İran’ın Kederli Kadın Şairi Füruğ Ferruhzad
Modern İran şiirinin en önemli şairlerinden biri olan Füruğ Ferruhzad, 32 yıllık ömrüne biri ölümünden sonra yayımlanmak üzere 5 şiir kitabı, birçok kısa belgesel film sığdırdı. Aynı zamanda Modern İran Sineması’nın temellerinin atılmasında ciddi katkıda bulundu.
Klasik Fars şiirini tümüyle reddetmeksizin, ama daha çok teknik ve ses bilgisinden faydalanarak, yeni şiir yolunda ilerlemiştir. Kendinden önceki dönemde rastlanmadık biçimde şiire kadın sesini, algısını, ruhunu katmıştır. Elbette sakınılmadan kendi olma arzusu taşıyan bu şiirler, dönemin muhafazakar çevrelerince eleştirilmiş, bir anlamda ötekileştirilmiştir.
İsmi Farsça ışık anlamına gelen Füruğ Ferruhzad, 5 Ocak 1935’te Tahran’da doğar. Füruğ, zekası ve şiddetli duyarlılığından dolayı ne babası ne de kendi yaşıtı okul arkadaşları ile bağdaşamaz, onlara yabancı kalır. Şah Rıza’nın ordusunda subay olan babasının otoriter ordu düzeninde yönettiği bir evde büyür. Babasından gördüğü en iyi fayda, onun zengin kütüphanesini inceleyebilmesiydi. Dokuzuncu sınıfa kadar okuduktan sonra Kemal-ül Mülk Teknik Okulu’nda resim ve terzilik dersleri alır, bir yandan şiirler yazar..
Ev ve okuldaki baskı onu, yeteneklerini farkeden ve ona olumlu yaklaşan ilk kişiye yönelmesine neden olur. Böylece 16 yaşındayken, iki katı yaşındaki akrabası resim ve edebiyatla uğraşan Perviz Şapur’la 1951’de evlenir. Perviz Şapur’un sanatçı kişiliğine rağmen aile evinden daha farklı bir mutsuzluk ve huzursuzluğun içine düşer. 1953’te oğlu Kamyar doğar. 17 yaşındayken Günah adlı şiiri Roşenfekr Dergisi’nde yayımlar.
Füruğ Ferruhzad ve Perviz Şapur
Günah
Bu şiirin yayımlanması Füruğ’un hayatını alt üst eder. Şiir Roşenfekr Dergisi’nin baş editörü Nasir Hodayar ile ilişkisi üzerinedir. Şiirin yayımlanmasından bir sene sonra, aynı dergide Ferruhzad’ın Günah’ı yazdığı adam Nasir Hodayar yaşanılanların ayrıntılarına pornografik bir biçimde değinen bir yazı dizisi yayımlamaya başlar. Ferruhzad, ciddi bir sinir krizi geçirir, intihar girişiminde bulunur. Bu hem evliliğinden hem de babaevinden tamamen kopmasına neden olur. 1954’te Perviz’le boşanmalarından sonra oğlunu bir daha hiç göremez. İran’da şeriat yasalarına göre evlat babanındı ve Perviz de bu insanlık dışı hakkını Füruğ’a karşı kullandı.
1955 yılında ilk şiir kitabı Esir yayımlanır. Esir’de yer alan şiirler daha çok şairin hayatındaki olumsuzluklar, özellikle başlamasından kısa bir süre sonra ayrılıkla sona eren evliliği, sıkıntıları, ümitsizlikleri ve yalnızlıkla kararmış hayatında gelişen olayların etkisinde kaleme alınmıştır.
Gecenin Devi
Hangi El İle
Dinlenebilmek için Avrupa seyahatine çıkar. 1956’da ise kocası Perviz Şapur’a ithaf ettiği ikinci şiir kitabı Duvar yayımlanır. Ancak bu eseri klasik şiir taraftarları ve gelenekçiler tarafından yoğun eleştirilerle karşılanır. Kocasından ayrılmasından sonra kaleme aldığı bu eserinde şair bir kadının duygularından ve iç dünyasından bahsetmektedir. Kitapta yalnızlık, şaşkınlık, güçsüzlük, karmaşık rüyalar içinde yaşayan, hayali bir yaşantıyla uğraşmakta olan şair, hemen her şeye isyan etmektedir.
Duvar
Üçüncü şiir kitabı İsyan 1958’de yayımlanır. Bu kitabında şair, kutsal kitaplarda yer alan metinlere ve özellikle de insanın yaratılışı, şeytanın Allah’a karşı başkaldırmasıyla ilgili konuları göz önünde bulundurup kendisinden önce de bu konulara eğilmiş doğulu ya da batılı şairlerden de örnekler alarak duygularını dizelere aktarır. İsyan’da şairin diğer eserlerinde ana tema olan aşk yerine göreceli olarak ölüm düşüncesi öne çıkmakta, git gide ölüm üzüntüsü şairin ruhunu gölgelemektedir. Daha önce yazılmış diğer iki kitaba oranla bu eserde romantik ve duygusal kavramlara daha az rastlanmaktadır.
Sonraları
Füruğ Ferruhzad ve kardeşi Feridun Ferruhzad
Füruğ, evli ve çocukları olan film yapımcısı, modern İran öykücülüğünün önemli ismi İbrahim Golestan’a aşık olmasının ve bu aşktan hareketle şiirinde de cesur imgelerle sevişmeden ilahi aşka uzanan bir izlekte ilerlemesinin bedelini ahlaksız bir kadın olarak yaftalanarak öder. Golestan, film stüdyosunun ofis işleri, yazışmalarına bakması için işe alır Ferruhzad’ı. Aralarındaki iş ve aşk ilişkisi Füruğ Ferruhzad ölene dek sürecektir. Yavaş yavaş sinema ile ilgilenmeye başlar, 1959’da sinema ve dil eğitimi için İngiltere’ye gider. Dönüşünde ilk belgesel deneyimi Bir Ateştir’i Golestan’la birlikte çeker. Fürûğ’a göre sinema görüntülerin diliyle konuşmaktır. Bu yüzden sinemaya geçerken şiiri ve sineması arasında keskin kopuşlar olmaz.
Füruğ Ferruhzad’ın İbrahim Golestan’a adadığı şiiri (kendi sesinden)
“İnandığım başka bir şey de hayatın bütün anlarında şair olmanın gerekliliğidir. Şair olmak, insan olmaktır. Günlük davranışları şiirleriyle hiç bağdaşmayan bazı insanlar tanıyorum. Yani sadece şiir yazdıklarında şair oluyorlar, sonra bitiyorlar. İki yönlü olduklarından fakir, kıskanç, mutsuz, dar fikirli, zalim, pisboğaz, açgözlü bir insan olup çıkıyorlar. İşte, ben bu adamların sözlerini kabul edemiyorum.”
Füruğ Ferruhzad ve kardeşi Feridun Ferruhzad
1962 yılında Cüzzamlılar Derneği Başkanı cüzzamlılarla ilgili film yapıp yapamayacaklarını sorar. Verilen olumlu cevaptan sonra, Ferruhzad ve Golestan Tebriz yakınlarında Bababağ Cüzzamlılar Evi’nde gerçekleştirirler çekimleri. Ev Karadır çalışması ortaya çıkar ki baştan sona Ferruhzad’ın yaptığı en önemli çalışmasıdır. Bu çalışmanın diğer bir önemi ise cüzzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin Mansur isimli çocuğu evlat edinmesidir.
“Kamyar’ın düşünce ve tasası rahat bırakmıyordu, beni öldürüyordu. Hüseyin geldiğinden beri daha huzurluyum. Aslında bazen onun yüzünde Kamyar’ı görüyorum. Ellerinin tutup saçlarını okşarken Hüseyin mi Kamyar mı diye hiç düşünmüyorum. Farkı yok. Hissediyorum ki o oğlumdur.”
Ev Karadır’ı sinema yapıtı olmaktan çıkaran en önemli şey Füruğ’un yaşadığı toplumla konumlanışı arasında kurduğu benzerliktir. Çünkü çirkinlikle, farklılık, yalnızlıkla, dışlanmışlık arasındaki farkı çok iyi bilmektedir. Filmde fonda sadece Ferruhzad ve Golestan’ın sesi duyulur.
Füruğ Ferruhzad ve evlat edindiği oğlu Hüseyin
Füruğ Ferruhzad’ın hem içerik, hem mazmun açısından daha önce yazmış olduğu ilk üç şiir kitabından tamamen farklı olan dördüncü şiir kitabı Yeniden Doğuş 1964’te yayımlanır. Gerçekte de onun hayatında ikinci dönemin, sanat yaşamında yeni bir devre, yeni bir doğuşun başlangıcı olarak kabul edilen Yeniden Doğuş hem şairin kendi hayatında ve hem de Çağdaş Fars Edebiyatı tarihinde düşünce tarzının yeni ve benzeri az görülen bir çehreyle, bütün şiirsel derinlikleriyle ortaya koyduğu eseridir.
Gecenin Soğuk Caddelerinde
Füruğ Ferruhzad’ın beşinci ve son eseri İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına, ölümünden birkaç ay önce 1966 yılında On Çağdaş Şairden On Eser dizisinde yayınlandı. Bu eserinde de konuşma diline çok yakın bir dil kullanmış olan şairin özgün dili, açıklama yeteneği ve sadeliğiyle birleşince, olağanüstü özellikler gösterir bir hal almıştır. Ölümünden sonra yayımlanmıştır.
İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına
Füruğ, aşkla ilgili bütün değerleri radikal bir biçimde yeniden değerlendirmiştir. Yine de o, iki eşit ve aynı derecede önemli duygu arasında kalmıştır: Suçluluk duygusu ve korkuyla, şehvetli bir vücudun arzuları. Şiirleri yasaklanmışlıklar çölünde birer vaha gibidir. Aşk ilişkilerinde ve sonrasında kendini tanıdığını, tanımladığını söyleyecektir.
Aşk şiirleri yanında yaşamış olduğu dönemin sosyal olayları karşısında hassas bir yaklaşım ve eleştirel bir bakış açısı sergileyen Füruğ, sonuçları açısından kadınlar için birtakım zararlar taşıyan bazı kanunlar ve geleneklerle mücadele içerisine girmiştir. Yer yer isyankar ve kimseyi dinlemeyen bir kadın olarak İranlı kadınların baskı ve zulüm altında hayat geçirmelerini asla kabul edemeyen, gelenekler ve kadınları baskı altında tutmayı amaçlayan kanunlar karşısında başkaldırıyı esas alan aydınlar grubunun bir üyesi olarak şiirini bu alanda bir araç olarak kullanmıştır.
1954’te “Benim arzum, İranlı kadınların özgürlüğü ve onların erkeklerle eşit haklara sahip olmalarıdır. Ben bu ülkede bacılarımın uğradıkları haksızlıkları ve adaletsizlikleri, çektikleri sıkıntıları tamamıyla biliyorum. Bu yüzden eserlerimin yarısını onların sıkıntılarını dile getirmeye, problemlerini tasvir ederek gözler önüne sermeye ayırıyorum.” der.
1967 yılının Şubat ayında, bir sabah kütüphanede Jean d’Arc çevirisine çalışır. Sonra annesine uğrar, stüdyoya gitmek üzere ayrılır. Kendi kullandığı araç ile giderken, bir çocuk servisine çarpmamak için direksiyonu kırınca duvara çarpıp, araçtan dışarı fırlar ve başını kaldırıma vurur. Henüz 32 yaşındaki Füruğ, kaldırıldığı hastanede müdahale edilemeden yaşama veda eder. Din adamları cenaze namazını kılmak istemediği için, cenazesi iki gün bekler. Cenaze namazını bir yazar kıldırır.
Füruğ’un zorla elinden alınan oğlu Kamyar İngiltere’ye mühendis olmaya gönderilse de, bir yıl sonra eğitimini bırakıp resme adar hayatını ve Füruğ’un şiirlerinin peşinden, kayıp annesini resmeder, yeniden ve yeniden var eder. Diğer oğul Hüseyin ise annesinin şiirlerini Almanca’ya çevirir, onu İran’ın sınırlarından çıkaranların en anlamlı üyesi olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder