23 Mart 2021 Salı

Kişilik Psikolojisi’nin En Önemli İsmi Gordon Allport Kimdir?

 

Kişilik Psikolojisi’nin En Önemli İsmi Gordon Allport Kimdir?


20. yüzyılın önemli psikologlarından olan Gordon Willard Allport, John Edwards ve Nellie Edith Allport çiftinin dört erkek çocuğunun en küçüğü olarak, 11 Kasım 1897’de ABD’nin Indiana eyaletine bağlı Montezuma’da doğar.

Babası bir kasaba doktoru olduğu için Allport, henüz çocukluk dönemlerinde tıp mesleğine ilgi duyar. Kardeşleri ile klinik asistanı gibi babalarına yardım ederler. “Ofise bakma, şişe yıkama ve hastalarla ilgilenme benim erken dönem eğitimimin önemli yönleri idi “diyen Allport, daha sonraları bu deneyimin çocukluk yıllarının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini, çalışkan fakat utangaç bir çocukluk dönemi geçirdiğini ifade eder. Eski bir öğretmen olan annesi ise çocuklarının dini ve entelektüel gelişimine oldukça önem verir. Allport, eğitim ve iş ahlakının önemini aşılayan annesini kendisi için gerçek bir eğitmen olarak görmüştür.

Allport, 1915 yılında lise eğitiminin ardından ağabeyi Floyd Allport’un da öğrenim gördüğü Harvard Üniversitesi’ne burslu öğrenci olarak kabul edilir. Ancak aynı yıl I. Dünya Savaşı’nda aldığı askeri görev nedeni ile eğitimine ara verir. Buna rağmen Allport, 1919 yılında felsefe ve ekonomi branşlarında lisans derecesi alır. Mezuniyetinin ardından İstanbul’a giderek Robert Kolej’de bir yıl boyunca İngilizce ve sosyoloji dersleri verir.



Deneysel Sosyal Psikoloji’nin babası olarak görülen ağabeyi Floyd Allport’tan ve deneysel psikoloji çalışmaları yapan Hugo Munsterberg’den etkilenen Allport, psikoloji doktorası için burslu olarak Harvard Üniversitesi’ne döner. 1921 yılında Floyd Alport’la birlikte kaleme aldıkları, Personality Traits: Their Classification and Measurement (Kişilik Özellikleri: Sınıflandırılması ve Ölçümü) ilk kitabı yayımlanır. 1922 yılında Harvard Üniversitesi’nde psikoloji alanında doktorasını tamamlayan Allport, ağabeyi Floyd Allport’un çalıştığı sosyal psikoloji alanının kendisine uzak olduğunu hissederek, o günlerde sosyal psikoloji kadar moda olmayan kişilik psikolojisi ile ilgilenmeyi tercih eder.

Gordon Allport’un, An Experimental Study of the Traits of Personality (Kişilik Özellikleri Üzerine Deneysel Bir Araştırma) adlı doktora tezi, ABD’de kişilik özellikleri üzerine yapılan ilk çalışmadır. Doktorasının ardından, 1922 tarihinde Sheldon Seyahat Bursu almaya hak kazanan Allport, ikinci entelektüel başlangıç olarak nitelendirdiği bursunun ilk yılını, Berlin ve Hamburg’da Gestalt Okulu’nda, ikinci yılını da İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde psikoloji çalışmaları ile geçirir. Almanya’da bulunduğu sırada Wilhelm Windelband, William Stern ve Eduard Spranger gibi önemli psikologların görüşleri üzerinde çalışmalar yapma fırsatı bulur.

Sigmund Freud

Allport bu yıllarda, Almanya’dan Viyana’ya geçerek Freud ile bir görüşme yapar. Freud’un evinde gerçekleşen bu görüşmede, Allport’un, Freud ile paylaştığı bir olay psikoloji tarihinin en bilinen anekdotları arasında yer alır. Allport, Freud’a tramvayda annesi ile yolculuk yapan dört yaşlarındaki bir erkek çocuğun kirli bir adamın yanına oturmak istememesi örneğini vererek, tertipli ve dominant bir kişiliğe sahip annenin davranışları ile çocuğun kir fobisi arasındaki bağlantıyı açıklamasını ister. Freud, Allport’a “O küçük çocuk sen miydin?” diye sorar. Allport bunun, kendi çocukluğuna ait bilinçsiz belleğin analizine bir gözlem yolu açmak için Freud tarafından yapılan bir girişim olduğunu düşünür ve psikanalizin çok derinleri deşme ve ortaya çıkarma eğiliminde olduğunu kendisine hatırlatan bir anı olarak görür.

1924 yılında Harvard’a, Sosyal Bilimler öğretim görevlisi olarak atanması ile kişilik psikolojisi, kişiliğin psikolojik ve sosyal etkileri gibi konularda çeşitli ders ve seminerler vermeye başlar. Psychological and Social Aspects (Psikolojik ve Sosyal Yönler) başlığı altında verdiği dersler, kişilik psikolojisi ile ilgili ortaya konulan ilk teoriler arasında yer alır.



Harvard’da

Gordon Allport, 1925 yılında kendisi gibi psikolog olan Ada Lufkin Gould ile evlenir. İleride çocuk doktoru olan tek çocukları Robert dünyaya gelir. New Hampshire eyaletinde bulunan Dartmouth Üniversitesi’nde dört yıl ders verir. Ardından akademik kariyerinin sonuna kadar kalacağı Harvard’a dönen Allport, 1937 yılında doçentlik, 1942 yılında da profesörlük ünvanlarını alır.

Akademik çalışmalarının yanında, birçok bilimsel komite ve derneğin başkanlık görevlerini de yürütür. II. Dünya Savaşı sırasında Avrupalı mülteci bilim adamları ile ilgilenen Psikoloji Komitesi’nin başkanı olur. Amerikan Psikoloji Derneği ve Sosyal Konular Psikolojik Araştırma Derneği’ne de başkan seçilir. 1963 yılında Amerikan Psikoloji Vakfı tarafından verilen altın madalya ve 1964 yılında Amerikan Psikoloji Derneği tarafından verilen Seçkin Bilimsel Katkı Ödülü gibi psikoloji alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle birçok ödüle layık görülür.



Gordon Allport, yirminci yüzyılın ileri gelen kişilik teorisyenlerinden biridir. Eserleri bireysel kişilik özelliklerinin ve William James’in geleneksel psikoloji anlayışının bir sentezi olarak görülmektedir. Allport Amerikalı olmakla birlikte, onun Avrupa’da da psikoloji eğitimi görmüş olması, düşüncelerinde hem Amerikalı hem de Avrupalı psikologların izlerini taşımasına neden olmuştur diyebiliriz. Bununla beraber bir taklitçi değil, sentezci görünümündedir.



Her şeyden önce, bireyin eşsiz ve benzersiz olduğuna inanan Allport, hümanist bir psikolog olarak psikolojinin davranışsal ve psikanalitik teorilerine karşı çıkmıştır. Psikanalizi reddettiği gibi sadece gözlenebilir davranışların incelenmesine önem veren davranışçılığa da karşı çıkan Allport, bunların yerine kendi özgün kişilik teorisini ortaya koyar. Allport, her bireyin genel olarak üç seviye halinde bulunan yüzlerce kişilik özelliğine (traits) sahip olduğunu ileri sürer. Bununla birlikte Allport, her bireyin kendi kişiliği üzerinde birkaç belirli özelliğin baskın olduğuna inanan bir kişilik özellikleri kuramcısıdır. O, bu özellikleri bireyin merkezi kişilik özellikleri (central traits) olarak adlandırır. Bu merkezi kişilik özellikleri, kişiliği desteklemede pay sahibi olmalarına rağmen, zaman zaman bunlardan biri daha baskın bir şekilde ortaya çıkar. Allport bu baskın özelliği de, temel kişilik özelliği (cardinal trait) olarak adlandırır. Geri kalan kişilik özellikleri ise ikincil kişilik özelliklerini (secondary trait) oluşturur.

Hem merkezi kişilik özellikleri hem de temel kişilik özelliği çevresel faktörlerden etkilenir. Bir çocuğun gelişimi sırasında belirli davranışlar ve etkileşimler onun bireysel kişiliğinin bir parçası haline gelir. Birey büyüdükçe bu kişilik özellikleri, işlevsel özerklik (functionally autonomous) kazanır. Allport, bireyin davranışlarını güdüleyen iç ve dış durumlar olan genotip ve fenotiplerin varlığını da belirler. Allport, kişilik psikolojisi alanındaki çalışmalarına, güdülenme ile bireyin niyet ve arzularının doğasını inceleyerek devam eder. Buna bağlı olarak güdü (motive) ve dürtü (drive) arasında ayırım yaparak bunları etkileyen koşulları araştırır.



Allport’un dine ilgisi 1937 yılında yayınladığı Personality: A Psychological Interpretation (Kişilik: Psikolojik Yorumu) adlı eseriyle başlar. O, dinin, kişiliğin önemli bir parçası olduğunu orada dile getirir. Allport, kişiliğin vazgeçilemez bir bileşenini oluşturan dinin ihmal edilmemesini ve dinin psikoloji ve kişilik çalışmaları için görmezden gelinemeyeceği düşüncesini vurgulamak için çeşitli konuşmalar yapar. Bu konuşmalar onun The Individual and His Religion (Birey Ve Dini)  adlı meşhur eserini oluşturur.

Allport, The Individual and His Religion’da dindarlığı incelemeye çocukluk dönemiyle başlar ve ergenlik ve gençlik dönemleriyle devam eder. Ona göre çocukluk dönemi dindarlığı taklide dayalı, sorgulanmadan kabul edilen ve soyut düşünemeyen çocuğun antropomorfist ( insani niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesi) düşünce yapısına göre oluşmaktadır. Allport’un en önemli tespitlerinden biri de bazı insanların somut düşünce aşamasından kurtulamayarak bir ömür boyu böyle taklide dayalı kalmaları ve soyut değerleri yeterince kavrayamadan dindarlıklarını sürdürmeleridir.

Allport, ergenlik döneminin genel özelliklerine bağlı olarak dinsel değerler konusunda da sorgulama ve eleştiriden sonra bireyin kendine özgü bir dindarlık biçimine ulaştığını belirtir. Ona göre, genel düşünceye uygun olarak yirmili yaşlardaki bireyler, dinden tamamen kopmamak ve dua gibi dinin asli değerlerini yaşamakla beraber genel anlamda dine fazla ilgi göstermemektedirler. Allport’un dikkat çeken ve onu farklı kılan açıklamaları bundan sonra başlar. Psikolojinin çeşitli alanlarıyla ilgili çalışmalar yapan Allport’un önemli ilgi alanlarından biri de kişilik ve dinsel yaşayıştır. O, çalışmalarında kişiliği olgun ve olgunlaşmamış olarak iki alanda değerlendirirken kişiliğin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü dindarlığı da aynı sınıflamayla ele almaktadır. Allport’a göre, bir insanın olgunlaşmamış dindarlıktan olgun dindarlığa yükselebilmek için olgunlaşmamış dindarlığın güdülerinden kendisini koparması ve geleceğe, yüce, içsel ve manevi değerlere yönelik güdülerle hareket etmesi gerekir. Bu ise normal olarak kişiliğin diğer alanlarında olduğu gibi dinsel yaşayış alanında da işlevsel bağımsızlık ile gerçekleşir. Özetle Allport için din, bireyin kendini geliştirmesi açısından büyük önem taşımaktadır.



Allport, 1954 yılında yazdığı etkili çalışması The Nature of Prejudice (Önyargının Doğası) adlı kitabında, önyargının benzer fikirsel ve duygusal tat içeren her şeyi içine alarak mümkün olan en üst düzeyde harmanlama eğilimi olduğuna işaret eder. Yani bir kez biri bir milletin parçası olarak sınıflandırılırsa onun gruptaki diğer kişiler gibi benzer özelliklere sahip olduğuna inanma eğilimi oluşur. O grup hakkında hissedilen şekilde o bireysellik hakkında hissedilen şey çarpıtılır.

Önyargının Doğası kitabında, hem bilişsel hem psikolojik yaklaşımları kullanmıştır. Çalışma, bir toplumdaki kalabalık grupların kategorize edilmesinde, yapılan hatalı genelleştirmeden ortaya çıkan önyargıyı gösterir. Allport, kalıp yargının bir kategoriyle bağdaştırılan abartılı bir inanç olduğunu ifade eder. Bu yüzden kalıp yargı, esas itibarıyla yanlış ve şaşırtıcı olmayacak bir şekilde kendisiyle çelişen öğeleri içerir.

Kişilik çalışmalarında çocuksu duygu ve davranışlar yerine yetişkin kişilik problemlerine önem veren bir yaklaşım tarzı sergileyen Allport, 1955 yılında yayınlanan Becoming: Basic Considerations for a Psychology of Personality (Kişilik Psikolojisi İçin Temel Hususlar) adlı eserinde de, benliğin önemini ve yetişkin kişiliğin eşsiz oluşunu vurgulamıştır. Allport, benliğin her bireyin teşhis edilebilmesine yarayan ve kişiliğin bütünlüğünden sorumlu olan bir organizasyon olduğunu da ileri sürmüştür.

Türkçe’ye Olmaktan Oluşa adı ile çevrilen Pattern and Growth in Personality adlı eseri ise Personality: A Psychological Interpretation adlı ilk kitabının gözden geçirilmiş hali olarak görülmektedir. Fakat Allport, bu kitabının yeni kavramlarla dolu olduğu inancını taşır. Olmaktan Oluşa’da Allport, kişiliği etkileyen kültürel faktörler ve bilişsel süreçler üzerinde durmuş ve tek tip faktörler ve bireysel biyolojik faktörler arasındaki dengeyi bulabilme problemini açıklamaktadır.

Allport’un son kitabı olan Letters from Jenny (Jenny’den Mektuplar) 1965 yılında yayınlanır. Bu kitap onun ilk yazışmalarında 58 yaşında olan bir kadından on iki yıl içerisinde aldığı 300 ayrı mektuptan oluşur. 1964 yılında emekliye ayrılan Allport, 9 Ekim 1967’de akciğer kanserinden hayata veda eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion