Allah(CC) bir Ayet-i Kerime’de :
“Ben cinleri ve insanları, ancak beni tanıyıp ibadet etsinler diye yarattım”
Bir Kutsi Hadis’te ise :
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek, tanınmak istedim, bunun için mahlukatı yarattım” demiştir.
Allah(CC) insanı kendi katında 5 Saf özellikten yarattı bunlar, Kalp, Ruh, Sır, Hafi, ve Ahfa adı verilen özelliklerdir. Bu özelliklere sahip insanlar, Cenab-ı Hak’ta bulunan sonsuz Kemal ve Cemal sıfatlarını ve bunların tecellilerini “Esma-ul Hünsa” tabir edilen güzel isimlerinin cilvelerini, gizli ve nihayetsiz rahmet hazinelerini gördüler. Allah(CC) daha sonra yarattığı tüm insanlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sordu ve tüm insanlar bir ağızdan “Evet sen bizim Rabbimizsin” dediler. Bunun üzerine Allah(CC) insanların sözünde durup durmayacaklarını imtihan etmek için onları dünyaya indirmeyi diledi.
Allah’a(CC) iman ediyorum ve onun birliğini kabul ediyorum demek bir iddiadır ve her iddia sahibi sınanır. Bu sınamanın bir bölümü de insanın karşılaştığı kötü durumlar, belalar ve musibetlerdir. İnsanın bu gibi durumlarda isyan etmemesi ve her şeyi Allah’tan(CC) bilmesi sınavda başarılı olmasının birinci adımıdır, ikinci adımı bunlara sabır, üçüncü adımı ise duadır.
Allah(CC) Kuran-ı Kerimdeki birçok Ayet-i Kerime’de bizi sınayacağını söylüyor “Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve onunla birlikte inananlar: Allah’ın(CC) yardımı ne zaman? diyecek olmuşlardı. İyi bilin ki Allah’ın(CC) yardımı yakındır” Başka bir Ayet-i Kerime’de “Hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar andolsun Biz, onlardan öncekileri sınadık. Elbette Allah(CC) sınayıp doğruları bildirecek, yalancıları bildirecektir” Yine bir Ayet-i Kerime’de “Kendilerinin her yıl bir iki defa sınandıklarını görmüyorlar mı? Yine de tövbe etmiyor, öğüt almıyorlar” Son bir Ayet-i Kerime’yi örnek vererek konuya nokta koyalım “Andolsun sizi, korku, açlık, mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek gibi şeylerle deneriz, sabredenleri müjdele“
İnsan, Allah(CC) katındaki 5 Saf özelliğiyle dünyada yaşamaya elverişli değildi, bundan dolayı 5 Saf özellik, Allah’ın(CC) sonsuz kudretiyle, dünyevi 5 maddi özelliğe çevrildi bunlar; Nefis, Ateş, Hava, Su ve Toprak’tır.
İnsanın dünyadaki görevi önce Allah’ı(CC) tanımak, birliğini kabul etmek, O’nun yardımı ve şahsi çabalarımız ile 5 Maddi özelliğimizi, asıl olan 5 Saf özelliğe çevirmektir. O’nu tanır ve bu değişimi dünyada gerçekleştirebilirsek bu bizim için en hayırlı olandır, Cennet’le ödüllendiriliriz. O’nu tanır ama bu değişimi tam olarak dünyada gerçekleştiremezsek, eksik kalan değişim ya Allah(CC) affı ile ya da Cehennem’de tamamlanabilir ve tamamlandıktan sonra Cennet’le ödüllendiriliriz. O’nu hiç tanımaz, değişim için bir caba sarf etmezsek, sonumuz ebedi olarak Cehennemdir.
Allah(CC) insanı bu değişikliği gerçekleştirebilecek kabiliyette yaratmıştır. Kuran-ı Kerim’de Adem’in(AS) yaratılışıyla ilgili Ayet-i Kerime’lerde, Allah(CC) “Ben yeryüzünde bir halife atayacağım” demişti. Melekler de “Orada bozgunculuk yapmakta, kan dökmekte olan birini mi atayacaksın, oysaki bizler seni hamd ile tesbih ediyoruz, seni kutsayıp yüceltiyoruz” dediler. Allah(CC) “Şu bir gerçek ki, ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim” dedi ve Adem’e(AS) isimlerin tümünü öğretti. Ayet-i Kerime’lerin devamında Allah(CC) Meleklerden Adem’e(AS) ihtiram secdesi yapmaları istenir, iblis kibirlenir ve secde etmez ve kafirlerden olur, ondan başka bütün melekler Adem’e(AS) secde ederler. İblis’in anlamadığı konu, insanın bu değişim kabiliyeti idi.
Meleklerin yaratılışları itibari ile nefisleri yoktur, sadece Allah(CC) tarafından kendilerine verilen görevleri yerine getirirler, Allah’ı(CC) ya zikir ve tesbih ederler ya da kendilerine verilen görevleri aksatmadan yerine getirirler, bunların karşılığı olarak Allah’ın(CC) katında derecelerinde bir değişiklik olmaz. İnsan ise ibadetleri ve hizmetleri karşılığı derecelerini yükseltebilir ve Allah’a(CC) meleklerden daha fazla yaklaşabilir, hizmet etmeyerek, derecesini aşağıların aşağısına da indirebilir. İşte bu özelliğinden dolayı Allah(CC) Adem’in(AS) zatında insana meleklerin bilmediği isimlerin tümünü öğretti ve meleklere ihtiram secdesi yaptırttı.
Allah(CC) Kainatta bu değişim için gereken bütün maddi ve manevi ortamı hazırlamıştır. Bu ortamda insanlardan başka bir çok varlık yaratmıştır, bunlar Ruhaniler ve Cismaniler’dir.
Ruhaniler : Melekler, Cinler ve Şeytanlardır.
Cismaniler : İnsanlar, Hayvanlar, Bitkiler ve Cansızlardır.
Manevi yardım olarak Peygamberler ve Kutsal Kitaplar göndermiştir, yaratılan her şey Allah’ın(CC) emriyle insanın bu değişimi gerçekleştirmesine yardımcı olmaktadır. Kutsal kitaplar, bu değişimin nasıl gerçekleştirileceğinin teorik yollarını göstermiştir. Peygamberler, bu değişimin nasıl gerçekleştirilebileceğinin hem teorik, hem de pratik yollarını öğretmiştir. Hayvanlar, bitkiler ve cansızlar insanın hayatta kalması için gereken ortamı sağlamıştır. Melekler, bu ortamın devamlılığı için Allah’ın(CC) kendilerine verdiği vazifeleri yaparlar. Müslüman ve Salih Cinlerle beraber Melekler, insanlar kendilerinden maddi ve manevi yardım istedikleri zaman Allah’ın(CC) izniyle yardıma koşarlar. Şeytanlar, kafir cinler ve bunlara uyan kötü insanlar bu değişime engel olmak için ellerinden gelen bütün kötülüğü yapmaya çalışırlar, fakat bazen istemeden bu değişime olumlu yönde yardımcı olurlar. Kafir cinler, şeytanlar ve bunlara uyan kötü insanlar, insanlara kötü şeyler ilham ettiklerinde ya da kötülüğe sevk ettiklerinde, insanlar onlara karşı koyar ve Allah’ın(CC) yolundan ayrılmaz iseler dereceleri artar, böylece kafir cinler ve şeytanlar istemeden insana yardımcı olurlar.
İnsan, imtihan ve değişim için dünyaya indirildiği zaman Allah(CC) katında yaşanan tüm olaylar kendisine unutturuldu ve dünyada hayatını devam ettirebilmesi ve değişimi gerçekleştirebilmesi için kendisine 3 temel duygu verdi.
- İnsana menfaati ve faydası dokunan şeyleri elde etmesi için şehvet duygusu.
- İnsana zararı dokunacak şeyleri uzaklaştırması için gazap duygusu.
- Yararlı ve Zaralı şeyleri, iyiyi ve kötüyü ayırabilmesi için akıl.
Bu duygulara din vasıtasıyla belli bir sınır çizilse bile, yaratılıştan bir sınır konulmamıştır, yani insanın yaratılışı gereği istekleri hiç bitmez. Bir Hadis-i Şerif’te : “İnsanın bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun gözünü sadece toprak doyurur” der. İnsan doyumsuzdur ve sadece ölürse istekleri biter demektir.
İnsan yine yaratılışı itibariyle acelecidir, sabretmeyi sevmez, istediği her şeyin hemen gerçekleşmesini ister. Sonsuz isteklerini gerçekleştirmek için her şeyi dener, çalışır çalışır ve sonunda dünya işlerine dalarak Allah’ı(CC) yaratılış sebebini ve dünyadaki görevini unutur. Halbuki dünyadaki her şeyle beraber insanın sahip olduklarını, istediklerini ve sahip olacaklarını yaratan ve insana veren Allah’tır(CC) İstediği bir şeyi elde etmek için bir çok sebebe sarılır, çabalar ama bazen en büyük ve en önemli sebep ve yardımı unutur. O’nun yardımını ve vaadini. Allah(CC) görevini tamamlaması için, halifesi olan insanı dünyaya gönderdiği zaman tüm Kainatı, kendi izniyle onun emrine verdi. Allah(CC) Bir Ayet-i Kerime’de “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratandır” başka bir Ayet-i Kerime’de ise “Göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın(CC) sizin hizmetinize sunduğunu, görünen ve görünmeyen nimetlerini size bolca verdiğini görmediniz mi?”der.
Biz bu büyük hazineyi ve yardımı kullanmayı unutmayalım, kısacası bitmez tükenmez bütün ihtiyaçlarımızı Allah’tan(CC) isteyelim, çünkü bizi O yarattı tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacağını vaat etti ve biz onun kullarıyız.
Allah’ın(CC) yardımını dua ile elde ederiz. Dua eden insan önce şunu bilmeli, onu bir yaratan var, onun neye, ne zaman, ne kadar ihtiyacı olduğunu ondan daha iyi bilir. Bir habere göre Allah(CC) şöyle der “Ey Ademoğlu, sen bir şey murad edersin, ben de murad ederim ve ancak benim murad ettiğim tahakkuk eder. Eğer sen benim muradıma teslim olursan, senin muradını sana veririm. Eğer benim muradım hususunda benimle münazaa (mücadele, çekişme) edersen, senin muradını başına geçiririm. Sonra yine benim muradım tahakkuk etmiş olur” İnsan bunu tam idrak ederek, içinde bulunduğu durumu yaratanın Allah(CC) olduğunu bilmeli, ona verilen her şeye şükretmeli ve ihtiyacını Allah’a(CC) ısrarla arz etmelidir. Allah(CC) bir Ayet-i Kerime’de şöyle buyurmaktadır “Kullarım sana benden sorarlarsa ben yakınım, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinle” Başka bir Ayet-i Kerime’de “Kim Allah’tan(CC) korkarsa, Allah(CC) ona bir çıkış yolu ihsan eder ve ona beklemediği yerden rızk verir. Bir Hadis-i Şerif’te ise Peygamber Efendimiz şöyle söylüyor “Kim Allah’tan(CC) devamlı olarak af dilerse Allah(CC) onun için, her darlıktan çıkacak bir yol ve her üzüntüden kurtaracak bir sebep gösterir ve onu beklemediği bir taraftan rızıklandırır”
Dua, Allah’a(CC) yöneliş, niyaz ve yalvarıştır. Dua kulluğun ruhudur ve halis bir imanın sonucudur. Dua eden insan, bütün Kainata hükmeden birinin varlığını kabul ediliyor, küçük büyük tüm yakarışları, duaları duyduğunu kabul ediliyor, küçük büyük bütün işleri gördüğünü kabul ediliyor. Bütün yaratıkların halinden, durumundan haberdar olan, bütün Dualara yakarışlara cevap veren ve yarattıklarını dünyada yalnız bırakmayan birinin varlığını kabul ediliyor ama ne yazık ki insanlar yaşadıkları olayları ya da başlarına gelen iyi veya kötü şeyleri bela ya da mükafat olarak değerlendirmekte çok acele ederler. Bir Ayet-i Kerime’de “Belki de hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah(CC) bilir, siz bilmezsiniz” Yine bir Hadis-i Şerif’te ise “İçinizden birinin ayakkabısının bağı kopsa, onun için Allah’a(CC) dua etsin. O da başa gelen musibetlerden birisidir” der. Başka bir Hadis-i Şerif’te “Mümin’e isabet edip de onun hoşlanmadığı her şey musibettir”
Bazı insanlar karşılaştıkları problemler ve sıkıntıların ağırlığına dayanamaz, umutsuzluğa düşerler hatta intihar ederler. Bu gibi insanlar şu ayeti bilmiş olsalardı belki hayatları değişecekti “Allah(CC), bir kimseye ne vermişse ancak onu yükler. Kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez. Allah(CC) bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır” Yine şu da unutulmamalıdır, başa gelen her şey kendisinden önceki günahların sonucu ve temizleyicisi ve kendinden sonraki mükafatın başlangıcıdır.
Aslında önemli olan başa bela ve musibet gelmeden önlem almaktır, geldikten sonra şöyle ya da böyle bir çözüm bulunur çünkü Allah(CC) her şeyi çift yaratmıştır; siyah – beyaz, güzel – çirkin ya da hastalık ve deva. Bunlardan biri olmasaydı diğerini bilemezdik. En önemlisi başımıza gelen her şeyin bir imtihan olduğunu unutmamalıyız. Bela ve musibete uğramamak için alabileceğimiz önlemlerin bazıları şunlardır.
- Sadaka vermek.
- Dua etmek.
- İbadetlerimizi aksatmamak.
- Tövbe ederek Allah’a(CC) sığınmak.
- Bela ve musibetlere sabrederek Allah’a(CC) tevekkül etmek.
- Allah’ın(CC) tüm nimetlerine şükretmek.
- Allah’ın(CC) dinine hizmet etmek.
- Başkalarının başına gelen bela ve musibetlerden ders almak.
- İnsanlara zulmetmemek.
- Tevazu sahibi olmak, kibirli olmamak.
Şunu da unutmamak gerekir ki duaların kabulü istenilen şeyin kadere uygun olmasına bağlıdır, duada istenilen şey ilahi kadere uygun değilse, Allah(CC) o kulunun kalbine bir huzur ve rahatlık, göğsüne bir genişlik ve mevcut belaya tahammülünü kolaylaştıracak bir sabır verir. Ayrıca şuna da çok dikkat etmek gerekir, insanın başına bir bela ya da musibet geldiğinde isyan ederse Allah’ın(CC) fiillerini eleştirmiş, rahmetini suçlamış ve hikmetini beğenmemiş olur. Şikayet O’na olmalı, O’ndan olmamalı. Allah(CC) en büyük belaları önce Peygamberimize(SAV) daha sonra diğer Peygamberlerine, sonra velilerine, daha sonra sevdiği kullarına verir. Bunu sebebini Buda’nın bir sözüyle anlatayım, Buda diyor ki Elmas nasıl işlenmeden değer kazanmaz ise insan da acı çekmeden olgunlaşamaz. O bizim hiçbir zaman acı çekmemizi, üzülmemizi ve kötü bir şey yapmamızı istemez. Tam olarak sebep ve hikmetlerini anlayamasak bile bizim için en iyi olanı verir, ama o an insan bunu tam olarak bilemez. Kutsi bir Hadis-i Şerif’te Allah(CC) der ki “Benim ehli zikrim (beni daima zikir edenler) meclisimde bulunanlardır. Benim ehli ta’atim (emirlerime uyanlar) keramet ehlimdir. Benim ehli ma’siyetimi (günah işleyen kullarımı) umutsuz ve üzgün bırakmam. Tövbe ederlerse onların da sevgilisiyim. Eğer, tövbe etmezlerse, onların tabibi olurum. Onlara belalar müptela ederim ve ayıplardan pak ederim”
Peki hoşlanmadığımız bir durumda nasıl dua edeceğiz, onu da bir başka Hadis-i Şerif’ten öğreniyoruz. Hz Muhammed’in(SAV) mescidinin kandili sönmüştü, yeniden yakmak için ayağa kalkarken “Şüphesiz hepimiz Allah’tanız(CC) ve O’na geri döneceğiz” mealindeki ayeti okur. Arkadaşları bu ayetin bir bela ya da musibetle karşılaşınca okunduğunu bildikleri için O’na sorarlar “Ey Allah’ın elçisi, kandilin sönmesi gibi basit bir olay da bir bela, bir musibet midir?” O da cevap verir “Evet Mümin’e eziyet veren, onu üzen her şey, onun için bir musibettir” Söylediklerimizi teyid eden bazı Hadis-i Şerifler de şunlardır “Mümin kişiye bir ağrı, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak bir tasa isabet edecek olsa Allah(CC) onun sebebiyle Mümin’in günahından bir kısmını bağışlar“ “Kendisine baş ağrısı, acı veren bir diken veya benzeri bir şey isabet eden bir Mümin yoktur ki bu sebeple Kıyamette Allah(CC) onun derecesini arttırmasın ve bunu günahına kefaret kılmasın” Kuran-i Kerim’de Allah(CC) şöyle der “Ki onlara bir bela eriştiği zaman Biz Allah(CC) içiniz ve biz O’na döneceğiz derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır ve doğru yolu bulanlar da onlardır” Bir Hadis-i Şerifte ise Peygamber Efendimiz şöyle söylüyor “Felaket anında okunmak üzere başka ümmetlere verilmeyen bir şey, benim ümmetime verildi Biz Allah(CC) içiniz ve O’na döneceğiz” Yani “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
Bu da unutulmamalı ki başa gelen bütün kötü şeyler insanı Allah’a(CC) yaklaştırır. Hastalandığımız zaman hemen doktora gideriz ve tedavi olma yollarını ararız, yani çözümün olduğu mercie yaklaşırız, başa gelen belalarda ya da bela diye adlandırdığımız durumlarda da Allah’a(CC) yönelir Ondan yardım isteriz bu da bizi O’na yaklaştırır. Biz de Allah(CC) ile ilişkilerimizi gerektiği gibi kuvvetlendirirsek onun yardımı ile problemleri çözeriz, kuvvetlendirmezsek ise battıkça batarız ama battığımızın farkında olmayız, bu açıdan baktığımızda problemler insanlar için müthiş bir fırsattır. Yakınlığımızı arttırıp belirli bir konuma geldiğimizde o konumumuzu korumamız da gerekir. Peki bunu nasıl yapacağız? Nasıl yakınlığımızı arttıracağız? Biz bu duruma nasıl geldik? Nasıl Allah’tan(CC) uzaklaştık? Tüm bunları düşününce özgür irademizle aldığımız kararların sonunda bu duruma geldiğimizi görüyoruz, peki doğru kararları nasıl alcağız, doğru kararlar almak için gereken düşünce sistemini nasıl öğreneceğiz. Maddi alanlarda olduğu gibi manevi alanlarda da başarının anahtarı doğru kararlar almaktır. İnsanlar hayatları boyunca aldıkları küçük büyük tüm kararları belirli bir düşünce sistemini kullanarak alırlar. Küçük kararları alırken kullandıkları düşünce sistemini bilerek ya da bilmeyerek büyüklerinde de kullanırlar Bu düşünce sistemini oluşturan unsurlar, aile, eğitim ve çevredir, bu sistemi maddi ve manevi tüm kararlarımızda en önemlisi Allah(CC) ile aramızdaki ilişkide de kullanırız. Maddi veya manevi alanda ya da ikisinde de başarılı olmak için, insanla Allah(CC) arasındaki ilişkiyi bilmek ve belirli bir düşünce sistemine sahip olmak gerekir.
Allah(CC) kainatı, cinleri ve insanları yarattıktan sonra, yaratılmışlara kendisini Esma ül Hüsna’sı ve sıfatları ile tanıttı. Rahman ismi ile dünyada mümin ya da kafir ayırt etmeksizin herkesin rızkını veren olduğunu, Rahim ismi ile ise haşir ve karar gününde sadece müminleri affedecek olanın O olduğunu anlatır. Bütün isimler ve sıfatlar incelendiğinde ve üzerinde düşünüldüğünde ise şu anlaşılır: Her şeyi yaratan, her şeye sahip olan O’dur, yani maddi ve manevi alanda başarı için gereken her şeyin sahibi O’dur. Başarılı olmak için neye ihtiyacımız varsa O’nda, O bunları isteyene karşılıksız vermeye hazır çünkü O kendisinin Latif ve Kerim olduğunu söylüyor. O zengindir, zengin edendir. Her şey O’nda ve ne kadar güzel ki biz de onda olan her şeye muhtacız.
İnsan yaratılmışların en güzeli, en iyisi, Allah’ın(CC) yarattığı bir şaheser, bir seçilmiş, üzerinde titrenen, her şey emrine verilen, bunların karşılığında bedel istenilmeyen Allah’ın(CC) yeryüzündeki halifesi ve emanetçisi, onun başarılı olması için yer gök çaba gösteriyor, onun maddi ve manevi alanda başarılı olması için her gün adetsiz melekler çalışıyor ve yaratılıyor herkes üzerine düşen vazifeyi eksiksiz yerine getiriyor, güneş ben bugün doğmak istemiyorum demiyor ya da melekler biz bu gün grevdeyiz demiyorlar. Allah(CC) insanların imtihanı için gereken bütün ortamı hazırladıktan sonra insanları topladı ve sordu “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” İnsanlar da cevapladı “Evet sen bizim Rabbimizsin” dediler. Sonra Yaratan ve Yaratılan belli oldu, herkesin konumu belirlendi. Yaratan Rab, yaratılan Kul, Rab kuluna her şeyi, yaratılışını, yaratılışının nedenini anlattı, en önemlisi yaratılışının gereği olarak nasıl düşünmesi, nasıl davranması ve nasıl yaşaması gerektiğini anlattı, isimleri öğretti. Kul bütün bunlara tamam dedi, anladım dedi, sonra bu sınanmak istenildi, sınav için dünyaya gönderildi ve anlatılan her şey ona unutturuldu.
Allah(CC) cinleri ve insanları bu şekilde muhatap kabul etmesinin altında yatan neden onların özgür iradelerinin olması idi. İnsanlardan başka yaratılanların hepsi Melekler, hayvanlar ve diğer cansızların özgür iradeleri olmadığı için Allah’ın(CC) katındaki derecelerinde bir değişiklik olmaz ve Allah’a(CC) olan uzaklıkları sabittir nasıl yaratılmışlarsa öyledir. İnsanın derecesinin artması ise yaratılışının gereklerini yerine getirmesi ve yaratılışına göre davranmasına bağlıdır. Milyonlarca Lira verip aldığımız bilgisayarı gerektiği gibi kullandığımızda onun değerini anlar ve korunmasına özen gösteririz, işte böyle hayatımızı kolaylaştıran şeyleri severiz ve kendimize yakın tutarız. Bütün dünyayı tanımamıza yardımcı olan, bilgimizi ve dünya görüşümüzü geliştirmemize yarayan televizyonu kalkıp ta akvaryum olarak kullanırsak maddi olarak değerinden bir şey kaybetmez ama ondan gerektiği gibi yararlanamayız ve değeri bizim gözümüzde azalır bu da ona olan yakınlığımız ve sevgimizi öldürür ama ne zaman gerçek vazifesini yerine getirir ve imalat amacında kullanırsak tam tersi olur. Allah(CC)indirdiği kitapları, Peygamberleri ve Salih kulları vasıtasıyla insanların yaratılışları gereği nasıl davranmaları gerektiğini bize hatırlatıyor, tek yapmamız gereken verdiğimiz söze uymak, yaratılışımızın gereklerini yerine getirmek. Allah(CC) bizi seviyor, isteseydi tüm bunları bize hatırlatmazdı. O bizi gerçekten çok seviyor ama biz verdiğimiz sözü tutmuyoruz her şey bize zor geliyor, doğruyu ölünce anlayacağız, gözlerimiz o zaman açılacak.
Anne ve çocuk arasında ilişki Allah(CC) ile insan arasındaki ilişkinin bir yansımasıdır. Çocuk belirli bir yaşa geldiği zaman annesi ya da babası onun elinden tutar, okula götürür, sırasına oturtur, bundan sonra belirli saatlerde ve günlerde bu okula gelip eğitim alacağını söyler, iyi bir eğitimin gelecekteki hayatı için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışır, bunu anlamayan çocuk genelde ağlamaya başlar, okula gitmek istemez ama anne veya baba zorla da olsa onu okula gönderir çünkü onlar bunun doğru olduğunu bilirler ve hiçbir zaman çocuklarının kötülüğünü istemezler. Bu ve buna benzer birçok şeyi bize yapmamızı söylerler ve bunların çoğu bize zor gelir, çoğuna itiraz ederiz ama eninde sonunda onların dediği olur. Belirli bir yaştan ve eğitimden sonra ebeveynlerimizin hiçbir zaman bizim kötülüğümüzü istemediğini, bizden yapmamızı istedikleri şeylerin aslında bizim iyiliğimiz için olduğunu anlarız. Genelde hatalar yapar ve onların sözünü dinlemeyiz onlar da tabiri caiz ise yola getirmek için bazen bizi döverler, bizi sevmediklerini söylerler, bazen de bizim istediklerimizi yapmazlar ya da geç yaparlar. Bu gibi anlarda bile bizi sevdiklerinden kesin eminizdir. Bu ve buna benzer yollarla bizi yola getirmeye çalışırlar Allah(CC) da buna benzer yollar kullanır. Ebeveynler sahip oldukları her şeyi çocukları için harcarlar ve bunun için bir karşılık beklemezler, çocukların tek yapmaları gereken ebeveynlerini sevmek ve istemektir. Dikkat edin çocuklar ebeveynlerinin sözünden çıkmayıp onları sevdikleri zaman tüm kapılar sonuna kadar onlara açılır. Biz de çocukların anne ve babalarından bir şey istedikleri zaman kullandıkları stratejileri iyi gözlemlemeliyiz ve aynı tekniği kullanarak isteklerimizi Allah’tan(CC) istemeliyiz. Çocuk bir şeyi isteyeceği zaman önce ister verilmeyince yalvarır, ağlar, inler anne ve babasının ayaklarına kapanır ve daha bir çok şey yapar eğer istenilen şey ebeveynlerinin onun için hazırladıkları geleceğe uygunsa, onun hayrınaysa ve istenilen şey imkanları dahilinde ise istediğini alır. Şunu da unutmamak gerekir eğer anne veya babamız bir istediğimiz yerine getirebilecek durumda iken yerine getirmiyor ise muhakkak bu bizim hayrımıza değildir.
Bu ilişkiyi daha iyi anlayabilmek için Allah’ı(CC) daha iyi tanımamız gerekir, onun varlığına birliğine kesin ve şüphesiz inanmamız gerekir, bizi nasıl ve hangi özelliklerde yarattığını bilmemiz gerekir, emir ve yasaklarının ne anlama geldiğini bilmemiz gerekir. Emrettiklerini neden emretmiş, yasakladıklarını niye yasaklamış, tüm bunları anlamak için çalışmak gerekir. Bunları öğrenip tatbik ettikten sonra, gerekenleri yapıp istediklerimizi Rabbimizden gönül rahatlığı ile isteyebiliriz ve Rabbimiz isteklerimizi inşallah geri çevirmeyecektir. Allah’ın(CC) tüm emir ve yasakları akla uygundur ve tüm bu emir ve yasaklar insanın imtihanında başarılı olması için konmuştur. İmtihan özgür irade ile Allah’ı(CC)tanımak idi her şey bize unutturulacak ve özgür irade kullanılarak dünyaya ait beş özelliği çalışarak asıl 5 saf özelliğe dönüştürüp Allah’a(CC) ulaşılacak, insan saf işte, imtihanı kabul etti.
Şöyle düşünelim, tüm sokaklarda bir toplantıdan bahseden broşürler dağıtılıyor bu toplantıya tüm dünyadaki herkes davetli, yemekten içmeye her şey bedava, inanılmaz zevklerin sınırsız yaşanabileceği gibi reklamlar yapılmış ve dünyanın en meşhur kadın erkek sanatçıları, orada ve tek katılım şartı temizlenmek, erkek için takım elbise kravat, kadın için tayyör giymek, üstelik giriş ücretsiz. Bu broşürü görenler, çağrıyı duyanlar kulaklarına inanamıyor bazıları gitmek istiyor, bazıları bu saçmalık ta nedir diyor.
İnanıp gitmek isteyenler, imkanları elverdiğince temizliğini yapıyor aldığı takım elbiseyi ve kravatı takıp partinin yapılacağı yere gidiyor, bazıları binlerce dolar ödemiş, emek sarf etmiş en pahalı giysileri almış, bazıları ise ikinci el giysileri almış oraya gelmiş. Görevliler temizlenmiş ve kurallara göre giyinmiş herkesi ayırım yapmadan partiye alıyor. Partinin varlığına inanan ama herhangi bir sebepten dolayı şartları ya yarım yerine getiren ya da hiç getiremeyenler için ayrı bir bölüm hazırlanmış orada eksikler tamamlanıyor ve partiye gönderiliyor tabiî ki orada eksik tamamlama işlemi evinde ya da hazırlandığın yerdeki gibi rahat değil, çok zor ve meşakkatli bir iş ama en önemlisi partinin varlığına inanıp kapıya giden boş dönmüyor parti sahibinin ihsanı ile eksikler kolayca tamamlanıp partiye alınıyor, söylediğim gibi inanıp giden boş dönmüyor. Bizde Allah(CC) varlığına inanalım elimizden geldiği kadar onun emirlerini yerine getirelim ve ona tevekkül edelim ve affını dileyelim. Toplantının yapılacağı zaman Kıyamet günü. Mekan Cennet. Eksikliklerin tamamlandığı yer Cehennem. Bu açıdan bakıldığı zaman Cehennem bile inanmış insanlar için ne kadar büyük bir nimet.
Antony Robbins, Amerikalı bir kişisel gelişim uzmanı, İçindeki Devi Uyandır ve Sınırsız Güç adlı kitapların yazarıdır. Bir kitabında şunu anlatıyor, deniz kenarında aldığı şatoya piyano satın almış, piyanoyu akort eden görevli bir ya da iki ay sonra piyanonun yeniden akort edilmesi gerektiğini söylüyor, o da bildiği kadarıyla akordun sadece montaj sırasında yapılması gerektiğini anlatıyor, uzun tartışma sonucu akordu yapan görevli, evin deniz kenarında olduğunu, ortamın daima nemli olduğunu bundan dolayı tellerin esneyeceğini söylüyor. Yazar bu konuşmadan motive ettiği insanları ara ara tekrar motive etmesi gerektiğini anlıyor. Namazın günde 5 vakit olmasının da sebebi budur. Şimdi biz zikir (zikirden amaç sadece Allah(CC) isimlerini söylemek değildir, namaz kılmak, dua etmek de zikirdir) ederek kendimizi motive ediyoruz ve Allah(CC) ile aramızdaki mesafeyi azaltıyoruz derecemizi yükseltiyoruz. Bu ilişkiyi devamlı hale getirmek ve bulunduğumuz mevkide sabit kalmak istiyorsak kendimizi devamlı motive etmeliyiz.
Günahlarımızın büyük bir kısmı Allah(CC) sonsuz rahmetinin bir göstergesi olarak affedilir . Bir kısmı ise Allah’ın(CC) ”El Adl” (Kulları arasında adaletle davranan, sonsuz adalet sahibi) isminin gereği olarak cezalandırılır. Ceza ya dünyada ya da ahirettedir, ahiretteki cezalandırmayı herkes biliyor dünyadaki cezalandırma ise küçük büyük bela ve musibetlerdir ve bunlar insana bir uyarıdır, gittiği yolun yanlış olduğunu ve hemen kendini düzeltmesi gerektiğini anlatır.
Tüm bunlardan anladığımız şu ki başa gelen her kötü şey günahlarımız yüzünden yani yaratılışımızın gereği davranmamamızdan dolayı başımıza gelmektedir. Kura’n-i Kerimde “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. Allah(CC) hatalarınızın birçoğunu affeder. Sana gelen her iyilik Allah’tandır(CC) sana gelen her kötülük de kendindendir” Bununla ilgili bir Kudsi Hadis-i Şerif ise “Ey kullarım! Sizden kim bir hayırla karşılaşırsa Allah’a(CC) hamd etsin. Kim de hayır değil de başka bir şey bulursa kendinden başka bir şeyi kınamasın” Diğer bir Hadis-i Şerif’te “Dünyada bir bela ile karşılaşan bir kul yoktur ki, bu günahı sebebi ile olmasın. Allah(CC) ise kerim ve af yönüyle çok büyüktür ve o günahı sebebi ile kıyamet gününde tekrar ona hesap sorsun, bu olmaz”
Allah(CC) Peygamberleri, Velileri, Salih kulları vasıtasıyla ve indirdiği Kutsal kitaplarda O’na nasıl ve hangi şartlarda Dua etmemiz gerektiğini bize öğretmiştir. Tüm Peygamberlerin, Sahabilerin ve Velilerin hayatlarında sözlü, yazılı ayrıca hem sözlü hem yazılı dua örnekleri vardır. Allah(CC) sonsuz bilgisiyle ezelden ebede kadar olacakları, hangi kulunun ne zaman ne yapacağını, kaza ve kaderi Levh-i Mahfuz’a yazmıştır. Buna hangi kulun ne zaman hangi dua’yı edeceği de dahildir. Allah(CC) yarattığı küçük, büyük her şeyin idaresi için görevli melekler yaratmıştır, bu meleklere Müdebbirat melekleri adı verilmektedir. Bunlar maddi Alemin nizam ve düzeninde, ilahi kudret ve iradenin tasarrufunu tatbike görevlidirler. Alemin seyrinde ve gelişmesinde vazifelidirler. Başlıca yer ve gök melekleri diye ikiye ayrılırlar. Kullar dua ettiği zaman isteğini yerine getirmesi için bu melekler Allah’ın(CC) izni ile hemen harekete geçerler.
Vefk vasıtasıyla istek talep edilecekse oluşturulacak vefkin hizmetlilerinin adını bulmak, yemin ve dua vasıtası ile onları harekete geçirmek, Dua’yı bir nüsha haline getirip taşımak ve Esmalarını gereken saatlerde okumak Dua’nın tesirini arttırır ve Allah(CC) katında kabulünü hızlandırır.
Bu Web Sayfası, okuyucuya çabuk tesir eden Duanın nasıl hazırlanacağını, Allah’ın(CC) izniyle çabuk kabul edilmesi için nasıl ve hangi şartlarda dua edilmesi gerektiği hakkındadır.
Allah’ı(CC) sevelim, çünkü seven sevdiğinin kapısından boş çevrilmez, çünkü seven sevdiğinin her istediğini yapar. Kısaca Duanın kabulü Allah’ı(CC) ne kadar çok sevdiğimize ve onun emirlerini ne kadar yaptığımıza bağlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder