Ömer Hayyam’ın Hayatı
Asıl adı Hâce İmam Ömer el-Hayyâmî, yahut Hayyâm en-Nîşâburî olan Ömer Hayyâm, 12. yüzyıl Fars topraklarında doğar. 1039 – 1048 yılları arasında Horasan eyaletinin merkezi Nîşâbur’da doğan Ömer Hayyâm, öğrenimini ve hayatının büyük bir kısmını orada ve Semerkant’ta geçirmiştir.
Ömer Hayyam’dan Ders Alınacak 25 Rubai isimli yazımızı da okumanızı öneriyoruz.
Hayyâm kelimesi otağ veya çadır yapımcısı anlamına gelmekle birlikte, onun İran’da yerleşmiş Arap asıllı Hayyâmî kabilesine mensup olabileceği de düşünülmektedir. Ömer Hayyam’ın bu mahlasını içeren rubaileri de söz konusudur.
Khudadad Azara, Omar Khayyam
(Tercümesi: Hayyam! Senin vücudun tamamen bir çadıra benzer. Çadırda Sultan, ruhtur ve onun menzili ahirettir. Ecel hizmetkarı diğer bir menzil için sultan kalktı diye çadırı kökünden yıktı.)
Mimmo Frassineti, Portrait of Omar Khayyam
Kendisine büyük ilgi gösteren Selçuklu sultanlarının, Vezir Nizâmülmülk’ün saraylarında görev yapmaktan hoşlanmayan Hayyâm, bilimsel araştırmalara adanmış sakin bir hayatı seçerek, zaman zaman Semerkant, Buhara, Belh ve İsfahan gibi bilim ve sanat merkezlerinde dolaşmayı tercih etmiştir. Semerkant’ta iken Ebû Tâhir isminde yüksek makam sahibi bir memurun himayesine girmiştir. Hayatının son demlerini Nîşâbur’da geçiren Hayyâm’ın, net bir tarih olmamakla birlikte 1123 – 1132 yılları arasında 85 yaşlarında öldüğü tahmin edilmektedir.
Selçuklu sultanı Melikşah başta olmak üzere, zamanının hükümdarlarından büyük yakınlık gören Hayyam’ın, ünlü devlet adamı Nizamülmülk ve Batınilerin kurucusu Hassan Sabbah’la okul arkadaşı olduğu iddia edilir. Bu fikre karşı çıkanlardan Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri isimli kitabında “Hayyam’ın Nizamülmülk ve Hasan Sabbah ile ders arkadaşı olduğu hakkındaki rivayet, tamamıyla uydurmadır. Nizamülmülk 1017’de doğmuş, 1092’de bir Bâtıni tarafından öldürülmüştür. Hasan Sabbah Alamut’u 1090-1091’de ele geçirmiş, 1124’te ölmüştür.” der.
Suhas Tavkar, Relief Drawing of Omar Khayyam
Bir alim ve filozof olan Ömer Hayyâm, cebir, geometri, astronomi, fizik ve tıpla ilgilenmiş, müzikle uğraşmış, ayrıca adını ölümsüzleştiren rubâîlerini kaleme almıştır. Ali b. Zeyd el-Beyhakî, Hayyâm’ın hafızasının fevkalade kuvvetli olduğunu, dil, fıkıh, tarih ve kıraat sahalarında geniş bilgisi bulunduğunu, matematik, tıp ve diğer ilimlerde eşsiz olduğunu söylerken, Necmeddîn-i Dâye onun hakkında bahtsız bir filozof, Allahsız ve maddeci der.
Hakkında söylenen ve yazılan yorum ve değerlendirmelerin çoğu olumsuz olmasına rağmen, cebir, geometri, astronomi, fizik ve tıp alanlarının yanı sıra özellikle rubâî nazım şekliyle kaleme aldığı manzumeleriyle şöhret bulan Ömer Hayyâm, Fars Edebiyatı tarihinin en fazla irdelenen ve merakla araştırılan simalarından biridir.
Jay Hambidge, At the Tomb of Omar Khayyam
Elbette böylesi bir ismin, Osmanlı dönemi Türk Edebiyatı’nda etkisinin olmadığı düşünülemez. Pek çok Osmanlı şairinin manzumelerinde Ömer Hayyâm’ın kendine yer bulduğu, yaklaşık olarak 16. yüzyıldan itibaren divan şairlerimiz tarafından tanınan, örnek alınan ve ilham kaynağı olarak kabul edilen bir şahsiyet olduğu görülür.
Edmund Dulac, All Are But Stories (The Rubaiyat of Omar Khayyam)
Ömer Hayyam’ın matematik alanında çok önemli bulguları vardır. Cebir, paralel çizgiler teorisi ile orantı ve sayılar teorisinde kendisinden önceki matematikçileri geride bırakarak harf ve işaretlere dayalı teoriler geliştirmiştir. Ömer Hayyam, Risale-i Cebr adlı eserinde Yunan matematikçi Öklid’in kitaplarından bahsettiği gibi, ikinci derece denklemlerin geometrik çözümlerine yer vermiştir.
Hayyam birinci, ikinci ve üçüncü derece denklemleri sınıflandıran ilk kişi olmuştur. Bazı yazarlar, üçüncü derece denklemlerinin Yunanlı bilginler tarafından çözüldüğünü söylerler. Ancak Ömer Hayyam’ın Cebr ve Mukabele adlı eserini ilk kez 1851 yılında yayınlayan Franz Woepcke, eserin giriş kısmında bu varsayımın doğru olmadığını ifade eder ve Yunanlıların eserlerinde cebir ile ilgili herhangi bir ize rastlanmadığından, onların üçüncü derece denklemleri çözdüğü söylenemez der.
(a+b)n ifadesindeki (n) tam sayı olduğu zaman, açınımın katsayılarını ilk defa Ömer Hayyam tablo halinde vermiştir. Ondan altı yüzyıl sonra yaşayan Newton ve Pascal’a mal edilen binom formülünü de kendisi bulmuştur. Hayyam, ayrıca geometride Öklid postülaları (ispat dilmeye gerek duyulmadan doğru olarak benimsenen önerme) üzerine çalışmalar yapmış ve İtalyan Giovanni Girolamo Saccheri’den altı yüz yıl önce Öklid dışı geometrilerin ilk işaretlerini vermiştir.
Ömer Hayyam’ın, gümüş ve altın gibi değerli madenlerin alaşımlarının saflığının ölçülmesi ve yakut, zümrüt gibi değerli taşların saflığının belirlenmesi konusunda da çalışmaları bulunmaktadır. Bu konuda Hayyam’ın da Arşimet kanununa dayalı su terazisi hesap ve tasarım çalışmaları vardır. Ayrıca hava ve iklim değişmeleri ile ilgili olarak meteoroloji konusunda da çalışma ve uygulamalar yaptığı bilinmektedir.
Amit Thakurta, Omar Khayyam – Rubaiyat 1
Ömer Hayyam’ın astronomi alanındaki yoğun çalışmaları, büyük vezir Nizamülmülk’ün tavsiyesi üzerine, onun Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından 1074 yılında saltanatın başkenti İsfahan’a daveti ile başlamıştır. Sarayda müneccimbaşı makamına atanan Hayyam, diğer davetli gökbilimcilerle birlikte kısa sürede İsfahan gözlemevini kurmuş ve 1079 senesinde Celali veya Melikşah Takvimi olarak bilinen takvimi hazırlamıştır. Bu takvime göre 1 yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edilmiştir. Bu takvim günümüzde kullanılan Gregoryen takviminden daha doğrudur. Çünkü Gregoryen takviminde hata yaklaşık 3300 yılda 1 gündür. Hayyam’ın takviminde ise 1 günlük hata yaklaşık 4500 yılda oluşmaktadır.
Hayyam’ın, matematik ve fen bilimleriyle ilgili eserlerini şöyle özetleyebiliriz:
1) Risâletun fi’l-berâhîni ‘alâ mesâili’l-cebri ve’l-mukabeleti (Cebir ve Mukabele Problemlerinin Çözümleri Hakkında Kitap): Hayyam’ın matematik alanında yazdığı en ayrıntılı ve en önemli eseridir. Bu eserin bazı elyazmaları Fransa’da Paris Milli Kütüphanesi, Amerika’da Columbia Üniversitesi Kütüphanesi, Hollanda’da Leiden Kütüphanesi ve İtalya’da Vatikan Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
2) Risâletun fî kısmeti rub’i’d-dâireti (Dairenin dörtte birinin bölünmesi ile ilgili kitap): Dairenin dörtte birinin bölünmesi konusunda Arapça olarak kaleme aldığı bir risaledir.
3) Risâletun fî şerhi mâ eşkele min musâderâti kitâbi Oklidis (Öklid’in eserindeki güç problemlerin açıklamaları hakkında kitap): En az cebir ve mukabele kitabı kadar önemli olan bu risalede (küçük kitap) Hayyam, Öklid’in kitabında bulunan güç problemlerini açıklamaktadır. Bir mukaddime ve üç makaleden oluşan bu risalede, eski Yunan ve son dönem İslam çalışmalarının eksiklik ve yanlışlıklarından da söz etmektedir.
4) Risâletun fi’l-ihtiyâli li ma’rifeti mikdâreyi’z-zehebi ve’l-fıddati fî cismin murekkebin minhumâ (Altın ve gümüşten oluşan bir cismin, oluştuğu bu maddelerin miktarını belirleme ilkeleri hakkında kitap): Arapça olarak kaleme alınan bu eser, Mizânu’l-Hikmeti adıyla da anılmaktadır. Bu risalenin tamamının Hayyam’a ait olup olmadığı konusu kesin olarak bilinmemektedir. Bu eserde, Arşimet’in katı bir cismin kendisinden daha düşük yoğunlukta bir sıvıya daldırıldığında, katı cismin ağırlığının, yerini aldığı sıvının ağırlığı kadar azalacağını belirten ilkesi açıklanmaktadır.
5) el-Kavlu ‘alâ ecnâsi’l-lezî bi’l-erba’a (“Tetrachord” (dörtlü dizi) Hakkında Söz): Müzik konusunda Arapça olarak yazılan bu risalede, frekanslar ve dört noktadan oluşan yarım oktavlık akor hakkında bilgi verilmektedir.
Ömer Hayyam’ın Nişabur’daki türbesi
Ömer Hayyam’dan biri Farsça ve dördü Arapça olmak üzere beş felsefî eser günümüze kadar ulaşmıştır. Hayyam, felsefi eserlerinde iki önemli noktaya değinmektedir. Birincisi, bu eserleri ya bir soruya cevap olarak ya da birisinin isteği üzerine kaleme almıştır. Başka bir ifadeyle Hayyam, felsefi eserlerini, matematik ile ilgili eserlerinde olduğu gibi isteyerek değil, zorunlu olarak yazmıştır. Bu nedenle, Hayyam’ın matematikçilik yönünün felsefecilik yönünden üstün olduğu söylenebilir.
1) Tercume-i Hutbetu’l-Ğerrâ-yi İbn Sinâ (İbn Sina’nın Hutbetu’l-Garra Adlı Eserinin Çevirisi): Hayyam, İsfahan’da bulunduğu sırada bazı dostlarının isteği üzerine İbn Sina’nın Hutbetu’l-Garrâ adlı eserini Farsça’ya çevirmiştir. İbn Sina’nın bu eseri, Tanrı’nın tek oluşu ve yaratılış konularını ele almaktadır.
2) Risâletun fi’l-kevni ve’t-teklîfi (Yaratılış ve insanın kulluk görevleri hakkında kitap): Hayyam, 1080 yılında Arapça olarak kaleme aldığı bu risalede, Fars bölgelerinden birisinin kadısı ve aynı zamanda İbn Sina’nın öğrencisi olan İmam Ebû Nasr Muhammed bin Abdurrahîm Nesevî’nin sorularına cevaplar vermektedir. Kaynaklardan anlaşıldığına göre Hayyam bu tarihlerde Şiraz’da Fars Kadılar Kadısı Ebû Tâhir’in yanında bulunuyordu.
3) Zaruretu’t-Tezâddi fi’l-’âlemi ve’l-cebri ve’l-bekâ’i (Dünya, zorunlu kadercilik ve ebedîlikteki zıtlıkların mecburi oluşu): Risâletun fi’l-kevni ve’t-teklîfi’nin devamı niteliğinde olan bu eser, Ebû Nasr Muhammed bin Abdurrahîm Nesevî’ye hitaben Arapça olarak kaleme alınmıştır. Ebû Nasr, Hayyam’ın önceki eserinde kendisine verdiği cevaplar doğrultusunda üç felsefi meseleyi ortaya atarak bu konudaki görüşlerini sormaktadır.
4) Risâletun fi’l-vucûd (Varlık hakkında kitap): Eserin sonundaki sözlerden anlaşıldığına göre bu eser de Risâletun fi’lkevni ve’t-teklîfi”nin devamı olup Kadı Ebû Nasr Muhammed bin Abdurrahîm Nesevî’ye hitaben yazılmıştır.
5) Risâletu’z-ziyâi’l-‘akl’i fi’l-‘ilmi’l-kullî (Küllî ilimlerde aklın nurları): Varlık ve Tanrı’nın özelliklerinden söz eden bu eser, Risâletun fi’l-vucûd’un devamı gibi görünmektedir.
6) Risâle der ilm-i külliyât-i vücûd (Varlıkla ilgili bilimler hakkında kitap): Hayyam’ın felsefi konularda Farsça olarak kaleme aldığı tek eserdir. Hayyam bu eseri, İsmaililer tarafından öldürülünceye kadar Sultan Sencer’in vezirliğini yapan Ebu’l-Feth Muzaffer bin Nizâmülmülk’ün isteği üzerine kaleme almıştır.
7) Risâletu cevâben li-selâsi mesâilin (Üç mesele için cevaplar kitabı): Bu eser, Abdulcebbâr Moşkevî’nin evrendeki zorunlu çelişkilerin çözümü konusunda Hayyam’a sorduğu üç felsefi soruya cevap olarak kaleme alınmıştır.
8) Risâle der keşf-i hakikat-i Novrûz (Nevruz gerçeğinin ortaya çıkarılması hakkında kitap): Farsça olarak kaleme alınan bu eserde, dünyanın güneşin etrafındaki dönüşünün 365 gün 6 saatte tamamlandığı, yılın tamamlandığı bu günü, yaklaşık 2500 yıl önce Kral Cemşid’in tespit ettiği ve ona Novruz adını vererek kutlamalar yaptığı, ilk İran kralı Keyumers’in tahta geçince insanların zamanı anlayabilmeleri için yılın ay ve günlerine isim konulmasını istediği ve böylece yılın başlangıcından itibaren meleklerin sayısına göre 12 aya bölünerek adlandırıldığı ve günlere isim verildiği, astronomiden faydalanılarak anlatılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder