Atatürk’ün Hayatı, İlkeleri ve Eserleri
Kurtuluş Savaşı’nın önderi, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün hayatını bu yazımızda okuyabilirsiniz. Atatürk’ün hayatı, bizlere ışık tutacak derslerle ve örneklerle dolu. Atatürk’ün hayatını, ilkelerini ve eserlerini okuyarak, Atatürk’ü daha iyi anlamaya bir adım daha yaklaşacağız.
Atatürk, Türk tarihi içinde eşsiz bir kişidir, Türk Bağımsızlık Savaşı’nın önderi, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk çağdaşlaşma hareketinin lideridir. Askerliği, devlet adamlığı, inkılâpçılığı yanında düşünce bakımından da seçkin bir fikir adamıdır.
Döneminde, kültür ve fikir meseleleriyle sadece ilgilenmekle kalmamış, hemen her zaman bu faaliyetlerin içinde ve başında bulunmuştur. Milli Mücadele’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve inkılâpların düşünce sistemini yansıtan görüşlerinin yanı sıra, kültürel ve sosyal konulardaki görüşleri de zamanın akışı içinde her kuşağa rehberlik edecektir.
Harp Akademisi’nden mezun olan Kurmay Yüzbaşı Atatürk, 11 Ocak 1905
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik’te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım’dır. Küçük yaşta babası öldüğünden annesi tarafından büyütülmüştür. İlk öğrenimini Selanik’te Şemsi Efendi Mektebi’nde tamamlamış, bir müddet Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne devam etmişse de, ayrılarak Askeri Rüştiye’yi bitirmiştir. Askeri Rüştiye’den sonra Manastır Askeri İdadisi’ni de başarı ile bitirerek Harbiye’ye girmiştir. Harbiye öğreniminden sonra Harp Akademisi’nde okumuş ve 1905 yılında kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.
Çanakkale Savaşı’nda, 1915
Mustafa Kemal, Harbiye’de ve Harp Akademisi’nde, memleket ve millet sorunları ile ilgilenmesi ve düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle, aydın ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştı. Harp Akademisi’nden mezuniyetini izleyen günlerde, baskı ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve tutumu kuşkuları üzerine çektiği için birkaç ay İstanbul’da tutuklu kalmış, daha sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile Suriye’ye Şam’a gönderilmiştir. Mustafa Kemal, burada da faaliyetlerine devam etmiş ve 1905 yılı Ekim’inde, güvendiği bazı arkadaşlarıyla beraber gizlice Şam’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmuştur.
Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal, 1917
1907 yılı Ekim’inde, merkezi Manastır’da bulunan 3. Ordu Karargahı’nın Selanik’teki Kurmay Şubesi’ne atanmış, ayrıca bu bölgedeki demiryolu müfettişliği görevi de kendisine verilmiştir. Mustafa Kemal, bu sıralarda Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni de içine almış bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu olarak faaliyetlerde bulunmakta, memlekette yapılacak birtakım yenilikler için zemin aramaktadır. 1908’de II. Meşrutiyet ilan edildiğinde kolağası rütbesiyle Selanik’te bulunan Mustafa Kemal, İstanbul’daki gelişmeleri yakından izlemiş, fikir ve düşünceleriyle İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki söz sahibi arkadaşlarını zaman zaman uyarmak istemiştir.
24 Mayıs 1918’de Ruşen Eşref Ünaydın’a imzaladığı fotoğrafı
Meşrutiyet’e bir suikast olan 31 Mart 1909 isyanı üzerine, Hareket Ordusu’yla beraber bu ordunun Kurmay Başkanı olarak, Rumeli’den İstanbul’a hareket etmiş, Hadımköy’de bu görevi Binbaşı Enver Bey’e devretmiştir. Bir ay kadar Hareket Ordusu’yla beraber İstanbul’da kalan Mustafa Kemal, 31 Mart İsyanı’nın tamamen bastırılmasından sonra tekrar Selânik’e dönmüştür.
Atatürk ve Sivas Kongresi’ne katılanlar, 1919
Mustafa Kemal, 1910 yılı Mayıs’ında Arnavutluk’ta yapılan harekatta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın Kurmay Heyeti’nde vazife görmüş, 1910 yılı Eylül’ünde Picardie Manevraları’nı izleme amacıyla Fransa’ya gönderilmiştir. 1911 Trablusgarp Harbi’nde binbaşı olarak, Tobruk ve Derne bölgelerinde komutanlık yaparak İtalyanlara karşı savaşmıştır. 1912 yılı sonlarında Balkan Harbi başladığı zaman Gelibolu ve Bolayır’da vazife almış, Bulgarlarla savaşarak Edirne’nin geri alınışını temin eden Bolayır Kolordusu’nun Kurmay Başkanlığı’nı yapmıştır.
Balkan Harbi’nden sonra Sofya, Belgrad, Çetine ataşemiliterliklerini idare etmek üzere Sofya’da oturmuş ve bu sıralarda yarbaylığa terfi etmiştir. I. Dünya Savaşı’nın başlamasından bir süre sonra, 1915 yılı Ocak ayında Tekirdağ’da oluşturulacak 19. Tümen Komutanlığı’na getirilmiştir.
Mustafa Kemal, Avusturya Karlsbad, 1918
1915’te İngiliz kuvvetlerinin Gelibolu yarımadasına taarruzları ve karadan çıkarma gayretleri üzerine, Arıburnu ve Anafartalar bölgelerinde kahramanca savaşarak büyük başarı kazandı ve albaylığa terfi etti. Conk Bayırı taarruzunda kalbini hedef alan bir kurşun, cebindeki saate çarpıp geri döndüğünde mutlak bir ölümden kurtuldu. 1916 yılında Diyarbakır-Bitlis-Muş cephesinde 16. Kolordu Komutanı olarak görevlendirilen Mustafa Kemal, Ruslara karşı savaşarak Bitlis ve Muş’u kurtarmış, bu cephede generalliğe terfi etmiştir.
Daha sonra Hicaz bölgesine tayin edilmiş, Şam’a giderek Sina cephesini teftiş etmişse de, bu görevin kaldırılmasıyla karargahı Diyarbakır’da bulunan 2. Ordu’ya komutan olmuş, bu vazifede de çok kalmayarak 1917 yılı Temmuz’unda Suriye’de kurulan Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na bağlı 7. Ordu Komutanlığı’na atanmıştır. Fakat bu cephenin umumi idaresi kendisine verilmiş olan Mareşal Falkenhayn ile aralarında askeri görüşler bakımından anlaşmazlık çıktığından istifa etti, tekrar Diyarbakır’da bulunan 2. Ordu Komutanlığı’na atandı ise de bu görevi kabul etmeyerek izinle İstanbul’a geldi. Bu sıralarda, veliaht Vahdettin’in maiyetinde Almanya seyahatine iştirak etti, Alman askeri çevrelerinde incelemeler yaparak, devrin tanınmış komutanlarıyla görüştü.
Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi, 5 Temmuz 1919
İstanbul’a geldikten bir müddet sonra, böbrek rahatsızlığı sebebiyle Viyana ve Karlsbad’a giderek tedavi gördü. Dönüşünde, Mareşal Falkenhayn’ın yerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na getirilmiş olan Mareşal Liman von Sanders’in emrinde bulunan 7. Ordu’ya yeniden komutan oldu ve bu cephede İngilizlere karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün, Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na getirildi ise de artık yapacak birşey kalmamıştı. Bir müddet sonra, bu Grup Kumandanlığı’nın kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi.
Mustafa Kemal, Çerkez Ethem ve Çerkez savaşçılar, Haziran 1920
Mustafa Kemal, bu şartlar altında tek ve gerçek kurtuluşun Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele bayrağını açmak olduğunu gördü. Bu sırada, kendisini İstanbul’dan uzaklaştırmak amacıyla, Anadolu’da 9. Ordu Müfettişliği teklif edildi. Mustafa Kemal, kendisine geniş yetkiler tanıyan bu vazifeyi kabul ederek, deniz yoluyla 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktı. İstanbul’dan ayrılışından bir gün önce, 15 Mayıs 1919’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiş bulunuyordu. Padişah ve İstanbul Hükümeti’yle ilgisini tamamen kesmiştir. Bunu izleyen günlerde 23 Temmuz 1919’da Erzurum ve 4 Eylül 1919’da Sivas Kongreleri toplanmış, bu kongrelerde Milli Mücadele’nin temel ilkeleri belirlenmiştir. Sonunda 23 Nisan 1920’de, yurdun her bölgesinden gelen millet temsilcileriyle birlikte, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
Zafer Tepe’den Duatepe’de cereyan eden muharebeleri takip ederken, Polatlı, Ankara, 9 Eylül 1921
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ve bu meclise bağlı Ankara Hükümeti’nin kuruluşuyla, bütün bu iç ve dış güçlüklere karşın kısa zamanda düzenli ordu oluşturularak, düşman kuvvetlerine karşı çeşitli cephelerde büyük başarılar kazanıldı. Doğu cephesinde Ermeniler yenilgiye uğratılarak antlaşmaya zorlandı, Gürcistan’a sınır vilâyetlerimiz boşalttırıldı. Güneyde Fransızlara karşı savaşılarak güçlü savunma örnekleri verildi. Batı cephesinde I. ve II. İnönü Muharebeleriyle Yunan taarruzları durduruldu.
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ankara, 4 Aralık 1921
Dahi komutan Mustafa Kemal, 22 gün 22 gece düşmanla çarpıştıkları ve 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi adıyla anılan büyük zaferi kazandı. Bu zafer üzerine Meclis tarafından kendisine Mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verildi. Bir seneye yaklaşan geniş ve düzenli bir hazırlıktan sonra, Atatürk yeniden ordunun başına geçerek 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz ve onu izleyen 30 Ağustos 1922’deki Başkomutan Meydan Muharebesi ile 200.000 kişilik Yunan ordusunu dört taraftan sardı ve düşmanın büyük kısmını imha etti. 1 Eylül 1922’de “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini verdi ve geri kalan düşmanları batı yönünde izleyerek 9 Eylül’de İzmir’de denize döktü.
Ankara Gölbaşı, 6 Mart 1921
1 Kasım 1922’de saltanatla hilafeti birbirinden ayırarak saltanatı kaldırdı. Uzun ve çetin görüşmelerden sonra, 24 Temmuz 1923’te İsmet Paşa tarafından imzalanan Lozan Antlaşması’yla yeni Türkiye Devleti’nin bağımsızlığı, bütün dünya devletleri tarafından kabul edildi, milli sınırlar belirlendi, ekonomik alanda Osmanlılar döneminden kalma eski pürüzler temizlenerek kapitülasyonlar kaldırıldı. 13 Ekim 1923’te Ankara devlet merkezi oldu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilerek Gazi Mustafa Kemal, devletimizin ilk cumhurbaşkanı seçildi. 3 Mart 1924’te halifelik de kaldırıldı.
Sovyet Elçisi Semyon İvanoviç Aralov ve Azerbaycan Elçisi İbrahim Abilov ile, Akşehir Konya, 30 Mart 1922
Artık devletin çağdaş bir biçim alması ve milletin çağdaş uygarlık düzeyine en kısa zamanda erişebilmesi yolunda büyük inkılâplar birbirini izlemeye başladı. Bu süre içinde şapka ve kıyafet inkılâpları yapıldı. Tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldı, türbedarlıklar kaldırıldı. Laik devlet ilkesi kabul edilerek din ve devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrıldı. Hukuk alanında, şeriye mahkemeleri ve Mecelle kaldırılarak Türk Medeni Kanunu’yla beraber birçok çağdaş yeni kanunlar kabul edildi. İlim ve kültür işlerine büyük önem verildi, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kurularak, Türk tarihi ve Türk dili üzerinde çalışmalar yapıldı. Öğretim birliği gerçekleştirildi, medreseler kapatılarak çağdaş kültürü benimseyen Cumhuriyet okulları açıldı. Eğitim ve öğretimde laik ve milli bir yol izlendi. Atatürk’ün en büyük eserlerinden biri olan harf inkılâbı gerçekleştirildi; Arap harfleri bırakılarak Latin harfleri temeline dayanan Türk alfabesi yapıldı. Üniversite reformu gerçekleştirildi, çeşitli yeni fakülteler açıldı. Uluslararası takvim, saat ve rakamlar kabul edildi. Kadın hukukunda çağdaş atılımlar yapılarak, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ekonomik etkinliklere önem verildi. 1923 yılında Türkiye’de ilk defa olarak bir İktisat Kongresi toplanarak memleketin ekonomik sorunları görüşüldü.
Vezirhan, Bilecik, 16 Ocak 1923
Yazar Kimliğiyle Mustafa Kemal Atatürk ve Kitapları isimli yazımızı da okumanızı öneriyoruz.
Mustafa Kemal, inkılâplarının büyük kısmını gerçekleştirdikten sonra Türk bağımsızlık mücadelesini ve yeni Türkiye’nin kuruluşunu anlatan Büyük Söylev’ini yazdı, bunu 1927 yılında altı gün devam eden büyüleyici hitabetiyle okudu. Değerli inceleme ve değerlendirmelerle dolu olan bu eser, Türk tarihinin ölmez eserleri arasında yer aldı. 1934 yılında Meclis, özel bir kanunla kendisine Atatürk soyadını verdi. Son senelerinde bitmeyen bir heyecanla Hatay’ın anavatana katılmasına çalıştı. 10 Kasım 1938 Perşembe günü, saat dokuzu beş geçe Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini kapadı.
Mersin, 17 Mart 1923
Atatürk’ün en belirgin özelliklerinden biri de fikir adamı niteliği taşıması idi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Ülke gerçeklerinden kaynaklanan, sorunlar karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu çağdaş görüş, milletimizi daima iyiye, doğruya ve yararlıya yöneltmiş ve yöneltecek olan bir görüştür. Atatürkçü görüşte Atatürk ilkeleri, Atatürk inkılâplarına temel oluşturan, onlara ruh veren fikir ve düşüncelerdir, bu nedenle Atatürk inkılâpları, Atatürk ilkelerinin eser haline dönüşmüş şekilleridir. Bu ilkeler, Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine en kısa zamanda ulaştırabilmek için aklın ve mantığın çizdiği yollardır.
Mustafa Kemal Atatürk, Bozüyük, Bilecik, 1926
Atatürk’ün en büyük özelliklerinden biri de bilimsel, akılcı ve gerçekçi bir düşünceyi Türk toplumunun bütün alanlarına egemen kılma çabasıdır. Atatürk, insan aklına çok değer verirdi, kendi ifadesine göre akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktu. Bu ifade, Atatürk’ün tüm hayatı boyunca temel hayat felsefesi olmuştur.
1 Temmuz 1927, Ertuğrul Yatı’nda
Atatürk, sadece askeri başarılarının sonuçlarını gözlemekle ve onları değerlendirmekle yetinmemiştir. O, savaş sonrası karşımıza bir düşünür olarak çıkar. Düşünürlük ise incelemeci, gözlemci ve araştırmacı bir kafa yapısına sahip bulunmayı gerekli kılar. Sosyal yapıyı kavrayabilme, inceleme, gözlem ve çözümleme gücü çok gelişmiş bir düşünce adamının işidir. Bütün bunlar Atatürk’te, rasyonalist (usçu), pozitivist (olgucu) ve aydınlanma felsefesi ile şekillenmiş, bilimsel düşünceye inanmış bir kafa yapısı ve düşünme sistemi ile ortaya çıkar. Kuşkusuz Atatürk ne belirli bir sistem kurmuş bir filozof, ne de alışılmış anlamda bir bilim adamıdır, ama bilime tutkuludur. Atatürk adlı kitabın Arjantinli yazarı Jorge Blanco Villalta’ya göre Atatürk, yalnızca tüm zamanların en iyi komutanlarından biri değil, aynı zamanda siyaset kuramının büyük filozoflarından biridir.
Ankara, 20 Ekim 1927
Atatürk’ün düşünce sisteminde yer alan ve en belirgin özelliklerden biri de insan sevgisine ve insana değer verme anlayışına dayanan barışçılık ilkesidir. Hayatının önemli bir bölümünü ve gençlik yıllarını, ileri gelen dünya devletlerinin bencilliklerinin doğurduğu korkunç mücadeleler içinde geçirmiş olan Atatürk, gerek her milletin kendi ülkesinde gerek milletlerarası ilişkilerde taşıdığı derin anlam dolayısıyla, düşünce sisteminde yurtta sulh dünyada sulh ilkesine de büyük bir değer vermiştir. O, iç barışın, bütün insanların mutluluğu açısından dış barışla tamamlanması gereğine inanmıştır. Ancak, içte ve dışta barışın temel dayanağının da, bu barışı koruyacak güçte olmaya bağlı bulunduğu gerçeğini vurgulamayı da ihmal etmemiştir.
Atatürk Gazi Orman Çiftliği, 14 Temmuz 1929
Atatürk, yalnız yakın geçmişte büyük hizmetler yapmış bir lider değildir. Eserleriyle ve düşünceleriyle, Türk ulusunun ve başka ulusların geleceğine de ışık tutmaya devam eden bir liderdir. Onun ilke ve devrimleri, evrenselleşen düşünceleri, ülkü ve öngörüleri her zaman yol gösterici olacak ve yolumuzu aydınlatacaktır. Atatürk’ü anlamak, sevmek, değerlendirmek ve tanımak bir bilgi aktarım işi değildir. Akıl yoluyla algılama, inceleme, özümseme, düşünme, bilinçlenme ve yaptıklarının derinlerine inme sorunudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder