşırtıcı bir görüşü bulunur. Masumiyet, bir kimseye özgü olamaz. Burada kastedilen ümmetin icmasısının günah ve hatadan masum oluşudur der. Acaba hata yapması mümkün olan fertlerin birleşiminden nasıl olur da masumiyet hasıl olur? 99

101 43. Dinde Fıkhetmenin Zarureti وا ف ى م ط ائ ف ة ت ف ق ه ل ي ف رق ة م ن ه ن ف ر م ن ك ل وا ل ي كا ف ة ف ل و ل ؤ م ن ون ن ف ر ا ك ان ال م و م ون ح ذ ر م ي ل ه ا ل ي م ل ع ه وا ج ع م ا ذ ا ر ه ق وم وا الد ين و ن ذ ل ي ر Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde milletlerini korkutmaları için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar. Tevbe, 22 Din, ilahi kanunlar ile İslam ın zahiri ve batıni kuralları mecmuasıdır. İslam, Allah a teslim olmak anlamına gelen ve kabul edilen ilahi tek dindir. Allah ın katında din İslam dır... Dinde fıkhetmek, dinde ve İslami hükümlerde derin anlayışı elde etmek için çabalamak manasındadır. Dinde fıkıh tahsil etmek kimi zaman dünya, makam, aşk, ders, mütalaa, eğlence ve dostlardan geri de kalmamak için olabilir. Kimi zaman da Allah, din, cennet ve ümmetin kurtuluşu içindir. Ele aldığımız ayet, insanların korkutulması ve Allah yoluna davet edilmesini yani sunduğumuz ikinci maddeyi kıymetli görür. milletlerini korkutmak için Her bölgeden birileri İslam ı tanımak için ilmi merkezlere gitmelidirler. Böylelikle tüm bölgelerden kapasitesi oranında din âlimleri ortaya çıkar. Hicret etmeyen bilgin, kâmil bir fakih değildir. Evinde oturan kimse için İmam şöyle buyurdu: Dininde nasıl geniş bir bilgiye ulaşır? 2 Fıkıh o kadar önemlidir ki; Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali yi (a.s) Yemen e uğurladığı zaman insanlara fıkıh öğretmesini emretmiştir. İnsanların dinde derin kavrayış elde etmelerini sağla (onlara fıkıh öğret). 3 Ve Hz. Peygamber (s.a.a) insanların en fakihi olmasına rağmen hakkında şöyle dua etti: Allah ım ona dinde anlayış ve fıkıh bilgisi ver Al i İmran, 9 Tefsir-u Kenzu l Dakaik Musderteku l Vesail, H Biharu l Envar, c.66, s.92 00

102 Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) oğluna şöyle bir tavsiyede bulunuyor: Dinde derin bir anlayışa sahip ol. Çünkü kuşkusuz fakihler, Peygamberlerin varisleridir. 5 İmam Hüseyin in (a.s) Aşura gecesinde Allah ı övdüğü cümlelerinden biri şöyleydi: Bizi dinde fakih ve üstün bir anlayışta karar kılan Allah a hamd ederim. 6 Dinde derin bir anlayışa sahip olmak ve insanlara dini öğretmek vacib-i kifayidir. 7 Fıkha ulaşmaktaki hedef, insanların uyarılması, özenli olmalarının sağlanması, gafletten kurtarılması ve sorunlara karşı duyarsız kalınmaması içindir. Öyleyse ilim havzası talebeleri için iki hicret söz konusudur: Biri ilim havzalarına hicret diğeri ise geldikleri kendi şehirlerine dönüş. Bu yüzden ilim havzalarında daimi olarak kalmak caiz değildir. İmam Cafer Sadık a (a.s) sordular: Eğer masum İmam ın başına bir hadise gelirse insanların vazifesi nedir? İmam cevabında ele aldığımız ayeti tilavet ederek şöyle buyurdular: İnsanlar her şehirden ve kabileden, kendi İmamlarını tanımaları için yola çıkmalıdırlar Biharu l Envar, c., s.26 Mevsuatun Kelimatu l İmam Vacib-i Kifayi: Herkesin üzerine vacip olan eylemlerdir. Ancak biri ya da bir grup öne çıkıp o eylemi yapmayı üzerine alırsa bu emrin yapılması diğerlerinin sorumluluğundan kalkar. Ölünün kefenlenmesi, gusül verilmesi ve defnedilmesi vacib-i kifayi bir emirdir. Vacib-i Ayni ise başkalarının bu emri yerine getirmesiyle dahi şahsın üzerinden bu emrin kalkmamasıdır. Namaz, oruç, hac ve hums gibi emirler vacib-i aynidir. Tefsiru l Nuru l Sakaleyn 0

103 44. Kur an ın Üstünlüğü ن ت ط ع ت م اس م ن د ون الله ا ن و اد ع وا م م ث ل ه ة ب سور یه ق ل ف ا ت وا ق ول ون اف ت ر ا م ي ك ن ت م صاد ق ين Yoksa Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin. Yunus, 38 Madem söz konusu ayet Kur an ın meydan okuması üzerine, o halde bu ilahi sonsuz mucizenin üstün yönlerine değinelim: Yüksek bilgi ve maarifin kısa kelimelere sığdırılması: Örneğin; kadın ve erkek hakkındaki şu ifadesi: Kadınlar sizin için, siz de kadınlar için birer elbisesiniz. İlahi olmayanların kudretlerinin dayanıksızlığına vurgu yapmak için onları örümceğin evine benzetmektedir. 2 Yahut da onların bir sivrisineği bile yaratma hususunda yetersiz sayışı. 3 2 Tatlı kelamlık ve tesir gücü (nüfuzu): Eğer bin defa da okunsa, eskimemektedir. Üstelik her okunuşta farklı neticeler alınmaktadır. 3 Ahenk ve sözün musikisi: Kelimelerin makam ve ahengi özeldir. Eğer Kur an dan bir ayet Arapça konuşan kimselerin cümlelerinde yahut da rivayetlerin arasında yer alsa hemen fark edilir, anlaşılabilir. 4 Kur an ın Genelliği: Delilden misale, dünyadan ahirete her konuyu ve ailevi, hukuki, siyasi, askeri, ahlaki, tarihi vs. birçok meseleyi kapsamaktadır. 5 Kur an ın Gerçekçiliği: İçeriği sezgi ve tahminlere dayanmaz. Hatta hikayeleri dahi gerçek ve dayanağı olan anlatılardır. 6 Evrensellik: İnsanlar hangi seviyede ve nerede olurlarsa olsunlar Kur an dan istifade edebilirler. Kur an uzmanlık isteyen bir kitap keyfiyetinde değildir. 2 3 Bakara, 87 Ankebut, 4 Hac, 73 02

104 7 Ebedilik: Beşeriyetin hayatı uzayıp bilim genişledikçe Kur an daki sır perdeleri daha bir aralanmaktadır. 8 Rüşdünün artması: Düşmanların sayısının çokluğu ve darbelerin fazlalığına rağmen, Kur an indiği o günden bugüne verdiği rüşdünü arttırmaktadır. 9 Elde bulunan bir mucize: Herkesin elinde bulunabilen ve kelimelerden oluşan bir mucizedir. 0 Hem mucize ve hem de kanun ve emirleri muhtevi bir kitaptır. Bu Kur an, kimseden ders almamış ve okuma-yazma mahrumiyetinin olduğu bir bölgede yaşayan Hz. Peygamber den (s.a.a) insanlara sunulmuştur. 2 Onda azaltma ya da arttırma olmamış, tahrif edilmeden korunmuştur. 03

105 45. Allah ın Velilerinin Özellikleri ت ق ون وك ان وا ي ن وا ح ز ن ون ا ل ذ ين ا م ه م ي و ل ع ل ي م اء الله ل خ و ف ه ا ل ا ن ا و ل ي Bilesiniz ki, Allah ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Yunus, Bu ayetler, Allah ın evliyalarının özelliklerini anlatmaktadır. Onların sloganları şöyledir: Biz, çetin ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız (derler). Bu korkma ve çekinmenin neticesi takvadır, takvanın neticesi de budur: En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. 2 Ele aldığımız ayette de geçtiği üzere Allah ın evliyalarının korkusuzluğu hem dünyada hem de ahirettedir: Allah ın dostlarına korku yoktur. Çünkü her kimin Allah tan korkusu olursa, başka da bir korkusu olmayacaktır. (Eğer hesabın temiz ise, hesaba çekilmeden de korkun olmayacaktır.) Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Allah ın evliyalarının sükûtu zikir, bakışları ibret, sözleri hikmet, toplum içindeki hareketleri ise bereket nedenidir. 3 İmam Ali (a.s) şöyle buyurdular: Allah kendi velisini insanlar içerisinde gizlemiştir. Öyleyse hiçbir Müslümanı tahkir etmeyiniz. O Allah ın velisi olabilir. 4 Her kim Allah ın velisi olursa, Allah da onun velisidir. Allah, inananların velisidir... 5, Allah müminlerin velisidir. 6, Allah da takva sahiplerinin dostudur İnsan, 0 Enbiya, 03 Tefsir-u Safi Tefsiru l Nuru l Sakaleyn Bakara, 257 Al i İmran, 68 Casiye, 9 04

106 46. Allah ın Velilerinin Dünyevi Kurtuluşları م ل ه ال ب ش رى ف ى ال ح يوة الد ن ي ا و ف ى ال خ ر ة ل ت ب د يل ل ك ل م ات الله ذ ل ك ه و ظ يم ال ع ال ف و ز Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir. Yunus, 64 Allah ın velilerine dünyadaki müjdeleri, Kur an ın diğer ayetlerinde de yer almıştır. Bu ayetler bize Allah ın velilerinin dünyada da galip ve üstün olduklarını gösterir. Zira: Kalp huzuruna sahiptirler: Biliniz ki, kalpler ancak Allah ı anmakla huzur bulur. 2 Tevekkülleri vardır: Müminler, yalnız Allah a dayanıp güvensinler. 2 3 Gaybi yardımlar görürler: Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. 3 4 Daima muzafferdirler: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. 4 5 İleri görüş ve nurları vardır: O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir 5 6 Çıkmazda ve kısırdöngüde kalmazlar: Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. 6 7 Yaptıkları eylemleri gereksiz görmezler: Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür Ra d, 28 Al i İmran, 22 Ahzab, 9 Tevbe, 52 Enfal, 29 Talak, 2 Zilzal, 7 05

107 8 Kınanmaktan korkmazlar: Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. 8 9 İnsanlardan korkmazlar: Bir kısım insanlar müminlere: Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakinin onlardan! dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı 9 0 Tağuttan korkmazlar: Dediler ki: Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap!.. 0 Sıkıntılar karşısında şaşırmazlar: Rableri, onları imanları nedeniyle hidayet eder 2 Allah ın velilerine sevgi ve saygı duyulur: Onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. 2 3 Fani işlerini ilahi renklerle boyayarak ebedileştirmekteler: Allah ın rengiyle boyandık Maide, 54 Al i İmran, 73 Taha, 72 Yunus, 9 Meryem, 96 Bakara, 38 06

108 47. Kıble ve Şehir Planlamacılığı ل ة ب ي ق ب وت ك م ل وا واج ع وت ا صر ب ي م ك ما ب م وا ل ق و وا خ يه ا ن ت ب وسى و ا و ح ن ا ي ا ل ى م و ا ق يم وا الص ل وة و ب ش ر ال م ؤ م ن ين Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahiy ettik. Yunus, 87 Kıble hem mukabil ve karşı karşıya anlamına gelirken hem de Kâbe tarafına doğru bina inşa etmek anlamına gelir. Ayetin açıklaması Firavun un kudreti oldukça sizi yok etme yönünde olacaktır. Öyleyse siz de kulluk programlarınızı evlerinizde düzenleyin şeklinde düşünülebilir. Hz. Peygamber in (s.a.a) risaletinin ilk üç yılında olduğu gibi Öyleyse İslami şehir planlamacılığı ve mimarlığı, mektebi hedeflerle uyum içinde olmalı, kıble yönü unutulmamalıdır. Öyle bir şekilde evler inşa edilmelidir ki dini programlarımız ve namazın ikamesi uygulanabilir olsun. Tüm peygamberlerin programları hatta bina inşa yöntemleri dahi vahiyden edinilen esaslara göre olmuştur. Bu yüzden müminlerin ikamet ettiği bölge, kafirlerin mahallesinden ayrı olmalıdır. Yabancıların mahalle ve toplumumuza zarar vermelerine izin vermeyelim. Böylelikle izzet, kudret ve istiklal ortamının hazırlanması müminler topluluğuna ait olsun. Diğer taraftan evlerin birbiri karşısında yer alması, temerküz, koruyup gözetmek ve kaynaşma açısından daha uygundur. Tefsiru l Nuru l Sakaleyn 07

109 48. Kurtarıcı Tövbe ف ن ا ل ما ا م ن وا ك ش ع ن ه م ون س م ي ا ا ل ق و يمان ه ا ا ه ن ت ف ن ف ع ة ا م ف ل و ل ك ان ت ق ري ن اه م ا ل ى ح ين ت ع وم ع ذ اب ال خ ز ى ف ى ال ح يوة الد ا ن ي Yunus un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rezillik azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık. Yunus, 98 Bu sure her ne kadar Hz. Nuh (a.s) ve Hz. Musa (a.s) ın tarihini ayrıntılı bir şekilde beyan etmiş de olsa Hz. Yunus un (a.s) kavminin tövbesine bir ayetle işaret edilmiştir. Bu surenin Yunus suresi olarak adlandırılma sebebi ise; Yunus Peygamberin kavminin azap gelmeden hemen önce tövbe etmesine ve Allah ın da onların tövbelerini kabulünün önemine ve hassasiyetine vurgu yapmak için olabilir. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Hz. Yunus (a.s), otuz yaşından altmış üç yaşına kadar Allah ın dinini tebliğ etmesine rağmen kavminden sadece iki kişi ona iman etmişti. Hz. Yunus (a.s), yıllardır nasihatlerine inanmayan insanlara beddua edip aralarından ayrıldı. Hz. Yunus a (a.s) iman etmiş iki şahıstan biri bilgin ve hikmet sahibi idi. Bu bilgin ve hikmet sahibi kimse, Hz. Yunus un (a.s) beddua edip, kavminden ayrıldığını görünce yüksekçe bir yere çıkarak insanları yüksek ses ve nidayla uyarır. İnsanlar bu durum karşısında üzülüp, eseflenince bu bilgin kimsenin yönlendirmesiyle bulundukları şehirden ayrılırlar. Evlatlarını kendilerinden uzaklaştırıp, Allah ın huzurunda sızlanarak ve ağlayarak affedilmeleri için tövbe ederler. Hz. Yunus (a.s) geri döndüğünde kavminin helak edilmediğini görür ve sebebini sorar. Onlar da başlarından geçen hadiseyi Hz. Yunus a (a.s) naklederler. Evet, insan uçurumun kenarında dahi olsa helak olmaktan kendisini koruyabilir. İman ve yerinde tövbe ile ilahi azabın gelmesine engel olabilir. Dua ve ibadetlerle belaları geri çevirebilir, böylelikle mutlu ve mesrur yaşayabilir. Tüm yalanlayan geçmiş kavimlerden sadece Hz. Yunus un (a.s) kavmi yerinde tövbesiyle ilahi azaptan kurtulmuştur. Tefsiru l Mecmeu l Beyan ve Tefsir-u Safi 08

110 49. Kur an ın Mucizesi ن ت ط ع ت م اس م ن واد ع وا م ات ف ت ري ور م ث ل ه م س ش ر یه ق ل ف ا ت وا ب ع ق ول ون اف ت ر ا م ي د ون الله ا ن ك ن ت م صاد ق ين Yoksa Onu (Kur an ı) kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin. Hud, 3 Kur an, sadece fesahat ve belagat yönünden mucize değildir. Kuşkusuz maarif, nasihat, deliller, gaybi haberler ve kanunlar açısından da mucizedir. Çünkü Ved u meni s-teta tum (çağırın çağırabileceklerinizi) ifadesindeki davet bütün insanlaradır. Sadece Kur an ın fesahat ve belagatini anlayan Araplara bir davet yoktur. Başka bir ayette de zaten bu davet yenilenmektedir: De ki: and olsun, bu Kur an ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. Kur an ın mucize oluşu birçok yöndendir: Kıraatta lafızların nefaset ve zarafeti, yirmi üç yıl süre içerisinde nazil olmasına rağmen muhtevasındaki uyum, kimsenin haberdar olmadığı ilimlerden bahsetmesi, daha sonra vuku bulacak olayları dile getirilmiş olması, hiçbir nişanesi ve eseri olmayan geçmişte yaşamış kavimlerden haberler vermesi, insan hayatına dair bireysel ve toplumsal tüm boyutlarda kâmil kanunlar beyan etmesi gibi. Asırlar boyu her türlü tahriften, değişimden, eskimiş ve unutulmuş olmaktan da uzak kalmıştır. Meydan okumada bu kadar hafifletmeye rağmen Kur an ın bir benzerinden, on sure ardından da bir sure getirin denmesi beşer yine de Kur an a benzer bir kitap getirmekten acizdir. Kur an şöyle buyurur: Bu Kur an ın bir benzerini ortaya koymak üzere insan ve cin bir araya gelseler... 2 Bir başka ayette ise: De ki: Siz de onun gibi uydurulmuş on sure 2 İsra, 88 İsra, 88 09

111 getirin. En sonunda ise Kur an; kendisindeki gibi tek bir sure getirilmesi yönünde meydan okur: haydi onun benzeri bir sure getirin 3 Bu azaltmayla birlikte insanlara yapılan benzerini getirmeleri hususundaki meydan okuma da göze çarpmaktadır. Mesela bir yerde; Eğer insan ve cinler bir araya gelip, birbirlerine destek olsalar ifadesi kullanılırken bir başka ayette ise Allah tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da buyrulur. Tarihte düşmanların İslam aleyhine bunca savaş çıkardıklarını ve türlü türlü hileler yaptıklarını görürüz. Ancak halâ Kur an ın bir suresi gibi bir sure getirememişlerdir. Acaba bu mucizeden farklı bir şey midir? 3 Bakara, 23 0

112 50. Kıyamet Mahkemesinin Şahitleri وي ق ول م ه اف ت رى ع ل ى الله ك ذ ب ا ا ول ئ ك ي ع ر ض ون ع ل ى ر ب و م ن ا ظ ل م م م ن ن ة الله ع ل ى الظ ال م ين م ه ا ل ل ع ب ال ش ه اد ه ؤ ل ء ال ذ ين ك ذ ب وا ع ل ى ر Kim Allah a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah ın lâneti zalimlerin üzerinedir! Hud, 8 Kıyamet mahkemesinin şahitleri oldukça fazladır: Allah: Allah, bizlerin tüm eylemlerine şahittir. Kuşkusuz Allah her şeye şahittir. 2 Hz. Peygamber (s.a.a): Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak! 2 3 Masum İmamlar: İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık 3 Rivayetlerde ümmetten kastedilenin Masum İmamlar olduğu açıklanır. Çünkü ümmetin diğer bireyleri, kıyamet gününde şahitlik yapabilmeleri için gerekli olan ilim ve masumiyete sahip değildirler. 4 Melekler: Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. 4 5 Yeryüzü: O gün (yer) bütün haberlerini anlatır. 5 6 Vicdan: Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter Hac, 7 Nisa, 4 Bakara, 43 Kaf, 2 Zilzal, 4 İsra, 4

113 7 Beden uzuvları: O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. 7 8 Zaman: İmam Seccad (a.s) Sahife-i Seccadiye olarak bilinen dua kitabının altıncı duasında şöyle buyurur: Kıyamet gününde amellerimize şahitlik yapacak yeni bir günün eylemlerini yapmaktayız 9 Amel: Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır Nur, 24 Kehf, 49 2

114 5. Ehl-i Beyt Kurtuluş Gemisi ح يم ر سیه ا ا ن ر ب ى ل غ ف ور ر وم ا ج ریه ب س م الله م ا و ق ال وا ارك ب ف يه Nuh: Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir dedi. Hud, 4 Hz. Peygamber in (s.a.a) büyük sahabesi olan Ebuzer, Kâbe nin kapı halkasını tutmuş bir halde yüksek sesle insanlara şunu haykırıyordu: Ey insanlar! Bu iki kulağımla işittim ki Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyordu: Benim Ehl-i Beyt im Nuh un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse kurtulur ve her kim o gemiye binmekten sakınırsa helak olur. Elbette bu hadis Hz. Peygamber in (s.a.a) tanınmış ve İslam da öne geçmiş sahabeleri olan Ebu Said Hudri, İbn Abbas, Abdullah bin Zubeyr, Enes bin Malik gibi kimselerden de nakledilmiştir. Bu rivayetler Ehl-i Sünnet in bilinen kitaplarında da yer almıştır. Bu mütevatir hadisi bir diğer mütevatir hadisin yanına koyduğumuzda -Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslümanlar yetmiş üç fırkaya bölünecekler. Onlardan sadece bir tanesi necat kurtuluş ehlidir. O da fırkayı naciye dir - Hz. Peygamber (s.a.a) in kurtulan fırkanın mısdağını kendi Ehl-i Beyt i olarak tanıttığı açıklık kazanır. Hz. Peygamber in (s.a.a) hadisinin şu bölümünü hatırlatalım: men rakebeha neca (kim o gemiye binerse kurtulmuştur). Müfessirler; rivayette geçen neca ifadesinin (kurtulmuştur) sonraki rivayette geçen fırkayı naciye ifadesindeki naciye ye işaret olduğu kanısındadırlar. Taberi Mucemu l Kebir inde, Hakim Nişaburi Müstedrek inde, İbn Kesir tefsirinde, S - yuti Tarihi Hulefa kitabında, İbn Kuteybe A yunu l Ahbar da, Taberi Zehairu l Ukba da, Hatib Bağdadi Tarihi Bağdad da, Ebu Naim Hilliyetu l Evliya da, İbn Ebi l Hadid Şerhi Nehcu l Belağa da, Alusi Ruhu l Meani de. Diğer kaynaklar Ahkaku l Hak kitabının 9. cildinin 270. sayfasında tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır. 3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion