Yazar Kimliğiyle Mustafa Kemal Atatürk ve Kitapları
Ne yazık ki Atatürk’ün en az bilinen yönlerinden birisi onun gazeteciliği ve yazarlığıdır. Pek çok kişi onun bir yazar olduğunu, tarihin çok kritik ve zor dönemlerinde kamuoyunu aydınlatma adına gazete çıkarma çabası içinde olduğunu bilmez. Atatürk’ün kitapları belli bir meraklı kitle dışında neredeyse hiç okunmamıştır.
Mustafa Kemal öğrencilik yıllarından sonra sosyoloji, kültür, eğitim, tarih, edebiyat üzerine yazılmış pek çok kitabı okuyarak, düşünce dünyasını besler. Manastır İdadisi’nde okurken Namık Kemal’in, Abdülhak Hamit’in, Ahmet Mithat’ın Tarihçi Murat Bey’in yazdıklarıyla yakından ilgilenmeye başlar. Üzerinde en etkili kişilerden birisi de arkadaşı Ali Fethi Bey olur. Onun sayesinde daha çok Fransız düşünür Voltaire, Montesguieu, Rousseau’nun kitaplarıyla tanışır.
İstanbul Harp Akademisi’nde sınıf arkadaşlarıyla, 1900-1901, sağında Kazım Özalp, solunda Ali Fuat Cebesoy
İdadi sonrasında Harp Okulu öğrencisiyken de okuma alışkanlığı sürer. Eşitlik, özgürlük gibi kavramları anlatan yapıtları gizli gizli, okumaya çalışır. Bu birikimlerini arkadaşlarıyla paylaşmak ister. Yazdığı fikir yazılarını elde çoğaltarak, bir gazete çıkarmak ister ancak anlaşılınca tutuklanmaktan son anda kurtulur.
Balkan Savaşı’nın acı deneyimleri, orduda yaşanan bozgun havası, emir komutada görülen eksiklikler onu kitap yazmaya yönlendirir. En değer verdiği arkadaşlarından birisi Nuri Conker’di. Aynı tarihte doğmuşlardı. Acı bir benzerlik, Nuri Conker’in ölümü de Atatürk’ün ölümüne yakın bir tarihe denk gelir, 1937. Mahalle arkadaşı ve ardından okul arkadaşı olurlar, aynı mesleği paylaşırlar. Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Balkan Savaşı’nda yan yanadırlar.
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal arkadaşları ile, Şam, 1906
Balkan Savaşı, Türk askeri açısından tam bir çöküştür. Ordu Komutanı Abdullah Paşa, en yakınındaki muharip güçlere emirlerini iletemeyecek kadar zor durumlara düşer. Nuri Conker, Zabit ve Kumandan adında bir kitap yazar. Bu kitabında Türk Ordusu’nun emir komutadaki sorunlarını irdeler. Ardından, Atatürk de bu kitabın eleştirisini yapan Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hal adında bir kitap yazar. Her ikisi de birbirlerini tamamlayan nitelikte iki ayrı kitaptır ve komuta kademesindeki başarısızlığın, koskoca bir ordunun ve ülkenin yazgısını nasıl etkilediğini anlatırlar.
Balkan Savaşı esnasında Atatürk ve Hüseyin Rauf Orbay ile, 1912
“Subayın, askere olan davranışı, onun şeref ve haysiyetini uyandıracak tarzda olmalıdır. Bu yöntemin en ince noktalarına uymak şartıyla devam edilip ısrarlı olunursa en hissizler üzerinde dahi etki meydana getirir. Aşağılamadan, hakaretten mutlaka kaçınılmalıdır. Azarlama da ara sıra olmalıdır ki tesiri kaybolmasın. Askerler hor ve hakir görülmemelidir. Önce insandır. Sonra da bu millete kan vergisini ödemek için eğitim ve öğretimimize emanet edilmiş bir vatandaştır. Onun da şerefi büyüktür. Belki bunların içinde gelecekte doktor, mühendis, öğretmen, vali, iş adamı, bakan olacaklar vardır.” (Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hal)
Mustafa Kemal, Sofya’da Ataşemiliter, 1914
I. Dünya Savaşı çıktığında Sofya’da askeri ateşedir. Oradayken, İstanbul’daki arkadaşlarına mektuplar yazarak, kitaplar ister, araştırır, okur. Vatanı için ölüm kalım dönemi olan böyle sancılı bir dönemde, Enver Paşa’ya mektup yazarak, aktif görev ister. Bu dönemde onu Çanakkale’de 19. Tümen Komutanı olarak görürüz. Ama cephede de okur, hem de yazar.
Mustafa Kemal, Anafartalar’da, 1915
Çanakkale Muharebeleri’nin en şiddetli döneminde Mustafa Kemal’le görüşmek için ziyarete gelen gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal’in masasında Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın Boule De Suif’i kitaplarının bulunduğunu belirtmiştir. Atatürk Fransız yazarlarının çoğunu aslından okumuştur. Atatürk okurken önemli gördüğü yerlerin altını çizer ve notlar alırdı. Çizilen yerlere çeşitli işaretler de bulunurdu. İşaretlerin anlamları şöyledir: xx: önemli, xxx: çok önemli, müh: mühim, ç.müh: çok mühim, D: dikkat, ?: fikre katılmıyorum. Cümlelerin altını kırmızı veya mavi kalemle çizer (kırmızı: kuvvetli fikir, mavi: önemsiz fikir). Atatürk’ün altını çizdiği yerler ve üzerine düştüğü notlar Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar başlığıyla yayımlanmıştır.
Kurmay Albay Mustafa Kemal, Çanakkale’de, 1915
Fırsat bulduğu anlarda kendini okumaya, araştırmaya ve öğrenmeye veren Mustafa Kemal, yazma konusunda da boş durmaz. Birinci Dünya Savaşı içinde 16. Kolordu Komutanı iken Doğu Cephesi’nde Hatıra Defteri’ni yazar, bir yandan da bu deftere İstanbul’dan istediği kitaplar geldiğinde duyduğu sevinci dile getirir. Arıburnu Muharebeleri Raporu ve Anafartalar Maharebatı’na Ait Tarihçe adlarını taşıyan iki yapıtında, Çanakkale’nin bu iki önemli ve yaşamsal cephesini bize usta bir kalemle resmeder. Onun anlattığı satırlarda Çanakkale Savaşı tarihe kaydedilirken, aynı zamanda edebi kişiliği de ortaya çıkar. Gözlemlerine resmi raporları da ekler. Bu iki yapıtında, savaşın gün gün ayrıntılarını anlatır.
Nazmi Ziya, Mustafa Kemal Paşa, 1915
“Bazı kanaatler vardır ki onların hesap ve mantıkla izahı pek güçtür. Özellikle muharebenin kanlı ve ateşli safhasındaki duyguların doğurduğu kanaatler… Söylenenler gerçekten durumu ve kıtaların halini olduğu gibi tasvir ediyordu. Fakat bu değerlendirmeyi kararımı değiştirecek nitelikte bulmadım. Çünkü ben düşmanı şiddetli ve ani bir baskın ile mağlup edebileceğimize kanaat hasıl etmiştim. Bunun için çok kuvvetten ziyade, çok dikkatli ve fedakarane bir sevk ve idarenin maksadı temin edeceğine hükmetmiştim.” (Anafartalar Maharebatına Ait Tarihçe)
Feyhaman Duran, Atatürk Portresi, 1938
Atatürk’ün askerliğe ilişkin başka yapıtları da vardır. Suphi Paşa komutasındaki bir süvari tugayına bu bölgede bir eğitim ve manevra yaptırılmış; bu manevralara katılan Mustafa Kemal, Cumalı Ordugâhı adıyla bir kitap yazmıştır. Cumalı, Makedonya’da bir yer adıdır. Küçük bir el kitabı niteliğinde olan bu yapıtı 1909 yılında Selanik’te basılır.
“Bizde eğitim ve tatbikat amacıyla bir süvari tugayının toplandığı yıllardan beri görülmedi. Kurmay başkanının, ordu komutanlarının manevra meydanlarında bulunmaları da pek rastlanan bir durum değildi. Cumalı Ordugahı, özlemini çektiğimiz askerlik hayatının başlangıcı gibi anlaşılabileceğinden; orada geçirdiğim on günlük hayatın hatırası olmak üzere tuttuğum bazı notları silah arkadaşlarıma hediye etmek istedim. Asker hediyesinin değeri asker olanlarca bilinir.”
Wilhelm Viktor Krausz, Mustafa Kemal’in Portresi, 1916
Birinci Dünya Savaşı’nın acı sonucundan sonra, Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı’nı bırakarak İstanbul’a gelir ve Şişli’de bir ev kiralar. Bu evde arkadaşlarıyla sık sık toplanır kurtuluş çareleri ararlar. Ulusa gidilmeli ve ulusla birlikte bir şeyler yapılmalıydı. Ancak, bu arada siyasi yoldan yararlı şeyler yapılabileceğine, bu yolu zorlamak gerektiğine inanıyordu. İstanbul’a geldiğinde, elinde savaş yıllarında harcayamayıp biriktirdiği bir miktar parası vardır. Önce bu parayla annesine bir ev almak ister bunu başaramaz. Elinde kalan parayı, çıkarılacak bu gündelik gazeteye sermaye olarak verir.
Arkadaşı Ali Fethi Bey’le birlikte halkı bilinçlendirmek adına yeni bir gazetecilik denemesinde bulunur. Minber adlı bir gazete çıkarmaya çalışır. Dr. Rasim Ferid, Minber’in imtiyaz sahipliğini ve sorumlu müdürlüğünü alır. Atatürk de bu gazetede Minber takma adı ile başyazılar yazar. Hatib adıyla da yazdığı söylense de, Hatib’in Mustafa Kemal olamayacağına ilişkin yorumlar da vardır. Gazete, yaklaşık 50 sayı çıktıktan sonra 21 Kasım 1918’de kapanır. Bu deneme Atatürk’ün ulusun aydınlanmasında gazetelere verdiği önemi göstermesi bakımından önemlidir.
Arthur Kampf, Atatürk, Çankaya Köşkü, 1927
“Vaktiyle bir bütçe görüşmesinde yaptığı müthiş gafletle hesaptan hiç anlamadığını gösteren Damat Ferit Paşa, bu defa da Anayasa’ya da pek o kadar aşina olmadığını ispat etti. İki Meclisin birbirine karşı son derece saygılı olması parlamento hayatının en temel kuralı iken, paşamızın bu nezakete de omuz silkerek milletvekilleri hakkında itham altındaki sanık tabirini kullanması, siyasi terbiye adına bir musibettir.” (Murat Bardakçı’nın sadeleştirdiği, 1918 Aralık ya da Kasım ayına ait Atatürk’ün Minber’deki yazısı)
Şeref Akdik, Atatürk Telgraf Başında, 1934
Mustafa Kemal, özellikle girişilen ulusal savaşımın haklılığını dünyaya anlatmanın gerekliliğine inanır. Bu nedenle, yabancı basında davayı anlatacak yazılar yer almasına önem verir. Sivas Kongresi’nin toplandığı günlerde, Amerika’dan Sivas’a Louis E. Brown adında Chicago Daily News gazetesi muhabiri gelir. Gazeteciye Atatürk, ulusal savaşın haklılığını anlatmaya çalışır. Bununla yetinmez, Sivas Kongresi’nde alınan kararları, yapılan işleri ulusa duyurmak, hem ülke içinde hem de ülke dışında taraftar toplamak için kamuoyu oluşturmayı sağlayacak bir gazete yayınlamaya karar verir. Sivas Valiliği’ne başvurarak, gazetenin imtiyazını alır. Gazetenin sahibi ve sorumlu müdürlüğünü Sivaslı gençlerden biri olan Selahaddin’e verir. Gazetenin adı İrade-i Milliye idi. Aralık 1919’da Sivas’tan ayrıldığında gazete yayınını sürdürüyordu. Toplam 138 sayı yayınlanan gazete, 1921 yılı başlarında matbaanın yanmasına kadar yayınını sürdürür.
Sami Yetik, Atatürk Anafartalar’da
27 Aralık 1919 günü Atatürk Ankara’daydı. Ankara’ya gelişinin ikinci gününde, bu kentte yeni bir gazete yayınlamaya karar verir. Çevresindekilerin kimi önerileri üzerine önce yeni çıkacak gazeteye Anadolu’nun Sesi adı verilmesini istese de vazgeçer. 10 Ocak 1920 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi kurulur. Ancak, Anadolu’nun sesi düşüncesi, sonradan kaleme Mustafa Kemal’in aldığı sanılan Anadolu’dan Sesler başlığıyla bir makaleye dönüşür.
Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde hem dünya olaylarını takip etmek ve Türkiye’de olanları dünyaya duyurmak için Anadolu Ajansı’nı kurar. Hem de sürekli, yerli ve yabancı basını izleyerek, bununla yetinmeyip kitaplar okuyarak dünya olaylarına bakışını ve düşünce alt yapısını genişletir. Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz arasındaki zamanda Atatürk İslam Tarihi’ni okuyor ve inceliyordu.
İbrahim Çallı, Atatürk, 1934
Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan kaleminden çıkan belli başlı kitapları şunlardır: Cumalı Ordugâhı, Tabiye Tatbikat ve Seyahati, Takımın Muharebe Talimi, Bölüğün Muharebe Talimi, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal, Tabiye Meselelerinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Anafartalar Maharebatına Ait Tarihçe, Karlsbat Hatıraları, Hatıra Defteri, Nutuk, Medeni Bilgiler, Geometri… Aynı zamanda dört cilt olarak onun döneminde Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmış olan tarih kitabında, İslam Tarihi’ni onun yazdığı biliniyor.
Yazdığı bu kitaplarından ikisi çeviridir. Alman Generali Litzmann’ın iki kitabını Takımın Muhabere Talimi ve Bölüğün Muhabere adıyla Almanca’dan çevirmiştir. Atatürk’ün en özgün çalışmalarından birisi de hiç kuşkusuz Geometri adlı yapıtıdır. 1937 yılında yayımlanan Türkçe’nin kurallarına uygun, anlaşılır kavramlarla bir geometri kitabı yazar. Kitapta yer alan, günümüzde de kullanılmakta olan pek çok terim, Atatürk tarafından türetilmiştir.
Avni Arbaş, Atatürk, 1981
Atatürk kuşkusuz en önemli eseri Nutuk’ta milletine tarih önünde hesap vermiş, yaptıklarını anlatmıştır. Yapılanların niçin, nasıl, hangi amaca ulaştığını anlatmak için yapmış, karşılaştıkları zorlukları, bu zorlukları aşmak için izlediği yolu ve yöntemi bir bir ortaya koymuştur. Nutuk yalnız geçmiş devrin bir öyküsü olarak Türk toplumunun dününü anlatmakla yetinmez, bir ulusun, kendi öz varlığına dayanarak nasıl varoluş savaşımı verdiğini de destansı bir dille anlatır.
Mihri Müşfik, Atatürk Mareşal üniformasıyla
“Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler. Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alım olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alınıp sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız birtakım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu.”
“Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha çok bilgili olmak zorunluluğundadır. Gerçekten ulusun anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.”
“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” (Nutuk)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder