26 Ocak 2021 Salı

ÖMER HAYYAM ŞİİRLERİ

1.

Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;

Suçumuza, duamıza önem vermeyen;

Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;

Umudumu rahmetine bağlamışım ben

2.

Büyükse de isyanım, kötülüklerim,

Yüce Tanrı' dan umut kesmiş değilim;

Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın

Rahmete kavuşur elbet kemiklerim.

3.

Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;

Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;

Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni

Haberim olmasın gelen dertten başıma.

4.

Rahmetin var, günah işlemekten korkmam;

Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;

Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm

Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.

5.

Derde gama yatkın yüreğime acı;

Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;

Bağışla meyhaneye giden ayağımı,

Kızıl kadehi tutan elime acı.

6.

Akıl bu kadehi övdükçe över;

Alnından sevgiyle öptükçe öper;

Zaman Usta' ysa bu canım nesneyi

Hem yapar hem kırıp bin parça eder. 

7.

Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri?

Sana düşer azapların, tövbelerin beteri.

Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:

Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri.

8.

Her sabah yeni bir gün doğarken,

Bir gün de eksilir ömürden;

Her şafak bir hırsız gibidir

Elinde bir fenerle gelen.

9.

Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;

Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;

Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,

Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.

10.

Yaşamanın sırlarını bileydin

Ölümün sırlarını da çözerdin;

Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:

Yarın, akılsız, neyi bileceksin?


 11.

İçin temiz olmadıktan sonra

Hacı hoca olmuşsun, kaç para!

Hırka, tespih, post, seccade güzel;

Ama Tanrı kanar mı bunlara?

12.

Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:

Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle; 

Bana kötü deyip kötülük edeceksen,

Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.

13.

Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!

Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.

Kendini satmıyan adama ekmek yok:

Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya!

14.

Bilgenin yüreğinde her dilek,

Anka kuşu gibi gizli gerek.

Damla nasıl inci olur denizde:

Sedefler içinde gizlenerek.

15.

Ovada her kızıl lalenin teni

Bir padişahın kanıyla beslendi.

Yerden biten şu mor menekşe yok mu?

Bir güzelin yanağındaki bendi.

16.

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,

Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.

Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,

Onlar gibi olmıyana adam demezler.

17.

Gül verme istersen, diken yeter bize.

Işık da vermezsen, ateş yeter bize .

Hırka, tekke, post most olasa da olur,

Kilise çanları bile yeter bize. 

18.

Beni özene bezene yaratan kim? Sen!

Ne yapacağımı da yazmışın önceden.

Demek günah işleten de sensin bana:

Öyleyse nedir o cennet cehennem?

19.

İnsan bastığı toprağı hor görmemeli:

Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili.

Duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç?

Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!

20.

Hak er geç cimrilerin hakkından gelir;

Cehennem ateşleri onlar içindir.

Ne der, dili inciler saçan Muhammet:

Cömert gavur cimri müslümandan yeğdir.

21.

Varlığın sırları saklı, benden;

Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.

Bizimki perde arkasında dedi-kodu:

Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben.

22.

Bir geldi mi derin ölüm uykusu,

Biter bu dünyanın dedi-kodusu.

Ölenden bir haber bekler insanlar:

Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!

23.

Yel eser, umutlar savrulur gider;

Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;

Altın gümüş nen varsa harcamaya bak!

Ölür gidersin, düşmanın gelir yer. 

24.

Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:

İki başımız var, bir tek bedenimiz.

Ne kadar dönersem döneyim çevrende:

Er geç baş başa verecek değil miyiz?

25.

Dünyada akla değer veren yok madam, Aklı

az olanın parası çok madem,

Getir şu şarabı, alsın aklımızı:

Belki böyle beğenir bizi el alem!

26.

Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde:

Senden ayığız bu sarhoş halimizde.

Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:

İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?

27.

Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;

Senden benden başka düşünen yok, arama!

Vaz geç ötelerden, yorma kendini:

O var sandığın şey yok mu, o yok arama!

28.

Şu serviyle süsen neden dillere destan?

Neden hep onlara benzetilir hür insan?

Birinin on dili var, boşboğazlık etmez,

Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan!

29.

Benim halimden haber sorarsan,

Bir çift sözüm var sana, yürekten: 

Sevginle gireceğim toprağa,

Sevginle çıkacağım topraktan.

30.

Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,

Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?

Ev mi dayanır, bu sel yatağına?

Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?

 31.

Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana:

Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?

Kendine gel de düşün, içine iyi bak:

Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!

32.

Sabah doldu göklere mavi mavi;

Doldur, ışık döker gibi, kaseyi!

Acı olmasına acıdır şarap:

Ama gerçek acıdır demezler mi?

33.

Adam olduysan hesap ver kendine:

Getirdiğin ne? Götüreceğin ne?

Şarap içersem ölürüm diyorsun:

İçsen de öleceksin, içmesen de!

34.

Camiye gittim, ama Allah bilir niye:

Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.

Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden:

O eskidi gittim yenisini yürütmeye. 

35.

Kimi dinde imanda buldu yolu

Kimi akıl, bilim yolunu tuttu.

Derken ses geldi karanlıklardan:

Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu!

36.

Her gece aklım dalar gider engine.

Ağlarım, inciler dolar eteğime.

Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana:

Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne!

37.

Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert!

Güzel canın da bir gün elbet.

Toprağında yeşillikler bitmeden

Uzan yeşilliğe, gününü gün et.

38.

Şarap sen benim günüm güneşimsin!

Öyle bir dolsun ki seninle içim.

Bir bildik görünce beni sokakta:

Ne o şarap nereye böyle? desin.

39.

Ben ne camiye yararım, ne hayvana!

Bir başka hamur benimki, başka maya.

Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim:

Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya!

40.

Bir kuş gördüm yüce Tus kalesinde,

Keykavus'un kafa tası pençesinde.

Sorup duruyor kafaya: Hani? Nerde? 

41.

Şu testi de benim gibi biriydi;

O da bir güzele vurgun, dertliydi.

Kim bilir, belki boynundaki kulp da

Bir sevgilinin bem beyaz eliydi.

42.

İnciyi isteyen dalgıç olacak;

Varı yoğu dosta verip dalacak.

Canı avucunda, nefesi göğsünde:

Ayağı baş olacak, başı ayak

43.

Girme şu alçakların hizmetine:

Konma sinek gibi pislik üstüne.

İki günde bir somun ye, ne olur!

Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.

44.

Bir taş bulamazsın ki Doğu ovalarında

Küfretmesin bana da, benim zamanıma da

Yüz adım yürü bak, bir dertli insan görürsün:

Bunalmış, otura kalmış yolun kenarında.

45.

Güneş attı göğe sabah kemendini:

Aydınlık padişahı atına bindi.

İçin! için! diye bağırdı dört yana

Canım sabah şarabının müezzini.

46.

Bu kadeh bir bedendir, cana gebe!

Bir yasemindir, erguvana gebe! 

Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu:

Bir sudur, bir su ki yangına gebe!

47.

Gökte bir öküz varmış, adı Pervin;

Bir öküz de altındaymış yerin.

Sen asıl iki öküz arasında

Tepişmesine bak şu eşeklerin!

48.

Ne bilginler geldi, neler buldular!

Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar.

Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?

Birer masal söyleyip uyuya kaldılar.

49.

Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!

Bir ışık daha var, ışıklardan başka.

Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye:

Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.

50.

Bir damla şarap ver Çin senin olsun;

Bir yudumu bütün dinlerden üstün.

Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş?

O acıya tatlılar feda olsun.


51.

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:

Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz.

Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer;

Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz. 

52.

Dünya üç beş bilgisizin elinde;

Onlarca her bilgi kendilerinde.

Üzülme; eşek eşeği beğenir:

Hayır var sana kötü demelerinde.

53.

Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;

Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.

Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:

Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim

yok.

54.

Cennette huriler varmış, kara gözlü;

İçkinin de ordaymış en güzeli.

Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:

Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili.

55.

Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;

Bana da sapık, dinsiz der durursun.

Peki, ben ne görünüyorsam oyum:

Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?

56.

Varlık yokluk derdini aklından sil;

Bırak öteleri de kendini bil.

Doldur şarabı, geniş bir nefes al:

Kaç nefes alacağın belli değil.

57.

Bir elde kadeh, bir elde Kuran;

Bir helaldir işimiz, bir haram. 

Şu yarım yamalak dünyada

Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!

58.

Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur

boş!

Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş!

Şu durmadan kurulup dağılan evrende

Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!

59.

Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı;

Kendinden de, dünyasından da geçmeli.

Sevenlerin sofrasına çağrılınca

Ben körüm, ben dilsizim demeli.

60.

Öldürmek de, yaşatmak da senin işin;

Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin.

Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat?

Beni böyle yaratan sen değil misin?

61.

Ben kadehten çekmem artık elimi;

Tutmam senin senin kitabını, minberini.

Sen kuru bir sofrasın, ben yaş bir sapık:

Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi?

62.

Eşi dostu verdik birer birer toprağa;

Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.

Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin:

Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala. 

63.

Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör;

Dünyayı saran yalan dolanları gör;

Kırallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:

Ela gözlerine kurt dolanları gör!

64.

Felek doğruyu eğriyi tartaydı,

Her işine güzel demek kolaydı.

Böyle özü doğruluk olaydı?

65.

Duman değil mi dünya mutfağında payın?

Öyleyse ha olmuşsun ha olmamışsın.

Senin zorunsa sermayeden yememek:

Bekle, bekle de başkası yesin yarın.

66.

Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık;

Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık.

Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi:

Oruç gemi ağızlarından çıkar, yazık!

67.

Hep arar dururdum, dünyaya geleli,

Alın yazısı, cenneti, cehennemi.

Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:

Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi.

68.

Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?

Kimselerin kulu kölesi değil misin? 

Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?

Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin

69.

Bahar geldi; başka şey istemem kafamda;

Hele akla hiç yer vermem bahar soframda;

Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni:

Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.

70.

Tanrı, cennette şarap içeceksin, der;

Aynı tanrı nasıl şarabı haram eder?

Hamza bir Arab' ın devesini öldürmüş:

Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber.

71.

Nerde yüreği tertemiz uyanık insan?

Nerde güzel düşünceler ardında koşan?

Herkes kendi kafasının kulu kölesi:

Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman?

72.

Kim için bu yerler gökler? Bizim için.

Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün

Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre

İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün.

73.

Yüce varlık bize bir beden verince

Sevmesini öğretti her şeyden önce

Sonra şu delik deşik yüreğimize

Mana incileri sakladı binlerce. 

74.

Niceleri geldi, neler istediler;

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;

Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.

75.

Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek;

Ağaçlara Musa'nın eli değecek,

Kuru tohumlara İsa'nın nefesi;

Gözler açıp buluta çevrilecek.

76.

Gerçek eren içinde kir tutmayandır;

Varlığını korkusuzca hiçe sayandır;

Bu topraklar üstünde en temiz kişi

Sağlığında toprak kesilmiş olandır.

77.

Ey can, sana aklı niçin vermiş veren?

Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden.

Baykuş gibi ne gezersin viranelikte,

Yerin akdoğan gibi sultanın emrindeyken? 


78.

Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten

Canı ayırmaya kalkarlar bedenden;

Horoz gibi tepemde testere olsa

Aklımın kafasını keser atarım ben.

79.

Bir yanarım Tanrı özlemiyle Musa gibi;

Bir ölürüm murada ermeden Yahya gibi;

Yarı gökte kalırım hep bir iğne yüzünden

Hep bir başka derdin terzisiyim İsa gibi 

80.

Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa;

Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa;

Sonu yokluk madem bu dünyamızın

Yok bil kendini, özgür ol da yaşa.

81.

Ramazan ayı bu yıl da geldi yine;

Vurdu bukağıyı aklın bileğine;

Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari

Ramazanı Şevval sansınlar bu sene.

82.

Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;

Çıkma kendinden dışarı, serseri olma;

Kendi içine sefer et erenler gibi:

Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.

83.

Duru sudan daha temizdir benim sevgim;

Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim;

Halden hale girer başkalarında sevgi:

Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim.

84.

Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun;

Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun;

Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan' ın:

Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun.

85.

Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin;

Şimdi: Çekil önümden, diye ferman edersin; 

Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez;

Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?

86.

Şarap iç adın silinip gitmeden dünyadan;

Şarap kasveti, karanlığı giderir candan;

Güzellerin saçını çözüp dağıtmaya bak

Neylesin, netsin bu can, kıble mi değiştirsin?

87.

Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,

Ne dine, edebe aykırı gitmemizden;

Bir an geçmek istiyoruz kendimizden:

İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden.

88.

Biliyorum varlığın, yokluğun dış yüzünü;

Yükselmenin de alçalmanın da içyüzünü;

Ne çıkar öte yanını da bilsem feleğin:

Bezmişim bilgiden, atmışım her türlüsünü

89.

Baharlar yazlar gider, kara kış gelir;

Varlığın yaprakları dürülür bir bir;

Şarap iç, gam yeme; bak ne demiş bilge:

Dünya dertleri zehir, şarap panzehir.

90.

Gülün yüzünde çiy tanesi nevruzun ne hoş;

Yeşillikte canı aydınlatan yüzün ne hoş;

Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş:

Bırak dünü, hoş et gönlünü, bak bugün ne hoş 

91.

Bilgisizliğimi sundum durdum aleme;

Bir yoksulluk karanlığı çöktü gönlüme;

Utandım günahımdam, müslümanlığımdan:

Bundan böyle zünnar takacağım belime.

92.

Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz;

Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz;

Yarın yel savuracak toprağımızı:

İçelim, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz.

93.

Bahtımın kökü yeşerip dal budak da verse

Eğretidir bu ömür diye giydiğin elbise;

Mıhlar gevşek bir gölgeliktir beden çadır,

Pek dayanma sakın ne kadar sağlam da

görünse.

94.

Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan,

Elimde yelden başka bir şey kalmadan;

Ama var mı, ölümüme sevinip de

Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan?

95.

Orucumu yiyorsam ramazanda

Mübarek aydan habersizim sanma:

Çileden gece oluyor da gündüzüm

Sahura kalıkıyorum gün ortasında.

96.

Yılan gibi taşa girsen de, Saki,

Sızar ecelin suyu bulur seni; 

Bu dünya toprak, Saki, türkü söyle;

Bu soluk bir yel, şarap ver, Saki.

97.

Gönül Bijen' i kuyu gibi gam zindanında;

Akıl Sührab'ı ölmüş derdinin sayvanında;

Dünya Siyavuş'unun öcünü almak için

Gam, Rüstem'in Turan gibi gönlünü talanda.

98.

Ey yanağı ağustos gülünü bastıran;

Ey yüzü Çin güzellerini kıskandıran;

Bakışı Babilşahını büyüde yenip

Elinde at, fil, ruh, ferz, baydak bırakmayan.

99.

Elimde olsa dünyayı küçümserdim;

İyisine de kötüsüne de yuf çekerdim;

Daha doğrusu bu aşağılık yere

Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm.

100.

Şarap iç, bire birdir derde tasaya;

Ne bu dünya kalır, ne öteki dünya.

Ne serin ateştir o, ne can dolu su:

Çabuk ol, bulup içemezsin mezarda.

 101.

Felek, delik deşik ediyorsun yüreğimi;

Yırtıyorsun ikide bir sevinç gömleğimi,

Esen yelleri ateş ediyorsun bana;

Çamura çeviriyorsun içeceğimi. 

102.

Haram, acı, kötü derler canım şaraba:

Oysa ne hoş şey, hele bir güzel sunarsa;

İçin bakın; hem doğrusunu isterseniz,

Haram dedikleri her şey hoş galiba!

103.

Dedim ben artık kızıl şarabı içmem;

Üzümün kanıymış bu, ben kan dökmek

istemem.

Gün görmüş aklım şaşırdı: Sahi mi? dedi;

Yok canım, şaka, ben nasıl içmem!

104.

Sen bu dünyanın sırlarına eremezsin;

Erenlerin dilini de söktüremezsin;

İyisi mi iç şarabı, cennet et bu dünyayı:

Öbür cennete ya girer, ya giremezsin.

105.

Bulut geldi; lalede bir renk bir renk!

Şimdi kızıl şarap içmemiz gerek.

Şu seyrettiğin serin yeşillikler

Yarın senin toprağında bitecek.

106.

İki batman şarap, bir buğday ekmeği;

Bir koyun budu, bir de ay yüzlü sevgili;

Daha ne istenir bilmem şu dünyada:

Padişah daha iyisini bulabilir mi?

107.

Dünyaları değişmem kızıl şaraba; 

Ay da ondan sönük; çoban yıldızı da.

Şarap satanların aklına şaşarım:

Ondan iyi ne var alınacak dünyada?

108.

İnsan son nefese hazır gerekmiş:

Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş.

Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz:

Böylece dirilirsek işimiz iş.

109.

Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik;

Bildiklerimizle övündük, eğlendik.

Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra?

Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.

110.

Hayyam bilgelik çadırları dokudu;

Sonra dert potasında yandı kül oldu.

Bir pula satıldı kader çarşısında,

Ölüm celladı geldi, boynunu vurdu.

112.

Dostum, gel yarına kanmayalım biz;

Günümüzü gün edelim ikimiz.

Yarın çekip gettik mi şu konaktan

Yedi bin yıl önce gidenlerleyiz.

113.

Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;

Derede akan su, ovada esen yel gibi.

İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:

Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki. 

114.

Tanrı, her an sevdiğinin kapısında ol;

Bu dünyadan o dünyadan bana ne!

Gönlüm ter gibi çıkıp bedenimden

Karıştı varlığın denizlerine.

115.

Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol;

Her istediğini onda ara, onda bul.

Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe:

Koy canını ortaya, soyulursan soyul.

116.

Sarhoş oldum mu aklım azalır;

Ayıldım mı sevincim dağılır.

Ne sarhoş, ne ayık bir hal var ya?

En güzeli öyle yaşamaktır.

117.

Sevgili, sırlarına eren gönül nerde?

Sözlerinin tekini duyan kulak nerde?

Gece gündüz serilirsin de karşımıza:

Yüzünü bir kez gören mutlu göz nerde?

118.

Dert içinde sevinci bul da yaşa;

Haksız düzende haklı ol da yaşa;

Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,

Varından yoğundan kurtul da yaşa.

119.

Açılmaz kapıları açmanız mı gerek?

Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? 

Bırak öyleyse iki dünyayı birden:

Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!

120.

Dün özledim de seni coştum birden bire;

Çıktım senin yerin dedikleri göklere.

Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan:

Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende!

 121.

Bir testici gördüm, çamur içindeydi:

Ayağı çarkında, elinde bir testi;

Testinin başında bir yoksulun ayağı

Kulpunda bir padişahın kellesi.

122.

Bir testi aldım çarşıdan ucuza;

Gizli gizli neler anlattı bana;

Bir şahdım, dedi; altın kupam vardı;

Şimdi neyim? Testi oldum şaraba.

123.

Bilmem, ne sayar durursun bir, iki;

Ha bir olmuş, ha yüz bin fark etmez ki

Çal sazını, sonun bir avuç toprak,

Şarap ver, bir esip gitmedir bizimki.

124.

Kambur Felek, sen ne konaklar yıka geldin;

Kin beslersin bize, zulüm eski adetin.

Şu kara toprağın göğsünü bir yarsalar,

Ne inciler yatar içinde bilir misin? 

125.

Yoksul, dertli gönlüm arar sevgilisini;

Aklı gelmez başına, yer kendi kendini.

Bana sevgi şarabını sundukları gün

Kana boyamışlar varlık kadehimi.

126.

Ha Belh' te ölmüşsün, ha Bağdat' ta hepsi

bir;

Kadeh doldu mu, acı da olsa içilir.

Keyfine bak; çok aylar doğmuş batmış

sensiz;

Sensiz daha çok ayların ondördü gelir.

127.

Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak;

Elimin özlediği kadehi kavramak.

Her zerrem nasibini almalı dünyadan

Yarın güle kavuşturmadan beni toprak.

128.

Behram' ın şarap içtiği orman köşkünde

Bir tilki yavrulamış, bir ceylan keyfinde.

Ömrünce yaban eşeği avlamış Behram:

Mezar da Behram' ı avlamış günün birinde.

129.

Ben bıyıkları süpürge etmişim meyhanede:

Hayırmış, şermiş bırakmışım ikisini de.

İki dünyayı karpuz gibi önüme koysalar

Ne birine metelik veririm, ne ötekine. 

130.

Padişah ol, yokluk halkasına gir de;

Yıkan, kirin pasın kalmasın gönülde.

Meyhaneye ermeğe gelince biri

Kendini bil de ne yaparsan yap de.

131.

Toprakla karışıp bulanmamış bir can

Sana konuk geldi bir temiz dünyadan.

Otur, bir kadeh şarap iç kendisiyle,

Sana iyi geceler deyip kaçmadan.

132.

Ne yazık, pişmiş ekmek çiğlerin elinde;

Ne yazık, çeşmeler cimrilerin elinde.

O canım Türk güzeli kömür gözleriyle,

Çaylakların, uğruların, eğrilerin elinde.

133.

Dünyaya geldiler, coşup taştılar;

Güldüler, eğlendiler, anlaştılar;

Bir kadehte sızıverdiler bir gün

Ölüm uykusunda kucaklaştılar.

134.

Bilir misin, yüceler yücesi Tanrı,

Şarap ne zaman çoşturur içenleri?

Pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe,

bir de cuma, cumartesi günleri.

135.

Yaşamak elindeyken bugüne bugün,

Ne diye bırakır, yarını düşünürsün?

Geçmiş, gelecek, kuru sevda bütün bunlar;

Kadrini bilmeğe bak avucundaki ömrün. 

136.

Toprak olup gitmişlere sorarsan

Ha gavur olmuşsun ha müslüman.

Kimler bu dünyada eğlenmemişse

Ötekinde yalnız onlar pişman.

137.

Ey garip kuş! Bu yıldızlar darı sana;

Elest günü canı sen verdin insana.

Dünyayı gören büyülü bir kadeh varmış:

O kadeh sende, başka yerde arama.

138.

Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi.

Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli.

Can gözünü açınca görüyor ki insan

En büyük düşmanıymış en çok güvendiği.

139.

Feleği döndürebilir misin muradınca?

Ne çıkar gök yedi kat değil sekiz katsa?

Er geç toprağa karışıp gidecek gövdeni

Ha ovada kurt yemiş, ha mezarda karınca.

140.

Bak, gül yeşiller, sevinçler içinde;

Arar bulamazsın gelecek perşembe.

İç şarabını, gül kokla, yeşil topla:

Toprak oluvermeden gül de yeşil de. 

141.

İnsan çeker çeker de sonra hür olur;

İnci sedef zindanlarda yuğrulur.

Paran pulun yoksa bugün, sağlık olsun:

Bugün boş duran kadeh yarın doludur.

142.

Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;

Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.

Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?

Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?

143.

Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe,

Altınları gümüşleriyle övünmeğe.

Tam işleri dilediği düzene girer:

Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.

144.

Can verinceyedek bu çorak yerde

Dertten başka ne geçer ki eline?

Ne mutlu çabuk gidene dünyadan;

Hele bu dünyaya hiç gelmeyene!

145.

Yerleri yapmış, gökleri kurmuşsun ama,

Sensin bunca gönülleri yakıp yıkan da.

Ne kızıl dudakları, ne altın saçları

Almışın süprüntüler gibi kara toprağa.

146.

Dostum, olan olmuş, vahlanma boşuna;

Dünyayı kara zindan etme başına.

Yaşamana bak, elinden tek gelen bu:

Olacakları danışan var mı sana? 

147.

Sevgilim, ömrü derdim gibi bitmeyesi,

Bu sabah bütün cömertliği üstündeydi.

Bir göz atıverdi bana geçip giderken:

İyilik et denize at mı demek istedi?

148.

Gül de şarab da bilene güzel gelir;

Sarhoş olmayan için sarhoşluk nedir?

Cebi boş gönlü dolu olmayan kişi

Her şeyden geçmenin tadını ne bilir?

149.

Yapma diyorsun; yapmamak elimde mi?

Sen al demişin; nasıl çekerim elimi?

Hem yap hem yapma demek seninki bana

İnsaf: Kadeh devrilir de dolu kalır mı?

150.

Bu dünya iki kapılı bir han,

Girdi mi dertlere düşer insan.

Tanınmadan yaşamak en iyisi:

Elinde olsa da hiç doğmasan.

151.

Kim görmüş o cenneti, cehennemi?

Kim gitmiş de getirmiş haberini?

Kimselerin bilmediği bir dünya

Özlenmeye, korkulmaya değer mi? 

152.

Ne mutlu adı sanı bilinmeyene;

İpeklere, kürklere bürünmeyene;

Anka gibi iki dünyadan da geçip

Bu viranede baykuşa dönmeyene.

153.

Yok olmamış varlık var mı bir tek?

Herşey bir gün, dağılıp gidecek.

Öyleyse vara yoğa ne bakarsın?

En iyisi yoku var, varı yok bilmek.

154.

Sevgili, bir başka güzelsin bugün;

Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün.

Güzeller bayram günleri süslenir:

Seninse bayramları süsler yüzün.

155.

Öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik;

Yüzlerce incimiz vardı delinmedik.

Sersemliği yüzünden bilgisizlerin

Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik.

156.

Kendimden geçtikçe gelirim kendime,

Alçalırım çıktıkça yüksek yerlere.

En garibi, içmeden sarhoşum da ben,

Ayılırım her kadehi devirdikçe.

157.

Ben içerim, ama sarhoşluk etmem:

Kadehten başka şeye el uzatmam.

Şaraba taparmışım, evet, taparım:

Ama senin gibi kendime tapmam. 

158.

Şeyh fahişeye demiş ki: - Utanmaz kadın;

Her gün sarhoşsun, onun bunun

kucağındasın.

Doğru, demiş fahişe, ben öyleyim; ya sen?

Sen bakalım şu göründüğün adam mısın?

159.

Dün gece usul boylu sevgilim ve ben,

Bir kıyıda gül rengi şarap içerken;

Sedefli bir kabuk açıldı karşımızda;

Sabah müjdecisi çıkıverdi içinden.

160.

Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk;

Düşle gerçeğin arası bir tek soluk.

Aldığın her soluğun değerini bil

Bütün yaşamak macerası bir tek soluk

161.

Bir put demiş ki kendine tapana:

Bilir misin niçin taparsın bana?

Sen kendi güzelliğine vurgunsun:

Ben ayna tutar gibiyim sana.

162.

Biz aşka tapanlarız, müslüman değil;

Cılız karıncalarız, Süleyman değil;

Biz eskiler giyen benzi soluklarız:

Pazarda sırma satan bezirgan değil. 

163.

Nerdesin? Sana baş kaldırmışım işte;

Karanlık içindeyim, ışığın nerde?

Cenneti ibadetle kazanacaksam

Senin ne cömertliğin kalır bu işde?

164.

Gerçek erenlere güzel çirkin, hepsi bir;

Sevenler için cennet, cehennem, hepsi bir;

Kendini veren ha ipekli giymiş, ha çul;

Yastığı ha pamuk olmuş ha diken, hepsi bir.

165.

Yıllar günler gibi geçti gider;

Nerde o eski dertler, sevinçler?

Belaya aldırmaz aklı olan:

Bu da her şey gibi geçer, der.

166.

Dünyayı allar pullar boyarlar gözünü;

Aklı olan hor görür süsünü püsünü.

Kimler geldi gitti, kimler gelip gidecek:

Al gitmeden alacağını, doyur gönlünü.

167.

Şarap mimarıdır yıkık gönüllerin

Süzülmüş, tertemiz canı üzümlerin.

Neden şer demişler bu hayırlı suya?

Siz bana bu şerden üç dört kase verin.

168.

Aşk bir beladır, ama Tanrıdan gelme;

Halk neden karşı kor Tanrı emrine?

Bize herşeyi yaptıran kendi madem,

Kulu sorguya çekmenin alemi ne? 

169.

Dert de neymiş? O mu bizi ağlatacak?

O mu sevinç bayrağımızı yırtacak?

Gelin, atalım şunu gönül yurdundan:

Yoksa içimizde fitne çıkartacak.

170.

Sensiz camide, namazda işim ne?

Seninle buluşma yerim meyhane.

Benim sevmem de böyle, yüce Tanrı:

İstersen kaldır at cehennemine.

171.

Hep bir çember, dolanıp durduğumuz!

Ne önümüz belli, ne sonumuz.

Kim varsa bilen, çıksın söylesin:

Nerden geldik? Nereye gidiyoruz?

172.

Bizi bizden alan şaraba gönül verdik;

Coşup taştık; yerden kopup göklere erdik.

Tenden bedenden soyunuverdik sonunda

Topraktan gelmiştik, yine toprağa girdik.

173.

Tepemizde dönüp duran gökler

Büyücünün fanusu gibidirler:

Güneş bu fanus içinde lamba,

Biz de gelip geçen görüntüler.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion