27 Nisan 2019 Cumartesi

TÜRK EDEBĐYATINDA KIYÂFET-NÂMELER İKİ


193 iâyet çoo vü ne iâyet az ne iâyet siyâh vü ne iâyet 9ızıl ola. Belki vasa+ ola vü gözleri şehlâ olup ru+ûbeti çoo ola; ammâ o ru+ûbet aoıcı olmaya vü na6ârından dâîmâ di2o vü sürûr eglene ne iâyetde büyük ne iâyet de küçicek vü ne ziyâde çuour vü ne ziyâde yumrı vü oabaoları ne iâyet etlü vü ne iâyet arıo vü beyâ7 ne ziyâde çoo vü ne ziyâde az. /areketi ne iâyet seri vü ne iâyet ba+î ola vü 2areketi zamânında aşaiıya vü yuoarıya ziyâde münoâlib (v. 17b) olup aiı çoo görünmeye. Belki bu 8ikrolan ev4âfda evsa+ u a2sen olup berrâo ola vü yüzinüñ rengi beyâ7 ola. Oızıla mâyil ya gendüm-gûn ola vü yüzünde me2abet vü vaoâr ü sürûr eglene vü dâîmâ tebessüm idici ola. Vü vu7 ü miodârı mu tedil ola ne iâyet degirmi ne iâyet sobı vü aizı ne iâyet büyük vü ne iâyet küçük vü +u+aoları ne iâyet yufoa vü ne iâyet ializ vü dişleri ne ziyâde arı vü ne ziyâde ufao vü ne ziyâde 4ıo vü ne ziyâde seyrek ola. Belki vasa+ ola. Oaşları uzun olup oulaoları, cânibleri ince vü yüksek vü oulaoları mu tedil vü lâ+if olup küçük ola vü dili lâ+if olup 2areketi seri ola vü 4aoalı degirmi olup ya mürabba şekil olup ibtidâ aiarması ırsiyyetden ola vü başı ne iâyet büyük vü ne iâyet küçük ola. Belki vasa+ olup büyüklüge mâyil olup degirmi ola ( v. 18a) vü boynu ne iâyet uzun vü ne oı4a ola. Belki vasa+ olup yoiun ola vü üñügi küçük vü gögsü gîñ ola. Vü elleri lâ+if olup barmaoları uzun ola vü araları açıo vü dırnaoları ao ola, oızıla mâyil ola. Her kimsede bu alâmetüñ ek3eri bulınsa ol kimsenüñ nefesi nefîs vü a9l-ı tedbîri güzel vü 8ihni pâk u +ab ı lâ+if vü mizâcı mu tedildür. Er-Racülü l-(ayre ddîn He: Oalbi selim vü nefsi emin abîd u zâhid olan kimsenüñ emâretinde ittifâo idüp didiler ki: Başı büyük vü degirmi olup iki +arafında çuourlar ola vü alnı etli vü degirmi ola vü oulaoları dik dura yitmeye vü yüzi etli olup şişmiş olmaya. Gözlerinde ru+ûbet olup na6ârında sürûr vü 4afâ eglene vü rûyunuñ rengi beyâ7 ola 9ızıla mâyil gendüm-gûn ya siyâh ola. Oızıla mâyil 2ayâsı vü 2icâbı iâlib ola. Oarnı vü gögsü +aşra çıomış (v. 18b) ola ne iâyet lâiar ne 192

194 iâyet semiz ola. Belki vasa+ ola vü âvâzı ince vü alçao ola vü barmaoları lâ+if olup uzun ola. Bir kimsede bu emâretiñ küllisi vü ya ek3eri bulınsa ol kimsenüñ -ayrına vü 4alâ2lına vü dînine vü Đslâm ına kalbiniñ kinden vü kibirden selâmetliiine 2ükmoluna. Va llâh u a lem bi8atü 4-4üdûr. El- Racülü l-şücâ He Şeci vü oaviyy ü muoaddem vü bahâdür olan kimsenüñ 4ıfatında ittifâo idüp didiler ki: 9ılı iâyetde iri u oaviyy u -aşîn ola vü oameti +oirı olup bairı ya44ı ola vü kemikleri oatı vü iri olup eñleri yüvik ola. Eti ne iâyet oatı vü ne iâyet yumuşao ola belki vasa+ olup mu tedil ola vü alnı düz olup çuouri olmaya ammâ +amârları çoo ola. Oaşları iâyet uzun ola vü yüzünüñ rengi 9ızıl ya beyâ7 ya gendüm-gûn oızıla mâyil ola. Gögsünde vü omzunda 9ılı çoo ola (v. 19a) vü kini vü ia7abı iâyet çoo ola vü baldırınuñ iç yüzünde et çoo olup aşaia 4ar9mış ola vü etinde vü derisinde yübûset ziyâde ola. Her kimsede bu 4ıfatıñ küllisi ya ek3eri bulınsa ol kimse oaviyy ü 3âbitü n-nefs vü şecî dür. Er-Racülü c-cebbân Mîm, sad: Kalbi 7a îf vü kendi ooroao vü yavaş olan kimsenüñ alâmetleründe didiler ki: Oılı yumuşa9 vü oâmeti egri vü rûyunuñ rengi ya 4âfî 4arı ola ya ao ola. %arıya mâyil vü gözleri 7â if olup na6ârında 7â iflio eglene vü baldırınuñ iç yüzünde et az olup yuoaruya çekilmiş ola vü elleri vü ayaoları la+if u na2îf u 7â îf ola. Bir kimesnede bu alâmetlerüñ küllisi ya ek3eri bulınsa ol kimse ooroaodur. Beyt: Bulınsa bu alâmetler bir âdemde olur tırsân Sen andan erlik ummaiıl kim oldur e7 af insân (v. 19b) 193

195 Er-Râcülü l-venih Mîm, %ad: Bi-2ayâ vü bi-idrâk olan racülüñ ev4âfında didiler ki gözleri pîrûze renginde olup oabaoları oalıñ vü kendüsi iâyet açıo vü yelercin olup 2areketi seri ola vü yüzi degirmi ya üç +araflı olup rengi 4âfî 9ızıl ya beyâ7a mâyil 9ızıl ola vü boyu oı4a olup azaçıo öñine eiri ola. Vü 2areketi seri vü oanı çoo vü kelâmı oatı ola vü öñügünde vü yanaiında oılı az ola. Bir kimesnede bu ev4âfıñ küllisi ya ek3eri bulınsa ol kimse bi-2ayâdür. Er-Racülü l-gâlizü t- Xab Mîm, %ad: Xabî -i gâli6 vü kendü -abî3 olan racülüñ ev4afında didiler ki: Rengi iâyet beyâ7 ye gendüm-gûn ola ya yüzi iâyetde degirmi olup yañaolarınuñ vü oulaolarınuñ vü boynunuñ vü ayaolarınuñ eti çoo ola vü alnı degirmi +ob gibi ola. Vü 4aoalı vü oarnı iâyet büyük olup barmaoları oı4a ola vü incioleri uzun ola. Bir kimesnede (v. 20a) bu ev4âfüñ küllisi ya ek3eri bulınsa ol kimsenüñ +abî i iâli6 u -aşîndür. Er-Racülü l- /arî4 Sîn, Nûn: /arî4 u +amâ -kâr olan racülüñ emârâtında didiler ki: Oılları oı4a ola uzamâya, yüzünüñ rengi kül renginde oulaoları büyük olup başınuñ biynisi yeri açıo olup iki cânibleri -ki +uluñlardur- içerüye girmiş ola boynu 4ai cânibine bir miodâr egilmiş ola. Bir kimsede bu emârâtıñ küllisi ya ek3eri bulınsa ol kimse 2arî4 vü +amâ -kârdur. Her zamân da +amâ ı sebebiyle belâ dâmından kurtulmaz. Beyt li-mü elifihi: Kimde ola ayn-ı +amâ 9urtulmaz asla iu44adan Kime kim Oâf oanâ at oldı câ-şâdân odur. Digerle +amâ biliñ ki üç 2arfdür üçü bile mücevvefdür Ki her kim ola +amâ ol kimse mu-afefdür, mücevvefdür. 194

196 Er-Riclü l-keselân Sîn, Nûn: Kâhîl u tembel kimsenüñ alâmetlerinde didiler ki: Gözleri büyük vü yaldır içi ola. (v. 20b) yâ-ûd keçi gözine müşabîh gök vü büyük olup aoı çoo ola vü alnı büyük vü yüzi etli ola. Kimde ki bu alâmetler ola ol kimse kâhîl ü tembel u a2maodur. Er-Racülü l-oalîlü l-ke3irü t-xişe: Sîn: Aolı az vü yincikligi çoo kimesnenüñ ev4âfında dediler ki: Başı küçicek vü oulaoları büyük vü degirmi olup eñsesi cânibine çeoilmiş ola eñeki vü boynu uzun +amarları aşikâre ola. Vü rûyunuñ rengi 9ızıl olup yüzünüñ ucu ince vü uzun ola. Bedeni ıssı olup oâmeti uzun vü 2areketi seri ola. Omuzları ince ola. Bir kimesnede bu 4ıfatlaruñ küllisi veya ek3eri bulınsa ol kimsenüñ aolı az vü -ıffeti ia7abı çoodur. Er-Racülü l- Kelîlü f- Fehm Xı, Sîn: Fehmi vü idrâki kelîl kimsenüñ emârâtında didiler ki: Ar9asında vü 9arnında 9ıl çoo ola vü gözi gök olup aoı çoo ola. Keçi gözi gibi rengi 4âfî beyâ7 alçı renginde ola. Ya gen-düm-gûn ola, (v. 21a) siyâha mâyil yüzünüñ uci büyük vü kendü büyük vü +olu vü yoiun vü oulaolı ola. Âvâzı ince vü güzel vü ayaoları etli vü 2areketi giç ola. Bir kimesnede bu emâretlerüñ ek3eri bulınsa ol kimesne bî-idrâk vü bî-temeyyüzdür. MAOÂLE-Đ (AMiSE /ayvanâtüñ a-la9ı beyânındadur Der ki: %uretlerinden vü şekillerinden vü fâ allerinden vü -ulolarından tecrübe ile bulup ahz itmişlerdür. Ta kim buna oıyâs ile nâsuñ 6âhir a2vâli, a2vâli ma lûm ola. Xı, Nûn, Sîn oolları üzerine bu ma9âle beş oısımdur. Kısm-ı Evvel- Va2şi can-verler beyânındadur Xı, Nun, Sîn ittifâo idüp didiler ki: 195

197 Esed: Ya nî arslan. Se-i vü alî-himmet vü ehl-i kerem vü ehl-i 4abırdur vü ouvvetde vü şecâ atde nihâyet mertebededür vü 2ile vü -ud â ehlidür. /ilmi ile vü ia7âbı ile muta44ıf ammâ ia7âbı 2ilmine iâlibdür. Nemir: Ya nî kaplân. Himmet vü ouvvet ıssıdur. /amlesi tîz vü tekebbürlügü ziyâde, fa-rlenicidür. (v. 21b) Nefsinde olanı saolayup ketm idici vü iâyetle 2ased vü kin idicidür vü ek3er 2ayvânâta iâlibdür. Dübb: Ya nî ayu. Şerir u bî-idrâk vü bî-vefâ vü -abî4dür. (avfı vü 2ilesi ziyâdedür. Vel2a4ıl ayuda eyü -ulolardan 4abır vardur sâyir a2lâ9ı yaramazdur. )ınzır: Alçao vü -or nefslidür vü öñigilik vü iazabı vü 2ased idüp bir nesne oonulmao vü oynaşmao ziyâdedür. Vü cûmerddür vü erkegle 312 va+i sevicidür. Risâle-i Ta-vif de gelmişdür ki erkege va+i hayvânâtuñ üç nev inde 4adr olır biri insân biri -ınzîr yüzi biri 2imârdür. Ammâ her insândan ki ol fâ al 4adr ola. Ol 0a9i9atde insân degildür. Zîrâ insân olan, 2imâr -ınzîr 4ıfatıyla mute44ef olmaz. Beyt: Lâyıo olmaz mü min u müslim geçinen kimseye (ûk-i -ad ile livâ+ada olur müşterek 8i b: Ya nî u bî-vefâ vü +amâ -kâr (v. 22a) vü uirı vü müttehimdür. Ammâ ouvveti vü iodâmı vü cür eti ziyâdedür. Fehd: Ya nî pars. (od-bin ya nî kendüyi göricidür. Şerri az vü 2iddet-i nefsi vü ia7âbı çoodur. Fa-rlenmek vü kendü nefsini -or vü 8elîl eylemek vü çoo uyumao şânına lâzımdur vü va2şidür. Ammâ nev ân ünsi dâ-î vardur. Kelb: Nefsi alçak u bahîl u 2arî4 vü +amâ -kâr vü bî-2ayâdur. Ammâ oanâ at vü 4abr vü vefâ vü 4â2ibine nisbet idüp yardım itmek vü bir nesnenüñ 2u4ûlünde sa y idüp çalışmak vü üşenmek vü iaribe bu 7 itmek vü efrât-ı şehvet şânına lâzımdur. 312 Asıl metinde bu sözcük erinle şeklinde yazılmış olup tarafımızca bu kelime kullanılmıştır. 196

198 &a leb: Ya nî dilki. Şerir u bî- vefâ vü 8elîl u ehl-i mekr u ehl-i 2iledür. Ammâ iâfleti dâ-î riyâdür vü iâyetle âdemden oaçar u hiçbir +ariole âdeme yaoışmao yoodur. Oırd: Ya nî maymun. (abî3 vü cahîl vü zâni vü ehl-i ia7âbdur vü iıybeti vü mesâviyi vü cimâ ı iâyetde sever (v. 22b) vü her ne görse 2ikâyat ider. Sinnevr: Ya nî kedi. (ırcı iâlibdür. Oorouci vü ooroudıcıdur vü öiünici vü ululanıcıdur vü sevici vü âdemi sevicidür. 7ab : Ourdun bir 4ınıfıdur. Gündüz onda yatup hiç +aşra çıomaz ammâ gice tenhâ bulduiu şikâr ider vü maoberde taze defnolmuş meytleri çıoarup yir. En+âo dimek ile meşhûrdur. Iâyetile a2mâo u iâfil u -abi3dür. Kendü evinde 8elîl vü iurbetde şecî olur. Kelbe mu-alifdür. Zîrâ kelb şeci vü iurbetde 8elîldür; ammâ ouvveti iâyetde çoo vü aldanması ziyâde âsândür. /atta dirler ki evinde yaturken bunda yoo diyerek girerler siñrin delüb ib +akarlar imiş. Be2şûr: Bu 8ikrolunan iki 4ınıf ourdun +oian ourda zebân-ı Arab da be2şûr dirler. (abî3 vü şerir vü 2âyindür, -adi ası vü 2ileleri çoodur. Cüre ti vü iodâmı vü âdemden oaçması ziyâdedür. Erneb: Ya nî +avşan. Lâ+if vü bî-şerrdür. Açlıia vü 4usuzluia (v. 23a) iâyetde 4abredici vü ziyâde ooroucu vü ögünicidür iayrı canâvârlara mu-âlifdür vü 2ay7 görmekde. Ounfuz: Ya nî kirbi. Mütekebbir vü cahîl vü şerir vü aciz vü -abî3dür. Sincâb: Lâ+if vü 8eki, fahirlenici vü ögünicidür. Oısm-ı Sânî Adem ile me nûs olmuş cân-verler beyânındadur Cemel: Ya nî deve. Cahîl vü iâfil vü bî-iayret vü kin dutucudur. Ammâ ouvvetli vü perhîzkâr vü 2alim vü kerim vü bî-2ile aşıo olup eşin sevici vü iâyetle 4usuzluia 4abredicidür. Efelâ yen6urune ile l-ibli keyfe -iloat tevsirinde Ka5ı Bey7evi Rahmetü l-bari ider /a9 Te ala devede niçe menâfi -alo itmiştir ki ol iayrı 2ayvanâtda yoodur. Evvel budur ki boynın 197

199 uzun -alo itmişdür ki yük için çöker vü yük ile oaloar. ikinci budur ki her otu vü her dikeni yir, beslemek âsândur. Üçünci budur ki on gün mütevâliyen dâ-î artuo 4usuzluia 4abrider. Dördünci budur ki bir oilan yetse ona +âbî olur, mu-âlefet itmez. (v. 23b) Feres: Ya nî at. Lâ+if vü oaviyydür vü idrâkda iayr-i 2ayvânlarda iâlibdür. /atta şer2-i ta2oîo de aydür ferese feres didiler. Zîrâ feres, firâsetdendür. Bunuñ da firâseti vü idrâk-ı iayr-ı 2ayvânlardan artuo oldıiundan ötüri feres didiler vü ululanıcı vü kendün görici vü şenlik idüp sevici vü 4açın sevici vü 4abredicidür. Bagl: Ya nî oatır. (ab3 u ca0îl u 2ayin u şerir u bî-2ayâ vü 6âlimdür. Ammâ iâyetle ouvvetli vü sevinici vü gâh menûs olup vü gâh oaçıcıdur. Ra2at olıcao nesnedür. Ammâ ka3îrü labe3dür ya nî yaramaz nesnesi çoodur. /imâr: A2ma9 vü ca2îl vü -or u 2akîr vü bî-2ayâdur. Xab i ializ vü kendü 3aoîl vü 2ayâsı 7a if vü belâya vü meşaooâte vü a8âba 4abredici erkege va+i sevici vü önüşüci ammâ 2imâr va2şî ögünici vü kin dutuci vü gönülüci vü bî-vefâ vü -ain vü ca2îl vü ehl-i şevo vü ehl-i iayret. Ba9ara: Ya nî sıiır. Ca2îl vü a2mao ( v. 24a) vü mütekebbir vü +abi i iali6 vü yemege içmeie 2ârî4 u melûl u ma2zûndur; ammâ iâyetle ouvvetlidür. Câmûs: Müdrik u 8eki vü se-i u şeci dür vü perhîz-kâr vü ouvvetli vü iayretli vü alihimmetdür ammâ iâyet ile mütekebbir vü kin dutucudur vü iaribe buiz idici vü tîzlik idicidür. Fil: Nefsi a6îm vü +abi i iali6 vü -abi3 vü -ayîn vü fesâd vü 6ulmü sevici vü kin dutucu önişici vü ehl-i vaoârdur. 7ân: Ya nî ooyun. Lâ+if vü kerim vü insâna mu+î vü münoâddur. Mu2abbet vü hemma2bûbdur. Cân-verlaruñ -ayırlusı vü merhametlüsidür. Ammâ iâfil u ca2îldür. Ma z: Ya nî keçi. Müdrik u 8ekidür. Ammâ hiloâti iaflet üzerinedür. Bî-2ayâdür vü -abî3 vü uirı vü cemâ a +âlib vü raiibdür. 198

200 Iazal: Ya nî geyik. Iâfil u bî-şerdür vü ma2bûb u nefsi -âfif vü lâ+ifdür. Mehâ: Vahşi sıiırdur ya nî yaban sıiırı. Yalanuzlıo sever, adamı dâ-î sever, göricek meylider ammâ yana gelmez. Merhâmet ehli vü -ayrlı cân-verdür. (v. 24b) Oısm-ı &elî3 /ayvân-ı Mâî %uda olan cân-verlerüñ beyânındadur Timsâ-: Maoaddem u -ayin vü uiri vü bî-vefâ vü bî-2ayâ vü 2amlesi tîz vü 2areketi seri vü 2îlesi vü şenligi vü şâdlıiı çoodur. Iayrı 2ayvânlara mu-âlifdür. Üst çenesin oynatmaoda zîrâ cemi 2ayvânât alt çenesin mu-ârikdür vü ol üst çenesin. Sere+ân: Ya nî yengeç. Oaviyy vü -abî3 vü kin idici vü iâyetle 2azer idicidür. Semek: Ya nî balıo. Bî-idrâk u bî-şer vü iâyetle oaçıcı vü nefsi lâ+if vü etinde tamâm-ı lâ+if vü +arâvet vardur. Ammâ iâyetle mu7ırdür. Oars: Bir nev -i cân-verdür. Balıia müşâbih iâyetde maoaddem vü cüre tli olur. Ammâ bîvefâ vü bî-2ayâdur. Oısm-i Rabi Oanadı olan cân-verlerüñ beyânındadur. Bâz: Ouvveti var, bî-vefâ vü 6âlim vü -od-bîn ya nî kendüyi görici vü tekebbürlenici vü ögünici vü sükût sevici vü iâyet ırâodan bir şeyi göricidür. (v. 25a) %aoîr: Ya nî çaoır. Müdrio vü ouvvet-i bâ3iresi ziyâdedür. Bir şeyi ırâodan görür. Ammâ bîvefâdur. Nasr: Ya nî kerkes. Kendü oaviyy 2ilesi 7a îf vü nefsi denî ya nî alçao vü bî-idrâk vü bîazardur. Ya nî kimseyi incidmez. vü iâyetde çoo yaşayıcıdur. Beyt: Yaşar kerkes kim âzâr oldıiu için Xoian +urmaz zîyân-kâr oldıiu için 199

201 Ra-m: Bir nev i alaca ouşdur. Kerkese beñzer. Nefsi alçao, şerri az, melâleti vü hüznü çoo vü yalunuzluo sevicidür. Zai: Ya nî oaria. Müdrîk u 8eki vü şerir u uirıdur. Iurâbaü l-beyn: Ya nî alaca oarga. Müdrîk u 2ile-bâz vü uirı vü iâyetile insândan oaçıcı vü işidilmedik nesneleri 2ikâyet idici vü şerri sevicidür. Ammâ ehl-i 4abrdur. Ao aoe: Ya nî saosaian. Müdrîk vü şerir vü uirıdur vü iâyetde evlâdın sevicidür vü ehl-i 4abrdur. Đvvez: Ya nî yabân oa7ı. Cür etli vü iodâmlı vü oudretinden nesneler ihtiyâr idici ehl-i 6ulm vü ehl-i oatldür. Bî--âb ya nî uyumayıcıdur. Đnsândan ziyâde oaçıcıdur. (v. 25b) Ba++ ++: Ya nî evlerde sâkî olan kaz +ab i iâli6 vü nefsi alçao vü 2ilesi 7a îf aldanması âsân vü yürümekde za2met çekicidür. Dik: Ya nî -oros. Cûmerd vü ehl-i 4abr vü ehl-i iayret vü ehl-i şevodür. Fahrlenici vü ooroucı vü uyumayıcı vü ululuo sevicidür. Kürkî: Ya nî +urna. Oaviyy câ2il, bî-idrâkdur. Paklık sevici tehevvür idici ya nî 7aralı yere fikrsiz tizlik idüp kendün bıraoıcıdur. Hüdhüd: Ehl-i iaflet u ehl-i -ayrdur. Şerri sevmez. Paklık sevici vü ırâodan bir şey görücidür. #a+â: Ya nî baiırtlao. Ouvvetli vü idrâkli, ırâodan bir şeyi göricidür vü açlıia 4abridicidür vü ooroucu âdemden ziyâde oaçıcıdur. /emâm: Ya nî gögercin. Ögünici vü adamı sevici vü bî-şerdür. #umru: Nefsi lâ+if vü aşoı vü muhabbeti iâlibdür. Bülbül: Nefsi lâ+if, idrâki vü 8ekâveti vü aşoı vü mu2abbeti iâlib vü ziyâde pâklık sevici vü 2ikâyet idicidür. Xavûs: Kendin görici vü övünici vü tekebbürlenici vü ooroucu vü şevo idici (v. 26a) vü ziyâde aşo olucı +ab ı mütellevin vü nefsi 7a îfdür. 200

202 U4fûr: Ya nî serçe. Bî-2ayâ vü bî-idrâk, ehl-i şevo vü ehl-i fe4âd vü aldanıcı vü tehevvür idici ya nî bir 7arârlı yire tîzlik idüp kendin bıraoıcıdur. Zenbûr: Ya nî 4arı arı. Şerîr u 6âlim vü evinde -or u 8elîl ü yabândur. Ziyâde bî-2ayâ vü bîidrâkdur. Ne2l: Ya nî bal arısı. /arîs u +amâ -kâr vü ba-îldür. Ammâ kesb idici vü iâyetle kesbden çalışıcıdur. 8übâb: Ya nî siñek. Bî-2ayâ vü ziyâde önişici vü tehevvür idici nefsi alçao vü kendü -abî3dür. Oısm-ı (amis Hevâmm beyânındadur. /ıyye: Ya nî yılan. Ehl-i şer vü ehl-i 6ulm vü ehl-i iaflet vü -abî3dür. Ammâ iâyetde oorouci vü tîz döniçidür. Aoreb: Ehl-i şer vü ehl-i 6ulm, bî-idrâk, -abî3dür vü muzî-yi bi +-+ab dür. Sâyir hayvânâta iki nesnede mu-âlifdür. Bir budur ki, gözi olmaz, biri dâ-î budur ki velâdet-i ma hûdesi olmaz. Iayri 2ayvânlar gibi belki 9udret-i 0a9 ile va9î olmuş ki (v. 26b) velâdet zamânı oluca9 analarınuñ yüreklerin yabup vü 9arınlarun yırtup +aşra gelürler imiş. Nemîs: %ı2â2-ı Mu-târ da aydür nemîs bir 9urdcagızdur. Oı4acuo enli 9urı at pâresine müşabih Mı4ır arzında olur. Ejdehâyı öldürür. Iâyetde şecî vü 2ile-kâr vü uiri vü ehl-i şevodür. Neml: Ya nî 9arınca. )arîs vü ba2îl vü şerîr vü şecî vü 9atl vü cebr idici. Kendü 7a îf himmet-i alî vü i9dâmı vü 0ilesi vü ittifâ9ı ziyâdedür. Cerâd: Ya nî çekirge. Ouvvetli vü cüre tli, kendin görici vü 9atlidici, nefsi 9atı vü telf idici mev7i -i cân-verdür. 201

203 MAOÂLE-Đ SADESE Mizâca vü bedene müta alıo kelâmat-ı câmi beyânındadur. El-levvn: Mîm %ad Didiler ki: Âdemüñ rengi beyâ7 olma9 ya 9alay renginde olma9 ya alıçı renginde olma9 mizâcüñ sovuoluiuna dâlldür. %âfî 9ızıl ya beyâ7a mâyil 9ızıl ya gendümgûn olma9 mizâcüñ 2arâretine dâlldür. Beyâ7 renk ki ince vü 4âfî 9ızıl renge 9arışmış ola. (v. 27a) mizâcüñ itidâline dâlldür. Eger 9ızıllı9 artu9 vü 4âfîlık az olursa 9anuñ iâlebesine dâlldür vü eger 9ızıllı9 eksik olursa 9an 9ılletine dâlldür. Eger 9ızıllı9 hiç olmayup alçı renginde olursa 9anuñ vü uruñ 9ılletine vü baliâmuñ iâlebesine dâlldür. Eger beyâ7 ya yaşıl rengiyle ma-lû+ olup 9alay renginde olursa 4afrânuñ vü 9anuñ 9ılletine vü sevdânuñ vü baliâmuñ iâlebesine dâlldür. Eger gendüm-gûn 4aru renkle ma-lû+ olursa mizâcüñ iâyet 2arâretlüsidür. Eger gendüm-gûn yeşil renkle ma-lû+ olursa 2arâreti az vü sevdâya iâyet mâyil mizâcdür. Eger beyâ7a mâyil 4aru olursa -astalı9dan 9al9mış ya bedeninden çoo oan aomış âdam renginde iâyetde 9anuñ 9ılletine dâlldür. Eger 4aru vü yaşıl vü 9ül rengi 9arışmış olsa ol beden bedenlerün iâyet şerlüsüdür. Mizâc cihetinden vü cigerinden vü +alâ9ından mera7 û za2met -âlî olmaz. Vel2a4ıl 4ı--atı az olur. (v. 27b) El-lems: Beden ıssı olma9 mizâcüñ 2arâretine dâlldür. Beden 4ovuo olma9 mizâcüñ bürudetine dâlldür. Beden yumuşa9 olma9 mizâcüñ ru+ûbetine dâlldür. Beden 9atı olma9 mizâcüñ yübûsetine dâlldür. Eger beden ıssı vü yumuşao olursa mizâcüñ 2arâretine vü ru+ûbetine dâlldür. Eger ıssı vü 9atı olursa mizâcüñ 2arâretine vü yübûsetine dâlldür. Eger beden 4ovuo olup yumuşa9 olursa mizâcüñ 4ovu9luiuna vü ru+ûbetine dâlldür. Eger beden 4ovuo vü 9atı olursa mizâcüñ sovu9luiuna vü yübûsetine dâlldür. Ammâ 4ovuo vü 9atı olma9 az va9î olur. 202

204 El-Ef al: Xabi atuñ fi lleri iştihâ vü 2a7m vü nab7dür vü dâ-ı bunlaruñ em3âl ne varsa eger bunlar 9aviyy vü seri olursa mizâcüñ 2arâreti iâlibdür. Eger 7a îf vü batî olursa bürûdeti iâlibdür. Nefsin fi lleri 8ekâvet vü sözde hareketde tîzlik vü sur at üzerine olma9 vü şecâ at vü i9dâm vü dâ-ı bunlaruñ (v. 28a) em3âl ne varsa bunlar mizâcıñ 2arâretine dâlldür. Bunlaruñ mu-âlifleri olmao bürudetine dâlldür. EL-EŞYÂĐ L-LETĐ TEBEREDE ANĐ L-BEDEN El-Beden: Şol şeyler ki bedenden âşikâre olur bol vü iâyet oıl vü derdür vü dâ-î bunlara beñzer ne varsa oıl çoo vü siyâh vü iri vü yoiun vü 9ıvırcı9 mizâcüñ 2arâretine dâlldür vü der ooomao mizâcüñ harâretine dâlldür vü çoo olma9 ru+ûbetine vü az olup 9o9ma9 yübûsetine dâlldür. Bol renkli olup 9o9ma9 vü iâyet dâ-î 9uru olup az olma9 mizâcüñ 2arâretine dâlldür vü bunlara mu-âlif olma9 bürûdetine dâlldür. Alâmetü l-bedenü l- Mu tedil: /arâretde vü bürudetde vü yübûsetde itidâl üzerine olan bedeniñ alâmetleri oldur ki levni beyâ7 ola oızıla mâyil vü bedeni 4ovuo olmaia vü iâyetde ıssı dâ-î olmaia belki 2arâreti ru+ûbetine iâlib ola vü eti ne iâyet yumuşao vü ne iâyet oatı ola vü 9ılı ne yoiun vü ne ince vü ne 9ara ne 9ızıl ne 9ıvırcu9 (v. 28b) ne uzunca ola. Xamarları ne +ar olup gizli ola vü ne gîñ olup âşkâre ola vü âvâzı ne bülend vü ne alçao ola vü 2areketi ne tîz ne giç ola. Bu umurlarda vasâ+ ola +abi at-ı fi llerinde vü nefs-i fi llerinde 8ikrolundu ki adâlet üzerine ola. Alâmetü l-bedenü l- /ârr: /arâreti iâlib olan kimsenüñ alâmeti oldur ki büyümesi iâyetde tîz ola vü bedeni ıssı olup nâ2îf ola vü +amarları âşikâre olup 2arekâtı tîz ola vü uyousı az vü 9ılı iâyetde oara vü oıvırcuo olup çoo ola, levni gündüm-gûn vü kendüsi mütehevvir vü tiz ola. 203

205 Alametü l-bedenü l Bârid Bürudet üzerine olan bedenüñ alâmeti oldur ki bedeni 4ovuo vü şehveti 7a îf olup cimâ ı az ola vü uyousu çoo ola. vel2asıl beden-i -ârda 8ikrolunan alâmetlere mu-âlif ola. Alâmetü l-bedenü r-ra+b Ru+ûbeti iâlib olan bedenüñ alâmetleri oldur ki eti vü siñirleri iâyetde yumuşao vü süst vü 7a îf vü gevşek olup (v. 29a) kemikleri vü eñleri vü +amârları gizli ola. Eti vü derisinde ouvvet vü isti2kâm olmaduiından ötüri za2mete vü belâya meşaooâte doymayup - or ola vü -ulou vü -ûyu iâyetde yaramaz ola. Alâmetü l-bedenü l-yâbis Yübûseti iâlib olan bedenüñ alâmeti oldur ki gövdesi iâyetde oatı vü na2îf olup ouvveti çoo ola vü derisi dâhî çoo vü mu2kem ola kemikleri vü eñleri âşikâre olup 9ılı çoo vü za2mete vü meşaooâte 4abridici ola. Alâmetü l-/arrü l-yâbîs Harâretle yübûset cemi olan bedenüñ alâmeti oldur ki 9ılı iâyetde siyâh vü kendü arıo vü derisi oalıñ vü -aşin vü siñirleri oaviyy u mu2kem vü kemikleri vü eñleri âşikâre vü bedeni ıssı vü uyousu az vü nab7ı vü 2areketi vü şecâ ati vü iodâmı çoo vü tîz ola. Alâmetü l-bedenü l- Bâridü r Ra+b Bürudet vü ru+ubet cem olan bedenüñ alâmeti oldur ki gövdesi ıssı vü oılı uzun vü +amarları +ar vü kemiklerinüñ eñleri gizli vü yaiı (v. 29b) vü uy9usu vü kâhilligi vü süstlügi çoo vü 2arekâtı giç ola ammâ beden-i yâbis-i bârid vü beden-i 2ar-ı râ+b bu ikisi mürekkebdür. Müfredâtdan ki anlaruñ her birinüñ mustâoil alâmetleri 8ikrolunmuşdur ki anlardan mürekkeb olanlar da oıyâs ile ma lûm olunduiına binâen burada alâmetleri 8ikrolınmadı. Đnnallâhe Âlîmün /akîm. 204

206 MAOÂLE-Đ SEB A Đnsânüñ başında cev-cevâri2i vü a7a-yı cüzîyesi delâlet itdügi nesnenüñ ma rifetindedür ki her u7vuñ keyfiyeti ne 4ıfata delîldür vü her bir u7uv bir fa4ılla mübeyyin oılınmışdur. El-Fa4lü l-evvel Fi-Er-Rü ûs: Ya nî başlar beyânındadur Xı, Sîn: Büyük baş ammâ ifrâ+ıyla büyük olmasa himmet-i âlîye vü güzel fehme vü inoiyâda delîldür. Ammâ 4acınıñ iâfleti iâlib olur. Đfrâ+ıyla büyük baş eblehlige vü ı7+ırâba delîldür. Küçicek baş -ıffete ya nî 4acınuñ yinicikligine vü başınuñ kücücklügi miodârınca a9lınuñ dâ-î eksikligine (v. 30a) delîldür. Ya nî baş ne oadar küçicek olsa ol oadar aolı dâî eksik olur. Nûn: Küçicek baş tehevvüre delîldür. Meger ki bedenine münâsib ola dâhî ru+ûbet çooluiuna vü şekl güzelligine delîldür. Nûn Mîm %ad: Başuñ derisi münoabı7 olup bir yere cem olma9 9ıllet-i 2ayâya delîldür. Đme r-re s ya nî beyni yeri çu9ur olma9 2ır4a delîldür Ayın Tehevvüre vü nasa mu-alefete delîldür boynınuñ yerleri çuour olmao -abâ3ete vü abe3e delîldür. Nûn: Baş sobî olmao yaramaz niyyete 2amâ9ate delîldür. Başuñ eñseden cânibi çoo olup eñsede bir sürü kemik olma9 aola vü cevdet-+ab e delîldür. Ammâ mu tedil vü memdû0 ola. Başuñ emâratı 2ükemânuñ ittifâoı biriyle va7 ı mi9dârı mu tedil olup büyüklüge mâyilrak vü kendü bünyesine münâsib olup müstedirü ş-şekl ola ki ne bir ki ennehû bir +obdur vü alnı üzerinde iki cânibinde bile birer barmao miodârı oıl bitmiş yir olup ana cânibinden içerüye (v. 30b) girmiş ola vü alnı eñseden azacuo büyük ola eñsede bir sürü kemik ola vü eñse çuour olmamao şar+ıyla bu mi3lü baş aola vü fehme vü fikr-i 4â2î2e vü 4âli2 amâle vü 4âli2 düşe vü ziyâde 2ıf6a bir şeyi tîz añlamaia vü tîz añmaia delîldür. 205

207 El-Fa4lü s- Sani Fi ş-şu ur: Ya nî baş 9ılları vü beden 9ılları beyânındadur. Mîm, %ad: Oatı vü iri vü 9ı4a saç 2ır4a vü yaramazlıia vü 9or9a9lıia delîldür. Nûn: Sözde âcizliie delîldür. Xı, Nûn, Sîn: %ı9 vü uzun sac iılze+e vü yaramaz añlamaia delîldür. Behâyim 9ılına müşabih oldıiundan ötüri yumuşa9 sac 9or9a9lıia vü mekre vü kin dutmaia vü 2asede delîldür. Mu tedil saç 4ıfatlaruñ itidâline delîldür. Mîm, %ad: Siyâh 9ıl menfâ at sevmege delîldür. Đfrâ+ıyla 9ızıl 9ıl 2ır4a vü yaramazlıia vü yaramâz añlamâia delîldür. Xı, Nûn, Ayn: Yatmayup duran 9ıl ki dökülüci da-ı ola delîlige vü a2ma9lıia vü oarışıolıia delîldür. Mîm, Sîn, Sad: Şecâ ate delîldür. Boz 9ıl ki kettân (v. 31a) renginde ola ziyâde tehevvür 2ayr âzlıiına delîldür. Oarında oıl çoo olmao şevoe delîldür, ya2ûd añlamâo eksik olmaia delîldür. Omuzlarda 9ıl çoo olmao, boyunda oıl çoo olma9 9uvvete vü şiddete vü cüre te vü kibre delîldür. Arslana müşabih oldıiundan ötüri kirpik çoo olma9 bahâdırlıia vü a9la delîldür. Ayn: Aroada vü ayaolarda oıl çoo olma9 şehvete delîldür. Tekeye müşabih oldıiundan ötüri. He: ittifâo itdiler ki oıllarıñ memdû0 ki ol aol u -ayra vü Cevdet-+ab a delîldür oldur ki çooluoda azlıoda oaralıoda oızıllıoda uzunluoda oı4alıoda yoiunluoda incelikde vasa+ ola v va llâhu A lem. El-Fa4lü s &âli3 Fi l-cebân Ya nî alınlar beyânındadur. Yassı giñ alın ki urûo vü ai4ân olmaya cenk vü -u4ûmet sevmege vü dü8ensizliie delîldür. Nûn, Mîm, %ad: Kücük alın nâdânlıia vü -ısssete delîldür. Büyük alın kâhillige delîldür. Alın yol yol olmao lâf (v. 31b) urup ögünmege vü Cevdet-+ab a delîldür. Alın oasîr ya âlî olma9 şecâ ate vü edebsizlige delîldür. Ayn: Alın +olu olmao tehevvüre delîldür. Mîm, %ad: Xamarı çoo olan alın cüre te vü iodâm itmege delîldür. Alın buruşmao, başdan yüzüne inince ia7aba vü iu44aya delîldür. Ayn: Alın buruşmao oulaodan oulaia varınca zîreklige delîldür. Orta alın itidâle delîldür. 206

208 El-Fa4lü r- Rabi Fi l-/evacib Ya nî 9aşlar beyânındadur. Oaşuñ oılı ço9 olmao iu44aya vü kelâmı redd-i fâsid olmaia delîldür. Nûn, Mîm, Sad: Uzun oaş oulao +arafına çekilmiş ola, kibre vü lâf urup ögünmege -u4û4a ki burnundan cânibe aşaiıya mâyil olup oulaodan cânibi yuoaruya mâyil olsa Nûn: Kemer 9aş şevo vü alçaolıia delîldür. Çatıo oaş ülfete vü mu2abbete vü hu7ûra vü oyun vü temâşâ sevmege delîldür. Açıo vü ince oaş, güşâde vü -andân (v. 32a) vü şâdmân olmaia delîldür. Oaşuñ burundan cânibi ince olmao -u4ûmete vü fitne 9oparıcılıia delîldür. He Đttifâ9 itdiler ki 9aşlarıñ ma2mûdi ki ol +ab -ı celîle vü va4f-ı cemîle delîldür. oldur ki va7 güzel olup her cihet vasa+ ola vü hem burundan cânibe yüksek ola. El-Fa4lü l- (amis Fi l-u yûn Ya nî Gözler Beyânındadur. Mîm, %ad: Yıldırayıcı büyük göz kâhillige vü zenne mu2abbete delîldür. Çuour göz - aba3ete delîldür. Maymun gözine müşâbih oldıiundan ötüri küçicek gök vü ditreyici vü yıldırayıcı göz 2île vü bî-2ayâlıia vü avretlere mu2abbete delîldür. Küçicek +umalıç göz ki yengeç gözine müşâbih ola câhillige avretlere mâyil olmaia delîldür. Mîm, %ad: Göz tîz tîz 2areket itmek vü 2iddete na6âr itmek mekre vü 2ile u -ıyânete vü uirılıia delîldür vü giç 2areket itmek açup yummao mekre u fikr u iu44aya delîldür. Oattı oara göz ooroaolıiı delîldür Zirâ (v. 32b) oaralıo madde-i sevdâviyyedendür. Madde-i sevdâviyyede ooroaolıiı mevcûddur. Mîm, %ad: Oor gibi 9ızıl göz şer 9oparıcılıia vü bahâdırlıia vü i9dâma vü ia7aba vü çoo cimâ itmege delîldür. Gök göz ki 4arıya mâyil ola ze aferân gibi çoo yaramaz 4ıfatlara delîldür. Zirâ göklük kâhillige delâlet ider. %arulıo -avfa ikisinüñ ictimâ ından iâyetde yaramaz 4ıfatlar 2a4ıl olur. Göz bebeginüñ çevresinde noo+alar olmao ol şerre delîldür. Eger göz gök olup e+râfı nootalar olursa -od ne av8ubillâh min-şerrihil iâyetde ehl-i şer olmaia delîldür. Göz 4ıiır gözine müşâbih olup 4ıiır gibi baomao 2amâoate delîldür. Oara 207

209 göz ki altın rengine müşâbih ola, fi l-cümle fettânlıia vü 9an dö9üp adam öldüricilige delîldür. Oatı 9ızıl göz aiır debrenici vü yuoaru 9abaia ba9ıcı ola. %ıiır gözi gibi nâdânlıia vü kibre vü zînâya vü iaflete (v. 33a) delîldür. Nûn, Sîn: oilancıolar gibi ba9an göz 4â2ibiniñ ferah vü şâdlıo vü göveñmek şar+ıyla ömri uzun ruhi oaviyy olmaia delîldür. Şi r: El- aynü l-leti yüşbehu na6rahâ Na6arü 4-4ıbyân fi-na5rahâ Ve ouvvetü r-ru2 ve ke3retü l ferh Hiye delîlü l- ömr bila ter2 313 Avretler gözine müşâbih olup dâhî anlar gibi baoan göz mu-anne3lige vü kibre vü ögünmeklige delîldür keçi gözine müşâbih olan göz iâyet ile ce2le delîldür. büyük +omalıc göz a2mâo olup ba 7 mürüvvete âdemilik olmaia delîldür. E+râfı çoo olub 2areket büyük göz yaramaz 4ıfatlara delîldür. Mîm, %ad Xı: göz ki yıldırayıcı vü ditreyici ola şerre delîldür. Eger küçicek olursa şerri ziyâde olur. Eger büyük olursa şerri az 2amaoâti ziyâde olur. Mîm, %ad, Mîm, Xı: Pîrûze gibi ziyâde yaşıl göz şerre vü -ıyânete delîldür. Tîz tîz açılup yumulan göz şu lesi vü yıldıramsı vü 2areketi ziyâde olmao (v. 33b) şar+ıyla ya-ûd sürme çekecek yer sürmelenmiş gibi siyâh olmao şar+ıyla delîlige delîldür. Mîm Gök göz ki aoa mâyil ola 9or9a9lıia delîldür. Zîrâ beyâ7 iâlib-i baliâma dâlldür. Baliâm da -avfıñ mucibidür. Nûn: od rengine müşâbih olan göz bî-2ayâlıga delîldür. Kelbler gözine müşâbih oldıiundan ötüri 4aru ile yâşil ortasında mütevassı+ olan göz ooroaolıia delîldür. Nûri çoo olup bero uran göz şevoe delîldür. küçicek göz ki kirpiklerüin +oouşdurian ola, -ulo aldırmaia vü yaramaz 4ıfata delâlet ider. Bir göz kör olmao şomluia delâlet ider. 313 Tercümesi: Öyle bir göz ki onun bakışlarına benziyor ve çocuğun bakışları gibi bakıyor. O göz ki ruh kuvveti ve rahatlığın çokluğuyla bakıyor. Bu, bakanın uzun bir ömür yaşadığının göstergesidir. 208

210 Ha8â mektub fi t-tevrât tis a -a4alin mevcûdin fi t-tis ati-ricalin 314 El--abi3u fi leş ar 315, el-lecâcetü fi l-a2vâl 316 ve l-şomu fi l- aver 317 ve 2amâoatu fi s-semîn 318 ve l-oıyaseti fi l-oûseç 319 ve şey+ânetü fi l-a2deb 320 ve l-6arifetü fi l- oa4ir 321 ve l-iafletü fi +-+avil 322 ve tekebbürü fi l-avrec 323 (v. 34a) vü şol göz ki şerm u 2icâb ma2allinden iayri ma2alde yere baoa cemî -i ev4âf-ı 8emîme anda mevcûddur, dirsek kâ8ib olmayasın zîrâ tecrübe olunmuşdur ki eger yere baoan kimsenüñ yaramaz fâ al işledükçe terk it deyü a7asın bu disek terk itmege kabiliyet yoodur. Oara göz ammâ iki oatı oara olmaya a9la vü zîreklige delîldür. şahlâ gözlerüñ iyisüdür. %â2ibinden in amdan vü i2sândan iayri nesne 4adrolmaz kendü 2âline ooyacao bilgil ki a7â-yı cüziyyeden her u7v-i a-ilâ-yı 2amîdîyye vü 8emîmeye delâlet ider. Ammâ elüñ delâlet(i) cümlesinden ziyâdedür. Đnşallâhu r-ra2man taf4îl üzerine 8ikrolınur vü gözüñ ev4âf-ı delâletinden yüzüñ delâleti ziyâde oldıiuna üç vech beyân itmişlerdür. Vech-i Evvel Budur Ki: Kemâlât-ı -ûbluia vü noosân ziştlige delâlet ider. Şek yoodur ki (v. 34b) ma2ll-i 2üsn vü oub2 yüzdür. Oalan a 7ânıñ 2üsnüne vü oub2una ziyâde iltifât itmez. Vech-i Sânî Budur Ki: Bir kişi utansa ya ia7aba gelse ya sevinse ya melûl olsa yüzde bir 2âlet 2a4ıl olur ki oalan a 7âda olmaz. 314 Tercümesi: Bu mektup dokuz adamın dokuz hasleti hakında Tevrat ta geçmektedir. 315 kılın kirliliği 316 inatçının halleri 317 körün şom sözlülüğü 318 şişmanın ahmaklığı 319 kösenin uyanıklığı 320 kamburun neşesi 321 kısa boylunun zerafeti 322 uzunun gafleti 323 topalın tekebbür 209

211 Vech-i &alî3 Budur Ki: Đnsânüñ ulu güzel(liği) aoıl u fehm vü fikr u 2ıf6dur vü bunlaruñ ma deni dimâgdur. Zîrâ baş hevâsüñ vü fikrüñ savma asıdur pes yüzüñ delâleti elden iayri a 7âdan evceh vü efdâlldür. Va llâh u alem 2aoioâtü külli l-eşyâ Beyt: Hak a77e u cele daned ta2oîo oamu eşya Ger 6âhir ger pinhân ger mürde vü ger i2yâ El-Fa4lü s- Sadis Fi l- Ednân Ya nî oulaolar beyânındadur Đfrâ+ıla büyük oulao ki başa münâsib ola çoo miodârdan -âric ola, 2amâoate vü ki8be vü yaramaz fehme vü himmete delîldür. Sîn, Xı: Oulao büyük olup (v. 35a) hem oalıñ olmao 2ır4a vü himmet azlıiına delîldür. Oulao küçük olmao fehme vü şerre bî-vefâlıia delîldür. Sîn, Xı, Nûn: Büyük, yufoa oulao ce2le vü zinâya delîldür. (u4û4a ki delügünde oıl bitici ola eiilmiş vü yatmış 7a îf oulao iaflete vü kâhîlliie vü ki8be delâlet ider. Degirmi oulao başa yapışmış ola. Ziyâde yinciklige vü 2u7ûra delîldür. Nûn: Oıllı oulao uzun ömre vü cehle delîldür vü uzun oldıiundan ötüridür ki oıl bitmeye sebeb da-ı oldur ce2li 2imâr oulaiına müşâbih oldıiundan ötüridür. Şi r: Eş-şa ru fi l-ü6ni müşa rün bi +-+ulü l- ömri Ve l cehlü l-le8i leyse yezuli fi l- ömri Ve +ulü l- ömri li-stilayi l-leyse ale l-mizâc Ve lüzumü l-ce2li li-şübhe bi l-2imâri l-mu2tac Tercümesi: Kulaktaki saç yaşın uzun oldığunun delîlidir. Cehalet ise ömrü uzatmz. Ömrün uzunluğu da mizâcın güzelliğine etki etmez. Cehaletin gerekliliği de eşeğin gerekliği kadar önemlidir. 210

212 Đttifâo itdilir ki oulaolaruñ mergûbi oldur ki vü va7 ı güzel olup başuñ (v. 35b) mıodârına münâsib olup büyüklükde vü kücüklükde vü yufoalıoda vü oalıñlıoda vü sar9ma9da vü yapışma9da vasa+ olup vü yumuşa9ları küçicek ola. El-Fa4lü s Sâbi Fi l Unûf: Ya nî burunlaruñ beyânındadur Mîm, %ad: Yoiun vü +olu bir burun a9lı vü fehmi az olmaia vü kelâmâtda acîz olmaia delîldür. Xı, Nûn: Burun uzun vü uci ince olmao ahmaolıia vü şerirlige vü yinciklige delîldür. Delükleri giñ burun 2asede vü sür at-i ia7aba delîldür. Delükleri +ar burun insâniyet çooluiuna delîldür. Nûn: Burun yay gibi olmao şecâ ate vü 2îleye vü tîzlige delîldür. Egri burun -ulo yaramazlıiına delîldür. Ayn: Oı4a burun uirulıia delîldür. Burnuñ siñiri alın ile beraber olsa mekre vü şerre delîldür. Uci ince vü kendü yay gibi burun sözde oaviyy olmaia vü şecâ ate vü -u4ûmete vü nâsa i2tiyâca delîldür burun üstü yassı olmao (v. 36a) ahdsızlıia vü iallâşlıia vü 2üsn-i -ulo azlıiına delîldür. Yuoarusı ince vü oanatları +aşra burun cüzice kemâli olup vü on ol oadar ögünmege vü lâf urmaia delîldür. Vü eger bir kişiniñ burninuñ uci yuoarusuna baosa delâlet ider kim 4âhîb-i mütekebbir bolup -avf-i rây olmaia delîldür. He: Đttifâo idüp didiler ki burunlarun ma2bûbi vü metbu i külliyen 2ayr üzerine dâll olup oldur ki bu 8ikrolan ev4âfda evsâ+ olup sâhîbinüñ vechine vü binisine münâsib ola ve ha8â dânâ terâset-i 2âoioât eşyâra El-Fa4lü s-&âminu Fi l-efvâh Ya nî aiızlar beyânındadur Mîm, %ad: Giñ aiız şecâ ate vü fehme delîldür. Nûn: Küçicek aiız zîreklige vü firâsetlü olmaia vü 2île-kâr olmaia vü yüreksizlige vü iâyetle i2tirâz idicilige delîldür. Orta aiız 4âli2 vü mütedeyyin vü müteşerri olup insâniyeti ziyâde olmaia delîldür. Mîm, %ad: Oalıñ +u+ao a2maolıia vü +abi at yoiunluiuna delîldür. Yoiun +u+ao fehme vü +ab ın 211

213 le+âfetine delîldür. Mîm, %ad +u+ao rengin olmao 2ı4ede vü yaramâz -ûya vü imânsızlıia delîldür. Oızıl +u+ao +atluluga vü eyülüge delîldür. Ayn: aiız içerü olup +u+aolar müsâvi olup +aşra olmao sevülmek yâ-ûd +u+aolarun ikisi bile içerüsüne küçük olmao şecâ ate delîldür. Ayn, Be: Yuoaru +u+ao aşaiı +u+aiuñ üzerine çıomao fehme vü idrâke delîldür. Alt +u+ao üst +u+aiuñ üzerine çıomao 2asede vü kin tutmaia vü oalbin oasâvetine, yaramaz fehme delîldür. Mîm, %ad: \a îf vü -orde 4ıo diş ki arası açıo ola 7a îf bedene vü oıllet-i ömre delîldür. )orde 4ıo diş yalancılıia vü nisyân çooluiuna delîldür. Arı vü uzun diş şerre vü fitneye delîldür. Nûn: Mu-telif diş ooroaolıia vü adam incidici olmaia delîldür. Orta diş ki arası açuo ola, gerçek söylemege (v. 37a) vü -ayra delîldür. Egri diş mekre vü 2ileye delîldür. El- Fa4lü t- Tasi Fi l-vücûh Ya nî yüzlerüñ beyânındadur. Sîn: Etlü yüz kâhillige vü câhillige, yanaolar etlü olmao +abi at yoiunluiuna Mîm, Sîn, Ayn: Yüz arıo vü 7a îf olmao fehme vü himmete vü her emrüñ 2u4ûlünde ihtimâm itmege vü 2ır4a delîldür. Oatı degirmi yüz hamâ9ata vü ce2le delîldür. Eger etlü olup degirmi olursa ziyâde yaramazlıia delîldür. Ayn, Xı: Yüz büyük olup baş küçük olmao şevoe vü yinciklige delîldür. He: yüz mü3elle3 olmao cüre te vü şerre delîldür. Yüz uzun olup baş vü gözler küçicek olup +uluñları vü +amarları şişmiş olmao 2amâ9ata vü cehle vü 2ayâsızlıia delîldür. Ziyâde küçük yüz yıncıklıga vü -orluia vü delülüge delîldür. Xamarlar vü +uluñları şişmiş olmao ziyâde ia7aba delîldür. Mîm, %ad: oaoıian yüzlülük iu44aya delîldür. (v. 38b) sar--oş yüzlülük fâsıoa delîldür. Utanır yüzlülük 2ayâya delîldür. Iam-gîn yüzlülük melûl vü ma2zûn olmaia delîldür. Ooroar yüzlülük taovaya delîldür. Ayn: Bir kimsenüñ ki yüzü degirmi rengi iâyetde 4âfî ao ya oara olup yanaoları etlü olsa ol kimse câhil u a2mao vü -ulou vü fehmi yaramaz kimsedür. 212

214 El- Fa4lü l Aşiru Fi l-esvât Ya nî âvâzlar beyânındadur. Mîm, %ad : Yoiun âvâz ki bülend ola şecâ ate delîldür. Alçao âvâz ki yoiun ola aol çooluiuna delîldür. Âvâz ince olup kelâmı tîz tîz söylemek cehle vü iveciklige vü yinciklige vü tekebbürlüge vü tîz fehme delîldür. Yüce âvâzla tîz söylemek ivmege vü yaramaz -ûya vü ia7aba delîldür. Ayn: Âvâzı yoiun olup kelâmâtı aciz olmao cehle vü +abi at yoiunluiuna delîldür. Iunne vü enîn olan âvaz 2asûdlige delîldür. Đnce (v. 38a) güzel âvâz 2amâ9ata vü yinciklige vü aol eksikligine delîldür. Nûn: Saoil âvâz oarnına raibet idüp yemek içmek sevmege delîldür. Secân El-Le8i La-Ya lemü l-iaybe Đllâhu El-Fa4lü l-a2edi Aşara Fi 5-$ı2k Ya nî gülmek beyânındadur. Mîm, %ad: Çoo gülmek fehm azlıiına vü cehle vü iu44asızlıia vü mu-âlefete vü kimsenüñ işine râzı olmamaia delîldür, az gülmek a9la vü fikre vü fehm çooluiuna vü iam u iu44aya delîldür vü hem 4efâ2ete delîldür. Bir kimse güldügi vaotde öksürmek arı7 olsa ol kimse bî-2ayâdür. Kimse güldügi vaotde nefes üzerine iâlib olsa ol kimse mecnûndur vü câhildür. Mîm, %ad: Bir kimse güldügi vaoitde elin bedenüne ursa ol kimsenüñ a9lı eksik vü ahla9ı beddür. Nûn: Gülmek vaotinde yüz oızarmao aol u 2ayâya delîldür. Gülmek vaotinde na ra urup çaiırmao 2amâoata vü iaflete dâlldür. Va llâhu a lem (v. 38b) el-esrârü ve l-i lân El-Fa4lü 3 -&ani &ani - Aşara Fi l-enfâs Ya nî nefesler beyânındadur. Mîm, %ad: Uzun nefes yaramaz himmete delîldür. Yüce âlî nefes yaramaz fi llere fikridüp da-ı vücûda getirmege delîldür. 7a îf nefes aoıl u 8ekâvet az olmaia delîldür. Orta nefes memdû2 vü ma2mûddur; ammâ ia7ab vaotinde degil va llâhu a lem. 213

215 El- Fa4lü 3 &âli3i Aşara Fi l-elvân Ya nî renkler beyânındadur. Mîm, %ad: Renk siyâh olup bulunmak iamâ vü ia7aba vü ooroaolıia vü fehmi vü - ulou yaramaz olmaia delîldür. Siyâh renk vü yâşıla mâyil renk oaçan 4â2ibinüñ bedenine oıl az olsa yaramaz -uloa vü fehm azlıiına delîldür. Nûn: Oızıl nûrlı vü şevolü renk ziyâde iu44aya delîldür. Beyâ7a mâyil kızıl renk iodâma vü cüre te vü şevoe vü -ıffete delîldür. Od yalıñı gibi renk aceleye vü delîlüge delîldür götüri bedenüñ rengi kızıl olmao yaramaz -uloa delîldür. Siyâh ile ma-lû+ 4aru renk (v. 39a) ia7aba vü nefsine her ne arı7 olursa söylemege delîldür. Mîm, %ad: Alın oızıl olmao yüzüñ iayrısı olmamao şarâb u mestlige delîldür. Beyâ7a mâyil oızıl renk gözi gök vü alnı yumru olmao şar+ıyla şerre vefâsızlıga vü fısk u fücûra dâlldür. Oalay rengine müşabih renk -abâ3ete vü -ıyânete delîldür. Alçı rengine müşabih renk, bî-2ayâ vü bed-fehme delîldür. Oarışıo renk 4â2ibinüñ -astalıiına yaoın olup iam u iu44sı çoo olmaia delîldür. El-Fa4lü r- Rabi Fi l-hayât Ya nî 4aoallar beyânındadur Mîm, %ad: Degirmi oılı güzel 4aoal fehme vü +abi at güzelligine dâlldür. 4aoal enli dört kûşeli gibi olmao fâyideye vü a9la dâlldür. Iâyet oılı az olmao şerre vü cüre te delîldür. Iâyet uzun olmao oıllete vü a9la vü cehle delîldür. Oâle el-necefi acibtü r-racüli aoilü l-+avîli llihyeti ve oilu külemâ +alü l-lihye 325 (v. 39b) Azacuo uzun olmao 2amâoata vü yaramaz niyete delîldür. Nûn: saoal uzun vü perâkende olmao yaramaz fikre vü aol eksikligine delîldür. %aoal teke 4aoalına müşâbih olmao 2amâoata vü cehle dâlldür. Ayn: A9la vü fehme vü cevdet-+ab a dâll ola. %aoaluñ emâreti oldur ki ne iâyet çoo ne iayet sıo ne iâyet az 325 Tercümesi: Bir Necefi dedi ki: Olgun ve uzun sakallı adama hayran kaldım ve derler ki sakal uzarsa akıl kısa olur. 214

216 ola, belki vasa+ olup çooluia +avîl oluna iâyet arı7 ola belki +olu bir oab7adan azacuo ortao ola. Oılı oıvırcıo ola va llâhu a lem ve a2kâm. El-Fa4lü l- (âmis Fi l -A nao Ya nî boyunlar beyânındadur. Mîm, %ad: Yoiun boyun neşâte u şenlik u ouvvete vü ziyâde ia7aba delîldür. Đnce boyun nefsi 7a îf vü kendü 8elîl olmaia delîldür. Sîn: Oı4a boyun mekre vü -abâ3ete delîldür. Eger oı4a olup +olu yoiun olursa ia7aba vü şerre delîldür. Đnce uzun boyun ooroaolıia vü kin tutmaia vü 2asede delîldür. Eger boyun ince (v. 40a) vü uzun olup baş küçicek olsa 2amâoata vü ooroaolıia delîldür vü feryâd idiciligi her murdâ aceleye vü yarmazlıia vü ki8be delîldür. Mîm, %ad: Yüzi güzel olmaia delîldür. Ayn: Kibre vü fikirlenmege delîldür. Sîn: Boynunuñ +amârları âşikâre olup öñügi şişmiş olmao ia7aba vü kin dutmaia vü cehâlete dâlldür. Boyun yoiun olup +amârları yoiun olmao oıllet-i fehme delîldür. Boyun süst olup kâh bir +arafa egilüp kâh bir +arafa egilmek bedenüñ vü nefsüñ 7a îfligüne delîldür. Boyun daima 4ai cânibine egri olmao 2ır4a delîldür. Va llâhu sübhânehu ve te âla ilemu 2aoioatü külli l-eşyâi MAOAL-Đ &ÂMĐNE Đnsânuñ elden iayrı a7âsınuñ alâmetleri beyânındadur. Bu da-ı bir niçe fa4ldur: Fa4lü l Evvel Fi 4-%adr Ya nî gögüs beyânındadur Mîm, %ad: Gögüs büyük olup memeleri etlü olmao kâhil vü a2mao olmaia delîldür. Gögüs çıoıo olmao şâdlıia (v. 40b) vü bî-2ayâ vü sa-t-rûy olmaolıia olup vasa+ü l hâl olmaia delîldür. Sîn: Dûn-himmet olup mübâşeret itdügi işi başına çıomaia delîldür. Gögüs ne etlü vü ne uzun vü ne arıo belki vasa+ olup arıolıia mâyil olmao ma rifete 215

217 vü hilme vü 4âbirlige vü ihsâna vü insâniyete vü cevdet-+ab a delîldür. Küçicek oarın âkla vü fehme vü firâsete delîldür. Büyük oarın nikâ2 çooluiuna delîldür. Fa4lü 3-&ânî Fi Ya nî aroa beyânındadur. Mîm, %ad: Yassı aroa ouvvete vü ia7aba delîldür. Ayn:Tekebbürlüge delîldür. Aroa egri olmao yaramaz -ûya delîldür. Sîn: Fikre vü 8îreklige delîldür. Aroa +oirı olmao -ulo eyülügüne delîldür. Aroa ince olmao âol eyülügüne dâlldür. Eger +oirı olup ince olursa yâ-ûd egri olup ince olursa iâyet eyülüge dâlldür. Aroa çıouo olmao şatârete vü mu52iklige vü şâdlıia delîldür. Fa4lü s- &âlî3 Fi l-miyân Ya nî bil beyânındadur. Mîm, %ad, Sîn: Bil ince vü 7a îf olmao nefs 7a îf olmaia dâlldür. Ayn: Bil ince olup gögsünden cânibi yassı vü oı4a ayaodan cânibi uzun olmao iâyet ouvvetlü vü yüregen olmaia delîldür. Mîm, %ad: Eger bilüñ eñleri mu tedil olsa nefsüñ ouvvetine delâlet ider. Eger bilüñ eñleri mu tedil olmasa nefsüñ 7a fına delîldür. Fa4lü r- Rabi Fi z-zirâ Ya nî ool beyânındadur. Mîm, %ad: Eger ool uzun olsa atâya vü kibre vü man4ıb sevgüsine delâlet ider. Ooluñ aşaiası ince vü basusi yoiun olmao ouvvete dâlldür. Sîn, Mîm, Ayn, Nûn: Cehl-i mürekkeb ile câhil olmaia delîldür. Ooluñ aşaiası vü yuoarusı yoiun olmao kabiliyete vü yüreklü olmaia delîldür. Eger ooluñ aşaiası vü yuoarusı biribirine muvâfıo olup ince olursa ziyâde oabiliyete, ma rifete vü sa-âvete delîldür. Uzun barmao ki, toirı ola fehm tîzligine vü sa-âvetine delîldür. Eger uzun vü etsüz olup (v. 41b) ardına oayoı olsa olmaz yire el urmaia 216

218 vü lâf urmaia vü edna nesne çoo eylemege vü az sözi çoo eylemege delîldür. Ayn: Barmao etlü olup +oirı olmao 2amâoata delîldür. Barmao oı4a vü etlü olup incelikde vü yoiunluoda vasa+ olmao ba 7ı sa-âvete vü insâniyete vü 2alîm olmaia delâlet ider vü eger oı4a olup ucları ince olursa ba 7 sa-âvete delîldür. Mîm, %ad: Ba 7 2amâoata delîldür vü eger uzunluoda vü oı4alıoda vü yoiunluoda incelikde vü etlülükde vü aruoluoda vasa+ olsa 8ekâvete vü sa-âvete vü ouvvete vü devlete vü cürre +-+ab e dâlldür. Ayn: Oı4a barmao güdenlige delîldür. Aya uzun, barmao oı4a olmao -ıssete delîldür vü âya oı4a, barmao uzun olmao 8îreklige vü saâvete delîldür. Mîm, %ad: Delülüge delîldür. Eger âya barmaia, barmao âyaya münâsib ola fikre vü firâsete vü muvânesete vü hilme vü kalbüñ merhâmetine (v. 42a) delîldür. Barmao uzun ya oı4a olup uci kendüden yoiun olsa ziyâde 2ır4a vü 2amâoata vü ba 7 ademîliie dâlldür. Âya müdevver olmao ilme vü 2ilme vü 4abırsuz olup 2adden tecâvüz eylemesine delâlet ider. Eger söbülüge mâyil olsa adle vü in4âfa vü sa-âvete vü fikre delâlet ider. Mîm, %ad, Ayn: Barmao -ûrde ardına egri olsa ba 7 kemâlete vü lâfa vü abe3 yere sa-âvete delâlet ider. Mîm, %ad: Dırnao yufoa vü söbülüge mâyil olsa leffâflıia vü ba 7 kemâlete vü 2asede delîldür. Eger oalıñ vü söbü olsa cehle dâlldür. Eger dırnao oalıñ u müdevver olursa ilme vü kemâlâta delîldür. Dırnao ao vü oalıñ olmao mübâreklige delîldür. Beyt: Elüñ a2vâlinüñ bâkîsini siz görün anda Ki eşkâl eyledük biz oalan a2vâlini bilesin anda Kim anlar 8ikrolunmamıştır bunda FA%LÜ S (AMĐSÜ FĐ Ya nî 8eker beyânındadur Mîm, %ad, Nûn, ince uzun olup (v. 42b) +oirı olmao le+âfete, a9la vü oıllet-i cimâ a delîldür. Ayn, 6eker yoiun vü uzun olmao 2in-i cimâ da iâyetle le88ete vü 217

219 2emâoate vü cehle delîldür. /imâr ile müşâbih oldıiundan ötüri vü eger oı4a olup yoiun olursa şehvet-perestlige vü iaflete vü a9la vü lâf urup özünüñ ayubuna mü++ali olmaia vü mu ânidlige delîldür. Eger oı4a olup ince olsa iâyet 8eki vü ehl-i in4âf olmasına dâlldür. Mîm, %ad: inad olmayup iyilük +ab ından vü teşni inden oaçıcı olmaia vü ziyâde cimâ olmaia delîldür. (âyesi vâsi olup yumurdası büyük olsa bî-2ayâlıia delîldür vü yumurdası küçürek olmao a9la vü 2ilme delîldür. Eger 6âhir oabı vâsi olup içi da-ı vâsi olsa 2amâoata vü kâhillige vü ba 7 ma rifete delîldür. Eger vasa+ü l-2al olsa eyü -ûlara delîldür. FA%LÜ S-SADĐSE FĐ R-RĐCL Ya nî ayao beyânındadur. Mîm, Dal, Ayn: Ayao ziyâde büyük olmao ouvvete vü a9la (v. 43a) delîldür. Ayao ziyâde küçicek olmao şâdlıia delâlet ider. Ayao vü topuo siñirleri etlü vü oatı olmao fehm yatluluiuna delâlet ider. Ayao vü topuo siñirleri olmao ouvvete delîldür. Ökce yoiun olmao ouvvete delîldür. Büyük barmao orta barmaodan oı4a olmao ma rifete vü ia7abı tîz gelüp gitmesine de delîldür. Sîn, Nûn, Ayn, Mîm: Baş barmaiın başı müdevver olmao dırnaiınuñ -âlî +arafı alçak vü barmaolar +arafı cânibi yüksek olmao 8ekâvete vü sa-âvete vü ia7abı az olup tîz gelüp giç gitmesüne vü fikre vü ba 7 mekre u 2ileye delâlet ider. Eger bunuñ aosi olursa bu-le delîldür. Baş barmaodan küçicek barmaia varınca birbirinden aşialıiı üzerine olursa sa-âvete vü oalbi 4âfî olmaia vü ehl-i in4âf olmaia delâlet ider, 8eki olmaia delâlet ider. FA%LÜ S-SEBA FĐ L-OAD Ya nî boy beyânındadur Mîm, %ad: Boy uzun olmao (v. 43b) şâdlıia vü mübâreklige delîldür. Ammâ iafletden -âlî olmaz. Oı4a boy düşmenliie vü fitneye vü kîne vü adâvete vü yaramaz 4ıfata delîldür. Iâyet lâiar olmao ba 7 8ekâvete vü 7a fa delîldür. Iâyet etlü olmao ziyâde 218

220 2amâoata delîldür. Ammâ Đmam Muhammed rahimehullâh etlü vü hem 8eki imiş lâkin böyle olmao nâdirdür. Lâ-2ükmü n-nâdir. Oalü l Đmam Şâfî rahimehullâhu mâ-râyetü seminen 8ekiyen ilâ Muhammed bin el-/asanü ş-şeybâni orta boy hikemyete vü 8îreklige vü bâ+ın 4ıfatlaruñ itidâline delîldür. MAOÂLE-Đ TÂSĐ E Elde olan emârât u 2u+û+ beyânındadur Bilgil ki sâir a7ânuñ 4ıfat-ı 2amidiye vü 8emîmeye delâletleründen keffüñ delâlet-i ef4a2 vü ev7ah oldıiı ecelden el içün müstâoil bir ma9âle 8ikridüp tafsîl üzerine şekiller ile - u+û+uñ vü sâir cüziyâtüñ a2vâlin beyân oıldıo ammâ elüñ ev4âfa delâlet sâir a7âdan ziyâde oldıiuna (v 44a) sebeb böyle buyurdular ki ibâdet vü cennât u 2ayır vü cihet-i mâ aş elsiz olmaz her u7vuñ ele ihtiyâcı vardur vü göz sâir a7â her gâh ki göre +urmaz ammâ /ao te ala gözüñ müna6ırı oılmıştır ta kim Âdemoiulları elde olan emârâtı görüp 4ıfat-ı ma8mûme-yi ma2mûdiyeye tebdîl itsün içün vü da-ı birbirinüñ elün görüb yaramaz 4ıfatlü kişilerden i2tirâ4 itsünler içün elde alâmetler çoo eyledi. Biñ eli bir yere cem eylesüñ birindeki 2a+lar birine beñzemez. Zîrâ her bir kişi bir dürlü ev4âf vü a2vâl ile muta44ıfdur. Evvel zamânda oul vü cariye alur olsalar elin görürler idi. %ıfat-ı 2amide ile muta44ıf ise alurlar idi, degilse idi almazlar idi. Şimdik Zamânda: Şimdiki zamânda da-ı ol zamâne taolîd idüp görürler ammâ a4lı bilmezler /ak süb2ana vü te âla yedi kevâkeb-i seyâre cemi i ma-lûoa vü insânuñ iki yüz oıro sekiz ya da-ı artuo ya da-ı (v. 44b) eksük i-tilâf üzerine a7âsına müyeser oılmıştır ki âdem vücûda geldügi -inde kevâkeb-i seyyârenüñ a2vâllerine yüzden bulunursa ana göre a7âlarınuñ a2vâlleri olur. Ammâ 2in-i velâdetde kevâkebin a2vâlin mailub olmayup kevkebi oanoı kevkebdür bilinmezse a7âsınuñ a2vâllerinden kevkebi oanoıdur bilinür. (u4û4a ki bu eldeki -a+lardan ammâ bu keffüñ a2vâli vü eşkâli 0a9i9atde bu bir risâledür. Bu kitabdan degildür. Lâkin bilinmesi lâzım vü lâ-büd oldıiu eclden bu kitaba il2âo idüp bir ma9âle 219

221 oılduo vü bu ma9âle da-ı bir muoaddime, altı bâb üzerine tertib itdük. Nitekim a4ıl risâlede öyleydi: Mukaddime: Elüñ ao4amuñ vü el 2a+larınuñ adları beyânındadur Bâbü l-evvel: Elüñ nişânların vü a0kâmların bildürür. Babü s-&ani: Cimâ -a+larınuñ delâletlerin bildürür. Babü s- &ali3: Ömr -a+ınuñ delâletlerün bildürür. Babü r- Rabi : Baş -a+ınuñ delâletün bidürür. Babü l-(ams: Âdemuñ +âli in ya nî elünde olan -a+lardan yılduzunı bidürür. Babü s- Sadis: Cüziyât-ı delâletlerin bir nice sırlar bildürür ki ehli oatında ma lûmdur. MUKADDĐME: Bilgil ki baş barmao yüksekdür, yüksek kevkebe ya nî Zu-al e nisbet itmişdür. Buña elif barmao deyü ad virmişlerdür vü yanındaiı ki şâhâdet barmaodur Müşteri nüñ 2ükmündedür Be barmao deyü ad virmişlerdür vü bunuñ yanındaiı ki orta barmaodur. Meri- iñ 2ükmündedür Cim barmao deyü ad virmişlerdür vü yanındaiı ki Arabca ana bin4ır dirler şimşek 2ükmündedür. Dal barmao deyü ad virmişlerdür vü yanındaiı ki serçe barmaodur Zühre nîñ 2ükmündedür. He barmao deyü ad virmişlerdür vü avucunuñ a-irindeki küçürek -a+ ki ool +arafında yaña oolı arouru kesmişdür. Iayın, Elif, Ye, Te: -a++ı deyü ad virmişlerdür. (v. 45b) Elif, Be barmao aralıiından iki -a+ çıkar. Birisi Iayın, Elif, Ye, Te -a++ı +arafından yana varur. Bu -a++a yürek vü ömr -a++ı deyü ad virmişdür vü birisi He barmaodan yaña varır. Baş 2a++ı deyü ad virmişdür. Ool +arafından yañdan üçünci bir -a+ 220

222 çıoar. Bir +arafı baş -a++ına vü bir +arafı ömr -a++ına ulaşup bunlaruñla mü3elle3 şekil bailarlar. Aña iıdâ -a++ı deyü ad virmişlerdür vü ömr 2a++ı indüii zâviyeye Mîm deyü ad virmişlerdür. Ömr vü iıdâ -a+ları indügi zâviyeye Lâm deyü ad virmişlerdür. He barmaiın dibinden bir büyük -a+ biter. Be barmaiın +arafından yana varır. Cimâ -a++ı deyü ad virmişlerdür vü cimâ -a++ı vü -a++ ++-ı Mîm, Lâm aralıgına elin mürabbâ deyü ad virmişlerdür. Iıdâ -a++ınuñ uzunluiuna olan +arafı U+arid 2ükmündedür vü ömr -a++ınuñ 4ai yanındaiı sa+ı2 Oâmer 2ükmündedür. Bu şekilden ma lûm olınur ki 8ikrolunan taf4îl ile beyân vü şer2 oılınur ol şekil budur: 221

223 222

224 (v. 46b) ammâ bilgil ki eger -at ma nîdâr ola vü kemmiyyetde da-ı büyük ola. Eczâları mutta4ıl ola. 2a++uñ delâleti ziyâde oaviyy olur vü bunlaruñ aksi bunlaruñ 2ükmünüñ aksidür vü da-ı erlerüñ 2ükmü ek3er 4ai elinden bilinür vü avretlerüñ ek3er 4ol elinden bilinür vü bilgil ki ellerüñ 2ükmün itdügün vaotde mizâc kendü 2alinde olmao şar+dur ki kişi oaoımış vü sevinmiş vü çoo 2arekât itmiş vü ellerüñ keyfiyyeti nesne dutmao ile taiyîr olmuş olmaya vü da-ı elleri mu tedil havada görmek gerek şar+ iledür. Ziyâde 4ovu9 vü ıssı olmaya nitekim nab7 görmek de bunlar şar+dur. Vü da-ı her 2ükm ma2kûmun aleyhüñ i tibarına göre ola ya nî iolimine vü iıdâlarına vü âdetlerine vü milletlerine vü -ı4ımlarına göre ola. me3elâ bir Yahûdî bir +ali de +oisa ki ol +ali 4ultân vü vezîr olmaia delâlet itse ol 4ultân vü vezîr olur dimek yoodur. Zîrâ Yahûdî +âifesinden a2kâm-ı nücûmda sultân vü vezîr (v. 47a) olmao yoodur. A2vâlleri ednâ olmao üzredür. Zîrâ görmez misin ki her milletüñ mustâoil kendülerden begleri vü vezîri olur ammâ bu +âifede olmaz. Bu taodîrce dimek gerek ki 4ultânlar vü vezîrler ile mü4â2ib ola ta kim Yahûdîler i tibârına göre kendülere 4ultân vü vezîr na6arî gibi olur. Vü da-i bir /abeşi 2ükmünde görsen ki çoo yaşamaia delâlet var. Ol çoo yaşaya dimek yoodur. Ammâ iolimine göre ek3eriye oıro yıl yaşarlar. Ol dahı oıro yıl yaşaya dimek gerek. BÂBÜ L- EVVEL Elin nişânların delâletin bildirir. Elüñ a2kâmların ile bilgil ki eller oollar ile ol oadar uzun olsa ki -a++ı adem +oirı +urıcak elleri dizlerine yaoın yetişeyor ki ouvvetine vü yürekligine vü cûmerdligine vü izzetine vü nefs eyülügüne vü fi l-cümle a2lâ9-ı 2asenaya delâlet ider. Eger oolları oı4a olsaydı bunuñ 4â2ibi iaviacı vü ooroaodur ki Risto Xales Kitab-ı Firâset de 8ikritmişdür. /akîm(v. 47b) Zârî, oolları oı4a olan kimsenüñ nefsüñ inceligüne vü iştahâsın 2â4ıl itmesine oaviyy oldıiuna delîldür, dimiş. Eger kolları uyluiuñ yarısına dek yetişse yaramaz nesne i-tiyâr idüp kimesne ile olmaduiuna delâlet ider vü 2ükemâ dimişlerdür, oaçan bir kişi 223

225 ellerün ege yanlarına +oirı uzatsa eger göbeginden elinüñ Cîm barmaiınuñ baş +arafı uzun gelse göbeginden ayaiınuñ orta barmaiından uirı olmaia delâlet ider. Nâs ortasında 5arb-ı me3eldür. Uirıya eli uzun dirler göbeginden ayaiı +arafı cânibinden eli +arafı cânibi uzun olmaodan kinâyetdür. Eger bir kişi âdeti ola yürüdügü vaotde avucun yumup oolun 4alla 4alla yürümeo işleri tîz ü mecd vü şîr-merd oldıiuna delîldür. Eger bir kimesnenüñ bir nesneye yapuşduiı vü vaotde eli ditrese oaoıduiu vaotde tîzceo sâkin olmasına delîldür. Nâdir El- Hind ayıtdı: Oaçan elleri açıldıiı vaotda (v. 48a) Be, Cîm barmaoları mutta4ıl olsa aralıiında aydınlıo görünmese oocalıiında darlıia hu7ûrla ola. Cîm, Dal barmaolarıñ aralıiında mutta4ıl olup aydınlıo görünmeye ömr-i a2irinde dirliii 2uzûrla ola. Eger oaçan kim barmaolaruñ küllîsi mutâbıo olup ara yerlerinde aydınlıo görünmeye dâîm eyülükde olup vü -oşluoda ola. Eger barmao başları oatı yoiun olup etlü ola vü avucı arıo etsüz ola ömri za2metle vü emek ile geçdügüne delâlet ider. Eger barmaoları ardına oayoı olup araları ferce olsa dervîş olup âdemlara mu2tâc ola aña delîldür. Eger eller büyüklügi gövdeye münâsib olup vü hem ba 7 eczâları ba 7ına muvafıo vü münâsib ola. Xabi atuñ -ûylaruñ la+ifliiine vü -oşluiuna delîldür vü eger aksi olsa yaramazlıiına delîldür. Eger eller bedene göre oatı büyük olup gövdesi ince olsa mizâc 2arâretine vü çoo söylegen (v. 48b) oldıiuna delîldür. Câlînûs /akîm aydür ki: Bairun büyüklügüne delîldür. Eger eller oı4a olsa vü barmaolar da-ı oatı oı4a olsa ellere göre fitne vü uiri oldıiuna delâlet ider. Eger oatı oı4a olsalar kendü a7âlarına göre ouvvetlü vü ba24de 8îrek olmaia delâlet ider. Eger avretlerün kefleri oı4a olsa fercleri dar olur. Oilanı za2metle +oiururlar. Zîrâ ana ol mev7u uñ giñligi miodârı ol miodâr orta barmaiuñ ikinci fa4lından Iayın, Elif, Ye, Te fa4lına varınca ikisinüñ giñligi beraberdur vü ayanuñ uzunluiu aña ol oadardur. Eger avuc uzun olup barmaolar yoiun vü oı4a olsa delülüğe ki vü kâhillige vü iayretsüzlüge delâlet ider. Eger barmaolar vü avuclar uzun olup yoiun olsa güdenligi baliamî mizâca vü ya baliamî mizâc -ûyli olmaia delâlet ider. Eger 224

226 avuclar vü barmaolar uzun olup biribirine münâsib olıcak sanâ atlar 8îrek (v. 49a) olmasına delîldür. Eger barmaolaruñ ta2rîk itme âdeti olsa mu-âlif vü yaramaz fikirler itdügüne delâlet ider. ĐKĐNCĐ BÂB Cimâ Sîn Lam -a+larınuñ delâletlerün bildirür. Eger cimâ -a++ınuñ rengi kızıl vü mutta4ıl büyük olsa cimâ a7âlarunuñ -oşluiuna vü eyü hûlara delâlet ider. Cimâ -a++ı vü baş -a++ları yürek -a++ı ile mutta4ıl olsa -atta bunlaruñ içinden mü3elle3 gibi olsa bunuñ 4a2ibi ol oadar mu-â+araya oorouya dûş gele ki kendünden peşimân olup ne olaydı +oimayaydım deyü dir. Eger bu -a+ budaolardan -âli olup Be barmaiuñ dibine dek varmaya na4ibsiz vü mâlsız vü yüz -arâ7ata 326 uiramaia delâlet ider. Eger me8kûr 2a+, Be barmaiuñ dibine dek vara vü anda mu2kemlene vü avucunda ol bir +arafdan ber8 budaolarına Elif dibini gözetler sâ adetlü vü devletlü vü cûmerd âdem olmaia delâlet ider. Eger bir -a++uñ ayaiı vü budaoları baş (v. 49b) -a++ına varsalar yalancı vü aldayıcı vü âdemlerüñ yüzüne gülüp ammâ ardlarınca vesâvisin edici olmaia delîldür. Eger bu -a+ ömr -a++ıyla mutta4ıl olsa anlardan zâviye 2âdi3 olsa vü baş -a++ı eksik olsa tîzcek başı kesilmeie ya-ûd bir büyük yarası olmaia delîldür. Eger bu -a+ baş -a++ını gözetse ölüm oorousuna gele ammâ gerü -alâ4 bula. Eger bu -a++uñ uzunluiu Be barmaiuñ ortasına dek yaylara varsa esirgememeie vü çoo oaoımaia delâlet ider. /u4û4â ki -a+ 9ızıl ola Be barmaiuñ dibinden yana vara izzet vü mertebe bilüp mâl 2â4ıl itmesüne vü edeblü olmasına vü iorârından çıomaduiına delîldür. Eger bu -a++uñ ucı orta barmaiuñ altına varsa oat â iaviasuz, melâletsüz olmaya, eger bu -a+ orta barmaiuñ dibine vara delîldür ki anuñ dirligi eksilmeye. Fikirsüz ya nî /ao süb2ânehu ve te âla 4anmaduiu yerde rızoı vere. (v. 50a) vü avretler ile zindegânesi olmaia, eger bu -a++uñ ucı hemân orta barmaia dek vara ömri mu-âtaralu vü za2metlüdür. Eger bu -a++uñ ucı Be 326 Bu sözcük metinde 2erâ2at şeklinde yazılmıştır. 225

227 barmaia varmaia oarîb ola za2metler çeküp vü edeblü olmaia delîldür. Eger bu -a++uñ ucı ya bir budaiı Be Cîm barmaiuñ aralıiında tamâm çıosa is2âlden 2elâo olıcaiına vü yükli avret toiurmao üzerinde 2elâo olıcaiına delîldür. /u4û4â ki bu -a+ büyük vü oızıl ola ammâ -a+, %ad, Lâm ba 7 kimselerde mevcûd olup vü ba 7ında ma dûm olmao âdemüñ a2vâlleri mu-talif oldıiu sebebdendür. Eger bu -a+ ne oadar büyük vü rengi mu tedîl olup mutta4ıl ola ol oadar bairuñ mi îdenüñ -oşluiuna vü fera2 olmaiına delâlet ider. Eger bu -a++uñ rengi şefâf olmaya vü eczâları olmaya mi îdenüñ yâ-ûd bairuñ 7a îfligine delâlet ider. Eger bu -a++uñ üzerinde yâ-ûd yanunda küçicek nootacıolar buluna +ab iyetüñ (v. 50b) oabı7lıiına, uirılara delâlet ider. Eger bu -a+ ayanuñ miodârınca bir iayr -a+ kesse mi îdeden 2â4ıl olur, -astalıolara delâlet ider. Eger bu -a+ ömür -a++ınuñ yanında ziyâde oızıl ola mi îdeden 2â4ıl olur, baş airısına delâlet ider. Eger baş -a++ınuñ yanında oızıl olursa gögüs za2metlerine delâlet ider. ÜÇÜNCĐ BÂB Ömr 2a++ınuñ delâletlerin bildirür. Nefs-i 2ayvâniyyeye müte aliodür. Bu beyânda ömrüñ müddeti vü ömürde vaoi olan emrâ7lar beyân olınur. Ömrüñ uzunluiu vü oısalıiı ömür -a++ınuñ uzunluiuna vü oı4alıiına göredür vü ömr -a++ınuñ ibtîdâsı Mîm +arafındandur. Risto Xales Kitab-ı /ayvânât da dimişdür. Âdemüñ elinde üç -a+ vardur. Büyük olsalar ömr uzunluiuna delâlet ider. Ömürde vaoi olan marâ7lara bu vechle delâlet ider ki bu -a++ı ne oadar 2a+lar aroaru keserse ol -a+lar oadar -astalıoları vaoi ola. (v. 51a) Aşaiada mersüm olan şekillerde ma lûmdur. Mîm, Sîn 2a++ı Iayın, Elif, Ye, Te -a++ına erse bu kişinüñ ömr-i ioliminde vü adetlerinde iâyet çoo yaşamış oadar yaşaya. Eger ömür -a++ını keser 2a+lar Mîm +arafına yaoın ise ya nî bu -a++ın ibtidâsına yaoın ise ol oadar +oiduiu 327 vaote marâ7 yaoın vaoi ola 327 Bu sözcük metinde +oirıiı şeklinde yazılmıştır. 226

228 ya nî Mîm +arafına oatı yaoın ola ziyâde küçicek oilanken -asta ola. Eger Sîn +arafına yaoın ise pîrliginde -asta ola eger Mîm, Sîn ortasında ola, orta yaşında iken 0asta ola vü buna oıyâs idesen. Eger keser -a+ ne oadar Mîm, Sîn 2a++ını zâviye-i oâyimiyye yaoın oatı eylese ol oadar -astalıiı ziyâde ola 2a++-ı zâviye-i oâyimiyye üzerine olsa ölüm mu-â+ırasıdur. Eger keser -a+ ne oadar büyük, uzun ola -astalıiuñ da-ı ol oadar uzunluii vü ouvveti ola. Ammâ marâ7uñ sebebi keser -a++uñ gelduii vü bitdüii yerden ma lûm olur. Eger ömr -a++ınuñ yoiunlıiı (v. 51b) baş -a++ından +arafa yaoın olsa müteiâyır na4î2atlüdür. Eger bu -a+ baş - a++ı +arafından yana bulınsa vü anda yoiunluiı Sîn +arafından yaña olan yoiunlıiından artuo ola, her kişiyle dost olup eyü nasî2atler virür kişi olmaia delâlet ider. Eger Sîn +arafından yaña buncılayın budaoları olsa dervîş olup oavllerinde yalan sözler söylemeie delîldür. Eger Mîm +arfından buncılayın budaoları bitse 4â2ib-i mâl vü 4â2ib-i izzet olmaia delîldür. Eger bu -a+ ne oadar Mîm +arafından yañadan incelse ol oadar a9luñ 8îrekligine delâletdür. Eger bu -a++uñ Sîn +arafından yañadan olan oızıllıiı Mîm +arafından yañadan olan oızıllıiından artuo olursa kimsneyi esirgemediiine delâlet ider. Eger bu Mîm - a++ı +arafından yaña budaoları bitse fikirleri yâ-ûd na4i2âtları müteiayır oldıiuna delâlet ider. Eger bu 2a+lardan mü3elle3 Mîm, Lâm, Sîn içinde bunuñ gibi budaolar bitse Mîm, Lâm -a++uñ +oounsa eyülükleri (v. 52a) ola yaramazlıiından 4oñra eger bu -a++uñ başında üç küçürek -a+lar bitse ki birbiriyle mutta4ıl olsa bu şekilde cüzâm olacaiına delâlet ider. Eger ömür -a++ınıñ yanında Iayın, Elif, Ye, Te yaoın buncılayın bir şekil bulınsa bir gözi fâsid ola. Eger iki bulınsa iki gözi fâsid ola. Eger me8kûr ömr -a++ından bir oızıl -a+ bitse vü He barmaia yaoın varsa mu-â+ara yarası olmaia delâlet ider. Eger ömr - a++ını bir geçerek -a+ kesse ool +oirusuna gider. Büyük mu-â+araya uiramaia delîldür. Eger bu -a+ Mîm, Lâm 2a++ı toounduiu yerden bir -a+ çıosa vü Mîm, Lâm -a++ına irse vü aşiaya baoar olsa delîldür ki kendirden ya oodan yarası olsa gerekdür. Eger Mîm noo+aya yaoın iki - 227

229 a++lar ömr 2a++ınuñ sai yanına uzunluiuna olsalar delîldür ki kendü +abî i ölümi olmaya, eger ömr -a++ınuñ 4ol yanında olsa +ab i (v. 52b) ölümi oldıiuna delâlet ider. DÖRDÜNCĐ BÂB Baş -a++ınuñ delâletin bildirür ki ouvve-yi nefsâniyyeye müte aliodür. Eger Mîm, Lâm -a++ı +oirı ola 8ihnüñ vü dimâiuñ vü mizâcüñ -oşluiuna vü eyü -ûlara delâlet ider. Eger bu -a+ Iayın, Elif, Ye, Te -a++ınuñ yaoın varsa her nesnede eksükligine delîldür. Eger Iayın, Elif, Ye, Te -a++ına baş -a++ı oluşsa yaramaz nasibe delâlet ider. Eger bu -a+ uzun olup vü barmaolar dibine yaoın bite ouvvete vü ömr uzunluiuna delâlet ider. Eger 9atı oı4a olsa yaramaz -ûya delâlet ider. Eger bu -a+ ol 9adar 9ısa ola ki orta barma9 mu9âbelesinde dükene ilerü varmaya 9atı yigit iken ecel yetişe. /u4û4â ki orta barmaiuñ ortasına +oirı dükene -âç gibi ola. Eger bu -a++uñ ucunda iki küçicek -a+lar yapışmış ola demürden gövdesinde yara olmaia delâlet ider. Eger bu 2a+ egri olup vü pâre pâre (v. 53a) olmuş ola uirılıga vü 9a9ıganlıiına delâlet ider. BEŞĐNCĐ BÂB Âdemüñ yılduzı +oiduiu sa atden bilinmese mizâcından vü a2vâlinden vü firâsetinden vü ellerün -a+larından vü iştâo itdügü nesnelerden bilünür ammâ el ân elleründe bilünenü 8ikridelüm evvel kim yılduzı Zu2âl dür. Ellerüñ nişânı büyükdür vü orta barmaoda artuo 2a+lar vardur. /û4u4â ki elüñ ortalıiından ya nî Iayn, Elif, Ye, Te sa+2ından bir ucundan geçer. Cîm barmaia dek gelür. Ol kim yılduzı Müşteri dür Be barmaoda çoo -a+lar budaolarından bir barmaiuñ dibine dek varalar. Ol kim yılduzi Meri- dür baş vü ömr -a+ları +oirıdur vü renkleri oaviyydür vü ol kim yılduzı Şems dür. Dal barmaiuñ dibinde çoo incerek -a+lar vardur vü ol kim yılduzı Zühre dür Zühre yeründe çoo -a+lar vardur vü ol kim yılduzı U+ârid dür, U+ârid yerinde çoo -a+lar vardur vü ol kim yılduzı (v. 53b) Oâmer dür elinüñ murabba ında buncılayın nişân bulunur vü Oâmer yerinde -a+lar vardur vü ol 228

230 -a+larından iayrı mes+ûr olan alâmetler ile insânuñ kevkebleri ma lûmdur yalñuz el -a+ları ile bilmeklik müte a88irdur. Şübheden -âli degüldür ammâ bu bâbuñ evvelünden 8ikrolunan nesne ilm-i +ıbda vü ilm-i 2ikmetde vü ilm-i a2kâmda ma lümdür. Anuñ içün bunda 8ikrolunmadı ki tatvîl-i kelâm lâzım gelür. Me8kûrlarun şekili budur tammet: ( v. 54a) 229

231 230

232 ALTINCI BÂB (v. 54b) Cüziyât delâletlerüñ vü bir nice sırlar bildürür ki, ehli oatında meşhûrdur. Đmdi bu sırrı belki oaçan He barmao uzunluiu Dal barmaiuñ evvel fa4lına yetişmez ise 2aram-zâdedür. Sebebi budur ki Zühre nüñ Cimâ te3iri vardur. He barmao Zühre 2ükmündedür. Çünki cimâ 2elâlden olmasa nâoı4 olur bu me3ele tecrübe nice kere olunmuşdur. Eger barmaiuñ evvel fa4lında olan -a++-ı cemi yüzük gibi çevrilirse yâ-ûd evvel 2a++uñ üzerine buncılayın nişân olursa asılacaodur. Eger me8kûr şekiller tamâm olmaodan az eksik olursa emin olduiına delîldür. Ya nî asılmaia yaoın ola; ammâ bi l-fi l olmaya. Eger barmaiuñ fa4lına yaoın buncılayın nişân varsa anasıyla vü oız oarındaşıyla zinâ itdügüne delâlet ider. Eger Elif, Be barmaiuñ arasında ömr -a++ı ourbuna Oamer mev7u cânibine aşaiasına ool +arafına bir -a+ olursa iûlâm-pâre oldıiuna (v. 55a) delâlet ider. (u4û4a ki oızıl ola Ba+lamyûs aydür: Eger bu -a+ Gayın, Elif Ye, Te -a++ına varsa cemi -i ömrüñde mâlı olmaya. Eger evvelinde bu -a+ eksik olsa mâlı ömr-i evvelinde eksik ola. Eger sonunda eksik olursa pîrliginde mâlı eksik ola. Fi l-cümle bu -a++a göre oıyâs idesün vü da-ı ilm-i firâsetle meşhûr delâletler bulmuşlardur ki iki oaşuñ arasında oıllar bitse iûlâm-pârelige vü yâ-ûd avretler ile zinâ itdügüne delâlet ider. (u4û4a ki gövdesi oatı oıllı olmaya Tanrı nuñ acayib 2ikmetlerindür. Kişi buñun gibi 2arâm cimâ başlaya tîzcek delâletleri 6âhir olmaia başlar. Zîrâ ki bu nesneler +abi atı mu-âlif oalur. Ba+lamyus 328 aydür: Bunlaruñ gibilere ilm-i a2kâmdan 2ükmitmek yoodur. Zîrâ ana yılduzlar mün aos olmuşdur. Xabi atler adetlerinden -âric olmuşlardur. Eger bilmek dilerseñ bir kimsenüñ avretleri vü oilancuolarına oadar ola Zühre yerinde mersüm (v. 55b) olan -a+lardan ma lûm olur. Na6âr idesün eger He barmaiuñ dibinden elüñ soñ cânibi +arafından geçerek -a+lar elüñ uzunluiuna iner olsa ol oadar oilancuklara delâlet ider. Eger ol 2a+lar elüñ +oirusuna oatı +oiru olursa erkek oilancıolara 328 MS. II. yüzyılda Đskenderya da doğmuş ve orada yetişmiş Hıristiyanlığın önemli bilginlerindendir. Düşünceleri, Ortaçağ Hıristiyanlık düşüncesini şekillendirmiş ve paplık tarafından kabul görülmüştür. Astroloji konusunda ortaya attığı görüşlerinin tartışılması dahi kilise tarafından yasaklanmıştır. Ona göre Dünya gökyüzünün merkezinde bulunur ve Güneşle diğer gezegenler onun etrafında döner. 231

233 delâlet ider. Eger eirirek dek olursa oız oilancuolara delâlet ider. (a+lar adedince adedleri olur mümkündür ki 9an9ısı ön +oiduiu bilinür. Dal barmao +arafından olan -a++-ı evvel +oiar mertebe ile +oiarlar. (a+laruñ mertebesinden +oirılıiından vü eirilüiünden evvel vü soñra erkek vü dişi olanları belâsuz oilancuolarun oanoısı diri olur vü oanoısı ouvvet olur. Belâsız eger -a++ı münoât ola fevt olur vü münoât olmaya fevt olmaz. Vü oilancuolaruñ oanoısınuñ ömri çoo vü uzun olur oanoısınuñ az olur bilesün. Eger -a++ı uzun ola ömri uzun olur, eger -a++ı oı4a ola ömri oı4a (v. 56a) olur. He barmaiuñ dibinden Dal barmaiıñ yassılıiına ne oadar -a+ keserse ol oadar avret ala. Ömri â-irine dek eger bir -a+ keserse bir avret ala. Đki -a+ keserse iki avret ala aña göre oıyâs idesün. Eger avret 2a+ları barmaiuñ yassılıiına +oirı olursa oız oilan olmaia delâlet ider. Eger eiri olsa +ul avret olup yâ-ûd kız oilan diyup aldıiı kız oilan çıomaduiuna delâlet ider. Eger biri birinden -a+lar ırao olsa sonra alacaiı avretı çoo zamân 4oñra almaia delâlet ider. /â4l-ı kelâm budur ki -a+laruñ mesâfesi oadar olur. avretler almaiuñ zamânı müddetleri eger avret -a++ı oızıl olsa aorâbasından almaia delâlet ider. Eger oilancuolar -a+ları inüp avretler -a++ına ulaşsalar ol avretden ol oadar oilancuolar +oiurmaia delâlet ider. Eger oilancuolar -a+ları inüp avret -a++una ulaşmaz ise ol erüñ ol avretden oili oızı (57 A) almaia avretüñ -a++ı uzun olsa yaşlu, büyük avret olamaia delâlet ider. Eger avretuñ -a++ı oı4a ola kiçi başlu avret oldıiuna delâlet ider. /â4ılı kelâm avretüñ büyüklügü vü kiçiligi -a++ına göre olur. Eger bu 8ikrolunan -a+lar avret ellerinde olayor vü taf4îl üzre varacaoları erlerüñ adularına vü a2vâllerine delâlet ider ki erlere göre bunlar da-ı oıyâs oluna. Eger avretüñ 8ikroluna -a+lardan iayrı elüñ +aşrasından yana -a+lar olsa oahbe olmaia vü oynaşlarunuñ adedlerine delâlet ider. Eger dilerseñ belâsız er oilan iken mi olunur yâ-ûd orta yaşında iken mi olunur, yâ-ûd pîr iken mi olunur? Eger erde avret -a++ı He barmaiın dibine oatı yaoın olsa oilan iken olunur. Eger da-ı ırâo olsa orta yaşında olunur. Eger da-ı ırâo olsa pîr iken oluna. /â4l-ı kelâm -a++ınuñ bu dına vü ourbuna 232

234 göre ölüne. Eger Iayın, Elif, Ye, Te 2a++ına (v. 57a) yaoın ömr -a++ınuñ 4ai yanında mevâ7ı -a+ olsa iurbetde fevt olup mevlidinde vefât itmeyeceiine delâlet ider. Eger ömri -a++ınuñ 4ol yanında ömür -a++ına mevâ7ı -a+ bulınsa ki Iayın, Elif, Ye, Te -a++ına yaoın yerde +abi i ölüm olmasına delâlet ider vü ba 7 2ükemâ ayıtdular ki eger Iayın, Elif, Ye, Te -a++ı yanında elüñ yassılıiına dört mevâ7ı 2a+lar olsa ömri evvelinde eyülükler görüp mâlı olmaia delâlet ider vü eger bu -a+lar Iayın, Elif, Ye, Te -a++ına ırâo olsalar ol oadar yaşına göre mâlı ola. Eger me8kûr -a+lar Elif barmaia yaoın olsalar malı vü rızoı pîr iken çok olmaia delalet ider. Eger me8kur -a+lar Elif barmao ile Iayın, Elif, Ye, Te -a++ınuñ ortasında olsa orta yaşındayken mâlı vü rızoı olmaia delâlet ider. Bunuñ üzerine oıyâs olunan Oamer 2ükmitdüiü yerde aşaia şekilde mersüm ola nişanlardan birisi bulınsa kendü avretlerüñ ooyub (v. 57b) 2arâm avretlere zinâ idüp yaramaz fikirler itmeie delâlet ider. Eger U+ârid yerinde aşaia şekilde mersüm olan nişânlardan birisi bulınsa aiır -astalıolara böireklerüñ yeline vü yâ-ûd öksürüie delâlet ider. Eger Meri- yerinde aşaia şekilde mersüm olan nişânlardan birisi bulınsa müteiayır 2âllere vü -astalıolara uiraduiına delâlet ider. Eger yerinde aşaia şekilde mersüm olan nişânlardan birsi bulunursa tîz tîz oaoımaolıia delâlet ider vü da-ı her nesnelerde kâmîl oldıiuna delâlet ider. Me8kûrlaruñ tasvîri budur: 233

235 234

236 (v. 58b) Eger Müşteri yerinde mersüm olan nişânelerden birisi bulınsa çoo rızıolar oazana ammâ teşvîşleri vü dervîşligi ola. Eger Zühre yerinde mersüm olan nişânlardan birisi bulınsa söylemesinde aiır deprenür ammâ ehl-i fikr vü cevabında kâmildür vü 4âli2leri vü âlimleri ziyâde sevüp vü mu-teli+ olmasına delîldür. Eger mü3elle3 içinde bu 8ikrolan nişanlardan bulınsa yaramaz -ûlı kişi olup vü cûmerd olmasına delâlet ider vü ba de belki zeviyelerüñ a2kâmın 8ikridelüm. Eger ki Mîm zâviye Be, Cîm barmaolaruñ arasına +oirı olsa gönli miskin olup vü 2arâm oazanmaia ziyâde cehd itmesine delâlet ider. Eger bu zâviye Be barmaiuñ ortasına +ogrı olup zâviye câdde da-ı olsa zihni zîrek olup vü sa âdetüne delâlet ider. Eger Mîm, Sîn, Ye, Mîm, Lâm 2a+larından zâviye 2âdi3 olmasa ya nî biribirine +okınmayalar aralıoları (v. 59b) 6ahîr ola. Kendüyi büyük görür vü esirgemez vü eyülük bilmez vü oısoanıcı vü yalancı vü iammâz ola. /a4ıl-ı kelâm murdâr -ûlu vü akıbeti 2ayır olmaz kişiye delâlet ider. Eger 8ikrolan 2a+laruñ aralıoları oatı ziyâde yaoın olmaia mutta4ıl gibi olsa ammâ 2aoîoatte mutta4ıl olmasa mu-âtıraya uiramaia yâ-ûd demürden yarası olmaia delâlet ider. Eger bu -a+lar arasında iayrı -a+ zâviyenüñ dibinde çıoup gerü egilüp Mîm, Sîn 2a++a +oounup aşaia baoar ise aiudan yâ-ûd bir 5arbdan 329 helak olmasına delâlet ider. Eger Mîm zâviyesünüñ üstüne gelen -a+ 4ai +arafından arası açılup gene egilüp oavuşmaia yaoın olup varup Mîm zâviyesünüñ altında oavuşsa delîldür ki etdügi -arclara peşimân ola. Eger mü3elle3 içinde Mîm yanında buncılayın nişân olursa bir alçao avretden mirâ3 degmege delâlet ider. Eger me8kûr yerde buncılayın (v. 59a) nişân olup 9ızıl olursa bir yıl tamâm -asta olmasına delâlet ider. Eger Sîn de zâviye-i oâime 6âhîr olup 9ızıl ola göklük vü 2arâret-i iariziyenüñ vü kaviyylerüñ -oşluiuna delâlet ider. Eger me8kûr zâviye olsa 2arâmî kişi olmaia delâlet ider. Eger zâviye müteferrice olsa bunuñ aosidür. Eger bu zâviye olmasa âdemiligi vü insâniyeti olmayup mütteiayrü l-2âl oldıiuna delâlet ider. Eger zâviyede buncılayın nişân avretde olsa 2amlî erkek oldıiuna delâlet 329 Metinde bu sözcük debür şeklinde yazılmıştır. 235

237 ider. Eger me8kûr câdde ise fitnelige delîldür. Eger me8kûr müteferrice ise a2mâo olup insâniyeti olmaduguna delîldür. Eger zâviye olmasa mi îde vü ba 7 za fına delîldür. Eger me8kûrede buncılayın nişân olsa yatludur, eger elüñ murabba ında -âç gibi olursa mütedeyyin vü müteşerri kimse olup dünyâ terkin i-tiyâr eyleyüp vü 2u7ûrsuz vü şeygönülli kişi olup izzetli olmasına delîldür. (v. 60a) Eger me8kûr hâç egri olup vü -oş nişânlanmış olmasa yatludur. Eger barmaiında mü3elle3 bulınsa gâh eyülük gâh yatluluo gele. Eger iki mü3elle3 olsalar ki birinüñ 2a++ı birisinüñ üzerine ola, eyü olmaia delâlet ider. Eger üç olursa yatludur, eger dört olursa eyüdür. Eğer me8kûrede yılduz gibi buncılayın nişân olup 9ızıl ola adilligine vü eminligine delâlet ider. Eger darlıia gelse tekrar devletlü ola vü avretleri çoo sever ola. Anlardan saoınmao gerekdür. Eğer dâîre gibi olursa ulûmda kâmîl oldıiuna vü eyü -ûya delâlet ider. Eger elüñ murabba ında mü3elle3 ki zâviye câdde olup Mîm, Lâm 2a++uñ ortasında vâoi ola büyük düşmânları oldıiuna delâlet ider. Eger me8kûrede Cîm, He aralıiı muoâbelesinde -âç olsa seferler çeküp vü za2metler görmeye delâlet ider. Eger ana -a+lar Elif barmaiuñ dibinden (v. 60b) çıoup ömr 2a++ını keserler ise uzun seferler çeküp vü çoo vilâyetler görmege delâlet ider. Eger Oamer 2ükmi yerinde bir yılduz şekli olsa buncılayın yerinde buncılayın bir nişân olsa sevinüp ferâh olmaia delâlet ider. Eger Oamer 2ükmi 4â2ib-i izzet vü hürmet olmaia delâlet ider. Eger Oamer 2ükmi yerinde ömr 2a++ı yanında buncılayın şekil 2âdi3 ola Cîm aoabince gelicek marâ7lara delâlet ider. Eger cimâ 2a++ından bir budao bitüp Cîm barmaiuñ dibine dek gelse çoo nesnelerde çalışup ziyâde za2metler çekmege delâlet ider. Eger Cîm barmao dibinden iki oı4acuo yoiun 2a+lar olsa işi eri ma4la2at başarduiuna delâlet ider. Eger me8kûr olan 2a+lar birisiyle kesilse emek çeküp vü za2metler görmege delâlet ider. Eger Cîm barmaiuñ üçünci böiümi dibinden avuc küçürek -a+lar bitüp aşaiasına ineler gögsinde ya baiırsaolarda verem olmaia delâlet ider. Eger Dal barmaiüñ dibinden (v. 61a) ana +oirı -a+lar bitüp elüñ uzunluiuna giderler ki bu gelmiş yâ-ûd kesilmiş olmayalar, a9luñ 8îrekligine vü ilm-i 236

238 daoayıoa mütâlla a idüp ince fikirler idüp vü çoo ulumlar bilmeye vaoit olur. Çoo söyler vaot olur, çoo söylemez kişi oldıiuna delâlet ider. Eger me8kûr iki -a+lar kesilmiş olsalar me8kûrlaruñ -ilâfı olmaia delâlet ider. Eger U+arid yerinde aşaiadan yuoaru vü elüñ murabba ına varınca egri şekil çıomış yâd kimesneler ile dost olmaia delâlet ider. Eger U+arid yerinde buncılayın şekil olsa düşmânlar ana iâlib olmaia delâlet ider. Eger U+ârid yerinden küçürek vü oarışmış 2a+lar olsa oilan-gîn +abi atlu vü terbiyelü olmaia delîldür. Eger 8ikrolan 2a+lar Gayın, Elif, Ye, Te 2a++ına yakın yerde olsalar bârid vü baliamî mizâc olup +abi atuñ leyynini (yumuşaklık) oldıiuna delâlet ider. Eger U+ârid yerinde buncılayın şekil olsa ileri varup (v. 61b) eyü mertebelü ulu kimesne olmaia delâlet ider. Eger Elif barmaiuñ evvelki fa4lına yaoın yerde bir 2a+ yüzük tamâm barmaiı çevresi boiulmaia yâ-ûd a4ılmaia delâlet ider. Eger me8kûr 2a+ mezbûr barmaiı çevirse 4ularda muâ+araya uirayup büyük belâ ile geru -alâ4 olmaia delâlet ider. Eger barmaiuñ evvelki fa4lı üstünde bunuñ gibi şekil olsa ziyâde yaramazdur. Eger dırnao yanında buncılayın nişân olsa a4ılmaia yâ-ûd boiulmaia delâlet ider. Eger Elif barmaiuñ evvelki fa4luñ üstünde buncılayın nişânı olsa oız oarındaşına 7arar itmege delâlet ider. Eger Elif barmaiuñ evvelki fa4lı üstünde yılduz gibi olsa efrâ+ıyla cimâ olmasına delâlet ider. Me8kûrlaruñ tasviri budur: Temmet. 237

239 238

240 (v. 62b) Eger Müşteri yerinde +oirı -a+lar elüñ uzunluiuna iner ise ne oadar barmaiuñ dibine yaoın olup çoo olsalar ol oadar ziyâde mâlları vü izzetlü vü mertebeleri de eyülükleri olup 4â2ib-i -ayr olmaia delâlet ider. Ammâ şartı budur ki bu -a++ı iayrı -a+ kesmeye bu -a+ bükülmüş olmaya, eger me8kûr -a++ı iayrı -a+ kesmiş vü yâ-ûd bükülmüş ola. Me8kûrlaruñ -ilâfına delâlet ider vü başında yâ-ûd elünde yara yeri olmaia delâlet ider. Eger her -a+ 9ızıl vü büyük ola gelecege delâlet ider. Vü eger rengi -ayra vü küçürek olsa geçmişe delâlet ider vü ba 7lar dimişlerdür ki: Eger Müşteri yerinde -âç gibi yâhûd mü3elle3 -a+lar bulınsa rengi vü ta4viri ma nîdâr ola izzete vü -ürmete delâlet ider. Eger Müşteri yerinde buncılayın bir nişân olsa bünyesi 7a îf olup vü -areketleri olup za2metlü dirliii olmaia delâlet ider. Eger bir +oirı ince (v. 63a) -a+ elüñ murabba ında eyü renklü He barmaiuñ dibine dek varsa, eger bu -a+ erlerde olsa insâniyeti ölüp 2arâm kişiye delâlet ider. Eger avretlerde olsa ululuia yâ-ûd eyülüge delâlet ider vü eger bu -a+ egri vü yoiun olsa erlerde cûmerdlige vü avretlerde cimâ sevmege delâlet ider. Eger Zühre yerinde 2a+lar olsa kimi küçürek kimi orta olsa +oirı olmayup mühmellere mu2abbet idüp vü 2arâm oabul idüp cimâ ziyâde iştihâsı olmaia delâlet ider. Eger me8kûr -a+lar +oirı olsa izzetli ba-ta delâlet ider. Eğer He barmao dibinde Zühre yerinde egri 9ızıl -a+lar olsa yalancı olup vü uirı olmaia delâlet ider. Egri vü 9ızıl -a+lar elüñ murabba ında vü Zühre yerin geleler ammâ barmaiuñ dibine varmayalar oollarda vü ellerde yara olmaia delâlet ider. Eger He barmaiuñ dibinde nısf-ı dâîre olup (v. 63 b) ortaya baoa mertebenüñ eyülükle mu-telif oldıiunda delâlet ider. Ammâ aşia baoa mertebe eksilmege vü müteiayr olmaia delâlet ider. Eger Iayın, Elif, Ye, Te 2a++ı +oirı vü mutta4ıl olup rengi da-ı ma nîdâr olup yuoarı +arafa mâyil ola 2u4û4â ki budaolar +oirı olup egilmiş olmaia devletlülerde olsa mâlı dâîm olup vü ziyâde olmaia delîldür vü yoosullarda olsa eyülüge delâlet ider. Eğer Iayın, Elif, Ye, Te 2a++ından biri +ogrı mutta4ıl bir 2a+ çıoup Mîm, L#am 2a++a varsa ömr-i evvelinde darlıia +âr vü za2metlü olup soñra a-iri 2u7ûr üzerine olup -ayr olmasına delâlet ider. Eger me8kûr -a+ orta barmaia varsa 239

241 her ne iş işlese rast gelüp +âli i sa îd olmaia delâlet ider. Eger me8kûr -a+ orta barmaia degmeye ma şûoası oldıiuna delâlet ider. Eger me8kûr -a+ Be barmaia varsa uzao (v. 64a) seferlere gitmege delâlet ider. Eger me8kûr -a+ He yâ-ûd Dal barmaia yaoın varsa iâyetde büyük nasib olmaia delâlet ider. Eger me8kûr -a+ mutta4ıl olup eyü renklü olup Elif barmaiuñ dibine yâ-ûd ömr 2a++ınuñ yanına çıkarsa iâyetde oatı vü lâtîf ola. Eger Gayın, Elif, Ye, Te 2a++ınuñ üstünde avretllerde ömr -a++ına yakın üç ya dört ya da-ı ziyâde yılduzlar gibi olsa iammâz vü yaramaz ere varup sonra gine ourtulmaia delîldür. Eger ooluñ ortasından bir -a+ çıosa Iayın, Elif, Ye, Te sa+2ı giçe U+ârid 2ükmü yerinde +ura kendüsi dostlarına 4adaoat idüp dostları buña 4adaoat vü âdemîlik itmedügüne delâlet ider. Eger me8kûr -a+ ooluñ dibinden çıoup egri vü a4ılsız ola oul olup kendü i-tiyârında olmaduiuna delâlet ider. Eger cimâ 2a++ınuñ ucunda buncılayın bir -a+ bite ki barmaolaruñ +aşrasından +arafından bite barmaolarına (v. 64b) yana baoa -ısmını öldürdügüne delâlet ider. Eger ooluñ ortasından bir -a+ çıoup Iayın, Elif, Ye, Te sa+2ını giçe bir yerde olmayup çoo yerlerde misâfir olup seyyâh oldıiuna delîldür. Eger me8kûr -a++ı giçüp ömr 2a++ına vü yâ-ûd baş 2a++ına +okunsa def aten vafir rızo elüne gire, eger me8kûr -a+ Oamer 2ükmi yerinde varsa deñiz seferün idüp varduii yerde mütemekkin olup maosûdı tamâm olmasına delîldür. Eger Iayın, Elif, Ye, Te üstünde 2âc olursa eyü nasib elüne görmeye delâlet ider. Eger Iayın, Elif, Ye, Te 2a++ınuñ bir -a+ çıoup orta barmaia varsa +abi ât-ı sevdâyî olup ziyâde cûmerd olmasına delîldür. Eger Zühre yerinde mü3elle3 yâ-ûd mürabba olsa iâyetde -âli eyü ola. Eger U+ârid yerinde yılduz olsa avretlere mâyil 2â4ıl itmesine delîldür. (v. 65a) Eger Be, Cîm barmaoları arasından bir -a+ çıoup yay şekli gibi egilüp Be barmaiınuñ dibine varsa başında yara olup yâ-ûd ölecegine delîldür. Eger Be, Cîm barmaolaruñ arasında bir -a+ çıksa He barmaiuñ dibine ma2bûs oldıiuna delâlet ider. Eger Cîm barmaiuñ dibinden ya nî Merri- 2ükmi yerinden nı4f dâîre gibi bir -a+ olsa ki yuoaruya baoar ola, zindâna girmesine 240

242 delâlet ider. Eger Zühre yerinde me8kûr -a+ gibi olsa ki uirı oldıiuna delâlet ider. Eger elde oıl az olsa avret +abi âtlü olup müteiayrü l-2âl olmasuna delîldür. Eger ellerde oıl olmasa yaramaz -ûlara vü büyüklenmeye vü aoılsuzluia delâlet ider. Eger oıluñ kemmiyyeti vü rengi vü yoiunlıiı vü egriligi vü toirılıiı itidâl üzerine olsa eyü -ûylara delîldür. Risto+ales Kitâb-ı Nefs de dimişdür ki dırnaolaruñ a2vâllerinden a9luñ 8îrekligi vü gûdenligi (v. 65b) ma lûm olur. Eger dırnaolar ince vü la+îf olsa yâ-ûd 9ızılra9 olup uzun olsa akluñ vü -ûylaruñ -oşluiuna delâlet ider. Eger dırnaolarun ziyâde oı4a olsa âdeme oarışmayup -atırnâk kimesne olmaia delâlet ider. /ükemâdan ba 7ıları dimişlerdür ki eger dırnao üzerinde uvacuo aoca aoca noo+acıolar olsa ol miodâr dostlaru olup berekâtlar bulmaia vü 2alk oatında noo+alar oadar libâsları olup yâ-ûd -alodan ol oadar fâyda bulmaia delâlet ider. Eger dırnao üzerinde uvacuo oara noo+alar olsa ol oadar düşmânlaru olup vü yeni ziyânları olmaia delâlet a2vâl, me8kûr şekillerden ma lûmdur. Temmetü bi- avnillâhi meliki l- vahhâb HÂ8Â TA)LÎ%U MÂ-6ÎDE FĐ L-KĐTÂB VÜ TA/OÎO-Đ FÎ KÜLLĐ L-BÂB 330 (v. 66a) Dimişler imti2ân ile 2akîmân /evâ44-ı âdemîden niçe bürhân Kim ol 4ûretle bilünür 4ıfatı Hem ol sîretle olur va4f-ı 8âtı Teşebbühde dimişdür ehl-i ma oûl Bu cism-i âdeme 4anduo-i ma oûl 330 Tercümesi: Bu her bâbını açıkladıgım kitaptan kurtuluşumdur. 241

243 5 Kişi bilmez ne var ma2lûo içinde Nitekim örtülü 4anduo içinde Şu kimse kim kesirü l- imti2ândür Bilâ-şek âdem ile -âsdandur Na6ar oılsan kişinüñ 2ilyetine Hemân-dem vaoıf olur siretine Şular kim imti2ânlar eylemişler (v. 66b) Bu sözi aña göre söylemişler Der-Beyân-ı Ev4âf-ı Đnsân Ber Aovâl-i /akimân-ı Yunân 10 Ben-i Âdem den bir nice 4ıfat var. Kim oldur -iloât-i ma2bub-i mu-târ Nedir ol va4f oulao tut beyâna Kişi kim oâmeti ola miyâna Ne aila6 ne raoio ola şikemde Hem anuñ gibi ola +u+aoda femde Hem ola mu tâdil başında a6mi Eti yumşao ola vü ai-ı cismi 242

244 Veli cisminde anuñ aolıiı bil Ola oızıla ya 4aruya mâyil (v. 67a) 15 Ne oatı uzun ola saçı bî-2ad Ne iñen oı4a ola şöyle ki ca d Ne 4ulbünde ne verkinde eti anuñ Coi olmaia didi ehl-i beyânuñ Xavîl (ü) hem daoîo ola benânı Açui ola ayâsı bil beyânı Xabi âtda dimişlerdür e+ıbbâ Ne 4uirâvî mizâc ola ne sevdâ Baoıcao görüne yüzünde behçet Nişânı şâdi a3âr-ı meserret 20 Kelâmı az ola vü 4amtı t-+ab ola pâk -â+ır Bu -iloâtlü olandur -ayrü l-insân (v. 68a) Bulursuñ bir anuñ bigi kimse iy cân Elünden ooyma etegin emânet Đderseñ anuñıla eyle 4o2bet 243

245 Der-Beyân-ı Çeşm-Hâ-yı Merdümân Ber Aovâl-i /akimân-ı Yunân Gel işitgil kelâm-ı 8ü l-fünûnî Ki gök gözdür dimiş erdi l- uyuni 25 Şol kim aşkar ola ezra9ü l- ayn Şürûr ehlidür hem 4â2ibü l-şeyn Dimişler şol beşer çün ehl-i Yunân Siyâh çeşm olsa olur mer -i cebân %abî baoışlı kimse göresen çün $ı2ûku l-vech ola vü olur ömri uzun 331 Eger ola ba+îyyü l-ayn-ı insân Didiler 4â2ibü l- mekr olur iy cân Şol insân kim ola ol ma z gözlü Oatı câhil olur men2ûs u bed--û 30 A6imü l- ayn olan hem çeşm-i lerzân Olur ol bî-2ayâ vü merd--avvân Bahâdırdür kim olsa ayn-ı a2mar Dâhî dirler gelür ol kişiden şerr Der-Beyân-ı Mubehâ-yı Merdümân Ber-Güfte-hâ-yı Ehl-i Yunân 331 Bu dizenin ölçüye uyabilmesi için şu şekilde olmalıdır: $ı2ûku l-vech ola ol ömri uzun 244

246 Raoioü ş-şa r olan insân mevcûd %alâ2 ehli ola hem 4â2ib-i cûd /aşin saçlu olan hem i2sânü ş-şa r Şeca ât ehli olur 4â2ibü l--ayr (v. 68b) 35 Saçı iâyetde delim 332 olan âdem Dimâiı barid olur fı+natı kem Kesirü ş-şa r olan cisminde serde Olur cebân ol kimse beşerde Şunuñ kim 4adr u bâ+ınında ola oıl Delâlet 9ıllet-i fehme dürür bil Kebirü 8-8e9an olanadur delâlet Oalîlü l- a9l olanı neng u cüre t Ialî6ü l-2acib olan kimsenüñ hem Çoi olur ol kişide 2üznile hemm 40 Şunuñ kim oaşları iâyet siyâhdür Na6arda ne dırâz u ne kütâhdür (v. 69a) Didiler ki 8îrek u şâ+ır ola ol Her işde 2âzıo u 2a7ır ola ol 332 Bu sözcük metinde dellîn şeklinde yazılmışsa da doğrusu aktardığımız gibidir. 245

247 Der-Beyân-ı Cebân-ı Đnsân Ber Aovâl-i /akîmân-ı Yûnân Dimişler alnı büyük olan insân Olur ol kimsene iâyetde keslân Kimüñ kem ola peşîmânîsi a4iar Anı câhil evlâdur merd-i a2bar 45 Şunuñ kim münbasi+ ola cebini Ki ya nî olmaya alnında çini Anuñ gibi kişi olur me-â4ım Güzâf u lâf olur aovâl dâîm )ilâfı olsa olur merd-i hâ8ıo Fehîm u zîrek u oavlinde 4âdıo (v. 69b) Der-Beyân-ı Anuf-i Ademiyân Ber Aovâl-i /akîmân-ı Yûnân Şunuñ kim yufoa ola +arf-ı enfi Mu-â4ım ola insânuñ o 4ınfı 50 Şu kim burnı delügi ola vasi Olur şerir--ı4âm u hem murâfi Miyân enf olan kimsene beşerde Fehîm u ehl-i aol ola siyerde 246

248 Der-Beyân-ı Efvâh u A nâo-ı Merdümân Ber Güfte-hâ-yı /ükemâ-yı Yûnân Küşâde-leb olan hem vâsi ü l-fehm Bahâdır olur anuñ gibi adem (v. 70a) Xutaiı aile6 olan bil mu2aoao Ialî6ü +-+ab olur merd-i a2mao 55 Dimişlerdür oasîrü l- uno-i insân (abi3 olur da2i mekkâr u fettân Şol insân kim ola a+velü l- uno %abur olur vü lakin 3eyü l--ulo Xavîlü l- uno olan a4iaru n-nâs Didiler a2ma9 olur ol 4ıfat-nâs Ialî6ü l- uno olandur 4â2ibü l-cehl Hem olur ol kimesne iâlibü l ekl Ne uzun ne oı4a boyunlu insân &ioa u 4âdıo olur dirler iy cân 60 Hem olur ehl-i a9l u ehl-i tedbir (v. 70b) Mevddet ıssı 333 vü 4â2ibü l--ayır 333 Bu sözcük asıl metinde assı şeklinde geçmiştir. Metnin anlamına güre ıssı olmalıdır. 247

249 Der-Beyân-ı Ru s vü Ba 7 A 7â-yı Đnsân Ber Aovâl-i /ükemâ-ı Yûnân Başı büyük ola vü ooli kütâh Olur şerîr u hem mecnûn-i güm-râh Oaba oulaolu kimse ola câ0îl Da-ı -âfı6 oladur ba 7 oâbîl Oulaiı küçicek olan olur a2ma9 Da-ı dirler olur ol merd-i esrao 65 Şu kimse kim ola +avîl zirâ i Uzatsa dizine irişe bâ i Şecâ at ıssı 4â2ib-i keremdür Mürüvvet kâni vü ehl-i himemdür (v. 71a) Elüñ barmai uzun olmao beiâyet Đder ol şiddet-i cehle delâlet Dimişlerdür ialî6ü l-bâ+na her gâh Olur dirler hemişe 4â2ib-i câh Kebirü l-verek olanadur delâlet Kim olur ol kişi ehl-i şecâ at 70 A6imü r-rükbe olan kimse dirler Delir olur da-ı ehl-i dilâver 248

250 Ialî6ü s-sâo olan kimsene iy şeh Dimişlerdür olur ol kişi ebleh Ayaiı etlü olan nesl-i Âdem Meger ol seyyîü l-fehm olısar hem Şu kim ola ayaiı -urde anuñ Mizâh ola işi ol dil-rübânuñ (v. 71b) Uzun boylu kimesne olur a2mao Hem orta boylu olur a-yerü l-2ao 75 Oı4a boylu olur fettân u ayyâr Fu7ûlî vü -abî3 u merd-i mekkâr Kimüñ kim ola levni baosañ iy yâr Oızıl 4aru lahîbü n-nâr gîr-dâr Didi va4fında anuñ ehl-i ma oûl Acûl u merdüm-i dîvânedür ol Raoîoü l-2amra olan kimesne hem /ayâ ehli olur dirler ol âdem Şu kimse kim sana oldıoda +udaşı Oızara beñzi ya gözden gele yaşı (v. 72a) 80 Ya seni göricek ide tebessüm Mu2ibüñdür senüñ bilgil ol merdüm 249

251 Şu kimse kim anuñ levnî oaradur Yamân olmaoda -uyi müntehâdür Meger 2üsn ehlinedür 4â2ib-i fâf Güzldür otuz altı dürlü ev4âf Bulınsa bu 4ıfatlaruñ anda tamâmet Melîhü 8-8at olur ol kimes iâyet Ki ya nî ai gerekdür dört naoışı Teni sâoi gözi aiı vü dişi 85 Oara olmao gerekdür dört resmi Benüm neyyiresi vü oaşı çeşmi Gerek dördi oızıl biri yañaiı Ayâsı içi dili vü +udaiı (v. 72b) Degirmi olmao gerekdür dört zeyni Başı unoı +apuiu sâ ideyni Refio olsa gerekdür dört mev7i Oaşı enfi +udaiı vü e4âb ı Uzun olmao gerekdür dördi â 6em Boyu boynu oaşıyla kirbigi hem 250

252 90 Kiçi olmao gerekdür dört nişânı Đki ayaiı vü enfi, dehânı Gerek vâsi ola dört yerde cismi Cebîni, vereki, gögsi, iki çeşmi Gerekdür dört yerde boyu naizı Oulaiu ooltuiu burni vü aizı (v. 73a) Güzeli -ûb ider dirler göz alı Güzeli -ulo oılınc ider güzeli Bilenler 2üsn ilmini 4â2i2i Bu resme va4f itmişler melihi 95 Gör imdi 2ikmeti -allâo-ı levnî Aceb nesne yaratmışdur bu 2üsni Te alaallâh Te âla oudret eli Ne zibâ -alo itmiş bu cemâli Mürekkeb nuruyla -a+â+-ı oudret Yazıpdür a2sen-i taovîme 4ûret Beyt /a9 azze u cellâ-dâned ta2oio oamu eşyâ Ger 6âhir u ger bâ+ın (u) ger mürde (vü) ger ihyâ (v. 73b) 251

253 Ha8a a-irü ma-tercümetihi ve cem atihi min-risâleti l- firâset bi-lisâni t-türki ba de mu+alati ve diraseti 2ine küntü fi--i7meti d-düstûri l-kebir ve l-muşiri l-2atir ve mür+abitan ile l-fu5ili l- alimi ve reisü l- ulâmai l- âlemi seyyidi z-zamân ve müftiy-i cihân ani Kemal Paşa-zâde selemehullâhu fi d-dünyâ ve l-a-ireti. Fi-şehrü l-şabane el-le6i huve şehri membai ş-şefâ at fi seneti 3emani ve 3elâ3ine ve tis imiete mine s-sinin ve s-sa at temmet. 334 Bu âlem 2aloınuñ ilmine bi l-nisbe Ki bir 4a2râ-yı a 6imde bir dâne-yi -urde 334 Tercümesi: Bu kitap büyük rehber, hatırlı insan, alemin alimlerinin reisi, zamânın efendisi, cihan müftüsü Kemal Paşa-zâde ye hizmet ettiğim zamân mütaala ve çalışmalardan sonra derlediğim ve Türkçe yazdığım firâset risâlesinin sonudur. Allâh onu dünyada ve ahrette korusun. Bu eseri bütün şefaatlerin kaynağı olan şaban ayında sene hicri 938 de (miladi Mart- Nisan 1532) yazdım. 252

254 Sonuç Kıyâfet ilmi firâset ilmi içinde yer alan ve nispeten firâset ilmine göre daha dar bir anlam içeren bir ilim olup insanların vücut yapılarından yola çıkarak kişilikleri ve talihleri hakkında bilgi vermeyi amaçlar. Bunu yaparken de insanların zahirinden yola çıkarak batını hakkında bilgi verdiğini, yani insanların dış yapılarından yola çıkarak kişilikleri hakkında tahminlerde bulunmaktadır. Çok eski zamanlardan beri insanlar arasında yaygın olarak kullanılan bu ilim, başlangıçta belli bir sistemden yoksunken Yunan alimleri tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve geliştirilmiştir. Yunan alimlerince geliştirilen bu ilmin tercüme faaliyetleriyle Araplara geçtiğini ve Arap alimlerinin bu ilmi kendi kültürel unsurlarıyla birleştirerek ona yeni bir kimlik verdiğini aktarmıştık. Yunan alimleri insanların beden yapılarından yola çıkarak ruhsal bozuklukları tedavi etmeyi amaçlarken, Đslâm alimleri böyle bir maksat gütmemiş, her uzuvdan yola çıkarak kişilik tahlillerine gitmiş ve böylece beden yapısıyla ahlâk arasında bir bağ kurmaya çalışmıştır. Đslâm dönemine bu ilim yasaklanmamış, Peygamber Efendimizin bizzat bu ilme başvurması ilme bir meşruluk katmış, birçok kıyâfet-nâme yazarı Peygamber in bu eylemini kendine dayanak kabul ederek bu ilmin hak bir ilim olduğunu ispatlama yoluna gitmiştir. Ayrıca bu ilimle uğraşanlar, Kur an daki bazı ayetleri, Peygamber Efendimizin bazı hadislerini de bu ilmin hak olduğuna bunları delil olarak göstermektedir. Türkler, Đslâm ı kabul ettikten sonra Đslâm ilim ve sanatlarının bütün alanlarıyla meşgul olmuş ve çok sayıda sanatçı ve alim yetiştirmiştir. Bu ilmi Arap ve Fars sanatçılardan tercüme yoluyla alan Türk sanatçıları, bu alanda oldukça fazla eser kaleme almıştır. Đlk örnekleri XV. yüzyılda görülen kıyâfet-nâmeler, XVI. yüzyıldan sonra oldukça yaygınlık kazanmış ve çok sayıda müellif bu alanda eser vermiştir. XVI. yüzyılda kaleme alınan eserlerin içinde yer alan Sivrihisârî nin kıyâfet-nâmesi, bu alanda yazılan eserler içinde farklı bir yere sahiptir. Muhammed bin Ebi Bekir bin Ebu Talib El-En4ari ed-dımışkî den tercüme olan bu eser, yazarın esere yaptığı eklemelerle telif bir nitelik kazanmıştır. Sivrihisârî nin eseri o döneme kadar yazılan eserlerden farklı bir özellik taşımaktadır. Bu eser, günümüzde kullanılan tarza yakın bir tarzla kaleme alınmış, yazar çok sayıda müellifin eserinden yaralanarak bunlara sembolik harfler vermiş ve böylece yaptığı alıntıları bu harflerle göstermiştir. Zira yazılan bütün kıyâfet-nâmeler tek bir görüşe göre hükümler verirken Sivrihisârî, çok sayıda yazarın hükümlerini değerlendirerek bilimsel denecek bir eser 253

255 meydana getirmiştir. Ayrıca eser, diğer kıyâfet-nâmelerin ele almadığı konuları da ele almış, hayvanların ahlâkı ve milletlerin genel karakteri üzerinde de durmuştur. Eserin sonunda yer alan ilm-i hutût la ilgili bölümü de diğer kıyâfet-nâmelerde görülmeyen bir özelliktir. Genel olarak hacimsiz olan bu eserlerin edebi yönü oldukça zayıf olup edebi bakımdan pek değer taşımaz. Bununla beraber dönemin toplumsal yaşamını, insana bakış açısını, toplumun değer yargılarını taşımasından dolayı kültür tarihi bakımından değerleri oldukça fazladır. Kıyâfet-nâmelerdeki bütün hükümler, birbirine yakın olup sadece bazı yazarların bazı uzuvlar hakkında verdiği hükümlerin yorum farkından ya da bilgi yetersizliğinden birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Ayrıca bazı kıyâfet-nâmelerde ele alınan uzuvlar, başka kıyâfet-nâmelerde yer almadığı, bazıları sadece insanı anlatmakla yetinirken bazılarının insan dışındaki varlıklara da değindiği ve bunların ahlâklarını anlattığı da görülmektedir. Son dönemlere kadar etkisi devam eden bu ilim tıp, psikoloji, resim, eğitim, sinema, edebiyat gibi hayatın ve ilmin bir çok alanına nüfuz etmiş, yüzlerce yıl halk arasında yaşamıştır. Özellikle bu ilim, Doğu da nesep belirleme, iz takip etme, yargılama hukukunda suçluyu tespit etme, devlet dairelerine memur alma, kul ve cariye satın almada etkili olmuştur. Bununla beraber insanların dış yapıları her zaman içi dünyaları hakkında gerçekçi bilgiler vermediğinden deforme tiplerin toplum tarafından dışlanmalarına, uğursuz sayılmalarına ve becerikli oldukları halde haksızlıklara uğramalarına sebep olmuştur. Batı da ise durum daha vahim bir hal almış, deforme tipler toplum tarafından tamamen dışlanarak bunların suçlu olduğuna inanılmış ve bunların birçoğu şeytan, cadı suçlamalarıyla ateşlerde yakılmıştır. Bu ilmi kendine bir nebze referans kabul eden aşırı ırkçı görüşler, kendi dışındaki herkesi yok sayarak felaketlere sebep olmuşlar. Kısaca diyebiliriz ki ilm-i kıyâfet, bir zamanlar toplumun temel ihtiyaçlarından ortaya çıkmış ve toplumun temel kıstaslarını, güzellik anlayışını, inançlarını ve insana bakış açışsını yansıtmış bir ilimdir. Eski dönemlerde uzun bir zaman toplumsal yaşamı etkilemiş, birçok alanda kullanılarak insanı tanıma amacına hizmet ederek bazı konularda isabetli hükümlerin verilmesini sağlarken bazı hükümlerinde ise bazı insanların mağdur edilip sosyal yaşamın dışına itilmesine neden olmuştur. Bilimsel gelişmeler bu ilmin hükümlerini çürütmüş; yapılan araştırmalar, her uzun boylu insanın aptal, kısaların ise hilekar, deforme tiplerin suçlu olmadığını, her insanın çok kötü yanlarının olduğu gibi güzel yanlarının olduğu ve eğitimle insanların olumsuz özelliklerinin giderilebileceğini göstermiştir. Bununla beraber insan sağlığıyla beden yapısı arasında ilişki konusunda yapılan tahminlerin isabetli olduğu, yapılan araştırmalar uzun boylu ve dar göğüs kafesine sahip kişilerin tüberküloza daha çok yakalandığı, sarı benzin hastalık belirtisi olduğunu göstermektedir. Günümüzde artık eski 254

256 işlevini ve geçerliliğini yitirmiş olsa da bu ilmin insan anlayışı ve verdiği hükümler resim, edebiyat, sinema, tıp, eğitim gibi birçok alanda varlık göstermektedir. Sinema ve romanlarda kötü tipinin aşırı çirkin ve deforme olması, iyi tiplerin ise yüz hatlarının güzel ve masumiyet bildirmesi bu etkinin delilidir. Bu ilmi değerlendirirken onu tamamen inkar etmek doğru olmadığı gibi bütün hükümleri olduğu gibi kabul etmek de doğru değildir. Dönemin şartlarından, ihtiyaçlarından ve anlayışından ortaya çıktığı için bu ilmi, kullanıldığı zamanın şartlarına göre ele almak ve insanları değerlendirirken onları kişiliklerine göre değerlendirmek en doğru yaklaşım olacaktır. 255

257 -A- Abîd: Kulluk eden, ibadet eden Acûl: Çok acele eden Açui: Açık Adl: Doğruluk Aile6: Çok kaba Ahbar: Đyilik A2kâm: Emirler, hükümler A2lâ9-ı 2asene: Güzel huylar A2lâo-ı bâ+ınî: Görünmeyen, gizli ahlak A2vâl: Durumlar, haller A2vâl-i 6âhirî: Görünen, açık olan haller A-lâ9-ı 2amîde: Övülecek huylar A-lâ9-ı 8emîme: Kötü huylar A-yer: Fazla iyi olan A-yerü l-2ao: Çok iyi olan Allâh, Çok iyi olan doğruluk Aña: ona, onu, onun için, ondan dolayı Aovâl: Sözler, lakırdılar Arıo: Zayıf, cılız Arouru: Eğri, yan, üstü, ters, yanlamasına Artuo: Fazla Âsân: Kolay A3âr-ı meserret: Sevinç izleri A4iar: Daha, pek, en küçük A4iaru n-nâs: Küçük insanlar Aşikâre: Açık, belirgin olan. Aşkar: Kızıl, kula SÖZLÜK A+vel: Uzunluk, boy Avâz: Ses Aver: Bir gözü kör olan, tek gözlü Avrec: Kör, a ma. Avret: Avrat, kadın Ayâ: Avuç içi Ayn-ı a2mâr: Kızıl göz Ayyâr: Hilekar, dolandırıcı A 7â: Organlar, uzuvlar A 7â-yı cüz iyye: Küçük organlar A6im: Büyük, yüce A6imü r-rükbe: Büyük diz kapağı -B- Ba id: Irak, uzak Barid: Soğuk Ba4ır: Görme görüş Bâ+ın: Gizli, görünmeyen, içsel Ba+î: Yavaş, ağır Ba+îyyü l-ayn-ı insân: Hareketi yavaş göz Batn: Karın Ba 7: Bazı Bed: Kötü Bed-fehme:Kötü anlayışlı Bed--û: Kötü huylu Beiâyet: Çok aşırı, çok fazla Behcet: Sevinç, güleryüzlülük, şirinlik Benân: Parmaklar Ben-i Âdem: Âdemoğulları Bero: Şimşek Ber8: Ziraat, ekin 256

258 Beşer: insan Beyn: Ara, aralık Bî at: Bağlılık bildirmek Bî-2ad: Hadsiz, sınırsız Bî-2ayâ: Utanmaz Bigi: Gibi Bî-idrâk: Anlaışsız Bilâ-şek: Şüphesiz Bin4ır: Yüzük parmağı Bî-temeyyüz: Farksız, Bi-vefâ: Vefasız Böirek: Böbrek Bu d: Uzaklık Bu-l: Cimrilik Buncılayın: Bunun gibi Burc-i aoreb: Akrep burcu Bülend: Yüksek, tok -C- -Ç- Ca d: Kıvırcık Câdde: Geniş Cânib: Taraf, yön Cebân: Korkak Cemâl: Yüz Cevâhir: Cevherler, özler Cimâ : Çiftleşme, cinsel ilişki Cism-i âdeme: Đnsan bedeni Cûmerd: Cömert Cür et: Cesaret Cüzâm: Bir tür hastalık Çeşm: Göz Çeşm-hâ: Gözler -D- $arb-ı me3el: Atasözü Daoayıo: Đnce ve anlaşılması güç, dikkat gerektiren şey Daoîo: Đnce, ufak, nazik, duyulmaz Dânâ: Bilen, bilgili Degirmi: Yuvarlak Delim: Çok, fazla Demür: Demir $ıhuk: Çok gülen kişi Dı2o: Gülme $ıhukü l-vech: Güler yüzlü Dırâz: Uzun Dırnao : Tırnak Dilâver: Yürekli, cesur Diğerle: Diğerleriyle Dil-rübâ: Gönül kapan, gönül alan Dimâi: Akıl, şuur Divâne: Deli, çıldırmış, mecnun Du a-gûy: Dua eden Dûn-i himmet: Gayretin alçağı Dübb:: Ayı Düken-: Tüken- Dükene: Tükene -E- Ebleh: Pek akılsı, avanak Ecil: sebep Eczâ: Parçalar, bölümler Edile: Deliller Edille-i na9liyye: Vahiye dayalı deliller 257

259 Ednâ: Alçak, aşağlık Edük: Çizme Ef al: Đşler, fiiller, ameller Ef î: Yılan Ehemm:Çok mühim Ehl-i beyân: Belagat ilmini öğretenler Ehl-i dilâver: Yürekli kişiler Ehl-i himem: Gayretli kimseler Ehl-i ma oûl: Makul insanlar Ehl-i tedbir : Tedbirli insanlar Ehl-i -ud a: Hilekar, aldatıcı kimseler Ek3eri:Çoğu kez Elya9: Çok layık, liyakatli, çok yakışır Elzem: Çok lazım, lüzumlu Em3âl: Örnekler Emârât: Alametler, nişanlar, deliller Eñ: Ek, büküm yeri, renk, beniz rengi Eñek: Yanak Enf: Burun Enîn: Đnilti, inleme Erdi l- uyuni: Öfkeli gözler Erlik: Erkeklik Esed:: Aslan Esrik: Sarhoş, meczup Esrâr: Sırlar Eşk: Gözyaşı Eşref: En şerefli E+ıbbâ: Doktorlar, hekimler Ev4âf: Vasıflar Evceb: Pek lüzumlu, pek gerekli Evsa+: Bir şeyin ortası Eyü: Đyi E7 af: Çok zayıf, dermansız Ezra9ü l- ayn: Mavi göz -F- Fa4ıl: Bölüm Fa-rlenici: Övünücü Fâsid: Kötü, fena Fem: Ağız Feres: At Ferc:Aralık, yarık, çatlak Ferâiat: Fe4î2: Geniş, açık Fettân: Fitne ve fesada teşvik eden, fenalık yapan Fevt: Kaybetme, elden çıkarma Fı+rât-ı cibilli:yaratılıştan gelen huy, mizac Fıtnât: Zeka Fi l-cümle: Nihayette, sonunda Firâo: Ayrılık Fu7alâ: Faziletliler, erdemli kimseler Fu7ûlî: Boş, işe yaramaz Fulân: Filan Fu4a2â: Güzel, düzgün konuşan kimse Fürû :Dal. budak Fürû -i muoarrer: Kararlaştırılmış dallar -G- Iallaş: Kalleş, edepsiz Iala+: Yanlış, yanılma Ialî6: Kaba, kalın Ialî6ü +-+ab : Kaba kişilikli, yaratılışlı Iali6ü l-2acib:kalın kaş Ialî6ü s-sâo : Kalın baldır 258

260 Iavia: Kavga Ialî6ü l-bâ+n: Kaba Karın Iâyrı: Başka Gendüm-gûn: Buğday benizli Gîñ:Geniş Gîr-dâr: Meşguliyet, iş, adet, tarz, yürüyüş Girye: Ağlama Götüri: Bütün Iu44a: Keder, kaygı, tasa Iûlâm-pâre: Köle parçası Iune: Renk Iune gök: Mavi Güfte-hâ: Sözler Güm-râh: Yolunu şaşırmış, doğru yoldan ayrılmış Güzâf : Beyhude, boş, anlamsız -H- (ayrü l-insân: Đnsanların hayırlısı (abâ3et: Kötülük, alçaklık (abi3: Kötü, alçak /abeşi: Habeşli Hâcib: Kapıcı, perdeci, Kaş /âdi4: Oluşmak, meydana gelmek (âfı6: Saklayan, Kur an ı ezberleyen /akîmân: Hekimler 2aooaniyyet: Hakka riayet etmek )alâ4: Kurtulmak (âli: Boş /âl-i yaoaza: Uyanıklık halinde /amâoat: Ahmaklık Hârib: Kaçan, firar eden /â4ıl olmak: Meydana gelen (aşîn: Katı, sert /azer: Sakınmak /âzıo:đşinin ehli, usta Hem-fa7ıl: Aynı erdeme sahip Hemândem: O anda, o zamanda Hemm: Gam, keder Hevamm: Böcek, haşere /eve44-ı âdemîden: Yokluk arzusu (ınzîr: Domuz (ı4ım: Akraba (ısset: Cimrilik /icâb: Utanma /in: Vakit /in-i vedâ : Veda zamanı (iloât-i ma2bub-i yaratılış (iloâtlü: Tabiatlı (or: Değersiz, bayağı, adi (û: Huy (ûb: Güzel /urûf-i mermûze: Remizli, işâretli harfler (urûf-i teheccî: Heceli harfler /u4ûl: Üreme, çoğalma, çıkma )u4û4a: Başkaca, ayrıca (u4ûl-i nisbe: Ölçülü çoğalma (u+û+: Çizgiler, yazılar, hatlar /ükemâ: Hakimler, alimler, bilginler 259

261 Irâo:Uzak Isı: Sıcak Issı: Sahip Işo: Aşk -I- Kâmil: Olgun Oamer: Ay Oâmet:Boy Kâni: Kinayeli söz Oanoı: Hangi -Đ- Đdrâk: Anlayış, akıl erdirme Đ2sân: Đyilik etme Đ2tirâz: sakınma Đodâm: Gayretle ve sürekli çalışma Đlm-i daoayıo: Anlaşılması güç ilim Đhtimâm: Elemden, kederden uyuyamam Đlhâm-ı ilahi: Đlahi ilham Đnâ: Zahmete uğram Đñen: Çok, ziyade Đ3are: Tozu havaya kaldırma Đrsiyyet: Kalıtım Đstidlâl: Delil ile anlam Đvecik: Acele, çabuk Đy: Ey -K- Oabao: Kapak Oâbîl: Soy, sınıf, kabul eden, yetenekli Oaçan: Her zaman Kâhîl: Olgun, erişkin, gayretsiz Oâif: Đlm-i kıyafetle uğraşan Oalîlü l- a9l: Eksik akılı Oarîb: Yakın Oasîr: Çok kısa Oatı: Sıkı, sert Oavl: Lakırdı, söz Oaykı: Sarkık, meyilli Oa7iyye-ı müselleme: Yardımcı teorem Kebirü 8-8e9an: Büyük çene Kebirü l-verek: Büyük kalça kemiği Keff: Avuç içi Kelâm: Söz Kelîl: Az, çok olmayan Kem: Az, eksik Kemmiyyet: Nicelik Kerâmet: Velilerin lüzum anında gösterdikleri olağanüstü hal Kesir: Çok olan Kesirü l- imti2ân: Sınavların çoğu Kesirü ş-şa r: Çok kıl Oasîrü l- uno: Uzun boyun Keslân: Aptal Kesvet: Đç sıkıntısı Keşf: Gizli bir şeyi bulma Kevkeb: Yıldız Keyfiyyet: Nitelik Kezalik: Keza, bu da öyle 260

262 Oıllet: Azlık Oıllet-i ekl:yiyecek azlığı Oıllet-i fehm: Anlayış eksikliği Oırân: iki şeyin birleşmesi Kırd: Maymun Kibâr: Büyük Kiçi: Küçük Kiçilik: Küçüklük Ki7b: Yalan Kubh: Çirkinlik Oudret: Güç, kuvvet Oulûb: Kalpler Ouvve: Kuvvet Ouvvet-i bâ4ır: Görme gücü Küllî: Tümü, hepsi Küşâde: Acık Küşâde-leb: Acık dudak Kütah: Kısa Kütüb-i müddevine: Bir araya getirilmiş kitaplar -L- Lâ-büdd: Lazım, gerekli Lahîb: Acık yol Lâiar: Arık, zayıf, cılız Leb: Dudak Lehv: Oyun, eğlence, fayda Levn: Renk Leyl u nehâr: Gece-gündüz Leyyin: Yumuşak Livâ+a: Homoseksüellik Lu b: Oyun, eğlence Lûiât: Sözlük -M- Ma dûm: Yok olan, mevcut olmayan Mairib: Batı Ma-fi: Gizli, saklı Ma-lûo: Yaratık, Ma-lût: Karıştırılmış Mao4ûd-i a4lîye: Asıl maksat Maosim: Taksim olunmuş, paylaşılmış Ma oul: Akla uygun Ma lul: Đlletli, hastalıklı Ma lûm: Bilinen, belli Ma nî: Mana Ma nidâr: Manalı Man4ıb: Devlet hizmeti, memuriyet Marâ7: Hastalık Ma rifet: Ustalık, hüner, Bilme, bilgi Ma rifet-i beşer: Đnsan bilgisi, ilm-i kıyâfet Ma rifet-i i3r: Đzleri takip etme ilmi Ma rifet-i mâ: Çölde su bulma ilmi Maşrıo: Doğu Ma z: Keçi Ma4la2at: Đş, emir, dirlik, keyfiyet Ma8mûn: Mana, sanatlı söz Mecd: Büyüklük, ululuk Mecnûn: Deli, divane Mecnûn-i güm-râh: Mekkâr: Çok hileci, düzenbaz 261

263 Mekr: Hile düzen Melâlet: Usanma, sıkıntı, hüzün, hasret Melûlât: usanmış, hüzünlenmiş, bıkmış Memdû2: Övülmüş, övülecek Men2ûs: Uğursuz Menkûle: Nakledilmiş, ağızdan ağza aktarılmış Me nûs: Alışılmış, alışık Mer :Gayet korkutucu Merd: Kişi Merd--avvân: Çok hain kimse Merd-i a2bar: Yahudi bilgini, haberci Kimse Merd-i a2mao: Ahmak kimse Merdüm: Đnsan, gözbebeği Merdüm-i divâne: Deli, çılgın Mersüm: Resmedilmiş, çizilmiş Mes+ûr: Satırlanmış, yazılmış Mesele-i menkûle: Meşaoat: Zorluk Mevâ7ı : Yerler, mevziler Mevcûd:Var olan, bulunan Mevlid: Doğum Mev4ûf: Vasfolunmuş, vasıflanmış Mev7u : Konu, bahis konusu Mezbûr: Kitap, cüz, söz, kuvvet Mi îde: Mide Mihmân: Misafir Miyân: Orta, aralık, ortada bulunan Mizâc: Kişilik, huy, karakter Mizâh: Şaka, latife Mubâhât: Günahı sevabı olmayan Mu2abbet: Sevgi mu-afef: Hafifletilmiş Mu2aooao: Doğruluğu belli olmuş Mu-â4ım: Düşman olarak karşılaşanlardan her biri Mu-âtaralu: Tehlikeli Mu2telif: Birbirine uymayan, zıt Mu-târ: Seçilmiş seçilen Mu9âbele: Karşılıklı verme, karşı gelme Mukaddem: Đlerde olan, önce Muote7â: Lazım gelmiş Munoabz: Toplanmış, çekilmiş Murâfi : Mahkemeye getilmiş Mustâoill: Başlı başına Mu tâdil: Orta halde bulunan Mu+î : Đta eden, veren Muta44ı: Kavuşan, bitişen Mu++ali :Öğrenmiş, haber almış Mübe2at: Övünme Mücevvef: Oyuk, içi boş Müdevver: Döndürülmüş, yuvarlak Müna6ır: Münakaşa eden, tartışan Münoâd: Boyun eğen Mürabba : Dört köşe Mürebbî : Terbiye edici Mürüvvet: Mertlik, iyilikseverlik Müsâvi: Eşit, denk, farksız Mü3elle3: Üçleştirilen, üçlü, üç Müstenid: Đstinad eden, dayanan, bir delili olan Müşâbehet: Benzeme, Benzeyiş Müşâhede itmek: Gözlemlemek 262

264 Müte alio: Đlişiği olan, ilgili Mütâba at: Birine tabi olma, uyma Müte a6ım: Büyüklük taslayan Müte a88ır: Üzrü olan, üzürlü Mütekebbür: Büyüklük taslamak Mütena44ı2: Nasihat eden Müteşekkil: Şekillenmiş, meydana gelmiş Müteveccih: Birine karşı iyi düşünen Müttehim: Suçlu görülen, suçlanan Müyesser: Kolaylıkla yapılan Müzeyyen: Süslenmiş -N- Nab7: Atar damar Nâ2îf: Zayıf, arık Nâ4i2: Nasihat eden Na6ar eylemek: Bakmak Na6arî: Đspatlanmamış görüş, teori Nâ-oâbil: Yeteneksiz Nâoıs: Eksik Naolî: Akla ait olmayan, vahiye dayanan Nâs: Đnsan Nâr: Ateş Natıoa: Düşünüp düzgün söz söyleme Nazil olmak: Đnmek Ne6îr: Benzer, eş Nefs-i âlî: Yüce karakter Nemîr: Kaplan Neng: Ayıp, utanma Nesl-i Âdem Nev : Çeşit Nifâo: Bozgunculuk, ikiyüzlülük Nim: Yarım Nisâ: Kadın Nübüvvet: Peygamberlik Nücûm: Yıldız Nüfûs: Ruhlar, canlar -P- Pâk: Temiz, halis, saf Pâk -â+ır: Temiz zihin, fikir, düşünce Pâre pâre: Parça parça Peşîmânî: Pişmanlık Pîrlilik: Yaşlılık Pîrûze: Mavi renkli, değerli bir taş Pûşi: Örtü -R- Racül: Erkekler, belli mevki sahibi olan kimseler Râiib:Đstekli, isteyen, rağbet eden Raoio: Đnce Raoioü ş-şa r: Đnce kıl Râyi2a: Koku Rengin: Renkli, parlak Revân: Akma, can, ruh Rı2let:Göçme, ölme Rif at: Yükseklik, büyük rütbe Risâle: Kısa yazılmış küçük kitap Rîş--and: Bıyık altında gülme, alay etme Rücu : Geri dönme, sözünden cayma Rûcu -i i-tiyâr: Sözünden dönmeyi seçme Rü us: Başlar 263

265 -S- %abî : Çocuk 3âbit: Hareketsiz, ispat edilmiş %abur: Çok sabırlı %adr: Göğüs Sa-âvet: Cömertlik %â2ib-i izzet: Đzzet sahibi %â2ib-i mâl: Mal sahibi %â2ib-i cûd: Cömert kişi %â2ib-i kerem: Kerem sahibi %â2ibü l- mekr: Hileci kimse %â2ibü l--ayr: Hayır sahibi %â2ibü l-cehl: Cahil kimse %â2ibü l-şeyn: utanan kişi, ayıp sahibi %a2î2: Gerçek, doğru Sâîr: Hareket eden, seyreden, başka, diğer %alâ2: Düzelme,iyileşme, iyilik Sao: Baldır %amt: Susma, sükut %anduk: Sandık %anduo-i ma oûl: Akla yatkın sandık Sani: Đkinci %arî2: Açık, belli, aşikar Sârio: Hırsızlık yapan %aru: Sarı Sa+ı2: Bir şeyin dış yüzü Sa y: Çalışma Saye: Gölge, sahip çıkma, koruma Sebil: Yol Selef: Eski insanlar Semiz: Besili, kilolu, sağlıklı Sevâ2il: Kıyılar, sahiller Sevdâ: Kara, aşk Seyyi : Kötü, fena Seyyîü l-fehm: Kötü anlayış Seyyiü l--ulo: Kötü huy %ıfatü l-nâs: Đnsanların sıfatları, özellikleri %ıfat-ı ma24u4e: Özel sıfatlar %ınâ at: Sanat %ovu9: Soğuk %ulb: Omurga kemiği &ioa: Güvenilir Sîret: Bir kişinin ahlakı, hali, hal tercümesi Siyer: Hz. Muhammet in hayatını konu alan eserlere verilen isim. Sû âl: Soru Sürûr: Sevinç Süst: Gevşek -Ş- Şa r: Kıl Şâ+ır: Neşeli, keyifli, şen Şâd: Mutlu Şâkîrd: Öğrenci, talebe Şeca ât: Yiğitlilik, yüreklilik Şedâîd: Zahmetli, meşakkatli, zor Şem : Mum Şer2: Açıklama Şerir--ı4âm: Kötü düşmanlık Şiddet-i cehle: Cehaletin şiddeti Şikem: Karın Şîr-Merd: Aslan gibi kişi, aslan yaratılışlı. Şürb: Đçme, içilme Şürûr: Kötülükler, şerler 264

266 -T- Ta allüm: Öğrenme, öğrenilme Xab : Tabiat, huy, yaratılış Xabi ât: Huy, mizaç Taiyîr: Değiştirme, başkalaştırma Xâife: Kavim, kabile, bçlük Taova: Allâh tan korkma Xâli : Doğan Tamâm-ı melûl: Tamamen hüzünlenmek Xamâr: Damar Xamla: Damla Xammâ -kâr: Açgözlülük Xa n: Ayıplama Xaşra: Dışarı, dış taraf Xatluluo: Tatlılık Xavîl: Uzun Xe acüb: Acep etmek, acayibine gitmek Tebdîl: Değiştirme Teberru: Uzaklaşma, yüz çevirme Teoarüb: Đki şeyin birbirine yakın olması Temmet: Bitti, tamam oldu Terbiyet: Besleyip büyütmek, eğitmek Teşebbüh: Benzeme, andırma Teş-î4 itmek: Ne olduğunu anlamak Tetebbu : Araştırma Tevsîf: Kirletmek Tırsân: Çok korkan Tırş-rûy: Ekşi suratlı Xıynat-ı a4lî: Asıl kişilik, karakter Tîz: Çabuk, hızlı Xu+ao: Dudak Xudaş: Dudak Xob: Top Xoirı: Doğru Xoiur-: Doğur- (mak) Xolu: Dolu Toynao: Tırnak Xuluñ: Şakak Turâb: Toprak -U- -Ü- Ulemâ: Alimler Ulum: Đlim Uno: Boyun, gerdan Ummaiıl: Umma Umûr: Đşler, hususlar, emirler Umûr-i 2afîye: Gizli emirler, işler Uruo: Damarlar Uyluo: Kalçadan dize kadar bacak kısmı Üñüg: Boğaz -V- Vâfir: Çok, bol, fazla Vâhy-i rabbâni: Allâh ın buyrukları, vahi Vaoıf: Ayakta duran, bir şeyden haberi olan 265

267 Vaot: Zaman Vaot-ı nevmî: Vâlideyn: Anne ile baba Vâ4ıl: Ulaşan, erişen, kavuşan Va4f: Nitelik, bir kimsenin özellikler Vâsi : Geniş, enli, açık Vâsi ü l-fehm: Geniş düşünmek Vech: Yüz, Veli: Lakın, ama Verek: Kalça kemiği Vesâvisin: Vesvese, kuruntu Vu4ûl: Ulaşma, kavuşma Vu7u : Nefsini alçaltma, hakir görme -Y- Yaoaza: Uyanıklık Ya9înî: Şüphe edilmeyen bilgiler Yaldır: Parlayan, parlak Yatlu: Kötü Yatluluo: Kötülük, fenalık Yılduz: Yıldız Yoğun: Katı, kalın, şişman Yumru: Yuvarlak Yumuş: Yumuşak Yuvık: Parçalanmış, ufalmış Yübûset: Kuruluk Yüirek: Hızlı giden, çok koşan -Z- Zâhid: Aşırı sofu, kaba sofu Zâhîren: Görünüşte, göründüğü gibi Zâil: Sona eren, sonu olmayan Zannî: Zanna ait olan, zanla ilgili Zâr: Ağlayan, inleyen Zat: Kendi, öz, kişi Zâviye: Çene, çene çukuru Zekâvet: Zeyreklik, zekilik, çabuk t-+ab : Zeki tabiatlı, yaratılışlı Zerd: Sarı Zindegâne: Dirlik, canlılık Zirâ i: Ziraata ait olan Ziyâde: Fazla, Zeki, çabuk anlayan Yufoa: Đnce 266

268 BĐBLOGRAFYA Akıncı Füsun Sokulu, Suç Nedenleri, www. kriminoloji.com Aksoy Ömer Asım, Atasözleri Sözlüğü, Dergah Yayınlar, Đstanbul Altıntaş Hayrani, Erzurumlu Đbrahim Hakkı, MEB Yayınları, Đstanbul Altuntaş Halil, Şahin Muzaffer, Kur ân-ı Kerim Meâli, Diyanet Đşeri Başkanlığı Yay. Ankara Arat Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig Đndex, TKAE Yayınları, Đstanbul Arık Şahmurat, Ahmet Mithat Efendi nîn Romanlarında Kıyâfet Đlminin Etkileri, Đ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c.xxx, 2003, s. 44. Atasoy Nurhan, Kıyâfet-nâmelerin Doğuşu ve Fenerci Mehmed Kıyâfet-nâmesi, www. Osmanlı Medeniyeti. com., Ayvazoğlu Beşir, Çirkin, Aksiyon, Sayı: , com.tr/ detay. php?id=20176 Ayvazoğlu Beşir, Sakal ve Bıyığa Dair, Aksiyon Dergisi Sayı: , www. aksiyon.com.tr/detay.php?id= Azizüddin Nesefi, Tasavvufta Đnsan Meselesi (Đnsan-ı Kamil,) Dergah Yay., Đstanbul Banarlı Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yayınları, Đstanbul Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, 1.C, Yaylacık Matbaası, Ceyhan Âdem, Bedr-i Dilşad, Murat-name,2 cilt MEB Yayınları Đst Çakır Müjgan, Kıyâfet-nâmeler Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi, Türkiyat Araştır- 267

269 maları Literatür Dergisi, c.5, sayı:9, Çavuşoğlu Ali, Kıyâfet-nâmeler, Akçağ Yayınları, Ankara Çelebioğlu Amil, Akşemsettin-zade Hamdullâh Hamdi Çelebi ve Pendnamesi 1. Akşemset- tin Sempozyumu Tebliğler, Bolu Çelebioğlu Amil, Eski Türk Edebiyatı Araştırmalar MEB Yayınları, Đstanbul1998. Çetişli Đsmail, Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yayınları, Ankara Demiray Hülya, Kıyâfet-nâmelerin Doğuşu ve Fenerci Mehmed Kıyâfet-nâmesi, www. arsiviniz.net. Deniz Đsmail, Fizyonomi Sızıntı, sayı: 300, Ocak 2004, http: //host. net. in/sizinti/konular. php-konuid=408.htm Derman M. Uğur, Hilye, DĐA. Đstanbul Develioğlu Ferit,Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi, Ankara Dilçin Cem, Yeni Tarama Sözlüğü, TDK Yayınları, Ankara Dostoyevski F. Mihayloviç, Karamazof Kardeşler, Altın Dünya Klasikleri, Đstanbul Dostoyevski F. Mihayloviç, Suç ve Ceza, Alkım Yayınları, Đstanbul Durukan M.Yaşar, Siz Adamı Gen inden mi Tanırsınız, Gözünden mi? Aksiyon Sayı: www. aksiyon.com. Fuzuli, Leyla ile Mecnun Haz. Muhammet Nur Doğan, Yapıkredi Yayınları, Đstanbul Gazali Ebu Hamid Muhammed, Đhyâü l-ulûmü d-dîn, Çev. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınları, Đstanbul

270 Gülen Fethullâh, Đlm-i Kıyâfet, http/tr. fgülen. com. content/view/11475/3/ Gülen Fethullâh, Kader Đlim Nevindendir, com/ forum/ index. php? showtopic=87607 Gönültaş M.Burak, Hanifi Sever, Biyolojik Teoriler ve Profilleme Çalışmaları ile Doğru Bilinen Yanlışlar Đbnü l-cevzi, Kitabü l-ezkiye, Şule Yayınları, Đstanbul Kaplan Mehmet, Tip Tahliller, Dergah Yayınları, Đstanbul Karabıyık Barbarosoğlu Fatma, Đlm-i Kıyâfet Her Zaman Haklı mı? www. yenisafak. com. tr / arşiv / 08 / Şubat / Kavruk Hasan, ŞeyhülĐslâm Yahya Divanı, MEB Yayınları, Ankara Kayaoğlu Đsmet, Mevlana ve Mevlevilik, Konya Köprülü Fuat, Edebiyat Araştırmaları 2, TTK Yayınları, Đstanbul Köprülü Fuat, Türk Edebiyatında Đlk Mutasavvıflar, DĐB Yayınları, Ankara Kreshmer Ernest, Beden Yapısı ve Karakter, Çev: Dr. Mümtaz Turhan, Doğan Kardeş Yayınları Đstanbul Kurnaz Cemal, Hayali Bey Divanı nın Tahlili, MEB Yayınları Đstanbul Küçük Sabahattin, Bâkî Divanı, TDK Yayınları Ankara, Levend Agah Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara Levend Agah Sırrı, Divan Edebiyatı, Enderun Kitabevi, Đstanbul

271 Macdonald, Kıyâfet MEB Đslâm Ansiklopedisi, MEB Yayınları, Đstanul 1977 Mengi Mine, Kıyâfet-nâmeler Üzerine, TDAY Belleten 1977, s Mengi Mine, kıyâfet-nâme DĐA, Đstanbul Molla Cami, Baharistan, MEB Yayınları, Đstanbul Necmüddin Kübra, Tasavvufi Hayat, Dergah yayınları, Đstanbul Öğüt Selim, Firâset DĐA, Đstanbul, Önertoy Olcay, Halit Ziya Uşaklıgil Romancılığı ve Romanımızdaki Yeri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara Özbek Metin, Dünden Bugüne Đnsan, Đstanbul Özkırımlı Atilla, Kıyâfet-nâme Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayınları, Öztuna Yılmaz, Büyük Osmanlı Tarihi, Ötüken Yayınları, Đstanbul Redhouse Sır James W., A Turkısh and English Lexicon, Librairie Du Lıban, Beirut Pakalın M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2.c. Đstanbul1993. Pala Đskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ, Ankara Pala Đskender, Kitab-ı Aşk, Alfa Yayınları, Đstanbul Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Alkım Yayınevi, Đstanbul Şemsettin Sami, Kamus-i Türki, Çağrı Yayınları, Đstanbul Tarlan Ali Nihat, Şeyhi Divanı nın Tetkiki, Akçağ Yayınları, Ankara

272 Tarlan Ali Nihat, Necati Beg Divanı, MEB Yayınlar, Đstanbul Timur Taner, Batı Đdeolojisi, Irkçılık ve Ulusal Kimlik Sorunumuz, www. genbilim.com Tolstoy Lev Nikolayeviç, Diriliş, Timaş Yayınları, Đstanbul 1999 Uludağ Süleyman, Firâset, DĐA. Đstanbul Uludağ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yayınları, Đstanbul Uşaklıgil Halit Ziya, Mai ve Siyah, Özgür Yayınları, Đstanbul Uzun Mustafa, Hilye DĐA. Đstanbul Ülken H. Ziya, Đslâm Düşüncesi, Đstanbul Victor Hugo, Notre Dame nîn Kamburu, Bilgi Yayınevi, Ankara Yazır Elmalılı Hamdı, Kur ân- Kerim ve Meâl-i Şerifi, Đşâret Yayınları, Đstanbul Yeğin Abdullâh, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lugat, TÜDAV, Đstanbul Yerdelen Cevat, Türk Edebiyatında Kıyâfet-nâmeler ve Niğdeli Visali nîn Vesiletü l-đrfan Adlı Kıyâfet-nâmesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 1988, Tez No: Yücel Tahsin, Đnsanlık Güldürüsünde Yüzler ve Bildiriler, Yapıkredi Yayınlar, Đstanbul

 Đlm-i Kıyâfet Đnsanların dış yapısını, yüz hatlarını ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini konu alan bölümlerine kıyâfetü l-beşer adı verilir. Kıyâfetü l-beşer de kıyâfetü l-insaniye ve kıyâfetü l-ebdan olarak da bilinmektedir. Bir kimsenin saç, göz, kulak, ayak gibi dış yapısına ait uzuvlarından yola çıkarak onun ahlak ve karakter özellikleri hakkında bilgi vermeye denir. 50 Diğer bir deyişle insanın zahirinden batıni vasıflarını tahmin ve tespit etmek olan ilme 51 denir Đnsanın vücut yapısı ile karakteri arasındaki ilişki kesinlik göstermese de birçok bilim adamınca doğru kabul edilmektedir. Đnsanoğlu tarihin her döneminde bu bilim dalı ile ilgilenmiş, çeşitli medeniyet dairelerinde kendisine farklı isimler verilmiş ve hakkında birçok fikir ileri sürülmüştür. Bilim dalı olarak bizdeki tabiri ile kıyâfet ilmi Arapların ıstılâhında yer alan firâset ilminden daha dar bir alanı ihtiva etmektedir. Kıyâfet kelimesi ıstılah anlamı olarak değişik anlamlara gelen bir sözcüktür. Bu sözcük kelime anlamı olarak kılık, bir şeyin dış görünüşü, şekil, suret, bir kişinin giydiklerinin bütünü gibi anlamlarda kullanılmış hatta kıyâfet kelimesi sözlüklerde ayak izlerinden yola çıkarak varlıklar hakkında bilgi veren ilim 52 şeklinde de aktarılmıştır. Nitekim edebiyatta ve eski ıstılahta ise kıyâfet bu anlamların dışında kullanılmıştır. 53 Edebiyatta bu sözcük; insan fizyonomisinden, onun yüz hatlarından, el, kol ve ayağından, göz, saç ve ten renginden ve bir kısım davranışlarından hareketle karakter tahlilinde bulunan ilme verilen isim olarak kullanılır. Bu ilim sadece insanların dış yapısından yola çıkarak kişiliklerini ortaya koymaya çalışmaz, aynı zamanda insan organlarından yola çıkarak insanların akrabalık ilişkilerini de ortaya koymaya çalışır. 54 Kıyâfet ilmi dar manada Arap ıstılahında kıyâfet denilen bir bilgi şubesini delalet eder. 55 Arapça kavf kökünden türeyen kıyâfet iz sürüp gitmek, takip etmek, peşi sıra gitmek anlamlarına gelir 56 ve bu terim eskiden Arabistan da insanların beden yapılarına, organlarına bakarak onların nesebini belirleyen kâif lerin uğraştığı ilmin adı olarak kullanılmıştır. Bu kelime Kuran-ı Kerim de sadece bir kere kullanılmış, bu kullanım da kıraat şeklindedir; fakat aynı anlama gelen, k-v-f kökü Kuran da beş kere yer almaktadır. Kıyâfet 50 Çavuşoğlu, age, s. 33. 51 Amil Çelebioğlu, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, MEB Yayınları, Đstanbul 1998, s. 225. 52 Sivrihisârî, age. v. 4b. 53 Devellioğlu, age. s. 619. 54 Yerdelen, age. s. 43. 55 O. B. Macdonald., Kıyâfet Đslâm Ansiklopedisi, c. 4, MEB Yayınları, Đstanbul 1988, s. 640. 56 Mine Mengi, Kıyâfetnâme, DĐA, c. 25 Ankara 2002, s. 513. 25

27 terimi Türkçeye elbise şekil heyet, sûret, zâhir ve kılık anlamlarıyla kullanıldığı halde Arapçada bu kelime bu anlamlarıyla kullanılmamış, Farsçada Türkçedeki manaları mevcut olduğundan bu kelimenin Türkçeye Farsçadan geçtiği tahmin edilmektedir. 57 Arapça da firâset kelimesi de iz sürmek, birinin arkasından gitmek anlamına geldiği için Arap âlim ve edipleri kıyâfet yerine daha çok firâset kelimesini kullanmışlardır; 58 ama firâset kelimesi kıyâfet kelimesinden daha geniş bir anlam ifade etmekte ve kıyâfet ilmi firâset ilminin bir alt bölümü olarak ele alınmaktadır. Hatta bazı Đslâm alimleri kıyâfet ilmini firâset ilminden tamamen bağımsız bir ilim şeklinde de ele alıp değerlendirmiştir. 59 Firâset tabiri insanların dış yapısına bakarak onun iç dünyası hakkında bilgi veren ilim anlamına gelmekle beraber, tasavvuf ıstılâhı olarak da, Allâh tarafından evliyaya ihsân edilen keşif hasletini ifade eder. Türkler firâset ilminin Arap medeniyet ve coğrafyasını ilgilendiren kısımları (ibnü l-ektâf, ilmü l-irâfe, ilmü l ihtida, ilmü r-riyâfe, ilmü nüzûli lgays, ilmü kıyâfetü l-eser) yerine insanın bedenî ve ruhî yapısıyla ilgilenen bölümlerini (ilmü l-kef, ilmü l-esarîr, ilmü l-ihtilâc, ilmü kıyâfetü l-beşer) ön plana çıkarıp bunları kıyâfetü l-isr ve kıyâfetü l-beşer olmak üzere iki kısımda değerlendirilmişse de 60 yukarıda da izah ettiğimiz gibi genel olarak bu ilim siyafet, riyafet ve kıyâfet diye üç kısımda değerlendirilmiş ve kıyâfet ilmide ele aldığı konulara bağlı olarak alt bölümlere ayrılmıştır. Bu ilim sadece Doğu dünyasında görülen bir ilim olmayıp geniş bir coğrafyada yaygınlık kazanmış ve her medeniyet kendince bu ilme bazı özellikler katarak geliştirmiş ve bu ilme kendi kültürüne uygun şekilde ad vermiştir. Doğu dünyasında insanların dış yapışlarıyla kişilikleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bu ilime ilm-i kıyâfet, Batı dillerinde ise bu ilme fizyonomi adı verilmiştir. Fizyonomi, kıyâfet kelimesine göre daha dar bir anlam ifade etmektedir. Kıyâfet kavramı insanın tüm hatlarını, ayak izlerini ve hayvanları ele alırken fizyonomi, sadece insandan hareketle insanın kişiliğini ortaya koymaya çalışır. Đlm-i kıyâfet uzmanları bize göre gaybî sayılan pek çok hükümlerde bulunurlar. Bu uzmanların yapmış oldukları değerlendirmelerin ve vardıkları hükümlerin tamamını içeren bilime verilen isme ilm- kıyâfet denmektedir. Bu alanda yazılmış eserlere de Vesiletü l- Đrfan, Zübdetü l-đfan gibi özel isimlerin dışında 61 - genel olarak kıyâfet-nâme adı verilir. 62 57 Çelebioğlu, age, s. 225. 58 Mengi, agmd. s. 513. Nusret Gedikli, Kıyâfet Đlmi ve Süleymaniye Kütüphanesinde Kayıtlı Yeni Bir Kıyâfetnâme Üzerine www.edebiyatakademi.com. 28 Mayıs 2007. 59 Öğüt, agmd. s. 117. 60 Nusret Gedikli, Kıyâfet Đlmi ve Süleymaniye Kütüphanesinde Kayıtlı Yeni Bir Kıyâfet-nâme Üzerine www.edebiyatakademi.com. 28 Mayıs 2007. 61 Çelebioğlu, age, s. 225. 62 M. Zeki Pakalın, Kıyâfet-nâme, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2. c. Đstanbul. 1993, s. 276. 26

28 1.2.3.1 Đlm-i Kıyâfetin Bölümleri Kıyâfet ilmi kaynaklarda kıyâfetü l-isr ve kıyâfetü l-beşer veya kıyâfetü linsaniye diye ikiye ayrılmışsa da yukarıda da ele aldığımız gibi kıyâfetü l- isr ve kıyâfetü lbeşer firâset ilminin bir alt bölümü olarak ele alınmış ve kaynakların bir kısmında bu şekilde verilmiştir. 63 Đnsanların dış yapısını, yüz hatlarını ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini konu alan bölümlerine kıyâfetü l-beşer adı verilir. Kıyâfetü l-beşer de kıyâfetü l-insaniye ve kıyâfetü l-ebdan gibi kavramlar genel olarak kıyâfet ilmi için kullanılmıştır. Kaynaklarda (örneğin Keşfü z-zünun da) bu ilim, nesep, doğum ve diğer durumlarda iki şahsın bütün organlarındaki benzer ve ortaklardan istidlalde bulunma keyfiyyâtıdır 64 şeklinde tanımlanmışsa da bu tanımlama sadece nesep belirleme yönüyle ele alındığından eksik bir tanımlamadır. Kıyâfetü l beşer, insanların uzuvlarından yola çıkarak onun nesebi, kişiliği, inançları, eğilimleri, hastalıkları ve talihi hakkında bilgi veren ilimdir şeklinde tanımlamak daha doğru bir tanım olmalıdır. Çünkü bu alanda yazılan eserler, nesep belirlemeden ziyade insan organlarıyla kişiliği arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Kıyâfet-nâmelerde insanın her organına yazarlar farklı anlamlar yüklemiş ve hatta ele alınan organlar ve organların özelliklerine göre bu ilme adlar verilmiştir. Bunlar: 1.2.3.1.1 Đlm-i Sima Đnsanların yüz hatlarından ( göz, kaş, burun, çene, kulak, yanak, bakışların buğusu gibi) yola çıkarak onların karakterleri, ahlakları hakkında bilgi veren ilme denir. 65 Yüz okuma sanatı olarak da bilinen ilm-i sima çok eskilerden beri bilinen bir ilim olup bu alandaki ilk çalışmalar milattan öncelere dayanır. Çin de Mien Shiang olarak bilinen yüz okuma sanatı bu alanda yapılan ilk çalışma olarak bilinir. Eski Çin yüz okuma sanatına göre bir kişinin ağız, kulak, burun, göz ve kaşların dengeli olması kişinin mutlu olması arasında sıkı bir ilişki vardır. Ayrıca yüze dair özellikler Aristo nun da ilgisini çekmiştir. Aristo ya göre insanların yüz hatları kişilikleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir. 1.2.3.1.2Đlm-i Hutût Đnsanın çektiği acılar, sıkıntılar, yaşam şartlarının zorlukları insanların yüzlerine yansıdığından ve yüzde izler bıraktığından bu izlere bakarak şahsın kişiliği, çektiği sıkıntıları, yaşı hakkında ipucular elde edebiliriz. Đşte ilm-i hutût insanların alın çizgilerine bakarak 63 Sivrihisârî age. v. 5a. 64 Yerdelen, age. s. 30. 65 Mengi, agmd. s. 513. 27

29 kişinin yaşı, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durumu ve çektiği sıkıntılar hakkında fikir yürüten ilme verilen addır. 66 1.2.3.1.3. Đlm-i Kef Đnsanların el ve avuç içlerindeki çizgilere, tırnak ve parmaklara, tırnaktaki noktalara bakarak onların kişilikleri, gelecekleri ve talihleri hakkında bilgi veren ilme denir. 67 Bu ilim genelde falcılıkta kullanılmış ve el falı olarak yaygınlaşmıştır. Đnsanların avuç içlerini bilmek onların talihlerini bilmekle eş değer tutulmuş ve ayrıca insanların kaderlerinin dahi avuç içinde gizli olduğuna inanılmıştır. Arap şairlerden A şa dan aktarılan şu alıntı bu yargımızı destekler niteliktedir: A şa ol kimseye itâb idüp didi ki sen benüm a yâma da-ı a yâmüñ esrârına anda olan -a+lara na6âr eyle. Sen baña 7arar idem deyu va ad eyleseñ eyleyemezsün. Zîrâ benim a yâmda devlet ve şecâ at 2a++ı vardır. 68 Kıyâfet-nâmelerde en çok üzerinde durulan kısım ilm-i keftir. Bu ilmi anlatan bölümlere el resimleri eklenerek bu resimlerden yola çıkılarak eldeki çizgiler hakkında yorumlar yapılır, 69 kişilerin sağlık durumları, ömürleri, talihleri, ve gelecekteki durumları hakkında tahminlerde bulunulur. Bu ilim bağımsız olarak ele alınmamakla beraber bu ilimle ilgili müstakil eserler de yazılmamıştır ve bu ilme dair bilgiler kıyâfet-nâmelerde genelde bir risâle şeklinde verilmiştir. Bu ilimle ilgili ilk çalışmalar eski Mısır ve Hindistan da görülmüş ve sonradan diğer coğrafyalarda yaygınlaşmıştır. Ellere ve avuçlara bakarak kişinin geleceği hakkında bilgiler vermek özellikle çingenelerin maharetli olmasından dolayı bu ilim çingenelerle özdeşleşmiştir. 1.2.3.1.4. Đlmü l- Akdem Đlmü l- akdem ise kişinin ayaklarındaki çizgilere bakarak onun kişiliği, nesebi, talihi, sağlık durumu ve talihi hakkında bilgi vermeye denir. 70 Bu ilim Arap yarımadasında kâifler arasında yaygındır. Kâifler, insanların ayaklarındaki benzerliklerden, hatlardan ve diğer özelliklerden yola çıkarak kişinin nesebi hakkında bilgiler verirlerdi. 66 Mengi, agmd. s. 513. 67 A. yer. 68 Sivrihisârî, age, v. 8b. 69 Çavuşoğlu, age. s. 28-29. 70 A. yer. 28

30 1.2.3.1.5. Đlm-i Đhtilac Đnsan vücudundaki seğirmeleri özellikle gözdeki seğirmeleri konu alan ilimdir. 71 Bu ilmin sahibi, kişinin yüz ve gözündeki seğirmelerden yola çıkarak kişinin kişiliği, eğilimleri ve talihi hakkında hükümlere varır. Balizade Mustafa ya göre: Külli kurallar altında olmayıp yüzdeki ve bedendeki hallerden çıkarılan hükümlerden ibârettir. 72 Bu ilinin çok eskiden beri yaygın olduğu ve Babil de tikleri yorumlayan sokak yorumcuların olduğu kaynaklarda aktarılmaktadır. 73 Ayrıca kaynaklarda bu ilmin Helenistik dönemde ve Sümerlerde makbul olduğu ve oldukça rağbet gördüğü de belirtilmektedir. 74 1.2.3.1.6. Đlmü ş-şamat ve l Hayalân Đnsanların vücutlarındaki ben ve lekelere bakarak onların özelliklerinden, şekillerinden yola çıkarak insanların kişilikleri, iç dünyaları, talihleri hakkında bilgi veren ilme denir. 75 Ayrıca Taşköprizâde firâset ilminin yukarıda saydığımız bölümleri dışında başka bölümleri de saymaktadır 76. Bunlar: 1.2.3.1.7. Đlmü l-ektaf Koyun ve keçilerin yassı kemiklerini güneşe tutularak bu esnada garip çizgiler ve şaşılacak şekilerin ortaya çıkarılarak firâset ehli olan kimsenin bunlara bakarak büyük alemde olan olayların, kıtlık, bolluk, savaş ve barışları 77 ilham ve sezgiyle tahmin ettikleri bir bilim dalıdır. 78 Bu ilim, kahinlik olarak da kabul edilebilir. Çünkü bu ilmin sahibi bazı işâretlerden yola çıkarak geleceğe dair bazı kehanetlerde bulunmaktadır. 1.2.3.1. 8. Đlmü l-đrafe Firâset ehlinin, şu anda meydana gelen olaylardan yolla çıkarak gelecekte olacak olaylar hakkında yorumlar yapması temeline dayanan ilme denir. 79 Bu ilmin sahibi olayların oluşum şartlarını, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkilerini gizli ve açık delillerini iyi bir şekilde ortaya koyarak gelecekte ne tür olayların ortaya çıkacağı 80 hakkında fikirler yürütür. 71 Mengi, agmd, s. 513. 72 Çavuşoğlu, age, s. 29. 73 Đsmail Deniz, Fizyonomi, Sızıntı, sayı : 300, Ocak 2004. 74 Çavuşoğlu, age. s. 29. 75 Uludağ, agmd. s. 116. 76 A. yer. 77 A. yer. 78 Çavuşoğlu, age. s. 30. 79 Uludağ, agmd. s. 116. 80 Çavuşoğlu, age. s. 28. 29

31 Günümüzde de birçok ilim adamı genel gidişatlardan yola çıkarak geleceğe dair felaket senaryoları çizdikleri ve komplo teorilerini ortaya attıkları, yorumlarda bulundukları görülmektedir. Bu bilim adamların yaptıkları bu tür yorumlar irafe ilmi çerçevesinde değerlendirilebilir. 1.2.3.1.9. Đlmü l-đhtidâ Bi l-berâri ve l-akfâr Sahra ve çöllerde yön tayin eden ilme denir. 81 Çöller sabit bir yapıya sahip olmayıp sürekli bir değişim içindedir. Birkaç saat önce görülen bir tep, bir çukur bir kum fırtınası sonrasında tamamen ortadan kaybolabilir. Bu yüzden çöllerde seyahat eden insanların yollarını kaybetmesi ve çölde helak olması an meselesidir. Bu ilmin ehli, yıldızlardan, toprağın yapısından, bitki örtüsünden, rüzgarların esiş yönünden yola çıkarak yön tayin eder ve çölden kaybolmaktan kurtulur. Kaynaklar Hz. Muhammet in Medine ye hicret ederken çölde iz süren ve bu ilmin ehli olan birinin rehberliğinden faydalandığı aktarılmaktadır. 82 1.2.3.1.10. Đlmü l-đyafe Kuşların uçuşundan bir mana çıkarmak, yani kuşların uçuş şekline, havadaki durumlarına ve havadaki yüksekliklerine bakarak gidecekleri yer, mesafe gibi ilgili tahminlerde bulunma ilmidir. Günümüzde yaygın olan kuş gözlemciliği bu ilim içinde değerlendirilebilir. 83 1.2.3.2. Kıyâfet Đlmine Ait Terimler Birçok ilmin olduğu gibi bu ilmin de kendine ait terimleri ve kavramları vardır ve bir ilim hakkında sağlıklı bilgiler edinmenin yollarından biri de o ilimle ilgili terimlere vakıf olmaktır. Bu ilme ait kavramlar şunlardır: 1.2.3.2.1. Kıyâfet-nâme Kıyâfet-nâme bir Arapça kelime olan kıyâfet (görünüm, kılık, şekil) kelimesiyle Farsça olan name (mektup, yazılı eser) iki kelimenin birleşiminden oluşmuş bir birleşik sözcüktür. 84 Edebiyat terimi olarak kıyâfet ilmini konu alan ve insanların boy, kulak, göz, karın, omuz, kaş, arka, el, ayak gibi organlarını birkaç beyit içinde ayrı ayrı belirterek her birini özelliklerine göre insanların karakterine işâret eden ve böylece yargılara varan eserlere 81 Uludağ, agmd. s. 116. 82 A.yer. 83 Çavuşoğlu, age, s. 30. 84 Yerdelen, age. s. 44. 30

32 verilen genel addır. 85 Türk edebiyatında ilm-i kıyâfeti konu alan eserler için bu tabir kullanılmakla beraber bu türde yazılan eserlere Fenn-i Kıyâfet, Vesiletü l- Đrfan, Zübdetü l-đrfan gibi özel adlar da verilmiştir. 86 Türk edebiyatında bu türde yazılan eserlere genel olarak kıyâfet-nâme tabiri kullanılırken, Arap edebiyatında ilm-i kıyâfeti konu alan bu türdeki eserlere firâset-nâme adı verilmiştir. Đlm-i kıyâfeti konu alan eserler müstakil olabileceği gibi herhangi bir eser içinde bir bab veya risâle şeklinde de olabilir. Dış görünüşten kişilik ile ilgili yargılara varma bir ilim olarak değerlendirildiğinden bu konuya kimi mesnevilerde ve tasavvufi-ahlaki eserlerde de yer verildiği görülmektedir. 87 Türk edebiyatının en tanınmış kıyâfet-nâmelerinden olan Erzurumlu Đbrahim Hakkı nın kıyâfet-nâmesi müstakil bir eser olmayıp yazarın meşhur eseri olan Marifetname içinde bir bölüm olarak yer almakta ve bu bölümde yazar ilm-i kıyâfete dair bilgiler vermektedir. Ayrıca Bedr-i Dilşadi de Murad-name adlı eserinde, saraya alınacak köle ve cariyelerin vasıflarını anlatırken bu konuyu ele aldığı babda bu ilimden bahsetmektedir. Bu tür eserler genelde nazım olarak kaleme alınmış, mesnevi nazım şekliyle ve belli bir aruz kalıbına göre yazılmıştır. Hamdullâh Hamdi, Niğdeli Visali ve Đbrahim Hakkı nın kıyâfet-nâmeleri belirttiğimiz özellikleri taşıyan eserlerdir. Nazım oldukları gibi nesir şeklinde de yazılan kıyâfet-nâmeler de vardır. Şaban-ı Sivrihisârî nîn eserinde olduğu gibi bazı kıyâfet-nâmeler hem nazım hem de nesir şeklinde kaleme alınmıştır. Ayrıca Balizâde Mustafa nın kıyâfet-nâmesinde olduğu gibi de bazı kıyâfet-nâmeler sadece nesir olarak kaleme alınmıştır. Hz. Muhammet i konu alan hilye ve şemailler de konu itibariyle kıyâfet-nâmeler içinde değerlendirilebilecek eserlerdir. Hilye, kelime anlamı olarak süs, yaratılış, suret, güzel vasıflar gibi anlamlara gelse de özel anlamıyla Hz. Muhammet in vücut ve yüz yapısını, kişilik özelliklerini, vasıflarını konu alması 88 bakımından kıyâfet-nâmelere benzese de hilyelerin sadece Peygamber Efendimizi konu laması ve kıyâfet-nâmelerin uzuvlar hakkında vardıkları hükümlerin hilyelerde yer almaması yönüyle bu tür eserlerden ayrılır. Hilyeler önceleri sadece Peygamber Efendimiz için yazılırken ve onun vücut özellikleri ve kişiliği hakkında bilgi verirken, zaman içinde dört halife, din uluları için de hilyeler yazılmıştır. 89 85 Agah Sırrı Levent, Türk Edebiyatı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1998, s. 161. 86 Komisyon, Kıyafet-nâme, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, c. 5 s. 339. 87 Atilla Özkırımlı, Kıyâfet-nâme, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayıları, c. 3, Đstanbul 1990, s. 752. 88 Mustafa Uzun, Hilye DĐA. c.18, Đstanbul 1995, s. 44. 89 M. Uğur Derman, Hilye DĐA. c. 18, Đstanbul 1995, s. 47. 31

33 Bazı eserler kıyâfet-nâme tarzında kaleme alınmadıkları halde bu ilme ait özellikleri kendi içinde barındırmaktadır. Bu tür eserlerde yazarlar bazı insanların özelliklerini verirken onların kişilikleri ile beden yapıları arasındaki ilişkiyi de verir. Örneğin bir siyaset-name olan Kutadgu Bilig de yazar, hükümdar, vezir ve akıl sahibi kimselerin vasıflarını verirken onların kişilikleri ve beden yapıları arasındaki ilişkiyi de vermektedir. Ayrıca Đbnü l- Cevzi Kitabü l-ezkiye adlı eserinde zeki insanları anlatırken kıyâfet ilminden yararlanmış ve bu ilmin zekiler için belirlemiş olduğu kıstasları yazar kitabında ele almıştır. 90 Yukarıda zikrettiğimiz bu iki kitap her ne kadar kıyâfet ilmine dair olmasa da bu ilme ait bazı özellikleri taşımaktadır. 1.2.3.2.2. Kâif, Kıyâfet-şinas, Müdlici, Muazziz Đnsanların el ve ayak hatlarından, göz, kaş, saç ve ten renginden, vücut yapılarından yola çıkarak kişilikleri hakkında fikir yürüten veya iki kişi arasındaki benzer vücut yapısından yola çıkarak akrabalık ilişkilerini ortaya koyan kişilere kâif ve çoğuluna da kafet 91 denir. Eski Arap ıstılahı olarak kâif sözcüğü yerdeki izleri takip eden kişiler için kullanılırdı. Amma kâif, yalnız yerdeki izleri takip eden ve bunlardan manalar çıkaran kimseye değil, aynı zamanda mesleği, kişiler arasındaki benzerliklere dayanarak akrabalık derecelerini tespit etmek olan kişiler için de kullanılmıştır. 92 Araplar bu ilmin erbabı için genel olarak kâif sözcüğünü kullanmakla beraber bu ilmin erbapları için kâif yerine farklı isimler de kullanmıştır. 93 Türkçe ve Farsçada bu ilmin erbabı için kıyâfet-şinas (kıyâfet ilmini bilen) tabiri kullanılmıştır. 94 Kaynaklar, kıyâfet ilminin Arap kabilelerinden Beni Müdlice, Beni Leheb ve Beni Nizaroğulları adıyla özdeşleştiğini aktarırlar ve bu yüzden Müdlici ve Muazzizi kelimeleri de kâif anlamında kullanılmıştır. 95 Bu kabilelere mensup kâiflerin yaptığı tespitlerde hiç yanılmadığı kaynaklarda aktarılmaktadır. Kıyâfet ilmi değişik dönemlerde falcılık olarak algılandığı için falcılık alanına girebilecek bazı kavramlar da kıyâfet ilmiyle ilgilenenler için kullanılmıştır. Yukarıda 90 Đbnü l-cevzi bu eserinde bazı insan tiplerinin özelliklerini şöyle açıklamaktadır: Mu tedil yaratılış, azaları uyumlu bünye, aklın gücüne ve uyanıklığa delalettir. Beynin genişliği dimağın kuvvetini gösterir. Gözü oynak ve sert olan kimse hilekar, hokkabaz ve hırsızdır. En güzel göz ela gözdür. Ela olmasa da sarı ve kızıl olmayan göz tabiatın iyiliğine delalettir. Küçük ve çukur gözlüler hilekar ve hasetçi olur. Đnce yüzlü insanlar anlayışlı olup bazı işlere karşı ilgi duyarlar. Orta boyluların halleri güzel olur. (Đbnü l-cevzi, Kitabü l- Ezkiye, Şule Yayınları, Đstanbul, 1998, s. 17.) 91 Sivrihisârî, age v.5a 92 Çavuşoğlu, age, s. 33. 93 Mcdonald, agmd. s. 640 94 Çelebioğlu, age. s. 225. 95 Yerdelen, age. s. 44. 32

34 zikrettiğimiz kavramlar dışında kıyâfa ve hâzir kelimeleri de kâif kelimesinin eşanlamlısı olup tahmin eden falcı anlamına gelmektedir. 96 Dinî konularda ise kâifin rolü gayet sınırlı olup kâiflere dini konularda pek itibar edilmemiştir. Kâife sadece bir konuda müracaat edilir idi. O da bir cariyeden doğan bir çocuğun babasının kim olduğunu, anasının yeni efendisinden mi yoksa eski efendisinden mi çocuğu doğurduğu meselesiydi. 97 Cahilliye döneminde ve sonrasında kâiflere çok önem verilmiş ve kâifler de bu alanda epey mahir olduklarını türlü sebeplerle göstermişlerdir. Hatta yerdeki ize bakıp sahibinin yaşı, cinsiyeti, evli olup olmadığı hakkında isabetli tahminlerde bulunduğu aktarılmaktadır. 98 Nitekim Đmam Şafii den nakledilen rivayete göre bir örtü altında yatan Hz. Muhammet ile Üsema bin Zeyid in ayakları dışarı çıkmış ve bunu gören bir kâifin bu iki ayak sahibinin akraba olduğunu ifade etmiş ve bu durum Peygamber Efendimizi oldukça memnun etmiştir. 99 Kâiflik ilim ve çalışmayla elde edilen bir ilim olmayıp Allâh ın bir grup kulluna bahşedilen bir lütuf olarak kabul edilmiştir. Bu ilim, sadece belli bir grup insan tarafından bilinir ve bu kişiler, bu mirası kendilerinden sonra gelen çocuklarına bırakmıştır. Böylece bu ilim nesilden nesile aktarılarak gelişme imkanı bulup yaşamıştır. Katip Çelebi, bu ilmin belli bir kabileye bırakılmasının ve öğrenilmesinin hikmetinin Peygamber Efendimizin soyunun korunması, onların fesatlardan, kötülüklerden, zarar görmekten korumak amacına yönelik olduğunu söyler. Ayrıca bazı bilginlere göre de bu ilmin öğrenilmesinin bir diğer sebebi Arap lisanının korunmasıdır. 100 2.Tarihsel Gelişimi: Đnsanoğlunun temel uğraşı sahası kendisidir. Kendisine ulaşabilmenin yolu ise diğerini, geniş anlamda, parçası olduğu tabiatı anlamaktan geçer. Bu noktada, bilimsel sınıflama sistemimiz, ortaya iki belirgin tarif çıkarır: normal ve anormal. Normalin sınırlarının saptanabilmesi için anormalin nerede başladığının bilinmesi gerekir. Yüzyıllar boyu bu başlangıç noktası, bilimsel bilginin gelişimine göre değişkenlik göstermiştir. Ortaçağın karanlık zamanlarında nedeni bilinmeyen her olay, durum ya da davranış, insanın kendi varlığına bir tehdit olarak algılanmış ve sebep-sonuç ilişkileri dahilinde mantıklı bir açıklama getirilemediğinden bunlardan şeytanlar, cadılar, kötü ruhlar ve acımasız tanrılar sorumlu 96 A. yer. 97 Çavuşoğlu, age s. 34. 98 Uludağ, agmd. s. 116. 99 Çavuşoğlu, age. s. 34. 100 Yerdelen, age. s. 30. 33

tutulmuştur. Fiziki evrende gök gürlemesi, güneş tutulması, fırtına gibi doğa olayları bu sıfatlardan pay alırken, ruhsal evrende alışılagelenin dışında kalan tüm davranışlar bu bağlamda değerlendirilmiştir. 101 Đnsanın kendini tanıma ve davranışlarını anlamlandırma süreci zaman içinde yön değiştirmeye başlamış ve insan, davranışlarının nedenlerini kendisinde aramaya başlamışlardır. Bu çalışmalar da fizyonomi denen bir ilmin doğmasına neden olmuştur. Bu ilmin iki bin yıllık bir geçmişi olduğu söylense de 102 Lubbe Ayer, bu ilimin temelleri milattan önceki döneme kadar gittiğini söyler; ancak bu tarihlendirme de yetersizdir ve bu ilmin gerçek tarihi, insanlık tarih kadar eski olmalıdır. Bu ilim tıpkı dil gibi kimin tarafından ve ne zaman ilk kez oluşturulduğu bilinmeyip gizli bir anlaşma gibi halk arasında asırlardır sürüp gelmektedir. Bu ilmin ilk kez Batı da mı yoksa Doğu da mı ortaya çıktığı bilinmemekle beraber Çinlilerin çok eski dönemlerden beri insanların yüz hatlarını okudukları ve bu okumalardan yola çıkarak muhatapları hakkında bazı değerlendirmelerde bulunduklarını kaynaklar bildirmektedir. Fakat Doğu da yapılan bu çalışmalar elimizde olmadığından bu tür çalışmaların içeriği hakkında bir bilgi edinemiyoruz. Yazılı eski belgelerde, Babil'de tikleri araştıran ve bunları yorumlayan sokak yorumcularından bahsedilir. Hatta bunların rüya tabir edenlere göre hem ucuz olması, hem de uzun uzun tabirlere ihtiyaç bırakmaması sebebiyle, daha çok rağbet gördükleri rivayet edilir. 103 Mısır, Hint ve Đran da bu ilme dair çalışmaların yapıldığı, insanların beden yapılarına bakarak kişilikleri ve talihleri hakkında bilgiler elde edilmeye çalışıldığı aktarılan bir başka bilgidir. 2. 1. Batı Kültüründe: Bilindiği kadarıyla bu alanda yapılan ilk bilimsel çalışma Antik Yunan şehir devletlerinde yapılmıştır. Daha Antik çağlarda Yunan toplumu toplumdaki deforme tiplere büyük bir şüpheyle bakmışlar ve bunları kötülüğün habercisi olarak kabul etmişler. Eski Yunan da, kişinin bedensel ve ruhsal sağlığını suyuk adı verilen 4 beden sıvısı arasındaki dengeye bağlı olduğu ve her kişilik özelliğinin bir suyuktan kaynaklandığı kabul edilirdi. Sokrates binlerce yıl önce, suçluluk ile ilgili gözlemler yapmıştır. Keza içgüdü, öğrenme ve bunların suç ilişkileri de modern kriminolojiden yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış Sophokles 101 Dr. Gül Çörüş, Davranış Kişiliği Yansıtır, www. Forumvadi.com. 102 Ernest Kreshmer, Beden Yapısı ve Karakter, Çev. Dr. Mümtaz Turhan, Doğan Kardeş Yayınları, Đstanbul 1949, s. V. 103 Deniz, agy. 34

36 tarafından gözlemlenmiştir. Zaman içerisinde de kriminoloji alanında çalışmalar devam etmiştir. Đnsan tipleri üzerine ilk yapılan ciddi çalışma milattan önce 5.yüzyıla dayanmaktadır. 5. yüzyılda yaşamış Yunanların büyük tıp âlimi Hippocrates ilk kez insanları tiplerine göre ayrımlara gitmiştir. 104 Hippocrates insanların kişiliği üzerinde etkili olan dört ana sıvıda bahseder. Ona göre bu dört sıvının dengesi ya da uyumsuzluğu insan kişiliğinin temel özelliğini oluşturur. Hipokrat a göre insanın kişiliğini belirleyen dört sıvı şunlardır: kan, safra, balgam ve sevda. Buna göre kan heyecanlı, kara safra melankolik, sarı safra öfkeli, balgam kayıtsız kişilik özelliklerine yol açıyor ve bu sıvıların vücuttaki oranı ruh durumunu belirliyordu. 105 Milattan sonra 2. yüzyılda yaşayan ve bir tıp âlimi olan Galien de bu alan üzerinde çalışmış ve insan kişiliği ile tip arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışmıştır. Galien, Hipokrat ın temel ayrımını esas almış ve o da bu tip ayırımını dört unsur olarak belirlemiştir. Galien e göre tipler demevi (kan), coloric (safravi), flegmatik (balgami) ve melankoliktir. 106 Galien e göre bu dört unsur insanın kişiliğini oluşturan temel unsurlardır. Bu unsurlar içinde hangisi kişinin bedeninde baskın ise kişinin kişilik özelliklerini o unsur belirlemektedir. Bu alanda çalışma yapmış bir diğer şahsiyet ise Đflimun (Polemonis, Philemon ) dur. Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre Đflimun insanların yüz hatlarına bakarak insanların ahlakını belirleyebileceğini söyler. Hipokrat ın öğrenciler onu sınamak ister ve bu amaçla hocalarının bir resmini yaparak ona gösterirler. Đflimun resme baktıktan sonra şahıs hakkında yorum yapar. Đflimun, resmin sahibinin zinaya düşkün biri olduğunu söyler. Hipokrat ın öğrencileri, hocalarının bu şekilde itham edilmesine karşı çıkar. Bunun üzerine Đflimun, durumu hocalarına sormalarını ister. Öğrenciler hocalarına gidip durumu söyler ve hocalarının söyledikleri Đflimun u destekler niteliktedir. Hipokrat: Doğru söylemiştir. Ben zinayı severim, lakin nefsime sahip çıkabilen biriyim. 107 der. Bu hikaye birçok kıyâfet-nâmede de yer almakta ve Đflimun un bu ilimde mahir biri olduğu aktarmaktadır. Ama kaynaklar Đflimun un bu ilimle uğraşırken ne tür özelliklere göre ilmini icra ettiği ve nelere dikkat ettiği aktarmamaktadır. Bu alanda maharetinden söz ettiren ve Batı dünyasının en büyük filozoflarından biri olan Eflatun dur. Eflatun da tıpkı Đflimun gibi insan resimlerine bakarak onların hakkında kişilik tahlili yaparmış. Eflatun, bir dağın başına yerleşmiş ve inziva hayatı yaşamaya 104 Çelebioğlu, age. s. 128. 105 Timur Demirbaş, Suç Nedenleri ve Suç Etilojisi www.kriminoloji.com. 2002. 106 Çelebioğlu, age. 228. 107 Çelebioğlu, age. s. 229. 35

37 başlamıştır. Eflatun, dağın aşağısına bir ressam bırakmış ve gelenlerin resimlerinin yapıp kendisine göstermesini istemiştir. Onun sureti hakkında edindiği izlenim iyiyse onunla görüşür, iyi değilse gelen kişiyle görüşmez onu geri gönderirmiş. Eflatun sadece resimlere bakarak onların kişilikleri hakkında yorum yapmakla yetinmemiş, insanları kişilik bakımından bazı sınıflandırmalara gitmiştir. Eflatun a göre insanlar kişilik yapıları bakımından ikiye ayrılırlar. Eflatun insanları derin ve sathi ( yüzeysel) diye ayırır. Ama Eflatun un bu ayrımı tip yönünden ziyade kişilik yönüyle ele almıştır. Batı dünyasında bu alanda yapılan en önemli ve dikkate değer çalışma Aristo ya aittir. Aristo insan kişiliği ile beden yapısı arasında belli bir ilişki kurarak kişinin uzuvlarından yola çıkarak kişilik tahlillerinde bulunmuştur. Aristo ya göre, belli özelliğe sahip insanlar, benzeri oldukları hayvanların karakter özelliklerini taşımaktadırlar. O ve onun öğrencilerine göre, insan ve hayvanların yüz özellikleri onların kişilikleri için birer anahtardır. Bu yüzdendir ki yüz yapısı, insan karakterini ortaya koymak bakımından, onun tip tahlilleri için temel kriterler teşkil etmiştir. Aristo, hocası olan Eflatun un temel kişilik ayrımını kabul etmekle beraber insan kişiliğinin temel özelliklerini fizyolojik özelliklere bağlayarak anlatmayı yeğlemiş ve tezlerini bu çerçevede ele almıştır. Bazı yazarlar, Aristo yu biyolojik psikolojinin kurucusu olarak saymaktadırlar. Böylece günümüze dek geçerliliğini koruyan fizyonominin temel prensipleri şekillenmeye başlar. Buna göre alın kısmı, zihnî potansiyele; göz ile ağız arası kısım mizacına; çenenin şekli ve büyüklüğü canlılığa ve fizikî gücüne işâret eder denmiştir. Bu konuda eğitim görmüş kişiler, bu suretle insanın sağlık durumunu tespit edebilir; birçok hekim hastalığın belirtilerini yakalamak üzere bu metoda başvurur. Ayrıca Aristo nun talebesi Đskender için bir kıyâfet-nâme yazdığı kaynaklarda belirtmektedir. Aristo nun yazmış olduğu bu eser sonradan Arapçaya tercüme edilerek Đslâm aleminde bu ilmin doğuşu ve gelişmesi sağlanmıştır. Kaynaklara göre Aristo, Đskender e siyaset yollarını birer birer öğretirken bu ilimden de bahsetmiş ve bu ilmin sunduklarını dikkate alması konusunda talebesini uyarmıştır. Aristo yapmış olduğu bu çalışmalarıyla insanın beden yapısıyla kişiliğini ortaya koyarken aynı zamanda insanların vücut yapılarına bağlı olarak onların suça meyillerini de ortaya koymaya çalışmıştır. Aristo, suçluları toplum düşmanı saymış ve onların merhametsizce cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristo sefaletin, ihtilâle ve suça sebep olduğunu iddia ediyor. Onun yaptığı bu tür çalışmalarla kriminoloji çalışmalarının da ilk örneklerini teşkil etmiştir. Tarihsel olarak fiziki özellikler ve şekil bozukluklarının kişinin şeytani niteliklerini gösterdiğini iddia etmiştir. Nitekim Ortaçağda kanunlar, suç zanlıları arasında en çirkin olanın 36

38 suçlu olma ihtimalinin fazla olduğunu belirtmekteydiler. 108 Bu yüzden toplum içerisinde meydana gelecek herhangi bir olayda deforme tipler potansiyel suçlu olarak kabul edilmiştir. Fizyonomi sadece insanlarla değil, hayvanlar, bitkiler ve tabiatla da ilgilenmektedir. Özellikle bu ilim tıpta şifalı bitkileri belirlemede kullanılmıştır. Meselâ Rönesans devri hekimlerinden Paracelsus, bitkinin dış görünümünü müşahede ederek, şifalı olup olmadığını ortaya koyuyordu ve bitkiyi bu özelliğiyle hastalarına tasfiye ediyordu. 18. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa'da elit kesim arasında bir fizyonomi furyası başlar. Birçok sarayda, entelektüel çevrede yüz yorumu bir hobi haline gelir. Gerçi insanlarla sağlıklı bir iletişim kurabilmek için muhatapla yüz yüze gelmek son derece önem arz etmektedir. Bu sebeple herkesin bir derece fizyonomiyi dikkate aldığı ve uyguladığı söylenebilir. Zürihli din adamı Johann Caspar Lavater gözü kapalıyken 100.000 burun arasından, kralın burnunu tanıyabilme iddiasında bulunabilecek kadar ileri gitmiştir. (Ancak bunu hiç denememiştir.) Onun 20.000'in üzerinde meşhur kişinin yüz yorumuna ait bilgiler ihtiva eden kitabı, en çok satan kitaplar arasındadır. Ne var ki Lavater, fizyonominin ne kadar sınırlı olduğunun farkındaydı. Olumlu yönü ise, Lavater'in kitabı birçok yazar, filozof, karikatürist, ressam, hekim ve mimara ilham kaynağı olmuştur. Lavater her insanda Allâh'ın isimlerinden birinin daha çok tecelli ettiğini görmüştür. Ne var ki bu görüş zamanla yerini, kin, korku ve - ileride de bahsedeceğimiz gibi- ırkçılığa bırakmıştır. Fizyonomi ilminin 18.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Avrupa da gelişme göstermesi bu bilimin uygulanabilirlik alanını da hızlı bir şekilde genişletmiştir. Bu yüzyıldan sonra fizyonomi özellikle psikoloji başta olmak üzere tıp, hukuk, tarih, edebiyat, resim, sinema, tiyatro eğitim gibi birçok alanda uygulanmıştır. Tipolojide yapı ya da bünye denildiğinde sadece görünür özellikler akla gelmez; aynı zamanda fizyolojik ve psikolojik öğeler de göz önünde bulundurulur. Daha doğrusu morfolojik, fizyolojik ve psikolojik öğeler insan bünyesinin analizinde birlikte dikkate alınmalıdır. Đlk olarak Giambattista Della Porta (1535 1615), insan fizyonomi okulunu kurarak, insan davranışları ile yüz özellikleri arasındaki ilişkileri incelemiştir. Bu aynı zamanda fizyonominin psikolojide uygulanmasının ilk adımı olmuştur. Gerçi o zamanlar psikoloji bağımsız bir bilim hüviyeti kazanmamıştır ama Giambattista della Porta nın başlattığı bu çalışma kendinden sonra çalışan birçok psikologu etkilemiştir Porta nın görüşleri aşağı yukarı 200 yıl sonra, Đsveçli Johann Kapsar Lavater (1741 1801) tarafından tekrar ele alınmıştır. Tüm bu görüşler Fransız Joseph Gall (1758 1828), 108 Demirbaş,agy. 37

39 Johann Kapsar Spurzheim (1776 1832) ve Charles Caldwell (1772 1853) tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Onlara göre, beyin dokusu ve hücreleri ile beyindeki girinti ve çıkıntılar, insan davranışını düzenler. 109 Çağdaş kuramlar; tip, nitelik, durum, özellik ve davranış kuramları gibi başlıklar altında toplana bilen çağdaş kişilik kuramlarında, çoğunlukla tekil özelliklerden yola çıkarak genellemelere gitme eylemi ağır basar. Tip kuramlarında kişilik beden yapısına göre sınıflandırılır. Beden yapısı ile kişilik özellikleri arasındaki ilişkiler konusundaki düşünceleri ilk sistemleştiren Dr. Gall dir. Prenolojinin (kafatası bilimi) kurucularından Dr. Gall, kişilik ile ilgili çeşitli özellik ve fonksiyonların beyinde belirli merkezleri olduğu şeklinde bir varsayımı kabul etmiş ve bütün beynin topografyasını çıkarmıştır. Beyindeki bu merkezlerin iyi gelişmiş olması, bu özellik ve fonksiyonların kuvvetli olması şeklinde anlaşılmıştır. Beynin bu merkezlerinin kafatasına da etki yapıp, orada da bir takım çıkıntı veya girintilere yol açacağı tabii sayılmıştır. Kafatasındaki çıkıntı, düzlük ve girintilerin incelenmesi ile kişilik özellikleri hakkında fikir sahibi olunacağı belirtilmiştir. Buna göre kafatasının arka kısmında belirli bir çıkıntı olanların maddi zevklere düşkün; alınlarının yukarı kısmı çıkıntılı olanların ise, mal ve mülkiyet arzularının kuvvetli olduğu ileri sürülmüştür. Tip ve kişilik arasındaki ilişkiyi inceleyen ve tiplere göre insanları kişilik bakımından sınıflandıran bir diğer önemli şahsiyet ise Kretschmer dir. Kretschmer Psikolojisi kişiyi başkalarından farklı kılan ve toplumsal ilişkilere içinde gözlemlenebilen örgütlü ruhsal, bedensel işlevsel özellikler bütünü olarak tanımlamıştır. Kişiler arasındaki benzerlik ve farklılıkları saptamak, bir dizi benzerlik ya da farklılığın bir kalıp ya da model halinde nasıl örgütlendiğini araştırmak amacıyla Alman psikiyatr Ernst Kretschmer in öncülük ettiği kuram, 3 temel beden tipe (somatotip) dayandırılmıştır. Geniş gövdeli, kısa kol ve bacaklı, şişmanlama eğilimindeki kişilerin oluşturduğu piknik tip, Kretschmer in klinik gözlemlerine göre manik depresif psikoza ve siklotimi denen duygusal dalgalanmalara yatkındır. Bunun karşıtı olan astenik tipin özelliği ince uzun gövde, uzun kol ve bacaklar, kilo almama eğilimidir; astenik tipler şizofreniye yatkındır. Geniş omuzlu ve dar kalçalı atletik tipler ise ruh ve akıl hastalıklarına en az yatkın olan kişilerdir. Daha sonra tanımlanan displastik tip, bu 3 tipin hiçbirine tam uymayan karışık beden özellikleri gösterir. 110 Bu alanda yapılmış ve ilim alemini bir süre meşgul ettikten sonra güvenirliği çürütülmüş bir diğer kuram hem psikolog, hem de tıp doktoru olan William Sheldon undur. 109 Demirbaş, agy. 110 Kretschmer, age. s. 16. 38

40 Sheldon dış görünüşün üç boyutu olduğunu söylemektedir ve buna bağlı olarak dış görünüşün üç boyutunu incelemiş ve bunlara uygun mizaçları belirlemeye çalışmıştır. Sheldon tipleri: Endomorfik tipleri şişman, yumuşak ve yuvarlak bir beden yapısına sahiptir. Mezomorfik tipleri adaleli, atletik ve güçlü bir beden yapısına sahiptir. Ektomorfik tipleri ise uzun boylu, zayıf, beyni iyi gelişmiş şeklinde tarif etmiştir. Sheldon a göre her beden tipinin ayrı mizacı bulunmaktadır. Endomorflar eğlenceden hoşlanan, neşeli, arkadaş canlısı; mezomorflar saldırgan, cüretli, dinç; ektomorflar ise içe dönük, duygusal ve sinirli tiplerdir. Sheldon, Krecthmer den farklı olarak, bu üç boyut arasında kesin bir çizgi çekmemiştir. Her insanda bunların her birinden bir miktar bulunabileceği ve yedi birimli bir ölçek ile değerlendirilirse, uç örneklerin 7-1-1, 1-7-1, 1-1-7 olacağını, dengeli tiplerde ise boyutların 4-4-4 olacağını iddia etmiştir. 111 111 Demirbaş, agy. 39

41 II. BÖLÜM 40

42 3. Türk-Đslâm Dünyasında Kıyâfet-nâmeler ve Tip Husûsiyetleri 3. 1.Arap edebiyatında Kıyâfet-nâmeler: Kıyâfet kelimesi Arapça bir kelime olup kavf kökünden türediğini ve kelime anlamı olarak da iz sürmek ardınca gitmek anlamına geldiğini, eski Arabistan da kâif kelimesinin yerde iz süren, iz takip eden kişiler için kullanıldığını, kâif denen kişilerin sadece iz sürmediğini aynı zamanda nesepleri belirlediğini ve bu konularda fikirlerine başvurulan kişiler olduğunu ve Türk- Đslâm edebiyatında insanların beden uzuvlarından yola çıkılarak kişilikleri hakkında bilgi veren eserlere de kıyâfet-nâme dendiğini ve bunun bir ilim olarak görülüp dönem içinde birçok yazar tarafından çok sayıda örnek verildiğini de yukarıda ayrıntılı bir şekilde anlatmıştık. Bu ilmin kökeninin neresi olduğu tam olarak bilinmemekle beraber ilk kez Doğu dünyasında görüldüğü ve eski Çin, Mısır, Hint ve Babillilerde bu ilme dair çalışmaların yapıldığı kaynaklarda aktarılsa da bu çalışmaların mahiyeti tam olarak bilinmemektedir. Hatta yüz okuma sanatının ilk kez Çin de başladığı ve Çin alimlerinin insanların yüz hatlarına bakarak onların kişiliği ve talihleri hakkında bilgi verdiği, Babil de tikleri yorumlayan sokak gezginlerinin olduğu ve bunların yaptıkları uzun açıklamalar ve daha mantıklı yorumlardan dolayı daha çok tercih edildikleri kaynaklarda aktarılan 112 bir diğer bilgidir. Đslâm toplumları arasında kıyâfet-nâme türünde ilk örnekler Araplar tarafından verilmiştir ve onların bu alanda belirlemiş oldukları kıstaslar diğer toplumları da etkilemiş, Arap müelliflerin dışında yazılmış eserlerde de bu kıstaslar dikkate alınmıştır. Gerçi bu türde yazılmış eserler tamamıyla Arap kültürünün dinamiklerinden doğduğunu savunmak yanlıştır. Çünkü Đslâmiyet in yayılmış oldukları sahâlârda Đslâm öncesinde çok köklü kültürlerin hüküm sürdüğünü unutmamak gerekir. Kaynaklarda eski Đran hükümdarlarından Nuşirevan ın ülkesini yönetmekte bu türde yazılmış eserlerden yararlandığını ve Hint te de bu alanda çalışma yapan sanatçıların olduğunu bize bildirmektedir 113. Bunun dışında özellikle eski Yunan filozoflarının eserlerinin tercüme edilmesi ve bu alanda yapılan çalışmaların tanınması kıyâfet-nâmelerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Araplarda kıyâfet-nâmelerle ilgili eserler Đslâmiyet ten sonra ilk örneklerini vermesine rağmen bu ilim Araplar arasında Đslâmiyet ten önce kâiflik ve ilm-i kıyâfete dair çalışmalar oldukça yaygındır ve temelleri Cahilliye Öncesi döneme dayanır. Yukarıda kâif sözcüğünü 112 Deniz, agy. 113 Çelebioğlu,age. s. 228. 41

43 açıklarken kâiflerin Đslâmiyet öncesinde Araplar arasında oldukça yaygın ve itibar sahibi olduklarından, insanların ve hayvanların ayak izlerine bakarak onlar hakkında bilgi edindiklerinden bahsetmiştik. Đslâmiyet öncesi dönemde kâifler insanların ve hayvanların ayak izlerine bakar ve bazı bilgiler edinmenin yanı sıra, insanların birbirleriyle olan akrabalıklarını ayaklara bakarak da belirlerdi ve bu nesep belirlemede oldukça etkiliydi. Belki de kâifleri önemli kılan en önemli sebep de budur. Cahilliye toplumunda gayr-i meşru doğan bir çocuğun ya da bir cariyenin doğurduğu çocuğun ki bu genellikle cariyenin eski ve yeni sahibi arasında olur- kime ait olduğunu belirlemede kâiflere başvurulur ve kâifler de çocuğun ayağının ve vücut azalarının özelliklerinden yola çıkarak çocuğun babasını belirlemeye çalışırdı. Çocuğun ve babasının ayak ve vücudun diğer uzuvları arasındaki benzerlik kâif için nesebi belirlemede en önemli işâretlerdir. Bu ilim, Araplar arasında Cahilye devrindeki yaygınlık Đslâm ın Araplar tarafından kabulünden sonra da devam etmiş ve Đslâmiyet ten sonra da varlığını sürdürmüştür. Đslâmiyet bu ilme sınırlandırma getirmemekle beraber bu ilim, Đslâm döneminde de revaç bulmuştur. Peygamber Efendimiz bu ilime karşı çıkmadığı gibi, hatta bu ilmin onun tarafından da takdir edildiği kaynaklar tarafından aktarılmaktadır. Rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (sav) bu, bir defasında kendisi de bir kâif getirmiş ve haklarında dedikodu yapılan Üsame b. Zeyd ile Zeyd b. Harise ye baktırmıştı. Zeyd Peygamber Efendimizin azatlısıydı, Üsame de onun oğluydu. Ancak Zeyd in aksine Üsame beyaz tenliydi. Bunun için de halk arasında bu meselenin kritiği yapılıyordu.- Efendimiz, bir gün her ikisi de uyurken üstlerini örttürdü. Ve sadece ayakları görünüyordu. Getirdiği kâif de uyuyanları tanımıyordu. Ayaklarına bakarak: Bu ayaklar birbiriyle alâkalı dedi. Allâh Resûlü (sav) de sevinçle Hz. Âişe nîn (ra) yanına giderek bu durumu haber verdi: Üsâme Zeyd dendir ya Âişe dedi. 114 Bu hadise gösteriyor ki Peygamber efendimiz de bu ilme itibar etmiş ve var olan bir yanlışı eski bir yöntemle hal etmiştir. Burada bir kâif getirmekle, halka mal olmuş bulunan ve içtimaî hayatta bir yeri olan bu müesseseyi halkın bakış açısına uygun bir delil olarak kullanmak istemişti. Kâifin söylediği ile kendi bildiği arasında da bir zıtlık yoktu. Ancak kâifler halk arasında bu konuda itibar sahibi olduklarından kâifin söyledikleri bağlayıcı olacak ve böylece dedikodulara bir son verilmiş olunacaktı. Onun için de Peygamberimiz kâifin söylediğinin halka mal olmasını arzu ediyordu. Görüldüğü gibi Peygamberimizin de bu ilme başvurması bu ilmin revaç görmesini ve gerek Araplar arasında gerek diğer Đslâm toplulukları arasında bu ilim üzerine birçok eserin yazılmasını sağlamıştır. 114 Fethullâh Gülen, Đlm-i Kıyâfet, www. fgülen.com. 42

44 Đslâm dünyasında gerek birçok bilim dalları, gerekse çeşitli araştırma usulleri Hint, Çin, Mısır, Iran ve Yunan'dan esinlenmiş, daha değişik şekillerde ortaya çıkmıştır. Bu ilmin Araplar arasında asıl yaygınlaşması ve fizyonomi ilmine dair -Batılı anlamda- ilk ürünlerinin verilmesi Abbasiler zamanında görülmektedir. Bu dönemde yaygın olan tercüme çalışmaları ve yoğun kültürel etkileşim ilk kıyâfet-nâmelerin doğuşunu da hazırlamıştır. Özellikle bu dönemde Yunan kültürüne ait eserlerin Arapçaya tercüme edilmesi Yunan ve Arap kültürü arasında çok ciddi bir etkileşimin başlaması başlangıcı olmuştur. Özellikle bu dönemde Aristo nun bu ilme dair olan ve Öğrencisi Büyük Đskender için yazdığı siyaset-name ile fizyonomi ilmine dair eserinin tercüme edilmesi bu ilmin Arap edebiyatında başlaması için ilk çalışma olmuş ve birçok yazar Aristo nun bu eserini örnek alarak bu tarzda eserler kaleme almıştır. Kaleme alınan bu eserler için Arap edebiyatında yaygın olarak Firâset-nâme tabiri kullanılmıştır. Bu alandaki çalışmalar bazen Đslâm'a aykırı olan usullerle yürütme yoluna gidilmiş ve Đslâm ın kesinlikle yasakladığı mecralara kaymıştır. Bu ilimle uğraşan bazı kişiler, bu ilmi gelecekten haber verme, kehanette bulunma, falcılık gibi hiçbir dayanağı olmayan alanlarda kullanmıştır. Bazen de bu ilimle uğraşanlar çalışmalarını meşru usullerle yürütmüş ve verdikleri hükümlere dayanaklar aramıştır. Bu çalışmaların meşruluğunu savunmada en temel dayanaklar ise ayetler ve Hz. Peygamber e atfedilen hadisler ile kimi Đslâm büyüklerinin (örneğin, Ali bin Ebu Talip, Cafer Sadık gibi) bu gizli ilimlere vakıf oldukları yönündeki söylemler olmuştur. Bunları kendine dayanak eden kimi ilim erbabı, bu ilmi inkar etmeyi büyük bir yanlış olarak kabul edip bu ilmin hak olduğunu delilerle ispat yoluna gitmiştir. 115 Đslâm dini Arabistan dışındaki diğer coğrafyalara Araplar aracılığıyla girdiğinden Araplar girdikleri bu coğrafyalara kendi kültür ve uygarlıklarını da taşımış; bilim sanat, dil alanında etkileşime girdikleri toplumları derinden etkilemişlerdir. Đran gibi çok güçlü bir uygarlığa sahip olan bir toplum bile Đslâm etkisiyle altüst olmuş, bu etkileşimle yepyeni bir toplum olarak yeniden doğmuştur. Đslâmiyet i benimseyen her toplum, Arapların edebiyatından etkilenmiş ve bu edebiyata ait olan kafiye, ölçü, nazım şekillerini de benimsemiştir. Arapların diğer toplumlar üzerinde bu kadar etkili olmalarının sebebi Đslâmiyet in Arap yarımadasında doğması, Peygamberin Arap, Kuran dilinin Arapça ve Đslâm ın Araplarca diğer toplumlara aktarılmış olmasıdır. Bu nedenlerden ötürü Araplar dışındaki diğer Đslâm toplumlarının Araplara beslemiş oldukları sempati ve saygı onların ortaya koydukları her şeyi hemen benimsemelerine sebep olmuştur. Özellikle bu durum 115 Daha fazla bilgi için Şaban-ı Sivrihisârî nîn eserinin 4, 5,6. varaklarına bakınız. 43

45 kendini edebiyatta iyice hissettirmiştir. Bir toplumun zevklerini, temayüllerini ve estetik anlayışlarını en iyi yansıtan edebiyat olduğundan, edebiyat alanında gerçekleşen bir etkileşim estetik anlayışını ve toplumun diğer alanlarını da etkilemesi kaçınılmazdır. Bu etkileşim sonucunda toplumlar dışardan aldıkları kültür unsurlarını kendi değerleriyle yoğurup yeni ürünler meydana koyma yoluna gitmişlerdir. Bu yoğrulma sonucunda 1400 yıl sürecek bir Đslâm kültür ve uygarlığı meydana gelmiştir. Kıyâfet ilmi de eski dönemlerde gizli ilimler içinde yer almış, bu ilim değişik adlar altında toplanmış çeşitli metotlar ve tezler, o dönemde aşağı yukarı bugünkü fizyonominin işlevini yerine getirmiştir. Bu ilimle uğraşanlar, bu ilimlerin (veya uygulamaların) kaynağını müminin manevi gelişiminden aramışlardır. Örneğin, firâset; ilham, keşf, sezgi, keskin idrak, kalp gözüyle görmek gibi anlamları içeren bir kavram olmuştur. Firâsetin temelinde, takvanın kalpleri nurlandıran bir nimet olduğu ve göğse inşirah (genişlik, huzur) verdiği, bu vesile ile de müminin Allâh ın nuru ile bakabildiği düşüncesi yatmaktadır. Allâh kulunu sevdiği zaman "onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı" olduğu için tüm bu marifetleri Allâh ın bir nimeti olarak görmüşlerdir. Bu yüzden bu ilim, Đslâm aleminde oldukça yaygınlaşmış ve birçok yazar tarafından ele alınması sağlanmıştır. Arap edebiyatında kıyafet ilmini konu edinen ilk eserin müellifi Đmam Şafii (767 819) olarak kaynaklarda verilmektedir. Đmam Şafii ye atfedilen bu eser günümüze kadar ulaşmamış ve sadece eserden kaynaklar bahsetmektedir. Eserin herhangi bir nüshası elde olmadığından eserin telif mi yoksa tercüme mi olduğu ve içeriğinin nasıl olduğu da bilinmemektedir. Kaynakların Đmam Şafii nîn bu alanda bir eser teşkil edecek kadar yetenekli olduğunu bildirmektedir. Kaynakların Đmam Şafii ye atfettikleri bazı hadiselere baktığımızda Onun bu alanda gerçekten ehil olduğunu görürüz. Kaynaklara göre Đmam Şafii firâset sahibi ve keskin bir zekâya sahip olan biridir. Muhatap olacağı kişinin fizyonomik özelliklerine bakarak onun kişiliğini tahlil edecek düzeydedir. Bu yeteneğinden ötürü muhatabına edindiği izlenimlerine göre yaklaşır. Đmam Şafii nîn başından geçen aşağıda aktaracağımız olay, bu alanda Đmam ın ne kadar maharetli ve keskin görüşlü olduğunu göstermektedir. Đmam Şafiî bu konuya dair şöyle bir hatırasını anlatır: "Đlm-i firâset (sezgi ve anlayış bilgisi) ile ilgili kitaplar aramak için Yemen'e gittim. Konuyla ilgili kitapları aldıktan sonra geri dönerken konaklamak için, yolda evinin avlusunda duran bir adama uğradım. Adam gök gözlü ve çıkık alınlı biriydi. Bu suret, firâset ve kıyâfet ilmine göre olumsuz sîretin habercisiydi. Beni evine misafir etti. Bir de gördüm ki, pek cömert bir adam! Bana akşam yemeği ve güzel koku, hayvanıma yulaf, ayrıca yatak ve yorgan gönderdi. Bunları görünce kendi kendime dedim ki: Đlm-i firâset, bu adamın oldukça 44

46 düşük bir şahsiyete sahip olduğunu gösteriyor. Ben ise ondan hayır ve iyilikten başka bir şey görmüyorum. Demek ki bu ilim boş ve gerçek dışıymış! Sabah olunca yanımdaki hizmetçi çocuğa hayvanı eyerlemesini söyledim. Hayvana binip çıkacağım sırada adama dedim ki: Mekke ye geldiğin zaman, Muhammed b. Đdris'in (Şafiî) evini soruver. Adam dedi: Peki, dün gece sana yaptığım hizmetin karşılığı nerede? Neymiş o? Sana iki dirheme yemek aldım; ayrıca aynı fiyatlarla katık, güzel koku, hayvanına yem, sana yatak ve yorgan alıverdim... Çocuğa dedim ki: Oğlum, ona istediğini ver! Başka bir şey kaldı mı? Ev kirası nerede? Ben evimi sana genişletip kendime daralttım! Ev kirasını da verdikten sonra oradan ayrıldık ve anladım ki bu ilim gerçekten doğruymuş. 116 Yukarıda vermiş olduğumuz hikâye doğruysa ve hikâye Đmam Şafii nîn ağzından alınmışsa bu hikâye üstadın bu alandaki maharetini göstermesinin yanı sıra kaynaklarda verilen bir yanlış bilgiyi de bize göstermektedir. Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi kaynaklar kıyâfet-nâme alanında yazılmış olan ilk eserin Đmam Şafii ye ait olduğunu bildirmekteydi 117. Ama bu hikâyede Şafii bu konuda yazılmış kitapları bulmak için Yemen e gittiğini belirtmekte ve olayın Yemen de geçtiğini aktarmaktadır. Bu da kendisinden önce Yemen de bu alanda eser yazıldığını ortaya koymaktadır ve bu durum kaynakların yanlış bir bilgiyi tekrarladıklarını göstermektedir. Bu alanda yazılmış bir diğer eser de El-Kindi namıyla meşhur felsefeci Yakup Đbni Đshak (öl.m.9.yy.) ın Risâlet ün-fi l- Firase adlı eseridir. El-Kindi Aristo dan yaptığı tercüme lerle tanınmış bir filozoftur. El-Kindi, çoğu tercüme olan matematik, mantık, tıp, felsefe alanında çok sayıda eser vermiş. 118 El-Kindi Risâlet ün fi l-firase adlı eserinin de Aristo dan çevri olup olmadığı hakkında kaynaklar herhangi bir bilgi vermemektedir. Ama filozofun Aristo felsefesi etkisinde kalması ve Aristo nun düşüncelerini benimsemesi onun eserini oluştururken Aristo dan etkilendiği ihtimalini doğurmaktadır. Yuhanna Đbni Bıtrık (10.yüzyıl) da felsefeyle ilgilenmiş, Yunancadan tercümeler yapmış ve dönemin tanınmış fikir adamlarındandır. Aristo nun talebesi Đskender için yazdığı ve siyaset konusunda bilgi veren eserini Kitabü s-siyase fi Tedbiri r-riyase adıyla tercüme 116 Deniz, agy. 117 Bu konuda bilgi edinmek için bak. Đskender Pala Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü Đstanbul 1995, s. 331- Amil Çelebioğlu Eski Türk Edebiyatı Araştırmalar, MEB Yayınları, Đstanbul 1998 s. 225. Mine Mengi Kıyâfet-nâme DĐA. S. 513. - Macdonald, Kıyâfet MEB Đslâm Ansiklopedisi,s. 640. 118 H. Ziya Ülken, Đslâm Düşüncesi, Đstanbul 1995, s. 167. 45

47 etmiştir. Bu eser devlet yönetimi hakkında bilgiler vermenin yanı sıra devlet kademelerinde yer alacak kişilerin seçimi hakkında da bilgiler verilmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Aristo, öğrencisine bu ilmi dikkate alması konusunda öğütlerde bulunmuş ve bu ilmin faziletlerinden bahsetmiştir. Yuhanna nın tercüme ettiği bu eser on bölümden ibâret olup ikinci bölümün son kısmı bu konuya ayrılmıştır. Kelam alanında zirve olan ve Horasan da yetişmiş meşhur din âlimlerinden Fahreddini Razi nîn de bu konuda yazmış olduğu Kitabü l-firase adlı bir eseri vardır. Kaynakların verdiği bilgilere göre bu alanda yapılmış olan en iyi çalışmadır. Muhammet Đbni Zekeriya Razi (854 932) tıbba dair yazmış olduğu eserinde bu konuya da bir bölüm ayırmıştır. El-Mansuri 119 ismini taşıyan bu eser on makaleden oluşmakta olup eserin ikinci makalesi firâset ilmine dairdir. Bu eserin bir nüshası Đstanbul da Üsküdar Selimağa Kütüphanesi nde 886 numarada bulunmaktadır. 120 Bu alanda Arap diliyle eser vermiş bir diğer kişi ise Đbni Sina (980-1036-37) dır. Aslen Türk olan bu ilim adamı başta tıp olmak üzere felsefe, matematik ve diğer alanlarda eserler vermiştir. Đslâm âleminin en büyük âlimlerinden biri olan Đbni Sina nın birçok eseri Batı dillerine de tercüme edilmiştir. Đbni Sina nın kıyâfet-nâme alanında yazmış olduğu risâle hakkında bilgiyi Kâtip Çelebi Keşfü z-zünun adlı eserinde vermektedir. 121 Đbni Sina ile muasır olan ve bu alanda başarılı bir eser veren bir diğer müellif de Ebu Sehl Mesihi dir. Đstanbul Üniversitesi Kütüphanesi 2695 numarada bulunan Gevrekzade nîn kıyâfet-nâmesi bu yazarın Arapça yazdığı kıyâfet-nâmenden haber vermektedir. Tasavvuf üzerine yazdığı risâlesiyle Đslâm dünyasında adından söz ettiren Kuşeyri nîn de bu alanda yazdığı fakat müstakil olmayan bir eseri vardır. Kuşeyri ye göre feraset zühd ve istikametin bir neticesinden başka bir şey değildir. Kuşeyri Etvâru Selâtîni l-müslimin adlı eserinin bir kısmını bu konuya ayırmıştır. 122 Bu alanda Arapça eser veren bir diğer müellif Muhyeddin Đbnü l Arabî dir. Özellikle vahdet-i vücut fikrini sistemleştirmek ve bu fikri belli temellere oturtmakla tanınan meşhur mutasavvıfın eserleri içinde bu konuya yer verdiği görülür. Arabî firâsetle ilgili fikirlerini Et- Tedbiratü Đlâhiye fi Islahi l-memleketi l-đnsaniyye adlı eserinin sekizinci bölümü ve El- Fütuhatü l-mekkiyye adlı eserinin yüz kırk sekizinci bölümünde dile getirmektedir. 119 Mengi bu eseri bu alanda Arapçada yazılmış ilk eser olarak tanındığını söyler. Bak. Mengi agmd. s. 513. 120 Çelebioğlu,age. s. 229. 121 A. yer. 122 M. Mengi,Kuşeyri nîn bu konuyu içeren eserinin başlı başına bir eser olmayıp bir risâle olduğunu aktarır.bak. Mengi, agmd. s. 513. 46

48 Ebi Abdullâh Đbni Muhammed bin Ebi Bekr Ebi Talibi l-ensari ed-dımışki bu alanda tanınmış eser veren bir diğer yazardır. Dımışkî, Kitabü l-adab ve s-siyase fi Đlmi n-nazari ve ve l-firase (telif:1349) adlı eserinde bu konuyla ilgili genel yargılarını dile getirmiştir. Bu eserin Türkiye deki kütüphanelerde çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır. Bu eser 16. yüzyılda Şa bân-ı Sivrihisârî tarafından Damat Đbrahim Paşa nın emriyle Türkçeye tercüme edilmiştir. 3.2. Fars Edebiyatında Kıyâfet-nâme: Bu alanda Arapların dışında eser veren bir diğer ulus Đranlılardır. Kadisiye ve Nihavend savaşlarından sonra Đslâm ordularının istilasına uğrayan Đran çok güçlü ve köklü uygarlığına rağmen çok hızlı bir şekilde Arap kültür ve uygarlığının etkisinde kalmıştır. Bu etkileşimle birlikte bütün iç dinamiklerinde hızlı ve büyük bir değişme olmuştur. Eski inanca dair bütün kalıntılar ortadan kalkmış ve Đran ın Đslâmlaşma süreci çok kısa sürede tamamlanmıştır. Bu değişim Đran edebiyatı ve dilinde de görülmüştür. Eski Đran dili olan Pehlevice tamamıyla bir değişime uğramış ve değişim sonucunda bugünkü modern Farsçanın temelleri atılmıştır. Edebiyatta ise bu değişim önceleri Arap edebiyatının taklidi mahiyetindeyken sonraları Đranlıların dehasıyla Arap belagatının senteziyle Đslâm dünyasını ve özellikle Türk edebiyatını derinden etkileyen bir edebiyat meydana gelmiştir. Farsların Araplarla etkileşimi sonucunda Arap edebiyatına ait birçok nazım şeklinin ve Arap edebiyatında işlenilen birçok temanın Fars edebiyatına geçmesine neden olmuştur. Kıyâfet-nâme türünün Fars edebiyatındaki seyrine baktığımızda bu türün Đslâm döneminden çok önce olduğunu görmekteyiz. Kaynakların verdiği bilgilere göre Sasani hükümdarlarından Nuşirevan, ülkesini bu türden yazılmış bir eserle yönetir ve devlet idaresine alacak memurları bu ilmin kıstaslarına göre seçermiş. 123 Rivayet olunur ki bir gün kısa boylu olan bir adam gelip başka bir kişiden şikayetçi olur. Adamı dinleyen Nuşirevan firâset ilmine vakıf olduğundan firâset ilminin belirlediği kıstaslardan hareketle şikayet edilen adamın boyunu bosunu sormuş ve adamın şikayetçi olunan kişiden daha kısa olduğunu öğrendiğinde şikayetçi olana tebessüm edip gereği gibi hükmetmiştir. 124 Kıyâfet ilminin geçmişi Đran da her ne kadar eski olsa da bu alanda verilen eserler Đslâm sonrası dönemde yaygınlaşmış ve birçok eser 14.yüzyıldan sonra yazılmıştır. Her ne kadar bu ilim Đranlılarda geçmişi çok eskiye dayansa da bu ilimin Đslâmiyet ten sonra 123 Çelebioğlu,age. s. 230. 124 Çavuşoğlu, age, s. 36. 47

49 yaygınlaşması ve ilk örneklerin Farsların Đslâm ı kabulünden sonra vermeleri, bu ilmin Araplardan Farslara geçtiği intibasını güçlendirmektedir. Đran edebiyatında bu alanda yazılmış ilk eser Kemalettin Abdürrezzak Kaşani (öl.1329) ye aittir. 125 Kaşani nîn adını ve nüshasını bilmediğimiz eseri elde bulunmamakta ve eserin varlığını kaynaklardan öğrenmekteyiz. 126 Kaşani ile aynı çağda yaşamış Derviş Abdürrahman Mireki inin Tuhfetü l- Fakir adlı eseri Kaşani den sonra yazılmış bu alandaki bilinen ikinci eserdir. Mireki eserini çağın sultanlarından Sultan Ebu Sait Bahadır a sunmuştur. 127 Seyyid Ali Hamedani (öl.1384) Zahiretü l-müluk adlı eserinin beşinci bölümünü bu konuya ayırmıştır. Yazarın bu eseri Fars edebiyatı içinde bu alanda yazılan en önemli eserlerden biridir. Ayrıca Hüseyin Vaiz Kâşifî (öl.1504) nîn Ahlak-i Muhsinî adlı ahlaki ve öğretici eserinin bir bölümü bu konuya ayrılmıştır. 128 Kâşifî nîn bu eserini Osmanzâde Tâib Ahmet Ahlakı-ı Ahmedî adıyla Türkçeye tercüme etmiştir. Yukarıda verdiğimiz bu eserler bu konuda Đran edebiyatında önemli bir yere sahiptir. 3.3. Türk Edebiyatında Kıyâfet-nâmeler: Yukarıda kıyâfet ilminin ya da diğer adıyla fizyonominin Batı ve Doğu toplumlarındaki gelişmelerini ve bu konuda yazılmış eserler, eserlerin müelliflerini aktarmaya çalıştık. Bundan sonraki bölümlerde ise bu ilmin Türk sanatçıları tarafından nasıl işlendiği ve verilen eserleri konu edineceğiz. Fakat biz bu konuya geçmeden önce bu ilmin bizdeki yansımalarını ve Türk yazarlar bu ilmi nelere göre ele aldıklarını ve kıstaslarının ne olduğunu ve nerelerde kullanılması gerektiğini kısaca ele alacağız. Bu alanda verilen eserlerin özelliklerine baktığımızda bu eserlerin ortaya çıktığı çağlarda insanların estetik anlayışlarını yansıtmakla beraber, önceki bölümlerde de söylediğimiz gibi Arap ve Fars edebiyatının ve bu toplumların estetik anlayışlarını da yansıtmaktadır. Gerek ilk eserlerde ve gerekse de son dönemde yazılan eserler baktığımızda bu eserlerin oluşturuldukları dönemlerde revaçta olan hilye, siyer, şemail gibi dini nitelikli eserlerden beslendikleri görülmektedir. Arap ve Fars edebiyatlarında sayıları hayli kalabalık olan ve Hz. Muhammed in yüz şeklini, beden yapısını, giyim tarzını anlatan eserlerin kıyâfetnâmeleri etkiledikleri bir gerçektir. Ayrıca toplumun geleneksel anlayışları ve insanların dış 125 Đskender Pala Kaşani nîn ölüm tarihini 1392 olarak kaydeder. Bak.Đ.Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Đstanbul 1995. s. 331. 126 Mengi, agmd. s. 513. 127 Çelebioğlu, age. s. 230. 128 Pala, age. s. 331. 48

50 yapılarıyla kişilikleri arasında kurdukları ilişkiler ve bu alandaki inançları, bu ilmin temel kaynaklarını yansıtır. Bu türün ilk örnekleri bizde müstakil olmaktan ziyade sultanlar için yazılan siyasetname türündeki eserlerde ya da ahlaki ve didaktik türdeki eserlerde verilmiştir. Bu tür eserler daha çok tercüme olduklarından genel olarak hangi dilden çevrilmişse mütercim o ulusun insanlara bakış açısını olduğu gibi aktarmıştır. Bizde bu tür eserler Arapçadan ve Farsçadan daha çok tercümeyle girdiğinden bu iki toplumun insani temel kıstasları, güzellik anlayışları, ahlak anlayışları doğrudan bize geçmiştir. Mesela tüm kıyâfet-nâmelerde kara gözlü, kara kaşlı, kara saçlı esmerlerin ideal insan tipi olarak ortaya konulması bunun açık bir delili gibidir. Çünkü yukarıda saydığımız bu özellikler tamamıyla Arapların ve Farsların özelliği olmaktan başka bir şey değildir. Yukarıda verdiğimiz özellikler Türk yapısıyla tam uyumlu olmadığı görülür. Bu türün Türk edebiyatındaki seyrine baktığımızda bu ilme ait ilk eserlerin ilk kez Türklerin Đslâmiyet i kabûlünden sonraki dönemde yazılmış olduğu görülür ve bu alanlarda yazılan eserlerin üstünde Arap ve Fars dilinde yazılan eserlerin etkisi ağırlıklı olarak hissedilir. Çünkü bu alanda yazılan bir kısım eserler tercüme iken bir kısmı ise var olan Arapça ve Farsça eserlerin tesiriyle kaleme alınmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu tür eserlerde belirtilen kıstasların Arap ve Fars yaşamının ve karakterinin etkisinin görülmesi buna kanıt teşkil eder. Hatta Đbrahim Hakkı ya mal edilen ve onun ilm-i kıyâfet alanındaki maharetini ortaya koymak amacıyla anlatılan hikaye bile Đmam Şafii nîn bu alandaki maharetini göstermek amacıyla kaynaklarda anlatılan hikayenin bir miktar değiştirilmiş versiyonudur. Kıyâfet ilmiyle ilgili Türk edebiyatında ilk örnekler Osmanlılar döneminde verilmeye başlanmıştır. Gerçi Đslâmiyet sonrası Türk edebiyatının ilk ürünlerinden olan Kutadgu Bilig de hükümdarın ve vezirlerin vasıfları, iyi bir kadında bulunması gereken nitelikler, eş seçilirken, saraya görevli ve devlet adamı alınırken dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili özelikler bulunmaktadır; 129 ayrıca saraya alınan kişilerin özelliklerini verirken onların bedensel olarak dikkat edilmesi gereken hususlara da yer vermiştir. Kıyâfet ilmine dair ilk manzum çalışma Bedr-i Dilşâd ın Murad-nâme adlı eserinde 40. bâbda yer alan bölümdür. Ama bu eser müstakil bir eser olmayıp sadece bir eserin bir bölümünden oluşmaktadır. Fatih döneminde yaşayan Sarıca Kemal bu alanda ilk eser vermiş olsa da bu eser elde mevcut değildir. Hamdullâh Hamdi nîn Kıyâfet-nâmesi ise XVI. 129 Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında Đlk Mutasavvıflar,DĐB Yayınları, Ankara 1991, s.22. 49

51 yüzyılda bu alanda yazılan en önemli eserdir ve ondan sonra yazılan birçok eser onun etkisinden kurtulamamış, müellifler eserlerini oluştururken ondan yararlanmıştır. Bu yüzyıldan sonra bu alanda bir patlama yaşanır ve gerek manzum gerek mensur çok sayıda kıyâfet-nâme kaleme alınır. XVIII. yüzyılda bu alanda önemli eserlerden biri Erzurumlu Đbrahim Hakkı tarafından verilir. Bu türle ilgili eserler XIX.yüzyılda da verilmeye devam etmişse de Hamdullâh Hamdi ile Đbrahim Hakkı nın kıyâfet-nâmeleri kadar meşhur eserler oluşturulmamış ve yazılan eserler bu iki eserin gölgesinde kalmıştır. Bu dönemde Avrupa da psikoloji ve tıp alanında çok gelişme yaşanmış ve insan yapısı bilimsel olarak ele alınmıştır. Ama bütün bu gelişmelerden habersiz bir şekilde eser veren Osmanlı müelliflerinin, bu alandaki bilgileri bilimsel çalışmalardan uzak ve yüzyıllar önce aktarılan bilgilerden ibârettir. Sadece son dönemde eser veren Mustafa Hami Paşa, tıp eğitimi aldığından ötürü pek hacimli olmayan Fenn-i Kıyâfet adlı eserinde konuya biraz bilimsel yaklaşmaya ve bazı konularda bilimsel ve kesin hükümlere varmaya çalışmıştır. Türk edebiyatında bu alanda yazılan bazı eserler müstakil iken bazı eserler de diniahlaki ve didaktik eserler içerisinde bir bölüm olarak yer almaktadır. Örneğin Hamdullâh Hamdi nîn, Şa bân-ı Sivrihisârî nîn, Balizâde Mustafa nın, Niğdeli Visâlî nîn ve diğer birkaç yazarın daha eseri sadece bu konuyu ele alan müstakil birer eserken Erzurumlu Đbrahim Hakkı nın kıyâfet-nâmesi yazarın meşhur eseri olan Marifet-nâme içinde bir bölüm olarak yer almaktadır. Ayrıca Bedr-i Dilşâd ın Murad-nâme adlı eserinde ve Yusuf Has Hacib in Kutadgu Bilig adlı eserinde kıyâfet ilmine dair bilgiler verilse de bu iki eser bu ilmin tamamını konu almış değil, sadece bazı bölümlerde bu ilme dair bilgiler aktarmıştır. Türk edebiyatında bu türde yazılan eserlere genel isim olarak kıyâfet-nâme veya firâset-name adı verilmekle beraber, az da olsa bu ilme dair yazılan kimi eserlere özel isimler de (Fenn-i Kıyâfet, Visaletü l-đrfan, Zübdetü l-đrfan) verilmiştir. Ayrıca bu ilimle ilgili eserlerin çoğunluğu el yazması niteliğinde olup XIX. yüzyıldan sonra yazılan kimi eserler de matbu olarak tab edilmiştir. Türk edebiyatında bu ilmi doğrudan veya dolaylı olarak konu alan eserler şunlardır: 3. 3. 1. Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig Bu eser Türk edebiyatında kaleme alınan Đslâm etkisindeki ilk eser olmakla beraber yazılan ilk siyaset-nâmedir de. Yazar, iktidarın nasıl olması gerektiği, hükümdarla halk ilişkilerini, akıllı ve ileri görüşlü olmanın faziletlerini anlatmanın yanı sıra saraya alınacak hizmetçilerin, seçilecek devlet adamlarının, komutanların ne tür özellikleresahip olması gerektiğinden deuzun uzun bahseder. 50

52 Yusuf a göre insanın iyilik ya da kötülüğünü, karakterini görünüşünden anlamak mümkündür. Hükümdarlar çevrelerinde insanları şekl u şemaillerinden tanıyan insanları tutmalıdır. Çünkü idaresinin devamı ve işleri ehline vermesi bakımından bir hükümdar görev ve yetki vermiş olduğu insanların ne tür özelliklere sahip olduğunu bilmesi şarttır. Hükümdarın görev vermiş olduğu insanlar sahip olduğu engin anlayış ve firâsetle hükümdarın başına gelecek felaketleri önlemeli, itimat edilmeyecek kötü kimseleri onun yanından uzaklaştırmalı, şüpheli kimselere karşı ihtiyati tedbirler almalıdır. Şair, bu eserinde hükümdar, vezir, vezirin oğlu Öğdilmiş, kadehçi, aşçıbaşı, elçi, içkici başı gibi kişileri ele alırken onların vücut yapılarıyla kişilikleri arasında bir bağ kurarak aktarmaya çalışır. Şaire göre hükümdarın genel görünüşüyle diğer insanlardan ayrıldığı için bir topluluk içinde hemen fark edilir. Şaire göre hükümdarın yakışıklı, güzel yüzlü, saçı sakalı düzgün olmalıdır. Boyun uzunluğu bilgi nazarında makbul olmadığından hükümdarın boyu uzun olmamalı ve kısa da olmamalıdır. Hükümdar orta boylu olmalıdır. Veziri ele alırken de onun soyunun temiz ve yüzünün güzel olması gerektiğini söyler. Ulu Hacib in yüzü ve kıyâfetinin güzel, saçı, sakalı düzgün, erkek sesli ve açık sözlü olması gerektiğini söyler. Şair bu kişiliklerin dışında bazı tipler için karakter tahlillerinde bulunur. Örneğin kısa boylu, bodur kimselerin hırçın, yüzü ve dışı güzel olanın içinin de güzel, orta boyu insanların ise tercih edilen özelliklerinin olduğunu söyler. Ayrıca eş seçimlerinde kumral güzellerin tercih edilmesi gerektiğini ifade eder. 130 Görüldüğü gibi şair eserinde daha sonraki dönemlerde yazılan kıyâfet-nâmelerde ele alınan bazı kıstasları ele almış ve bunları derine inmeden ve genel bir karakter tahliline girmeden belli başlı kişileri görevleri ile ilişkili olarak onların bedensel yapılarıyla kişilikleri arasında ilişki kurarak aktarmaktadır. Şair eserinde kendinden sonra yazılan ve ilm-i kıyâfeti konu alan eserlerde ele alınan özellikleri yansıtmasına ve bu ilme dair bazı özellikleri barındırmasına rağmen bu, bu konunun tamamıyla işlendiğini ve eserin bir kıyâfet-nâme olduğunu göstermez. 3. 3. 2. Bedr-i Dilşâd Murad-nâme Bu konuda Osmanlı sahasında yazılmış ilk örnek Bedr-i Dilşâd ın 2. Murat a sunduğu Murat-name adlı eserinin kırkıncı bölümünde Ender Gulâm ve Kenîzek Hırîden başlığıla bu konuya yer vermiştir. Müellifin ele almış olduğu bu ilim eserde sadece bir bab olup müstakil bir eser değildir. Bu eser, Ziyaroğullarından Emir Unsûrü l-meâlî Keykavûs bin Đskender bin 130 Çavuşoğlu, age. s. 44-47. 51

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion