2 Gönülden esintiler k ì KEVKEB YILDIZ k aì KEVÂKÎB YILDIZLAR KAYAN YILDIZ lar NECDET ARDIÇ İRFAN SOFRASI NECDET ARDIÇ TASAVVUF SERİSİ (17) 1
3 DALMAĞA ÇALIŞ BAHR-I ZâTINA. ÇIKIVER HER DEM ERENLER KATINA. ERERSİN ELBET MâNâYI BâTINA, ERENLER YANIN DA EDEP YA HUU. 2 2
4 ÖN SÖZ Muhterem okuyucum, okuma zahmetine katlanacağınız bu kitap, gerçekten yaşanan bir hayat hikâyesinden alınmış ibret verici ve kişinin hayat tecrübesini arttırıcı bir mahiyete sahiptir, umarım sizlere de faydalı olur. Bilhassa, (seyr-i sülûk) hakk yolunda yürümeğe çalışanlara ibret olabilecek mahiyette dir. Tevhid yolunda kişi nereye gelirse gelsin, bu geldiği yerlere bakarak sakın halini değiştirmesin, devamlı olarak kendini kontrol etsin. Bu yolda nefsin öyle hileleri vardır ki; kolay, kolay ayırt edilmesi adeta, mümkün değildir. Her hikâyenin kendine has şartları olduğu bilinen bir gerçektir. Bu hikâyenin de kendine has bir seyri vardır. Bu kitabın yazılması, hikâyenin başlangıcından beri elimizde, arşivimizde, toplanan yazı ve belgelermalzemelerin sağda solda ziyan olup gitmemesi ve bizden sonrakilere bir hatıra ve tecrübe vesilesi olması ve bunların bir araya getirilip toplu halde değerlendirilebilmesi için bu çalışmalar yapıldı. Gayemiz kimseyi üzmek ve incitmek değildir. Bu kadar uzun emek ve zaman harcayarak meydana getirilmiş olan o yazıları böylece değerlendirmiş olma yoluna gittim. Bu kitabın içinde geçen gerçek isimler gizlenip, herhangi bir olumsuzluğa sebebiyyet verilmemesi için de başka isim ve sıfatlarla ifade edilerek-değiştirilerek sunulmağa çalışılacaktır. 3 3
5 Bu hikâyedeki isimler değişecek demiştik. Yer isimleri,olarak tasavvuf lügatında geçen (CABULKA) En uzak doğu da bin kapısı olan efsanevi bir şehir. (CABULSA) ise en uzak batı da bulunan bin kapısı olan efsanevi bir şehir imiş. Yer isimleri bunlar olacak. Kişi isimlerine gelince: (cabulka) Şehrinde en doğu da yaşayan, (Nakışçı Baba) ve (Nakışçı anne) dir. Diğerlerine gelince (Cabulsa) Şehrinde en batı da yaşayan (Kevkeb-yıldız) ve (yolcu)dur. Kişi isimleri de bunlar olacak. Muhterem okuyucum: Bu kitap ve içindekiler bizim için de büyük tecrübe ve biraz da hüzün kaynağı oldu. Uzun denecek bir eğitim ve hizmet sürecinden sonra böyle bir neticeye ulaşmak gerçekten bizim için de oldukça zor oldu. Bu yüzden süreci mümkün olduğu kadar kısa atlatmağa gayret ediyoruz. Cenâb-ı Hakk cümlemize kolaylıklar, hayırlar ve gönül huzuru versin. İlâhi bu kitaptan meydana gelecek mânevi hasılayı, evvelâ Efendimiz (s.a.v.) min mübarek Rûhlarına hediye eyledim. Onlardan artan sevapları Peygamberlerin de Rûhlarına hediyye eyledim. Özellikle de bu hikâye de epey yıpranan ve büyük sıkıntılar geçiren Nakışçı anne nin, anne babasının ve bütün yakınlarının ve geçmişlerinin de rûhlarına. Bütün gariplerin de Rûhlarına hediye eyledim kabul eyle yarabb î. Sevgili okuyucum: bu kitabın yazılışında düzenlenişinde basılışında, tüm oluşumun da emeği ve hizmeti geçenleri saygı ile yadet, geçmişlerine de hayır 4 4
6 dua et, Allah (c.c.) gönlünde feyiz kapıları açsın. Hakk tan her birerlerimize yardım etmesini, gayret, gönül açıklığı ve Rûh derinliği vermesini niyaz ederim. Bu kitap iki bölümden oluşacaktır. (01/02/2008) Nakışçı Baba Cabulka: :BİRİNCİ BÖLÜM: BİSMİLLâHİRRAHMâNİRRAHİYM: ya o ía ó ã a o2a bí éî 2ü Ñ ì í 4bÓ a T åí ub ó Û á è n ía ŠàÔ Ûaë à 'Ûaë b j ì Š'Ç 4. Bir vakit ki, Yusuf babasına demişti: Ey babacığım!. Muhakkak ben -rüyâmda- on bir yıldız ile güneşi ve ayı gördüm, onları bana secde ederlerken gördüm. Görüldüğü gibi bu kitab ismini (Kûr ân-ı Keriym Yûsuf Sûresi (12/4) Âyetinden almıştır. Hadiseler, (1998) senesinin başlarında (Cabulsa) dan gelen bir telefon ile başlamaktadır. Telefonun Cabulsa tarafında olan nazik ve hüzünlü bir hanım sesi kendisini tanıtarak hatırımızı soruyordu. Ve devam ediyordu, bir vesile ile sizin bazı kitaplarınız eline geçmiş olan (ZxxxxxAnnemiz) bunları okuyabileceğimizi bizlere tavsiye etmiş sizlerle görüşebileceğimizi de söylemişti. Diye devam ediyordu ve arama sebebinin bu olduğunu bidirdikten sonra da! Ne yazık ki yakın bir geçmişte (ZxxxxxAnnelerini) kaybettiklerini söylediler. Ve üzüntülerinin bundan olduğunu bildirdiler. 5 5
7 Bunun üzerine bizde, kendilerine baş sağlığı diledikten sonra, guruplarını bozmamalarını yollarına devam etmelerini tavsiye ve sabır diledikten sonra konuşmamız sona erdi. Daha sonra yeni çıkan kitaplarımızdan da kendilerine göndererek, böylece tanışılmış oldu. Arada yine istişari mânâda görüşmeler oluyordu. Aradan bir müddet geçtikten sonra, bir seyehat şirketinin Sûriye ve Irak a seyahat düzenlediği ve bizimde katılıp katılamıyacağımız bildirildi, biz de (Nakışçı Baba-Nakışçı Anne) katılabileceğimizi bildirerek muamelelerin yapılabilmesi için pasaportlarımızı şirkete verdik. Nihayet seyahat tarihi geldi biz de otobüsün kalkacağı yere geldik bizden başka (30) kişi kadar daha yolcu vardı. Ancak seyahat devam ederken yolcuların içinden (3) kişiye daha yakın oluyorduk, sonra tanıştık ki (Cabulsa) dan bizi arayan muhterem kişi (Fexxxx)H.ve yakın arkadaşları imişler. Böylece bu seyahatimiz güzel geçiyordu sonra tabii her şey gibi o yolculuk ta bitti, sonra herkes yerlerine döndü. Bu seyahatten sonra davet edildiğimiz,(cabulsa) ya hafta sonu tatillerinde gidip gelmeye başladık, ayrıca o gurupta olan başka bir kardeşimiz de bize iltihak etti, daha sonra da bütün gurup bizlere iltihak ettiler böylece (Cabulsa) ya daha sık gider gelir olmuştuk. Sohbetler devam ediyorken her kes kendi idrak ve kabiliyet-i nispetinde yol almağa devam ediyor ve çevremiz genişliyordu. İşte bu süreç içerisinde bir kişi (Kevkeb) biraz daha ilgili gibi görünüyordu, arada sorular sorarak anlayamadıklarını anlamağa çalışıyordu. Bizde kendisine gereken yardımı yapıyorduk. Günler böyle çalışmalarla geçiyordu. Belirli bir müddet sonra ( kevkeb) in eşi (yolcu) da kervana iltihak ederek, çalışmalara katılmış oldu. Böylece onlarda kervana katılarak kendilerine yeni bir 6 6
8 yaşam yolu açılmış oldu. Böylece yeni hayat ve çalışmaları devam etmeye başladı. Konumuzda ki, şahıslar söz konusu olduğundan, bu kitapta sadece onların halinden bahsedilecektir. Ve kendilerinden ilk gelen arşivimizde bulunan yazılarından başlayarak cereyan etmiş olan bütün bu seyr-i İki bölüm halinde kayda alacağım. Birinci bölüm: Başlangıçtan, tören gecesine kadar olan bölüm. İkinci bölüm: ise törenden sonraki bölüm olarak belirtilecektir. Neticede okuyanlar hür iradeleri ile tarafsız bir değerlendirme yapabilsinler. Kayıtlı olan belgeler aşağıdaki mektupla başlamaktadır. 17 Nisan 2000 Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü Efendim, Saygılarımı sunarım. Bu garip İzmir den emekli öğretmen Kevkeb izin verirseniz zuhuratlarımı arzedecektim. Ne zaman geleceğinizi bilemediğim ve nefsimin bu zuhuratlarla meşgul olmasına mani olmak için onları hemen kayıttan silmeğe çalıştığımdan size yazmağa karar verdim. 1.cisi Arxxxxxx kardeşim telefonda şöyle bildirmişti: Kevkeb, sen ve ben ve de Fexxxx bir ekmekçi dükkânının önünde biraraya geldik. Sadece senin elinde bir dilim ekmek vardı. Arkadaşım bunu haber verdikten 15 dakika sonra Fexxxx hanım bana telefonda siz, değerli hocamın İzmir den ayrılırken benim için Kevkeb hanım derslerine İrfan Mektebi 7 7
9 isimli kitabımın 57. sahifesindeki iki ayeti kerimeyi de ilâve etsin dediğinizi bildirdi. Çok sevindim. Yüce Allah a hamdettim. Ağlayarak derslerime o iki ayeti de ilâve ettim. 2.cisi Aşure günüydü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in hadisi şeriflerinden öğrendiklerimle o günü Rabbimin rızasını umarak değerlendirmeyi amaçlamıştım. Fakat bazı olaylar, sözler sonunda kalbim kırılmış, yaralanmış, üzülmüştüm. Nefsimin kışkırtıcı, şeytanın vesveselerine karşı Rabbimden yardım isteyerek namazla, niyazla, zikirle mücadele ediyordum. Teheccüdden sonra sabah ezanına kadar olan vakitte enerjimi daha çok harcayacağım bir meşgale ararken, Hacı Bekir Sıdkı Visali Hazretlerinin ledün ilmiyle yazdığı kasideleri okumaya başladım himmet isteyerek. Sabah namazımı kılmaya hazırlanırken içimde latif rüzgarların esmeğe başladığını hissettim. Biraz sonra da o rüzgarlar gözlerimden rahmet olarak iniyordu. Elhamdülillah namazımı kılıp hemen yattığımda hocam, rüyamda derin bakışlı, sarıklı bir zatla karşı karşıya idim. O iki beyit söylüyor, ben de arkasından iki beyit söylüyordum. Ama ne söyleştiğimizi hatırlamıyordum. Zira çok heyecanlanıyordum. Efendim, yıllar önce Hacı annemin evini arkadaşlarımla temizledikten sonra Hacı annnem yatak odasının penceresinde duran küçük bir fotoğrafı göstererek Bu zat kim biliyor musun? diye sormuştu. Hayır, anneciğim demiştim. Bana O gördüğün zat Şuca eddin Uşşaki Hazretleri buyurmuştu. İşte hocam, o çok net olarak gördüğüm zat, bu Hazretti. Daha sonra karşımda çok heybetli bir zat beni imtihan etti. Heybetinden korkup başımı kaldırıp bakamıyorum. Aynı zat mı idi, yoksa başka bir zat mı 8 8
10 bilemiyorum. Bana imanın derecelerini sordu. Ben de 6 derecesi vardır. İmanı kavli, imanı akl-i, imanı kalbi, imanı hali, imanı şuhudi, imanı vucudi diye cevaplandırdım. (Hocam bu arada çalışmalarımdan sizi haberdar edeyim. Cemaatimize verdiğim ilk sohbet, sizin kitabınızdan hazırladığım iman ve ikan idi. Son olarak da Salat isimli kitabınızdan namazın hakikatlerini Yüce Allah ın bildirdiği kadarıyla anlatmaya çalıştım.) Evet hocam, sadece sesini duyup bakamadığım zatın sorularını cevapladıktan sonra, bir mekanda arkadaşların arasında oluyorum. Üzerinde Besmele şerifini çok iyi gördüğüm yazılı bir kağıt havadan bize doğru geliyor. Yanımdaki arkadaşım almak istiyor, ama kağıt bana geliyor. Bu bir davetiye imiş. Ama okuyamıyorum, üzerinde üç tane nur damlaları var. Ağlayarak alıyor, öpüyorum, ellerimle kalbime bastırıyorum. Uyandığımda hala ağlıyordum. Ve onu kimseye vermem diye bağırıyordum. Efendim eşim Yolcu Bey, kızım Bxxxx, oğlum Ali xxxxxx ve bu garib kevkeb size ve Nakışçı hanıma selamlarımızı iletiriz. Edebe aykırı bir kelâm yazdı isem af dilerim. 17 Nisan 2000 Tel Kevkeb xxxxxx Adres: xxxxxxxxxxxx: Bxxxxxx Cabulsa Ve aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtühu Muhterem Kevkeb hanım, göndermiş 9 9
11 olduğunuz mektubunuz elime 23 nisan günü geçti. Bizleri unutmadığınız için sağ olun, var olun, memnun olduk. Mektubunuzu okudum, yazdıklarınız oldukça güzel şeyler, hayat, eğer idrak edilmezse gecesi ve gündüzü ile bir rü yadan ibarettir. Kim ki vaktiyle bu rü yadan uyanabilirse o kimse çok büyük hayra nail olmuştur. Hayat yolunda yaşadıkça görülen güzellikler olduğu gibi zorluklar da vardır. Ancak Hakk ın lutfu bu zorlukları kolaylığa döndürür. Ayette belirtildiği inne meal üsri yüsran dan yardım alırsak yüklerimiz daha hafiflemiş olur. lâyükellifullahe nefsen illa vüs aha buyuran Rabbimiz çekemeyeceğimiz yükü de yüklemez, aksi halde haksızlık olur. Ancak bizler dayanma gücümüzü ve gayretimizi gerçek yönüyle kullanmak zorundayız. Ahsen-i Takvim (en güzel kıvam ve oluşum)da meydana getirildiğimiz bu alemde, aynı zamanda bunun eğitimini de almak ve yaşamak zorundayız. Aksi halde bir hayal aleminden bir başka hayal alemine geçmiş oluruz, Adem in yer yüzüne ayak basması yani! Manayı Adem-i bizim vücud yeryüzü toprağına indirememiş oluruz. Bu hakikat gerçekleşmeden hayal aleminden çıkış mümkün değildir. Şeriat, tarikat, hakikat, marifet idrakli yaşamın dört mertebesidir. Bunların açık seçik halleri yaşanıp tadılmadıkça İnsan gerçek hüviyetini ortaya çıkaramaz, batında kalır, bu halde de gizli hazine meydana çıkarılmadığından kişi kendi nefsine zulmetmiş olur ki bu da çok büyük pişmanlığa sebep olur. Şeriat = Muamelat, fiil mertebesidir. Tarikat = Muhabbet, duygu ve içe dönmeğe başlangıçtır. Hakikat = (Marifet-i nefs) Kendine dönmek 10 10
12 ve tanımaktır. Marifet = Marifetullah, Allahı tanımaktır. Ancak böyle bir eğitim neticesinde kişi gerçek ilâhi kimliğini bulur. Bunların dışında bir çalışma insân-ı ya sadece şeriat yani muamelâtta, yahut duygusallıkta, yahut beşeri benlikte bırakır. Nefsini bilen Rabb ı nı bilir hükmü ne kadar geniş ufuk açmaktadır. 1. Üç dostun ekmekçi dükkânı önünde buluşması: ekmek bilindiği gibi ana gıdadır. Marifetullah da bâtın âleminin ana gıdasıdır, hepinizin bu gıdaya talip olduğunuzu belirtiyor olmalı. Zaten de öylesiniz. Bir dilim ekmek hemen yenmeğe hazır gıda olduğundan, o gün size bâtın âleminden bir ikram olduğunu ifade edebilir. Bu babda Fexxxx hanımın da geçmişte gördüğü bir fırıncılık zuhuratı vardır, yavaş yavaş inşeallah tahakkuk edecektir. (57) 5 7 sayfa = o rakkamda (sayıda) bir beş, bir de yedi sayısı vardır, toplamı on iki eder ki o kitabın da kemâlidir. Beş (Hazarat-ı hamse) yedi (etturu seb a) dır, inşeallah tamamının tahakkuku mümkün olur. O âyetleri düşünerek ve yaşamağa çalışarak idrâk etmek gerekir. 2. Aşure günü (Aşera) yani onuncu gün, 10 uncu mertebe (Tevhid-i Sıfat) tır, İnşeallah yolumuz oraya doğrudur. Tevhid mertebeleri Hazarat-ı hamse de kişi nefsânî oluşumlarından yavaş yavaş temizlenmiş ve dışa dönük, yani afakı tanımaya başlaması lâzımdır. Bu yüzden zâhir meselelerin iyi veya kötü tanımlanan hususların tesiri altına mümkün olduğu kadar girmeyip etkilenmemeye çalışmalıdır. Her hangi bir hadisenin ne kadar etki alanı içine giriyorsa daha henüz o derece nefsi varlığı kendinde hüküm sürüyor demektir
13 Hangi mertebeye gelirsek gelelim, nefsimiz de bizimle oraya geldiğinden o bilgileri o da öğrenmekte ve bize o yönden saldırabilmektedir. Onu ancak irfaniyetle ve yapılan şeylerin neticede onun da menfaatine olduğunu anlatmak suretiyle onu kendimize düşman değil, dost edinmek yoluyla yardımını almış oluruz. Böylece bizi gerilere çekmeğe çalışacağı yerde itici güç olmağa ve hızlı yol almamıza sebep olacaktır. Bu da ancak irfaniyetle mümkün olabilir. O zatla karşılıklı ikişer beyit söylenmesi biri zahir, biri batın ifadeli manaların aktarılması olabilir. Her ne kadar ne söylenildiği hatırda kalmamış ise de zaman içinde o mânâdaki bilgiler zuhura çıkar, çünkü batında kayda geçmiştir. (Şüca eddin Uşşakî) Dininde, nefsine karşı cesur, Rabb ına karşı muhabbetli diye düşünebiliriz. Bu mânâ o isim altında mânâda size zuhur etmiş, fiilde de nasib alıyordur inşeallah. İmanın sayılan 6 derecesinin ayrı ayrı yaşam halleri de vardır, ancak bunların geçilmesi neticede İkan a ulaşılması irfan ehli için gerekmektedir. Yaptığınız çalışmalar zaten bunu da gösteriyor. Araştırıcı olarak meseleleri ezbere değil de müşahede haliyle anlamağa çalışırsak bizlere çok büyük ufuklar açacaktır, devam edin. Allah idrâkinizi arttırsın. Havadan bir kağıdın içinde besmele olan size gelişi bâtın âlemine doğru davetiyedir. Bilindiği gibi besmele aynı zamanda her şeyin anahtarıdır. Bu anahtarın size verilişi, vakti geldikçe inşeallah her kapının açılacağı müjdesi olabilir. Ancak çok acele etmeden ve de gaflete düşmeden her iki dünyanın da hakkını vererek yaşamağı sürdürerekten. (etteenni minerrahmani) kaidesince yaşamaktan geçer
14 M. kevkeb hanım ancak zaman bulup cevaplandırmağa çalıştığım yazılarım sizin için inşeallah faydalı olur ümidindeyim, her ne zaman olursa tekrar yazabilirsiniz.. Size ve Sayın yolcu beye sonsuz sevgi ve saygılarımı sunar, kızınız Bxxxx ın ve oğlunuz Ali Hixxxx in de gözlerinden öper bulundukları her türlü halde başarılı olmalarını niyaz ederim. Bâki selâmlar ailece dünya ve ahirette saadet içinde olmanızı temenni ederim. Ayrıca Nakışçı hanımın da sonsuz selâmları vardır. Ayrıca Yolcu beyinde gönlüne, gönlünün enginliği kadar muhabbetullah, muhabbeti resûlüllah ve muhabbet-i Pîrân dolmasını niyaz ederim. El fakîyr, Nakışçı Baba: Esselamü aleyküm ve Rahmetullahi ve berekatuhü Muhterem hocam, Bizler sizlerin uzun yollardan perdelerimizi açmaya gelmenize çok sevindik. Gönlümüz sizlerle daha sık beraber olmayı diler. Efendim bir sohbetinizde de müşahede ehli olmanın adabını, inceliklerini formülünü izah eder misiniz? Saygılarımla, Kevkeb 13 13
15 Esselamü aleyküm ve Berekâtühü Efendim, saygılarımı sunarım. Yüce Allah a hamdederim ki sizin gibi değerli bir büyüğümüzle birlikte olma fırsatı verdi. Yüce Allah sizlerden razı olsun. Muhterem Hacı ağabey size rüyalarımı anlatarak nerelerde hata ediyoruz. Malum kul kusursuz olmaz. Seyri süluk yolunda takıldığımız yerler nereleri, işte bunları sizden rica ediyorum. Hacı anneme rüyalarımın kısacık olduğunu sıkılarak arzedince, o da bu garibi üzülme, kısa yoldan gidiyorsun diye gönlümü hoş ederdi. 1. Bundan yaklaşık üç ay önce idi. Rüyamda bir kalabalığın içinde, ışıl ışıl bir meydanda bulunuyorum. Birden gökyüzünde bir uğultu, bir hareket işitiyoruz. Hepimiz başımızı çevirip gökyüzüne baktığımızda uzakta 3 yıldız ve aralarında 3 kılıcın döne döne gelmekte olduğunu görüyoruz. Herkes kaçıyor. Meydanda yalnız kalıyorum. Üç yıldız ve kılıçlar başımın üstünden geçerken birden kalıbım büyüyor. Gözlerimler onları takip ediyorum. Daha sonra uzaklaşarak gözden kayboluyorlar Duxxx kardeşimizin ilettiği : Kevkeb hanım bahçeli, geniş ve bahçesi de dahil sarı halılarla kaplı bir evin önünde duruyorsunuz. O ev sizinmiş ve beni davet ediyorsunuz. Faxxx kardeşimin ilettiği : Kevkeb abla evinizde, simsiyah bir salonun kapısında oğlunuz Ali Hixxxxle birliktesiniz. O salonda sohbet veriyormuşsunuz ve beni de davet ediyorsunuz
16 Ben korkup girmem oraya diyorum. Siz oğlunuzla içeri girip kayboluyorsunuz. Sexxx kardeşimizin ilettiği : Kevkeb abla bana bir mektup yazdırıyorsunuz. O mektubu Havrandaki mürşidim Rıxxxx Efendiye götürmemi istiyorsunuz. Mektupta sadece şöyle diyorsunuz: Yaz Sexxx, ben yüce Allahın Ebrar kullarından olmak istiyorum. Anneciğimin ilettiği : Kızım ben dersimi yapıyordum. (Nakşibendi tarikatine mensuptur.) Sen elinde iri taneli siyah bir salkım üzümle geliyorsun. Üç beş tane koparıp, anneciğim şunları yiyiver diyorsun. Ben de dersim bozulur diye almıyorum. Israr ediyorsun. Elimi uzatıyorum, alamadan uyanıyorum. Anneciğimin ilettiği : Kızım sen ve eşin çok geniş tertemiz bir caddede yürüyerek derse gidiyormuşsunuz. Biz de babanla arkanızdan geliyoruz. Sonra baban bizde ayrılıyor ve arkamızdan bakıyor. Siz önden hızlı hızlı, ben de arkadan size yetişebilmek için yürürken uyanıyorum. Efendim tavsiyelerinizi, uyarılarınızı bildirir, bizlere yardımcı olursanız seviniriz. Saygılarımla, Kevkeb Not : Bunların cevapları şifaen sözle verilmiştir
17 16 Ekim 2000 Muhterem hocam, Nakışçı hanımla birlikte hüzünlü günümde bizleri arayıp teselli ettiğiniz için sizlere tekraren teşekkür ederiz. Yolcu bey de eve geldiğinde sizlerin selâmını ve dileklerinizi ilettiğimde sesinizi duyamadığı için çok üzüldü. Ben de telefonda sizleri meşgul ettiğim için (fazlaca) üzüldüm efendim. Sizinle olan konuşmalarımı tekrar gözden geçirdiğimde adaba riayet edemediğimi farkettim ve hemen çok emek sarfederek hazırlayıp bizlere sunduğunuz Aşıklar Yolunun Adabı isimli kitabınızı tekrar okumaya başladım. Cahilliğimden dolayı beni mazur görmenizi dilerim. Hatalarımdan birisinin da rüyalarımızı size hemen ulaştıramamak olduğunu öğrendim. Bu mektubu Yolcu Beyin rüyalarını size ulaştırmak için yazıyorum. 1. ve 2. zuhuratlarında sürekli lâbirentlerde dolaştığını, 2 cisinde bu lâbirentlerin sonunda 3 kapılı bir yere ulaştığını anlatmıştı. Bir başka rüyasında bir binanın yanında o binaya sırtını dayamışken baygınlık geçirdiğini Kevkeb, Kevkeb diye bağırdığında, ben de başında bulunurken ayıldığında elinde tesbih gördüğünü anlatmıştı. Son rüyasında, Muhterem hocam, Babası ile birlikte bir yerden geçerken köpekler tarafından sarıldığını ve onlara elindeki ekmekten vererek kurtulduğunu anlatmıştı. Saygılarımızla birlikte efendim ben ve eşim size ve Nakışçı hanıma saygılarımızı ve selâmlarımızı iletir, Ankaradaki kızım Baxxx ve yarın Siirt te dağ komandosu olarak askerliğini yapmaya gidecek olan oğlum Hixxxx 16 16
18 de ellerinizden öperler. Kevkeb Sayın Kevkeb hanım ve Yolcu bey kardeşlerimiz. 16 Ekim tarihli mektubunuzu aldım, çok memnun oldum. Allah c.c. sizi de memnun etsin. Bundan 40 sene kadar evvel, sülûkumun ilk senelerinde idi. Bir gün Muhterem (Hazmi Tura) efendimin ziyaretine gitmiştim. Bir müddet oturduktan ve zuhuratlarımı da okuduktan sonra, oğlum; iki şeye çok memnun oldum, diyerek ilâve etmişti, biri zuhuratlarının güzel oluşu, diğeri de sülûkunda devamlılığındır, diye buyurmuştu. Bu iki değer bizim için hep yolumuzun düsturu olmuştur. Devamlılık ve zuhurat. Acıları paylaşmak her müslümanın şiarıdır. İmkân olsaydı da daha yakınınızda, o günlerde orada olabilseydik. Telefonda bizi meşgul etmiş olmazsınız, çünkü bizim asli meşguliyetimiz eğitimdir. Telefonlar ise ırak eğitimin en geçerli araçlarıdır, bizim için telefonda sınır olmaz üzülmeyin, her zaman arayabilirsiniz. Gönül aleminde (Ülker Süreyya) yıldızı gibi parlamanızı dilerim. Ancak bu parlaklık Rahmân-î olursa güzeldir, nefsân-î olursa tabii ki o parlaklık çabuk geçer, piyasada gördüğümüz yanıp sönüveren yıldızlar gibi. Süleyman var Süleymandan içeri dediler. Dilerim en kısa zamanda içerideki Hz. Süleyman dışarıya çıkar. Hz. Süleyman hem peygamber, hem de 17 17
19 padişah idi. Biz de zâhirimizde kendi Sultanlığımızın padişahlığını, bâtınımızın da peygamberliğini ortaya çıkarma zamanı gelmiş de geçmekte dir bile. Vur Süleyman mührünü iş olsun tamam. Bu kısa girişlerden sonra gelelim zuhuratlara. 1. Lâbirentlerde dolaşmak, aşağılarda beden kaydında kargaşa halinde olmaktır. 2. Labirentlerden çıkmak, kargaşa halinden ve beden kaydından çıkmak, fakat ne yapacağını daha henüz bilememektir. 3. Üç kapılı bir yere ulaşmak : bu kapıların biri dünya sevgisi kapısı, biri ahiret sevgisi kapısı, diğeri de Hak sevgisi-hubbullah kapısıdır, bab-ı Alidir. Seçim size kalıyor. Dünya kapısını seçen dünyalık olur, ahiret kapısını seçen çalışırsa cennetlik olur, Hak kapısını seçen ise marifetullah sahibi olur. 4. Rü yalarından Yolcu beyin iç âleminde epey sarsıntı geçirdiği görülüyor. Binaya sırtını dayaması güvendiği sağlamca bir yere en sağlam yeri (sırtı) ile dayanması bir güvence ifadesidir. 5. Dayandığı yerde baygınlık geçirmesi kendinden beşeriyetinin alınmasıdır Kevkeb, Kevkeb diye gök âleminden yardım istemesidir. 6. Elinde tesbih olması, inşeallah ayıldığında onu çekmeğe başlayacak demektir. 7. Babası ile bir yerden geçmesi, mânâ âleminde baba (Akl-ı kül) hükmünde olduğundan akl-ı kül ile yolda gitmesi demektir
20 8. Köpekler tarafından sarılması nefs-i emmârenin onlara saldırmasıdır. 9. Elindeki ekmekten verip kurtulması. Bir bakıma onları geçici bir süre de olsa oyalayıp zararlarından kurtulmaları, fakat diğer yönden onları beslemesidir, ki bu yönü zararlıdır. Bunların zararlarından kurtulmak için önceki zuhuratta görülen tesbih tanelerini kelime-i Tevhid kurşunları yapıp onların üzerlerine atmaktır. Not: Zuhuratlar ayırd edilmeden ne şekilde görülürse görülsün olduğu gibi bildirilmeleri gerekir. İnşeallah çok daha güzel zuhuratlar görülür. Burada yazıma son verirken Nakışçı hanım ile birlikte çok çok selâmlarımızı bildirir, Baxxx kızımıza başarılar dilerken, Hixxxx oğlumuza da hayırlı tezkereler dileriz. Hoşça kalın, Hak la kalın sevgili canlar. Görüşmek ümidiyle hüdaya emanet olun. El fakir Necdet Nakışçı Baba Uşşâkî Muhterem hocam, Sizin, Nakışçı hanım ve evlâtlarınızın ve oradaki kardeşlerimizin Mübarek Ramazan-ı şeriflerinizi kutlar, selâmlarımızı, sevgimizi ve saygılarımızı göndeririz. Bu arada zuhuratlarımızı da izninizle yazmak istiyorum. Efendim Yolcu Beyin zuhuratını kendi yazısıyla gönderiyorum
21 17/11 Cuma akşamı Hatırlayabildiğim bir demir hurdalığından geçiyorum. Siyah kapkara bir köpek görüyorum. Oradan bir kafes alıyorum ve köpeğin üstüne kapatıyorum. Yoluma devam ediyorum. Yine aynı renk ve büyüklükte bir başka köpek, ona da aynı kafesi atıyorum. Bu şekilde 4 adet köpeğe aynısını yapıyorum. Çıkarken son köpek bana yalvarırcasına havlıyor ve bana sokuluyor. Ona acıyıp üzerindeki kafesi başka bir çubukla kaldırıyorum. Son zuhuratımı yazmadan evvel, telefonda size söylediğim zuhuratımı da yine izin verirseniz yazmak istiyorum. Çünki bu zuhuratımın yorumunu yaparken, efendim, ilk söylediğiniz cümleleri anlamak için zihnimi yoğunlaştırırken arkasından gelen cümleleri kaçırdım. Gönderdiğiniz mektupları sadece bir defa değil, pek çok defa okuyorum. Bu nedenle yazışmayı seviyorum, bana çok faydalı oluyor. Hiçbir cümlenizi unutmak veya kaçırmak istemiyorum. Üstelik onları her okuyuşumda başka türlü hale giriyorum. Bu nedenle hoşgörünüze sığınarak o bilgileri tekrar elde etmek amacıyla o zuhuratımı yazmak istedim. Sabah ezanı vakti camiye giden bir yol üzerinde yalnızım. Hava alaca karanlık. Yol üstünde çorba pişiriyorum. Yanıma orta yaşlardan bir güler yüzlü bey yaklaşıyor. Çorba içmek istiyor. İçimden kaşık yok nasıl derim diye düşünürken hemen bir kaşık orada hazır oluyor. İçimden bu muhterem mutlaka Hızır a.s. diye ama yine de tereddütle efendinin yüzüne bakarken tasdik edercesine gülümsüyor. Yine içimden ekmek de yok, herhalde ekmek de olur diye yine düşünürken büyükçe bir ekmek orada hazır oluyor. Yemek faslı bittikten sonra Hızır a.s. birçok konuda bilgi veriyor. Onları madde, madde yazıyorum. Bazılarını soruyorum ama onların ne olduklarını hatırlamıyorum. Sadece son olarak evlenmeni tavsiye ederim diyerek ayrılıyor
22 Ben de ağlayarak ondan ayrılmak istemiyorum. Uyanıyorum. Son zuhuratım, Efendim - Kendimi göremiyorum sadece sesimi duyuyorum. Gökyüzünde bir yazı, ama yazının olduğu mahal karanlık. Sadece yazıları, yani harfleri okutturuyorlar. Harflerin bazısı arapça. Onu kolayca okuyorum, hüvallahüllezi. Diğerleri hem arapça ya benziyor, hem benzemiyor. Meal olarak okuyorum. Çünki harfler bir başka yerden geliyormuş gibi. Bismillâhirrahmânirrahiym. O öyle bir Allah ki şanı yücedir. Saygılarımla, Kevkeb Sayın Kevkeb Hanım ve Yolcu Bey kardeşlerimiz. Gönderdiğiniz mektubunuzu aldım, çok memnun oldum. Fakat Ramazan telaşı cevap yazmam biraz gecikti, kusura bakmayın. Bizler hamdolsun hepimiz iyiyiz. İnşeallah sizler de iyisinizdir. Allah cümlemize hikmet ve himmet eylesin. Zuhuratlarınız güzel, özet olarak izah etmeğe çalışalım. Evvelâ Yolcu beyin zuhuratını ele alalım. Demir hurdalığı demek, evvelce kullanılan faal olan fakat bir müddet sonra modası geçen, eskiyen metâl eşya yığınları demektir. Bunu batına döndürdüğümüzde oluşan hadise şudur. Daha evvelce aklımızda gönlümüzde demir gibi sağlam zannettiğimiz fikir ve kanaatlerimizin artık 21 21
23 kullanılamayacak bir hurdalığa dönüştüğünün ifadesidir diyebiliriz. Dört köpeğin kafes içine alınması, yine eskiden kalan bazı nefsi emmâre düzeyinde olan ahlâkın kontrol altına alınmasının ifadesidir. Fakat birinin acınarak bırakılması, nefsi emmarenin sizi zorladığı bir yerinde sureta Haktan gösterip kafeslenmekten kendini kurtarmasıdır. Biraz düşünürseniz hadiseleri analiz ederseniz bu hadiseyi bulabilirsiniz. Nefse taviz vermeden gerçek kararlar ile hayatımızı yönlendirmek herhalde hepimiz için daha hayırlı olacaktır. Gidişatınız güzel, yolunda, Allah a hamd olsun, böylece devam edelim. Gerçekten telefonla zuhurat izahı biraz zor oluyor., sizin de belirttiğiniz gibi ilk cümleleri anlamaya çalışırken ikinciler unutuluyor, onun için yazı ile izah yapılırsa daha iyi oluyor ve tekrar okunma imkânı elde edilmiş oluyor. Sabah ezan vakti : Alaca karanlık fenâ fillâhtan bakâ billâh-a doğru yol almak. Câmiye giden bir yol : Bütün isimleri toplayan câmi esmâsına giden yol. O yol üstünde yalnız olmak : Bütün isimleri kendinde toplamaya çalışması ile kesrette vahdet kendi tekliğinde olmak Çorba pişirmek : Yeni alınan malzemeler ile çorba aşı yapmak. Orta yaşlı birinin çorba istemesi : Yaptığınız çorbadan yani manevi çorbadan bir başkasına da fayda sağlamak
24 Kaşığın olmaması : Sofra malzemesinin daha henüz eksik olması Kaşığın hazır olması : İhtiyaç halinde Hakk ın o anda gâib den yardımda bulunması Muhtemelen Hızır olma ihtimali : Hızır, Hakkanî vasıflarla hazır olan demektir. O anda bu vasıfla vasıflanmış herhangi bir irfan ehli de Hızır sayılır. Yine içeriden ekmek de yok demek : Sofrada bir eksiğin daha var olması Böyle düşünürken büyük bir ekmeğin hazır olması : Yine Hakk ın Rezzak isminin imdada yetişmesi.. Madde, madde bilgi verip yazılması fakat hatırda kalmaması: Gelecekte zuhura çıkacak bilgilerin şimdiden toplanmaya başlaması. Evlenmeni tavsiye ederim demesi : Evlenmek iki ana temaya gerektirmektir. Biri akit, diğeri özel mekân dır. Akit, Hak la gönülden yapılan akittir. Vücût mekânında Hak tan gayrı bir şeye yer vermeme akdidir. Ayrıca Kevkeb Havvalığını, Yolcu Âdemliğini idrâk ettikten sonraki yaşantıları yeni bir hayat görüşü ve beraberliği oluşturacağından, esas saadetli hayatın da bu şekilde bir yaşam olduğundan bu yönlü tazelenmiş bir evlilik tavsiye edilmiştir, diye düşünebiliriz. İkinci zuhuratınıza gelelim : Kendini göremeyip sesin duyulması : Yavaş, yavaş beşeriyetinizin ortadan kalkması
25 Gök yüzünde bir yazı : Gönül göğünde bazı bilgilerin oluşması, bazılarının daha henüz idrâke gelmemesi. Hüvallahüllezi : Onu mealden okuyun, İnşeallah İzmire gelince unutturmayın bir sohbet konusu yaparız. Ayrıca istediğiniz bir (sûre) varsa telefonla söyleyin, onu da sohbet konusu yapalım. Her şey yolunda çok şükür, herkese kucak dolusu selâmlar. Bu bayramınız bütün bayramlardan daha hoş olsun..mektubunuzun içine bir de bayram şiiri koydum.allah faydalandırsın. Hoşça kalın. Nakışçı Baba. Sayın Nakışçı Hocama, Pazar gecesi; Sizlerin işletmiş olduğu bir işyerindeyiz. Biz çalışanlar orta kattayız. Siz de ayakta bizlere talimatlar veriyorsunuz. İşyeri çok altın kazanan bir yer. Kazanılan altınlar yukarı katta. Bir yabancı, bir çuval (ışıl, ışıl parlayan bir çuval) olarak yukarı kata çıkıyor, altın çalmak için. Bu arada ben işyerinin orta yerlerinde mahiyetini tam anlayamadığım bir kelimeye çalışıyor ve onu çözmeğe çalışıyorum. Bu kelime (ene) gibi (sen ve ben) gibi bir kelime idi. Sonra ileriye cam kenarına bir masanın yanına giderek yönüm size dönük dersime çalışıyorum ve o yukarıya çıkan yabancıyı görüyorum. O yabancı altın dolu çuvalla aşağıya iniyor. Birileri altın çalındığını size söyleyince ikimiz göz göze geliyoruz. Ben baş parmağımla yukarı çıktığını, sonra da aşağıya 24 24
26 indiğini işaret ediyorum. Siz hemen üst kata çıkıyor ve altınlarım çalınmış diye benim işaret ettiğim alt kata yöneliyorsunuz. Yanında oturduğum masada başka bir yabancı masanın çekmecesini açıp kapayarak eliyle çekmecenin içinde birşeyler yapıyor. Ben o adamdan şüpheleniyorum, hırsızın ortağı olabilir, ona şifreler gönderebilir diye onu göz hapsine aldım. O anda hanım namaz için beni uyandırdılar. Saygı, sevgi ve hürmetlerle ellerinizden öperim. Yolcu. Cabulsa Sayın Yolcu kardeşin dikkatine, Zuhuratınıza birkaç kelime ile cevap verebilmek için vakit bulabildim, özetle izah etmeğe çalışacağım. Bilindiği gibi zuhuratların zâhir ve bâtın yönleri vardır. Zahir yönüyle baktığımızda, altın bu dünyanın değerli madenidir, tarihin derinliklerinden beri değerini hiç kaybetmeden bu günlere kadar gelmiştir. Altın kazanan yerde görevli olmak, evvela güvenilir bir insân olmayı gerektirir. Orayı beklemek ise, değeri olan şeylerin kıymetini bilip onlara sahip çıkmak demektir. Batın yönüyle baktığımızda ise şöylece değerlendirebiliriz
27 Altın Arapça ifadesi (zehep)tir, ayrı bir ifade ile aynı kelime (yol) (Mezhep) olarak da kullanılır. Biz daha ziyade bu yönünü incelemeğe çalışalım. Böylece işyerimizin bir yol (Mezhep) olduğunu anlamamız zor olmayacaktır. Arifin birine hangi mezheptensin diye sorduklarında, o da Hüda mezhebindenim diye cevap vermiştir. Her ne kadar bedenlerimiz (ehli sünnet vel cemaat) imamlarının mezheplerine bağlı ise de gönüllerimiz, (ehli sünnet vel cemaat)ın bâtını olan Hüda yani marifetullah mezhebine bağlıdır. Zehep altın çalındığı veya kaybolduğu vakit değerinin fazlalığından nasıl içimiz yanar, derinlerimize kadar işlerse, bu hüda mezhebi de insânın derinliklerine kadar işler, eğer işlemiyorsa zaten o hüda mezhebi değildir, heva mezhebidir. Marifetullah pazarında can alınır, can satılır. (İnnellezine yubayiuneke innema yubayiunullah) (Feth Suresi) Orada yapılan alışveriş Allah la yapılan alışveriştir. Sen bir can ver, sana bin can verir Allah c.c. Ancak bu yolun başında davayı terk manayı gizlemek gerekir. Bu değerleri mutlaka çalmağa gelen (hayal, vehim ve nefs in) işbirlikçi çetesi olacaktır. Tabii ki ilk işimiz bu pazarda kazandıklarımızı korumamız olacaktır. (Çık aradan kalsın yaradan) ifadelerini düşünmek (ene - çık) (ente - kal) demek olur, cam kenarında çalışmak ufku açar, çalışmayı sevdirir, ferahlık verir. Bundan böyle marifetullah pazarına hırsızların 26 26
28 sızmaması, kapının daha iyi korunması gerekir. Anlayabildiğim kadarıyla iş yerimiz üç katlıdır. Her katta hüdâ nın o mertebesi gereği (mezhebi) vardır, bunun ilmine de bildiğiniz gibi (ilmel, aynel, hakk el yakıyn) denmektedir. Sayfa bitti devamını kendi gönüllerinizden okursunuz umuduyla (hoşça kalın, çokça alın) mânâ altınları hepsi sizlerin olsun, gönül dostlarım. Nakışçı baba Muhterem Hocam, Size ve Nakışçı hanıma saygılarımızı ve sevgilerimizi sunarız. Seyahatten sağlıklı ve mutlu olarak dönmeniz hepimizi sevindirdi. Özlüyoruz efendim sizleri. Yüce Allah a pek çok hamdederiz ki sizleri bizlerle karşılaştırıp ufkumuzu, idrakimizi, şuurumuzu ve gönlümüzü genişletti. Yüce Allah sizlerden çok razı olsun efendim. Muhterem hocam, Almanya seyehatinizden 20 gün kadar önce bir zuhurat olmuştu. Sanki bir günü bir ömrü içine alıyor gibiydi. Ayrıca çok nadir gördüğüm uzun rüyalardan biri olduğu için hemen size yazmayı düşündüm. Fakat gitme hazırlığında çalışma temponuzun yoğun olacağını düşünerek vazgeçtim. Dönüşte de aynı şeyleri düşünerek ertelemiştim. Değerli kardeşim Fexxx hanım aybaşında İstanbula oradan Tekirdağa geçeceğim, rüyalarınız varsa yazın götüreyim deyince vakit geldi deyip size bildirmek istedim. Öğretmen olduğum yaşlar, sağlıklı bir görüntü ama başım açık, yarım kollu bir bluz ve etek. Afxx isimli şu anda talebeniz olan bir kardeşimin ana yoldan 27 27
29 merdivenlerle aşağı inilen evinde sabahın alaca karanlığında kahvaltı ediyoruz. Bir haber geliyor, ne getiren var, ne de ses efendim. Yolcu Hacca gitmek için acele seni bekliyor. Başlıyorum o dik merdivenleri tırmanmaya. Ana yola çıkıyorum ve hızlı hızlı yürümeğe başlıyorum. Yetişememe korkusuyla öyle hızlanıyorum ki, sonunda ayklarım yürümüyor. Bu sefer ellerimle ayaklarımı adım attırarak yürümeye çalışıyorum. Derken öğle vakti oluyor. Bir şehre ulaşıyorum. Değerli Haxxxx hanım büyüğüm, koş Yolcu seni bekliyor, diyor. Yine devam ediyorum. Şehrin ortasına geldiğimde öğle yüksek bir dağ ki, üstelik çok cazibeli, üstü hem pamuk gibi, hem kar gibi yumak, yumak örtülü. Zirvesinde güneş parlıyor. Kendimi görmüyorum ama zirveye elimi uzatsam, elim değecek kadar çok yakın hissediyorum. Oradan ayrılmak istemiyorum, ama geç kalma korkusuyla tekrar hızlanıyorum. Bu arada ki, o dağın cazibesini seyr esnasında biraz oyalanma beni dinlendirmiş. Bu arada bir arkadaşım Müxxxxxx yenge de gidiyor Hacca diyor. Ama onun ayaklarında yürüme zorluğu var, diyorum. Ona maneviyatta armağan edildi, diyor. Yürüye, yürüye efendim bu sefer akşamın alaca karanlığı oluyor. Bu arada kendi kendime Hacca gidiyorum ama yanıma hiçbir eşya alamadım, hiç olmazsa iç çamaşırım bari olsaydı diye üzülüyorum. Sonunda büyük bir otobüsün kapısına ulaşıyorum. Ay ışığı altında o otobüsün başındayım, ama yalnızım. Benden biraz ileride bir halka derviş zikirde. Sadece giysilerini ve sarıklarını seçebiliyorum. Hacca gidiyorum diye hem seviniyorum ama yalnız olduğum için de bir gariplik duyuyorum. Otobüse binerken uyandım efendim. Otobüs de boştu. Hepimiz size ve Nakışçı Hanıma saygılarımızı, sevgilerimizi ve selâmlarımızı gönderiyoruz. Kevkeb 28 28
30 Muhterem hocam ve sevgili Nakışçı hanım, Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz. Sağlıklı mutlu haberlerinizi Fexxx hanım kardeşimizden aldık. İnşeallah İzmir e teşrif ettiğinizde daha teferruatlı bilgiler alacağımızı ümid ediyoruz. Sevgili Nakışçı hanım, Mekke-i Mükerreme den sesinizi duyurmanız beni çok duygulandırdı. Tekrar teşekkür ederim efendim. Muhterem hocam zuhuratlarımızın tabirlerini o mübarek beldelerden, o mübarek ellerinizle yazarak bizlere göndermeniz hepimizi çok mutlu etti. Gözyaşları içinde tekrar, tekrar okudum. Hacı annemi tanıdığımda yirmidört yaşındaydım. Bir yandan evimin sorumlulukları, öbür yandan çalışma hayatımın mes uliyetleri nedeniyle sohbetlerine çok nadir katılabiliyordum. Hafta sonlarını sabırsızlıkla beklememe rağmen o mecliste bulunmak pek mümkün olmuyordu efendim. Ancak on sene sonra o kervanın içinde kendimi bulabildim. Çocuklarım biraz büyümüş, işlerim nispeten azalmıştı. Aldığım görevleri en iyi şekilde yerine getirme prensibi beni çok yoruyordu. Kardeşlerimin bir hayli ilerlemiş yollarında, gerilerde olmak hüzün veriyordu. İnanın okulda beş veya on dakikalık teneffüslerde herkes bir yorgunluk çayı içerken, biz dolabımızdan eksik etmediğimiz tasavvuf büyüklerimizin kitaplarından birşeyler öğrenme çabası içinde kıvranıyor, bazen de gecenin bir saatinde okulla ilgili planlarımı bitirip yatmayı arzu ettiğim zaman, öbür istek daha fazla bastırıyordu. Ayrıca o yaşlarda (35) bu farklılıklar âleminin 29 29
31 sırrını bilemediğim için de yaşadığım olaylar kalbimi, beynimi ve vücudumu çok yoruyordu. Nerden bilebilirdim ki bu şartlar içinde çok daha çabuk yol alınabileceğini? Bunların yani bu üç mes uliyetli görevi en iyi şekilde yerine getireceğim diye çırpınmalarımın birer külfet değil, birer nimet olduğunu? Bu kervanla yol alırken bu sefer de içime bir korku düşmüştü. Ya derslerimi tamamlayamadan Hacı Annemi kaybedersem, diye. Mutlaka görevi devralanlar, görevlendirilenler olurdu ama biz Hacı annemle o dersleri tamamlamayı arzu ediyorduk. Bu korku, efendim, beni daha bir disipline soktu, hem zâhiren, hem bâtınen. Hamdü senalar olsun efendim, umuyorum Yüce Allah bu arzumuzu da Hacı Annem hayatta iken nasib etti. Hacı Annemi baki âleme uğurladıktan sonra o disiplinli hayatımı sürdürmeğe çalışıyor, tarikattan başka diğer yolların bizim için de geçerli olabileceğini bilmiyordum. O mühim basamakların ancak kitaplarını okuduğum, sohbetlerini dinlediğim zatlara has olduğunu zannediyordum. Yüce Allah c.c. bu şartlanmış bilgiler içindeyken siz muhteremi ve sevgi dolu Nakışçı hanımı karşımıza çıkardı. Çok ama çok hamdü senalar olsun. İtiraf edeyim ki şartlanmış, kalıplaşmış, kök salmış bilgileri söküp atmak pek kolay olmadı. Yüce Allah c.c. sizlerden çok, çok razı olsun efendim. Nakışçı hanımla buralara kadar zahmet edip bizleri aydınlattınız. İşte muhterem hocam, daha önceki mektuplarımda da belirtmiştim, size zahmet oluyor mu bilmiyorum, ama zuhuratlarımın sizden yazılı olarak tabirlerini rica etmemin sebebi yukarıda yazdıklarımdan kaynaklanıyor. Gerçi bu kadar uzun yazmam gerekir miydi, yoksa gerekmez miydi diye sonradan düşünmeye başladım. Eğer uygun görür izin verirseniz müsait olduğunuz bir zaman diliminde sayın Hocam, düğünden bir hafta önce Fexxx hanım kardeşimle gönderdiğim 30 30
32 zuhuratımın son sahnelerinin mânâlarını da zahmet olmazsa yazabilir misiniz? Mekke-i Mükerreme den göndermiş olduğunuz zuhuratımın mânâsı sanki onun devamı, neticesi gibiydi. Zâhiren yapmaya çalıştıklarımın bâtın âlemine ne kadar yansıdığını, irfan mektebindeki bu iki senelik eğitimin bizi nerelere getirdiğini merak ediyorum. Yüce Allah ın bize verdiği emânetleri, hem de çok kıymetli emânetleri en iyi şekilde muhafaza etmek, bu dünyada iken vuslat etmek istiyorum. Yüce Allah c.c. nasip ederse. Bu farklılıklar âleminin sırrını, oynanan senaryoların arka planını siz muhterem hocamdan öğrendikten sonra içimdeki fırtınalar dindi. Önceleri iki gün sakinse, beş günü çalkantılı geçen gönlüm artık sakin huzur içinde. Arasıra çalkansa bile kısa sürüyor. Ama gönül bu ya, bazen o güzel mekânın huzurunu bozacak olaylar etkisini sürdürmek isteyince hemen çekmecemdeki mektupları çıkarıyor, zuhuratlarımla ilgili bilgileri okuyor, tefekkür ediyorum. İşte o zaman o eksi etkiler sür atle o kıymetli mekânı terkediyorlar. Muhterem hocam ve sevgili Nakışçı hanım bu yazdıklarımı şükran dugularımın ifadesi olarak kabul ediniz. Mânâ âleminde zaten hocam teşekkür etmek için elinizi öpmüştüm. Bir de bu duygularımı yazıyla sizlere arzetmek istedim. Efendim bu mektubu yazmamın sebeplerinden biri de bilmeyerek yaptığım bir hatadan dolayı özür dilemek. Bize verdiğiniz görev çerçevesi içinde dört ve yetenekli kardeşimiz kervanımıza katıldı. Talebeniz olma şerefine nail oldular. Gördükleri zuhuratlar öylesine açık ve belirgindi efendim İrfan Mektebi kitabınızdan ve elime verdiğiniz bilgilerden istifade ederek, o kardeşlerimizden birini 2. derse, diğerlerini de 3. derse kadar haddime düşmeyerek getirmiştim
33 Hocamın işleri yoğun, çaresiz kaldığım zuhuratlarda bilgisine başvururum diye inanınız sadece sizin yoğunluğunuzu düşünerek böyle yapmıştım. Ama Fexxx hanım kardeşim Allah cc. Ondan razı olsun, bunun benim görevim olmadığını, zuhuratların hepsini size göndermem gerektiğini söyleyince çok ama çok üzüldüm. Muhterem hocam, şimdi bu hatamı nasıl telafi etmem gerekir? Kardeşlerimin yeni zuhuratlarını size gönderiyorum. Derslerini geçen kardeşlerimi sizin vasıtanızla bildiririm. İkinci bir konu da hem bilginizi, hem izninizi almak istiyorum. Bir senedir sohbetlerimizde bulunan bir kardeşimiz yıllar önce Uşşaki tarikatinde bulunmuş, sonra Nakşibendi tarikatına geçmiş. Ama mutlu olamamış, feyz alamamış, ısrarla tekrar Uşşaki tarikatına, bu kervana katılmak istiyor. Siz Umrede olduğunuz için istihare yapmasını önermiştim. Bir netice alamadı. İyi niyetli, samimi bir hanım. Ama hangi sebeplerden ayrıldığını sormadım efendim. Geçen gün kendini halveti meclisinde zikir yaparken gördüğünü iletti. Ben de Hocama sorayım, neticeyi size bildireyim, dedim. Muxxxx hanım seneler önce beşinci derse kadar gelmiş, Muhterem hocam bu hanımın tekrar Uşşaki yolunuzun zikirlerini, derslerini yapmasına izin verir misiniz? Muhterem hocam ve sevgili Nakışçı Hanım, hürmetle ve hasretle Yolcu bey le birlikte avuç içlerinizden öperiz. Umreniz mübarek olsun derken sizlere saygılarımızı Cabulka daki kardeşlerimize selâmlarımızı iletiriz. Bekliyoruz efendim. Talebeniz, Kevkeb 32 32
34 Ben kayınvalidemin yanında refakatçi olarak hastanede kalıyorum. Eve döndüğümde bütün halılarımın yıkanıp yatak odasına üst üste konulduğunu gördüm. En üstteki halıyı açtım. Krem renginde çok güzel ve büyük bir halıydı. Fakat halı biraz nemliydi. Kendi kendime düşündüm. Bunun tamamen kuruması için balkonda havalandırsam lekelenir. En iyisi için, için kurusun diye düşündüm ve tekrara katladım Eşim (Muxxxxx), eşimin amcası, yengesi, kız kardeşim ve ben arabayla kayınvalidemin yanına hastaneye ziyarete gidiyoruz. Arabayı park ettikten sonra eşim anahtarı bana verdi, arabayı sen kitle dedi. Ben de o anahtarı kardeşime (Nuxxx) verdim. O kitledi ve hep beraber annemin yanına girdik. Fakat annem biz geldik diye hiç sevinmemiş gibiydi. Çok suratlıydı. Hatta o odada anneannem ve teyzem vardı. Onlara kolonya verdim. İkisi de bana çok kızgındı Elektrik telleri çevremdeki bütün evlerden geçiyor. Fakat benim ve 1-2 evin elektrik telleri benim kalbime bağlı. Bir ara kötü bir olay oluyor, ben de korkuyorum. Gözlerimi kapatıp Allah Allah (c.c.) diye zikrediyorum. Ben zikrettikçe evim sallanıyor ve o elektrik telleri geriliyor. Bu teller aynı zamanda denizin içindeymiş, denizin içinden gerilerek çıkıyor. (Gri renkte ve kalın bir tel) 33 33
35 Annem (kayınvalidem) çok terlemiş. Üzerini değiştirelim diye düşünürken karşıdan dedem geliyor. (dedem şu anda yaşamıyor) Teyzem dedeme hemen şu odaya geç buraya gelme diyor. Ben de dedem kırılmış diye annemi orada bırakıp dedemin yanına gidip sohbet ediyorum Dağın üzerinde oturuyorum. Aşağıda deniz var. Annem ve Nuxxx hacıdan geliyorlar. Herbiri ayrı balonlara binmişler gökyüzünden aşağıya denize doğru iniyorlar. Kayıkların üzerine atlıyorlar. Annem çok yorulmuş gibi yere kapanmış (secde gibi). Sonra yanıma geliyorlar, ben de onları karşılıyorum. Daha sonra kendi annemin evine gidiyorum. O da hacıdan dönmüş. Tam kapının yanında iki tane çamaşır selesi var. Bu seleler hacdan gelmiş (gri, kırmızı renkte). Bunları elime alıyorum. Elimde kitap oluyorlar. Kırmızı renkte olanın üzerinde Allah (c.c.) yazıyor. Ben bunu okuyunca hemen Allah diye zikrediyorum. Fakat çok farklı bir zikir. Bütün vücudum titriyor. İçimden de Allah ım ben seni böyle zikretmeyi bilmezdim. Bu yola (derse) girdikten sonra öğrendim. Hocam da böyle zikrediyor herhalde diyorum. İçeriye girip anneme hoş geldin diyorum. Ona Anne, 2 günde nasıl hacıdan gidip geldiniz. Herkes 30 günde ancak geliyor. Annem hiç ses çıkaramıyor. Ben de Anladım, Aydın a giderken yolda bir yer vara. Oraya gidip hacı oldunuz değil mi? Annem de Sus kimseye söyleme herkes 30 günde geldik zannediyor dedi. Sonra o aldığım 2 kitabı koymaya gidiyorum
36 Tam o odada genç kızlar namaz kılıyorlar. Onların yanından geçip kitapları yerine koyuyorum. Füxxx xxxxxxxx Efendim, Kardeşimiz 3cü dersin zikirlerini çekiyor. Yaş 30. Bu kardeşimiz bundan 3 zuhurat önce de Allah c.c zikrini sürekli rüyalarında çektiğini söylüyordu. Ama bundan bir evvelki zuhuratında 3.cü dersin işaretleri vardı. Görüşlerinizi bekliyorum hocam. Kevkep Küçük kızım (Bexxx) sokağa çıkıp kaybolmuş. Babam onu bulup eve getiriyor. Onu görünce ağlamaya başlıyorum. Ben babana ne cevap verirdim sen kaybolsaydın diyorum. Babam kapının eşiğine çöküp ağlamaya başladı. Ben de babamla birlikte ağlıyordum. Kızımın da yüzünde çizikler ve morluklar, kolu da alçı gibi sarılıydı Eltim (Mixx) ile bana suçsuz yere iftira atmışlar. İkimizi de hapishaneye atıyorlar. Çok ağlıyorum. Suçsuz yere iftira atmak çok büyük günah diyorum. O günlerde okuduğum Dua ve Zikirler, Evliyalar Ansiklopedisi adlı kitaplarımı istiyorum. Burada onları okuyayım diyorum Annem hastanede yatıyor. Bir hemşire geliyor. Hemşirenin başında pembe bir örtü var. Hemşire anne me bakıyor. Annem hemşireye hacılara gidersin inşallah kızım diyor. Hemşire de ben zaten Umreye 35 35
37 gittim teyze diyor. Hemşire büyük bir caddede otobüs kullanıyor. Yanındaki giriş boşluğunda ben ayakta duruyorum. Önümde çocuk arabası var. Hemşire ışıklara geldiğinde kırmızı ışık yanıyor ve arabayı durduruyor. Yeşil ışık yandığında arabayı ben kullanacakmışım. Arabanın hakimiyetini bana verdi. Yeşil ışık yandı, tam hareket etmek üzere iken uyandım Yüksek bir dağ, dağın zirvesine döne, döne çıkılıyor. Ben bir araba kullanıyorum. Arkamdan da 3 tane araba daha geliyor. O arabalar da benimmiş, arabalarda şöför yok. Benim kullandığım arabanın arkasından sırayla dizi dizi geliyorlar. Dağın ucuna doğru ilerliyoruz Kim olduklarını bilmediğim, suretlerini göremediğim insanlar bana yeşil manto gibi önü düğmesiz düz bir şey giydirdiler. Başıma beyaz örtü takıldı. O insanlar Devamlı içinden oku dediler Rüyamda birçok olaylar yaşıyorum. Bir yerlere gidiyorum. İnsanlarla konuşuyorum, fakat benim anlımda iki tane sarı renkli anlayamadığım bir şey vardı. Nuxxxx xxxxxxxxx Efendim, Kardeşimiz 3.cü dersin zikirlerini çekiyor. Yaş 28 Kevkeb 36 36
38 zuhurat : Hiç bir yön olmadan çok kuvvetli ALLAH diyen bir erkek sesi ile korkarak uyandım. 2. zuhurat : Kıble yönünde saydam buz üzerinde namaz kılıyorum, başımı secdeye koyuyorum. Ayaklarım havada, ayaklarımı basıyorum, havada secde ediyorum, böylece uyandım. 3. zuhurat : Bir kâsede bal veriliyor. Sağ elimden bir parmak bal yiyorum. 4. zuhurat : Mevlût okumam söyleniyor, ama bilmiyorum diyorum. Oku deniyor. 5. zuhurat : Amenerresûlü okuyorum. 6. zuhurat : Elimde Kûr ân-ı Keriym-i göğsüme bastırıp yürüyorum, bir yere çıkmak için bir erkeğe Kûr ân-ı Keriym-i veriyorum. 7. zuhurat : Câmide mevlût okunuyor, başımda örtü beyaz, dönüyorum. 8. zuhurat : Yeşil türbe, yeşil kaftanlı bir dede, seccade serip namaz kılıyorum. Afxxx xxxxxxx Efendim. Kardeşimiz 3.cü dersin zikrini çekiyordu. Yaş : 38 Kevkeb 2001 Bir yeri kalabalık bir toplulukla beraber ziyaret edeceğiz. Sanki benim bir şeyim eksikti. Kendisin görmediğim, (fakat uzunca bir şey yastık gibi falan düşünüyorum) birilerinin sesini duymuyorum ama peygamberimiz 37 37
39 benim eksik olan şeyimi dolduracağı söyleniyordu. Uyandım. Nerede olduğumuzu bilmediğim bir evde veya bir arkadaşın evinde olabilir. Pencereden deniz gözüküyor. Denizde yelkenler, gemiler, küçük kayıklar falan var. Birden bir fırtına çıkıyor, o denizdeki yelkenler hep birlikte bir tarafa savruluyor, sonra bir taraftan diğer bir tarafa. Sanki dışarıda kıyamet kopuyor. Biz ise evde kalabalığız ama sadece babamla birlikte pencereden bakıyoruz. (ben dua ediyorum). Ama bize hiçbir şey olmuyor, biz hiç etkilenmiyoruz. Yanımda Muharremin olduğunu sanıyorum. Ben kendimi tertemiz ve berrak ama oldukça mavi bir denizde görüyorum. Yüzeyim, yapabilirim diye düşünüyorum. Yüzdüğümü tam hatırlamıyorum, ama suyun beni kaldırdığını ve sanki yüzdüm gibi bir izlenim var. Ama o denizin maviliği ve temizliği çok hoştu. Deniz kenarına gidecekmişiz. Arabayı Muharrem kullanıyor. Arabayla yokuş aşağıya iniyoruz ve denize sıfır yanına kadar iniyoruz, ama arabayı durdurmadan hızlı bir şekilde birinci yokuşu çıkıyor, dur diyorum ama o buranın güzel bir yol olmadığını söyleyerek 2. yokuşu da hızlı bir şekilde çıkıyor ve duruyor, arabadan iniyoruz. Bu yol iyi diyor. Haxxxxx Efendim. Kardeşimiz ikinci dersin zikirlerini çekiyordu. Yaş:32 Kevkeb Sayın Kevkeb Hanım, 4 Ekim tarihli mektubunuzu aldım, iyi niyetinize ve göstermiş olduğunuz teveccühünüze teşekkür ederiz
40 Allah c.c. gönlünüzdeki tüm arzularınızı neticeye erdirsin. Mektubunuzu uzun yazmanızda bir sakınca yoktur. Böylece biz de sizin iç aleminizi daha iyi inceleme fırsatını bulmuş oluyoruz. Sevgili Yolcu bey ile birlikte yolculuğunuz bizleri de çok memnun ediyor, Allah c.c. hep birlikte Hakk yolunda devamlı yürünmesini sağlar inşeallah. Sayın Kevkeb hanım, çevrenizde olan kardeşlerinize şimdilik yedinci derse kadar zikir verme selâhiyetiniz vardır. Müsterih olunuz, bu hususta üzülecek bir şey yoktur. Mevzuu olmadığı için herhalde biz de bu hususu açıklığa kavuşturmamışık. Fexxx hanımın ikazı da ihtiyati yönden yerinde olmuştur. Başta sizler olmak üzere orada bulunan herkese Cenâb-ı Hakk tan basiret, ilham ve feraset vermesini niyaz ederiz. Muxxxxx hanımın iyi niyeti, samimiyeti ve gayreti, kanaatinizce yeterli ise dördüncü derse kadar oradaki ayetler ile birlikte izah ederek verin. Ramazan boyunca böyle güzelce çalışsın ve idrâki de açılmaya başlasın. Ramazandan sonra da beşinci dersi de verin. Halveti meclisinde kendisi zikir yaparken gördüğüne ve bizim de kaynağımız halveti olduğuna göre demek ki onu da mânâ âleminde bu halkaya almışlar, hayırlı, uğurlu, bereketli olsun inşeallah. Daha önce gönderdiğiniz 21 Temmuz tarihli mektubunuzu o hareketli günlerde bir dosyanın içine koymuşum orada kalmış. Talebiniz üzerine onu orada buldum ve tekrar okudum, kısaca izah etmeğe çalışalım. Hacca gitmek için Süleyman beyin sizi çağırması, (Süleyman ve Süleymandan içeri) ifadesiyle içerideki Süleymanın akl-ı küll e doğru davetidir. Hacca 39 39
41 davet zata davettir. Tabii ki her yolda bazı zorluklar olacaktır. Şehrin ortasındaki dağın karla kaplı olması ve zirvede güneş parlaması, kahhariyyetin kemâlâtı ve fettahhiyyetin açılmaya başlamasıdır. Buradaki Hacc zata gitme, Fettah esmâsının aslına, yani zâtına ulaşmak demektir. Bu oluşumla diğer esmâlarda da (fütühat) açılımlar olur. Yanınızda hiçbir şeyin olmaması, herşeyden soyunmuş olmanın gereğidir. Tabii ki herkes kendi gönül haccını, kendisi yalnız başına yapacaktır. Zikir yapan dervişlerin sadece giysilerinin görünmesi, beşeriyetleri itibarile Hak ta fâni olduklarındandır. Sizinkini böylece ifade ettikten sonra kısa, kısa diğerlerine bakmağa çalışalım. Füxxxx xxxxxxx : 25 Ağustos Halıların yıkanması temizlenmesi : Halı üstünde gezilecek, oturulacak, yaşanacak, basılacak bir yerdir. Bir Hak yolcusu temiz yerde yürümelidir. Temiz yere basmalıdır. Yani doğru düşünüp, doğru bilgilere sahip olup isabetli adımlar atmalıdır, aklının gönlünün yıkanması temizlenmesi lazımdır. Yıkanan halılar bu temizliği ifade etmektedir. Kaim validesini görmesi nefs-i küllün farkına varmağa başlamasıdır. Diğer zuhuratları da güzel hepsi yolunda. Yaşantısında yeni anlayışlar, yeni ufuklar açılıyor. Allah c.c. kolaylıklar versin, mübarek olsun. Hem dünya hem ahiret işlerini dengeli bir şekilde yürütmeğe devam etsin, başarılar diliyoruz. 40 40
42 Nuxxx xxxxxxx : 18 Ağustos tarihli zuhuratı : Küçük kızının kaybolması Nefs-i kül ilminden unuttuğu küçük bir bölümünü kaybedip sonra tekrar bulması (idrâk etmesi). Kaybolsaydın ben babana ne cevap verirdim sözü bu bilgiyi tamamen unutsaydım (akl-ı kül-e) nasıl izah ederdim endişesidir. 28 Ağustos : Elti Mixx hanım, kendinde bulunan (Amine) yeni yeni farkına başladığı (Eminlik) mertebesidir. Bunun iyice gelişmesi için bir müddet Yusuf gibi kuyuya ve zindana girilmesi gereklidir. Orada okuyacağı dua, zikir, evliya menkıbeleri kendisini daha kısa sürede olgunlaştıracaktır. 30 Ağustos : Annesinin hastanede yatması, daha evvelce kendisinde farkında olmadan (hayali nefs-i kül) bilgilerinin tedaviye başlaması, otobüsler yol ehli olduğunu, belirli bir yerden sonra beden arabasını kendisinin kullanması gerektiği ifade edilmiş. 9 eylül : Yüksek bir dağın tepesine döne döne çıkmak, helezoni bir şekilde her dönüşte belirli bir yüksekliğe ulaşmış olur, bunun neticesinde (Mi rac) hadisesi kemâle erer, arkadan gelen üç araba, bulunduğu üç dersin hakikatinin kendine bağlı olarak kendisini takib etmesidir. 15 Eylül : Yeşil üçüncü dersin rengi olduğundan yeşil dış örtü giymek o mertebenin kendisini ihata etmesi, sarması demektir. Bayaz başörtü ise safiyeti ifade ettiğinden başındaki idrâk ve anlayışın saflaşmağa başlaması demek olur. 17 Eylül : Rû ya da yaşanan olaylar, bu âlem 41 41
43 zaten baştan başa bir rû ya dır. İnsânlarla konuşmak, bir yerlere gitmek tabii bir oluşumdur. Anlında iki tane sarı renkli şey, bir Hak sevgisi, diğeri ise masum çoluk çocuk aile sevgisidir. Bilindiği gibi sarı renk bir bakıma muhabbettir. Zuhuratları yolundadır, çalışmalarına devam etsin, hali de güzeldir. Allah feyiz ve bereketini arttırsın inşeallah. Afxx xxxxx: 1. zuhurat : Yönsüz Allah lâfzının söylenmesi tabii olarak onun bir mekânda olmamasıdır. Erkek sesi olarak gelmesi Akl-ı kül ün ifadesidir. 2. zuhurat : Kıble yönünde saydam buz üzerinde secde, havada secde, latifleşmeğe başlandığını ifade eder. 3. zuhurat : Bal marifetullahtır, o günlerde tevhid ilminden bir miktar tatmışlar. 4. zuhurat : Mevlûd, doğum olduğundan, bunun okunması Nûr-u Muhammed-î nin gönülden doğumunun-ilminin tahsil edilmesi demektir. Bu tavsiye edilmiş (Mübarek Geceler) kitabımızın (Mevlûd Kandili) bölümünü okursa faydalı olur. 5. zuhurat : Amennerrasuli okumak, içindeki hakikat ifadelerinin anlaşılması gereğidir. O günlerde bir sıkıntı olmalı ki (la yükelli füllahu nefsen illa vüs aha) bölümü ona yardımcı olsun. Mealden de olsa tamamını okuyarak anlamağa çalışmasında çok yararlı olacaktır. 6. zuhurat. Kûr ânı Keriym i göğsüne basmak, ona olan gönülden muhabbetin ifadesidir. 42 42
44 Bir erkeğe vermek zaten sahibi olan Akl-ı Kül e iâde etmektir. Yani zâyi etmemektir. 7. zuhurat : Câmide mevlûd okunması, yine yukarıda bahsedilen Nûr-u Muhammedi nin doğumu üzerinde çalışma yapmak gereğinin ifadesidir. 8. zuhurat : Yeşil üçüncü dersin rengi olduğundan, yeşil türbe, yeşil kaftanlı dede, orada namaz kılmak o mertebenin halinin yaşanmasıdır diyebiliriz. Seyri güzel, yolunda devam etsin, Allah kolaylıklar versin. Haxxxx hanım 1. zuhuratı : yolunda eksikliklerini tamamlamağa çalışıyor. 2. zuhuratı : yolunda levvamenin kıyameti kopuyor. 3. zuhuratı : gönül deryasında yüzme çalışmaları yapıyor., gönül alemi temiz, berrak. 4. zuhuratı : (Muharrem) herhalde eşi olacak mahrem i onunla beraber vücud arabasında gidiyorlar, iki yokuş çıkmaları dersinin yerini de göstermektedir. Hali güzeldir, çalışmalarına devam etsin. Allah feyz ve bereketini arttırsın, gönül açıklığı versin. Not : Zuhuratlarla ilgili bilgilerinize biraz daha bir şeyler katma düşüncesiyle, daha evvelce bizi zuhuratında gören bir (Kadiri) kardeşimizin zuhuratına yaptığımız izahat notlarını da faydalı olur düşüncesiyle 43 43
45 gönderiyorum. Belki başka bir vesile ile daha evvelce göndermiş de olabilirim. Olsun zararı olmaz tekrar inceleme fırsatı olur, yavaş, yavaş okuyarak, tekrar ederek iyi anlamaya çalışalım. Allah cümlenize sağlı sıhhat, gayret, kuvvet versin. Yolcu beyin, sizin, ve cümle dostların ramazanlarını ve bayramlarını şimdiden tebrik eder hakikatlerine ulaşılmasını Cenâb-ı Hakk tan rica ve niyaz ederim. Hoşça kalın herkese sonsuz selâmlar. Nakışçı Baba 03.07.2001 Çok Muhterem hocam, Hürmetle ellerinizden öper, saygılar sunarım. Teferruatlarını hatırlayamamama rağmen ana hatları ile 3 rüyamı arz ediyorum. 1. Hz. İsâ hazretlerinin yanına 2 genç gittik. Yanımdaki gence hiç iltifat etmedi. Bana ise kalkarak sarıldı ve iki elimden tutarak yanına oturttu ve gözlerimin içine bakarak ve gülümseyerek bana bir şeyler söyledi. 2. Fayton arabası şeklinde bir cenâze arabasını siz ve ben atları sürerek bir hıristiyan mezarlığına götürdük. Yalnız mezarlığa akşama yakın vardık. Mezarlıkta çok seneler önce ölmüş bir akrabam (babamın amcasının oğlu, ismi Ahxxx) telaş içersinde nerede kaldınız diye sitem etti. Mezarlığın yanında iki katlı küçük bir kulübe var. Onun içinde de çocuklardan birisi ile hanımlar var. Bekçi sitem edince siz arabadan 44 44
46 3. atlayıp, önemli değil, yarın ayın 4ü, daha iyi hanımınla beraber gidersiniz diye beni teselli ettiniz. 4. Çok lüks yolcu gemisi şeklinde bir gemi sahile yanaşarak çok kıymetli balıkları sahile indirdi. Balıklar cins, cins ayrılmış olarak sahilde. Bir deniz subayı bana onların hangisinden vereyim dedi. Ben de çipuranın büyüklerinden gösterdim. Denizci bana barbuna benzer balıkları göstererek, bunlar en lezzetli ve kıymetli balıklardır dedi. Balıklarımı almadan hanım uyandırdı. Not : Hocam bütün fakslarınızı bana çekebilirsiniz. Ben ulaştırılması gereken yerlere ulaştırırım. Saygı ve muhabbetle ellerinizden öper, dua ve himmetlerinizi beklerim. Yolcu 2001 Yolcu beyin zuhuratları Cabulsa 1. Hocamlar Cabulsa dan Cabulka ya gidecekleri akşam: Çay tabağında 3 adet ceviziçi ikram etmişlerdi. Ceviz içleri hiç kırılmadık, büsbütün, çok ince, şeffaf, hafif yeşilimsi zarlarla kaplı idi. 2. 11.02.2001 Pazar gecesi: Akşam hocamın kasetlerini dinleyip sohbet etmiştik. - Resmi dairede 1 odada kadın-erkek karışık 15 kişi kadar çalışıyoruz. Öğlen yemekler geldi. Yemeklerde tatlı olarak aşure var. Erkek arkadaşımla 45 45
47 ikimiz tatlıları yemekten sonra yemeyip mesâinin başlamasına yakın yiyelim diye ayırdık ve mesâi başlamasına yakın aşûrelerimizi yemek için aldığımızda 20 sene önce fabrikada yanımda çalışan Arif isimli bir elemanım ve bana aşûre yok mu abi diye nazlandı. Ben de ona dayanamayıp aşûremin yarısını verdim. Bunu gören 3 bayan arkadaşımız biz de isteriz diye tabağımın etrafına toplandılar. 2 bayanın aşureden yeyip yemediklerini hatırlamıyorum, ama bir tanesi, 3. bayan bir kaşık aşûre aldı ve yedi. Sonra da arkadaşlarına dönüp, biz de bundan sonra böyle yapalım, çok güzel oluyormuş dedi. Kalan aşûreyi de ben yedim. Tam son kaşığı ağzıma götürürken hanım uyandırdı. 3. 25.02.2001 Pazar akşamı yine kaset dinleyip sohbet ettik. - Malûm kûrb ân bayramına bir hafta var. Bu nedenle kûrb ânlık hayvan aramaya çıktık. Mezbahane gibi çok geniş bir yerden dana aldık. Bu arada cemaatla namaza durduk. Sencer bey kamet getiriyor, yalnız ayakta değil de oturarak. Köyümüzden çok sevdiğim Hasan abi isminde bir akrabamla benim aramda Sencer bey var. Her ikimizde kalk, ayakta oku diye Sencer beyi ikaz ediyoruz. O da kametin tam yarısında yavaş yavaş ayağa kalkıyor ve kameti tamamlıyor. Namaz 2 rekat olarak kılınıyor. Yalnız son rekatında ben secdede hoca efendiyi duymuyorum ve secdede çok uzun bir süre kalıyorum. Hocanın selamla namazdan çıktığını duyduğum an secdeden kalkıyorum. Acele sadece tahiyyatı okuyup selam veriyorum. Aldığımız dananın derisini tamamen yüzdük, tulum çıkardık. Yalnız kellesini kesmemişiz. Tam ellerimizi yıkayıp ceketimi giyerken dananın karnını yarmadığı-mızın farkına vardım. Hasan ağabeyime, Ağabey, bunun karnını yarmamışız diye ağabeyime söyledim ve 46 46
48 gırtlağından başlayarak aşağıya doğru hayvanın karnını yarmağa başladım. Tam göğsünün üstüne geldiğimde altımda karnını yardığım dana Hasan ağabeyim olarak görünüyor ve bana göğsüme çok batırma, kalbim ağrıyor diyor. Ben de yarma işlemini bırakıyorum. O anda uyandım. 19.07.2002 Muhterem Nakışçı Hanım, Muhterem Hocam, Nasılsınız? İyi misiniz? İyi olmanızı yüce Allahtan dilerim. Sevgili Nakışçı hanım birkaç defa evden telefonla sizi aramama rağmen size ulaşamadım. Bu mektubu Sexxxxxxxxxx dan yazıyorum. Bir hafta önce gelebildik. Annemle birlikteyiz. Yolcu bey e buralar fazla sessiz geldiği için kalamıyor. Her geçen sene nem ve sıcaklık artıyor Nakışçı hanım. Dirençli olmadığım için etkileniyorum. Yaptığım programları uygulamakta zorlanıyorum. Göz kapaklarım söz dinlemiyor. Cabulka Cabulsa ya nazaran daha serindir herhalde. Sağlığınıza dikkat ediniz. Bizler sizleri hep sağlıklı ve mutlu görmek isteriz. Yüce Allah bize ne güzel dostlar ikram etti. Sonsuz hamd ü senâlar olsun. Muhterem hocam, Cabulsa dan ayrılırken bana Gülşen-i râz-ı okumamı tavsiye etmiştiniz, okudum efendim. Ayrıca bu kitapla ilgili kaset çalışmalarınızın olduğunu öğrenip onları da dinledim. Kasetleri dinlemeseydim bazı bölümleri anlayamayacaktım. Kasetleri zaman tasarrufundan ev işleri yaparken dinlemek zorunda kaldım. Bazı yerlerde çelişkiye düştüm. Ama o anda not alamadığım için hatırlamıyorum. İnşeallah ikinci kez dinlemeyi düşünüyorum. 47 47
49 Pek çok bölümü dinlerken halden hale girdim. Yüce Allah yazanlardan, açanlardan ve bize ulaştıranlardan razı olsun. Muhterem hocam, irfan mektebine kayıtlı bir kardeşimiz gayretli çalışmalarıyla beşinci derse ulaştı. Bu kardeşimiz ailesinin ve çevresinin içinden çıkarılarak bu kervana dahil edildi, gönlü İslâmiyetle güzelleşti. Çok mücadeleler, mücahedeler verdi. Yalnız tesettür hali henüz yok efendim. Beşinci dersini hazırlarken içimde bir rahatsızlık hasıl oldu. Seyri sülûkte ki kardeşlerimize eşleriyle ahenkli olmalarını tavsiye ediyorum. Diğer kardeşlerimizin böyle bir sorunları yok. Yani hepsi tesettürlü, ama bu kardeşimizin aile yapısı farklı. Efendim beni bu konuda bilgilendirir misiniz? Tesettürle dersler arasındaki bağın önemi nedir? Kalbimdeki bu rahatsızlığın kaynağı vehim mi? Şeriatın her basamakta çok önemli olacağına inanıyorum. Muhterem hocam, izninizle bir hafta önceki zuhuratımı da arz etmek istiyorum. Çok kısa, teferruatı hatırlamıyorum. Galiba bir imtihan komisyonunun karşısındayım, karşımda şimdiye kadar aşina olmadığım siyah takım elbiseli beyaz gömlekli, yüzünü çok net olarak hatırladığım arap ırkına mensup heybetli bir bey vardı. Bana sana mülk sûresini veriyorum, ıgrabin e kadar dediğini hatırlıyorum. Ben de emriniz başım üzere, diyorum. Gülümsüyor, uyandığımda sözler hala yankılanıyordu. Efendim, size ve Nakışçı hanıma sevgilerimizi, saygılarımızı Yolcu bey le birlikte sunarız. Kevkeb 04.12.2002 Muhterem Hocam, Ramazan-ı Şerif içinde de çalışmalarımız devam ettiği için yazmamı istediğiniz kompozisyonumun 48 48
50 elinize geçme süresi uzadı. Kusuruma bakmayın efendim. Yazma isteği gelen gecelerde notlarımı aldım. Bayramdan sonra da onları dizayn ederek size gönderiyorum. Bu gönderdiklerim yazımın birinci bölümüydü. Konuma uygun olarak hücrelere kadar geldim. 2. bölümü ise hücrelerden atomlara kadar olan yolculuktu. Bundan kısa bir kompozisyon istemiştiniz, bu nedenle 2. bölümü göndermedim. Efendim, içimden geldiği gibi yazdım. Hedefe yaklaşabildim mi? Yaklaşamadım mı? Bilmiyorum. Bu arada Ramazan-ı Şerif içinde olan bir zuhuratımı müsaadenizle yazmak istiyorum. Rahmetli çok sevdiğim büyükbabam ve büyükannemin evindeyim. Bu evin en çok bir büyük odası kullanılırdı. Odanın ortasında Maxxxx dedem oturuyor, bir pelerine bürünmüş. Ama yüzü çok net görünüyor. Odada başkaları da varmış, ama kendim de dahil kimse görünmüyor. Duvarda şofbene benzeyen bir ısıtıcı asılı. Markası dikkatimi çekiyor, Star markaymış. Dedemler daha önce soba yaktıkları için, dedeciğim, ne iyi etmişsiniz de bunu almışsınız diyorum. Çünkü odanın ısısı öylesine hoş ki, ne çok sıcak, ne de çok soğuk. Dedem Hacca gidecekmiş. Herkes dedeme hayırlı yolculuklar dilemeye gelmiş, ama görünmüyorlar. Ben de dedeme yarın yine gelirim diyerek vedalaşıyorum. Muhterem hocam, bütün aile fertlerimle birlikte size ve Nakışçı hanıma saygılarımızı, sevgilerimizi sunarız. Ayrıca oradaki kardeşlerimize de selâmlarımızı iletiriz. Kevkeb 49 49
51 12.12.2002 B.R.R. Sayın Yolcu bey in dikkatine, Sayın Yolcu Bey kardeşimiz, faksınızı aldım, şu an vaktim de müsait idi, hemen kısaca cevaplayayım dedim. Yarın sabah inşeallah birkaç gün kalmak için İstanbul a gitmemiz gerekiyor. Pazar günü de sohbetimiz var. Gitmeden zuhuratınızın cevabını göndermek istedim. Sevgi saygı ve iyi niyetlerinize biz de aynen mukabele ederiz, sağ olun var olun. Zuhuratınız baştan sona çok güzel, zaten her haliyle de açık, izahat gerektirmiyor. O hallerin yaşantısı içerisinde olduğunuzu gösteriyor. Yanınızda belirmem gönlünüzde olduğunuzu. O halde sese söze gerek kalmadığını ifade ediyor, diyebiliriz. Sizin vasıtanızla her halde bazı kimseler bu hallerden faydalanmaktadır. Cenâb-ı Allah yollarımızın feyz ve bereketlerini arttırsın. Kevkeb hanımın Âdem, Adam, A dem çalışması çok güzel olmuş, tebrik eder daha fazla başarılar dilerim. Ancak son dördüncü sayfada küçük bir iki düzeltme yapmak gerekiyor, onları da bildireceğim. Ayrıca çok seneler evvel yapmış olduğum (asr) Sûresi nin bir çalışması vardı, onu kaybettim zannediyordum. Eski evrakları karıştırıyorken karşıma 50 50
52 çıktı. Çok fazla bir şey değil ama yine de faydalı olur umudu ile onu da gönderiyorum. Mexxx e, Tuxxxxx beye, Fexxxx hanıma, daha başka gereken kişilere fotokopi yaptırıp verebilirsiniz. Kucak dolusu gönülden sevgiler, muhabbetler, şahsınızda bütün dostlarımıza gönderiyorum. Sonsuz selâmlarla, Hüdaya emanet olun. Elfakiyr Nakışçı Baba 09.12.2002 Âdem, A dem, Adam, Arzum kimya mühendisi olmaktı. Kısmet değilmiş. Babama külfet olmasın diye devletin açtığı burslu imtihanlardan birini kazanarak öğretmenlik mesleğine yönelmiştim. Hamdüsenalar olsun, mesleğimi severek yaptım. Laboratuarlar huzur duyduğum mekânlardı, tıpkı evim gibi. Fizik, kimya, biyoloji bilim dalında eğitim ve öğretim çok zevkliydi. Gözlüyor, araştırıyor, inceliyordum. Yeni bir şey öğrendiğimde mutlu oluyordum. Ama en güzel laboratuar ve incelenecek en güzel ilim sahası olan kendimden uzaktım, bilmiyordum, tanımıyordum. Ta ki arifibillah hocam, muhterem Nakışçı babamı tanıyıncaya kadar. Allah c.c. onu bize ikram etti. Pirimin gönderdiği ilk mesaj perdeni açmaya geldim idi. Perdeli miydim? Maalesef öyleymiş, sonra anladım. Himmet ettiler, perdemi açtılar. Hz.Kûr ân la buluşturup, sıratullaha ulaştırdılar. Ufkum açılıp da gözlüklerim değişince, kendimi dipsiz bucaksız bir deryada buluverdim. Nakışçı Babam adeta bunca sene zahir laboratuarlarda araştırma yaptın, artık kendindeki laboratuarlarda araştırma yap diyordu. Süratle projektörlerimi kendime çevirdim. Tek gayem vardı: Kendimi tanımak. 51 51
53 Zira efendimiz s.a.v. kendini tanıyan, Rabb ını tanır buyuruyordu. Bütün araç ve gereçlerimi kendi hakikatimi bulma yolunda çalıştırmaya başladım. Mutluluğum gerçek anlamına kavuşmuş, heyecanım doruğa çıkmıştı. Muhterem hocam bu sefer yazmamı tavsiye ettiler. Ne yazacaktım? Âdem, A dem, Adam hakkında yaz buyurdular. O andan itibaren çalışma başlamıştı iç alemimde. Peki nereden başlayacaktım? Bir zatı muhteremin sözünü hatırladım. Ne var alemde, o var Âdem de. Âdem atamın bir kopyası olduğuma göre, bu işe kendimden başlamalıydım. Karar verdim, kendimden kendime yolculuk yapacaktım. Başarılı olmasam bile denemeye değer diye düşündüm. Bu yolculuğumun güzergâhları ne olacaktı. Görelim bakalım, Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler, deyip hazırlığa başladım. Evvela kendime, Ben kimim diye sordum. Aman Allahım, cevab aramaya fırsat kalmadan bir anda içimden azametli bir dalganın coşarak her taraftan beni kuşattığını ve adeta Ya Ben kimim diye sorduğunu hissettim. Bu gerçek Ben in sesiydi. Cereyana kapılmış gibiydim. Kaçacak yer aradım ama her taraftan sarılmıştım. Bu azamet karşısında eridiğimi, adeta kaybolduğumu hissettim. Sadece idrak kalmıştı. Birdenbire çok hafiflediğimi ve bu olayların nasıl gerçekleştiğini düşünmeye başladığımda Hz.Kûr ân dan bir nida geldi. 50/16, mealen Biz ona şah damarından daha yakınız. Elbette ya! Kendim kendime bir yolculuk 52 52
54 yapmak istemiştim ya, işte inşeallah bu arzum gerçekleşecekti. Fakat bu lâtif deryada bu ağırlıklarla yolculuk yapmak mümkün olmadığı için benim de lâtif olmam gerekiyordu. Kesafetlerimden kurtulunca, yıllarca bu yükün altında ezilmişim de haberim olmamış diye hayıflandım. Kendimi bu lâtif, huzur veren dünyaya bıraktım. Deryanın içinde bir girdap oluştu ve beni içerilere doğru çekmeye başladı. Yolculuk başlamıştı. Daha önce bildiğim ama şimdiye kadar görmediğim yerlerden geçiyorduk. Anlatamayacağım kadar güzeldi. Kendi kendime iyi ki zamanında bilgi edinmişim, yoksa buraları tanıyamıyacaktım dedim. Nihayet odaya benzer bir yere geldik. Tanımıştım, bu hücre idi. Canlıların bütün özelliklerini taşıyan en küçük birimdi. (Öğle öğretmişlerdi, halbuki canlı, cansız diye bir ayrım yoktu, herşey canlı idi. Sadece insân çok özel halkedilmişti.) Hücrenin dışında bir zar vardı, bu onun kapısıydı. Bu kapıdan girmek için şifreyi çözmek lâzım diye düşündüm. (hücre) êšvy orijinal yazılışı y 8 8 8 v 3 3 3 Š 2(00) 2 200 ê 5 5 a) 18 b) 13 216 (2 + 1 + 6) = 9 (5 + 4) a) Demek ki insân on sekiz bin âlemi geçerek ve 53 53
55 onların da özelliklerini bünyesine alarak bu âlemde zuhura çıkıyordu. b) (13) Ahadiyyet mertebesi hakikat-i Muhammediyye nin şifre sayısı. Demek ki insân ın kaynağı bu mertebelerdi ve efendimizin şifresi de ezelde hücrelerimize vurulmuştu, şaşırmadım. Efendimiz s.a.v. bir hadis-i şerifte Ben Allah danım ve müminler benim nurumdandır, buyuruyordu. c) (4) İslâmın hakikati (5) Hazarat-ı hamse Her insân İslâm fıtratı üzere doğar buyuran efendimizin sözünü açıklıyor adeta... Ayrıca (5) hazârat-ı hamse nin özelliklerinin de insânda dürülü olduğu böylece ortaya çıkıyordu. Hücre zarından içeri girdik. Bu ne müthiş, bu ne harika bir laboratuardı. Hayretler içinde kaldım. Bütün elemanlar kendilerine verilen vazifeyi şuurla, muhabbetle ve itaatle yapıyorlardı. Dikkat ettim, bütün emirler çekirdek (nüve) denilen yerden çıkıyordu. Bütün sır buradaydı. Çekirdekten içeri girince hayretim daha da arttı. Burada kromozon denilen esrarengiz oluşumlar vardı. Kromozomlar genlerden, genler de D.N.A. denilen (asit + baz + şeker) moleküllerinden oluşuyordu. Bu moleküllerin de çeşitli birimlerde ve şekillerde bir araya gelmelerinden insândaki özellikler, karakterler ortaya çıkıyordu. Kromozomlarda adeta bir insânın kaderi gizliydi. Acaba bu D.N.A.lar a yan-ı sabitelerin yoğunlaşmış halleri miydi?... diye düşündüm. Kromozom sayıları her canlı türü içinde ayrı ayrıydı. 54 54
56 Acaba kaç kromozomdan oluşuyordum. Saydım 46, yani 23 çift. Demek ki bütün insân hücrelerinde 46 kromozom var. Not= ( Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz (23) sene Peygamberlik yapmıştır ve rû ya lar Peygamberliğinin (46) cüz-bölümünden biridir.) (Nakışçı Baba) ------------------------ 4 İslâmın hakikati İnsânın Allah c.c. zâtî sıfatlarını taşıdığına delildi bu. 6 Sıfat-ı Zâtiyye 10 bu sayı kemâlât-ı gösterir. Demek ki insân kemâlât üzere halkedilmiş. Âdem atamın bir kopyası olduğunu düşünmüştüm. İlk atamızdı, Hz.Allah Kûr ân-ı Keriym inde Âdem atamız için meleklerine, Ben yeryüzünde bir halife halkedeceğim buyurmuştu. Halife ne demekti? Halife yeryüzünde Allah adına faaliyet gösteren demekti. Vacib ul Vücûd kendi özelliklerini ve güzelliklerini seyretmeyi murad etmiş ve Âdem adını verdiği bir varlığı zuhura çıkarmıştı. Eğer bu varlıkta Allah a ait özellikler olmasaydı, nasıl Allah adına faaliyet gösterebilecekti?... Âdem ismi altında perdelediği bu varlığın hakikatını Allah cc Hz.Kûr ân da 15/29 beyan buyuruyor. Mealen, Ben ona ruhumdan üfledim. Peki neden bu halifeye Cenâb-ı Hakk Âdem ismini vermişti?... Âdem isminin mânâ âlemindeki şifresi neydi?... (Âdem) â a a (1+1) + (4) + â (40) = 46 insana has kromozon sayısı, yine aynı sayı çıkmıştı. 55 55
57 İncelemeye başladım. (4 + 6) =10 sıfırı kaldırdığımızda 1 kalıyor. Bu da bize görünen bütün varlıkların hakikatı gibi Âdem in hakikatinin de birden yani Ahadiyyet mertebesinden geldiğini gösteriyor. Bir kûdsi hadis-i şerifte Allah Âdemi kendi sûreti üzerine halketti diye belirtiliyordu.. O halde Allah cc kendinde bulunan bütün özellikleri ve güzellikleri en geniş biçimde Âdem de zuhura çıkarmış ve ona her mertebeden mekân vermişti. Çünkü Ahadiyet 13 mertebeden oluşuyordu. Bir de harflerden yola çıkarak bir merci bulabilir miyim diye düşündüm. a (Ahadiyet) (delil) â.(hakikat-ı Muhammediye = Allah c.c. zati tecellisi) Demek ki Allah c.c. zati tecellisi Âdem ile başlıyordu. Kromozomlarımı incelemekten kendimi alamıyordum. Bunların çekirdekte bulunuş şekilleri de enteresandı. bütün özelliklerimi, sırlarımı taşıyan bu nurdan iki derya..., Ahadiyyet mertebesinden çıkan abdiyyet ve rububiyyet deryaları mıydı? 56 56
58 Yoksa akl-ı kül ve nefs-i kül mü? Yoksa hayatımın devamını sağlayan zıt esmâlara ait deryalar mıydı? Bilim adamları artık kromozon ve genlerle uğraşıyordu. Tekrar dikkatimi 10 rakkamına verdim. Sıfır birin sağına gelince anlam kazanıyordu ve birin kendi etrafında kıvrılmasından oluşuyordu. Bu arada Âdem ile Adam arasındaki farkı da düşünmeye başladım. Âdem, cennette tamamen ulûhiyyet özelliklerine sahipti. Akl-ı kül zahirde nefs-i kül batında idi. Nefs-i kül ağırlıklı Havva anamız, Âdem atamızdan ayrılınca iki farklı cins ortaya çıktı. Her ikisi de cennetten yeryüzüne indirilince, Âdemiyyet hakikatleri yani Ahadiyyet hakikatlerinin sûretleri de yeryüzüne inmiş oldu. O halde akl-ı kül ağırlıklı Âdem atamızın sûretlerine Adam diyebiliriz. Arapça da Adam (Recül) Ýu şeklinde yazılır ve bilinir. 200 2 (00) 2 u 3 3 3 Ý- 30 3 (0) 5 3(5+3) = 53 a) 233 (2 + 3 + 3) = 8 (4 + 4) veya 8 sekiz cenneti gösterir. 53 - şifre sayımız. Bu hakikatlere kavuşunca dua ettim. İnşallah biz de Âdemler zümresine dahil oluruz diye. a dem e gelince yok mânâsına gelir. Kendindeki ilâhi hakikatlerden habersiz, bu dünyaya gelme amacının nefsani arzu ve isteklerini gerçekleştirme yeri olarak görenler, yani Hakk tan uzak olanlar da a dem 57 57
59 hükmündedir. Tıpkı birin solundaki sıfırlar gibi... yok hükmündedirler. 17.03.2003 Çok Muhterem Hocam, Evvela saygı, sevgi ve hürmetle ellerinizden öper, sağlık, sıhhat ve huzurlu günler dilerim. Efendim, 15.03.2003 Cumartesi akşamı kısa bir zuhuratım oldu, dilimin döndüğü Allah (c.c.)nün nasip ettiği kadar aktarmaya çalışacağım. 2 katlı oldukça büyük bir köşkteyiz. Katlar tahmini 50şer m 2, alt katın önünde de 20-25 m 2 büyüklüğünde su dolu bir havuz var. Sizinle beraber ikimiz üst katta çok büyük baklava yapıyoruz. Baklavanın büyüklüğü aşağıdaki havuz kadar. Öyle bir sistem oluşturuyoruz ki o büyük baklavayı üst kattan raylarla havuzun üzerine sürüyoruz. O anda siz bana bak bakalım bir eksiği var mı? diye soruyorsunuz. Ben de Yok hocam, kontrol ettim. Hatta baklavaların üzerine yeşil şam fıstıklarını çokça koydum, diyorum. Havuzun üzerine sürdüğümüz baklavayı (tepside omleti yukarı fırlatarak ters çevrildiği gibi) havuzun üzerine bütüncene ters çevirerek gönderiyoruz. Baklava hiç bozulup dağılmadan havuzun üzerinde duruyor ve hiç su dahi bulaşmıyor. Ondan sonra alt kattaki insânların yemeleri için iç kısma çekiliyor. Fakat nasıl olduğunu bilmiyorum. İçeriye çekerken yukarıdaki düz şekliyle hiç bozulmadan insanlara ikram edilmek üzere alt katın içine alınıyor. Tekrar hürmetlerimi sunarken Yüce Allah 58 58
60 (c.c.)dan sizlerden feyz ve bereketler ihsân etmesini niyaz ederim. Saygılarımla, yolcu 19.03.2003 Sayın Yolcu bey in dikkatine: Sayın Yolcu Bey kardeşimiz, 17.03.2003 tarihli faksınızı aldım, okudum, memnun oldum. Cenâb-ı Allah daha nice idrâkler vererek mânâ âleminde yolculuklar nasib etsin. İki katlı ev bir bakıma ef âl âlemi ile esmâ alemidir. Kendimizdeki zuhuru ise, birinci kat ef âl âlemi bedenimiz, ikinci kat ise bâtınımız olan rûh bedenimizdir. Ancak bilindiği gibi rûh, âlemimizin kendi içinde de derinlikleri vardır. Köşkün lüks olması değerinin yüksek olmasını ifade etmektedir. Önündeki havuz hayatın kaynağı olan suyu ifade etmektedir, diyebiliriz. Üst katta baklava tatlısı yapmamız Esmâ-i ilâhilerin zıt tesirli olanlarının dahi tatlıya dönüştüğü ve her bir baklava diliminin bir esma-i ilâhiyyenin gıdasına dönüşerek o ismin tatlısı olarak zuhura çıkışını ifade etmektedir, diyebiliriz. Mânâ âleminde zuhura gelen esmâ âleminin güzellikleri ef âl âlemine indirilirken aynıyle gelemez, bir mertebeden bir mertebeye geçerken, nüzül (inkilâb) yani değişme gösterir, bu yüzden ters yüz olur. Daha sonra idrâklere yansırken tekrar ters yüz olarak, 59 59
61 anlaşılabilmesi için asli halini alır, biz de böylece bazı şeylerin farkına varırız. Eğer böyle değişiklikler olmasa idi, o âlemde oluşturulan mânâları anlamamız mümkün olmazdı. Bu şuna benzer, nasıl bir fotograf makinesi evvelâ görüntü düz iken ilk çekişte tersi, yani arabı oluşur, fakat kağıt üzerinde tekrar vücud bulduğunda ilk evveline döner. İşte fotoğrafın son görülen dış yüzü evveline dönüştür, yani te vil i dir. Eğer bir fotoğraf sadece arab ına yani film inde kalsa bütün eşyayı yanlış ve ters görmüş oluruz. Ayrıca görüntü de net değildir. İşte bu yüzden âlemleri güzel ve gerçek yönüyle değerlendiremeyip hep hayalinde yani filminde kalıyoruz. O da bize yanlış bilgiler aktarmış oluyor. İşte bu bilgilerin aslına ulaşabilmemiz için filmin banyo aşamasını, kağıt üzerine naklini ve oradaki tespitini uygulamak zorundayız, ancak fotoğrafın aslını böyle elde etmemiz mümkün olabilmektedir. Biz de aslımıza ulaşmamız için hayat suyu ile banyo yapmamız gerekmektedir. Gerek gece, rü yalarımızı, gerek gündüz hayallerimizi, gerek okuduğumuz nesnelerin (asli) halini yani evvelini idrâk edip güzel bir fotograf gibi müşahede edebilmemiz için te vil ine yani mânâ evveline ulaşmamız gerekmektedir. Baklavanın alt kata alınması esmâ âleminin ef âl âleminde zuhur - gelişidir ve her baklavanın altında da bir sarı lira vardır, bulabilenlere ne mutlu ikramdır. Cümlemizden cümlenize sonsuz selâmlar. Hoşça kalın, hoşlukla kalın. Allah (c.c.) feyzler ikram etsin. (16/nisan/2003) El fakiyr Nakışçı Baba 60 60
62 Sevgili Nakışçı hanım ve Muhterem hocam. (16/nisan/2003) Nasılsınız, Yüce Allah tan iyi olmanızı temenni ederiz. İnşeallah yakında tekrar sizlerle birlikte olacağımız için hepimiz çok mutluyuz. Bir hafta önce biz de Ankara dan döndük. Hamdolsun güzel bir hafta geçirdik. Sizler de aramızdaydınız. Kızımızla sohbetlerimizin odak noktası sizlerdiniz. Hürmetleri var, ellerinizden ayrı ayrı öpüyorlar. Müsaadenizle bu konularda sayın hocam beni aydınlatmanızı rica edeceğim. Arabça dil kursu verilen bir vakfın dersine iştirak ettim. Görevli hoca hanım aynı zamanda sohbet de veriyordu öğrencilerine. Esintiler Muhiddin-i Arabi hazretlerinden geliyordu. Hoca hanım sık sık hocasından Dr. M. Derman Efendiden bahsediyordu. Tanıyor musunuz?... Efendim, esas öğrenmek istediğim meseleye gelince: Hacı Bayram Veli hazretlerinin henüz ziyaretine gidememiştim. Gece kısa bir zuhurat hasıl oldu., sessiz sözsüz sadece mânâları algılıyordum. Görüntüde yoktu. Hacı Bayram Veli diye hecelettiler ve bana sordular, Hacı Bayram Veli nin sırrı nedir? diye. Cevap vermeye ya da düşünmeye fırsat kalmadan uyandırıldım. Muhterem hocam, böyle sessiz, sözsüz zuhurat olabilir mi? Her velinin ayrı bir sırrı mı var? Varsa Hacı Bayram Veli hazretlerinin sırrı nedir? Neden bana böyle bir sual sorulmuş olabilir? (Özellikle merak ettiğim husus) 61 61
63 Hacı Bayram Veli hakkında çok menkibeler okumuştum ve ayrıca Bayramım imdi, Bayram edenler yar ile imdi sözlerini hatırlıyorum. Bu soruya benim nasıl bir cevap vermem gerekirdi. Acaba Pir Hz.lerinin (Hasan Hüsameddin Uşşaki) sırrı neydi? Zahmet olacak hocam, ama lütfen beni aydınlatır mısınız? Daha sonra ziyaretlerine gittim ama o kadar kalabalıktı, ki huzurlarında çok az kalabildim. Muhterem hocam size ve Nakışçı) hanıma Yolcu Bey ve oğlum Hixxxx le birlikte saygılarımızı, sevgilerimizi sunarız. Kevkeb 20 Nisan 2003 16 Nisan 2003 tarihli faksın kısa cevabıdır. Sayın Yolcu Beyin dikkatine: Sayın Kevkeb hanım, Faksınızı aldım iyi dileklerinize teşekkkür ederiz. Cenâb-ı Hakk cümlemize sağlık, sıhhat ve manevi ilimler nasib etsin. Baxxx kızımıza başaklar bereketini, Hixxxx oğlumuza hikmetli bir yaşam dileriz. Değişik guruplara gitmekte yarar vardır. İnsânın tecrübesi artar, faydalı olur. Dr. M. Derman beyi tanıyamadım. İnsânlara bâtın âleminden birçok bilgiler gelir. 62 62
64 Bunlardan (vahy) Peygamberlere, (ilâhi ilham) velilere, (ilham ve feraset) temiz müminlere gelir. Bu arada hayali eğitim alanlara (evham) gelir ki ayrılması oldukça zordur, kişiyi şüphe ve tereddüt içinde bırakır. Yanlış bilgiden Hakk a sığınırız. Gönül aleminden gerçek bilgi alınabilmesi için kişinin evvela kendini tanıması gerekir, sonra da, hayal ve vehimden arınarak tevhid bilgisiyle donatılması gerekir. Böylece gelebilecek bilgileri iyice ayırd ederek hangisinin hayal, hangisinin gerçek olduğunu ayırabilme kaabiliyyeti oluşur. Hatıralarımda da belirttiğim gibi bir gün Nusret babamın ziyaretine gitmiştim. O günün idrâki içerisinde okuduğum bazı kitaplardan çıkardığım notlarımı okumak için izin istediğimde müsaade edip sonuna kadar dinlemişlerdi. Nihayet okumam bittikten sonra; Daha ne kadar bu dedikodularla uğraşacaksın, Rabb ın sana ne dedi bana onu söyle, diyerek çok büyük bir gerçeği önüme koyarak hedefimi göstermişti. Allah c.c. onlardan razı olsun. Kitaplardan tabii ki bilgiler almağa devam edeceğiz, ama en sağlam, güzel ve taze bilgileri gönlümüzden almaya çalışalım. Hacı Bayram Veli ile ilgili tecelliniz bu babta küçük bir mânevi eğitimdir, araştırmaya ve tefekküre yöneltmektedir. Kaynaklar, Hacı Bayram Veli nin veliliğinden evvelki isminin Numan bin Ahmed olduğunu bildirmektedir. Bir Kûrb ân Bayramında Somuncu Baba 63 63
65 Hamideddin-i veli ile Numan bin Ahmed Kayseride buluşurlar. O zaman Hamideddin-i Veli iki bayramı birden kutluyoruz, buyurdu ve ona bayram lâkabını verdi. Hacca gidip, hacı da olunca hacı bayram daha sonra veliliği tescil olunca, yeni mânevi ismi Hacı Bayrm-ı Veli oldu. Allah c.c. lühü daha iyisini bilir ya, onun sırrı, sırrı bayram-ı kûrb ân dır, o da gerçek mürşitliktir ki ; tabilerine evvela nefs-i emmâre lerini, sonra levvâme lerini, sonra hayali mülhimelerini kûrb ân ettirebilecek gücü vermesidir. Hayatında da tatbik ettiği gibi, kendilerine kûrb ân edilme teklifi gelen tabileri onda ki; bu sırrı idrâk edemediklerinden zâhiren bedensel kûrb ân tatbikatı olacak zannıyla etrafından, iki kişinin dışında kalan herkes uzaklaşmıştır. A. Bayram-î eğer idrâk edersen sen bu âlemde Bu sırrın sırrına kimse eremez, lâkin illâ HUu! Diyerek hakikatine ışık tutmuştur. Her peygamberin, her velinin, hatta her müminin bir sırrı ve ağırlıklı olan bir husussiyeti vardır ki, bununla temayüz etmiş olur. Allah c.c.lühü daha iyisini bilir ya; Hasan Hüsamettin Uşşaki Hz.de (Ê- - Ö) ayn-sin-kaf (Ê-* - Ö) ayn-şın kaf, yani aşk, yani (lëç) hub sırrı ile aşikardı. Yine Allah c.c. lühü daha iyisini bilir ya; belki merak etmişsinizdir, el fakiyr bizim de mazharımız (sırrı necat)tır, ki her mertebeden kurtuluştur. Daha fazla malumat Terzi Baba kitabımızda vardır. 64 64
66 Sorularınızı kısaca özetlemeye çalıştım, daha sonra fazla malûmat vermek ümidiyle şimdilik bu kadarla yetiniyorum. Allah c.c. lühü cümle gönüllerimize genişlik versin. Nakışçı Hanım ve ben; Yolcu Beyin, sizin ve çocuklarınızın sağlık ve sıhhat ile hayat sürmenizi temenni ediyoruz. Hoşça kalın. Nakışçı Baba Not : Bundan sonraki sohbetlerinizi (kasede) kayda almağa çalışın, daha sonra tekrar dinleme imkânı olur, başarılar dilerim. 22 Temmuz 2003 Muhterem hocam, Mutluluğum doruğa çıktı. Bunu kelimelerle ifade etmek çok zor. Ama yazmadan da duramadım. Nasılsınız efendim? Birkaç gün önce Nakışçı hanımla telefon konuşmamızda her ikinizin de iyi olduğunu öğrenince çok sevinmiştim. Sizlere nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Fususul-Hikem le ilgili çalışmalarınızı da iyi ki kaset yapmışsınız. Böylece hepimiz istifade edebiliyoruz. Nasıl biz hazla hem kitaptan takip ediyor, hem de dinlediğimi anlatmak mümkün değil. Adeta bir sünger gibi o bilgileri vücudumun emdiğini hissediyorum. Bir an geliyor içimde hissettiğim cereyanla ayağa fırlayıp bulunduğum mekanda turluyor, bir an geliyor hayretimden uzun süre öylece kalıp devam edemiyorum. Yolcu bey bazen hafta sonları geldiği için annemin da bana hiçbir zahmeti bulunmadığı için mekân deseniz çok müsait olduğundan Yüce Allah tan bundan daha fazla ne istiyebilirim ki Efendim? Âdem bahsini henüz bitirebildim. İnşeallah 65 65
67 anlayabilmişimdir ve inşeallah unutmam. Gönlüm isterdi ki efendim her bölümün sonunda siz muhterem hocam tarafından sözlü, yazılı yoklama olayım da ne kadarını idrâk edebilmişim, bunu tespit etmek isterdim. Ta çocukluğumdan beri içimde bilemediğim bir şekilde Yüce Allah a karşı bir sonsuz sevgi hissederdim. Bundan yedi sene önce C. Hakkın göz rahatsızlığım nedeniyle İzmir-Ankara-İstanbul hastanelerinde beni terbiye ettiği, eğitime tabi tuttuğu o günlerde dahi gönlüm çok hüzünlü olmasına rağmen Yüce Allah a olan sevgimde bir eksilme olmuyordu. Ama o güzel gözümden ayrılmak da pek kolay olmamıştı. O celâl esmâlarının ardından, böylesine muhteşem cemâl esmâlarının gelebileceğini nereden bilebilirdim? C.Hakkın sevgili Nakışçı hanımla siz Muhterem hocamı karşıma çıkarıp, Vahdet bilgilerini sizlerin kanalıyla bana lutfedip, o kırık gönlümün eskisinden çok daha güzel bina edileceğini nasıl tahmin edebilirdim ki? Bilseydim herhalde o zamanlar çok üzülmezdim. Muhterem hocam, 53 yaşında bu muhteşem eserle tanışmak nasib oldu. Allah izin verirse Eylül başına kadar burada olmak istiyorum. Bu süre içinde ne kadarını inceleyebilirim bilmiyorum. Sene içi çalışmaları çok yoğun. Geceleri ders hazırlığı, sohbet hazırlığı ve ev işleriyle geçiyor. Bu esere devam edebilmek için gruplardan birisini çok üzüleceklerama bırakmam gerekecek. Tavsiyelerinizi rica edebilir miyim? Fikrinizi almadan tatbikata girmek istemiyorum. Efendim bu arada geçen hafta bir minibüs tutarak sohbet dinlemeye gelen Baxxxxxlı kardeşlerimin size ve Nakışçı hanıma hürmetleri var. C.Hakkın Misafirlerin geliyor, onları memnun etmen için bütün 66 66
68 gayretlerini sarfet, emrini duyar gibi olmuş ve o tertemiz kardeşlerimi memnun etmeğe çalışmıştım. Efendim bir kardeşimin zuhuratıyla il kez karşılaştığım için onu cevapsız bırakmıştım. Belki bize kerih gibi görünen şeyin bilemediğimiz bir anlamı vardır diye affınıza sığınarak yazıyorum. Bir kişi avret yerini görürse bunun bir anlamı var mıdır? Rahim esmâsının tecellisi olabilir mi? Kıymetli vakitlerinizi alıyorum amma, iki hafta kadar önce bir zuhurat hasıl olmuştu, müsaadenizle onu da yazayım. Bir oda ve büyükçe bir masa var ortada. Siz giriyorsunuz. Masanın başına oturuyorsunuz. Üzerinizde beyaz uzun bir elbise, başınızda beyaz bir fes var. Bembeyaz sakallarınız bir hayli uzun. Gözleriniz simsiyah ve ürperti verici. Pir görünümü hissi geliyor içime. Bana elinizi uzatıyorsunuz. Talim yaptırmam gerekiyor, diyorsunuz. Uzattığınız sağ eliniz çok büyüktü. Diz çöküp, saygıyla uzattığınız elinizi öpüyorum. Mektubunu bitirirken hürmetle, ailemle birlikte ellerinizden öperiz, saygılarımızı sunarız. Sevgili Nakışçı hanıma da engin sevgilerimizi iletiriz. Kevkeb 05.08.2003 Sayın Kevkeb Hanım, 22 Temmuz tarihli mektubunuzu aldım, okudum memnun oldum. Günlük meşguliyetler içerisinde ancak sıra geldi, birkaç satırla cevaplamaya çalışayım. Yaşadığınız hal ve duygularınızı anlıyorum. Cenab-ı Hakk daha da ilerilere götürür inşeallah. 67 67
69 Bulunduğunuz coğrafya gerçekten her şeyi ile çok mükemmel, aslında dünya çok mükemmel, ancak insanoğlu ihtirası yüzünden bu mükemmel âlemi kendine zindan etmekle meşgul bulunmakta. Âdem (a.s.) fassında belirtildiği gibi âdem (a.s.) yeyüzünde görünmesi kıyametin ilk alâmeti, Aleyhisselâtu vesselâm efendimizin ıkra hükmüyle risâlet-i alması ise yedinci günün başlaması ve kıyamet hükmünün faaliyete geçmesidir. Cenâb-ı Hakk bu âlemleri altı günde halk etti, içinde bulunduğumuz ( gün) yedinci kıyamet günüdür. İşte biz de de mertebe-i Âdemiyyet zuhura çıktığında Âdem-i mânâ hayal cennetinden beden arzına indiğinde yani oluşumları orada görüldüğünde o bedende de kıyametin kopacağı ümidi oluşmuş olur. Kişi ancak böylece kıyamet hakikatinin gerçeğini anlamaya başlar. Kıyam bilindiği gibi ayağa kalkmaktır. Kıyam et bir emirdir, yani ayağa kalk demektir. Nereden ayağa kalkacak?... tabii ki düşmüş olduğu benlik anlayış ve idrâkinden olacaktır. Bunun oluşmasının alâmeti de Âdem-i mânânın yeryüzü beden mülkünde görünmeğe başlamasıdır. Kemâli ise yedinci günü yaşamasıdır. (Kim ki zikrimizden uzaklaşırsa ona maişet darlığı verir, ahirette de a ma olarak halkederiz.) Ayet inin ihtarı altında olmaktansa dünyada iken basiretimizin açılarak ilim ve gönül gözlerimiz ile ilâhi vechi her nesnede seyretmek güzelliği olsun. Bir gün gelecek bütün eller ayaklar başlar gözler elden gidecek, beşer görüşü kalmayacak, kimler ki, Hakk görüşünü kendilerine şiar edinip değerlendirmişlerse bu yağ tabakası gözlere ihtiyacı kalmayacak. 68 68
70 Bir can versen, sana bin can, verir Allah diye ne güzel söylenmiştir. Demesi kolay tabii, başına gelen bilir derler. Şurası muhakkak ki Allah kulunu gereksiz sıkmaz. Sıkıyor ise mutlaka kulunun hayrınadır. Belirttiğiniz 53 sayısı çok manidardır. Bilindiği gibi 53 bizim mânâ âleminde şife sayımızdır. Yaz sonuna kadar düşündüğünüz gibi tefekkür ve ilim çalışmalarınıza devam edin. Şehre döndükten sonra da durumunuzu, gücünüzü tekrar gözden geçirin. Bence üstünüze aldığımız ve ümit verdiğimiz kimseleri yolda bırakmak olmaz, çok mahzun olurlar. Ancak yorgunluğunuz da fazla olacağından sohbetlerin aralarını açarak öylece devam etmeğe çalışın. Meselâ her hafta yaptığınız sohbetlerinizi iki haftaya çıkarın veya bazı gurupları ayda bire indirin, duruma göre böyle bir düzenleme yapabilirsiniz. İnşeallah gayretini, hazmını, kolaylığını verecektir. Yolcu bey gibi anlayışlı ve ortak değerlere sahip bir hayat arkadaşınızın olması ne büyük bir imkândır. Allah razı olsun, her işinde dünya ahiret başarılar versin. Misafirlerinizin gelmesi tabii ki çok güzel. Sevilen yere gelinir, onlar Hakk ı talep eden taliblerdir. Eğer taleb edileni vermez isek (imkân dahilinde) o zaman bir cimri hükmüne girmiş (verdiğimiz rızıklardan infak edenler) hükmünün dışına çıkarak infak etmezler ihtarı ile karşı karşıya kalmış oluruz ki, böyle bir ihtardan Allah (c.c.) bizleri korusun. Zuhuratta kişinin avrat yerini görmesinin yorumu, gören kişinin yaşantısı ve anlayışı ile mertebesi ile ilgilidir. 69 69
71 Tabii ki bu tür zuhuratlarda seyr-i sülûk oluşumunda görülür ve tabiidir. Nisâ ve racul azalarının ne sûretle görüldüğü de yorumlara etken olur. Şeriat mertebesinde avret yerininin görünmesi nasıl ayıp değerlendiriliyorsa tarikat mertebesinde de yaklaşık olarak öyle değerlendirilir. Hemen örtülmesi, perdelenmesi yoluna gidilir. Bir kimse dinden habersiz nefsi benliği içerisinde yaşıyorsa, o hale düşkünlüğünün yansıması olarak düşünülebilir. Eğer bir kimse gerçekten hakikat ve marifet mertebelerinde yaşıyorsa, anlayış ve bakış açısı çok değişir ve o uzuvların şeriat ve tarikat bakışı içerisinde görülen kerihliğinin ne derece ulvi olduğu inkilâbına dönüşmüş olur, ki gerçek aslı da budur. Ne yazık ki insân oğlu hiç bir değerini gerçeği ile ölçememiş sadece dışında şeklinde kalmıştır. Anne, annelik vasfına o mübarek mahrem yeri ile ulaşmıştır. Oradan iki oluşum zuhur etmektedir. Biri küçük abdest dediğimiz bir sıvının çıkması, diğeri ise âlemin müstesna varlığı olan insanın o mahalden dünyaya teşrif etmesidir. Başka hiçbir şekilde yol yoktur. Sûn-i bebekler bu kaideyi değiştiremez. O halde bu anlayış içerisinde muhterem olan ananın (ki; her ana muhteremdir,) hakikat ve marifet mertebesinden tarifini yapmak istersek, şöyle ifade etmek zorunda kalacağımız aşikardır. Anne, ilâhi zâtın mahlûk görünümü üzere perdelenmiş halikiyetinden başka bir şey değildir. Baba ise, memur hükmünde görünen âmir dir. Beşer perdesi ile hükmünü yürüten akl-ı kül ün o mahaldeki zuhuru, (venefahtü) nün aktarıcısıdır diyebiliriz. 70 70
72 Bir bakıma sizin de düşündüğünüz gibi anne, rahim, baba ise rahman esmâsının zuhurudur. Her ikisini de bünyesinde bulunduran ise Allah esmâsının zuhurudur ki ilki Âdem (a.s.)dır. Zâhiren bu tür insânlara (Hünsa) (Hünsa-i müşkile) derler. Gerçekten de çözümlenmeleri, anlaşılmaları çok zor ve müşkildir. İşte böylece gönül âlemindeki gönülden ilmi ve muhabbet alışverişleri sırasında hangi cinsten olursa olsun veren rical, alan nisa hükmündedir. Ancak bu sohbetlerden (veled-i kalb) kalbin oğlu dünyaya gelir ki bu da Âdem-i mânânın yeryüzü arzına inmesidir, diyebiliriz. Zuhuratınız güzel, zâten işimiz hep talim etmek. Cenâb-ı Hakk cümlemize kendi gerçek idrâk ve yaşantısını nasib etsin. Yolcu beye, size, Baxxx kızımıza, oğlumuza sonsuz selâmlar ederim. Ayrıca Nakışçı hanımın da hepinize ayrı ayrı selâmları vardır. Hoşça kalın. Nakışçı Baba Not= Görüldüğü gibi (2003) senesinin sonuna doğru bu yazışmalar sona ermiş iletişim seyrelmiştir. Daha sonraları müstakil hareketler görülmeğe ve bazı muvaffakiyyetler neticesinde farkında olmadan kendisinde benlik oluşturmağa başlamıştır. Bu haller bazı şikâyetlere sebep olmuştur. Bu hallerini kendisini incitmeden dolaylı olarak anlatabilmek için, kendisiyle birlikte görevli diğer kardeşlerimize de aşağıdaki eğitim yazısı gönderilmiştir. Bundan sonraki gelişmeler ikinci bölümde gelecektir. 71 71
73 İKİNCİ BÖLÜM Böyle güzel ve mahviyyetle başlayan bir seyr in görev verildikten sonra nasıl bir benlik ve enaniyyet e dönüşebildiği ibret ve üzüntü ile takib edilecektir. Sayın Kevkeb ve Yolcu ile olan yazışmaların dosyasıdır. Tarafsız olarak bilgilerinize sunulur. Aşağıda ki dökümanların asılları dosyamızda dır. Artık gizlenecek bir şey kalmadığından bilgilerinize sunulmasında bir mahzur da kalmadığından doğru bilgiye ulaşılması bakımından bu dosyanın hazırlanması uygun görüldü. Selâmlar. (Hadiseler aşağıda ki eğitim e mail-i ile başlar.) BİSMİLLâHİRRAHMANİRRAHİYM Esselâmün aleyküm ve rahmetullah: Hakikat-i Muhammed-î yolunda görevli olan sevgili vekil evlâtlarımız. Cenâb-ı Hakk ın seçmiş olduğu zâtına giden tevhid ve irfaniyet yolunda başarılarınızın devamını dilerim. Allah ın takdiri, yüce Peygamberimizin emri, pirlerimizin himmet-i, ve bizlerinde gayretleri ile yüklenmiş olduğumuz şerefli görevlerimizi bizden sonraki nesillere ulaştırmak ve her geçen gün idrâklerimizi daha ilerilere 72 72
74 götürerek, Bâtıni mânâda ki gelişimlerimizi her gün biraz daha ilerilere götürmek zorundayız. Bu anlayış içerisinde hizmetlerimizi daha iyi yapabilmemiz için aşağıda ki hususların içtenlikle özet olarak cevaplandırılmalarını istiyorum. (1) Şimdiye kadar neler yapabildiniz?: (2) Yapmak isteyip de yapamadıklarınız?:(ne sebep ile?) (3) İyi yaptığınızı zannettiğiniz hususlar nelerdir?: (4) İyi yapamadığınızı zannettiğiniz hususlar nelerdir?: (5) Çevreden gelen ikaz ve tavsiyelere açık oldunuz mu?: (6) Yaptıktan sonra pişman olduğunuz; keşke yapmasaydım dediğiniz fiilleriniz veya sözleriz oldu mu? Oldu ise, hangi husus veya davranışlarınızdır?: (7) Bizden bekledikleriniz nelerdir?: ( Varsa açık olarak ifade edebilirsiniz) (8) Daha iyi neticeler alabilmemiz için varsa, temenni ve tavsiyeleriniz nelerdir?: (Lütfen bildiriniz) Yaz tatilinden de istifade ederek bu hususların bir buçuk ay içerisinde cevaplandırılarak (posta) veya (e mail) ile gönderilmesini bilgilerinize arz eder şimdiden başarılar diler ve teşekkür ederim. Ekrem Kublay, Müjdat baba dostu, Kâmil Ökmekler, Abdülvahit, Gustavo Martinez, Yolcu, Huzeyfcan, Fe xxxx, halit dolma yılmaz, Kaxxxx Sema, Zerrin Ülbe Kevkeb, Hasan Can, Yasemin Koral, Enver Arı, Nuray çetin, şerif Kır. 73 Nakışçı Baba Cabulka 73
75 Yukarıdaki soruların cevapları gönderilenler tarfından nezaketle cevaplandırıldılar. İlgisi olmadığı için buraya onları almıyorum. Sorular ve istişare yazısına Kevkeb hanımdan gelen cevaptır. Muhterem hocam: Bu satırları yazarken sizler mübarek beldelerdesiniz. Üç aylarınızı, geçmiş Regaib kandilinizi kutlarız, hürmetle ellerinizden öper, saygılarımızı sunarız. Göndermiş olduğunuz mail-i Yolcu beyin bilgisayarından alamadık. On beş yirmi gün sonra ancak Baxxx kızımız bize iletti. Yoğun misafir trafiği nedeniyle bu gün gönlümüzdekileri kâğıda dökebildik. Cenâb-ı Hakk ın zâtına giden tevhid ve irfaniyyet yolunda bizlere vesile oldunuz, Allah (c.c.) lühu sizlerden razı olsun. Allah ın takdiri; yüce Peygamberimizin emri, Pirimizin himmeti, siz muhteremlerin de gayretleri ile bu şerefli görevi acizane yerine getirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Hakikat mertebesinden baktığımızda, yapabildiklerimiz, C.Hakk ın takdiri, murad-ı İlâhisi, ilmi ezelide programlanmış istidat ve kabiliyyetlerimizin emr-i ilâhi ve emr-i teklifi ile faaliyyet e geçmesi diye düşündüğümüz için şunu yaptık demiye dilimiz varmıyor, Hakk a bakan ismimiz neyi gerektirdi ise, halka bakan ismimiz de onu yaptı diye düşünüyorum. Bu şerefli görevden önce de istek üzere sohbetlerimiz oluyor idi, hazırlanıp veriyor idik, kolaydı. Zira sorumluluğu yoktu. Fakat bu şerefli göreve 74 74
76 başlayınca uykusuz geceler de başladı efendim. C. Hakk ın kendi kendisiyle olan münasebetinden başka bir şey olmadığını idrâk etme anlayışına nail olunca ve Mesnevi-i Şerifteki! > Bu ben ve biz dediğimiz taayyünat-ı kendin ile hizmet oyununu oynamak için düzdün< sözlerini anlayınca, bu şerefli görevin ne kadar özel ve güzel olduğuna şahid oldum. Mektebin adı çok güzeldi, tıpkı kurucuları gibi. (İrfan Mektebi.) Mektep demek, önce eğitim sonra öğretim sevgi ve şefkat, özveri demekti. Daralan gönüller, bunalan ruhlar, bu mekânda felâh bulmalıydı. İnsanları seviyordum, özellikle talebeleri. Kaç yaşında olurlarsa olsunlar. C.Hakk her varlığı kendi şakuleleri üzere indirdiğine göre, demek ki; bize de bu görevle ilgili özellikler vermişti, yani öğretmenlik sevdirilmişti. Elhamdülillâh: İnsanlar çok yakınlarında bakkal olmasına rağmen süpermarketleri tercih ediyordu.çünkü o mekânlar temiz, düzenli, disiplinli, yeniliklere önem veren, en önemlisi de her aradığını bulma özelliğine sahiptiler. Evet bu mektebin bu şubesi de öyle olmalıydı. Sorunlu kişiler çok çalışırsa, elemanlar da ona göre davranır, anlayışı içinde, C.Hakk ın verdiği şevk ve azimle çalışmalarımıza başladık. C. Hakk ın Kûr ân-ı Azimüşşanın da buyurduğu gibi > hiçbir dabbe yoktur ki, Rableri onları nasiyesiyelerinden tutmuştur ki; sırat-ı müstakiymleri üzere yürütür< Ve F. Hikem deki, > her bir mevcudun sülûku kendisinde müteayyin olan Hakk iledir. O mazharın Rabb ı hassı nın tedbirine muhalefetine mecali yoktur< Demek ki, emr-i iradî ve 75 75
77 emri teklifî bura da bir başka zuhurunu devreye sokuyordu. C. Hakk ın ne müthiş senaryolarıydı bunlar. Çalışmalar devam ettikçe hayranlığım artıyordu. Aradığımı bulmuştum. Efendim netice, olaya isneyniyyet mertebesinden baktığımızdan bu mektebin bu şubesinde şimdiye kadar tefsir, Arapça, siz muhteremlerden aldığımız tevhid bilgilerini istidad ve kabiliyytli olanlara anlatma, özümleme çalışmaları, ayrıca bu şerefli görevi bizden sonra ki; nesillere taşıyabilecek özelliğe sahip olanlara da imkân tanıyarak onları yetiştirme çalışmaları, eş çocuk, büyüklerle olan aile münasebetleri sağlıklı ve ahenkli yürümesine ağırlık veren, gıybet dedikodu gibi yapılan hasen işleri silip süpüren illetli hastalıklarla savaşma yöntemleri, fizik, kimya, biyoloji, astronomi, sosyoloji, psikoloji, konularından ihtiyaca binaen bilgileri içeren kalp tasfiyesi, nefis teskiyesinin önemini vurgulayan sohbetler yapıldı. Bilassa Hadîs-i Şerif başta olmak üzere çeşitli tasavvuf eserlerinden bilgiler aktarıldı. Sohbetlerimizi dört mertebeden vermemizi tavsiye etmiştiniz. Bu tavsiyenizi uygulamaya çalıştım efendim. Ayrıca C.Hakk ın dilemesiyle İzmir ili ve dışındakilerle birlikte farklı yaşlardan (15/87) farklı çevrelerden gelen, eğitim, anlayış ve beklentileri farklı olan iki yüzü geçen bir cemeatimiz oluştu. Cemeatimizin büyük bir kısmını (hassaten Baxxxx-Tixx-dexxx) sohbetlerinize getirmeye başarılı olamadım. Beylerine göre erkek şeyhe bağlanmak sakıncalı, kendilerine göre, bey, bayan bir arada oturmak sakıncalı, zamanla değişeceğini umuyorum. 3 üncü ve 4 üncü sorulara içimden bir cevap bulamadım. 76 76
78 5. Çevreden gelen ikaz ve tavsiyelere açık olmaya çalıştım çünkü o ikaz ve tavsiyelerin de geldiği mahaller Hakk tan gayri değildi, ona fıtratım daha yatkındı. 6. Elbette efendim. Oldu. O fiiller çıktıktan kısa bir süre sonra nasıl oldu da bu fiiller benden çıkabildi diye çok acı, sıkıntı, pişmanlık duymuşumdur. Cenâb-ı Hakk ın huzuru İlâhisinde içim yana, yana gözyaşlarımla af ve mağfiret dilediğim anlar çoktur. O yaşadığım anlar da güzeldi, bilemiyorum, belki o pişmanlıkların duyulması da bir nimetti, gerekiyordu. Böyle olmasaydı Efendimiz (s.a.v.) >Pişmanlık tevbedir< buyururmuydu? Bu sorunuzu şu ikilik beyitle bitirmek istiyorum. (Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime. 7. Teşekkür ederim efendim. 8. Nisan ayından sonra sıcaklar arttığı için, leb-i deryadan çıkan inci ve mercanları tutmak güçleşiyor. Gençlerimizin beyleri de Çarşamba ve cum a günleri izin veriyorlar bu hususları belirtmek istedim. C. Hakk tan sizlere sağlık ve afiyetler dileriz. Siz fedakâr büyüklerimizle uzun yıllar birlikte olmayı temenni ederiz. Çünkü sizleri çok seviyoruz efendim. evlâdınız Kevkeb >>imza<< Saygılarımızla. Vekil Not= Aynı mektup içinden çıkan ikinci bölümdür: Muhterem hocam: =özel= 77 77
79 Bakmayın size hocam dediğime. Hayatımın her devresinde önemli rolü olan babacığımı kaybettiğim sene C. Hakk sizi ikram etti, gönlümde ki;o baba manâsının yeri boş kalmadı. Bu ek bilgiyi yazıp yazmama hususunda çok tereddüt ettim, ama sağ duyum ağır bastı ve yazmağa karar verdim. Üç senedir sohbetlerimize devam eden, ne zaman ne yapacağı belli olmayan iyi niyetli, sadık sevecen ünüversite talebesi olan Ay kızımız bilgisayar arcılığı ile muhterem N..hanımla sohbet ediliyor. N hanım kendisine yakın davranan bu kızımızla iyi niyetli olarak dertleşme ihtiyacı duyuyor. Kendisine kimseye söylememesi için sıkı sıkı tenbih ederek hakkımda yaptığınız konuşmaların bir kısmını, duyduğunuz rahatsızlıkları önce kapalı sonra açık olarak sorulacağını anlatıyor. Fakat kızımız yaşı gibi kabı da dar olduğu için taşıyamıyor. Bu konuşmaları bilgisayardan kâğıda dökerek belgelendiriyor ve T.hocası vasıtasıyla bana eletiyor. (Sizler umreye gitmeden çok önce) Böyle bir davranışın sebebini de bizi kırmamak için yaptığını izah ediyor. Tabii böyle bir davranışın son derece sakıncalı olduğunu bir kere daha tekraralanmamasını tenbih ettik. Şahsıma karşı ne kadar hassas olduğunuzu biliyorum efendim. Kul kusursuz olmaz derler, yanlış anlaşılmalar olabilir diyorum. Mevlânâ Hz. buyurduğu gibi <mezahirde olan ihtilâf ve niza esmâ beyninde ki, tezat ve tegayündendir. Bu tezat ve tegayün emri itibaridir. Zira cümlesi ayn-ı vahide de müzmehildir. Bu belirlenmiş zuhur yerleri Hakk ın aynasıdır. Hakk onlarda esmasıyla meşhuddur. Bu tezâdı görüp hayrette kal, marifete dal> Buyurduğu gibi doğruluğuna inanarak 78 78
80 yaptığınız şeyler siz muhterem büyüklerimizin açısından olmayabilir. Yazışmada ki rahatsızlıkları saygıyla karşılıyorum. Bunlar sizlere olan sevgim ve saygımda bir değişiklik getirmez. Ama kızımız da olduğu gibi bunları duyan evlâtlarımız da olabilir. Zira birkaç sene önce sizinle tanışmak için gelen ama sonradan hakkınız da uygunsuz şeyler yazan A..beye hepimiz tepki göstermiştik, sizde, bizde, açıklama getirmiştiniz. Böyle zıd fikirlerin ve görüşlerin çıkmasının Allah esması tahtında olması gerektiğine. Muhterem hocam, her ne konu da olursa olsun, sorularınızı cevaplamaya hazırım efendim. Önce orada rahatsızlık duyulan hallerimize açıklık getirdim, yazmıştım, sonra vazgeçtim. Sizden gelenlere yazmayı uygun gördüm. Acizane bir ricam var efendim. Bu yazdığım ek bilgiyi okuduktan sonra imha etmenizi rica ediyorum. Dosyalarınızın içinde lütfen kalmasın. İkincisi de efendim, eğer edebe aykırı düşünmezseniz şahsımla görüşümle ilgili rahatsızlıkları acaba sadece ve sadece benimle paylaşırmısınız. Bu sene çok yoğun bir katılım oldu cemaatimize, Yorulduğumu hissettim. Ve son Çarşamba toplantısında cemaatimize, önümüzde ki sene içinde ki yeni projemizi açıklamıştım efendim. Size de uygulamayı koyup denedikten sonra arzetmeyi düşünüyordum, sırası geldi sanırım. Evde kendime zaman ayırabilmek ve Cabulsa dışındaki şeriat ve tarikat ağırlıklı yaşantısı olan cemaatle biraz daha yakından ilgilenebilmek için, burada ki, ağırlıklı çalişmaları istidatlı yetiştirdiğimiz evlâtlara bırakıp, yanlarında olmayı, destek olmayı, faaliyeti onlara bırakmayı düşünmüştüm. Cemaatim bu açıklamamdan pek hoşnut olmamıştı ama denemeye 79 79
81 karar vermiştim. Görev taksimi yaptığım evlâtlarımıza da tatili fırsat bilmelerini tavsiye etmiştim. Bu belgeler elime geçtikten sonra bu kararımın isabetli olduğunu anladım efendim. Sizce de uygun mu? Hürmetle ellerinizden öperim muhterem hocam. Vekil evlâdınız Kevkeb <imza> Not= Yukarıda ki mektubun cevabıdır: Bismillâhirrahmânirrahiym: (13/09/2007) Sayın Kevkeb Hocanım: Görevli kardeşlerimizin hepsine ve aynen size de göndermiş olduğum emal-i mizin karşılığı olan mektubunuz, bir müddet sonra da Yolcu beyin de aynı mail-in kendine göre cevapladığı mektubu geldi. Her zaman yaptığım gibi, o gün de postadan gelen mektup, tebrik, davetiye, fatura, gibi olan şeyleri, sizinkileri de alıp açmadan eve götürdüm. Ben akşamları eve gidince o gün Nüket hanım kimler aramışsa bana söyler cevap verilecek olanları ayırır sonra cevaplarız. Bende o gün bana gelen postaları alır eve götürür ve şu kimselerden şu mahiyette (gerek zuhurat, gerek bir konu hakkında, istişare gibi) gelenleri kendisine bildirir gece olunca değerlendirme yaparız. Günlük tabii halimiz budur. Sizlerin mektupları geldiği zamanda aynen tabii olarak bu haller yaşandı, gelen evrakların hepsi okunmak üzere eve götürüldü, yemekten sonra açılıp okunmağa başlandı (1) ve (2) kinci yaprakları okuyup bitirmek üzere iken elimizde ki, kâğıtların içinde bir de 80 80
82 =özel= diye ifade edilen ayrı bir yaprak olduğunu fark ettik ve tabii olarak merakla okumağa başladık! Başladık ama keşke böyle hiçte özel denecek mahiyette olmayan bir özel yaprak gelmeseydi de bizde onu hiç okumamış olsaydık. O özel yaprak herhangi bir kişiden gelmiş olsaydı çok fazla üzerinde durmazdık, sizin durumunuzda olan bir kişiden gelmesi, bizde tahmin edemeyeceğiniz kadar çok hayal kırıklığı ve tahribat yaptı. Bilhassa, zâten çok hassas bir yapıya sahip olan Nakışçı hanım yönünden. Demek ki; ya biz sizlere, bu güne kadar hiçbir şey verememişiz, veya siz gereken hassasiyyet-i oluşturamamışsınız. Günlerdir, gecelerimiz uykusuz, günlerimiz hüzünlü geçmekte ve bu şoku atlatmağa çalışıyoruz. Şimdi size biraz mâlûmat vermeğe çalışacağım, mektubunuza karşılık cevâbî mektubumu okuduğunuz zaman, korkarım ki, şiddetle tepki gösterme yoluna gideceksiniz ancak, mektubumu en azından sonuna kadar sakince okuyup, eğer olacaksa o zaman tepki gösterirsiniz diyeceğim. Ama ben yine de her zaman olduğu gibi (etteenni) diyeceğim ve mümkün olduğu kadar sakin ve tarafsız bir değerlendirme yapmanızı tavsiye edeceğim. Talihsiz mektubunuzu okuduktan sonra yöntemimde bir değişiklik yaparak sizi incitmemeğe çalışarak, misallerle belirtmeyi düşündüğüm, yanımızda da yapmış olduğunuz ve duyduğumuz bazı olumsuzluklarınızı belirtmek istiyordum. Ancak özel yaprağı okuduktan sonra bu kararımı değiştirerek olanları ayniyle vâki ve misalsiz olarak bildireceğim. Çünkü misallerle vakit geçirmeğe sebep kalmadığı ve zâten anlaşılamayacağı da görülmektedir. Bütün görevli ihvan kardeşlerimize ve size de gönderdiğim mail (sadece sizin için hazırlanmıştı ve 81 81
83 tek muhatabı sizdiniz) ancak sizi korumak ve sadece siz muhatap alınmış hissi camia içerisinde oluşmasın, örtü olsun diye Yolcu bey dahil bütün görevli olan kardeşlerimize de bu mail-i göndererek, yok yere kısmen de olsa onları da tedirgin ve meşgul ettim. Gönderilen mail-in de sadece (6) tıncı sorusu hedef soruydu, diğerleri yine tali, örtü ve kamufle sorular idi. Hatırlarsanız o soru şöyle idi. (6) Yaptıktan sonra pişman olduğunuz; keşke yapmasaydım dediğiniz fiilleriniz veya sözleriniz oldu mu? Oldu ise, hangi husus veya davranışlarınızdır?: Sorusuna mektubunuzda ki cevabınız aynen şöyledir. (6) Elbette efendim oldu. O fiiller çıktıktan kısa bir süre sonra nasıl oldu da bu fiiller benden çıkabildi diye çok acı, sıkıntı, pişmanlık duymuşumdur. Cenâb-ı hakk ın huzuru ilâhisinde içim yana yana göz yaşlarımla af ve mağfiret dilediğim anlar çoktur. O yaşadığım anlar da güzeldi bilemiyorum, belki o pişmanlıkların duyulması da bir nimetti gerekiyordu. Böyle olmasıydı Efendimiz (s.a.v.) <<Pişmanlık tevbedir>> buyururmuydu? Bu sorunuzu şu iki beyitle bitirmek istiyorum. Kimseye etmem şikâyet, Ağlarım ben halime. Ancak verdiğiniz bu cevap sorunun açık cevabı değil, halinizin duygusal yönden dışa vuruşudur ve benliğinizde olan yönüdür. Tahlil edildiğinde daha henüz mutmain olmamış bir kâlp, yapmak istemediği halde nefs-i emmârenin hükmüne girerek bir fiili işlemek ve o işlenmiş fiilden sonra da nefs-i levvâme mertebesinden pişmanlık duyarak kendini levm eden kişinin hali olduğu açık olarak görülmektedir ki; sizin durumunuzda olan bir kimsenin hâli olmaması gerekir. 82 82
84 Ayrıca, özel yaprakta belirttiğiniz: Bu ek bilgiyi yazıp yazmama hususunda çok tereddüt ettim (ama sağ duyum) ağır bastı, ve yazmağa karar verdim. Diyorsunuz ama ne yazık ki, işte orada da çok yanlış bir karar vermişsiniz, çünkü sizin (sağ duyu) diye vasıflandırdığınız, belki yine biraz ağır olacak ama, nefs-i emmârenizin sizi (sağ duyu) diye kamufleörterek yaptırttığı, irfaniyyet yolunda kesinlikle yapılmaması gereken bir fiili işletmiş olduğu açık olarak görülmektedir. Evet az da olsa bir (sağ duyunuz) varmış ancak onu dinlememişsiniz, üzerinizde tesiri olamamış, belirttiğiniz ilk satırda (tereddüt ettim) dediğiniz, işte gerçek (sağ duyunuz) sizi tereddüte, sükûnete yönlendirmeğe çalışan yönünüz idi. Onu dinlemediniz, (sağ duyu) diye örtülen ise tamamen nefsâni duygularınızın gücü idi ve onu dinleyerek bu olunmazın içine girildi. ( Bu hususa tekrar dönmek üzere yolumuza devam edelim) Az yukarıda da belirttiğimiz gibi, eğer (6) tıncı soruya zaman, zaman da, olsa bizimde içinde bulunduğumuz gün ve gecelerde tarafınızdan ortaya konmuş, ancak olma-ması gereken fiil ve davranışlarınızı geriye dönüp bir tahlil neticesinde gerçek (sağ duyu) nuzla falan zaman, falan yerde, galiba ben şu fiili ve şu davranışı yanlış yapmışım, bir daha yapmamaya gayret ederim inşeallah, diyerek o fiilleri açıkça ortaya getirerek ifade etmenizi beklerdim. Sadece içinizde yaşadığınız zıt duyguları cevap olarak değil. İşte bu tür işlenmiş ve yaşanmış hadiseleri, birer misaller sahnesi içerisinde bir küçük senaryo şeklinde ikinci (yani bu aşamada) siz olsaydınız bu sahnede nasıl hareket ederdiniz? Diye sizi tefekküre yöneltmeğe ve sizi incitmemeğe çalışarak, yapılan fiillerin ne derece 83 83
85 isabetli veya isabetsiz olduğunu nazikçe size; sizi muhatap almadan belirtmek idi. Peki bu yazışmaları ne sebeb ile yapma ihtiyacını duydunuz? Derseniz, tek sebebinin gerek müşahedeli ve gerek şikâyet babında olmayan görüş ve duyumlarımızdır. Bu sıkıntılarımızı böyle misalli kurgu sahnelerle size belirtip, bu hususta siz olsaydınız nasıl davranırdınız diye sorarak, sizi sahne üzerinde tefekküre yönlendirerek oradan şahsınız, şahsınıza kıyas yaparak, yapılan yanlışlıkları biz söylemeden bu şekilde tefekküre yönlendirerek, kendinizin, kendinize bildirmesi yoluyla size ifade etmek idi. Her ne kadar siz yaptığınız muvaffakiyyetlerden ve çoğaldığınızdan bahsediyor iseniz de, gördüklerimiz ve duyduklarımız bunu böyle söylemiyor gelenler olduğu gibi gidenlerin de olduğu anlaşılıyor. İşte bu yüzden mâlûm mail-i size ve hiç ilgileri olmayan o kişilere de sırf sizi incitmemek ve yerinizi korumak niyetiyle ve yapılan yanlışlıkları kişiyi muhatap almadan misallerle o kişiye nezaketle iletmek idi ki, bu da ayrı bir eğitim yöntemidir. Halkımız arsında bu tür anlatımlar (sana söyleyeyim kızım sen anla gelinim) diye çok kolay anlaşılır bir biçimde ifade edildiği mâlûmdur. İşte bu niyetle gönderilen mail-in cevabının içinden o talihsiz =özel= yaprak çıkınca ve içindekiler okununca, daha tam güzel bir tefekküre ulaşılmamış olunduğu anlaşılmış oldu. Görüldüğü gibi sadece bilgi yetmemekte bu bilgilerin hâle ve hayata geçirilmesinin gereği de ortaya çıkmaktadır. Aksi halde küçücük bir rüzgâr zayıf temelli ve yaşantısız bir ilim binasını kolayca zorlayabilmektedir. 84 84
86 Mektubunuzdan sonra gördüğümüz yanlışlıkların dışında da daha geniş bilgi edinme ihtiyacı duyunca ayrıca yeni araştırmalar da yapmağa karar verdim, aslında böyle bir şeye niyetim yoktu, zâten gözümüzün önünde cereyan eden hadiseler bize yetiyordu. Ancak iyi niyetimiz ve hoş görümüz bunları örtüyor idi, fakat bu hadiseden sonra olaya ciddiyyetle eğilerek daha geniş ve gerçekçi yönden incelemeğe karar verdim bir çok araştırmalar yaptım, ne yazık ki, tahminimden çok daha fazla bir hayal kırıklığı ile karşılaştım yakınınızda olan birkaç kişiden başkalarının ifadeleri ne yazık ki, beni çok zorladı. Cabulsa ya her geldiğimizde mutlaka tarafınızdan bir olumsuzlukla, bilerek veya bilmeyerek karşılaşıyorduk ve hiç kimseye hissettirmeyerek (gerçi görenler görüyor idi) ama biz hiçbir şey olmamış gibi, fakat üzüntü ile ayrılıp daha sonra evimizde onu hazmederek unutmağa çalışıyorduk. Bu hadiseleri sizi incitmemek için yukarıda da bahsettiğim gibi misallerle anlatmayı düşünüyordum. Şimdi bunların bir kaçını açık olarak anlatmaya çalışayım çünkü olay bu hale geldi. Şimdi, zamanımızdan biraz geriye gidip, Tac-ı şeriflerin giydirildiği o geceyi hatırlamaya çalışalım. Gözlerinizi kapatarak biraz düşünün bakalım, nasıl bir sahne hatırlayacaksınız. Not= Ancak sayfayı çizgili yerden katlayarak alt kısmını şimdilik okumayınız. Aranan şeyi: Yani edep dışı yanlışı görebildiniz mi? Görebildiniz ise tefekkür ederek şimdi tekrar sayfanın geri kalan kısmını kaldırıp tefekkürünüz ile yazılanları karşılaştırınız bakalım nasıl değerlendirmişsiniz, çıkan sahne sizin düşündüğünüz 85 85
87 gibimi? Yoksa aşağıda tarif edilen gibimidir? --------------------------------------------- Biz o geceyi hep iki haliyle hatırlarız, birincisi; uzun senelerin emekleriyle meyda-na getirilmiş olan bu değerlerin hazzı ve yolumuzun devamını sağlamaya dönük çalışmalarımızın bir aşama daha ilerilere götürülmüş olması idi. İkinci hâli ise o gece yapılan ve aslında hiçbir gece ve zamanda yapılmaması gereken fotoğraf çekilme hadisesi idi, o hadise talihli gecenin talihsiz bir oluşumu idi ve sorumlusu da sizdiniz. Sizden başka orada (4) halife daha ve bir de o hilâfetleri veren kimse vardı, onlar ve orada bulunan cemaat, sizin yanınıza üşüşen birkaç kişi ile birlikte her kesin gözü önünde ( Yolcu beyi de davet ettiniz ancak o gitmedi) tamamen özerk, ayrı, müstakil bir gurup oluştu. Sanki başka halife-halifeler, hilâfet veren kişi, ve kişiler yokmuş gibi hareket edildi, ve bir sürü fotoğraflar çekildi bu hal gerçekten genele karşı çok büyük bir edep dışı hareket idi. Her kes birbirine baktı durdu, o anda orayı terk etmek vardı fakat ortalığı bulandırmamak için hiçbir şey yokmuş gibi mutlu gecenin mutsuz sonu gelsin de çıkalım diye bekledik durduk, sizden başka kimse bu hâle yönelmedi. Şimdi bu bakışla yer değiştirerek, bizim ve diğer tac-ı şerif giyenlerin ve cemaatin yerinde siz olsaydınız nasıl davranırdınız. Düşünün ve ayrıca hadiseye dışarıdan ve bîtaraf olarak bakın bakalım nasıl bir sahne görüp nasıl değerlendireceksiniz. O geceden sonra hep bekledim, belki o gecenin heyecanı içinde bu edep dışı hareketin farkında olamamış olabilirdiniz, o hâl geçtikten sonra yapılan 86 86
88 hatanın şuuruna varılır da özür dilenir diye. Ancak bir şeyden özür dilemek için o şeyin evvelâ farkına varılması gerekmektedir.bu hadiseyi tahlil etmenin farkında bile olunmadığı anlaşılıyordu. Bir diğeri, yine evvelce geldiğimiz bir zamandı yanılmıyorsam (Gazi emir) diye bir yere Hasanın akrabalarından birinin evine gitmiştik, hatıralarınızı yoklarsanız her halde sizde hatırlarsınız. İçeriye girdik oturmağa yerleşmeğe çalışırken anne kim anne kim? diye sormağa başladılar ve tanıdıklarınız sizi gösterdiler, yanınızda oturmağa çalışan Yolcu bey de şaka yollu bende babayım dedi. Bizde az ileride Nakışçı hanımla bir kenara sıkışmış vaziyette, koltuk üstünde duran bir yastık değerince orada yokmuşçasına sessiz bir şekilde oturmakta idik. Yine ortalığın huzurunu bozmamak için bu hale de tahammül ettik, ancak N. Hanım daha fazla oturamadı balkona çıktı gitti ve ev sahibi de mecburen onun yanına gidip ilgilenmek zorunda kaldı ve sohbet olsun diye çağırdığı evinde sohbet dinlemeden geceyi geçirdi. O hal içerisinde olabildiği kadar sohbet yapılmağa çalışıldı ve bu hadisenin farkında olan kimseler de, gece nasıl bir hale dönüşecek diye diken üstünde oturdular ve kalkıp gidildi. Orada (1) anne ve (1) baba vardı bu hadise sizin bu anneliği vaktinden evvel yersiz nasıl benimsediğinizin açık ifadesidir. Ayrıca o gece zâxxxx nin de yaptığı davranışta edebe hiç uygun değildi. Bunları belki hatırladınız belki hatırlayamadınız ancak hatırladı iseniz, tekrardan olayı bîtaraf olarak incelerseniz yapılan büyük hatayı belki bulabilirsiniz, aslında onu bulmak için âlim olmaya da gerek yoktur. Ve yine Cabulsa dan döndükten sonra günlerce bunu da hazmetmek için uğraştık ve yine sizden, belki olur ya, diyerek bir özür açıklaması bekledik ama böyle bir şey de olmadı. Bir diğeri; Son geldiğimizde N.. hanıma takındığınız 87 87
89 tavır hiçte Hakk edilmiş bir tavır değildi, yine kendisi gerginliği yumuşatmak için gerekli olmadığı halde mânen sizin anne niz olduğu halde sizden yani mânevi kızından (fizik yaşı kaç olursa olsun) özür diledi. Aslında mutlak mânâda sizin özür dilemeniz gerekmekteydi. Haaa şimdi anne deyince aklıma sizin fiziki anneniz geldi, üstüme vazife değil, özel aile yaşamınız bu ama işte, gözde görüyor. Tanıştığımız günlerden beri fiziki annenizi hep yanınızda görüyoruz ama acaba Süleyman beyin İzmir de hiç mi akrabası, tanıdığı yok? Onun akrabalarından hiç birine rastlamadıkta. Sadece bir gün iş yerinde otururken bir kişi çay getirdi o zaman Süleyman bey bu benim kardeşimdir, diye tanıttı, bir akrabası olarak onu gördüm de merak ettim gerçi benim üstüme vazife değil, neme lâzım, ne ilgilendirir ki, geçelim. Evet yine ayni netice Cabulka dan döndükten sonra bu hadiseyi de hazmedip geçiştirmek epey zamanımızı aldı, ama böyle değişik vesilelerle hatırlandıkça yine aynı ızdırab-ı veriyorlar. Bir diğeri: Son gelişimizin son gecesiydi ertesi gün uğurlamaya gelemeyecek olan (isim vermeden) iki bey yakınımız akşamdan uğurlamaya gelmişler idi hoş beşten ve hayırlı yolculuklar diledikten sonra gittiler. Cabulka ya döndüğümüzün ikinci gecesiydi bilgisayarı açmıştım, bizi akşamdan uğurlamaya gelen kardeşlerden biri biraz hüzünlü ve üzüntülü olarak sıkılarak yazı ile bir soru sormağa çalışıyordu: Şöyle ki; (O akşam biz sizi uğurlamaya gelirken Süleyman beyden izin almamız gerekiyor mu idi?) Şeklinde idi bende, (nereden icabetti bu soru) diye sorduğumda, Ülker hanımın böyle söylediği, yani bizi uğurlamaya gelirken o iki arkadaşın Süleyman beyden izin almaları gerektiği bildirilmiş. Bir yolcuyu uğurlamaya diğer bir 88 88
90 yolcunun gitmesine diğer bir yolcudan niye izin alınması gerekli olsun ki; Zaman zaman siz dahil otobüse uğurlamaya birçok insânlar gelir bunlarda ellerine birer İzin kâğıdı alarak mı? Gelmeleri gerekiyor. Bunu da anlayamadım doğrusu!.. Tuhfet-ul Uşşakî de yazar, (sâlikler hiçbir şekilde özel işlerde ve angaryada kullanılamaz) diye. (Bu söz sizce de doğrumudur acaba)? Evet şimdi, böyle bir giriş ve başlangıçtan sonra =özel= in özetle incelenmesine gelelim. Bu =özel= yaprak bir açıklama veya bir izah ve mazeret değil doğrudan doğruya açık bir şikâyettir. Sözlerinizden anlaşılıyor ki; daha evvelce (sevgi dolu Nakışçı hanım) diye bahsettiğiniz kimseden, şimdi ise (dedi kodu dolu N.hanım) diye bahsettiğinizin farkında mı idiniz acaba? Keşke bunları kendisine bildirseydiniz de ben bu işe taraf olmamış olsaydım. Şikâyette bulunduğunuz (N..hanım) bütün ihvânın (sultan anası) olduğu gibi aynen sizinde (sultan ananız) idi. Nişanlandığımız günden bu günlere kadar yaklaşık (45) sene (45X365=16,425) gün geceli gündüzlü, karda kışta, soğukta sıcakta, hastalıkta sağlıkta, bu yolda benimle beraber yürümüş, rahatını rahatsızlığa, ihtiyacı olduğu halde elinde ki imkânlarını dervişlerin hizmetine sunmuş hayatını bu işe vakfetmiş, fakir zengin hiç ayırdetmemiş, en az benim kadar da bu yola hizmet etmiş, hanımlarla olan bağlantıları o oluşturmuş, sohbet günlerini ve yerlerini o tanzim etmiş hiçbir şekilde gurur kibir yapmamış, kıyafetine ve her şeyine dikkat etmiş, ve bunları aynen devam ettirmekte ve sağlığı el verdiği kadar da devam ettirecektir. Siz onun, benim için neleri ifade ettiğini, ne yazık ki, hiç anlayamamışsınız. Öyle anlaşılıyor ki, (Terzi Baba 1) kitabını okumamışsınız herhalde, eğer okumuş olsaydınız (50,51,52) nci sayfalarda ki, (N anne) şiirini okur onun indimizdeki yerini ve nasıl bir saygınlığı 89 89
91 olduğunu kolayca anlardınız. Eğer okuduysanız iyi değerlendiremediğiniz ortaya çıkmaktadır. Diyelim ki; hakkınıza tamamen haksızlık yaparak, bir gün dedi kodu yaparak (1) eksi not aldı. (16,425-1=16,424) (16,424+) artının yanında eksi (1) in ne hükmü olur ki; Yanlış bir değerlendirme yapmak istemem ama mektubunuzda da belittiğiniz pişmanlıklarınızdan ve diğerlerinden ötürü sizin haliniz nicedir iyice bir düşündünüzmü? Bende sizi her yaptığınız yanlış işlerden dolayı Yolcu beye şikâyet mi etseydim? İyi olurmuydu? Eğer şikâyet etseydim sizin tepkiniz ne olurdu acabâ hiç düşündünüzmü? O talihsiz ifadelerinizi okuduktan sonra gecelerimiz uykusuz, gündüzlerimiz halsiz, yorgun geçmeye başladı, yeni yeni hazmetmeğe çalışıyoruz. Yoksa tepkimiz çok daha fazla olabilirdi. Size yaptığımız (ettenni) tavsiyesini bizde kendimiz uygulamaya çalışıyoruz. Siz kendiniz hakkın da bir tahlil yapın bakalım şu kısa denecek kadar az olan birkaç senenin içerisinde kaç gününüz isabetli karar ve düşüncelerle, kaç gününüz hırs, kin, benlik ve yanlışlıklarla ve haksız yere kâlp kırmalarla geçmiştir. Hiç düşündünüz mü? Ayrıca bu işin; yani (N.hanımım) gizli dedikoduculukla suçladığınız meselenin asıl kaynağı da (sizsiniz) çünkü konuşulanlar, sizin fiil ve davranışlarınızdır, eğer o fiil ve davranışlarınız olmasa idi, (N..hanım) neyi kiminle konuşacaktı,? Olmayan bir şeyden nasıl bahsedilebilir ki;? Her şeyden evvel suçlu aranıyorsa ilk sırada siz varsınız. Çünkü konuşulan fiil ve davranışlar sizin eserlerinizdir. Bir eseri ortaya koyan mı suçludur? Yoksa o eser hakkında konuşanlar mı? Varın siz düşünün. 90 90
92 Diyelim ki bu dedikoduyu (N..hanım) benim isteğim üzerine, sizi imtihan için yaptı o zaman ne olacak? (ülker yıldızı) dendiği zaman iyi güzel olacak, (şu şu fiiller yapılıyor) dendiği zaman dedi kodu, çirkin, kötü olacak? Nerde kaldı tasavvuf, nerde kaldı nefs terbiyesi? Hani her şey haktı? Hz. Mevlânâdan aktardığınız cümlelerle bize ders veya akıl vermeğe kalkışacağınıza evvelâ onları kendi nefsinize öğretebilseydiniz sizin için çok daha hayırlı olacakmış. Bu yapılan konuşma hakkında da, (bu tezad-ı görüp hayrette kal, marifete dal) sözünü gerçek mânâ da anlamış olsaydınız bu işin marifetinde kalır hayrete dalar sadece tefekkür eder eliniz ne kaleme, ne kâğıda gidemezdi. Bu tür sözler bazı kişilere göre değil herkese göredir, bunları kişiler evvelâ kendilerinin tatbik etmesi, ondan sonra başkalarına bu ibarelerle tavsiye etmesi daha gerçekçi olurdu. Yoksa o sözler sadece karşı taraf için mi; yazılmıştı?.. (A.beyin) haline gelince o hadise bir yönüyle bu hadiseye örnek gösterilemez, çünkü o hadisede ki kişi bizim dışımızdan bir kişiydi, ve fiili açık olarak ortada idi. Hz. Mevlânâ nın ifade ettiğiniz yazısı yapılanlara uygundur, bizde o gün ona öyle davranıp gereğini yerine getirmiştik. Aslında bu hadiseyi de diğer yönüyle kısaca örnek verelim. Sizin yazınızdan alarak. (A.beye) hepimiz tepki göstermiştik sizde bizde, açıklama getirmiştiniz. Böyle zıt fikir ve görüşlerin çıkmasının Allah ın esması tahtında olması gerektiğine. O zaman aynı netice bu hadise hakkında da geçerli olamaz mı?.. (N.hanım da o anda size zıt bir isimle faaliyyet göstermişse ve sizde yukarıda belittiğiniz aynı tepkiyi bu kadar eğitimden sonra göstermişseniz, bu tepki (N.hanımın şahsında, bir ismi yönüyle Allah a yapılmış olmuyor mu?... 91 91
93 Yine sizin ifadenizle: ( Önce orada rahatsızlık duyulan hallerimize açıklık getirdim, yazmıştım, sonra vazgeçtim.) Bu ifadeler aynen sizin, ve çelişki dolu keşke daha evvelce bunları açıklamış olsaydınız daha gerçekçi olurdu, zâten bu istenmişti.. Sizden istenen sadece mail-in cevabı idi dervişliğin adabı sadece sorulan sorulara cevap vermektir, kendiliğinden bir fikir üretmek değil. Tabiiki fikir üretilecek ve üretilen bu fikirler istişare edilecek doğruluğu tasdik edildikten sonra gerektiğinde tatbikata konacaktır. İmha edilmesini istediğiniz =özel=yaprak ne yazık ki; her hangi bir şey sahibin-den çıktıktan sonra onun hükmünden çıkmış olmaktadır, eğer çıkması istenmiyorsa onu göndermeyip sadece kişinin kendinde kalmalıdır. Çıktıktan sonra ise onunla ilgisi kalmamaktadır. Başına her şey gelebilir. Sayfa sonuna doğru yazdıklarınızdan, yorulduğunuzu evde kendinize zaman ayırmak istediğinizi, gençlere görev taksimi yaptığınızı belirtiyorsunuz. Bütün bunların tarafımızdan (istifa) etmek istediğiniz şekli ile yorumlanıyor, iyi yaparsınız en kısa zamanda kısaca bir istifa mektubu yazarsanız, ifademizde ihvanlarımıza bizde istifa ettiğinizi söyleriz, makul bir ayrılış sebebi olur. Bu özet yazılar sanırım yeterli olmuştur, daha fazla vaktimde yok bu kadarla bitirmeğe çalışıyorum. Şimdi gelelim yapılması lâzım gelen işlere. (1) daha evvelce de iletildiği gibi, bütün toplantı sohbet ve dersler durduruldu. (2) sizin de ifade ettiğiniz gibi sadece Cabulsa dışından geleceklerle ilgilenebilirsiniz. 92 92
94 (3) Talebe Ayxxxx ve Tüxxx = Uşşaki defterinden silindiler. (4) Şu anda her kes bireysel olarak derslerini yapacaklar, ve doğrudan bize bağlandılar. (5) daha sonra yeni uygulama belirlenecek. (6) Ayrılmak isteyenler hür iradeleriyle ayrılabilecekler. (7) Kalanlar ise kendi rızaları ile kalıp kalmayacaklarını kendilerine uygun yollarla bize ulaştıracaklardır. (8) En kısa zamanda Baxxxx kızımıza aşağıda ki yazıyı telefonla bildirip hemen bana mail ile sizin tarafınızdan göndermesini söylerseniz inşeallah hayırlı olur. Mail metni. Sayın hocam: Çok yorulduğumdan ve evimi ihmal ettiğimden görevimden affımı dileyerek istifamın kabulünü rica ederim. Selâmlar saygılar. Kevkeb Bu yazılar (3) nüsha olarak hazırlandı, biri bizde kaldı, diğere size ve üçüncüsü de Yolcu beye postalanacaktı fakat bu düşüncemden, onu da daha fazla üzmemek için göndermekten vazgeçtim. Eğer siz gösterirseniz daha gerçekçi olur zannediyorum. Vaktiyle onun da görmesinde yarar olur çünkü nasıl olsa bir gün her hangi bir vesile ile haberdar olursa herhalde daha iyi olmaz kanısındayım. Hayatta ilk yapılması gereken şeyin aile huzurunun sağlanması gerektiğini de düşünüyorum. Evvelâ bireyin kendi içinde sûlh, sonra aile de, sonra da 93 93
95 çevre de kurulacak sûlh ile güzel bir hayat yaşanacağının aşikâr olduğu kanaatindeyim. Bura da yazılarıma son verirken, eğer yersiz bir şey yapılmışsa; vatandaş Nakışçı hanım ve Nakışçı bey, Vatandaş Kevkeb ten özür dilerler, ve ne kadar hakları varsa herkese olduğu gibi size de helâl ederler. Sizde o gün helâllık dilediniz, vatandaş Nakışçı hanım ve Nakışçı bey size bütün haklarını helâl ettiler, ancak helâllık dileyenin bir kusuru olması lâzım geldiğinden ve o kusurdan da özür diledikten sonra helâllık istenmesi adaba daha uygun olanın bu olduğu bilinen gerçektir. Ancak Nakışçı annenin ve Nakışçı Baba-efendi Babanın ne yapacağını bilemeyiz. Cenâb-ı Hakk, cümlemize hayırlar ihsan etsin ve yaptığınız güzel şeylerin mükâfatını bol, bol versin. Vatandaş Nakışçı hanımın ve Nakışçı beyin, vatandaş Kevkeb-e karşı hiçbir kırgınlıkları yoktur. Keşke bu işler hiç bu hale gelmeseydi, şu an siz dahil bütün ihvanlarımızın elinde tevhid-î hakikatlere dair neler varsa onların hepsi, bizim lisanımızdan fakat Nakışçı annenin elinden sunulmuştur, sizlere (Yedullah) olmuştur. O olmasaydı siz yine ilk tanıdığımız eski öğretmen Kevkeb olarak kalıp hayal âleminde yaşayıp gidecektiniz, bu gerçekleri de düşünebilseydiniz daha iyi olurdu zannediyorum. Ancak tekrar edelim vatandaş Nakışçı hanım ve Nakışçı bey her kese daha baştan bütün haklarını helâl etmişlerdir, kimse bundan endişe etmesin. Hoşça kalın, hayırlı Ramazanlar, herkese selâmlar. İlgisi dolayısıyla Yolcu beyin bir müddet evvel gördüğü ve belki size de anlatmış olabileceği bir 94 94
96 zuhuratı vardı. Ben kendisine o iki maddelik tebliği telefonla bildirince o da bana zuhuratını kısaca anlattı hâl ile ilgisi olması dolayısıyla onu da yazmayı uygun gördüm, şöyle ki: Uyku ile uyanıklık arası gibi bir şeydi (bana vekilliğimin alındığı ve Mexxxx kaxxxx verildiğini bildirdiler.) Demek ki gördüğüm buna imiş dedi. Bende kendisine kısaca yorumunu yaptım. Demek ki bu işler vatandaş Nakışçılar ın işleri değilmiş. Size bu mevzu ile ilgili daha evvelce, Baxxx kızımız ile yapmış olduğumuz bir istişareyi de göndermek istiyorum, inşeallah faydalı olur. Bütün gayretlerim sizi korumak içindi. Sevgili kızım Baxxx: Bende her zaman mail lere bakamadığımdan ve vaktimin de darlığından bu mail-i ne de ancak cevaplamağa vakit bulabildim. Babanlar hakkında yaptığın değerlendirme çok güzel olmuş, ancak zannediyorum baban sana annen hakkında bunlardan daha başka sıkıntılarının da olduğundan her halde bahsetmemiş. Aslında bunlar benimde bildiğim şeylerdi ben belki sana annenle ilgili diğer sıkıntılarından da bahsedebilir düşüncesiyle daha ziyede babanın o konulardaki düşüncelerini anlamak istemiştim, ama demekki onlardan bahsetmeye gerek duymamış. Ancak sen endişelenme zaten çok mühim şeyler de değiller. Şöyle ki! Annen de, sanki, vekillik görevin aldıktan sonra, bazı değişikliklerin olduğufarkedilmeğe başladı. Kendine yönlendirdiğimiz kişilere vekilliği değilde, belki farkın da olmadan asilliği gibi şeklinde davranmağa başladığı kısmen de olsagörülür hale geldi. Bu da tabii olarak dikkat çekmeye başladı bizim orada bulunduğumuz zamanlarda ve mekânlarda da ve bize karşı da aslında hiç bir 95 95
97 zaman olmaması gereken bizim de şahit olduğumuz ve onaylayamayacağımız hadiseler oldu, ayrıca yaptığımız bazı araştırmalar da halinin böyle olduğu istikamette idi. Babanın da hoş görmediği gibi çok özel işler de dervişlerin çalıştırılmaları gibi ki, (yolumuzda angarya tamamen yasaktır.) Netice olarak bu hususları ne annen ile ve nede baban ile karşılıklı görüşmüş değilim çünkü daha henüz o aşama da değil ancak bazı şeylerin farkında olduklarını zannediyorum. Sana daha sonra ki aşamalarda bunları izah edeceğim inşeallah. Hani geçenlerde Gustavoya aracılığın ile bir mail göndermiştim, o mail de annenin ve babanında ismi olduğu dikkatini çekmiştir o mail ismi yazılı olan kişilerin hepsine gitti. Gayemiz kimseyi incitmeden kişiye kendi kendini eleştirme yolunu açarak varsa eğer eksiklerini kendi kendinde olarak farkettirmektir. Bu maillerin cevaplarını aldıktan sonra az daha değişik mahiyette biraz daha derinliği olan birer mail alacaklar gerçek halleri o zaman daha açıklığa kavuşmuş olacaktır. Bu aynı zamanda sistem içi bir eğitimdir. Eğer o mail-in kaydı duruyorsa bir daha, daha yakından okuyuver, özellikle (6) tıncı soruyu incele zaten diğerleri yardımcı sorular o ise ana fikir ve davranış sorusudur, her kesin bilhassa annen ve babanın o soru hakkındaki düşüncelerini bekliyorum. sevgili kızım seninde özel sorunların da olduğu halde birde bu tür dolaylı sorunlarla da meşgul ettiğim için kusura bakma hele konu annen baban olunca, ancak bizimde (Rabb ımıza) karşı sorumluluğumuz olduğundan hadiseleri takip 96 96
98 etme miz gerekiyor. Bize öğretilen doğru yolda yürümemiz ve her kesin hakkını korumamız yolundadır. Ve tabir şöyledir. Kurallara uyulmuyor ise (Darılan darılsın yolumuz bozulmasın) anlayışı iledir. Birde sana Gustavo hakkında onun adresinden mail gödereceğim bir zahmet ona da bakarsın. Cenâb-ı Hakk her türlü işlerinde kolaylıklar versin, bunlarında yine senin emanetinde olduğunu tabiiki sölememe gerek yoktur. Cenâb-ı Hakk yolunu açık gayretini devamlı etsin hoşça kal sağlıkla kal kızım: Nakışçı annenin de çok çok selâmları vardır. >From: basak millik <baxxxxxxxx@hotmail.com> >To: nakışçıbaba13@hotmail.com >Subject: selamun aleykum >Date: Tue, 12 Jun 2007 07:26:25 +0000 > Kevkeb hanım tarafından yukarıdaki mektuba verilen cevaptır Muhterem Hocam, Mektubunuzu aldım defalarca okudum.mektubunuzda belirttiğinizin aksine şiddetli tepki göstermedim ancak okuduğum her satırda çok şaşırdım, çok üzüldüm ve birçok duyguyu beraber yaşadım. Sonrasında ise haze min fadli rabbi dedim ve duygularımı bir kenara bırakarak yazdıklarınızı anlamaya çalıştım. 97 97
99 Mektubunuzda kendimi sizin yerinize koyarak okumaya çalışmamı söylemişsiniz, ben her sözünüzde olduğu gibi bunu da elimden geldiğince yapmaya çalıştım. Bende sizden acizane rica edeceği, şu sorumun yanıtını ; Bu bahsedilen olayların hiçbirinin farkında bile olmayan, derdi gücü İlim, Hak, Görev olduğundan gözü başkaca şey görmeyen birinin her şey bu raddeye gelinceye kadar, kaplar dolup taşıncaya kadar yolunu takip etmeye çalıştığı Mürşidinden şimdiye kadar bu konularla ilgili en ufak, açık bir uyarı almadığı için ne olduğunu şaşırması ve haksızlığa uğradığını hissetmesi ve kırılması yanlış mıdır? Şimdiye kadar gerek Muhterem N.. Hanım gerek Siz benden açıkça ne istediniz de ben ikilettim veya yapmadım? Bunları bilinçli farkında olarak yaptığımı nasıl düşünebilirsiniz? Sanırım siz de nezaketinizden bunları direk söylemediniz eğer zamanında benim göremediğim, farkında olamadığım davranışımdaki bu rahatsızlıklar sizler tarafından direk bildirilmiş olsaydı özür diler, tekrar etmez ve bu tür olaylar karşısında daha dikkatli olurdum. 98 98
100 Anlıyorum ki nezaketiniz ve latifliğiniz bunların direk söylenmesine engel oldu tüm halifelerinize gönderdiğiniz ve aslında muhatabı sadece benim olduğumu söylediğiniz e-mail gibi. O mailinizin özellikle 6. sorusuna dikkat çekmişsiniz, aslında o soruya verdiğim yanıt bütün bu olup bitenlerden bihaber olduğumun işaretidir. O soruyu bütün bunlardan habersiz gayet yazıldığı gibi algılayıp yanıt vermeye çalışmıştım. Yoksa bunları farkında olsaydım olayların zaten bu raddeye gelmesine çoktan engel olurdum. Tac-ı Şeriflerin giydirildiği gece ile ilgili nasıl bir sahne hatırlarsınız diye sormuşsunuz, ben o gecenin mutluluğunu ve bana verilen bu büyük sorumluluğunun heyecanından başka bir şey hatırlayamadım. Tekrar ediyorum efendim eğer fark etseydim hatamı hemen akabinde tamir etmeye çalışır bir daha benzer bir olayın olmasına izin vermezdim. Beni daha çok üzen ise bunu içinizde saklayıp hazmetmeye çalışmanız. Keşke Tekirdağ a dönüşünüzde uygun bir lisanla bunu bana anlatabilseydiniz. Gaziemir olayında ise bulunduğumuz odaya giren beyler Kevkeb anne kim? diye sormuşlardı Hocam, hanımları dersli olduğundan ve toplantı konuları evde de konuşulduğundan merak etmişlerdi. 99 99
101 Yoksa tüm cemaate, toplantılarda, sohbetlerde Mürşidlerimizin sizler olduğunu söylerken sizleri ikinci plana atmayı nasıl düşünebiliriz! Son geldiğinizde ise N. Hanıma davranışlarımın nasıl olduğunu ve N Hanımın neden benden özür dilediğini hâlâ hatırlayamıyorum. Fiziki annem hep yanımdadır doğrudur. Yolcu Beyi ise tanıdık veya akrabalarından Cabulsa da ve dersli olan sadece 2 kişi olduğundan ve onlar da fırsat bulduklarında toplantılara katıldıklarından rastlayamamış olabilirsiniz. Otobüs uğurlama meselesine gelince tamamen verdiğim bilginin yanlış anlaşılması ve yanlış aktarılması sonucu meydana gelen talihsiz bir bilgilendirmedir. Yoksa, böylesine saçma, hiçbir ölçeğe dayanmayan bir açıklamayı nasıl yaparım? (Sâlikler hiçbir şekilde özel işlerde ve angaryada kullanılamaz) sözü şeksiz şüphesiz doğrudur. Buraya gelen sâlikler özel işler söz konusu olduğunda sâlik olarak değil ihtiyaç sahipleri olarak kendileri gelir ve 100 100
102 maddi veya mânevi olarak karşılıklarını alıp giderler. Durumu iyi olanlara da hediye olarak mutlaka karşılıkları verilir. Muhterem Hocam, şimdiye kadar ki konular bir yana özel olarak yazdığım yazıya gelince, kendim yazmış olmama rağmen başka bir yazıdan mı bahsediliyor şüphesi ile kendi yazdığım yazıyı defalarca okudum. Yazımın içinde bırakın direk söylemeyi dedikoducu imasını bile göremedim o amaçla yazmadım. Tam tersine yanlış anlaşılmasın diye farkında olarak yapmasam da oluşan bu rahatsızlıklara saygı duyduğumu dilimin döndüğünce açıklamaya çalıştım. Şikayet etmeyi benimle ilgili bir konunu başkaları ile paylaşılmış olmasından dolayı çok üzülsem de bunun sizlere olan sevgimi ve saygımı değiştirmeyeceğini özellikle belirtmiştim. Ne yazık ki, yanlış anlaşılmasın diye Sizin ve Nükhet Hanımı incitmemek adına kendi kelimelerim yetersiz kalır kaygısıyla Hz. Mevlânâ dan aktardığım alıntılar tarafınızca hiç ummadığım ve hak etmediğim şekilde algılanmıştır. Benim ne haddime olabilir ki size ders veya akıl vermek. Sakınılan göze çöp batar deyiminde olduğu gibi burada da kendimce sizi kırmamak için verdiğim uğraş yine boşa gitmiş. İstifa konusuna gelince başlangıcımdan beri yanlış 101 101
103 anlaşılan davranışlarım ve sözlerim sanırım yine yanlış anlaşılmış efendim. Eğer istifa etmek isteseydim bunu direk ve net bir şekilde belirtirdim. Ben yine kendimce nezaketinizden bana söyleyemediniz diye düşünüp hem çok göz önünde bulunup sizi daha fazla rahatsız etmemek hem de kurduğumuz sistemin istidatlı talebelerce devam ettirilmesini sağlamak amacıyla biraz geri planda kalmanın herkes için iyi olacağına inanarak sizlerle paylaştığım bir düşüncem idi. Siz bunu istifa isteği olarak yorumlamışsınız.sizin talebinizle görevden uzaklaştırılacak isem saygı duyarım. Görevi veren sizsiniz elbetti ki alma kararı da sizindir. Eğer bütün bu yazdıklarım ve açıklamaya çalıştığım durumlardan sonra dahi kararınız görevden alınmam yönünde olursa şahsım olarak o kadar önemli değil ancak 7 senden beri kurmaya çalıştığımız eğitim ve öğretim sistemine alışmış olan talebelerimizin sıkıntıya düşmelerinde endişe duyarım. Bu nedenle tüm olayları, yazdıklarımı bir kere daha N.. Hanımla birlikte gözden geçirmenizi rica ederim. Muhterem Hocam ve Muhterem N. Hanım, bir kere daha altını çizerek tüm samimiyetimle belirtmek isterim ki bilmeyerek farkında olmayarak sizleri kırdıysam ve üzdüysem özür dilerim ve yine belirtmek isterim ki bu 102 102
104 zamana kadar yaşananlar sizlere olan sevgim ve saygımda bir değişikliğe neden olmamıştır. Hüsnü zan yaparak bu olanların sizlerle olan karşılıklı yoğun sevgimizden kaynaklandığını düşünmek istiyorum. Yıllarca siz ve N.. Hanım fedakarca çalışıp bizlere emek verdiniz sizlerden çok şey öğrendik, Allah sonsuz razı olsun. İnşallah daha uzun yıllar öğrenmek sizlerle birlik ve beraberlik içinde olmayı temenni ediyorum efendim. En kısa zamanda kararınızı bekliyor, ve kararınız her ne olursa olsun hayırlara vesile olacağına inanıyorum. Saygılarımla, Kevkeb BİSMİLLâHİRRAHMâNİRRAHİYM: Sayın Kevkeb Hocanım: Yolcu bey tarafından gönderilen mail-i nizi aldım, ancak bu ifadelerinizden de henüz daha işin gerçek hassasiyyet ve mahiyyetinin tam olarak farkına varılamadığı görül müş oluyor. Eğer sizin yerinizde ben olsaydım iletilen ilk iki maddeli bildiriyi aldığım zaman, saçımı başımı yolar, gece gündüz, soğuk sıcak, demeden yaka paça yollara düşer (Rahmiye anne) min tavsiyesi ile gidip (Nusret 103 103
105 Efendi Baba) mın dış kapısının eşiğine başımı koyup secde eder (Bu bizim Yunusumuz mu?) sözünü duyuncaya kadar süresiz bekler (Biat-ı mı) tazelemeğe çalışırdım. Yüzde yüz Haklı bile olunsa gerçek bir derviş sadece boyun büker ve bekler, kalem yarıştırmağa kalkarak hesap sorarak, gizli de olsa benlik davasında bulunmaz. Gelen yazılarınızın, hepsinin tahlili ve isabetli olup olmadıkları satır satır yapılır, ancak; bu tahlillerin bizde kalması düşüncesiyle, daha fazla yazışma ve üzüntülere sebeb olmaması ve vaktimin de kısıtlı olması bakımından yazılarınızın cevabını şimdilik vermeyeceğim. Eğer sebeb olmasaydınız zaten onlara da hiç gerek yok idi. Hayırlısı. Şimdi; bu arada biraz gönlünüzü ve oruçtan yorulmağa başlayan bedeninizi dinlendirmeğe çalışın, ve yavaş, yavaş sekiz on gün içinde mümkün olursa aşağıda ki hususları bize bildirin. (1) Çevrenizde dersli olarak sâlik dervişlerimizden kimler vardır. (2) Çevrenizde muhib, muhabbetli, olanlarımızdan kimler vardır. Ad soy ad telefon numaraları varsa mail-leri ve kaçıncı derste oldukları ve oturdukları, sadece muhitlerini bildiren bir listeyi düzenleyip göndermenizi rica ediyorum. Tabii Yolcu bey de aynı şekilde çevresindekileri lütfen bildiriverirse memnun olurum. Aynı şeyler diğer görevli kardeşlerden de istenecektir ki, İhvanlarımızı daha yakından bilmiş olabilelim. NOT= Daha sonra yapılacaklar tekrar bildirilecektir. 104 104
106 Cenâb-ı Hakk kolaylıklar versin herkese selâmlar hoşça kalın. (Nakışçı BABA) Yukarıda istenenler belirli bir sayıda gönderilmiş ve alınmıştır. BİSMİLLâHİRRAHMâNİRRAHİYM: Selâmün aleyküm. Sayın Kevkeb hocanım: Ramazan bayramından sonra takip edilecek yolu şöylece özetleyebiliriz. (1) Kurb ân bayramına kadar geçecek süre içerisinde, haftanın sadece (Cum a) günlerinde, eskiden olduğu gibi (Cum a) duası yapılacak ve sohbet yapılmadan dağılınacak. (2) Çarşamba veya uygun olan bir günde sadece devam etmek isteyenlerle (Arapça) dersi yapılacak ve dağılınacak, sohbet olmayacak. (3) Cum a günü duaya başlarken, (Silsilemiz, Hakk erenlerimiz, Pirlerimiz ve en sonunda bizim ismimiz de okunarak, Efendi Babamızın feyz ve himmetiyle başlıyoruz) diyerek başlanacak ve sonunda da yine efendi Babamızın himmetiyle bitiriyoruz deyip, salâvatı şerifelerle Fatiha deyip bitirilecek. 105 105
107 Ve özel şahsi derslerde de (desturların sonuna bir de Destur ya Nakışçı Baba ilâve edilerek zikirlere başlanacak. (4) Bundan sonra Tarikat adabının da faaliyet-e geçirilmesi babında yolumuzun gereği olan şu hitaplar la bize hitap edilecektir. (1), Efendi Baba (2) Nakışçı Baba, (3) Sûltanım, (4) Efendim dir. Bunun dışındaki hitaplar vatandaşlık hitapları dır. Ancak tabiiki herkes dilediği gibi hitabeder, fakat hangi isimle hitabederse o ismin karşılığı olan mânâdan yararlanabilir. (5) Size yapılacak hitaba gelince yol ve sistem gereği şunlardır. (1) rehberim, (2) Vekilim, (3) zâten tabii vasfınız olan, Hocam dır. (6) Anne vasfı camiâmızda sadece bir kişiye mahsustur o da bellidir, başka Anne veya Annelerin olması şer an ve fiilen zâten mümkün değildir. Ancak tabiiki sistem dışı olarak her kes her kese her türlü hitapla hitabedebilir. (7) Belirtilen üç kişiyle, hiçbir şekilde, İrfânî mânâda konuşmaya girilmiyecektir. Tabiiki sistem dışı arkadaşlıklar devam edebilir, kısa süreli dünyevi özel konuşmalar olabilir. (8) İhvan kardeşlerimizin arasında ev halkı ve bilhassa eşleri ile, dersleri yüzünden sıkıntılı olanlarının ilk yapacakları şey, aile birliğini ve muhabbetini yeniden kurmağa çalışmak olacaktır. Gece ve gündüz ibadetlerini yaparlarken, eşlerini, ev işlerini ve çocuklarını sıkıntıya sokmayacaklar ve ihmal etmeyeceklerdir. Bu dengeyi kuracaklardır. Çünkü bu hususta beylerin sıkıntıları ve şikâyetleri olduğu belirtilmektedir. (9) Hiçbir şekilde, ne sebep ile olursa olsun hiçbir kimse azarlanmayacak ve zengin fakir ayrımı yapılmayacaktır. (10) Müntesiplerimizden olupta diğer guruplar- 106 106
108 dan dualara gelebilecek evlâtlarımıza kapılar açık olup reddedilmeyeceklerdir. (11) Bilhassa şahsi ihtiyacınız olduğunda sadece bir kişi yanınıza gelip yardımınız da bulunabilecektir. (Arkanıza havlu koyup almak gibi, terlikleri almak götürmek gibi, çay ve su bardaklarını sık, sık değiştirmek gibi,) ve benzeri dikkat çekici mubalâğalı hareketlere fırsat verilmemeye çalışılacaktır. (12) Ve tabiiki özellikle Yolcu beyle birlikte ve uyumlu hareket ederek ilk önce kendi âile yaşantınızı güzelce gözden geçirmek ve mümkün olduğu kadar ona uymak. (Bu husus özel hayatınızdır ilgilendirmez, ancak sadece bir tavsiyedir.) (13) Yukarıda ki, ve benzeri hususlara dikkat edilmesi, yanlış anlaşılabilecek davranış ve konuşmalardan kaçınılması ve bu hususların ihvanlarımıza iletilmesi tarafımızdan istenmektedir. (14) İki aylık süre sonunda alınan yola ve davranışlara göre yapılacak uygulamalar gözden geçirilip tekrar bildirilecektir. Bu arada görülen zuhuratlar olursa yine yazılacak daha sonra değerlendirilmek üzere bekletilecektir. Ancak merak edenler olursa tarafımıza bildirebileceklerdir. (15) Yolcu beyin çalışmaları aynen eskisi olduğu gibi devam edecektir. Ancak ondanda erkek ihvanlarımızın listesini istemiştim unutuldu her halde acelesi yok bayramdan sonra da olur inşeallah. Şimdiden Nakışçı Anne ve ben sizin, Yolcu beyin ve ihvan kardeşlerimizin hepsinin Ramazan bayramlarını kutlar sağlık ve sıhhatle hayatlarını sürdürmelerini niyaz ederiz. Cenâb-ı hakk ın her birerlerimize gayretler ve 107 107
109 başarılar vermesi temennisiyle; hoşça kalın. (09/10/2007) Nakışçı Baba Cabulka Sayın Yolcu bey kardeşim: Kurb an bayramınızı tebrik eder, sağlık ve sıhhat getirmesini temenni ederim. Şu özet yazımı zahmet olmazsa, Ülker hocanıma iletmenizi rica edeceğim. Şimdiden teşekkür ederim. Malûmu olduğunuz hadise hakkında kendilerine ve çevresine tanınan bu kıymetli süre, (Arife günü akşam namazı dır,) çok azı müstesna, ne yazık ki; hakiki mânâda değerlendirilemeyip sona ermiştir. Ne kendileri ve ne de çevresinden istişari mânâ da hiç bir yaklaşım gelmediği gibi ayrıca üstelik, üstü kapalı pasif tepkiler de gelmiştir. Gerçek dervişlik ve bağlılığın şiarı o idi ki, sizin vasıtanızla kendilerine iletilen iki maddelik tebliğin alındığı anda, bütün benliğini terk edip, nasıl bir halle karşılanacağını düşünmeden, hepsini göze alarak, boyun bükerek, nerede hata yapıldığını anın da öğrenmeğe çalışmak olacaktı. Ayrıca! Edep dışı hareketin en büyüğü, bir derviş veya muhabbet ehlinin, Mürşidinin karşısında benlik ispatlamaya kalkarak hiç ilgisi olmayan bir sürü sayfa yazarak kendini (nefsini/benliğini) temize çıkarmaya çalışarak benlik savaşı vermeğe çalışmasıdır. Umudum şu ki; bu vesile ile bazı muvaffakiyyetlerinden dolayı farkında olmadan kendisine arız olan nefsi benliğinin farkına vararak bu halden kurtulmağa çalışmaları olacaktır. Bu yazımdan evvel size göndermek üzere hazırladığım, başka bir muhteviyat içeren yazım vardı, ancak birilerinin teşfiki ve uyarısıyla yapılan, Nakışçı 108 108
110 hanımla telefon konuşması, o yazıyı yeniden gözden geçirerek bu hale döndürmemi gerekli kıldı. Gönül isterdi ki; bana ve Nakışçı hanıma edilen telefonlar, birilerinin teşfikleriyle ve uyarılarıyla son anlarda değil de, daha başlar da kendi iradeleriyle olmasıydı. Bu küçük imtihan da görüldü ki; o gurup içinde çok az gerçek derviş evlâdımız varmış. Umarım bu hadise her kese bir ders ve hayatlarını yeniden gözden geçirmelerine vesile olur. Bu ön sözden sonra daha fazla uzatmadan, bayramdan sonra takip edilecek yolu kısaca belirtelim. (1) Yasaklıların, yasakları kaldırılmış, ve bu arada ki, halleri tarafımızdan puanlandırılmıştır. (2) Vekillik görevi aşağıda ki, hususlar göz önünde bulundurularak devam edecektir. (3) Hiçbir kimseye ayırım gözetmeksizin muamele edilecektir. Hiçbir şekilde sert kelimelerle ve sertlikle muamele edilmeyecektir. Böyle muamele gören kimseler ile en yakın zamanda helâllaşıp kucaklaşılacaktır. Anlatımlar ve davranışlar, mubalâğalı ve yüksek sesle olmayacaktır. Her hangi bir şey sadece tavsiye yollu ifade edilip, kimse her hangi bir şeye zorlanmayacaktır. Yolcu beyin rızası olmadan hiçbir şey yapılmayacak, istişare yolu açık olacak! Sadece; benim fikrim doğrudur, düşüncesinde ısrar edilmeyecektir. (4) Yapılan çalışmaların zaman, zaman raporu verilecek, kime hangi görevin verileceği baştan bildirilecektir. (5) Beylerini ve ev işlerini ihmal etmeden, uygun zamanlar da gereken mevzular da sohbetlere 109 109
111 başlanabilecektir. Bu hususlar göz önünde bulundurularak yola devam edilecektir. (6) Hiç gereği olmayan bu hadiseyi artık kapatmak istiyorum bundan sonraki yaşamlarında kendilerine ve çevresine başarılar dilerim. Her kese hayırlı sağlık ve sıhhatli bayramlar dilerim. (19/12/2007) Nakışçı Baba N.A. Sayın Yolcu bey kardeşim: Bütün bu oluşumlardan sonra iş ve eş durumlarınızı bir birinden ayırabilirmisiniz bilemiyorum? Bu hadise sizin içinde küçük bir imtihan idi. Eğer ister iseniz sizde bayramdan sonra yine sohbetlerinize devam edebilirsiniz, karar sizindir. Yılmaz beye de selâmlarımı ve teşekkürlerimi iletirseniz memnun olurum. Evlerinde güzel günler geçirdik, haklarını helâl etsinler. Diğer bütün kardeşlerimize de selâmlarımızı sunar her kese hayırlı bayramlar dilerim. Her ne olursa olsun siz benim dünya ahret kardeşimsiniz. Amin. Cenâb-ı Hakk cümlemize hayırlar ihsan etsin. Not: Yeni kitaplarınız yakında elinize ulaşacaktır, baskısı bitmek üzere size iki paket gelecek, biri (120) adet diğeri de (120) adettir. (120) adedini siz alır 110 110
112 dağıtırsınız, (120) adedini de Yılmaz beye verirsiniz onlarda dostlarına istediklerine hediye ederler. Allah razı olsun emanetlerinize teşekkür ederiz yerine ulaştılar. Hoşça kalın her kese selâmlar, tekrar hayırlı bayramlar dilerim. (19/12/2007) Nakışçı Baba N.A. Not= Daha sonra şartlar değiştiğinden bu yazının gönderilmesine gerek kalmadı. Eğer istifa dilekçesi gelmeseydi yukarıda belirtilen hususlar dahilinde yola devam edilecekti. İstifa dilekçesi aşağıdadır: (Konu yok) Kimden: Yolcu (yolxxxxxx@hotmail.com) Gönderme tarihi: 16 Aralık 2007 Pazar 19:22:51 Kime: nakışçıbaba13@hotmail.com Muhterem Efendim, Şimdiye kadar bizlere vermiş olduğunuz tevhid ilmi için binlerce teşekkür ederiz.kimsenin üzülmemesi ve üzerimize aldığımız o mukaddes görevleri bundan sonra layıkıyla yapamayacağımız endişesiyle 13.09.2007 tarihli mektubunuzda taleb ettiğiniz üzere eşim Ülker Hanımla beraber görevlerimizden affınızı rica ediyor,haklarınızı helâl etmeniz ümidi ile saygılarımızı sunuyoruz. Yolcu bey kevkeb hanım. 111 111
113 Esselâmü aleyküm: Yolcu bey kardeşim: Bayramdan sonra takib edilecek yolu sizlere bildirmek için bir program hazırlamış ve göndermek için Arife gününü bekliyordum. Ancak (16/aralık Pazar) günü edilen telefon konuşmasından sonra, yazdığım yazıyı tekrar gözden geçirmemi gerekli kıldı. Bu yüzden daha değişik muhtevalı yeni bir yazı hazırladım, Bu yazıyı Arife günü size ulaştırmak için bilgisayarı açıp internete baktığımda, sizden son gelen (istifa) e mail-i ni zi gördüm. Bunun üzerine ikinci yazımı da göndermekten vazgeçtim ve bayramın üçüncü günü akşamını bekledim. Yani Kurb an kesim süresinin sonunu, şu an o sürede sona ermiş durumdadır. Bu kıymetli süre de böylece heba edilmiş oldu. Bu durumda zaten yapılacak başka da bir şey kalmış değildir. Ancak yine de okumak lûtfunda bulunabilirseniz istifanız hakkında birkaç satır yazmak istiyorum. Bizim sizden istediğimiz (istifa) ile sizin talep ettiğiniz (istifa) arasında sadece bir isim benzerliği vardır, muhtevaları tamamen ayrıdır. Şöyle ki (13/09/2007) tarihli yazı ile tarafımızdan istenen (istifa) bir emir ve koruma amaçlıydı, şöyle ki! Çevre de oluşan söylentileri kapatmak için kendisinin görevden uzaklaştırılmadan (istifa) edip, sonra da istifasının kabul edilmeyip tekrar görevine iade edilmesiyle onurunun kurtarılması içindi. Ancak istifa edilmeyip bu mühim fırsat elden kaçırılmış oldu. Ayrıca, ve daha mühimi, bu istifa bir emir hükmünde idi, kendi bireysel akla göre değerlendirilip (istifa) etmemek emre isyandır ve çok büyük bir 112 112
114 hatadır. Bu yüzden o gün (istifa) edilmemekle iki büyük hata daha yapılmıştır. Biri (istifa) etmemek diğeri de (istifa) etmemekte direnip isyan etmektir ve çok vahim bir hatadır. (Bu arada hemen biat-ı Rıdvan tatbikatı yapılmalıydı.) Sizlerin istifanıza gelince, bu sizin bir hükmünüzdür. Bizden değildir, göndermeyi düşünüpte istifanızı gördükten sonra, göndermekten vazgeçtiğim yazımın genel ifadesi, bayramdan sonra belirli şartlar içerisinde bütün olumsuzluklara rağmen vekilliğinizin devam edeceği istikametinde idi. Ancak e mail-i nizi okuyunca sizin bu yolu kendi iradenizle kendinize kapadığınız görülmüş oldu. Bura da hür iradenizle tarafınızdan alınan bir karar vardır. Bu karar ise bir hüküm, hüküm ise bağlayıcıdır, yani sizler hâkim olup bir hüküm vermişsiniz. Her hükmün bir de mahkûmu vardır, o halde sizler hem hâkim olmuş, hem de kendi kendinizi bu hükme mahkûm etmişsiniz. Yani kendi kendinizce, hâkim de siz olmuşsunuz, mahkûm da, dışarıdan gelen bir hüküm olmadığından, hüküm kendinizden kendinize olmuştur. Ne yazık ki; beşeri bireysel benliğiniz, hakikatinizi, gitmeye çalıştığı Hakk yolundan istifa ettirmek sûretiyle iptal ettirmiştir. Arife günü dolmuş olan süreniz, kûrb an kesme günleri olan üç gün daha uzatılmıştı, ne yazık ki; bu süre içerisinde de (bahçeli evlerden) de bir kûrb an çıkmadığından bu değerli zaman da boşa harcandığından, kendi hükmünüz kendi üzerinize değiştirilemiyecek bir hüküm olmuştur. Bu hükmünüzün mahkûmiyet-i nerelere kadar uzanır bilemem. 113 113
115 Zaten bu hükmünüzle sizler bizlerden uzaklaşmak sûretiyle hesabınız Hakk a kalmıştır, yapılmağa çalışılan görev o nun dur ve bundan sonra ki, hüküm de O na aittir. Bu değerli süre içerisinde ne kendilerinden ve ne de çevresinden istişari mânâ da hiçbir yaklaşım gelmediği gibi, ayrıca üstelik üstü kapalı tepkiler de gelmiştir, bu vesileyle biz de orada kaç buçuk gerçek dervişimizin olduğunu görmüş olduk. Diğerleri için ise üzülmeye değmezmiş. Yine bu vesileyle belirtelim ki; gerçek dervişlerimizin hiç biri yarı yolda mahzun bırakılmayacaktır. Gerçek dervişlik ve bağlılığın şiarı o idi ki; sizin vasıtanızla kendilerine iletilen iki maddelik tebliğin alındığı anda bütün benliğini aşıp, terk edip, nasıl bir halle karşılanacağı nı düşünmeden hepsini göze alarak, boyun bükerek nerede hata yapıldığını anın da öğrenmeye çalışmak olacaktı. Ayrıca edep dışı hareketin en büyüğü, bir derviş veya muhabbet ehlinin, Mürşidinin karşısında benlik ispatlamaya kalkarak hiç ilgisi olmayan bir sürü sayfa yazarak, kendini, nefsaniyyetini, benliğini temize çıkarmaya çalışarak benlik savaşı vermeğe çalışmasıdır. Yaklaşık (10) senedir her türlü imkânsızlıkları yenmeğe çalışarak, sadece Hakk muhabbet-i için ayaklarınıza gelindi, başınıza tac, sırtınıza cübbe, belinize kemer takıldı halk içinde bilinmez kimseler iken bir mevki sahibi olundu. Bu hadise kişide daha da tevazu halini meydana getirmesi gerekirken bilmem ne sebepten tam tersi oldu. Vekillik görevi verilmezden evvel tarafımıza gönderilen tevazu ve mahviyet dolu yazılara, birde daha sonra gönderilen yazı ve davranışlara bakarak, bu acaba aynı kişi mi? Diye, hayret ediyorum. Yaklaşık bu (10) sene içerisinde nezaketen dahi 114 114
116 olsa bir gün bile iadei ziyarette bulunamadınız, bir def a davet edilerek geldiniz o zaman da oluşan sahneyi beğenmediniz isterdim ki; bir def a olsun o yolun zahmetlerini ve hiçbir karşılık beklenmeden o yolların nasıl sabır ve zahmetle katedildiğini ortalama (10) saatlik yolculuğun nelere mâl olduğunu yaşamış ve ona göre bakmış olsaydınız her halde daha gerçekçi olurdunuz. Bu istifanızla Bahçeli evler de açılmış olan Hanedan-ı ehli beyt in Hz. Ali, (Hasan) ve Hüseyin ustaların (süt tatlıları) şubesini böylece kapatmış oldunuz, bu yüzden de oraya sevkiyatın durmasına sebeb oldunuz. Ne yazık ki; o sütlü tatlıları çevreniz ve de sizler isim benzerliğinden, her halde (Hataylı hasan usta) nın tatlıları niyetiyle yediniz, bu yüzden sizin ve çevrenizin üzerinde bir kaçı müstesna; tesir icra etmemiş olduğu görülüyor. İstifanızdan sonra, bundan böyle bizimle hiçbir bağınız kalmadığından, verilmiş olan bütün mânevi değerler kaldırılmış olup, bizce hükümleriniz sadece birer vatandaşlıktır. Mânevi sohbet yapma ders verme, ders alma, yolumuz itibariyleolan sistem içerisinde faaliyet yürütme ve benzeri şeyler hepsi, istifalarınız ve hür iradeleriniz ile tarafınızdan tarafımıza iade edilmiş ve tarafımızdan kabul edilmiş bulunmaktadır. Bundan sonra ki, hayatınızda bizler olamıyacağımız için daha sonraki hayatınıza yalnız devam etmeniz gerekecektir. Hakkınız da hayırlı olsun. Netice olarak görülüyor ki, bütün bunların sorumlusu yine biziz, demekki yaptığımız bazı seçimler yanlış olmuş. Rabb ım beni bağışlasın. Bu yüzden de Yaklaşık (10) senemizin bir bölümü heba olmuş, ne yapalım bizden helâl olsun. 115 115
117 Hacı Bayram-ı Veli Padişaha, ( Efendim Ankara da bir buçuk dervişimiz varmış diğerlerinin hepsinden vergi alın) dediği gibi. Biz yine ondan biraz daha şanslı imişiz ki, gurubunuz içinde dört beş tane gerçek devişimiz olduğunu bu küçük imtihanda tespit etmiş olduk, diğerleri için ise pek üzülmeye gerek yokmuş. Yine tekrarlıyorum, muhabbet ehli hiç bir kimse müracaat edip geldiğinde yolda bırakılmayacaktır. Daha sonra hiç olmazsa çevrenize bu kadarını iletirmisiniz bilemem?. Aslında bu yazılanların tümünü çevrenize okumanızı tavsiye edeceğim, aksi halde, bütün olayın seyrinin tamamını, doğru bilgilendirmek için genele okutacağım çünkü artık işin mahremiyyet-i kalmadığı gibi saklanacak bir şeyde kalmamıştır. Eğer diğer yazılarmdan ve bu son yazımdan incindi iseniz, kusura bakmayın meseleyi bu hale getirecek kadar büyük bir benlik sahibi olunduğunu tahmin bile edemezdim, küçük bir imtihan ortaya neler çıkarmış oldu. Bundan böyle herkes gönlü ve Rabb ı ile baş başa kalıp kendi hesabını kendi yapsın. Sayın Yolcu bey kardeşim: Bütün bunlardan sonra, en azından umarım ki; sizler bir birinize daha yakın olursunuz, bu hadiseden hiç olmazsa bu fayda elde edilmiş olur. Son bir ricam olacak, sayın Yıxxxxx bey kardeşimize de selâmlarımı ve teşekkürlerimi iletirseniz memnun olurum. Evlerinde güzel günler geçirdik haklarını helâl etsinler. Diğer bütün kardeşlerimize de selâmlerımızı sunar her kesin geçmiş bayramlarını kutlarız. Cenâb-ı Hakk cümlemize hayırlar ihsan eylesin. Amin. 116 116
118 Hiç gereksiz yere bizlere ızdırap kaynağı olan bu hadiseyi böylece bitirmek istiyorum. NOT= Son olarak yeni kitaplarınız yakında elinize ulaşacaktır, baskısı bitmek üzere size iki paket gelecek (120) şer adettir bir paketini siz alır dağıtırsınız bir paketini de Sayın Yıxxxx beye verirseniz onlarda dostlarına, istediklerine hediye ederler. Allah razı olsun emanetlerinize teşekkür ederiz. Eğer kitap baskıya girmemiş ve ödemeleri yapılmamış olsa idi, bu durumda emanetleriniz iade edilecekti, şimdi ise emanetleriniz yerine kitaplar gelecektir kusura bakmayın. (Elbette gönül kardeşliği beden kardeşliğinden üstündür, ancak araya nefis girmese, nafsin girdiği yerde de gönül kardeşliğine yer kalmamaktadır.) olsun: Hayatımda yazdığım en zor ve en üzücü yazıydı: Hoşça kalın tekrar geçmiş bayramınız kutlu (23/12/2007) Nakışçı Baba N.A. -------------------------------------------------------------- Not: Bütün bu oluşumlardan sonra, (28/12/2007) tarihinde Yolcu bey Cabulka istişareye geldi. Daha sonra da (10/01/2008) tarihinde Yolcu bey Kevkeb hanımla birlikte tekrar Cabulka ya gelerek yapılması lâzım gelen şeyleri yapıp döndüler. Böylece kısmen istifaları geri alınmış oldu. Cabulsa da sadece Arapça dersleri verilecek sohbet yapılmayacak ve 117 117
119 sadece Baxxxxxxdaki kardeşlere bakılacak. Cenâb-ı Hakk hayırlar eylesin. Ancak zaman içinde bunlara uyulup uyulmadığı kontrol edilip tekrar gereği yapılacaktır. Yukarıda belirtildiği gibi o tarihlerden (25/01/2008) tarihine kadar olumlu bir gelişme, değişme, yaklaşım görülmediğinden bir ümitte kalmadığından ve de çevrelerinden hiçbir olumlu talepte gelmediğinden yukarı da belirtilen hür iradeleri ile yapılan istifa ricası her yönüyle ve tamamiyle kabul edilmiştir. Fiilen zaten bitmiş olan bu husus, hükmen de bitmiştir. Bu sebep ile kendilerinde bulunan bütün emanetleri kendileri, kendi rızaları ile iade etmiş bulunmaktadırlar. Böylece Arapça derslerine son verilmiş ve son kalan Baxxxxdır gurubu da iade edilmiş olmaktadır. Böylece iade edildiklerinden bunların üzerlerinde de hiçbir tasarrufları kalmamıştır. Baxxxxdır gurubunun bir müddet daha bırakılması da aslında oradaki kardeşlerin ricası üzerine olmuştu. Cabulsa ya geldiğimizde kendileriyle görüşmeğe giderek bizimle devam edip etmeyecekleri hakkında hür iradeleri ile alacakları kararlarına göre bizde hareket edeceğiz. Not= yukarıda ki, ifadeleri buraya da alıyorum çünkü artık geçerlidir. Mânevi sohbet yapma ders verme, ders alma, yolumuz itibariyle olan sistem içerisinde faaliyet yürütme ve benzeri şeyler hepsi, istifalarınız ve hür iradeleriniz ile tarafınızdan tarafımıza iade edilmiş ve tarafımızdan kabul edilmiş bulunmaktadır. Bundan sonra ki, hayatınızda bizler olamayacağımız için daha sonraki 118 118
120 hayatınıza yalnız devam etmeniz gerekecektir. Hakkınız da hayırlı olsun. Netice olarak görülüyor ki, bütün bunların sorumlusu yine biziz, demek ki, yaptığımız bazı seçimler yanlış olmuş. Rabb ım beni bağışlasın. Bu yüzden de Yaklaşık (10) senemizin bir bölümü heba olmuş, ne yapalım bizden helâl olsun. Bundan sonraki hayatlarını diledikleri gibi hür iradeleri ile plânlayıp yaşarlar, yeni hayatlarında da başarılar dilerim. Bu özet girişten sonra biraz tahlil ile özet olarak bazı konuları izahata geçelim. İstifa dilekçesinden alınan bazı bölümler. (Kimsenin üzülmemesi ve üzerimize aldığımız o mukaddes görevleri bundan sonra lâyıkıyla yapamayacağımız endişesiyle) İstifa dilekçesinden alınmış olan yukarıdaki ifadelerden gelinen noktanın ne kadar vahim olduğu açık olarak görülmektedir. (kimsenin üzülmemesi) evet çok doğru çünkü, gerçekten başta bizler olmak üzere bütün çevremiz üzüntüye boğuldu. Bu durumun daha fazla sürmesi zaten gereksizdi. Bizler bundan sonra artık yaralarımızı sarmak için çalışacağız. Ayrıca benimde meşguliyetim bu yüzden daha fazla arttığından daha çok çalışmam gerektiğinden başka şeyleri düşünecek vaktimde hiç kalmadı. (Lâyıkıylâ yapamayacağımız endişesiyle) gerçekten öyle bu hadise bizleri de gereğinden fazla 119 119
121 endişelendirdi ve doğruda çıktı. Zâten görüldüğü gibi netice de ortadadır. İçinde bulunduğu gurubumuz bir miktar çoğaldı gibi idiyse de içlerine tefrika sokulduğundan, şu anda birkaç müstesna dışında yine eski ilk başlanan muhabbetli kimseler kalmıştır. (Görevlerimizden affınızı rica ediyoruz.) Evet yukarıda da belirtildiği üzere, Ancak e mail-i nizi okuyunca sizin bu yolu kendi iradenizle kendinize kapadığınız görülmüş oldu. Bura da hür iradenizle tarafınızdan alınan bir karar vardır. Bu karar ise bir hüküm, hüküm ise bağlayıcıdır, yani sizler hâkim olup bir hüküm vermişsiniz. Her hükmün bir de mahkûmu vardır, o halde sizler hem hâkim olmuş, hem de kendi kendinizi bu hükme mahkûm etmişsiniz. Yani kendi kendinizce, hâkim de siz olmuşsunuz, mahkûm da, dışarıdan gelen bir hüküm olmadığından, hüküm kendinizden kendinize olmuştur. Ne yazık ki; beşeri bireysel benliğiniz, hakikatinizi, gitmeye çalıştığı Hakk yolundan istifa ettirmek sûretiyle iptal ettirmiştir Şimdi gerçek mânâ da istifa etmenin ne olduğuna gelelim. Bu yolda (istifa) diye bir şeyin olması kesinlikle mümkün değildir. Bu istifanın bizlere bir tepki istifası olduğunu da biliyorum. Ancak kişi ne yaparsa karşılığını o yönden almaktadır. İstifa etmek: Savaşta bölük kumandanının bölüğünü savaş esnasında meydanda bırakıp gitmesi demektir. Bunun cezasının ne olduğunu idraklerinize bırakıyorum. Kişiye sadece bu husus yeterde artar bile. İstifa etmek: Görev verenin güvenini kaybetmesi demektir. 120 120
122 İstifa etmek: Bu yolda Allah ın askerliğini terk etmesi demektir. Bu vahim işin diğer ifadesi, ise Cenâbı Hakk ın kulluğunu kendisine iade etmesi demektir. İstifa etmek: Verilen bütün mânevi değerleri terk edip kişinin nefsiyle baş başa kalması demektir. İstifa etmek: Kişinin Rabb ın dan, aslından, özünden, hakikatinden, maneviyatından uzaklaşmayı istemesi, talep etmesi demektir. Acaba bunlar sâlim bir düşünce ile değerlendirildiler mi? Yoksa neticesi düşünülmeden alınan âcil bir tepki kararımı idi? Bu hâle, tarihi bir hadiseyi misal olarak kolayca gösterebiliriz. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v.) (Bedir) savaşına giderken başlangıçta ordusu (900) kişi kadar iken tam savaşa gidileceği zaman ayrılan, uzaklaşan kabile ve kişilerden sonra geriye sadece (313) kişi kalmışlardı. Bu hadise ise kişilere bir çok örnek vermektedir. (13 ve Hakikat-i İlâhiyye kitabımızda bu hususla ilgili ayrı izahat vardır.) Çevremizde bu husus ile ilgili birçok zuhurat vardır, onları kaydetmiyorum ancak yukarıda belirtilen ( S.B ) zuhuratına tekrar bir göz atıp incelemeğe ve içeriğini anlamaya çalışalım. Zuhurat hatırlarsanız şöyle idi. İlgisi dolayısıyla Yolcu beyin bir müddet evvel gördüğü ve belki size de anlatmış olabileceği bir zuhuratı vardı. Ben kendisine o iki maddelik tebliği telefonla bildirince o da bana zuhuratını kısaca anlattı hâl ile ilgisi olması dolayısıyla buraya da yazmayı uygun gördüm. Görülen bazı olumsuzluklar üzerine yukarıda da belirtilen iki maddelik tebliğ ise şu idi. (Ramazan ve Kûrb an bayramları arası sohbet yapılmayacak, sadece cum a duaları ve Arapça dersleri yapılacak, belirtilen kişiler derslerden çıkarılacak.) Bu halin özelliği ilk kez 121 121
123 ikazlara başlanmasıdır yukarıda da ifade edildiği gibi bu kişilerin daha sonra yasakları kaldırılmıştır. Zuhurat, şöyle ki: Uyku ile uyanıklık arası gibi bir şeydi (bana vekilliğimin alındığı ve Mehmet katmere verildiğini bildirdiler.) Demek ki gördüğüm buna imiş dedi. Bende kendisine kısaca yorumunu yaptım. Demek ki bu işler vatandaş Nakışçılar ın işleri değilmiş. Şimdi gelelim bu zuhuratın özetle yorumuna. Zâten ne kadar da açık değilmi? Kişinin kendi varlığında iki özel hali vardır ki, biri aklı, diğeri ise, nefsi dir. Bunların ise dışarıdaki karşılıkları aile içinde eşler yani hanım ve beydir. Zuhuratı gören kişinin şahsında bu iki itibar da vardır. Ayrıca (Mehmet katmer) diye ifade edilen mânâ, (Muhammed (a.s.) mın katmerli yani hakikat-i ilâhiyyenin üzerindeki yoğun halini bildiren şifresidir. Hal böyle ulunca, mîsâl âleminden bir mîsâl olarak gelen bu zuhuratın his ve şehadet âlemindeki açlımı nın, okunması ise. Zuhurat-ı gören kişinin şahsında (nefs ve rûh olmak, yani eşler olmak dolayısıyla bâtın âleminde ikisinden de vekilliğin alınıp aslına yani Muhammed (s.a.v.) me iade edilmesi şekliyledir.) Çünkü gerçekte vekâlet ondan alınma ona ve onun yolunadır. Zâhirde görünen ise Onun perdesidir. Kendilerine verilen bu asaleti yerinde koruyamadıklarından, bâtında Hakk tarafından zuhurat vasıtasıyla, zâhirden de, kendi hür iradeleri ile kendi lisanlarından istifa tahakkuk ettirilerek uygulanmağa konmuştur. Diğer yönden, Mehmet katmer in isminin geçmesi bize olan yakınlığı yönüyle kendi hayalinde zan ile ürettiği ve kendilerinin terk ettiği vekilliğin muhtemel adayı olduğu düşüncesidir. Aslında Mehmet katmer diye ifade edilen mânâ 122 122
124 sadece bir isim kullanımıdır, yaşayan katmerle ilgisi yoktur, mîsâl âleminden, gelen şehadet âleminde ki bu oluşumu en güzel şekilde ifade eden bir kelime olduğu içindir. Bu bildiri-zuhurat daha birçok şekilde ifade edilebilirdi ancak Cenâb-ı Hakk böyle murad ettiğinden bu şekilde tezahür etmiştir. Ayrıca Mehmet Katmer, her türlü övgü ve sevgiye hakkıyla lâyık bir evlâdımızdır. Şimdi gelelim yukarıda bulunan, ve o günlerde mes elenin daha fazla uzamaması yönünden cevaplandırmadığımız mektubun özetle cevaplarına. Ancak ondan önce tabiiyyat ahlâkını iyi bilmemiz gerekmektedir. O ise bir sâlik in eğiticisi önünde meyyit gibi olması hangi yöne çevirirse hemen kesinlikle o yöne dönmesi gerekmektedir, diğer ifade ile o anda haklıda olsa kayıtsız şartsız itaat ehli olması lâzımdır. Eğitimler genelde geleceğe dönük yapılmaktadır. Bu husus imtihan içinde olabilir, İstenen itaat o anda terste gelebilir, sâlik in eğitilmesi ve pişmesi için nefse uygun gelmeyen bazı tatbikatlar yaptırılır ki, nefsine hakim olma gücü ve iradesinin kendinde oluşması daha sonra başına gelebilecek zor hadiseleri kolaylıkla karşılayabilmesi için bu aşamalardan geçilmesi gerekmektedir. Bu husus Kûr ân-ı Keriym de (Kehf Sûresinde18/18) eshab-ı kehfin mağarada (300-309) Sene kaldıkları süre içerisinde, Biz onları sağa ve sola döndürürdük ilâhi kelâmıyla açık olarak bildirilmektedir. Aksi halde kişi, başına gelen küçücük bir hadise karşısında hemen moral bozukluğu ile paniğe kapılması hiçten bile değildir. Söz buraya gelince, yukarıda daha evvel cevaplandırılmayan mektubun tekrar okunmasında ve daha iyi anlaşılır olabilmesi için yarar vardır. Aslında 123 123
125 böyle bir mektubun, yukarıda kısaca belirtilen, gerçek bir sâlik in gönülden bağlı olduğu yere bu tür kelime ve davranışlarla kendini ispatlamaya kalkışması (özrü kabahatinden büyük) darbı meselini açık olarak ifade etmektedir. Her ne kadar mektup içinde saygıdan bahsediliyor ise de, aslında bu mektup saygısızlığın ta kendisidir, ve bağlı bulunulan yerden hesap sorulmasıdır. Daha vahimi ise nasıl bir benlik içine düşüldüğünün de açık ifadesidir. Mektupta geçen bütün hadiseleri ayrı, ayrı cevaplamağa vaktim omadığından zaten bundan sonra gereği de olmadığından sadece bazı cümlelerine dikkat çekeceğim. (Bende sizden acizane rica edeceğim, şu sorumun yanıtını.) Açık olarak görüldüğü gibi mevzu ne olursa olsun gerçek mânâda mürşidinde fani olmuş bir talibin böyle bir cümle ile bağlı olduğu yeri kendine muhatap alarak taraf olması muhal-mümkün değildir. Eğer alınmış ise o kişi (fenafil mürşit) yani mürşidinde fani değildir, çünkü hem varlık hem yokluk bu mertebede bir arada olması mümkün değildir. (Sorumun?) kelimesinin içinde yatan çok ileri derece sınırlarını aşan bir benliğin yatmasıdır. Hadîs-i şerif te Vücûdüke zenbike yani günah olarak bu vücûd un yani nefsi benliğin sana yeterde artar bile, denmiştir. Aslında sadece bu ifade bile işin isyan ve vahametini göstermeğe yeterde artar bile. Birkaç kelimeye daha göz atalım. (Açık bir uyarı almadığı için ne olduğunu şaşırması ve haksızlığa uğradığını hissetmesi ve kırılması yanlışmı dır?) Evet hem de çok yanlıştır ve çokta vahimdir ki; Az yukarıda bahsedilen hususlar burada da geçerlidir. Yukarıda ki ifadeler de ancak 124 124
126 sıradan bir insânın basit olarak nefsi mânâ da kendini koruması yönünde söyleyebileceği benlik dolu sözlerdir. (Uyarı almadığı için) İlgili bütün kişilerin daha başından beri kendi üzerinde oluşan olaylardan haberleri olduğu halde, kendisinin nasıl habersiz olduğu, doğrusu çok düşündürücüdür. Ayrıca uyarılmamakla suçlanıyoruz ki; suçlanan yerin kendine göre yeri açık olarak meydana çıkmaktadır. Yani burası tabî-iyyet ettiği bağlı olduğu yer değil, kendine muhatap alarak suçlama yapabildiği yer durumuna düşürülmüştür. (Haksızlığa uğradığını) Pes doğrusu, bu durumda olan bir kişinin böyle bir talihsiz ifadeyi yazmak ve dile getirmek değil, aklından bile geçirmemesi gerekir. Bu ifadeden bağlı olduğu yere hiç itimadının olmadığı, bağlılık ifadelerinin ise yüzeysel olduğu açık olarak görülmektedir. Demek ki yapılan yaklaşık on senelik eğitim hizmet ve çalışma neticesinde ancak bu anlayışa getirebilmişiz, ve haksızlık yapabilecek endişesini kendilerinden kaldıramamışız, ne yapalım bu karar ve anlayış hakkımızda ki, yargılarıdır, canları sağ olsun. (Kırılması yanlışmı dır?) Bu ifade de, dahi nasıl vahim bir benlik, suçlama ve hesap sorulmuş olduğu açık olarak görülmektedir. Doğrusu bu ifadeler daha yolun başında olan hiçbir sâlike yakışmayacak sözlerdir. Değil ki bu durumlara gelmiş bir kimseye yakışsın. Daha başka söyleyecek ne kalıyor ki? (Kevkeb anne kim?) Bu söz ve anlayış tamamen yanlış ve olması da imkânsızdır. Bir camiada bir anne olur, ikincisine şer an ve fiilen yer yoktur. İşte bu annelik anlayışının mutlak olarak kendisi tarafından kabul edilişi, mes elenin kendi şahsına nasıl maledildiği ve sâhiplenildiği açık olarak görülmektedir. İşte belki mes elenin can damarı da burasıdır diyebiliriz. 125 125
127 (Sahiplenme) diye ifade edebileceğimiz bu anlayış biçok kimseyi yolundan etmiştir. Kendisinin çevresine bu hitabın yanlış olduğunu anlatması gerekirdi kabullenmesi değil, bizim ise bu husustan çok sonraları haberimiz olarak kaldırılması gerektiği bildirildiği halde yine de devam edildi. Bu hadisenin iki ana bölümü vardır. Birinci bölüm, başlangıçtan vekâlet ve merasim gecesine kadar olan bölüm (24/11/2006) İkincisi ise bu tarihten sonrası olan bölümdür. Daha sonra bu mevzua tekrar döneceğiz. Yolumuza devam edelim. (Sâlikler hiçbir şekilde özel işlerde ve angaryada kullanılamaz) sözü şeksiz şüphesiz doğrudur. Bölümündeki ifadeler biraz arşatırıldığında hiçte ifade edildiği gibi olmadığı anlaşılmıştır. (Dedikoducu) imâsını bile göremedim. Neler yaşandığı ortada olduğu halde bunlar, bundan başka nedir ki; Bu kadar yazılara sebep olmak siz böyle dediniz, biz de böyle dedik, demek ve işi bu hallere getirmek ve bizleri bu duruma düşürmek zaten dedikodunun tam âlâsı değimli? Diğer bir cümle. (Hiç ummadığım ve hak etmediğim) görüldüğü gibi bu ifadeler dahi nasıl buram, buram benlik koktuğu açık olarak görülmektedir. Demek ki, kendileri hiç hak etmediği ve ummadığı şekilde, kendilerine tarafımızdan haksızlık edilmiş. Doğrudur, demek ki kendilerine göre öğle olmuş, bize göre ise haksızlık,galiba yanlış yere verdiğimizden ilme olmuştur. İlmi ehli olmayana vermek, ilme haksızlık, ilmi ehli olana vermemek, ehline haksızlıktır, Diye güzel bir söz vardır, galiba bu haksızlığı yapmışız. İyi niyetimizle ve bütün gücümüzle sadece insanlara yardımcı olabilmek ve çok değerli olan bu 126 126
128 dünya günlerinin heba edilmemesi yönünde hiçbir karşılık beklemeden hasbelkader dağıtmaya çalıştığımız tecrübe ve küçücük sayılacak bazı bilgilerimizi kimseyi ayırt etmeksizin dağıtmaya çalışırken talep edenler arasında türlü anlayışta olan kimselerle karşılaşıyoruz işte bu yüzden bazen böyle kazalar oluyor. Belki bu yanlışlık onlardan biridir. Rabb ı mız affeder inşeallah. (Eğer istifa etmek isteseydim bunu direk olarak ve net bir şekilde belirtirdim.) Görüldüğü gibi burada da nasıl bir şuur altı benlik yattığı açık olarak görülmektedir. isteseydim sözcüğünün ifade ettiği ve içinde bulunan müthiş benliğin nasıl aşikâr olduğu küçük bir tefekkürle hemen anlaşılacaktır. O zaman şu soru sorulur, o halde niye istifa edildi? Ve istifa edildiği halde tekrar niye cum a sohbetleri ve eskisi gibi devam etmek için Vekillik talep edildi? Görüldüğü gibi ne kadar kapatılmağa çalışılsa da nefsi benliğinin ne kadar uçlarda olduğu açık olarak görülmekte ve esas kendi sorununun bu olduğu açık olarak görülmektedir. Bu hususu da burada yeterli görüp vaktimin de darlığından bu kadarla bırakarak yolumuza devem edelim. Kendisinin çevresinde olan birçok kimselerin, gerçek mânâ da çocuklarını çocuklarımız, kızlarını kızlarımız bilmiştik, gönlümüzü, bağrımızı ve kucağımızı, bütün içtenliğimizle sosyal fark gözetmeksizin hepsine sonuna kadar açmıştık, bu sebepten bazı yakın çevresinden gelen tepkilere neden maruz kaldığımızı bende anlamış değilim. Hele Nüket hanım bunları hiç hak etmemiş idi. Eğer bu eğitim gerçek mânâda Rahmân-î olarak devam etse ve Hakk a yönlendirilseler idi hiçbirisi bizden uzaklaşmazlar ve cephe almazlardı. 127 127
129 Başlardaki safiyet, tevazu ve mahviyyet hali, (24/11/2006) vekâlet gecesinden başlayarak yavaş, yavaş değişmeğe başladı, bir yönüyle talihli, bir yönüylede talihsiz geceden sonra, farkında bile olmadan iç bünyede ki bireysel benliği kendini sarmağa başladı ve hele son beş altı aydır iyice arttı. Bu yüzden de bu haller oluştu. Bu gurupta yine başa döndük, on sene evvel kimler var ise yaklaşık yine onlar ve birkaç yeni kardeşimiz var, nerede kaldı o kadar kişiler diye bahsedilenler bilemiyorum. Diğer guruplarımızda kesinlikle böyle bir sorunla karşılaşmadık, neden burada bu kadar büyük sorun ve ıstırap yaşandı acaba? Bunun açık sebebi, başlarda görülen tevazu üzere olan çalışmaların zaman içinde bu muvaffakiyetlerin farkında olmadan kendilerine mâl edilmeye başlanmasıdır. Farkında olmadan onları kendine yönlendirmeğe başladı, eline emanet olarak verilmiş olan değerlerin mucidi olarak kendini göstermeğe başladı. Anne olmadığı halde bu lâkabı sahiplendi. Madem bunlar kendinden idi niye bizi tanımadan evvel de öyle değildi. Yedi senem ne olacak? diye hesap sorulmakta ve karşısındakini kendine taraf-muhatap kabul etmekte. Sadece bu ifade bile şuur altı yaşanan benliğin derinliğini ifade etmeye yeterde, artar bile. Sadece bu ifade bile tardedilmişliğe yeterde artar bile.biz ise böyle bir şey yapmadık kendileri bize tepki olarak istifa ettiler ve kahramanlık yaptıklarını zannettiler. Bizim kendisine verdiğimiz bilgilerden sadece yedi tanesi, verildiği söylenen yedi senenin bedeli için yeterde artar bile, ama bizim verdiğimiz on senemizin karşılığını onların cümlesi ödeyemez. Ancak gerçekten bizden hepsi hakkıyla helâl olsun. Ayrıca biz karşımızda 128 128
130 kişi görmeyiz, Hakk ın bir esmâsının zuhurunu görürüz. Kâh Mudil gözükür, kâh Hâdî kâh Rahmân gözükür, Cabbar çıkar karşımıza, bize göre bunların hepsi Hakk tır ve biz Hakk a hizmet ederiz. Halka hizmet, hakk a hizmet olması dolayısıyla bu yüzden kimseden bir şey beklemeyiz, eğer kimselerden bir şey beklersek o kişiye bir kişilik vermiş oluruz ki; bu da şirktir. Ancak bu anlayışla kişilere bakmak kişinin kendine ait nefsi bakışını değiştirmez. Kim hangi esmâ ile karşımıza gelmişse o esmânın kendinde mutlaka zuhuru olur ve karşılığını aynen adaletle alır. Yani hâdî ile çıkmışsa hidayetini, Mudil ile çıkmışsa, dâllin-i alır. Böylece hakk ın (adl) ismi faaliyyet e geçmiş olur. Efendimizin buyurdukları gibi, biz bir aynayız, bizi güzel gören kendi güzelliğini, çirkin gören de kendi çirkinliğini görmüş olur. Kişinin başına ne gelirse kendinden kendinedir. İstifalarının kabul edildiği, bilgisini aldıktan sonra kendileri şimdi anlatamayacağım şekilde telefon edip Cabulka ya geleceklerini bildirdiler. Halbuki çok daha evvelden gelmeleri gerekiyordu, ancak rahatsızlığı yüzünden gelinemeyeceği bildiriliyordu. Daha sonra ne oldu da yukarı da belirtildiği gibi (10/01/2008) Cabulka ya gelebildiler. Şimdi olaya kısaca bir bakalım. Sabah saat yaklaşık, 10/30 idi eve geldiler buyur ettik oturdular elimizden geldiği kadar iç hallerimizi belirtmemek için âzamî gayreti gösteriyorduk, saat 2/15 de gideceklerdi, vakitte yaklaşıyordu, bu arada ne yapmam lâzım geldiğini kısaca düşündüm. İçim yeniden el vermememi söylüyordu, ancak dışım ise el vermemi söylüyordu. Baktım her ikisi de haklı idi, yapılması gerekeni yaparak zâhiren tekrar el verdim, çünkü oraya kadar gittik de, 129 129
131 boş döndük denmesin diye ve son bir şansları olsun gidişatı görelim diye bu olguyu uyguladım. Sadece Arapça derslerine devam edilecek ve baxxxxra bakılacak onların talebi üzerine diye de kendilerine bildirdim. Ve saatleri geldi yolcu ettik, döndüklerinden birkaç gün sonra Nakışçı hanıma telefon edilerek, tekrar Cabulsa Cumâ sohbetlerine izin verilir mi? Acaba diye Nakışçı hanımda, bu hususta benim salâhiyetim yoktur ben sadece hanımlarla sohbet günlerini düzenleyebilirim siz kendisini arayın diye ona bildirmiş, sonra oda beni arayıp aynı şeyleri tekrar etti ve cum a günleri sohbetlere başlamak istediğini bildirdi bende kendilerine, artık orada bir sohbet yapıldığını başka bir sohbete gerek kalmadığını, eğer bir şeyler yapılmak isteniyorsa dağılmasına sebep olunan gurubu da toplayıp orada bizim internet kanalıyla yapmaya başladığımız (Salı) sohbetlerine katılması gerektiğini kendisine bildirdim, bunları dinledikten sonra biraz durarak çok kısık bir sesle peki dedi ve konuşma bitti. (Şimdi sorarlar insana madem istifa ettin niye tekrar görev istiyorsun? Veya görev isteyecektin neye istifa ediyorsun.? Diye. Bu arada şunu belirteyim, oradaki kardeşlerimiz boşta kalmasın diye onlar istifalarını ilettiklerinden hemen sonra, ben soruna bir çare olmak üzere o kadar sıkışık olduğum halde oraya da bir bütün gün ayırıp saat (13 ten 17 ye) kadar internet kanalıyla sohbetlere başladım üç hafta sohbet yapıldığı halde hiç birisine ne kendisi ve ne çevresinden kimseler.gelmedi, bunun üzerine kendisine ettiği o telefonda bu sohbetlere katılmasının gerektiğini söyledim. Telefondan sonraki sohbete dağıtmış olduğu çevresiyle birlikte gelmesini bekliyordum fakat sohbet başladığı halde henüz gelmemişti, sohbet başladıktan 130 130
132 bir müddet sonra sohbetin arasında geldi görülüyordu çünkü sohbet (SKYPE) kanalından görüntülü yapılıyordu. Biz onları onlar da bizi görüyorlardı. Sohbete çay molası için ara verildi çayını içti ve bize ne hatır sordu ve ne de Allah a ısmarladık bile demeden sohbetin ikinci bölümü başlamadan gitti ve yanında çevresinden de kimse yoktu. Bu hal ise bizde ve oradakilerde büyük üzüntü ve sitrese sebep oldu, olabilir insanın belki uygun hali olmayabilir ancak bunu uygun bir lisanla anlatması lazım gelirdi. Bu hadiseden birkaç gün sonra yukarıda belirtildiği şekliyle istifalar her yönüyle kabul edilmiş olduğundan kendilerine bildirilmiş oldu, ve böylece bu hadise hazin bir şekilde son buldu. Bundan sonraki günlerde o gurupta olan kimselerden kim geri döner edebinle gelirse kapımız hepsine sonuna kadar yine açıktır. Böyle yaklaşık (10) senelik bir çalışma ve gayretimiz bu gurupta birkaç müstesna hariç başladığımız yere döndük. Bizden helâlı hoş olsun kim ne ekerse onu biçer demişlerdir. Cenâb-ı Hakk herkese kendi özel yolunda kolaylıklar ve başarılar versin. İnşeallah. Bütün bu uğraşmalar ve didinmeler neticesinde elimizde bir bu yazılımlar kaldı, buda bir kazançtır. Bizlerden sonra gelen, okuyan kimselere bir nasihat olur ümidiyle uğraşmamızın bu yönüyle hiç olmasa biraz faydalı olabileceğini düşünerek teselli bulmaya çalışıyoruz. Cenâb-ı hakk her birerlerimize kendisine giden yolunda kolaylıklar ihsan ederek. Benlik, nefis, heva, heves, hayal ve vehimden muhafaza buyursun. Amin. 131 131
133 Yeniden hatırlanması ve tekrar değerlendirilmesi bakımından yukarıda geçen birkaç cümleyi hatırlamakta yarar olur kanısındayım. Hangi mertebeye gelirsek gelelim, nefsimiz de bizimle oraya geldiğinden o bilgileri o da öğrenmekte ve bize o yönden saldırabilmektedir. Bu tehlike, daha o zaman ikaz edilmişti. Ben de telefonda sizleri meşgul ettiğim için (fazlaca) üzüldüm efendim. Sizinle olan konuşmalarımı tekrar gözden geçirdiğimde adaba riayet edemediğimi farkettim ve hemen çok emek sarfederek hazırlayıp bizlere sunduğunuz Aşıklar Yolunun Adabı isimli kitabınızı tekrar okumaya başladım. Cahilliğimden dolayı beni mazur görmenizi dilerim. Görüldüğü gibi burada da nekadar çok mahviyyet var değil mi? Gönül aleminde (Ülker Süreyya) yıldızı gibi parlamanızı dilerim. Ancak bu parlaklık Rahmân-î olursa güzeldir, nefsân-î olursa tabii ki o parlaklık çabuk geçer, piyasada gördüğümüz yanıp sönüveren yıldızlar gibi. Yine görüldüğü gibi adeta daha o zamanlardan gelebilecek tehlikelere dikkat çelilmiş. Muhterem hocam ve sevgili Nakışçı hanım bu yazdıklarımı şükran dugularımın ifadesi olarak kabul ediniz. Mânâ âleminde zaten hocam teşekkür etmek için elinizi öpmüştüm. Bir de bu duygularımı yazıyla sizlere arz etmek istedim. Yine görüldüğü gibi o günlerde ki tevazu ve alçak gönüllülük son derece yerinde idi, keşke hep öyle kalınsaydı. 132 132
134 Bu mevzular üzerine kendisini sorumlu gören bir kardeşimizin değerlendirmelerini de buraya alalım. Yoğun ve uzun bir Hacc programının ardından Türkiye ye geldiğimizde kendi iç âlemim de Nakışçı Baba (iki) kitabının ön yazım çalışmaları mevcut idi. Hattâ bu çalışmayı Nakışçı Babam a ve diğer ihvan kardeşlerimizde ikram edeceğimiz bir Hacc hediyesi şeklinde olacağını düşünürken, Efendi Babam ı ziyarete gittiğim gün kendisinden dinlediğim ve daha sonra kendileri tarafından, mail adresime gelen bir dosya bütün dikkat ve tefekkürümü bu sahaya çekti. Kendilerinden de çok tafsilâtlı ve izahatlı dinlediğim bu dosyanın konusu, Nakışçı Babamın Cabulsa bölgesinde ikamet eden bir derviş-halifesinin (Kevkeb hanım) kendilerine karşı sergilediği söz, tutum ve davranışları bu dosyanın konusu olmuştur. Söz konusu dosyada ve Efendi Babamın izahatlarında bir dervişin farklı iki hali ve davranışlarını gördüm. Aylarca nakışçı Babam ile eşi Nakışçı Annemi çok müteessir ettiğine şahit olduğum bu hadiseyi duyunca ve dinleyince bizleri de üzdü ama çok üzdü. Çünkü İlâhi nazargâh olan İnsân-ı Kâmil in gönlünün incitilmesi, gönül evinin sakinlerinden biri olan biz fakiyri de çok incitmiştir. Bu hadise hakkında gönül âlemimden gelen açık beyanlar, söz ile bir şey diyemesem de bari bir-iki satır yazıp gönlümü kâğıda dökeyim istedim. Ancak Nakışçı Babamdan izin almadığım için bunun bir edepsizlik olduğunu düşünüp vazgeçmiştim. Daha sonra kendileri izin verince acizane konu hakkında bu satırları yazmağa çalışmaktayım. Esasen bu dosyanın konusu bir dervişin seyrinin, 133 133
135 başı ile (vekil-hilâfet) makamına eriştiği dönemlerde ki, farklı iki halinin yaşantısını anlatıyordu. Kevkeb hanımefendi, Efendi Babam a biat ettikten sonra ona olan saygı hürmet ve bağlılığı son derece yerinde dir. Hatta mektubunun sonunda, ben ve eşim elinizin içini öperiz ihtiram da bulunmuşlardır. Ü.. M. Adlı derviş kardeşimiz seyrinin belli bir bölümünde de Efendi Babamızın lütuflarıyla tac-ı şerif giymek sûretiyle kendilerine (vekil-halifelik) verilmiş olup aynı zamanda o bölgede bulunan diğer ihvan a karşı da bazı görevler kendisine verilmiştir. Yine okuduğumuz dosyadan ve dinlediklerimizden ve bazı müşahitlerin söylediklerinden, aynı Kevkeb hanımefendi Tac ı şerif i giydikten sonra, gerek Efendi Babam a ve eşi Nakışçı Annemize, gerekse çevresinde oluşan Nakışçı Babam ın gönül cemaatine karşı, daha önceki ahvalinin tersine olarak, emre muhalefet sergileme, kendisini sürekli haklı gösterme, çevresindeki cemaati kendisine yönlendirip Nakışçı Babam ile rabıtalarını yavaş yavaş kesme ve belki de en önemlilerinden birisi gördüğüm, Nüket Annemizi Efendi Babam a şikâyet hususu da vardır. Hattâ mektuplar-mail-ler, iyi analiz edildiğinde görülecektir ki, Nakışçı Babam a bile akıl verme ve yol gösterme davranışları da vardır. Şimdi mevzudan çıkarabileceğimiz sonuçları incelemeye çalışalım. Üxxxx Arapça; elif-lâm-kef-rı harf değerlerini toplarsak,(1+30+20+200=251) (2+51=53) Yani Nakışçı Baba (1) kitabında da değindiğimiz gibi onun bütün halifeleri iyi incelediğimizde (53) e ulaşıp ondan rahmet ve kemâlât aldıklarını biliyoruz. İşte diğer bir vekil halifesi Kevkeb hanım da sayılardan da görüldüğü gibi böyle ilâhi bir bağ ile ilim ve irfaniyyet tedrisatı almıştır. 134 134
136 Bir vekil halife sahibinde öncelikli ve özellikle şu üç vasıf zuhurda ve idrâkte olması gerekir. (1) Kendi zâtını bilmek: Marifet-i nefs (2) Kendi mucidini bilmek: Marifet-i mübdî (3) Mucidine karşı fakr, acizliğini ve ihtiyacını bilmek. Söz konusu hadise de, bırakın mucidi bilmeyi acz ve fakr halini, Efendi Babama şöyle şöyle yapılsın gibi telkin ve tavsiyeler vardır. Bunun neticesinde de gizli değil de açık şirk vardır. Bir başka yönüyle de Âdem mevzuumuzda da var olduğu gibi, İblis, Akl-ı kül olan Âdem e, ben ondan daha hayırlıyım, deyip kibir ve gurur yapıp kendini ayrı görmüş olmasıdır. Bu da kişiyi hakikate ulaşmaktan men eder. Oysa (Necm) yani (53) yani İnsân-ı Kâmil in seyrinin anlatıldığı Sûre de olduğu gibi, şayet Necm yıldızının yerine heva yıldızına yani nefs-i emmâresine tabi olduğunda böyle bir sonuçla karşılaşılması kaçınılmazdır. Burada düşülen en büyük yanlışlıklardan birisi Üxxxx yıldızının ısı ve ışığını (Necm) yıldızından aldığını unutup kendisinden olduğunu zan etmesidir. Çok önemli sonuçlardan bir tanesi Nakışçı Annemizin suçlu gösterilip, Nakışçı Babam a şikâyet edilmesi ve bunun içinde özel bir mektup kullanılmasıdır. Bu davranış ise son derece yanlış olduğu gibi aynı zamanda çok üzücüdür. Kûr ân-ı Keriym de Ahzab Sûresi Âyet (6) tı da mealen <<Peygamber mü min ler nazarında kendi canlarından daha önce gelir. Hanımları da sizin Annelerinizdir>> Bu Âyette özellikle ( Ve ezvacühü ümmühatüküm) yani Peygamberin hanımları sizin Annelerinizdir ifadesi çok açık ve sarihtir. 135 135
137 Bu Âyet-i keriym e genelde peygamber efendimizi ve validelerimizi anlatmakla birlikte, özelde ise bu yaşantının tahakkuku içindeki bizleri de ilgilendirir. Tabii ki, çok önemli bir husustur konuyu idrak etmek için Âyet-i Keriymeler e ayna olabilmemiz gerekmektedir. Bütün hayatını evlendiği günden bu yana, bu yola vakfeden Nakışçı Annemizi son derece üzen ve kıran bir davranış olmuştur. Kaldı ki o hiç kimseye şu ana kadar, bana Anne diye hitap edeceksiniz dememiş, hattâ telkinde bile bulunmamıştır. Oysa Âyet-i Keriym e de açık olduğu gibi temsil ettiği makam Annelik tir, Kûr ân-ı Keriym iyi incelenirse (2) konunun aynı Âyette tekrar edildiği görülür. Onlarda, <<Allah a itaat edin, Anne Babaya iyi davranın>> dır. Velevki Nakışçı Annem Kevkeb hanımla ilgili o sözleri sarfetmiş olsa bile burada Kevkeb hanımın yapması gereken nefsini sorgulamaktı, yani nefis muhasebesini iyi yapabilmekti. Burada hacc döneminde gördüğüm bir zuhuratı da buraya eklemek istiyorum. Rû ya şöyle idi. ( Bir odanın içinde 10-12 kişi var, Nakışçı Babam, Nakışçı Annem de oradalar, oda da her kes hüzünlü önüne bakıyor, Nakışçı Annem ise ağlıyor. Odanın içine girdiğimde bir sıkıntuı var ama diyorum, acaba ben bir suçmu işledim? Diye düşünürken, ayrılma zamanı ayağa kalktım, Nakışçı Annemin elini öptüm o da muhabbetle bana sarıldı. Bende sıkıntının kaynağı başka bir şeymiş, diyerek oradan ayrıldım.) Hacc dönemi Mekke Bu rû ya yı Mekke nin ve Hacc ın yorucu ortamında unutmuş idim. Ancak döndüğümde bu mevzu ile birlikte tekrar hatırladım. Bir başka sonuç, Kevkeb hanım sülûkunun başlarında Nakışçı Babam a olan ihtiram ve bağlılığını 136 136
138 (ben ve yolcu bey sizin elinizin avuç içini öpüyoruz) diyor. Terzi Baba (1) kitabında değindiğimiz gibi onun avuç içini öpmek Hacer ul Esved-i selâmlamak biad-ı yenilemek ve tavafa başlamak ile aynı anlamları taşır. Avuç içinin bir derviş için sürekli öpülmesi, biadı-akd-i-gönül birliğini hep canlı tutmaktır. Kâ be yi tavafta olduğu gibi Hacer ul Esved-i geçerek tavafa başlanırsa o tavaf geçersizdir. Hacer ul Esved in hizasını geçmemek esastır. Çünkü geçmek biad-ı bozmaktır, akd-i bozmaktır. Nakışçı Babama karşı olan tutum ve sözlerini incelediğimizde de bu akdin kendileri tarafından bozulduğunu görüyoruz. Akit bozulursa bundan sonra yapılan tavaflarseyrler geçersizdir. Akdin yenilenmesi gerekmektedir. Netice itibariyle bir Âyet-i Keriym e de buyurulduğu gibi <<Nûr 63= Onun emrine muhalefet edenler bir fitnenin veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar>> İnsân-ı Kâmil gönül Kâ be si dir, Beytullahtır, hanımları ise Annelerimizdir. Bilerek veya bilmeyerek yapacağımız yanlış fiillerden Rabb ım bizleri muhafaza eylesin. Terzi Baba (1) kitabının iyi okunması en iyi tavsiyelerden birisidir. Nakışçı Annemiz çok nurlu çok iyi bir hanımefendi olmakla birlikte bu ağır yükü bu güne kadar bi hakkın taşımayıda başarmıştır. Hiç kimse tabii ki zât-ı itibariyle eleştirilemez, bizim eleştiri ve tavsiyelerimiz, fiillere yöneliktir. Bu hadise çok üzücü olmakla birlikte, bir çok rahmeti de bünyesinde taşımaktadır. Bu istikamette seyr eden herkes bundan istifade edebilir. Yeri gelmişken unuttuğum bir meseleyi de izah 137 137
139 etmeye çalışayım. Kevkeb hanım hitap şeklinde (hocam) ifadesini kullanmaktadır. İyi niyet ve saygıdan olsa gerek. Ancak (hocam) ifadesi şeriat ve kısmen tarikat a girişte kullanılan bir isimdir. Dolayısıyla Nakışçı Baba- Efendim-Sûltanım-Efendi Baba, isimlerinin yerini tutamaz ve yerine de geçemez. İsimden açılmışken, Nakışçı Baba ismi üzerinde biraz duralım, mesleğinin de terzilik olması hasebiyle çok kullanılan ve perdesi olduğuna inandığım bu isim (terzi=400+200+7=607) (67) (6+7=13) Allah ın Zât-î ve Subût-î sıfatları-mertebe-i Ahadiyyet, Hakikat-i Muhammed-î, Allah isminin ebced karşılığı ve secdenin ebceddeki değerleri taşıması bakımından çok özel bir yeri vardır. Allah (c.c.) lühü cümlelerimizi feyzinden, ikramından, ihsanından faydalandırsın. Bu hususta görülen zuhuratlardan uygun olan, birkaç tanesini belirtmek istiyorum. Çünkü bazıları var ki; oldukça ağır olmaları dolayısıyla bizde kalmaları daha uygun olacaktır, düşüncesiyle sadece bunları belirtiyorum. (1) Nakışçı babanın zuhuratı: (Bir otomobil içindeyim ön sağ koltukta oturuyorum fakat arabanın içi boş şöför kapısı açık, şöför ve yolcular yok belki gelirler diye bekliyorum bu arada koltuk kemerini çekiyorum yerine takmak için, koltuk kemerinin solumdaki geçme yeri metâl aleminyum ancak geçme yeri boğazından kırılmış kullanılmaz halde.) Sonra uyandım. Yani bağlantı kırılmış- kopmuş ne şöför ne de arabanın aldığı kadar yolcu kalmamış. Not= Bu zuhuratta hadise günlerinde görülmüştür. Ne kadar açık geğilmi? Arabanın şöförü yok, aldığı miktar kadar yolcuları yok, şöförü de yolcuları da arabayı yani seyr-i sülûku terk etmişler, 138 138
140 Ancak gelseler dahi artık o araba, şöför ve kısmen de yolculardan kemer bağı. Bağlantı kopmuş durumda. Haklarında hayırlısı. (2) Sexx hanımın zuhuratı: ( Bir topluluk içi gibi bir yer, Kevkeb hanım bir şeyler anlatmağa çalışıyor ama ne söylediği anlaşılmıyor. Yolcu beyde onun karşısında mahcup olarak boynunu bükmüş duruyor. Bende diyorum ki; (cemaat bize verildiği halde hâlâ bir şeyler söylemeye çalışıyor.) İtiraz mânâsında. Not= Bu zuhurat hadiseden evvel görülmüştür. Ne kadar açık değimli? Gerçekten de o guruptan yola devam etmek isteyenler ve uygun yerlerde olanlar kendisine verilmiştir. Belirtilen zuhurat bize bu hadiseden sonra anlatılmış ve sebebi hikmeti şimdi anlaşıldı diyerek, zuhurat ayniyle vaki zuhur etmiştir. (3) Arxxxxxx hanımın zuhuratı: (Biz onların yazlık evlerine gitmişiz, şimdiki evlerinden başka bir yermiş, evin önü denizmiş ama deniz çok geriye gitmiş ve evin önüne duvar örülmüş, evin önü balçık çamur gibi kötü olmuş, ne oldu diye sorulunca savaş çıkar diye duvarın yapıldığı belirtilmiş. Küçük çocuk talebeler var siyah önlük beyaz yakalı, sonra o çocukları, servis arabası gibi bir arabaya koyduk, arabayı kullanan anne annem imiş adı <sezâ> idi, lügat mânâsı; münasip, uygun, yaraşır, dır. O çocukları şehre getirmek için arabayı yola çıkarıyoruz ama araba ileriye gideceği yerde geri gidiyor. Bunun üzerine ben anneanne ileri gideceksin diyorum ama yinede araba geri gidiyor. Not= Hadisenin yeni başladığı günlerde görülen bu zuhuratta ne kadar açık değilmi? Denizden kasıt ilmi İlâhiyedir, evvelce evlerinin yani beden evlerinin önüne kadar gelen ilmi İlâhiyye deryası ile aralarına taştan bir duvar çekmişler, yani artık ilim deryası ile irtibatı 139 139
141 kesmişler, deniz derya çekilince de geriye nefis kirleri kalmış. Duvar savaş çıkar diye örülmüş. Ne yazık ki bu savaşı çıkardılar ve farkında bile olmadan Hakk a karşı verdiler. Çevresinde geriye kalanlar daha henüz ilk okul çağında olan çocukların siyah önlük beyaz yaka idrakindekilerin yaşıtları kadar olanlar imiş. İlim şehrine gitmek için çocuklar arabaya bindiriliyor fakat araba geri gidiyor, çünkü o şehrin ilâhi ilim deryası şehrinin önüne kendileri duvar çekmişler, kendileri kendi yollarını kapatmışlar. Şöförleri de kendilerine uygun, münasip, yaraşan, bir şöför imiş, kim olduğunu da siz bulun, bulmanız pek zor olmayacaktır. Daha yukarılarda ve burada belirtilen (5) zuhurat hadisenin seyrini apaçık olarak ortaya koymaktadırlar, okuyan kardeşlerimizin idraklerine bırakıyorum. Daha evvelce kısmi olarak bırakılan Baxxxxx gurubu da istifaların tamamının kabulü ile orası da bırakılmış oluyordu, bu sebepten oradan gelen bir telefon üzerine Cabulsa ya gelindiğinde kendilerine ziyarete gelip meseleyi konuşacağımızı bildirmiş idik. (10/02/2008) tarihinde bir telefon geldi telefonda şöyle deniyordu. (Eğer o mesele hakkında geliyorlarsa gelmelerine hiç gerek yok.) İfadesiyle, nezaketle gelmemiz belirtiliyordu. Bunun üzerine bizde kendilerine, kendilerinin bileceği bir iş olduğunu ve hür iradeleri, ile nasıl gerekirse öyle hareket edebilecekleri yolunda cevapladık. Bundan sonraki hayatlarında başarılar dileriz. Yine buradan da anlaşılacağı üzere yönlendirme Hakk a değil de kendilerine olmuş olduğu görülüyor, eğer gerçek mânâ da Hakk a yönlendirilmiş olsalardı hayata bakışları ve değerlendirmeleri daha başka olurdu. Ancak biz onlara teşekkür ederiz bu kadar sıkışık ve vaktimizin çok kısıtlı olması dolayısıyla bu zor 140 140
142 eğitimden bizleri kendi istekleri ile kurtarmış oldular. Yalnız gerçekten neyi terk ettiklerini bilebilselerdi, haklarında çok daha hayırlı olurdu. Bu karar kendilerine aittir, bir mes uliyyet varsa bize ait değildir. Bu arada birkaç davranış örneğini daha belirtelim. İstifalar gelmezden evvel yaptığımız araştırmalardan tespit ettiğimiz bazı yersiz örnekler şunlardır. Bir kardeşimiz şöyle diyordu. Nakışçı annem ile konuştuğum için ben çok terslendim. Bir kardeşimizde şöyle diyordu. Ben amirim sen memursun beni dinlemek zorundasın. Bir diğer kardeşimiz de şöyle diyordu. Efendi Baba çok yumuşak halim selim siz niye böyle biraz sertsiniz? Dediğinde, verdiği cevap ( her yiğidin yoğurt yiyişi başka olur.) şekliyle olmuştur. Diğer bir kardeşimiz de. Çok abartılı haller yapılıyor, baskılı bir hal ve tersleme, tahakküm, ve celâlli abartılı davranışlar var. Aşırı iltifat yapanlar var. Korkutucu ve ümitsizleştirici davranışlar ve tam yetkiliyim gibi haddini aşan sözler yapılmaktadır. Ve daha bir çok benzeri şeyler iletilmiş idi. Bunlardan bir tanesi de bizim de şahit olduğumuz bir hadise idi. Şöyle ki; Bir akşam kendilerine yemeğe gitmiştik, bir kızımız o akşam yanın da iyi tanıdığ bir arkadaşını da getirmiş, kapıdan girince o arkadaşının da yanında bu misafiri niye getirdin diyerek azarlamış, o anda biz bunun farkında olmadık ancak o kızımız kısa bir süre sonra izin alıp arkadaşı ile birlikte gittiler o anda bir anlam verememiştim, daha sonra sorunca bu hadise yüzünden erken ayrıldığını belirtmiş idi. Bu yazıları da böylece bitirelim sevabıyla günahıyla kişileri kendi kendileriyle baş başa bırakalım. On altı on yedi yaşlarında küçücük bir kişi olarak yalnız başıma çıktığım bu Hakk yolumuzda şükürler olsun bu günlere gelebildik. Şu anda yaşımız yetmişe 141 141
143 dayandı bu süre içinde bir çok kişi ve hadiselerle karşılaştım hepsinden ayrı ayrı bir ders ve idrâk elde ettim bu hadise de onlardan biri idi. Bir çok yerde şube açtık hamd olsun hepsi gelişerek devam etmekteler ancak. Bu vesile ile bahçeli evler şubemiz ne yazık ki istifalar ile kapatılmış bulunuyor, bunlar dünya ticaretinde de olağan işlerdir ziyan eden yerler kapatılır. Bu günlere kadar yaptıkları başarılı çalışmalarının karşılığını Cenâb-ı Hakk versin, yapılamayanları da yine Hakk a havale ediyoruz. Bizden bütün haklarımız eğer varsa her türlüsü helâl olsun, onların veya herhangi bir kişinin bizde alacağı ve Hakk ı varsa lütfen dünyadan ayrılmadan istesin, burada helâlleşip ahirete öyle gidelim. Kayan yıldızları tekrar yörüngeye sokmak ve onlara yeni bir hayat verebilmek ve yolcu vasıflarını kaybetmemeleri tekrar yörüngeye girmeleri için bazıları (K.. Semâ ya) Ve bazıları da (Ş.. Aya ) gönderildiler. Onların çevresinde sistem içinde kalsınlar diye. Bazıları uydular bazıları uymadılar. Uyan devrine devam ediyor, uymayanlar da kayan (Kevkeb) yıldızlar gibi benlik ve heva dünyasına yönelerek, nefis ateşi atmosferinde yanıp gidiyorlar. Cenâb-ı Hakk cümlemizin akıbetini hayırlar ihsan etsin. Yine bu mevzu ile ilgili birkaç yazıyı da belirttikten sonra kitabımızı sonlandırmağa çalışalım. Kimden: xxxxxxxxx Gönderme tarihi: Kime: (@hotmail.com) 26 Ocak 2008 Cumartesi 23:38:53 xxxxxxxxxx (nakışçıbaba13@hotmail.com) 142 142
144 sevgili Nakışçı babacığım,yolladığınız dosyayı annem ile birlikte okuduk.ben her ne kadar bu konuda yorum yapma hakkına sahip olmasam da yazdığınız bazı noktalarda o kadar incinmiş olduğunuzu farkettim ki içim acıdı.benim ne ilmim ne bilgim bu cemaatteki kimse kadar çok değildir ama gönlüm küçüklüğümden beri aldığım mevlevi dergahındaki aşktan dolayı çok geniştir.mürşidin elinde ölü gibi olmak gerek babacığım.edep ya hu derken bir çok yanlış yapılmış sizlere,keşke sizleri daha önce tanımış olsaydım.benim sizlerden öğreneceğim çok şey var. Nakışçı anneme saygılar. ellerinizden öperim. xxxxxxxx xxxxxxx From: Nakışçı baba13@hotmail.com To: xxxxxxx@hotmail.com Subject: xxxxxxx Date: Sat, 26 Jan 2008 22:46:59 +0200 hayırlı akşamlar xxxxx kızım, bu tatsız yazışmayı hiç göndermek istemezdim ama meseleye daha yakından bakabilmek için okumanızda yarar olacaktır. Çok vaktimi alan bu mevzua artık bir son verilmesi gerekiyordu. Tören gecesi ve sonrası olmak üzere iki bölümden oluşacak bir kitaba dönüştürülecek bu gönderdiklerim ikinci bölümden bazı parçalardır. birinci bölüm tören gecesine kadar olan yazışmalar olacak arşivimizde ne kadar bu hususla ilgili yazılı belge varsa onlarıda ilâve ederek bir kitap oluşturacağım inşeallah. En azından böylece kısmende olsa elimizde bir kitap oluştuğundan vaktimizin bir kısmını böylece değerlendirilmiş sayacağım. Hayırlı akşamlar sağlıkla kalın. 143 143
145 RE: xxxxxxxx Kimden: xxxxxxxxxx ( Nakışçıbaba13@hotmail.com) Gönderme tarihi: 27 Ocak 2008 Pazar 13:19:25 Kime: (@hotmail.com) From: xxxxxxx@hotmail.com To: Nakışçı baba13@hotmail.com Subject: RE: xxxxxxxxx Date: Sat, 26 Jan 2008 23:38:40 +0200 Selâmün aleyküm sevgili xxxxxxxxkızım:bizlere gösterdiğin ilgiye teşekkür ederiz sağolasın. Görüldüğü gibi bazı şeyleri yerinde kullanıp hazmetmek ve hakkıyla kullanmak kolay olmuyor. Baştan çok safiyane başlayan muhabbetler sonradan (görülen bazı ufak muvaffakiyetler) ile bunları kendinden zannedip tam tersine dönük ve kendine yönlendirilmiş bir hale dönüşüveriyor. Pirimiz Hz. mevlânâ (r.a.) Mesnevi-i şeriflerinde bir benzetme yaparak! "Güneş bir camdan içeriye vurunca o ev aydınlanır, o evde; aydınlığın kendinden olduğunu zanneder ve bunu kendine mâl eder, vaktaki güneş çekilir tekrar karanlık basar o zaman aydınlığın kendine ait olmadığını anlar ama vaktinde o aydınlığın kıymeti bilimediğinden elden gitmiş olur." Bu hususta daha bir çok bilgi benzetme varsada içlerinde en mühimlerinden olan" aslanla kurt ve vahiy kâtibinin ibret alınacak hikâyeleridir. Şimdi uzun süreceğinden bir başka zaman anlatmak üzere kısa kesmem gerekiyor. Hoşça kal anneciğine bizlerden çok çok selâmlar. Cenâb-ı Hakk hayatında zorlandığın yerlerde kolaylık versin, sora- 144 144
146 cağın bir şeyler olursa her zaman sorabilirsin. Not=Anneciğinden rica etsem dosyanın alt bölümünde olan (istifaların tamamının kabulü) kısmını özetle şifaen sahibine iletebilirmi? Aynı ricayı Nihal hanımdanda istedim yapıp yapamıyacı hakkında bir fikrim yok. Butür haberleri eşi veya kızı vasıtasıyla bildiriyordum ama bu artık bize bir zül geliyor, nelerle oğraşmamız gerektiği halde nelere vakit geçiriyoruz. Allah (c.c.) affetsin. Tekrar hoşça kalın. sevgili Nakışçı babacığım,yolladığınız dosyayı annem ile birlikte okuduk.ben her ne kadar bu konuda yorum yapma hakkına sahip olmasam da yazdığınız bazı noktalarda o kadar incinmiş olduğunuzu farkettim ki içim acıdı.benim ne ilmim ne bilgim bu cemaatteki kimse kadar çok değildir ama gönlüm küçüklüğümden beri aldığım mevlevi dergahındaki aşktan dolayı çok geniştir.mürşidin elinde ölü gibi olmak gerek babacığım.edep ya hu derken bir çok yanlış yapılmış sizlere,keşke sizleri daha önce tanımış olsaydım.benim sizlerden öğreneceğim çok şey var. Nakışçı anneme saygılar.ellerinizden öperim xxxxxxxxx From: Nakışçı baba13@hotmail.com To: xxxxxxxxx@hotmail.com DOSYA İLâVESİ Kimden: xxxxxxxxxx ( Nakışçı baba13@hotmail.com) Gönderme tarihi: 26 Ocak 2008 Cumartesi 23:42:42 Kime: @hotmail.com) Sayın xxxxxxxx hanım kızım. hayırlı akşamlar inşeallah iyisinizdir. Sizden küçük bir ricam 145 145
147 olacak, daha evvelce Kevkeb hanıma iletilecek haberleri Yolcu bey ve Baxxx ile ulaştırmağa çalışıyordum ancak artık çok fazla uzayan bu mesele hakkında sıkılmağa başladım o yüzden aşağıda ilâve edeceğim bir bölüm yazının özet olarak muhteviyasını kendisine iletirseniz memnun olurum belki biraz zor olacak ama. Eğer yapamassanız da haber verirsiniz başka bir yol bakarız. aynı yazıyı hanıma da gönderdim. Not= Daha sonra bu iletilerin yerine iletildiği bildirildi. istifa Kimden: Gönderme tarihi: Kime: xxxxxxxxxxx ( Nakışçı baba13@hotmail.com) 28 Ocak 2008 Pazartesi 15:35:21 @hotmail.com Sevgili kızım xxxxx seninle üzüntülü ve sevinçli birçok yazışmalarımız oldu. Kendi sıkıntılarının arasında bir de bunlarla oğraştın ve çeviriler de yaparak birçok hizmetlerin oldu bu yüzden hakkını helâlet. Senden son olarak annene ulaştırılmak üzere talihsiz bir şey daha rica edeceğim. gerçi iki yakın kişiye daha rica ettim ama sıkıntıları yüzünden yapıp yapmayacakları hakkında emin değilim. Çok fazla uzayan ve ümitsiz bir hale dönüşen ve zorlamalarla da yürütülemeyen malum meseleye artık bir nokta koymanın zamanı geldi de geçti bile, çünkü gün geçtikçe tahribatı daha da büyüyor.bundan sonraki hayatında da başarılar dilerim. Sıkıldığın zaman yine gerektiğinde arayabilirsin. aşağıdaki 146 146
148 küçük yazıyı iletebilirsen iyi olur. Annene babana kardeşine ayrı ayrı selâm ederim. ------------------------------------------------------------ Not= yukarıda ki,(dosyada) ifadeleri buraya da alıyorum çünkü artık geçerlidir. Mânevi sohbet yapma ders verme, ders alma, yolumuz itibariyle olan sistem içerisinde faaliyet yürütme ve benzeri şeyler hepsi, istifalarınız ve hür iradeleriniz ile tarafınızdan tarafımıza iade edilmiş ve tarafımızdan kabul edilmiş bulunmaktadır. Bundan sonra ki, hayatınızda bizler olamıyacağımız için daha sonraki hayatınıza yalnız devam etmeniz gerekecektir. Hakkınız da hayırlı olsun. Netice olarak görülüyor ki, bütün bunların sorumlusu yine biziz, demekki yaptığımız bazı seçimler yanlış olmuş. Rabb ım beni bağışlasın. Bu yüzden de Yaklaşık (10) senemizin bir bölümü heba olmuş, ne yapalım bizden helâl olsun. Bundan sonraki hayatlarını diledikleri gibi hür iradeleri ile plânlayıp yaşarlar, yeni hayatlarında da başarılar dilerim. 147 147
149 Bütün bu oluşum ve yaşantıları bir araya toplayıp isimler değiştirilerek kitap haline getirip daha sonraları bu tecrübelerden yararlanabilecek kimselere hatıra bırakmak olacaktır. Böylece en azından bu kadar kaybettiğimiz zaman karşısında böyle bir yazılım elde kalmış olsun. Buda gelen ayrı bir mail dir. (29/01/2008) İletinizi aldım inan ki; çok üzüldüm. Nakışçı baba sizden hiç böyle bir şey beklemiyordum. Çevreden olumlu bir talep gelmedi, diye yazılmış. Bizler sizin Cabulsa ya gelmenizi bekliyorduk. Talebimizi yüz yüze görüşerek bildirecektik. Biz hocamızı çok seviyoruz. Eşlerimiz başka cemaatte olduklarına rağmen, Hocamızı tanıyıp sevdikleri için gönül rahatlığı ile bu yola katılmamıza rıza gösterdiler. Biz bu yolda beraber olmak istiyoruz.. ve..: 148 148
150 Muhterem kardeşlerim sizin (MSN) nizden gelen bu yukarıdaki yazılar ve ifadeler gerçekten sizin mi yoksa başka kimselerin rastgele yazıp tesadüfen gönderdikleri yazılarmı? Doğrusu hayret etmeden yapamadım. Çünkü birkaç gün evvelki yazılarınızla bunları yazanların aynı kişiler mi olduğu gerçekten bizleri çok çok düşündürdü. Sınırlarınızı ne kadar zorladığınızı ve haddinizi ne kadar aşmış olduğunuzun acaba farkındamıydınız. Bu yazınızın adresini galiba karıştırmışsınız. Bu adresin yeri sayın hocanızın adresi olmalıydı. Siz bizden değil de evvelâ ondan-muhterem hocanızdan hesap sorsaydınız daha isabetli olmazmıydı? İstifa edenler onlar değimliydi? (Düşünelim bakalım) istifa eden mi haklıdır? Yoksa o istifayı geciktirerek belki iyi olur diye bekleyen ve artık ümit görmeyip günden güne daha kötüye giden sağlıklarına çok zarar veren bir sürü olumsuzluklardan sonra istifayı kabul eden mi? Suçludur. Savaşa girmiş bir ordunun bir sorumlusunun savaşın içinde iken bölüğü ile birlikte savaşı terk eden sorumlu ve askerleri mi suçludur, yoksa bütün gücüyle o bölüğün boş bıraktığı savaş alnındaki yerini doldurmağa çalışanlar mı, suçludur?. Kendilerine yaklaşık on seneye yakın bir süre hiçbir şey beklemeden hizmet vermiş olanlar mı suçludur, yoksa bunları alıp yerinde kullanmayanlar mı suçludur. Bu hadisede üzülecek kimseler varsa onlarda bizleriz. Hiçbir dahlimiz olmadığı halde yaklaşık iki 149 149
151 seneye yakındır bu sıkıntıları kendi bünyelerimizde hazmetmeğe çalışıyoruz. Son dört beş aydır ise bu sıkıntıların olumsuzlukları iyice doruğa çıktı daha fazla böyle devam etmesi çok zarar vermeğe başlamıştı. Kendilerinin de ifade dilekçelerinde beyan ettikleri gibi, galiba size gelen dosyayı okumamışsınız. O zaman ben tekrar yazayım. İstifa dilekçesi aşağıdadır: (Konu yok) Kimden: sxxxxxxxxx ( Yolcu @hotmail.com) Gönderme tarihi: 16 Aralık 2007 Pazar 19:22:51 Kime: Nakışçı baba13@hotmail.com Muhterem Efendim, Şimdiye kadar bizlere vermiş olduğunuz tevhid ilmi için binlerce teşekkür ederiz.kimsenin üzülmemesi ve üzerimize aldığımız o mukaddes görevleri bundan sonra lâyıkıyla yapamayacağımız endişesiyle 13.09.2007 tarihli mektubunuzda taleb ettiğiniz üzere eşim Kevkeb Hanımla beraber görevlerimizden affınızı rica ediyor,haklarınızı helal etmeniz ümidi ile saygılarımızı sunuyoruz. Yolcu - kevkeb Yukarıdaki yazılara dikkat ederseniz (kimsenin üzülmemesi) Kendi kelâm-i ifadelerinde bunun açılımı (çevremize zarar vermeğe başladığımızdan bu yüzden 150 150
152 kimsenin üzülmemesi için dir. Ve devam edip okuyun, bunlar aklı başında kimseler olarak onların hür iradeleri ile yaptıkları yazılı talepleridir ki bu taleplerini epey zaman beklettik her geçen gün zarar artmaya başladığından artık bu zararlara bir son vermek için istifalarını kabul ettik. Yine hatırlatayım suç eğer varsa istifa talep edeninmi yoksa bu istifayı bir müddet beklettikten sonra ümit kalmadığından kabul edenin mi? (EMS) de belirttiğim gibi xxxxx nin olayında ve Bayındır olayında,ki onlarda talep ettiklerinden bir müddet orasını da kendisine bırakmıştık. Ancak izmirden hiçbir olumlu talep gelmediği gibi ortalamanın çok üstünde de şikâyet gelince artık istifayı kabul etme zamanının gelmiş olduğu anlaşıldığından yürürlüğe koyduk. Bizim içeride ve dışarıda izmirde de bir çok guruplarımız var neden bunların hiç birinde böyle bir rahatsızlık olmadı burada oldu, hiç düşündünüz mü? Siz duygusal bir bağ ile bağlı olup (hocanızı çok sevebilirsiniz) bu sizi ilgilendirir. O da sizleri çok sevseydi İstifa dilekçesini vermek değil lâfını bile ağzına almazdı istifa eden kimsenin bunların hepsini düşünmesi lâzım gelmezmiydi Bu hadise ile çevresinde olan her kesi yüz üstü bırakmış değilmi dir. Savaşı terk edenin cezasının (idam) olduğunu acaba düşünmüşlermi dir. Siz düşünün bakalım suçlu arıyor iseniz suçlu kim siz verin cevabını. Diyeceğim daha çok şey var ama gecenin bu vaktinde artık durumlara düşürenler ve vakitlerimizi böyle bütün bu vıdıı vıdı lardan bıktım bu kadarla bitirmek istiyorum gereksiz yere bizlere bu işlerle zaman harcetenler hesap versin. 151 151
153 Şimdi gelelim neticeye. Eğer bizi bu akşam aramasaydınız iyi olmayacaktı aradığınız için bu e_mail-i sadece bilgi için gönderiyorum, dargınlığımız yoktur gene yaza bilirsiniz Ancak bize bir daha o hadiseden ve o kişiden bahsetmeyin çünkü artık geçmişi unutmak istiyoruz ve yaralarımızı sarmak istiyoruz her hatırlatış bizim yaramızın tekrar nüksetmesine sebep oluyor. Faili olmadığımız bu hadisenin daha fazla uzaması bizleri her geçen gün biraz daha üzüyor. Eğer isterseniz çok sevdiğinizi söylediğiniz hocanız ile ve diğer sevenleri ile hür insanlar olarak (bizim sistemimizin dışında) her türlü sohbet toplantı Cum a duaları aklınıza ne gelirse yapabilirsiniz. Arapça okuyabilirsiniz fıkıh kûr an okuyabilirsiniz bunlara kimse mani olamaz bende hiç karışamam neden karışayım ki böyle yüzlerce topluluk var hatta başka bir efendiden izin ve icazat alıp o yoldan halka yapabilirsiniz bunlar hür iradesi olan kimselerin tabii haklarıdır. Bizi ilgilendirmez. Eğer yola bizimle devam etmek isterseniz kapımız edebinle gelen her kese açıktır. Uygun bir formül bulunur. Oradaki başka bir gurubumuza devam edebilirsiniz, sizlerin bileceği iştir bizde zorlama ve reklâm olmaz, düsturumuz ( gidene dur, gelene git) demek değildir. Yaklaşık iki seneye yakın bir zamandır o kadar boş işlerle meşgul edildim ki hayret doğrusu. Bu işlere ayırdığım zamanda koskoca bir kitap yazardım. Ancak yaklaşık on senedir yapılan bu yazışmalar arşivimde mevcud olduğundan onları bir araya toplayıp bir kitap haline getireceğim ki bizden sonra gelenler ibret alsınlar. Bu kadar zaman kaybından sonra hiç olmazsa elde böyle bir kitap kalmış olsun. 152 152
154 Hayırlı akşamlar her kese selâmlar hoşça kalın. Allah sağlık sıhhat şifalar versin. Evet yukarıda da belirtildiği gibi artık bu hadiseden gerçekten uzaklaşmağa karar verdik, çok bizar olduk ve tamamen kapatmaya bir daha açmamaya ve yaralarımızı sarmağa yöneldik. Bu kadar zaman kaybı ve üzüntüsü de çabası oldu. Ancak elde bu yazılımlar kaldı İnşeallah bizlerden sonra bazılarına ders ve ibret olur. (10/02/2008) Terzi Baba Tekirdağ 153 153
155 (Gönülden esintiler) DAHA EVVELCE ÇIKAN KİTAPLARIMIZ 1. Necdet Divanı: 2. Hacc Divanı: 3. İrfan Mektebi, Hakk Yolu nun Seyr defteri: 4. Lübb ül Lübb, Özün Özü, (Osmanlıca dan çeviri): 5. Salât- Namaz ve Ezan-ı muhammedi de Bazı hakikatler: 6. İslâm da Mübarek Geceler, bayramlar ve Hakikatleri: 7. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs i): 8. Tuhfetu l Uşşâkiyye, (Osmanlıca dan çeviri): 9. Sûre-i Rahmân ve Rahmâniyyet: 10. Kelime-i Tevhid, değişik yönleriyle: 11. Vâhy ve Cebrâil: 12. Terzi Baba (1) ve Necm Sûresi: 13. (13) On üç ve Hakikat-i İlâhiyye: 14. İrfan Mektebi, Hakk Yolu nun seyr defteri ve (şerhi) 15. Altı Peygamber: (1) Âdem (a.s.) 16. Divan (3) 17. (Kevkeb) kayan yıldız lar. ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞIMIZ KİTAPLARIMIZ **. Sûre i Fetih: **. Sûre i Yusuf ve dervişlik: **. Mektuplar ve zuhuratlar: **. Ve bir çok diğerleri.. 154 154
156 ADRES NECDET ARDIÇ Büro : Etuğrul mah. Hüseyin Pehlivan caddesi no. 35/4 Servet Apt. 59 100 Tekirdağ. Ev : 100 yıl Mahallesi uğur Mumcu Cad. Ata Kent sitesi A Blok kat 3 D. 13. 59 100 Tekirdağ, Tel (Büro) : (0282) 263 78 73 Faks : (0282) 263 78 73 Tel (ev) : (0282) 261 43 18 Cep : (0533) 774 39 37 İ-mail adresi: <terzi.baba@yahoo.com.tr> Veb sayfası Almanya: <www.terzibaba.com> Veb sayfası: Amerika: <www.necdetardic.info> Veb sayfası: Amerika: < http://necdetardic.org> (MSN) Messenger adresi <terzibaba13@hotmail.com> 155 155
157 Not= Bu yazı arka kapağa konacak: İLMİN YOK İDİ FAKAT ÖĞRETTİLER, SENİ NİCE ZAMAN BAKIP GÜTTÜLER, BİR YERE GETİRİP ADAM ETTİLER, ÖĞRETENLER YANIN DA EDEP YA HUU. 156
158 157
159 158
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder