MARtFETNAME
KISIM : 4
BAŞ VE IJOYUN ORGANLARI
Ey Aziz!
Hikmet ehli diyorlar ki :
MANZUME
Kim boyudur tevil (uzun) sâde (kalb) olur cemîl
Kim ki boyudur kasîr (kısa). Hilesi vardır kesîr (çok)
Kim orta boyludur, akıl ve hoş huyludur.
Kim ki saçı sarıdır kibr ü gadab kâr (işi) ıdır.
Kim ki saçıdır kara sabrı var onu ara
Kumral ise saç güzel sahibidir bîbedel (eşsiz)
Saçı az olan latif oldu nazik ve zarif.
Saçı uzun olsa kadının, anlayışı az olur onun
Başı küçük aklı az, olsa ona deme raz
Başı büyük olanın aklı çok olur anın.
Başının tepesi yassı ise, sahibi çekmez keder
Başının derisi ince olan hayır yapar etmez ziyan
Kel adama olma yakın, kötü huylu olur ondan sakın
Alnı dar olanın içi de dar ve sıkıntılı olur anın
Yumru olursa alnı, sahibi çiıkin ve kötü olur.
Alnı olan arız (geniş) kötü huylu olur çimmariz (hasta)
Normal olsa alnı, emin bil sahibini
Alnı kırışıksız olan, tembel olur bigümân (şüphesiz)
Uzun olandır fehîm (anlayışlı), az ise olmuş kerim (cömert)
Kaş arası buruşuk olan,'gam yüküdür ol hemân
Kulağı büyük olsa bol (çok) cahil ve tembeldir ol
Kulağı küçük olan eğridir, orta boy olan doğrudur.
Kaş ucu kimin incedir, onun işi gücü fitnedir
Kimin kaşında var çok kıl, çok olur üzüntü hem de kederi
Kaşı açık doğrudur. Çatma ise uğurdur (eğri)
Kaşı ince olan güzel olur, uzun ise kibirli oluşa delildir.
Kaş yay gibi olan güzel olur her zaman
Gözü çukur olsa kelil (az) olur o kibre delil
Siyah gözlüler itaatli olur, kızıl gözlüler cesur olur
Gök gözlü olan zeki olur ,elâ gözlü olan edebli olur.
Çeşmi küçüktür hafif çeşmi (gözü) büyüktür zarif
Yumru gözlü olan hasûd, orta olan da dost olur.
179
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Göz kırpak oldu şeyn (ayıp) bakışı gevşek oldu bundan
Köre yakın olma, çok bakan güvenli olmaz
Şaşıya eyleme nazar, çünkü o sana eğri bakar
Güler yüzlü olan güzel, kirpiği sık olan bîbedel
Yüzü büyük olandır âlîl (illetli) küçük yüzdür kibre delil
İnce yüzlü olur muhil (sevimli) kalın yüzlü olur sakil
(sevimsiz)
Yüzü pek uzun olan lâf ile söyler yalan
Kimin ki eksidir yüzü acı olur onun çoğu sözü
Yüzü yuvarlak olan aydan daha nurlu olsa gerek
Böylesi çok güleç olur, onu gören kâm (nasib) alır.
Benzi kızıl olandır edib (terbiyeli) esmer olandır lebib (zeki)
Benzi sarıdır alîl (hasta) siyaha meyleden olur muhil
Kimin gözleri oldu kızıl ve çok, durasın ondan uzak
Burun olursa dirâz (uzun) sahibidir fehmi (anlayışı) az
Eğer burnu olursa top sahibi olur turûb (neşeli)
Kimin ki burnu ağza yakın, o adamdan sen sakın.
Burun delikleri olsa bol (geniş), kibir ve hased dolmuş ol
Olsa kulkul-i kanad, onda toplana küsme ve inad
Burnu kimindir arız (geniş) şehvet iledir narîz
Kimin burnu eğridir himmet onun fikridir.
Ağzı küçük olur güzel, fakat olur pür vecel (korkak)
Ağzı büyük olur (olan) şeci (cesur) eğri ağızlı olan bir
şeni (kötü)
Kadının tenasül uzvu kendi ağzı gibidir.
Genizden konuşmalar kibrin alâmetidir.
İnçe sesli erin işi, kadına şehvettir anın işi
Erkek sesli kadınlar, hemen hepsi yalancıdırlar.
Kim ki konuşur seri (hızlı) fehimdir anın refî
Kimin sesidir kaba .gayreti var merhaba
Sesi çatal olsa o can, halka eder bed gümân (kötü zan)
Gülmesi çok olsa ha, sakın ondan umma hâyâ
Yufka ve kırmızı dudak, sahibi (kolay) anlar sebâk (ders ilim)
Dudakları kalın olsa bil .sahibinin kızgınlığıdır sakil (ağır)
Dişleri iri olan, işlerin çoğu olur yaman
Mu’tedil olan dişi, hoş ve doğrudur işi.
Kokusu hoş olanın, huyu da hoştur anın
Çene kemiği ince olanın aklı da hafif olur anın
Kimin çenesi geniş olur, ol sahibi çok kaba olur
Kimin çenesi normal olur, ol sahibi akıllı ve güzel olur.
100
M ARİFETN AME
Cihyesi (sakalı) sıktır sakîl sohbeti eyler tavil (uzatır)
Uzun sakallı olsa eğer, o kimse olur bi hüner
Kim ki sakalı siyah ve azdır, onlar zekâsına ‘olur delil
Bir kimse ki sakalsız kösedir, o ada'mın hilesi çok olur.
Olsa değirmi sakal, sahibidir pür kemâl
Olsa kafası arız (geniş), ahmaklık ile ol marîz (hasta)
Boynu olan'çok.dırâz, rüşdü olur anın az
İnce ki gerdâri ölür sahibi nâ’dân (bilgisiz) olur.
Boynu kalın olan ol, gece-gündüz yeyici (obuf) olur
Boynu olursa kasîr (kısa) hilesi olur kesir (çok)
Boynu mu’tedil olan, odur hayırla uğraşan
Het yeri orta kararda olan, dilber olur bi güman (şüphesiz)
RUBAİ
Çalış bir bilgin ârifi bul
Ya bir senem-i lâtif ü ra’nayı bul;
Eğer bunlardan biri kısmet olmazsa
Vakitlerin boşuna harcama tenhayı bul.
KISIM: 5
BEDENİN DİĞER ORGANLARI
Ey Aziz!
Hikmet ehli diyorlar ki:
Omuzu sivri olan hırsız olur çok yaman
Eğri omuzlu kişi, eğrilik olur hep işi
Kısa omuzlu eblehin, düşkün omuz esfelin (en aşağı)
Mu’tedil olsa omuz, sahibi anlar rumuz.
Sâidi eğri ve kesir olsa olur ol şerir
Eğer küçük olsa el, bi bedel olur güzel
Parmakları olan uzun, ehli hüner züfünûn (bilgili)
Parmakları yumuşak olan ,zeki olur bigüman.
Tırnağı geniş olmıyanı, gece gündüz sev anı
Tırnağı yumru çizik olsa o bilmez yazık.
Göğsü açık olanın tabiatı da kötüdür anın
Göğsü eğer olsa dar, gam yer o leylâü nahar (gece - gündüz)
Göğsü geniş olanın, gece-gündüzü üzüntü olur anın
Göğüs ve omuzdaki kıl atılanlığa olur delil
Kadın memeleri olsa kebîr (büyük) şehveti olur kesir (çok)
Memesi olsa tâvîl (uzun), anda olur süt kalîl (az)
181
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Memeleri olsa sağır (küçük) süt olur anda kesîr (çok)
Sütlü memeli velûd (doğurucu), kocasınadır ol vedûd (sevgisi)
Olsa mu'tedil meme, kocası hem anı eme
Yumuşak etli olan tende olur lâtif ve cân
Hoş ve lâtif etli olan, odur ince ve nazik olan
Eti olan çok katı oldu kavi gilzatı (kabalığı)
Arkası yassı olan kişi, olur safahat anın işi
Sırtı geniş olanın, kuvveti çoktur anın
Eğer beli ince olur, şekli yerince olur
Arkada bittiyse kıl, şehveti olmuş delil
Karnı büyük olan az kavrayışlı, karnı küçük olan titiz olur.
Karm büyük ve kesîr (kısa) huyu kötü olur hem de asîr
Kasığında bitmezse kıl, huyu vahşi olur anın bil
Oyluğu geniş olan tembel olur bigüman (şüphesiz)
Aleti olan sağir (küçük) oldu reşid ve habîr
Aleti olan tavıl (büyük) sahibidir pek leim (alçak, pinti)
Yumurtaları büyük olan, sahibi olur pehlivan
Olsa küçük ünsiyan (tenasül uzvu) sahibi olmuş cebân
(korkak)
Bıd’ı eğer olsa sağır, sahibesidir lıatîr
Olsa âleti etli ve kebir, şehvetli kadındır kesîr (çok)
Bacağı olan pek tâvıl şehveti olur kalîl (az)
Topal olan bir kıçı, kibir ve hasettir işi
Dizi olan büyük yüklenir bir hayli yük
Baldın kaim olanın, olmaya lütfü anın
Ökçesi etli olan kadını, güzel huylu say anı
Ökçesi yufka olan, güzel olur bigüman
Ökçesi kalın erkek .oldu şecaatle fert.
Ayağı geniş kişi cevrû cefâdır işi
Eğer uzun olursa pâ (ayak) sahibidir pür hâyâ
Parmakları uzun olanın f elimi ve anlayışı çok olur
Adımları kısa olanın, yürüyüş ve hareketi hoştur anın.
Çünkü salınarak yürür, akıl olan hayran olur
O çeşit yürüyüş adam öldürür, sözleri konuşanı canlandırır.
KISIM: 6
KADINLARIN GÜZELLİKLERİ VE BUNUN DELİLLERİ
Ey Aziz!
Hikmet ehli diyorlar ki:
182
MAltİFETNAME
Kadının güzelliklerine delil, otuz iki resim vardır bil
Dört yeri lâzım siyah, saç ü kaç kirpik ve göz ah'.
Dört yeri ak ola zeyri (süs), yüz, diş, tırnak, ve gözü
Dört yeri lâzım siyah, saç ü kaş kirpik ve göz ah\
Dört yeri ak ola zeyn (süs), yüz, diş, tırnak ve gözü
Dört yeri dar olsa gerek, burun, kulak, koltuk altı ve tenasül
Dört yeri büyük olmalı, meme, kasık, kadınlık organı ve diz
Dört küçük olmalı, burun, ağız, ayak ve e\\.
Sesi, beli ince hem, şekli de bir nice hem
Bedeni tavlı ve taze .olmalı kıldan beri
Böyle kıyafetli ten, olsa güzeldir o zen (kadın)
Böyle kadın sevilir, ahlâkı da hem sevimli olur.
Hamdi-i Şirin beyan kadınların güzelliklerini anlatırken Hz.
Zâliha’yı şöyle vasfetmiştir:
Gerçi güzelliği beyana sığmaz idi
Nitekim aşkı cânâ sığmaz idi
Lik bir harf duy kitabından
Diye ben bir zerreyim güneşinden
Kameti Rahmet bağının serv-i idi
Dal ve meyve safa ve lezzet idi.
Lütuf suyu ile çünkü buldu nema
Hil’at olmuş idi letafet ona
Aklın tuzağı idi başının mûy (kıl, saç)u
8yırd edilemezdi miskten bûy (koku)u,
İnce kıl yardı sone sa’y ile cûst
Fark-ı nâzın kodu miyâne dürüst.
İnce kıl yardı sâne sa’y ile cust
Gece içinde gündüz maeeyni (arası)
Alnını nurun levlıi edip Allah
Ondan güzel ders alırdı Mâlı (hy).
Gözleri tuzak ehlinin ellisidir
Ay gibi yüzünün güneş zavallısıdır.
Lâle haddinde amber gibi hâli
Guyıya gülistandır Ufl-ı habeş.
Burnun elifi ve saler nokta-ı hâl
Toplanıp bir iken on oldu cemâl
Yanağı cennete nümune idi
Ondaki gülleri çeşit çeşit idi.
Ağzı sığmadı onun sözüne
Bir göz sığmaz iken ol ağzına
183
ERZURUMLU İBRAHİM IlAKKI HZ.
Gülse akıtır nuru Süreyyâdan
Sözü lezzetli kand ve helvâdan
Lütfiyle gülse Lâl’i handanı
Dil düğümünü açardı den dânı
Dürr-i dendanı lâl-ı handandan
Görünür Hakk’m nuru gibi candan
Hak çenesin kıldı şekerden sebep
Güzelliği iki bayrama verdi süs ve reyb
Elman-ın şekeri iken zenahdânı
Çah-ı âsib olurdu zindanı
Nice dili can verirdi ol sîbe
Düşerdi o lâh-ı asibe
Zeynâhı sîbinin halâveti can, gadab-ı siminin zekâtı cihan
Boynu olmuş idi zûlile mesrur, birisi kâfir, birisi kâfûr
Gün gebi doğdu çün o simin ber, eksiğini bildi kul oldu kanier
Göğüs bir gümüş levh idi ol hemân, ol gümüş levh’e nakşibendi
cihan
İM resmetmiş o turunca gibi, bir gül üstündeki iki gonca gibi
Kollan olmuş iki sütun-ı sim, ondan umar, zeâtı durr-i yetim
Hüsnü icâzena onun bürhan
Yedi beyzâsı kâfi idi heman
Kefi uşşaka raha ül revah (ruhlar)
Parmağı dil kilidine mitfah (anahtar)
O dilberin güzelliğini kim eder iyân
Ki açıklamasında aciz kaldı beyyân (açıklayıcı)
Lâkin ondan yazılsa bir parmak
Kaleme şu kadar gelir ancak
Kim onun parmağını gören âdem,
öldü divana kaldırıldı kalem
Güher sardı kollarım hemân
İnce belin kamer kuçardı hemân
öyle güzel idi ki beli kim anı
Kılca olurdu görenin canı
O huma kuşunu seyreden takından
Bir güvercin sanırdı sâkmdan
Alem-i güzellik emrinde idi
Güneş ve ay hizmetçi ve cariye idi.
Olmaz iken zib u zivere hacet o
Eyledi meyl-i zlver ti ziynet
Ne yazık ki zamanın kadınlan mennânedir, hannâne değildir.
Onlara tatlı kavuşmaktan ise hayaliyle yaşamak bin defa daha
iyidir.
184
MARİFETNAME
KISIM: 7
ORGANLARIN ŞEKİLLERİNİN ZIT DELİLLERLE
TA’DİLİ VE NEFSLERİN DEĞİŞİKLİĞİNE
GÖRE OLAN HÜKÜMLERİ
Ey Aziz! Hikmet ehli diyorlar ki:
Organların şekilleriyle alâkalı olarak anlatılan zıt deliller, bir
şahıs üzerinde toplansalar hepsi o adama normallik verir ve onu
âbâd eyler.
Meselâ, köse bir adamın şayet boyu uzun olmuş olsa, o kimse
kösedir diye ayıplanmaz. Çünkü boyu normal olmuştur. Şayet yüzünde Hakkın nurunda alâmet var ise kalb gözü açık olan mü’minler ondaki nuru görebilirler. Bu demektir ki bir kimsede hangi tarafın delilleri daha çok ise, o kimse o tarafla, bilinir ve tanınır
Eğer bir insanda Cenabı Hakk’ın nuru görülse artık onun sahip olacağı feraset ile başka delillere ihtiyaç duymaz.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
«Mü’min’in ferasetinden sakının, çünkü o, Allah’ın nuruyla
bakar.»
Çünkü sözü edilen alâmetlerin hepsi İnsanî nefsin ahlâk ve
vasıflarının alâmetleridir.
Eğer insandaki nefsi emmâre ise, o hayvanî nefsin hâkimiyeti
altında ve onun emirlerine memur olduğundan, ona tabi olmuştur.
Karanlık, zulmet, cehalet ve bulanıklıktan sıyrılamamış ve temizlenememiştir. Bunun için de bazen bir şeytan, bazen vahşi bir hayvan, bazen canavar ruhlu, bazen de hayvanî vasıflı olur. Fakat şekil olarak insanlığım muhafaza eder.
Eğer insandaki nefsi nevvâme (kınayan nefs) ise, hayvani
nefse karşı bazen galip, bazen mağlup olduğu için, bu nefs bazen
hayvan sıfatlı olabileceği gibi, bazen de insan sıfatlı olabilir.
Eğer insandaki nefs, ilham alan nefs (nefs-i mülhime) ise,
devamlı olarak hayvanî nefse galip gelir.
Eğer insandaki nefs tatmin olan (nefs-i mutmaine) olursa,
savaşı barışa, kavgayı da razı olmaya döndürür. Onda her türlü
kötülükler hayra döner. Bu hayır ve şerler onu bağlamaz. Nefsi
gerçek bir ruh olur ve bütün varından, yoğundan vazgeçer. Bunun
için de ona düşman olanlar düşmanlığı bırakır ve ona dost olur.
Onda benlik namına birşey kalmaz. Mertebesi bu derece âli, yüksek olanlann durumlarım anlatmak .mümkün değildir.
1AS
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Ey Hakkı Gel! Halkı unut. Benlikten vazgeç. Kendisini toprak
eyle, Allah’ın nazargâhı olan kalbini maddeye esir olmaktan
kurtar. Allah’ın kalblere teselli olduğunu idrak eyle. O’na olan
aşk ve sevginle düşmanlarını çatlat!
Kalb gözüyle Allah'ı görmek isteyen kimse, kalbini dünyamn
istek ve heveslerinden temizlesin.
KISIM: 8
DAMARLARDAKİ KANLARIN AKIŞI
Ey Aziz!
Hikmet ehli diyorlar ki:
(NOT: Aşağıda yazacağımız manzumede ihtilâç kelimesi çok
geçmekledir. İhtilâç : Titreme, seğirme ve hareket etmek demektir.)
MANZUME
İhtilâc-ı fark-ı ser (başın tepesinin titremesi) makamdan verir
haber
İhtilâc-ı piş-i ser oldu devlete eser
İhtilâc-ı cenb-i ser sağ ve solu hayreder
İhtilâc-i sebhe ter sağı ıyş (yaşama) ve solu haber
İhtilâc-ı hâcib ol dostluk oldu sağ ve sol
Ortası ederse ger sağı zevk ve solu keder.
İhtilâç etse zenb,
Sağı hüzn ve solu tareb.
İhtilâc-ı beyt-i nur
Sağı renk ve sol sürme
İhtilâc-ı zir-ı çeşm
Sağda mihr ve solda haşini
İhtilâc-ı ruhda dal
Sağda hayır solda mal
İhtilâc-ı enf-i rah
Sağda kahr, solda câh
İhtilâc-ı favk-ı leb
Sağda zevk, solda tarab
İhtilâc-ı küc-i leb
Sağ zarar,so 1da tareb
İhtilâc-ı eden zekan
Sağda İş, solda hasen
186
MARİFETNAME
intilâc-ı gûş eder
Sağ ve solda hoş haber,
İhtilâc-ı boğaz hem
Sağda mal ve solda da gam
İhtilâc-ı düş eder
Sağda üzüntü, solda keder
İhtilâc-ı pazu el
Sağda rızık, solda mal
Bilek ihtilâç eyler
Sağ ve solda hoş haber
İhtilâc-ı saideyn
Sağda lağv, solda şîn
İhtilâc-ı zahr-ı kef
Sağda hüzün, solda şeref.
İhtilâc-ı kefden al
Sağda ve solda rızık mal.
İhtilâc-ı ebhâm
Sağda hami (yük), solda kâm
Titrer ise sebabe
Sağda solda esbâba
İhtilâc-ı vusta hep
Sağda vusûli taıab
İhtilâc-ı bınsır hem
Sağda mevki, solda gam
İhtilâc-ı hınsır el
Solda hayır, sağda mal
İhtilâc-ı sadr olur
Sağ hüzün, solda sürür.
İhtilâc-ı sedi hep
Sağda üzüntü, solda larab
İhlilâc-ı batına tam
Sağda vasi, solda kâm
Ihlilâc-ı naf (göbek) olur
Sağda keder, solda sürür
Ihtilâc-ı peklü (bedenin yanı) al
Sağı dert ve sol mal.
İhtilâc-ı tekigâh
Solu rızık, sağı câh
İhtilâç-ı oyluk ol
Sağı mehr, solu oğul.
187
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İhtilâc-ı âne bir
Sağ clmâ ,sol sefer.
İhtilâc-ı husye hem
Sağda çocuk, solda gani
İhtilâc-ı mak’ad el
Solda yol, sağda mal
İhtilâc-ı fehz (bacak) eder, •
Sağda lyş, solda sefer.
İhtilâc-ı rekbe (diz altı) olur
Sağda keder, solda sürür.
Diz altı kılsa eğer
Sağda yol, solda keder.
İhtilâc-ı saka (baldır) rah
Sağda mal, solda câh.
İhtilâc-ı vech-i sâk (baldır yüzü)
Sağda râh, solda erzak
İhtilâc-ı batn-ı sak
Sağda mal, solda firak
İhtilâc-ı ka’b eder
Sağda vasi, solda sefer
İhtilâc-ı püsşt-i pâ (ayak sırtı)
Sağda keder, solda cefâ
İhtilâc-ı kâb-ı el
Sağda avuç, solda mal
Eğer titrerse kef
Sağda yol, solda şeref
İhtilâc-ı ebham (başparmak)
Sağda mal, solda kâm
İkinci parmak eder
Sağda ve solda hoş haber.
Orta parmaklardan al,
Sağ ve solda var cidâl
Olsa muhteliç eğer
Bir yerin eyle nazar.
Bunda kıl ahkâmı
Şüphesiz et itimâd
Kim damar oynar eden
Hakdır onu depreten.
Anla işaratım (İşaretleri)
Bekle beşaratını (müjdelerini).
însan bedeninin anatomi ve fizyoloji yönünden organlann188
MARÎFETNAME
daki kuvvetler esasen çok daha fazladır. Bunlann anlatılması çok
uzun sürer. Bizim bunları kısaca anlatmış olmaktan gayemiz; Yaratan ve Hakim olan Allahü Zülcelâli tanımak ve bilmek hususunda deliller ve yardımcı bilgiler vermektir. Artık yaratıkların en
güzeli olan ve iki cihanı kendi nefsinde toplayan insan bedeninde
Allah’ın ince sanatını ibret ve hayret gözü ile görmeyi ve bu hususta tefekkür etmeyi, anlayış, idrâk hususunda akıl ve ilmin âciz
ve noksan olduğunu kabul ederek konuyu değiştiriyoruz. Çünkü
akıl ve ilim, bunu vasfetmekten ve açıklamaktan âciz kalmıştır.
Aklın bundan aciz kaldığım idrak edip Allah'ın varlığı karşısında eğilmek ve secdeye varmak gerçek mü’minlerin vasfıdır.
189
BÖLÜM: 5
İNSANI ALEME TATBİK VE ENFÜSÜ AFAKA UYGULAYIP
EMSALİ Cİ1IAN ECZA VE MANALARINI BU İNSAN
VÜCUDUNDA BULUP BEDENİNDE OLAN
UZUV VE KUVVETLERİ
DÖRT KONUDAN İBARETTİR
KONU:1
İNSAN BEDENİNİN ZAMAN VE MEKANLARA BENZEYİŞİ
SEKİZ KISIMDAN İBARETTİR
KISIM: 1
ALEM İNSAN İÇİN YARATILMIŞTIR.
Ey Aziz! Marifet ehli diyorlar ki:
Cenabı Hak iki cihanı ve onlar içinde bulunan herşeyi insanlar için yaratmıştır. Bunu insanlar için yaratmasına sebep de, insanlar, âlemde bulunan ilâhi sanatlara baksınlar da eşyada varolan hikmetlerini bilsinler. Eşyada varolanlardan hepsinden bir örneği kendi nefislerinde bulduklarında nefislerini tanısınlar ve
bundan hareketle de Allah’ı tanısınlar. Çünkü:
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Ben, cinlcri vc insanları, ancak bana kulluk yapmaları için
yarattım.» (Zâriyât sûresi, âyet: 56)
Yine bir hadisi kudside, insana hitabeden Cenab-ı Hak şöyle
buyuruyor:
«Ey insan, beni bilmen için önce kendini bil.»
Bu hadis gösteriyor ki, kişinin kendini bilmesi Allah’ı bilmesine ve tanımasına vesiledir. Zira, Cenab-ı Hak, insanı kendisini bilmesi ve tanıması için yaratmış ve buna da insanın kendisini tanımasını şart koşmuştur. Şu halde insan, kendisini tanıyacak ve bilecek kabiliyette yaratılmıştır. Bu kabiliyetiyle önce kendini, sonra da kendisini yoktan vareden Rabbini tanır.
190
MARİFETNAME
Haberde geldi ki:
«Nefsini bilen Rabbini bilir.»
Bu demek oluyor ki, kişinin kendisini bilmesi Rabbini bilmesine anahtar olur. Nefsin bilinmesi ise de, âlemin bilinmesi demek, Allah’ın seyrine doyum olmıyan eşsiz ve ince sanatlarım
görmek ve bunlardaki gizli sırları sezebilen bir anlayış kuvvetinin
kendinde mevcut olduğunu bilip bir insan için dilek ve isteklerin
en yücesi olan Allah’ı bilmenin çok yüce bir sır olduğunu ve bu
sırra ermenin büyük bir nimet olduğunu bilmenin idrakine varmaktır.
Zira, insanın yüksek dağlara çıkması, denizlerin derinliğine
inmesi ve arz içindeki aşağı âlemin herşeyini görmesi, incelemesi
ve araştırması ve hepsinde bulunan halleri ve sırları anlaması
mümkün değildir. Feleklerdeki ve yıldızlardaki hakikatleri ve incelikleri, bütünüyle bilmek ve ulvi âlemin hal ve sırlarını gerektiği şekilde anlaması için göklere çıkması gerekir ki, bu da imkânsızdır.
Ruhlar âlemindeki hal ve sırlarını olduğu gibi bilmesi ve felekler âleminde olanları gözleyebilmesi için de göklerin bilinmeyen
(melekût) âlemine girmesidir. Bu bilgilerle Allahü Zülcelâl’in bu
derece büyük kâinatı yaratmasından ve âlemin bütün zerrelerini
her an için değiştirmesi ve terbiye etmesinden fiillerini seyretmekle, görmekle sıfatlarını ve isimlerini anlayıp zatını tanımaya yol
bulması da mümkün olmaz. Ancak Rahman, Rauf ve Rahim olan
Allahü Zülcelâl, lütfü ve inayetiyle, âlemin hem içinde hem dışında aşağılık ve yüksek şeylerden birçok şey halketmiş, insan bedeninin içini ve dışını da aynı şekilde ve en güzel surette yaratmış
ve ona şekil vermiş, onu kâinatın bir nümunesi yapmıştır.
Allahü Zülcelâl, insanın ruhunu zatındaki bütün İlâhi ve ulvi vasıflarla süslemiştir. Bütün zerreleriyle âlemi ona itaatkâr kılmış ve onun emrine vermiş ise, insan bedenini bütün âzalanyla
aynı şekilde temiz ve ulvi bir yaratık olan ruhunun emrine vermiş
ve ona itaatkâr kılmıştır. Bu vesile ile kendisine bakan insan, organlarının birleşiminden ve kuvvetlerinin teıkibedilmesinden bayağı ve ulvî âlemlerde bulunan benzerleri ve alâmetleri bulup
kendisini âlemde bir örnek görür ve kendisindeki mevcut ruhu,
bedeninde olan türlü türlü tasarruf ve tedbirlerini görür ve bundan ibretler alır. Ondan da Cenab-ı Hakk’m fiil ve sıfatlarını anlar ve yüce zatını sever ve bu sevgi ile O'nun varlığı ve azameti
karşısında secdeye vararak ona ibadet eder. Bu hal ise onun bil101
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
gili olmasını temin edeceği gibi, ibadetin kendine bahşettiği saadete erer ve böylece marifet ehlinden bir kul olur.
Mevlâ cümlemize nasibeyleye!
KISIM : 2
İNSAN ALEMİNİN BÜYÜK ALEME BENZEMESİ,
BAZI ORGANLARIN ARZA BENZETİLMESİ
Ey Aziz! İrfan ehli diyorlar ki:
İnsan bedeni küçük bir âlem, fakat ruhu ise büyük bir âlemdir. Çünkü âlemde varolan herşeyin bir benzeri insan bedeninde
vardır. Bu demektir ki, insanın bedeni ve ruhu, âdeta bir kopyası halindedir. İki âlem böylece bir insan bedeni üzerinde var edilmiştir.
Meselâ; bütün hissolunan cansızların örneği insandaki organlardır. Bütün hayvanlara örnek insanm ahlâkı ve huyudur. Mevsimlerin örneği insandaki dişlerdir. Adet ve sanatların örneği, insandaki his ve kuvvetlerdir. Alem-i berzah’a örnek insandaki düşünce ve akılda kalan hatıralardır. Bilinmeyen (melekût) âlemine
örnek de insanın kalbi ve ruhudur. Bu benzetmeler devam ettikçe
uzar gider. Bu hakkıyla açıklanacak olsa böyle bir kitap değil, yüz
tane kitap az gelir. Anlatmakla bitmeyen bu bilgiler arif bir kulun küçücük kalbine sığabilir.
Bizim buradaki açıklamamız, güneşten bir zerre ve denizden
bir damla kadardır. Bu da gösteriyor ki, insan bedeni kişinin kendisini tanımaya yeterli delil olan bir âlemdir. Bununla kişinin Allah’ı tanıması daha kolay olur. Aleme bir nümune, bir örnek olan insan bedeni çok şerefli bir varlık olup, yer ve gök yerinde bulunur ki bu da cihan adım verdiğimiz dünyadır. Ay ve seneye örnektir ki, bu da zamandır. Şehire örnektir ki, bu da mekândır.
İnsanın bedeninin yeryüzüne benzemesi:
Yeryüzünde nasıl dağlar var ise, insan bedeninde de kemikler vardır. Yeryüzünde ağaçlar ve bitkiler vardır. Buna karşılık
insan bedeninde de saçlar ve kıllar vardır.
Arzda çeşitli kıtalar vardır, buna karşılık insan bedeninde de
çeşitli âzalar vardır. Yeryüzünde deprem v.s. gibi sallantılar olduğu gibi, insan bedeninde de titremeler ve aksırmalar vardır. Arzda çeşitli vadiler ve akarsular olduğu gibi, insan bedenindeki damarlarda kan bulunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder