28 Mayıs 2021 Cuma

Bîrunî Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Bîrunî Kimdir? Hayatı ve Eserleri




Ebu’r-Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî’nin 973 yılında, Harezm’de ( günümüzde İran, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan sınırları içinde yer alır) doğduğunu kendi satırlarındaki ifadeler aracılığıyla biliyoruz. Ancak Bîrûnî’nin gerçek doğum yeri hakkında birçok farklı görüş bulunur. Bazı yazarlar milliyetçi eğilimlerden etkilenmiş gibi görünse de, karışıklığın asıl sebebi genellikle “el Bîrûnî” nisbesidir. Nisbe: Bir kabile, yer, mezhep veya mesleğe mensubiyeti veya ilişkiyi ifade eder.

Bu durum tarihçileri Bîrûn isminde bir yer aramaya yöneltmiştir; fakat ismin “şehir dışından bir kişi” (yani bir göçmenin veya şehrin dış mahallelerinde yaşayan birisinin oğlu) veya şehrin “Şehr Berûnî” (dış şehir) olarak bilinen bölgesinden bir kişi anlamına gelmesi muhtemeldir. Modern dönem tarihçilerinin bazılarının ifade ettikleri gibi Bîrûnî’nin, Aral gölünün güney sahilindeki küçük bir devlet olan Harezm’in o dönemdeki başkenti Kâs’da (bugünkü KaraKalpak Özerk Cumhuriyeti’nde) doğduğu da düşünülür. Her ne kadar Kâs yakınlarında doğduğuna ilişkin ayrıntılı bir bilgi ne kendi eserlerinde, ne de diğer Ortaçağ yazarlarının eserlerinde mevcut olmasa da.

Çağın Ötesi Bir Deha

Bîrûnî’nin eserlerinde, ailesine ve etnik kökenine ait herhangi bir bilgi olmadığı gibi, Ortaçağ biyografi, coğrafya, tarih ve diğer alanlarda yazan alimlerin kitaplarında da böyle bir bahis yoktur. Bîrûnî, günümüze ulaşan son eseri olarak bildiğimiz Kîtâbû’ s-Sâydele isimli eczacılık kitabında çocukluğu ve gençliğine dair şöyle der: “Çocukluğumdan beri yaşıma ve durumuma göre ilimler ve sanatları öğrenmeye aşırı istek duyan bir mizaca sahibim. Buna tanıklık etmek üzere bir olay aktarabilirim: Memleketimize gelen bir Rûmî’ye [Romalı] taneler, tohumlar, meyveler, otlar ve benzer şeyler getirdiğimi ve bunların Rumca isimlerini sorup verdiği cevapları yazdığımı hatırlarım.

Bir başka kayıt ise Yâkut el-Hamevî aracılığıyla bizlere ulaşan Bîrûnî’nin, ebeveynlerine atıfta bulunduğu bir şiiridir.

Vallahi bilmiyorum nesebimi hakkınca
Çünkü dedemi doğru bilgiyle bilmiyorum
Babamı bilmiyorsam dedemi nasıl bileyim?
Aslına bakarsan ben yaşlı ve edepsiz bir Ebû Leheb’im
Annem de bir hammaletü’l-hateb’di”   

Ancak bu gerçeği yansıtan bir şiir midir? Üstadın eserlerine yansıyan kimliğinden edindiğimiz kanaat odur ki; bu konular öncelik verdiği şeyler arasında değildi. Muhtemelen bu şiir gerçeğin bir ifadesi olmaktan ziyade, kendisi için  yazan bir şaire verdiği mesajdı; soy ya da ana-baba ile övünmenin gereksiz ve nahoş bir özellik olduğunu vurgulamak istemiş, annesini odun taşıyan biri olarak tanımlamış. Belki de tam da bu yüzden, kitaplarında ana dili ve etnik kimliğini hiçbir şekilde ifade etmemiştir.

Bîrûnî Rus Pulu

Bîrûnî’yi hanedanlık sarayında yetiştirenin matematikçi, astronom Ebû Nasr Mansûr b. Ali b. Irak Cîlânî olduğu anlaşılıyor. Zaten Bîrûnî, Ebû Nasr Mansûr’dan hocam (ustazî) diye söz eder. Bîrûnî’nin kabiliyeti daha küçük yaşlarda Ebû Nasr Mansûr tarafından keşfedilir ve Ket Saray’ı kapıları çocukluk çağında ona açılır. Mansûr’un onu “bir fidan gibi yetiştirdiği” dile getirilir.

Bîrûnî, Ebû Nasr Mansûr’a övgü içeren bir kaside yazmıştır:

Zamanımın çoğunu, onların lütufları altında yüksek mevkilerde bulunarak geçirdim.
Âl-i Irâk beni sütleri ile besledi ve onlardan Mansûr temellerimi attı.

Bîrûnî’nin, Harezm yıllarına ilişkin olarak, hanedanlarının himayesinde, onların saraylarında kendisine ayrılan mekanlarda çalıştığını söyleyebiliriz. Nitekim, Yâkūt el-Hamevî’nin aktardığı bir kaside de, ömrünün çoğunun “nimet gölgesinde”  ve “yüksek makamlarda” geçtiği yazılıdır. Çağdaşı Ebu’l-Feth el-Bustî tarafından, Bîrûnî’nin ağzından yazılmış bir kaside de ise Harezm’de ve diğer yerlerde himaye gördüğü hanedanlardan  sırasıyla söz edilir.

Bîrûnî Pulu

Bîrûnî, 990’da henüz 18 yaşındayken Harezm’de, yeryüzünün enlemini inceler, ay gözlemi yapar. 22 yaşında iken Batı Harezm, Doğu Harezm’in saldırısına uğrar ve Batı Harezm sülalesinin egemenliği sona erer, rasathane yıkılır. Bunun üzerine korkulu günler geçirdiğini, bir süre gizlenmek zorunda kaldığını, kendisine yeni bir yurt aramaya koyulduğunu, bir ara şansını Tahran civarındaki Rey şehrinde Büveyhîler yanında denedikten sonra Cürcan’da (Günümüzde İran’ın Gülistan eyaletinde yer alır.) Ziyârîler hükümdarı Kâbûs Vüşmgir’in yanına gidip orada uzun süre kaldığını görüyoruz.

Trigonometri ile astronomi ve matematiksel coğrafya alanlarındaki bazı çalışmalar ve bu konuların gelişimindeki adımların ayrıntılarıyla saptanmasının hakim olduğu, Âsâru’l-Bâkiye ‘ani’l-Kurûni’l-Hâliye isimli çok önemli eserini burada tamamladığı düşünülür. Zaten eserini Sultan Kâbûs’a ithaf eder.

Kitabı, çeşitli toplumların kullandıkları takvimler hakkında ve dini günlerin, bayramların ve ibadet vakitlerinin tespiti konusunda kendisinden bilgi istenmesi üzerine yazar. Kitapta, daha önce hiç kimsenin detaylı bilgi vermediği gün, ay ve seneler, Pers, Soğdiyan, Yahudi, Süryani, Arap vb çeşitli milletlere ait takvim bilgileri, tafsilatlı cetveller, yer küre hakkında bilgiler bulunur. Ayrıca tabiat ve beşeri tarih ile ilgili bilgileri de içerir.

Bîrûnî Minyatürü

Kendisinden yedi yaş küçük olan Îbn Sînâ ile fizik ve astronomi konularını içeren mektuplaşmaları da, Kâbûs’un sarayında bulunduğu dönemde olduğu düşünülür. Bîrûnî, İbn Sînâ’ya on soruluk bir mektup yazmış, o da cevaplamıştır. Bu mektuplar sayesinde, dönemin iki önemli bilim insanının fikirleri hakkında pek çok bilgi günümüze ulaşmıştır.

Bîrûnî’nin Yedinci Sorusu: “Aristo yönleri ve yönlerin belirlenmesini anlatırken sağın her cisınin hareket başlangıcı olduğunu zikretmiş sonra da işi tersine döndürüp şöyle demiştir: “Semanın hareketi doğudandır; çünkü doğu sağdır.” Bu tersine döndürme caiz değildir ve kısır döngüye götürür.”

Îbn Sînâ’nın Cevabı: “Aristo feleğin (yerküre) hareketinin doğudan olduğu kararına doğu sağ olduğu için varmamıştır. Aksine hareket doğudan belirdiği için doğuyu sağ yön kabul etmiştir. Hayvanın hareketi sağdan olur. Hareket halindeki felek de onun inancına göre canlıdır. Bu itibarla o, doğunun feleğin sağı olması gerektiğini söylemiştir. Aklı başında olan birinin feleğin doğudan hareket ettiğini sadece akla dayanarak saptamaya çalışması imkansızdır. Bu şüphe götürmez birşeydir. Çünkü feleğin hareket başlangıcı daima doğudur. Aksine Aristo feleğin sağ yönünün yerini tesbit ettikten sonra ona dayanarak feleğin sağ yönünün mahiyetini belirtmek istemiştir.”

Bu sorunun cevabına Bîrûnî’nin İtirazı: “Doğuyu, feleğin sağı olarak kabul ettiğin takdirde herhangi bir yerin doğu oluşu başka bir yerin de batı olmasını gerektireceğinden, felek bütünüyle aynı zamanda sağ ve bütünüyle aynı zamanda sol olur. Oysa bu durumda kalan bir şeyin anlam bakımından zıt iki isimle adlandırılması doğru değildir.”

Tıp-îbn Sînâ

Îbn Sînâ

Aşağı yukarı 30 yaşındayken, 1003 ya da 1004 yılları sırasında tekrar Harezm’e döner. Burada, Sultan Me’mûn bin el Me’mûn’un tarafından kurulan, Sıvanu’l-Hikme isimli bilim akademisinde Îbn Sînâ ve Îbn Miskeveyh’le beraber derslere girer. Bîrûnî, yedi yıl Harzemşahlara alim, diplomat olarak hizmet eder.

Harezm’in, 1017 yılında Gazneli Mahmud tarafından istilası ile Harezm’den ayrılır. Gazneli Mahmud, ülkenin elitlerini, Bîrûnî de dahil olmak üzere başkenti Sicistan’a (bugünkü Afganistan) götürür. Gazne’de, Bîrûnî’nin bilimsel çalışmaları ve değeri doruğa çıkar.

Birûnî’nin üç hocası Abu’l-Wafa’ al-Büzacanı, al-Huğandı ve Abü Nasr b. irâq birbirlerinden ayrı olarak, sferik üçgenin hesaplanmasını bulurlar. Birûnî, bu buluşlara dayanarak, sferik trigonometriyi müstakil bir disiplin olarak kurar. O zamanına kadar boylam derecelerini bulmak için uygulanan metod, aynı ay tutulmasının iki farklı yerde ölçülmesiyle olan zaman farkı idi. Bu büyük hatalara sebep oluyordu. Birûnî ise boylam farklarını bulmak için iki yerin enlemlerini ölçüyor, aralarındaki mesafeyi arşınlıyor, sferik trigonometri metodu ile boylam farkını, yani iki meridyen dairesinin arasındaki açının büyüklüğünü hesaplıyordu.

O, bu metodu Gazne ile Bağdat arasında uygular. Adamlarını, aletlerini ve büyük çapta bir yarım küre alarak; 2000 kilometrelik yolu gidiş ve dönüşte arkada bırakarak gerçekleştirir. Böylelikle o kadar yerin enlem-boylam derecelerini bulur; onun bu sonuçlarını bugünkü değerlerle karşılaştırırsak şehirler arasındaki hata 6’ ila 45’ dakika arasında değişir. Bu sonuçtan daha iyisine Avrupa ancak 19.-20. yüzyılda ulaşılabilir.

Topkapı Sarayı Kütüphanesi III. Ahmed Koleksiyonu, Biruni  el-İstî’âb

Topkapı Sarayı Kütüphanesi III. Ahmed Koleksiyonu, Biruni  el-İstî’âb

Bîrûnî’nin, zamanımıza ulaşan eseri El Kanûnû’l Mesûdî’de, dünyanın büyüklüğü, yarıçap uzunluğu, çevre uzunluğu ve bir derecelik meridyen yayının uzunluğunu hesaplamıştır. Dünyanın yarıçapı konusunda, çok az bir hata payı ile bugün bilinen değere çok yakın bir sonuç elde etmiştir.

Bu hesaplamalara esas oluşturan hipotezi, ufuk derinliği teorisi olarak tanınır. Bu teorinin esası, “H yüksekliğindeki bir dağ, ufuk düzlemi ile deniz ufuk düzlemi arasında yapılan bir gözlemin, yatay ile ufuk arasında ölçülen bir a açısı, dünyanın merkezinde oluşan beta açısına eşittir” düşüncesine dayanır.  Bu eserinde, yerin günlük hareketinin olabileceğine değinir, ancak yerkürenin büyüklüğü nedeniyle bu hareketin çok hızlı olması gerektiğini bu durumda da yeryüzündeki her şeyin uzaya savrulacağını düşünerek, “O halde dünya değil gök kürenin dünya etrafında dönmesi gerekir” düşüncesine kapılır. Fakat, Mesûdî fî’l Heyetî ve’n Nücûm adlı eserinde dünyanın bir rotasyonu ve güneş etrafında dönmesi olabileceğini tartışmıştır.

Bîrûnî Ve Astronomi (1)

Bîrûnî, Istîâbü’l-vücûhi’lmümkîne adlı eserinde 9. yüzyıl başlarına kadar geliştirilmiş çeşitli usturlap (astronomi ölçümlerinde kullanılan ölçüm cihazı) türlerini açıkça tanımlamıştır. Ayrıca bir usturlabın inşaasını, ayrıntılarıyla teknik olarak ele alıp, açıklamıştır. Bîrûnî, bir iki kuşak öncesinden yapılmaya başlayan astronom aletlerinin, boyutlarını büyütme işleminin yanında bunların hassaslıklarını artırma yollarını aramayı dener. Ayrıca kitabında Hukk el-Kâmer (Ay Kutusu) adı altında mekanik astronomik bir takvim tarif eder. Bu takvim Güneş’in ve Ay’ın yaklaşık konumunu tespit etmek için kullanılmıştır.

Bîrûnî Ve Haritası

Bîrûnî tarafından hazırlanan harita, 1029

Bîrûnî’nin büyük bir başarıyla ele alıp derinlemesine araştırdığı konudur coğrafyadır. Matematiksel coğrafya alanındaki çığır açıcı araştırmaları yanında, ülkeler coğrafyası ile beşeri coğrafya konularında da pek çok materyal toplayıp bunları birbirlerine bağlayarak sistemleştirmeye çalışmıştır. Coğrafya alanında yazdığı kitapların hiç biri bugün elimizde bulunmuyor. Ancak Bîrûnî’nin elde bulunan muhtelif kitaplarındaki coğrafi bilgiler taranınca onun bu alandaki derin bilgisi ve başarılı incelemeleri, açık bir şekilde görülebilmektedir.

Bîrûnî, tutulma düzlemi eğimi ve birçok şehrin coğrafi yerlerini belirlemek için çalışmıştır. Coğrafi konum belirleme çalışmalarının ilkini Harezm’de çok gençken yaptığını, yılını tam hatırlayamadığını, fakat bunun 17 yaşına muhtemelen 990 yılına rastladığını yazar.

Tutulma düzlemi veya ekliptik: Dünyanın güneş çevresinde izlediği yörüngenin içinde bulunduğu düzlemdir. Önce Bîrûnî ve yüzyıllar sonra Kopernik tutulma düzlemi eğiminin sabit olup olmadığı konusunu incelemişler; her ikisi de bu maksatla kendilerinden önce bu açı için tespit edilmiş değerleri, yani rasat ve ölçü sonuçlarını kıyaslama yoluna gitmişlerdir. Bu araştırmaları sonucunda Bîrûnî bu eğimin sabit olduğu, ölçülerde karşılaşılan birtakım küçük farklılıkların gözlem yanılmalarının sınırları içinde kaldığı, bu sınırları aşan farkların ise kusurlu aletlerden ve hatalı rasatlardan ileri geldiği yargısına ulaşır.

Kopernik’e gelince, bu gibi rasat sonuçlarına bakarak tutulma düzlemi eğiminin sabit olmayıp zamanla değiştiğine karar verir. Böylece, bu konuda Kopernik’in yanıldığını, Bîrûnî’nin  ise isabetli bir karar vermiş görüyoruz. Hatta Kopernik bu yüzden sistemine birtakım geometrik ve kinematiksel tertipler ilave etse de; sonrasında gerekli olmadığı görülerek terk edilmiştir.

Bîrûnî Ve Takvim Çizimi

Bîrûnî, matematiksel coğrafyanın kurucusu olarak karşımıza çıktığı Taḥdîdü Nihâyâti’l-Emâkin li-Taṣḥîḥi Mesâfâti’l-Mesâkin adlı eserinde anlattığına göre;  yaklaşık on arşın çapında bir yarımküre hazırlayarak bunun üzerine çeşitli ülkelerin coğrafyasına ilişkin bilgileri gerek mevcut kitaplardan ve gerekse kendi elde edebildiği verilere dayanarak işaretleyip yerleştirmiştir. Kendi ifadesiyle, çok para ve gayret sarfıyla ve türlü yollardan, görgü tanıklarından çeşitli yerler ve şehirlerle aralarındaki mesafeler hakkında topladığı bilgileri dikkatle karşılaştırıp, eşleştirdikten sonra yarımküre üzerine bunları işlemiş. Böylelikle birçok yerin enlem ve boylamlarını çok pratik bir şekilde belirleme yoluna gitmiştir. Bu yolda çektiği sıkıntının, “Nuh’la Lut’unkileri bile geride bıraktığını ve bu sebeple Tanrı mağfiretine onlardan sonra gelmek ve üçüncü sırada yer almak üzere hak kazanacağını umduğunu” söyler.

Bu coğrafi konuma ilişkin verileri ayrıca da kaydettiğini, fakat başına gelen felaket sırasında bütün bu materyali kaybettiğini söyler. Bu olay Batı Harezm’in, Doğu Harezm saldırısıdır. İlkin gizlenip izini kaybetmeye zorladığını, sonra da yerini yurdunu bırakıp kendine sığınacak bir yer aramak zorunda kaldığını, bundan sonra da bir süre mali sıkıntı çektiğini, kendisini toparlayıp işlerini yoluna koymasının da öyle pek kısa bir sürede gerçekleşmediğini biliyoruz.

Bîrûnî Takvim Çiziminden Bir Kesit

Bîrûnî’nin Takvim Çalışması

Bîrûnî’nin Kitâbu’t-Tahkîk mâ li’l-Hind isimli eseri, bilim tarihi için paha biçilmez kaynak niteliğindedir. Bilim tarihini yakından ilgilendiren birtakım olaylarla bazı faaliyet türlerini ve bunların içeriğini, eleştirel bir zihniyetle ele alarak yazmıştır. Hintlilerin kabul edilebilir ve edilemez doktrinlerini detaylı bir şekilde anlatan bir kitaptır. Kitapta mukayeseli dinler alanına yolculuk yapar. Bîrûnî’nin kitabı yazma nedeni Hint dinleri ve Hintliler hakkında birinci elden bilgilere sahip olmak istemesidir. Kitapta, Hindu dini, kutsal yazıları, hukuku, gelenekleri, sosyal yapı, felsefesi hakkında da bilgiler vermektedir.

Kitâbu’t-Tahkîk mâ li’l-Hind

Bîrûnî, bir eczacı olarak da oldukça seçkin bir yere sahiptir. Şifalı otlar üzerine ömrünün son yıllarında kaleme aldığı, Kîtâbû’ s-Sâydele’si, bu konuda yazılan eserlerin en ayrıntılısı olmasa da en önemlileri arasında yer almakta ve  ömrü boyunca topladığı bilgilerin ve kazandığı tecrübelerin bir ürünü olarak büyük değer taşımaktadır.

Bîrûnî, değerli taşlar ve mineraller üzerinde yazdığı Kîtabû’l Cemâhîr fî Mâ’rifetî’ l-Cevâhir ve şifalı bitkiler üzerine kaleme aldığı Kîtâbû’ s-Sâydele’sinde de çeşitli dil ve lehçelerde konusuna ilişkin terimlere değinmekten geri kalmaz.  Bu iki kitap konularında yazılan en kalburüstü eserler arasında yer almaktadır.

“Genellikle ilaçlara ve özellikle nebatî ilaçlara ukkar denir. Ukkar Süryanice olup, “kök” ve “tohum” demektir. Sonraları, kitaplarda, nebatın kökü, dalı ve budağı manasına alındığı gibi, nebatî olmayan devalar anlamına da kullanılmıştır. Tütsülenmekte kullanılan herhangi bir nesneye ve göbek miskine ve hekimlikte kullanılan çiçeklere ve ilaçlara da ıtır denir. Yediğimiz, içtiğimiz şeyler ikiye ayrılır:

– Yiyecekler

– Zehirli maddeler.

Bu ikisi arasında ilaçlar bulunur. Devalar orta durumdadır. Gıdalara nisbetle bedeni fesada verirlerse de, zehiriere nisbetle vücuda iyilik getirirler. Devaların tesirlerinin ortaya çıkabilmesi için, bunların, maharet, dikkat ve teenni ile hareket eden bir hekim tarafından tertip edilmesi ve hazırlanması şarttır. (Kîtâbû’ s-Sâydele)

Tahran'da  Bîrûnî Heykeli

Tahran’da  Bîrûnî Heykeli

Bîrûnî’nin astrolojide etraflı bilgiye sahip olduğu bilinmektedir. Ayrıca, astroloji konusunu ayrıntılı bir şekilde ele aldığı Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm adlı özel bir eser de kaleme alır. Zamanımıza kadar gelmiş çok önemli bir mektubunda Bîrûnî, ağır bir hastalık geçirdiğini söylüyor ve iyileştiği sırada gördüğü bir rüyayı anlatıyor. Sonra da bu düşünü yorumlamaya çalışıp, bu münasebetle, insanların özellikle yeise kapıldıkları zaman rüya ve yıldız falı gibi şeylerden medet umduklarını, nitekim kendisinin de hastalığı sırasında bazı müneccimlere başvurarak daha ne kadar yaşayacağı konusunda fala baktırdığını söylüyor. farklı astrologlardan aldığı cevapların birbirlerine uymamış olduğuna da değiniyor. Bu sözlerine bakılırsa, astroloji konusunda açık bir kapı bırakmış olmasına rağmen, tam bir güven duygusu beslemekten uzak olduğu sonucuna ulaşılabilir.

Bîrûnî Bilgi Büyücüsü

Bîrûnî’nin, Sanskrit dilini iyi bildiği o dilden yaptığı tercümelerle ve hatta o dile Arapça’dan yaptığı çevirilerle sabittir. Onun hakkında araştırma yapanlardan biri olan Carl Eduard Sachau, İbranice ve Süryaniceyi yüzeysel olarak bildiğini yazar. Yine Bîrûnî konusunda önemli araştırmalar yapmış olan Zeki Velidi Togan, Grekçe ve İbraniceyi okuyor, belki de bu dilleri anlayabiliyordu diye yazar.

Farsça ile Türkçeyi ve özellikle Harezm Türklerinin mahalli lehçesi olan Peçenekçe’yi; hiç şüphe yok ki Harezm’in Kuzey Farsça dil grubuna mensup mahalli dilini de iyi bilmekteydi. Ayrıca, çeşitli başka dil ve lehçelerden kendisini ilgilendiren sözcükleri tespit etmiş ve Arapça bilim diline girmiş olan yabancı sözcüklerin asılları konusuna bir dilci metoduyla eğilmiştir. Bunu, Kîtâbû’s-Sâydele’sinin giriş bölümünde verdiği ayrıntılı bilgilerden açıkça görmek mümkündür.

Bîrûnî eserlerinde, ayet ve hadislerden, Arap edebiyatından ve şiirlerinden alıntılar da yapmaktadır. Hatta bazı ayet ve hadisleri, bir hadis bilgini ya da Kuran tefsircisi gibi ele alıp yorumlamaktadır.

Öte yandan, Bîrûnî Arapça şiirler de yazmıştır. Zeki Velidi Togan, Arapça şiirlerinin, teknik itibariyle mükemmel sayılmasalar da, içeriğindeki samimiyet bakımından onun duygularını en iyi belirten kaynaklar olduğunu ifade eder.

Viyana'da Birleşmiş Milletler Ofisi Önündeki Birunî Heykeli

Viyana’da Birleşmiş Milletler Ofisi Önündeki Birunî Heykeli

Bîrûnî, çağına kendi damgasını vurabilen dünya tarihinin müstesna düşünülerinden ve bilim adamlarından biridir. Onu yalnız çağının büyük astronomi, matematik ve coğrafya bilgini olarak düşünmek doğru olmaz. Ona göre bilim, insanın yaşama ihtiyacından doğduğu için insanın psikolojik, sosyolojik yapısını da ele almalı; başta insan topluluklarının zaman içindeki gelişimlerini inceleyen tarih olmak üzere; yaşadığı çevrenin insana etkisini belirlemek bakımından coğrafya, hatta etnografya konularına dek eğilmeyi zorunlu saymıştır. Kaynaklara bakılırsa, 113 eser (kimilerine göre 180 eser) yazmıştır. Ama, bugüne kadar onun yapıtlarının çok azı ele geçirilebilmiş ve yayınlanmıştır.

Bîrûnî’nin 1051 yılında öldüğünü kaydedenler çoktur. Ancak 1061 tarihinde öldüğünü tahmin edenler de bulunur. Biruni’nin adı Ay’da bir kratere verilmiştir. Doğumunun 1000. yılında anma sempozyumları düzenlendi; hakkında sinema filmi çevrildi ve anı pulları basıldı. UNESCO’nun Conrier Dergisi, 1974-Haziran sayısını Bir Evrensel Dahi olarak nitelendirdiği Bîrûnî’ye armağan etti.

Kaynak

Etiketler:, , , ,  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion