Ağaçlar Ne Hissederler? Nasıl İletişim Kurarlar?
Bilimsel araştırmalar, ağaçların birbirleriyle iletişim halindeki sosyal varlıklar olduklarını ve ormanların gördüklerimiz ve bildiklerimizin çok ötesinde bir yaşam barındırdıklarını ortaya koyuyor.
British Columbia Üniversitesi’nden Profesör Suzanne Simard, en eski sosyal ağın yeraltındaki mantar ağı olduğunu ve ağaç kökleri ile mantar ağının alışveriş halinde olduğunu dile getiriyor. Dünyanın dört bir yanında bulunan ormanlarda ağaçların yaşayabilmelerini, ağaç kökleri ile mantar ağının alışverişi sayesinde olduğunu anlatıyor Simard: “Yerin altında ağaçları birbirine bağlayan, iletişim kurmalarını ve ormanın tek bir organizma gibi davranmasını sağlayan sonsuz biyolojik patikaların olduğu bambaşka bir dünya var. Ormanlar da insan aileleri gibi. Araştırmamda, orman ağlarının aynı bizim nöral ağlarımız ve sosyal ağlarımız gibi organize olduğunu keşfettim.”
Simard’a göre, toprağa düşen ağaç tohumu filizleniyor ve toprağa uzanan kökleriyle, bağlanmak istediği mantar ağına kimyasal sinyaller gönderiyor. Mantar da kendi sinyalleriyle yanıt veriyor. Ağaç, fotosentez sayesinde elde ettiği karbonu, fotosentez yapamayan mantara, mantar ise ağacın gereksinim duyduğu besinleri ve suyu ağacın köklerine iletiyor. Mantar toprak içinde büyürken, bitkiyle bitkiyi ve ağaçla ağacı birbirine bağlamaya başlıyor, ta ki bütün orman birbirine bağlanıncaya dek.
Fotoğraf: Ron Dahlquist
Ağaçların bir aile gibi davrandıklarını ana ağaçların kendi fidelerine daha çok sinyal gönderdiği olduğunu ifade eden Suzanne Simard, ağaçların kendi türlerini tanıdıklarını ve kendi nesilleri olan küçük ağaçlara da tecrübelerini aktardıklarını anlatıyor: “Anlaşıldı ki, onlar sadece karbon dilinde değil, aynı zamanda azot, fosfor, su, savunma sinyalleri, allel kimyasalları ve hormonlar dilinde konuşuyorlardı. Bu ağ o kadar yoğundur ki tek bir ayak izinin altında yüzlerce kilometresi bulunabilir. Bu bir tür internet gibi çalışır. Ve ağaçlar konuşurlar.”
Fotoğraf: Veronika Pinke
Mesleğine tutkuyla bağlı bir ormancı olan Peter Wohlleben, bir gün ormanda yaklaşık 400 yıllık bir çalı kökünün hala canlı olduğunu görünce, ağaçların gizli yaşamını fark eder. 400 yıl önce kesilmiş bu ağacın, civardaki ağaçların köklerinin besin göndermeleri sayesinde yaşamaya devam ettiğini anlar. Ağaçların yalnızca bizlere oksijen ve kereste sağlayan organik robotlar olmadığını söyleyen Wohlleben, hem bilimsel araştırmalar hem de kendi gözlemlerinden yararlanarak, Ağaçların Gizli Yaşamı: Ne Hissederler; Nasıl İletişim Kurarlar? Sırlarla Dolu Bir Dünyada Keşifler adlı kitabını yazar.
Fotoğraf: Carlos Gotay
Bir kayın ağacının, yanındaki arkadaşı bir başka kayın ağacının günışığını kesmemek için dallarını diğer yöne çevirdiğine tanık olduğuna tanık olduğunu söyleyen Peter Wohlleben, kitabında ağaçların, kokular, kökler ve kök uçlarındaki mantarsı ağlar aracılığıyla haberleştiğini yazıyor. Bu mantarsı şebekeye, Wood-Wide-Web deniyor.
Mantarlar habercilik görevleri nedeniyle, ağacın ürettiği besinden kendilerine pay alıyor. Wohlleben kitabında bir ağacın, kendisinden metrelerce uzaktaki başka ağaçlarla bağlantı kurmasını sağlayan ve tıpkı bir otoyol gibi uzanan bu ağ sisteminin, hem maddeleri hem de iletişim sinyallerini ulaşmasını mümkün kıldığını yazıyor. Bu sistem sayesinde, gövdeleri ve dalları son derece büyük yetişkin ağaçlar, yeni fidelere karbon desteği gönderiyorlar. Üstelik, kuraklık ya da gölgede kalmak gibi herhangi bir sebeple daha da fazla karbona gereksinim duyan fidelerin yardımına, yine bu yetişkin ağaçlar yetişiyorlar. Yani ağaçlar bir aile gibi davranıyor ve zor durumda kalan bir başka ağaca yardım ediyorlar.
Fotoğraf: Roeselien Raimond
Wohlleben, kitabında ağaçların bilgi paylaştıklarını, yardımlaştıklarını, arkadaşlık kurduklarını, birbirlerine elektriksel sinyaller göndererek tehlikelere karşı uyarabildiklerini yazıyor. Ağaçların besin ve bilgi alışverişi yaptıkları yeraltı ağının ortak bir direnç mekanizması gibi çalıştığını belirten araştırmacılar, tıpkı insanların kullandığı internette olduğu gibi, bu ağda da karanlık bir taraf olduğunu dile getiriyorlar. Çünkü araştırmalara göre, bazıları çevrelerinde istemedikleri bitkileri salgıladıkları kimyasallarla yok etmeye çalıştıkları siber saldırılarda bulunabiliyor ya da komşusunun besininden çalabiliyorlar.
Fotoğraf: Kilian Schönberger, Polonya’da bulunan Eğri Orman
Polonya’nın kuzeybatısında Gryfino isimli küçük bir kasabada yaklaşık 400 adet çam ağacından oluşan küçük sayılabilecek bir koru. Bu ağaçlar 1930-1934 yılları arasında, Almanların yönetimindeki Pomeranya bölgesinde 1.7 hektarlık alana dikilir ve yaklaşık 8-10 yıl sonra ise, bilinmeyen bir nedenle 90 derece eğim kazanmaya başlar. Hatta daha sonra ekilen yeni fidelerde bu şekilde eğimli büyümeye devam eder. 80 yaşındaki eğik ağaçlar yaklaşık 15 metre uzunluğa sahipler; ancak araştırmacılar bu yaşta olan bu tip ağaçların boyunun daha uzun olmaları gerektiğini söylüyor. Eğri ağaçlar hakkında araştırmalar yapan bilim adamlarının emin olabildiği tek konu ise, bu duruma kesinlikle insan ya da bir makinenin neden olmadığı.
Fotoğraf: Rob Visser
Bir kilometrekare orman yaklaşık 10 bin kilo oksijen üretiyor. Kozalaklı ormanlar havadaki mikropların miktarını belirgin ölçüde düşürüyor. Ağaçların salgıladığı fitonsidler ise bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Japonya’da 1982 yılında ulusal sağlık planına alınan tedavilerden biri de Shinrinyoku, yani Orman Banyosu.
2004’ten 2012’ye kadar süren, ormanda olmanın psikolojik ve fizyolojik etkileri üzerine yapılan bir araştırmanın sonucunda, ormana, yeşil alanlara, korulara ziyaretlerin sağlığımıza faydası kanıtlanır. Stres hormonunun üretimini azalttığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, tansiyonu düşürdüğü, kalp atışını yavaşlattığı, depresyon etkilerini azalttığı anlaşılmış.
Fotoğraf: Eduard Gorobets
Peter Wohlleben’in yazdığı, Ağaçların Gizli Yaşamı: Ne Hissederler, Nasıl İletişim Kurarlar? Sırlarla Dolu Bir Dünyada Keşifler (Das geheime Leben der Baeume) adlı kitabından alıntılar:
“Ağaç neden bu kadar sosyal bir varlıktır? Neden kendi türüyle gıda paylaşmak suretiyle rakiplerini besler? Sebep, insan toplulukları için geçerli olanla aynıdır çünkü birlikte çalışmanın faydaları vardır: Bir ağaç tek başına orman olmadığı gibi yine tek başına istikrarlı bir yerel iklim oluşturamaz. Rüzgara ve hava durumuna karşı korumasızdır. Ancak birçok ağaç, hep birlikte, aşırı sıcak ve soğuğu hafifleten bir ekosistem yaratabilir, bol miktarda su depolayabilir ve yine bol miktarda nem üretebilir. Ağaçlar bu korumalı çevrede uzun süre yaşayabilir. Bu hedefe ulaşabilmek için, topluluk ruhu her ne pahasına olursa olsun devam ettirilmelidir. Eğer her ağaç yalnızca kendisi ile ilgilenseydi, pek çoğu ileri yaşını göremezdi. Sürekli ölümler üst bölümlerde geniş boşluklar oluşmasına sebep olur ve bunun sonucunda fırtınaların ormanın içine girerek daha fazla ağacı devirmesi kolaylaşırdı. Yaz sıcağı orman zeminine ulaşır ve onu kuruturdu. Sonuçta ağaçların tümü bunun bedelini öderdi.”
Fotoğraf: Helena Georgiou
“Her ağaç topluluk için önemli ve mümkün olduğunca hayatta tutulmaya değerdir. Dolayısıyla hasta bireyler bile, iyileşene kadar desteklenir ve beslenir. Belki bir dahaki sefere roller değişip, bugün destek olan ağaç o gün yardıma muhtaç kalacaktır.”
“Anlaşılan, zayıf üyelerini kaybetmek bir ormanın işine gelmemektedir. Öylesi bir durumda, ormanın loş ışıklı ve yüksek nemli hassas mikro iklimini bozacak aralıklar oluşurdu. […] RWTH Aachen Üniversitesi öğrencisi Vanessa Bursche, bozulmamış kayın ormanlarındaki fotosentez hakkında inanılmaz bir şey keşfetmiştir. Görünüşe bakılırsa, ağaçlar öylesine senkronize olmaktadır ki, hepsi eşit başarılar göstermektedir. Ve bu, beklenen bir şey değildir. Her kayın ağacı farklı bir yerde durmaktadır. Toprak, taşlı veya gevşek olabilir, bol miktarda su tutabildiği gibi, tamamen çorak da olabilir ve şartlar birkaç metre içinde bile oldukça farklılık gösterebilir. Buna uygun olarak her ağaç farklı büyüme şartlarına sahiptir; dolayısıyla, her ağaç daha hızlı ya da daha yavaş gelişir ve daha çok ya da daha az şeker ya da odun üretir.”
Fotoğraf: Bernd Brügging
“Araştırma sonuçlarını bu kadar şaşırtıcı kılan da budur. Ağaçlar zayıf ve güçlü taraflarını kendi aralarında eşitler. İnce veya kalın, aynı cinsten her ağaç, ışık sayesinde aşağı yukarı eşit miktarda şeker üretir. Bu dengeleme yeraltında, köklerde meydana gelmektedir. Aşağıda kesinlikle canlı bir alışveriş sürmektedir. Şekeri fazla olan şeker verir; fakir olan destek alır. Mantarlar bir kez daha iş başındadır. Devasa şebekeleri, muazzam bir dağıtım mekanizması işlevi görür. Bu biraz da, toplumdaki herhangi bir bireyin diğerlerinden çok geride kalmamasını sağlayan sosyal yardım sistemlerine benzer.”
“Eğer sözde rakiplerinden kurtararak tekil ağaçlara “yardım” ederseniz, geride kalan ağaçlar tek ağaca dönüşür, komşularına boş yere mesaj gönderir, zira geride çotuklar dışında bir şey kalmamıştır.”
“Artık her ağaç kendi başına iyi kötü idare etmektedir. Üretkenlikte büyük farklılıklar açığa çıkacaktır. Bazı fertler, adeta gövdelerinden şeker fışkırana kadar, deli gibi fotosentez yapacaktır. Nihayetinde sağlam ve iyi büyüyecektir bunlar ama uzun yaşayacağı söylenemez. Çünkü bir ağaç yalnızca kendisini çevreleyen orman kadar güçlü olabilir.”
“Ağaçlar olağanüstü şartlarda büyüyebilir mi? Evet, büyümelidir! Bir tohum ağaçtan düştüğünde, konduğu yeri, sadece esen rüzgar veya bir hayvan değiştirebilir. Bahar gelip de filizlendiğinde, artık zar atılmıştır. O andan itibaren fide, ömrünün geri kalanı boyunca bu küçük toprak parçasına bağımlıdır ve hayatın sunduğu her şeyi kabullenmelidir.”
“Kök, yerin üstünde büyüyen şeyden kesinlikle çok daha belirleyici bir etmendir. Ne de olsa, bir organizmanın hayatta kalışı köke bağlıdır. İklimsel şartlardaki şiddetli değişimlere karşı koyan yine köktür. Tekrar tekrar yeniden gövde büyüten de köktür. Asırlık tecrübeler kökte depolanır ve ağacın bugüne ulaşmasını bu tecrübe sağlar.”
“Kent mikro iklimi, ısıyı depolayan asfalt ve betondan şiddetli biçimde etkilenir. Ormanlar sıcak yaz geceleri kendilerini serinletirken, sokaklar ve binalar gün içinde emdikleri ısıyı yayarak sıcaklıkları yüksek tutar. Yayılan ısı, havayı aşırı kuru hale getirir. Bunun yanı sıra, hava egzoz dumanıyla doludur.”
Fotoğraf: Peter Holme
“Kabuğunu ağırlıklı olarak savunma bileşimlerinden meydana getiren bir ağaç, devamlı tetikte demektir. Böylesi bir ağaçta büyüme ve iyileştirme bileşimleri arasında dikkatle ayarlanmış bir denge bulunmaz. Bunun yerine, her yerde son sürat savunma kalkanları inşa edilir. Neden tüm ağaç türleri bunu yapmaz? Olası saldırganlara, ilk ısırıklarını alır almaz son nefeslerini verdirtecek şekilde, saldırılara karşı baştan aşağı hazırlıklı olmak mantıklı değil midir? Sosyal gruplar halinde yaşayan türler bu seçeneği değerlendirmez, çünkü her fert, ihtiyaç anında kendisine göz kulak olacak, yaklaşmakta olan tehlikeyi haber verecek ve hasta ya da sıkıntılı olduğunda onu besleyecek bir topluluğa aittir. Savunma bütçesini kısmak, enerji tasarrufu sağlar; ağaç da bu enerjiyi odun, yaprak ve meyve üretmek için kullanabilir. Hayatta kalmak için tamamen kendine yeter olması gereken huş ağaçlarında durum farklıdır. Ama onlar da odun büyütür (ve bunu gerçekten çok daha hızlı yapar) ve onlar da üremek ister. Tüm bu enerji nereden gelmektedir? Bu tür ağaçlar, bir şekilde diğerlerinden daha verimli fotosentez yapıyor olabilir mi? Hayır. Görünüşe bakılırsa bu türlerin sırrı, kaynakları aşırı kullanmasıdır. Huşlar hayat boyu acele eder, kazandıklarından çok harcar ve nihayetinde rezervlerini yitirir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder