22 Şubat 2021 Pazartesi

SÜLEYMAN MABEDİ ve YIKILIŞI........ İKİNCİ BÖLÜM

 SÜLEYMAN MABEDİ ve YIKILIŞI  

·        b. Herod Mabedi’nin Açılışı

M.Ö. 20/19 yıllarında başlanılan Herod Mabedi’nin yapımı bir buçuk yılda bitmiştir.622 Ancak Mabed’in diğer bölümleri de göz önünde bulundurulduğunda bu sürenin daha uzun olduğu ifade edilmiştir.623 Mabed’in yeniden açılması için Süleyman zamanında olduğu gibi büyük bir adama töreni yapılmıştır. Bu tören, daha dikkat çekici ve güzel olması için Herod’un göreve başladığı yıl dönümüne denk getirilmiştir.624 Herod Mabedi’nin etrafında bulunan diğer yapıların inşaatı ise Mabed’in M.S. 70 yılında yıkılmasına kadar devam etmiştir.625

·        c. Herod’un Ölümünden Yıkılışına Kadar Mabed

Herod’un M.Ö. 4. yılda ölmesinden sonra onun yerine geçen Archelaus hem Yahudileri kutsamak hem de onlar tarafından kutsanmak için Süleyman Mabedi’ne gelmiştir. Ancak Süleyman Mabedi’nde bulunan bir çok insan bu durumdan rahatsız olmuş ve kargaşa çıkartmıştır. Bu kargaşa Roma lejyonları tarafından sert bir şekilde bastırılmıştır. Yahudiler, bu olaylardan sonra Kudüs’e yerleşen Romalılara, daha önceki baskıcı tutumlarına misilleme olarak saldırmıştır. Bu dönem zarfında Süleyman Mabedi’nin avlularının bir kısmı ateşe verilmiş ve hazinesi de soyulmuştur. Sonraki yıllarda ise Süleyman Mabedi’nin hazinesi Romalılarca yağmalanmıştır. Bu durum ise gösterilere ve cinayetlere yol açmıştır.626

M.S. 37-41 yılları arasında krallık yapan İmparator Caligula, kendi heykelinin Süleyman Mabedi’ne yerleştirilmesini emretmiş, ancak değişik çalışmalar neticesinde bu fikrinden vazgeçirilmiştir. Süleyman Mabedi’nde fiziksel değişiklikler de yapılmıştır. Özellikle, kralın Süleyman Mabedi’ni saraydan izlemesine engel olmak için Mabed’in batı avlusuna duvar örülmüştür. Bunlarla birlikte Süleyman Mabedi’nin bazı temelleri zamanla zarar görmüştür. Ancak, daha sonra gelen idareciler tarafından bunlar tamir ettirilmiştir.627

İsyandan önceki son Roma valisi Gessius Florus, Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla noktalanan olayların baş sorumlusu olarak gösterilmiştir. Çünkü Florus, Yahudi olmayanların girmesinin yasak olduğu Süleyman Mabedi’ne girip hazinesinden para almıştır. Vali Florus’un bu davranışı, Yahudileri oldukça rahatsız etmiş ve Yahudilerin M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla neticelenen isyana hazırlanmalarına neden olmuştur. 628

·        C. MABED’İN YIKILMASI VE M.S. 70 YILINDAN GÜNÜMÜZE KADAR MABED

·        1. Mabed’in Yıkılması

·        a. Mabed’in Yıkılmasının Sebepleri

Etki açısından Yahudi tarihinde iz bırakacak kadar önemli olan İkinci Mabed’in yıkılmasına yol açan isyan, M.S. 66 yılında başlamıştır. Günümüze kadar etkisi devam eden, M.S. 66 yılında Yahudilerin Romalılara karşı başlattıkları ve İkinci Mabed’in yıkılmasıyla son bulan isyanın sebepleri bugünde tam olarak bilinmemektedir.629 Fakat, bazı kaynaklarda, Yahudiler için bir dönüm noktası olan bu isyanın belli başlı birkaç sebebinden bahsedilmektedir. Bunları genel olarak, Yahudilerin kendi içlerinden kaynaklanan sebepler, Roma Devletinin Yahudilere uyguladığı politikadan kaynaklanan sebepler ve Romalılar ile Yahudilerin dine bakış açılarından kaynaklanan sebepler olmak üzere üç grupta toplayabiliriz.

Yahudilerin kendi içlerinden kaynaklanan sebeplerin çoğu, gayri ahlaki davranışlar olmuştur. Buna göre, Yahudiler arasında baş gösteren saygısızlık, nefret, ihtiras, gurur, ön yargı, hoş görü eksikliği, çekememezlik ve iç kargaşalar Yahudileri manevi açıdan oldukça dejenere etmiştir.630 Bunun yanında, İncil’de geçen ifadelere göre Süleyman Mabedi, asıl amacının dışında kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum İncil’de şöyle ifade edilmiştir: “...Yeruşalim’e (Kudüs) geldiler. Isa tapınağın (Süleyman Mabedi) avlusuna girerek oradaki alıcı ve satıcıları dışarı kovdu. Para bozanların masalarını, güvercin satanların sehpalarını devirdi. Yük taşıyan hiç kimsenin tapınağın avlusundan geçmesine izin vermedi. Halka öğretirken şunları söyledi: ‘Evime, bütün ulusların dua evi631 denecek’ diye yazılmamış mı? Ama siz onu haydut inine632 çevirdiniz. ’ Başkâhinler ve din bilginleri bunu duyunca İsa’yı yok etmek için bir yol aramaya başaladılar. O ’ndan korkuyorlardı. ”633

Romalıların Yahudilere karşı uyguladıkları politikanın büyük isyanın oluşmasında önemli bir yere sahip olduğu düşünülmektedir. Yahudiler ile Roma devleti arasındaki olumlu hava, Herod’un ölümüyle Kudüs’ün idaresini ellerine alan Romalı valilerinin, Yahuda Krallığı’nı bir sömürge ülkesi görüp Yahudileri her geçen gün ağırlaşan vergiler altında ezmesiyle bozulmuştur. 634

Romalıların, Yahudilerden çok farklı bir din anlayışına sahip olması da büyük isyanın nedenleri arasında yer almıştır. Romalıların inancında, Yunanlılar gibi bir çok tanrıya tapınma en önemli özellik olarak zikredilmiştir. Bunun yanında fethettikleri yerlerdeki milletlerin tanrılarını da Roma panteonuna eklemeleri, Roma inancının Yahudilikten oldukça farklı olduğunu ortaya koymuştur. Yahudiler ise gözle görülmeyen, tek ilaha ibadet edilmesini emreden bir din anlayışına sahipti. Romalıların tanrılar havuzuna eklenemeyen bir tanrı fikri Romalılara tamamıyla anlaşılmaz gelmiştir. Üstelik Yahudilerin inanışları, Roma hayat görüşüne ters olan emirler dizisine itaati gerektiren bir yaşam tarzını gerektirmiştir.635

Roma tarafından uygulanan baskılarla, din anlayışları arasındaki böylesine büyük bir fark Yahudi dini hayatını etkilemeye başlamıştır. Öyle ki, Süleyman Mabedi’nde Roma imparatoru ve ailesi adına sunular takdim edilmiştir.636 Yahudilerin bu uygulamaya son vermek istemesi de Yahudiler ile Romalılar arasındaki mevcut gerginliği doruk noktasına taşımış ve böylece tarihe “Büyük İsyan” (Great Revolt) olarak geçen direnişin ilk kıvılcımları ortaya çıkmıştır.

Yahudilerin bir çoğu Romalılara karşı isyan edilmesine ve onlarla savaşılmasına karşı çıkmıştır. Bu düşünceyi taşıyan Yahudiler, ister zengin olsun isterse fakir, bu savaşın sonunda, sahip oldukları her şeyi kaybedeceklerinden endişe etmiştir. Bu insanlara göre savaş anlamsızdı, çünkü Romalılar, Yahudilerin isyan etmesini ve savaşa gidilmesini gerektirecek bir şey yapmamıştır.637 Ancak çoğunluğun isyana ve savaşa karşı olmasına rağmen fanatik vatansever Zealotlar,638 Roma’yla hiçbir anlaşmayı kabul etmemiştir. Sayıca az olan Zealotlar, Ferisilerin ve Saddukilerin tavsiyelerini dinlememiş, Yahuda Krallığı’nın Roma’nın hizmetçisi yapılmasına karşı çıkıp Roma kuvvetlerine karşı M.S. 66 yılında, kimilerince intihar sayılan639 büyük isyanı başlatmıştır. 640

·        b. Mabed’in Yıkılışı

Kahinler, Romalılara karşı halkı teskin etmeye çalışırlarken Roma’ya karşı düşmanca duygular besleyen Zealotlar, Kudüs’teki duruma hakim olmuş ve oradaki kahinleri, Süleyman Mabedi’nde imparator adına günlük kurban sunularını durdurmaları hususunda ikna etmiştir. Bu durum ise açıkça Roma Devletine karşı isyan anlamına gelmiştir.641

Kudüs’ün Romalılar tarafından ele geçirilmesinden sonra Süleyman Mabedi savaşın merkez noktası olmuştur.642 Romalıların ilk saldırdığı yer, Herod zamanında yapılan Antonia Kalesi olmuş ve bu kale yerle bir edilmiştir. Tammuz ayının 22 ile 28. günleri arasında Süleyman Mabedi’nin eyvanları Romalı askerlerce yıkılmıştır. Süleyman Mabedi’nin avlularına yönelik yoğun bir saldırı başlatılmıştır. Ancak, bu saldırı, Titus’un, avluların kapısının ateşe verilmesini emrettiği gün olan Av ayının sekizinci gününe kadar Yahudilerce durdurulmuştur.643

Yahudi toplumunda ortaya çıkan kıtlık felaketinden644 dolayı Yahudiler zayıf düşmüş ve hatta savaşamayacak hale gelmiştir. Böyle bir durumdayken şiddetlenen Roma saldırıları sonucunda Süleyman Mabedi dışındaki bütün yapılar yerle bir edilmiştir. Mabed’in duvarlarına kadar gelen Titus, Romalıların ileri gelenleriyle Süleyman Mabedi’nin geleceği hakkında tartışmak için toplantı düzenlemiştir. Toplantıya katılanlardan çoğunluğu Süleyman Mabedi’nin bir kale olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek yıkılması yönünde fikir beyan etmiştir. Titus ise, bu düşünceye karşı çıkmış ve Roma İmparatorluğu boyunca kutsal sayılan bu yerin diğer yerlerden ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştir. Bu nedenle Titus, Yahudi isyancılara teslim olma çağrısında bulunmuştur. Ancak Yahudilerin bu isteğe olumsuz cevap vermelerinden dolayı, Titus, Süleyman Mabedi’nin yıkılması emrini vermiştir.645

Kimi araştırmacılar Titus’un, Süleyman Mabedi’nin yıkılması için emir vermediğini iddia etmektedir. Bunlara göre, Süleyman Mabedi’nin yanması kaza sonucu olmuştur. Romalı bir asker yanan bir meşaleyi bir pencereden Süleyman Mabedi’nin kuzeyinde bulunan odalarından birine atmış ve bunu diğer meşaleler izlemiştir. Titus, alevleri söndürmek için büyük gayret göstermişse de Süleyman Mabedi’ni alevler arasında kalmaktan kurtaramamıştır.646

Titus’un asıl düşüncesi ne olursa olsun Süleyman Mabedi büyük bir saldırıya maruz kalmıştır. Mabed’i koruyan Yahudilerden bir çoğu, son ana kadar büyük bir mücadele vermelerine rağmen Süleyman Mabedi gibi muhteşem bir yapının alevlerin arasında kaldığını gördüklerinde, bu manzaraya daha fazla dayanamamış ve kendilerini ateşe atmıştır.647 Yine bu kuşatma ve savaş neticesinde on binlerce Yahudi ya öldürülmüş ya da köle olarak satılmıştır. Süleyman Mabedi ise bu büyük saldırı karşısında tamamen yerle bir olmuştur.648

Yahudi ibadetleri, bir kale kadar sağlam olan Süleyman Mabedi’nde, yıkımın tamamen gerçekleşmesine üç hafta kalıncaya kadar devam etmiştir. Kahinler, Yahudiler için kutsal sayılan bu mekanda, çevrelerinde cereyan eden ölüm ve yıkımlara rağmen, her gün, sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa Tanrı’ya kurban sunma ibadetini yerine getirmeye çalışmıştır.649 Ancak savaşın günden güne şiddetini artırması, sunulacak kurbanların azalması650 ve en önemlisi bu görevi hakkıyla yerine getirebilecek kahinleri bulmanın neredeyse imkansız olmasından dolayı Tammuz651 17’de, geleneksel olan ve Süleyman Mabedi’nde 900 yıldan fazla icra kurban ibadeti durmuştur.652

Süleyman Mabedi’nin yıkılması Yahudilerde büyük bir şok etkisi yaratmıştır. Zira Yahudiler, Romalılar’a karşı verdikleri mücadelede, Tanrı’nın, Mabed’in Romalılarca yıkılmasına izin vermeyeceğine inanmıştır. Ancak, bu inançları, Titus’un M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasını emretmesi ve Mabed’in Av ayının 9. günü yıkılmasıyla boşa çıkmıştır.653 Bu durum, Yahudilikte, Süleydman Mabedi anısına tutulan “9 Av” orucunun ve duaların oluşmasına neden olmuştur.654

Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla ilgili olarak zaman içinde değişik efsaneler ortaya çıkmıştır. Yahudi kaynaklarında geçen bir efsaneye göre, Romalılar Kudüs’ü fethettiklerinde, Süleyman Mabedi’ni çevreleyen dört duvarın her birinin yıkımı dört ayrı kumandana verilmiştir. Duvarların üçünün tamamen yıkılmasına karşın dördüncü kumandan görevini yerine getirmemiştir. İmparator, kumandanı sorguya çektiğinde ise şöyle demiştir: “Ey haşmetlim, diğer kumandanların yaptığı gibi ben de eğer bu duvarı yıksaydım, bizden sonra gelecek milletlerin hiçbiri yıktığınız bu eserin ne denli muhteşem olduğunu görüp anlamayacaktır. Aksine bu duvar ayakta kaldığı sürece gelecek nesiller ona bakacak ve Titus ne muazzam bir zafer elde etti ve bakın neler yıktı diyeceklerdir.”655 Burada sözü edilen duvar, “Ağlama Duvarı”656 olarak bilinen ve Süleyman Mabedi’nin kendi duvarından ziyade onun çevresini kuşatan ve Herod zamanında yapılan duvarın batı kısmıdır.

Neticede, Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla son bulan Roma saldırısından sonra Yahudiler, milli varlıklarının dört sütunu olan Kudüs, Sanhedrin, baş kahin ve Süleyman Mabedi’nden mahrum kalmıştır.657

·        2. Mabed’in Yıkılmasının Yahudiler Üzerindeki Etkisi

Süleyman Mabedi’nin, Yahudiler ve Yahudi dini hayatındaki büyük öneminden dolayı Mabed’in yıkılması Yahudileri derinden sarsmıştır. İkinci Mabed’in yıkılması neticesinde Yahudiler, Birinci Mabed’in yıkılmasının ardından tecrübe ettikleri “Sürgün”ü birincisine kıyasla çok daha uzun yıllar yaşamıştır. Rabbinik düşüncede bu sürgün sadece yenilgi ve kutsal topraklardan ayrı yaşamayı değil aynı zamanda alışık olmadıkları bir dünyada, Tanrı’nın huzurunda güvende olmanın verdiği duygudan yoksun bir şekilde yaşamayı ifade etmiştir.658 Ayrıca, bu yıkım, hem kendi içlerinde hem de dışarıya karşı Yahudiler için milli bir gurur sembolünü ortadan kaldırmış, Yahudilerin kendi dinlerine ve milletlerinin geleceklerine olan inancın temellerini sarsmıştır.659

Süleyman Mabedi’nin yıkılması Yahudiler üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Göz yaşlarına boğulan Yahudilerden bazıları dünyadan el etek çekmiş ve kendilerine et yememek ve şarap içmemek gibi bazı kısıtlamalar getirmiştir. Kendilerine neden et yemedikleri sorulduğunda, “Sunağa sunu olarak her gün getirilen etimi yiyelim, ki sunağın şu anda hiçbir hükmü yokken” şeklinde cevap vermişlerdir.660

Yahudiler arasında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından kaynaklanan büyük üzüntü ve şoktan dolayı intihar edenler, bekar kalacağına dair yemin edenler olmuştur. Bu durum karşısında hayatta kalan Yahudi liderlerin yaptıkları ilk işlerden biri Yahudilerin yas tutmasına sınırlama getirmek olmuştur. Bu durumun devam etsemesi halinde Yahudilerin yaşamaya olan isteklerinin tamamen yok olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda, Yehoshua, kendilerini dünyevi bir çok nimetten yoksun bırakarak hayatlarını yaşanmaz hale getirenleri ikaz edip şöyle demiştir: “Öyleyse, biz ekmek de yememeliyiz, çünkü yemek sunuları sona ermiştir... Biz meyve de yememeliyiz, çünkü artık ilk meyve sunuları yok. Buna herhangi bir cevap bulamayan Yahudilere, ‘Evlatlarım, gelin ve beni dinleyin, hiç yas tutmamak imkansızdır, çünkü başımıza felaket gelmiştir. Aşırı derecede yas tutmak da imkansızdır, çünkü biz bir topluma çoğunluğun kaldıramayacağı bir yük yüklemeyiz. ’661

·        3. Mabed’in Yıkılmasından Günümüze Kadar Mabed

Yahudiler, M.S. 132-135 yılları arasında Romalılara yeniden isyan etmiştir. Romalılar ise bu isyana eşi benzeri görülmemiş bir şekilde cevap vermişlerdir. Süleyman Mabedi’nin kalan kısımlarını tamamen yerle bir etmişler ve binlerce Yahudiyi diasporaya göndermişlerdir.662 Titus’un saldırısında büyük zarar gören Kudüs’ten arta kalanlar, Roma imparatoru Hodrian’ın gönderdiği kuvvetlerce yok edilmiş ve şehrin harabeleri sabanla sürülmüştür.663

Yahudilerin Süleyman Mabedi’ne olan özlemleri gün geçtikçe artmıştır. Ancak, İmparator Konstantin’in M.S. 313 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesi ve Hıristiyanlığın Kudüs’ü de içine alacak şekilde yayılması sonunda bu şehirde kiliseler ve manastırlar inşa edilmiştir. Bunların neticesinde Yahudilerin, Süleyman Mabedi’nin yıkılışını yılda bir kez anmalarının dışında Kudüs’e girmeleri yasaklanmıştır.664

Tarihi bilgilere göre Kudüs, Araplar tarafından 632 yılında fethedilmiş ve yaklaşık 400 yıl Müslümanlar tarafından idare edilmiştir. Bu dönemin başlarında Yahudilerin, Kudüs’e tekrar yerleşmelerine izin verilmiştir. Ancak, yıllar sonra baş gösteren yönetimdeki adaletsizliklerden dolayı, Yahudiler 11. yüzyılın sonlarına doğru bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.665

1099 ila 1291 yılları arasında hüküm süren Haçlı yönetiminin Kudüs’ü ele geçirmesiyle Yahudilerin, kutsal kabul edilen bu şehirde ikamet etmeleri yasaklanmış, ancak ziyaret amacıyla buraya gelmelerine izin verilmiştir.666

Kudüs’ün, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına geçmesiyle Yahudiler rahata kavuşmuştur. Süleyman Mabedi’nin bulunduğu bölgenin, Ağlama Duvarı olarak bilinen batı duvarından başka tamamen düz bir arsa olduğu rivayet edilmiştir. Yine rivayetlere göre Batı duvarı tonlarca çöplük altında görünmez bir hale gelmiştir.

O dönemle ilgili ilginç tarihi olayların vuku bulduğu anlatılmaktadır. Bunlardan birisi de Yavuz Sultan Selim’in Süleyman Mabedi’nin yerini araştırırken başından geçen olaydır. Kavramlar ve Değerler adlı eserde anlatılan olay şöyledir: “Sultan Selim Mabedin yerini araştırmakta ve bulunmasını istemektedir. Oğlu, sonradan Kanuni Sultan Süleyman olarak şöhret bulacak olan Şehzade Süleyman’la şehirde gezerken; kan ter içinde kalmış, başının üstünde koca bir sepet taşıyan yaşlı bir Hıristiyan kadınla karşılaşmışlardır. Sultan sepette ne olduğunu sorunca; sepetin içinde hayvan gübresi ve çöp olduğunu öğrenmiş, çok şaşırmış ve sebebini sormuştur. Kadın Bet-Lehem’den geldiğini, iki günlük yol aştıktan sonra bu pislikleri, eskiden Yahudilerin Kutsal Mabedi’nin bulunduğu yere dökeceğini, bunun Hıristiyan din adamları tarafından emredildiğini ve yüzyıllardır, 30 günde bir bu yere hayvan pisliklerinin ve çöplerinin dökülmesiyle buranın yok edilmesine gayret ettiklerini, böylece Yahudi Tapınağının anısının tamamen unutturulmak istendiğini anlatmıştır. Sultan soruşturmuş ve kadının dediklerinin doğru olduğunu anlayınca, emirler verip altın gümüş sikkelerle dolu birçok kesecik hazırlatarak, çöplük yığınının değişik yerlerine gömdürmüş, “Altını bulan alsın” diyerek fakir halka kova ve kürekler dağıtmış ve böylece pislik dağının boşatılmasını sağlamış. Ayrıca kendi de eline kazma kürek alıp taşlaşmış çöpleri boşaltırken şöyle bir ferman okutmuş; “Her kim padişah sever de onu memnun etmek isterse yaptıklarına baksın ve onun gibi yapsın!” Sonuç olarak on bini aşkın insan, otuz gün süreyle hiç durmadan çalışarak o koskoca pislik dolu tepeyi dümdüz etmiş ve “Kotel Ha-Maaravi / Batı Duvarı” bugünkü haliyle dimdik meydana çıkmış. Yavuz Sultan Selim Tapınağın eski yerinin güzelce temizlenmesini, duvarının da gül suyuyla yıkanmasını emretmiştir.”667

20. yüzyıla gelindiğinde ise Kudüs’ün statüsü değişmiştir. Yahudiler Ağlama Duvarı’da istedikleri zaman dua etme imkanı bulmuştur. İsrailoğulları’nın bu konuma gelmesi ise büyük mücadeleler neticesinde olmuştur. Yahudilerin bugünkü konumunu anlamak için 19. yüz yıldan itibaren yaşananlara bir göz atmak faydalı olacaktır.

1850’li yıllardan itibaren, Yahudiler tarafından İsrail toprakları olarak nitelendirilen Filistin bölgesinde, Yahudi nüfusu çoğalmaya başlamıştır.668 Bu nüfus artışı, Birinci Dünya Savaşından sonra Filistin topraklarına egemen olan İngiltere tarafından çeşitli gerekçelerden dolayı 1939 yılında engellenmeye çalışılmıştır. Ancak, alınan önlemler faydalı olmamış ve dünyanın değişik yerlerinden göç eden Yahudiler bu bölgeye kaçak olarak gelmeye devam etmişlerdir.669 Bu tarihlerde, Yahudiler, Ağlama Duvarı’nın önünde gün boyunca dua etmiş ve İngilizler’in 1929 yılında yasaklamasına rağmen bayram günlerinde şofar çalmışlardır.670

Ortadoğu’da Yahudilerin nüfusunun hızlı bir şekilde artması bu bölgedeki siyasi dengeleri bozmuştur. Bu soruna çözüm bulmak için çalışmalar yapan Birleşmiş Milletler, Kudüs’ün de içinde bulunduğu Filistin’in, Kudüs’ün milletlerarası statüye sahip olması şartıyla Yahudiler ve Araplar arasında paylaştırılmasına karar vermiştir. Bu karar üzerine İngiltere, bu bölgeden çekileceğini duyurmuştur. Bu çekilme işinin tamamlanmasından bir gün önce de İsrail devleti 14 Mayıs 1948 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir.671

İsrail Devletinin kurulmasının ardından Yahudilerle Araplar arasında vuku bulan savaşlardan İsrail devleti her zaman zaferle çıkmıştır. Ancak, 2 Kasım 1947 yılında BM, Ağlama Duvarı’nın da içinde bulunduğu Doğu Kudüs’ü Araplar’a bıraktığından672 Yahudiler 1967 yılına kadar Kudüs’e tam olarak sahip olamamıştır. İsrailoğulları, İsrail devleti ile Araplar arasında 1967 yılında yapılan ve “Altı Gün Savaşı” olarak tarihe geçen muharebe neticesinde, yaklaşık 19 asır uzak kaldıkları Kudüs’e, dolayısıyla Süleyman Mabedi’nin bir zamanlar üzerinde bulunduğu ve M.S. 70 yılında yıkılmasıyla sadece Batı Duvarının yer aldığı topraklara sahip olmuştur.673 Bu savaş sonunda İsrail askerleri, Ağlama Duvarı’nın önünde toplanmış ve uzun yıllar sonra İsrail ordusunun başhahamı tarafından şofar çalınmıştır.674 Yahudiler, bu tarihten günümüze kadar da her türlü siyasi baskıya rağmen Kudüs’ü bırakmamış ve Ağlama Duvarı’nın önünde dua etmeye devam etmiştir.

·        D. GÜNÜMÜZDE MABED’İN YENİDEN YAPILMASI DÜŞÜNCESİ

Yahudiler, M.S. 70 yılından günümüze kadar Süleyman Mabedi’nin yeniden yapılacağına inanmıştır. Ancak, bu Mabed’in yeniden yapılmasının Mesih’in gelmesiyle gerçekleşeceğini düşünmüşlerdir. Mesih geldiğinde, sonsuza dek yıkılmayacak olan Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesiyle eski görkemli tarihlerini yeniden yaşayacaklarını ifade etmişlerdir. Yahudilerin yüreğinde asırlardır sönmeyen bu umut ilahilerde ve dualarda yer edinmiş ve hac bayramlarında her zaman dile getirilmiştir.675

Yahudiler, Mesih’in gelmesini beklediklerinden dolayı Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmeye teşebbüs etmemişlerdir. Ancak, İsrail Devletinin kurulmasıyla küçük bir grubun Süleyman Mabedi’ni yeniden yapmak için çalışmalar başlattıkları da bilinen bir gerçektir. Ortodoks Yahudiler ise, bu çalışmaların faydasız olduğunu düşünmektedir. Çünkü onlara göre, Süleyman Mabedi’nin Haremü-i Şerifin tam olarak neresinde olduğu bilinmediği gibi Mabed’in inşasından sonra burada görev alacak kahinlerin hangi insanlardan olacağı da kesin değildir. Dolayısıyla, bu belirsizliklerin giderilebilmesi için ne yapılması gerektiğini gösterecek bir Mesih’in gelmesi zorunludur.676 Ancak bu gerçek, günümüzdeki Ortodoks Yahudilerin, Süleyman Mabedi ile ilgili titiz çalışmalar yapmalarını ve sadece Süleyman Mabedi’nde icra edilen kurban ibadetini de detaylı bir şekilde incelemelerini engellememiştir. Zira, bu Yahudiler, Süleyman Mabedi ibadete açıldığında her şeyin hazır olmasını istemektedir.677

Her zaman Mabed’in yeniden yapılacağı beklentisi içinde olunması gerektiği bildirilirken, bu Mabed’in nasıl inşa edileceği Yahudiler arasında farklı görüşlerin ortaya atılmasına yol açmıştır. Yahudi hukuku Alaha’ya göre, Mabed’in tekrar inşa edilebilmesi için bazı şartların yerine gelmesi gerekmektedir. Buna göre, Yahudilerin çoğunluğunun İsrail topraklarında oturması, barış şartlarının oluşmuş olması, Yahudiler arasında Süleyman Mabedi’ne duyulan özlemin dinsel bir duygudan kaynaklanıyor olması ve doğa üstü bir olayın, Tanrı’nın Mabed’in yapılması yönünde olumlu bir işareti olarak değerlendirilmesinin yanında bir peygamberin Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesini emretmesi gerekmektedir. Yahudilerin ünlü din alimi Maimonides ise, Üçüncü Mabed’in insan eliyle inşa edilmeyeceğini, onun uygun bir zamanda mucizevi bir şekilde gökyüzünden ineceğini söylemiştir.678

İsrail devletinin kurulması ve 1967 yılında Araplarla yapılan Altı Gün Savaşından sonra Kudüs’ün tamamına hakim olan Yahudiler, yukarıda belirttiğimiz nedenden dolayı Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmedikleri gibi Yahudilerin Süleyman Mabedi’nin bulunduğu Haremü-i Şerif bölgesine girmelerini de yasaklamıştır. Uygulamada, Ortodoks Yahudilerin uyduğu bu yasağa gerekçe olarak, Yahudi olmayanlar gibi günümüzdeki Yahudilerin de dini açıdan “temiz” olmadıkları, bu nedenle bu kutsal alana girmelerinin uygun olmayacağı öne sürülmüştür. Bu kutsal alanın sadece topraklarının değil aynı zamanda gökyüzünün de kutsal olduğu kabul edildiğinde bu alan üzerinde uçulmasının da yasak olduğu ifade edilmiştir. Bu yasağın, beklenilen Mesih gelinceye kadar yürürlükte olacağı ayrıca belirtilmiştir. Bu yasaklardan dolayı günümüz Yahudileri Ağlama Duvarı’nın önünde sadece dua etmektedirler.679

Ortodoks Yahudilerin bu düşüncelerine karşın, Süleyman Mabedi’nin yeniden yapılması için çalışanlar da bulunmaktadır. Bu insanlar, Ortodoks Yahudilerin onay vermemesine rağmen günümüzde değişik çalışmalarda bulunmakta ve bunları çeşitli iletişim vasıtalarıyla duyurmaktadırlar. Kendilerini “Mabed Dağı İnançlıları” (Temple Mount Faithful) olarak nitelendiren bu grup, amaçlarını açık bir şekilde ortaya koymakta ve Süleyman Mabedi’nin yeniden yapılması hususunda uzun ve kısa vadeli olarak şu düşüncelere sahip olduklarını ifade etmektedirler680:

Uzun vadeli hedefler:

·        1. Yahudi kökenli olmayan ve Süleyman Mabedi’nin alanını işgal eden Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa gibi İslami eserleri yıkmak.

·        2. Süleyman Mabedi’nin bulunduğu bölgeyi Tanrı’ya ithaf etmek. Böylece Mabed, bütün Yahudi peygamberlerin sözleri uyarınca, İsrail’in, Yahudilerin ve bütün dünyanın ahlaki ve manevi merkezi olsun.

·        3. Tevrat’ta belirtildiği gibi Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek. Bu Mabed’i tekrar Yahudilerin ve bütün insanların dua evi yapmak.

·        4. Burayı, bütün Yahudilerin hac bayramlarında bir araya geldikleri bir merkez yapmak.

·        5. İsrail’in bölünmesi ve Tanrı’yla yapılan antlaşmanın ihlal edilmesi anlamına gelen barış görüşmelerini kabul etmemek.

·        6. Tevrat’ta belirtilen Kudüs’ü gerçekleştirmek, onu İsrail devletinin bölünmez başkenti yapmak.

·        7. Kutsal olduklarından dolayı, Kudüs, Yahuda, Samaria ve Golan Tepelerindeki iskanı desteklemek.

Bu grup, kısa vadeli hedeflerinin ise şunlar olduğunu belirmektedir.

·        1. Uzun vadeli hedeflerin yerine getirilmesi için Kudüs’teki organize yapıyı güçlendirmek.

·        2.  İsrailoğulları’nın, Tanrı’nın kurtarma planındaki önemlerinin farkına varmalarını sağlamak. Bunun için gençler eğitmek, gençlik kulüpleri oluşturmak ve ilgili eğitim materyallerinin yayınlanarak dağıtılması gibi çalışmalarda bulunmak.

·        3. Tevrat’ın uygulanmasını Yahudilere göstermek.

·        4. Düşüncelerimizi, açık bir şekilde, gazeteler, el ilanları, posterler, haber bültenleri, radyo ve televizyonlar aracılığıyla duyurmak.

·        5. Üçüncü Mabed konusunda Yahudilerin bilinçlendirilmesini arttırmak için halka açık bir şekilde gösteriler yapmak.

·        6. Süleyman Mabedi’nin bulunduğu çevreden bir ev alarak, burayı herkesin kullanabileceği manevi ve eğitim merkezi yapmak.

·        7. Üçüncü Mabed ile ilgili konular hakkında çalışma yapmak için konferanslar düzenlemek.

·        III. BÖLÜM

YAHUDİ DİNİ HAYATINDA MABED

·        A. MABED DÖNEMİNDE YAHUDİ DİNİ HAYATI

·        1. İbadet-Mabed İlişkisi

Sözlük anlamı, boyun eğmek, alçak gönüllülük, kulluk, itaat, tapma ve tapınma anlamlarına gelen İbadet, terim olarak, kulun tanrıya karşı, saygısını, sevgisini ve itaatini göstermesidir. Bunun yanında, kulun tanrının rızasını kazanmak düşüncesiyle gerçekleştirdiği tutum ve davranışlar için de kullanılmaktadır. Bu bağlamda, tefekkür, sezgi ve ifadelerin de ibadet olarak değerlendirilebileceği ifade edilmektedir. Daha genel anlamda dini içerikli belli ve düzenli davranış biçimlerini belirtmek için ibadet kavramı kullanılmaktadır.681 İnsanın yüce bir varlıkla iletişim kurma ihtiyacından kaynakladığı belirtilen682 ibadet, çeşitli dinlerde farklı kavramlarla ifade edilmektedir.683

Yahudilikte ibadet kavramı için, İbranice’de “tapmak, kulluk etmek”684 veya “çalışmak, hizmet etmek”685 anlamlarına gelen “Avd” kökünden türeyen “Avodah”686 terimi kullanılmaktadır. Avodah terimi, Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu dönemde Mabed’de icra edilen ibadetler için, yıkılmasından sonra ise dua için kullanılmıştır. Yahudilikte ibadeti ifade etmek için “Avodah” terimi kullanıldığı gibi “secde etmek, birinin önünde onu şereflendirmek için eğilmek” manalarına gelen “Hiştahava” teriminin kullanıldığı da belirtilmektedir. 687

Değişik dinlerde farklı görünümler altında tezahür eden ibadet,688 Yahudilikte, Musa zamanında bir çadırda (Mişkan) icra edilmiştir. Kudüs’ün Davud tarafından fethedilmesi ve burada Süleyman tarafından Mabed’in inşa edilmesi neticesinde, Yahudiler, burayı dinlerinin merkezi olarak benimsemiş ve ibadet için buraya yönelmişlerdir. Zamanla, Süleyman Mabedi, bütün Yahudiler tarafından kabul edilen bir ibadet merkezi olmuş ve Yahudilikte bu Mabed’in dışında ibadet edilemeyeceği anlayışı ortaya çıkmıştır.689 Bundan dolayı Yahudilikte ibadet Süleyman Mabedi ile ilişkilendirilmektedir. Mabed’den bağımsız bir şekilde yerine getirilen ibadetlerin ise Babil sürgününden sonra ortaya çıktığı bildirilmektedir690 Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi Yahudilikteki ibadet anlayışının Süleyman Mabedi merkezli olduğu düşünülebilir. Süleyman Mabedi’nin M.S. 70 yılında yıkılmasından sonra sadece orada icra edilebilen ibadetlerin geçerliliğini kaybetmesi ve Mabed’in ardından kurum olarak ortaya çıkan sinagogdaki ibadetlerin ve bireysel duaların yerine getirilmesi esnasında kulun Süleyman Mabedi’ne doğru dönmesi, orayı ibadetin kıblesi olarak kabul etmesi691 de Mabed’in Yahudilikteki dini merkezi konumunu hala sürdürdüğünün en önemli göstergesi olmaktadır.

Yahudiler arasında oldukça önemli bir yeri olan Süleyman Mabedi’ni anlatırken sadece orada icra edilen ve onunla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan ibadetleri ve Süleyman Mabedi’ne özgü olan din görevlilerini kısmen de olsa anlatmanın faydalı olacağı düşüncesindeyiz.

·        2. Mabed’deki Din Görevlileri

Süleyman Mabedi’nde ibadetin yerine getirilebilmesi için geniş bir görevli kadrosuna ihtiyaç duyulmuştur. Bazı eserlerde Süleyman Mabedi’nde çalışanların sayısının 20 000692 olduğu söylenmektedir. Bu görevlilerin kendi içlerinde 24 bölüme ayrıldığı ve her bölümün, görevli olduğu hafta boyunca Mabed’de çalıştığı bildirilmektedir.693

Süleyman Mabedi’ndeki din görevlileri Musa zamanında Tanrı tarafından seçilmiştir. Mabed’in ayakta olduğu dönemde görev yapan bu insanlar, Musa’nın kardeşi Harun’un soyundan gelmiştir.694 Sonradan kesinlikle değiştirilemeyen bu din görevlilerinin işleri yine Tanrı tarafından belirlenmiştir.

Başlıca baş kahin, kahinler ve levililer olmak üzere üçe ayrılan bu din görevlilerinin her birinin kendine has görevleri bulunmaktaydı.

·        a. Baş Kahin

Süleyman Mabedi’ndeki din görevlilerin başında, baş kahin gelmektedir. Tanrı tarafından belirlenen ilk baş kahin, Musa’nın kardeşi Harun’dur.695 Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu dönemde görev yapan baş kahinlerin de Harun soyundan olması gerektiği belirtilmiştir.696 Dolayısıyla, Süleyman Mabedi’ndeki hiyerarşik yapının en üstünde yer alan baş kahinlik müessesi, her hangi bir Yahudinin yapamayacağı bir iş olup, bu görev sadece Harun soyundan gelenler tarafından yerine getirilmiştir.

Baş kahin, hem kıyafetleri hem de Mabed’de icra ettikleri görevleriyle kahinler ve levililerden ayrılmaktaydı. Baş kahin, herhangi bir kahinin dört parçadan oluşan kıyafetinin yanında “efod” denilen bir önlük giyerdi. Ayrıca, baş kahin, üzerinde 12 kabilenin isminin yazılı bulunduğu 12 değerli taşı içeren ve adına “Hoşen” denilen bir levhayı göğsünde taşırdı. Bunların yanında mavi bir kaftan giydiği ve başlığında altın bir levha bulunduğu bildirilmiştir. Baş kahinin bu kıyafeti sadece Mabed’de giydiği, buranın dışında giymediği rivayet edilmiştir.697

Baş kahinin en önemli dini vazifesi, Yom Kipur günü ortaya çıkmaktadır. Baş kahinin dini açıdan temiz olması zorunluluğu olduğundan, Yom Kipur günü için bir hafta öncesinden ailesinden ayrıldığı ve kendisini ruhen temizlemek için bu haftayı Mabed’de geçirdiği nakledilmiştir. Bu işlemlerin hakkıyla yapılması ve Yom Kipur günü baş kahinin tam olarak dini açıdan temizlenmiş olması gerektiğine inanılırdı. Çünkü, maddi ve manevi temizliğini tam olarak yapmamış bir baş kahinin Yom Kipur günü senede bir defa baş kahinin girdiği Mabed’in Kutsallar Kutsalı’ndan sağ çıkamayabileceği düşünülürdü. Bunun aksine, her şeyi tam olarak yapan baş kahinin ise bütün Yahudilerin günahlarının kefareti için gerekli işlemleri tamamladığına inanılırdı.698

Baş kahinlik, oldukça zor bir görevdi. Çünkü, baş kahine diğer Yahudilerden farklı olarak bazı yasaklar konulmuştur. Örneğin, her hangi bir ölüye yaklaşmaları yasak olduğu gibi en yakınlarının ölümünde dahi yas tutamazlardı. Ayrıca, sadece bir bakire ile evlenebilirdi.

Asırlar boyunca, baş kahinlerin Harun’un soyundan olmasına büyük bir özen gösterilmiştir. Ancak bu durum, Haşmonay sülalesinin, Yahudilerin başına geçmesinden sonra değişmiş, Haşmonay hükümdarları siyasi gücü ellerine aldıkları gibi baş kahinlik müessesini de Musa’nın getirdiği şeriata aykırı olmasına rağmen ele geçirmişlerdir. Bu kurum Herod ve ondan sonra gelen idareciler699 zamanında ise tam bir siyasi araç olarak kullanılmış, bu tarihten sonra baş kahinler Herod’un ve daha sonra gelen kişilerin atamaları ile görev almışlardır. Baş kahinlik, İkinci Mabed’in M.S. 70 yılında yıkılmasından sonra tarihe karışmıştır.700

·        b. Kahinler

Kahinler, Tanrı ile kul arasında aracı olan ve Süleyman Mabedi’ndeki ibadetlerin icra edilmesinde önemli görevleri bulunan ve kutsal addedilen kişilerdir.701 Kahinlik kurumu da baş kahinlik gibi Harun’la başlamıştır.702

Kahinlerin Mabed’deki görevleri ve geçimlerini nasıl sağlayacakları Tanrı tarafından Tevrat’ta bildirilmiştir.703 Kahinlerin görevleri arasında, Mabed’de sunulan kurbanların kesilmesi, iç yağların yakılması,704 toplanma çadırı ve Ahit Sandığı ile alakalı işler,705 halkı kutsamak,706 hasta olanları iyileştirmek veya onlar hakkında kararlar vermek,707 kutsal ile kutsal dışı olanı ayırmak ve Tanrı’nın emirlerini insanlara öğretmek708 gibi işler yer almıştır. En önemli vazifeleri ise sabah ve akşam vakitlerinde Tanrı’ya kurban sunmaktı. Ayrıca, şamdanın ışığının ve Mabed’de yakılan tütsünün denetlenmesi ve Mabed içinde nöbet tutma gibi işler de kahinlerin görevleri arasında belirtilmiştir.709

Kahinler’e, baş kahinlerde olduğu gibi bazı yasaklar uygulanmıştır. Bunların da baş kahinler gibi ölünün yanına yaklaşmalarına izin verilmemiştir. Çünkü, bunun temiz olması gereken kahinlerin temizliğine zarar vereceği inancı vardı. Kahinler, her an ölüm gelebilir düşüncesiyle ağır hastaların da yanına yaklaştırılmazlar, mezarlıklarda cenaze merasimini ancak uzaktan izleyebilirlerdi. Bu yasaklar, ölen kişinin kahinin annesi, babası, kardeşi, eşi ve çocukları olması durumunda uygulanmıştır.710

Kahinler, evlilikle ilgili olarak bazı kısıtlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Kahinler, istedikleri kişilerle evlenemezlerdi. Evlenmek istedikleri kişilerin öncelikle Yahudi olması gerekirdi. Sonradan Yahudi olanlarla evlenmesi yasaktı. Ayrıca, dul kadınlarla da evlenmezdi. Evleneceği kişinin bir bakire olması zorunluydu.711

Kahinler, Mabed’deki dini görevlerinin yanında sivil hakimler olarak da görev yapmışlardır. 712

Kahinlerin, toprak sahibi olmaları yasaklanmıştır. Bu nedenle ihtiyaçlarının karşılanması için her bir Yahudinin ürününün belli bir kısmını kahinlere kutsal bağış olarak vermesi zorunlu kılınmıştır. Bunun yanında, kahinler bazı kurbanlarının etlerinin belli kısmını, Mabed’e getirilen yiyecek sunularını, ilk kırpılan yünü ve sürünün ilk doğanı almışlardır. Böylece, toprak sahibi olması yasaklanan kahinlerin ihtiyaçları karşılanmıştır.713

·        c. Levililer

“Levi”nin, Yakup’un üçüncü oğlunun ismi olduğu söylenmektedir. Bu Soydan gelen Levililer Musa’dan Mabed’in yapımına kadar Mişkan’da, daha sonra ise Süleyman Mabedi’nde görev yaptmışlardır714

Tevrat’ta Levililerin, İsrail’in ilk doğanların yerine Tanrı tarafından alınmış veya Tanrı’ya adanmış insanlar oldukları belirtilmektedir.715 Bu insanların, Harun’un yardımcıları oldukları da zikredilmektedir.716 Ancak, Tevrat’ın başka bir yerinde, Levililerin Yahudi inancına göre insanları putperestliğe teşvik eden Harun’a muhalefet için seçildikleri ifade edilmektedir.717 Bunun yanında, Tesniye 10: 6-9’da geçen cümlelerden dolayı Levililerin Harun’un ölümünden sonra Musa tarafından seçildiği de söylenmektedir.718

Levililer, Süleyman Mabedi’nin inşasına kadar kahinlerin ve Mişkan’ın bekçiliğini yapmışlar,719 ilahi söyleyip, ibadetlerde kahinlere yardımcı olmuşladır.720 Levililerin görevleri Süleyman Mabedi’nin yapılmasından sonra da burada devam etmiştir. Tevrat’ta belirtildiğine göre, Mabed’de memur ve yargıç olarak görev yapan Levililer, Mabed’in kapılarında nöbetçi olarak720 721 da çalışmışlartır. Bunun yanında, Mabed’in avlularının, odalarının ve kutsal eşyalarının temizlenmesinden sorumlu oldukları bildirilmiştir. Ayrıca, Tanrı’ya şükretmek ve sabah akşam ona övgülerde bulunmak için Mabed’de hazır bulunmaları da görevleri arasında zikredilmiştir.722

Neticede, Musa zamanında Tanrı tarafından görevlendirilen Levililerin sorumlulukları Mişkan’la başlamış, Süleyman Mabedi’nin yapılmasıyla bu mekanda devam etmiş ve Mabed’in M.S. 70 yılında yıkılmasıyla sona ermiştir.

Süleyman Mabedi’ndeki bu görevlilerin dışında Yahudi olmayıp küçük işlerde çalışan esirlerin olduğundan bahsedilmektedir. Bu insanların işlerinin odun kesmek ve su taşımak gibi basit işler olduğu söylenmektedir.723 724

·        3. Mabed’de İcra Edilen İbadetler

Süleyman Mabedi’ndeki günlük ibadetler için yapılması gereken hazırlık, her sabah gün doğumundan önce, değişik görevlerin dağıtılmasından sorumlu olan kahinin, ibadetleri icra edecek kahinlerin en yaşlılarını kaldırdığı andan itibaren başlardı. Yaşlı kahinler düzenli olarak, ellerindeki meşalelerle Mabed’de kullanılan araç gereçleri kontrol ederler ve onların tam olarak yerlerinde olduklarından emin olurlardı. Küller ve yanmamış kurban parçaları sunağın üzerinden temizlenir ve kurbanları yakmak için kullanılan odunlar hazırlanırdı. Daha sonra sabah kurbanının kesimi, şamdanların yakılması ve diğer çeşitli görevler 13 kahin arasında paylaştırılır, bu işlerin tamamlanmasının ardından kahinler sanhedrinin de toplandığı Yontulmuş Taşlar Odası’nda (Chamber of Hewn Stones) bir araya gelirler ve orada Tanrı’ya dua edip Şema’nın üç bölümünü okurlardı. Levililer, günün mezmurlarını söylerlerdi. Akşam üstü sunulan Akşam kurbanı ritüeli için gerekli olan hazırlık, şamdanların yakılması ve buhur sunağının sunulması dışında sabah yapılan hazırlığa benzemekteydi.

·        a. Kurban

Kurban, kulun, tanrıya karşı saygısını ifade etmek, onun takdirini kazanmak veya affına mazhar olmak düşüncesiyle tanrıya bir şeyler sunması eylemine denilmektedir.725 Başka bir ifadeyle ister Tanrıyı etkilemek isterse kul ile tanrı arasında yakınlık kurmak için olsun bir şekilde tanrıyı etkilemek adına insan, hayvan ya da herhangi bir nesnenin tanrıya adanması işlemine “Kurban” denilmektedir.726

Hemen hemen bütün dinlerde bulunan kurban ibadeti, uygulamada ve anlayışta dinden dine farklılık göstermektedir. Dinlerde, insanların kurban edilmesinden hayvanların kurban edilmesine, çeşitli içkilerden farklı yiyeceklerin takdim edilmesine varıncaya kadar muhtelif kurban ibadetlerinin icra edildiğini görmek mümkündür. Bununla birlikte, kurbanların sunulmasındaki amaç da dinler arasında farklılık göstermektedir. Tanrı’ya şükür ifadesi olarak sunulan kurbanlar olduğu gibi tanrıların azabından emin olmak, onların öfkesini yatıştırıp lütuflarını ve yardımlarını sağlamak amacıyla da kurbanlar takdim edilmektedir.727

Yahudiliğe göre, kurban uygulaması ilk olarak Habil ve Kabil ile başlamıştır.728 Yahudilikte, insanların kurban edilmesi yasaklanmıştır.729 Bunun dışındaki diğer kurban çeşitleri değişik düşüncelerle Tanrı’ya takdim edilmiştir. Bu bağlamda Yahudilikteki kurban uygulamasını, Musa şeriatına uygun görülen hayvanların kesilmesi suretiyle sunulan kanlı kurbanlar, şarap gibi içeceklerin takdim edilmesi şeklinde yerine getirilen kansız kurbanlar olarak ikiye ayrıldığı bildirilmektedir. Ayrıca, kurbanlar, günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık olarak sınıflandırılmıştır.730

Musa’dan önce her hangi bir yerde uygulanan kurban ibadetinin, Musa ile sınırlandırıldığı ve sadece Mişkan’ın önünde icra edilebileceği söylenmiştir.731 Süleyman Mabedi’nin yapılmasından sonra ise kurban ibadetinin sadece bu Mabed’de yapılacağı buranın dışında herhangi bir yerde bu ibadetinin yerine getirilemeyeceği ifade edilmiştir.732 İkinci Mabed’in M.S.70 yılında yıkılmasından sonra Mabed’in ayakta olmamasından dolayı kurban ibadetine son verilmiştir. Bu tarihten itibaren de kurbanın yerini dua almıştır.733 Yahudilikteki kurban çeşitleri şunlardır:

1. Yakmalık Sunusu: Yahudilikteki kurban çeşitleri arasında önemli bir yeri olan Yakmalık Sunu’ya dumanın Tanrı’ya yükseldiği inancından dolayı, İbranice’de yükselmek anlamına gelen “Ola” denildiği gibi, sunak üzerinde tümüyle yakıldığı için “Kalil” (bütün) de denilmektedir.734 Yakmalık Sunu ibadeti kökeni çok eski olup, atalar dönemine kadar uzanmaktadır.735

Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta biri sabah diğeri akşam vakitlerinde olmak üzere günde bir yaşını doldurmuş iki tane erkek kuzu sunulması emredilmiştir.736 Bunun dışında değişik nedenlerden ötürü, bireysel olarak da yakılan sunular bulunmaktadır. Örneğin, yeni doğum yapan kadınların, cilt hastalığı olanların getirdikleri yakmalık sunu kurbanları olduğu gibi gönüllü olarak yakmalık sunu kurbanı getirenlerin de bulunduğu kaynaklarda geçmektedir.737

Süleyman Mabedi’nde Yakmalık Sunu’sunun Tanrı’ya takdime edilmesi için özel bir ritüel uygulanmıştır. Buna göre, sığır,738 koyun ya da keçi739 veya bir kuş740 gibi çeşitli hayvanlardan olabilen kurbanı sunmak isteyen kişinin öncelikle dini açıdan temiz olması gerektiği belirtilmiştir. Kurbanı sunacak kişi, öncelikle, yakmalık sunuyu onaylaması için kahine getirir ve kahinin onaylamasının ardından kurban741 sahibi, elini sununun başının üzerine koyup742 kurbanı sunağın kuzeyinde özel olarak hazırlanmış olan yerde keserdi.743 Bu kesme işlemine, sadece genel kurbanlar için kesim işlemi yapan kahinler ve levililer katılmazdı.744

Kesilen kurbanların derisini kahinler aldıktan sonra745 kurbanın tamamı kahinler tarafından yakılırdı.746 Kuşların ise derileriyle birlikte bütün olarak yakılırdı.747 Hayvanın kesilmesinin ardından kahinler tarafından toplanan kanın sunağın her tarafına serpilmesi, bu ibadetinin bir parçası teşkil etmiştir.748

Yakmalık sunu olarak kesilecek kurbanların kusursuz ve erkek olması gerektiği,749 ancak kuşlarda cinsiyet ayrımının yapılmadığı söylenmektedir.750 Bunun dışında Yahudilikte, başta Şabat günü olmak üzere özel günlerde ve bayramlarda o günün önemine göre fazladan çeşitli kurbanların sunulduğu belirtilmektedir.751

·        2. Esenlik Sunusu: Tanrı’ya, merhametinden ve verdiği nimetlerinden dolayı şükran ifadesi olarak, Yahudilerin, hayvanlardan sunduğu bir kurban ibadetidir. Musa’dan itibaren uygulanan bu kurban ibadetinde, yakmalık sunudan farklı olarak cinsiyet ayrımı yapılmamakta olduğu752 ve sürüden herhangi bir hayvanın şükran ifadesi olarak sunulduğu ifade edilmiştir.753

Bu kurbanın sunulması esnasında takip edilen ritüel de Yakmalık sunuda olduğu gibi, kişinin dinen temizlenmesinden sonra, kahinin kurbanı onaylaması ve elin sununun başının üzerine konulup754 kurbanın kesilmesinden ibaret olmuştur. Ancak bu kurban, sunağın önünde kesilmeyip Mabed’in avlusunun dışında boğazlanırdı.755 Kurban kesildikten sonra kahin, hayvanın kanını toplar ve onu sunağın üzerine serperdi756 Esenlik sunusunun iç organlarının yakılmasından757 sonra etin bir kısmı kahinlere verilir geriye kalan kısım ise toplu olarak yenilirdi.758

·        3. Günah Sunusu: Günah sunusu, Tanrı’nın emirlerinden herhangi birinin, bir kişi759 ya da İsrail topluluğu760 tarafından istemeyerek ihlal edilmesi durumunda, günahların bağışlanması için sunulurdu.761

Günah sunusu, günah işleyen kişinin durumuna göre farklılık göstermiştir. Buna göre, günah işleyen baş kahin ise, işlediği günaha karşılık kusursuz bir boğa sunması emredilmiştir.762 Günah işleyenin İsrail topluluğu olması durumunda hüküm baş kahinin durumunda olduğu gibi kusursuz bir boğanın sunulması şeklinde olmuştur.763 Eğer günah işleyen Yahudi önderlerinden biri olursa günah sunusu öncekilere bakarak mahiyet değiştirirdi. Buna göre, günahına kefaret olması için liderin her zaman olduğu gibi kusursuz bir tekeyi Tanrı adına kurban etmesi gerekirdi.764 Halktan herhangi birisinin günaha bulaşması durumunda günah sunusu olarak keseceği kurbanın dişi bir keçi765 veya bir kuzu766 olması gerektiği Tevrat tarafından bildirilmiştir.

Günah sunusunun kesilmesi, günah işleyenin durumuna göre yine farklılık göstermiştir. Buna göre, baş kahin ve İsrail topluluğunun günah sunusu esnasında, kurban edilecek boğanın başına, günah işleyen baş kahin ise baş kahin, İsrail topluluğu ise bu halktan ileri gelenler ellerini koyarlar ve sonra boğa kesilirdi. Bunun ardından kahin, kurbanın kanının bir kısmını Kutsallar Kutsalı’nda bulunan perdeye yedi kez serper ve buhur sunağının boynuzlarına yine kanın bir kısmını sürterdi. En son olarak da artan kanı Yakmalık sunu sunağının dibine dökerdi. Günah sunusu olarak takdim edilen kurbanın iç yağları Yakmalık sunu sunağında yakılırken, kurbanın arta kalan parçaları da Mabed’in dışında başka bir yerde yakılırdı.767

Yahudi önderlerinden ya da halktan her hangi birisinin günah sunusu sunması, bazı noktalarda baş kahin ve İsrail topluluğun günah sunusu olarak boğa takdim etmesinden ayrılmıştır. Buna göre, Yahudi önderi, günah sunusu olarak takdim edilecek olan tekeye, sade bir Yahudi ise dişi keçiye veya kuzuya ellerini sürdürdükten sonra bu kurbanları kendileri keserdi. Kahin, bu sunuların kanlarına parmağını sokar ve yakmalık sunusu sunağının boynuzlarına sürerdi. Kurbanların yağlarını da sunak üzerinde yakardı.768 Bu kurbanların etleri ise kahinler tarafından yenilirdi.769

·        4. Suç Sunusu: Suç sunusu, küçük günahlara veya murdarlığa kefaret olması için düzenlenmiştir.770 Tevrat’ta geçen cümlelere göre, bir Yahudinin, gördüğüne ya da bildiğine bile bile tanıklık etmemesi, Yahudilik tarafından kirli olarak tanımlanan herhangi bir şeye, ister vahşi ister evcil isterse küçük olsun bir hayvanın leşine bilmeden dokunması, yine bilmeden Yahudiliğe göre kirli sayılan bir insana veya insandan kaynaklanan ve kendisini kirleteceğine inanılan herhangi bir şeye dokunması, hangi sebepten olursa olsun düşünmeden ve ne yaptığını bilmeden yemin etmesi vb. durumunda bu kişinin suç sunusu takdim etmesi gerekmekteydi.771

Yukarıda sayılan ve bunlara günah açısından yakın olan suçlar işlendiğinde, bu suçu işleyenin günahının affedilmesi için küçük baş hayvanlardan bir kurbanı suç sunusu olarak Tanrı’ya takdim etmesi gerekmekteydi. Bu kurbanın dişi bir kuzu veya keçi olabileceği zikredilmiştir. Bu hayvanları kurban olarak alabilecek maddi durumu olmayan Yahudilere kolaylık gösterilmiştir. Zikredilen suçlardan birini işleyen fakir bir Yahudinin günahının affedilmesi için biri günah sunusu, diğeri de yakmalık sunu olmak üzere iki tane kumru ya da güvercin kurban edebileceği belirtilmiştir. Kahine getirilen bu kuşlardan günah sunusu olarak takdim edilecek olanının boynu, başı koparılmamak şartıyla kahin tarafından kırılır ve bu kurbanın kanının bir kısmı sunağın yan tarafına serpildikten sonra kanın arta kalanı sunağın dibine akıtılırdı. Eğer, suçu işleyen Yahudinin maddi gücü, kuşları almaya da yetmiyorsa, Yahudiden günah sunusu olarak yaklaşık 1,3 kg. ince un getirmesi istenirdi. Kahin bu undan bir avuç alır ve onu sunakta yakardı. Unun geri kalan kısmı ise kahine kalırdı. Böylece suç işleyen Yahudinin günahlarının affedileceğine inanılırdı.772

·        5. Şükran Sunusu: Bazı yerlerde Esenlik sunusunun eşanlamlısı olarak da kullanılan şükran sunusu, Tanrı’nın bahşettiği nimetlerinden dolayı kulun, ona duyulan minnettarlığı kabul etmesi için takdim edilen bir sunudur.773 Mayalı yiyecekleri de içerdiği belirtilen şükran sunusunun,774 takdim edildiği gün yenilmesi gerekirdi.775

·        6. Ekmek Sunusu: İbranice’de “Minha” denilen Ekmek sunusu, hayvan sunularıyla birlikte takdim edilirdi.776 İnce un, zeytin yağı ve günnükten oluşan ekmek sunusu, pişmiş somun, yufka veya lokma şeklinde olurdu. Yapımında mayanın ve balın kullanımı yasaklanan777 ekmek sunusu, bunu hazırlayan tarafından Süleyman Mabedi’ne getirilirdi. Ritüele göre, kahin, ekmek sunusundan bir avuç alarak onu sunakta yakardı. Ekmek sunusunun geri kalanı ise kahinin kendisine kalırdı.778 Ancak, ekmek sunusunu takdim eden kişi kahin olduğunda, sununun sunakta tamamen yakılması icap ederdi.779

·        7. Dökülen Sunu: Esenlik ve yakmalık sunularla birlikte takdim edilen bu sunu şaraptan ibaret olup,780 kesilen hayvanın cinsine göre değişmekteydi. Tanrı’ya kurban olarak bir kuzu sunulduğunda yaklaşık 1,5 litre şarap sunulması gerekirdi.781 Kurban edilen hayvanın koç olması durumunda ise sunulan şarap yaklaşık 2 litre olurken,782 bir boğanın kesilmesi halinde yaklaşık 3 litre şarap takdim edilirdi.783

·        8. Sallama Sunusu: Sallama sunusu, kahinlerin, esenlik sunusundan kendilerine verilenleri, Tanrı’nın huzurunda kendisine ait olduğunu belirtmek için sallamasıdır.784

·        9. Adak Sunusu: Esenlik sunusu gibi değerlendirilen adak sunusu, kişinin önceden bulunduğu vaadini yerine getirmesidir.785 Adak sunusu, birinci ya da ikinci gün yenilir, etin artması durumunda üçüncü gün yenilmeyip yakılırdı.786

·        10. Gönüllü Sunu: Yahudilerin, Tanrı’ya bağlı olduklarını göstermek için zorunlu olmamasına rağmen takdim ettikleri bir sunudur. Üç hac bayramı olarak nitelendirilen Pesah, Şavuot ve Sukot günlerinde Tanrı’ya takdim edilen en küçük sunudur. Esenlik sunusu gibi kurban edilen bu sununun eti, adak sunusunda olduğu gibi birinci ve ikinci günlerde yenildiği, üçüncü günde ise etten arta kalanların yakıldığı ifade edilmektedir.787

·        b. Hac Bayramları

Hac, bir mabede yada herhangi bir dinin müntesipleri tarafından kutsal kabul edilen yerlere yapılan dini maksatlı788 ziyaretlere denilmektedir.789 Hac terimi, İbranice’de bayram anlamına gelen “Hag” kelimesiyle ifade edilmekte olup, bu kelime, “bir şeyin etrafında dönmek, dolanmak” anlamına gelen “Hvg” kökünden 795

gelmektedir. 790

Haccın temelinde, tanrısal varlığın belli bir mekanda yansıdığı şeklinde bir inanç yer almaktadır. Aslında hac merkezi olan yerlerin, toprak parçası olarak diğer yerlerden farklı olmadığı vurgulanırken, bu mekanlarda inançla ilgili bazı olayların meydana gelmesi veya bazı dini şahsiyetlerin bu yerlerle bir şekilde bağlantılı olmasından dolayı bu mekanlar, kutsiyet kazanmışlardır.791

Yahudilikte de bazı mekanlar hac yeri olarak bilinmektedir. Bu mekanlardan bazılarını ziyaret etmek isteğe bağlıyken, Süleyman Mabedi gibi bir mekanın dini amaçla ziyaret edilmesi Tanrı tarafından zorunlu kılınmıştır. Bu haccın hem zorunlu olması hem de konumuzun odağı olan Süleyman Mabedi’ne yapılmasından dolayı Yahudilikteki hac, konumuz açısından önem arz etmektedir.

Bütün Yahudi erkekler, Süleyman Mabedi’ni senede üç defa ziyaret etmekle yükümlü kılınmışlardır.792 Ancak, sağırlar, dilsizler, topallar, körler, Tanrı’nın emirlerini yerine getirmekle mükellef olmayan çocuklar, cinsiyeti şüpheli olanlar veya çift cinsiyetli olanlar, özgürlüğünü tam olarak elde edememiş köleler, kadınlar, hasta ve yaşlılar Tevrat tarafından emredilen bu hac ziyaretlerinden muaf tutulmuşlardır.798 Bu dönemlerde yerine getirilen ziyaretler üç hac bayramı olarak nitelendirilmekte ve Pesah, Şavuot ve Sukkot olarak bilinmektedir.793

ba. Pesah

Hac bayramlarından ilki olan Pesah, İbranice’de “Atlamak” anlamına gelmektedir. İbrani takvime göre, Nisan ayının 15. günü başlayan Pesah, İsrail topraklarında 7 gün,794 diasporada ise sekiz gün sürmektedir.795 İsrail’de kutlanılan Pesah bayramının 1. ve 7. günleri, diasporada ise buna ilaveten 2. ve 8. günleri “Yom Tov” (Bayram) kabul edildiğinden bu günlerde iş yapılması tamamen yasaklanmış, bayramın diğer günlerinde ise normal hayatta yapılan işlerin yerine getirilebileceği söylenmiştir.796

Tevrat’ta bayram olarak kutlanılması emredilen797 Pesah’ın temelini Yahudilerin Mısır’dan çıkış esnasında yaşadıkları oluşturmaktadır.798 Buna göre, Tanrı, Mısır’a, ailelerin ilk doğan erkek çocuklarının öldürülmesi şeklinde bir musibet gönderecektir. Tanrı, İsrailoğullarının bu felaketten etkilenmemesi için Musa aracılığıyla Yahudi ailelerinin bir kurban alıp kesmeleri ve kurbanın kanını evin kapısının yan ve üst sövelerine sürmelerini ister. Böylece, Tanrı, hangi evlerin Yahudilere ait olduğunu bilecek ve onlara zarar vermeden geçecektir.799 Pesah bayramı, adını da Tanrı’nın Yahudileri atlamasından (Pesah, İngilizce’de Passover) almaktadır. Yahudi tarihinde önemli olaylardan biri olan bu hadisenin hafızalarda kalması ve bir sonraki nesle aktarılması için Pesah bayramının kutlandığı belirtilmektedir. Pesah’ta kesilen kurbanlar da bu bayramın en önemli bölümünü oluşturmaktadır.800

Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu dönemlerde, Pesah bayramı, Mabed’de kutlanmıştır. Bu dönemde, her sene 14 Nisan’da öğle vakti Süleyman Mabedi’ne kurbanlarını sunmak için gelen Yahudiler, üç gruba ayrılırdı. Birinci grubun Süleyman Mabedi’ne alınmasından sonra Mabed’in kapıları kapatılır ve şofarın çalınmasıyla kurbanlar kesilirdi. Daha sonra, Mabed görevlileri tarafından toplanan kan elden ele sunağa en yakın din görevlisine ulaştırılır ve bu kişi kurban kanını bir dua eşliğinde sunağın tabanına serperdi. Bu işlemin Mabed’in dışında bekleyen ikinci ve üçüncü gruplarda da uygulandıktan sonra kesilen kurbanların hepsi ateşte pişirilir, daha sonra, Yahudiler kurban ettiklerin hayvanın etini en ufak bir kırıntı kalmayacak şekilde yerdi.801Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra yukarıda anlatılan uygulama yerine getirilememiştir. Ancak, Yahudi din alimleri, Musa zamanında İsrail oğullarının yaşadıkları hadisenin hafızalardan silinmemesi için Pesah bayramının kutlanabileceğini söylemişlerdir. Ancak, bu kutlamaların bazı yönlerden Mabed dönemindeki kutlamalardan faklılık göstermiştir.802

bb. Şavuot

Üç hac bayramının ikincisi olan Şavuot, İbranice’de “haftalar” anlamına gelmektediği ve Pesah’ın ikinci gününden803 tam yedi hafta sonra804 kutlandığı için bu adı aldığı bildirilmektedir.805 Tevrat’ta, “haftalar bayramı”806 da denilen Şavuot’a “ilk ürünler günü”807 ve “hasat bayramı”808 ifadeleriyle işaret edilmektedir. Bu bayrama, Pesah bayramından elli gün sonra kutlandığı için Yunanca “Ellinci Gün” manasına gelen “Pentacost” da denilmektedir.809

Şavuot, İsrail’de Sivan ayının 6.gününde, diasporada ise Sivan ayının 6. ve 7. günlerinde kutlanmaktadır.810 Diğer hac bayramlarına göre özel uygulamaları bulunmayan Şavuot, Süleyman Mabedi döneminde şükür ifadesi olarak811 bir çiftçinin komşularıyla birlikte Kudüs’e neşeli bir halde giderek ilk ürünlerini sunmalarından ibaret olmuştur.812

M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra yeni bir kimlik kazanan Şavuot bayramı, bu tarihten itibaren Tanrı’nın Sina dağında Musa’ya On Emr’in vermesinin yıl dönümü olarak kutlanmaya başlamıştır.813 Günümüzde, İsrail’de yaşayan Yahudi çiftçileri, ürünlerini Süleyman Mabedi olmadığından dolayı İsrail’deki bir kuruma bağışlamaktadırlar.814

bc. Sukot

İbranice’de “çadırlar, çardaklar” anlamına gelen815 Sukot, Yahudilikteki hac bayramlarının üçüncüsüdür. Yahudiler için büyük önemi olan Sukot, Mabed döneminde Yahudilerin ellerindeki bitki çeşitleriyle büyük bir şenlik içinde Süleyman Mabedi’ne akın etmesinden dolayı “bayram” olarak nitelendirilmektedir.816

Çardaklar bayramı olarak da bilinen817 Sukot, İbrani takvime göre Tişri ayının 15. günü başlar ve 7 gün sürer.818 Sukot, Yahudilerin, Mısır esaretinden kurtulmaları anısına kutlanılan bir bayramdır. Tevrat’ın bildirdiğine göre, Yahudiler, Mısır’dan çıktıktan sonra çölde 40 sene yaşamışlardır. Bu dönemde yerleşik bir hayat düzenine sahip olmadıklarından ellerine geçen kurumuş çalı ve dallardan yaptıkları çardakların içinde yaşamışlardır.819 Tanrı, bu hadisenin, sonraki nesiller tarafından bilinmesi için bu bayramın kutlanmasını emretmiştir.820

Sukot bayramının en önemli özelliği, atalarının barınmak için yaptıkları çardakların anısına çardakların yapılması ve Sukot bayramının bu yerlerde geçirilmesidir. Bu zaman zarfında çardaklarda, yenilip içildiği gibi yatılmaktadır.827 Alelade olmayan bu çardakların belli özellikleri bulunmaktadır. Buna göre, tahtadan yapılan çardaklar, en az bir insanın kafasının, vücudunun büyük bir bölümünün ve bir masanın girebileceği kadar büyük olmalıdır. Hazırlanan çardağın en önemli bölümü ise çatısıdır. Buranın hazırlanmasında büyük bir özenin gösterilmesi gerekmektedir. Tavanın bitkilerle örtülmesi ve gölgede kalan alanın gölgesiz alana göre daha fazla olması gerektiği ifade edilmektedir.828

Mabed döneminde, oldukça renkli geçtiği rivayet edilen Sukot bayramı, Mabed’in yıkılmasından sonra da fazla bir değişiklik göstermeden devam etmiştir.829

Yahudi erkeklerin, hac ile mükellef olmaları Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nin ve sunağın ayakta kalmasına bağlanmıştır.830 Bu nedenle Mabed’in M.S. 70 yılında Romalılarca yıkılmasından sonra asırlardır uygulanan hac ibadeti artık icra edilemez olmuştur. Ancak, bu tarihten sonra da zorunlu olmamasına ve mahiyetinin farklı olmasına rağmen Yahudiler, bu mekana yönelik ziyaretlere devam etmişlerdir. Yahudilerin geçmişe duydukları özlemleri, Yahudiler arasında önemli bir yer edinmiş olan insanların kabirlerinin burada olması ve özellikle Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından günümüze kadar gelen tek kalıntı olan “Ağlama Duvarı”nın Yahudileri cezbettiği belirtilmiştir.821 Ancak, bu ziyaretler, Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu dönemdeki gibi büyük şenlik ve mutluluk içinde geçmemiştir. Yahudi hacılar, bu ziyaretlerinde, Mabed’in yıkılmasından dolayı ağıtlar yakmışlar ve “Senin kutsal şehirlerin şimdi harap içinde, Sion ise ıssız bir yer; Kudüs tamamen terkedilmiş durumda. Atalarımızı gururu olan Mabedimiz ise yıkılmış durumda, değerli olan her şeyimiz yok edilmiş” şeklinde feryatlarda bulunmuşlardır.822

·        c. Yom Kipur

Kipur, İbranice’de, Tanrı’yla hesaplaşmanın ardından temize çıkma, kefaret ödeme anlamlarına gelen “Lehaper” fiilinden türemiştir. Yahudilikteki diğer gün ve bayramlardan farklı olarak Yom Kipur tarihi bir olaya bağlanmadığı gibi milli bir karakter de yansıtmamaktadır. Yom Kipur’un toprağın ya da doğanın değişimine bağlı olarak bir olayı ifade etmediği de kaynaklarda geçmektedir.823

Tişri ayının 10. günü yerine getirilen824 Yom Kipur, Musa’nın Sina dağına çıktığında halkının altın buzağıya tapmalarının akıllarda daima kalması için hatırlatıcı bir dua ve nedamet alameti olan bir oruç günüdür.825 Yahudilikte en önemli, en kutsal ve en yüce gün olarak değerlendirilen Yom Kipur, Yahudilerin, Tanrı’nın önünde pişmanlık ve üzüntü içinde vicdanıyla baş başa kaldığı, ayrıca, yaşamlarını düzeltip kendilerini Tanrı’nı istediği şekilde düzenlemelerine yöneldikleri gündür. Zaaflarını yenmeye çalıştıkları, Tanrı’ya gönüllerince yaklaşmayı arzuladıkları bir gündür.836

Yom Kipur’un öneminden dolayı bu günde Tanrı’nın emri gereğince şabat kuralları uygulanmaktadır.837 Bu günde Yahudiler yemek içmekten kozmetik ve losyon kullanmaya varıncaya kadar herhangi bir iş yapmaktan sakınması gerekmektedir.826

Yom Kipur’da dikkat çeken uygulamalardan biri oruçtur. Tevrat’ta emredilen827 tek oruç olmasından dolayı önem arz etmektedir. Gün batımından önce başlayıp ertesi akşam gökyüzünde yıldızların görünmesiyle son bulan Yom Kipur orucu, sağlıklı dinen mükellef olan bütün Yahudilerin tutması gereken bir oruçtur.828

Mabed döneminde, Yom Kipur günü dikkat çeken başka bir uygulama ise baş kahinin, Süleyman Mabedi’nde icra ettiği özel ibadettir. Bu günde baş kahin, kimsenin giremediği ve Yom Kipur günü sadece kendisinin girmesine izin verildiği Mabed’in Kutsallar Kutsalı bölümüne girerdi. Burada özel bir ayin icra ettikten sonra dışarı çıkar ve bütün Yahudiler için günahlarına kefaret olduğuna inanılan bir keçiyi (Azazel) çöle göndererek halkın günahlarını da çöle gönderdiğine inanılırdı.829

Yukarıda kısaca ifade edilen ibadet, bir bakıma, baş kahin ile yardımcı kahinin bir hafta öncesinden Süleyman Mabedi’nde itikafa çekilmesiyle başlardı. Yom Kipur gecesi baş kahinin uyumaması gerekirdi.

Yom Kipur günü Yahudiler erkenden Süleyman Mabedi’nin avlusunda toplanır ve ibadetinin başlamasını beklerdi. Baş kahin, bu günde, öncelikle her gün icra edilen sabah kurbanını takdim ederdi. Bu işlemin ardından Yom Kipur ayni başlardı. Yahudilikte ibadet esnasında temizliğe önem verildiğinden, baş kahin ilk iş olarak banyo yaparak temizlenirdi. Temizliğin ardında, baş kahin, her zaman giydiği gösterişli kıyafetinin yerine beyaz ketenten imal edilmiş bi elbise giyerdi. Yom Kipur günü, baş kahin beş defa banyo yaptığı gibi beş defa da kıyafet değiştirirdi.

Baş kahin, günahları affına vesile olacağı düşüncesiyle kendisi için bir boğa kurban ederken, Yahudiler için de iki tane erkeciyi suç sunusu olarak Tanrı’ya kurban ederdi. Bununla da yetinilmeyip, kendisiyle beraber bütün Yahudiler için yakmalık sunusu olarak birer koç takdim edilirdi.

Yom Kipur’un asıl amacı, Yahudilerin günahlarının bu günde affedilmesidir. Bundan dolayı, baş kahinin icra ettiği ibadette buna uygun olurdu. Yom Kipur’da, baş kahin, bir boğanın üzerine elini koyarak hem kendisi hem de ailesi için günahlarını itiraf eder ve Tanrı’da af dilerdi. Daha sonra, kendisine getirilen iki erkeçten birini Yahudiler adına Tanrı’ya kurban etmek, diğerini ise çöle göndermek için kura çekerek belirlerdi. Çöle gönderilecek olana kırmızı bir kurdele takardı. Baş kahin, sonra, boğanın yanına gelir ve daha önce yaptığı gibi, bütün kahinleri de içine alacak şekilde kendisi ve ailesi için günah itirafında bulunur ve boğayı keserek kanını bir kapta toplardı. Özel olarak hazırlanan tütsüyüle birlikte sunaktan bir kısım kor alarak Kutsallar Kutsalı’na girerdi. Burada, boğanın kanını keffaretgahın üstünü ve yerlere serperdi. Buradan çıktıktan sonra da Yahudiler için Tanrı’ya sunulacak kurbanı keser ve onu kanını da daha önce yaptığı gibi serperdi. Bütün bu işlemler bittikten sonra, Yahudilerin günahlarına keffaret olması için kırmızı kurdele bağlanaın kurbanın çöle gönderilmesine gelinirdi. Bunun için baş kahin, kurbanın başına elini koyarak daha önce boğada yaptığı itirafı tekar yapardı. Ancak, bu sefer, İsrail kavminin günahlarını da zikreder ve cemaate dönerek affolunacaklarını ifade ederdi. Baş kahinin itirafları neticesinde günahları yüklendiğine inanılan keçi, Mabed’in kapısında kendisini bekleyen görevliye teslim edilirdi. Bu görevli de çöle götürerek bir uçurumun olduğu yere kadar onu kovalardı. Yom Kipur ayini, baş kahinin Tevrat’tan belli kısımları cemaate okumasıyla son bulurdu. 830

Süleyman Mabedi’nin tamamen yıkılmasından sonra Yom Kipur günü icra edilen bu ibadet, baş kahinlik ve Mabed ile birlikte tarihe karışmıştır. Ancak, bu ibadetin, Mabed döneminde olduğu gibi olmasa da, günümüzde tavuğun ya da horozun kurban edilmesi şeklinde devam ettirildiği ifade edilmiştir.831

·        B. MABED’İN YIKILMASINDAN SONRA YAHUDİ DİNİ HAYATI

·        1. Dinsel Anlamda Değişiklikler

Yahudiler ve Yahudi dini hayatı için büyük önemi haiz olan Süleyman Mabedi, inşa edildikten kısa bir süre sonra Yahudiliğin neredeyse ayrılmaz bir parçası olmuştur. Ancak, sonradan oluşan bu bütünlük, Yahudiler üzerinde derin bir etkiye sahip olan Mabed’in yok olmasıyla Yahudiliğin de yok olacağı anlamına gelmemiştir. Çünkü Yahudiler önceden gerekli bazı dini tedbirleri almıştır. Bundan dolayı M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra bile Yahudilik günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Ancak burada şunu hemen belirtmemiz gerekir ki, Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu dönemdeki Yahudilik ile yıkılışından sonra ortaya çıkan Yahudilik arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Birinci Mabed’in yıkılmasıyla büyük bir şok yaşayan Yahudiler, Süleyman Mabedi’nin bir daha saldırıya maruz kalabileceği ve Mabed’de icra edilen ibadetlerin yerine getirilemeyeceği ihtimaline karşı gerekli tedbirleri almış, kendilerine özgü yeni kurumlar ihdas etmiş ve yeni ideolojiler oluşturmuştur. Bu nedenle, İkinci Mabed’in yarattığı teolojik krizin Birinci Mabed’in yıkılmasından sonra ortaya çıkan teolojik krize göre Yahudiler üzerinde daha az etkili olduğu söylenmektedir.832 833

İkinci Mabed’in yıkılmasıyla tarihe karışan Süleyman Mabedi’nin yerini Birinci Mabed’in yıkılmasından sonra ortaya çıkan sinagoglar, Süleyman Mabedi’nde özel bir yetki ile görev yapan kahinlerin yerini de Yahudi din alimleri, Tevrat çalışmalarının yerini ise Tevrat’taki emirlerin sıkı sıkıya yerine getirilmesi şeklindeki Yahudi dindarlığı almıştır. Süleyman Mabedi’nin tamamen yıkılması, özellikle sadece Mabed’de icra edilebilen ve Tanrı’ya yaklaşma aracı olarak görülen kurban ibadetinin de artık yerine getirilemez olmasına neden olmuştur. Ancak, kurban ibadetinin ortadan kalkması Yahudilerin Tanrı’dan uzaklaştığı anlamına gelmemiştir. Çünkü Yahudilere göre, Tanrı’ya karşı iyi davranmak, dua etmek, Tanrı’nın emirlerinin yerine getirilmesi ve Tevrat’ın çalışılması yoluyla da Tanrı’ya ibadet edilebilir.

Bütün bu değişikliler Yahudilerin M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla yaşadıkları felakete verdikleri cevaplar olmuştur. İlk yıllarda yüzeysel bir şekilde ortaya çıkan bu değişiklikler sonraki yıllarda daha da ayrıntılı hale 845 gelmiştir.

İkinci Mabed döneminde ortaya çıkan ve Mabed’in yıkılması neticesinde varlığını aşırı derecede hissettiren kurum sinagog olmuştur. Yahudiler, ibadetlerini artık sinagoglarda yapmaya başlamıştır. Burada yapılan ibadetlerin Süleyman Mabedi’nde icra edilenlerden çok farklı olduğu ifade edilmiştir. Bu bağlamda bir bakıma Süleyman Mabedi’nin yerini alan sinagoglar hakkında biraz bilgi vermeyi faydalı görüyoruz.

·        a. Sinagog

Sinagog kavramı, “beraber” anlamına gelen “Syn” ve “getirmek” anlamına gelen “ago” köklerinden oluşan ve “toplanma, cem etme” manasına gelen Grekçe “sunagoge” kelimesinden türemiştir.834 Terim olarak ise sinagog, Yahudilerin ibadet etmek, halkı eğitmek veya kültürel kimliklerini korumak için toplandıkları yer demektedir.835

Sinagog, tarih boyunca dua edilen, öğrenimin yapıldığı ve cemaat işlerinin836 karşılandığı bir mekan olmuştur.837 Sinagog’u nitelendirmek için kullanılan Bet ha-Kenesset (Halkın bir araya geldiği yer), Bet ha-Midraş (Öğrenim evi) ve Bet ha-Tefila (Dua evi) kavramları sinagogun asıl vazifesini güzel bir şekilde ifade etmektedir. Bu kavramlardan en çok kullanılanı ise Bet ha-Kenesset olmuştur.838

aa. Sinagog’un Ortaya Çıkışı

Yahudi tarihi araştırmalarının önemli konularından biri olan sinagogun kaynağı hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır.839 Özellikle, Yahudi hayatındaki büyük önemine rağmen Kitab-ı Mukaddes’te de kaynağı hakkında açık ve net bir bilginin olmaması dikkat çekmektedir.840 Bu nedenle sinagogun ilk olarak ne zaman zuhur ettiği ile alakalı kesin olmayan bir çok değişik görüş ileri sürülmüştür. Kimileri, Birinci Mabed döneminde, Yoşiya’nın krallığı zamanında ortaya çıktığını söylerken, kimileri de Babil sürgününden sonra Şabat ve bayram günlerinde Süleyman Mabedi’nin avlusunda yapılan Tora okumaları ve dualarının sonradan kurumsallaştırılması neticesinde ortaya çıktığını iddia etmiştir. Bunların yanında M.Ö. 3. yüzyılda Mısır’da zuhur ettiğini düşünenler olduğu gibi, sinagogun ortaya çıkışını M.Ö. 2. yüzyılda Haşmoneyler’in başlattığı isyanına bağlayanlar olmuştur. Ferisilerin, tarih sahnesine çıkmaları neticesinde, yerel toplumların sosyo-ekonomik sorunlarına çare bulmak, insanlara Tora’yı okuyup yorumlamak için seküler bir toplantı evi olarak sinagogun temelini attıkları da iddialar arasında yer almıştır.841 Sinagog’un kaynağını Musa’ya ve hatta atalar dönemine kadar geri götürenlerin olduğu da kaynaklarda geçmektedir.842 Ancak, her ne kadar tam olarak arkeolojik verilerle desteklenemese de genel kabul gören görüşe göre sinagogun Babil sürgünü esnasında ortaya çıktığı belirtilmektedir.843 Bu teoriye göre ilk sinagoglar, sürgündeki Yahudilerin dua etmek için bir araya geldikleri küçük toplantı yerleriydi.844 Tevrat’ta geçen “Bu yüzden de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Onları uzaktaki uluslar arasına gönderdim, ülkeler arasına dağıttım. Öyleyken gittikleri ülkelerde kısa süre için onlara barınak oldum ’” ifadesinin Babil’deki sinagoglara ve dini çalışmaların yapıldığı evlere işaret ettiği söylenmektedir.845 Ayrıca, Mezmurlar’da geçen “...Ülkede Tanrı’yla buluşma yerlerinin tümünü yıktılar.” cümlesinin sinagoglar olarak anlaşıldığı ifade edilmektedir.846 Sinagogun tam bir dinsel ve toplumsal kurum olarak ortaya çıkması ise M.S. 1. yüzyılda olmuştur.847 Yahudiliğin dinsel kitaplarında bunu destekleyen ifadelerin olmasının yanında, İncil’deki “Isa, Celile bölgesinin her tarafını dolaştı. Buralardaki havralarda (Sinagoglarda) öğretiyor, göksel egemenliğin Müjdesi’ni duyuruyor...”848 ifadesinden M.S. 1. asırda sinagogun kurum olarak varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Sinagog, sonraki yıllarda ise Yahudiliğin tamamen ayrılmaz bir parçası olmuştur.849

Sinagogun Babil sürgünü esnasında ortaya çıkması, Yahudilerin Süleyman Mabedi’nden uzak olmalarından dolayı ibadet maksadıyla çeşitli yerlerde toplanma ihtiyacından kaynaklanmıştır. Böylece dua ve Tora çalışmalarının birleştirildiği yeni bir kurum ihdas edilmiştir. Sinagog, İkinci Mabed’in yeniden yapılmasından sonra sürgün esnasındaki önemini kaybetmişse de özellikle İskenderiye, Antakya ve Şam gibi diaspora ülkelerinde mevcudiyetini devam ettirmiştir.850

ab. Sinagog’un Önemi

Yahudiler, İkinci Mabed dönemi boyunca Süleyman Mabedi’ne bağlı kalmış, onunla ilgili olan kurban ibadetini ve kahinlik sınıfını devam ettirmiştir. Fakat aynı dönemde Süleyman Mabedi’nden farklı olan ve Süleyman Mabedi’nin M.S. 70 yılında yıkılmasından sonra büyük bir gelişme göstererek Yahudi dini hayatının önemli bir parçası haline gelen sinagog kurumunu da geliştirmişlerdir.851

Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu sürece özellikle toplantı yeri olarak görev yapan sinagog, Süleyman Mabedi gibi ibadet merkezi olmamasına karşın852 İkinci Mabed döneminde Mabed’in yanında ibadetin, eğitimin, duanın ve Tora çalışmasının merkez noktalarından biri olarak hizmet vermiştir. Fakat, sinagogun bu özellikleri Süleyman Mabedi’nin önemini kesinlikle azaltmamıştır. Çünkü Süleyman Mabedi bu dönemde Yahudilerin toplumsal ibadetinin yegane merkezi olma özelliğini devam ettirmiştir.853 Diasporadaki de dahil olmak üzere bütün Yahudiler onun merkezi rolüne saygı duymuş, Kudüs dışında yaşayan Yahudiler hac zamanında Süleyman Mabedi’ne akın etmiştir.854 Süleyman Mabedi Kudüs’teki varlığını koruduğu sürece de Yahudiler ona rakip olacak herhangi bir ibadet yeri kurmaktan da özellikle kaçınmıştır.855 Ayrıca, eski sinagogların Yahudi olmayanlar tarafından genellikle “mabed” olarak vasıflandırıldığı, Yahudilerin bunu bir hata olarak gördükleri ve sinagog ile Mabed arasındaki farkı bildikleri ifade edilmiştir.856

Sinagog, Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra halkın dinsel odağı olarak rakipsiz bir konum kazanmıştır.857 Böylece, Süleyman Mabedi’ne ait olan Yahudi halkını koruma gücü sinagoga geçmiştir. Bu durum ise, Yahudilerin, Tanrı’nın koruma gücünün hala canlı olduğuna inanmalarına yardımcı olmuştur.858 Bunun yanında, Yahudilerin önde gelen alimleri Süleyman Mabedi’ne ait olan kutsallığı sinagogu da kapsayacak şekilde genişleterek Mabed yeniden yapılıncaya kadar sinagogu onun yerine koymuştur.859 Bunun nedeni ise sinagogun, Yahudileri bir arada tuttuğuna inanılması ve Yahudi dini hayatının sürdürülmesinde temel taş olarak görülmesidir.860

Yahudi literatüründe, muhtemelen, sinagogu desteklemek için değişik düşünceler yer almaktadır. “Bir adamın duası ancak sinagogda işitilir.”, “Kentinde bir sinagog bulunan ve oraya gitmeyen kişiye kötü komşu denir ve o, kendisinin ve çocuklarının üzerine sürgünü çeker.”, “Genellikle sinagoga devam edipte bir gün mevcut bulunmayan bu kişiden Tanrı hesap sorar.” şeklindeki ifadeler, Yahudilerin sinagoga gitmeleri gerektiğini açıkça ifade etmektedir.861

Sinagog Süleyman Mabedi kadar kutsallık taşımasa da ona aynı şekilde saygı duyulması istenmiştir. Bundan dolayı belli bir kutsallığı olan sinagogda Yahudiliğin zorunlu kıldıklarının dışında yemek, içmek, gevezelik yapmak, laubali davranışlarda bulunmak, süslenmek, uyumak, ticari antlaşmalar yapmak, kötü hava şartlarından korunmak ya da birinden kaçmak amacıyla sinagoga girmek, sinagogdan koşarak çıkmak uygun olmayan davranışlar olarak zikredilmiştir.862 Bu kuralların hepsinin, herhangi bir yerin, sinagog olarak kullanılmaya başladığında aynen orada da geçerli olduğu belirtilmiştir.863

ac. Sinagog ile Mabed Arasındaki Benzerlikler ve Farklar aca. Benzerlikler

Sinagog, ilk ortaya çıktığında Süleyman Mabedi’yle büyük benzerlikler taşımıştır. Öncelikle, Mabedi’nde yapılan ibadet formu ibadet şekli olarak benimsenmiştir. Sinagog’da, Süleyman Mabedi’nde kullanılan takvim kullanılmış, Mabed’de söylenen mezmurlar ilahi olarak kabul edilmiş, Tora çalışması programı da Süleyman Mabedi’ndeki uygulamalar temel alınarak düzenlenmiştir. Süleyman Mabedi’nin Romalılar tarafından yıkılmasından sonra da Tora çalışması ve dua için mekan olan sinagog “mabed” vasfını kazanmıştır.864 Süleyman Mabedi’nin ayrıcalıklı bir özelliği olan şofar ve lulav gibi ritüeller sinagoga bilerek dahil edilmiştir.865 Bunların yanında önceden Süleyman Mabedi’yle ilişkilendirilen bir çok unsur da sonradan sinagoga nakledilmiştir.866

acb. Farklar

Sinagogun Süleyman Mabedi’ne olan benzerliklerinin yanında onu, Süleyman Mabedi’nden ayıran yer, ibadet ve din görevlileri olmak üzere başlıca üç unsur bulunmaktadır.

·        1. Yer

Süleyman Mabedi’nin yeri bellidir ve değiştirilemez. Süleyman Mabedi, Kudüs’teki Mabed dağının üzerine inşa edilmiştir. Burası aynı zamanda Yahudi dini tarihinde önemli olayların vuku bulduğu bir mekan olmuştur.867 Diğer taraftan sinagog, özü itibariyle Süleyman Mabedi’nde olduğu gibi kutsal edilmemiş ve “Tanrı’nın Evi”868 veya “Tanrı’nın Tahtı” gibi vasıflara haiz olmadığı için dünyanın herhangi bir yerine inşa edilebileceği, sıradan bir evin de istenildiği takdirde sinagog olarak kullanılabileceği bildirilmiştir.869

·        2. İbadet

Yahudilikte dinsel olmayan kurbanların herhangi bir yerde kesilmesine izin verilirken, ibadet amacıyla, günahlara kefaret olması düşüncesiyle icra edilen kurbanların ancak Süleyman Mabedi’nde ve özel olarak tayin edilen kahinler tarafından kesilebileceği bildirilmiştir.870 Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra da bu kurban ibadeti sembolik olarak bile sinagoga icra edilmemiştir.871 Buna karşılık sinagog, duanın ve Tora çalışmasının yapıldığı yer olmuştur.872 Dua’nın, Süleyman Mabedi’nde resmi bir yeri olmadığı873 ve Birinci Mabed zamanında tamamen ihtiyari olduğu kaynaklarda bildirilmiştir.874 Yahudiler, bireysel dualarını her yerde yapabilecekken, cemaat halinde yapıldığında, daha faziletli olacağı düşüncesinden dolayı duaların sinagogda yapılması uygun görülmüştür. Böylece sinagogun sosyal sorumluluk ve toplumsallık bilincini artırmak için duanın mistik gücünden yararlanıldığı ifade edilmiştir.875

Sinagogun ikinci bir özelliği de Tora çalışmasının yapıldığı yer olmasıdır. Duanın sinagogda topluca yapılması, Tevrat’ın orada okunup anlaşılmasının zorunlu olduğu düşüncesini de beraberinde getirmiştir.876

Tanrı’ya karşı bir nevi ibadet olarak telakki edilen877 Tora çalışmasının duadan bile üstün olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle asıl işi Tora çalışması olan Yahudi alimlerin dua ile çok fazla zaman harcaması kınanmıştır.878 Çünkü Tora çalışmasıyla, Tanrı’nın emirlerinin daha açık ve net olarak anlaşılacağına, insanın görünen dünyanın ötesindeki gerçek dünyayı görebileceğine, bütün felsefi karışıklıkları çözen bir erdem sağlayacağına inanılmaktadır. Tora çalışmasının uzun bir hayatın anahtarı olduğu ve insanın Tora çalıştıkça ölüm meleğinin ona karşı hiçbir güç kullanamayacağı ifade edilmiştir. Kısaca belirtmek gerekirse, Yahudi düşüncesine göre, Tora çalışması insanın hakikati görmesini, mutlu ve huzurlu bir şekilde Tanrı’nın rızasına uygun yaşam sürmesini sağlamaktadır.879

·        3. Din Görevlileri

Süleyman Mabedi ile sinagog arasındaki üçüncü fark da buralarda görev yapan din görevlileridir. Süleyman Mabedi’nin ve onun bulunduğu mekanının kutsal olması gibi onunla ilişkili olarak orada görev yapan kişilerin de kutsal addedilmiştir. Süleyman Mabedi’nde görev yapanların Musa’nın kardeşi Harun’un soyundan gelen kahinler olduğu belirtilmiştir. Kurban ibadeti, Yahudiler adına kahinler tarafından icra edilmiştir. Kahin olmayanların Süleyman Mabedi’ne giremediği gibi kahinler avlusuna da giremediği zikredilmiştir. Yahudilerin mutluluğu ise kahinlerin dindarlığına ve titizliğine bağlanmıştır.880

Sinagog, Süleyman Mabedi’nin aksine özel sınıf gerektirmeyen bir kurum olmuştur. Tanrı ile Yahudiler arasında aracılık yapacak özel insanlara gerek kalmamıştır. Tora çalışması ve dua bütün Yahudiler tarafından kazanılması gereken erdemler olarak belirtilmiştir. M.S. 70 yılından önceki sinagog ibadetlerininin Ferisiler, bu tarihten sonraki ibadetlerin de Rabbiler tarafından yönetilmesine karşın sinagogdaki ibadeti her hangi bir Yahudi yönetebilir.893 Bu anlamda, sinagoglarda demokrasinin varlığından bahsedilmekte, sıradan bir şemsiye tamircisinin dahi sinagogdaki ibadeti yönetebileceği ifade edilmektedir. Ancak kahinlerin, levililerin ve din bilimcilerin sinagogda öncelikli olduğu söylenmektedir.894

ad. Sinagog’un Mimarisi

Sinagogun bir çok özelliği Yahudi hukukunca (Alaha) belirlenmesine rağmen dış mimarisi nasıl isteniyorsa öyle yapılmıştır.895 Sinagogun dış mimarideki farklılıklarına karşın penceresiz olamayacağı ifade edilmiştir. Tevrat’ta geçen “Daniel, yasanın imzalandığını öğrenince evine gitti. Yukarı odasının Yeruşalim (Kudüs) yönüne bakan pencereleri açıktı. Daha önce yaptığı gibi her gün üç kez diz çöküp dua etti. Tanrısı’na övgüler sundu”896 ifadesinden yola çıkarak penceresiz mekanda dua etmek yasaklanmış ve muhtemelen 12 Yahudi kabilesini simgelemek adına sinagogun 12 penceresi olması gerektiği belirtilmiştir.897 Ancak bu mimari sıkıntılar nedeniyle her zaman yerine getirilememiştir.898

Şehrin en yüksek yerine yapılması gereken sinagogun yönünün Kudüs’e doğru olması gerektiği düşüncesi, Süleyman’ın, Mabed’in açılışı esnasında yaptığı duanın içeriği899 ile Daniel’in dua ederken Kudüs’e yönelmesinden kaynaklanmıştır.

Sinagogun kendine özgü kuralları ve sembolleri bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının Süleyman Mabedi’nde bulunan unsurlara benzemesi önem arz etmektedir.

Sinagogda bulunan Tora ruloları “Aron Ha-Kodeş” denilen bir dolapta saklanmaktadır. Bu dolap, Süleyman Mabedi’nde saklanan Ahit Sandığı’nı temsil etmektedir. Bu nedenle Aron Ha-Kodeş’in kapılarını örten “Perde”in üzerine “On Emir” işlenmiş ya da bu dolabın tepe noktasına sembolik “On Emir” levhaları yerleştirilmektedir. Eski sinagoglarda bu dolap portatif olurken sonradan sinagog duvarında sabit hale getirilmiştir.900

Ahit Sandığı’nı temsil eden Aron Ha-Kodeş’in önünde, kahinlerin avlusunu ifade eden ve birkaç basamak aşağıda yer alan bir platform bulunmaktadır. Bu platformun ortasında yer alan “Okuma Kürsüsü” ise Süleyman Mabedi’ndeki sunağı temsil etmektedir. Sinagogda cemaatin yer aldığı kısım platformun bir iki merdiven aşağısında yer almaktadır. Cemaat yeri de Süleyman Mabedi’nde bulunan kahinler avlusunun dışındaki İsrailliler avlusunu temsil etmektedir.881

·        b. Mabed ile İlgili Sonradan Ortaya Çıkan Uygulamalar

Yahudilerin dini hayatının ayrılmaz bir parçası olan Süleyman Mabedi’nin tarih içinde iki defa yıkılması ve bu Mabed’in putlardan temizlenmesi için verilen mücadeleler Yahudi dini hayatında bir şekilde bir yer edinmiştir. Bu tarihi olayların hafızalardan silinmemesi veya elde edilen zaferlerin kutlanması için Yahudilikte bazı uygulamalar başlatılmıştı.

ba. Oruç İbadeti

Oruç, bütün dinlerde ortak bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır.882 Ancak, orucun uygulanışının dinden dine farklılık göstermesi883 orucun kesin tanımını yapmayı zorlaştırmaktadır. Buna rağmen orucu, “Bedensel arzuların isteklerin zayıflatılarak kontrol altına alınması ve böylece ruhsal yapının güçlendirilmesi884 amacına yönelik olarak kişinin yemekten veya normal zamanlarda yenilen yiyeceklerin bazılarından kendisini uzak tutması veya yiyeceğin miktarını ya da süresini kısıtlamasıdır.885” şeklinde tarif etmek mümkündür.

İbranice’de oruç, hem fiil hem de isim olarak oruç anlamına “Tsvm” kelimesiyle ifade edildiği gibi, nefsin alçaltılması anlamına gelen “İna Nefeş” kelimesiyle de belirtilmektedir.886 Yahudilikte oruç tutulmasının birkaç nedeni bulunmaktadır. Orucun günahlara kefaret olacağı, Yahudi tarihinde meydana gelen ulusal felaketlerin anılması ve kulun Tanrı’nın yardımı istemesi orucun amaçları arasında zikredilmektedir. Oruç tutan bir Yahudiden yemeden, içmeden, cinsel ilişkiden ve fiziksel zevklerden uzak durması istenmektedir.887

Yahudilikte çeşitli nedenlerden dolayı tutulan bir çok oruç bulunmaktadır.888 Bunlardan bazıları Süleyman Mabedi’nin yıkılması anısına tutulmaktadır. Nitekim, konumuzun Süleyman Mabedi olması hasebiyle sadece bu oruçlar ele alınacaktır. Mabed’in anısına tutulan oruçlar şunlardır:

·        1. 10 Tevet Orucu: İbranice’de “Asara Betevet” denilen 10 Tevet Orucu, Kudüs’ün Babilliler tarafından sarılması anısına tutulmaktadır.889

·        2. 17 Tamuz Orucu: Yahudiler tarafından “Şiva -Asar Be Tamuz” olarak nitelendirilen 17 Tamuz orucu, Babilliler’in Kudüs’ün surlarını aşması anısına tutulmaktadır.890

·        3. 9 Av Orucu: İbranicesi “Tişa Be Av” (9 Av Orucu) olan bu orucun M.Ö. 586 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasını anısına tutulduğu belirtilmektedir. Bunun yanında Mabed’in M. S. 70 yılında Av ayının 9. gününde Romalılar tarafından yıkılması ve M.S. 135 yılında Bar-Kohba’nın son yenilgisi anısına tutulduğu da rivayet edilmektedir. Toplumsal olarak tutulması gerektiğinden Yom Kipur orucuna benzeyen 9 Av orucunda Yom Kipur’da geçerli olan gelenekler uygulanmaktadır.891

bb. Hanuka Bayramı

İbranice bir kelime olan Hanuka, “ithaf etme, tahsis etme” anlamlarına gelmektedir.892 “Adama Bayramı” ve “Makkabiler Bayramı” olarak da bilenen Hanuka bayramı Kislev ayının 25. günü başlayıp sekiz gün sürmektedir.893

Tam olarak bir bayram telakki edilmediğinden iş yapmanın serbest olduğu belirtilen894 Hanuka bayramının Makkabiler tarafından kurumsallaştırıldığı söylenmektedir.895 Hanuka bayramı, Makkabilerin, Helenlere karşı başlattıkları savaşı kazanmalarının ardından Helenler tarafından kirletildiği düşünülen Süleyman Mabedi’nin paganizmin izlerinden temizlenmesi ve ibadete tekrar açılması anısına kutlanmaktadır.896

Tevrat’ta belirtilmeyen Hanuka bayramının en ayırt edici özelliği evlerde ve sinagoglarda sekiz gün boyunca kandillerin yakılmasıdır. Temeli, Mabed’deki kandilde sadece bir gün yanacak kadar yağ bulunmasına rağmen mucizevi bir şekilde kandilin sekiz gün boyunca yanmasına dayanır. Bu nedenle, Hanuka’ya kandillerin yakılmasından dolayı “ışıklar bayramı” da denilmektedir.897

Süleyman Mabedi’ndeki şamdanın yedi kollu olmasına rağmen “hanukiya” denilen ışıklar bayramındaki şamdanın dokuz kollu olduğu bildirmektedir. bu kollardan birisi diğer mumları yakmak için kullanılır ve buna “bekçi” anlamına gelen “Şamaş” denilmektedir. Öneminden dolayı Hanukiya’nın yakılışını bütün aile fertlerini izlemesinin zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Yahudi geleneğine göre her biri ayrı bir anlam ifade eden mumlar, ailenin bireyleri tarafından şamaşla yakılır. Ancak, sadece aile reisi, dua eşliğinde mumları yakar ve onu dinleyen aile fertleri de sonun da “amin” dedikleri söylenmektedir.898

Hanukiyanın yakılmasında uyulması gereken bazı kurallar bulunmaktadır. Hanukiya, her gün mum sayısının bir tane arttırılması suretiyle soldan sağa doğru yakılmalıdır. Her gün geç saatlere kadar yakılabileceği belirtilen Hanukiyanın sadece Cuma gecesi güneş batmadan yakılması gerekir. Ayrıca, Hanukiya sönünceye kadar evde en az bir kişinin bulunması gerektiği ve Hanuka bayramı içerisinde yakılması unutulan mumun bayramdan sonra yakılamayacağı da kurallar arasında zikredilmiştir.899

·        2. Sosyal Anlamda Değişikler

Süleyman Mabedi’nin yıkılması dini anlamda değişiklikler getirdiği gibi sosyal anlamda da bazı değişiklikler getirmiştir. Makabilerin yönetimi ele almasından sonra başlayan dini ve sosyal huzursuzluk M.S. 70 yılından sonra tamamen kaybolmuştur. Ferisiler, Saddukiler, Esseniler ve Zealotlar gibi Yahudi mezhepleri artık tarihe karışmıştır. Böylece önceden var olan mezhep ayrışmasının yerini homojen bir yapı almıştır. Bu mezheplerin yok olması ve homojen yapının oluşması neticesinde ortaya çıkan tek grup ise Rabbiler olmuştur. Bundan dolayı İkinci Mabed sonrası “Rabbinik Dönem” olarak nitelendirilmiştir. Süleyman Mabedi’nin tamamen yıkılmasıyla organize grupların ve mezheplerin ortadan kalkması her ne kadar Rabbilerin ön plana çıkmasına neden olmuşsa da dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Yahudiler hemen bu Rabbilerin etrafında toplanmamıştır. Aslına bakılırsa, İkinci Mabed dönemi boyunca Yahudilerin bir çoğu herhangi bir mezhebe bağlanmamıştır. Bu insanların kendilerine göre Tanrı’ya ibadet etmekten memnun oldukları rivayet edilmiştir. Bu durum, Rabbinik dönemde de devam etmesine rağmen sonunda Yahudilerin çoğunluğu, Rabbileri Yahudiliğe şekil veren insanlar ve Yahudiliğin liderleri olarak kabul etmiştir. Böylece İkinci Mabed dönemindeki Yahudiliğin mirasçısı olan Rabbiler, kendilerine özgü dini literatür ve şekillerle Yahudiliğe, günümüze kadar gelecek yepyeni bir form kazandırmıştır. Neticede bu söylenenleri göz önünde bulundurursak, M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılması sadece bir sonu değil aynı zamanda bir başlangıcı ifade etmektedir.920

Süleyman Mabedi’nin yıkılması Yahudi dini hayatında bir çok değişikliğin meydana gelmesine neden olmuştur. Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu zaman zarfında yerine getirilebilen bazı ibadetler900 Mabed’in yok olmasından dolayı ortadan kalkarken Süleyman Mabedi’nin anısına bazı yeni uygulamalar da Yahudiliğe dahil edilmiştir. Yahudilikte Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla ilgili olmayan neredeyse hiçbir dua ve geleneksel uygulama yer almamıştır. Ancak bütün bu uygulamaların, Rabbi Yehoshua’nın belirttiği gibi dengeli olması gerektiği ifade edilmiştir.901 Örneğin eski bir gelenek olan damadın düğün esnasında bardak kırması sonradan Süleyman Mabedi’nin yıkılmasının hatırası olarak yorumlanmıştır.902 Bazı dindar Yahudi damatlar tarafından uygulanan başka bir kural da yine düğün esnasında damadın başına kül serpmesidir. Talmudik bir kural olan bu uygulama şapkanın altına konulan ince bir kağıda az bir sigara külünün yerleştirilmesi şeklinde yerine getirilmektedir. Talmudik bir başka kural ise bir Yahudinin Süleyman Mabedi’nin alanını ilk gördüğünde elbisesinden az da olsa bir parça yırtmasıdır. Bütün Yahudiler tarafından uygulanmasa da evin kapıya yakın bir bölümünün dekore edilmemesi, Yahudilerin Süleyman Mabedi’ni anmaları için ortaya çıkardıkları bir kuraldır.903 Verilen ziyafette bir kısım yemeğin bırakılması ve Yahudi bir kadının ziynetlerinden birkaç tanesini bırakması yine Süleyman Mabedi için bir yas ifadesi olarak değerlendirilmiştir.904

Yahudi mistisizminin temsilcileri olan kabalistler Süleyman Mabedi’nin yıkılmasına ilişkin yakınmalar içeren bir dua süreci (Tikkun Hatsot) belirlemiştir. Amida’daki kutsamalardan birisi de Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesi doğrultusunda düzenlenmiştir. Mişna’da kurban sistemi ayrıntılı bir şekilde ele alındıktan sonra Süleyman Mabedi’nin hemen yeniden inşa edilmesinin, Tanrı’nın iradesi olması için bir dua yer almaktadır.905 Belki de Yahudiler tarafından icra edilen bu uygulamalardan daha da önemli olan Süleyman Mabedi’nin yıkılmış olmasına ve hatta ondan neredeyse hiçbir iz kalmamasına karşın bir çok Talmud aliminin Süleyman Mabedi’nin bir zamanlar üzerinde bulunduğu alanı hala kutsal saymalarıdır.906

·        C. SÜLEYMAN MABEDİ VE YAHUDİ TOPLUMU

Yahudiliğin vazgeçilmez unsurlarından biri olan ve yaklaşık on asır hizmet ettikten sonra yıkılan ve Yahudilerin gönlünde onulmaz bir yara bırakan Süleyman Mabedi ile ilgili Yahudi literatüründe değişik efsaneler yer almaktadır. Bu efsanelerden birine göre, Tanrı dünyayı yarattığında göklerde bulunan tahtının altından bir taş alıp boşluğa fırlatmış. Gözle idrak edilemeyen bir bağ ile Tanrı’nın tahtına bağlı olduğuna inanılan bu taşın adı “Even Şetia” veya “Nirengi Taşı”ymış. Tanrı, dünyanın merkezi907 veya göz bebeği olarak nitelendirilen bu taşın düştüğü yere Kudüs şehrinin kurulmasını emretmiş. Aslında oldukça büyük bir kaya kitlesi olan bu taşın üzerine Süleyman sonradan kendi adıyla meşhur olacak olan Mabed’i 929 yapmıştır.9 9

Süleyman Mabedi inşa edilir edilmez dünyanın herhangi bir yerinde Tanrı adına başka bir mabedin yapılması ve kurban sunulması yasaklanmıştır. Gelecekte, Kudüs’teki mabed dağının dışında başka bir yerde de mabed yapılamayacağı bildirilmiştir. Tevrat’ta geçen “Davud, ‘RAB Tanrı ’nın Tapınağı ve İsrail için Yakmalık sunağı burada olacak’ dedi”,908 “Sonsuza dek yaşayacağım yer budur... ”909 cümleleri bu yasağın kaynağını oluşturmuştur.910

Yıllar boyunca Süleyman Mabedi mistik ve sembolik anlamlarla yoğrulmuştur. Bu mekanın, ilk yer olduğu için dünyanın merkezi olarak kabul edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca burasının, Adem’in yaratılması için tozların geldiği, Adem’in ilk kurbanını sunduğu, Adem’in mezarının bulunduğu ve Habil ile Kabil’in kurbanlarını sundukları yer olduğuna inanılmıştır. Bunun yanında, Nuh tufanının, Süleyman Mabedi’nin temel taşının kaldırılması neticesinde yer altındaki suların gün yüzüne çıkmasıyla meydana geldiğine, tufandan sonra Nuh’un ilk kurbanını burada sunduğuna ve tarihi bir çok olayın burada zuhur ettiğine yönünde inanç oluşmuştur. Bunlardan dolayı, Süleyman Mabedi’nin Yahudiliğin kutsal tarihinin maddi hatırası olduğu ifade edilmiştir.911

Sembolik bir anlatıda, Süleyman Mabedi’nin önemi ifade etmek için dünya gözbebeği ile kıyaslanmaktadır. Bu anlatıya göre, gözün beyaz kısmı okyanusları, siyah kısmı (İris) dünyayı, gözün ortasındaki siyah yer (Gözbebeği) Kudüs’ü ve gözbebeğinde oluşan görüntü de Süleyman Mabedi’dir.912

Yahudi inancına göre, Kudüs İsrail topraklarının merkezi, Süleyman Mabedi Kudüs’ün merkezi, Kutsallar Kutsalı Süleyman Mabedi’nin merkezi, Ahit Sandığı Kutsallar Kutsalı’nın merkezinde yer alırken dünyanın merkez noktası olarak kabul edilen Temel Taş (Even Şetia) da Ahit Sandığı’nın önünde yer alıyordu.913 Bunun gibi Süleyman Mabedi’nin kutsiyet derecesi de içten dışa doğru azalıyordu. Buna göre, en kutsal yer Kutsallar Kutsalı, ondan sonra da sırayla Kutsal Yer, sunak ile eyvanın arasındaki bölge, kahinler avlusu, İsrailliler avlusu, kadınlar avlusu şeklinde devam ediyordu.914

Süleyman Mabedi, Yahudiler için dini inançlarını en güzel şekilde ifade edebildikleri muhteşem bir mimari eserdir. Tarihte benzerinin olmadığı ifade edilen Süleyman Mabedi’nin etkisi oldukça büyük olmuştur. Değişik zamanlarda çeşitli saldırılara maruz kalmasına karşın şöhreti hiçbir zaman yok olmamıştır. Yahudiler büyük bir azimle onu iki defa yeniden inşa etmişlerdir. Her ne kadar Süleyman Mabedi’ni inşa edenler değişik yerlere sürgüne gönderilmişse de bu insanların yaptıkları ve başarıları sonraki yüzyıllarda yaşayan Yahudiler için bir ilham kaynağı olmuş ve Süleyman Mabedi asırlar boyunca muhteşem bir mimari örnek olarak zikredilmiştir.937

·        1. Süleyman Mabedi’nin Dini Önemi

Süleyman Mabedi, her şeyden önce Tanrı ile Yahudiler arasındaki antlaşmanın sembolü olan “Ahit Sandığı”na koruyucu bir mekan,938 dolayısıyla “Tanrı’nın Evi” olduğundan önem arz ediyordu.939 Tanrı, Tevrat’ın çeşitli yerlerinde Süleyman Mabedi’ni kendisinin seçtiğini940 ve Mabed’in kendisine ait olduğunu ifade etmiştir.941 Süleyman, Mabed’in açılışı esnasında yaptığı kısa konuşmasında, “Senin için görkemli bir tapınak, sonsuza dek yaşayacağın bir konut yaptım ”942 cümlesiyle Mabed’in Tanrı’nı Evi olduğunu belirtmiştir.

Süleyman Mabedi’nin Tanrı’nın Evi olması kadar doğal bir şey olamazdı. Zira, Tanrı, kendi eyleminin sonucu olarak ortaya çıkan Süleyman Mabedi’ni, kelamından dolayı ortaya çıkan göklerden ve hatta bir eliyle yarattığı dünyadan da daha değerli görüyordu. Çünkü, Tanrı’nın Süleyman Mabedi’ni iki eliyle yarattığını inanılıyordu.943 Bir efsane niteliğinde olan bu inançların ötesinde, Süleyman Mabedi’ni Yahudilerle sonsuza dek yaşayacağı yer olarak gören Tanrı944 bu Mabed’in kim tarafından yapılacağını, ebatlarını, ve daha bir çok özelliğini bildirilmiştir. Tanrı, Süleyman Mabedi’ne verdiği önemden dolayı da, Mabed’in bir çok savaşa katılmış olan Davud yerine oğlu Süleyman tarafından yapılmasını 945 istemiştir.9

Süleyman Mabedi, peygamber ile Tanrı arasında bir bakıma iletişim merkeziydi. Çünkü, Tanrı, bazı peygamberlere ilahi varlığını burada göstermiş946 ve peygamberlik görevini burada vermiştir.947

Bunların yanında bazı tarihi olaylar da Tanrı’nın Süleyman Mabedi’ne verdiği önemin bir göstergesidir. Örneğin Süleyman Mabedi’ni Babilliler tarafından yıkılması Tanrı’yı oldukça üzmüştür. Bundan dolayı Tanrı, Süleyman Mabedi’ne yaptıklarına karşılık Babil’den intikam alacağını söylemiştir.915

Yahudiler, Süleyman Mabedi’nin Tanrı’nın Evi olmasından dolayı Mabed’in sonsuz ve Yahudi milleti gibi yıkılamaz olduğuna inanmışlardır. Bir Yahudi düşünür, yeryüzü ve gökyüzü var olduğu sürece Süleyman Mabedi’nin yıkılamayacağını ifade etmiştir. Bu inanç, Süleyman Mabedi’nin yıkılması esnasında dahi kendisini göstermiş ve onu savunan Yahudiler, bu inançla son ana kadar düşmana karşı mücadele etmiştir. 916

Süleyman Mabedi, Tanrı’nın Evi olmasına ilaveten, ister kutsal topraklarda isterse diasporada olsun bütün Yahudilerin dini hayatlarının merkezi konumundaydı.917 Tanrı’nın İsrail’de sonsuza dek sürecek varlığının sembolüydü.918 Bu Mabed, toplumsal ibadetler için olduğu kadar bireysel ibadetler için de hizmet etmekteydi. Yahudileri günahlarından arındıran ve onları dinsel temizliğe ulaştıran kurban ibadeti ancak burada yapılabiliyordu.919 Passover, Sukkot ve Şavuot gibi hac ibadetlerinin uygun bir şekilde yerine getirilebilmesi için de Süleyman Mabedi’ne gelinmesi önem arz ediyordu.920 Bir Yahudi, Süleyman Mabedi’ne ne kadar uzakta olursa olsun niyazlarını ve isteklerini, duaların kabul edildiği bu yere yöneltiyordu.921 Çünkü Yahudilerde dünyanın en uzak köşesinde de olsalar dualarının buraya ulaşacağına dair bir inanç vardı.922 Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra Yahudi alimlerden birisi dua kapılarının kapandığını ve demir bir duvarın Yahudiler ile Tanrı’nın arasını ayırdığını söylemiştir.956

Süleyman Mabedi, Yahudiler ile Tanrı arasındaki ilişkinin merkezinde yer alıyordu. Yahudiler Tanrı’ya olan bağlılıklarını Mabed’e giderek gösteriyorlar, Tanrı ise buna karşılık onları affediyor ve ödüllendiriyordu.957 Ayrıca, Süleyman Mabedi bir iletişim aracı olarak görülüyordu. Bu Mabed’in Ahit Sandığı’yla birlikte Tanrı’nın varlığı ile Yahudiler arasındaki iletişimi sağladığına inanılıyordu. Bundan dolayı Süleyman Mabedi’nin yıkık kaldığı süre boyunca Yahudiler, Tanrı’yla iletişimi kuramadıklarından dolayı sıkıntı yaşamışlardır.923 Öyle ki, başlangıçta, sürgündeki Yahudiler, Süleyman Mabedi’nden yoksun bir şekilde ibadet etmenin zor olduğuna inanmışlar ve bunun neticesinde bazı Yahudiler, Süleyman Mabedi’nin yokluğundan dolayı diğer halkların dini inançlarını benimsemişlerdir.924

Yahudilerin gözünde Süleyman Mabedi, kurtuluşa ereceklerine inandıkları bir yerdi.925 En sıkıntılı zamanlarında emzikteki bebekten en yaşlısına kadar bütün Yahudiler burada bir araya gelirlerdi.926

·        2. Süleyman Mabedi’nin Milli Önemi

Süleyman Mabedi, özellikle dini fonksiyonuna ilave olarak Yahudi milletini ve kültürünü birleştiren bir faktör olarak oldukça önemliydi.927

Süleyman’ın yaptırdığı en büyük eser olan bu Mabed İsrail’in bağımsızlığının ve tehvid inancına dayanan kültürün simgesiydi.928 Yahudiler, Süleyman Mabedi’ni dini olduğu kadar milli bir merkez olarak da değerlendiriyorlardı.929 Orada yapılan ibadette en derin ve en önemli duyguların toplumsal memnuniyetini ya da en azından milli birliklerinin bir yansımasını buluyorlardı.930

Süleyman Mabedi sayesinde ülkenin değişik yerlerine dağılmış olan dinsel merkezlerin önemi azaltılmış ve bu merkezlerin Kudüs’te toplanması için çalışılmıştı. Bunun yanında, Yahudi aşiretlerin Kudüs ve hükümdar hanedanlarıyla ilişkilerinin güçlendirilmesi ve ayırımcı eğilimlerin azaltılması amaçlanmıştı.931 Süleyman Mabedi’nin ifade ettiği bu önemden dolayı bu Mabed’in yıkılması her defasında İsrail’in bağımsızlığının sonunu ifade etmiş ve Yahudilerin Süleyman Mabedi’nin yıkıldığı günlerde matem tutmalarına neden olmuştur.932

3. Süleyman Mabedi’nin Sosyal Önemi

Süleyman Mabedi, hem Tevrat’ta hem de İncil’de görüleceği üzere dini bir merkez olmasının yanında sosyal yönü olan bir yerdi. İnsanların bir araya geldikleri, toplandıkları yerlerden birisiydi. Süleyman Mabedi özellikle Yahudi liderlerinin ve peygamberlerin halkla bir araya geldikleri bir merkez olarak dikkat çekmektedir.933

Süleyman Mabedi, düşüncelerin açıklanmasını sağlayan toplumsal bir forum niteliği taşıyordu. İnsanların ve bilgelerin birbirlerini dinledikleri özgür bir akademi çeşidiydi. Bazı Yahudi alimlerin Süleyman Mabedi’nde her gün ders verdikleri, kendilerini can kulağıyla dinlemeye gelen geniş halk kitlelerine hitap ettikleri belirtilmiştir. Burada düzenli olarak ders veren bir başka kişiyse sonradan büyük bir din olan Hıristiyanlığın kurucusu İsa’dır.934 İlk Yahudi Hıristiyan havari topluluğu da bu kutsal bölgeye gelir ve bunlardan bazıları orada toplanmış olan insanlara vaaz ederlerdi.935

Hem kutsal topraklarda hem de diasporada yaşayan bütün Yahudilerin her sene Süleyman Mabedi’ne yarım şekel para göndermeleri Süleyman Mabedi’nin toplumsal önemine işaret eden bir başka noktadır. Yahudiler tarafından gönderilen bu paralar sadece Süleyman Mabedi ve orada kesilen kurbanlar için değil aynı zamanda Kudüs’ün duvarlarının ve kulelerinin bakımı, su kemerlerinin tamiri ve şehrin diğer ihtiyaçları için harcanıyordu. Böylece Süleyman Mabedi, sivillerin ve Kudüs’ün savunma ihtiyaçlarının finanse edilmesinde dolaylı olarak hizmet ediyordu.936

·        4. Süleyman Mabedi’nin Hukuksal Önemi

Süleyman Mabedi, en azından ikinci mabed boyunca Yahudilerin hukuksal yapısının önemli bir parçasını oluşturuyordu. Yahudi devletinin Süleyman Mabedi’nin çevresine yerleştiği düşünülüyordu. Süleyman Mabedi’ne, devletin meşruiyetini kazandığı kaynak olarak bakılıyordu.937 Özellikle, Süleyman Mabedi’nin, Yontulmuş Taş Odası’nda (The Chamber of Hewn Stone) yerleşik bulunan ve en yüksek Yahudi mahkemesi olarak bilinen Sanhedrin’e hukuksal anlamda büyük önem kazandırdığı düşünülebilir. Sanhedrinin Süleyman Mabedi’nden kaldırılması onun otoritesinin ve meşruiyetinin azalması anlamına gelmektedir.938 939 Bundan dolayı Süleyman Mabedi’nin yıkılmasıyla Sanhedrinin onunla beraber ortadan kalkması da aralarındaki organik bağdan dolayı kaçınılmaz 974olmuştur.

Bugün hangi yaşta olursa olsun, dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Yahudilere Yahudi dini hayatından kendisi için en kutsal kurumun ne olduğu sorulsa Süleyman Mabedi’nin kendisi için dünyadaki en kutsal kurum olduğunu ve bunun ötesinde Süleyman Mabedi için hayatını bile verebileceğini söyleyeceği ifade edilmektedir. Bir Yahudi dünyanın her neresinde yaşıyorsa yaşasın hayatında en azından bir kere Süleyman Mabedi’nin ziyaret etmek onun en büyük isteğiydi. Binlerce Yahudi, üç büyük bayram olan Pesah, Şavuot ve Sukot günlerinde Kudüs’e akın eder ve özellikle Süleyman Mabedi’nin bulunduğu yere giderek oranın havasını teneffüs etmek isterdi.940 Ancak şurası unutulmamalıdır ki, Süleyman Mabedi’nde yapılan ibadetler ve diğer uygulamalar ne olursa olsun Süleyman Mabedi bir bütün olarak tek bir düşünceye hizmet ediyordu; insanın, her şeye gücü yeten Tanrı’ya bağlı olması ve ona boyun eğmesi.941

Yahudiler için Süleyman Mabedi’nde, bir Tanrı ile bir Mabed aynı övgüde birleşmiştir.942 Süleyman Mabedi, Yahudilerin yüreğinde, gönlünde ve zihninde Tanrı’ya ayırdığı yerin antlaşmış ve somutlaşmış halidir.943 Bu nedenle her yıl çok sayıda Yahudi, Süleyman Mabedi’ni ziyaret edip zorunlu dualarını etmekte ve Ağlama Duvarı önünde geleneklerini sürdürmektedirler.944

Yahudiler, M. S. 70 yılında yıkılan ve yaklaşık iki bin senedir mahrum kaldığı Süleyman Mabedi’nin özlemini hala yüreklerinde hissetmektedir. Bu nedenle, Süleyman Mabedi’nin yeniden inşasını imkan verecek şartların oluşmasına yürekten inanmaktadır.945

·        D. İSLAM LİTERATÜRÜNDE SÜLEYMAN MABEDİ - MESCİD-İ AKSA

Süleyman Mabedi’nin, bazı İslamî eserlerin bulunduğu Harem-i Şerif bölgesinde yer alması, ister istemez Müslümanlar ile Yahudileri karşı karşıya getirmektedir. Dolayısıyla, bu bölgenin Müslümanlar için neden önemli olduğunun belirtilmesi konunun daha iyi anlaşılması için faydalı olacaktır.

Harem-i Şerifin Müslümanlar için önem arz etmesi, Kur’an ve hadislerdeki İsra hadisesinde zikredilen mescidin ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından seneler sonra inşa edilip günümüze kadar varlığını sürdüren Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa gibi mimari eserlerin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle bu yerin, Müslümanlar için önemi anlatılırken önce Kur’an ve hadislerdeki bilgiler ele alınacak ve daha sonra Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa eserleri hakkında bilgiler verilecektir.

Kur’an’da ve hadislerde zikredilen İsra ve Miraç olayının bizim konumuzla ilgili olan kısmı, bu kaynaklarda ismi geçen Mescid-i Aksa dır. İsra ve Miraç olaylarının nasıl cereyan ettiği ve bu olaylarda neler yaşandığı konumuzun dışında kalmaktadır.

Kur’an’da geçen “(Her türlü noksanlıktan) münezzeh bulunan (Allah), kulunu (Muhammed s.a.v. ’i) geceleyin (Mekke ’deki) Mescid-i Haram ’dan alıp, kendisine bir takım ayetler gösterelim diye; etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götürdü... ”946 947 948 ayetindeki Mescid-i Aksa’nın, gökyüzünde inşa edildiği varsayılan Beyt’ul Ma’mur adlı mescid olduğunu düşünenler olmasına949 karşın bunun zayıf bir ihtimal olduğu kanaatindeyiz. Zira, hadislerde ve İslam literatürünün en eski kaynaklarında Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te bulunduğu950 ve bundan kastedilenin Beytü’l Makdis951 olduğu ifade edilmektedir.952

Bu mescide Mescid-i Aksa (en uzak mescid) denilmesi değişik düşüncelerle açıklanmaktadır. Kâbe ile arasındaki mesafenin uzaklığı sebebiyle bu adı aldığını iddia edenler olduğu gibi, daha ötesinde başka bir mescid olmadığı için bu şekilde isimlendirildiğini düşünenler de bulunmaktadır. Ayrıca, onun her türlü pislikten uzak olması nedeniyle de Mescid-i Aksa ifadesinin kullanıldığı belirtilmektedir. Nitekim, “Makdis” de pisliklerden temizlenmiş anlamına gelmektedir.952 953 Mescid-i Aksa’nın yanında Beytü’l Makdis’e işaret eden yirmiye yakın ismin bulunduğu bildirilmektedir. İlya, Beytu’l Mukaddes, Beytu’l Kuds, Şellem, Şelam, Selim, Evrî, Kûre, Beytâil bu isimlerden bir kaçıdır.954

Hadislerde, Beytü’l Makdis’in, Süleyman tarafından inşa edilen mabed olduğu bildirilmektedir.955 Buna göre, ilgili hadisler Mescid-i Aksa’nın, Davud’un oğlu Süleyman tarafından yapıldığını belirtmekte ve bu mescidin ifade ettiği önemi göstermektedir. Kaynaklarda geçen hadis şu şekildedir: "Hz. Davud’un oğlu Süleyman, Beytu ’l-Makdis ’in (Süleyman Mabedi) inşaatını tamamlayınca Allah ’tan üç şey talep etti: ‘Allah’ın hükmüne muvafık düşecek hüküm vermek, kendinden sonra kimseye nasip olmayacak bir saltanat, bu mescide sırf namaz kılmak niyetiyle gelenlerin günahlarından temizlenerek annelerinden doğdukları gündeki gibi olmaları.....(Ve Resûlullah ilave etti): ilk ikisi verilmiştir, üçüncünün de verildiğiniümit ediyorum.956

Hadislerde, Mescid-i Aksa’nın (Beytü’l Makdis, Süleyman Mabedi) önemine vurguda bulunulmaktadır. Nitekim, “(Ziyaret için) sadece üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Resûlullah, Mescid-i Aksâ. ” Hadisi bu mescidin, Müslümanların kıblesi olan Kâbe’ye yakın derecede önemli olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca, Hz. Peygamber’in, Mescid-i Aksa’yı kastederek söylediği “Orası mahşer (yani kıyamet günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışınızdaki yerlerde kılacağınız bin namaz gibidir. ”"' hadisi ise Mescid-i Aksa’nın önemini başka bir açıdan gözler önüne sermektedir.

İslamın ilk kıblesi olması itibariyle Mescid-i Aksa, büyük önem arz etmektedir. Kâbe’den önceki kıblenin Mescid-i Aksa olduğu ve daha sonra Kâbe’nin kıble olarak belirlendiği Bakara süresinde ifade edilmektedir.957 958 Ancak, bu süredeki ilgili ayetlerde açık bir şekilde Mescid-i Aksa’nın kıble olduğunu bildirmemektedir. Mescid-i Aksa’nın kıble olarak kabul edildiğini başka kaynaklardan öğreniyoruz.959

Buraya kadar verilen bilgiler, Mescid-i Aksa’nın Müslümanlar için taşıdığı önemi bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Günümüze kadar gelen rivayetlerin bazılarında Mescid-i Aksa veya Beytu’l Makdis ifadeleriyle fiziki anlamda bir yapıya işaret edildiği görülmektedir. Ayrıca, hadislerde bildirildiğine göre, Hz. Peygamber İsra ve Miraç olaylarını anlattığında müşriklerden bazıları onun yalan söylediğine inandıklarından İslam Peygamberi’nden Mescid-i Aksa’yı anlatmasını istemişlerdir. Bu durum karşısında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gözünün önünde Allah tarafından Mescid-i Aksa canlandırılmış ve Hz. Peygamber (s.a.v.) buna bakarak Mescid-i Aksa’yı (Beytü’l Makdis, Süleyman Mabedi) tarif etmiştir.960 Bu rivayette de fiziki bir eserin varlığından bahsedilmektedir. Ancak, o dönemde fiziki bir mescidin varlığını gösteren herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Her ne kadar bu yerde Bizans İmparatoru Jüstinien’in yaptırdığı bir kilise olduğu belirtilse de, rivayetlerde kastedilen yapının Süleyman Mabedi961 olması bu kilisenin varlığını konumuz açısından önemsiz kılmaktadır. Üstelik, Mescid-i Aksa’nın, Beytü’l Makdis, bunun da Süleyman Mabedi olduğunu düşünürsek burada mimari bir yapının olmaması gerekir. Zira, daha öncede belirttiğimiz gibi, Süleyman Mabedi M.S. 70 yılında Romalılar tarafından tamamen yıkılmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, rivayetlerde zikredilen Mescid-i Aksa’yı veya Beytü’l Makdis’i karşılayacak mimari bir eser yoksa da, bahsi geçen bu mekanın kutsal olduğu, Kur’an’da geçen “(etrafını mübarek kıldığımız) Mescid-i Aksa” ifadesiyle de Harem-i Şerifin kastedildiği kanaatini taşımaktayız.962 Bundan dolayı, Harem-i Şerifin bulunduğu alan, Müslümanlar için önemini kıyamete kadar koruyacaktır. Mescid-i Aksa’nın fiziki varlığına işaret eden hadislerin ise, hadis uzmanları tarafından, hadis usulü ve tarihi veriler çerçevesinde incelemeye tabi tutulmasının faydalı olacağını düşünmekteyiz.

Fiziki varlığı tartışmalı olan Mescid-i Aksa’nın yerinin Müslümanlar için önemli olmasından dolayı Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra buraya Kubbtü’s Sahra ve Mescid-i Aksa gibi İslami eserler inşa edilmiştir.963 Bu iki eser, varlıklarını günümüze kadar taşıdıklarından ve özellikle Kubbetü’s Sahra’nın Süleyman Mabedi’nin üzerinde yer almasından dolayı bu eserler hakkında bilgi verilmesi konumuz açısından önem arz etmektedir.

a. Kubbetü’s Sahra

Kubbetü’s Sahra, zamanın halifesi Abdülmelik tarafından 691-692 yıllarında Harem-i Şerif bölgesinin ortasına, Süleyman Mabedi’nin eski yerine yaptırılmıştır. Çeşitli kaynaklarda yanlış olarak “Ömer Camii” şeklinde nitelendirilen bu yapı, Yahudi ve İslam literatüründe kendisiyle ilgli bir çok düşüncesin hasıl olduğu ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) miraca çıkarken üzerine bastığına inanılan kutsal kayanın üzerine inşa edilmiştir.964

Kubbetü’s Sahra’nın inşa ediliş sebebiyle ilgili olarak farklı düşünceler bulunmaktadır. Bu mimari eserin ortaya çıkmasında siyasi bir amacın etkili olduğu nakledilmektedir. Buna göre, halifelik iddiasında bulunan Abdullah b. El-Zübeyr, Mekke ve Medine’de yaşayan insanların takdirini kazanmıştır. Bu durum karşısında, hac ibadeti için buraya gelen Filistinli halkın sonradan kendisine isyan edeceğinden korkan Halife Abdülmelik, hacıların Mekke’ye gitmelerine engel olmak için kendisine kuvvetli bir destek temin etmiş ve Kudüs’ü güzelleştirmeye başlamıştır. Kutsal kayanın da Kâbe olması gerektiğini vurgulayan halife, muhtelif çalışmalardan sonra Kubbetü’s Sahra’yı yaptırmıştır. Halifenin, bu yapıyı inşa ettirmesindeki amacın daha farklı olduğunu söyleyenler de bulunmuştur. Bu düşünceye göre, Halife Abdülmelik, Kudüs’te bulunan Kıyame Kilisesi’nin ihtişamının Müslümanları etkilemesinden endişe duymuş ve bu kiliseyi gölgede bırakacak bir yapı yaptımaya karar vermiştir. Bunun neticesinde ise Kubbetü’s Sahra ortaya çıkmıştır.965

Kubbetü’s Sahra, zamanla değişikliğe uğramıştır. 831 yılında Abbasi Halifesi Me’mun, burayı tamir ettirmiş, 846 yılında ise vuku bulan depremden dolayı bu yapı zarar görmüştür. 1016 yılındaki depremde, özellikle kubbesi büyük zarar uğrayan Kubbetü’s Sahra, altı sene sonra eski haline getirilmiştir. 1099 tarihinde, haçlıların Kudüs’e girmesiyle, Kubbetü’s Sahra Tapınak Şövalyelerine kilise olarak tahsis edilmiştir. Kubbetü’s Sahra’nın içi ve dışı Hıristiyan azizlerin resimleri ve Hıristiyan tasvirleri ile süslenmiştir. Ancak, Selahaddin-i Eyyübi’nin Kudüs’ü ele geçirmesiyle bunlar tamamen kaldırılmış ve Kubbetü’s Sahra eski görkemine kavuşturulmuştur. 1447’de çıkan yangında tahribata uğrayan bu yapı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamen tamir ettirilmiştir. Günümüzde ise Kubbetü’s Sahra, yetkili kişiler veya kurumlar tarafından değerine layık bir şekilde muhafaza edilmektedir.966

b. Mescid-i Aksa

Tekrar belirtelim ki, burada anlatacağımız Mescid-i Aksa, Kur’an’da ve hadislerde zikredilen mescid olmayıp, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ahirete intikalinden sonra, Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethetmesinin ardından inşa edilen mesciddir.

Mescid-i Aksa’nın yapım tarihiyle ilgili iki görüş vardır. Birincisine göre, Halife Abdülmelik, Kubbetü’s Sahra’yı bitirdikten sonra Mescid-i Aksa’yı yaptırmıştır. Halife Abdülmelik’in inşaatına başladığı bu yapının oğlu I. Velid zamanında bitirildiği ise diğer bir görüş olarak kaynaklarda geçmektedir. Tarih boyunca bir çok depremde zarar gören Mescid-i Aksa’nın ilk halinin bugünkü şeklinden oldukça farklı olduğu nakledilmektedir. Nitekim, 747 yılında meydana gelen depremde çeşitli şekillerde hasara uğrayan Mescid-i Aksa’ya, 758-759 yıllarında tadilat yapılmıştır. 774 ve 1033 yıllarındaki depremlerde de muhtelif zararlar gören Mescid-i Aksa, sonradan yapılan tadilatlar nedeniyle az çok değişikliğe uğramıştır.

Haçlı seferleri neticesinde, Mescid-i Aksa’nın haçlıların eline geçmesi, mescidin tarihindeki en önemli olaylardan birisidir. Mescid-i Aksa’nın bir kısmını kilise yapan haçlılar, bir kısmını da Tapınak Şövalyelerine barınmaları için tahsis etmişlerdir. Ancak, bu durum, Selahaddin-i Eyyübi’ni Kudüs’ü tekrar ele geçirmesiyle son bulmuştur. Selahaddin-i Eyyübi, Mescid-i Aksa’da bazı değişiklikler yaparak, bu mescidi eski haline getirmiş, Halep’te özel olarak yapılan minberi de getirterek Mescid-i Aksa’ya yerleştirmiştir. Sonraki yıllarda da tadilat gören Mescid-i Aksa’nın kubbe ve binası 1925 yılında elden geçirilmiş, 1938-1943 yıllarında ise doğu ve orta revaklar yeniden yapılmıştır.

1967 yılında, İsrail’in Kudüs’ü tamamen ele geçirmesinden kısa bir süre sonra 21 Ağustos 1969 yılında Mescid-i Aksa yakılmıştır. Tarihi minberin tamamen yandığı bu olay, Yahudilerin, Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa edilmesi yönündeki isteklerinin tekrar gündeme gelmesine yol açmıştır. Bu olayın akabinde, arkeolojik kazılar yapılacağı belirtilerek, Mescid-i Aksa’nın altında ve çevresinde kazılar yapılmıştır.967

SONUÇ

Dinlerdeki bazı ibadetlerin yerine getirilebilmesi için mekanlara ihtiyaç duyulduğundan mabedler ortaya çıkmıştır. Mabedler, dinler müntesipleri tarafından kutsal yerler olarak görülmüş, buralarda uygulanan ibadetler ayrı bir önem ifade etmiştir. Ancak, mabedler bütün dinlerde aynı derecede kutsal olarak değerlendirilmemiştir. Örneğin, İslamda yeryüzünün tamamı ibadetlerin eda edilebileceği yer olarak benimsenmişken, camiler buna bakarak daha da önemli görülmüş, Kâbe ise yeri asla değiştirilemeyen ve hac merkezi olmasından dolayı ayrı bir mana ifade eden yer olmuştur. Yahudilikte ise Mabed’in yeri tektir ve değiştirilemez. Her ne kadar Yahudilikte mabed denildiğinde sinagoglar anlaşılsa da, bu mekanlar Kudüs’teki Mabed’in yıkılmasının ardından çıkmıştır. Dolayısıyla kutsiyet açısından asla Mabed ile kıyaslanamazlar.

Kudüs’teki Mabed veya meşhur adıyla Süleyman Mabedi, Davud’un, portatif bir çadır mabedde bulunan Ahit Sandığı’na kalıcı bir mekan yapmak istemesi neticesinde gündeme gelmiştir. Davud’un bu düşüncesi Tanrı tarafından takdirle karşılanmasına karşın bunun yapımı Süleyman tarafından gerçekleşmiştir. Süleyman Mabedi, nasıl olması gerektiği ile ilgili herşeyin Tanrı tarafından bildirilmiş olmasından dolayı Yahudiler için apayrı bir önem arz etmektedir.

Özel bir din görevlisine sahip olan Mabed’in tarih içinde değişik saldırılara maruz kalması Yahudileri derinden sarsmıştır. Tevrat’ın anlattıklarına göre, Yahudilerin günahlarının cezası olarak Süleyman Mabedi, M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından yıkılmıştır. Bu yıkım, Yahudiler üzerinde büyük bir etki bırakmış ve Yahudiler Babil’e sürgüne gönderilmiştir. M.S. 538 yılında sürgünden dönmelerine izin verilen Yahudiler, Mabed’i yeniden inşa etmişlerdir. Mabed’in yıkılması ve Yahudilerin Kudüs’e dönmeleri Yahudiliğin mahiyetini değiştirmiş, Yahudililk milli bir din olma yolunda hızlı bir şekilde ilerleme kaydetmiştir.

M. S. 70 yılında Romalılar tarafından yıkılan Süleyman Mabedi, günümüze kadar yıkık durumda kalmıştır. Bu zaman zarfında, Yahudiler, Süleyman Mabedi’nin ayakta kalan Ağlama Duvarı’nın önüne gelerek Mabed’in yeniden inşa edilmesi için dua etmiştir. İsrail devletinin kurulmasıyla Mabed’in yeniden inşa edilmesi için çalışanlar olmuştur. Ancak, bu çalışmalar İsrail’in resmi mezhebi olan Ortodoks Yahudilerce tasvip edilmemiştir. Zira, bu mezhebe göre, Mabed’in yeninden inşa edilmesi, ancak Mesih’in gelmesiyle mümkün olacaktır. Bu nedenle Kudüs’e sahip olunması ve İsrail devletinin kurulması o kadar da önemli olmamaktadır. Buna rağmen, bazı radikal Yahudi kuruluşlar Mabed’in alanı üzerinde bulunan Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa gibi İslami eserleri yıkmak ve burada Mabed’i yeniden inşa etmek istemekte ve bu hedeflerini gerçekleştirmek için çalışmaktadır.

Mabed’in Yahudiler için bir ibadet merkezi olması, onun değerini artırmaktadır. Günahlarının affedilmesi, Tanrı’ya karşı şükran duygularının ifade edebildikleri kurban ibadetinin sadece bu yerde icra edilebilir olmasının yanında üç hac bayramının Mabed’de uygulanması Yahudiler için ayrı bir anlam ifade etmektedir. Her ne kadar Mabed’in yıkılmasından sonra sinagoglar ortaya çıkmış ise de bu mekanlar hiçbir zaman Mabed’in yerini alamadığından sadece Mabed’de uygulanan ibadetlerin tekrar icra edilebilmesi için Süleyman Mabedi’nin yeninden inşa edilmesi zorunludur.

Tanrı’nın evi olarak nitelendirilen Süleyman Mabedi’nin yerinin sabit olması ve mekanın Kudüs’te, günümüzde İslami eserlerin bulunduğu Haremü-i Şerifte yer almasından dolayı Yahudilerin bu yerden uzaklaştırılması, daha doğrusu Yahudilerin gönül bağlarının Kudüs gibi kutsal bir mekandan kesilmesi imkansız görünmektedir.

Süleyman Mabedi, çeşitli nedenlerden dolayı Müslümanları da ilgilendirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde geçen Mescid-i Aksa ifadesiyle Süleyman Mabedi kastedilmektedir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu mekanın önemine işaret eden cümleler sarf etmesi, Müslümanların, bir zamanlar Süleyman Mabedi’nin ayakta bulunduğu yere ilgi göstermesine neden olmuştur. Bunun yanında, İslam Peygamberi’nin vefatının ardından, Süleyman Mabedi’nin alanı üzerine Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa gibi mimari eserlerin inşa edilmiş olması, Müslümanların bu yer üzerindeki ilgi ve hak iddialarını hala canlı tutmaktadır. Bu durum ise, kaçınılmaz olarak, Kudüs’ü ellerinde tutan ve Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa gibi İslami mimari eserleri yıkıp Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek isteyen Yahudiler ile Müslümanları karşı karşıya getirmektedir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, yerinin neresi olması gerektiğinden şeklinin ve burada vazife görecek din hizmetlilerine kadar en ince ayrıntısına kadar Tanrı’nın belirlediği Süleyman Mabedi, Yahudiliğin merkezi konumunda olup, Yahudiler için hayati önem arz etmektedir. Bunun yanında, Süleyman Mabedi ve özellikle onun üzerinde inşa edildiği alan, Müslümanlar içinde önemli olmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion