28 Kasım 2020 Cumartesi

5

 443 254. İslam ve Sevinç ت مر ح ون ذ ل ك م ب م ك ن ت م ت ف ر ا ح ون ف ى ال ر ض ب غ ي ر ال ح ق و ب ما ك ن ت م Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizden ötürüdür. Mümin, 75 İslam fıtrat dinidir ve insanın fıtri isteklerinden olan mutlu ve şâd olmaya muhalefet etmez. Kınanan şey yersiz eğlenmedir ki Kur an bunun çeşitli boyutlarını açıklamıştır. Örneğin; Kimileri savaşa katılmadıklarından dolayı mutlu olurlar: Allah ın Resulüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Kimileri servete sahip olduklarından dolayı mutludurlar: Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. 2 Müminlerin yaşadıkları zorluklardan dolayı mutlu olurlar: Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. 3 Sahip olunan ilimle mutlu oldular: Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar. 4 Ama mutluluk, hak ve ilahi lütuf esasına dayanırsa, insanlara hizmet etme, manevi mükemmelliğe ulaşma hususunda olursa kıymetlidir. De ki: Bunlar, Allah ın bol nimeti ve rahmetiyledir. Buna sevinsinler Tevbe, 8 Ra d, 26 Al i İmran, 20 Mümin, 83 Yunus,

444 255. Allah ın Saptırmasının Anlamı ه و ت ر ى الظ ال م ين ل م ا ر ا و ا ال ع ذ اب ع د م ن ب و م ن ي ض ل ل الله ف م ا ل ه م ن و ل ى ي ق ول ون ه ل م ر ا ل ى د م ن س ب يل Allah, kimi saptırırsa artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin, Dünyaya dönmek için bir yol var mı? dediklerini görürsün. Şura, 44 Her ne kadar bazı Kur an ayetleri, yoldan çıkmışların sapkınlıklarını Allah a nispet ediyor olsa da diğer bazı ayetler de bu durumu tefsir edip açıklamaktadır: İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır. 2 Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır. 2 3 Allah, zalimleri saptırır. 3 4 Allah kâfirleri böyle şaşırtır. 4 Diğer bir ifadeyle insanların -hiçbir şey yapmadan- delalete sürüklenmesi diye birşey yoktur. Sadece ceza israf, küfür ve fısklarının sonucu olarak sapıklık vadisine sürülenlere verilmiş ceza söz konusudur Mümin, 34 Bakara, 26 İbrahim, 27 Mümin,

445 256. Şeytanın Musallat Olma Aşamaları ض ل ه ش ي ط ان ا ف ه و ل ه ق ر ين و ا ن ه م ل ي ص د ون ه م و م ن ي ع ش ع ن الر ذ ك ر ح م ن ن ق ي ه ت د ون م م ح ون سب ا ن ه ع ن الس ب يل وي Rahman olan Allah ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkoyarlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar. Zuhruf, Şeytanın siyaseti adım adım yaklaşmaktır: Şeytanın izinden yürümeyin 2 Birinci merhale vesvese telkin etmektir: Nihayet şeytan ona vesvese verip 2 3 İkinci merhale temas sağlamaktır: kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman 3 4 Üçüncü merhale kalbe nüfuz edip işgal etmektir: O ki insanların göğüslerine fısıldar 4 5 Dördüncü merhalede ruhta kalıcı olmaktır: biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur 5 6 Beşinci merhalede insanı kendi hizbine nefer yapmaktadır: Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp 6 7 Altıncı merhalede insanın velisi olur: onlara emredeceğim 7 8 Yedinci merhalede insanın kendisi bir şeytana dönüşmektedir: insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık Bakara, 68 Taha, 20 A raf, 20 Nas, 5 Zuhruf, 36 Mücadele, 9 Nisa, 9 Enam, 2 444

446 İmam Ali (a.s) Nehcu l Belağa da şöyle buyurur: Şeytan gönüllerinde yuva yaptı, yumurtladı, civciv çıkardı, onları kendi eteğinde terbiye etti, büyüttü. 9 Allah ın Zikrinden Yüz Çevirmenin Neticeleri Allah ın zikrinden yüz çevirmenin neticeleri şu şekilde görülür: Hayır yolundan uzakta kalmak: Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkoyarlar 0 2 Fikrî olarak yanlış düşüncelere dalarak hidayet yolunda olduğunu sanmak: bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar. 3 Nasihat kabul etmemek: Kendilerine öğüt verildiğinde öğüt almazlar. 2 4 Tövbe etmez çünkü kendisini yoldan çıkmış olarak görmez. 5 Hayatını sıkıntı içersinde idame ettirir: Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak 3 6 Her kim dünyada gerçeği ve hakkı görmekten yana kör ise, ahirette de kör olarak haşredilecektir: Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür Nehcu l Belağa, 7. Hutbe Zuhruf, 37 Zuhruf, 37 Saffat, 3 Taha, 24 İsra,

447 257. Kur an ve Hz. Peygamber in (s.a.a) Bedeninin Uzuvları ون ت ذ ك ر م ي ل ه ب ل سان ك ل ع ن اه ر س ف ا ن م ا ي Belki onlar hatırlayıp kendilerine gelirler diye biz onu (Kur an ı), senin dilinle kolaylaştırdık. Duhan, 58 Allah ın Hz. Peygamber e (s.a.a) olan yakınlığını ve sevgisini, Kitabı nda Resulünün bazı beden uzuvlarını beyan etmesinde görmekteyiz: Çehre-yüz: Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. 2 Göz: Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve müminlere (şefkat) kanadını indir. 2 3 Dil: Onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık. 3 4 Bel: Belini büken yükünü üzerinden almadık mı? 4 5 El: Elini boynuna bağlama, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. 5 6 Ömür: Ömrüne and olsun ki 6 7 Boyun: Elini boynuna bağlama, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. 7 8 Kalp: Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için 8 9 Sine: Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Bakara, 44 Hicr, 88 Meryem, 97 İnşirah, 3 4 İsra, 29 Hicr, 72 İsra, 29 Furkan, 32 İnşirah, 446

448 258. Arzulara Köle Olmak یه و ا ض ل ه الله ع ل ى ع ل م و خ ت م ع ل ى س م ع ه و ق ل ب ه ا ف ر ا ي ت م ن ات خ ذ ا ل ه ه ه و ون ت ذ ك ر د الله ا ف ل ع ه د يه م ن ب ص ر ه غ ش اوة ف م ن ي ل ع ل ى ب و ج ع Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah ın; bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? Casiye, 23 Heveslere uymak, insanın algılama yetisini elinden alır. Ne hakikati görebilecek gözü, ne hakkı duyacak kulağı ve ne de doğruyu idrak edecek kalbi vardır artık. Heveslere tabi olmanın nedeni maddiyata yönelmektir. Kur an ın bir başka ayetinde şöyle buyrulur: Fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Fitnenin ve isyanın esasını teşkil eder: Hevesler, fitnelerin bineğidir. 2 Fitnenin kaynağı, heveslere tabi olmaktır. 3 Adaletli olmaya engeldir: Heveslerinize uyup adaletten sapmayın 4 Allah ın yolundan çıkmaya sebeptir. Heva ve hevesine uyma, yoksa seni Allah ın yolundan saptırır. 5 İnsanın helak olmasına nedendir. Kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun. 6 Ve bahsi geçen ayette heveslerin, kulağa ve kalbe mühür vurulmasına neden olduğunu okuyoruz: Allah ın; bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği A raf, 76 Ğureru l Hikem Usul u Kâfi, c., s.54 Nisa, 35 Sa d, 26 Taha, 6 447

449 259. Cihadın Felsefesi ا ال وث اق ف ا م ق اب ح ته ى ا ذ ا ا ث خ ن ت م وه م ف ش د وا ف ا ذ ا ل ق يت م ال ذ ين ك ف ر وا ف ض ر ب الر ن ا ب ع د و ا م ا ف د اء ح ته ى ت ض ع ال ح ر ب ا و ز ار ه ا ذ ل ك و ل و ي ش اء الله ل ن ت ص ر م ن ه م م م ض ل ا ع مال ه سب يل الله ف ل ن ي وال ذ ين ق ت ل وا ف ى ض ض ع ك م ب ب ع ل وا ب و ل ك ن ب ل ي Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz. Muhammed, 4 İslam da cihadın felsefesi birkaç noktada beyan edilmiştir: - Kendimizi ve mazlumları savunmak için: Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir Fesat ve fitneyi bitirmek sonlandırmak için Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah ın oluncaya kadar onlarla savaşın Tevhid merkezini korumak için: Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi Ahkâm ve ilahi hudutların muhafazası için: Kitap verilenlerden, Allah a, ahiret gününe inanmayan, Allah ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın Hac, 39 Tevbe, 36 Bakara, 93 Hac, 40 Tevbe,

450 260. Birkaç Şey, Birkaç Şeye Bağımlıdır ام ك م ت ا ق د ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ا ن ت ن ص ر وا الله ي ن ص ر ك م و ي ث ب ي Ey inananlar! Siz Allah ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar. Muhammed, 7 Allah birkaç şeyi, birkaç şeye bağımlı kılmıştır: Allah ın inayeti ve himayesi, insanların O nu zikrine bağlıdır: Artık Beni anın, Ben de sizi anayım Yardım ve zaferi, insanların dine yardım etmesine bağlıdır: Siz Allah ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder 2 Bereket ve fazlalaştırmayı, insanların şükründe karar kılmıştır: And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. 3 Ahdine vefasını, insanların O nun ahdine vefalı olmasına bağlamıştır 4 : Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki; ben de ahdimi yerine getireyim; yoksa benden korkun Bakara, 52 Muhammed, 7 İbrahim, 7 Tefsir u Keşfu l Esrar Bakara,

451 26. Peygamberlerin İstiğfar Etmesi ت غ ف ر اس ل ذ ن ب ك و ل ل م ؤ م ن ين و ال م ؤ م ن ات و الله ي ع ل م ف اع ل م ا ن ه ل ا ل ه ا ل الله و یك م ث و وم ك م م ت ق ل ب Bil ki Allah tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. Muhammed, 9 Mu min suresinin 55. ayetinde de günahın için istiğfar dile ifadesi geçmiştir. Bütün peygamberler masum ve günahtan uzak olduklarına göre bu bağışlanma talebi şu birkaç nedenden dolayıdır denilebilir; - Her ne kadar günahkâr olunmasa da istiğfar ve bağışlanma dileme bir ibadettir. 2 - Günah olarak görülmeyen ancak peygamberlerin yapmasının uygun olmadığı terk-i evla, yani yapılmaması daha iyi olmasına rağmen yapılan işler için istiğfar dilenmektedir. 3 - Günahlar için af dilenmesi, insanlar için bir sünnet ve yöntem kılınmasının istenmesidir. 4 - İstiğfar, peygamberlerin derecelerinin yükselmesine sebeptir. 5 - Peygamberler, kendilerine karşı insanların yaptıkları günahlar için de istiğfar dilenmektedir. 6 - İstiğfar her zaman yapılan kusurlar için olmaz. Kimi zaman insanın kendisini Rabbine karşı yetersiz görmesi nedeniyle de yapılabilir. Bir kul Allah ın izzet ve azametinin karşısında kendisini zelil ve hakir gördüğünde istiğfar edip bağışlanma talep eder. Mecmau l Beyan Tefsiri, Tefsir-u Kebir Fahrurrazi, el-mizan. 450

452 262. Terbiye Etmenin Aşamaları خ ل ف ا ن ما ب ن ي خ ل وم ب ن ي سب يل الله ف م ن ك م م ا ن ت م ه ا ه ؤ ل ء ت د ع ون ل ت ن ف ق وا ف ى غ ي ك م ث م ل ر ا د ت ب ل ق وم س ل وا ي و ا ن ت ت و اء وا ن ت م ال ف ق ر والله ال غ ن ى ه خ ي ب ل ع ن ن ف س ا مث ال ك م ي ك ون وا İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar. Muhammed, 38 Terbiye metodunda birkaç merhalenin aşılması gerekir: - Muhataba uyarıda bulunmak: İşte sizler 2 - Davet ve çağrıda bulunmak: çağrılıyorsunuz 3 - Delil getirme ve yorumlama: Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur 4 - Tekrar ve Kesinlik: Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. 5 - Hüccetin tamamlanması ve tehdit: Eğer O ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar. 45

453 263. Hidayetin Açık ve Görünür Olmasının Delilleri ا ن ا ف ت ح ن ا ل ك ف ت ح ا م ب ين ا Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Fetih, Allah ın hidayet düzeninde belirsizliğe ve karışıklığa yer yoktur. Her şey aşikâr ve aydınlatıcıdır. Örneğin; Gönderilen aydınlatıcıdır: gerçeği açıklayan bir resul gelmişti. Kur an açık ve aydınlatıcıdır: Bunlar Kitabın ve apaçık bir Kur an ın ayetleridir. 2 Apaçık ve aydınlık bir dille beyan edilmiştir: Bu Kur an ise gayet açık bir Arapçadır. 3 Uyarılarında da müphemlik bulunmaz: O ancak açıkça uyaran bir kimsedir. 4 Savaşı ve barışı bile aşikârdır: apaçık bir fetih Öyleyse her kim bu şeffaflığa karşı muhalefet ederse, sapkınlığı da pek aşikâr olacaktır: Kim Allah a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır Duhan, 3 Hicr, Nahl, 03 A raf, 84 Ahzab,

454 264. Müminin Toplumsal ve Bireysel İlişkileri ا ك ع م ر ت ریه م ن ه ي اء ب ح م ه ا ش د اء ع ل ى ال ك ف ار ر ع سول الله وال ذ ين م م ح م د ر و ج وه ه م م ن ا ث ر الس ج ود س يماه م ف ى ت غ ون ف ض ل م ن الله و ر ض وان ا ب س ج د ا ي ف اس ت غ ل ظ ه ه ف ا ز ر م ف ى ال ن ج يل ك ز رع ا خ ر ج ش ط پ ث ل ه وم رية الت و م ف ى ذ ل ك م ث ل ه و ع م ل وا ن وا و ع د الله ال ذ ين ا م ال ك ف ار ل ي ب ه م اع غ يظ ب الز ر ج ع س وق ه ي ت وى ع ل ى ف اس ع ظ يما غ ف رة وا ج را م م الص ال ح ات م ن ه Muhammed, Allah ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat ta ve İncil de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir. Fetih, 29 Bu ayet-i kerimede bir müminin diğerleriyle irtibat tarzı tasvir edilmektedir: Düşmanlarıyla şiddetli, kendisinden olan dostlarıyla merhametli, Allah ile irtibatı rükû ve secde halinde, kendisi ile de isteyen konumundadır. 453

455 265. Hz. Peygamber in (s.a.a) Her Yönden Masumiyeti ه ة م ا ي غ ش ى م ا ز اغ ال ب ص ر و م ا ط غ ى ل ق د ر ا ى م ن ا ي ات ر ب د ر غ ش ى الس ا ذ ي ى ال ك ب ر O zaman Sidre yi kaplayan kaplamıştı. Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı. And olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü. Necm, 6 8 Hz. Peygamber (s.a.a) her açıdan masumdur: Düşünce ve davranış: Arkadaşınız sapmadı ve batıla inanmadı. Konuşma ve söylem: O, arzusuna göre de konuşmaz. 2 İlim ve bilgi: Onu, büyük güce sahip olan öğretmiştir. 3 Kalp ve gönül: Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı. 4 Göz ve bakış: Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı Necm, 2 Necm, 3 Necm, 5 Necm, Necm, 7 454

456 266. Büyük Günahlar ج ت ن ب ون ك ب ائ ر ال و ال ف و ث م اح ش ا ل الل م م ا ن ر ب ك و اس ع ال م غ ف ر ة ه و ا ل ذ ين ي ه ات ك م ف ل ت ز ك وا ف ى ب ط ون ا م ا ن ت م ا ج ن ة وا ذ ا ع ل م ب ك م ا ذ ا ن ش ا ك م م ن ال ر ض ب م ن ات ق ى ه و ا ع ل م ا ن ف س ك م Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir. Necm, 32 İmam Rıza (a.s) büyük günahları şu şekilde saymıştır: İnsan canına kıyma, zina, hırsızlık, içki içmek, ebeveynin rızasını kazanmayıp isyan etmek, savaş meydanından kaçmak, yetim malında haksızca tasarrufta bulunmak; leş, kan, domuz eti ve Allah adına kesilmemiş hayvanın etini yemek, faiz ve rüşvet almak, kumar, karaborsacılık, iffetli kadınlara iftira atmak, livata, yalancı şahitlik, Allah ın rahmetinden ümit kesmek, kendisini Allah ın azabından âmânda görmek, ilahi rahmete karşı yeis içerisinde olmak, zalimlere güvenmek ve onlara yardım etmek, yalan yere yemin etmek, hakkı olanın hakkını vermemek, yalan, kibir, israf, ihanet, hac amellerini hafife almak, Allah ın velilerine karşı düşmanlık yapmak, boş işlere ve eğlencelere dalmak, günahta ısrarcı olmak. 455

457 267. Söz Söyleme Adab ve Üslubu ان ه ال ب ع ل م ي Ona beyanı öğretti. Rahman, 4 Beyan ve konuşma kudreti Allah ın insana bir hediyesidir ve Kur an konuşma üslubuyla ilgili olarak bazı emirler vermiştir: Delilli ve sağlam olmalıdır: sağlam söz söylesinler. 2 Beğenilir ve ölçülü olmalıdır: meşru sözler dışında onlarla Söz tatlı ve şefkatlice söylenmelidir: tatlı ve güzel söz söyle. 3 4 Akıcı, anlaşılır ve güzel olmalıdır: kendilerine tesirli sözler söyle. 4 5 Kerim olmalıdır: onlara kerim söz söyle Güzel ve iyi söz söylenmelidir: herkese güzel sözler söyleyeceksiniz. 6 7 Sözün en güzeli seçilmelidir: en güzel sözü söylesinler. 7 Hatta eleştirirken ve bir tartışma içerisindeyken de en güzel ifadeler kullanılmalıdır: Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et Nisa, 9 Bakara, 235 Taha, 44 Nisa, 63 İsra, 23 Bakara, 83 İsra, 53 Nahl,

458 268. Ticaretin Çeşitleri ت ن ج يك م م ن ع ذ اب ا ل يم ت ؤ م ن ون ب الله ة ن وا ه ل ا د ل ك م ع ل ى ت ج ار ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه و ر س ول ه و ت ج اه د ون ف ى س ب يل الله ب ا م و ال ك م و ك م ذ ل ك م ا ن ف س خ ي ر ل ك م ا ن ك ن ت م ت ع ل م ون ي غ ف ر ل ك م ذ ن وب ك م و ي د خ ل ك م ج ن ات ت ج ر ى م ن ت ح ت ه ا ال ن ه ار و م س اك ن ظ يم ال ع ط ي ب ة ف ى ج ن ات ع د ن ذ ل ك ال ف وز Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. Böyle yaparsanız, Allah günahlarınızı size bağışlar, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde güzel mekânlara koyar. Büyük kurtuluş budur. Saf, 0 2 Ticaret için birkaç ihtimal öngörülmüştür: Kötü ticaret: kendilerini ne kötü bir şey karşılığında sattılar. 2 Kâr elde edilmeyen ticaret: Onlar, doğruluk yerine sapıklığı aldılar da alışverişleri kar getirmedi. 2 3 Az kâr getiren ticaret: Dünya geçimliği azdır. 3 4 Zarar edilen ticaret: De ki: Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır 4 5 Çok zarar edilen ticaret: İnsan mutlaka ziyandadır Bakara, 90 Bakara, 6 Nisa, 77 Zümer, 5 Asr, 2 457

459 6 Rezil eden ticaret: O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir 6 7 Durağan seyreden ticaret: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise 7 8 Devamlı ve istikrarlı olan ticaret: Şüphesiz, Allah ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. 8 9 Kurtarıcı ticaret: Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size? 9 0 Kâr getiren ticaret: Rableri onlara bu karlı alış verişi kolaylaştırmıştır Hac, Tevbe, 24 Fatır, 29 Saf, 0 Nehcu l Belağa, 93. Hutbe 458

460 269. Amelsiz Âlim ب ئ س ا ح م ل ا سف ار مار ي ك م ث ل ال ح ح م ل وه ا ث م ل م ي ل وا الت و ریة ث ل ال ذ ين ح م م م الظ ال م ين ال ق و ه د ى ات الله والله ل ي م ث ل ال ق و م ال ذ ين ك ذ ب وا ب ا ي Tevrat la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Cuma, 5 Bu ayette, bildikleriyle amel etmeyen din âlimlerini sertçe ikaz eden bir misal verilmiştir. Din önderleri de bu hususta birçok benzetmelerde bulunmuşlardır. Kısaca bazılarına işaret ediyoruz: Amelsiz âlim, yanan bir mum gibidir. Işığından başkaları istifade etse de kendisini yok etmektedir. Amelsiz âlim, infak edilmeyen bir hazine gibidir. 2 Kötü âlim, suyun önünü kapatmış bir taş gibidir. Ne sudan kendisi istifa eder, ne de başkalarının istifadesine izin verir. 3 Amelsiz âlim, derinliğinde koku olan atık su gibidir. 4 Amelsiz âlim; zahiri sağlam, ancak içinde çürümüş kemikler bulunan bir kabir gibidir Mizanu l Hikme, c.9, s.54 Mizanu l Hikme, c.9, s.55 Mizanu l Hikme, c.9, s.55 Mizanu l Hikme, c.9, s.55 Mehaccetu l Beyda, c., s

461 270. Aile Türleri ن ال ت ى ا ح ص ن ت ف ر ج ه ا ف ن ف خ ن ا ف يه م ن ر وح ن ا و ص د ق ت و م ر ي م اب ن ت ع م ر وك ان ت م ن ال ق ان ت ين ه ا و ك ت ب ه ب ك ل مات ر ب Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi. Tahrim, 2 Bu türden ailelerde, kadın ve kocası, hem fikir hem de hayır işleri yapma açısından aynı adımları atarlar. (Tıpkı fikir ve amellerindeki birliktelikleri İnsan suresinde de beyan edildiği üzere iftarlıklarını birbiri ardına üç akşam miskin, yetim ve esire yediren Hz. Ali -a.s- ve Hz. Fatıma -selamullahi aleyha- gibi.) Ve kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, fakire, yetime ve esire ikram ederler ve (şöyle derler): Biz sizi sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz, yüzleri asık duruma getiren çetin bir günde Rabbimizin azabından korkarız. 2 İkinci tür ailelerde ise kadın ve koca, habis işlerde birlikte hareket ederler: (Ebu Leheb ve eşinde olduğu gibi) Ebu Leheb in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır 2 (Ebu Leheb, Hz. Peygamber in (s.a.a) amcası olmasına rağmen tebliğine engel olmaktaydı. Eşi ise Hz. Peygamber in (s.a.a) yolunun üzerine kül dökerek O na eziyet ediyordu.) 3 Bir ailede erkek iyi, kadın ise kötü olabilir: (Hz. Lut -a.s- ve Hz. Nuh -a.s- örneklerinde olduğu gibi) Allah, inkâr edenlere, Nuh un karısı ile Lût un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin 2 İnsan, 8 0 Tebbet, 5 460

462 nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. 3 4 Aksine erkek kötü ve kadın iyi de olabilir: (Firavun un eşi Hz. Asiye de olduğu gibi): Allah, inanlara Firavun un karısını misal gösterir: O: Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap; beni Firavun dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalim milletten kurtar demişti Tahrim, 0 Tahrim, 46

463 27. Kem Göz (Nazar) ك ر و ي ق ول ون ا ن ه ل ما س م ع وا الذ ار ه م ص ز ك ف ر ل ي ل ق ون ك ب ا ب ك اد ال ذ ين وا و ا ن ي ال م ين ذ ك ر ل ل ع ه و ا ل ا ل م ج ن ون وم O inkâr edenler Zikr i (Kur an ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hala da (kin ve hasetlerinden:) Hiç şüphe yok o bir delidir derler. Oysa Kuran, âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir. Kalem, 5 52 Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Nazar haktır. Şüphesiz bir deveyi ve bir ineği tandıra soka(bili)r. Nazar, illa ki insanın düşmanından kaynaklı olmak zorunda değildir. Kimi zaman insanın iyi bir arkadaşı da çok şaşırdığından dolayı dostuna nazar edebilir. Zira bir hadiste şöyle denmiştir: Eğer dostunuzda sizi şaşırtacak bir şey görürseniz Allah ı zikredin ki nazar belası defedilmiş olsun. Pek çok insan nazar yüzünden ölmüştür. 2 Kem göz ve nazarın hak olması, bize, kimi insanlara karşı suizan ederek onları böyle bir şey yapmakla itham etmemiz hakkını vermez. Ya da bazı işlerdeki eksikliklerimizi insanların nazarına geldiğimiz şeklinde yorumlamamız doğru olmaz. Örneğin bir bebeğin sağlık sorunlarına dikkat etmez ve iyi beslemez isek nihayetinde hastalanacaktır. Bazıları bu durumda Çocuğa nazar değdi diyerek kendi kusurlarını örtmeye çalışırlar. Bazı rivayetlerden anladığımıza göre Sadaka vermek, dua etmek, nas ve felak surelerini okumak gibi bazı ameller, nazarın etkisine engel olurlar. 2 Biharu l Envar, c.63, s.7 Biharu l Envar, c.93, s

464 272. Allah ın Hz. Peygamber e (s.a.a) Olan İnayeti ا ن ا ا ع ط ي ن اك ال ك وث ر Şüphesiz biz sana Kevser i verdik. Kevser, Bu üç cümlelik surede Hz. Peygamber (s.a.a) muhatap alınarak أ ع ط ي ن اك Atayneke kendisine beş kez hitap edilmiştir. Zira, ayette geçen (sana bahşettik) kelimesindeki kef harfiyle, salli ص ل (namaz kıl) ve ك lirabbike deki kes) (kurban ان ح ر ر enhar (Rabbin için) hitapla iki kez, ل ب ve şanieke ش ا ن ئ ك (sana buğzeden) kelimeleriyle de iki kez olmak üzere Hz. Peygamber e (s.a.a) hitapta bulunulmuştur. (sana bahşettik, namaz kıl, Rabbin için, kurban kes, sana buğzedendir) Kur an ın tamamında 240 dan fazla yerde Allah Teâlâ, Hz. Peygamber e (s.a.a) Senin Rabbin diye hitap etmektedir. Oysa Allah, tüm âlemlerin Rabbi -şu ayetteki gibi: O her şeyin Rabbidir. - ve tüm insanların ilahıdır yine bir diğer ayette geçtiği gibi: Tüm insanların Rabbine 2 -. Ancak Kur anda, Hz. Peygamber e (s.a.a) hitaben kullanılan Rabbike (Senin Rabbin) ifadesi, Rab kelimesinden daha çok geçmiştir. Bu durum, Allah Teâlâ nın Hz. Peygamber e (s.a.a.) olan özel inayetini göstermektedir. Allah ın Hz. Peygamber e (s.a.a) olan özel inayetini başka ayetlerde de görmekteyiz. Örneğin; Allah, Hz. Peygamber in (s.a.a) beden uzuvlarını و ج ه ك vechek Kur an da konu etmiştir: Çehren:, 4 ل س ا ن ك lisanek, dilin: 3 ك ي ayneyk gözün: si-, 7 ي د ك yedek, ellerin: 6 ع ن ق ك unugik, boynun: 5 ع ن ي ص د ر ك sadrek nen:. 9 ظ ه ر ك zahrek, belin: 8 0 ال ع ال م ين وال ح م د لل ه ر ب Enam, 64 Nas, Bakara, 44 Kıyamet, 6 Hicr, 88 İsra, 29 İsra, 29 A raf, 2 İnşirah, 3 Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah a hamdetmektir. 463

465

466

42 3 İslam şura kavramına teveccüh etmiştir. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 4 Tüm sorunlarınızı hâkime ve mahkemeye taşımayın. Kendi içinizde çözüm aramaya bakın. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 5 Her nerede söz hak ve hukuka dayanıyorsa, her iki tarafında hazır olması gerekir. erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin 6 Karı-koca, seçmiş oldukları hakemlerin hükümlerini kabul etmelidirler. (Hakem seçmenin gerektirdiği şey, hakemin hükmüne uymaktır) 7 Hakemin seçiminde, bu kişinin bilgili, sır taşıyabilecek ve uzlaştırmayı isteyecek kimse olmasına dikkat edilmelidir. 8 Her ne zaman hüsnü niyet ve düzeltme arzusunda olunsa, ilahi yardım da peşi sıra gelecektir....bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur. 9 Kalpler, Allah ın elindedir. Allah aralarını bulur. 20 Kendi akıl ve tedbirlerinizle gurur duymayın. Başarıyı Allah tan biliniz. Allah aralarını bulur. 2 Kur an ın ailelerin uzlaşma ve sorunlarını çözme projesi, ilahi ilme ve hikmete dayanır. Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. 22 İnsan iyi niyetli olmalıdır. Allah ın tüm niyet ve dürtülerden haberdar olduğu bilinmelidir. Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. 4

43 4. Ulu l Emre İtaat ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ا ط يع وا الله و الر ا ط يع وا س ول و ا ول ى ال م م ن ك م ر ف ا ن ت ن از ع ت م ي ف ى ش یء ف ر د وه ا ل ى الله و الر س ول ا ن ك ن ت م ت ؤ م ن ون ب الله و ال ي و م ال خ ر ذ ل ك خ ي ر و ا ح س ن ت ا ويل Ey iman edenler! Allah a itaat edin. Peygamber e ve sizden olan ulu lemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah a ve Resul e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. Nisa, 59 Bu ayet, insanların Allah a ve Peygambere olan vazifesine işaret eder. Üç mercinin, yani; Allah, Peygamber ve Ulu l Emrin kabul edilmesi neticesinde asla çıkmaz yola düşülmez. Bu üç merciye itaate davet etmek, Kur an ın tevhid çizgisiyle de çelişmez. Çünkü Peygambere ve Ulu l Emre itaat etmek, Allah a itaat etmenin bir parçasıdır ve bunun paralelindedir. Fraklı boylamda olan bir itaat değildir. Allah ın emrine göre hem Peygamber e hem de Ulu l Emir e itaat zorunludur. Tefsir-i Numune, İbn Abbas tan şöyle bir rivayet nakletmiştir: İslam Peygamberi (s.a.a), Tebük e sefer için hareket ettiğinde Medine de kendi yerine Hz. Ali yi (a.s) bıraktı ve şöyle buyurdu: Kuşkusuz senin bana olan konumun ey Ali; Harun un Musa ya olan konumu (menzilesi) gibidir Daha sonra Nisa suresinin 59. ayeti nazil oldu. Bu ayetin öncesinde emanetin ehline geri döndürülmesi hakkında tavsiyede bulunulmuştur. Hemen peşinden gelen bu ayette âdeta şu ifade edilir: Emaneti ehline teslim etmek, Allah ın, Peygamberin ve Ulu l Emr e itaatin gölgesinde gerçekleşmelidir. İtaat edin emrinin tekrarlanması, emirlerin çeşitlendirmesinin işaretidir. Hz. Peygamber (s.a.a) kimi zaman ilahi hükümleri beyan eder, kimi zaman da hükümet emirlerini açıklardı. Beyanatları ya Risalet ya da hüküm makamında olurdu. Kur an kimi zaman Hz. Peygamber e (s.a.a.) 42

44 hitaben şöyle buyurur:... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur an ı indirdik. Kimi zaman da şöyle buyurur: Allah ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik 2 Kur an müfsitler, müsrifler, yoldan çıkmışlar, cahiller ve zorbalar hakkında itaat etme ve tabi olma emri vermiştir. Öyleyse itaat edin hususu öyle kimseleri işaret etmelidir ki; itaatleri yasaklanmamış olsun ve itaatleri Allah ın ve Peygamberlerin emri ile çelişmesin. Ayette Ulu l Emre itaat konu edilmiştir. Ancak anlaşmazlık ve niza halinde onlara müracaat edilmesi açıklanmamıştır. Anlaşmazlıkların giderilme adresi olarak sadece Allah ve Resul ü gösterilmiştir. Bu durum bize şunu anlatıyor; eğer Ulu l Emri tanıma ve mısdağını (kim olduklarını) anlama konusunda anlaşmazlığa düşülürse Allah a ve Resulüne müracaat edilmelidir. Zaten nebevi rivayetlerde Ulu l Emr, Peygamberin Ehl-i Beyti olarak tanıtılmıştır. 3 Hüseyn ibn Ebi l A la şöyle der: Peygamberin vasileri hakkındaki inancımı ve kendilerine itaatin vacip olduğunu tasdikimi İmam Cafer Sadık a (a.s) arz ettiğimde şöyle buyurdular: Evet! Söylediğin gibidir. Onlar Allah ın haklarında Allah a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin buyurdukları kimselerdir. Evet, Allah onların hakkında şunu der: Sizin veliniz ancak Allah, Resulü ve rükû halinde zekât veren müminlerdir 4 Hz. Ali (a.s), Nehcu l Belağa nın 25. hutbesinde ve Malik Eşter e yazdığı Ahidname de şöyle buyurur: Allah a ve Peygamberine müracaattan kastedilen, üzerinde herkesin ittifak ettiği sünnet ve muhkem ayetlerdir Bir başka sözü de şöyledir: Peygamber Ehl-i Beytinin görüşünün dışında hüküm veren her hâkim, tağuttur. 5 2 3 4 5 Nahl,44 Nisa,05 Kemalu d Din Saduk, s.222 Kâfi, c., s.85 Deaimu l İslam,.c.2, s.530 43

45 5. Kur an Üzerinde Düşünmenin Zorunluluğu ف ا ك ث يرا ل و ك ان م ن ر ع ن د غ ي الله ل و ج د وا ف يه اخ ت ل ون ال ق ر ا ن و ر ا ف ل ي ت د ب Hâlâ Kur an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer O (Kur an), Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. Nisa, 82 Hz. Peygamber e (s.a.a) atılan iftiralardan biri de Kur an ı Muhammed e bir başkası öğretmiş demeleridir. Şüphesiz biz onların: Kur an ı ona ancak bir insan öğretiyor dediklerini biliyoruz... İşte onların bu töhmetine karşı bu ayet nazil olmuştur. İnsanların söz ve yazıları genellikle zaman içerisinde gelişim gösterir veya çelişkiler içerir. Ancak Kur an, savaşta ve barışta, gurbette ve şöhrette, kuvvetliyken ve zayıfken, zamanın yüz çevirişinde ve zirvesinde, yani tüm koşullarda hiçbir ihtilaf ve çelişki içermeden hiç ders okumamış bir kimsenin dilinden 23 yıl boyunca insanlara beyan edilmiştir. Haliyle bu durum, bir beşerin öğretisi değil de Allah kelamı olduğunun delilidir. Kur an da düşünme emri herkesedir, her zaman ve her nesle hitap eder. Bunun işareti de düşünen her kimsenin mutlaka her zaman diliminde bir noktaya varacak olmasıdır. Hz. Ali (a.s) Kur an ın anlamının sınırsız oluşuna dair şöyle buyurur: Kur an, derinliği idrak edilemeyen bir deniz gibidir. Ayet üzerinde küçük bir dikkat ile güzel neticeler alabiliriz. Bunlardan belli başlıları şöyledir; Kur an üzerinde düşünmemek, Allah tarafından kınanmıştır. düşünmeyecekler mi? 2 Kur an üzerinde düşünmek, nifak hastalığını gideren ilaçtır. düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. Nahl,03 44

46 3 İslam ve Kur an a eğilimin yolu, taklit değil düşünmek ve akletmektir. düşünmeyecekler mi? 4 Kur an herkesi düşünmeye davet etmiştir. İnsanın anlayışı, Kur an ın bilgilerini idrak etmeye ulaşacaktır. Kur an üzerinde düşünmeyecekler mi? 5 Kur an da ihtilaf ve çelişkinin var olduğu zannı, ancak sıradan bir bakışın, üzerinde düşünmemenin ve dikkatsizliğin neticesidir. düşünmeyecekler mi? 6 Kur an, Hz. Peygamber (s.a.a) in risaletinin hak olduğuna delildir. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı 7 Ayetlerin hepsinin çelişkiden ve ihtilaflardan uzak olması, kaynağının herhangi bir değişikliğe uğramayacağını gösterir. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı 8 Allah tan gelen her şey haktır, sabittir ve çelişkiden, dağınıklıktan, tenakuzdan uzaktır. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. 9 İlahi olmayan tüm kanunlarda çelişki ve tenakuzla karşılaşmak mümkündür. Eğer O, Allah tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. 0 İhtilaf, değişim ve gelişim, insan görüşünün gerekliliğidir. tutarsızlık bulurlardı. Her mektep ve ideolojiyi yok etmenin en iyi yolu, tenakuz ve çelişkilerinin keşfedilmesi ve beyan edilmesidir. onda birçok tutarsızlık bulurlardı. 45

47 6. Emanet ve Çeşitleri وا ن الن اس ا ن ت ح ك م ي وا ذ ا ح ك مت م ب ا ان ات ا ل ى ا ه ل ه ك م ا ن ت ؤ د وا ال م ر ا ن الله ي ا م يرا ص ا ب ظ ك م ب ه ا ن الله ك ان سم يع ع ما ي ب ال ع د ل ا ن الله ن ع Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görendir. Nisa, 58 Emanete ihanet etmemek, adil davranış göstermek ve ayrımcılıktan uzak durmak, imanın önemli göstergelerindendir. Emanete ihanet etmek ise nifak alametlerindendir. Hadiste şöyle geçer: İnsanların uzun secde ve rükû etmesine bakmayın. Doğru konuşmalarına ve emanete nasıl davrandıklarına bakın. Birçok rivayette de emanet ten kastedilenin toplum liderliği, emanet sahibinden kastedilenin de Ehl-i Beyt olduğu açıklanmıştır. Evet, toplumun mutluluk anahtarı, liyakati olan ve adil yönetim gösterecek kimselerin iş başına geçmesindedir. Toplumun huzursuzluk kaynağı ise, ehil olmayanların ve zalimane hüküm veren kimselerin iş başında olmalarıdır. Hz. Emiru l Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim kendisinden daha layık olduğunu bilmesine rağmen toplumunda kendini başkalarından öncelikli görse ve camiasına lider olsa; şüphesiz o Allah a, Peygamber e ve müminlere ihanet etmiştir. Emanete ihanet; ilmin, sanatın ve hakkın gizlenmesi, insanların mallarını haksızca sahiplenme, ilahi olmayan rehberlere itaat, ehil olmayan eş ya da çocuklar için yanlış eğitmen seçimi gibi birçok hususa şamil olabilir. İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Allah ın emir ve yasakları ilahi emanetlerdir. 46

48 İmam Cafer Sadık (a.s) bu ayet-i kerimenin tefsiri bağlamında şöyle buyurmuştur: Allah Teâlâ, her İmam a yanında olan her neyi varsa kendisinden sonraki İmam a bırakmasını emretti. Emanet üç çeşittir: - Allah ve insan arasındaki emanet (insanoğlu için tayin edilen vazifeler ve vacip hükümler) 2- İnsan ile başkaları arasındaki emanet (kişinin yanında bulunan mal veya sırlar) 3- İnsanın kendi tasarrufundaki emanet (ilim, ömür ve elimizde olan diğer emanetler) 47

49 7. Savaşta Namaz Nasıl Kılınır? ا س ل ح ت ه م ك ا خ ول ي ذ وا ع م م الصل وة ف ل ت ق م ط ائ ف ة م ن ه م ف ا ق م ت ل ه و ا ذ ا ك ن ت ف يه م ف ا ذ ا س ج د وا ف ل ي ك ون وا م ن و ر ائ ك م و ل ت ا ت ط ائ ف ة ا خ ل م رى ي ص ل وا ف ل ي ص ل وا م ع ك ل و ت غ ف ل ون ع ن ا س ل ح ت ك م و ا م ت ع ت ك م ود ال ذ ين وا ك ف ر م ا س ل ح ت ه و ه م ر و ا خ ل ي ذ وا ح ذ م يل ون ع ل ي ك م ف ي م ي ل ة و اح د ة و ل ج ن اح ع ل ي ك م ا ن ك ان ب ك م ا ذ ى م ن م ط ر ا و ك ن ت م ه ين ا ا م ك م ا ن الله ا ع د ل ل ك اف ر ين ع ذ اب ر و خ ذ وا ح ذ ا س ل ح ت ك م وا م ر ض ى ا ن ت ض ع Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmi seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını yanlarına alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Nisa, 02 Hicri 6. yılda Hz. Peygamber (s.a.a) sahabelerinden oluşan bir grupla Mekke ye doğru yola çıkmıştı. Bunun üzerine Hudeybiye mıntıkasında Halid bin Velid e bağlı iki yüz silahlı kişi Hz. Peygamber in (s.a.a) Mekke ye girmesine engel olmak için mevzi aldılar. Halid bin Velid, Bilal Habeşi nin ezanından sonra cemaat namazı için bir araya gelen Müslümanlara ikindi namazında aniden saldırmayı uygun gördü. Yapılacak ani saldırı hakkında ayet nazil oldu. Halid bin Velid gördüğü bu mucizevi vahiy karşısında, Müslüman oldu. Bu namazda, birinci grup ilk rekâtın sonunda kalkıp namazın geri kalanını cemaatten ayrı bir şekilde kendileri kılarak tamamlamıştı. Cemaat imamı da diğer grubun ikinci rekâta yetişebilsinler diye aheste Mecmau l Beyan Tefsiri 48

50 davranmıştı. Bununla beraber silahları yanlarında olduğu halde cemaat namazına iştirak etmişlerdi. Biraz dikkatle ayet-i kerimeden ince ve zarif detaylar çıkartabiliriz. Bu zarif noktaları sıralarsak eğer; Namaz, savaş sahnesinde dahi terk edilemez ve mücahitler namazsız olamazlar. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman silahlarını yanlarına alsınlar 2 Düşmanla cephede karşı karşıya gelindiği anda dahi bir rekât bile olsa namazın cemaatle kılınma emri, cemaat namazının ehemmiyetini göstermeye yeterlidir. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar 3 Aynı anda iki vazifenin (namaz ve cihat gibi) bir anda yapılması icap ettiğinde dahi, biri diğerine feda edilemez. 4 Tüm koşullarda uyanıklık ve farkındalık gerekmektedir. Namaz bile Müslümanları tehlikeden gafil etmemelidir. ve silahlarını alsınlar 5 Rehber, vahdet ve ibadetin eksenidir. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman 6 İşlerin paylaşımı, yardımlaşma ve hayır işlerinde, hatta en hassas hususlarda dahi işbirliğinde bulunmak, toplumun kaynaşma nedenidir. Bu ayet-i kerimede, iki rekât namazda cemaat iki gruba ayrılmış ve çıkabilecek ayrımcılığın önüne geçilmiştir. Ve herkes hayırda ortak olmalıdır. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar 7 İlahi emirler, şartlara göre farklılık gösterir. (Bu ayet-i kerime düşman mevzilenmiş haldeyken kılınacak korku namazı ile ilgilidir.) Onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını yanlarına alsınlar 8 Cephede kılınacak cemaat namazı, hedefe, Allah a ve rehbere sevginin bir işaretidir; kuşkusuz bu, inanılan değerlerin arkasında durmaktır. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman 49

51 9 Cephede kuvvetlerin yer değişiminin, namaz arasında yapılabilmesi imkân dâhilinde olmalıdır. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar 0 Cephede namaz için ayrılan zaman ne kadar fazla ise, düşmanın saldırma fırsatı da o kadar artar. Öyleyse daha fazla bir korunma geremektedir. Birinci rekâtta silahın olması yeterlidir. Ancak ikinci rekâtta hem silah hem de savunma teçhizatı gereklidir. silahlarını yanlarına alsınlar onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Allah Peygamberini düşmanın her türlü tuzak ve gizli entrikalarından haberdar ediyordu. (Bu ayet-i kerimenin nüzulü hadisesine baktığımızda Velid in cemaat namazı esnasında saldırma kastının olduğunu görüyoruz. İşte bu ayet onun bu planını boşa çıkarmıştır.) 2 Sizin ihlaslı hareketiniz, vakti geldiğinde ilahi yardımlara sebep olur. (Bu ayetin nazil olması ve korku namazının emri, düşmanın hilesine karşı ilahi bir yardım idi.) 3 Cephede, ibadet merasimi uzun sürmemelidir. Uyanık ve basiretli olmaya engel olacak işler yasaklanmıştır. kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da 4 İbadet, düşmandan gaflet etmeye neden olmamalıdır. kâfirler arzu ederler ki gafil olasanız 50

52 8. Kur an da Gadir-i Hum وم ا ا ه ل ل غ ي ر الله ب ه و ال م ن خ ن ق ة و ل ح م ال خ ن ز ير والد م ت ة ال مي ح ر م ت ك م ع ل ي وم ا ذ ب ح ع ل ى الن ص ب ت م ذ ك ي ا ع ا ل م ا ا ك ل السب ي ة والن ط يح ة وم و ال م و ق وذ ة و ال م ت ر د ئ س م ي و ف س ق ا ل ي م ذ ل ك م وا ب ال ز ل و ا ن ت س ت ق س م ال ذ ين ك ف ر وا م ن د ين ك م ف ل ت خ ش و ه م و اخ ش و ن ا ل ي و م ا ك م ل ت ل ك م د ين ك م و ا ت م م ت ع ل ي ك م ن ع م ت ى و ر ض يت ح يم غ ف ور ر ت ج ان ف ل ث م ف ا ن الله ر صة غ ي م خ م ف م ن اض ط ر ف ى م س ل م د ين ا ل ك م ال Leş, kan, domuz eti, Allah tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. Maide, 3 Birbirinden ayrı iki konu bu ayette beyan edilmiştir: Birinci konu, zorunluluk dışında yasaklanmış haram etler, ikinci mevzuysa dinin kâmil olması ve kâfirlerin umutsuzluğudur. a) Kâfirlerin din hususunda ümitsizliğe düşüp meyus olmalarının, murdar etin yenilmesi ya da yenilmemesiyle bir bağlantısı olamaz. b) Bu ayetin nüzul sebebi hakkında Sünni ve Şiilerin naklettiği rivayetler; Bugün kâfirler dininiz hususunda meyus oldular ve bugün dininizi kemale erdirdim cümlelerinin beyanı bağlamında nakledilmiştir. Bu rivayetler ayetin murdar etin hükümlerini içeren ilk ve son cümleleri hakkında değildir. 5

53 c) Şia ve Sünni rivayetlerine göre ayetin bugün dininizi kemale erdirdim bölümü Hz. Ali bin Ebu Talib in (a.s) Gadir-i Hum da imamet makamına tayin edilmesinden sonra nazil olmuştur. d) Nakli deliller de dikkate alınmasa, akli yaklaşım ve tahlil de yukarıdaki konuları teyit etmektedir. Çünkü dört önemli özellik o gün için beyan edilmiştir: Kâfirlerin meyus olduğu gün olması 2 Dinin kemale erdiği gün olmak 3 İnsanların üzerindeki ilahi nimetlerin tamamlandığı gün olması 4 O gün İslam, din ve mükemmel bir şeriat olarak Allah ın beğenisini kazanmıştır. Eğer İslam tarihinin önemli vakıalarının gerçekleştiği diğer günleri incelersek; (biset -Peygamberliğin ilan edildiği gün-, hicret, Mekke nin fethi, savaşlar ve zaferler gibi önem arzeden ihtişamlı günler), bunlar için yukarıda sayılan dört sıfatın anılmadığını görürüz. Hatta, Veda Haccı dahi bu denli ehemmiyete sahip olmamıştır. Çünkü hac, dinin tamamı değil, sadece bir bölümüdür. Hicret, Allah ın emriyle Hz. Peygamber in (s.a.a) kaçış günüdür. Kâfirlerin Hz. Peygamber in (s.a.a) evine saldırı yaptığı gündür, ümitsizliğe düştükleri gün değil. Bedir, Hendek gibi savaşlarda zafere ulaşılan günlerde tüm kâfirler değil sadece savaş alanındaki kâfirler ümitsizliğe kapılmışlardı. Kur an bu hususta şöyle buyuruyor: Kâfirler bugün ümitsizliğe düştüler Veda Haccında insanlar haccın adap ve düsturlarını Hz. Peygamberin in (s.a.a) huzurunda öğreniyorlardı. Veda Haccında sadece hac ameli Hz. Peygamber in (s.a.a) öğretmesiyle tamamlandı, bütün din değil. Oysa Kur an ı Kerim burada Bugün dininizi kemale erdirdim. buyuruyor. Hâlbuki Gadir-i Hum; Allah ın Hz. Ali yi (a.s) Hz. Peygamber in (s.a.a) halifesi olarak tayin emrini verdiği gündür. Ayette bulunan dört madde olan kemale erdirdim, tamamladım, razı oldum ve kâfirler ümitsizliğe kapıldılar sadece bu gün için uygundur. * Kâfirlerin ümitsizliğine gelince; Hz. Peygamber e (s.a.a) atılan töhmetler, açılan savaşlar ve canına kastetmeler neticesiz kalınca müşrikler 52

54 gözlerini yalnızca Peygamber in (s.a.a) ölümüne dikmişlerdi. Hz. Ali nin (a.s) hilafete atanması, kâfirlere Hz. Peygamber in (s.a.a) vefatıyla dinin ortadan kalkmayacağını anlatmış oldu. Çünkü Ali bin Ebu Talib (a.s) gibi bir şahsiyet, Hz. Peygamber (s.a.a) in halifesi olarak İslam ümmetinin rehberliğini üstlenecekti. İşte kâfirlerin her biri bu yüzden meyus olup, ümitsizliğe kapıldılar. Dinin kemale ermesi ise; eğer kanunlar ve kurallar mükemmel bir şekilde sunulmuş olsa dahi, ümmet ve toplum için masum ve mükemmel bir rehber tayin edilmemişse bunların eksik kalacağından dolayıdır. Ama nimetlerin tamamlanması meselesi; Kur an ın hidayet ve rehberliği en büyük nimet olarak tanıtmasından dolayıdır. Eğer Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan ayrılıp insanları rehbersiz bıraksaydı bu, bir çoban sürüsünü sahipsiz bırakması gibi olurdu. İlahi bir rehber atanmadan düşünün nasıl olur da nimet tamamlanmış olurdu? Allah ın razı olmasına gelince; mükemmel kanun düzeni ile adil bir uygulayıcı ne zaman iç içe birbirine kenetlenmiş olsa Allah ın rızası ancak o zaman hâsıl olur. Dinin kemale ermesi, nimetin tamamlanması, Allah ın razı olması ve kâfirlerin meyus olmasından sadece bir tanesi meydana gelse bile bu, o günün Allah ın günü (eyyamullah) sayılması için yeterlidir. Kaldı ki, Gadir-i Hum günü tüm bu özel hususiyetlerin hepsine birden sahiptir. Bundan dolayı Ehl-i Beyt den (a.s) nakledilen rivayetlerde Gadir-i Hum günü en büyük bayram olarak kabul edilmiştir. Eşyanın etkisi, kimi zaman tüm parçalarının düzenli bir şekilde biraraya toplanmasıyla olur. Örneğin; oruç ibadeti ezandan kısa bir zaman önce bile bozulsa, batıl olur. Bundan dolayı orucunuzu geceye kadar tamamlayın ayetinde tamamlamak kelimesi kullanılmıştır. Kimi zamanda her bir parça kendi etkisini yaratır. Kur an ayetlerini tilavet edip okumak örneğinde olduğu gibi. Kur an tilavetinin mükemmel hâli bizzat kendisindedir ve her ne kadar okunursa okunsun sevabı vardır. Kimi zaman da parçalar öyle bir hâldedir ki; eğer bütünün tüm parçalarından sadece bir tanesi dahi dışarıda kalsa, bu bütünün tamamı eksik kalacaktır. Uçak ya da otomobilin pilot ya da şoför olmadan etkisiz ve faydasız kalması örneğinde olması gibi. 53

55 Rehberlik ve velayet hakkı da böyledir. İnsan Allah a ilmik ilmik bağlanmıştır. Bu bağlılık olmadığı takdirde insan Allah a ulaşamaz. Böylelikle yaratılmışlar ve nimetler de kahır ve kedere dönüşmüş olur. Kâfirlerin Müslümanları kendi yöntemleriyle saptırma istekleri konusu Bakara suresinin 09. ayet-i kerimesinde ele alınmıştır. Allah, Müslümanlara ilahi emir gelene kadar bu durumu görmezden gelin emrini verdi. Müslümanlar ise, bugün dininizi kemale erdirdim ayeti nazil olana kadar, kâfirleri meyus bırakacak kesin bir hükmün beklentisi içerisindeydiler. İslam da Beslenme İslam eşitlik ve adalet mektebidir. Ne Batılılar gibi etin tüketilmesinde ifrat edilmesini tavsiye eder, ne Budistler gibi bunun haram olduğunu söyler, ne de kimi Çinliler gibi her hayvanın her şekilde yenilmesini caiz bilir. İslam da etin yenilmesi için şartlar ve sınırlar belirlenmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: - Etobur hayvanın etini yemeyin. Bu etler çok çeşitli bulaşıcı mikrop ve bakteriler barındırır. 2- Yırtıcı hayvanların etlerini yemeyin. Aksi takdirde katı yüreklilik ve gaddarlık sizde de görülecektir. 3- Genel kanaate göre tiksintiye neden olan hayvanların etlerini yemeyin. 4- Allah adı söylenmeden kesilen hayvanın etini yemeyin. 5- Murdar et yemeyin. Çünkü hayvanın ölüm anında her şeyinden önce kanı bozulur ve bu bir çeşit zehirlemeye yol açar. Bu yüzden boğulmuş, boynuz yemiş ve (yüksekten) düşüp ölmüş, ezilip parçalanmış ve can verme anında kanını tamamen dışarı akıtmayan hayvanların etini yemek haramdır. 6- Ayette bu kadar haram olan hayvanların içerisinde sadece domuzun ismi geçmiştir. Bunun nedeni, kullanılmasının oldukça yaygın olmasından dolayıdır. İmam Cafer Sadık (a.s) murdar hayvanın etinin yenilmesi hakkında şöyle buyurmuştur: Murdar hayvan etinden istifade eden, ancak 54

56 kuvvetsizliği, zayıflığı, tembelliği, neslinin kesilmesini, kalp krizini ve beklenmedik ölümü bulur. Kan içicilik, cahiliye döneminin kötü bir âdetiydi. Bu adet, kalbin katılaşmasına ve merhametsizliğe neden oluyordu. Öyle ki; evlat ya da anne ve babanın öldürülmesi vahşetine bile rastlanıyordu. Kan içici, arkadaş ve dost tanımaz. Bu yüzden kan içmek haramdır, ancak enjeksiyon yapmanın sakıncası yoktur. Soru: Acaba hayvanların etinden istifade etmek için öldürülmelerine izin vermek, ilahi rahmet açısından uygun mudur? Cevap: Yaratılış esası değişim ve dönüşüm üzerinedir. Toprak ot olur; otu hayvan yer; hayvan eti dönüşümle insanda yer bulur. Netice itibarıyla bu değişim rüşd ve olgunluk yolundadır. el-mizan Tefsiri 55

57 9. Velayet Kimindir? ا ن م ا و ل ي ك م الله و ر س ول ه و ال ذ ين ا م ن وا ال ذ ين ي ق يم ون الص ل وة و ي ؤ ت ون الز ك وة ون اك ع و ه م ر Sizin veliniz ancak Allah tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekât verirler. Maide, 55 Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında şöyle anlatılır: Bir dilenci Hz. Peygamber in (s.a.a) mescidine girip yardım isteğinde bulunur. Kimse ona bir şey vermeyince o anda namazla meşgul olan Hz. Ali (a.s), rükû halinde parmağındaki yüzüğü bu dilenciye verir. Böyle bir bağışlamanın övülmesi, bu ayet-i kerimeyle olmuştur. Bu hadiseyi Hz. Peygamber in (s.a.a) ashabından İbn Abbas, Ammar Yasir, Cabir bin Abdullah, Ebuzer, Enes bin Malik, Bilal gibi on meşhur sahabe nakletmiştir. Bu ayetin nüzul sebebinde Sünni ve Şia kaynaklar aynı görüştedirler. Ammar Yasir şöyle der: Namazda yüzüğün infak edilmesinden sonra ayet nazil oldu ve Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır. 2 Hz. Peygamber (s.a.a), Gadir-i Hum da Hz. Ali nin (a.s) makamının beyanı için bu ayet-i kerimeyi tilavet etmişlerdir. 3 Hz. Ali (a.s) de defalarca kendi makamının hakkaniyeti için bu ayeti okumuştur. 4 Bu hadisenin şahitlerinden biri olan Ebuzer de Mescidu l Haram da insanlar için bu kıssayı nakletmiştir. 5 2 3 4 5 el-gadir, c.2, s.52, İhkaku l Hak, c.2, s.400, Kenzu l Ummal, c.6, s.39 el-mizan Tefsiri Tefsiru l Safi el-mizan Tefsiri Tefsir-u Mecmeu l Beyan 56

58 Bu ayet-i kerimedeki veli kelimesi dost ve yardımcı manasında değildir. Çünkü dostluk ve yardımcılık, sadece rükû halinde infak edenlerle değil, tüm Müslümanlarla ilgilidir. İmam Cafer Sadık (a.s) buyurdular: iman edenlerdir ayetinde kastedilen Hz. Ali (a.s) ve kıyamete kadar var olacak olan masum İmam evlatlarıdır. Öyleyse O nun masum İmam evlatlarından her kim İmamet makamına ulaşırsa bu özelliğe o da sahip olur. Onlarda aynen rükû halinde sadaka veriyor gibidirler. Merhum Feyz Kaşani En-Nevadir adlı kitabında diğer Masum İmamların da namaz ve rükû halinde fakirlere sadaka verdiklerine işaret eden bir hadis nakletmektedir. İşte bu durum; namazı ikame ederler, rükû ederler ve zekât verirler. ifadesinde kullanılan çoğul kelimelerle de uyumludur. 6 En iyi tanıtım, kişinin sıfat ve özelliklerinin anlatılmasıdır. Böylelikle muhatap da onun mısdağını kendisi bulacaktır. (Ayette, Hz. Ali nin (a.s) ismi zikredilmeden sıfat ve eylemleri anlatılmış ve tanıtılmıştır.) İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Hz. Ali nin (a.s) Gadir-i Hum hadisesinde binlerce şahidi vardı. Eğer bir Müslümanın iki şahidi olursa hakkını ona verirler, ancak Hz. Ali (a.s) yine de hakkını alamadı. 7 Velayet-i Fakih, masum imamın velayetinin uzantısıdır. Ömer bin Hanzele, İmam Cafer Sadık tan (a.s) nakletmiştir: Bizim hadislerimizi rivayet edenlere dikkat edin. Helal ve haramımıza nasıl riayet ettiğine, ahkâmımızı nasıl tanıdığına bakın. Bundan sonra da onun hükmüne razı olun. Biliniz ki; sizin üzerinize hâkim olarak onu ben görevlendirdim. 8 6 7 8 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn, el-kâfi, c., s.28 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn el - Kâfi, c., s.6 57

59 20. Hz. Peygamber in (s.a.a) Son Görevi ك و ا ن ل م ت ف ع ل ف م ا ب ل غ ت ر س ال ت ه و الله ا ا ن ز ل ا ل ي ك م ن ر ب سول ب ل غ م الر ا ي ا ا ي ه م ال ك اف ر ين ال ق و ه د ى ك م ن الن اس ا ن الله ل ي ص م ي ع Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğunu hidayet etmez. Maide, 67 İleride delillerini sunacağımız bu ayet, Hz. Peygamber in (s.a.a) hicretin 0. yılında Hac seferinden döndüğü zaman Gadir-i Hum da Hz. Ali yi (a.s) kendi yerine halife ve velayete seçtiği günle ilgilidir. İlgi çekici olan ayetin semavi kitabın ikame edilmesi ile ilgili iki ayetin arasında yer almış olmasıdır. Masum önder ile semavi kitabın ikamesi arasında çok sağlam bir bağ olduğuna işaret edilmiş olabilir. Evet, ancak masum İmam semavi kitabın uygulanmasını sağlayabilir. Ve ancak Allah ın kitabı gerçek İmamı tanıtabilir. Tüm Şia müfessirleri Ehl-i Beyt ten (a.s) gelen rivayetlere, bazı Ehl-i Sünnet müfessirleri de (belirtilen) kriterlerden bir başlığa dayanarak bu ayetin Gadir-i Hum da Hz. Ali (a.s) ın velayete ve imamete atandığına işaret ettiğini kabul etmişlerdir. El-Menar tefsiri, ilginç bir şekilde Müsned-i Ahmed den, Tirmizi den, Nesai den ve İbn Mace den Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır hadisini sahih ve güvenilir bir rivayet olarak beyan etmesine rağmen sonraki iki cümleyle önceki beyanını kuşkulu kılmıştır: İlk olarak Velayetten kastedilen, dostluktur demiştir. Gadir-i Hum gibi bir yerde sadece dostluk için biatların alınması, tebriklerin söylenmesi ve o bütün teşrifatın oluşturulmasına gerek olmayacağından habersiz gözükmektedir. İkinci olarak da Eğer Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber den (s.a.a) sonra imam ve rehber idiyse, neden Gadir-i Hum daki bu atanma macerasını anlatmadı, haklılığını ilan etmedi? diyor. Hz. Ali nin (a.s) pekçok sözünde ve Nehcu l Belağa da Tefsir-u Kebir, Fahrurrazi, el-menar Tefsiri 58

60 baştan sona bu hak söz konusu edilmiştir. Ancak el-menar ın yazarı sanki bu şikâyetleri duymamış gibidir. Kur an ayetleri içerisinde sadece bu ayet için Hz. Peygamber (s.a.a), kendisine gelen mesajı saklamayla ilgili tehdit edilmiştir. Eğer açıklamaz ise 23 yılda gerçekleştirdiği risalet görevi heba olacaktı. Öyleyse bu şekilde beyan edilen mesajın ne kadar önemli olduğuna bakılmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali ye (a.s) şöyle buyurmuştur: Eğer senin velayetini insanlara tebliğ edip ulaştırmazsam tüm amellerim heba olacaktır. 2 Burada birkaç husus, ayetin içeriğini çözme yönünde bize ışık tutacaktır: Maide suresi, Hz. Peygamber in (s.a.a) şerefli ömrünün son dönemlerinde nazil olmuştur. 2 Bu ayet-i kerime de Ey Nebi ifadesi değil; Ey Resul ifadesi kullanılmıştır ki bu, önemli bir risaletin geldiğine işarettir. 3 Ebleğ sözcüğü yerine yine aynı kökten olan belliğ kelimesi kullanılmıştır ki bu; mesajın daha açık, resmi ve mühim olduğuna işarettir. 4 Hz. Peygamber (s.a.a), kendisine gelen mesajı iletmemesi halinde tüm peygamberlik zahmetlerinin heba olmasıyla korkutulmuştur. 5 Hz. Peygamber (s.a.a), bu işin akıbetinden ötürü korkuya kapılmıştır. Allah ise; Biz seni insanların şerrinden koruyacağız. ifadesiyle peygamberini teselli etmiştir. 6 Hz. Peygamber (s.a.a) kendi canına kastetmelerinden de korkmuyordu. Zira dünyasını sadece putlarla savaşmaya adamıştı ve müşriklerle bu yönde defalarca savaşmıştı. Tehlikelerden de çekiniyor değildi. (Hz. Peygamber defalarca taşlanmış, ashabı işkenceler görmüştü. Şimdi ömrünün sonunda bu kadar ashabının arasında mı korkacaktı?) 7 Bu ayet-i kerimedeki mesaj önem açısından peygamberlik ve risalet dönemindeki mesajların tümünün muadilindedir. Eğer bu mesaj insanlara ulaştırılmazsa âdeta tüm ilahi mesajlar boş ve nafile olacaktır. 2 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn, Emali Saduk, s.400 59

61 8 Mesajın içeriği, temel bir mesele olmalıdır. Cüz i ve hususi meseleler için, tehdit ve teselli etmeye gerek yoktur. 9 Ayetin mesajı, tevhid, peygamberlik ve mead (kıyamet günü) ile ilinti değildir. Çünkü bu esaslar Mekke de peygamberliğin ilk günlerinde beyan edilmiş idi. Ve Hz. Peygamber in (s.a.a) ömrünün son dönemlerinde bu denli tavsiyenin lüzumu yoktur. 0 - Ayetin konusu namaz, oruç, hac, zekât, humus ve cihat da değildir. Çünkü bu hükümler Hz. Peygamber in (s.a.a) 23 yıllık davet süresince açıklanmıştı. İnsanlar da bu hükümlere amel ettikleri gibi bu hususta korkulacak bir durum da yoktu. Öyleyse, Hz. Peygamber (s.a.a) in şerefli ömrünün son bölümünde nazil olan bu önemli mesajın içeriği ne olabilir? Oldukça fazla sayıda Şia ve Sünni rivayet bizi bu hususta şaşkınlığa düşürmekten kurtarmış ve bize yolu göstermiştir. Rivayetler şöyle der: Ayet-i kerime hicri onuncu yılın zilhicce ayının on sekizinci günü Hz. Peygamber (s.a.a) in Veda Haccı ile ilgilidir. Hz. Peygamber (s.a.a) Medine ye dönerken Gadir-i Hum olarak bilinen mekânda ilahi emir üzerine durakladı ve Veda Haccına katılan herkes burada toplandı. Hicaz sıcaklarında hem su, hem de ağaçları olan Gadir-i Hum gibi bir yerde konaklamak, iyi bir seçimdi. Bununla birlikte Mekke yi ziyaret eden kafilelerin ayrılma noktası da bu mekândı. Yemen, Irak, Şam, Medine ve Habeşistan sakinleri birbirlerinden bu noktada ayrılıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) sahabe grubunun içerisinde develerin malzemelerinden yapılan minberin en üstüne çıktı. Uzun bir hutbe okudu. Hutbesinin başlangıcı bilinmedik ve duyulmadık konular olmayan tevhid, nübüvvet ve mead ile ilgiliydi. Yeni mesaj olarak kendi vefatı hakkında haberi verdiğinde Müslümanların ilgisi daha da yoğunlaştı. Orada bulunanların her biri, Hz. Peygamber in (s.a.a) keramet, azamet, hizmet ve risaletini en üst hadde ikrar ettiler. Hz. Peygamber (s.a.a), sesinin dört bir tarafa ulaştığına itminan getirdikten sonra gelecekle ilgili önemli mesajını insanlara açıkladı. Ve şöyle buyurdu: Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Bu vesileyle Hz. Ali nin (a.s) kendisinden sonra halifesi olduğunu açık bir dille beyan etti. Ancak vefatından sonra kızı Hz. 60

62 Fatıma (s.a) insanların evine gidip şunu söylüyordu: Siz Gadir-i Hum da Allah ın Resulünün söylediklerini işitmediniz mi? Sizler şahit değil miydiniz? Onlar ise cevaplarında: Gadir-i Hum da biz ile Allah ın Resulü arasında mesafe var idi ve babanın sesini yeterince iyi duyamadık dediler. Allah u Ekber! Korkudan ve vefasızlıktan hakkı gizlediler ve Hz. Peygamber in (s.a.a) kızına yalan söylediler. Evet, insanlar sadece iki şahitle haklarını geri alabilmekteler. Ancak Hz. Ali (a.s) on binlerce şahidin varlığına rağmen, hakkını alamamıştır. Dünya sevgileri ile Hz. Ali ye (a.s) Bedir, Hayber, Huneyn den kalan hasetleri ve kinleri yüreklerinde iyice yer etmişti! İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: İslam beş şey üzerine kurulmuştur. Namaz, zekât, oruç, hac ve Ehl-i Beyt in (a.s) velayeti. İnsanlar Ehl-i Beyt in velayeti kadar önemli birşeye davet edilmemiştir. İnsanlar bu dört aslı kabul ettiler ancak biz Ehl-i Beyt in velayetini terk ettiler. 3 İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdular: Allah, bu ayetin nüzulünden sonra Peygamberini korumaya kefil olmuştur: ve Allah seni insanlardan koruyacaktır Bundan sonra Hz. Peygamber her türlü takiyyeden uzak durmuştur. 4 3 4 Usul u Kâfi, c.2,,s.8 Tefsiri Nuru l Sakaleyn ve A yunu Ahbaru l Rıza (a.s) c.2, s.30 6

63 2. Hayvanların Şuuru ف رط ن ا ف ى ا ا مث ال ك م م م ا م ط ير ب ج ن اح ه ي ا ل ط ائ ر ي و ل ة ف ى ال ر ض ا م ن د اب و م ح ش ون ر م ه ي ال ك ت اب م ن ش یء ث م ا ل ى ر ب Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler. Enam, 38 Kur an ın hayvanların yaşamlarının beyanı hususuna özel bir ilgisi vardır. İnsanlara hidayet yolunu gösterirken hayvanların yaratılış, şuur ve sıfatlarının hatırlatılmasından istifade edilmiştir. Sizin yaratılışınızda ve (Allah ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır. Rivayetlerde ve beşeri tecrübelerde hayvanların şuur ve derk etme yetileri hususunda pek çok örnekler göze çarpmaktadır. Hayvanların yaşamını tanıma ve benzerliklerin bulunması için çokca düşünülmelidir: hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. 2 Ayet, rivayet ve tecrübelerden şuurun insana özgü olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin: Hz. Süleyman (a.s) ordusuyla bir bölgeden geçerken bir karınca diğer karıncalara şöyle seslenmiştir: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin! dedi. Düşmanı tanımak sadece karıncaların içgüdüsüyle gerçekleşmiş değildir. Üzerlerine doğru gelen kimsenin Süleyman ve ordusu olduğunu da anlatmaktadır ki bu içgüdüden daha ileri bir yetidir. 2 Hüdhüd, gökyüzünden yeryüzündeki insanların şirk koştuklarından haberdar olmuş; Hz. Süleyman a (a.s) Sebe bölgesinin insanlarının Allah ı tanımadıkları bilgisini vermiştir. O andan sonra da özel bir görev almıştır. Öyleyse tevhidi tanıması ve şirkin çirkinliğinin haberini Hz. Süleyman 2 Casiye,4 Tefsir-u Meraği 62

64 Peygamber e (a.s) ulaştırması ile habercilik gibi özel bir göreve sahip olması, konunun içgüdüden daha ileri bir noktada olduğunu gösterir. 3 3 Hz. Süleyman ın (a.s) Hüdhüd kuşunun kaybolma nedenini kendisine sorduğunda hayvanın kabul edilebilir bir özür ve delil sunmuş olması, şuurunun içgüdüden daha ileri bir konumda olduğunu gösterir. 4 Kur an ın, Tüm varlıklar Allah ı tesbih eder ama siz anlamazsınız 4 ifadesinde kastedilen, tekvini tesbih değildir. Çünkü biz tekvini tesbihi anlamaktayız. Öyleyse Kur an, farklı bir tesbihe işaret etmektedir. 5 Kur an ayetlerinde, Allah için secde tüm varlıklara nispet edilmiştir. Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah a secde ederler. 5 6 Kuşlar, Hz. Süleyman (a.s) ın ordu harekâtında yer almışlardı: Süleyman ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı; hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevk ediliyordu. 6 7 Kuşlar birbirlerine seslenebilip anlaşabilmekteler. Hz. Süleyman ın (a.s) iftiharı ise Allah ın kendisine kuşların dilini öğretmiş olmasıdır. Süleyman Davud a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi 7 8 Vahşi hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde 8 ayeti kıyamette hayvanların da haşredileceğini ortaya koymaktadır. 9 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir. 9 ayetinde hayvanların şuuruna ve bilinçli kulluk yaptıklarına işaret edilmektedir. 0 Bazı hayvanların (köpek gibi) ev sahibine ve ailesine vefalı olması yine onların şuurlu olduğunu ortaya koyar. Av köpekleri ile kaçakçılığın ortaya çıkması için eğitilen polis köpekleri bu hayvanların özel bir bilince sahip olduğunu gösterir. 2 İslam, bir hayvanın gözü önünde bir başka hayvanın kesilmesini yasaklamıştır. Bu hayvanların öldürülmeye ve kesilmeye olan şuurunu ortaya koyar. 3 4 5 6 7 8 9 Neml, 22 İsra, 44 Nahl, 49 Neml, 7 Neml, 6 Tekvir, 5 Nur, 4 63

65 22. Bidat ve Bidate Karşı Savaş ف ى ش یء ا ن م ا ا م ر ه م ا ل ى الله ث م م ل س ت م ن ه ا ع وك ان وا ش ي م ا ن ال ذ ين ف ر ق وا د ين ه ل ون ف ع ب ما ك ان وا ي ن ب ي ئ ه م Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların isi ancak Allah a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. Enam, 59 Dinde tefrikacılık yani bidat koymak ve dini şahsi düşüncelere göre tefsir etmek gibi yıkıcı eylemler içine girenler, Kur an da ve hadislerde en şiddetli ifadelerle uyarılmıştır. Onlardan bazıları şöyledir: Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için Bu Allah katındandır diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların! İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: Her ne zaman bir bidat gelirse, bir sünnet gider. 2 Peygamberlerin ve ulemanın vazifeleri, bidatları kaldırmak ve tahriflerin önünü almaktır. 3 Rivayetlerde şöyle geçer: Bidat sahibinin tövbesi, kabul edilmez. Allah bidat koyanın hiçbir amelini kabul etmez. 4 Her kim bidat yerleştirene ihtiram etse ya da razı olur şekilde tebessüm etse dininin mahvolması için adım atmıştır. Hz. Rasulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ümmetim arasında bir ihtilaf peydahlandığı vakit kim benim sünnet ile söylemime göre amel eder ve başkalarının yol ve yöntemleri üzerine hareket etmezse yüz şehid sevabı alır. 5 Kur an da Yahudi âlimler dinde yarattıkları tahrif ve değişmelerden ötürü defalarca eleştirilmiştir. Hz. Musa (a.s) hakkında ayet ve rivayetlerden 2 3 4 5 Bakara, 79 Biharu l Envar, c.2, s.264 el-hayat c.2, s.344 Kenzu l Ummal, H. 5 Biharu l Envar, c.2, s262 64

66 şunu anlıyoruz: Tur Dağı ndan döndüğünde kavminin inhirafını ve bir buzağıya taptıklarını görünce sinirli bir hâlde Tevrat levhalarını yere atarak kendi yerine vekil olarak bıraktığı kardeşinin sakalından tutarak Neden ümmetim saptı? diye çıkışır. Harun cevap olarak: Eğer sapmalarına engel olmak için şiddete başvursaydım korktuğumuz şey olacak yani insanlar dağılacaklardı. Ve sen İnsanlar neden fırka fırka oldular diye soracaktın? (Böylelikle senin geri dönmen dahi onların ıslah olmasını sağlayamayacağı bir tefrika olacaktı.) Bu ayet ve rivayetler, din bilginlerine mektebin aslını koruma ve fikri sapkınlıklara karşı çıkma gibi ağır sorumluluklar yüklemektedir. Aynı zamanda ümmetin toplumsal birliğini ve korunmasını da vurgulamaktadır. 65

67 23. Kıyamet Soruları سل ين ر ل ن س ئ ل ن ال م و ا ل ي م ل ن ال ذ ين ا ر س ل ه ف ل ن سپ Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz! A raf, 6 Kıyamet gününde birkaç hususta soru sorulacaktır: - Nimetler: Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz. Birçok rivayete göre ayet-i kerimede geçen nimetlerden sorguya çekileceksiniz cümlesindeki nimet mısdaklarından biri de rehberlik ve velayet tir. 2 - Hz. Peygamber in (s.a.a) Ehl-i Beyt i (a.s) Kur an daki bu ayet için şöyle buyurmuşlardır: İnsanlara Kur an ve Ehl-i Beyt e (a.s) ne şekilde davrandınız diye sorulacaktır. 2 3 - Eylem ve davranışlardan: Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz. 3 4 - Uzuv ve organlardan: Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. 4 5 - Peygamberlerin kabul ve reddedilmesinden: Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?... 5 Başka bir ifadede ise insanların dini rehberlere karşı tutumlarından sorguya çekileceklerine dair haberler verilmiştir. Allah ın peygamberleri toplayıp da Size ne cevap verildi dediği gün 6 6 - Ömür ve gençliği nasıl harcadığı hususunda sorulacaktır. 7 - Kazanç ve gelirden: Bu hususta şöyle bir rivayet nakledilir: Kıyamet gününde insan özellikle şu dört şeyden sorgulanacak ve hesaba çekilecektir: Ömrünü ve gençliğini nasıl geçirdiği, mal ve gelirini nasıl elde ettiği ve nerelere masraf ettiği. 7 2 3 4 5 6 7 Tekasür,8 Furkan Tefsiri Hicr, 92 93 İsra, 36 En am, 30 Maide, 09 Kâfi, c.2, s.35, Biharu l Envar, c.7, s.259 66

68 ى ذ ل ك الت ق و 24. Kur an da Elbise اس ول ب ور يش ا وا ت ك م س وار ى اسا ي ا د م ق د ا ن ز ك م ل ن ا ع ل ي ل ب ن ى ي ا ب ون ذ ك ر م ي ل ه ات الله ل ع خ ي ر ذ ل ك م ن ا ي Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah ın ayetlerindendir. Belki düşünüp de öğüt alırlar. A raf, 26 Ayet üzerinde biraz dikkat edip düşünüldüğünde aşağıdaki mesaj ve noktalardan istifade edilebilir. Maddeler halinde sıralarsak; İlahi nimetlere teveccüh etmek, Allah a olan sevgiye ve gafletten uzaklaşma nedenidir. Ey Âdemoğulları Size elbise indirdik Belki düşünüp de öğüt alırlar. 2 Elbise, bedeni kapattığı zaman ilahi bir nimettir. Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi 3 Elbisenin hazırlanmasında tabii faktörlerin yanı sıra insanların da çabası söz konusudur. Ancak bunların tümü Allah ın elindedir. Ey Âdemoğulları Size elbise indirdik 4 Giymek ve giyindirmek Allah ın işidir. Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi indirdik Bununla beraber çıplaklık ve çıplak bırakmak şeytanın işidir. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi 5 Elbise, ilahi nimettir. Size ayıp yerlerinizi örtecek elbise Çıplaklık ve örtünmeden kaçınmak günah nedenidir. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi 6 Güzel elbiselerle giyinip örtünerek süslenmek Allah ın sevdiği eylemlerdendir. Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik Süslenmek ve israfa kaçmadan güzel elbiselerden istifade etmenin bir sakıncası da yoktur. A raf, 20 67

69 7 Maddiyatın yanında maneviyat, süslenmenin yanında takva olması gerekir. Süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Aksi takdirde elbise israf, kibir, fesat, gösteriş, şehvet aracı ve böbürlenme gibi benzeri sıfatların oluşmasına vesile olur. 8 Elbise ayıpları örttüğü, sıcak ve soğuktan insanı koruduğu ve süslenme aracı olduğu gibi takva elbisesi de ayıpları örter, günahtan sakındırır ve insanın manevi güzelliğinin süsüdür. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. 9 Topraktan pamuk çıkar. Yiyeceği ot olan hayvandan ise yün elde edilir. Kurdun ağız suyundan ise ipek elde edilir. İşte bunların tümü insana öğüt ve hatırlatmaya neden olan Allah ın ayetleridir. Bunlar Allah ın ayetlerindendir. Belki düşünüp de öğüt alırlar. 68

70 25. Mescid ve Ziynet و ل ت س ر ف وا ا ن ه ل واش رب وا س ج د وك ل وا ا د م خ ذ وا ز ين ت ك م ع ن د ك ل م ن ى ي ا ب س ر ف ين ي ح ب ال م Ey Âdemoğulları! Her mescidde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için. Fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. A raf, 3 Kur an da Ey Âdemoğulları şeklinde beyan edilen hitap; esasında bütün insanlar ile tüm dinlerin müşterek oldukları hususlar hakkındadır denilebilir. Kur an mal ve evlat için ziynet ifadesini kullanmıştır. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür Öyleyse ayetin bir açıklaması da; mal ve evladını mescide gideceğin vakit yanında bulundur şeklinde olabilir. Böylelikle mallarınız vesilesiyle, Müslümanların maddi sorunlarını çözmüş olursunuz. Evlatlarınızın mescidde ve cemaatte hazır bulunması ile de sizden sonra gelecek kuşağın ahlaki sorunlarına çözüm bulmuş olursunuz. Rivayetlerde adil cemaat imamının, zahirini (kılık kıyafetini) düzeltmesi, hoş kokular kullanması ve namaz vakti için güzel elbiseler giymesi, namazda rüku ve secde anında ellerini yukarıya kaldırması, Cuma ve bayram namazlarına iştirak etmesi ziynetin örnekleri arasında sayılmıştır. 2 İmam Hasan Mücteba (a.s) namaz için ve mescidde bulunduğu vakit en güzel elbiselerini giyer ve şöyle buyururdu: Allah güzeldir ve güzel olan şeyi sever. Ben de güzel elbiselerimi Allah için giyiniyorum. Daha sonra bu ayet-i kerimeyi tilavet ederlerdi. 3 Allah güzelliği ve süslenmeyi sever. Aksi takdirde süslenme ve güzelleşme emrini vermezdi. güzel elbiselerinizi giyin. İslam bundan 2 3 Kehf, 46 Nuru l Sakaleyn ve Minhacu l Sadıkin ve İsna Aşeri Tefsiri Tefsir-u Mecmau l Beyan 69

71 ötürü fıtri bir esas üzerinedir. Ve insan da fıtraten süslenmekten ve ziynetten keyif alır. Süslenerek mescide gitmek, Allah ın kullarına ve ibadetlerine hürmet etmektir. Bununla birlikte başkalarının da mescide yönelmeleri için teşvik ve cezbetmeye sebep olmaktadır. Ziynet ve lezzetli yemeklerden istifade etmek, tabii ve fıtri bir durum olsa da kimi özel şartlarda ihtiyaç sahipleri ve mahrumlarla hemdert olmak ve sıkıntılarını paylaşmak gerekir. İnsanların nispeten daha bir refaha ulaştığı dönemde İmam Cafer Sadık ın (a.s) yeni elbiseler giydiğini tarihte okuyoruz. İmam Ali nin (a.s) eski elbiseler giydiği dönemde ise insanların alım gücünün bulunmadığı ve fakir bir şekilde yaşadıklarını biliyoruz. Bu iki İmam arasındaki yöntemde bir çelişki bulunmamaktadır. Çünkü her iki zamanın toplum şartları birbirlerinden farklılık gösteriyordu. 4 Biraz dikkat edip mütalaa edildiğinde aşağıdaki mesaj ve noktalardan istifade edilebilir. Maddeler halinde sıralarsak; Mescid, Müslümanların karargâhıdır. Süslenmeli, güzel ve cazibeli olmalıdır. her mescidde güzel elbiselerinizi giyin 2 En güzel ve en iyi elbise, en iyi mekân içindir. her mescidde güzel elbiselerinizi giyin 3 İslam dininin hem namazın batınına - Onlar namazlarında huşu içindedirler 5 -, hem de zahirine - her mescidde güzel elbiselerinizi giyin - teveccühü vardır. Evet, İslam da zahir ve batın, dünya ve ahiret birbiriyle böyle harmanlanmıştır. 4 Ziynet ve süs, ferdi namazlarda her ne kadar kıymetli de olsa, toplum ve mescid içinde özel bir yeri vardır. her mescidde 5 Önce namaz, sonra yemek. her mescidde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için Önce ruh ve maneviyata, daha sonra bedene teveccüh edilmelidir. 4 5 İsna Aşeri Tefsiri Mu minun, 2 70

72 26. İsraf ve Sonuçları İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Mallar, insanın elindeki ilahi vediadır, emanettir ve harcanması israf edilmeden yapılmalıdır. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Her kim bir günlük rızkına sahip olur ancak kanaat etmez de insanlardan dilenirse müsriftir. 2 Yemekte israf ve pisboğazlık, birçok bedensel ve ruhsal hastalıkların kaynağıdır. Bununla birlikte katı kalpliliğe ve ibadetin lezzetine varmaktan mahrum olmaya sebeptir. Hz. Peygamber (s.a.a) da bu hususta şöyle buyurmuştur: Mide, her hastalığın ocağıdır. Hıristiyan bir doktor bu ayet ve hadisi işittiğinde şöyle söylemiştir: Tıp ilminin tümü, bu ayette ve Peygamberinizin sözünde gizlenmiştir. 3 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Malın elden gitmesi ve bedene zarar getirecek her ne sebep olursa, israftır. 4 Bu hususta bir diğer rivayet şöyledir: Allah yolunda harcanan her ne ise ve her ne kadar da olsa, israf değildir. Ancak Allah a isyan etme yolunda harcanan her ne olsa ve her ne kadar küçükse de israftır. 5 2 3 4 5 Tefsir-u Safi Tefsir-u Furkan Tefsir-u Mecmau l Beyan Usul u Kâfi, c.2, s.499 Tefsir-u Minhacu s Sadıkin 7

73 27. Refahın Çeşitleri ve Rızkın Genişliği اء وال ر ض م رك ات م ن الس ن ا ع ل ي م ب ات ق وا ل ف ت ح ه و ن وا ال ق رى ا م و ل و ا ن ا ه ل ون ب ك س ب ما ك ان وا ي ن اه م و ل ك ن ك ذ ب وا ف ا خ ذ O ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik. A raf, 96 Kur an da iki grup için iki tür genişlikten bahsedilmiştir. - İyiler için beraberinde bereketin sunulduğu refah ve genişlik: Onların üzerine bereket kapılarını açardık 2- Kâfir ve hak etmeyenler için beraberinde bereketin sunulmadığı refah ve genişlik:..onların üzerine her türlü kapıyı açtık Zira nice nimetler; geçici gaflete, gurura ve tuğyana sebep olmaktadır. Allah, kâfirlerin refah ve genişliğini mühlet ve ahitlerini doldurma vesilesi olarak karar kılmıştır. Öyleyse her zahiri nimete gönül verilmemelidir. Çünkü bu nimetler; eğer müminler için olursa bereket sebebidir; kâfirler içinse, geçicidir ve ilahi kahır vesilesidir. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Kimi zaman kulun Allah tan bir haceti ve isteği olur ve Allah onun dualarını kabul eder. Bir diğer hacetini elde edene kadar bu hep böyle devam eder. Ancak sonra kul bir günah işlediğinde hacetini elde edememesine neden olur. 2 Bu ayetin açık mısdaklarından biri de Hz. Mehdi nin (a.s.) zuhur zamanıdır. Rivayetlerin işaret ettiğine göre; zuhur zamanının bereketi gökyüzü ve yeryüzünden saçılacak, dökülecektir. 3 2 3 Enam, 44 Tefsir-u İsna Aşeri Tefsir-u Nuru l Sakaleyn 72

74 28. İyiliği Emretmenin Faydaları ا ش د يد ا ق ال وا ب ه م ع ذ اب ا و م ع ذ م ل ك ه ه ا الله م ل م ت ع ظ ون ق وم م ة م ن ه و ا ذ ق ال ت ا م ت ق ون م ي ل ه ك م ول ع ع ذ ر ة ا ل ى ر ب م İçlerinden bir topluluk: Allah ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz). A raf, 64 İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak kitabında, hatta hiçbir etkisi olmasa dahi iyiliği bu amelin ondan fazla faydasını yazmıştım. Burada ise konunun kısa bir özetini sunmuş olacağım. Böylelikle iyiliği emretmenin terk edilip kötülüğün işlenmesi karşısında sükut etmek, korkmak ve kayıtsızlık gibi durumlar giderilmiş olsun. Bugünlerde kimi zaman emretmemiz ve sakındırmamızın bir etkisi olmayabilir. Bununla beraber tarihte, başkalarının fıtratlarına dönmelerinde ve hüküm vermelerinde etkili olabilir. İmam Hüseyin in (a.s), tarih süreci içerisinde insanların vicdanları gafletten uyansın diye iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yolunda şehit olması gibi... 2 Kimi zaman emir ve nehiy, başkaları için ortam sağlar. Ezanı dinleyen olmasa dahi yüksek sesle okunmasının sünnet olması, herhangi bir taşıt olmasa dahi trafik lambasında kırmızı ışık yandığında durulması gerektiği gibi. Kanunun korunması ve kanuna saygı ortamının yaratılması önemli ve gereklidir. 3 Kimi zaman emir ve sakındırmalarımız, günahkarları günah işlemekten alıkoymayabilir. Ancak söylemlerimiz peyderpey de olsa günahın lezzetini damağında acı bir tada dönüştürecektir. Ya da en azından rahat bir hâl ile günah işleyemeyecektir. Bu satırları İyiliği Emretme Haftası ve Muharremin onuncu günü olan Aşura da ya - mam dikkat çekici olsa gerek. İmam Hüseyin (a.s), kendi kıyam felsefesini hakka amel etmeyen ve kötülükten sakındırmayan topluma karşı olmak şeklinde tanıtır. 73

75 4 Özgürlüğün korunması için emredilip, sakındırılmalıdır. Çünkü bu tür söylemlerde bulunmamak toplumu kasvetli, korkulu ve sessiz bir atmosfere taşır. 5 İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak başkaları dinlememiş olsa dahi insanın kendisi için bir makam yaratır. İnsanları Allah a çağıran, iyi iş yapan ve Ben Müslümanlardanım diyenden kimin sözü daha güzeldir? 2 6 İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak başkaları için bir etkisi olmasa dahi en azından kendimiz için bir tür Allah a yaklaşma yoludur. Cesaret telkininde bulunmak ve bunu dillendirmek, bir nevi taahhüt ve görevi üstlenmedir. 7 Kimi zaman emir ve sakındırmalarımızın yakın bir zamanda etkisi olmayabilir. Ancak yanlış işler yapanlar çıkmaz yola vardıkları gün vicdanları uyanacak ve sizin doğru söylediğinizi anlayacaklardır. Öyleyse söylediklerinizin bugün etkisi olmasa dahi, ileriki zamanlarda bir eseri olacaktır. 8 İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak insanın vicdanını yumuşatır. İnsan bir başına kaldığında ben vazifemi ifa ettim diyecektir. Başkaları dinlemese de bu vicdan rahatlığı pek kıymetlidir. 9 Başkaları dinlemese dahi iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, Peygamberlerin yaşayış tarzı ve davranışıdır. Kur an şöyle buyurur: Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar. 3 Yahut defalarca insanların peygamberlerin öğüt ve irşatlarını dinlemediklerini, yüz çevirdiklerini beyan etmiştir. Öyleyse herkesin sözümüzü dinleyeceği beklentisinde olmamamız gerekir. 0 İyiliği emretmek, yanlış işler yapan kimselere hüccetin tamamlanması, kanıtların ortaya konmasıdır. Böylelikle kıyamet günü bana kimse bir açıklama yapmadı denilemeyecektir. Aynı şekilde ikaz edene de niye uyarıda bulunmadın denmesine engel olacaktır. İlahi kahır esnasında, iyiliği emredenler kurtulacaktır. (bir sonraki ayette de açıklanacağı üzere ) 2 3 Fussilet, 33 Saffat, 3 74

76 Binaenaleyh peygamberler ve vasileri hak kaybolup ortadan kalkmasın diye iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yolunda şehit düşmüşlerdir. Kur an bu hususta şöyle buyurur: haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. 4, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. 5, Haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar 6 Bu ayet-i kerimelerden, insanın kimi zaman iyiliği emretmekte şehadet hududuna kadar ilerleyebileceği anlaşılmaktadır. Hz. Ali (a.s) vekiline (Basra Valisi İbn-i Huneyf e) yazdığı mektupta; onu, etrafındaki varlıklı ve eşraftan kimselerin sofrasında hazır bulunması nedeniyle kınamıştır. 7 Yani Hz. Emiru l Müminin Ali, (a.s) zühd ve takva yolunun eşrafçılık düzeni içine çekilmemesi için bir şahsı mektebe feda etmiştir. 4 5 6 7 Al i İmran, 2 Bakara, 6 Al i İmran,2 Nehcu l Belağa, 45. mektup 75

77 29. Allah ın insandan söz alması, sözleşmesi ا ل س ت د ه م ع ل ى ا ن ف س ه م وا ش ه م وا ذ ا خ ذ ر ب ك م ن ب ن ى ا د م م ن ظ ه ور ه م ذ ر ي ت ه مة ا ن ا ك ن ا ع ن هذ ا غ اف ل ين م ال ق ي و ل ى ش ه د ن ا ا ن ت ق ول وا ي ك م ق ال وا ب ب رب Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler. A raf, 72 Zürriyet oldukça küçük toz (ya da çok küçük karınca) anlamına gelen zerre kelimesinden türetilmiştir. Burada kastedilen insan nütfesinin bir parçası yahut küçük ve sabi yaşta olmasından dolayı zerre kelimesinden gelir. Bir diğer görüşe göre zürriyet parçalamak anlamında kullanılan zerev kelimesinden türetilmiştir. Yaratmak manasında kullanılan zere-e den türetilmiş olabilir. Ancak çoğunlukla evlat ve nesil olarak kullanılır. Allah ın Âdemoğullarından ne biçimde söz aldığı bu ayet-i kerimede beyan edilmemiştir. Ancak müfessirler bu yönde oldukça fazla görüş ortaya atmışlardır. Bu görüşlerden en meşhur olanı iki tanedir: - Rivayetlere göre; Hz. Âdem in (a.s) yaratılmasından sonra dünyanın sonuna kadar gelecek olan tüm çocukları dağılmış zerreler şeklinde, birbirinin ardı sıra giden karıncalar misali onun sırtından dışarı çıkar. İşte Âdemoğlu burada ilahi hitabı ve suali işitir. Ve tüm insanlık Allah ın kudretini ve Rabliğini itiraf eder. Daha sonra hepsi sırayla, tedricen ve tabii bir döngü ile dünyaya gelmeleri için Âdem peygamberin sulbune ve çamuruna geri dönerler. Bu âleme âlem-i zer ve bu sözleşmeye de elestu ahdi denilir. 2 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Zer âleminde, Hz. Âdem (a.s) ın zürriyetinden kimileri diliyle ikrar etmesine rağmen, kalbiyle 2 Tefsir-u Numune Usul u Kâfi, c.2, s.3 76

78 iman etmemişti. 3 Hz. Peygamber den (s.a.a) nakledildiğine göre bu ikrar Arafe günü alınmıştır. 4 2- Zer âleminden kastedilenin tekvini fıtrat sözü olduğudur. Yani Hz. Âdem in evlatları babalarının sulbunden ve annelerinin rahimlerinden zerrecikler halinde çıktıkları zamanki halllerinden başka bir şey değildir. Allah Teâla, tevhidi fıtratı ve hakkı araştırmayı insanlığın tabiatına yerleştirmiştir. Bu ilahi sır, bir içsel his ve huy şeklinde tüm beşeriyetin fıtratında yer almıştır. Beşeriyetin akıl ve idrak etmesinde de, Allah a inanmak bir hakikat olarak kendisinde yol gösterme etkisi yaratır. Bu yüzden fıtrat ve beşeri akıl, Allah ın rububiyetine şahitlik eder. Bazı rivayetlerde İmam Cafer Sadık a (a.s) fıtrat hususunda soru sorulduğu nakledilir. İmam Cafer Sadık (a.s) fıtratı, âlem-i zer olarak tanıtmıştır. 5 Bir takım rivayetlerde ise, fıtrat zer âleminin kendisi değil de bir sonucu olarak anlatılmıştır. İnsanlar toplanıp durdurulduğunda ikrar ettiler; ancak daha sonra sözlerini unuttular. Bu ikrarın eseri belirtildiği üzere fıtrattır. Kalbin yönelmesi O nadır. Bu anlatılanlar her hâlükârda kelamcı, muhaddis ve müfessirlerin konu ile ilgili söylemleridir. Bu yüzden bu husustaki son yargıyı gerçek ilim ehline, yani ilimde derinleşen kimseler olan Ehl-i Beyt e (a.s) bırakıyoruz 6 3 4 5 6 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn Tefsir-u Durru l Mensur Tefsir-u Burhan ve Tefsir-u Nuru l Sakaleyn, Peyam-ı Kur an, c.3, s.7 Muhtelif görüşlerden haberdar olmak için Ayetullah Mekarim Şirazi nin kaleme a - dığı Menşur-u Cavid ve Ayetullah Cafer Subhani nin Etibu l Beyan isimli tefsir kitaplarına bakabilirler. 77

79 30. Allah ın Güzel İsimleri ا ج سي ز ون م م ائ ه ا س ل ح د ون ف ى وا ال ذ ين ي وذ ر ا ف اد ع وه ب ه اء ال ح س نى م س و لل ه ال مل ون ك ان وا ي ع En güzel isimler (el-esmâü l-hüsnâ) Allah ındır. O halde O na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. A raf, 80 Her ne kadar Allah ın tüm sıfat ve isimleri güzel ve Allah sayılamayacak ve hesap edilemeyecek tüm mükemmel sıfatlara sahip olsa da rivayetlerde Allah ın 99 ismi sayılmıştır. Bu isimler Ehl-i Sünnet in Sahih-i Buhari, Sahih-i Muslim ve Tirmizi kitaplarında da nakledilmiştir ve Her kim bu isimlerle Allah ı çağırırsa, duaları kabul olur, denmiştir. Her kim onları sayarsa, cennet ehlidir. Kuşkusuz burada kastedilen lafzı olarak ve dudak hareketiyle zikretmek değildir. Esasen bu sıfatlara teveccüh etmek, onlardan ilham almak ve yakınlık kurmaktır. Allah ın rivayetlerde geçen 99 ismi şöyledir: Allah, İlah, el-vahid, el-ehed, es-samed, el-evvel, el-ahir, es- Semi, el-basir, el-kadir, el-kahir, el-ali, el-a la, el- Baki, el-bedi, el-bar, el-ekrem, el-zahir, el-batın, el-hay, el-hakim, el- Alim, el-halim, el-hafiz, el-hak, el-hasib, el-hamid, el-hafi, el-rab, el- Rahman, el-rahim, el-zar, el-rezzak, el-rakib, el-rauf, el-rafi, el-selam, el-mu min, el-muheymin, el-aziz, el-cabbar, el-mutekebbir, el-seyyid, el-subbuh, el-şehid, el-sadık, el-sani, el-tahir, el-adl, el-afv, el-ğafur, el-ğani, el-ğiyas, el-fatır, el-ferd, el-fettah, el-falik, el-kadim, el-mulk, el-kuddus, el-kavi, el-karib, el-kayyum, el-kabiz, el-basit, el-kazi l Hacat, el-mecid, el-mevla, el-mennan, el-muhit, el-mubin, el-mukayyit, el- Musavvir, el-kerim, el-kebir, el-kafi, el-kaşif, el-zur, el-vitr, el-nur, el- Vahhab, el-nasır, el-vasi, el-vedud, el-hadi, el-vafi, el-vekil, el-varis, el-bir, el-bais, el-tevvab, el-celil, el-cevad, el-habir, el-halık, el-hayra n Nasırin, el-deyyan, el-şekur, el-azim, el-latif, el-şafi. 2 2 El-Mizan ve Numune Tefsirleri Mecmau l Beyan ve Nuru l Sakaleyn Tefsirleri, Tevhid-u Saduk 78

80 Kur an da Allah ın 45 ismi geçmektedir. Rivayetlerde ise bu sayı 99 dur. Bunun nedeni bazı isimlerin bir diğerine tatbik ve ilhak edilebilir olmasından dolayıdır. Ya da rivayetlerde geçen isimlerin zaten Kur an da var olması sebebiyledir Sadece bu sayıyla da sınırlamamak gerekir. Rivayetlerde geçen isimlerin içerik ve muhteviyatı bazı ayetlerde de yer almıştır. Örneğin; Sadık ismi Allah ın ismi olarak Kur an da yer almamıştır. Ancak Kim Allah tan daha doğru sözlü olabilir? 3 ayeti gelmiştir. Bazı rivayet ve Cuşen Kebir gibi dualarda Allah ın diğer isimleri de beyan edilmiştir. Mutlaka Allah ın güzel isimlerinden bazılarının eseri, bereketi ve özel imtiyazları olacaktır. Fahrurazi şöyle der: Allah ın tüm sıfatları iki şeye döner: Onun hiçbir şeye ihtiyaç duymaması ve tüm varlıkların O na ihtiyaç duyması. 4 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Allah a and olsun ki; O nun güzel isimleri bizleriz. 5 Yani ilahi sıfatlar bizde yansımıştır ve biz Allah ı gerçek tanıtan yoluz. Hadislerde geçen şu sözde olduğu gibi: Ehl-i Beyt in (a.s) faziletlerini tanımazlıktan gelenlere, reddedenlere yaslanmayın ve ilgi göstermeyin. Bir diğer rivayette İmam Rıza (a.s) şöyle buyurur: Biz (Ehl-i Beyt), Allah ın Esma-ul Husna sıyız (güzel isimleriyiz) ki; bizim marifetimizi kabul etmeyen hiç kimsenin ameli kabul değildir. 6 Esma ul Husna ifadesi Kur an da dört defa kullanılmıştır. Esma ul Husna nın üç örneği- mısdağı bulunur. 7 İlahi sıfat, ilahi isimler ve evliyaullah. 8 İmam Rıza (a.s) şöyle buyurur: Her ne zaman bir sıkıntı ve sorunla karşılaşırsanız, bizim vesilemizle Allah tan yardım dileyin. Daha sonra sözlerine şöyle devam ettiler:..allah ı Esma ul Husna ile çağırın 9 Yaratıcı, ancak kendini vasıflandırdığı şekilde tanımlanabilir. 0 Yani insan kendi kendine Allah ı isimlendiremez. Mesela Allah a afif ya da cesaretli gibi yakıştırmalar yapamaz. 3 4 5 6 7 8 9 0 Nisa, 22 Tefsir-u Kebir, Fahrurazi Tefsir-u Nuru l Sakeleyn, Usul u Kâfi, c., s.43 Tefsir-u İsna Aşeri İsra, 0 Taha, 8 Haşr, 24 Tefsir u Furkan Biharu l Envar, c.9, s.5 Tefsir-u Furkan 79

81 İsim, isim sahibini açığa çıkartır. Allah ın zatı mukaddestir. Haliyle O nun isimleri de mukaddes olmalıdır. Öyleyse hem Allah ın zatını münezzeh kabul etmeli; Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır hem de isimleri tenzih edilmelidir, münezzeh görülmelidir. Yüce Rabbinin adını tespih et. 2 Bu yüzden çevremizdekileri adlandırırken Allah ın isimleri düzeyinde ad kullanmak caiz değildir ve Allah ın yaratıcılığını ve zatını belirten isimler kullanılması doğru değildir. Şehid Mutahhari şöyle der: Allah ın isimlerinin alamet ve işaret tarafı yoktur. Allah ın isimleri, O nun zatının hakikatlerinden bir hakikati ve bir sıfatı zahir kılmaktadırlar. 3 İmam Cafer Sadık (a.s), bu ayet-i kerimeye işaret ederek şöyle buyurmuştur: Allah tan başka varlıklara ilahi isimler vermeyiniz. Ayette geçen Onun isimleri hakkında eğri yola gidenler lafızlarına dikkat çekerek sözüne şöyle devam etmiştir: Onlar, ilahi isimleri farklı hususlarda kullanırlar ve bu yaptıkları işle müşrik olurlar. Allah onlar için bir diğer ayet-i kerime de şöyle buyurur: Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah a iman ederler. 4 2 3 4 Tevbe, 3 A lâ, Aşina-i Ba-Kur an, s.4 Yusuf, 06 80

82 3. Peygamberlerin ve Vasilerinin Gayb İlimleri ق ل ل ا م ل ك ل ن ف س ى ن ف ع ا و ل ض ر ا ا ل م ا ش اء الله و ل و ك ن ت ا ع ل م ال غ ي ب ؤ م ن ون ل ق و م ي ش ير وب ن ذ ير ن ى الس وء ا ن ا ن ا ا ل س ا م وم ل ست ك ث ر ت م ن ال خ ر ي De ki: Ben, Allah ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. A raf, 88 Kur an ve rivayetlerde kimi beyan edilen konularda Peygamberlerin ve evliyaullahın gaybî ilimlere sahip oldukları açıklanmış, kimi ayet ve rivayetlerde ise ele alacağımız ayette olduğu gibi onların gaybı bilmediklerine vurgu yapılmıştır. Bu iki grup ayet ve rivayeti şu şekilde tefsir edebiliriz: - Gaybi ilimleri bilmiyorlar şeklinde söylenilen cümlede esasen kastedilen, o büyük şahsiyetlerin kendilerinde bizzatihi gaybi ilmin olmadığıdır. Onlar gaybi ilimleri biliyorlar ifadesinde kastedilen ise bunun Allah ın ilham, vahiy ve iradesi vesilesiyle gerçekleştiğidir. Filan şehrin petrolü bulunmamaktadır sözünde olduğu gibi. Yani bu şehrin kendisine ait bir petrol yatağı bulunmamaktadır. Ancak petrol boru hatlarıyla, kara, deniz ve demiryoluyla şehre ulaştırılmaktadır. 2 - Gayb ilmi iki türlüdür. Peygamberler gayb ilminin büyük bir kısmını bilmektedirler. Kur an ın, Hz. Peygamber e (s.a.a) hitaben gayb haberini vahyettiği gibi: İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir Bazı gayb ilimlerini ise sadece Allah Teâla bilmektedir ve hiç kimsenin bu hususta bir bilgisi de bulunmamaktadır. Kıyamet gününün ne zaman vuku bulacağında olduğu gibi. Öyleyse Peygamberler ve evliyaullah, Allah a mahsus olan ve paylaşılmayan gaybtan habersizdirler ve diğer gayb ilimlerini ise kendilerine verildiği kadarıyla bilmektedirler. Hud, 49 8

83 3 - O büyük şahsiyetlerin, Peygamber ve vasilerinin muhatapları çeşit çeşittiler. Kimileri ğuluv ehli ve aşırıya kaçanlardan oluşuyordu. Peygamberler ve Ehl-i Beyt (a.s), onların haklarında ğuluv etmemeleri ve aşırıya kaçmamaları için Biz gaybı bilmeyiz şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır. Kimileri de bu büyük şahısları tanıma ve marifette noksanlığa sahiptiler. Peygamberler ve İmamlar da bu kimselerin marifette rüşdetmeleri için gayb ilimlerinden küçük bir bölümünü onlara sunuyorlardı. 4 - Gayb ilminin olmamasından kasıt, o anda huzur-u zihinlerinin olmamasıdır. Rivayetlerin buyurduğuna göre; gayb ilmi Masum İmamlar için, istedikleri anda her şeyden haberdar olabilecekleri nurdan bir sütun yoluyla gerçekleşmektedir. Falanın telefonunu bilmeyen ancak telefon defterine müracaat ettiğinde her türlü telefondan haberdar olan kimsenin durumu gibidir 5 - Gaybdan haberdar olmak, her yerde mükemmelliğin bir nişanesi olamaz. Kimi zaman noksanlığın dahi işareti olabilir. Örneğin; Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber in (s.a.a) yatağına yattığı gece eğer herhangi bir tehlikeyle karşılaşmayacağını bilseydi, bu hadise O nun için bir üstünlük olarak görülmeyecekti. Çünkü bu durumda, herkes Hz. Peygamber in (s.a.a) yatağına yatmaya gönüllü olurdu. Görüldüğü üzere burada üstünlük ve kemaldir gaybı bilmemektir 6 - Allah, gaybi ilminden kâr ve zarar beklentisi olan kimselere merhamet etmez. Ancak bu ayet-i kerimede konu edildiği gibi gayb ilminin sunulmasındaki hedef, insanların hidayet ve irşadı hususunu taşırsa Allah onları gayb ilminden haberdar eder. Hz. İsa nın (a.s) çevresindekilere gaybi bildiğini söylediğini Kur an şöyle nakleder: Allah ın izniyle evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm 2 Mekke ehli Hz. Peygamber e (s.a.a) gaybı bilmesiyle ilgili şunları söylediler: Eğer Allah ile bir irtibatın var ise, neden bize gelecekte fiyatları ucuzlayacak ve artacak ürünler hakkında bir haber vermiyorsun? Böylelikle senin de menfaat ve kârın olur hem zarar ve ziyan da etmemiş olursun. Onların bu sözlerinden sonra ele alınan ayet nazil olmuştur. 3 2 3 Al i İmran, 49 Tefsir u Mecmeu l Beyan ve Tefsir-u Numune 82

84 32. Mekarimu l Ahlak ile İlgili En Geniş Ayet وا ع ر ض ع ن ال ج اه ل ين ر ف ب ال ع ر وا م ال ع ف و خ ذ Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. A raf, 99 Bu ayet-i kerime tüm sade ve kuşatıcı haliyle, bütün usul-u ahlakı içinde barındırmaktadır. Bireysel ahlakı affedin ve toplumsal ahlakı iyiliği emredin ile; dostlukla affedin ve garazlıdan yüz çevirin ile söylemi; emredin le eylemi; affedin le olumluluğu, yüz çevirin ile olumsuzluğu içermekte, rehber ve ümmet için geçmiş ve günümüz olarak tüm zamanı kapsamaktadır. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Kur an da mekarimu l ahlak hususunda bu ayetten daha geniş içerikli bir ayet bulunmamaktadır. Kuşkusuz, affetmek şahsa münhasır ferdi bir meseledir. İnsan hakları ve beytülmalle ilgili meselelerde olduğu gibi hukuki bir husus değildir. Bu ayet-i kerime nazil olduğunda Hz. Peygamber (s.a.a), Cebrail den ayetin açıklamasını ve ayetle amel etme şeklini sordu. Cebrail in sorulan soru karşısında getirdiği mesaj şöyleydi: Sana zulmedeni affet, seni mahrum bırakan kimseye ihsan eyle ve seninle münasebetini kesen kimseyle de irtibat kur. 2 2 Tefsir-u Furkan Tefsir u Mecmeu l Beyan, Biharu l Envar, c.75, s.4 83

85 33. Hayat ve Yaşamın Bölümleri است ج يب وا لل ه و ل لر س د ع اك م ول ا ذ ا ل م ا ي ح ي يك م و اع ل م وا ا ن الله ن وا ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه ه ا ن ه ا ل ي ت ح ش ون ر و ء و ق ل ب ه ن ال مر ي ي ح ول ب Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka O nun huzurunda toplanacaksınız. Enfal, 24 Hayat, çeşitli bölümlerden oluşur. Bitkisel hayat: Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra canlandırır 2 Hayvani hayat: can veren, elbette ölüleri de diriltir. 2 3 Fikri hayat: Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse 3 4 Ebedi Hayat: Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim! der. 4 Peygamberlerin davet ettiği hayattan kasıt hayvani hayat olamaz. Çünkü peygamberlerin daveti olmadan dahi bu tür bir hayat mevcuttur. Hâlbuki burada kastedilen fikri, akli, manevi, ahlaki ve toplumsal yani hayatın tüm boyutlarını kapsayan yaşamdır. Elbette burada davet edilen hayat (ayetin devamında da görüleceği üzere Bedir savaşı ile ilgili ayetlerdir) cihada davettir. İnsan hayatı, esasında iman ve salih amel üzerinedir ki; Allah da, peygamberlerle insanları buna davet etmektedir. Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Onların buyruklarına itaat, pak ve temiz bir hayata ulaşmanın sırrıdır. Kur an ın bir başka suresinde bu yönde gelen 2 3 4 Hadid, 7 Fussilet, 39 Enam, 22 Fecr, 24 84

86 şu ayeti okuruz: Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz. 5 Şia ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde de işaret edildiği üzere tertemiz yaşamın mısdaklarından en önemlisi; Hz. Peygamber in (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt in (a.s) velayetleri için ettiği davet ve nidayı kabul etmektir. 5 Nahl, 97 85

87 34. Emanetin İçeriği ون ل م وا ن ت م ت ع ان ات ك م سول و ت خ ون وا ا م ن وا ل ت خ ون وا الله والر ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه Ey iman edenler! Allah a ve Peygambere hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz. Enfal, 27 Kur an kültüründe emanet kavramının içeriği oldukça geniştir ve hayatın siyasi, toplumsal, ahlaki vs. tüm boyutlarını kapsar. Örneğin; - Tüm maddi ve manevi nimetler, inanç, Kur an, rehber, evlat, su ve toprak gibi 2 - Hz. Peygamber in (s.a.a) Ehl-i Beyt i 3 - Hem kendi (bedenimiz) varlığımız Allah sizin nefsinize ihanet ettiğinizi bildi 2, hem de toplum nefislerimize emanet edilmiştir. 4 - Bahşişler, ganimetler, zekât ve genel tüm mallar (Enfal suresinin girişi ve savaş ganimetiyle ilgili ayet) 5 - İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: Dinin hükümleri, farzları ve vacipler, emanettir. 3 6 - Hükümet ve mesuliyet Öyleyse bu sayılan emanetler karşısında vazifelere itaatsizlik ve hakların eda edilmemesi ihanettir. İbn Abbas bu hususta şöyle der: Her kim İslam ın hükümlerinden bir kısmını terk etse, Allah a ve Peygamberine karşı bir tür ihanette bulunmuştur. 4 Yetkin ve kâmil olmayan kimselerin salihler üzerinde toplumsal mesuliyet almaları, Allah a, Resulüne ve Müslümanlara bir ihanettir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim emanete ihanet etse; gerçekte o münafıktır. Her ne kadar oruç tutsa, namaz kılsa ve kendisini Müslüman olarak tanımlasa dahi İmam Cafer Sadık (a.s) ise 2 3 4 Mulhikat-ı Ahkaku l Hak c.4, s.564 Bakara, 87 Tefsir u Nuru l Sakaleyn Numune Tefsiri 86

88 bu hususta şöyle buyurur: İnsanların oruç ve namazları sizi aldatmasın. Çünkü kimi zaman bu ibadetlerin çoğu adet üzerinedir. İnsanları doğru konuşmalarıyla ve emaneti eda etmeleriyle sınayın ve tanıyın. 5 Emanete ihanet etmemek, insani hukuk ve vazifelerdendir. Öyleyse Müslüman olmayanların emanetine dahi ihanet edilmemelidir. 5 Usul u Kâfi, c.2, s.04 87

89 35. Hums ت امى وال ي بى و ل ذ ى ال ق ر سول ول لر ه س غ ن مت م م ن ش یء ف ا ن لل ه خ م ا ن ما وا و اع ل م وال م س اك ين و اب ن الس ب يل ا ن ك ن ت م ا م ن ت م ب الله و م ا ا ن ز ل ن ا ع ل ى ع ب د ن ا ي و م ال ف ر ق ان ي و م ق د ير والله ع ل ى ك ل ش یء ان ال ت ق ى ال ج م ع Eğer Allah a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız; bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri (hums) Allah a, Resulüne, onun yakınlarına (Ehl-i Beytine), yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir. Enfal, 4 Bu ayetin nazil olduğu andaki muhatabı, Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte Bedir savaşına katılıp, canla başla çalışan ve Allah için canından geçen ve zafere ulaşan kimseler hakkındadır. Hz. Peygamber in (s.a.a) ümitli gözlerle baktığı namaz, oruç, hicret, cihat ve şehadet ehli kimseler idi. Ancak buna rağmen Allah bu ayet-i kerimede şöyle buyurur: Ey Bedir cephesinin mücahitleri; eğer Allah a, Peygamber e (s.a.a) ve Kur an a imanınız var ise elde ettiğiniz ganimetlerden beşte birini veriniz. Yani Allah a iman etmenin şartı, namaz, oruç, cihat gibi hükümlerin yanı sıra vacip olan hums un da eda edilmesidir. Ganimet ve garamet kavramların her biri Kur an da altı defa kullanılmıştır. Garamet kavramı sadece savaştaki kayıplar değil, her türlü maddi zarar anlamında kullanılır. Ganimet de sadece savaştaki maddi kazanımlar değil, her türlü menfaati mana olarak içermektedir. Lisanu l Arab, Tacu l Urus, Kamus gibi sözlükler, Kurtubi, Fahrurazi, Alusi gibi Ehl-i Sünnet müfessirleri genellikle bu kelimelerin yukarıda açıklanan anlamında şüpheye yer bırakmazlar. Ragıb İsfehani nin Müfredat adlı eserinde ise şöyle geçmiştir: İnsanın elde ettiği her şeye, ganimet denir. Kur an da da ganimet kavramı savaş dışında kazanımlar için de kullanılmıştır. Allah ın nezdinde sayısız ganimetler vardır İmam Ali den de Her kim Nisa, 94 88

90 hak ile amel ederse, maksadına ulaşmış ve kazanım (ganimetler) elde etmiştir şeklinde rivayet edilmiştir. Rivayetlere ve Şia itikadına göre; bu ayet-i kerimede yer alan ganimet kavramı ticaretten elde edilen kazanımlardan bile daha genel bir mefhum içerir. Ayetin Bedir savaşında nazil olması, humsun sadece savaşlardaki kazanımlardan olacağını ispatlamaz. Ayette geçen ganimet kavramının sadece savaştan elde edilen kazanım olduğu kabul edilse bile; ayette humsun sadece bir bölümü açıklanmış diğer bölümleri ise rivayetlerle beyan edilmiştir deriz. Hums, rivayetlerde de özel bir önem ve ehemmiyete sahiptir. Öyle ki; her kim malından humsunu ödemezse malı helal olarak kabul edilmez ve o malda tasarruf etme hakkı da bulunmaz. Humsunu ödemediği maldan alınan elbiseyle kılınan namaz dahi fıkhen sorun teşkil eder. 2 Bu ayet, Enfal suresinin ilk ayetinde ganimetler sadece Allah ve Resulü içindir cümlesiyle çelişmez. Çünkü Hz. Peygamber ve O nun halifeleri yani Ehl-i Beyt İmamları (a.s) elde ettikleri humsun beşte birini ayette belirtilen kimselere harcarlar. Humsun dörtte birini ise Allah yolunda savaşan kimseler için verirler. Fakihler humsu yedi şey üzerinde vacip kabul ederler: Yıllık olarak elde edilen gelirin kârından. 2 Bulunan hazinelerden. 3 Madenlerden. 4 Denize dalarak çıkartılan kıymetli metalardan. 5 Harama karışmış helal paradan. 6 Zimmi kâfirin Müslümandan satın aldığı arsadan. 7 Savaş ganimetinden. Allah ın humsa ihtiyacı olmadığı çok açıktır. Öyleyse Allah ın hakkı, Allah ın kanunlarının hakim kılınması, Hz. Peygamber in (s.a.a) velayetinin tebliği, İslam ın sesinin tüm dünya insanlarına ulaştırılması, zayıf düşürülenlerin kurtarılması ve fesadın önünün alınması içindir. 2 Daha fazla açıklama için müellefin Hums adlı kitabına müracaat ediniz. 89

91 Rivayetlere dayanılarak, Allah ın hakkı Hz. Peygamber in (s.a.a) tasarrufuna bırakılmıştır. Hz. Peygamber in (s.a.a) hakkı ise O ndan sonra gelecek olan İmam a aittir. 3 Bu üç hak da İmam ın (a.s) gaybetinde, ya özel naiplerin ya da genel naipler olarak bilinen içtihat için tüm şartları üzerinde toplayan müçtehitler ve taklit mercilerinin tasarrufundadır. 4 Rivayetlerde humsun harcanacak diğer bölümü için; miskinler, yolda kalmışlar ve Ben-i Haşimoğullarının seyyidleri içindir denilmiştir. Fakir seyyidlerin zekât alması haram olduğundan ihtiyaçları hums yoluyla giderilmelidir. 5 Esasında İslam, toplumun mahrumiyetini kaldırmak için iki şeyi vacip kılmıştır: İlki; toplumun tüm fakirlerini içine alan zekâttır. Diğeri ise; bir bölümünün fakir seyyidlere ayrıldığı humstur. Hums ve zekât; fakirlerin bir yıllık ihtiyaçları ölçüsünde kendilerine takdim edilir, daha fazlası verilmez. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Ayetin açıklamasında gelen altı meselede de hakkın dağıtılmasında karar verici Masum İmam dır. 6 3 4 5 6 Tefsir u Safi Tefsir-u Numune Tefsir u Mecmeu l Beyan, Vesailu ş Şia, c.6, Kitabu l Hums Tefsir-u Safi 90

92 36. İnsanların Alınyazısının Değişme Nedeni م ته ى ر وا م ا ب ا ن ف س ه و ا ن ذ ل ك ب ا ن الله ل م ي ك م غ ي را ن ع م ة ا ن ع م ه ا ع ل ى ق و م ح ي غ ي م يع ع ل يم الله س Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir. Enfal, 53 Birçok hadiste zulüm ve günah gibi etkenler ilahi nimetlerin değişme nedeni olarak nitelendirilmiştir. Günah ve hak yoldan sapmalardan dönülmesi ise çeşitli ilahi nimetlerin artmasına neden sayılmıştır. Günahlar ve zulümler, insanı ilahi lütuftan istifade etme dirayetinden uzaklaştırır. Hz. Ali (a.s), Kasia hutbesinde bu konuya da işaret etmiş ve Kumeyl duasında şöyle seslenmiştir: Allah ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı affet. Allah ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı affet. Allah ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı affet. Allah ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı affet. Hz. Emirülmüminin Ali nin (a.s) Malik Eşter e yazdığı mektupta şöyle bir cümle geçer: Allah ın nimetlerini değiştiren şeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah mazlumların dualarını duyar, zalimlere de çağı gelince azabını yollar. 2 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Günahlarınızın cezası olan, gece ve gündüz çektiğiniz sıkıntı ve dertlerinizden Allah a sığının. 3 2 3 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn ve Tefsir-u Furkan Nehcu l Belağa, İmam Ali (a.s) ın Malik-i Eşter e yazdığı ahitname Tefsir-u İsna Aşeri, Usul u Kâfi, c.2, s.269 9

93 37. Savaşa Hazırlık, İslam Toplumu için Zorunluluktur ون ي ت ره ب ب ه ع د و الله اط ال خ ل و م ن ر ب ت م م ن ق وة است ط ع ا م م و ا ع د وا ل ه ا ت ن ف ق وا م ن ش یء ف ى وم م ه ل م ع م ا لله ي ون ه ل م و ا خ ر ين م ن د ون ه م ل ت ع و ع د وك م ون وا ن ت م ل ت ظ ل م و ف ك م ا ل ي س ب يل الله ي Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız. Enfal, 60 Bu ayet Müslümanlara her yönden düşmana karşı hazır olma emrini vermekle birlikte, her türlü silah, araç-gereç ve propaganda yönteminden yararlanılmasını, hatta slogan ve marşlarla mücehhez olunmasını istemiştir. Bu emirlere uyulduğunda, düşmanların Müslümanların savaş gücünden çekinmeleri ve korkmaları sağlanır. Hz. Peygamber (s.a.a) Yemen de yeni bir silahın yapıldığını haber aldığında o silahın temini için birini oraya göndermiştir. Hz. Peygamber den (s.a.a) nakledildiği üzere; Bir ok nedeniyle üç kimse cennete gider: Yapanı, hazırlayıcısı ve atıcısı. İslam dininde at biniciliği ve ok atıcılığında kazanma ve kaybetme üzerine oynanan oyunlar caiz kabul edilmiştir. Böylelikle savaşa hazırlık ortamı yaratılmış olur. Ayette geçen lehum zamiriyle kâfirler ve iki önceki ayette konu edilen hainlik yapmasından korktuğun kimseler kastedilmiştir. Öyleyse daima hıyanet ihtimali olan düşman karşısında hatta anlaşma ve ahitname yapılmış olsa dahi hazırlık içerisinde olunmalıdır. 92

94 38. Mescidin Önemi ي ع م ر ا ن ما م س اج د الله م ن ا م ن ب الله و ال ي و م ال خ ر و ا ق ام الص ل وة و ا ت ى الز ك وة و ل م ه ت د ين ك ون وا م ن ال م سى ا ول ئ ك ا ن ي ي خ ش ا ل الله ف ع Allah ın mescitlerini ancak Allah a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. Tevbe, 8 Mescid, Müslümanların önemli toplumsal ve ibadi karargâhlarındandır. Öyleyse hem mescid ehli salih ve temiz, hem de programları eğitici ve terbiye edici olmalıdır. Beri taraftan mescidin bütçesi hem helal ve meşru olmalı; hem de mescid sakinleri takva ehli ve ihsan edenlerden olmalıdırlar. Aksine mescidleri yapanlar zorba ve sultanlar, namaz kıldıranlar az tahsilli ve korkak, mescidin hizmetlileri de üşengeç olurlarsa tabii olarak mescidler asli hedefleri olan manevi tekamülden uzak kalacaklardır. Merhum Feyz-i Kaşani nin Tefsir-i Safi de de dediği üzere mescidlerin tamiri tüm onarılmalar, halıların temizlenmesi, aydınlatılması, tedris ve tebliği kapsamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kimin mescide gidip geldiğini görürseniz, onun imanına şahitlik ediniz. Hadislerde mescide gitme alışkanlığı olan kimseler hakkında bir çok kazanımlar nakledilmiştir. Onlardan bazıları şöyledir: Din kardeşi ve dostun bulunması; faydalı bilgilerden haberdar olunması; irşad olması ve günahlardan kaçınması; İlahi nimet ve rahmeti kazanması. 2 İman, amelden ayrı bir şey değildir. İman edin namazı ikame edin gibi Namazın, zekâttan ayrı olmadığı gibi namazı ikame edin ve zekâtı verin Ve mescidler inkılaptan ayrı değildir: Mescidler Allah içindir 2 Tefsir-u Durru l Mensur Vesail uş Şia ve Tefsir-u Durru l Mensur 93

95 39. Dostluğun Ölçü ve Sınırı وم ا ا م ر وا ا ل م ي ر ن م ال مس يح اب ا م ن د ون الله و اب ا رب م ب ه ان ه ور ه م ا ت خ ذ وا ا ح ب ار ش ر ك ون ع ما ي ان ه ح سب واح د ا ل ا ل ه ا ل ه و د وا ا ل ه ا ب ل ي ع Allah ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih i rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emir olundu. O ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır. Tevbe, 3 Ayette geçen ahbar, hibr kelimesinden türetilmiştir. Ruhban kelimesi ise dünya işlerini terk eden ve kendisini bu işlerden uzaklaştıran anlamına gelen rahib sözcüğünden türetilmiştir. Onlar bu tüm mukaddes ve kutsi kisvelerine rağmen Rab ile bağlantıları olmayan, sadece Allah ın kullarıdırlar İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Ehl-i kitap alimleri namaz ve oruç ibadetlerini yapmadıkları gibi haramları helal, helalleri de haram addetmişlerdi. Hâl böyleyken bile insanlar onlara tabi oldular. Birilerine kayıtsız şartsız itaat etmek, bir tür ona tapınmak gibidir. İmam Sadık (a.s) bu hususta şöyle buyurur: Her kim günah yolunda bir başkasına itaat ederse, ona tapmış olur. 2 Öyleyse aşklar, dostluklar ve itaatlerin bir haddi ve hududu olmalıdır. Her türlü nizam, inanç, yol, mürşit, teşkilata itaat, hizipçilik Eğer Allah ın vahiy ve emrinden kaynaklanmıyorsa; aşırıcılık (ğuluv) ve ifrat etmenin pençesine düşülecektir. Peygamberlere tapınma ya da onları Allah ın oğulları kabul etmek gibi ki bunların hepsi şirktir. 2 Biharu l Envar, c.2, s.98 Tefsir u Nuru l Sakaleyn 94

96 40. Altın Toplamak ve Zekât ا م و ال الن اس ب ال ب اط ل ا ك ل ون ب ل ي الر ه ان و ن وا ا ن ك ث يرا م ن ال ح ار ب ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه و ي ص د ون ع ن س ب يل الله و ال ذ ين ي ك ن ز ون الذ ه ب و ال ف ض ة و ل ي ن ف ق ون ه ا ف ى س ب يل ذ اب ا ل يم الله ف ب ش ر ه م ب ع Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! Tevbe, 34 Rivayetlerde zekât; İmam Cafer Sadık a (a.s) sordular: Malın hangi miktarında zekât vacip olur? İmam cevap olarak şunu buyurdular: Zahir mi batın zekât mı? İmam her ikisi de yanıtını alınca önce zahir zekâttan istenilen miktarı beyan edip daha sonra batın zekât için şunu söylemiştir: Din kardeşinin senden daha çok ihtiyacı olan şeyi, kendin yerine ona tercih etmen ve seçmendir. Diğer bir rivayette ise İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah bu fazla mal varlıklarını kendi rızası olan yolda harcayasınız diye size bahşetti. Vurgunculuk ya da istiflemeniz için değil. 2 Nakledilen rivayetlere göre; İmam Zaman (a.c) zuhur ettiğinde hazine toplamayı haram ilan edecek ve tüm hazineleri savaş masrafları için kullanacaktır. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah, zengin Müslümanların malında zekât miktarını, yani fakirlerin yaşayacağı kadarını vermelerini vacip kılmıştır. Haberiniz olsun! Kuşkusuz Allah, vazifelerine uygun amel etmeyen bu kimselerin hesabını çok şiddetli bir şekilde alacaktır. 3 2 3 Tefsir u Safi Tefsir u Safi Tefsir u Safi 95

97 Allah Resulü şöyle buyurmuştur: Zekâtı ödenmeyen her mal bir definedir. Her ne kadar gizli, altın ve gümüş olmasa da durumu böyledir. 4 Ebuzer ve Hazine Ayeti Ebuzer Gaffari, Hz. Peygamber in (s.a.a) büyük sahabelerindendir. O; Muaviye, Osman ve hükümet yetkililerinin halkın malına olan şaşırtıcı eğilimlerine ve altın biriktirmelerine karşı önce Muaviye, sonra da Osman ın karşısında yüksek sesle bu ayeti okuyor ve şunu söylüyordu: Bu ayet-i kerime sadece zekât vermeyenleri değil, her türlü servet yığıcısını kapsamaktadır. El-Mizan tefsirinde de, Ebuzer in Osman, Muaviye ve Ka b ul Ahbar a karşı olan tutumu fakir toplum içerisinde servet biriktirmek her ne kadar mal helal yoldan elde edilse ve zekâtı ödenmiş olsa bile haramdır görüşünde olduğunu gösteriyor deniliyor. Kimileri bunu Ebuzer in şahsi içtihadı olarak görmüş olsalar da o bizzat kendi ifadesiyle Söylediklerimin hepsi Peygamber den işittiklerimdir demektedir. Diğer taraftan Ebuzer in sarahat ve sadakati Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından da teyid edilmiştir. Ebuzer in seçkin hayatının doruk noktası, yöneticilerin iktisadi savurganlıkları ve çarçur etmelerine karşı verdiği iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma mücadelesidir. Osman ile olan kavgası mal ve makam üzerine değildi. Ebuzer in Osman a olan itirazları muhakkak ki toplumsal bir sakındırma niteliği taşımakta idi. En sonunda Osman, böylesi devrimci ve âlim bir sahabeyi Şam a sürdü. Şam dan da çok kötü şartlarla Medine ye, oradan da Rebeze ye sürüldü. Burada da mazlum bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Bu mesele, Osman hükümetinin uygunsuz icraatlarındandı. Kimileri Osman ı temize çıkartmak için, Ebuzer e komünistlik ve özel mülkiyete karşıtlık gibi töhmetler atmaya çalışmışlardır. Ancak Allame Emini (r.a) el Gadir kitabında bu tür ithamlara karşı oldukça açıklayıcı bir reddiye yazmıştır. 5 4 5 Tefsir u Kenzu l Dakaik el-gadir, c.8 s. 335 96

98 Ebuzer in sürekli tekrarlanan sürgünleri, Osman ın mali yöntemlerine karşı inkâr feryadı, onun hükümetiyle bu yöndeki tartışmaları, Muaviye nin haksız şekilde altın yığması, Ka b-ul Ahbar ın yanlış yönlendirmesi Şia ve Sünni kaynak kitaplarında nakledilmiştir. 6 Kimileri de bu tür münakaşaların yaşanmış olmasını Osman ın hükümeti döneminde inançların ve ifadelerin özgürce beyan ediliyor olduğuna hamlederek böyle bir yönlendirme yapmak istemişlerdir. Bazıları da böylesi büyük bir adamın sürülme meselesini, şerrin def edilmesi, menfaati elde etmekten daha önemlidir demek suretiyle onun Medine ve Şam da hazır bulunması şer telakki edilmiş, maslahata riayet edilmiş diye yorumlamışlardır. Ancak bilinmelidir ki bu utanç verici olay üzerinde hiçbir tevil yapılamaz. Çünkü Hz. Peygamber in (s.a.a) sadık ve takvalı sahabesinin bu aşikâr beyanı ve candan itirazları sadece dinden sapmalara karşı mesuliyetini yerine getirme nedeniyle olmuştur. 6 Tefsiru l Minar, c., s. 406 407 97

99 4. Yersiz Eleştiri ا ا ذ ا ط وا م ن ه ع و ا ن ل م ي ض وا ا ر الص د ق ات ف ا ن ا ع ط وا م ن ه ل م ز ك ف ى ن ي م م و م ن ه س خ ط ون ه م ي Onlardan sadakaların bölüştürülmesi hususunda seni ayıplayanlar da vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar. Tevbe, 58 Lemz kavramı Arapça da insanın yüzüne karşı ayıplamak, hemz ise insanın arkasından ayıplamaktır. Sonraları marikin olarak da bilinen haricilerin lideri olacak şahıs, Huneyn Savaşının ganimetlerinin paylaştırılması hususunda Hz. Peygamber e (s.a.a) itiraz etmiş ve adaletle davran! gibi fütursuzca söz söyleme cüretini göstermiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) ise Benden daha adaletli kim davranabilir? diye yanıt vermiş, Ömer de bu cüretinden dolayı onu öldürmek istemiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) Ömer e: Bırakın onu! Onun öyle ibadet eden takipçileri olacak ki; ibadetlerinizi onların yaptıkları karşısında değersiz göreceksiniz (velayete bağlanmadan ve ruhsuz yapılan ibadetlere işarettir), okun yaydan çıktığı gibi, onlar bu tüm ibadetlerine rağmen dinden çıkacaklardır. Bu şahıs daha sonraları Nehrivan Savaşında Hz. Ali nin (a.s) eliyle cehenneme vasıl edilmiştir. Bazı insanların kin ve düşmanlıkları, kınama ve haksız hüküm vermeleri maddi ve şahsi menfaatlerini yitirdikleri anda meydana gelir. Doğru olmayan tahlillerin çoğunun kökünde insanın içinde yatan bu nedenler bulunur. İmam Cafer Sadık (a.s) insanların üçte ikisinin böyle olduğunu söyler. Usul u Kâfi, c.2, s.228 98

100 42. Sadıklarla Birlikte Olmak الصاد ق ين ع ن وا ات ق وا الله وك ون وا م ا ال ذ ين ا م ي ا ا ي ه Ey İman edenler! Allah tan korkun ve sadıklarla birlikte olun Tevbe, 9 Bakara suresinin 77. ayetinde iman, infak, namaz, ahde vefa ve sorunlar karşısında sabır ehli olan kimseler sadık olarak adlandırılmıştır. Hicr suresinin 5, Haşr suresinin 8. ayetinde ise zorluk çekmiş ve canını ortaya koymuş muhacirler sadık olarak tanıtılmıştır. Şia ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde ise ayette geçen sadıklar dan kastedilenin Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt i (a.s) olduğu belirtilir. Allah ın rehberleri masumdur. Aksi takdirde onlarla birlikte olunmasını emretmezdi. Pek tabii sadık makamının sınırını Allah ın masumlar ifadesi yerine sadıklar olarak kullanmasında görüyoruz. İman ve takva merhalelerini geçen kimseler daha sonra sadıklar unvanıyla övülmüştür: iman edin korkun sadıklarla birlikte Sadıklarla olan dostluk ve yakınlık insanın sapmasına engel olan ve insanı terbiye eden önemli bir etkendir. Fahrurazi nin bu yönde çok şaşırtıcı bir görüşü bulunur. Masumiyet, bir kimseye özgü olamaz. Burada kastedilen ümmetin icmasısının günah ve hatadan masum oluşudur der. Acaba hata yapması mümkün olan fertlerin birleşiminden nasıl olur da masumiyet hasıl olur? 99

101 43. Dinde Fıkhetmenin Zarureti وا ف ى م ط ائ ف ة ت ف ق ه ل ي ف رق ة م ن ه ن ف ر م ن ك ل وا ل ي كا ف ة ف ل و ل ؤ م ن ون ن ف ر ا ك ان ال م و م ون ح ذ ر م ي ل ه ا ل ي م ل ع ه وا ج ع م ا ذ ا ر ه ق وم وا الد ين و ن ذ ل ي ر Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde milletlerini korkutmaları için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar. Tevbe, 22 Din, ilahi kanunlar ile İslam ın zahiri ve batıni kuralları mecmuasıdır. İslam, Allah a teslim olmak anlamına gelen ve kabul edilen ilahi tek dindir. Allah ın katında din İslam dır... Dinde fıkhetmek, dinde ve İslami hükümlerde derin anlayışı elde etmek için çabalamak manasındadır. Dinde fıkıh tahsil etmek kimi zaman dünya, makam, aşk, ders, mütalaa, eğlence ve dostlardan geri de kalmamak için olabilir. Kimi zaman da Allah, din, cennet ve ümmetin kurtuluşu içindir. Ele aldığımız ayet, insanların korkutulması ve Allah yoluna davet edilmesini yani sunduğumuz ikinci maddeyi kıymetli görür. milletlerini korkutmak için Her bölgeden birileri İslam ı tanımak için ilmi merkezlere gitmelidirler. Böylelikle tüm bölgelerden kapasitesi oranında din âlimleri ortaya çıkar. Hicret etmeyen bilgin, kâmil bir fakih değildir. Evinde oturan kimse için İmam şöyle buyurdu: Dininde nasıl geniş bir bilgiye ulaşır? 2 Fıkıh o kadar önemlidir ki; Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali yi (a.s) Yemen e uğurladığı zaman insanlara fıkıh öğretmesini emretmiştir. İnsanların dinde derin kavrayış elde etmelerini sağla (onlara fıkıh öğret). 3 Ve Hz. Peygamber (s.a.a) insanların en fakihi olmasına rağmen hakkında şöyle dua etti: Allah ım ona dinde anlayış ve fıkıh bilgisi ver 4 2 3 4 Al i İmran, 9 Tefsir-u Kenzu l Dakaik Musderteku l Vesail, H. 36369 Biharu l Envar, c.66, s.92 00

102 Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) oğluna şöyle bir tavsiyede bulunuyor: Dinde derin bir anlayışa sahip ol. Çünkü kuşkusuz fakihler, Peygamberlerin varisleridir. 5 İmam Hüseyin in (a.s) Aşura gecesinde Allah ı övdüğü cümlelerinden biri şöyleydi: Bizi dinde fakih ve üstün bir anlayışta karar kılan Allah a hamd ederim. 6 Dinde derin bir anlayışa sahip olmak ve insanlara dini öğretmek vacib-i kifayidir. 7 Fıkha ulaşmaktaki hedef, insanların uyarılması, özenli olmalarının sağlanması, gafletten kurtarılması ve sorunlara karşı duyarsız kalınmaması içindir. Öyleyse ilim havzası talebeleri için iki hicret söz konusudur: Biri ilim havzalarına hicret diğeri ise geldikleri kendi şehirlerine dönüş. Bu yüzden ilim havzalarında daimi olarak kalmak caiz değildir. İmam Cafer Sadık a (a.s) sordular: Eğer masum İmam ın başına bir hadise gelirse insanların vazifesi nedir? İmam cevabında ele aldığımız ayeti tilavet ederek şöyle buyurdular: İnsanlar her şehirden ve kabileden, kendi İmamlarını tanımaları için yola çıkmalıdırlar. 8 5 6 7 8 Biharu l Envar, c., s.26 Mevsuatun Kelimatu l İmam Vacib-i Kifayi: Herkesin üzerine vacip olan eylemlerdir. Ancak biri ya da bir grup öne çıkıp o eylemi yapmayı üzerine alırsa bu emrin yapılması diğerlerinin sorumluluğundan kalkar. Ölünün kefenlenmesi, gusül verilmesi ve defnedilmesi vacib-i kifayi bir emirdir. Vacib-i Ayni ise başkalarının bu emri yerine getirmesiyle dahi şahsın üzerinden bu emrin kalkmamasıdır. Namaz, oruç, hac ve hums gibi emirler vacib-i aynidir. Tefsiru l Nuru l Sakaleyn 0

103 44. Kur an ın Üstünlüğü ن ت ط ع ت م اس م ن د ون الله ا ن و اد ع وا م م ث ل ه ة ب سور یه ق ل ف ا ت وا ق ول ون اف ت ر ا م ي ك ن ت م صاد ق ين Yoksa Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin. Yunus, 38 Madem söz konusu ayet Kur an ın meydan okuması üzerine, o halde bu ilahi sonsuz mucizenin üstün yönlerine değinelim: Yüksek bilgi ve maarifin kısa kelimelere sığdırılması: Örneğin; kadın ve erkek hakkındaki şu ifadesi: Kadınlar sizin için, siz de kadınlar için birer elbisesiniz. İlahi olmayanların kudretlerinin dayanıksızlığına vurgu yapmak için onları örümceğin evine benzetmektedir. 2 Yahut da onların bir sivrisineği bile yaratma hususunda yetersiz sayışı. 3 2 Tatlı kelamlık ve tesir gücü (nüfuzu): Eğer bin defa da okunsa, eskimemektedir. Üstelik her okunuşta farklı neticeler alınmaktadır. 3 Ahenk ve sözün musikisi: Kelimelerin makam ve ahengi özeldir. Eğer Kur an dan bir ayet Arapça konuşan kimselerin cümlelerinde yahut da rivayetlerin arasında yer alsa hemen fark edilir, anlaşılabilir. 4 Kur an ın Genelliği: Delilden misale, dünyadan ahirete her konuyu ve ailevi, hukuki, siyasi, askeri, ahlaki, tarihi vs. birçok meseleyi kapsamaktadır. 5 Kur an ın Gerçekçiliği: İçeriği sezgi ve tahminlere dayanmaz. Hatta hikayeleri dahi gerçek ve dayanağı olan anlatılardır. 6 Evrensellik: İnsanlar hangi seviyede ve nerede olurlarsa olsunlar Kur an dan istifade edebilirler. Kur an uzmanlık isteyen bir kitap keyfiyetinde değildir. 2 3 Bakara, 87 Ankebut, 4 Hac, 73 02

104 7 Ebedilik: Beşeriyetin hayatı uzayıp bilim genişledikçe Kur an daki sır perdeleri daha bir aralanmaktadır. 8 Rüşdünün artması: Düşmanların sayısının çokluğu ve darbelerin fazlalığına rağmen, Kur an indiği o günden bugüne verdiği rüşdünü arttırmaktadır. 9 Elde bulunan bir mucize: Herkesin elinde bulunabilen ve kelimelerden oluşan bir mucizedir. 0 Hem mucize ve hem de kanun ve emirleri muhtevi bir kitaptır. Bu Kur an, kimseden ders almamış ve okuma-yazma mahrumiyetinin olduğu bir bölgede yaşayan Hz. Peygamber den (s.a.a) insanlara sunulmuştur. 2 Onda azaltma ya da arttırma olmamış, tahrif edilmeden korunmuştur. 03

105 45. Allah ın Velilerinin Özellikleri ت ق ون وك ان وا ي ن وا ح ز ن ون ا ل ذ ين ا م ه م ي و ل ع ل ي م اء الله ل خ و ف ه ا ل ا ن ا و ل ي Bilesiniz ki, Allah ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Yunus, 62 63 Bu ayetler, Allah ın evliyalarının özelliklerini anlatmaktadır. Onların sloganları şöyledir: Biz, çetin ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız (derler). Bu korkma ve çekinmenin neticesi takvadır, takvanın neticesi de budur: En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. 2 Ele aldığımız ayette de geçtiği üzere Allah ın evliyalarının korkusuzluğu hem dünyada hem de ahirettedir: Allah ın dostlarına korku yoktur. Çünkü her kimin Allah tan korkusu olursa, başka da bir korkusu olmayacaktır. (Eğer hesabın temiz ise, hesaba çekilmeden de korkun olmayacaktır.) Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Allah ın evliyalarının sükûtu zikir, bakışları ibret, sözleri hikmet, toplum içindeki hareketleri ise bereket nedenidir. 3 İmam Ali (a.s) şöyle buyurdular: Allah kendi velisini insanlar içerisinde gizlemiştir. Öyleyse hiçbir Müslümanı tahkir etmeyiniz. O Allah ın velisi olabilir. 4 Her kim Allah ın velisi olursa, Allah da onun velisidir. Allah, inananların velisidir... 5, Allah müminlerin velisidir. 6, Allah da takva sahiplerinin dostudur. 7 2 3 4 5 6 7 İnsan, 0 Enbiya, 03 Tefsir-u Safi Tefsiru l Nuru l Sakaleyn Bakara, 257 Al i İmran, 68 Casiye, 9 04

106 46. Allah ın Velilerinin Dünyevi Kurtuluşları م ل ه ال ب ش رى ف ى ال ح يوة الد ن ي ا و ف ى ال خ ر ة ل ت ب د يل ل ك ل م ات الله ذ ل ك ه و ظ يم ال ع ال ف و ز Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir. Yunus, 64 Allah ın velilerine dünyadaki müjdeleri, Kur an ın diğer ayetlerinde de yer almıştır. Bu ayetler bize Allah ın velilerinin dünyada da galip ve üstün olduklarını gösterir. Zira: Kalp huzuruna sahiptirler: Biliniz ki, kalpler ancak Allah ı anmakla huzur bulur. 2 Tevekkülleri vardır: Müminler, yalnız Allah a dayanıp güvensinler. 2 3 Gaybi yardımlar görürler: Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. 3 4 Daima muzafferdirler: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. 4 5 İleri görüş ve nurları vardır: O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir 5 6 Çıkmazda ve kısırdöngüde kalmazlar: Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. 6 7 Yaptıkları eylemleri gereksiz görmezler: Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. 7 2 3 4 5 6 7 Ra d, 28 Al i İmran, 22 Ahzab, 9 Tevbe, 52 Enfal, 29 Talak, 2 Zilzal, 7 05

107 8 Kınanmaktan korkmazlar: Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. 8 9 İnsanlardan korkmazlar: Bir kısım insanlar müminlere: Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakinin onlardan! dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı 9 0 Tağuttan korkmazlar: Dediler ki: Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap!.. 0 Sıkıntılar karşısında şaşırmazlar: Rableri, onları imanları nedeniyle hidayet eder 2 Allah ın velilerine sevgi ve saygı duyulur: Onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. 2 3 Fani işlerini ilahi renklerle boyayarak ebedileştirmekteler: Allah ın rengiyle boyandık. 3 8 9 0 2 3 Maide, 54 Al i İmran, 73 Taha, 72 Yunus, 9 Meryem, 96 Bakara, 38 06

108 47. Kıble ve Şehir Planlamacılığı ل ة ب ي ق ب وت ك م ل وا واج ع وت ا صر ب ي م ك ما ب م وا ل ق و وا خ يه ا ن ت ب وسى و ا و ح ن ا ي ا ل ى م و ا ق يم وا الص ل وة و ب ش ر ال م ؤ م ن ين Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahiy ettik. Yunus, 87 Kıble hem mukabil ve karşı karşıya anlamına gelirken hem de Kâbe tarafına doğru bina inşa etmek anlamına gelir. Ayetin açıklaması Firavun un kudreti oldukça sizi yok etme yönünde olacaktır. Öyleyse siz de kulluk programlarınızı evlerinizde düzenleyin şeklinde düşünülebilir. Hz. Peygamber in (s.a.a) risaletinin ilk üç yılında olduğu gibi Öyleyse İslami şehir planlamacılığı ve mimarlığı, mektebi hedeflerle uyum içinde olmalı, kıble yönü unutulmamalıdır. Öyle bir şekilde evler inşa edilmelidir ki dini programlarımız ve namazın ikamesi uygulanabilir olsun. Tüm peygamberlerin programları hatta bina inşa yöntemleri dahi vahiyden edinilen esaslara göre olmuştur. Bu yüzden müminlerin ikamet ettiği bölge, kafirlerin mahallesinden ayrı olmalıdır. Yabancıların mahalle ve toplumumuza zarar vermelerine izin vermeyelim. Böylelikle izzet, kudret ve istiklal ortamının hazırlanması müminler topluluğuna ait olsun. Diğer taraftan evlerin birbiri karşısında yer alması, temerküz, koruyup gözetmek ve kaynaşma açısından daha uygundur. Tefsiru l Nuru l Sakaleyn 07

109 48. Kurtarıcı Tövbe ف ن ا ل ما ا م ن وا ك ش ع ن ه م ون س م ي ا ا ل ق و يمان ه ا ا ه ن ت ف ن ف ع ة ا م ف ل و ل ك ان ت ق ري ن اه م ا ل ى ح ين ت ع وم ع ذ اب ال خ ز ى ف ى ال ح يوة الد ا ن ي Yunus un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rezillik azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık. Yunus, 98 Bu sure her ne kadar Hz. Nuh (a.s) ve Hz. Musa (a.s) ın tarihini ayrıntılı bir şekilde beyan etmiş de olsa Hz. Yunus un (a.s) kavminin tövbesine bir ayetle işaret edilmiştir. Bu surenin Yunus suresi olarak adlandırılma sebebi ise; Yunus Peygamberin kavminin azap gelmeden hemen önce tövbe etmesine ve Allah ın da onların tövbelerini kabulünün önemine ve hassasiyetine vurgu yapmak için olabilir. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Hz. Yunus (a.s), otuz yaşından altmış üç yaşına kadar Allah ın dinini tebliğ etmesine rağmen kavminden sadece iki kişi ona iman etmişti. Hz. Yunus (a.s), yıllardır nasihatlerine inanmayan insanlara beddua edip aralarından ayrıldı. Hz. Yunus a (a.s) iman etmiş iki şahıstan biri bilgin ve hikmet sahibi idi. Bu bilgin ve hikmet sahibi kimse, Hz. Yunus un (a.s) beddua edip, kavminden ayrıldığını görünce yüksekçe bir yere çıkarak insanları yüksek ses ve nidayla uyarır. İnsanlar bu durum karşısında üzülüp, eseflenince bu bilgin kimsenin yönlendirmesiyle bulundukları şehirden ayrılırlar. Evlatlarını kendilerinden uzaklaştırıp, Allah ın huzurunda sızlanarak ve ağlayarak affedilmeleri için tövbe ederler. Hz. Yunus (a.s) geri döndüğünde kavminin helak edilmediğini görür ve sebebini sorar. Onlar da başlarından geçen hadiseyi Hz. Yunus a (a.s) naklederler. Evet, insan uçurumun kenarında dahi olsa helak olmaktan kendisini koruyabilir. İman ve yerinde tövbe ile ilahi azabın gelmesine engel olabilir. Dua ve ibadetlerle belaları geri çevirebilir, böylelikle mutlu ve mesrur yaşayabilir. Tüm yalanlayan geçmiş kavimlerden sadece Hz. Yunus un (a.s) kavmi yerinde tövbesiyle ilahi azaptan kurtulmuştur. Tefsiru l Mecmeu l Beyan ve Tefsir-u Safi 08

110 49. Kur an ın Mucizesi ن ت ط ع ت م اس م ن واد ع وا م ات ف ت ري ور م ث ل ه م س ش ر یه ق ل ف ا ت وا ب ع ق ول ون اف ت ر ا م ي د ون الله ا ن ك ن ت م صاد ق ين Yoksa Onu (Kur an ı) kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin. Hud, 3 Kur an, sadece fesahat ve belagat yönünden mucize değildir. Kuşkusuz maarif, nasihat, deliller, gaybi haberler ve kanunlar açısından da mucizedir. Çünkü Ved u meni s-teta tum (çağırın çağırabileceklerinizi) ifadesindeki davet bütün insanlaradır. Sadece Kur an ın fesahat ve belagatini anlayan Araplara bir davet yoktur. Başka bir ayette de zaten bu davet yenilenmektedir: De ki: and olsun, bu Kur an ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. Kur an ın mucize oluşu birçok yöndendir: Kıraatta lafızların nefaset ve zarafeti, yirmi üç yıl süre içerisinde nazil olmasına rağmen muhtevasındaki uyum, kimsenin haberdar olmadığı ilimlerden bahsetmesi, daha sonra vuku bulacak olayları dile getirilmiş olması, hiçbir nişanesi ve eseri olmayan geçmişte yaşamış kavimlerden haberler vermesi, insan hayatına dair bireysel ve toplumsal tüm boyutlarda kâmil kanunlar beyan etmesi gibi. Asırlar boyu her türlü tahriften, değişimden, eskimiş ve unutulmuş olmaktan da uzak kalmıştır. Meydan okumada bu kadar hafifletmeye rağmen Kur an ın bir benzerinden, on sure ardından da bir sure getirin denmesi beşer yine de Kur an a benzer bir kitap getirmekten acizdir. Kur an şöyle buyurur: Bu Kur an ın bir benzerini ortaya koymak üzere insan ve cin bir araya gelseler... 2 Bir başka ayette ise: De ki: Siz de onun gibi uydurulmuş on sure 2 İsra, 88 İsra, 88 09

111 getirin. En sonunda ise Kur an; kendisindeki gibi tek bir sure getirilmesi yönünde meydan okur: haydi onun benzeri bir sure getirin 3 Bu azaltmayla birlikte insanlara yapılan benzerini getirmeleri hususundaki meydan okuma da göze çarpmaktadır. Mesela bir yerde; Eğer insan ve cinler bir araya gelip, birbirlerine destek olsalar ifadesi kullanılırken bir başka ayette ise Allah tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da buyrulur. Tarihte düşmanların İslam aleyhine bunca savaş çıkardıklarını ve türlü türlü hileler yaptıklarını görürüz. Ancak halâ Kur an ın bir suresi gibi bir sure getirememişlerdir. Acaba bu mucizeden farklı bir şey midir? 3 Bakara, 23 0

112 50. Kıyamet Mahkemesinin Şahitleri وي ق ول م ه اف ت رى ع ل ى الله ك ذ ب ا ا ول ئ ك ي ع ر ض ون ع ل ى ر ب و م ن ا ظ ل م م م ن ن ة الله ع ل ى الظ ال م ين م ه ا ل ل ع ب ال ش ه اد ه ؤ ل ء ال ذ ين ك ذ ب وا ع ل ى ر Kim Allah a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah ın lâneti zalimlerin üzerinedir! Hud, 8 Kıyamet mahkemesinin şahitleri oldukça fazladır: Allah: Allah, bizlerin tüm eylemlerine şahittir. Kuşkusuz Allah her şeye şahittir. 2 Hz. Peygamber (s.a.a): Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak! 2 3 Masum İmamlar: İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık 3 Rivayetlerde ümmetten kastedilenin Masum İmamlar olduğu açıklanır. Çünkü ümmetin diğer bireyleri, kıyamet gününde şahitlik yapabilmeleri için gerekli olan ilim ve masumiyete sahip değildirler. 4 Melekler: Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. 4 5 Yeryüzü: O gün (yer) bütün haberlerini anlatır. 5 6 Vicdan: Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. 6 2 3 4 5 6 Hac, 7 Nisa, 4 Bakara, 43 Kaf, 2 Zilzal, 4 İsra, 4

113 7 Beden uzuvları: O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. 7 8 Zaman: İmam Seccad (a.s) Sahife-i Seccadiye olarak bilinen dua kitabının altıncı duasında şöyle buyurur: Kıyamet gününde amellerimize şahitlik yapacak yeni bir günün eylemlerini yapmaktayız 9 Amel: Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. 8 7 8 Nur, 24 Kehf, 49 2

114 5. Ehl-i Beyt Kurtuluş Gemisi ح يم ر سیه ا ا ن ر ب ى ل غ ف ور ر وم ا ج ریه ب س م الله م ا و ق ال وا ارك ب ف يه Nuh: Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir dedi. Hud, 4 Hz. Peygamber in (s.a.a) büyük sahabesi olan Ebuzer, Kâbe nin kapı halkasını tutmuş bir halde yüksek sesle insanlara şunu haykırıyordu: Ey insanlar! Bu iki kulağımla işittim ki Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyordu: Benim Ehl-i Beyt im Nuh un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse kurtulur ve her kim o gemiye binmekten sakınırsa helak olur. Elbette bu hadis Hz. Peygamber in (s.a.a) tanınmış ve İslam da öne geçmiş sahabeleri olan Ebu Said Hudri, İbn Abbas, Abdullah bin Zubeyr, Enes bin Malik gibi kimselerden de nakledilmiştir. Bu rivayetler Ehl-i Sünnet in bilinen kitaplarında da yer almıştır. Bu mütevatir hadisi bir diğer mütevatir hadisin yanına koyduğumuzda -Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslümanlar yetmiş üç fırkaya bölünecekler. Onlardan sadece bir tanesi necat kurtuluş ehlidir. O da fırkayı naciye dir - Hz. Peygamber (s.a.a) in kurtulan fırkanın mısdağını kendi Ehl-i Beyt i olarak tanıttığı açıklık kazanır. Hz. Peygamber in (s.a.a) hadisinin şu bölümünü hatırlatalım: men rakebeha neca (kim o gemiye binerse kurtulmuştur). Müfessirler; rivayette geçen neca ifadesinin (kurtulmuştur) sonraki rivayette geçen fırkayı naciye ifadesindeki naciye ye işaret olduğu kanısındadırlar. Taberi Mucemu l Kebir inde, Hakim Nişaburi Müstedrek inde, İbn Kesir tefsirinde, S - yuti Tarihi Hulefa kitabında, İbn Kuteybe A yunu l Ahbar da, Taberi Zehairu l Ukba da, Hatib Bağdadi Tarihi Bağdad da, Ebu Naim Hilliyetu l Evliya da, İbn Ebi l Hadid Şerhi Nehcu l Belağa da, Alusi Ruhu l Meani de. Diğer kaynaklar Ahkaku l Hak kitabının 9. cildinin 270. sayfasında tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır. 3

115 52. İnsanlara En Fazla Ümit Veren Ayet پ ات ذ ل ك وا ق م الص ل وة ط ر ف ی الن ه ار و ز ل ف ا م ن ال ي ل ا ن ال ح س ن ات ي ذ ه ب ن الس ي ى ل لذ اك ر ين ذ ك ر Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. Hud, 4 Hz. Ali (a.s) bir topluluk içine girdiğinde, onlara şunu sordu: Acaba Kur an ın insana en çok ümit verdiği ayet hangisidir, bilir misiniz? Orada hazır bulunanlardan her biri kendisi için uygun olan ayeti okudu: Bazıları şu ayeti okudular: Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalanları (günahları) ise dilediği kimseler için bağışlar Kimileri ise şu ayetin Kur an ın en ümit verici ayet olduğunu söylediler: Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah tan bağışlama dilerse, Allah ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur. 2 Başkaları da şu ayeti izhar etmişlerdir: De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 3 O toplulukta hazır bulunanlardan bir diğer kesim ise şu ayeti okudular: Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir. 4 Hz. Ali (a.s) topluluk içinden gelen bu cevaplardan sonra şöyle buyurdular: Habibim Hz. Resulullah dan (s.a.a) işittim ki, Kur an ın en çok 2 3 4 Nisa, 48 Nisa, 0 Zümer, 53 Al i İmran, 35 4

116 ümit veren ayet-i kerimesi şudur: Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. Hz. Peygamber (s.a.a) daha sonra şöyle devam ettiler: Ya Ali! Beni müjdeleyici ve korkutucu olarak insanlara gönderen Allah a and olsun ki; insan namaz için abdest aldığında günahları dökülür ve yüzünü kıbleye döndüğünde temizlenir. Ya Ali! Namazı ikame edenin durumu günlük olarak her gün beş defa kapısının önünden akan nehre girip kendisini arındıran ve temizleyen kimse gibidir. 5 5 Tefsiru l Mecmeu l Beyan ve Tefsiru l Kenzu l Dakaik 5

117 53. Uyku ve Rüya وال ق م ر ر ا ي ت ه م س والش م ا ك وك ب ت ا ح د ع ش ر ا ذ ق ال ي وس ف ل ب يه ي ا ا ب ت ا ن ى ر ا ي ل ى س اج د ين Hani Yusuf, babasına: Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar demişti. Yusuf, 4 Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Rüya üç kısımdır: Ya Allah tan gelen müjde, ya da şeytandan gelen sıkıntı ve keder yahut da insanın gün içerisinde yaşadığı sorunları uykusunda görmesi. Bazı bilgin ve psikologlar; uykuda rüya görmeyi umutsuzluğa ve yenilgilere bağlamaktadır. Onlar, şu eski özlü sözü kendilerine kanıt olarak kullanırlar: Deve rüyasında pembe yem görürmüş Kimileri de rüyayı korkunun telkin edilmesi olarak yorumlamışlardır. Şu özlü sözde geçtiği gibi: Devenden uzak bir yerde uyu ki rüyan kötü olmasın. Bazı bilginler ise rüyayı bastırılmış iç güdülerin gösterimi olarak kabul ederler. Rüya ve düş görmek hakkında her ne kadar çeşitli farklı görüşler olsa da kimse rüya görmeyi inkâr etmiş değildir. Pek tabiidir ki tüm rüyalar, tahlil ve yorumlamaya değer değildir. Merhum Allame Tabatabai şöyle der: Üç âlem bulunmaktadır. Tabiat âlemi, misal âlemi ve akıl âlemi. İnsan ruhu inzivaya çekilmesi sebebiyle ruh uykuda bu iki âlemle irtibata geçer ve yetenek ve imkân terazisine göre kimi hakikatleri idrak eder. Eğer ruh, kâmil olursa saf bir fezada hakikatleri derk edebilir. Eğer kemalde ileri derecelere varmamış ise hakikatleri başka kalıplarda görür. Uyanık olunduğunda cesareti aslanda, hileyi tilkide ve yüksekliği dağda gördüğümüz gibi Uyku âleminde, ilim nur kalıbında, evlilik elbise kalıbında ve cehalet ve bilgisizlik karanlık olarak müşahede edilir. 2 2 Biharu l Envar, c.4, s.44 Tefsiru l Mizan, c., s.299 6

118 Allame nin örnek verdiği konuyu biraz detaylandıralım. Rüya görenler üç kısımdır. Birinci kısım, kâmil bir ruha sahiptir. Uykudan uyandıktan sonra akıl âlemiyle irtibata geçer ve hakikatleri bu dünyada açık bir şekilde görürler. (televizyonların özel antenlerle dünyanın diğer ucundaki uydu dalgalarını yakalayabilmesinde olduğu gibi.) Bu tür rüyalar vazıh ve net bir şekilde gerçekleri gösterir ve yoruma ve tahlil etmeye gerek duyurmazlar. İkinci grup ise, vasat bir ruh yapısına sahip, rüya âleminde hakikatleri açık seçik göremeyenlerin rüyasıdır. Bu rüyalar açıklanması, yorumlanması ve üzerinde düşünülmesi gereken düşlerdir. (Bu rüyaları gören kimseler, uydu alıcılarının olmasına rağmen seyrettikleri filmi kendilerine açıklayacak ve yorumlayacak kişiler gibidirler. Diğer bir ifadeyle rüyalarını tabir edecek bir âlime ihtiyaçları vardır.) Üçüncü grubun ruhlarıysa o denli çalkantı ve hercümerç içerisindedir ki gördükleri rüyaların da bir mefhumu ve açıklaması yoktur. (televizyonun karıncalı bir şekilde görüntüyü dağıtmasında olduğu gibi.) Bu tür rüyaları tabir etmeye gerek yoktur. Kur an bu rüyalar için ezğasu ehlam 3 (karışık düşlerden) ifadesini kullanır. Kur an çeşitli surelerde rüyaları konu etmiştir. Şöyle ki; Hz. Yusuf un (a.s) rüyası: On bir yıldızın, ayın ve güneşin kendisine secde ettiğini anlatan rüyadır. Bu rüya; kudret ve güce erişmesi, kardeşlerinin ve ebeveyninin kendisine tevazuda bulunacakları yönünde tabir edilmiştir. 2 Hz. Yusuf un (a.s) zindan arkadaşlarının rüyaları: Hz. Yusuf un (a.s) zindan arkadaşlarından birinin idama mahkûm edileceği, diğerinin de serbest bırakılacağı yönünde tabir edilen ve gerçekleşen rüyalar. 3 Mısır kralının rüyası: Mısır kralının rüyasında şişman ve zayıf inekleri görmesi. Bu rüya ülkeye önce bolluğun ardından da kıtlığın geleceği yönünde tabir edilmişti. 4 Hz. Peygamber in (s.a.a) gördüğü rüya: Hz. Peygamber (s.a.a), Bedir savaşında az sayıda müşrik görmüş idi. Bu rüyanın tabiri ise, müşriklerin savaştan yenilgiyle ayrılacakları şeklindeydi. 3 Yusuf, 44 7

119 5 Hz. Peygamber in (s.a.a) diğer bir rüyası: Hz. Peygamber (s.a.a) Müslümanların saçlarını tıraş ettikleri halde Mescidu l Haram a girdiklerini görmüştü. Bu rüyanın yorumu ise Mekke nin fethi ve Allah ın evinin ziyareti olarak tabir edilmiş idi. 6 Hz. Musa nın (a.s) annesinin rüyası: Oğlu Hz. Musa yı (a.s) bir sandığa koyarak Nil nehrine salıverdiği rüyadır. Hani annene şu vahyi vahiy etmiştik: Musa yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil e) bırak; deniz onu kıyıya atsın 4 Rivayetler, Hz. Musa nın (a.s) annesine gelen vahiyden kastın rüya olduğunu açıklar. 7 Hz. İbrahim in (a.s) rüyası: Hz. İbrahim (a.s) oğlu Hz. İsmail i (a.s) kurban ettiğini rüyada görmüştür. 5 Kur an daki bu örneklerin dışında da günlük hayatta normal yollarla elde edilemeyecek bilgilere rüya yoluyla ulaşan kimselere şahit olmaktayız. Hacı Şeyh Abbas Kummi ye, Mefatihu l Cinan dua kitabının yazarı, oğlunun rüyasına gelmiş ve şöyle demişti: Emanet olarak aldığım bir kitabı sahibine geri döndür ki ben bu kabir âleminde rahata kavuşabileyim. Oğlu uyandığında kitabı aramaya başlar ve babasının kendisine söylediği evsaftaki kitabı bulur. Evden çıkartıp kitabı sahibine götürmek istediğinde, kitap elinden düşer ve bir parçası zarar görür. Oğlu kitabı bu haliyle sahibine götürür ve bir şey söylemez. Daha sonra babası yeniden oğlunun rüyasına gelir ve Neden ona kitabın zarar gördüğünü söylemedin? Belki zararını tazmin ederdin ya da kitabın o haline razı olduğunu söylerdi. 4 5 Taha, 38 39 Saffat, 0 8

120 54. Hz. Yusuf un (a.s) Özellikleri وات م الس ع ل مت ن ى م ن ت ا ويل ال ح اد يث ف اط ر و ل ك ق د ا ت ي ت ن ى م ن ال م ب ر ب الصال ح ين وا ل ح ق ن ى ل ما س ت وف ن ى م رة وال خ وال ر ض ا ن ت و ل ي ف ى الد ا ن ي Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat. Yusuf, 0 Hz. Yusuf un (a.s) kıssasının sonunda kendisiyle ilgili özelliklere şöyle değinilmiştir: Allah a zorluk anında tam bir teveccüh: Yusuf, Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir Ve rahatlık ve zenginlik anında da Allah a tam teveccüh: Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin 2 2 Her türlü yanlış ve sapkın yolun terk edilmesi: Ben, Allah a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım 3 3 Doğru ve müstakim yolun takipçisi olması: Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub un dinine uydum. Bizim, Allah a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz 4 4 Son nefesine kadar Allah ın rızası yolunda sağlam durmak: Benim canımı Müslüman olarak al 5 Rakipler karşısında ağırbaşlı ve vakarlı olmak: Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir 5 6 Hadiseler ve olaylar karşısında sabır: Yusuf u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman 6 2 3 4 5 6 Yusuf, 33 Yusuf, 0 Yusuf, 37 Yusuf, 38 Yusuf, 8 Yusuf, 5 9

121 7 Temizlik ve takvayı refaha tercih etmek: Yusuf, Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir 7 8 Yabancılar karşısında kimliğini gizlemesi: Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar 8 9 İlim hazinesine ziyadesiyle sahip olması: Bana sözlerin yorumunu öğrettin 9... Yusuf: Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim dedi. 0 0 Güzel ve fasih bir beyana sahip olması: Hükümdar: Onu bana getirin, onu özel olarak yanıma alayım dedi. Yusuf la konuşunca dedi ki: Şüphesiz bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir bir kişisin. Asalet: Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub un 2 2 - Fikri muhaliflerini idare etmesi: Ey zindan arkadaşlarım 3 3 İhlas: Çünkü Yusuf, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı. 4 4 Başkalarının hidayetiyle candan ilgilenmesi: Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilâhlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan tek Allah mı? 5 5 Kudret ve iktidara yürüyüş programı: Yusuf dedi ki: Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın. 6 Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. 7 6 Tevazu ve alçak gönüllülük: Anne ve babasını tahtın üzerine çıkardı 8 7 8 9 0 2 3 4 5 6 7 8 Yusuf, 33 Yusuf, 20 Yusuf, 00 Yusuf, 55 Yusuf, 54 Yusuf, 38 Yusuf, 39 Yusuf, 24 Yusuf, 39 Yusuf, 47 Yusuf, 70 Yusuf, 00 20

122 7 Affetme ve görmezden gelme: Yusuf: Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın 9 8 Mertlik ve erlik: Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra 20 9 Güven duyulan ve sorumlu kimse: Yusuf, Beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim dedi. 2 20 Hakkıyla misafir ağırlayan: Görmüyor musunuz, ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir ağırlayanların en iyisiyim. 22 9 20 2 22 Yusuf, 92 Yusuf, 00 Yusuf, 55 Yusuf, 59 2

123 55. Muhlis Müminlerin Özellikleri ش ر ك ون ؤ م ن ه م ا ك ث ر ب الله ا ل وه م م ا ي و م Onların çoğu Allah a ancak ortak koşarak inanırlar. Yusuf, 06 İhlaslı müminin özelliklerinden bazıları şöyledir: İnfakta: Kimseden bir teşekkür ve karşılık beklentileri yoktur. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. 2 İbadette: Allah tan başka kimseye kulluk etmezler. Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın. 2 3 Tebliğde: Allah tan başka kimseden beklentisi olmaz. Benim mükâfatım ancak Allah a aittir 3 4 Evlilikte: Fakirlikten korkmaz ve ilahi vaade inanıp, Allah a tevekkül ederek evlenir. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir 4 5 İnsanlara olan tutum: Allah rızasını gözetmek adına cüretkâr insanları kendi haline bırakırlar. (Resulüm) sen Allah de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar. 5 6 Düşmanla savaşta karşılaştıklarında Allah tan başka kimseden korkmazlar. Onlar, Allah tan korkan, başka hiç kimseden korkmayan kimselerdir 6 7 Muhabbet ve münasebetlerde hiç kimseyi Allah tan daha çok sevmez. Müminlerin Allah ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir 7 2 3 4 5 6 7 İnsan, 9 Kehf, 0 Hud, 29 Nur, 32 Enam, 9 Ahzab, 39 Bakara, 65 22

124 8 Ticaret ve dünya kazanımlarında: Allah tan gafil olmazlar. Onları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyar. 8 İmanın Şirkle Kirlenmesi İzzeti başkalarından elde etmeyi umarlar: Kâfirlerin yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? 9 2 Güzel işlerini kötü işleriyle karıştırırlar: Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. 0 3 Başkalarına olan tutumlarında: Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. 4 İbadete ilgisiz ve riyakârdırlar: Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır 2 5 Savaşta korkaktırlar: İçlerinden bir gurup hemen Allah tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar 3 6 Ticaret ve dünyevi işlerindeki hırs onları sürekli meşgul eder: Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya kadar oyaladı. 4 7 Dünyayı talep ederler ve Peygamberi yalnız bırakırlar: Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. 5 8 9 0 2 3 4 5 Nur, 37 Nisa, 39 Tevbe, 02 Muminun, 53 Maun, 5 6 Nisa, 77 Tekasür, 2 Cuma, 23

125 56. Ümitsizlik Anında Allah ın Yardımı س الر س ل و ا ن ه م ظ ن وا ق د ك ذ ب وا ج اء ه م ن ص ر ن ا ف ن ج ى م ن ن ش اء پ است ي ح ته ى ا ذ ا ج ر م ين ا سن ا ع ن ال ق و م ال م رد ب ي و ل Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez. Yusuf, 0 Tarih boyunca peygamberler insanların hidayet olmalarında ümitsizliğe düşene kadar davetlerinde ısrarlı ve direngen olmuşlardır. İnatçı muhalifleri de bir taraftan davetlerine karşı koymaktan vazgeçmiyorlardı. Bu husustaki örnekler Kur an da şöyledir: Peygamberlerin umutsuzlukları ve üzüntüleri: Hz. Nuh un (a.s) yıllarca insanları dine davet etmesinin neticesinde küçük bir gruptan başka kendisine iman eden olmadı. Allah, Hz. Nuh a (a.s) şöyle buyurdu: Nuh a vahyolundu ki: Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme. Hz. Nuh (a.s) ise bir başka ayette kâfirlere beddua ettiğinde onun ne denli üzüntü ve çaresiz kaldığı görülmektedir: Nûh, şöyle dedi: Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler. 2 Hz. Hud (a.s), Hz. Salih (a.s), Hz. Şuayb (a.s), Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa nın (a.s) hayat ve davet kıssalarında kâfirlerin iman etmemeleri hususunda ümitsizliğe düştükleri göze çarpar. 2 İnsanların peygamberlere karşı önyargılı oluşlarına örnekler: Kâfirler, peygamberlerin tehditlerini boş ve yalan addediyorlardı. Hud sure- 2 Hud, 36 Nuh, 26 27 24

126 sinin 27. ayetinde şöyle geçer: Kâfirler: Sizin, bize fazla bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; hatta sizi yalancılar sanıyoruz. Firavun ise Hz. Musa ya (a.s) şöyle seslendi: Firavun: Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Musa! demişti. 3 3 Allah ın zafer numuneleri: Kur an, ilahi nusret ve zaferi bir hak olarak tanır ve Allah müminleri zafere ulaştırmayı gerekli görür. And olsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır. 4 Yani Allah müminlere yardım etmeyi gerekli görmektedir. Başka bir ayette ise şöyle buyurur: Helâk emrimiz gelince, Hûd u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık. 5 Allah ın günahkârları helak etmesinden ise geri dönüşü yoktur. Allah, bir kavme fenalık diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah tan başka hiçbir yardımcı da yoktur. 6 3 4 5 6 İsra, 0 Rum, 47 Hud, 58 Ra d, 25

127 57. Akıl Sahiplerinin Özellikleri اب ت ذ ك ر ا ول وا ال ل ب ا ن ما ي ك ال ح ق ك م ن ه و ا ع مى ا ف م ن ي ع ل م ا ن م ا ا ن ز ل ا ل ي ك م ن ر ب Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar. Ra d, 9 Ulu l elbab (akıl sahipleri) ifadesi Kur an da 6 defa zikredilmiş ve bu ifade bir kemal ve üstünlükle birlikte kullanılmıştır. Hükümlerin sırrını anlarlar: Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki korunursunuz. 2 İleri görüşlüdürler: İyilik olarak yaptığınızı Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır. Ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının! 2 3 Dünyayı gelip geçici bir yer olarak görürler: Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru derler. 3 4 Tarihten ibret alıp ders çıkarırlar: And olsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır... 4 5 En iyi ve en güzel mantığı kabul ederler: Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. 5 6 Teheccüd ve ibadet ehlidirler: Yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. 6 2 3 4 5 6 Bakara, 79 Bakara, 97 Al i İmran, 9 Yusuf, Zümer, 8 Zümer, 9 26

128 58. Akraba Ziyareti ve Yakınları Gözetmek وء ال ح س اب خ اف ون س وي م ه ب خ ش ون ر وص ل وي ر الله ب ه ا ن ي ا م ا ص ل ون م و ال ذ ين ي Onlar, Allah ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır. Ra d, 2 Sılayı rahim sadece ziyaret etmek değildir. Maddi yardımlar da sılayı rahimin mısdakları arasında yer alır. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: İnsanın maddi varlıklarında zekâttan başka diğer bir hakkı ifa etmesi vaciptir. Daha sonra bu ayet-i kerimeyi okudular. Muhtemelen İmam Cafer Sadık ın (a.s) diğer bir hak ile kastettiği humus olsa gerektir. Allah ın kendisinin zikredilmesiyle birlikte aynı redifte sılayı rahimi belirtmiş olması konunun ehemmiyetinin izharı için yeterlidir: Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. 2 Akrabalar sadece aile ve yakınlardan oluşmamaktadır. Büyük İslam toplumunu oluşturan ümmetin bireyleri de esasında kardeştirler: Kuşkusuz müminler kardeştirler 3 Bu ümmet, iki babası Hz. Peygamber (s.a.a) ile Hz. Emiru l Müminin Ali yi (a.s) de içine almaktadır. Zira Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben ve Ali bu ümmetin iki babasıyız. 4 İmam Cafer Sadık (a.s) dünya âleminden ayrılacağı bir zamanda, kendisine karşı cüretkâr davranan akrabalarına hediye verilmesini emretmiştir. Hz. İmam Cafer Sadık ın (a.s) bu emri huzurda bulunanlara zor geldiğinde yukarıdaki ayeti tilavet etmiştir. 5 Sılayı rahimin şartının sadece iyi geçinmek olmadığı, hatta akrabaların bize karşı ilgi ve irtibatları olmasa bile iyilik yapılması gerekliliği bize işte böyle öğretilmektedir. 2 3 4 5 Tefsir-u Safi Nisa, Hucurat, 0 Biharu l Envar, c.23, s.295 Tefsiru l Nuru l Sakaleyn 27

129 59. Sabır ve Tahammül ى ع ق ب الد ار م صب ت م ف ن ع ر ب ما س ل ك م م ع ل ي Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir! Ra d, 24 Sabır hakkında bazı nükteler; Sabrın kaynağı ve dayanağının Allah olduğunu bilelim: Sabret! Senin sabrın ancak Allah ın yardımı iledir. 2 Sabırdan maksat ve hedefimiz ilahi rızayı kazanmak olmalıdır. Sabrediyor desinler diye veya başka bir şey için olmamalıdır: Ve Rabbin için sabret! 2 3 Sabır, peygamberlerin sıfatıdır. İsmail i, İdris i ve Zülkifl i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi. 3 4 Sabır, cennetin anahtarıdır: Peygamber ve onunla beraber müminler, Allah ın yardımı ne zaman? diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah ın yardımı pek yakındır. 4 5 Mücahitler ve sabredenler: And olsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz. 5 6 Sabır, Allah ın salavatını elde etmenin bir nedenidir: İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır. 6 (Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt e (a.s) salavat göndermenin bir nedeni de insanların arasında en sabırlı kimseler olmalarıdır.) 2 3 4 5 6 Nahl, 27 Müddessir, 7 Enbiya, 85 Bakara, 24 Muhammed, 3 Bakara, 57 28

130 7 Sabrın imana olan nispeti, başın bedene olan konumu gibidir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: İmandaki sabır, bedendeki baş gibidir. 7 8 Sabır, cennetliklerin derecelerinin terazisidir: İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. 8 Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır. 9 9 Sabrın dereceleri bulunmaktadır. Hadiste şöyle geçer: Musibete sabretmenin 300, itaat etmeye sabır 600 ve günaha sabretmenin 900 derecesi vardır. 0 0 Kur an ın tüm bölümlerine bakıldığında iki yerde sabredenlerin karşılığının hesapsız olarak verileceği açıklanmıştır: Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir. Kur an-ı Mecid, sabrın yanında şükretmeyi de ayrıca beyan etmiştir. Bu da sorun ve musibetlerin bir nimet olduğuna işarettir. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. 2 2 Sabır, İmam Hüseyin in (a.s) aziz oğlu İmam Seccad a (a.s) vasiyetidir: Oğulcağızım! Hakka sabret bu sana zor gelse de 3 3 Kimi zaman bir girişimde, bir eylem içinde birkaç çeşit sabır gözlemlenebilir: Hz. İbrahim in (a.s) oğlu Hz. İsmail i (a.s) kurban etme teşebbüsündeki sabır hem itaat ve teslim olmaya, hem de musibete karşı sabırdır. 7 8 9 0 2 3 Biharu l Envar, c.9, s.203 Furkan, 75 İnsan, 2 Biharu l Envar, c.7, s.92 Zumer, 0 İbrahim, 5 Biharu l Envar, c.70, s.84 29

131 60. Sükûnet ve Huzurun Nedenleri ال ق ل وب م ب ذ ك ر الله ا ل ب ذ ك ر الله ت ط م ئ ن ت ط م ئ ن ق ل وب ه و ا ل ذ ين ا م ن وا Onlar, inananlar ve kalpleri Allah ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah ı anmakla huzur bulur. Ra d, 28 Sükûnet ve huzuru elde etmenin çeşitli nedenleri olabilir. Ancak bunların başında bilinç ve ilme sahip olmanın özel bir yeri vardır: Her kim zerre miskali kadar eylemlerinin hesabı olduğunu bilse; çaba ve faaliyetleri üzerinde daha titiz ve içten olur. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir Her kim ilahi lütuf ve rahmet esasına göre yaratıldığını bilirse; ümitli olur. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. 2 Her kim Allah ın zalim ve günahkârlar için tuzak kurduğunu bilse, iç huzuru bulur: Şüphe yok ki, Rabbin görüp gözetmektedir. 3 Her kim Allah ın Hekim ve Âlim olduğunu, hiçbir varlığı boşuna yaratmadığını bilse; iyimser olurdu: Allah, Âlim ve Hekimdir. 4 Her kim geleceğinin geçmişinden daha iyi ve yolunun daha aydın olacağını bilirse kalbi mutmain olur: Oysa âhiret, daha hayırlı ve süreklidir. 5 Her kim Allah tarafından seçilmiş imam ve rehberinin, kâmil bir insan ve her türlü yanılma ve hatadan masum olduğunu bilirse munis ve dingin olur. Allah ona: Ben seni insanlara imam yapacağım dedi 6 Her kim yaptığı güzel eylemin karşılığı olarak on mislinden yedi yüz kat hatta sonsuz misliyle sevap alacağını, buna karşılık yaptığı günah ve kötü 2 3 4 5 6 Zilzal, 7 Hud, 9 Fecr, 4 Tevbe, 97 A la, 7 Bakara, 24 30

132 işlerinin karşısında bunun misliyle cezalandırılacağını bilse memnun ve razı olur. Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. 7 Her kim Allah ın güzel işlerin yapılmasından memnun olduğunu bilse, güzel işleri yapmaya karşı bağlılığı artar: Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. 8 Her kim yaptığı güzel işin açığa çıkartıldığını ve kötü işlerinin gizlendiğini bilirse, mutlu olur: Ey güzellikleri izhar eden ve kötülükleri örten Allah ım Sıkıntı ve Kaygılanmanın Nedenleri İçinde bulunduğumuz asrın en yaygın hastalıklarından biri sıkıntı ve kaygıdır. Bu hastalığın belirtileri; inzivaya çekilmek, içine kapanmak, kendine olan güveni yitirmek ve kendisini boşlukta görmektir. Bu rahatsızlığın birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir: Bunalımda olan şahıs hiçbir şeye ilgi duymaz. Olması gereken ise; istediğimiz bir şeyin tamamına ulaşamadığımızda mümkün olan miktarı kabul edip şartları zorlamamaktır. Bunalımda olan kimse neden insanlar beni sevmiyor? Allah ve melekler de düşmanlık ediyorlar? diye düşünebilir. Oysa böyle bir şeyin olması mümkün değildir. Haliyle insanın herkesin kendisini sevmesi gibi bir beklentisi olmaması gerekir. Bunalımda olan kimse insanların hepsinin kötü olduğunu düşünür. Pek tabii ki bu doğru bir düşünce değildir. Allah, aynı tasavvur ve zanda olan meleklere bunun cevabını vermişti. Bunalımda olan kimse tüm olumsuzlukların kendisinin dışında geliştiğini zanneder. Gerçekte ise acıların ve olumsuzlukların temeli kendi davranışlarımız ve tepkilerimizden kaynaklanır. Bunalımda olan kimse herhangi bir işe başlamaktan ötürü kaygılıdır. Korku ve yalnızlık hissine sahiptir. Hz. Ali (a.s) bu haletin giderilmesi 7 8 Bakara, 26 Bakara, 95 3

133 için şöyle buyurur: Korktuğun her ne ise kendini onun içine bırak. Korkulan her ne ise, bundan daha fazla bir şey olamaz. 9 Bunalımda olan kimse gelecekte ne olacağı hususunda kaygılıdır. Bu halet Allah a tevekkül ve sebat etmekle tedavi edilebilir. Bunalımda olan kimse bazı işlerinde muradına eremediğinden sonraki tüm işlerinde de aynı yazgıya müptela olmaktan korkar. Kalıcı ve ebedi olmayan kişi ve kudretlere yaslandığından, onların sarsılmalarıyla kendisi de sarsılmakta ve ıstırap haleti içine girmektedir. İnsanların zahmetlerinin kıymetini bilmemek, ölüm korkusu, ailenin yapamazsın ve bilemezsin telkinleri, aceleyle verilen peşin hükümler, yanlış tasavvurlar ve yersiz beklentiler gibi bunalıma ve ıstıraba neden olan birçok sebep bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan kaygılar Allah ı ve kudretini, af ve lütfunu zikrederek sükûnete ve mutluluğa dönüştürülebilir. 9 Biharu l Envar, c.7, s.362 32

134 6. İlahi Mukadderatın Kısımları ث ب ت و ع ن د ه ا م ال ك ت اب وي ش اء ا ي ي م ح وا الله م Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O nun yanındadır. Ra d, 39 Ayetler ve rivayetlerden elde edilenlere göre ilahi mukadderat iki türlüdür: Maslahatı daimi olan işlerdir. Zira Allah ın kanunları da daimi ve ebedidir. Şu ayetlerde işaret edildiği gibi: Benim katımda söz değiştirilmez. Her şey O nun katında bir ölçü iledir. 2 Bu tür mukadderatlar levh-i mahfuzda sabittir. O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz da)dır. 3 Ve sadece Allah ın izniyle ve ancak Allah a yakın olanlar levh-i mahfuzdan haberdardırlar: O, gözde meleklerin gördüğü, yazılı bir kitaptır. 4 2 Kesinliği olmayan, insanların davranış ve eylemlerine bağlı olan edinimlerdir. İnsanların günahlarından tövbe etmesi, affedilme maslahatını beraberinde getirir. Ya da sadaka vermek, belanın defedilmesiyle birliktedir. Zulüm ve eziyet ortaya çıkardığı fesattan ötürü ilahi kahrı da yanında taşır. Yani Allah Teâlâ, yarattığı âlemin idaresinde eli bağlı bir şekilde durmamaktadır ve sahip olduğu hikmet ile sonsuz ilmiyle şartların değişmesi suretinde kanun ve nizamında da değişiklik yapabilmektedir. Bu değişikliğin haşa Allah ın cehaleti, görüşünün değiştiği ya da pişman olduğu anlamına gelmediği çok açıktır. Kuşkusuz bu değişim, hikmet esasına göre ve şartların farklılaşmasından ya da bu işin döneminin son bulduğu içindir. Kur an bu yönde birçok örnek sunmuştur. Bu örneklerden bazıları şöyledir: Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. 5 İnsan gönülden dua etmesiyle kendisine yararlı olacakları elde edebilir, alınyazısını değiştirebilir. 2 3 4 5 Kaf, 29 Ra d, 8 Buruc, 22 Mutaffifin, 20 2 Mü min, 60 33

135 2 Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. 6 3 O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır. 7 4 Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırdı. 8 5 Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. 9 6 Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. 0 7 Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 8 Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de döneriz. 2 Soru: Eğer Allah ın ilmi zatının aynı ise ve değişmesi mümkün değilse öyleyse O nun ilminde var olan ne var ise eylem merhalesine gelmelidir. Aksi takdirde bu cehaletten başka bir şey değildir. Cevap: Allah ın ilmi; düzenin illetleri ve sebepleri esası üzerinedir. Şöyle ki, eğer bu vesileden istifade edilirse şu neticenin doğacağını, başka bir nedenden de başka bir sonucun hasıl olacağına O nun ilmi vardır. Allah ın ilmi, sebep ve nedenlere bağlı olan ilminden ayrı değildir. 6 7 8 9 0 2 Talak, Rahman, 29 Saf, 5 A raf, 96 Ra d, Furkan, 70 İsra, 8 34

136 62. Nasıl Şükretmeli? و ل ئ ن ك ف رت م ا ن ع ذ اب ى ل ش د يد ب ك م ل ئ ن ش ك رت م ل ز يد ن ك م و ا ذ ت ا ذ ن ر Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir. İbrahim, 7 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Nimete şükretmek, günahtan uzaklaşmakla olur. Bir başka yerde ise şöyle buyurmuştur: Şükür, insanın nimetin Allah tan olduğunu bilmesiyledir. (Zekâsından, ilminden, aklından, çabalarından veya başkalarından değil.) Ve Allah ın kendisine verdiği şeylere razı olmalıdır. Allah ın nimetlerini de günah işlemeye araç kılmamalıdır. Gerçek şükür, Allah ın nimetlerini ilahi yolda kullanmakla olur. Esasında ilahi nimetler karşısında yapılan şükürler, oldukça yetersiz ve kıymetsizdir. Bir hadiste Allah ın Hz. Musa ya (a.s) şöyle vahyettiğini okuruz: Bana olan şükrünü hakkıyla yap. Hz. Musa (a.s) ise şöyle arz etti: Böyle bir şey mümkün değil. Zira, şükür için söylenmiş her bir kelimenin de ayrı bir şükrü gerekir. Hz. Musa ya (a.s) vahiy nazil oldu: Neyin varsa hepsinin benden olduğunu bilmen ve bunu ikrar etmen, bana yapılan en iyi şükürdür. 2 Rivayetlerde işaret edildiği üzere; her kim insanlara teşekkür etmezse Allah a da şükür etmemiş olur. 3 Eğer Allah ın nimeti ilahi yoldan başka bir yolda kullanılıp harcanırsa, o nimete karşı nankörlük edilmiş olunur. Allah ın nimetini küfre değişenleri ve kavimlerini helâk yurduna, yaslanacakları cehenneme sürükleyenleri görmedin mi? O, ne kötü duraktır! 4 2 3 4 Tefsir-u Numune Tefsir-u Numune Biharu l Envar, c.7, s.44 İbrahim, 28-29 35

137 63. Ebeveyne İhsan Etmek و ق ض ى ر ب ك ا ل ت ع ب د وا ا ل ا ي اه و ب ال و ال د ي ن ا ح س ان ا ا م ا ي ب ل غ ن ع ن د ك ال ك ب ر ا ح د ه م ا ا و ك ل ه م ا ف ل ت ق ل ل ه م ا ا ف و ل ت ن ه ر ه م ا و ق ل ل ه م ا ق و ل ك ر يم ا و اخ ف ض صغ يرا ان ى ي ب ك ما ر ما ار ح مه م ا ج ن اح الذ ل م ن الر ح م ة و ق ل ر ب ل ه Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa onlara karşı Öf bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanadını indir ve şöyle dua et: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! İsra, 23 24 Hadislerde ebeveyne ihsan etmek iyilik yapmak hususunda oldukça fazla tavsiye bulunmaktadır. Ebeveynin azarlanması ise kınanmış ve ayıplanmış işlerden kabul edilmiştir. Ebeveynin çehresine rahmetle bakmanın sevabı, kabul edilmiş hac ibadetidir. Onların rızası Allah ın rızası, onların gazabı Allah ın gazabıdır. Anne ve babaya ihsan etmek ömrü uzatır ve kendi evlatlarının da bu kişiye ihsan etmesine sebep olur. Hadislerde şöyle gelmiştir: Annen ve baban seni dövseler dahi onlara of bile deme. Onlara yukarıdan bakma, elini kaldırma. Onların önünde yol yürüme. Onları ismiyle çağırma. İnsanların onlara düşman olacağı işler yapma. Onlardan önce de oturma ve senden bir şey istemeden önce sen onların yardımına yetiş. Bir adam annesini sırtına alıp Kâbe yi tavaf ettirdiği bir anda Hz. Peygamber i (s.a.a) gördü ve şunu sordu: Acaba annemin hakkını eda etmiş oluyor muyum? Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Seni doğuracağı anda kendisine gelen sancıdaki bir inlemenin dahi hakkını ödemiş değilsin. 2 Hz. Peygamber den (s.a.a) söyle soruldu: Acaba ebeveyne ölümlerinden sonra da iyilik edilebilir mi? Cevapta şöyle buyurdular: Evet, onlar 2 Tefsir-u Nuru l Sakaleyn Tefsir-u Numune 36

138 için namaz kılarak ve bağışlanma dileyerek, ahitlerine vefalı davranarak, borçlarını ödeyerek ve dostlarına hürmet ederek ölmüş ebeveyninize ihsan edebilirsiniz. 3 Bir adam Hz. Peygamber in (s.a.a) huzurunda babasından şikâyetçi oldu. Hz. Peygamber (s.a.a) o adamın babasının huzura gelmesini istedi. Yaşlı adam gelip kendisine sorular sorulduktan sonra şöyle dedi: Ben önceden güçlü ve zengin idim. Evlatlarıma yardımda bulunurdum. Bugün ise bu oğlum maddi açıdan varlıklı olunca bana yardım etmekten kaçınmaya başladı. Hz. Peygamber (s.a.a) yaşlı adamın bu sözlerinden sonra ağladı ve şöyle buyurdu. Bu hikâyeyi duyup da ağlamayan hiçbir taş ve kaya olamaz! Daha sonra yaşlı adamın oğluna dönerek şöyle buyurdular: Sen ve sahip oldukların o beğenmediğin babandandır 4 Hadiste şöyle geçer: Eğer ebeveyn evladını döverse; çocuk şöyle demelidir. Allah seni affetsin. Bu ifade Kur an ı Kerim e aittir. 5 Ebeveyne ihsan, Peygamberlerin sıfatlarındandır. Kur an da Hz. İsa nın (a.s) Beni anama saygılı kıldı. 6 sözü ve Hz. Yahya (a.s) hakkında Yahya Anne babasına iyi davranan bir kimse idi. 7 ayeti yer almaktadır. Ebeveyn sadece insanın tabii anna ve babası değildir. Bazı hadislerde Hz. Peygamber (s.a.a) ve Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) ümmetin babası olarak tanıtılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben ve Ali bu ümmetin iki babasıyız. 8 Hz. İbrahim in (a.s) tüm Arapların babası olarak tanıtıldığı gibi. 9 O, sizi seçmiş, babanız İbrahim in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. 0 Eğer ebeveynler tevhidden sonra kendilerinin konu edildiğini bilirseler, evlatlarını tevhide davet istekleri hep canlı kalır: Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Binaenaleyh bu ayet-i kerimeden şu sonuçları çıkarabiliriz: Anne ve babaya ihsan etmek, hizmetlerinde bulunmak, gerçek bir muvahhidin (Allah ı her anlamıyla birleyen kimse) özellikleri arasında 3 4 5 6 7 8 9 0 Tefsiru l Mecmau l Beyan Tefsiru l Furkan Usul u Kâfi, c.4, s.57 Meryem, 32 Meryem, 4 Biharu l Envar, c.6, s.95 Tefsiru l Nuru l Sakaleyn Hac, 78 İsra, 23 37

139 38 yer alır. Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 2 Ebeveyne iyilik yapmak Allah ın tevhid gibi kat i ve değiştirilmeyecek bir emridir: kesin olarak emretti. 3 Ebeveyne iyilikte bulunmak tevhid ve Allah a itaat ile birlikte emredilmiştir. Böylelikle bu emrin hem aklen hem de şeri olarak vacip, aynı zamanda da insani bir vazife olduğu gösterilmektedir. Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 4 Yeni nesil iman gölgesinde eski kuşak ile sağlam bir bağlılık içinde olmalıdır: Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 5 Ebeveyne iyilik yapmada, onların Müslüman olma şartları bulunmamaktadır: ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 6 Anne ve babaya iyilik yapıp ihsan etmede aralarında hiçbir fark yoktur: ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 7 Anne ve babaya iyilik yaparken bunu vasıta olmaksızın kendimiz yapmalıyız: ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 8 İhsan infaktan daha yüce bir kavramdır. Muhabbeti, edebi, eğitimi, istişareyi, itaati, teşekkürü, korumayı ve tüm bu benzeri nitelikleri içine almaktadır: ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. 9 Anne ve babaya iyilik yapmakta bir sınır ve had yoktur: anababaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. (yardımın fakir doyurulana, cihadın fitne yok edilene ve orucun iftara kadar sürmesi gibi değildir ) 0 Kur an ın iyilik tavsiyesi ebeveyne değil evlatlaradır. anababaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Çünkü ebeveynin herhangi bir tavsiyeye ihtiyacı yoktur ve ebeveyn doğal olarak evlatlarına ihsanda bulunmaktadır. Ebeveyn ruhen ve cismen ne kadar ihtiyaçlı olursa onlara yardım etmek de o kadar vacip olur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa 2 Anne ve babalarımızı yaşlandıklarında huzurevine götürmeyelim. Çünkü onların bizlerin yanında yaşlanması uygun görülmüştür: senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa 3 Onlara hem iyilik yapmak hem de güzel konuşmak gerekir. anne babaya iyilik etmeyi buyurmuştur İkisine de hep tatlı söz söyleyesin

140 4 Ebeveyne iyilik yapmak ve tatlı söz söylemek için herhangi bir karşılık şartı bulunmamaktadır. Yani eğer onlar sana karşı tatlı söz söylemeseler dahi sen onlara güzel söz söylemelisin: İkisine de hep tatlı söz söyleyesin 5 Evlat her ne durumda olursa olsun mütevazı olmalıdır ve iyi yönlerini ebeveynine göstermekten çekinmemelidir. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanadını indir 6 Ebeveyne karşı yapılan tevazu muhabbet ve şefkat üzerine olmalıdır. Yapmacık ve sahte ya da onların mallarını ellerinden almak amaçlı değil: Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanadını indir sende onlara öylece rahmet eyle. 7 Evlat, anne ve babasına karşı hem mütevazı olmalı hem haklarında Allah tan rahmet dilemelidir: Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanadını indir sen de onlara öylece rahmet eyle. 8 Evladın anne ve baba hakkındaki duası makbuldür. Aksi takdirde Allah dua edin emrini vermezdi: Şöyle dua et: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! 9 Anne ve babaya dua, Allah ın emri ve ebeveyne yapılan teşekkürdür: Şöyle dua et: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! 20 İlahi rahmet, ebeveynin çocuk terbiyesindeki zahmetin karşılığı ve telafisidir. Şöyle dua et: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! Sanki Allah evlada şöyle söyler: Sen onlardan rahmetini esirgeme ve Allah tan da yardım dile ki böylelikle onların hakları senin mesuliyetinden kalkmış olsun. 2 İnsanın geçmişindeki, küçüklük ve çocukluğundaki acı ve sorunları ebeveyninin üzerine yüklenmiş idi. Öyleyse bu zamanları hatırınızdan çıkarmayın: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! 22 Anne ve baba evlatlarını muhabbet temelinde terbiye etmelidirler: Allah ım şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! 23 İnsan kendisini terbiye edip yetiştiren kimseye müteşekkir olmalı ve minnet duymalıdır: Allah ım şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! 39

141 64. Gece Namazı ود ا ح م ا م ق ام ب ك م ث ك ر ع ب ج د ب ه ن اف ل ة ل ك ع سى ا ن ي و م ن ل ال ي ف ت ه Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd (gece) namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud a ulaştırsın. İsra, 79 Hucud uyumak manasında ve teheccüd ise uykuyu ibadet ile bertaraf etmek anlamında kullanılır. Gece namazı, oldukça faziletli namazlardandır ve Müzzemmil ve Müddessir surelerinde de konu edilmiştir: Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Ve gece namazının fazileti hakkında rivayetlerde 30 dan fazla madde sayılmıştır ki onlardan bazılarına işaret edeceğiz: Tüm peygamberler gece namazı kılmışlardır. Gece namazı bedenin sağlığı ve kabrin aydınlanmasındaki nedendir. Gece namazı, ahlakta, rızıkta, sıkıntıların giderilmesinde, dini hükümlerin edasında, gözün aydın olmasında etkilidir. 2 Gece namazı, gündüzün günahlarını mahveder ve kıyametin nurudur. 3 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: Gece namazının sevabı o denli çoktur ki; Allah şöyle buyurur: Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez. 4 Gece namazı kılanlar için de kararlaştırılan ödülü kimseler bilmemektedir. 5 İmam Cafer Sadık (a.s) yine şöyle buyurur: Müminin şerefi, gece namazıdır. İzzeti ise insanlara eziyette bulunmaması ve cefa etmemesindedir. 2 3 4 5 Müzzemmil, 2 Sefinetu l Bihar Biharu l Envar, c.84, s.40 Secde, 7 Tefsiru l Mecmau l Beyan 40

142 Ebuzer, Kâbe nin yanında insanlara kabrin korkusundan ve yalnızlığından kurtulmak için gecenin orta vaktinde iki rekât namaz kılmalarını tavsiye ediyordu. Biçare, gece namazından mahrum kalan kimsedir. Sizin en iyileriniz ihsan edip yediren, selamını aşikâr veren ve insanların uykuyla geçirdiği zamanda namaz kılandır. Üç şey Hz. Peygamber (s.a.a) e vacip, diğer insanlara sünnet olarak kılınmıştır. Bunlar: Gece namazı, diş fırçalamak ve sabahın ilk vaktinde kalkmaktır. 6 Ayet-i kerime de geçen makamen sözcüğünde büyük bir azamet gizlenmiştir. (kelimenin sonundaki en yani tenvinden ötürü bu düşünce hâsıl olmaktadır.) Rivayetlerde ise makam-ı Mahmud tan kastedilenin şefaat olduğu yönündedir. 7 Hz. Ali (a.s) şöyle buyururlar: Kötü davranışları olan insanın günahları ve yanlış amelleri, onu gece namazı kılmaktan mahrum bırakır. 8 Allah günün tüm bölümlerine yemin ederek insanların dikkatini bu yöne çekmiştir: ve l fecr (tan yerinin ağarmasına andolsun) 9, ve s-subh (aydınlandığında sabaha andolsun) 0, ve ş- şems (güneşi açıp ortaya çıkaran gündüze andolsun), ve l asr (ikindi vaktine andolsun) Ancak sadece seher vakti için üç defa yemin edilerek vurgu yapılmıştır. Geçip giden geceye and olsun. 2 Kararmaya yüz tutan, sona ermekte olan geceye yemin ederim. 3 Sona ermekte olan geceye and olsun 4 Yani gecenin bitmesine yakın vakte olan ilahi yeminler Seher vaktinde af dilenmesi ve istiğfar hakkında da iki ayet nazil olmuştur: Onlar Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi. 5 ve Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah tan) bağışlanma dileyenlerdir. 6 6 7 8 9 0 2 3 4 5 6 Tefsiru l Furkan Tefsiru l Nuru l Sakaleyn Biharu l Envar, c.87, s.45 Fecr, Müddessir, 34 Şems, 3 Fecr, 4 Tekvir, 7 Müddessir, 33 Zariyat, 8 Al i İmran, 7 4

143 65. Kur an da Tövbe ا ون ش پ ي ظ ل م د خ ل ون ال ج ن ة و ل ي ن و ع م ل صال ح ا ف ا ول ئ ك ي وا م ا ل م ن ت اب Ancak tövbe eden, inanan ve salih amel işleyenler müstesnadır. Bunlar cennete girerler ve hiçbir şeyde haksızlığa uğratılmazlar. Meryem, 60 Genellikle Kur an ı Kerim deki azap ayetlerinden hemen sonra tövbe ederlerse ya da tövbe eden ifadeleri geçer. Böylelikle ıslah yolunun asla kimseye kapatılmadığı belirtilmiş olur. Tövbe vaciptir. Zira Allah ın bir emridir: Ey iman edenler! Allah a içtenlikle tövbe edin. 2 Gerçek tövbenin kabulü kesindir. Biz Allah ın emriyle tövbe edelim ve O da kabul etmesin, bu mümkün değildir. O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. 3 Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır. 4 Allah hem tövbeyi kabul eder hem de çok tövbe edenleri sever. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever. 5 Tövbe, güzel amel ve günahları telafi etme gayretiyle birlikte olmalıdır: Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner. 6 Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse 7 Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar 8 2 3 4 5 6 7 8 Nur, 5 Tahrim, 8 Şura, 25 Bakara, 37 Bakara, 222 Furkan, 7 Enam, 54 Bakara, 60 42

144 Tövbe, kurtuluşun anahtarıdır: Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! 9 Tövbe, kötülüklerin iyiliklere dönüşmesine vesiledir: Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir 0 Tövbe, yağmur yağmasının sebebidir: Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Tövbe, güzel rızıkların gönderilme sebebidir: Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tövbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın... 2 Tövbe, ölümün ve azabın işaretlerinin görüldüğü anda kabul edilmez. Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, İşte ben şimdi tövbe ettim diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. 3 Allah, tövbeyi kabul etmesinin yanı sıra özel bir lütufta da bulunur: Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır. 4 Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tövbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 5 Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz O, onlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. 6 Ancak tövbe edip iman ederek sâlih amel işleyenler müstesna; işte onlar hiçbir zulme uğratılmadan cennete gireceklerdir. 7 9 0 2 3 4 5 6 7 Nur, 3 Furkan, 70 Hud, 52 Hud, 3 Nisa, 8 Bakara, 37 Enam, 54 Tevbe, 7 Meryem, 60 43

145 Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir. 8 Bu ayetlerde tövbenin yanında ilahi rahmet, sevgi ve muhabbete de işaret edilmiştir. Kur an tövbenin terk edilmesini zulüm ve helak olmak şeklinde belirtmiştir: Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. 9 Şüphesiz mümin erkeklerle mümin kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. 20 8 9 20 Hud, 90 Hucurat, Buruc, 0 44

146 66. Müminin ve Kâfirin Kalbi واح ل ل ع ق د ة م ن ل سان ی ا مر ی ر ل ى اش ر ح ل ى ص د ر ی و ي س ب ق ال ر ق ول ی وا ي ف ق ه Rabbim, benim göğsüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar. Taha, 25 28 Mümin ve kâfirin kalbinin her birinin kendine mahsus halleri bulunur: Müminin Kalbi Hayat: Ölü iken dirilttiğimiz 2 Şifa: Mümin toplumunun göğüslerine şifa versin. 2 3 Temizlik: Allah ın, gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. 3 4 Göğüs genişliği: Ey Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver 4 5 Hidayet: Kim Allah a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir 5 6 İman: İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. 6 7 Sükûnet: Allah kalplerine huzur ve güven indirendir. 7 8 Sevgi ve ülfet: Ve Allah, müminlerin kalplerini uzlaştırandır 8 9 Mutmain bir kalp: Onlar, iman edenler ve kalpleri Allah ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. 9 2 3 4 5 6 7 8 9 Enam, 22 Tevbe, 4 Hucurat, 3 Taha, 25 Teğabun, Mücadele, 22 Feth, 4 Enfal, 63 Ra d, 28 45

147 Kâfirin Kalbi Maraz: Onların kalplerinde bir hastalık maraz vardır. 0 2 Kasavet: kalplerini de kaskatı kıldık 3 İnkâr: Onlar eğrilince, Allah da kalplerini eğriltti 2 4 Mühürlenirler: İşte onlar, Allah ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir 3 5 Karanlığın içinde kalırlar: Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır. 4 6 Hicap: Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik 5 7 Kilitlilik: Onlar Kur an ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? 6 8 Zorluk: Allah Teâlâ onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, onların gözleri üzerinde de bir perde vardır... 7 9 Bağnazlık: Anlamayan bir toplum olmalarından dolayı, Allah onların kalplerini çevirmiştir. 8 0 2 3 4 5 6 7 8 Bakara, 0 Maide, 3 Saf, 5 Nahl, 08 Mutaffifin, 4 Kehf, 57 Muhammed, 24 Bakara, 7 Tevbe, 27 46

148 67. Şefaat ve Şartları ق ول ل ه ى ض ن ا ذ ن ل ه الر ح م ن ور ئ ذ ل ت ن ف ع الش ف اع ة ا ل م ي وم O gün, Rahman ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Taha, 09 Şefaati inkâr düşüncesi, Kur an ve rivayetlere muhalif olmak ve günahkâr müminleri ümitsizliğe düşürmektir. Kayıtsız şartsız şefaatin kabulü ise, itaat etmeyenleri cesaretlendirmek ve Allah ın adaletine karşı gelmektir. Zira Kur an ı Kerim şefaat için bir takım koşul ve şartlar belirlemiştir. Kur an a göre şefaat, günahkârların ümit kapısıdır ve Allah ın evliyası ile irtibatlarının sağlanması ve onların peşi sıra gitmeleri için bir vesiledir. Şefaat, Allah ın izniyledir ve şefaate nail olanlar sadece hak itikada sahip olanlar içindir. Ve söylemleri Allah ın kabul edeceği yönde olmalıdır. Yani bu kimselerin kelime-i şehadetleri alışılagelmiş, öylesine, zorla, yüzeysel, eğlencesine ve içinde nifak barındıracak bir şekilde söylenmiş olmamalıdır. Bu durumun dışında eğer şahsın amelinde noksanlık bulunursa şefaat ile kendisine inayet edilecektir. Bu yüzden Kur an, putların şefaatini putperestler için dünya ve ahirette batıl kabul etmiştir. Şefaat; Hz. İsa nın (a.s), inancına tabi olan kimselerin günahlarının temizlenmesi için kendisini feda etmesi ya da İmam Hüseyin (a.s) -her ne kadar kıyamet gününün büyük şefaatçilerinden olsa da- Şiilerine şefaat etmek için can verdi anlamına gelmemektedir. Bilinmelidir ki; İmam Hüseyin (a.s) ın şehid olmadaki hedefi taraftarlarına şefaat etmek değildir. İmam Muhammed Bâkır (a.s) bu ayetin yorumu için şöyle buyurmuşlardır: Hz. Peygamber (s.a.a) in şefaati sadece; eylem ile söylemi kabul edilmiş ve O nun Ehl-i Beyt ine (a.s) gönülden bağlanarak yaşamış ölüler içindir. Tevilu l Ayat, s.304 47

149 68. Kıyamet Günü Sorgusu ر ض ون ع وه م ف ى غ ف ل ة م م ساب ه ب ل لن اس ح ا ق ت ر İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. Enbiya, Ayetten elde edilen neticeleri şöyle sıralayabiliriz: Tüm bireyler sorgulanmaya tabi tutulacaklardır: Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız 2 Tüm ameller sorgulanmaya tabi tutulacaktır: Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. 2 3 Tüm hâl ve durumlar sorgulanmaya tabi tutulacaktır: İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker 3 4 İnsanın tüm beden uzuvları sorguya tabi tutulacaktır: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. 4 5 İlahi nimetler sorguya tabi tutulacaktır: Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz. 5 6 Tüm eylemler her nerede ve her ne ölçütte olursa olsun hazır edilecektir: Lokman: Ey oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor 6 Sorulacak ilk şey namaz olacaktır. Daha sonra önemli hususlarda gençlik, ömür, elde edilen kazanç ve yolu gibi ve özellikle de imamet ile velayet hakkında da hesaba çekileceğiz. Allah ın bizatihi kendisi hesaba çekecek olması zaten kâfidir: Hesap gören olarak biz yeteriz. 7 2 3 4 5 6 7 A raf, 6 Nahl, 93 Bakara, 284 İsra, 36 Tekasur 8 Lokman, 6 Enbiya, 47 48

150 69. Kurtuluşa Erenler ون ص ل ت ه م خ اش ع ق د ا ف ل ح ال م ؤ م ن ون ا ل ذ ين ه م ف ى Müminler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler Mu minun, 2 Kur an ı Kerim de kurtuluşa eren ve zafere ulaşan birey ve toplumlar şu şekilde tanıtılmıştır: İbadet edenler: Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. 2 Onların amelleri değerli ve ağırdır: O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. 2 3 Cimriliği kendilerinden uzaklaştırırlar: Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 3 4 Allah ın askerleridir: İyi bilin ki, Allah ın ordusu kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 4 5 Allah ı çok yâd ederler: Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz. 5 6 Takva ehlidirler: Ey akıl sahipleri! Allah a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. 6 7 Mücahitler: Ey iman edenler! Allah a karşı gelmekten sakının, O na yaklaşmaya vesile arayın ve O nun yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz. 7 8 Tövbe edenler: Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. 8 2 3 4 5 6 7 8 Hac, 77 A raf, 8 Haşr, 9 Mücadele, 22 Enfal, 45 Maide, 00 Maide, 35 Nur, 3 49

151 70. Zinanın Bozgunculuğu ا ف ة ف ى ما ر ك م ب ه و ل ت ا خ ذ ما م ائ ة ج ل د ة ا لز ان ي ة والز ان ى ف اج ل د وا ك ل واح د م ن ه ؤ م ن ين ما ط ائ ف ة م ن ال م ه ش ول ي ه د ع ذ اب و م ال خ ر د ين الله ا ن ك ن ت م ت ؤ م ن ون ب الله وال ي Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. Nur, 2 İmam Rıza nın (a.s) konuşmalarından birinde zinanın bazı zararları maddeler halinde sayılmıştır. Şöyle ki; Ceninin düşük yapılarak katledilmesine mürtekip olmak. 2 Aile ve akrabalık yapısının dağılması. 3 Çocukların yetiştirilme ve eğitilmesinin terk edilmesi. 4 Miras ölçüsünün yitirilmesi. İmam Ali (a.s), zinanın terk edilmesininin hikmetini aile yapısının güçlenmesi, livatanın terk edilmesini ise neslin korunması olarak belirtmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Zinanın, hem dünyevi hem de uhrevi zararları vardır. Dünyevi zararları; nurun ve güzelliğin yitirilmesi, ölümün çarçabuk gelmesi ve rızkın kesilmesidir. Amma uhrevi zararları; kıyamette hesap anında bitik olmak, ilahi gazap ve ebedi cehennemdir. 2 Hz. Peygamber den (s.a.a) nakledilen bir diğer rivayet ise şöyledir: Her ne zaman zina çoğalırsa ani ölümler de çoğalacaktır. 3 Zina yapmayın! Böylelikle eşleriniz de kendilerini zinayla kirletmesinler. 2 3 Nehcu l Belağa, Hikmetli Sözler 252 Biharu l Envar, c.77, s.58 Biharu l Envar, c.73, s.327 50

152 Her kim bir başkasının namusuna kastederse, onun da namusuna kastedilir. Başkalarına davrandığınız şekilde, size de öyle davranılır 4 Amellerin mükafatından gafil olma Buğday buğdaydan, arpa arpadan filizlenir Dört şeyden eğer bir tanesi hangi evde bulunursa o ev viraneye döner ve bereketi olmaz: İhanet 2 Hırsızlık 3 İçki ve alkolün kullanılması 4 Zina. 5 Zina, büyük günahların en büyüğüdür. 6 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: İnsanlardan her ne zaman şu dört günahı işleseler şu dört sıkıntıya duçar olurlar. Zina yayıldığı bir zamanda, deprem olur. 2 İnsanlar zekât ödemediği bir zamanda, dört ayaklılar helak olur. 3 Yargı mensuplarının yaptığı yargılamalar zulüm üzerine olsa, yağmurlar kesilir. 4 Her ne zaman antlaşmalar bozulsa, müşrikler Müslümanlar karşısında zafer elde eder. 7 4 5 6 7 Biharu l Envar, c.76, s.27 Biharu l Envar, c.76, s.9 Biharu l Envar, c.76, s.9 Biharu l Envar, c.76, s.2 5

153 7. Bakış ve Bakmanın Adabı ؤ م ن ين ي غ ض وا م ن ا ب ص ار ه م و ي ح ف ظ وا ف ر وج ه م ذ ل ك ا ز ل ه م ك ى ا ن الله ق ل ل ل م ون صن ع خ ب ير ب ما ي Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Nur, 30 Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İlk bakışın bir sakıncası yoktur ancak bakmaya devam etmekte sorun vardır. Çünkü fitneye sebep olur. Bir hadis de şöyle der: Kıyamette üç göz dışında tüm gözler ağlamaklıdır. Bunlar; Allah ın korkusundan ağlayan göz, günah (işlememek) için kapanan göz ve Allah yolunda kapanmayan göz. 2 Sahih-i Buhari de şöyle bir rivayet geçer: Hz. Peygamber (s.a.a) buyurmuştur: İnsanların yolunun üzerine oturmayın. Orada hazır bulunanlar: Biz oturmaya mecburuz Hz. Peygamber (s.a.a) bunun üzerine sözüne şöyle devam ettiler: Onların haklarını eda ediniz. Onların hakları da nedir? diye sorduklarında şöyle cevap verdiler: Haram bakıştan sakınmak ve insanlara eziyeti terk etmek, insanlara selam vermek ve iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak. Hz. İsa (a.s) şöyle buyurmuştur: Namahreme bakmaktan sakının, şehvetin tohumları kalbe serpilir ve insanın fitneye maruz kalması için bu yeterlidir. 3 Hz. Ali (a.s) şöyle buyurur: Göz, kalbi peşine takıp götürür. Göz, şeytanın kancası ise yumulması da şehvetten uzak durmaya en iyi yoldur. 4 2 3 4 Tefsiru l Kenzu l Dakaik Tefsiru l Kenzu l Dakaik Tefsir u Ruhu l Beyan Ğureru l Hikem 52

154 Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Kötü bakış, şeytanın zehirli oklarındandır. Her kim Allah korkusundan gözlerini kapatsa Allah ona öyle bir iman verir ki içten bu imanın lezzetini ve hazzını duyar. 5 Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Her kim gözlerini haram ile doldurur da tövbe etmez ise kıyamet günü gözleri ateşle dolar. 6 İmam Cafer Sadık (a.s) namahrem kadınlara caiz olacak bakış için şöyle buyurmuştur: Yüzüne, ellerine ve ayaklarına bakmak caizdir. (ancak bu bakış şehvetle olmamalıdır.) 7 5 6 7 Biharu l Envar, c.04, s.38 Biharu l Envar, c.76, s.336 Tefsiru l Kenzu l Dakaik 53

155 72. Kötülük ve Fesattan Alıkoymanın Zorunluluğu س ت ا ذ ن ك م ال ذ ين م ل ك ت ا ي م ان ك م و ال ذ ين ل م ي ب ل غ وا ال ح ل م ن وا ل ي ي ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م م ن ك م ث ل ث م ر ات م ن ق ب ل ص ل وة ال ف ج ر و ح ين ت ض ع ون ث ي اب ك م م ن الظ ه ير ة و م ن س ع ل ي ك م و ل م ع ل ي ه ج ن اح ب ع د ه ن ط و اف ون ل ك م ل ي ات صل وة ال ع ش اء ث ل ث ع ور د ب ع ك يم والله ع ل يم ح ات ن الله ل ك م ال ي ك م ع ل ي ب ع ض ك م ع ل ى ب ع ض ك ذ ل ك ي ب ي Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit elbiselerinizi çıkardığınız vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, ayetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Nur, 58 Nur suresi incelendiğinde fesattan alıkoyma hedefinin ayetler içerisine serpiştirildiğini görmekteyiz. Örneğin zina eden erkek ve kadını başkalarının gözü önünde tembih ediniz. (. ayet) Onların evliliklerini sınırlayın. (3. ayet) Eğer dört şahit olmadan bir çirkin nispet verilirse seksen kırbaç vurun. (4. ayet) Her kim Hz. Peygamber (s.a.a) in eşine iftira atarsa çok çetin bir azapla cezalandırılacaktır. (. ayet) Eğer bir iftira ve töhmet duyarsanız inanmayın ve hüsn-ü zanda bulunun. (2. ayet) Her kim hayâsızlığın yayılmasını isterse onun için elim bir azap olacaktır. (9. ayet) Şeytanın adımlarını takip etmeyin. (2. ayet) Her kim iffetli kadınlara iftira atarsa büyük bir azaba duçar olacaktır. (23. ayet) Kötü söz habis insanlardan gelir, sizden değil. (26. ayet) Evlere izinsiz girmeyin ve eğer size geri dönün denilirse kabul edin ve geri dönün. (27. ayet) Kadın ve erkekler gözlerini namahremden çeksinler ve bakma hususunda ısrarcı olmasınlar. (30. 3. ayet) Kadınlar ziynetlerini göstermesinler ve ayaklarını yere vurmasınlar. Eşleri olmayan erkekler evlenmek için gayret 54

156 göstersinler ve fakirlikten korkmasınlar. (32. Ayet) Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulur: Belli saatte insan eşiyle yalnız kaldığında hizmetçileri köleleri hatta çocukları izin almadan odalarına girmesinler. Evet, bu tüm emirler fesadın önünü almak, buluğ çağındakilere ders ve saygınlığın korunması içindir. Bu ayet-i kerimeden elde edilen neticeler şöyledir: Çocuklara dini hükümleri öğretme sorumluluğu mümin ebeveyne aittir. Ey iman edenler Sizden izin istesinler 2 Ebeveynlerin yatak odaları çocuklarının odalarından ayrı ve mesafeli olmalıdır. Aksi takdirde izin almaya gerek olmazdı: Ey iman edenler Sizden izin istesinler 3 Çocuk ve köle olmak başkalarının harimine özel alanına girmek için yeterli değildir. Ey iman edenler Sizden izin istesinler 4 Erkek gece gündüz süresince birkaç saati eşine özel olarak ayırmalıdır ve çocukları da bu saatte kendilerini rahatsız etmemelidir: Ey iman edenler Sizden izin istesinler 5 Küçüklerin de kendilerine ait bir sorumluluğu vardır: Ey iman edenler!... Henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. 6 İslam, yaşam dinidir ve fevkalade bir kapsayıcı özelliği bulunmaktadır. Hem cüzi meselelerde -çocukların ebeveynlerinin odalarına girmelerinde olduğu gibi (ele aldığımız ayette işaret edildiği üzere)- hem de hayati meselelerde -evrensel bir dünya devletinin kurulması- (55. ayet-i kerimede bu hususa işaret edilmiştir) belli bir program öngörmektedir. 7 Çocuklar iffetli olmayı ev muhitinde öğrenmelidirler: Ey iman edenler!... Henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. 8 İslami edep ve terbiyeyi çocuklara buluğ çağına girmeden öğretmemiz gerekir: Ey iman edenler!... Henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. 55

157 9 İnsan, evinde iş ve çalışma elbisesini kullanmamalıdır. Bu üç vakit elbiselerinizi çıkardığınız vakitlerdir 0 Dinlenmeler, iş arasında öğlen vakti faydalı ve uygundur: Öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit Müslüman kimse hayatındaki zamanını tanzim edip düzenlerken, namaz vakitlerini esas almalıdır. Günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra 2 Tüm ilahi hükümler hikmet esasına göredir: Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 56

158 73. Sapmanın ve Yoldan Çıkmanın Nedenleri و ي و م ي ح ش ر ه م و م ا ي ع ب د ون م ن د ون الله ف ي ق ول ء ا ن ت م ا ض ل ل ت م ع ب اد ى ه ؤ ل ء ا م السب يل ه م ض ل وا Rabbinin, onları ve Allah ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar diyeceği günü hatırla. Furkan, 7 Kur an da inhirafın (sapkınlığın) nedenleri şu şekilde tanıtılmıştır: Kötü arkadaş: Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! 2 Arzu ve hevesler: Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah ın yolundan saptırır 2 3 Sapkın din âlimi: Vay o kimselere ki, elleriyle kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, Bu, Allah ın katındandır derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline! 3 4 Yoldan çıkmış rehberler: Firavun, halkını saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi. 4 5 Şeytan: Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır 5 6 Çoğunluğun sapkınlığı: Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar 6 7 Sapmış ebeveyn: İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermiş olmadık ki, oranın şımarık zenginleri: Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz demiş olmasınlar. 7 2 3 4 5 6 7 Furkan, 28 Sad, 26 Bakara, 79 Taha, 79 Kasas, 5 Enam, 6 Zuhruf, 23 57

159 74. Dostluğun Kural ve Yöntemleri ا سب يل ي سول الر ع ت ن ى ل ي ات خ ذ ت م ا ق ول ي ه ي د ي ض الظ ال م ع ل ى ي ع م ي و و ي ى ل ي ل م ا ت خ ذ ف ل ن ا خ ل يل ل ق د ا ض ل ن ى ع ن الذ ك ر ب ع د ا ذ ج اء ن ى و ك ان ت ن ى و ي ل ت الش ي ط ان ل ل ن سان خ ذ ول O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor der. Furkan, 27 29 İslam dostluk ve dost seçimi için oldukça fazla tavsiyelerde bulunmuştur. Kimi insanların dostluğu teşvik etmiş, kimilerinin dostluğunu ise yasaklamıştır. Dost ve dostluk ile ilgili bazı satır başlıklarını şöyle açıklayabiliriz: Dostu tanımanın yolları, dostluk çerçevesi, dostluğun idamesi, dostluk bağının kopartılması, dostluğun sebebi, dostluğun adap ve görgüsü, dostluğun hukuku gibi hususların tümü için birçok ayet ve rivayetler bulunmaktadır. Biz de bunların bir bölümünü burada açıklayacağız: Eğer bir kimseyi tanımakta şüpheye düşerseniz, onun dostlarının kim olduğuna bakınız. Yalnızlık, kötü dosttan daha iyidir. 2 Hz. Peygamber e (s.a.a) sordular: En iyi dost kimdir? Cevabında şöyle buyurdular: Gördüğünüzde size Allah ı hatırlatır, konuşmasında ilminizi arttırır ve eyleminde kıyamet gününü hatırlatmayı sizde canlı kılar. 3 Hz. Ali (a.s) buyurdular: Kudretini yitirdiğin vakit, gerçek dostunu düşmanlarından ayırt etmiş olursun. 4 2 3 4 Biharu l Envar, c.74, s.97 Biharu l Envar, c.77, s.73 Tefsir u Kurtubi Gureru l Hikem 58

160 Hz. Ali (a.s) başka bir yerde şöyle buyurmuştur: İyi dost, en iyi akrabadır. 5 Bir hadiste şöyle geçer: Dostu kızgınlık, dirhem dinar ve seferde sınayınız. Eğer bu sınamadan geçerse, o iyi bir dosttur. 6 Şairlerin şiirlerinde dost ve dostluk hakkında birçok söz söylenmiştir. İyi dostlarla birlikte olmak ve muaşeret etmek yönünde oldukça fazla tavsiyelerde bulunulmuştur. Birlikte oturup kalktığın kimse senden iyi olmalı ki, seni akıl ve din yönünü kuvvetlendirebilsin Kötü dostlarla münasebet kurmak kınanmıştır. Kötü dost, derisi güzel ve çizgili, ancak öldürücü zehrini içinde taşıyan yılana benzetilmiştir. Kaçabildiğin kadar kötü dosttan kaçmalısın Çünkü kötü dost zehirli yılandan da kötüdür. Zehirli yılan sadece bedenine zarar verir Oysa kötü dost hem canına hem imanına zarar verir. 5 6 Gureru l Hikem Biharu l Envar, c.74, s.80 59

161 75. Terk Edilmiş ve Uzaklaştırılmış Kur an ا ه ج ور ا ن ق و م ى ات خ ذ وا هذ ا ال ق ر ا ن م الر وق ال س ول ي ا ر ب Peygamber, Ey Rabbim! Kavmim şu Kur an ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi dedi. Furkan, 30 Bu ayet-i kerime, Hz. Peygamber in (s.a.a) şikâyetlerinden birini nakletmektedir. Hz. Peygamber (s.a.a) âlemlere rahmet olarak gönderildiğinden beddua da etmemiştir. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Namazda Kur an ayetlerini okumamızın bir delili de, Kur an ın mehcuriyetten (terk edilmekten) çıkarılması içindir. Rivayetlerde şöyle geçmiştir: Her gün Kur an dan 50 ayet kıraat ediniz ve hedefiniz son sureye bir an önce ulaşmak olmamalıdır. Yavaş okuyunuz ve kalbinizi Kur an tilavetiyle harekete geçiriniz. Gece karanlığında çaresiz kalmış gibi fitneler üzerinize geldiği vakit, Kur an a sığının. 2 Bazı büyüklerin Kur an ın mehcuriyeti hakkındaki görüşlerini nakletmeyi uygun görüyorum: - Molla Sadra Vakıa Suresi tefsirinin mukaddimesinde şöyle der: Birçok hikmet sahibi hekimin kitaplarını mütalaa ettikten sonra kendimi önemli biri gibi görme yanılgısına sahip olduğumu gördüm. Ancak basiretimin biraz açılmasıyla i gerçek ilimler hususunda yetersiz olduğumu anladım. Ömrümün sonlarında Kur an ayetleri ve Hz. Peygamber in (s.a.a) Ehl-i Beyt inin (a.s) rivayetlerini daha dikkatli tahkik etmeyi gerekli gördüm. İşlerimin bir esasa dayanmadığına itminanım oldu. Çünkü ömrümün sonuna kadar nurun olduğu yerde değil gölgesinde durmuş idim. Bu pişmanlığımdan ötürü ateşlendim, kalbim kendini alevin içinde buldu. İlahi rahmet elimden tuttu ve beni Kur an ın sırrıyla aşina eyledi. Kur an üzerinde dakik düşünmeye ve tefsir yapmaya başladım. Vahiy evinin kapısını çaldım. Kapılar ardına kadar açıldı ve perdeler sonuna 2 Tefsir u Nuru l Sakaleyn Tefsir u Nuru l Sakaleyn 60

162 kadar çekildi. Ve meleklerin bana hitaben şöyle dediklerini duydum: Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: 3 Selâm olsun size! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin. 4 2 - Feyzi Kaşani şöyle der: Onca kitap ve risale yazdım, araştırmalar yaptım, ancak onca ilimde derdime çare olacak ve ateşimi söndürecek bir şey bulamadım. Kendimden korktum ve önümde bulunanlardan sıyrılarak Allah a yöneldim. Allah da beni içsel yollarla Kur an ve hadise hidayet etti. 5 3 - İmam Humeyni bir konuşmasında ömrünün tamamını Kur an yolunda geçirmediği için müteessif olduğunu söylemiştir. İlim havzalarına ve üniversitelere, Kur an ın ve çeşitli boyutlarının yüksek bir amaçla tüm bölümlerde temel kabul edilmesini tavsiye etmiştir. Böylelikle ömürlerinin sonlarına geldiklerinde gençlik dönemleri için teessüf etmemiş olurlar. 6 Ayette geçen mehcura kelimesinin kökü olan hicr kelimesi; dilin ve kalbin şamil olduğu bedenin amelden uzaklaşmasıdır. 7 İnsan ve semavi kitap arasındaki ilişkinin daimi ve her boyutta olması gerekir. Zira hicr kelimesi insanın ilişkide olduğu şey hakkında kullanılır. 8 Öyleyse Kur an ı mehcuriyetten çıkarabilmek için ciddi gayret içinde olmalıyız. Ve Kur an ı hayatın tüm boyutlarında, ilmi ve ameli eksene yerleştirmeliyiz. Böylelikle aziz İslam Peygamberi nin (s.a.a) rızasını kazanmış olabilelim. Kur an ı okumamak, Kur an dan başka bir şeyi Kur an a tercih etmek, O nu hayatın eksenine yerleştirmemek, üzerinde dikkatlice düşünmemek, başkalarına öğretmemek ve O nunla amel etmemek, Kur an ın mehcuriyetinin mısdaklarındandır. Hatta Kur an ı öğrenip de bir kenara bırakan, okumayan ve görmezlikten gelen kimse de Kur an ı mahcur etmiş, kendisinden uzaklaştırmış olur. 9 3 4 5 6 7 8 9 Mukaddime-i Tefsir-u Sure-i Vakia Zumer, 73 Risaletu l İnsaf Sahife-i Nur, c.20, s.20 Mufredat-ı Rağib et Tahkik fi Kelimati l Kur an Tefsiru l Munir 6

163 76. Nefse Düşkünlüğün Alametleri وك يل یه ا ف ا ن ت ت ك ون ه ع ل ي ه و ه ن ات خ ذ ا ل ه ت م ا ر ا ي Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Furkan, 43 Nefse uymak, gafletten kaynaklanmaktadır: Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme. Nefse uymak, küfürden (hakkın örtülmesinden) kaynaklanır: Ona inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helâk olursun! 2 Nefse uymak, en kötü sapmadır: Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır 3 Nefse uymak, adil hüküm vermeye manidir: Ona dedik ki: Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah ın yolundan saptırır. 4 Nefse uymak, fesattan kaynaklanır: Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi 5 Nefse uymak, üzüntüden de kaynaklanır. Nefse uyan kimsenin imanı yoktur. Nefse uyan kimse akılsızdır. Fitnelerin başlangıcı insanın nefsine uyması ve bidatları toplum içine yerleştirmesiyle olur. Nefis ve hevesler insanı kör ve sağır eder. Hakkı teşhis etme gücünün yitirilmesine yol açar. İnsanların en cesaretlisi heveslerine galip gelen kimsedir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Nefise sebepsiz bu isim verilmemiştir ki; insanı aşağı indirir. 6 2 3 4 5 6 Kehf, 28 Taha, 6 Kasas, 50 Sad, 26 Mu minun, 7 Mecmau Ehadis ez Mizanu l Hikme 62

164 77. Hz. Emiru l Müminin Ali nin (a.s) Sükutu ق ال ف ع ل ت ه ا ا ذ ا و ا ن ا م ن الض ال ين ف ف ر ر ت م ن ك م ل م ف ت ك م ا خ ف و ه ب ل ى ر ب ى سل ين ر ل ن ى م ن ال م و ج ع ح ك م ا Mûsâ, şöyle dedi: Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım. Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı. Şuara, 20 2 Hz. Emiru l Müminin Ali ye (a.s) sordular: Neden Hz. Peygamber den (s.a.a) sonra hakkınızı elinize kılıcı alarak aramadınız? Ve neden Talha, Zübeyr ve Muaviye ile savaştığınız gibi diğer üç halifeyle savaşmadınız? Cevaben şöyle buyurdular: Kimi zaman sükut etmek gerekir. Hz. İbrahim (a.s) insanlara şöyle söylememiş miydi: Sizi ve Allah tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabbime ibadet ediyorum. Hz. Harun un (a.s) şöyle dediğini duymadın mı? Kavim beni güçsüz kıldı. Az kalsın beni öldürüyorlardı. 2 Şu sözü söyleyen Hz. Yusuf değil miydi: Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. 3 Hz. Peygamber (s.a.a) hicret için dağa sığındığında ben O nun yatağında yatmadım mı? Hz. Musa nın (a.s) şöyle dediğini bilmiyor musun? Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. 4 Hz. Lut (a.s) günahkâr bir toplumun istekleri karşısında şöyle dememiş miydi? Keşke size karşı bir kuvvetim olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim! dedi. 5 Demek ki; Allah ın bazı evliyası da bazı şartlarda sükût etmeye ya da inzivaya çekilmeye mecbur bırakılabilirler. 2 3 4 5 Meryem, 48 A raf, 50 Yusuf, 33 Şura, 2 Hud, 80 63

165 78. Şiir ve Şairler ون ه يم م ف ى ك ل واد ي ال غ اون ا ل م ت ر ا ن ه م ه ت ب ع اء ي ر ع و الش Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. Şuara, 224 225 Surenin sonundaki ayetlerle münasip olan, şiir ve şairlerle ilgili bazı noktaları beyan ediyoruz Tefsir-i Beyzavi den şöyle nakledilmiştir: Cahiliyet şiirlerinin genellikle hayale dayalı olarak güzel kadınların betimlenmesi, boş övünmeler ve tutkular ya da başkalarının namusu hakkında kötü sözler içermesi yüzünden bu ayetler nazil olmuştur: Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. Şair ve hekim (hikmet sahibi) arasındaki fark şöyledir: Hekim önce manayı düşünür sonra lafzı ve sözcüğü kullanır. Ancak şair önce lafız ve sözcüğü kullanır daha sonra manayı hesap ederek beyan eder. Rivayetlere göre, güzel şiir hakka taraftarlık yapar, hakka yönlendirir. Savaşta şiir mızrak ucundan daha etkili olarak kabul edilmiştir ve övgüyle karşılanmıştır. 2 Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Bazı beyanlar sihir gibidir ve bazı şiirler hikmettir. 3 Hz. Peygamber (s.a.a) Hassan isimli tanınmış şaire şöyle buyurdular: Ruhu l Kudus meleği seninledir. 4 Hz. Peygamber (s.a.a) seferlerinin birinde Hassan ı huzurunda şiir okuması için çağırmıştır. O şiir okudukça, Hz. Peygamber (s.a.a) dinlemiş ve şöyle buyurmuştur: Mescitte Hassan için özel bir yer olmalıdır. 5 İmam Cafer Sadık (a.s) talebelerine şöyle buyurmuştur: Çocuklarınızı Abdi nin şiirleriyle aşina edin, öğretin. Çünkü o iyi bir şair ve mektebi hassasiyetleri olan kimsedir. 6 2 3 4 5 6 Lugatname-i Dehhuda Tefsiru l Kenzu l Dakaik Tefsiru l Munir Tefsiru l Kenzu l Dakaik Tefsir-u Ruhu l Meani Tefsiru l Kenzu l Dakaik 64

166 İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Her kim bizim haklılığımıza vurgu yapan bir kıta şiir yazarsa, Allah da ona cennette bir ev bağışlayacaktır. 7 İmam Cafer Sadık (a.s) buyurdular: Oruçlu ve ihram bağlamış kimsenin ihram mıntıkasında şiir okumasının keraheti vardır. Cuma gecesi de (kastedilen Perşembenin akşamıdır) şiir okumak mekruhtur. 8 Rivayetlerde şöyle geçer: Cahiliyet döneminin en doğru şiiri şu idi; Biliniz ki; Allah tan başka her şey batıldır Ve her nimet er ya da geç yok olacaktır. Ele aldığımız ayetin tefsiri ile ilgili bir başka rivayet şöyledir: Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar ayeti nazil olduğunda Müslümanlardan bir grup şair düşünceye daldılar. Hz. Peygamber in (s.a.a) huzuruna çıkıp, kaygılarını dile getirdiler. Hz. Peygamber (s.a.a) onlara şöyle buyurdu: Kuşkusuz mümin, hem kılıcıyla hem de diliyle cihat eder. 9 7 8 9 Biharu l Envar, c.79, s.29 Vesail u Şia, c.7, s.2 Tefsir-u Minhacu l Sadıkeyn 65

167 79. Allah ın Özel Talimatı وق ال ال ح م د لل ه ال ذ ى ف ض ل ن ا ع ل ى ك ث ير م ن اد ه ع ب ل ما م ن ع سل ي د اود و و ل ق د ن ا ا ت ي ال م ؤ م ن ين And olsun! Biz Davud a ve Süleyman a ilim verdik. Onlar, Hamd, bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah a mahsustur dediler. Neml, 5 Allah hususi ilimlerini özel kimselere vermiş ve bu özel ilme sahip olan kimseleri yâd etmiştir. Hz. Âdem (a.s), tüm varlıkların bilgisine sahip idi: Allah, Âdem e bütün varlıkların isimlerini öğretti 2 Hz. Hızır (a.s), (Hz. Musa (a.s) O nun öğrencisi olacak düzeyde) batıni ilme sahip idi: Musa Hızır a: Neyin doğru olduğu konusunda sana verilen bilgiden bana da öğretmen için senin peşinden gelebilir miyim? dedi. 2 3 Hz. Yusuf (a.s) rüya tabiri ilmine sahip idi: Yusuf dedi ki: Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir 3 4 Hz. Davud (a.s) demiri işleme ilmine sahip idi: Bir de Davud a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun 4 5 Hz. Süleyman (a.s) kuşdilinin ilmine sahip idi: Süleyman, Davud a varis oldu ve Ey insanlar, bize kuşdili öğretildi ve bize her şey verildi 5 6 Hz. Süleyman ın (a.s) yardımcısı sultanlık tahtını bir ülkeden başka bir ülkeye bir göz açıp kapanıncaya kadar sürede getirme ilmine 2 3 4 5 Bakara, 3 Kehf, 66 Yusuf, 37 Enbiya, 80 Neml, 6 66

168 sahip idi: Kitaptan bilgisi olan biri, Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm dedi 6 7 Hz. Talut (a.s) ordu yönetme ve savaş bilgisine sahip idi: Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı 7 8 Hz. Peygamber (s.a.a) ve diğer peygamberlerin gayb ilimleri: O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resuller başka 8 6 7 8 Neml, 40 Bakara, 247 Cin,,26 27 67

169 80. İslami Müdüriyetin Adabı ح ته ى ا ذ ا ا ت و ا ع ل ى و اد الن م ل ق ال ت ن م ل ة ي ا ا ي ه ا الن م ل اد خ ل وا م س اك ن ك م ل ح ط م ن ك م س ل ي م ن و ج ن ود ه و ه م ل ي ش ع ر ون ف ت ب س م ض اح ك ا م ن ق و ل ه ا و ق ال ر ب ي ا و ز ع ن ى ا ن ا ش ك ر ن ع م ت ك ال ت ى ا ن ع م ت ع ل ی و ع ل ى و ال د ی و ا ن ا ع م ل ص ال ح ت ر ا ض یه الصال ح ين و ا د خ ل ن ى ب ر ح م ت ك اد ك ف ى ع ب Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler dedi. Süleyman, karıncanın bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat Neml, 8-9 Müdüriyet ile rehberliğin önemli şartlarından ve usullerinden bir tanesi de sabır ve tahammül gücüdür. Hz. Süleyman (a.s), karıncanın kendisi ve ordusu için söylediği onlar farkına varmadan ifadesini duymasına rağmen yüzünü çevirip tebessüm etmiştir: karıncanın bu sözüne tebessüm ile gülerek 2 Doğru ve yerinde eleştiriyi herkesten dinleyin ve kabul edin. Hz. Süleyman (a.s), karıncanın sözünü beğenmiş idi: karıncanın bu sözüne tebessüm ile gülerek Eleştiriyi kabul etmek bir değerdir. 3 Allah evliyasını özel terbiyesi altına almıştır. Süleyman tebessüm etti Allah, Hz. Süleyman ı (a.s) o yüksek saltanat ve makamına rağmen bir karıncanın eleştirisine tabi tutuyor ve bu vesileyle Hz. Süleyman ı (a.s) itidal ve ölçülü davranmaya yönlendiriliyor. 4 Mutlu ve keyifli olduğumuz zamanda bile, hatta karıncalar dahi adaletimizden ümit kesmemelidirler: farkında olmadan Süleyman tebessüm etti 68

170 5 Peygamberlerin gülmesi kahkaha ile değil tebessümledir. Hz. Süleyman (a.s) kahkaha atacak kadar keyifliyken dahi tebessüm etmiştir. tebessüm ile gülerek 6 Hz. Süleyman (a.s) karıncanın sözünü anlamış ve emrinin altındaki karıncaya dahi teveccüh etmiştir. onun sözü için tebessüm ile gülerek dedi ki 7 Dua, sadece sıkıntılı anlara mahsus değildir. Peygamberler onca azamet ve kudret halinde dahi dua ederlerdi: Rabbim 8 Muvaffakiyete şükretmeyi Allah tan dileyelim: verdiğin nimetlere şükretmeye Sevk et 9 İnsan kendisine ulaşan nimetler karşısında şükretmelidir. Ve gelecekte sahip olacağı sorumluluklar için salih amel yapmayı, Allah ın rızasını kazanıp iyiler arasında yer almayı düşünmelidir. Verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat! 0 Evlatlar, hem Allah ın verdiği nimetler karşısında hem de kendilerine nimet olarak verilen ebeveynler için şükretmelidirler. Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye Şükür sadece dil ile yapılmaz. Salih amel ve nimetlerden doğru istifade de ilahi şükürdür. verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye 2 Hz. Süleyman (a.s) güçlü ordusunun yanında hayvanların dilinden de anlamaktaydı. Bu haldeyken dahi salih amel yapma düşüncesi içerisindedir. Dünyevi lezzetlerin, kudretini arttırmanı ve iftihar etmenin peşinde değil ve razı olacağın salih ameller işlemeye 3 Toplum önderlerinin dua ve çabaları iyi işlerin yapılması için olmalıdır: ve razı olacağın salih ameller işlemeye 4 İşler ve uğraşlar, Allah ın razı olacağı güzel olma şartına bağlıdır. ve razı olacağın salih ameller işlemeye 69

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion