29 Kasım 2020 Pazar

 Toplumda kitap okumanın sadece sanat anlayışını geliştirdiği hakkında yanlış bir algı vardır. Kitap okumak sadece zaman geçirdiğimiz bir hobi değildir. İnsan organizmasını hayvanlardan ayıran en önemli özellik zekadır. İnsan beyni üç bölümden oluşur. Beyin sapı, orta beyin ve neokorteks. Nörolojik olarak da insan tipleri bu üç bölüme ayrılır. Beyin sapı sürüngenlerle aynıdır. Beyin sapı bizim aslında ilkel benliğimizdir, saldır ve kaç komutları buradan verilir. Beyin sapı insanları, güçlünün karşısında ezilirler, olası durumlarda onlar güçlüyse, ezerler. Onlarla iletişime geçmek zordur çünkü insana özgü iletişim, anlama özelliğini kullanmak yerine başkalarına agresif bir şekilde yaklaşırlar. Beyin sapı insanları çoğunlukta olan bir toplum, kadını ezer. İnsanların bu şekilde olmasının en büyük sebebi kitap okumamalarıdır. Kadını ezen toplum, toplumu doğuran insanı ezmek demektir. Bunu da beyin sapı insanı yapar. İlkel beyin insanları bencildir, ben merkezcidirler ve her şey için başkalarını suçlarlar. Orta beyinde duygularımız bulunur. Eğer orta beynimiz sağlıklı çalışmıyorsa ya sosyopati ya da şizofreni hastalığına yakalanırız. Orta beyin toplumları manipülasyonlara çok açıktır ve genellikle din ile kandırılırlar. Dinin konuşulması değil, yaşanması gerekir. Eğer bir orta beyin insanıysanız biriyle yüz yüze konuşurken onun saçına, gözüne yani görseline odaklanırsınız. Aslında odaklanmanız gereken onun söyledikleridir. Orta beynimiz, maymunlarınkine benzer. Ancak onların korteksi insan zihni gibi bir yapıya sahip olmadığı için kategoriler halinde onu işleyemezler. Orta beyin insanları olayları olduğu halden çok daha farklı algılarlar. Onlar için anlam başkadır. Orta beynin sağlıklı olması çok önemlidir. Kadınların orta beyin hastalıklarına yakalanma riski %1 dir. Ancak erkeklerin bu hastalıklara yakalanma oranı değişiklik gösterir ve oransal olarak kat kat fazladır. Günümüzde yöneticilerin çoğunlukla erkek olması bu yüzden tehlikelidir. Alınan Okumanın İnsan Beynine ve Topluma Etkisi kararlar orta beyinle alınınca çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkar, ancak bu herkes için geçerli değildir. Eğer bir toplum beyin sapı insanlarından oluşuyorsa kendi içlerinde problem çözerken problem olurlar. İnsanların düşüncesinin oluştuğu yerdir korteks. Korteks zekamızın geliştiği yerdir. İnsan organizmasının insan olmasının sebebi zekadır. Onu geliştirmek her insanın zorunlu ihtiyacı ve görevidir. Bu da kitaplarla sağlanır. Hayatta, bilgi toplamak çok önemlidir. Bilgi insanoğlunu güçlendirir. Bir insanın zekası nörotransmitterların etkileşimini gösterir. Ne kadar bilgi toplayıp kitap okursak o kadar nörotransmitter hızlı bir şekilde etkileşime girer. Kitap okumak insanın zihnini geliştirir ve bir insan olarak en büyük görevimiz budur ki gelişelim. Bir insan gelişirse o toplum gelişir, o toplum gelişirse insanlık gelişir. Korteks insanıysanız eğer korteksiniz geliştiyse analitik olursunuz ve yaşanan problemlere çözüm bulmakta usta olursunuz. Alıngan olmazsınız çünkü her hali anlarsınız ve sizin için yaşamın anlamı çok daha farklıdır. Zihnimizin gelişmesinin, korteksimizin gelişmesinin tek sırrı kitap okumak ve belgesel izlemektir. Hedonizmin doruklarında yaşar günümüz insanları. 5 duyu organımız vardır. Duyma, görme, tatma, dokunma, koklama. Öyle bir dönemdeyiz ki bu duyu organlarımıza zevk aldırmak için yaşıyoruz. Güzel şeyler yemek, güzel şeyler görmek, duymak istiyoruz. Dokunmayı seviyoruz, sıcak bir keyif banyosu yapıyoruz. Ancak insan organizması bu duyu organlarına hizmet etmekten asıl bizi insan yapan zihnimizin nelerden keyif aldığını bilmez bile. Gerçek insan yaşamı herkesin, her bireyin hedonik yaşantısı yerine, zihninin neden keyif aldığını öğrenince, keşfedince başlayacaktır. Bir insanın kitap okumayı sevmemesinin tek sebebi, kendi zihnini tanımamasıdır. Kendi zihnimizi tanıdığımızda, nasıl kitaplardan hoşlandığımızı anlarız. Ancak Türkiye de bu mümkün değildir. Türkiye nin nüfusu 82 milyon 3 bin 882 kişidir. Bu 82 milyon kişinin %71 i televizyon izlemektedir. %71 oranının % 75 i evlilik programı ve magazin programları izlemektedir. Okuma oranı ise %1 dir. Okuma oranının bu kadar düşük olduğu bir toplumda ekonominin, sosyal yaşantının ve insanın normalden farklı olması olağandır. Okumak insanın inancını da etkiler. Günümüzde inancımız, doğduğumuz yere göre şekillenir. Asıl inanç zihnimizdedir. Kalpte olduğu söylenilen yanlış bir algı vardır. Okudukça, bilgi topladıkça inancımıza yaklaşırız ya da uzaklaşırız. Türkiye nin okuma oranı %1 olduğu için, din anlayışının bu şekilde yanlış anlaşılması oldukça normaldir. Allaha yaklaşmak demek onu anlamaya çalışarak yapılacak şeydir. Onun ilimlerini bilmektir. Biyoloji, kimya, fizik, matematik bilmeyen biriyle, bilen birinin Kuran ı okuyunca anladıkları şey arasında dağlar kadar fark vardır. Tüm bu bilgiler kitaplardan toplanmıştır. Okumanın hayatımızdaki her şeye etkisi vardır. Okumayan insanlar onlara sunulmuş, reklam ekonomisine bağlı olan hayatı yaşarlar. Ancak okuyan insanlar insan yaşamının bundan ibaret olmadığını bilirler. 5 kıza 3 tane gelinlik seçeneği sunulduğunda 5 i de aynı seçeneğe yönelirler. İnsanların güzel ve çirkin algısı aynıdır. Bunun sebebi güzel olarak sunulan şeylerin insanlara baskılanmaya çalışılmasıdır. Korteksi gelişmemiş, onu zenginleştirmemiş bir insan toplumun güzel dediğine güzel, çirkin dediğine çirken der. Ancak okuyan insan güzeli ve çirkini kendisi belirler. Kitap okumak beynimizi bu şekilde etkiler. Beynimizin etkilenmesi ve gelişmesi sonucunda toplum gelişir. Okumak ve bilgi toplamak insan organizmasının en önemli görevidir. Çünkü bizi insan yapan zekamızı geliştirmezsek sadece insan bedeninde yaşıyor oluruz. Bu dönemde bir bütünün parçası olduğumuzu anlayıp hedonik yaşamı bırakıp eudaimonik yaşama geçmeliyiz ve kendi yaşamımızda cenneti oluşturmalıyız ki yaşama katkıda bulunan insanlar haline gelelim. Bunun olmasını sağlayacak tek şey de okumaktır, çok okumak. Yasmin Balta 11-D Evet, ben değişirsem dünya değişir. Çünkü benim fikirlerim var, haklarım var, sorumluluklarım var ve hepsi dünya için çok önemli. Hayal edin siz bir ressamsınız ve bir tuvale balerin çizeceksiniz. Kafanızda balerinin ayaklarını, elbisesini, saçını tasarladınız, karşısına geçip incelediniz. Zaman değişti, mekân değişti, fikirleriniz değişti. Hayal gücünüz, bakış açınız değişti. Artık yeni bir siz ve yepyeni fikirleriniz var. Bu değişim sizi korkutmasın. Önemli olan kaygılanmadan gelişmek ve hayallerinize ulaşmaktır. İşte dünya da tuval gibidir. Tuvaliniz değişirse dünyanız da değişir. Atatürk, geleceği biz gençlere ve fikirlerimize emanet etmiştir. Yeter ki bizler sabır ve cesaretle değişime adapte olalım. İnsan dünyanın bir parçasıdır ve değişim Birey Değişirse Dünya Değişir bu nedenle bireyle başlar, topluma yayılır. Değişim sürecinde kendimizi de eleştirmekten korkmamalıyız, eksik yönlerimizi tespit edip değişime kendimizden başlamalıyız. Dünya, 4,5 milyar yaşında ve biz insanlar yeryüzünün birer parçasıyız. Başlangıçtan bugüne ne kadar çok şeyin değişime uğradığını hepimiz görmekteyiz. Peki, hiçbir şey yokken bu değişim ve gelişim nasıl başladı? Zekâ, hayal gücü ve düşünceyle. Dünyayı değiştirmek aşılmaz, başa çıkılamaz bir görev gibi görünür. Dünyayı değiştirmek için önce kendimizi değiştirmeliyiz. Alışkanlıklarımızı, zihniyetimizi ve eylemlerimizi değiştirmeliyiz; kendi dünyamızı değiştirmekle başlamalıyız işe. Kendimizi değiştirmek kolay olmayabilir. Bunun için değişimi gerektiren konuları doğru tespit etmeliyiz. Değişim ve yenilenme üzerine belki de yüzlerce anlamlı söz vardır. Albert Einstein der ki: Farklı bir sonuç bekliyorsanız farklı bir şeyler yapmalısınız. Eğer her gün aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar bekliyorsanız bu sizin deli olduğunuzun bir kanıtıdır. Tolstoy ise Herkes dünyayı değiştirmek ister ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez. der. Anlatılmak istenen ise hep aynıdır. Kısaca görmek istediğin dünya için kendini değiştir. Hareket olmadan değişim olmaz. Harekete geç! Anı yakala ve kaçırma, kararlı ol, insanların iyi yanlarını gör ve onlara yardım et. Kendini yetiştirmeye ve geliştirmeye devam et. Her şeyi bir insanla başlatmak mümkündür. Bu insan siz olun. Şimdi hep beraber değişime var mıyız? Tuana Erdoğar 5-C 26 GAZETEDDY 2019

2 Beş Heceliler in öncü isimlerinden olan Faruk Nafiz Çamlıbel, "Sanat" adlı şiirinde Anadolu ya ve milli kültüre yönelmiş, Batı medeniyetini de ele alarak okura iki farklı kültürün özelliklerini sunmuştur. Sanat şiiri dil ve anlatım özellikleri bakımından Beş Hececiler in özelliklerini yansıtır. Şiir 6 dörtlüğe sahip olup 24 dizeden oluşur. Milli Edebiyat Dönemi ndeki diğer şiirler gibi "Sanat" şiiri de hece ölçüsü ile yazılmıştır. Şairin bu şiirde sıkça zengin uyak ve redif kullandığı ve şiirini "abab" çapraz uyak düzenine uygun yazdığı görülür. Ayrıca Milli Edebiyat akımının ilkelerinden biri olan dilde sadeleşme anlayışıyla şair, şiirde yalın ve sade bir Türkçe kullanır. Bununla birlikte, şiirin Halk Edebiyatına dair izler taşıdığı da açıkça görülür. Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar! Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar-[1] Şiir altı dörtlükten oluşmaktadır. Şair, şiirin ilk bölümünde Anadolu insanını savunan, millyetçi aydın tipi ile milletine yabancılaşmış aydın tipini karşılaştırır ve bunu da "sen" ve "ben" sözcükleri ile okuyucuya yansıtır. Sanatın sadece Avrupa da var olmadığını, Anadolu nun da kendi içinde bir sanatsal ve kültürel zenginlik barındırdığını ifade eder. Bunun yanı sıra, şiirde karşıt imge ve simgelerden yararlanılır. Örneğin; bahar, bahçe, çiçek, bizim diyarımız, dağda gezen ayaklar birer simgedir. Şair senin gezdiğin bahçe diyerek Batı medeniyetini anlatmak ister. Bizim diyarımız ise Anadolu demektir. Bin bin bahar Anadolu nun güzelliğini, dağda gezen ayaklar da Anadolu insanının gerçek yaşantısını gözler önüne serer. Batı özentisi aydınların ne kadar çok çabalasa da Anadolu insanını kendine özgü kültürel güzelliklerden vazgeçiremeyeceği dile getirilir. Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini, Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, Bize heyecan verir bir parça yeşil çini [2] Faruk Nafiz Çamlıbel in Sanat Şiiri Üzerine Bir İnceleme İkinci bölümde, Anadolu nun değerleriyle Batı değerleri karşılaştırılır. Her iki medeniyetin kendine has özellikleri olduğu gibi, kendilerinin oluşturduğu farklı sanat eserleri de vardır. Şiirin bu kesitindeki sülüs yazı ve yeşil çini Anadolu nun sanat eserleridir. Mozaik ise Batı kültürünün sanat eseridir ve mabetlerin içerisinde bulunurlar. Kültürüne yabancılaşmış aydın tipler ise Batıdaki mozaiklerle ilgilenmektedir. Bu durum da kendi yaşadığı toplumun değerlerinden uzaklaşmanın bir belirtisi olarak şiirde görülür. Sen raksına dalarken için titrer derinden Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin, Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin. [3] Üçüncü bölümde şair, Anadolu ve Batı kültüründeki gösteri sanatlarını birbirleriyle karşılaştırır. Şiirde bahsi geçen beyaz kelebek, bale sanatını simgeler. Batı kültürünün bale sanatına karşılık Anadolu nun zeybek oyunu örnek verilir. Zeybeğin diz vuruşu burada sembolik bir anlam taşır. Zeybek oyunu cesareti ve yiğitliği çağrıştırır. Bu nedenle, zeybek şiirde Anadolu kültürüne özgü güçlü bir motif olarak kullanılır. Fırtınayı andıran orkestra sesleri Bir ürperiş getirir senin sinirlerine, Istırap çekenlerin acıklı nefesleri Bizde geçer en hazin bir mûsikî yerine! [4] Dördüncü bölümde şair, Batı müziği ile Anadolu müziğinin arasındaki farka dikkatleri çeker. Batıda zenginliği temsil eden orkestralar ile yıllarca acı çekmiş, yoksullukla mücadele etmiş insanları temsil eden türküler mukayese edilir. Kendi milli değerlerinden uzaklaşmış aydınlar orkestra gibi Batı sanat eserleriyle ilgilenmekten daha hoşnut olurlar. Bu sebepten ötürü, kendi memleketlerindeki insanların ıstıraplarından haberleri bile yoktur. Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini, Biz duyarız en büyük zevkini rûhumuzun Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini... [5] Beşinci bölümde, özüne yabancılaşmış aydınların Batı değerlerine duyduğu hayranlık dile getirilir. Bu tip aydınların özellikle yabancı şehirlerdeki kadın heykellerine hayranlık duyduğu belirtilir. Milli değerlerine bağlı olan aydınlar ise köyündeki tarlada, bahçede çalışan ve evin geçimini sağlayan kadınlara saygı duyar. Aslında bu dizelerde Batı da ve Anadolu da kadına bakış açısı sezdirilmiştir. Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken Yazılmamış bir destan gibi Anadolu muz. Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! [6] Şiirin son bölümünde, milli sanatımızın kaynağı olan Anadolu, yazılmamış bir destana benzetilmiştir. Bu benzetme ile Anadolu nun güzelliklerinden kültürel zenginliklerinden hiç bahsedilmediği, Anadolu nun hep ihmal edildiği bir kez daha vurgulanmıştır. Şair, kendi milli ve manevi değer yargılarından uzaklaşmış Batı hayranı aydınlarla birlikte aynı yolda olamayacağını vurgular. Kısaca Anadolu nun keşfedilmemiş daha birçok güzelliği dururken bazı aydınların bu güzelliklerle ilgilenmemesinin ve hatta farkında bile olmamasının doğru bir yaklaşım olmadığı ifade edilir. Sonuç olarak, Faruk Nafiz Çamlıbel in Milli Edebiyat Dönemi içerisindeki millileşme hareketlerini, Sanat adlı şiirinde karşıt imge ve simgelerle çarpıcı bir şekilde okura yansıttığı görülür. Şair, sen ve ben diyerek, birbirinden çok uzak iki kültürün farklarını ortaya koymuştur. Bunu yaparken gözlemlerinden faydalanan Faruk Nafiz, Anadolu ve Batı nın değerlerini açık ama etkileyici bir dille ortaya koymuştur. Milli Edebiyat Dönemi nin adeta bildirisi niteliğindeki Sanat şiirini kaleme alan Çamlıbel, sahip olduğumuz ama tüm zenginliklerini göz ardı ettiğimiz Anadolu ya ve sanatına dikkat çekmiştir. [1], [2], [3], [4], [5], [6] Faruk Nafiz Çamlıbel, Sanat, Berfin Tasasız 11-C Büyük Aydınlığın Küçük Işığıyım İnsanlar doğar, büyür ve gelişir kısaca birey olur. Birey, toplumun temel taşıdır. Bu yüzden toplumun zenginliği de bireylere ve onların gelişimine bağlıdır. Bu gelişimin olumlu olması için bireyin kendini farklı şekillerde zenginleştirmesi gerekir. Zenginleşen birey, toplumda olumlu değişim sağlar. Olumlu değişim dünyaya mutluluk ve huzur getirir. Her insan birey olarak dünyadaki etkisinin farkında olmalıdır. Değişim hemen gerçekleşmez. Toplumların değişimi yüzyıllar alır. Çünkü tek tek bütün insanların değişmesi gerekir. Bunun için neler yapabiliriz? Örneğin kitap okuyarak, sanatsal etkinliklerde bulunarak bu değişimi başlatabiliriz. Okuduğumuz her kitabın içindeki serüvenden ya da izlediğimiz tiyatro veya sinema filminden edindiklerimizle önce kendi hayatımıza sonra topluma değer katabiliriz. Hatta birçok insanın bu etkinliklere katılımını sağlayabiliriz. Burada anlatmak istediğim bir hikâye var. Bir çocuk bir gün öğretmenine: Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı. demiş. Öğretmeni de ona bir meyve uzatmış ve yemesini istemiş. Çocuğa meyveyi yedikten sonra Şimdi büyüdün mü? diye sormuş. Çocuk da tabii ki Hayır! demiş. Öğretmeni Büyümedin ama o yediğin meyve vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu ve her hücrene katkı sağladı. İşte kitap da böyledir. Katkıları saymakla bitmez; kimisi kelime olarak kimisi bilgi olarak kimisi de hayatımızdaki sevgi, şefkat ve özgüven olarak geri döner. Her ne kadar biz bunun farkında olamasak da. demiş. Böylece kitapla insandaki değişimi anlatmıştır. Ben dünyayı çiçek bahçesi gibi görmek istiyorsam bahçemin içindeki tüm çiçeklerimin güzel olması için elimden geleni yapmalıyım. Tek bir çiçekle başlayıp tüm çiçeklerime ayrı ayrı özen göstermeliyim. Hepsinin bakımını yapıp ayrı ayrı ilgilenmeliyim. Yoksa tüm bahçemin istediğim gibi olmasını sağlayamam. Çocuklar değişime yetişkinlerden daha açıktır. Küçük yaşta edinilen alışkanlıklar bu yüzden göründüğünden daha önemlidir. Kardeşimle ben spor yapmayı çok seviyoruz ve küçük yaştan beri bunu sürdürüyoruz. Biz spor yapmaya başlayınca yakın arkadaşlarımızın hepsi de spor yapmaya başladı. Birlikte daha mutlu ve daha keyifli zaman geçirmeye başladık. Aileleri de sporla ilgilenen çocukları olduğu için daha mutlu oldular. Yani değişim bizimle başlayıp çevremizle devam etti. Yaydığımız pozitif enerji önce arkadaşlarımızı sonra de onların ailelerini içine aldı. Dünya dönmeye devam ettikçe değişmeye devam edecektir. Kendi toplumumuzun da gelişmesi için korkmamalı, değişime açık ve gönüllü olmalıyız. Unutmayın, en büyük koşular küçük bir adımla başlar. Her birimiz bu büyük koşunun küçük adımlarıyız. Doğa Çinar 6-A GAZETEDDY

3 Aşağıdaki Fabllar Kitap Günleri nde, Anaokulumuzdaki Minik Öğrencilerimize Okunmak Üzere Yazılmıştır. Aslan Kral ve Maymunlar Günlerden bir gün aslan, Yine maymunlara sataşıyormuş: Siz asla olamazsınız bir aslan, Olamazsınız bir kral Bunları duyan tüm maymunlar, Öfkelerinden kudurmuş. Saldırmış aslana bir tanesi. Hemen yenilip geri koşmuş. Tembel Arı Aylardan temmuzmuş Havanın hali pek hoşmuş. Köpekler oynarken, Kediler uyur dururmuş. Bir çınar ağacının dalında, Tatlı bir gölgenin altında Koca bir eşek arısı Söylenip dururmuş "Güzel yaşıyorum bu hayatta" Aslan konuşmuş yine: Yenemezsiniz beni tek kişiyle. Beni yenmek istiyorsanız, Geleceksiniz bir birlikle Maymunlar, aslanı dikkate almış, Gitmişler aslana hep birlikte: Sen bizi küçümsedin ey aslan, Artık sıra bizde! Birlik olan maymunlar, Aslanı ormandan atmışlar. Bundan sonra anlamışlar, Birlikten güç doğar. Ediz Yalçın 9-C Çalışkan arılar çiçekleri gezerken Eşek arısına çalışmak daha erken, Sonraki ağaçta bir arı kovanı Taşırmış içinde bir sürü balı. Kış için çalışırmış onlarcası, Hissetmemek için soğuk açlığı. Eşek arısı hiç üşümemiş Önündeki kışı hiç düşünmemiş. "Çalış arı kardeş, kalırsın soğukta." Uyarısına rağmen arıların, Kafası hala huzurda. Gelmiş ocak ayı Hava olmuş zemheri, Aç kalmış eşek arısı Çalışmamış yazdan beri. Evi yurdu yokmuş. Yalvarmış arılara, "Biz sana demedik mi? Soğukta yatamazsın karlara." Batu Çakırer 9-C 11. Sınıf Öğrencilerimizin Sohbet (Söyleşi) Yazma Grup Çalışmaları İçimizdeki Sosyal Medya Gittikçe gelişen teknolojinin de etkisiyle sosyal medyanın hayatımızdaki rolü daha önemli bir hale geldi. Her yediğimizi, içtiğimizi; gezdiğimiz, gördüğümüz her yeri başkalarına göstermek ve diğerlerinden beğeni almak, yaşamımızın olmazsa olmazı oldu. Hayatını başkalarına göstererek yaşama anlayışı ve popülarite ihtiyacı, gerçekten insanın benliğine zarar veriyor mu? Varsayalım hiçbir zararı yok. Yine de her şeyimizi herkesin önüne sermek, özelimizi ortalığa açmak uygun bir hareket mi? Artık o dereceye geldik ki fotoğraflarımızı sadece paylaşmak için çektirmeyi, masamızdakilerle hava atmayı, insanlardan saygı beklemek için mekan mekan gezmeyi, aciz bir insanın işiyken kendimize görev bildik. Kendi benliğimizi görmezden gelip popüler olan neyse ona uymaya ya da çoğunluk ile hareket etmeye mahkum ettik kendimizi. Oysa biz değil miydik farklılıklardan güzellikler doğar diyen? Düşünüyorum da, ne zaman başkalarına bizi şekillendirmesi için yol açsak biz biz olmaktan çıktık, hani eskilerin deyişiyle aynı tornadan çıkma bir topluma dönüştük. Şimdi size sesleniyorum. Kendinizi kanıtlamak, başkalarına kendi benliğiniz dışında biri gibi görünmek ve böylelikle saygı veya sevgi görmeye çalışmaktan vazgeçin! Bırakın kendi karakteriniz, Twitter daki 140 karakterde anlattığınızdan daha fazla şey anlatsın. Mehmet Kalaycıoğlu-Cem Bayramoğlu-Efekan Uslu 11-B Dilin Yabancılarla İmtihanı Günümüzde teknoloji geliştikçe, dilimize olan hâkimiyetimiz ve saygımız gittikçe azaldı diye düşünüyorum. Sosyal medyanın da etkisiyle dilimize giren yabancı kelimeler, dilimize ne yazık ki oldukça zarar veriyor. Dilimizin bize sunduğu imkânları yok ediyor, görmezden geliyoruz. Birtakım dış etkenler de etkili olsa, dilimize karşı bu tutumun tek sorumlusu bizleriz ve sonunda yine etkilenecek de biziz. Ancak farkında olmadığımız şey, dilimizin sınırlarını gittikçe daralttığımız ve o sınırların bir gün kendiliğinden yok olup Türkçenin başka dillerin himayesine gireceği Peki, kaçınız bu etkileri okurken çok embarresed oldu? Şakası bile ne kadar rahatsız edici, değil mi? Gözlerimiz, bir metinde İngilizce sözcük gördüğü zaman her ne kadar duraksasa da dilimiz öyle değil. İngilizce kelimeler adeta dil havuzumuzda yüzüyor, orayı kirletiyor. Buradaki maksadım İngilizceyi kötülemek veya hicvetmek değil, sadece her dilin kendi zenginlikleriyle güzel olacağı noktasını belirgin kılmak. Bu, yabancı sözcükler mevzusu öyle bir boyut aldı ki yabancı sözcükler anlık tepkilerimizi dahi yönlendiriyor. Örneğin, kahkahalar atarak gülmektense LOL demeyi tercih ediyoruz, ettiriliyoruz. Sosyal çevreye uyma eğilimimiz ve dil konusundaki umursamazlığımız bizi bu tercihe yönlendiriyor ve Ağaç yaşken eğilir. atasözünün de gösterdiği gibi bu durumdan en çok çocuklar etkileniyor. Çocuklar, teknolojinin dili esir ettiği bir çağda büyüyor ve onlar da dili kurtarmaktansa olağan akışa ayak uydurmaya çalışıyor. Bugün dilimizi kendi ellerimizle bir adrese gönderiyoruz. Türkçemizin içine sıkıştırılmış her bir yabancı sözcük o adrese ulaşırken kullanılacak olan erzakı bitiriyor, hızla tüketiyor. Lakin o erzak bir gün öyle hızlı bitecek ki dil, yolun ortasında ihtiyacı olan enerjiyi temin edemeden kaybolup gidecek çok uzaklara Ne dersiniz, sizce dil pes mi etti yoksa uyanamayacağını bildiği uykuya mı yattı? No comment Hüseyin Can-Ezgi Beytaş-Safa Keşir-Teoman Tuncer 11-B 28 GAZETEDDY 2019

4 SİS İki şehri var gecenin, biri gözümde tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken siste, bana bu uykusuz şehri niye bıraktın, göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin, gece değil istediğin hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin; gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır, ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir, öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak, sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim: Biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz, biri sis içinde kirpiklerine kadar açık, bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile, gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye? Haydar Ergülen SİSLİ RUH Şiiri ve şairleri bir birikim olarak gören, onlara sırt çevirmeyen ve onları eleştirmeyen, aksine her türlü şiiri ve şairi kucaklayan 1980 sonrası dönemin şairleri içinde imgeli anlatımıyla ve sıra dışı tarzıyla dikkat çeken Haydar Ergülen, Sis te lirik bir anlatımla şehirli insanı anlatmaktadır. Haydar Ergülen in İnsanın insana gözü değmiyorsa, şiir niye? diye biter Sis başlıklı şiirim. Hem öyle, hem de İnsanın insana ruhu değmiyorsa diye de sürebilir. Bazen içimize dönmek için, dışımızda hayli kalmamız, hayli yolculuk etmemiz, hayli düşünmemiz, eylememiz gerekebilir. Şimdi şiirin içine dönmesi, eve dönmesi için iyiliğin defterine yazmak için çalışması, yorulması gerekiyor. şeklinde tanımladığı Sis şiiri ve şiir anlayışı, okuyuculara şiirin sadece okunmak için değil, hissedilmek için var olduğunu ortaya koyuyor sonrası şiir anlayışında sıklıkla görülen şiiri düzyazıya yaklaştırma anlayışı bu şiirde de okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Anjambmanların kullanıldığı, anlamın birden fazla dizeye yayıldığı şiir serbest nazım ile oluşturulmuştur. Serbest ölçünün hüküm sürdüğü şiirde müzikalite istediğin/şehrin, uykusuzluk/ayrılık, gözlerinde/birbirine şeklindeki iç uyaklarla, aliterasyonlarla, asonanslarla ve kelime tekrarları ile sağlanmıştır. Sade bir dille yazılmış olmasına rağmen şiir birçok imgeyi içerisinde barındırmaktadır. Özellikle birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken sis, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim şeklindeki teşbihler (benzetmeler), karanlık-aydınlık gibi tezatlar, bana bu uykusuz şehri niye bıraktın ifadesindeki gibi teşhisler ve birçok söz sanatı ile şiir dili yoğun bir anlatım kazanmıştır. Şiirde geçen karanlık bakışlı bir şehrin gözleri ve konuşkan gözler benzeri birçok alışılmamış bağdaştırma kullanılmış ve şiir dili çok katmanlı bir yapı kazanmıştır. Kullanılan dil özellikleri sayesinde şiir çağrışımlara açık hale gelmiştir. Geçmişinden beslenen 1980 sonrası şiir anlayışına da uyacak şekilde, Haydar Ergülen Sis şiirinin açılışını, tıpkı Tevfik Fikret in aynı adı taşıyan Sis şiirindeki gibi, sisli şehrin kendisinde uyandırdığı çağrışımlar ile yapmıştır. Sis sözcüğünün sadece üç kez geçtiği şiirde -ki Sis kelimesi de üç harflidir- Haydar Ergülen in birçok şiirinde kullandığı göz imgesi önemli yer tutmaktadır. Şiir kişisi sevgiliye seslenmektedir. Şiir öznesi için iki şehri vardır gecenin, biri özlemini çektiği -ki bu modern dünyada geçmiş yaşantıya duyulan özlem olabilir-, diğeri ise şimdi içerisinde bulunduğu, şairi düşünmeye ve sorgulamaya iten modern şehir hayatıdır. Bu şehir uyumaz, hep ayaktadır. Ancak uykuya da bir o kadar hasrettir, şehir uykusuzdur. Sevgili cesurdur, şairin göze alamadığı bir şehir yerine her şehirdedir ve sevgili karanlık bakışlı şehrin gözleriyle çarpışmak istemektedir. İmge bağlamında düşünüldüğünde modern yaşamın ve sürekli uykusuz kalan bu karanlık düzenin sevgiliye cazip gelmesinden söz edilebilir. Sevgili şiir öznesine göre toydur, belki de cesareti buradan gelir. Henüz kimsenin bağışlayabileceği gözleriyle tanışmamıştır. Şair gözler üzerinden oluşturduğu dizelerine birkaç hayat tecrübesi ile devam eder, adeta hayat dersi verir insanlara, toylara, toy cesurlara, belki de genç aşıklara. gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız/ göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,/ ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir dizeleri ile aşkın insanın canını nasıl yakabileceği, tek dermanın yine aşk olduğu anlatılmaktadır. Burada yalnızca aşktan değil, yaşanmışlıklar ve tecrübelerden de bahsedilir. Şiir öznesi acı çekmektedir bu dünya içinde. sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak/ şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim dizelerinin devamı şiir öznesinin acısının yansımasıdır, farklı gözler ve onların hayata duruşu paylaşılır burada. Şiir yoğun imgeli anlatımı ile lirik bir söyleyiş yakalamış ve okuyuculara derin anlamlar içeren bir metin bırakmıştır. Şiirin anlamının daha belirgin hale geldiği ve şairin daha genel bir kitleye hitaba geçtiği Biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz ile başlayan son kısım, şairin hayatı sorgulamasının kelimelere yansımasıdır. Bu kısma kadar şiirdeki anlam on beş dize boyunca aynı eksende dönmektedir. Büyük harf ile başlayan bu kısım yeni bir çağrışımın habercisidir. Şairin son dizede, metnin tamamından ayrı tuttuğu son kısımda, sorduğu Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye? sorusunun gelişi üstteki dizelerde gözün farklı duruşları ile bellidir. bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum / konuşkan gözlerinde tek bir sözcük bile, / gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde dizelerinde şiir kişisi ve sevgilisi için yolun sonu gelmiştir, artık duygular yetersiz kalmış, konuşkan gözler sessizliğe bürünmüştür. Şair de bu sessizlikte aşkını, duygusunun bulamamaktadır; arayış içerisindedir. Artık gecenin iki şehri arasında derin bir uçurum vardır, sevgili ve şiir kişisi ayrı yola düşmüştür. Şiiri ruh siyaseti, vicdan siyaseti, başka bir ruhun, başka bir vicdanın ve başka bir siyasetin mümkün olduğunu gösteren, göstermesi gereken şey olarak tanımlayan Haydar Ergülen için de bu şiirin son dizesinde şiirin anlamı sorgulanır: Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?. Duyguların olmadığı, gözlerin birbirine değmediği, insanların birbirlerin ruhlarına dokunmadığı bir yerde şiir anlamsızdır. Şiir duygudur, ruhtur. Şiirin sevgili ile başlayıp genel olarak modern şehirli insan kimliğine sorduğu bu soru ile şiirin varoluşu sorgulanmaktadır, şiir evrensel bir iletiye açık hale gelmektedir. Şiirin adı Sis tir ve Sis şiir kişisindeki sorgulamayı başlatır; çünkü sis insanın gördüğü ama dokunamadığı bir şeydir. Sis, melankoliye son derece müsaittir ancak şiir gözleri ve görmeyi esas alarak kendi yolunu çizmiştir. Şiir, şehirli insana görmeyi anımsatır. Şiir gökyüzüne çizilmiş resimdir der Goethe şiir için. Şiir ruhun gıdasıdır, şiir insanı terbiye eder, insan insanı ve böylece hayat hepimizi der, Sis şairi Haydar Ergülen de şiir üzerine. Yoğun anlatımı ve karmaşık şekil özellikleri ile temelde bir aşk şiiri olan Sis, biz okuyuculara şiir üzerine sormamız gereken pek çok soru olduğunu da gösterir. Şiir sadece okunmak için yazılmaz; şiir duygudur, ruh işidir. Duyguların kelimelere yansımasıdır. Etrafımızdaki sisli ruhların, karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak isteyenlerin evidir şiir. Kalabalık şehir hayatından, modern insanın ağırlığından, duygusuz ruhlardan, karanlıktan, sisten, uykusuzluktan kaçanların sığınağıdır şiir. Ve şiir gözler gözlere değdiği, insanlar birbirine ulaşabildiği sürece varlığını sürdürecektir, tıpkı şairin de son dizesinde söylediği gibi: Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye? Dila Karcılıoğlu 12-D Zekâyı Kullanmak Zekâyı kullanmak ifadesini sıkça duyuyoruz. Zekâ nedir? Zekâ; insanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamıdır. Zekâyı yalnızca notlarla değerlendirmek doğru değildir. Zekâ ders çalışmayla oluşacak bir yetenek değildir. Notlar çalışmakla yükselebilir fakat zekâ; problemleri çözmek, yaratıcılığımızı kullanmaktır. İnsanların birbirine karşı kullandığı Sen hiç zeki değilsin, notların çok düşük. ifadelerinin yanlışlığına dikkat çekmek istiyorum. Notlar, zekânın tek göstergesi değildir. Eğitim sürecinde zekâsını, bilgisini doğru şekilde kullanan kişiler üniversiteye gidiyorlar. Seçim aşamasında sadece ders notları söz konusu değil. Artık çoğu ülkede üniversiteye girişte ders notlarının dışında ölçümler yapılıyor. Öyle de olmalı zaten. Mesela yapmayı sevdiğin, zekânı doğru kullanabildiğin bir yeteneğin varsa o alanda bir belge alacak şekilde profesyonelleşerek o belgeyi üniversiteye sunabilirsin. Bu doğrultuda çalışmalar yürütebileceğin bir üniversiteye kabul edildiğinde yalnızca notlarla değil, zekânla başarmış olursun. Zekânın kıymetini anlamak için ne kadar örnek versek az. Sosyal ilişkilerde bile etkisini gösterir. Örneğin arkadaşların kavga ediyor, sürekli geçimsizlik yaşıyor. Belki de bu geçimsizlik sürecinde sen de varsın. Eğer olayın çıkış sebebini bulursan, neden-sonuç ilişkisi kurarsan çözüm bulabileceğini bilirsin. Çözümlerini yaratıcılığınla çeşitlendirirsin. Buna da zekâmızı kullanmak deriz. Kısaca zekâ kavramını daha doğru değerlendirmek gerekiyor. Zekânın kullanılacağı alanların neler olduğu, nasıl kullanıldığı, nasıl değerlendirilebileceği konusunda düşünmek gerekiyor. Bilinenin aksine yalnızca okul notlarıyla sınırlı olmadığını bilelim, kendimize güvenelim ve geliştirelim. Önce zekâyı kullanmayı bilelim ki notlarımızı istediğimiz seviyeye taşıyalım. Her şeyden önce kendi yaratıcı yönümüzü çözelim. Çağla Su Güreş 7-B GAZETEDDY

5 Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber iken develer tellal iken bir düşler şatosunda genç bir kız yaşarmış. Kız, küçük yaşta anasını babasını kaybetmiş sonra düşmüş yollara. Bir tas çorba, bir de sıcak yuva kafi imiş ona. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş; sonra yorgun düşüp kalakalmış bir dere kenarında. Düşler şatosunun bekçisi etrafı dolanırken görmüş kızcağızı. Onu dürtse de uyandırmaya çalışsa da nafile. Elden ne gelir, sırtlamış kızı götürmüş kralın şatosuna. Bir umut, belki kral da acır kızın haline diye. Kralın karşısında baygın duran kız, olan bitenden habersizmiş. Kral, Hayırdır bekçi, kimdir bu kız? diyerek kaşlarını çatmış. Bekçi: Aman efendim ötedeki köyde buldum onu, yazık perişan olmuş kız, gözlerini bile açacak hali yok. Sizin izninizle bizzat ilgilenmek isterim. demiş. Kral başını sallayarak onaylamış ve ona bir oda tahsis ettirmiş. Aradan günler geçmiş fakat kızın durumunda bir gelişme olmamış. Civarda çağrılmadık tabip kalmamış. Son çare şatonun ÖZET 20. yüzyılın en büyük tartışma konularından olan yapay zekâ, iş modeli değişikliği yaratmak için diğer sosyoekonomik faktörlerle birlikte iş gücü kaynaklarında büyük bozulmalara neden olmaktadır. Yeni meslek kategorilerinin kısmen ya da tamamen başka meslek gruplarının yerini alacağı öngörülmektedir. Hem eski hem de yeni mesleklerde gerekli olan becerilerin çoğu sektörde yer değiştirirken kadın ve erkek dengesi de büyük oranda etkilenecektir. Bu bağlamda, yapay zekânın çok yakın bir gelecekte istihdam üzerindeki etkisi ve bu etkilerin insanlara yönelik barındırdığı tehlikeler bir hayli fazladır. 1. GİRİŞ Tüm dünyada ilerleyen teknolojiye bağlı olarak sektörlerdeki işçi ve eleman ihtiyaç miktarları da azalış göstermektedir. Yapay zekânın yaşantımızdaki birçok faaliyeti pratik bir hale getirmesi nedeniyle, bir yandan yapay zekâ geliştirme çalışmaları sürdürülürken diğer taraftan da yapay zekânın gelişmesine yönelik işsizlik tehlikesiyle yüz yüze kalan insanların protesto eylemleri ve isyanları devam etmektedir. Yapay zekâ düşünebilen, çevresi ile etkileşime girebilen, istatistiki algoritmalar ve insan beyni örnek alınarak geliştirilen sinir ağları ile verilerden mantıksal çıkarımlar yaparak kendi başına karar verebilen, zekâ olarak tanımlanabilecek davranışlar sergileyen çeşitli makine ve bilgisayar programlarıdır[1]. Ayrıca insanın düşünme yöntemlerini analiz ederek geliştirilmekte ve endüstrinin önemli bir parçası haline gelmektedir. Bunun yanı sıra, büyük miktarda veri işleyerek ve verilerdeki kalıpları tanımlayarak belirli görevleri yerine getirmek üzere eğitilebilmektedir[2]. Tüm bu olumlu katkılarının yanında dünya genelinde işsizliğe yol açması ve ekonomik kriz yaşanmasına neden olması gibi bir takım olumsuz sonuçları vardır. Buna ilişkin, otomasyon teknolojilerini ve verimlilik açısından son derece faydalı olacak yapay zekânın, ücrete dayalı bir ekonomik sistemin varlığına nasıl bir etki yapacağının tahmin dahi edilemediği akademisyenler tarafından vurgulanmaktadır[3]. Mevcut iş gücü içinse yapay zekâ gelişiminin sonuçlarının iyimser olmayacağı ve bu teknolojik gelişim içerisinde işin ekonomik boyutunun ihmal edilmemesi söz konusudur. 2. YÖNTEM 2015 ten bu yana yapay zekâ ve robotik alanındaki bilimsel ve sektörel gelişmelerde bir patlama yaşanmıştır. Bu patlama günümüzde Endüstri 4.0 adı verilen bir otomasyon dalgasına sebep olmuştur. Milenyumun ilk 10 yılında makine üzerindeki çalışmalar duraksasa da 2010 lu yıllarda bilimsel eşikler aşılmıştır. Özellikle teknolojinin gelişim hızı ile toplumun ona ayak uydurma süreci 200 yıl öncesine göre hızlı gelişmeye devam etmektedir [4]. Bugün gündemde olan dijitalleşme ya da dijital dönüşümün sadece tarım ve sanayii değil birçok modern iş kolunu etkileyeceği açıktır. Örneğin, yapay zekâ alanındaki hızlı gelişmeler; gazetecilik, ekonomistlik, avukatlık, muhasebecilik, sigortacılık, reklamcılık vb. birçok alanda işlerin makineler tarafından yapılabilmesini mümkün kılmaktadır. Algoritmalar, çok hızlı ve doğru bir biçimde haber yazabilmekte, piyasa hareketlerini izleyerek raporlar hazırlayabilmekte ve hukuksal tavsiyeler verebilmekte insana ihtiyaç duymadan daha verimli bir şekilde yerine getirebilmektedir.. Buna bağlı olarak 2020 yılında makineler, internet üzerinde insanlardan daha fazla içerik üretecekleri görülmektedir. Bu durum, kısa vadede kol gücüne dayanmayan sektörlerde yapay zekânın işlerin büyük bir kısmını yapabileceğini göstermektedir [4]. 30 GAZETEDDY 2019 Aynalı Kız Yapay Zekânın Gelecekte İstihdama Etkisi büyücüsüne danışılmış, tüm umutlar ona kalmış. O da işe yaramaz ise kralın tahammülü kalmayacakmış. Neyse ki büyücü yapmış yapacağını, sallamış değneğini iki ileri bir geri iyileştirmiş kızı. Kız ayaklanmış birkaç vakitte. Şatoda görülmesi gereken temizlik işlerini yapıyormuş. Herkese minnettarmış. Ne de olsa onlar sayesinde ayaktaymış. Bir gün kralın yatağını düzeltirken sesler gelmiş dışardan. Kız pencereden bakmış, bir de ne görsün? Ateş püskürten iki ejderha kralın başucuna kadar gelmiş. Tam ateş püskürtecekken kız annesinden kalma eski el aynasını çıkarmış cebinden, atlamış ejderhaların arasına, püskürttükleri ateşi gerisin geri yansıtmış onlara, kurtarmış kralı. Kral da bunun altında kalmamış. Bu sadık ve dürüst hizmetçisini, hem altınla hem de sarayın baş temizlik görevlisi yaparak ödüllendirmiş. O günden sonra herkes kızı benimsemiş ve adı Aynalı Kız olmuş. Gökten üç elma düşmüş. Biri Aynalı Kız ın, biri anlatanın, biri de dinleyenlerin başına. Ege Karademir 9-B ABD de son 10 yılda serbest çalışan sayısı genelin üçte birine ulaşmış olup Dünya Ekonomik Forumu kapsamında yapılan araştırmaya göre, serbest çalışan sayısı gelecek 10 yılda iş gücünün yarısını aşacağı öngörülmektedir. Öte yandan dijitalleşmenin, aynı işi yapabilecek insan sayısında bir artışa sebep olduğu ve bunun da iş ücretlerini baskılayacağı ve işe erişimde kadın istihdamı arttıracağı da yapılan birçok çalışma ile gösterilmektedir. İkinci Makine Çağı adlı kitabın yazarları MIT araştırmacıları Erik Brynjolfsson ve Andrew McAfee, otomasyonun hali hazırda var olan işe erişim ve ücretlerdeki eşitsizlikleri arttıracağı sonucuna ulaşmaktadırlar. Başka bir Amerikalı akademisyen olan NYU dan Profesör Scott Galloway, yeni işler in öncekilere göre daha az kazandıracağı öngörüsünde bulunuyor [4]. Farklı olarak, iş sektöründe yapay zekânın istihdama olan etkisi güncel haberler tarafından en çarpıcı şekilde anlaşılmaktadır. Japon sigorta şirketi Fukoku Mutual, çalışanlarının yüzde 30'unu işten çıkararak yerine yapay zekâ sistemini devreye sokacağını bildirmektedir. Japon gazetesi The Mainichi'de yayımlanan habere göre şirket, işletme verimliliğini artırmak amacıyla devreye girecek yapay zekâ sisteminin ardından çalışanlarından 34 kişiyi işten çıkarmayı hâlihazırda planladığını açıklamaktadır [5]. 3. BULGULAR Yapay zekânın geliştirilmesi bakımından önde yer alan ülkeler Amerika, Çin ve Singapur dur [6]. ABD nin yapay zekâ çalışmaları ile saptadığı sosyoekonomik veriler, önümüzdeki yıllık süreç içinde çocuklarını yeni işler icat etmeye ve yeni mesleklere hazırlıklı bir şekilde yetiştirmiş olan toplumlar istihdam sorununu bir nebze çözebilirken, eğitim ve öğretim sistemlerini yeni ekonomiye göre reformize edemeyen toplumların büyük bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalacağını göstermektedir. ABD nin izlemiş olduğu teknolojik politikalara bağlı olarak diğer gelişmiş ülkelerin yaptığı veriler de bu bulguyu desteklemektedir. 4. SONUÇ Dünyadaki yapay zekâ çalışmaları dikkate alındığında, yapay zekânın istihdama yönelik bazı olumsuz buyruklar taşıdığı anlaşılmaktadır. Ancak özellikle istihdam alanında kısa vadede sonuçları yıkıcı bir teknolojik dönüm noktasında olunduğu ortadadır. Bir yandan geleceğin yeni meslekleri yayılırken diğer yandan teknolojiyi makroekonomik dengelerle oynanmadan çalışma hayatını kolaylaştırmak ve refah seviyesini arttırmak için kullanmanın yollarının bulunması gerekmektedir. 5. KAYNAKLAR [1]Yapay Zekâ Teknolojisi Savaşın Karakterini Nasıl Değiştirecek, Euronews, 13 Nisan [2]Yapay Zekâ Nedir ve Yapay Zeka Hakkında Bilgi, Mebilgi, 13 Nisan [3]Yapay Zekânın Olumsuz Yanları, Fizikist, 13 Nisan [4]Yapay Zekâ, Robotlar ve İstihdam, Medium, 13 Nisan [5] Yapay Zeka 30 Kişiyi İşten Kovdu, CNNTÜRK, 13 Nisan [6] Yapay Zekâ Konusunda Ciddi Olan Ülkeler, Dünya Haller,13 Nisan [7] Berfin Tasasız 11-C

6 Özet Bu makalede küresel ısınma ve insanlık için teşkil ettiği tehlikeler açıklanmış; küresel ısınma, hava kirlenmesi çerçevesinde incelenerek, kirlenmeye neden olan etkenlerle bu etkenlere karşılık bireylerin ve devletlerin aldığı teknolojik önlemlerden bahsedilmiştir. Bu sayede teknolojinin küresel ısınmadaki olumlu yönü gözlemlenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Fosil Yakıtlar, Hava Kirlenmesi, Alternatif Enerji Giriş Küresel ısınma olgusu, yıllardır bilim adamlarının dikkat çekmeye çalıştığı bir konu olup nihayet günümüzde gündeme oturmayı başarmıştır. Gerek uzun vadeli çözümlere yönelik imzalanan uluslararası anlaşmalar, (bkz: 2015 Paris İklim Anlaşması) gerek kamuoyunun bu konuya tepki çekmeye başlaması (bkz: İklim İçin Okul Grevleri-School Strikes For Climate) ile küresel ısınmanın ciddiyeti yavaş yavaş küresel çapta anlaşılmaya başlanmıştır. Uluslararası anlaşmalar, sera gazı emisyonunu arasında neredeyse sıfıra indirmeyi amaçlamakta, bunun başarılması için de ekonomik anlamda gelişmiş ülkelere sorumluluklar yüklemektedir. İklim değişikliği, dünya tarihi boyunca çeşitli doğal ve beşeri sebeplerden dolayı meydana gelmiştir. Özellikle insan öncesi dönemde dağ ve kıta oluşumu, yanardağ patlamaları, güneşin manyetik alanının değişimi gibi doğal faktörler iklim değişikliğinde etkili olmuştur. Bununla birlikte insan sonrası dönemde de yeryüzü periyodik olarak ısınma ve soğuma evreleri geçirmiştir. Ekstrem değişiklikler sonucunda bazı bitki ve hayvan türlerinin tarih sahnesinden silindiği arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Özellikle Sanayi Devrimi sonrasında iklim üzerinde insan etkisi artmıştır. 19. yy ın ortalarından itibaren yapılan gözlemler ve tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın son 150 yılda C arttığını ortaya koymaktadır.1 Buna, Sanayi Devrimi ile birlikte hızlı sanayileşmenin atmosferdeki sera gazı oranını sürekli olarak arttırması neden olmuştur. Bu doğal olmayan artış, atmosferdeki gaz dengesinin giderek bozularak sera etkisinin oluşması ve atmosferin ısınmasıyla sonuçlanmaktadır. Özellikle son 25 yılda Antarktika kıtasının hissedilir oranda ısınması, Sibirya nın Ortaçağ a göre daha sıcak olması, deniz seviyelerindeki yükselmeler ve iklimsel aşırılıklar sera etkisinin bir sonucudur. Atmosferi oluşturan azot, oksijen, argon, karbondioksit, metan ve su buharı gibi gazların bileşimindeki değişikliklerle, havada biriken karbondioksit ve diğer gazların salınımı sera etkisi yaratarak yeryüzünün hızlı bir şekilde ısınmasına yol açmaktadır. 2 IPCC (2007) raporuna göre 20. yüzyılın ortasından beri küresel sıcaklık ortalamalarında gözlenen artışın nedeni; %90 dan fazla oranda sera gazı emisyonlarındaki artıştan yani insan kaynaklıdır. Gerek insanın, gerek diğer canlı türlerinin yok olma tehlikesi, günümüzde sosyal ve ekonomik anlamda ciddi önem teşkil etmektedir. Doğal dengenin bozulması bizzat insan türünü de tehlikeye atmaktadır. Dolayısıyla, iklim değişikliği evrensel ve hakkında hemen önlem alınması gereken bir konudur. Bu konuda çalışmak sadece gelişmiş ülkelerin değil, her devletin ve bireyin sorumluluğu olmalıdır. Nitekim bu konuda bazı teknoloji, otomobil ve enerji şirketlerinin bazı uygulamaları bulunmaktadır. Buna ek olarak devletler de alternatif enerji konusundaki teknolojileri destekleyici önlemler almaktadır. Danimarka, Avusturalya gibi kıyısı olan ülkeler dalga enerjisi konusunda teknolojik atılımlara imza atarken Almanya da güneş enerjisinden alınan verimi maksimize etmeye çalışmakta, Grönland ve İzlanda gibi jeotermal potansiyeline sahip olan ülkeler de bünyelerinde bulunan zengin kömür yataklarından ziyade jeotermal enerji üzerine teknolojileri desteklemektedir. Bütün bu atılımlar incelendiğinde teknolojinin özellikle alternatif ve temiz enerji konusundaki rolü öne çıkmakta, teknoloji kullanımının sera gazı üreten enerji kaynaklarının kullanımını azaltacağı çıkarımı ortaya çıkmaktadır. Eğer devletler ve şirketler bu konuya yoğunlaşırsa teknolojik gelişmeler sayesinde karbon içerikli fosil yakıta bağımlılık, dolayısıyla hava kirliliği azalacak; küresel ısınmanın önüne geçilebilecektir. Kirleticiler ve Alınabilecek Teknolojik Önlemler Sera etkisine yaptıkları katkı, havadaki yoğunluklarıyla ölçülür. Oran yüksekse zararlı etkileri uzun bir zaman periyodu içerisinde kronik olarak ortaya çıkacaktır. Hava kirleticilerinin çoğu havaya küçük miktarlarda katılır. Bunlar arasında en tehlikelileri de akaryakıt ve kömürdür. Kömürün yanması sonunda değişik büyüklükte parçacıklar meydana gelir. Büyük parçacıklar, toz meydana getirir ve bu tozlar fabrikaların yöresinde yere çöker. Küçük parçacıklar ise duman meydana getirir. 3 Mesele parçacık büyüklüğü olarak ele alındığında büyük parçacıklar nispeten daha az Küresel Isınmayla Mücadelede Teknolojinin Yeri tehlikelidir. Yere çöktükleri için yakıtın yakılma yönteminin düzenlenmesi, kalitesinin yüksek olması ve bacalarda filtreleme kullanılması gibi bazı önlemlerin alınmasıyla havadaki parçacık oranı önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Buna karşılık nisbeten küçük olan parçacıklar, uzun zaman havada kalarak hayvanlara ve özellikle insanlara zarar verirler.3 Kömür ve türevleri yakıldığında ortaya büyük oranda karbondioksit ve karbon monoksit ortaya çıkar. Bilindiği üzere fosil yakıtların ana maddesi olan karbon, en tehlikeli sera gazı olmasa bile küresel ısınmaya en çok katkı sağlayan gazlardandır. Atmosferdeki karbon oranının doğalın üstüne çıkması, güneş ışınlarının atmosferde tutulmasına ve yansıyamamasına, dolayısıyla atmosferin ısınmasına sebep olacaktır. Fosil yakıtlar kükürt dioksit kirlenmesine de neden olabilmektedir. Havaya karışan kükürt dioksitin büyük kısmını, yerleşim bölgelerindeki fosil yakıtlar oluşturur. Özellikle endüstri alanlarında bu durum belirgindir.3 Bu bilgiler ışığında, fosil yakıtların domestik kullanımının azaltılması ve alternatif, temiz enerji kaynaklarıyla yerinin değiştirilmesi haklı bir çaba olacaktır. Evlerde ısıtma ve ışıklandırma için güneş enerjili çatıların kullanılması, fosil yakıtın hem ısınma hem de elektrik enerjisi için kullanımını azaltacaktır. Aynı önlem, küçük ölçekli işletmeler ve fabrikalar için de alınabilir. Kurşun ulaşım araçlarının egzoz gazlarından çıkan önemli bir kirleticidir. Havaya katıldığı gibi canlıların yapısına da katılan kurşun, tehlikeli düzeylere çıkabilmektedir. Ağır trafiği olan yollar yöresinde bulunan bitkilerde 500 ppm gibi yüksek oranda, insan ve hayvana yedirilemeyecek oranda kurşun birikebilmektedir Garajlarda çalışan insanların kanında mg/cm3 gibi önemli oranda kurşun vardır. Bunun yanında şehirde yaşayan insanlarda tehlikeli düzeyde kurşun birikimine rastlanmıştır.3 Egzoz gazlarından salınan zararlı bileşiklerin önüne geçebilmek için otomobil firmaları elektrikle çalışan otomobiller öne sürmüş, bisiklet kullanımı ve yürüme hükümetler tarafından teşvik edilmiş. Su, güneş enerjisi ve bor gibi alternatif kaynaklarla da otomobiller çalıştırılmaya çalışılmakta, bu konuda çalışmalar sürmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık 2,5 milyar insan geçimini halen tarım sektöründen sağlamaktadır ve tarımsal faaliyetler sonucunda meydana gelen karbondioksit, metan ve azot protoksit gibi sera gazları iklim değişikliğinin nedenleri arasında sayılmaktadır. Enerji tüketimi, bitkisel ve hayvansal üretim, gübreleme, ilaç kullanımı vb. tarımsal faaliyetler bilinçsizce yapıldığında ve gübreleme ve ilaçlama gibi faaliyetlerde aşırıya kaçıldığında tarım da küresel ısınmanın nedenlerinden biri haline gelebilmektedir. Hayvancılık sektörü antropojenik metan emisyonların %25-40 ını oluşturmaktadır. Hayvansal üretim CO2 emisyonunun %9 u, CH4 emisyonunun %35-40 ı ve N2O emisyonunun %65 ini oluşturan payı ile küresel ısınmaya etki yapmaktadır.4 GAZETEDDY

7 Tarımsal üretimde metan gazı ve karbon emisyonunu azaltmaya yönelik önlemlere bakıldığında hepsinin teknolojik gelişmelerle yapılabileceği görülmektedir. Naqvi ve Sejian ın raporuna göre rekombinant ve bağışıklık teknolojileri geliştirmek, rasyonda amonyak ve melas yönünde yapılan değişikliklerle metan üretimini azaltmak, daha az sera gazı salınımını sağlayan kaba yem ve mera yem bitkisi üretmek, genetik seleksiyonda düşük metan üreten hayvanlar geliştirmek gibi önlemler bu alanda yapılacak teknolojik gelişmelerle alakalıdır.5 Kyoto Protokolü nde Temel İlke Olarak Belirlenen Teknolojik Önlemler Küresel iklimin değişmesinde alınması gereken önlemlere ilişkin kapsamlı ve etkili çözüm yolları çizen ve uygulanacak yeni politikaları yasallaştırma sorumluluğunu anlaşma devletlerine bırakan Kyoto İklim Protokolü tüm ülkelerin sera gazı yayınlarını azaltmak için alınması gereken, enerji kullanımında verimliliği arttıracak bazı önlemler şu şekilde örnek gösterilebilir: 1) Üreticiler, minimum verimlilik standartlarını izlemeli ve uygulamalıdır. Örneğin, enerjiyle ilgili olarak, karbon yayılımındaki payı %21 olan otomobillerde az benzin harcayacak motor geliştirilmesi bir önlem olabilir. Ekonomik benzin kullanımını teşvik eden birçok ülke, verimlilik standartlarını belirlemişlerdir. Ayrıca bazı ülkeler tüketicileri daha verimli arabalar almaya özendirici önlemler almaktadırlar. 2) Enerji harcamasındaki payı %29 olan elektrikli aletler ve binalarda bazı verimlilik ve tasarruf önlemleri alınmadığı takdirde, sera gazı yayılım miktarının 2050 yılında 3 katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Binalarda ısı izolasyonu, buzdolabı havalandırma ve mutfak aletlerinde verimlilik standartlarının uygulanması, eski bina tesisatlarının yenilenmesi gibi huşularda vergi indirimi uygulanarak yayılım miktarı önemli ölçüde azaltılabilir. IPCC-Çalışma grupları tarafından belirtilene göre sanayileşmiş ülkeler gerekli önlemleri aldıkları takdirde, endüstri kaynaklı karbon yayılımı kısa dönemde %25 oranında düşecektir.3 Özel Şirket ve Yatırımcıların Aldığı Önlemler Şirket ve kurumların tamamına bakıldığında özellikle iklim konusunda duyar kazanmış ülkelerde kullan-at ekonomisinin yerini kullan-geri dönüştür ekonomisinin aldığı görülmektedir. Örneğin Merkezi Atlanta da olan ve 26 ülkede şubesi bulunan Interface şirketi, müşterilerine halı satarken eskimiş halıları da değerlendirerek çöp boşaltım alanlarına gidecek hiçbir şey bırakmamaktadır. Buradaki kilit nokta, ekonominin madde üretimi miktarını aşama aşama azaltarak, enerji üretimini ve kirlilik oranını düşürmektir. Bazı şirketler üretimi maksimuma çıkarıp artık maddeleri minimuma indirmek hatta bazı durumlarda sıfırlamak amacıyla eko-yeterlilik adı verilen bir kavramı uygulamaya koymuşlardır.3 Doğmakta olan ekonominin ilk işaretleri şirketler ve hükümetlerce alınan kararlarda gözlemlenebilir lı yıllardan beri petrol şirketlerinin rüzgar ve güneş enerjisi kaynaklarına büyük yatırımlar yaptığı bilinmektedir. Sürdürülebilirliğe ilerleyen şirketler artmaya başlamıştır. Örneğin, İngiliz Kolombiyası nın en büyük kereste şirketi olan MacMillan Bloedel, toptan ağaç kesiminden vazgeçip belirli ağaçları kesmeye başlamıştır in sonlarında kendini tutkulu bir çevreci olarak tanımlayan Bill Ford da yüzyılın başlarında büyük büyük babası tarafından halka tanıtılan içten yanmalı motorların ortadan kalkacağını öne sürmüştür.3 Bu konuda şöyle demiştir: Çevre bilinci gittikçe artmaktadır. Akıllı şirketler de bu artışın ön safhalarında yer alacaktır. Bunu yapmayanlar ise silinip gidecektir. Hızla büyüyen Trigen Enerji Şirketi nin yöneticisi Thomas Casten de iklim değişimi tehlikesini, yirmi birinci yüzyılın en büyük iş olanaklarından biri olarak tanımlamıştır. Şirketi tarafından üretilen küçük ama olağanüstü etkili enerji cihazları, eski ve daha az etkili cihazlardan üç kat fazla enerji üretebilmektedir. Casten a göre önemli olan karbon emisyonu oranlarını düşürmenin kaça mal olacağı değil, bu işten sağlanacak büyük karı insanlığın elde edeceğidir.3 Günümüzde özellikle uzay teknolojileri konusunda yaptığı çalışmalarla ve Tesla isimli elektrikli otomobil şirketiyle gündemde olan Elon Musk ın çevreci projelerine bakıldığında da teknolojinin küresel ısınmayla savaşta ne kadar etkili kullanılabileceği açığa çıkmaktadır. Elon Musk ın 2013 yılında tanıttığı üst düzey ulaşım aracı Hyperloop, yazıların basınçlı hava sayesinde, borularla iletilmesine dayanan bir posta yoludur. Geliştirilmeye devam edilen bu posta yolunun en önemli özelliklerinden birisi de çevre dostu olmasıdır. Musk ın hayata geçirdiği projelerden biri Solar City isimli güneş enerjisi işletmesidir. Solar City sayesinde 300 binden fazla konuta güneş enerjisi sistemi kurulmuştur. Solar City çatılarının tüketiciler için en cezbedici noktası ise elektrik giderleri düşünüldüğünde normal bir çatıdan çok daha uygun bir fiyata mal olması ve daha dayanıklı olmasıdır. Musk ın tanınmasını sağlayan şirket olan Tesla ise elektrikli otomobil üretimi yapmakta, böylece akaryakıt kullanımını tamamen sıfırlamaktadır. Tesla şirketi, elektrikli ve hibrit otomobillerin öncüsü rolündedir. Şirketin yeni projesi Tesla Semi adı verilen elektrikli kamyon da, 2019 yılı içerisinde piyasaya sürülecektir. Elon Musk ın bu projelerdeki hedefi taşıt kullanımında fosil yakıta olan bağımlılığı kaldırmaktır. Elon Musk ın elektrikli otomobilleri için enerji depolama problemi yaşadığı bilinmektedir. Bunu da başka bir projesi olan Powerwall ile çözmeyi planlamaktadır. Solar City çatılarından elde edilen enerjiyi batarya paneli Powerwall a yükleyerek araçlarının şarjını da sağlayabilecektir. Elektrikli otomobilleri için enerji depolama problemi yaşayan Musk ın şu anki planları, çatılardaki enerjiyi Tesla nın batarya paneli Powerwall a depolamak yönündedir. Konutlara enerji sağlayan Musk, aynı enerjiyi elektrikli araçlarının şarjını sağlamak için kullanmak niyetindedir. Powerwall, akıllı telefon ile kontrol edilebilen kompakt bir lityum iyon pildir. Musk, bu pilin kullanımıyla hem domestik elektrik ve ısınma faaliyetlerine hem de taşıt enerjisine çevreci bir çözüm getirmeyi planlamaktadır. Carbon Engineering adlı Kanada start-up ı karbondioksidi doğrudan atmosferden alıp onu yakıta dönüştüren bir teknoloji geliştirmiştir. Şirkete göre, Karbondioksidi havadan direk almak ağaç ve bitkilerin yapacağından çok daha fazla karbondioksiti doğadan yok edecektir. Şirket çoktan British Columbia da bir deneme tesisi kurmuş bulunmaktadır, her gün havadan bir ton karbondioksidi temizlemektedir. Küresel boyutta bakıldığında güneş enerjili, hidrolik enerjili araçlar üretmeye çalışan bireyler ve kurumlar da bulunmaktadır. Üniversiteler arası güneş enerjili araba yarışları düzenlenerek bu araçların verimini maksimize etmek üzerine çalışmalar sürmektedir. Verilen örneklerden de anlaşılacağı üzere teknoloji, 90 lı yıllardan bu yana iklim değişikliğiyle ve çevre kirliliğiyle savaşmak için şirketler ve bireyler tarafından aktif olarak kullanılmaktadır. İnovatif yaklaşımlar bu teknoloji çeşitliliğini ve alternatif enerji kaynaklarının verimini de arttırarak fosil yakıt kullanımını azaltma potansiyeline sahiptir. Aralarında Amazon şirketinden Jeff Bezos, Ali Baba Grup tan Jack Ma ve Richard Branson ın bulunduğu Breakthrough Energy Coalition (BEC), çevre konusundaki teknolojilere önümüzdeki 20 yıl içerisinde 1 milyar dolardan daha fazla harcayacağına yemin etmiştir. Bu da dünyanın geleceği için olumlu bir portre çizmektedir. Hükümetlerin ve Uluslararası Kurumların Aldığı Önlemler Dünya genelinde hükümetlerin de hava kirliliği, küresel ısınma ve karbon emisyonu konularında önlemler aldığı bilinmektedir. Gerek imzalanan anlaşmalar, gerek de hava kirliliğinin insan sağlığına olan tehditleri bu hükümetleri bazı kısıtlamalar getirmeye itmektedir. Örneğin Hindistan hükümeti, 2030 yılına gelinene kadar araba ve kamyon satışını tamamen elektrikli taşıta çevirmeyi planlamaktadır. İlk iki-üç yıl devlet alıcılara maddi destek verecek, sonrasındaysa bu bir zorunluluk haline getirilecektir. Ölçümlere göre 2030 yılına kadar bu değişime imza atılması durumunda karbon emisyonu %37 oranında düşecektir. Bu, hükümetin aldığı önlemlerden sadece birisidir. Sürdürülebilir yaşamın desteklenmesi için çalışmalar yapılmakta, yeni inşa edilen yollarda asfalt yerine geri dönüştürülebilir biyo-polimer madde de kullanılmaktadır. Ayrıca Hindistan ın, çevreci enerji kullanımında dev ülkelerden olan İsveç ve Danimarka dan daha çok rüzgar enerjisi ürettiği de bilinmektedir. Hindistan da kullanılan rüzgar enerjilerinin potansiyeli 7.9 gigawattla (GW) 7.5 gigawattlık İsveç i ve 5.5 gigawattlık Danimarka yı geride bırakmıştır. İsveç devleti de enerjisinin %100 ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından temin etmeyi planlamakta, bu doğrultuda rüzgar ve güneş enerjisine ciddi yatırımlar yapmaktadır. Devlet, 2018 in sonuna kadar 3,618 rüzgar enerjisi tribünü kurmuş ve kapasitesini 6.7 gigawatt tan 7.5 e çıkarmıştır. Bu gidişle İsveç in 2019 yılı sonunda, 2030 yılı için planladığı yenilenebilir enerji hedefine ulaşılması tahmin edilmektedir. Hindistan ve İsveç aynı zamanda nakitsiz teknoloji nin de öncü ülkeleridir. Kağıt para basımının önüne geçmek için ekonomilerini dijital ödeme yöntemlerine yöneltmişlerdir. Danimarka hükümeti de 2050 ye kadar fosil yakıt bağımlılığını tamamen sonlandırmayı planlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda güneş ve rüzgar enerjisini desteklemekte, biyoyakıtı da ulaşım araçları için akaryakıta dönüştürme teknolojisi üzerinde çalışmaktadır. Yenilenebilir enerji üzerine yapılan çalışmalara teşvikler vermektedir. Dünya Araştırma Enstitüsü (WRI) de Küresel Orman İzleme (GFW) aygıtını geliştirmiş, bu sayede drone ve kitle kaynak kullanımı teknolojisinden yararlanarak orman sağlığını ve kaçak ağaç kesimini izleyebilecektir. Böylece havanın temizlenmesinde Dünya nın akciğeri 32 GAZETEDDY 2019

8 işlevi gören ormanlar teknoloji vasıtasıyla korunmuş olacaktır. Çin Ulusal Enerji İdaresi, kirliliğin önlenmesi ve ülkenin enerji kapasitesinin artırılması amacıyla 2020'ye kadar yenilenebilir enerjiye 361 milyar dolar tutarında yatırım yapacağını açıklamıştır. Çin, 13. Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında ülkenin kömür kullanımını azaltarak, rüzgar, hidro, solar ve nükleer enerjiyi kapsayan mevcut yenilenebilir enerji kapasitesini artırmayı planlamaktadır. Görüldüğü üzere gerek Avrupa da gerekse Asya da devletler ve uluslararası kuruluşlar küresel ısınmanın çözümlenmesinde alternatif enerji teknolojilerine ve yine teknolojik projelere destek vermektedir. Sonuç Küresel ısınmanın doğuracağı sonuçlar karşısında dünyayı bekleyen felaketlerin önüne geçilebilmesi için çok acil bazı önlemler alınması gerekmektedir. Bulgular göstermiştir ki küresel ısınmayla birlikte kuraklık, seller, buzulların erimesiyle su seviyelerinin yükselmesi, okyanusların asitlenmesi ve türlerin soyunun tükenmesi gibi olaylar artmaktadır. Birleşmiş Milletlerin iklim uzmanları, küresel ısınma için önlemler alınmazsa, çok ağır ve geri dönülemez sonuçların ortaya çıkabileceği konusunda insanları uyarmaktadır. Hava kirliliğinin insan ve diğer canlı türleri üzerindeki etkilerinin belirginleşmesi, ülkeleri bu konuda önlemler almaya yöneltmiştir lerden itibaren, atmosfere yayılan sera gazlarının kısıtlanması yaygınlaştırılması için uluslararası girişimler başlatılmıştır. Küresel ısınmanın ortaya çıkışında hava kirliliğinin ve ormanların tahribatının büyük bir rolü vardır. Dünya nın akciğerleri sayılan ormanlar yok edildikleri takdirde havaya sanayi, ulaşım, ısınma, elektrik üretimi, tarım faaliyetleri sırasında açığa çıkan sera gazlarını atmosferden temizleyememektedirler. Bu çalışmanın sonuçları göstermiştir ki gerek ormanların tahribatının denetlenmesi, gerek hava kirletici maddeler yerine temiz ve güvenli enerji kaynaklarının kullanılabilmesi için teknolojiye ihtiyaç vardır. Bu konuda hem Çin, Hindistan, İsveç, Danimarka gibi devletler hem de özel şirket ve girişimciler bazı atılımlar gerçekleştirmekte ve küresel ısınmayla yüksek teknoloji vasıtasıyla savaşmaktadırlar. Teknolojik buluşlar ve yürütülen projeler alternatif enerji kaynaklarından alınan verimi arttıracak, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltacaktır. Bu sayede sera gazı emisyonunun ve dolayısıyla küresel ısınmanın önüne geçilmiş olacaktır lı yıllardan beri teknolojik girişimlerin artmış olduğu gözlemlendiğinde ve devletlerin 2020, 2030, 2050 yıllarına yönelik enerji stratejileri de göz önünde bulundurulduğunda iklim değişikliği konusundaki teknolojilerin artması beklenmektedir. Bu da çevreye sayısız katkı sağlayacaktır. Kaynakça -Atıcı, Müjger. İklim Değişikliği. Gaziantep/Türkiye, Gaziantep Üniversitesi Doğa Bilimleri Fakültesi Dergisi, Bahar Şanlı ve Halil Özekicioğlu. Küresel Isınmayı Önlemeye Yönelik Çabalar ve Türkiye İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü, Beyazıt, İstanbul Hilal Akgün ve Mehmet Koyuncu. Çiftlik Hayvanları ve Küresel İklim Değişikliği Arasındaki Etkileşim. Bursa/Türkiye, U. Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2018, Cilt 32, Sayı 1, Naqvi, S.M.K. ve Sejian V. Global Climate Change: Role of Livestock, Asian Journal of Agricultural Sciences (2011) 3: Özey, Ramazan. Çevre Sorunları. İstanbul. Aktif Yayınevi, World Economic Forum. Sweden To Reach Its 2030 Renewable Energy Target This Year, Son güncelleme 5 Temmuz, agenda/2018/07/sweden-to-reach-its-2030-renewable-energy-target-this-year/ -World Economic Forum. These Countries Are Leading The Charge To Clean Energy. Son güncelleme 6 Şubat, agenda/2019/02/these-countries-are-leading-the-charge-to-clean-energy/ World Economic Forum. Indian Cities Are Becoming Environmentally Friendly Son güncelleme 5 Mart, Atıcı, Müjger. "İklim Değişikliği. Gaziantep/Türkiye, Gaziantep Üniversitesi Doğa Bilimleri Fakültesi Dergisi, Bahar Şanlı ve Halil Özekicioğlu. Küresel Isınmayı Önlemeye Yönelik Çabalar ve Türkiye İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü, Beyazıt, İstanbul Özey, Ramazan. Çevre Sorunları. İstanbul. Aktif Yayınevi, Hilal Akgün ve Mehmet Koyuncu. Çiftlik Hayvanları ve Küresel İklim Değişikliği Arasındaki Etkileşim. Bursa/Türkiye, U. Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2018, Cilt 32, Sayı 1, Naqvi, S.M.K. ve Sejian V. Global Climate Change: Role of Livestock, Asian Journal of Agricultural Sciences (2011) 3: World Economic Forum. Indian Cities Are Becoming Environmentally Friendly Son güncelleme 5 Mart, World Economic Forum. These Countries Are Leading The Charge To Clean Energy. Son güncelleme 6 Şubat, World Economic Forum. Sweden To Reach Its 2030 Renewable Energy Target This Year, Son güncelleme 5 Temmuz, renewable-energy-target-this-year/ Öğrencimiz Çağla Bayraktar Şiir Yarışmasında İlçe Birincisi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen 100. Yılında 19 Mayıs Konulu Şiir Yarışmasında 9. sınıf öğrencimiz Çağla Bayraktar ilçe birincisi olmuştur. Asırlık Destan On dokuz mayıs bin dokuz yüz on dokuz Çağla Bayraktar 9-B Çatlak bordasıyla, Samsun a bir gemi yanaştı ağır ama, telaşlı. Saldırıyordu dört bir yanımıza düşman Ulus bitkin, çaresiz, esaret yaman. Mustafa Kemal emretti: Aydınlık günler yakın Bitecek bu zulüm Ya istiklal, ya ölüm! Kapılmadı karamsarlığa mavi gözlü adam Böyle kurtarıldı cennet vatan Öğrensin tüm cihan Kim güçlü kim kahraman. On dokuz mayıs bin dokuz yüz on dokuz ağır ama, telaşlı Çatlak bordasıyla, Samsun a bir gemi yanaştı. GAZETEDDY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion