21 Kasım 2020 Cumartesi

 MARtFETNAME

KISIM : 4

BAŞ VE IJOYUN ORGANLARI

Ey Aziz!

Hikmet ehli diyorlar ki :

MANZUME

Kim boyudur tevil (uzun) sâde (kalb) olur cemîl

Kim ki boyudur kasîr (kısa). Hilesi vardır kesîr (çok)

Kim orta boyludur, akıl ve hoş huyludur.

Kim ki saçı sarıdır kibr ü gadab kâr (işi) ıdır.

Kim ki saçıdır kara sabrı var onu ara

Kumral ise saç güzel sahibidir bîbedel (eşsiz)

Saçı az olan latif oldu nazik ve zarif.

Saçı uzun olsa kadının, anlayışı az olur onun

Başı küçük aklı az, olsa ona deme raz

Başı büyük olanın aklı çok olur anın.

Başının tepesi yassı ise, sahibi çekmez keder

Başının derisi ince olan hayır yapar etmez ziyan

Kel adama olma yakın, kötü huylu olur ondan sakın

Alnı dar olanın içi de dar ve sıkıntılı olur anın

Yumru olursa alnı, sahibi çiıkin ve kötü olur.

Alnı olan arız (geniş) kötü huylu olur çimmariz (hasta)

Normal olsa alnı, emin bil sahibini

Alnı kırışıksız olan, tembel olur bigümân (şüphesiz)

Uzun olandır fehîm (anlayışlı), az ise olmuş kerim (cömert)

Kaş arası buruşuk olan,'gam yüküdür ol hemân

Kulağı büyük olsa bol (çok) cahil ve tembeldir ol

Kulağı küçük olan eğridir, orta boy olan doğrudur.

Kaş ucu kimin incedir, onun işi gücü fitnedir

Kimin kaşında var çok kıl, çok olur üzüntü hem de kederi

Kaşı açık doğrudur. Çatma ise uğurdur (eğri)

Kaşı ince olan güzel olur, uzun ise kibirli oluşa delildir.

Kaş yay gibi olan güzel olur her zaman

Gözü çukur olsa kelil (az) olur o kibre delil

Siyah gözlüler itaatli olur, kızıl gözlüler cesur olur

Gök gözlü olan zeki olur ,elâ gözlü olan edebli olur.

Çeşmi küçüktür hafif çeşmi (gözü) büyüktür zarif

Yumru gözlü olan hasûd, orta olan da dost olur.

179

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.

Göz kırpak oldu şeyn (ayıp) bakışı gevşek oldu bundan

Köre yakın olma, çok bakan güvenli olmaz

Şaşıya eyleme nazar, çünkü o sana eğri bakar

Güler yüzlü olan güzel, kirpiği sık olan bîbedel

Yüzü büyük olandır âlîl (illetli) küçük yüzdür kibre delil

İnce yüzlü olur muhil (sevimli) kalın yüzlü olur sakil

(sevimsiz)

Yüzü pek uzun olan lâf ile söyler yalan

Kimin ki eksidir yüzü acı olur onun çoğu sözü

Yüzü yuvarlak olan aydan daha nurlu olsa gerek

Böylesi çok güleç olur, onu gören kâm (nasib) alır.

Benzi kızıl olandır edib (terbiyeli) esmer olandır lebib (zeki)

Benzi sarıdır alîl (hasta) siyaha meyleden olur muhil

Kimin gözleri oldu kızıl ve çok, durasın ondan uzak

Burun olursa dirâz (uzun) sahibidir fehmi (anlayışı) az

Eğer burnu olursa top sahibi olur turûb (neşeli)

Kimin ki burnu ağza yakın, o adamdan sen sakın.

Burun delikleri olsa bol (geniş), kibir ve hased dolmuş ol

Olsa kulkul-i kanad, onda toplana küsme ve inad

Burnu kimindir arız (geniş) şehvet iledir narîz

Kimin burnu eğridir himmet onun fikridir.

Ağzı küçük olur güzel, fakat olur pür vecel (korkak)

Ağzı büyük olur (olan) şeci (cesur) eğri ağızlı olan bir

şeni (kötü)

Kadının tenasül uzvu kendi ağzı gibidir.

Genizden konuşmalar kibrin alâmetidir.

İnçe sesli erin işi, kadına şehvettir anın işi

Erkek sesli kadınlar, hemen hepsi yalancıdırlar.

Kim ki konuşur seri (hızlı) fehimdir anın refî

Kimin sesidir kaba .gayreti var merhaba

Sesi çatal olsa o can, halka eder bed gümân (kötü zan)

Gülmesi çok olsa ha, sakın ondan umma hâyâ

Yufka ve kırmızı dudak, sahibi (kolay) anlar sebâk (ders ilim)

Dudakları kalın olsa bil .sahibinin kızgınlığıdır sakil (ağır)

Dişleri iri olan, işlerin çoğu olur yaman

Mu’tedil olan dişi, hoş ve doğrudur işi.

Kokusu hoş olanın, huyu da hoştur anın

Çene kemiği ince olanın aklı da hafif olur anın

Kimin çenesi geniş olur, ol sahibi çok kaba olur

Kimin çenesi normal olur, ol sahibi akıllı ve güzel olur.

100

M ARİFETN AME

Cihyesi (sakalı) sıktır sakîl sohbeti eyler tavil (uzatır)

Uzun sakallı olsa eğer, o kimse olur bi hüner

Kim ki sakalı siyah ve azdır, onlar zekâsına ‘olur delil

Bir kimse ki sakalsız kösedir, o ada'mın hilesi çok olur.

Olsa değirmi sakal, sahibidir pür kemâl

Olsa kafası arız (geniş), ahmaklık ile ol marîz (hasta)

Boynu olan'çok.dırâz, rüşdü olur anın az

İnce ki gerdâri ölür sahibi nâ’dân (bilgisiz) olur.

Boynu kalın olan ol, gece-gündüz yeyici (obuf) olur

Boynu olursa kasîr (kısa) hilesi olur kesir (çok)

Boynu mu’tedil olan, odur hayırla uğraşan

Het yeri orta kararda olan, dilber olur bi güman (şüphesiz)

RUBAİ

Çalış bir bilgin ârifi bul

Ya bir senem-i lâtif ü ra’nayı bul;

Eğer bunlardan biri kısmet olmazsa

Vakitlerin boşuna harcama tenhayı bul.

KISIM: 5

BEDENİN DİĞER ORGANLARI

Ey Aziz!

Hikmet ehli diyorlar ki:

Omuzu sivri olan hırsız olur çok yaman

Eğri omuzlu kişi, eğrilik olur hep işi

Kısa omuzlu eblehin, düşkün omuz esfelin (en aşağı)

Mu’tedil olsa omuz, sahibi anlar rumuz.

Sâidi eğri ve kesir olsa olur ol şerir

Eğer küçük olsa el, bi bedel olur güzel

Parmakları olan uzun, ehli hüner züfünûn (bilgili)

Parmakları yumuşak olan ,zeki olur bigüman.

Tırnağı geniş olmıyanı, gece gündüz sev anı

Tırnağı yumru çizik olsa o bilmez yazık.

Göğsü açık olanın tabiatı da kötüdür anın

Göğsü eğer olsa dar, gam yer o leylâü nahar (gece - gündüz)

Göğsü geniş olanın, gece-gündüzü üzüntü olur anın

Göğüs ve omuzdaki kıl atılanlığa olur delil

Kadın memeleri olsa kebîr (büyük) şehveti olur kesir (çok)

Memesi olsa tâvîl (uzun), anda olur süt kalîl (az)

181

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.

Memeleri olsa sağır (küçük) süt olur anda kesîr (çok)

Sütlü memeli velûd (doğurucu), kocasınadır ol vedûd (sevgisi)

Olsa mu'tedil meme, kocası hem anı eme

Yumuşak etli olan tende olur lâtif ve cân

Hoş ve lâtif etli olan, odur ince ve nazik olan

Eti olan çok katı oldu kavi gilzatı (kabalığı)

Arkası yassı olan kişi, olur safahat anın işi

Sırtı geniş olanın, kuvveti çoktur anın

Eğer beli ince olur, şekli yerince olur

Arkada bittiyse kıl, şehveti olmuş delil

Karnı büyük olan az kavrayışlı, karnı küçük olan titiz olur.

Karm büyük ve kesîr (kısa) huyu kötü olur hem de asîr

Kasığında bitmezse kıl, huyu vahşi olur anın bil

Oyluğu geniş olan tembel olur bigüman (şüphesiz)

Aleti olan sağir (küçük) oldu reşid ve habîr

Aleti olan tavıl (büyük) sahibidir pek leim (alçak, pinti)

Yumurtaları büyük olan, sahibi olur pehlivan

Olsa küçük ünsiyan (tenasül uzvu) sahibi olmuş cebân

(korkak)

Bıd’ı eğer olsa sağır, sahibesidir lıatîr

Olsa âleti etli ve kebir, şehvetli kadındır kesîr (çok)

Bacağı olan pek tâvıl şehveti olur kalîl (az)

Topal olan bir kıçı, kibir ve hasettir işi

Dizi olan büyük yüklenir bir hayli yük

Baldın kaim olanın, olmaya lütfü anın

Ökçesi etli olan kadını, güzel huylu say anı

Ökçesi yufka olan, güzel olur bigüman

Ökçesi kalın erkek .oldu şecaatle fert.

Ayağı geniş kişi cevrû cefâdır işi

Eğer uzun olursa pâ (ayak) sahibidir pür hâyâ

Parmakları uzun olanın f elimi ve anlayışı çok olur

Adımları kısa olanın, yürüyüş ve hareketi hoştur anın.

Çünkü salınarak yürür, akıl olan hayran olur

O çeşit yürüyüş adam öldürür, sözleri konuşanı canlandırır.

KISIM: 6

KADINLARIN GÜZELLİKLERİ VE BUNUN DELİLLERİ

Ey Aziz!

Hikmet ehli diyorlar ki:

182

MAltİFETNAME

Kadının güzelliklerine delil, otuz iki resim vardır bil

Dört yeri lâzım siyah, saç ü kaç kirpik ve göz ah'.

Dört yeri ak ola zeyri (süs), yüz, diş, tırnak, ve gözü

Dört yeri lâzım siyah, saç ü kaş kirpik ve göz ah\

Dört yeri ak ola zeyn (süs), yüz, diş, tırnak ve gözü

Dört yeri dar olsa gerek, burun, kulak, koltuk altı ve tenasül

Dört yeri büyük olmalı, meme, kasık, kadınlık organı ve diz

Dört küçük olmalı, burun, ağız, ayak ve e\\.

Sesi, beli ince hem, şekli de bir nice hem

Bedeni tavlı ve taze .olmalı kıldan beri

Böyle kıyafetli ten, olsa güzeldir o zen (kadın)

Böyle kadın sevilir, ahlâkı da hem sevimli olur.

Hamdi-i Şirin beyan kadınların güzelliklerini anlatırken Hz.

Zâliha’yı şöyle vasfetmiştir:

Gerçi güzelliği beyana sığmaz idi

Nitekim aşkı cânâ sığmaz idi

Lik bir harf duy kitabından

Diye ben bir zerreyim güneşinden

Kameti Rahmet bağının serv-i idi

Dal ve meyve safa ve lezzet idi.

Lütuf suyu ile çünkü buldu nema

Hil’at olmuş idi letafet ona

Aklın tuzağı idi başının mûy (kıl, saç)u

8yırd edilemezdi miskten bûy (koku)u,

İnce kıl yardı sone sa’y ile cûst

Fark-ı nâzın kodu miyâne dürüst.

İnce kıl yardı sâne sa’y ile cust

Gece içinde gündüz maeeyni (arası)

Alnını nurun levlıi edip Allah

Ondan güzel ders alırdı Mâlı (hy).

Gözleri tuzak ehlinin ellisidir

Ay gibi yüzünün güneş zavallısıdır.

Lâle haddinde amber gibi hâli

Guyıya gülistandır Ufl-ı habeş.

Burnun elifi ve saler nokta-ı hâl

Toplanıp bir iken on oldu cemâl

Yanağı cennete nümune idi

Ondaki gülleri çeşit çeşit idi.

Ağzı sığmadı onun sözüne

Bir göz sığmaz iken ol ağzına

183

ERZURUMLU İBRAHİM IlAKKI HZ.

Gülse akıtır nuru Süreyyâdan

Sözü lezzetli kand ve helvâdan

Lütfiyle gülse Lâl’i handanı

Dil düğümünü açardı den dânı

Dürr-i dendanı lâl-ı handandan

Görünür Hakk’m nuru gibi candan

Hak çenesin kıldı şekerden sebep

Güzelliği iki bayrama verdi süs ve reyb

Elman-ın şekeri iken zenahdânı

Çah-ı âsib olurdu zindanı

Nice dili can verirdi ol sîbe

Düşerdi o lâh-ı asibe

Zeynâhı sîbinin halâveti can, gadab-ı siminin zekâtı cihan

Boynu olmuş idi zûlile mesrur, birisi kâfir, birisi kâfûr

Gün gebi doğdu çün o simin ber, eksiğini bildi kul oldu kanier

Göğüs bir gümüş levh idi ol hemân, ol gümüş levh’e nakşibendi

cihan

İM resmetmiş o turunca gibi, bir gül üstündeki iki gonca gibi

Kollan olmuş iki sütun-ı sim, ondan umar, zeâtı durr-i yetim

Hüsnü icâzena onun bürhan

Yedi beyzâsı kâfi idi heman

Kefi uşşaka raha ül revah (ruhlar)

Parmağı dil kilidine mitfah (anahtar)

O dilberin güzelliğini kim eder iyân

Ki açıklamasında aciz kaldı beyyân (açıklayıcı)

Lâkin ondan yazılsa bir parmak

Kaleme şu kadar gelir ancak

Kim onun parmağını gören âdem,

öldü divana kaldırıldı kalem

Güher sardı kollarım hemân

İnce belin kamer kuçardı hemân

öyle güzel idi ki beli kim anı

Kılca olurdu görenin canı

O huma kuşunu seyreden takından

Bir güvercin sanırdı sâkmdan

Alem-i güzellik emrinde idi

Güneş ve ay hizmetçi ve cariye idi.

Olmaz iken zib u zivere hacet o

Eyledi meyl-i zlver ti ziynet

Ne yazık ki zamanın kadınlan mennânedir, hannâne değildir.

Onlara tatlı kavuşmaktan ise hayaliyle yaşamak bin defa daha

iyidir.

184

MARİFETNAME

KISIM: 7

ORGANLARIN ŞEKİLLERİNİN ZIT DELİLLERLE

TA’DİLİ VE NEFSLERİN DEĞİŞİKLİĞİNE

GÖRE OLAN HÜKÜMLERİ

Ey Aziz! Hikmet ehli diyorlar ki:

Organların şekilleriyle alâkalı olarak anlatılan zıt deliller, bir

şahıs üzerinde toplansalar hepsi o adama normallik verir ve onu

âbâd eyler.

Meselâ, köse bir adamın şayet boyu uzun olmuş olsa, o kimse

kösedir diye ayıplanmaz. Çünkü boyu normal olmuştur. Şayet yüzünde Hakkın nurunda alâmet var ise kalb gözü açık olan mü’minler ondaki nuru görebilirler. Bu demektir ki bir kimsede hangi tarafın delilleri daha çok ise, o kimse o tarafla, bilinir ve tanınır

Eğer bir insanda Cenabı Hakk’ın nuru görülse artık onun sahip olacağı feraset ile başka delillere ihtiyaç duymaz.

Peygamberimiz buyuruyor ki:

«Mü’min’in ferasetinden sakının, çünkü o, Allah’ın nuruyla

bakar.»

Çünkü sözü edilen alâmetlerin hepsi İnsanî nefsin ahlâk ve

vasıflarının alâmetleridir.

Eğer insandaki nefsi emmâre ise, o hayvanî nefsin hâkimiyeti

altında ve onun emirlerine memur olduğundan, ona tabi olmuştur.

Karanlık, zulmet, cehalet ve bulanıklıktan sıyrılamamış ve temizlenememiştir. Bunun için de bazen bir şeytan, bazen vahşi bir hayvan, bazen canavar ruhlu, bazen de hayvanî vasıflı olur. Fakat şekil olarak insanlığım muhafaza eder.

Eğer insandaki nefsi nevvâme (kınayan nefs) ise, hayvani

nefse karşı bazen galip, bazen mağlup olduğu için, bu nefs bazen

hayvan sıfatlı olabileceği gibi, bazen de insan sıfatlı olabilir.

Eğer insandaki nefs, ilham alan nefs (nefs-i mülhime) ise,

devamlı olarak hayvanî nefse galip gelir.

Eğer insandaki nefs tatmin olan (nefs-i mutmaine) olursa,

savaşı barışa, kavgayı da razı olmaya döndürür. Onda her türlü

kötülükler hayra döner. Bu hayır ve şerler onu bağlamaz. Nefsi

gerçek bir ruh olur ve bütün varından, yoğundan vazgeçer. Bunun

için de ona düşman olanlar düşmanlığı bırakır ve ona dost olur.

Onda benlik namına birşey kalmaz. Mertebesi bu derece âli, yüksek olanlann durumlarım anlatmak .mümkün değildir.

1AS

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.

Ey Hakkı Gel! Halkı unut. Benlikten vazgeç. Kendisini toprak

eyle, Allah’ın nazargâhı olan kalbini maddeye esir olmaktan

kurtar. Allah’ın kalblere teselli olduğunu idrak eyle. O’na olan

aşk ve sevginle düşmanlarını çatlat!

Kalb gözüyle Allah'ı görmek isteyen kimse, kalbini dünyamn

istek ve heveslerinden temizlesin.

KISIM: 8

DAMARLARDAKİ KANLARIN AKIŞI

Ey Aziz!

Hikmet ehli diyorlar ki:

(NOT: Aşağıda yazacağımız manzumede ihtilâç kelimesi çok

geçmekledir. İhtilâç : Titreme, seğirme ve hareket etmek demektir.)

MANZUME

İhtilâc-ı fark-ı ser (başın tepesinin titremesi) makamdan verir

haber

İhtilâc-ı piş-i ser oldu devlete eser

İhtilâc-ı cenb-i ser sağ ve solu hayreder

İhtilâc-i sebhe ter sağı ıyş (yaşama) ve solu haber

İhtilâc-ı hâcib ol dostluk oldu sağ ve sol

Ortası ederse ger sağı zevk ve solu keder.

İhtilâç etse zenb,

Sağı hüzn ve solu tareb.

İhtilâc-ı beyt-i nur

Sağı renk ve sol sürme

İhtilâc-ı zir-ı çeşm

Sağda mihr ve solda haşini

İhtilâc-ı ruhda dal

Sağda hayır solda mal

İhtilâc-ı enf-i rah

Sağda kahr, solda câh

İhtilâc-ı favk-ı leb

Sağda zevk, solda tarab

İhtilâc-ı küc-i leb

Sağ zarar,so 1da tareb

İhtilâc-ı eden zekan

Sağda İş, solda hasen

186

MARİFETNAME

intilâc-ı gûş eder

Sağ ve solda hoş haber,

İhtilâc-ı boğaz hem

Sağda mal ve solda da gam

İhtilâc-ı düş eder

Sağda üzüntü, solda keder

İhtilâc-ı pazu el

Sağda rızık, solda mal

Bilek ihtilâç eyler

Sağ ve solda hoş haber

İhtilâc-ı saideyn

Sağda lağv, solda şîn

İhtilâc-ı zahr-ı kef

Sağda hüzün, solda şeref.

İhtilâc-ı kefden al

Sağda ve solda rızık mal.

İhtilâc-ı ebhâm

Sağda hami (yük), solda kâm

Titrer ise sebabe

Sağda solda esbâba

İhtilâc-ı vusta hep

Sağda vusûli taıab

İhtilâc-ı bınsır hem

Sağda mevki, solda gam

İhtilâc-ı hınsır el

Solda hayır, sağda mal

İhtilâc-ı sadr olur

Sağ hüzün, solda sürür.

İhtilâc-ı sedi hep

Sağda üzüntü, solda larab

İhlilâc-ı batına tam

Sağda vasi, solda kâm

Ihlilâc-ı naf (göbek) olur

Sağda keder, solda sürür

Ihtilâc-ı peklü (bedenin yanı) al

Sağı dert ve sol mal.

İhtilâc-ı tekigâh

Solu rızık, sağı câh

İhtilâç-ı oyluk ol

Sağı mehr, solu oğul.

187

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.

İhtilâc-ı âne bir

Sağ clmâ ,sol sefer.

İhtilâc-ı husye hem

Sağda çocuk, solda gani

İhtilâc-ı mak’ad el

Solda yol, sağda mal

İhtilâc-ı fehz (bacak) eder, •

Sağda lyş, solda sefer.

İhtilâc-ı rekbe (diz altı) olur

Sağda keder, solda sürür.

Diz altı kılsa eğer

Sağda yol, solda keder.

İhtilâc-ı saka (baldır) rah

Sağda mal, solda câh.

İhtilâc-ı vech-i sâk (baldır yüzü)

Sağda râh, solda erzak

İhtilâc-ı batn-ı sak

Sağda mal, solda firak

İhtilâc-ı ka’b eder

Sağda vasi, solda sefer

İhtilâc-ı püsşt-i pâ (ayak sırtı)

Sağda keder, solda cefâ

İhtilâc-ı kâb-ı el

Sağda avuç, solda mal

Eğer titrerse kef

Sağda yol, solda şeref

İhtilâc-ı ebham (başparmak)

Sağda mal, solda kâm

İkinci parmak eder

Sağda ve solda hoş haber.

Orta parmaklardan al,

Sağ ve solda var cidâl

Olsa muhteliç eğer

Bir yerin eyle nazar.

Bunda kıl ahkâmı

Şüphesiz et itimâd

Kim damar oynar eden

Hakdır onu depreten.

Anla işaratım (İşaretleri)

Bekle beşaratını (müjdelerini).

însan bedeninin anatomi ve fizyoloji yönünden organlann188

MARÎFETNAME

daki kuvvetler esasen çok daha fazladır. Bunlann anlatılması çok

uzun sürer. Bizim bunları kısaca anlatmış olmaktan gayemiz; Yaratan ve Hakim olan Allahü Zülcelâli tanımak ve bilmek hususunda deliller ve yardımcı bilgiler vermektir. Artık yaratıkların en

güzeli olan ve iki cihanı kendi nefsinde toplayan insan bedeninde

Allah’ın ince sanatını ibret ve hayret gözü ile görmeyi ve bu hususta tefekkür etmeyi, anlayış, idrâk hususunda akıl ve ilmin âciz

ve noksan olduğunu kabul ederek konuyu değiştiriyoruz. Çünkü

akıl ve ilim, bunu vasfetmekten ve açıklamaktan âciz kalmıştır.

Aklın bundan aciz kaldığım idrak edip Allah'ın varlığı karşısında eğilmek ve secdeye varmak gerçek mü’minlerin vasfıdır.

189

BÖLÜM: 5

İNSANI ALEME TATBİK VE ENFÜSÜ AFAKA UYGULAYIP

EMSALİ Cİ1IAN ECZA VE MANALARINI BU İNSAN

VÜCUDUNDA BULUP BEDENİNDE OLAN

UZUV VE KUVVETLERİ

DÖRT KONUDAN İBARETTİR

KONU:1

İNSAN BEDENİNİN ZAMAN VE MEKANLARA BENZEYİŞİ

SEKİZ KISIMDAN İBARETTİR

KISIM: 1

ALEM İNSAN İÇİN YARATILMIŞTIR.

Ey Aziz! Marifet ehli diyorlar ki:

Cenabı Hak iki cihanı ve onlar içinde bulunan herşeyi insanlar için yaratmıştır. Bunu insanlar için yaratmasına sebep de, insanlar, âlemde bulunan ilâhi sanatlara baksınlar da eşyada varolan hikmetlerini bilsinler. Eşyada varolanlardan hepsinden bir örneği kendi nefislerinde bulduklarında nefislerini tanısınlar ve

bundan hareketle de Allah’ı tanısınlar. Çünkü:

Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

«Ben, cinlcri vc insanları, ancak bana kulluk yapmaları için

yarattım.» (Zâriyât sûresi, âyet: 56)

Yine bir hadisi kudside, insana hitabeden Cenab-ı Hak şöyle

buyuruyor:

«Ey insan, beni bilmen için önce kendini bil.»

Bu hadis gösteriyor ki, kişinin kendini bilmesi Allah’ı bilmesine ve tanımasına vesiledir. Zira, Cenab-ı Hak, insanı kendisini bilmesi ve tanıması için yaratmış ve buna da insanın kendisini tanımasını şart koşmuştur. Şu halde insan, kendisini tanıyacak ve bilecek kabiliyette yaratılmıştır. Bu kabiliyetiyle önce kendini, sonra da kendisini yoktan vareden Rabbini tanır.

190

MARİFETNAME

Haberde geldi ki:

«Nefsini bilen Rabbini bilir.»

Bu demek oluyor ki, kişinin kendisini bilmesi Rabbini bilmesine anahtar olur. Nefsin bilinmesi ise de, âlemin bilinmesi demek, Allah’ın seyrine doyum olmıyan eşsiz ve ince sanatlarım

görmek ve bunlardaki gizli sırları sezebilen bir anlayış kuvvetinin

kendinde mevcut olduğunu bilip bir insan için dilek ve isteklerin

en yücesi olan Allah’ı bilmenin çok yüce bir sır olduğunu ve bu

sırra ermenin büyük bir nimet olduğunu bilmenin idrakine varmaktır.

Zira, insanın yüksek dağlara çıkması, denizlerin derinliğine

inmesi ve arz içindeki aşağı âlemin herşeyini görmesi, incelemesi

ve araştırması ve hepsinde bulunan halleri ve sırları anlaması

mümkün değildir. Feleklerdeki ve yıldızlardaki hakikatleri ve incelikleri, bütünüyle bilmek ve ulvi âlemin hal ve sırlarını gerektiği şekilde anlaması için göklere çıkması gerekir ki, bu da imkânsızdır.

Ruhlar âlemindeki hal ve sırlarını olduğu gibi bilmesi ve felekler âleminde olanları gözleyebilmesi için de göklerin bilinmeyen

(melekût) âlemine girmesidir. Bu bilgilerle Allahü Zülcelâl’in bu

derece büyük kâinatı yaratmasından ve âlemin bütün zerrelerini

her an için değiştirmesi ve terbiye etmesinden fiillerini seyretmekle, görmekle sıfatlarını ve isimlerini anlayıp zatını tanımaya yol

bulması da mümkün olmaz. Ancak Rahman, Rauf ve Rahim olan

Allahü Zülcelâl, lütfü ve inayetiyle, âlemin hem içinde hem dışında aşağılık ve yüksek şeylerden birçok şey halketmiş, insan bedeninin içini ve dışını da aynı şekilde ve en güzel surette yaratmış

ve ona şekil vermiş, onu kâinatın bir nümunesi yapmıştır.

Allahü Zülcelâl, insanın ruhunu zatındaki bütün İlâhi ve ulvi vasıflarla süslemiştir. Bütün zerreleriyle âlemi ona itaatkâr kılmış ve onun emrine vermiş ise, insan bedenini bütün âzalanyla

aynı şekilde temiz ve ulvi bir yaratık olan ruhunun emrine vermiş

ve ona itaatkâr kılmıştır. Bu vesile ile kendisine bakan insan, organlarının birleşiminden ve kuvvetlerinin teıkibedilmesinden bayağı ve ulvî âlemlerde bulunan benzerleri ve alâmetleri bulup

kendisini âlemde bir örnek görür ve kendisindeki mevcut ruhu,

bedeninde olan türlü türlü tasarruf ve tedbirlerini görür ve bundan ibretler alır. Ondan da Cenab-ı Hakk’m fiil ve sıfatlarını anlar ve yüce zatını sever ve bu sevgi ile O'nun varlığı ve azameti

karşısında secdeye vararak ona ibadet eder. Bu hal ise onun bil101

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.

gili olmasını temin edeceği gibi, ibadetin kendine bahşettiği saadete erer ve böylece marifet ehlinden bir kul olur.

Mevlâ cümlemize nasibeyleye!

KISIM : 2

İNSAN ALEMİNİN BÜYÜK ALEME BENZEMESİ,

BAZI ORGANLARIN ARZA BENZETİLMESİ

Ey Aziz! İrfan ehli diyorlar ki:

İnsan bedeni küçük bir âlem, fakat ruhu ise büyük bir âlemdir. Çünkü âlemde varolan herşeyin bir benzeri insan bedeninde

vardır. Bu demektir ki, insanın bedeni ve ruhu, âdeta bir kopyası halindedir. İki âlem böylece bir insan bedeni üzerinde var edilmiştir.

Meselâ; bütün hissolunan cansızların örneği insandaki organlardır. Bütün hayvanlara örnek insanm ahlâkı ve huyudur. Mevsimlerin örneği insandaki dişlerdir. Adet ve sanatların örneği, insandaki his ve kuvvetlerdir. Alem-i berzah’a örnek insandaki düşünce ve akılda kalan hatıralardır. Bilinmeyen (melekût) âlemine

örnek de insanın kalbi ve ruhudur. Bu benzetmeler devam ettikçe

uzar gider. Bu hakkıyla açıklanacak olsa böyle bir kitap değil, yüz

tane kitap az gelir. Anlatmakla bitmeyen bu bilgiler arif bir kulun küçücük kalbine sığabilir.

Bizim buradaki açıklamamız, güneşten bir zerre ve denizden

bir damla kadardır. Bu da gösteriyor ki, insan bedeni kişinin kendisini tanımaya yeterli delil olan bir âlemdir. Bununla kişinin Allah’ı tanıması daha kolay olur. Aleme bir nümune, bir örnek olan insan bedeni çok şerefli bir varlık olup, yer ve gök yerinde bulunur ki bu da cihan adım verdiğimiz dünyadır. Ay ve seneye örnektir ki, bu da zamandır. Şehire örnektir ki, bu da mekândır.

İnsanın bedeninin yeryüzüne benzemesi:

Yeryüzünde nasıl dağlar var ise, insan bedeninde de kemikler vardır. Yeryüzünde ağaçlar ve bitkiler vardır. Buna karşılık

insan bedeninde de saçlar ve kıllar vardır.

Arzda çeşitli kıtalar vardır, buna karşılık insan bedeninde de

çeşitli âzalar vardır. Yeryüzünde deprem v.s. gibi sallantılar olduğu gibi, insan bedeninde de titremeler ve aksırmalar vardır. Arzda çeşitli vadiler ve akarsular olduğu gibi, insan bedenindeki damarlarda kan bulunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion