21 Kasım 2020 Cumartesi

MARİFETNAME....... İKİNCİ BÖLÜM

Bismillâhirrahmaııirrahîm 
 MUKADDİME 
 Ayet-i kerîme ve hadis-i şeriflere dayanılarak, İslâm âlimlerinin tefsirlerine göre, Arş, Kürsî, Cennetler, Gökler, yer ve Cehennemin yaradılışım, kıyâmetin alâmetlerini, o günün hallerini ve dehşetini ,cihânın harab ve yok olmasını, Allahü Teâlâ’yı görme âlemi olan âhiretin sonsuzluğunu dört konu ile anlatır. 

 KONU: 1 ALTI KISIMDAN İBARETTİR
 KISIM: 1 Cihâm yaratan Allahü Teâlâ’nm âlemde olan bediî san’atlârrnı düşünmeğe ve hatırlamağa vesile olan âyet-i kerîmeler: Ey aziz: Hak Teâlâ bu âlemi, varlığına ve birliğine delil olarak yaratıp, bütün eşyada, keskin görüşlü olanlara san’atını göstererek hikmetini duyurmuştur. 

Aşağıdaki mealleri alınan âyeti kerimeler, Kur’ân-ı Kerîm’deki sıra iledir. Hak Teâlâ, bu âyet-i kerîmelerle kulla- nnı kendini tanımağa teşvik buyurmuştur. 
(Biz bunların bir kısmına yer vereceğiz) : Fatiha sûresi, 1. âyet-i kerîmesi: «Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her hamd ve senâ, âlemlerin rabbi, yaratıcı, besleyici ve işlerini tertib edicisi olan Allahü azîm-üşşan içindir.» Bakara sûresinin 107. âyeti çelilesi der ki: «Bilmez misin ki, semâvât ve Arz’ın mülkü Allah-ü Teâlâ’nındır ve sizin için Allah-ü Teâlâ’dan başka, size fayda veren bir dost ve zararları gideren bir yardımcı yoktur.» Bakara sûresinin 255. âyet-i çelilesi (Ayet-el Kürsî) der kİ: «Allah-ü Teâlâ mahlûkata hak olarak ma’bûddur. Ondan başka ibâdete müstehak yoktur. 

Devamlı hayât ile bâkî, mahlûkların tedbirinde kâimdir. Dalgınlıktan ve uyumaktan münezzehtir. Göklerde ve yerlerde onlann hepsi O’nun içindir. O’nun mülküdür. Kıyâmette hiç kimse O’nun katında, O’nun izni olmadan şefâat edemez. Gök ve yer ehlinin önlerinde olanı (Dünya işlerinde) ve arkalarında olam (Ahiret işlerinde) bilir. Mahlûklar O’nun ilminden, bildirmesini irâde ettiğinden başka bir şeyi kavrayamazlaf. O’nun Kürsîsi gökleri ve yeri içine alır. Gökleri ve yeri muhafaza etmek ona meşakkat vermez. O düşünceden yüksek, idrâkin dışındadır.» Âl-i İmrân sûresinin 5. âyeti çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâya yerde ve gökte gizli bir şey yoktur. O, rahmlerde çocuğa erkek ve dişi, güzel ve çirkin dilediği gibi şekil verir. Ondan başka ilâh yoktur. 

Aziz ve hâkîm’dir.» Al-i îmrân sûresinin 190. âyet-i çelilesi der ki: «Göklerin ve yerin yaratılmasında ve gece ile gündüzün uzayıp kısalmasında akıl sahihlerine, varlıkları yaratanın birliğine ve kudretinin kemâline açık işaretler vardır.» itfisâ sûresinin 124. âyet-i çelilesi der ki: «Semâvât ve Arzda olan bütün eşyanın yaratması ve mülkü Allah-ü Teâlâ’ya mahsustur. 

O’nun ilmi ve kudreti, herşeyi kapsamıştır.» Mâide sûresinin 123. âyet-i çelilesi der ki: «Göklerin ve yerin ve onlarda olan mahlûkların mâliki Allah-â azîmüşşandır. O Allah-üTe âlâ yokdan var etmeğe kadirdir.» En’âm sûresinin 13. âyet-i çelilesi der ki:«Gcce ve gündüzde sükûn ve harekette olanlar O’nun içindir. Yani zaman ve mekânın mâliki O’dur. Allah-ü Teâlâ herkesin sözünü işitici ve hallerini bilicidir.» £n’am sûresinin 59. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ’nın gayb hazîneleri O’nun katindadır. 

Onlan ancak Allah-ü Teâlâ bilir. Karada olan bitki ve hayvan, denizde olan cevher ,hayvan ve diğerlerini bilir. Ağaçlardan düşen yaprakların ve geriye kalanların sayısını bilir. Karanlık zemine düşen dânenin biteceğini veyâ çürüyeceğini biür. 

Yaş ve kuru, az ve çok ölü ve diri hepsi Levh-i Mahfuzda yazılıdır.» En’âm sûresinin 75. âyet-i çelilesi der ki: «Biz İbrâhim’e, Azer’in ve kavminin sapıklığım gösterdiğimiz gibi, tevhidde yakim olması için göklerin ve yerin melckûtunu da gösterdik.» A’râf sûresinin 53. âyet-i çelilesi der ki: «Rabbınız o Allah-ü Teâlâ’dır ki, gökleri vc yerleri altı günde yarattı. 

Sonra Arş-ı a'lâyı yaratmayı kasd eyledi. Gündüzü gece ile örter. Sür’atle gcce gündüzü vc gündüz geceyi taleb eder (birbirini ta’kîb eder). Güneş, ay ve yıldızlan emrine boyun eğer şekilde yarattı. Biliniz kİ, yaratmanın ve emrin tümü Allah-ü Teâlâmndır. 

 Bütün mahlûkatlaıı O’nun tasarruf undadır. Ulûhiyyet ve rubûbiyyette, vahdaniyyet ve ferdâniyyet ile âlî ve a’zâm, bütün âlemlerin yaratıcısı ve rabbidir.» Tevbe sûresinin 117. âyet-i çelilesi der ki: «Göklerin ve yerin mâliki Allah-ü Teâlâ’dır. Dünyâda diriltmek ve öldürmek O’nun emrindedir. Sizin için Allah-ü Teâlâ’dan başka işlerinize bakan ve yardım eden yoktur.» Yûnus sûresinin 101. âyet-i çelilesi der ki: «Delil isteyen müşriklere de ki: Göklerde ve yerdeki akıl almaz san’ata bakınız ki, ne incelikler vardır. 

İlm-i ezelîde îmân etmeden ölecekler için delil ve mucize görmek, korkutmak fayda vermez.» Enbiyâ sûresinin 22. âyet-i çelilesi der ki: «Eğer semâvât ve arzda AUah’dan başka ilâhlar olsaydı, semâvat, arz ve içindekiler bozulurdu. 

Arş’m sâhibi olan Allah-ü Teâlâ, müşriklerin, O’na lâyık olmayan vasıflarından münezzehtir.» Fürkân sûresinin 45. âyet-i çelilesi der ki:«Rabbinin san atına bakmaz inisin ki, fecrin başlangıcı ile güneşin doğuşu arasındaki zamanda gölgeyi uzun kıldı. Allah-ü Teâlâ dilerse o gölgeyi sabit bırakıp, güneş ile gidermezdi. 

Sonra gölgenin bilinmesi için güneşi delil kıldık.» Nemi sûresinin 88. âyet-i çelilesi der ki: «Sûr’a üfürüldüğü sırada dağlan yerinde duruyor görürsün. Halbuki bulutlann gitmesi gibi havada sür’atle giderler. 

Allah-ü Teâlâ herşeyi ilim ve hikmeti üzere mülıkem ve sabit yarattı. O yaptıklarınızı bilir.» Rûm sûresinin 48. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ, rüzgân gönderip bullutu kaldırır. Onu gökde dilediği gibi bazen açar, bazen parça parça eder. 

İlâhî hüküm ile yağmurun bulutların arasından çıktığım görürsün. Yağmuru kullanndan dilediğinin şehir ve arâzisine isabet ettirerek onlan bolluk ile sevindirir.» Rûm sûresinin 50. âyet-i çelilesi der ki: «Allah’ın rahmetine bak ki, o yağmur ile kurumuş toprağı nasıl canlandırıp ağaç, meyve ve ekin bitirir. Buna kadir olan Hak Teâlâ kıyâmette ölüleri diriltmeye de diriltmeye kadirdir. O her şeye gücü yetendir.» Secde sûresinin 3. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ gökleri, yerleri ve onlann arasmda olanlan altı günde yarattı. Sonra O’nun hükmü Arş üzere müstevî ve müstevli oldu. Hak Teâlâ’dan başka size yardım ve şefâat eden yoktur. 

 Acaba siz Kur’an-ı Kerimin nasihatlannı hiç dinlemez misiniz.» Sebe sûresinin İ. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ’ya hamd olsun ki, semâvât ve arzda olan eşyâ ve ni’metler, O’nun mülkü ve mahlûkudur. Dünyada hamd etmek vâcib olduğu gibi, âhirette de O’nun kudret ve ni’metine hamd olunur. O, hâkîm ve habir’dir.» Sebe’ sûresinin 2. âyet-i çelilesi der ki: «Zemine girenleri (yağmur suyu, hayvan, hazine gibi), zeminden çıkanları (kaynak sulan, bitkiler ve madenler gibi), gökten inenleri (yağmur, kar, melekler gibi) hep bilir. O Allah-ü Teâlâ (mahlûklara ni’met vermesi ile) rahim, (günahları afv etmesi ile) gâf urdur.» Yâsin sûresinin 36. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ ,lâyık olmayan sıfatlardan münezzehtir ve her şeyi yaratmasında büyük kudreti vardır. Yerden bitirdiği ağaç, nebat ve hubûbâtm çeşitlerini ve nefs-i insandan erkek ve kadını yarattı. Onların bilmediği ve bilemiyecekleri şeyleri de yarattı.» ' Yasin sûresinin 37. âyet-i çelilesi der ki: «Vahdâniyyet ve kudretimize diğer bir delil dc gecedir ki biz ondan gündüzü giderip, geceyi getirdiğimizde karanlıkta kalırlar.» Yâsin sûresinin 40. âyet-i çelilesi der ki: «Seyir (hareket) esnasında güneş aya erişemez. (Çünkü ay hızb, güneş yavaş ve farkb felekler de seyr ederler.) Gece de gündüzün önüne geçemez. Her biri feleklerinde seyr ederler.» Yâsin sûresinin 41. ve 42. âyet-i ceiileleri der ki: «Kudretimize bir alâmet olarak babalarını ve diğer canlıları Nûh aleyhisselâmm dolmuş gemisine yüklettik veya ticaretle gönderdikleri evlâdlannı yahud bir yere gitmeğe güçleri yetmeyen çocuklarım gemilere yüklettik. Ve onlara, binmeleri için kayık ve develer yarattık.» Yâsin sûresinin 82. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ bütün noksanlıklardan münezzeh ve kudret sahibidir. Her şey O’nun kudret elindedir, öldükten sonra O’na döner, hayr ve şer amelleriniz ile cezâ olunursunuz.» Zümer sûresinin 68. âyet-i çelilesi der ki: «Birinci surâ üförüldüğünde yerde ve gökte olan mahlûkların hepsi ölü veya baygın olur. Ancak Allah-ü Teâlâ'mn diledikleri kalır. Sûr’a ikinci defa üfürüldüğünde bütün ölüler kabirlerinden kalkıp acaba ne olacak diye beklerler.» Zümer sûresinin 69. âyet-i çelilesi ise şöyle der : «Mahşer yeri Rabbinin, nûru ile aydınlanır. Herkesin amel defteri sağ ve sol taraflarından ellerine verilir. Peygamberlerle ümmetlerin, zâlimlerle mazlumların arası adaletle hükm olunur. Onlar sevablanmn noksanı ve azablannın fazlası ile zulm olunmazlar.» Zümer sûresinin 71-74 âyet-i çelilesi der ki: «Kâfirler Cehenneme grup grup sevkolunurlar. Onlar Cehenneme geldiklerinde yedi kapısı açılır. Zebâniler kâfirlere; size kendi cinsinizden peygamber gelip Rabbinizin âyetlerini okumadı mı, bugüne kavuşursunuz diye sizi korkutmadı mı? derler. Kâfirler, evet geldi, okudu vc korkuttu, fakat Allah-ü Teâlâ’nm ezelî ilminde kâfirler üzerine kelime-i azâb vâcib olmuşdu, derler. Kâfirlere ,orada devamlı kalmak üzere Cehennem kapılarına girin denilir. Cehennem böbürlenenlere ne çirkin yerdir. Allah'dan korkarak şirk ve günâhdan sakınanlar grup grup Cennete sevk olunurlar. Cennete geldikleri zaman kapılan açılır. Cennet melekleri onlara, selâmet ve emniyet size olsun! Dünyada günahlardan arınmıştınız. Şimdi ebedî kalmak üzere Cennete girin! derler. Mü'minlcr: Allah-ü Teâlâ’ya hamd olsun ki, bize peygamberlerle bildirdiği va'dini yerine getirdi. Cennetten bize bir yer miras verdi. Dilediğimiz yerde konaklarız. Amel-i sâlih işleyenlere Cennet ne güzel yerdir, derler.» Mü’min sûresinin 64. âyet-i çelilesi der ki: «Allah-ü Teâlâ arz’ı (yer yüzünü) size karargâh ve semâyı üstünüzde yüksekte bina kıldı. Sizin organlanmzı uygun, şekillerinizi güzel kıldı. Halâl, temiz ve leziz yiyeceklerle sizi nzıklândırdı. Sizi bu güzel şekillerde yaratıp temiz nzıklar veren, Rabbinlz Allah-ü Teâlâ’dır. O bütün hareket ve bereketlerin sâhibi ve âlemlerin rabbidir.» Zuhruf sûresinin 84. âyet-i çelilesi der ki: «O Allah-ü Teâlâ gökte meleklerin, yerde insanların ve cinnîlerin ma’bûdudur.» Duhân sûresinin 38. âyet-i çelilesi der ki: «Biz semâvâtı, arzı ve arasındakileri, kullarımız onlan varlığımıza ve birliğimize delil getirmeleri, ihtiyaçlarım gidermeleri için yarattık, boş'yere yaratmadık.» Rahmân sûresinin 29 ve 30. âyet-i celileleri der ki: «Semâvât ve arzda olan bütün mahlûklar, Allah-ü Teâlâ’ya muhtaç oldukları için ihiyaçlanm O’ndan isterler. Hak Teâlâ her an iradesi mucibince kudretini icra etmektedir.» ve «Ey insan ve cin! Rabbinizin hangi ni’metlerini yalanlarsınız.» Mücâdele sûresinin 7. âyet-i çelilesi der ki: «Yâ Muhammed! Bilmez raisin ki Allah-ü Teâlâ gökte ve yerde olan mahlûkların hepsini bilir. Üç kişi gizli konuştuklarında Allah-ü Teâlâ dördüncü, beş kimse konuşsalar, O altıncı olur. Gizli konuşanlar mezkûr sayılardan az veya çok ve nerede olurlarsa olsunlar Allah-ü Teâlâ onların sırlarına vakıf olur. Kıyamette onlan rezil etmek ve lâyık oldukları cezayı takrir için işledikleri kötü amelleri kendilerine haber verir. Allah-ü Teâlâ gizli, açık, her şeyi bilir.» Mülk sûresinin 2. âyet-i çelilesi der ki: «O Allah-ü Teâlâ dünyada ölümü, âhirette hayatı yarattı. Sizden meydana gelecek amelleri ezelde bildiği halde, hanginizin daha güzel amellerde bulunduğunu sizin de bilmeniz için sizi imtihana tâbi tuttu. AUah-ü Teâlâ’ iyi işleri yapmaktan kaçınanlardan intikam ahr, gâlibdir ve iyi amel işleyenlerin hatâlarım veya iyi işlerden kaçtıktan sonra tevbe edenleri afv eder.» Mülk sûresinin 3. âyet-i çelilesi der ki: «O Allah-ü Teâlâ yedi semâyı birbirinin üzerinde ayrı tabakalar halinde yarattı. Hak Teâlâmn yaratmasmda uygunsuzluk, noksan ve bozukluk görmezsin. Gözünü semaya tekrar çevir ki onda yanlma, çatlama görebilir misin.» Mülk sûresinin 5. âyet-i çelilesi der ki: «Biz dünyaya yakın olan semâyı kandiller gibi yıldızlarla süsledik. Bu yıldızların parçalan ile, semâya çıkıp haber çalmak isteyen şeytanlan meleklerin kovmasını emr eyledik. Şeytanlar için dünyada yıldızlann alevli parçaları ile yakılmalarından başka âhirette Cehennem azâbı hazırladık.» Nûh sûresinin 15. ve 16. âyet-i celîleleri der ki: «Görmez misiniz ki, Allah-ü Teâlâ yedi semâyı tabaka tabaka nasıl yarattı. Ve ay’ı dünya semâsında ve diğer semâlarda nûr, güneşi yeryüzünden karanlığı gideren ışıklı çırağ kıLdı.» Nûh sûresinin 17. ve 18. âyet-i celîleleri de şöyle der: «Ve Allah-ü Teâlâ sizin aslınız olan Adem Aleyhisselâmı nebat gibi topraktan yarattı. Sonra öldüğünüzde toprağa iâde eder ve kıyamette sizi ondan çıkanr.» 

KISIM : 2 KÂİNATIN YARATILIŞI Ey aziz! Bil ki, tefsir ve hadîs âlimleri ittifakla şöyle demişlerdir: Cenab-ı Allah, ehadiyyet mertebesinde bir gizli hazine iken,bilinmeyi istemiş ve sevdiği için ruhlar ve cisimler âlemini yaratıp kendi merhametinin cemâlini, kudretinin kemâlini, azametinin celâlimi, nimetlerinin bolluğunu, sanatının çeşitlerini, hikmetlerinin sırlarını göstermeği dilemiş. Bütün mahlûkattan evvel, yoktan çok nurlu, yeşil bir cevher yarattı. Bazı rivâyetlere göre; kendi nûrundan, lâtif ve azîm bir cevher var edip, ondan bütün kâinatı bir tertip içinde tedricî olarak yarattı. Buna, ilk cevher, Nur-ı Muhammed, Levh-ı mahfuz ,akl-i kül, izâfî ruh adlarım verirler ki, bütün ruhların ve cisimlerin başlangıcı ve esası bu cevherdir. Çünkü Cenab-ı Allah ( muhabbetiyle o cevhere bakınca, cevher, utancından o anda eriyip su gibi akmış, özü su yüzüne çıkınca ondan önce külli nefsi yaratmış, sonra sırasıyla meleklerin, peygamberin, velilerin, âriflerin, âbidlerin, mü’minlerin, kâfirlerin, cinlerin, şeytanların, hayvanların, bitkilerin her birisi için, mertebelerine göre belli makamlar göstermiş ve her sınıf kendi makâmına girmiştir. Her ruh, kendi cinsini bulmuş, her toplum kendi makamında kalmıştır. Melekût âlemi, bu 14 çeşit ruhlarla tamamlanmıştır. Bu âlemin en yükseğine ve en lâtifine Gâyb âlemi = Lahût âlemi veya Ceberut âlemi denir. Bu âlemin ortancasına ruhlar âlemi = manâ âlemi veya emir âlemi adı verilir. Bu âlemin aşağısına ve cisimlere yakın olanına mücerret âlem = Berzâh âlemi veya Misâl âlemi denir. Cenab-ı Allah, bunları yarattıktan iki bin yıl sonra, ezelî iradesiyle, adını ve şanım belirtmek için cisimler âlemini yaratmıştır. Sonra yine o ilk cevhere sevgiyle bakmış, o cevher utancından eriyip akmış, özünden de arş-ı âzami yaratmıştır. Altındaki yağlardan da kürsi, Cennet, Cehennem, 7 kat gök ve 4 unsur yaratılmıştır. Arş-ı alâdan esfel-i-sâfiline (aşağılıkların aşağısına) kadar bu âlem, bu tertip üzere düzenlenmiş ve bu 15 çeşitle Mülk âleminin yaradılışı tamamlanmıştır. Bu âlemin de yükseğine ulvî âlem=bakâ âlemi denir. Ortancasına yıldızlar âlemi = felekler âlemi veya gökler âlemi denir. Aşağısına süflî âlem, cisimler âlemi, unsurlar âlemi, Kevn ve fesad âlemi ve dünya âlemi denir. İşte melekût âleminin müfredatıyla mülk âleminin toplamı, yani çeşitli ruhlarla basit cisimlerin sınıflarının hepsi 29 olarak tamamlanmıştır. Her iki âlemin sayıları kısımlarında üç çeşit bir- leşim, cisim var olmuştur kİ, bunlar hayvan, bitki ve madenlerdir. Tıpkı harflerin birleşiminden heceler, isim ve fiillerle çeşitli kelimelerden kurulu bir lisanın meydana gelmesi ve bunlardan Cihan kitabının sonsuz mânalar kazanması gibi... İbret gözü ile bu âleme bakan Arifler, her birinde birçok hikmetler görürler. Böylece evliya, Cenab-ı Hak'ın san’atınm sırlarım idrak eder ve içindeki derin mânayı anlayarak onun yüksek huzurunu bulurlar. KISIM: 3 ARŞI ÂZAM VE HAMLESİ: Ey aziz! Bil ki, tefsir ve hadis âlimleri ittifakla şöyle demişlerdir: Cenab-ı Hakk’ın kâinatı bir anda yaratmaya kudreti olduğu halde 6 günde yaratması, yani kâinatı yaratmasını pazardan başlayıp Cuma günü tamamlaması; kullarına her iş ve hareketlerinde sabırlı ve temkinli olmalarını, acele etmemelerini bildirmek ve anlatmak içindir. Cenab-ı Allah, yeşil cevherden arş-ı âzami yaratmıştır ki, onun nur ve azametini vasıflandırmak imkânsızdır. Arş’- ın çevresi .kırmızı yakuttandır ki, bütün yaratıkların sıfat ve sûretleri onda nakşolunmuştur. Göklerin üstünde meleklerin kıblesi olan Allah’ın arşı vardır. Nasıl ki yeryüzünde insanların kıblesi Kâbe’dir. Arş-ı âzamin 70 bin dili vardır ki, her dili başka bir lügat ile Allah’ı teşbih eder. Arş-ı âzamin dört direği vardır ki bunlar, yerin dibine kadar inerler. Arş-ı âzam, su üzerinde, su hava üzerinde iken Cenâb-ı Allah, 4 büyük melek yarattı. Bunlar ,arş’ı taşırlar. Bunlara Hamele-i arş (arş’ı taşıyanlar) denir. Bu 4 Melekten her birinin 4 yüzü vardır. Bir yüzleri insan, bir yüzleri arslan, bir yüzleri öküz, bir yüzleri de kartal sûretinde tasvir edilmiştir. Bu yüzlerin her biri yeryüzünde kendine benziyen yaratıklar için Allah’­ tan nzık istemektedirler. Hamele-i arş melekleri daima ayaktadır ve arş’ı boyunları üzerinde taşırlar. Bunlar, Allah’ın katında bütün meleklerden daha faziletlidirler. Bunlardan biri de İsrafil (f .a.) dır. Arş’ın bir direği onun boynu üzerinde kuvvetli ve muhkem durur. Bu melek, Allah’ın katında diğer üç melekten daha değer-lidir. Çünkü suru taşıyan bu melektir. Sur’a üfürmek için Levh-l mahfuzdan gelecek emri, kıyamete kadar beklemekte ve Cenab-ı Allah’ın Cebrail, Mikâil ve Azrail (a.s.)’e verdiği emirleri kendilerine bildirmektedir. Hamele-i arş meleklerinin her birinin 4 kanadı vardır. Bu kanatlar 4 yana yayılmıştır. Bu meleklerin vücutları yansı ateşten yansı kardan yaratılmıştır. Buna rağmen biri diğerim söndürmez. Yıldız böceği gibi birbiriyle kaynaşmışlardır. O kadar büyüktürler ki kulaklarıyla boyunlarımı* arası, kuşun 700 yıllık uçuş mesafesidir. Hamele-i arş meleklerine Kerrübiyyun da denilir. KISIM: 4 ARŞ-I ÂZAMİN ÇEVRESİNDEKİ BÜYÜK NEHİRLER VE MELÂİKE-İ KİRAM Ey azizi Bil ki, tefsir ve hadis âlimleri ittifakla diyorlar ki: Hak Teâlâ, arş-ı âzamin çevresinde 8 büyük nehir yaratmıştır. Dördü kardan daha beyaz ve soğuk. Dördü de baldan daha tatlı ve lezzetlidir. Bu nehirler, devamlı olarak Arş’ın etrafında akar ve onu tavaf ederler. Cenab-ı Hak, Herkâil adında bir melek yaratmıştır ki, bütün eşyanın sırlarını ona vermiştir. Bu melek, Allah’tan arşı tavaf için izin istemiş. Allah’dan izin alınca ycla çıkmış, 8 bin kanadıyla 3 bin yıl uçmuş, yorulunca Allah ona kuvvet vermiş ve uçmasını emretmiştir. Üç bin sene daha Arş’ın etrafında uçmuş, yorulunca Allah ona kuvvet vermiş ve uçmasını emretmiştir. 3 bin yıl daha uçmuş ve yorulunca bakmış ki 9 bin senede ancak arş’ın bir direğinden diğerine gidebilmiştir. O hayretler içinde seyrederken Allah’tan ona nidâ gelmiş: Ya Herkâil! Kıyamete kadar uçsan yine de arşımı tavaf edemezsin. Bu 8 nehrin arkasında, aış-ı âzamin etrafında nurdan ve karanlıktan biner perde yaratılmıştır. Bu perdeler nurun şiddeti, arş’- ın etrafında bulunan melekleri yakmasın diye, onlara karşı gerilmiştir. Bu perdelerin arkasında da 70 bin melâike yaratılmıştır. Bunlar arş’a dönük, devamlı olarak Allah'ı teşbih ederler. Arş’ı tavaf etmek için etrafında dönerler ve günde iki defa hamele-i arş meleklerine selâm verirler. Bunlara Saffun ve Haffun melekleri de­ nir. Bunların arkasında da 70 bin saf melâike yaratılmıştır. Bunlar daima ayakta durur ve «Sübhan-Allah velhamd-ü-lillah ve lâ ilahe illallah vallah-ü ekber ve lâ lıav’le velâ kuvvete illa billah-il aliy-yılazîm» diye zikrederler. Bunların arkasında da büyük bir yılan yaratılmış ki, Arş-ı âzami çevirmiş, başını kuyruğu üzerine koymuştur. Başı beyaz inciden, vücudu sarı altından, gözleri kırmızı yakuttan yaratılmıştır. Yüz bin kanadı vardır ,her püskülü yanında bir melek olup Allah’ı teşbih eder. Bu san yılanın teşbih sesinden bütün melekler dehşet duyar, teşbih sesi bütün meleklerinkini bastırır. Ağzı, açtığı zaman gök ve yeri bir lokmada yutacak kadar büyüktür, eğer bu yılana teşbih yaptığı zaman yavaş emri verilmeseydi, sesinden bütün melekler helâk olurdu. Cenab-ı Hak, melekleri çeşitli renkteki nurlardan yaratmıştır. Arş’a yakın olan meleklerin nurları beyaz ve şiddetlidir. Bütün melekler, Cenab-ı Hakk’m emirlerine göre hareket ederler, insanlar gibi Allah’a isyan etmezler. Onlar için, yemek, içmek, cinsî münasebet yoktur. Gıdaları Allah’ı teşbihtir. Çoğu insan suretindedir. Lâtif cisimler oldukları için çeşitli suretlere bürünürler ye Cenab-ı Hakk’ın emriyle şimşek hızıyla giderler. Herbirinin vazifesi ayrıdır. Kimi arş’ın etrafında teşbih ve tavafla meşguldür, kimi kürsüde, kimi Sidre’de, kimi Cennette, kimi Cehennemde, kimi gökte, kimi yerde, kimi ayakta, kimi oturuşta, kimi rükûda, kimi sücûdda devamlı olarak Allah’ı teşbih ederler. Kimi insanların hizmetinde olup gece-gündüz onları korur, amellerini yazar. Bunlara kiramen kâtibin ve koruyucu melekler denir. Meleklerin de kendilerinden Peygamberleri vardır. Bunlardan biri, Sur sahibi İsrâfil (A.S.) dır. Biri Cebrail (A.S.) dır. 600 kanadı vardır. Hera kanadının yüz püskülü vardır ki her püskülün uzunluğu batıdan doğuya kadardır. Bütün kanadları .renkli nurlardandır. Büyük vücudu kardan daha beyazdır. Öyle kuvvetlidir ki kanadının bir püskülü ile dağları yerinden oynatır. Bu melek, yeryüzündeki peygamberlere Allah’ın selâm ve emirlerini getirir. Şekil ve büyüklüğü İsrâfil (A.S.) gibidir. Meleklerin bir peygamberi de Mikâil (A.S.) dir ki kanatlarının sayısını ancak Allah bilir. O, kızgın denizlerdeki meleklerin gözcüsüdür. Yer ve gökteki meleklerin her biri, yağmurun yağışını idare etmek gibi bir çok ilşleri yapmaya emir alırlar. Yağmurların her damlasını bir melek yere indirir ve kıyamete kadar o meleğe bir daha sıra gelmez. Yere yağan yağmurlar Mikâil (A.S.)’in emir ve tedbiriyle yağar. Bu, onun vazifesidir. Bir peygamber de Azrail (A.S.)’dır. Bunun vazifesi ruhları almaktır. Bütün yer, önünde duran bir sofraya benzer. Rahmet ve gazab meleklerinden nice yüzbin yardımcıları vardır. İsrâfil, Cebrail, Mikâil ve Azrail (A.S.), bütün meleklerin başı ve peygamberidirler ki yer ve gökteki bütün melekler bunların emrindedirler. 

KISIM: 5 ARŞ-I ÂZAMİN ALTINDA OLAN KÜRSİ, LEVH, KALEM, SİDRETÜL-MÜNTEHA, TUBA AĞACI İLE İSRAFİL SURU VE BERZAH ÂLEMİ 

Ey aziz! Bil ki, tefsir ve hadis âlimleri ittifakla şöyle demişlerdir: Cenab-ı Allah, kürsi’yi 4 direk üzerinde, Arş-ı âzamin nurundan ve onun altında, kırmızı yakut renginde Arş’ın bir direğine bitişip olarak yaratmıştır. Onun direkleri, yerin dibine kadar uzanır. Bütün gökler ve yer, Kürsi’nin ortasında, sahradaki bir halka kadardır. Kürsi de arş-ı âzamin altında sahradaki bir sofraya benzer. Lâkin bu çeşit benzetişlerden maksat miktarları belirtmek değil, belki büyüklüklerini ifade edebilmek içindir. Çünkü onlann büyüklüklerini ve sayılarım ancak onları yaratan Cenab-ı Allah bilir. Arş’tan murad’m taht mülkü, Kürsiden murad’m Allah’ın ilmi olduğunu iddia edenler hatâ etmişlerdir. Çünkü bu görüş, âyet ve hadîslere aykırıdır. Cenab-ı Allah ,arş-ı âzamin altında ve onun nurundan yeşil zeberced renkte büyük bir Lehv yaratmıştır. Çevresi .kırmızı yakuttandır. Zümrüd renginde de yeşil bir kalem yaratmıştır ki, uzunluğu yüz yıllık mesafedir. Onun mürekkebi beyaz nurdandır. Çünkü Cenab-ı Hak, kaleme yaz diye emrettiğinde kalem sarsılmış, üzüntü duyarak yıldırım sesi gibi bir sesle teşbihe başlamış ve ilâhı emirleri, kıyamete kadar olup bitecekleri Levh-i mahfuzda yazmıştır. Böylece Levh-i mahfuzu yazıyla doldurmuş vazifesini bitirdikten sonra mürekkebi kurumuş, artık mutlu olan mutlu, mutsuz olan mutsuz olmuştur. Lâkin Cenab-ı Allah, her gece ve gündüz Levh-ı mahfuza 360 defa bakar, her bakışta bir şeyler siler, yerinde başka bir şey tesbit eder. Cenab-ı Allah, yer ve gök halkının bilmesi ve bütün mahlûkatının kaderlerinin yazıya göre cereyan etmesi için kullarının başından geçecek bütün işleri Levh-i mahfuza yazdırmıştır. Levh ve kalemi inkâr eden münafıktır. Cenab-ı Hak, arş-ı azanım altında ve onun nurundan, Kürsî’- nin karşısında, Cennetlerin üstünde beyaz inci gibi bir feza yaratmıştır ki bu Sidret’il münteha’dır. Burası Cebrail (A.S.) ile mukarreb meleklerin mekânıdır. Cenab-i Allah, Sidre-tül-münteha’da san altından büyük bir ağaç yaratmıştır ki, buna Tuba ağacı derler. Gövdesi altından, dallan kırmızı mercandan, yaprakları yeşil zümrütten, meyveleri şekerdendir. Nihayetsiz dallan, Cennet köşkleri üzerine sarkmıştır ki, sayısız meyvelerini Cennet ehli toplar. Sidre-tül-münteha ile Arş-ı âzam arasında 70 bin perde yaratılmıştır ki Sidrede bulunan melekler, Arştaki nurdan yanmasınlar. Yine Cenab-ı Allah, Arş-ı âzamin altmda ve onun nurundan, Arş’m direğine bitişik, kırmızı mercan renginde bir boynuz biçiminde, büyük ve çok uzun, içi boş bir şey yaratmıştır ki onun boşluğunda birinci ve ikinci Berzah’ı yapmıştır. İnsan bedenine girecek ruhlar ile gelmiş ve gitmiş olan bütün ruhlann yeri burasıdır. Gök ve yer kürreleri, daireler gibi hiç biri diğerine dokunmadan bu boşlukta dizilmiştir. Bu boş yer İsrafil surudur ki onun iç düzeyine bir mum yuvarlağına açılan çukur gibi çukurlar kazılmıştır. Birinci Berzah âleminde, bedene girecek ruhlarla, bedenden çıkıp Haşre kadar ikinci Berzahta bekliyecek ruhlar için o düzeyin çukurlan mesken olmuştur. Uçan ruhların her biri, mertebelerine göre o çukurlarda kendi makamlarında yaşarlar . 

KISIM: 6 

SİDRE-TÜL-MÜNTEHADA OLAN MELEKLERİN VASIFLARI, DURUMLARI ve ARŞ’IN HOROZU OLAN TAVUS’UN RENGİ VE ZİKİRLERİ Ey aziz! Tefsir ve hadîs âlimleri ittifakla diyorlar ki: Cenab-ı Hak, Sidre-tül-münteha’da vekil tayin ettiği meleği,büyük ve acayip bir cüssede yaratmıştır. Bu meleğin 70 yüzü vardır. Her yüzün­ de 70 ağzı, her ağzında 70 dili vardır. Her dili başka bir lügatla Cenab-ı Allah’ı devamlı olarak teşbih eder. Sidre de ayrıca 4 bin saf melâike yaratmıştır. Her saffın sayısı 10 bin melektir. Birinci saftaki melekler, daimi secdededir ve «Süphanallah» diye teşbih ederler. İkinci saftaki melekler de daimi oturarak «Elhamdü-lillah» diye teşbih ederler. Üçüncü saftaki melekler de daima rükûda olup «Lâ ilâhe illallah» diye teşbih ederler. Dördüncü saftaki melekler de devamlı olarak ayakta «Allah-u Ekber» diye teşbih ederler. Cenâb-ı Hak, Sidre’de yeşil zümrütten minare biçiminde büyük bir direk yaratmıştır. Bu direğin Sidreden yüksekliği 70 bin fersah mesafededir. O direğin başında beyaz inciden, büyük bir kubbe yaratmıştır ve o kubbenin üzerinde Tavus kuşu şeklinde çeşitli renkteki cevherlerden acayip bir melek yaratmıştır. Bu meleğin 1500 kanadı ve her kanadında 100 bin püskül vardır. Her püskül üzerinde, yeşil yazıyla yazılmış üç satır vardır. Birinci satırda: - «Bismil-lahir-rahmânir-râhîm» ikinci satırda: «Lâ ilâhe-illal-lah Muhammedün-Resûlullah» üçüncü satırda ise: «Küllü-sev'in hâlikün-illâ-veche hû» yazılmıştır. Buna Arş’m horozu derler. Bu, kanatlarını gerince, püsküllerinden Cennet halkı üzerine, Allah'ın izniyle, yağmur gibi rahmet iner. Beş farz namazın her birinin vakti gelince o arş horozu, kanatlarını birbirine çarpar. Bağırarak ve kanadının her püskülünden başka bir sada çıkararak seslenir. Bu ses, Cennet ağaçlarının dallarım bir rüzgâr gibi sallar ve o sesten sevmen Cennetteki huri ve gılman; «Muhammed ümmetinin namaz vakti gelmiş ve şimdi hepsi namazla meşgul olacaklar» diye birbirlerine müjde vermeye başlarlar. Cenab-ı Hak, Arş horozuna seslenir ki: «Ya kuş! Niçin böyle bağırırsın?» O melek de der ki: «Ey Allah’ım, mü’min kulların ,ibadet için sana yöneldikçe ben de onlar için senden rahmet ve mağfiret isterim.» O zaman Allah-u Teâlâ ona yine şöyle hitab buyurur: «Ya kuş: Ben de, dünyada beş vakit namazım kılan kullarıma rahmet edip onlan Cehennem ateşinden korur, Naim Cennetleriyle sevindiririm.» Bu İlâhî hitab, horozu sevindirir, Allah'a dua ve niyazlarım tekrarlar.KONU:2 4 KISIMDAN İBARETTİR KISIM: 1 CENNETLERİN İSİM VE VASIFLARI, NEHİRLERİ, MEYVELİ AĞAÇLARI, YÜKSEK KÖŞKLERİ VE DEĞERLİ GİYSİLERİ Ey aziz! Tefsir ve hadîs âlimleri ittifakla diyorlar ki: Hak Teâlâ kudretiyle yedi kat göklerin üstünde Arş ve kürsî’nin altında, Arş’m nuruyla 8 Cennet yaratmıştır. Biri diğerinden üstün olan bu cennetlerin en yücesi Eden Cennetidir. Cenab-ı Hakk’m görme konusudur. Birinci Cennetin ismi Darül-Celâl’dir. Bu cennet beyaz incidendir. İkincisinin adı Darüs-selâmdır. Bu cennet kırmızı yakuttandır. Üçüncüsünün ismi, Cennet-ül-me’vâ’dır. Bu cennet yeşil Zeberceddendir. Dördüncüsünün adı, Cennet-ül-Huld’dur. Bu cennet sarı mercandandır. Beşincisinin adı, Cennet-ün-naim’dir. Bu cennet beyaz gümüştendir. Altmcısmm adı Cennet-ül-firdevs’tir, kırmızı altındandır. Yedincisinin adı Cennet-ül-karar’dır, sarı misktendir. Sekizincisinin adı, Aden Cenneti’dir, en güzel Lü’luden’dir. Aden Cenneti, büyük bir şehrin ortasmda ve yüksek bir dağ üzerinde bulunan bir iç kale gibi bütün cennetlerin içerisinde ve ortalarında bulunmakla yeri, hepsinden daha güzel ve daha üstündür. Cennetlerdeki nehirlerin çoğunun kaynağı buradadır. Sıddıklarm ve Kur’an hafızlarının yeri burasıdır. Ayrıca Cenab-ı Allah’­ ın tecelli ettiği (göründüğü) yerdir. Her cennetin eni ve uzunluğu yüz yıllık yol olan bir kapısı vardır. Her kapının san altmdan olan iki kanadı vardır. Rengârenk çeşitli mücevherlerle süslenmiştir. Birinci cennetin kapısı üzerinde «Lâ ilâhe illallah Muhammed’ün Resûlullah» yazılıdır. Diğer kapı- lan üzerinde «Ene la a’zap men kale La ilahe illallah» (Ben, La ilahe illallah diyene azap vermem) yazılıdır. Bütün Cennetlerin toprağı misk, taşları mücevherdir. Bitkileri çeşitli renkte, çiçekleri kırmızı Za’ferran’dır. Binalarının bir taşı altın, bir taşı gümüş, toprağı ise amberdir. Köşkleri, en güzel lü’lü’den ve sarı yakuttandır, hepsinin kapılan mücevherdir. Her köşkün önünde dört nehir akar. Bu nehirlerin, biri hayat suyu, biri halis yoğurt, biri temiz şarab, biri süzülmüş baldır. Nehirlerin çevresi, meyveli ağaçlarla dolu ve süslüdür. Bu ağaçların ebediyyen dalları kurumaz, yaprakları çürümez, dökülmez, meyveleri tükenmez. Birbirinden güzel ve üstün olan bu sekiz cennette akan daha bir çok nehirler vardır. Bu nehirlerden biri Rahman nehridir. Suyu bütün nehirlerden saf, tadı baldan tatlı olan bu nehrin rengi kardan beyazdır. Kumu inciden üstündür. Cennet nehirlerinden bir de kevser nehridir. Cenab-ı Hak, onu habibi Peygamber (SA.) Efendimize vermiştir. Bu nehrin eni 900 mildir, kaynağı Arş’m altında olup orada Sidreye gelir. Oradan da Firdevs Cennetine dökülür. Yaydan atılmış ok gibi, süratli bir şekilde Firdevs-i âlâ ile diğer cennetlerden akar. Kevser nehrinin kokusu amberden hoştur, ondan bir kez içen hastalık görmez, tadını asla unutmaz. Birinci cennetin kapısı yamnda ve kesver nehrinin kenarında renkli cevherlerden sayılan yıldızlardan daha çok olan kâseler vardır. Haşır olmadan, Sırat köprüsünü geçmeden ve Peygamber (S.A.V.) Cennete girmeden önce, ümmetiyle bu nehirden su içeceklerdir. Kevser nehrinin bütün çevresi en güzel Lü’lü ve kırmızı yakuttan saf saf yüksek ağaçlar ile donanmıştır. Dallannın çoğu çeşitli güzel sesler çıkarır. Dallanmn üstünde başka türlerden kuşlar vardır ki çeşitli lügatlarla Allah’ı teşbih ederler. Cennet nehirlerinin biri kâfur, biri nesim, biri selsebil, biri rahik-ı mahtum’dur. Bu saydığımız nehirlerden başka yüksek Cennetler içinde akan binlerce nehir vardır ki, çevrelerinde 100 binlerce ağaçlar, güzel meyveler vardır. Cennetlikler için Sündüs ve istibrak gibi binbir renkte değerli giysiler, türlü lezzetli yemekler ve tatlı içkiler vardır ki, sayısını ancak Allah-u Teâlâ bilir. Cennetlerin eni, yâni sekiz surundan her iki surun arasmdaki mesafe, gökle yerin eni kadar, uzunluğu ise nihayetsizdir. Bütün cennetlerin derecelerinin toplamı, Kur’an-ı Kerim’in âyetlerinin toplamı kadardır. Yani 6666 derecedir. Her iki derecenin arası 500 yıllık mesafedir. Çünkü Cennet ehli, ezberledikleri Kur’an âyetleri kadar dereceler nail olurlar. Bu nedenle Kur’an hafızlan Cennet derecelerinin en üstününe nail olmuş ve yerleri Aden Cennetinin ortası olmuştur. KISIM: 2 CENNET NİMETLERİNİN ÇEŞİTLERİ, CENNET HURİLERİ VE GILMANLARI, CENNET EHLİNİN ALLAH’I NASIL GÖRECEKLERİ Ey aziz! Tefsir ve hadis âlimleri ittifakla diyorlar ki: Cennet ehlinin arzuladığı, özlediği nimetler derhal önlerine gelir. Yüksek ağaçlann dallanndan sarkmış meyveleri, bir işaretle ellerine gelir, istedikleri çeşitli meyvelerin lezzetini alırlar. İstedikleri her yemek ve içkiyi anmda önlerinde hazır bulurlar. Uğraşma ve pişirme derdi yoktur. Çünkü Cennette zahmet ve ateş olmaz. Cennet ağaçlanmn çoğu Tuba ağacıdır. Kökü Sidre’de, dal ve yapraklan ise bütün Cennet köşklerinin içine yayılmıştır. Tıpkı güneşin kendisi çok yüksekte olduğu halde ışığının dünya evlerine girmesi gibi. Cennet halkı, bu ağacm çeşitli meyvelerinden her an lezzet almaktadır. Mü’minler için rengârenk süslenmiş ve döşenmiş köşkler ve bu köşklerdeki tahtlar üzerinde saçlan amber kokulu, hilâl kaşlı, kara gözlü, güneş gibi parlak yüzlü, tatlı sözlü, nazlı, işveli, inci dişli, mercan dudaklı, gül yanaklı, selvi boylu, güzel huylu, gülden taze ve körpe huri kızları vardır. Onlar Cennetteki erkeklere mahsusdur. Bu hurilerin her biri 70 kat, çeşitli renklerde gayet ince ve hafif değerli elbiseler giyer. Başlarında renkli nurlarla nurlanmış taçlar vardır. Çeşitli mücevherlerle süslenmiş, tahtlar üzerinde yaslanmış, ait oldukları mü’min erkekleri beklerler. Karşılarında, hizmetleri için binlerce gılman (cennet delikanlıları) saf halinde ayakta dururlar. Cennete giren mü'minler, hiç çıkmamak üzere ebediyyen orada kalırlar. Birbirlerine selâm vererek tatlı konuşur, dedikodu gibi kötü huylardan arındıkları için kimse kimseden usanmaz. Cennet ehli için ihtiyarlık ve ölüm yoktur, elbiseleri eskimez. Gönülleri zengin, gözleri toktur. İstediklerini yer, içer, buna rağmen tuvalet ihtiyaçlan olmaz. Yiyip içtikleri, güzel kokulu bir ter halinde gül suyu gibi bedenlerinden yayılır. Cennetteki huriler, hayızdan, nifasdan ve kötü huylardan annmışlardır. Cennet halkı, her zaman emniyet ve huzur içinde, tedbirden, kazanma külfetinden, keder ve üzüntülerden uzak, hastalıklardan selâmettedir. Sıhhat ve afiyetleri, sevinç ve mutlulukları ebedidir. Görevli melekler, haftada bir defa, mücevherden eğerlerle süslenmiş Burakları mü’minlere getirir, Allah’ın selâm ve çağrışım iletir, müjde verirler. Onlar da buraklanna binip Aden Cennetine yükselip giderler ve Cenab-ı Hakk’ın misafirhanesine vanp ikram ve izzetlerini görür, çeşitli nimetlerini yer, sözlerini işitip Cemalini görürler. Allah’ın hitabından o kadar zevk duyarlar ki, Cennetteki bütün nimetleri unuturlar. Sonra, yine Allah’ın izniyle eski yerlerine dönerler. Bütün cennetlerin hakimi ve hâzinelerinin bekçisi olan büyük bir melek vardır. Adı Rıdvan olan bu meleğin Cennetlerde gece-gündüz diye bir zaman kavramı yoktur. Cennetler, bir an bile ışıksız kalmaz. Çünkü Cennetlerin tavanı, Cenab-ı Hakk’ın arş’ıdır. Arş’m nurları, daimi olarak orada parlar. KISIM: 3 CENNET NİMETLERİ VE O SAADETE NAİL OLAN Ey aziz! Bil ki Cenab-ı Hak, kutsi hadîsinde şöyle buyuruyor: «Ey Ademoğlu! Dünyaya nasıl değer verir ve bağlanırsın? Halbuki dünya fani, nimetleri ve hayatı geçicidir. Muhakkak ki benim katımda bana itaatli olan kullarım için 8 cennet hazırladım. Sekiz kapısı olan bu cennetlerin her birinde Zağferandan 70 bin bahçe vardır. Ki her bahçede inci ve mercandan yapılı 70 bin şehir her şehirde de kırmızı yakuttan yapılmış 70 bin köşk, her köşkte Zebercedden yapılmış 70 bin ev, her evde sarı altından 70 bin oda ve her odada san yakuttan 70 bin taht, her tahtın üzerinde ipekten işlenmiş 70 bin yatak ve her yatak üzerinde bir huri kızı, her hurinin önünde san altmdan bir tepsi, her tepside renkli mü-. cevherlerden 70 bin tabak, her tabakta ise başka bir çeşit yemek vardır. Her köşkün altmda dört nehir akar. Bu nehirlerden biri su, biri süt, biri temiz şarap ,biri de süzülmüş baldır. Her nehrin kenarında 70 bin ağaç vardır. Her ağacın 70 bin çeşit meyvesi ve 70bin renkte yapraklan vardır. Her ağaç üzerinde rengârenk kuşlardan 70 bin kuş vardır ki her kuş 70 bin çeşit sesle Allah’ı teşbih eder. Cenab-ı Allah buyuruyor ki: «Bana itaat etmiş olan kullanma, bunlardan başka her saat başında gözlerin görmediği, kulaklann İşitmediği, gönüllerin duymadığı 70 bin hediye bağışlanın. Cennet halkının elbiseleri 70 kat hülledir ,o kadar incedir ki birbirini kapamaz, altındakinin rengi üstündekine vurup birbirinin güzelliğini arttırır. Bunlar ebediyyen cennetten çıkmaz, ihtiyarlamaz, ölmez, üzülmez, ağlamaz, namaz kılmaz, oruç tutmaz, hastalanmaz, tuvalete gitmez, tuvalet ihtiyaçlarını gülsuyu gibi terle dökerler, kadınlar hayız ve nifas görmezler. O halde benim nzamı ve Cennetimi isteyen, dünyada kanaatkAr olsun. Dünyanın fani ve geçici olan izzet ve lezzetlerine bağlanmasın, sadece habibim Muhammed (S.A.)’e bağlanıp onu içten sevsin ve onun izinden gitsin.» KISIM : 4 LİVA-I MUHAMMED VE BEYT-İ MAMUR Ey aziz! Tefsir ve hadis âlimleri ittifakla diyorlar ki: Cenab-ı Allah Habibi Peygamber (S.A.) Efendimize Liva-ülHamd adlı sancağını verecektir. Mahşer gününde Hz. Muhammed’- in ümmeti bunun altında toplanacak ve peygamberimizin makamına geçip ümmetine şefaatte bulunacaktır. Liva-ül-Hamd, halen Cennette olup, sonsuz bir sahrada, Hamd dağı üzerinde dikilmiş bin yülık yol uzunluğunda çok büyük bir sancaktır. Kabzası beyaz gümüşten ve yeşU zebercedden, ucu kırmızı yakuttandır. Onun üç köşesi vardır. İki köşesinin arası 500 yıllık mesafedir. Sancağın üzerinde her birinin uzunluğu 500 yıllık mesafe olan üç satır yazılıdır. Birinci satır: «Bismillahir-rahmanir-rahimn, ikinci satır «Lâ ilâhe İllallah», üçüncü satır, «uElhamdü-illâhi-rabbil-alemin» yazılıdır. Bu büyük sancağın altında 70 bin sancak ve her sancağın altında 70 bin saf melâike vardır. Her safta 70 bin melâike durup Cenab-ı Hakk’ı teşbih ederler. Bir de Beyt-ül-mamur vardır. Rahmetül flrdevs’te kırmızı yakuttan yüksek bir kubbedir. Cenab-ı Al­ lah, Adem (A.S.)’ı, Cennetten yeryüzüne indirdiğinde tövbesini kabul etmiş ve ona ikram olarak Beyt-ül-mamuru Cennetten yeryüzüne indirip bugünkü Kabe’nin yerine koymuştur ki, Adem (A.S.) için, Cennetin bir yadigârı olup tavaf ve ziyaret etsin. Onun, doğuya ve batıya açılan iki kapısı vardır. İçinde de nurdan iki kandil vardı ki, aydınlatabildikleri yerin tamamı, bugün Kâbe olmuştur. Cenab-ı Hak’kın emriyle 7 kat göklerdeki melekler, nöbetle inip Adem (A.S.) ile birlikte Beyt-ül-mamuru tavaf ederlerdi. Beytül-mamur, Adem (A.S.)’den sonra Nuh (A.S.)’a kadar yeryüzünde idi. Tufandan önce dünya semasına çıkarılmıştır. Kıyamet gününe kadar burada kalacak, sonra yine Cennetteki eski yerine alınacaktır. Bugün onun dünyadaki yerinde İbrahim (A.S.)’ın Cenab-ı Allah’ın emriyle inşa ettiği beyt-i-şerif vardır. Eğer Beyt-ül-mamur gökten düşse,'yine Kâbe’nin üzerine konar, ikisinin arasmda kalan yer de Harem-i-şerif olurdu. Bugün Kâbe duvarının bir köşesinde bulunup öpülen Hacer-i-Esved, Beyt-ül-mamurdan yadigâr kalmıştır. O taş, kırmızı yakutken, tufanda Allah’ın emriyle siyah olmuştur. Dünya semasındaki Beyt-ül-mamura her gün 70 bin melek girip orda namaz kılarlar. Bunlar bir sınıf meleklerdir. İblis onlardan çıktığından cin olarak da adlandırılırlar. Sayılan o kadar çoktur ki, Beyt-ül-mamura bir kere girene, kıyamete kadar bir daha sıra gelmez. KONU:3 2 KISIMDAN İBARETTİR. KISIM: 1 YÜKSEK CENNETLERİN ALTINDA OLAN MELEKLERİN ÇEŞİTLİ PERDELERİ İLE ALLAH’IN DENİZ VE HÂZİNELERİNİ VE HALLERİNİ, 7 KAT SEMAYI VE HER BİRİNDE OTURAN MELEKLERİN ŞEKİLLERİ VE TEŞBİHLERİ Ey aziz! Tefsir ve hadis alimleri ittifakla diyorlar ki : Cenab-ı Allah, yüksek Cennetlerin altında, güneş ışığından 70 bin perde yaratmıştır. Bunlann altında da karanlıktan 70 bin perde yaratmıştır. Bu perdelerde çeşitli melekler vardır. Onların altında kızgmateşli deniz, onun altmda Rakkı-menşur denilen deniz, onun altında da Kumkan denizi, onun altmda da hayvan denizi vardır. Bu denizlerin adları, Allah'ın hazînelerinden kinayedir. Bu denizlerin altmda 7 kat sema vardır. Parlak nurdan olup adı Ariban’dır. Burası erkek suretinde olan meleklerle doludur. Teşbihleri «Süphanallah ve bi-hamdihi, adede halkıhi vezneti arşîhi ve midâdi kelimâtihiodir. Bunlar, Allah’tan gayrisini bilmezler, birbirlerine dahi bakmazlar. Allah’ın korkusundan kıyamete kadar ayakta ağlarlar. Bu melekler, mukarreb melekler olup Ruhiyyin olarak isimlendirilir. Başkanlanmn ismi Rukyaîl olup 7. kat semamn bekçisidir. Onun altmdaki göğün adı Ruka’dır ,en güzel Lü’lü’den yaratılmış- — 36 — MARİFETNAME tır. Melekleri genç oğlanlar suretindedir. Yüzleri gülden tazedir ve hepsi de Allah’ın korkusundan rukü’a gitmişlerdir. Teşbihleri «Süphane rabbi’külle şey»dir. Başları ,adı Kemhail olup Altıncı semanın bekçisidir. Bunun altında adı Dinka olan beşinci gök vardır ki, kırmızı altından yaratılmıştır. Melekleri huriler suretinde olup hepsi de Allah’ın korkusundan oturmuştur. Teşbihleri: «Süphanel halikün-nur ve bihamdihi»dir. Başları, adı Semhail olup beşinci semanın bekçisidir. Onun altında ismi Erkulun olan beyaz gümüşten yapılı dördüncü gök vardır. Melekleri süvari şeklinde olup teşbihleri : «Süphanel-melik-il-kuddus rabbuna ve rabbül melaiketi verruh»’tur. Başlarının adı Kâkâil olup dördüncü semanın bekçisidir. Onun altında adı Maun olan sarı yakuttan yapılmış üçüncü gök vardır. Melekleri, kartal suretinde olup, teşbihleri: «Süphanel-melik-ül hayyillezi lâ yemut»dur. Başlarının adı Safdail olup, üçüncü semanın bekçisidir. Onun altmda kırmızı yahuttan yapılmış ikinci gök vardır ki Adı Kadyum’dur. Melekleri, deve suretinde olup teşbihleri : «Süphane zil-izzeti vel ceberut»’tur. Başlarının adı Mikail’- dir. İkinci semanın bekçisidir. Onun altında da adı Berkia olan yeşil zebercedden yapılmış birinci gök vardır. Melekleri inek suretinde olup teşbihleri: «Süphane zil-mülkivel-meleküt» ’tür. Başlan İsmail’dir. Dünya semasının bekçisidir. Bu melek, çok büyük ve çok güzeldir. Vekili, yağmurları her yere ayırıp gönderen Mikaü’- dir. Yağmur damlaları, onun hesabına göre dünyaya iner. Bulutlar ,onun sürdüğü yere gider. Bu 7 kat semanın kırmızı altından sayısız kapıları vardır ki kapalıdır. Anahtarları, «Allahu-ekber» ism-i-celilidir. Her semanın kapıları, reislerinin izniyle bekçileri tarafından açılırlar. Bu 7 kat semanın her birinin kalınlığı beş yüzyıllık mesafedir. İki sema arasındaki mesafe de beşyüz yıldır. Bu yedi kat semanın büyüklük ve mesafelerini belirtmekten maksat, rakamlarım göstermek değil, Cenab-ı Hak’km kudret ve azametine işaret etmek içindir. Çünkü onun kudreti, sonsuzdur. Bu 7 kat sema, şekil bakımından 7 çadıra benzerler, Dünyanın etrafında bulunan 8 Kaf dağından 7’si üzerine konmuşlardır. Sekizinci Kafdağı da dünya semasının içinde dünyamızı çevrelemiştir. Bu göklerin çevresi, bu dağlarla son bulmuştur. — 37 — ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. KISIM: 2 7 KAT SEMANIN ALTINDA DÜNYA SEMASINA BİTİŞİK OLAN DENİZLE BUNUN İÇİNDE BULUNAN GÜNEŞ, AY VE YILDIZLARIN DOĞUŞ VE BATIŞI VE BAZI HALLERİ : Ey aziz! Tefsir ve hadîs alimlerinin bazıları diyorlar ki: Cenab-ı. Hak, dünya semasınm altmda ve ona bitişik bir su denizi yaratmıştır. O deniz, semanın içini bütün çevresiyle kaplamış olup dalgalarıyla birlikte, Allah-u Taâlâ’mn emir ve kudretiyle havada durmakta, bir damlası dahi havaya düşmemektedir. Kendi arşının nurundan yarattığı güneş, ay ve yıldızlar, adı geçen denizin içinde balık gibi yüzmektedirler. Cenab-ı Allah, önce bütün kürelerin en büyüğü ve parlağı olan güneşi, sonra ayı yaratmıştır. Daha sonra Cebrail (A.S.) Cenab-ı Hak’kın emriyle Ayın yüzünü kanadıyla silerek ışığını yok etmiştir. Böylece aydınlığı sönüp gece ile gündüz ayırdedilsin ve onunla sene ile ayların hesabı bilinsin. Ay yüzünde çizgiler gibi görünen siyahlıklar, sönmüş olan ışığının izleridir. Cenab-ı Allah, adı geçen deniz içinde Güneş için 360 ilikli elmas cevherinden bir vasıta yaratıp güneşi onun üzerine yerleştirmiş, her iliğini tutmak için de bir melek tayin etmiştir ki güneşi, o vasıtasıyla o denizde doğudan batıya çekip götürsünler. Cenab-ı Allah, Ay için de 300 ilikli, san yakuttan bir vasıta yaratıp ayı onun üzerine koymuş, her iliğini tutmak için de bir melek tayin etmiştir ki Ayı, vasıtasıyla o deniz içinde doğudan batıya çekip götürsünler. Ayrıca yine Ay için Lahür cevherinden 60 ilikli bir kılıf yaratmıştır ki ona da 60 melek tayin etmiştir. Sonra aym vasıtasını çeken melekler, onu güneşten gün be gün uzaklaştırdıkça, kılıfına tayin olunan melekler.de Aydan, azar azar kılıfını uzaklaştınrlar. Böylece ay güneşe karşı tam geldiği zaman, kılıfı da tamamen çıkmış olur ki, o zaman Ay tam Bedir halinde görünür. Melekler güneşi, aya yavaş yavaş yaklaştırdıkça öbür taraftan da kıbfını aynı oranda yaklaştırırlar. Ay, güneşe yaklaşınca kılıfım da ona tamamen giydirirler. Bu durum kıyamete kadar böylece devam edecektir. Bunun için Ay, bazen hilâl, bazen yarım ay, bazen de Bedir halinde görünür. Diğer küre ve yıldızların en — 38 — MARİFETNAME büyüklerine onar, en küçüklerine birer melek tayin edilmiştir. Böylece, Cenab-ı Allah’ın emir ve takdirine göre o denizde onlan yürütür, belli zamanlarda doğuş ve batışlarını sağlar ve Kaf dağının arkasında, adı geçen denizden gezegenlerle yıldızların her birini yine kendi doğuş yerlerine götürürler. Yıldızlardan çıkan ateş parçalan Allah’ın emirlerine karşı gelen şeytanları döver ve yakarlar. Hak Taâlâ’nm kudretiyle güneş, ay ve bütün yıldızların yalnız beş tanesi için dünyanın iki tarafında çok sayıda doğuş ve batışlar yaratmıştır. Onun için bunlara 7 gezegen derler ki her gün her biri başka bir yerden doğar ve başka bir yere batar. Cenab-ı Allah, güneş için doğu tarafından, siyah topraktan kaynayan 180 pınarı, doğurmakta ve yine batı tarafından siyah balçıktan çıkan 180 pınarı batırmaktadır ki, bunlar şiddetli ateş üzerinde fıkır fıkır kaynayan kazanlar gibi kaynamaktadır. Sonra güneş, Allah'ın takdir ve bilgisiyle altı ay kadar her gün yeni bir yerden doğup başka bir yerde batmaktadır. 6 ay bitince yine doğuş ve batış yerlerine döner, sene tamamlanınca yine eski yerine dönmekte ve böylece kuzeyden güneye, güneyden kuzeye doğru daimî hareket halindedir. Bu sebepten kış mevsiminde güneşin doğuş ve batışı güney yönünden olmakta, yaz aylarında ise kuzey yönünde olmaktadır. Bu hal, kıyamete kadar böyle devam eder. Eğer güneş, adı geçen denizde batık olmayıp havaya gelseydi o, bize çok yakın olacak ve yerdeki bütün yaratıkları yakıp kavuracaktı. Eğer aym güzel ve ışıklı yüzü o deniz vasıtasıyla örtülmeyip olduğu gibi görünseydi dünya halkının ayın güzelliğine hayran kalıp onu kendilerine ilâh edineceği söylenmektedir.

KONU:4 

 4 KISIMDAN İBARETTİR. 

 KISIM: 1 CEHENNEMİN YARADILIŞI VE HALLERİ : Ey aziz! Tefsir ve hadîs alimleri ittifakla diyorlar ki: Cenab-i Allah, yerin 7 kat altmda yedi tabaka Cehennem yaratmıştır ki her tabakası birbirinden aşağıdadır. Bu tabakalardan herbirinin arası ise beşyüz yıllık mesafededir. 

Cehennemin 7 kapısı vardır. Herbirinin içinde ateşten 70 bin dağ vardır. Her dağda ateşten 70 bin dere, her derede ateşten 70 bin kale, her kalede ateşten 70 bin ev, her evin içihde, kızgın yağlar, kelepçeler, zincirler, sandıklar, köpekler, yılanlar, akrepler, zehirler, kaynar sular, buzlar ve zakkum gibi bin türlü azab verici şeyler vardır. 

Cehennemde kara yüzlü, gök gözlü Zebani denilen, merhametsiz ve sayıları hesapsız melekler vardır. Cenab-ı Allah, zebanilere Mâlik adında korkunç bir başkan tayin etmiştir. 7 kat cehennemin hâkimi budur. Her Cehennemin azabı, bir altındakinden daha hafiftir. Birinci kat cehennem Ümmet-i Muhammed’in asileri içindir. İkinci Cehennemin adı, Sâîr olup Hıristiyanlar içindir. Üçüncüsünün adı Sakar’dır. Yahudiler içindir. Dördüncüsünün adı, Cehim’dir, dinden dönenler ve şeytanlar içindir. 

Bunun azabı elimdir. Beşincisinin adı Hutma olup, dipsiz kuyuları vardır. Yecuc - Mecuc kâfirler içindir. Altıncı Cehennemin adı, Lazza’dır. Puta ve ateşe tapanlar ile sihirbazlar içindir. Yedinci Cehennemi adı Haviye’dir. Zındıklar (dinsizler) ve münafıklar içindir. Bu cehennemin azabı, hepsinden şiddetlidir. Bütün cehennemlerin 7 binden fazla basamakları vardır. 

 — 40 — 

 MARİFETNAME KISIM : 2 ADEM (A.S.)’IN YARADILIŞI, CENNETE GİRMESİ, SONRA ORADAN ÇIKMASI, ZÜRRİYETİYLE YERYÜZÜNÜ ŞENLENDİRMESİ, PEYGAMBER (S A V.) EFENDİMİZİN DOĞUMU, VEFATI, YÜCELİĞİ VE ŞERİATI : Ey aziz! Tefsir ve hadîs alimleri ittifakla diyorlar ki: Haktaâlâ, ruhlar âlemini yarttıktan 2 bin yıl sonra cisimler âlemini yarattı. 6 günde Arş-ı-âlâdan karanlık perdelere varıncaya kadar, hepsinin düzenini tamamladı. 

Sonra Kerrübiyyün meleklerine arş-ıâzamı, Hafun ve Saffun meleklerine Arşın yanını mesken yaptı. Diğer meleklerin de herbirine bir makam tayin etti. Bir sınıfım Kürside, bir sınıfını Sidre’de, bir sınıfım livaül-hamd altında, birçok sınıflarını da Cennette huriler ve gılmanlar ile yerleştirdi, meleklerin binlerce sınıfını da göklerde, yerde, denizlerde, Cehennemde doldurmuş ve buradaki yaratıklarının hizmetine vermiştir. Cehennemdeki melekler Zebanidir. . Kâinatın her tarafım meleklerle dolduran Cenab-ı Allah yeryüzünü de çeşitli yaratıklarla doldurdu. 

Yeryüzünün her yanında dan bitirdi ve bir Tavus kuşunu yaratıp bütün o darılan kendisine rızık yaptı. Kuş, zamanla bütün o darılan yemiş, yalnız on derede kalan taneleri, biter korkusuyla, günde her dereden onar tane yemeye başlamış. Bir zaman sonra bir tek derede darı kalmış. Sonra o kuş, günde yalnız on tane yemeğe başlamış ve ona takdir edilmiş olan rızık taneleri bitince ölmüş. 

Bir düşünün ki, bu dünya, ne kadar zamandan beri bugünkü düzenini bulmuş ve nelerden geri kalmış?... Sonra Hak Taâlâ, yeryüzünde hikmetiyle renksiz, dumansız ve hararetsiz ateşten Cân’ı yarattı, adını Maric koydu. Sonra karısını yarattı, ona da Marice adını verdi. Onların izdivacından Cin taifesi üremiştir. 

İblis, bunlardandır. Zamanla bu Cin taifesi öyle çoğalmış ki yeryüzünü doldurmuş. Onların asıl sureti insanlarınkine benzer. Fakat bedenleri, meleklerinki gibi lâtif olduğu için diledikleri şekillere girerler. Nihayet dünyaya sığamayacâk kadar çoğalan cinler, Allah’ın emriyle dünya semasına çıkmış ve orada yaşamaya başlamışlar. Bütün Cinler, gece-gündüz Allah’a ibadet eder,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion