ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Dünya ahiret yolunun köprüsüdürBu sözleri söylerim cüzdür ve küldür.. Mecazı bir cüzdür ,o da dünyadır,Hakikati kuldur ve ukbadır.Budur kemâl bilmek onu biraderDurma, çabuk geç bu köprüden, yeter.
KISIM: 3 DÜNYANIN ASLI, ESASI, SIKINTI VE IZDIRAPLARI, TERKEDENİN SAADETİ
Ey Aziz Bil ki dünyanın ahvâli aynen bir rüya ya da gölge gibidir. Dün ya fani, gidici, yok olucu, sıkıntı verici, eziyet verici, zorluk vericive inşam vebâl altmda bırakıcıdır.însa nları kandıran ve aldatandünya onlara öyle zararlar verir ki dünyayı terkeden devlete ve bü yük bir saadete erer. Dünyaya bağlılık Allah’ın gazabım gerektirdiği gibi, dünya aynı zamanda aslı olmıyan bir reyâdır. Avam bu rü yayı esas zannederek gaflete düşer. Ona gönül veren gafillerin sonu pişmanlıktır. Dünya fani yani geçicidir. Halini ebedi olarak devam ettiremez. O sana bağlansa da sen ona bağlanamazsın.Ölüm dünyadan kurtulmak ve tehlikelerden emin olmaktır.Onu terk etmek cennete varmaktır. Akıllı insan dünyayı tanır, ölmeden evvel onu terkeder, noksanlarım anlar. Hem ahirette hem dedünyada saygı değer bir kul olur. Dünya öldürücü zehiri olan fakatsokması yumuşak olan bir yılan gibidir. Onun süsüne aldanan gafil, yüz çevirerek terkeden ise akıllıdır. Dünya bedenleri eskiten amelleri yenileyen bir viranedir. Kendini seven ondan kaçar, dünya daonun peşinden koşar.Dünya bir tabak bal seven de sinek gibidir. Dünya zehirli mey-vaya benzer ki onu yiyenin akibeti malum olur. Sahibine asla vefaetmez. Nimetleri geçici, ahvali değişicidir.Ey tnsan!Eğer ölmeden evvel dünyadan vazgeçersen ölüm
anındaki gi-
dişin emin olur. Dünyaya ve ona kul olanlara güvenilmez.
Çünkü
onun ehlinde ne vefâ ne de sefâ vardır. İstenene kavuşmanın yolusıkıntı evinden geçer. Fitnelerin başı mihnet ve sıkıntıların temelidünya sevgisidir. Baki aleme talib olan fani alemden geçer. Bakiyiistersen fani olanı ver. Dünyanın sıhhati demek gerçekte hastalık,zevk ve lezzetleri de elem ve kederdir.
206
MARİFETNAME
Kendini bilen insanın yine de bu fani dünya Ue nasıl olup daünsiyet peydah ettiğine ne kadar hayret edilse yeridir. Çünküonun sonu yokluktur. Eşyanın rağbeti dünyaya, mutluların rağbeti ise akıbet âleminedir. Dünyamn ahvali sallantıda olup mülküdeğişmektedir. Onun fazlalığı azlık, izzeti aşağüık ve zelil olmaktır.Akılsız ve cahil dünyayı seven ve onu seçen, akıllı ise onu kabul etmekten ar edendir.Ey İnsan!Dünya işlerinde cahil, din ile ilgili işlerinde akılb ol. Bâklyibulan fâni ile bir olmaz. Şehvetleri artan tertemiz olur. Belâlardankurtulur. Dünya, kaçana gelir. Onu idrak eden ondan uzaklaşır.İhtiyacınız arz yeri Hakk’ın kıblesidir. Hak varken halkdan isteyenmahrumiyeti hak eder. Dünyayı terkeden huzur ve izzeti dünyayıseven de elem ve zilleti bulur.ölümü hatırlayan dünyaya aldanmaz, hırs ateşi benliğini sarmaz, dünyaya meyletmez. Onu terkeden nefsine hürriyet verir.Rabbinin rızasını kazanır. Cenab-ı Hak kendisi için bir şeyi terkeden kuluna ondan daha hayırlı bir şeyle karşılık verir. Dünyayıbilene onun elem ve musibetleri hiç gelir. Kim mevlâsma hizmetederse dünya da ona hizmet eder. Kim dünyaya kul olur ve onahizmet ederse dünya da onu kendi hizmetinde kullanır.Dünya kendisinden zevk alana üzüntü verirEy İnsanlar!Doğurduklarınız toprak için, inşa ettiğiniz evler de yıkılmakiçindir.Kardeşim!Dünya senin gölgene benzer, ondan kendini koru. Eğer onukovarsan kaçar. Sen durursan o da durur. Kaçarsan peşine takılır. Dünya, kendine yetecek kadarla yetinen için bitmeyen bir ha»zinedir.BEYT:Ey kanaat, beni zengin eyledinFakat ardında bir nimet bırakmadın.Dünya ibadet eden için ganimet, ibretle bakan için hikmetmânasını idrak eden için selâmet yeridir.Dünya bağlanana sıkıntı ve işkence bırakana da nimet ve lezzet verir. Ahiret ise sevinç ve saadet mahalli olup ulu hazretân İlâhi huzurudur.
297
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ
KISIM: 4DÜNYANIN HAKİKATİ VE KANAATİN NASILOLDUĞU
İLE
KANNATKARIN RAHAT VE SELAMETİEy Aziz!İnsanın ölümünden evvel ki şeyler ister iyi isterse kötü olsundünyadan sayılır. Rasululleh S.A.V. dünyayı yerdiği zaman hayırlıolanları ondan istisna etmesinin sebebi de budur.O, şöyle buyuruyor:«Dünyada ve ondaki şeyler lanetlenmiş (nıcl'un) tir. Fakat,Allah’ı zikretmek, Kur’an okumak. Allah için konuşulanlar ve Alla hiçin yapılan âmeller ,haller vc işler bundan müstesnadır, (yani İane ilenmemiş tir.)»Esasen bu mel’unlardan ayn tutulan şeyler de bu âlemde olduğu için dünyadan sayılır. Bunlar öldükten sonra da kul ile beraber kaldıkları için dünyadan ayn tutulmuşlardır.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Sizin dünyanızdan bana sevdirilen 3 şey vardır :
1 — Kadın
2 — Güzel koku3 — Göz nurum olan namaz.»Rasululleh bu hadisinde namazı dünyadan sayıyor. Çünküonun kılmışı ve hareketleri dünya gözü ile görülebilmektedir.Bütün bunlar meyvesi öldükten sonra alınacak her şey ahl-retten sayılmış olup nıel’un dünyadan değildir. Bunların lezzet vetadını almak bu dünyada almak mümkün olduğu halde kendileriile ahiret bilindiğinden, ahiretlen sayılmışlardır. Hatta bunlar kul-lann manen övülmelerine sebep olurlar. Esas dünyalıklar, dünyada verdiği lezzet çok olan, fakat buna karşılık alıirelte meyvesiolmıyan şeyler dünyadan ve dünyalık sayıldığı için bunların içineher türlü büyük küçük günahlar .işlenen kötülükler, ihtiyaçtanfazla olan mubah vc şüpheli şeyler girer. Bunlann hepsi yerilen velanete uğrayan dünyadan sayılırlar.İfade ettiğimiz bu iki guıub arasında bir de 3. bir gurub vardır ki, bunlar aracı durumundadırlar ki bunlar arasında yiyecekler, giyecekler, içecekler, kadınlar, mal arzusu, mesken sahibi olmak, tarla, bahçe v.s. şeylerden ihtiyaç mikdan olanlar girer. Bunlar ikisi arasındadırlar. Ancak ahiret onlarla kazanıldığı için ahi-
208
MARİFETNÂME
retten sayılmışlardır. Bu durumda diyebiliriz ki bir kimse bunlardan yan yarıya doyacak kadar yese ve içse, ihtiyacı kadar giyinse,güzel bir müslüman kadınla evlense ve onunla yetinse, namusunuve ailesini koruma kiçin yetccek kadar bir ev, tarla v.s. gibi şeylerden de ihtiyacı kadar alsa, geçimi için hilesiz ve doğru icra edeceğibir san’atla uğraşsa, dürüst ve insaflı bir tüccar olsa da ticaretleuğraşsa, boş sözleri terkedip hayır söylese, faydalı ilim öğrense vedini ilmihâl bilgilerini bilse bütün bunlardan dünyevi lezzetler alacağı gibi Allah’ın rızasını da kazanır. Böylece dünya lezzetlerindennasibini aldığı gibi ahiretine de hazırlık yapmış olur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Midenizin yarısını yemek ve su ite doldurunuz. Çünkü buPeygamberlikten bir cüzdür.»Ey İnsan!Bütün bu anlatılanlardan öğrendik ki lanete uğrayan ve yerilen şeyler seni ahirete hazırlıktan alıkoyan ve seni Allah’tan uzaklaştıran şeylerdir. Allah’a yaklaşmak ve ona ibadet ve itaatte sana yardımcı olan herşey görünüş itibarıyla dünyadan sayılsalar daesasen din işlerinden kabul edilmişlerdir.Kâmillerden bir zat diyor ki :«Seni Allah'tan alıkoyan herşey dünyalıktan sayılır.»Kullarına doğru yolu gösteren Cenabı Hak dünyanın hakikatinin beş şey üzerinde olduğunu bildirmiştir. Bu hususu geçenayetlerde bildirmiştir.(Bak : Al-i İmran Suresi, Ayet: 14, Hadid Suresi, A : 20)Bu ayetlerde geçen şeyler esasen yerilmiş olup hayırda kullanıldığında* ahiretin kazanılmasına vesiledir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«İki kişi vardır ki onlara gıpta edilir :1 — Allah'ın kendisine verdiği mal gecc-gündüz harcayankimse.2 — Allah'ın kendisine verdiği Kur'an ile gece gündüz âmeleden kiıme.»«Salih kul için lıelâl mal ne güzeldir.»Bu hadislerden anlıyoruz ki esasen hayır ve şer yani iki yada kötü malda değil insanın kendisinde olur. Eğer kul malı^yırdan kazanır hayra harcarsa hayır olacağı gibi şerden kazanır
290
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ
şerre harcarsa da şer yani kötü olur.Bu ayet ve hadisler gösteriyor ki yerilen ve mel’un olan şeyAllah katından uzak olan dünyadır. Çünkü, boş sözler, işler, haddiaşan süslenme, övünme, mal toplama v.s. gibi şeyler, insan kalbiniAllah’tan uzaklaştırdığı için mezmum şeylerden sayılnlar. Resul-ullah S.A.V. in ümmetini bahçe, tarla edinmekten menetmesininsebebi de budur. Çünkü insanların yaratılış gayesi onlar değil Allah’a ibadet etmektir. İbadetin sırrı da kalbi her türlü dünyevi şeylerden uzaklaştırıp Allah’ı zikrine vermektir. Tarlalar ve bahçelere sahip olan kimse ise bütün gecesini vegündüzünü orada çalışmaya harcayacağından, kalbi türlü düşüncelerle dolu olur. Irgatların, bahçıvanlar, bakıcılar, hizmetçiler nasıl çalışıyor? Onlar acaba kendisine sadık mı yoksa ihanet içinde-midirler? Malına güzel bakıyorlar mı yoksa çalıyorlar mı? Bütünbunlar bir kalbin meşguliyeti için yeterli sebep değil midir? Bu derece üzüntü, endişe ve düşünce dolu bir insanın hakka tam manasıyla ibadet edeceği nasıl düşünülebilir? Kişiyi Allah’tan alıkoyanherşey ,ticarette olsa, sanatta olsa aynen tarla gibidir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Benim nazarımda mü’minlerin en sevgilisi hazzı hafif yanibekâr olan, namazı çokça kılan, çokça oruç tutan. Rabbine gizli veaçık güzelce ibadet eden, insanlar arasında şöhretli olmayan, yeteri kadar nzkı olup ona sabreden kimsedir. Onun her isteği ve herzevki hazırlanmış olup enirine âmâdedir.»MANZUMEBu bedenin mülkü elden çıkmadanGünlerin devri (zaman) ol hisarı yıkmadan.Suret ve mânâ her ikisi yar ikenAlemlerin ikisi de elde var iken.Dünya sevgisi zamirinden gider Ta ki alasın sevgilinin âleminden haber.Nûr ve karanlıktan yoğurmuşlar seniRuhunu nur bil karanlık bu teni. Tenin isteğidir yemek, içmek, mülk ve malRuh’un temennisidir Cemâl-i cül celâl.Şüphe yok, alçak yeri alçaklar severYani ki ten dünyayı can Mevlâyı sever.Sen âlemin canı hem sultanısınKorkulur ki tenne mağlub olasın.
300
MARİFETNÂME
îki deryâ (dünya ve ahiret) seni aç gözünCâ.m-ı Cemsin hiçe sayma kendözün, (kendi özünü)KISIM : 5DÜNYANIN HİLEKAR VE ALDATICI OLUŞU KANAAT ETMENİNONUN HİLESİNDEN KURTULMAK DEMEK OLDUĞUEy Aziz! Dünya aldatıcı bir kadın misâli her zaman seninleolduğunu göstererek seni tuzağına düşürür. Sen de onunla ebediolarak bir olacağını zannedersin. Bilmezsin ki geçen gündüz vegeceler dünya senden kaçmakta ve uzaklaşmaktadır. Zamanın nasıl geçtiğini anlıyamaz da dünyamn seninle beraber olduğunu sanırsın.Hayat, her zaman için var olan bir ırmak misâli var kabuledilir. Halbuki o akıp gitmektedir ki bunu da ancak kalb gözü açıkolanlar görebilir.Ey kalb, kim dedi sana, dünyada karar eyleVe de kıymetli canını karanlıklarda mahpus eyle.Dünyanın bir kadına benzediğini ve aldatıcı olduğunu söylemiştik. Evet, o öyle bir kadındır ki önce seni kendisine aşık eder,sonra da senden kaçar ve seni yok etmeyi arzu eder.Dünya, kendi ayıplarını gizliyen süsleriyle erkekleri kendisinebağlayıp sonra da onlara olmadık eziyet ve işkenceler veren ihti yar bir kadına benzer. Onun görünüşüne aldanan cahiller sonradan hataların ıanlarlar fakat o zaman da iş işten geçer. Bu pişmanlık onu elem, keder ve hasret içinde bırakır.Dünya denilen ihtiyar kadın kendisine misafir olana amanvermez, rahat bırakmaz ve adeta ne yapacağım bilemiyen şaşkınhâline getirir. O noksan ve ayıplarım ört üile örtüp erkekleri kandırmak için arz-ı endam ederek yürür. Onun bu hâlini görenlerona bağlanır ve onu arz uederler. Kişi ona yaklaştığı zaman üzerindeki perdeyi kaldırarak bütün çirkinliklerini meydana vurur.Artık onu istiyen kimse büyük bir pişmanlık ve hasret içinde kalır.Büyük âlim İmam-ı Gazali bu hususta şunları söylüyor:Nefsini, ve Rabbini unutan nefis öyle bir hacı adayına benzerki, o nefis yemeklere ve süslü elbiselere aldanmış, kâbeye varan yoldaki konaklarda eğleniyor olup bindiği hayvanı yemliyor, onusüslüyor ve ona türl ütürlü envai çeşit palanlar takıyor, suluyor,türlü otlar yediriyor.Hacca giden kafile yola çıkıyor fakat onun için bu bir şey de-
301
ERZURUMLU
İBRAHİM IIAKKI IIZ
ğiştirmiyor. Kafile uzaklaşıyor. Çölde yalnız kalıyor fakat yine dekendisinin yırtıcı hayvanlara yem olacağını idrâk edemiyor.Ahiret yolcusu olan insan da bu yolculuğundan gafil olur dakendini dünyevi lezzetlere ve zevklere verirse hâli aynen o hacıadayının hâline benzer. Ne yapacağını bilmez yolunu şaşırır. Yaratıldığını unutur. İbâdet, tevat ve yaratanını tanımaktan uzaklaşırsa huzur Kâ’besinden uzak kalır. Kafileyi kaçırır. Nefsinin veşeytanın elinde mahkûm ve mahpus olur.Akıllı o kimsedir ki, kısa eme İli* olur, kendisinin dünyevi İşinde asla dertlenmez. Bugününden, yarınını düşünerek ibadete ağırlık verir. Kendisine
kâlı
gelecek mikdardan fazlasmı arzulamaz.Said (mutlu); yaradılışının gayesini bilir. Kendisini Allah yolundan uzaklaştırarak heışeye yüz çevirir. Allah’ı bir an bile unutmaz. Dünya işlerinden ancak kendisine yetecek kadarı için çalışır.Şaki (mutsuz) ise; şehevi arzularına mahkûm olmuş, yemek,içmek,s üslenmek ,cima’dan başka birşey düşünmez. Bu isteklerine kavuşmak için de ibadeti terkeder, ticaret v.s. gibi işlerde bü yük bir gayret ve şevkle çalışır. Nefsi ve şehevî arzularının esiriolmak böylelerinin kalblerini köreltmiş ve onları hayvanların derecesine düşürmüştür.KISIM: 6DÜNYA SEVGİSİNİN ALLAH’IN HUZURUNAÇIKMAYA ENGEL OLMASIEy Aziz!
Ehlullah diyorlar
ki:Dünya sevgisi .insanı Allah’a olan bağlılık ve sevgisinden, ibadet ve taatından uzaklaştırır. Buna mani olmak için de aradandünya sevgisini kaldırmak gerekir ki hüda zühd ve takva ile mümkün olur.Zühdün önemi şurdan ileri geliyor :Kul dünyayı sever ve ona bağlanır, bedenen dünyalık için çalışırken, kalben de onu düşünür ve onun hayâlleri benliğini sarar.Ancak bu hâl kulun ibadet, ihtilas ve huzuruna mânidir. Zira dün ya ile ahiret bütünüyle birbzirine zıt olan şeylerdir. Onlardan birini memnun eden kimse diğerini darıltmış olur. Bu doğu ile batınoktalarına benzer. Birine ne kadar yaklaşırsan diğerinden o kadar uzaklaşmış olur.
İslâm büyüklerinden
Ebud Dcıdâ diyor ki:
«İbadetle ticareti uzaklaştırmaya çalıntıysam da aralarını
bu*
302
MARİFETNÂME
lanıadım. Bcıı dc ticnıcti bırakarak ibadete döndüm.IIz. Ömer R. A. diyor ki:«İbadetle ticareti benden başka biri için bir araya toplamakmümkün olsaydı, onlar önce benim için toplanırlardı. Cenabı Hakbana hem yumuşak huylu olmayı hem de kuvvet ihsan etmiştir.»Peygamberimiz buyuruyor ki :«Dünyasını seven ahiretinc ,ahirctini seven de dünyasına zarar verir. O lıalde siz baki (kalıcı) olanı fani (geçici) olana tercihediniz.»Ey İnsan!Artık düşün ve idrak et ki, bedenin dünyalık için çalışırkenkalbin onun arzusuyla dolu ptaşarken sende ibadetin ve huzuruneseri kalır mı?Bilki zühd dünyadan yüz çevirmek demektir. Bunun tersi dün yaya bağlanmaktır. Zühd insanın iradesinde olan ve olmayan di ye kısımlara ayrılır. İradeye dayanan zühd irade dışı olan zühdebir başlangıçtır. İrade dışı olan zühd insanın kalbinden dünyasevgisinin çıkması ve dünya arzusunun sönmesidir.Eğer kul kendini dünyadan uzaklaştırmayı gaye edinir de buhususta iradesiyle yapabileceğini yapar .elinde olmayan dünyalığa koşmaz ve onu kalbden istemezse iradesinin dışında olan zühde de ulaşır. Bunlar içinde en zoru da şüphesiz kalbden dünya sevgisini söküp atmaktır. Çünkü nice zâhidler vardır ki, bedenen zaili, görünüşte dünyaya soğu kve ondan kaçmakta oldukları halde kalben dünyalıkları istemekte ve dünyayı sevmektedir. Demekoluyor ki zühd nefisle yapılan büyük bir savaştır ki bu gerçek savaştan daha büyüktür.Dünyadan soğumaya sebep olan en müessir çare, dünyanıninsanı helak eden bir belâ olduğunu bilmekle olur.Ariflerden bir zat diyor ki:«Dünyanın cefâsı çok, zenginliği az, faniliği de çabuktur.Onun ortaklarının hasis olduklarını gördüğümden dünyadan
vaz
geçtim.»Bu sözleri duyan bir kâmil şöyle diyor:«Bu sözlerde dünyaya bağlılık kokusu var. Çünkü
bir kimse-
nin ayrılmasından şikâyetçi olan kimse onun yeniden
gelişini isti
yor demektir. Ortaklan kötü olduğu için bir şeyden vazgeçen
kim-
303
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ
5e demek onu yalnız bulduğunda istiyecektir. Dünya Allah’ın düşmanıdır. Allah’ı seven onun düşmanına düşman olur.»FARSÇA MAZUMEBu şarabdan vazgeçersen bir kaç günCennet-iH uld’un şarabını bulursun.Bir iki gün çoktur, dünya yalnız bir saatDünyayı ter kedersen sen, rahata erersin.Kâmillerden bir zat dünyamn pis bir leş olduğunu ve onunsonunda bozulmaya ve yok olmaya mahkûm olduğunu söylüyor.Evet dünyamn dışı çeşitli süslerle, kokularla ve altın ve gümüşgibi kıymetli madenlerle süslü olduğundan insanlar onun dış görünüşüne aldanıyorlar. Zâhidle rdünyayı terkederek onun şerrinden emin olurlar.Esasen dünyanın haramından yüz çevirmek bütün mü’minle-rin ifa etmeleri gereken bir farzdan, helallerden vazgeçmek fazilettir. Dünyamn helâli ölü, haram da ateş gibidir. Heâlâ ancakmecburi hallerde yenir. Bunu bir misâl ile şöyle ifade edebiliriz:Bir kimse tatlı yapsa ve yaptığı tatlının bazı yerlerine öldürücü zehir koysa ve orada bulunan iki kişiden biri onun tatlıya zehir koyduğunu görse diğeri görmese sonra tatlıyı yapan kimse ikisüslü tabağa buta tlıdan koysa da onlara takdim etse, tatlıya zehir koyulduğunu gören adam bu tatlıyı yer mi? Elbette yemez.Diğeri ise tabağın güzelliğinden de hoşlanarak lezzetle tatlıyı yer.Diğeri ise onun bu hâline hayret eder. Çünkü onda öldürücü ezilirin olduğunu bilmektedir. Sonra zehir sebebiyle tatlıyı yiyen ölürgider. Gerçi dünyanın belâsı bu derece öldürücü değildir. Ancakonda da tükürük ,balgam v.s. tiksinilecek şeyler vardır. Ondakibu pislikleri gören kimse tabü ki ondan uzak durur. Yalnızca ihtiyaç duyduğu zaman ihtiyaç kadar alır.Onun bu pisliklerini göremiyenler elbette ona bağlanır veonun süslü görünüşüne aldanır. Bu misâl gaflet ehli ile basiretehli arasındaki farkı ortaya çıkarması bakımından mühimdir. İnsanlar yaradılış itibariyle her ne kadar aynı iseler de ilim, gaflet,basiret, tabiat ve ahlâk yönünden değişik hallerdedirler. Gâfil olaneğer zâhid gibi tatlının zehirinden haberdâr olsaydı ondan uzaklaşır ve yemezdi. Bu farklar ıanlanıak ancak basiretle olur yoksatabiatle olmaz.
304
MARİFETNÂME
KISIM: 7DÜNYANIN VE DÜNYA EHLİNİN MÜ’MİNE DÜŞMANHUZUR VE TAATE ENGEL OLMALARIEy Aziz!Bir mü’min’in kendisini Allah’a, ibadet ve taatten alıkoyanşeylerden sakınması en önemli bir işdir. Bununla ligili olarak şuüç husus gözden uzak tutulmamalıdır.1 — Sen ya basiret ehlinden ya da fetânet ehlindensin. Buhalde dünya, sana ve Rabbine düşmandır.2 — Sen gayret, ibadet ve himmet ehlindensin .Bu halde dün yanın kötülüğü sana yeter. Çünkü dünyayı düşünmen ve istemensenin ibâdet etmene mani olur.3 — Sen yahutta câhi ve gâfil ehlindensin; bu halde ibadetin olmadığı gibi gayretin de yok. Bu durumda bilmen gereken husus dünyanın geçici olduğudur. Çünkü sen ondan aynlmasan dao senden ayrılacaktır. Böyle sonu olan, fâni bir varlığı elde etmeni nsana kazandıracağı ne gibi faydalar olabilir ki?Ey İnsan!İnsanlardan uzak dur, uzlete çekil, eğer insanlara karışır daonlarm âdetlerine ayak uydurmaya kalkarsan, onla rsenin kalbini bozar ,hâlini kötüleştirir ve ahiretlerini mahvederler. Eğeronlara karşı çıkar ve dediklerini yapmaz .isteklerini yerine getirmez ve hakkı söylersen onların bir çok eza ve cefalanna maruz kalırsın. Dünya işlerin aksar, düşmanlıklarından emin olaamdığıniçin sana nasıl bir düşmanlık beslediklerini merak eder ve bunudüşünürsün.Eğer seni övseler ,sana saygı gösterseler ve hürme tetseler ozaman da kibirlenir, benliğe kapılır ve gösterişe dalarsın ki bu dasenin için bir fitne olur. Senin aleyhinde konuşsa .kötülese ve yerseler o zaman da çok üzülür, elem ve kederiçindekalırdın. Şu haldeövmekte yermekte insanı helâk eden iki sebepdir ki bunlardansakınmak gerekir.Ey însan!Kabre girdikten üç gün sonra insanların sana karşı olan tutumlarını, senden nasıl yüz çevireceklerini ,seni kısa zamanda nasıl unutacaklarını bir düşünebiliyor musun? Onlar artık seni ha yırla anmaz ve ruhunu şad etmezler. Onlar sanki seni hiç tanıma-
mı
§» görmemiş ve bilmemiş olurlar. Artık anlarsın ki orada senin-
305
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ
le Allah arasında başka kimse yoktur. Zira Cenabı Hak (Siz nerdeolursanız olun, Allah sizinledir» buyuruyor. Artık insanlarla vakitgeçirmenin ve Allah’a ibadetten uzak kalmanın size neler kaybettirdiğini ve seni ne biçim zararlara düçar ettiğini anlıyor musun?Her neyse akibetin Allah’a dönmektir. Zira yaratan da yok edende odur.Ey İnsan!Artık nefsinden ne derece sakınman gerektiğini onun ne derece adi, rezil, bozuk nlyyetli olduğunu anlamalısın. Çünkü nefsin, şehevi arzuların galeyanı halinde azgın bir deli, hiddetinin galeyanı halinde de azgın bir canavara benzer. Belâ ve musibet anında mazlum bir çocuk, nimetlere garkolduğu zaman da bir firavunolur.Salim bir akıl ve mütefekkirâne düşünecek olursan dünyamnne derece adi ve alçak birşey olduğunu görür ve anlarsın. Onu bü yük bir arzu ve hasretle koruyan ve korumak isteyenler aynı hasret ile dünyayı terkederler. Eğer sen dünyanın faniliğini düşünür,kalbi meşgul ettiğini ve böylece İnsanı büük bir üzüntü ve sıkıntıiçindeb ıraktığım anlarsan kendini onun tuzaklarından kurtarma ya çalışırsın. Artık dünyadan seni Allah’a kavuşturacak ibâdetlerin için yeteri kadarın ıalır, süslerini ve nimetlerini bırakırsın. Onabağlanmaktan vaz geçer, Allah’ın huzuruna gitmeyi istersin. İnsanların vefasız olduğunu ve sözlerinde durmadıklarını, zararlarının faydalarından çok olduğunu bilirsen onlara olan sevginden vazgeçer ve onlardan uzak yaşamak İstersin. İnsanlarla olan münasebetlere ateşten sakındığın gibi sakınır kendini Allah’a ibadet vetaate adarsın. Kendini Allah'a verir, onun manevi zevkini tadarsan insanlar neyine gerek?Ona ibadet eder, kitabını okur, onun zikri ve fikri ile meşgulolursun. O zaman da senin için en büyük yardımcının Allah olduğunu bilirsin. İnsanlardan ne kadar uzaklaşırsan o kadar Allah’a yakın olur, hem dünyada hem de ahirette mes’ud ve bahti yar olursun. Bu derece kemâl kazanınca şendeki nefsi emmâreninçeşitli kötülükle İnsanı aldatan bir aldatıcı olduğunu görür, az yer,az uyur ,az konuşur, insanlardan uzak yaşar ve böylece nefsini hakimiyetin altına alır ve onun sana yapacağı düşmanlık ve zarar-ardan emi nolursun.Kâmillerden bir zat diyor ki:«Bizim saadet sermayemiz açlıktır.»Bu demektir ki tevekkül, marifet, muhabbet, şevk, hikmet,
306
MARİFETNÂME
ilim, selâmet, rıza, hidâyet, inâyet, sünsiyet, kerâmet, becd, sabır,huzur v.s. gibi güzel vasıfların hepsi açlık sayesinde elde edilir.Bu husus ilerde derinlemesine izah edilecektir.MANZUMEOlan ve yok olan âlemin şanıdır fena (yokluk)Bu şeş cihette gayr-ı taalluk nedir ona.Çaresizdir o dilki, eder çarha ittikaSerkeştedir o kim ola bâlini âsiyâ.Yoktur vefa insanlarda hi çetine itaatSanû gönülden eyle hemen hakka ittika.Kalbin mukayyed eyleme sinek avına kimAnka hem aşiyanedir o’la şikar ona.Hakkın nuru olur, çû gıda ruha dem bedeniEkmekle suyu ona yükleme ,olmaz ona gıdâ.Dil (gönül) verme bu hayata sakın etme itibârKi sende âriyettir, am hem alır Hûda.Ver Hakka bu emâneti, sen zinde ol (yaşa) ebedÂb-ı bekail doludur, kâse-i fenâ.İrade ile öldür amel ve arzularıKim tabii yaşamayı Eflâtun eder edü.Birdir iki cihan ve bir ayinedir hemânSırtı bu âlem oldu, yüzü âlem?i lika.Bu santi firkat, olmuş, o semti cihân-ı vasiBu yanı zulmet (karanlık) olmuş o yüzü kamer ziya.Bu yüzde sıkıntı keder ,öbür yüzde zevk-i cânBu yüz kamu kuduret ve ol yüz kamu safâ.Dâreyni Hak bir anda niçin vermez âdemeGer vehm olunsa bu hâl ona bu düşüncedir hatâ.Gece gündüz birleşmez ,bir zaman içinde kimZuhmet ve nurun cem’i değil mümkün ve revâ.Hakkı fani cihana gönül verme, fâni ol Ta âlem-i bekada bula can ve dil beka.KISIM: 8DÜNYADAN, EHLİNDEN VE NEFSİNDEN GEÇEREKALLAH’A DÖNMEKEy Aziz!Cenabı Hak, dünyadan, dünya ehlinden ve kendi nefsindengeçerek Allah’a yönelen kuluna marifet ve muhabbet ihsan ederek
307
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ
onu hürriyetin huzuru ile hür ve şâd eder. Ondan razı olup kendisine Cennet bahçelerinden bir bahçeyi ihsan eder.Yine Cenabı Hak, Allah’ını unutan ,zikri ve fikri terkeden,dünyaya ve onun heline gönül veren nefsine büyük bir itaat vesevgi ile bağlanan kimse üzerindeki yardım vc ihsanını çeker veonu kendi hâline bırakarak kahıu perişan eyler. Onu dünyada lakap ahirette de hadab (Cehennem odunu) yapar.Rivayet olunur kİ:Hz. Mûsa devrinde, vilayetimiz olan Erzurum’un güneyindeBüyük Ejder (İreli Sufûh) tepesinde yalnız yaşıyarak inzivaya çekilen bir veli vardı ki o öyle bir kemâl derecesine ermişti ki, baktığı zaman Arşı görürdü. Ancak bir kusuru vardı ki Cenabı Hako kusuru yüzünden ondaki marifetini kaldırdı ve onu huzurundankopararak köpeğe benzetti. Beram’ı Ba’uı* adındaki bu adamınkusuru dünyaya ve dünya ehline bağlanmış ve bu hâliyle Hz. Mû-sa’ya karşı çıkmıştı.Kur’an da o şahıs hakkında «Onun gibileri (aynen onun gibi) köpeğe benzer.» buyuruyor. Cenabı Hak onu öyle delâlete düşürdü ki baştan onun meclisinde 12.000 tane talebe onu vazlarmıdivit kalemlerle yazıyorlardı. Ancak sonunda Allah’ın inayetiniüzerinden çekmesiyle helâk olmuş ve ilk defa «âlemin yaratıcısı yoktur» diye kita pyazan adam olmuştur.Allah cümlemizi delâlete düşmekten muhafaza eylesin.Ey İnsan!Bu misâli düşün ve dünyanın ne derece pis ve bayağı birşeyolduğunu ve kendisine bağlananları ne büyük belâ ve musibetleredüşürdüğünü idrak et. Bu tehlikesi büyük bir iş olup dünya riyave kusur mahallidir. Alla hise herşeyi görücü ve herşeyden haberdardır. Ona ibâdet ve kulluk et ki senin yardımcın olsun. Dünyayıonu sevenlere bırak. Zira onun belâsı aklın almıyacağı kadar çoktur. Kendini Allah’a ver .dünyaya bağlanma.Sen öyle bir yaradana kul ol ve rızasını kazan ki amelini kabul etsin ve azim ve gayretinin karşılığım versin. Senden razı olsun, seni severek hiç kimseye muhtaç etmiyecek şekilde sana yardımcı olsun. Seni sevdiği kullardan sayarak muhafaza eylesin.Sen eğer işlediğin amelleri Allah nzası için değil de insanlarınnzasını kazanmak ve övünmek için yaparsan, dilediği zaman bütün kalpleri değiştirecek kudrette olan Cenabı Hak senin razı etmeye çalıştığın insanları senden nefret ettirir. Böylece Allah’ın gazabına ve insanların da düşmanlığına mahkûm olursun.
308
marîfetn
A
mk
Ey İnsan!Sana ihanet eden insanları bırak ta seni yoktan var eden vebütün mahluklar içerisinde seni tercih eden Allah’a dön, onu ibâdet et. Onun sayısız nimetleri seni mes’ud ve bahtiyar etmeye yetmez mi? Elbette yeter. Çünkü dünyaya ve insanlara yüz çeviren,nefsinin arzu ve isteklerine gem vuran kimse dünyadan uzaklaştığı kadar kalben Allah’a yaklaşmış olur. Allah ile arasındaki perde ve engelleri kaldıran kimse her türlü müşkülâtını onun yardımıyla hâlleder.aotf
KONU: 3İNSAN KALBİNİN MA’RİFET YERİ OLUŞU, KALBİN TARİF
VE MAHİYETİ KALBİN HAL VE HUSUSİYETLERİALTI KISIMDAN İBARETTİR
KISIM: 1İNSAN KALBİNİN MARİFET YERİ OLUŞUEy Aziz!Ehlulla hdiyorlar
ki: İnsan kalbi marifet yani Allah’ı bilme-
ve tanıma yeridir.
Kim kalbini Allah’a çevirir ve ona bağlanırsa
Cenabı Hak
sevgi ve bilgisini ihsan buyurur.
Bu hususta
Kur’an’dan bazı ayetleri yazma lüzumu hasıl ol
du :AYETLER«(Ey habibim), hani bir vakitler Rabbin Meleklere «Ben yer-yüzünde bir halife yaratacağım» buyurmuştu.»(Bakara Suresi ,Ayet: 30)«(Habibim) kullarım senden beni sorarlarsa muhakkak ben
onlara yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim. Onlar da
benim çağırmama koşsunlar, bana iman etsinler ki doğru yola
ulaşsınlar.»(Bakara Suresi, Ayet, 186)«Allah’ın, kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O’nun ka-tında toplanacağınızı bilin.»(Enfal Suresi, Ayet: 24)«O zamanı an ki, Rabbin meleklere : «Ben kuru bir çamur-dan şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.»(Hicr Suresi, Ayet: 28)aGerçekten biz, Adem oğullarım (diğer hayvanlar üzerine)
üstün kıldık. Onlara karada, denizde taşıyacak vasıtalar verdik,
310
MARİFETNÂME
güzel rızıklarla rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan
üstün kıldık.»
(İsra Suresi, Ayet: 10)«Allah sizi (babavıız adem’i) bir topraktan, sonra bir nutfe*den yarattı. Sonra siz içil't çift yaptı.»(Fatır Suresi, Ayet: 11)«Siz hiçbir şey bilmezken Allah sizi analarınızın karnındançıkardı ve şükredesiniz diye kulaklar, gözler vc gönüller verdi.»(Nahl Suresi, Ayet: 78)«Muhakkak onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. «Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de odur.»Beni yedireli de, içiren de odur. Hasta olduğumda bana o şifa veriyor.» Beni öldürecek, sonra da diriltecek odur.»(Şuara Suresi, Ayet: 78)«Allah’ın göklerde olan ve yerde olanları menfaatımz için birer sebepkıl dığını, açık ve gizli bir çok nimetlerini sizin üzerinizde bol bol tamamladığını görmediniz mi?»(Lokman Suresi, Ayet: 20)«Yarattığı her şeyi güzel yapan, yaratmaya da çamurdan başlayan odur. Sonra o, insanın neslini, bir nutfeden (sperm ve yumurtadan), hakir bir sudan yaptı. Sonra onu düzeltip tamamladı. Bizzat kendi kudretinden ona ruh koydu. Sizin için kulaklar,gözler ,kalpler yarattı. (Bu, nimetlere karşı) şükrünüz pek az.»(Secde Suresi, Ayet: 7, 8, 9)«Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır, dedi.»(Saffet Suresi, Ayet: 96)«Habibim düşmanının gözüne bir avuç toprak attığın zamanda sen atmadın, ancak Allah attı.»(Enfal Suresi, Ayet: 17)«And olsun ki insanı biz yarattık. Vc nefsinin ona ne vesveseler verdiğini dc biliriz. Çünkü bi zona şah damarından daha yakınız.»(Kaf Suresi, Ayet: 16)«Hazreti Muhammed (nıcleklik suretinde
Cebrail'i)
gözleriylegördüğü zaman, kalbiyle de tanıdı.»(Necin Suresi, Ayet: 11)«Nerede olursanız olun, o sizinle birliktedir. Allah bütün yaptıklarınızı görendir.»(Hadid Suresi, Ayet: 4)“Ey
habibim!
De
ki :
«Size
işitmeniz için bir
kulak, görmeniz
•Çin
göz
veren,
duyup
anlayabilmeniz için bir
kaip vererek sisi ya
311
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ
ratan Allah'tır. (Böyle olduğu halde) Ona çok az şükrediyorsunuz.»(Mülk Suresi, Ayet: 23)
İNSAN KALBİNİN İRFAN MAIIALİ OLUŞU
Cenabı Hak (Hadis-i Kudside) buyuruyor ki:«Ben göklere ve yerlere sığmam i'akat mü’mın kullarımın kalbine sığarım.Ey İnsanoğlu;Kendinden sefer eyle ,ilk adımında beni bulursun, gizli seferinden yoksu ukalan zalıiı seferine tutulur vc onun benden uzak-aşmasmdan başka birşeyi artmaz.Ey İnsanoğlu!
İnsan
bedeninde bir et parçası vardır ki adı kalbdir. Onunözünde ruh, onu niçirçdc sır vardır. Sırdan sonra nur ondan sonrada ben vardır.Kâinatı ve onda bulunanları ben yarattım. Benim insan sır-nndan başka mekânım yoktur.Ey İnsanoğlu!Dünyadan yüz çeviren kimse ahirete, ahiretten de yüz çevirenise bana döner. Baııa dönen kimse ise bedenden ruha ruhtan sırra geçer, ondan sonra da bana kavuşur.Ey İnsanoğlu!Benim huzuruma ermek istiyen ne mülke ne melekuta ne deceberuta bakar. Kim onlardan birine razı olursa gayesine vasıl olmaz. Çünkü miraç, dünya ile ilgili olan şeyleri ortadan kaldırmakve benim likâm ile ünsiyet peydah etmektir.Benim cennet cchcnncnı, sevap ve ceza için olmıyan kullarımvardır ki ben onları muhabbetim için yarattım.Ey Kulum!Ben senin içinim, ya sen kimin içinsin? Ben seninleyim, yasen kiminlesin? Eğer ncfsiııi bana getirirsen rızam, kalbini verirsen cemâlim seniıı için olur.Ey İnsanoğlu!Ben sizin şekil, süret vc güzelliğinize bakmam .Ancak kalble-rinize vc niyyetlerinize bakarım. Eğer dünya sevgisi olmasaydımü’min kulumun kalbi benimle beraber olur ve o kulum semânınmelekûtunu (bilinmiyen âlemini) görebilirdi.Ey İnsanoğlu!Bana bir kanş yaklaşan kimseye ben bir adım yaklaşırım. Ba
312
MARİFETNÂME
na bir adım yaklaşan kimseye beıı bir kulaç yaklaşırım. Kulumbana nâfile ibadetlerle yaklaşır ben de onu sever ve sevdiğimin işiten kulağı, gören gözü ,konuşan dili ,tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Yani kulum benimle görür, benimle duyar, benimle konuşur,benimle tutar, benimle yürür. Kulum bana farz ibadetlerle yaklaş-tığıka dar hiç bir şeyle yaklaşamaz.Ey İnsanoğlu!Ben sana senin ayıplarını örterek yaklaşırım. Fakat sen benden gâfil olur kaçarsın. Eğer kardeşlerin sende bir günah kokusunun bulunduğunu farketseler senin yanında oturmazlar. Ben günahları örten vc hâlim olan Allah'ım.Ey İnsanoğlu!Sabahladığın zaıııan iki büyük ııimet arasında olursun. Bunimetlerden hangisi dahi büyüktür? Bunu sen bilemezsin. Eğerbenim senin hakkında bildiklerimi kullarım bilselerdi hiçbiri seninle konuşmazdı. Fakat ben galûr ve Rahîm’im.Ey İnsanoğlu!(Yaptığın lıcr işte) eleminde, kederinde, sevinç ve izzetindeben seninle birlikte idiııı. Her şeyinden haberdar idim. Sana bakı yorum. Senin dışında ve içinde olan her zerreyi murakabe etmekteyim. Seni her yandan kuşattım. Senin hem koruyucumun, hemde bütün işlerinde tasarruf sahibiyim. O halde bana (ve nimetlerine) şükret, ibadet eden bir kul ol, bana gel ve bana mütevekkilol. Sen benden razı ol ki, ben de senden razı olayım Seni seveyimve sana yeteyim. Her nerede olursan ol orada beni bulursun.»KISIM : 2YÜCE ALLAH I BİLMENİN YERİ İNSAN KALBİDİRPeygamberimiz buyuruyor ki:«Rabbimi mutlak nur buldum. Şüphesiz ki ben onu gördüm.»Peygamberimiz buyuruyor ki:«Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz. O (yani kalbim) daima Allah ile huzurda bulunur.»«Benim Allah ile öyle bir vaktim olur ki o anda mukarreb bir.meleğe itibâr etmiyeceğinı gibi, peygamber olarak gönderilen Nebiye de iltifât etmem. (O anda) yalnız Allah ile meşgul olurum.»«Ben geceyi Rabbinıin katında geçiririm. O bana hem yedirir,hem de içirir.»«Hak; Ömer’in dili ile söyler.»«Mü’min’in kalbi Allah’ın evi (Beytullah) dir.»
313
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Mü’min'in kalbi Allah’ın Arşıdır.»«Mü’min, mü’min’in aynasıdır.»«Mü’min’in kalbi yerlerden ve göklerden daha geniştir.»«Cenabı Hak mü'minlerin kalbine hayri ilham eder.»«Ey Ümmetim, Rabbiniz hepinizle orada tercüman olmaksızınkonuşur.»«Bir işi yapacağın zaman öncc kendi kalbine danış, eğer kalbin sana o iş hususunda fetva veriyorsa yapın, çünkü onda hayırvardır. Kalbin yapman hususunda tereddüd ettiği şey kötüdür,insanlar fetva verseler de sen onu gene de yapma.»Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah’u zül celâl her işte yumuşaklığı sever. Rahim olan Allah, kalbe sohbetiyle (ve muhabbetiyle) bakar.»«Yeryüzünde kullarının kalbi, Allaİııı zül celâlin kabıdır. Onuniçin en sevgili olan kalb en yumuşak vc merhametli olanıdır.»«Allah sizin suret vc güzelliğinize bakmaz, fakat kalblerinizevc niyyetlerinize bakaı.,«Şefkatli bir ana çocuğunun terbiyesine nasıl ihtimam gösterirse, Allahü zül cdâl dc kullarına, (annenin çocuğuna merhameti gibi) merhametlidir.»«Allah-u Teâlâ bir kulunun hayrını murad ettiği zaman onunkalbinde bir pencere açar ve şaşılacak nimetleri ile yücelik vebüyüklüğünün garibliklerini ona gösterir.»«Her mü’minin dört gözü vardır. Bunlardan ikisi başındadırki onlarla dış işleri görür. Diğer iki gözü de kalbindedir ki onlarlada gaybe ait şeyleri müşahede eder. Allah, bir kulunun hayrını murad ettiği zaman, onun kalb gözünü açar.»«Kulların kalbi Rahman olan Allah’ın iki parmağı arasındadır. Onu istediği tarafa çevirir.»MANZUMEÇû kalbe iner olur habib’in cemâlinin pertevi olurGörüne can gözüne bedr-i bâ kemâl habib.Ne iltifâtı kalır kâinat zevklerineAmn ki canda olur lezzet-i visâl-i habib.Ne itibar eder, eşkâl çûn hayâle o kimHemşine dilde bulur, zevk-ı vecdû hâl-i habib.Ne iktiza eder âb-ı hayat o âşıka kimMûdam kalbine dolmuş mey-i zülâl-i habib.
MARİFETNAME
Bu tuzak ve dâneye meyletmedi can bülbülüKi oldu dilde giriftâr-ı zülf-ü hâl-i habib.İki cihanı getirmez hayâline aslaO dil ki onda olur dembedem hayâl-i habib.
Bulunmaz iki cihanda habibe mislû bedel
Eğer ki her dü cihandır bize zilâl-i habib.Nevâl-i sureti neyler o mest i ruhaniKi oldu can muhabbetle pür-nevâl-i habib.Doğunca kalbin doğusundan ey HakkıNûcûmu mahv eder ol şems-i bi zevâl-i habib.KISIM : 3KALBİN ESASI VE MAHİYETİEy Aziz; Ehlullah diyorlar ki:Kulların kalbi Hak Teâlânın nazargâh-ı olunca kalbi Allah’agideceği yoldaki engellerinden (masiva) temizlemek, bütün taat-lerden daha iyidir. Kalbine danışan insan nedamet ve pişmanlıktan uzak olur. Buna uymayan ve kalbine danışmayanın işi ise tehlikelidir. Kalb; Rahman olan Allah’ın kapısıdır ve kul için Rabbihuzurunda duracağı bir yerdir.Beden ülkesinin hükümdarı ve kudret levhi kalbdir. Kalb ilâ-fiî marifetlerin kaleme alınarak yazıldığı yerdir.Kalb, insan ruhunun kaynağı, Allah’ın nazargâhı ve ruhundiğer bir adıdır.Kalb öyle şaşılacak bir şeydir ki insan aklı onu anlamaktanaciz kalır. Bedendeki kalb eğer doğru olursa bütün beden doğruolur. Zira bir ülke halkının rahatı ve refahı onlann hükümdarınınrahat ve refahına bağlıdır. Onun şanı ve sevgi ve muhabbet olupmuamelenin kalbe geçmesiyle organlar rahata erer.Ebdâllerin üstünlüklerinin sadece söz ve amelle olduğunuzannetme. Onların üstünlükleri ahvâlleri ve kalbleri iledir.Kalb; iman mabedi ve irfan menbaıdır.Nefs kumanda isteyen bir binek, kalb de tamir isteyen bir câ-nıiye benzer. Kabul sermâyesi olan kalb ne yazık ki zanlarla meşgul oluyor. Birlik ehlinin kalbleri muhabbet ve marifet taşıdır. Gözgörür, kalbler müşâhade eder.Kalb rahat olsa duyular da rahat ve sıhhatte olur. Dünyadakonakları geçmek nasıl binekle mümkün oluyorsa mâ'nâ konak-
aıs
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
lannın aşılması da ancak kalb İle mümkün olur. Selim kalbin kıblesi Allah, adet-i ilâhiyesi razı olmaktır.Üç çeşit kalb vardır:1 — İnsanı gözeten kalb2 — Rızayı gözeten kalb3 — Allah’a kavuşmayı gözeten kalb.4 — Gönül bağında marifet çiçek ve güllerini koklamak, birlik bahçesini seyr etmek, İlâhi aşkın tatlı nağmelerini dinlemekkadar zevkli bir şey olur mu?Hakkın nazargâhıdır kalb, onu sen benliğinden silÇû oldu safi kalbin bil gerek mestânelik etmek.Dünyaya bağlanan kalb zarara uğrar. Mevlâya bağlanan kalbise hem temiz hem de güzeldir. Gâfilin kalbi dünyaya, zâhidin kalbi ahirete, arifin kalbi de Allah’a bağlıdır’. Çok şefkatli bir arkadaş olan kalbi korku ve tehlikede koymak zor bir şeydir. Çünküufak bir iz onda büyük olur. Kalbin Hak ile bedenin hak ile cusun.Hakkın kalbini istila ettiği kimseler halkın gözünden düşerler.İnsan kalbi Allah’ın sıfatlarını üzerinde taşır. Rahmet, adâ-let, ihsan bu sıfatlardandır. Kalbin öyle acaip halleri vardır ki onunhallerini duyu organlan anlıyamaz. Çünkü mü’minin kalbi, Allah’ın sıfat, isim ve nazarını taşır ki bu lezzet dünyanın hiç birzevk ve nimetinde yoktur.MANZUMEGönül bu nağme-i pestinledir yüksek vücudYa nefh-i sur onu sen, ya kıyamet-i mev’ud.Duymuşum ki nice halkın aldı canlarınıO zevk-i lezzet-i âvâz-ı nağme-i Dâvud.Senin demin eseri aksidir onun nefesiOnunla ölür, hayy demenle her mevcud.İner cihana demâdem, deminle bûy-i hayâtBu demle ıtr i cihansın abirsin ya Ud.Değil nevâlann ey dil bu halk ve tendenNevâlarmda döner mihrü mah, çerh-i kebûd.Cihanı tuttu çû efâs-ı tayyîbin ey dilBu bahr-i zevke dalıp, Hakkı oldu hoş nâbud.KISIM : 4KALBİN HAL VE VASIFLARIGönül, kendisine hatıralar ve haller gelen bir kubbeye benzer.
310
MARİFETNAME
Gönül (kalb) . Dikilen bir hedef olur, her taraftan isabet edenoklar onu delik deşik etmiştir.Gönül karşısında şekil ve suretlerinin bulunduğu bir aynayabenzer.Gönül iç ve dış his ırmaklarının döküldüğü bir denizdir.Gönül bütün hikmetlerin kaynağı, san’atkârın üstadi oluponun ayıklığı gerçek ayıklıktır. Göz o uyanmadan uyanırsa iyi olmaz. Gönülün, beden gib iyorulması, zindeliği, sıhhati ve hastalığıvardır.Gönül, gaybm sırlarına muttali olacak bir surette yaratılmıştır.Midenin orucu, yemek içmekten uzak olmak, dilin orucu, boşsözlerden sakınmak, kalbin orucu fikirlerden ve vehimlerden uzakkalmaktır. Kalb boş ve dünyevî şeylerden boşalınca mevlânın huzurunda bulunmanın lezzetini tadar. Göz, canlı varlıkları ve âlemigörür, kalb ise müşahede yeridir. Bu sebepledir ki körlük basiretsizlikten çok daha hafiftir. Hakka vasıl olan kalb ondan başkasınamuhtaç olmaz.Bedenin nasıl görülen âlemi idrak eden duyulan var ise kalbinde gizli âlemleri idrak eden duyuları vardır. Çünkü kalbin gaybeait şeyleri gayb kokularını alan burnu, iman lezzeti ile cennet nimetlerini tadabilen dili vardır.Akıl cevher, kalbin dokunma hissi yerinde olup, kalb onunlamş’külattan faydalanır. Gizli duyuların ruhlar âlemine açılması,bedenin dış duyularının durumuna bağlıdır. Kendisinde manevideğişiklikler olan kimsenin kalbindeki hikmet pınarlarından birkısmı diline akar. Kalb her ne kadar bilinmeyen âlemin kaynağıise de pınarları kanalında kapanmış, dış his nehirleri türlü bulanık hâllerle dışarı gelerek ona dolmuş ve orada toplanarak kokmuştur.İşte dışardan kalbe dolan dış duyu nehirlerinin yolları kesilsebu kimsenin kalbinde oluşacak hikmet pınarları diline- dökülür.Artık bu kalb nurlann kaynağı ve sırların mahzeni olur.
MANZUME
Gönül bu Allah evidir
Gönüle gelmeyen
Haktan uzaktır.
Gönül mevlâ dergâhı oluncaOna yönelmek gerekli ve evlâdır.îlâhi mânâlar sarayı kalbdedir Tecelli hane vallahi kalbdedir.
317
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ [IZ.
Ne istiyorsun? Koş ondan iste.Hakkın ulu dergâhı kalbdedir.BEYİTLERMertlerin kâbesi değil taş ve toprakGönlü araki Allah evi odur ancak.Ey gönül her ne dilersen sensin olSen sana gel sende iste, sende bul.Hızır gibi âb-ı hayâtı zulmet-i tende araVar seni yaratan mevlâyı sen sende ara.Gafilin gönlü (kalbi) karanlıktan daha dar, ârifin kalbi de arşve kursiden daha geniştir. Bunda şüphe yoktur. Çünkü selim kalbinsanın ruhudur. Emr-i Rabbanidir. Kalbi Allah sevgisi ve muhabbeti dışındaki şeylerden temizleyen ârif insandır. Hem de cihanasultan olan bir insan.KISIM: 5İNSAN KALBİNE CEVHER OLAN AKL-I MEADINSINIRI VE HAKİKATİEy Aziz!Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah’ın kullannı süslediği şeylerin en güzeli akıldır.»Hz. Davud A.S. diyor ki:«Akıl; insana herşeyi unutturan ve Hakkın marifetine ulaştırandır. Hevâ ise insana kendini unutturup, fânilere bağlıyandır.»Aklın sımn; fâniden uzaklaşmak, bâkiye kavuşmak, kendinive Rabbini tanımak, kazaya razı olmaktır.Akıl, çok sadık bir dosttur. Her şeyden kendine bir ibret çıkarır. Kâmil insan çok akıllı, fakat az konuşandır.Akıllı İnsan akılsızın sevdiğine tenezzül etmiyen, dine ve âdete karşı gelmeyendir. Cenab-ı Hak sevdiği kuluna selim bir kalb,güzel ahlâk ve kuvvetli akıl verir.Akıllının dili gönlüne bağlanmış olup, aklın gayesi kişinin bilgisizliğini itiraf etmesidir.Akıl sayesinde çok alçaklar saygı değer, çok çirkinler güzel ahlâklı olmuştur. Biedeb (edebsiz) in aklı akılsızın dâ dini olmaz.Akıl, iki cihan sermâyesi ve fitrât nurudur.Akıl, nefsi arzularından keser, kalbi şüpheli şeylerden uzaklaş*tınr. Ruhu insanlardan ayırır.
MARİFETNAME
Ey İnsan! Akıl, sana bütün işlerin sonunu gösterir ve kâinatın defterini okur. O kalbin tamamına şâmil olan bir nurdur. Akil,insanın ruhu ve insan bedenine binen hayvanî ruhun süvarisi (binicisi) dir.Akıl ve kalb ruhanî ve semâvî, nefis ve beden ise topraktan vemülkîdir. Yani bunların bir kısmı nurani, bir kısmı da zulmanidir.Kâinatın çevresinde dolaşan akıl, onu yaratanın huzurunda şaşkındır.Akıl, Allah’ın kulu ve güzel huyların sultanıdır. Onun dünyaile bir meşguliyeti olmaz. Akılın dışı susmak, içi sırlan gizlemektir.Akıl, kalbde nurlu ve ışık saçan bir gözdür. Akıla karşı çıkmanın sonu nedâmettir, pişmanlıktır.Akıllı; az konuşandır, hakkı söyliyendir, hakikati bilendir. İnsanlara hayırla ve güzellikle muamele edendir.Akıllı, kalbinden Allah’ın sevgi ve muhabbetinden başka herşeyi atan, nefsini terkederek Allah’a giden ve onun sevgilisi olandır. Alâmeti Allah’ı zikir ve güzel ahlâklı olmaktır.Akıl, Cenab-ı Haktan gelmiş olup her türlü işlerin düzeni onabağlıdır. Doğuşu ezeli nurdan olup batışı da yine eski nuruna dönüşüdür.Akıl, Allah’ın dünyadaki gölgesi olup kudretli bir hükümdardır. Allah’ın gölgesi olan akılın gölgesinden ayrılması nasıl düşünülebilir? O sahibine tabi, insan ruhunun gizli tarafı, gönülde ışıldayan bir nur ve lâtif bir cevherdir.Akıl; mevlânın gizli bir sırrı olup histen ve kıyastan daha yücedir.Akıl, mevlânın veziri ve iki cihanın işlerini düzenleyen bir nazımdır. Akıllı kederlenmez, çünkü meydana gelen kazada bir kusur olduğuna ihtimâl vermez.Akıl, Allah’ın bir rahmeti, hakkın hücceti, beden şehirinin valisi, iyilik ve kötülüğü ayırdeden bir sultandır.Akıl, insan kalbinin hayatı, gayb âlemindeki sırlara tercümandır.Güneş nasıl topraktan havaya çekiyorsa, akıl da aynı şekildeinsan aklını bayağılıktan ve benlikten Allah’a doğru çeker.Dört unsur murid akıl ise onların piri yani yöneticisi, duyuorganları asker, akıl ise onların kumandanıdır. Duyulardan hangisi akla muhalefet eder ve karşı çıkarsa akibeti perişanlık olur.Beden uyuşa bile akıl uyanık olur ve kendi âleminde seyahat eder.Akıl uzağı gören gözdür. Nuru dinin usulü olup şehvet ve öfkesine mağlûp olan kimsenin aklı görmiyen gözlere benzer.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Akıl, hem dünyada hem de âhlrette azizdir. Yüzü güzel fakataklı az olanın hali kötü ahlâklı olduğuna delildir. Yüzü güzel aklıaz olanın kalbi sıkıntı, düşmanlık ve kin ile dolu olur.Akıl, surete bakmaz ve sahibini ateşe atmaz. Kalbde gezenakıl güzelliğine hayran olup marifet devletine erer. Sevgi ve muhabbet şarabıyla sarhoş olur ve Allah’ın huzurundan muradını alır.MANZUMEAkl-ı din ihtiyar edendir pirEsedullah oldu, cümleye pir.Akıl mal ve makama asla meyletmezAyıp ve ârm yoluna girmezAkl-ı eş’ar dinde âr eylerKizbu San’attan ol firar eyler.Kimseyi akl medhû zem kılmazAkıl bir kimseye sitem kılmazHulk-i bed (kötü huy) den çû akıl âridirPi’l-i bed (kötü iş) pes onun ne kârıdır.Akıl, din ve meada meyi eylerBu umur-ı meaşı ol neyler.Akıl bir hace-i muhakkiktirHakkı irfanda hem müdekkikdir.KISIM: 6AKLIN KAYNAĞI VE RUHUN BAŞLANGICI OLAN KÜLLİAKLIN ŞANI, ALLAH’IN LUTFU VE İHSANIEy Aziz!Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah, âlemi yaratmadan evvel aklı yarattı. Ona «otur» bu yurdu, o da oturdu. Sonra ona «kalk» emrini verdi o da kalktı.Sonra ona «gel» diye emretti o da geldi. Sonra «dön» emrini verdio döndü. Sonra «konuş» buyurdu, o da konuştu. Sonra «dinle» bu yurdu, akıl da dinledi. Sonra «bak» buyurdu, akıl da C. Hakka baktı. Sonra «idrak et» buyurdu, akıl da idrak etti. Sonra «bırak»buyurdu. Sonra akıla şöyle hitap etti: — İzzet ve celâlim, yücelik ve büyüklüğüm, saltanat ve kudretim hakkı için kendime senden daha sevgili, daha kerim dahamuhterem bir kimse yaratmadım ve yaratmam da. Ben ancak seninle bilinir ve İbadet edilirim. Kullarımı seninle süsler, onlan se
320
MARİFETNAME
ninle beğenirim. Dostlarımı seninle sever ve onlara seninle yardımederim. Onlara seninle hidayet verir ve onlan seninle terbiye ederim. Onlan seninle sever ve seninle hidayt ederim. Alemleri seniniçin yaratınm.»Hadiste de görüldüğü üzere akıl herşeyden daha üstün ve Allah’a herşeyden daha sevgili ve yakmdır. Alemlerin dayanağı, insanruhunun başlangıcı, marifet ehlinin kalb hayatı odur. İnsanın Allah’ı tanıması onun sayesinde mümkün olmuş, kâinatın insanınhizmetine verilmesi, onun sayesinde olmuştur. İnsan onunla şerefbulmuştur. Zira akıl «sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım»hitabının muhatabı olan Hz. Muhammede S.A.V.’in nuru ve aşk-ıİlâhidir. Bütün âlem ve kâinat onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. İki cihanın gayesi yer ve göklerin neticesi zaman hülasası vebütün mevcudâlin toplamı olan insan, izafi ruh vasıtasıyla kalbihayat bulunca Cenabı Hakkın sevgilisi ve Cihanın cam olur. Buizâfî ruh öyle büyük bir cevherdir ki âlemin cüzlerini sarmıştır.Âlemin cüzleri gerek felekler ve gerekse melekler olsun hepsibu büyük ruhun vasıta ve organları imiş gibi ona hizmet ederler.Akl-i kûl nefisler ile afaka ait şeylerin idarecisi hâkimi, mutlakAllahu zül celâl’in takdiri ile bütün yağmur ve rızıklann taksimedicisidir.Ruh-i izafi kalbi saf iolanların bâtınlarında yani içlerinde zâ-hir olur. Ortaya çıkar, sevgi ve muhabbet şarabıyla mest ederek onahayat verir. Bütün alemin cüzleri ve bütün insanlar kabiliyetlerine göre, akl-ı evvel olan büyük ruhdan nasiplerini alırlar. Artıkbundan sonra insanın hayvani ruhu ölünce bu Rabbani ruh ilebak ive hayatta kalır. Ebedi olarak o ruhla yaşar. Her şeyin hakikatini görüp, hallerin başlangıç ve esasını bilmiştir. Beden devresini tamamlamış ve kâmil bir insan hâline gelmiştir.İnsan ruhu başlangıç itibariyle bu ruhların en büyüğündenkopmuş ve sonra dünyaya inmiş bir çok mertebelerden geçmiş venihayet ölümden sonra geldiği yere geri dönmüştür. Tefsir ehlinin insan bedeni ile ilgili tabirleri şöyledir:İnsan bedenindeki tabii ruh, kandil kabına, nebâti ruh fitile,hayvanî ruh yağa, İnsanî ruh şişeye, izafi ruh muma benzer.Eğer insan yetecek kadar yer, az uyur, az ve güzel konuşur,devamlı Allah’ı zikrederse kalbine İlâhî nur dolar, kendini tanırve mevlâsına vasıl olur. Bu büyük ruh devamlı ayni hâl üzere olannurlu bir ruh olup herşey onunla kâim olur.Eğer dünyaya milyonlarca insan gelse ve hepsi de kimli birerinşan olarak izâfî ruh ile hayat bulacak kabiliyette olsalar bu izâ-
341
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
f! ruh
onlann hepsine hayat verir.Eğer, milyonlarca kâmil insan dünyadan göçecek olsalar, izâ-fi ruh yine kendi hâli üzere ebedi olarak bâki kalır. O asla artmadığı gibi eksilmez de. Bu aynen şuna benzer: Milyonlarca evi
ay
dınlatan
güneşin ışığına o evlerin yıkılması bir noksanlık verebilir mi? Elbette veremez. Aynı şekilde kâmil insanın ruhu da ölmezve sonsuz bir saadete erer.İki cihanı aydınlatan katın güneşi de Cenabı Hakkm nurunun cemâli olup onun nuru ve ışığı her iki cihanı devamlı olarakaydınlatmaktadır. O ne eksilir ne de zevâl bulur. Feleklerin, yıldız-lann tabiat ve erkanın aynası bu nurlu güneşin ışığıdır. Bu ruhsayesinde yaşayan kâmil bir mü’min «mü’minler ölmez» sınıfınagirer ve sonsuz bir yaşama saadetine erer.MANZUMEEy aşk-ı pâk,
cümleye sen oldun
iptida
Alem seninle buldu vücud
ey yed-i Hûda.Hubbu ezelsin oldu, senin çün felek, melekSırr-ı ebedsin, oldu sana her şey fedâSenden gelir cihana fuyuzât-ı Hak (Hakkın feyizleri) müdamAnca sana ukülü eyler iktida.Sen akl-ı kul ve asl-ı cihân iken ey pederGiydin libâs-ı şahı, dahi kisvet-i gedâ.Ân ile cihanın camsın sen cümleden ıyânMebde (başlangıç) oldu cemâlin, zuhur eden her vücuda.Şensin cihanda cilve eden cümle zerredenSenden gelir kalblere nidâ kulağa sedâZevkinle dolsa can û gönül âb-ı râm kor.Hanırın (şarab) dır ehl-i zevke nihân dembedem gıda.Hakkı, reh-i Hudâ-ı hedâ aşk-ı pâktırGel aşka vesselâm alâ tâbi’il hüdâ.aza
KONU:4KALB, HAKİKATİ, HALLERİ :YEDİ TAVRI RUH VE İNCELİKLERİONDÖRT KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1İNSAN KALBİ VE KALBDE MEYDANA GELENDEĞİŞİKLİKLER
Ey Aziz!Cenabı Hak Kur’anda kullarına onların
kalblerini çeşitli ayet
lerle beyân buyurmaktadır. Bu hususta bazı
ayetlerle bir hadisin
yazılması uygun görüldü.
AYETLER«Rabbimiz, bizi doğru yola çıkardıktan sonra kalplerimizi saptırma, katından bize rahmet ihsan eyle. Şüphesiz ki çok bağışla yansın.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 8)«Allah bu yardımı sadece bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katindadır.» (Enfal sûresi, Ayet: 10)«Allah bunu kalplerinizde olanı denemek ve antmak için başınıza getirdi. Allah kalplerde olanı çok iyi bilir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 154)«Onlar evvelce indirilen ayetlere iman etmedikleri gibi (bundan sonra da iman etmeyecekler.) Biz onlann gönüllerini ters çevirmiş, kendilerini azgınlıkları, taşkınlıkları içinde şaşırmış oldukları halde terketmiş bulunuyoruz.» (En’am Sûresi, Ayet: 110)«Kalplerini perdeledik, kulaklarını ağırlaştırdık.»(En'am Sûresi, Ayet: 25)«Kalplerinizi sağlamlaştırmak ve ayaklarınızı pekleştirmekiçin de gökten yağmur indirmiştir.» (Enfal Sûresi, Ayet: 11)«Bununla beraber (daha önce cahil olduğunuzdan dolayı ha*aaa
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
ta ettiklerinizde size bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin kasdıolanda günah vardır.» (Ahzap Sûresi, Ayet: 5)«O zamandan sonra (ölünün dirilişinden bile ibret almayarak) kalpleriniz yine katılaştı. Taş gibi, hatta ondan da katı oldu.»(Bakara Sûresi, Ayet: 74)«Onlara de ki: Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör ederve kalplerinizi mühürlerse Allah’tan başka onlan size getirecek»ah kimdir? Bak ayetlerimizi teker teker nasıl açıklıyoruz da onlar yine bu ayetlerimize yüz çeviriyorlar.» (En’am Sûresi, Ayet: 46)«Senden ancak Allah’a vc ahiret gününe inanmayan, yüreklerine şüphe düşüp şüpheleri içinde tereddütle bocalayan kimselerizin isterler.» (Tevbe Sûresi, Ayet: 45)«Yahudiler yüreklerimiz zırh içindedir (örtülüdür) dediler,öyle değil, bilakis Allah onlaıı küfürleri dolayısıyla rahmetindenuzaklaştırmıştır. Onlardan ancak az bir kısmı iman ederler.»(Bakara Sûresi, Ayet: 88)«Allah onlann gönüllerini vc kulaklarım mühüıiemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde vardır. Onlar büyük azaba uğrayacaktır. Yüreklerinde kıskançlık vc bozgunculuk hastalığı vardır.»(Bakara Sûresi, Ayet: 10)■Sonra sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalplerinikatılaştırdık.» (Maide Sûresi, Ayet: 13)«Biz kalplerinin üzerini mühürleriz de, onlar gerçeği işitmezler.» (Araf Sûresi, Ayet: 100)«Kalplerine mühür vurulmuştur. Bundan dolayı, cihıaddakisaadeti ve ger ikalmaktaki kötülüğü anlayamazlar.»(Tevbe Sûresi, Ayet: 87)«Kalplerini perdeledik, kulaklarını ağırlaştırdık.»(En’am Sûresi, Ayet: 25)«Ama o sureler gönüllerinde mam (küfür ve nifak) bulunan-lann, küfürlerine küfür kattı ve kâfir olarak ölüp gittiler.»(Tevbe Sûresi, Ayet: 125)«Allah kalplcıini temizlemek istememiştir. Onlar için (hiç şüphesiz ki) dünyada görülmemiş bir rezillik, ahirette de çok büyükbir azap vardır.» (Maide Sûresi, Ayet: 41)HADİSPeygamberimiz buyuruyor ki:«İnsan bedeninde öyle bir et parçası vardır ki eğer o sâlih olursa bütün beden sâlih, o bozuk olursa bütün beden bozuk olur ki oet parçası da kalbdir.»
324
MARİFETNAME
Bu hadisten anlaşılıyor ki kalbin ıslahı ve düzeltilmesi çokönemlidir. Çünkü kalb bedene dilediği şekilde hükmeden bir sultandır. Diğer uzuvlar ise onun hizmetinde ve ona tabidirler.Kalbin ıslahı demek onun her türlü kötü huy ve vasıflardanuzaklaştırılıp güzel huylarla süslemektir. Bu Rasulullah’m sünnetine tabi olmanın gerekli olduğuna işarettir.Ey însan! Rasulün Hz. Muhammed’e tabi ol. Zira o güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş en yüce bir insandır. Zaten oda kendisine tabi olan ve sünnetine sarılarak dinin yolunda gidenin hem dünyada ve hem de ahirette saadete ereceğini beyan bu yurur. Onun haber verdiği saadete ermeyi istemez misin?MANZUMEGönül derdi niçin kararsız ve muzdaribimNe yüzden erdim olur kalb ve o nice münkalibim.Çeken yularımı her yöne her zaman kimdir?Kimin elindeyim ki âyâ böyle müncezibim.Bazen dağ gibi olur bazen denize benzerimBazan cennete benzer, bazan ateş gibi mültehibim.Çûn erdi Hakka bu her ne sıfatla bulsa anıSücûd edip ona istekle der kİ mukteribim.Ziyâ-ı mihrin ama intisâbı her nicedirGönül der ancılaym bende Hakka müntesibim.O mihre sâye vû hem sâye (komşu) düştüm ey HakkıBu kim anı göremem, varlığımla muhtecibim.KISIM : 2KALBİN HAKİKATİ VE SIRLARIEy Aziz!Ehlullah diyorlar ki:Marifet ehlinden olmayı isteyen bir kimsenin kalbin hakikatini ve ruhla alâkasının nasıl olduğunu bilmek gerekir. Kalbin bulunduğu yer yürektir. Ortasında suveyda adı verilen siyah bir nokta vardır ki burası iç âlem güneşinin doğuş yeridir. O cihanın ruhuve insan kalbinin arşı olup adı lenan (kalb) dır. Burası en büyüknoktanın yan iinsan ruhunun başlangıcıdır.Adı geçen siyah noktaya taalluk eden can, beden ülkesinin sultanı olan nefs-i natıkadır. Bu külli aklın halifesidir ki o en büyüknoktanın gizliliğidir. Siyah nokta görünüşü itibarıyla şanı büyük
325
ERZURUMLU
İBRAHİM
HAKKI IIZ.
olmayıp akılların ermediği sırımdadır. Kim bu sırra ererse insanlıktan çıkar ve meleklerin derecesine erer. Artık gözlerin göremi- yeceği şeyleri görmüş ve ilahi meclise katılabilmenin ve Allah ileünsiyet peydah etmenin zevk ve şerefine ermiştir. Zira bu siyahnoktanın sırn, şekil, renk ve maddeden uzak, yani mücerret oluşudur.Bu nokta ilk akıl ve kemâl ruh olan büyük noktanın karşısındaki kâmil insanın aynasıdır. Bazı kalblere dolan akl-ı meâd o noktanın eseri olmuştur. Rasulullah S.A.V. in:«Akıl kalbde nurdur» buyurması bu iç âlem güneşinin müminlerin kalbine dolduğunu gösterir.İnsanm hakikat noktası, bir an olsun gcce ya da gündüz hatıraların açığa çıkmasından kesilmez. Çünkü hayvani ruh uyuyup,vücudun organları sakinleştiğinde uyanık halde olan ve rüya gören nokta odur. O hiç bir zaman çalışma ve fiilinden uzak kalmaz.Şu halde insan hakikati o sırdır. O rüyanın, duyuların ve kuvvetlerin cevheridir. Bu nokta aynı zamanda mânânın da cevheri (özü)dir.Nasıl güneşin ışınları yeryüzüne iniyor, oradan havaya doğru yansıyor ve dünyayı aydınlatarak bütün mahlûkata hayat ve kuvvet veriyorsa, ayni şekilde iç âlemin güneşi de karanlık bir haldekisemâdan, insanın hakikatına ışık verir. Sonra onun ışığı siyah noktaya dolar ve oradan beyine yansır. İnsanın duyu ve kuvvetleriniböylece aydınlatır ve onganlaıa hayat ve kuvvet verir. Kendineait kısmı olan organlara fonksiyonlarını icra etmeye başlar. Yani,göz görür, kulak duyar. Bunların hepsi o manevi etki ile hareketegeçmişlerdir ki bütün beden uzuvları için aynı tesir söz konusudur.Netice olarak deriz ki siyah nokta kalb üzerinde bulunur. Birmeyvenin çekirdeğinde nasıl o meyvenin büyük ağacı gizli ise aynı şekilde bütün kâinatta topluca vücud bulmuştur. Zira kalp Allah adının nüshasıdır ve sonsuz sırları taşıyan bir hâmildir. Bu demektir ki kendi gönlüne giren kimse su ve toprak zorluğundankendini kurtarmıştır. Ruhun ve gönülün sohbetine ermiş, muradve maksudunu bulmuştur. Sosuz saadete ermiştir ki bu saadetinsonu yoktur.MANZUMEDildir bulan envâr-ı celâli ve cemâliHakdan dile her anda nazardır mütevâli
326
MARIFETNAME
Dil âleminin şemsi değil, şarkî ve garbi yoktur o cihan içre bu eyyâm üleyâli.Dil mülkünü fethedemez, akl-ı müvesuisOl mülke bu aşk oldu hemân hâkim û vâli.Alem ki hattı yâriyledir, nüshâ-i hikmetBu nüshâyı sahib-i dildir kâri vetâli (okuyan).Ey Hakkı halk-ı cihân nebilsin dil ve cânıKim âlem-i dildir bu cihandan müteâli.KISIM : 3
KALBİN BÜYÜKLÜK VE GENİŞLİĞİ İLE
ALLAH'A YAKIN OLUŞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar İd:
Kalbde bulunan siyah noktanın akıl almaz sırrı insanın hakikatidir ki o da ruhudur.
Cenabı Hak buyuruyor ki:«De ki, ruh Rabbinıin emrindendir.»
Bu ayet insandaki ruhun, Rabbâni bir emir olduğunu gösteriyor. İnsana hayat veren ve idrak edici olan ruhun yeri süvey-da noktasıdır. Bunun cilalanmış iki yüzü vardır. Yani bu hem gaybâlemine (görülmiyen) lıem de görülen âleme bakacak şekilde
M
yüzlü bir ayna gibi yaratılmıştır.İşte gayb nurlarının görülebilmesi için bu aynanın paslanan yüzünün silinmesi ve cilâlanması icabeder. Bu aynaya hiddet, şehvet, gaflet, dünya sevgisi v.s. gibi şeyler aksederse ayna cilâh veparlak hâlini kaybeder ve artık bu aynada gayb nurlan görülmez.
Cilâ ve parlaklık
Ancak şeriatın yolundan gitmekle, kâinata ibret nazarıylabakmakla, lıilm, iffet, zühd, takvâ, itaat, zikir ve fikirle mümkünolur. Vücud aynası Allah’tan gelen feyizleri alır ve emre merkezolur. Emr sahibi emri ile beraberdir ki «Nerde olursanız olsun. (Allah) sizinle beraberdir.» şeklindeki emir buna işarettir.Ehlüllah yani kalbi kâmil olan kimse nefsini alçak tutmaklave nefsini kırmakla kalbini topraktan ve Allah’tan başka her şeyden temizlemiştir. Onun kalbi Allah’ın evi olmuş ve kendisi de «Bizona şah damarından daha yakınız» ayetinden haberdar olmuştur.Onun kalbi o kadar büyümüş ve o kadar genişlemiş ki yerlere vegöklere sığamıyan Cenab-ı Hakk’a mekân olmuş ve görülen büyükalem onu âleminde bir evde ki küçük bir tane kadar kalmıştır. Ra-
327
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ.
sulullah S.A.V.’in «Mü’minin kalbi, yerler ve gökler ile Arş ve Kür-si’den daha geniştir» hadisi bunu doğrulamıyor mu?Evet mü’minin kalbi Beytullah yani Allah’ın evidir. Bunu Ra-sulullah S.A.V. bildiriyor. Hâl böyle olunca eğer o kalb Allah’a mekân olmuş ve ondan başka her şeyden temizlenmişse elbette ki ondan söyliyen de, dinliyen de, bakan da o evin sahibi olmaz mı?«Kim Allah ile olursa Allah da onunla olur» esası bu saadetiişâret ediyor.Artık bu kalbin sahibi kendisinin Cenâb-ı Hakk’ın Kahr veLutf parmakları arasmda olduğunu, Allah’ın dilediği zaman onudilediği tarafa çevireceğini bilmiştir. Artık o kendi benliğindengeçmiş, beşerî sıfatları atmış, kalbini melekî sıfatlar ile doldurmuştur.Bu saadet ve huzur onda ebedidir. Asla sona ermez.KISIM : 4KALBİN GENİŞLİK VE KEMALİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalb, âlem-i lahuttan, âlemi ceberuta iner ve ondan sonraçeşitli merhâleleri geçtikten sonra nihayet, mülk, şehadete ve fe-sâd âlemi de denlien maddî âleme iner. Bu Allah’tan kula gelenbir yoldur demektir. Allah’ın feyzi mahlukatına hangi yolu takipederek geliyorsa aynı şekilde âlemlerin Rabbına döner.«Allah’a giden yollar yaratıkların nefeslerinin sayısı kadardır»sözünün sim işte buradadır.Kalbde, bilinmeyen melekût âleminin akıllara durgunluk veren acâip halleri meydana gelir, ancak akıl bunları idrakten acizdir. Kalbin yeri söylenildiği gibi yürektir. Fakat o kendi yerindeher türlü ayıp, noksan ve kusurdan uzaktır. Kalbin hayatı izafüruhtur. Kalp içi ilahı olan ve Allah’ı sevme ve bilme makamı olanet parçasıdır.Cenab-ı Hak (Hadisi Kudside) buyuruyor ki:«Benim öyle bir hâzinem vardır ki o Arştan daha büyük, Kur-siden daha geniş, Melekuttan daha süslü, Cennetten daha güzeldir. Onun yeryüzü, imân, semâsı, ma'rifet, güneşi zevk, ayı, sevgi, yıldızlan, düşünceler, bulutu, akıl, yağmuru merhamet, nehirlerihizmet, ağaçlan hakka itaat, meyveleri güzel huylar, saraylan dahimmettir. Bu hâzinenin dört direği vardır ki onlar, tevekkül, tefviz, sabır ve nzadır. Onun dört tane de kapısı vardır ki onlar da
32tt
MARİFET N AME
ilim, hillim, zikir ve ünstür. Biliniz ki o (hazine) âril olan kulununkalbidir.Demek oluyor ki mahlukatm en büyüğü marifet ehlinin kalbidir. Orası Allah’ın feyizlerinin yeşerdiği can âleminin bahçesidir.Kalb ilmin hâzinesi ve ihsan denizidir. Hazreti Allah’ın evidir.İnsan kalbini tanımak hususunda bu kadar bilgi verilmekle yetinildi. Çünkü büyük okyanusun bir kaba sığması nasıl mümkündeğilse kalblerin hallerini anlatmak da öylece mümkün değildir.Gönül aynası ancak devamlı zikir ile parlak olur. Böylece kul içâleminin güneşinin kendisinde aksettiğini ve bu aksin kemâl derecesinde olanlarda bulunacağım bilir. Ancak bu bir sır olup açığavurulması yasaktır.Ey İnsan!Sen marifet ehlinin alâmet ve işaretlerini anladın, yine asumanı, seyr, ruhani miraç, rahvani cezb, can, canan, fakr, yokluk,kavuşmak ve beka ne demekmiş onlan da öğrendin ki bu da ikicihanın insanın kalb ve ruhundan bir nişan olduğudur.MANZUMEGönül âleminde Hakkın cennet ve bağı vardırCan-ı uşşakm o gülşende tuzağı vardır.Ehlidil dilde bulur ol gül ve gülzân mudamMert olur hoş kokudan ol ki dimağı vardır.Var iken dilde bu devlet feleğe yok minnetArifin taşrada yok meyli, ayrılığı vardır.Kalb ayağıyla bir an içre cihanı devr etBaşka seyyahtır ol başka ayağı vardır.Gönül hânesi çû olur halvet, o dem vuslattırBöyle canım ki gam-ı aşkla dağı vardır. Taşradan korku ve ümit eyleme Hakkı, ziraŞah-ıaş kın harem-i dilde otağı vardır.KISIM: 5İNSAN KALBİNİN YEDİ HALİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsan, gönül âlemine girip meleklerin derecesine ulaşabilmesive kalbin hallerini görebilmesi için önce nefsini hayvan! arzu veistekler ile kötü huy ve alışkanlıklardan temizlemesi gerekir. İnsani kâmil derecesine eren kalb ebedi hayata nâil.olur.
32»
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Hz. İsa buyurdu ki:«İki defa doğmıyan kimse melekût ve semâvât âlemi ile meleklerin derecesine ulaşamaz.»Ey İnsaniSen, kamlı sulardan temizlenmiş ve belirli bir kişi olarak du yular ve kuvvetlerle süslendin. Bu senin birinci doğumundur.İkinci doğumun ise nefsâni ve hayvani arzu ve isteklerden, şehevî arzulardan ve bulanık hallerden çıkman, temizlenmen ve meleğe benziyen huy ve ahlâka sahip olmandır. Eğer böyle yaparsangönül âlemine girer ve meleklerin derecesine yükselirsin. Mânaâleminde kalbin hallerini görürsün ki onlar şunlardır:1. Hâl: Akıllı insan, hayrı ve şerri hak ile batılı birbirindenayıracak kadar kuvvetli bir imana sahip mü’min demektir:2. Hâl: Allah’ın kuvvet ve kudretini tefekkür ederek, göğsünaçılması ve sevinçle dolmasıdır.3. Hâl: Kalbin neşeyi ve üzüntüyü bir tarafa bırakıp, görün-miyen âlemde uçması ve hava ile yol almasıdır.4. Hâl: İlâhi ilhamın kalbe akışım sağlamak ve bunun içinde nefsin arzu ve isteklerini ortadan kaldırmak ve nefsi mahkumetmektir.5. Hâl: İlâhî cezbeye kendini kaptırmak, dünya sevgisindenbütünüyle geçmektir.6. Hâl: Kalbin İlâhi ilhamlarla dolması ve Allah’a kavuşmasıdır. İvad denilen bu hâlde cemâle mazhar olunur.7. Hâl: Kalb Allah’ın nurunu gördüğü zaman Allah’ın nurununverdiği sevinç ve aşkla dolar. Artık zaman ve mekânların dışınaçıkar, hakiki makama yükselir. Peygamberlerin melcisine dahilolur ve böylece sonsuz saadete, devlete ve huzura erer.Ey İnsanoğlu!Sen de kalbin bu hâllerini görebilir ve bu hâlleri kendinde yaşamayı istersen sen nefsinden geç ve ebedî huzur ve saadete sende er. Kalbin hakkın nuru, sevinci ve hazzıyla dolsun.MANZUMEVasf-ı lisan seninledirVasfedemem gönül seniNutk-u beyân seninledirVasfedemem gönül seni.
330
MARİFETNAME
Her hünerin kemâlisin
Her güzelin cemâlisin
Hüsn ile ân seninledir
Vasfedemem gönül seni.Şeşki taleb ki şendedir
Zevku tarab ki şendedir
Aşk ile can seninledir
Vasfedemem gönül seni.Fikrin olursa bir Hûda
Kalmıya sen de masiva
Emnü emân seninledir
Vasf edemem gönül seni.Olmasa kibr ile riya
Şensin o beyti kibıiyâ
Gene i nihan seninledir
Vasfedemem gönül seni.Olsa gılâfı ten cüdâ
Ayinesin cihan nümâ
Aynı isyan seninledir
Vasfedemem gönül seni.Bilmedi kimse cevherin
Aleme doldu kevserin
Zevkı cenan seninledir
Vasfedemem gönül seni.Aslı cihansın ey gönül
Vas la mekânsın ey gönül
Kevnû mekân seninledir
Vasfedemem gönül seni.Çekme ki Hakkı bendedir
Canı seninle zindedir
Cümle cihan seninledir
Vasfedemem gönül seni.
KISIM : 6KALBİN İRFANI İLERLEDİĞİNDEKİ HİMMET VEKUDRETİ, TESLİM VE RIZASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Kalbin meleklerin kudreti gibi kudreti vardır.
Diğer canlılar
da bu kudret yoktur. Madde âlemi Allah'ın izni
ile meleklerin em-
331
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ.
rindedir. Allah’u zül celâl murad ettiği zaman melekler yağmur yağdırır. Rüzgâr estirir ve buna benzer diğer tabiat olaylarını meydana getirirler.İnsan kaltai de meleklere benzer. Bunun için de Allah’ın dilediğine uygun olarak birçok işleri yapabilir. Ancak kalbin de kendibedeni içinde yaptığı bir çok işler vardır. Meselâ yazarken parmaklar kalbin isteğine göre hareket eder. Yemek yerken dil kalbin isteğine göre hareket eder, çiğneme ve yutma onun sayesinde kolaylaşır. Bedende zina arzusu uyanmca kalbin arzusuna uygun olarak damarlarda şehvet peydâh olur. Sonra bu şehvet dalgası sonra erkeklik aletine gelerek onu harekete geçirir ve zina işi tamamlanıncaya kadar bu hal devam eder. Bütün kalbler kendilerine aitbedende tasarruf sahibidirler. Uzuvların hepsinin kalbin emrindeolduğu açıktır. Eğer gönül tabiat karanlığından kurtulsa, hayvanîsıfatlardan temizlense meleklerin ahlâki ile dolar ve adeta meleğe benzer ve meleğe benziyen başka bir cisimle de tasarruf imkânına kavuşur. Meselâ; böyle kemal derecesine eren bir gönüle sahipolan kimse aslana ya da kaplana baktığında başkaları gibi onlanheybetli ve vahşi görmez, adeta kendi gibi zayıf görür. Bu vahşihayvanlar onun emrine girer. Hastaya sevgi ve şefkatle baksa hasta sıhhat bulur. Sağlama öfke ile baksa derhal hasta olur.Bazı bayağı nefisler ise hayvanî sıfatlarla bezenmiş olduklarından yukarda verdiğimiz misal gibi bazı şeyler üzerinde tasarruf imkânı bulabilirler. Meselâ büyük zararlara yol açabilen gözdeğmesi (nazar), büyü v.s. gibi şeylerin zuhuru mümkündür ki buruhun başkasına ait şeylerde tasarrufta bulunması demektir.Meselâ bir insan, kötü olan bir başka kimseye zarar vermekisteyerek ne okursa okusun, onun gönül kudreti o kötü kimseyezarar verir. Bu sebeple kendisinde gevşeklik, ağırlık görülebileceğigibi sevgisi kesilebilir, tembelleşebilir, aklına noksanlık gelebilirve hattâ ölebilir.Eğer hased eden bir zat çok güzel bir kimseye veya başka güzel birşeye onun güzelliğinin gitmesini isteyerek baksa kalbi baktığı şahsa ya da eşyaya tesir eder. Böylece onun güzellliği değişir ya da helâk olur gider. Kalbin bütün tesirleri bu ve benzeri misallerde olduğu gibidir. Ancak hemen belirtelim ki bu ancak Allah’ınmuradıyla olur.Şu halde kalbinin etkisi başkalarında görülen kimse, eğer melek huylu ve insanları hak yola davetle görevlendirilmişse bunaNebi diğer isimle Peygamber denir. Eğer mahlukatın kötülüklerden uzaklaşmasını ve insanlan hak yolu ile meşgul olmalarım is*
332
MARİFETNAME
tiyor ve bunun için çalışıyorsa bu kimseye de Veli denir.Eğer tesiri başkalarında görülen gönül sahibi hayvan huyluve sapıtmış ise ona da hasetçi ya da büyücü denir.Bütün bunlar bize gösteriyor ki mucize, keramet, büyü, nazar,muhabbet v.s. gibi şeylerin hepsi Allah-u zül celâlin dilemesiyleolur.Kalbin tasarrufları üçtür1 — Rüya: Bütün insanların uykuda gördükleri hayallerdir.Bu hayalleri peygamber ile veliler bunları uyanık halde ya da uyku ile uyanıklık arasında görebilirler.2 — İlimler: Bu öğrenmekle elde edilir. Ancak bunu peygamber ve veli kullar ilimleri Allah’tan ilham ve vahy yoluyla alabilirler. Buna ilm-i (edun veya ilham-ı rabbani denilir.3 — Kalbin etkisi: Bu umumi olup her kalp kendi bedeninde tasarruf sahibidir. Fakat peygamber ve velilerin kalpleri başkalarının bedenlerinde de etkili olabilirler.Ancak hakiki kul olarak kemâl derecesine ulaşan ve gönülegirenler, mevlâsmın huzurunda edeple duranlar tevekkül tesllimolur, dua ve gayrete yer bulmaz ve başka bedenlere etki etmektende uzak kalırlar. Zira onlar hakkın isteğine razıdırlar.Sözünü ettiğimiz hususiyetler hangi velide bulunursa o kimseseçkin velilerdendir. Ondaki tasarruflar kendinden olmayıp tasarrufun sahibi olan Allah’tandır. Zira kemâl derecesine ulaşan insanın kalbi her türlü kibir, enâniyet, hareket, kuvvet, kudret, murad,himmet, talep ve duadan uzak Allah’a itaat ile ve onun rızasıylahuzur bulmuştur.KISIM: 7KALB UYKU YA DA ÖLÜMLE TEMİZLENİR,
İLHAM İLE
NASİB (PAY) ALIREy Aziz! Gönülden berzâh âlemine açılan pencereler vardır.Bunlann varlığını ispat için de şu iki kesin delili zikretmekte fayda var ki bunlar da rüya ile ilhamdır.1 — Rüya: İnsan uyuduğu zaman gönül pencereleri açılır veilerde olacak ve başına gelecek bazı hadiseleri öğrenebilir. Bunlanbazen açıktan açığa, bazen de işaret ya da rumuzla görebilir. Bunun bilinmesi tabirle olur.Eğer duyu organları dış âleme kapalı olur ve gönül aynası da
333
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
her türlü kötülüklerden temizlenmiş olursa Levh-i Mahfuz’un karşısında dıırur ve orada yazılı olan şeylerin bir kısmı gönül aynasına akseder. Böylece gönül sahibi birçok manevi şekiller ile acaiphalleri görür.însan eğer duygularla meşgul olur ve uykudan uyanırsa vekendi iç âlemine dönmezse sözü edilen şeylerin hiç birini göremez,însan uyuduğu zaman organ ve hisleri hareketsiz kalır, fakat hâ- yâl kuvveti hareketsiz kalmaz. Gönül aynasından akseden suretlerimuhafaza eder. Bu suretler hayâlle korunduğundan hakiki olarakbelli olmaz ve yalnızca rüya hayalleri olarak görülür.însan öldüğü zaman bedeni hisleri hepten kesildiği için madde perdesi aradan kalkar ve kalb melekût âlemini parlak şimşekmisâli görür ve gaybuı sırları tamamen ona ayan olur.îlham: Kalbi hatıraları ve fikri tasarruflar ıolmayan insan düşünülemez. Demektir ki her insan görmediği duymadığı şeyleri ilham yoluyla idrak edebilir. Ancak kalb melekût âleminden yüz çevirmiş ve dünyevi şeylerle meşgul olur ve berzâh âlemine açılanpencereler isli olur ve hayvani sıfatlarla bulanırsa ilhâm hâtıralarının kaynağını, nereden geldiğini göremez ve şaşınr kalır. Anlaması ve idrâk etmesi ancak beyanı yapılan pencereler vasıtasıylaolur.MANZUMEArifin kalb aynası musaffa görünürVech-i dildan ayna da şeydâ görünür.Kendini görse ol aynada kudret bulunurAnı seyretse ol ayna asfâ görünür.Ayine ardında gizlice nigâh eyler onaCan verir zevk ile çûn ol ruh-ı ziba görünür.Sevdây-ı aşka düş, dil kapışım bekle geceKim dilberin temâşâ yeri bu Süveyda görünür.Can ismi pervesini zevk ile tekrar edeninDil ve canında lyan nur-ı musemıma görünür.Nazar-ı himmet-i uşşaka görünmez du cihanMaşuk güzelliği İle hayrette o şeydâ görünür.Dolsa dil sağan ey Hakkı mey-i aşk ile hâvzAnda hüsn-ı sâki ne hüveydâ görünür.
334
MARİFETNAME
KISIM : 8KALBİN KENDİ ALEMİNİ UNUTMASI YA DAHATIRLAMASIEy Aziz! Elılullah diyorlar ki:İnsan ruhu ruhlar âleminde bulunduğu sırada kendini yaratanı perdesiz olarak görmüş ve yaratılışının sebebini yani Allah’ahizmet için yaratıldığını bilmiş, kâlü belâ (yani bütün ruhlan«Evet sen bizim sahibimizsin» diyerek Allah’ı yaratıcı olarak tasdik ettikleri an) da Rabbınm ««Ben sizin Rabbınız değil miyim»(Elestü bi Rabbikum) hitabıyla mest olmuştu. Bu kalû belâ meclisinde Hz. Adem soyundan gelen bütün peygamberler ve insanlarmurad olunmuştur.Gönül daha sonra o vuslat âleminden bu hasret ve firak dün yasına geldi, muhabbet meclisinden beden hapishanesine girmiş,ruhanî hâlden cismâni hale intikal etmiş, duyu perdelerinin arkasına geçmiş ve beden ağı tarafından sıkıca bağlanmıştır. Dahasonra cismâni şehvetler onu yenmiş ve böylece gönül hayvanî sıfatlarla dolmuştur.İşte gaflet perdesi ile örtülen kalp, Rabbi ile bulunduğu ünsmeclisini unutmuş, bu geçici dünyayı baki zannetmiş ve bu âlemiahiret âlemine tercih eder olmuştur. Fakat Cenab-ı Hakk’ın yardımı kendisine ulaşan kimselerden bu gaflet perdesi atılmıştır. Bukimseler her ne kadar cismanî âlemde iseler de ruhlar âlemindentamamen kopmuş değildirler. Bazıları ile ruhlar âlemi arasmdaperde olsa da az bir gayret ve teveccühle bu perde aradan kaldırılmıştır. Bu keşfe eren kimse eğer insanları hakka davet için gönderilmişse onlar peygamberlerdir. Onun yolu şeriat yoludur. Eğerbu görevi yoksa da peygamberin âmeli ile âmel etti ise bunlar davelilerdir. Peygamberlerin gösterdiği olağanüstü haller mucize, ve-lilerinki ise kerâmettir.Şu hâlde keşf ehlinden olmanın hakikati ve marifetullah’a ermek, az yemekle, az uyumakla, az konuşmakla, insanlardan uzakkalmak (uzlet) la, daima hakka dönüp onu zikretmekle mümkünolur. Bu esaslara riayet eden, amelini yapan, Hz. Muhammed’ln şeriatından ayrılmayan, dünyasından geçip kendi gönül âlemine giren kimse bu keşfe erer ve her türlü belâ ve musibetten selâmetbulur ve her isteğine kavuşur.
aas
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
MANZUMEBu gönül bende iken arz ve semaya düştümKendimi bilmedim evhâm-ı sivâyâ düştüm.Hayli etrafa koşup aradım dildarımıAyn-ı vuslatta iken gayrı belâya düştüm.Gerçi dost oldu ba.na hemrâh verdik veliAh kim gaflet ve cehlimle cüdâya düştümBenliğimden ki gönül beste ve can hasta idiBen beni aşka verip, safa denizine düştümNefsi düşman billip Allah’ı sıddık buldumNefsi düşünmeyi unutup Hakkın zikrine düştüm Tâ ki dil halvet olup, dost ile tenha kaldımHep dua gitti hemân medh ve senaya düştümAsl-ı her nağme çû Hakkın rahmetidirHakkı bu nağmeden ol zevk-ı nevâya düştüm.KISIM: 9
kend
İ A
lemine
dönen
kalbîn
akl
-
i
kül
’
de
FAYDALANMASI, İLİM VE HİKMETLE SÜSLENMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Marifetullah’a ermek isteyen bir kimse, bir yerde uzun müddet kalsa ve bedenini hislerinden temizlese ismi celâle bütün kalbiyle gizlice devam etse, rahatça nefes alıp verse ve zevkleri ile mücâdelesinde muvaffak olursa, kalbindeki kötülüklerin tamamımtemizlese, güzel huylarla süslese, sözleri, işleri ve hareketleri bakımından Rasulullah S.A.V. sünnetine uysa, 24 saatte yüz dirhem yiyecek ve 4 saat uyku ile yetinse, bu halini tamama erdirse, böylebir kimsenin kalbi bir dereceye kadar melekût âlemi ile temas kurar. Böyle olunca da artık o kimsenin cism âleminden haberi olmaz, kendinden geçer. Semâvatm bilinmeyen melekutunu seyreder ve talep ettiği marifete erer ki artık o bir ârif olur. Diğer insanların uyurken gördükleri acaip halleri ârif uyanık halinde görür.Meselâ büyük meleklerin, peygamberlerin ruhları ve velilerona zâhir olur ve hatta Ruh-i Muhammed’den faydalandığı da olur.Bazan görülmeden anlatılması imkânsız acaip haller görür. Kur’-an’ın bazı âyetlerinde bu hususa işaret edilmiştir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Bic İbrfthlm’e bu gerçekler i nasıl gösterdiysek, kesin ilme sa
336
MARİFETNAMEhip olması için göklerin ve yerin acaip güzelliklerini de öylece
gös
teriyorduk.» (En’am Sûresi, Ayet: 75)Hz. İbrahim’in: «Bana arz (yeryüzü) gösterildi, onun doğu ve
batısını gördüm.» buyurması bu keşfin kendisinde zuhur ettiğini
gösterir.Cenabı Hak buyuruyor ki:«Rabbınm adını an ve her şeyden kesilerek ona ihlasla ibadet
el.» (Müzeminil Sûresi, Ayet: 8)KISIM : 9KENDİ ÂLEMİNE DÖNEN KALBİN AKLI KÜL’DE
FAYDALANMASI, İLİM VE HİKMETLE SÜSLENMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Marifetullah’a ermek isteyen bir kimse, bir
yerde uzun müd-
det kalsa ve bedenini hislerinden temizlese
ismi celâle bütün kal-
biyle gizlice devam etse, rahatça nefes ahp
verse ve zevkleri üe
mücâdelesinde muvaffak olursa, kalbindeki
kötülüklerin tamamı-
nı temizlese, güzel huylarla süslese, sözleri, işleri
ve hareketleri ba-
kımından Rasulullah S.A.V. sünnetine uysa, 24
saatte yüz dirhem
yiyecek ve 4 saat uyku ile yetinse, bu halini
tamama erdirse, böyle
, bir kimsenin kalbi bir dereceye kadar melekût
âlemi Ue temas ku-
rar. Böyle olunca da artık o kimsenin cism
âleminden haberi olmaz,
kendinden geçer. Semâvatm bilinmiyen melekutunu
seyreder ve
talep ettiği marifete erer ki artık
o
bir
ârif olur. Diğer insanların
uyurken gördükleri acaip halleri ârif uyanık
halinde görür.
Meselâ büyük meleklerin, peygamberlerin
ruhlan ve veliler
ona zâhir olur ve hatta Ruhi Muhammed’den
faydalandığı da
olur. Bazan görülmeden anlatılması imkânsız acaip
haller görür.
Kur’an’ın bazı âyetlerinde bu hususa işaret
edilmiştir.Cenabı Hak buyuruyor ki:«Biz İbrâhiın’e bu gerçekleri nasıl gösterdiysek, kesin
ilme sa
hip olması için göklerin ve yerin acaip güzelliklerini
de öylece gös
teriyorduk.» (En’am
Sûresi, Ayet: 75)
Hz. İbrâhim’in:«Bana arz (yeryüzü» gösterildi, onun doğu ve
batısını gördüm»
buyurması bu keşfin kendisinde zuhur ettiğini gösterir.
337
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI IIZ.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Rabbınm adım an ve her şeyden kesilerek ona ihlasla ibâdetet.» (Müzemmil Sûresi, Ayet: 8)«O, «doğunun ve batının Rabbıdır (ondan başka) tapılacak hiçbir ilah yoktur. Öyle ise onu kendinize vekil tutun.«Putperest (müşriklerin) iftira, yalaıı ve eziyetlerine sabret.Yanlarından güzel bir şekilde ayrıl.»
(Müzemmil Sûresi, Ayet: 910)
Bu ayetlerde aynı hususa işaret ecliyor.Ey İnsanoğlu! Sen de Rabbini zikir ve fikirle meşgul ol. Tevekkülü bul ve insanlardan uzak dur. Böyle yapman senin onlarmzararlarından emin olmanı sağlar. Çünkü senin kalbin kendisinehaliçten beş nehir akan bir havuza benzer. Bu nehirler bazenbulanık, bazen temiz akacağından havuzun dibi çok çamur tutar.Hatta bu çamurun koktuğu da olur. Havuzu bu çabmurlardan temizlemek İsteyen kimse önce nehirlerin havuza giriş yollarım kapamalıdır.' Sonra bir âletle kalpteki o çamuru temizlemeye çalışmalıdır ki havuzun suyu berrak hâle gelsin.Yine o beş nehir (duyu) den kalbe giren ve kalbi istila edençeşitli ilim, nakış, fikir ve zanlar vardır. Bunların içinden kötüolanları kalb de kötü huy ve ahlâkm oluşmasına sebep olur. Şuhalde kalbini temizlemek isteyen kimse bu beş duyunun yollannıkapatıp onlardan bir şeyin kalbe girmemesini temin etmelidir.Böyle olan kalp artık kokmuş çamurdan temizlenir ve kendisindehikmet pınarları parlamaya başlar. Artık o kalb de zan, hayâl vedüşünce namına bir şey kalmaz ve masivadan temizlenmiş olur.MANZUMEKalb aynasına cevr-i seferdir veren cilâGer seyr-i Kâbedir seferin, ger reh-i gazâ Tenden Hakka seferdir dilde cihad ı nefsKat-ı târik-i kabe-i can, tayy-ı mâsivâ.
Arif kİ dilde seyrü sefer eyler ol mudâm
Kalb aynasıdır ona cam-ı cihan numa.Kalbinde kü seyahat ve ehli saadet olEhl-i sakardır ehl-i sefer, kıl sen inziva.Dermâmn istesen de ey derd mend-i aşkDilden ırağa gitme ki dildir sana şifa.
- 33U
MARİFETNAME
Rabbin dilersen iste, derununda bul yakın
Dil hânei Hudâdır, anı sanma sen cüdâ.Çûn piri aşk imiş seni irşâd eden mudamHakkı gönülde bul anı, sen gaflet etme hâ.
KISIM : 10KALBİN HAKKI BİLMEKLE LEZZET
VE
İZZET BULMASI,ALLAH I SEVMEKLE CİHANDA MUTLU OLMASI
Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbin izzet ve lezzet bulması Allah’ı tanıması, devlet ve sa-adeti de Allah’ı sevmesidir. Çünkü her uzvun lezzeti kendi tabia-tına göredir.Meselâ, kulak güzel sesleri duymaktan, göz güzel şeyleri gör-mekten, dil güzel şeyleri tatmaktan, şehvet, yemek içmek ve ci
ma’dan nasıl zevk alıyorsa akıl da eşyanm hakikati ile ince mânâ-lar ıidrak etmekten zevk alır. Mevlâmn cemâlini görmekten hoş-lanan gönülün lezzeti de Allah’a kavuşmaktadır.İnsanın lezzet ve saadetinin Allah’ı bilmek ve onu sevmekte
olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu hislerden mahrum olan gönül
ancak duyuların ve şehvetin isteğine uyar ve bunu lezzet zanne-der. Bu kalb tıpkı bedene faydası olan yiyecekleri bir yana bırakıp
bedene zararı olan toprağı yemek isteyen hastaya benzer. Eğer bu
hastanın tedavisi kısa zamanda yapılmaz ve çaresine bakılmazsa
hastalığı her geçen gün daha da fazlalaşır. Nihayet ölür ve dün-yevî saadetini yitirir.Kalben hasta olan kimse de o hasta da olduğu gibi kalbini Al-lah’ın zikri, fikri, sevgisi ile tedavi olmaz, bozuk fikirlerle kalır ve
kendini tamamen dünyaya verirse kendisine daha da kötü hasta-lıklar gelir ki Allah korusun kalb gaflette kalarak mahvolur gider.
Çünkü bedene deniz dalgası gibi gelen geçici lezzetlerin tamamı
ancak tabii ölümle biter. Fakat Allah’ı bilme ve tanıma lezzeti ka-lır. Kalbin nuru ve ışığı galip gelince Allah’ın cemâlini görme is-tek ve arzusu fazlalaşır.
KISIM : 11KALBİN KENDİ ALEMİNE DÖNÜŞÜNÜN LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Ruhlar âleminde insan nev’ine tecelli eden
Cenâbı Hak, sıfat
33ü
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
lannı ve zatım insanların kabiliyetlerine göre bildirmiştir. İnsan,
uzun yıllar onun sevgi şarabıyla sarhoş olmuş, şevk mertebesinde
zevk için de kalmışlardı. Daha sonra ruhlar Rabbani hikmetin ge-reği olarak yüksek âlemden süfli (alçak) âleme inmiş, vuslattan
aynlığa, mücerred âlemden müşahhas yani cismâni âleme dolmuş-lardır. Gerçek vatanlarından uzaklaştı ve garib kaldılar ve ülfet
ve vuslat zevkini unutmuşlardır.O eski âlem kendilerine yasaklanmış, Cenabı Hak insanların
bazılarından mestur olduğundan ezelî vuslat ve sevgi ortadan kalk-mıştır. Bu durumda insan ruhu nerde bir güzellik görse ve kemâli
seyretse ona bağlanır. Ancak eskiden olan dostluğunu kaybetmiş
ve şehevî arzularına mağlûb olduğu için, bu bağlanma ve muhab-beti dünyanın lezzetlerinden zanneder.Rabbani güzelliğe nefsin gereği baktığından anlamaz ve eski
aşinalığım hatırlamaz. Bazı insanların ruhları bedene girdikleri
zaman onlara hakkın hidayeti ulaşır ve bu ruh kendi âleminden
örtülü olmaz ve ünsiyet halini unutmaz. Dünya hayatında da sı-fatların tecellisi ona kapalı olmaz ve onun gönlünde hakkın ce-mâlini görme zevk ve arzusu her geçen gün daha fazla artar.Ey insan! Eğer senin rehberinde Hakkın hidayeti olursa sen
de o üns meclisini unutmaz ve istersin. Bunun için de nefsin ru-hundan ve dünya dünyevi bağlardan kurtlur, sen de gönüle girer
hakka gidersin.Bu demektir ki gönüle giren kimse oradan sonu olmıyan be
kâya, cefâsı olmıyan sefâya, isfana, noksansız cemâle ve ebedi dev-lete erer.Eğer insan gönül âlemine girmez de şehevî arzularına bağla-nırsa yeryüzünde ondan daha aciz, fakir, noksan ve zelil kimse
olmaz. Çünkü her gün başka bir dert ile dertlenir. Bazen hastalık,
bazen elem ve keder, bazen açlık ve tokluk, bazen de şehevî arzu-larının zebunu olur ki bu yüzden hiç rahat yüzü göremez. Bir lez-zeti elde etse diğerinin sıkıntısı kendisine yeter.Meselâ yemek isteği olan kimse önce onun malzemesini temin
etmek ve sonra da pişirmeye çalışmak için sıkıntıya girer. Yiyince
sindirimi için ve sonra da ondan gelecek hastalıklara maruz kalır.
Dünyanın tadılan her türlü lezzeti beraberinde yeni bir sıkıntıyı
getirir.İnsan nefsini bu ve buna benzer lezzetler ile karıştırmaz ve
bir isteğine nâil olacağım diye türlü rezaletlere ve hakarete ma-ruz kalmadıysa, kendini dünyada bir yolcu olarak gördü ve bil
diyse, kendi gönlünün iç âlemine girdiyse, kötü huylardan temiz-
340
MARİl'ETNAME
lenirse, tabiat karanlığından kurtulup hürriyetine kavuştuysa, gö-nül ülkesinin ruh tahtında oturduysa artık o kendi âleminin sul-tanı olur. Masivadan geçer, mevlâsına kavuşur.Ey însan! Sen sende ol, uzak olma, görünen âlemde kendini
yorma! Beden âlemini geç ki gönül âlemine girebilesin. Nefsin is-teklerini terket ki sükûnet bulasın. Hakka dön, Allah’tan gaygısı
nı bırak. Bu senin kendini bilmene vesile olacaktır.MANZUMEKim ki canından ırak oldu, işi âh olmuş
Nefsini ârif olan (bilen) ârifi billah olmuş.Sakarı firkate düşmüş, seferi zahir eden
Seferi bâtın eden, vasılı dergâh olmuş.Keder i akılla dildardan olmuş dil olur
Saf olan aşk ile ol mihr ile çün mâlı olmuş.Dili dilber sen uzak olma hem an sen senden
Olmasın kimsede şuğlün ki, gönül şah olmuş.Kalbine eyle nazar, kendini bil sen kimsin?Kendini dilde gören ehli dil agâh olmuş.Nakd iken aşkla can dilde o didâr elân
İntizar oduna yanmış, o ki gümrâh olmuş.Hayreti aşk ile kendini bilen ehli zevalin
Lezzeti canı, münacâtı sehergâh olmuş.Ger Süleyman isen, incitme eğer mür olsa
Ki kamu zerreden ol şemse, minanrâh olmuş.Çekmedi keşmekeşi red ve habali halkı
Hakkı kim, kıblei canı, hemân Allah olmuş.KISIM : 12RUH UN, BİR ÇOK ALEMLERİ SEYRETMESİ VE
BEDENDE KEMALE ERMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Ruh, beden âlemine gelmezden evvel ruhlar âleminde
bulunu
yordu. Ruhlar âlemine gelmeden evvel ise, mânâ âleminde
bulu
nuyordu. Ruhlar, Allah’ın ilmi ezelisinde suretler halinde idi.
Çün
kü Cenabı Hakkın ilminde var olan her şeyin suretleri vardır. Bu
bizim hayâl ve tasavvurlarımıza benzer.Allah’ın sıfatlarıyla ruhlar arasındaki mevcut
alâka insanlar
için bir saadet, ârifler için büyük bir nimete ve
hidayete vesiledir.
341
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI IIZ.
Kemal derecesinde olanlar için sonsuz zevk ve lezzet menbaıdır.Ruhlar, bulundukları mânâ âleminden melekût âlemine inmişlerdir ki, burada Arş, Kürsi vc yedi kat gök vardır. Ruhlar daha sonra melekût âleminden mülk âlemi (görülen âlem) ne inerki buna süfli âlem (bayağı) de denir. Bu iki âlem arasmda ruhlar âlemi ile misal âlemi vardır. Misal âlemi mutlak hayat demektir. Erenler bu âlemi ve oradaki ruhları görebilirler. Hâyâl âlem-iise insanın mütehayyile kuvvetidir.Bedene inmezden evvel insan ruhu bu âli, yüksek ve mânââleminde Allah’ı görmüş, ilminin lezzetine varmış, Arş, Kürsi ve yedi kat gökte yaşamıştı. Sonradan o âlemden nur âleminden bedene yani görülen âleme indirilmiştir. İşte yüksek ruhlar bu alçak âlemde beden bineklerine biner, kemâl dereceleri elde edereka'lâ mertebesine ererler. Ruhların âlemi ulvi âlem, bedenlerin âlemi ise süfli âlemdir.. Peygamberin yolundan giden ve nefsi heveslerine tabi olmıyanlarm dönüşleri yine ulv-i âleme olur. Aşağılıkları seçen, nefsine mahkûm olan, kemâl dereceleri kazanmıyanlar,güzel ahlâklı olmıyan ve hayvanî sıfatları benimseyenler, nefsi terbiyeden yoksun kalanlar, kalbi kötülükler içinde bırakan ve duyunehirlerini kesmeyip temizleyenler ulv-i âleme yükselemez, süfliâlemde kalırlar.Kalbini temizleyen, gönüle giren aslına döner. Allah’tan
gay-
risini
terkeden ve nefsini temizleyen insan kâmil insandır.KISIM : 13RUH BEDEN ALEMİNDE NASIL NOKSANLAŞIR? NASILKEMAL KAZANIR?Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Ruhların ulvi alemden, süfli âleme gelip bedenlere girmelerinden sonra insanlar üçe ayrılmıştır.Birinci Kısım: Bunlar âleme neden geldiğini yaratılışının ga yesinin ne olduğunu, kemâl derecesine ermenin gerektiğini bilmezve şuuruna ermezler. Bunun yemek, içmek, uyumak ve şehevî arzulan tatmin olan limayı adeta put hâline getirmişlerdir. Bunlarulvi âleme dönemezler. Bunlar hayvan sıfatlarıyla dolan melekî sıfatları bırakan aldanmışlardır.İkinci Kısım: Aleme gelmenin gayesinin kemâle ermek olduğunu bilebilenlerdir. Ancak bunların da şiddetle bağlandıkları dört
şey
vardır ki bunlar:1 — Kendini sevmek,
34ü
MARİFETNAME
2 — Çocuklarını sevmek,3 — Malını sevmek,
4
— Makamım sevmektir.Bunlar her ne kadar asıllarına dönerlerse de yine de zarardadırlar. Çünkü nefsi kemâle erdirecek makamlarından yükseğe çıkmamışlardır. Aleme gelişin gayesi yükselmektir: Fakat onlar bundan mahrum kalmış ve yüksel ememişlerdir.Üçüncü Sınıf: Bunlar süfli aleme kemâle ermek için geldiklerini bilenlerdir. Onlar hidayete ermiş olduklarından süfli alemdekendilerini yolcu saymışlardır. Bunlar nefis putlarını tamamenkırmış ve kemâle ermişlerdir.Melekler, yeme ve içmeleri olmıyan ruhani varlıklardır. Onların makamı göklerin en yüksek yeri olup alemleri ne artar nede eksilir.Hayvanların ruhları zuhmani yani sırf şehvetle yaratılmışolup makamları süfli âlemdir. Onların ulvi alemle bir alâkalanolmadığı gibi nasibleri de yoktur. Bu durum hayvanlar için bir,insanlar için de iki âlemin varlığını gösteriyor.Bu âlemler:1 — Beden ve hayvanî ruh bakımından süfli âlem2 — Akıl ve İnsanî ruh bakımından ulvî âlemdir.Şu halde melekler sırf akıldan, hayvanlar sırf şehvetten, insanlar ise hem akıl ve hem şehvetten yaratılmıştır. Eğer akıl şehvete galip gelir yedi putu kırar ve Allah’a taparsa bu insan meleklerden daha üstün olur. Çünkü meleklerin makamlan bellidir.Daima orada kalır ve daha yukarıya yükselemezler. Eğer insankendi nefsini kemâle erdirirse daha yükseklere çıkabilir. Eğer insan şehveti aklına galip gelirse ve yedi puta taparsa kalbi katılaşır ve Allah’ı unutur. Bunlar her ne kadar görünüşte insan iselerde esasta hayvan hattâ hayvandan daha da aşağıdırlar.Ever ruhun kemâli lezzetlerden geçmek, putları kırmak, başlangıç ve sonunu bilmektir,ı Peygamberimiz buyuruyor ki:«Ya Ali! Kendini bil ki, hayatını boşa geçirmiş olmayasın vekalbine yabancı olmıyasm.nKISIM : 14RUHUN ALÇALIŞ VE YÜKSELİŞ HALLERİEy Aziz, Ehlullah diyorlar ki:Babbanî bir emir olan insan ruhu a’lâyı ilhiyyinden bedene inala
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
meden önce nurdan karanlığa, latif halden yoğun hale döndürülmüş olup önceleri Rahman’ın muhatabı iken, sonradan nefs, şeytan ve hayvana yakın olmuş, Rahman ile aralarındaki mesafe çokaçılmış ve doğu ile batı arasındaki mesafe gibi olmuştur. Hayvanile ilahi aşkın arasındaki mesafeyi lisan ile ifade mümkün olurmu hiç Şu halde insanın insanlık yani kemâl derecesine ulaşabilmesi için, hayvan, şeytan ve nefsani sıfatlardan geçmesi gerekir.Kendinden geçmeden izafi ruh ile baki kalamaz. Hayvan derecesinde kalan ve güzel ahlâk ile ahlâklanmıyan kimse insan derecesineulaşamıyacağı gibi ârif bir kul da olamaz.İnsanın hayvanlar âlemi ile ortak olduğu üç ruhu vardır:1 — Tabu ruh, yeri bedenin tamamıdır.2 — Nebâti ruh, yeri ciğerdir.3 — Hayvani ruh yeri kalbdir.Öfke ve şehvet ile bunlardan meydana gelen kötü huy ve sıfatların hepsi, hayvani ruhu sıfatlanndandır.Ruhların dördüncüsü nefsi natıka olup insanın kendisine aittir, yeri de kalb üzerindeki siyah noktadır. Buna hayvanî ruh dadenilir ki insan onunla beraberdir. Eğer bu hayvanî ruh insaniruhu mağlûp eder, öfke ve şiddet ve şehevi arzulaıayla onu esirederse hüküm galip olana göre verildiğine ve gali polan da hayvanî ruh olduğuna göre böyle insana hayvan denilir. Bu hâl devam ettiği müddetçe sahibinin kalbi ölü nefsi diridir.Eğer o kimseye Allah’ın yardımı ulaşır da, insani ruhu mahkumu olduğu hayvani ruha galip gelir, öfke ve şehevi arzularınıkontrol altına alırsa, artık o kimse nefsi ölü kalbi diri bir insandurumuna gelir ki artık o ruhani yani kâmil bir insandır. Bulunduğu yerden yukarılara çıkmış olup bu çıkışı onun durumuna göre bir yıl bir ay, bir gün ya da bir saatte gerçekleşmiştir. Cenab-ıHak Kur’an-ı Keriminde:Ona Ruhumdan üfledim» buyuruyor. Artık o kimse kendi asli ruhisine kavuşmuş ve muradına ermiştir. îzafi ruhun bir çokisimleri vardır. Bunlardan en çok bilinenleri, ruh-i ekmel, akl ı evvel, cevher-i evvel, kalem-i a’la, ruh-ı Muhammedi, Nur-ı Muham-med-i, cevher-i rabbani, ruh-i kuds ve ruh i nâtık, sırrı a’zam, sırr-ıilahi v.s. dir.Ey İnsanoğlu! Sen kendinin hangi mertebede olduğunu bilme yi arzu edersen kendi haline bak.Eğer yalnızca yiyen, içen ve şehevî arzulan tatmin eden biriysen bil ki hayvansın. Eğer yiyor, içiyor, şehevî arzularını tatminediyor, bunun yanında kavga, döğüş, küfretme, münâkaşa, ha
344
MARİFETNAME
sımlık, düşmanlık, hiddet ve şiddet gibi yollara baş vuruyor veinsanlara eziyet veriyorsan bil ki hayvansın. Eğer, yiyor, içiyor, şehevî arzularını tatmin ediyor, yalan söylüyor, insanları kandırıyorve onları birbirine düşürüyorsan bil ki şeytansın.Eğer a zyiyor, az içiyor, az uyuyor, şehevî arzularına gem vurabiliyor, kimseye eziyet etmiyor, kandırmıyor ve danltmıyor, yalansöylemiyor, yumuşak huylu oluyor ve herkes hakkında iyilik düşünüyor ve kendine düşen vazifeleri yapıyorsan bil ki sen melekler derecesindesin.Eğer yeme ve içmeni noımal yapıyor, şehvet ve hiddetine ha-»kim oluyor, Allah’ı bilme ve tanıma yoluna gidiyor ve o yola gönülden kendini veriyor ve kendi nefsinden geçiyorsan bü ki senarifsin. Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan ve onun ilim denizinden birhâzinesin. Hakikatleri bilen bir inşam kâmilsin. En yüce makamları elde etmiş ve huzur meclisine girmeyi hak etmişsin. Ebedî olarak kendini hakka veren her muradına eren ve işlerinde itidâldenayrılmayan yüce bir kulsun ne mutlu sana!MANZUMEEy ruh-ı pâk cismle dünyada hoş musunVey nur-ı mahz dide-i binada hoş musun?Ey Arş kuşu nice tutuldun bu dâme sen?Safra ve kan ve balgam ve sevdada hoş musun?Ger bu yürek dinlerse mekânın gönül nedir?Çün bu yürektesin bu süveyda da hoş musun?Ol gülşen-i koyup, nasıl düştüm bu külhanaKülhancılarla hüsn-i mudarâ da hoş musun?Ol üns bezminden o vatandan ırak mısın?Kalbinle, yâ o meclis i mâ’nada hoş musun?Meşgul-i resm ve âdet olup şeker misin gam?Ya Hazreti huzur ve Hazreti Mevlâ da hoş musun?Olmuş seninle mestû muhabbet hezâr dilAşıklarınla rıfk ve muvâsa da hoş musun?Alem seninledir nice alemdesin acebSen sende hüsn-i aşkı temâşâ da hoş musunHakkı sorar seni, sana ey nefs-i nâtıkaDil haclesinde aşk ile tenhâda hoş musun?
345
BÖLÜM: 2
AZ YEMEK, AZ UYUMAK, AZ KONUŞMAK, UZLET, ZİKİR VE
FtKRİN FAYDALARIALTI KONUDAN İBARETTİR
KONU: 1
SEKİZ KISIMDAN İBARETTİR
KISIM: 1
AÇLIĞIN FAZİLETLERİAYET:Cenabı Hak buyuruyor ki:«Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz, şüphesiz Allah israf eden-leri sevmez. (A’raf Sûresi, Ayet: 31)KUDSİ HADİSCenabı Hak buyuruyor ki:«Ben izzeti ibâdet ve taatte koydum. İnsanlar ise izzeti sultan-ların kapılarında arıyorlar. Orada izzeti nasıl bulacaklar? Ben il-mi açlıkta koydum halbuki insanlar onu çok yemekte arıyorlar.
(Böyle olunca) ilmi nasıl bulacaklar? Ben kalbin cilalanıp parla-masını uykusuzlukta bıraktım. Halbuki insanlar kalbin cilasını
çok uyumakta anyorlar. Onu bu halde nasıl bulabilirler?Ey İnsanoğlu! İlmi ve ameli toklukta nasıl ararsın? Çok uyu
yorken kalbinin cilalanmasın! nasıl beklersin? Çok konuşuyorken
hikmeti nasıl bulabilirsin? İnsanlara karışıp onlarla meşgul olur-ken ünsiyeti nasıl istersin? Dünyayı sevip ona bağlanıyorken nasıl
olur da benim muhabbetimi istersin?Ey İnsanoğlu! İlmi ve ameli açlıkta, kalb cilasını gece uyanık
MARİFETNAMEkalmakta, hikmeti sükût etmekte, üns ve konuşmayı uzlet etmek*
te, muhabbet ve nzayı dünyadan geçmekte (vc dünyayı terkte) ara.Ey İnsanoğlu! Oruç benim içindir, onun mükâfatım ben vere*
ceğim. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar cdcceği andaki se-vinci, diğeri de bana kavuştuğu zamanki sevincidir.»
Rasulullah S.A.V. ümmetine yemenin derecesini
fayda ve za
rarlarım, tokluğun âfetlerim, açlığın faydalarını bildirdi.
Rasulul
lah S.A.V.’m bu husustaki bazı hadisleri şöyledir:
HADİSLER
Peygamberimiz buyuruyor ki:
«İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmuş değildir.
Ona 35 lokma yeter. Bu onun ruhuna kuvvet, bedenine metinlik
verir. Yemek yemek isteyen kimse midesinin üçte birini yemek, üç-te birini su ile doldursun, birini de boş bıraksın.»«Tok kamına yemek haramdır ve hastalıktır.»«Çok yemek fenâ (kötü) dür. Çok yiyen ve çok uyuyan yeril-miş (mermum) tir.»«Tıka basa yiyenin kalbi katı, hikmetten yoksun ve hakkı unu
tucudur.»«Allah, bir kulunu sevdiği zaman onu yiyeceği ucuz olan yer-de aç koyar.»«Ccnâbı Hakkın yaratıkları içinde
sevdikleri
aç ve susuz ka-lanlardır. Onlan darıltanlar şakidir, yerleri Cehennemdir. Onlan
her gören, aşağı derecede tutan ya da bir şeyle incitip sözle sata-şanları Cenabı Hak hastalıklara düçâr eder. İnsanlara karşı rezil
eder, geçimini daraltır.»«Karnı aç, kalbi kanaatkar olan ve hakkı zikreden kimse Al-lah’a yakındır.»«Şeytan insanın damarlarında kanın dolaşması gibi dolaşır.
Onun yollarım açlık ve susuzlukla kapamak Allah’a yakın kulla
nn işidir.»«Allah katında en faziletliniz en çok aç kalanınız, en çok üzü-lendir. Cenabı Hak mahlûkatım doyurur. Fakat veli kullarım aç
bırakır.»«Midenizi aç bırakın ki bu sayede kalbinizde marifet nurlan
parlasın. Hikmet nurlarıyla dolsun, yerde ve gökte olanları sizin
(bu halinizle) sevinirler.»Hz. Ömer R.A. günde bir kez yemek yer ve onda da onbir lok
’naa almakla İktifa ederdi.a47
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
MANZUMEHabibullah mübarek kamına taş bağladı yaniİsterse yemek kamın ona taş ver verme sen nân (ekmek) 1.Şikan perver ki pür hak eylemiş divâr-ı azasınO kalmış hâne-i muzlimde görmez şems-i tâbânı.Şikâyet eyllyen üç gC.nlük açlıktan değil ârif O cahil kâr ve kesbetsin ki yok Hakka tekelânı.Desen açlıkta var za’f ol kereldir, mâ’n-i itaatDeriz açlıktadır üns-i Hak odur kül-i ruhâni.Hak yemeğidir açlık onu mahsus-ı haves etmişBulur açlar vecdü hâli ve zevk ve cezb-i hakâni.Bulan açlıkta bulmuştur, fenâdan devlet i fakriDuyan açlıkta duymuştur, rumuz-ı sun sübhâni.Gören açUkta görmüştür, eğer aşk-ı eğer ruhuAlan açlıktan almıştır, künüz (hazineler)-ı nefs-i inşânı.Eren açlıkta ermiştir, huzur-ı hazret-i HakkaBilen açlıkta bilmiştir, ulum-ı bahr-ı ir fâni.Cümle açlıktadır devlet, saadet izzet ve devletOlur aç olan ruhânî, dahi s imâsı nurânî.Zaif et nefsi tâ kim, kuvvet-i kudsi bula ruhunHayât-ı candır açlık, hem memât-ı nefsi-i şeytânı.Gel ey Hakkı bu yeme ve uykuyu koy, faksu fenâ isteKi viran olsa ten köşkü, bulursun genc-i pin kâni.KISIM:
2
ÇOK YEMENİN AFETLERİ, AÇ KALMANIN KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Yemeden içmeden başka nimet bilmeyenin yani nimettenmaksadın yemek ve içmek olduğunu zannedenlerin ilimleri az,azablan çok olur. Tokluk hastalıkların kaynağı olup, hikmeti giderir. En müessir ve en faydalı ilaç açlıktır. Az yemek hastalıkları azaltmak olduğu gibi çok yemek de bir çok hastalıklara yol açar ve hastalıkların sebebi olur. Kalbe katılık ve ağırlık verir.Cenab-ı Hak bir kulunun hayrıuı murad etse ve ona inâyeteylese onun midesini yemekten, şehvetini de cinsî münasebettenkeser. Allah, ikram ettiği kuluna az yiyip az konuşmasını ve azuyumasını ilham eder. Tok saf ve akıllı bir fikre sahip olamaz. Çok
MARİFETNAME
yemek bedene zarar verdiği gibi fazla uyumak da bedene zararverir. Az yiyenin derdi az sıhhati yerinde ve uzun olur. Tokluk ilesıhhat bir yerde duramıyacağı gibi, açlık ile hastalık da bir yerdeduramaz.Nefsini çeşitli yemeklere bağlıyan ve onlan düşünen kimsesıhhatini kaybeder ve türlü hastalıklan kendisine davet eder.Peygamberlerin yemekleri velilerin makamıdır. Açlık hikmetbulutu ve akılları açan bir deniz, ruhlan tahrik eden bir rüzgâr,bedenin hususiyetlerini açığa vuran bir anatomidir. Açlık, faziletlere bulaşan hastalıklara ilaç, akılları parlatan cila, ruh gıdasınıniştihası yaralanan kalbe melhemi, kuvvet ağacının meyvesi, iffetsıfatının süsü, gönüle girmenin yolu ve büyük bir hediyedir.Açlık; hastalığa şifa, dertlere devâ, velilere süs, düşmanlaraazab, ruhun sıkıntılannın gidericisi ve fetihlerin kaynağıdır. Açlık,nefsin isteklerini keser ve öldürür, kalbe hayat verir, bilgiyi öğrenmeyi kolaylaştırır. Ariflerin açlığı arınma (safvet) zâhidlerin açlığı hikmet, aşıkların açlığı Allah’a yakın olmaktır.Açlık, nefsi köreltir ve öldürür. Kalbe incelik
ve merhamet
verir. Arif kulıarm hikmet nurları açlık alevini günlerce söndürür.Böylece ârif bir kaç lokma yemekle yetinir. Açlığı Allah için olanın kalbinde hikmet kapısından başka bir kapı daha açılır. Entatlı yemek açlık olup, mevlânın bir ziyafetidir. Tokluk
akıl ve ze
kâ giderici, cahillik ve zulmetin sebebidir. Nefsinin esiri olanlarferyât ediyorlar. Nefsini açlık ile boğazlıyan kimsenin kalbine
ma
rifet nuru dolar ve kalbi canlanarak hayat bulur. Şeytan
tohumu
olan vesvesenin tarlası toklann midesidir.Doyana kadar yemeye eki denir ki bu hayvanlardan
farklı
ol-mıyan bir durumdur. Allah’ın arzdaki yemeği açlıktır. Veliler onunla doyar. İnsanın düşmanı tokluktur ki cehâlet ve günaha sebeptir. Dünyanın sultanları açlığın tat ve lezzetinden mahrumdurlar.ZiTa Allah’ın aç kullarına ziyafeti açlık iledir.MANZUMEGeldi Ramazan ayı, ey yâr-ı kamer simâOruç tut ve az uyu, takalbin ola binâ (gören).
Oruçla ten ve cam pâk eyle yeme nân (ekmek) ıDolsun mey’i ruhani, ta mest ola her ecza.
Bu demleri gûş eyle, meydir bunu nuş eyleSeller gibi cûş eyle, tâ kalbin ola deryâ;
Açlıktır taamullah, kut-i dil-i âgâhVermiş okuluna şâh, kim aşk iledir şeydâ
340
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Hakkı, dûnu gün dâim ol kâ'mû hem sâlmDol aşk ile ol hâim koy sureti, koy sureti bil mana.KISIM : 3 TOKLUĞUN ZARARLARI, AÇLIĞIN FAZİLETİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Üç şey vardır ki bunlar kalbe sıkıntı verir. Bunlar:1 — Çok yemek,2 — Çok uyumak,3 — Çok konuşmak.Mide dolunca ruh ölür ve beden ruh olur. Karın acıkınca isebeden ruha dönüşür. Bedenin sıhhatinin temini aç kalmakla ve az yemekle mümkündür. Ruhun sıhhati, az uyumaya bağlıdır. Ruh az.uyumakla sıhhate erer. Akıl tok olan da durmaz. Gider ve bu haldevam ettikçe geri gelmez. Açlık, Allah-u zül celâlin ismi ve meleklerin ikramıdır. Açlık, az uyumaya yardımcı olur. Az uyumakta az konuşmaya yardımcı olur. Tokluk hastalığı, hastalıkta derdi davet eder. Hastalıkların temeli tokluk, devâların temeli de açlıktır.Vehim, vesvese ve insan nefsindeki ateşler açlık sayesinde söner. Midesi aç olanın vesvese ve vehmi olmaz. Meselâ, delinin deliliği acıktığında söner ve akıllı hale dönüşür. Açlık, bir ibret levhası, hikmet kaynağı, sevgi ve muhabbetin anahtarıdır. Açlık, nefsintelâş, kararsızlık ve sabırsızlığına ilâçtır. Açlık; kalpleri temiz vesaf olanların sevinç ve huzuru, kendini Allah’a verenlerin hidâyetrehberidir. Tokluk, kalpteki hikmeti siler, açlık ise ilmi var eder.Midenin acıkması hâlinde uzuvlar doyar, mide doyduğu zaman iseuzuvlar acıkır.Açlık nefis için zindan, kalb için de gül ve gülistandır. Toklukbir çok vesvese ve vehimlere sebep olur. Açlıkta olan vesvese vevehimlerin bir etkisi olmaz. Karnı aç olanlar iki âlemi geçerekmevlâsına kavuşurlar. Açlık kalbi hikmetle doldururken, toklukkalbi sağır ve dilsiz kılar.Açlık; bedende hafiflik, gönülde hikmet, gözde ibrettir. Açkalmak ve uykusuz kalmak kalbin parlamasını ve cilalanmasın!sağlar. Yemek, ekmek nasıl midenin gıdası ise açlık ta gönülünve ruhun gıdasıdır.Şeyhinin tavsiyesine uyarak bir gün aç duran mürid
şeyhine:
— Acıktım, deyince şeyh:
350
MARİFETNAME
— Allah’ı zikret, dedi, açlığın ikinci gününde: — Kuvvet istiyorum, dedi, şeyh de: — Kuvveti Allah’tan iste diye cevap verdi.Üçüncü gününde mürid: — Azık nedir diye sordu. Şeyh de: — Şeyhi hiç ölmiyen dirinin zikridir diye cevap verdi.Açlığın dördüncü gününde mürid Allah’u zül celâlin muhabbeti ve cezbesiyle iftar edince ruhu kuvvetle, bedeninin bütün zerreleri İlâhî aşkla dolmuş.KISIM : 4YEMEK NASIL AZALTILIR? MİKTARI, FAYDASIVE SIRLARI NELERDİR?Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Az yemekten kasıt, şehevî ve hayvanî nefsi zayıf düşürmek veaklın emri altına almaktır. Maksad kalbi her türlü pislik ve kötühuydan temizlemektir ki bu da ancak açlıkla mümkün olur. Ziraaçlık, kalbin yağını eritir, kan miktarını azaltır. Kalbi her türlüistek ve arzulardan uzaklaştırır ve Allah’ı zikretmenin yani lrade-iilahiyi kabule yetkili kılar. Bu aynadan nefse nurların aksi halinde kalb Allah’ın nuru ile cilalanır ve nefsin mevcut karanlığı or-,tadan kalkarak aydınlanır. Şehevi karanlıklar gider, sevgi ve muhabbet incisi o zulmetleri yorar. İnsandan istenen de zaten sevgive muhabbettir. însan o haliyle Allah katında meleklerden dahasevgili olur. Tarikate yeni girenler yemek hususunda nasıl davranmalıdır?Marifet yoluna yeni girenler yemekte orta yolu tutmalıdırlar.Yani ne çok yemeli, ne de çok kısmalıdırlar. Orta derece yemektenkasıt günde 50 ilâ 100 dirhem arasında bir şeyler yemektir. (250ilâ 400 gr.) Bu kalbin parlaması, temizliği ve ruhun cilalanmasıiçin gereklidir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Karnımızı acıktırın ki kalbinizle Rabbinizi göıebilesiniz.»«İnsanın karnından daha kötü bir kab dolmamıştır.»Çünkü gıdanın bedene yardımı dokunur. Halbuki gıda için bedene yerleşen tabii kuvvetler vardır. Bunlar şeytanın askerleridir.Bu askerler gıdadan fazla miktar da pay alırlarsa nefsin arzu veistekleri hem artar hem de kuvvetlenir. Nefsin karanlığı bedeni sarar. Gıdalardan oluşan nem ve yaşlılık beyin damarlarım tembelleştirir. Bu da duyuların hareketini kaybettirir. Uyku geUr. Hatırlama düşer.
351
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Yemek az yenirse nefsin bu istekleri yemeğin azlığına göreazalır. Tabii kuvvetlerin karanlığı gider. Şeytanın askerleri zayıfdüşer. Kalp parıldar. Kalp temizlenince de parlak ruhunda aklınçahşması daha mükemmel olur. Ruh bedenin hakimi olur ve kişiinsanlık derecesine erer. Bundan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Kendini yemeğe veren ve onun emrine giren kimse bitki derecesinde,şehevi arzulannın esiri olan insan, hayvan derecesinde, kendisiniilme ve irfana veren kimse de insanlık derecesinde olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Onlar, hayvan gibi hatta hayvandan daha da aşağı (sapık)tırlar.» (A’raf Sûresi, Ayet: 179)Akıllılar bu sözü edilen süfli yani akak mertebede kalmaz. Çalışması ve ibadeti için kendisine kuvvet verecek kadar yer ondanfazlasını terkeder. Tatlı ve lezzetli yemeklere itibar etmez ve onları elde etmek düşüncesinden kendisini kurtarır. İnsanlık derecesini elde ederek Üns derecesine erer. Her muradına kavuşur. Çünkü bitki ve hayvan derecesinden kurtulup insanlık derecesine ulaşmanın en mühim şartı yemek yemeyi azaltmaktır.Kâmil insan olana açlık zarar vermez. Zira açlık sabrın en güzel numunesidir. Onun uzun süre aç kalmasını huzurlu olmasınında uzun süre devam etmesi demektir.KISIM: 5 TOKLUK ALAMETLİRİ, AÇLIĞIN KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Her türlü kalp hastalıklarının kaynağı yemek isteğidir. Çünkü iyi ahlâkı kötü yapan odur. Cennetliği Cehennemlik yapanodur. Cihan ülkesini ruha zindan eden odur. Alim aklı cahil nefseesir eden odur.Açlığın tadını alan doyduğuna üzülür. Çünkü o bilir ki çok yiyen kimse yenilmeye mahkum olur. Akıllı yemek arzusunu terkeden ve nefsini beslemiyen kimsedir. Akıllı insan bedenini besliye-rek kabir toprağına yem etmez. Şehvani nefs her ne kadar aklamuhalefet eder Ve hakka asi olursa da bu isyankârlığını açlık karşısında sıirdüremiyerek teslim dlur. Zira açlık onu emrine alır.Açlık beden ve ruhun menfaatine olduğu gibi, tokluk da her ikisinin zararınadır. Hayatım yalttzca yemeye ve içmeye harcıyangafil gerçeği bırakmış hayalin ardına düşmüştür. Fazla yiyen as-
352
MARİFETNAME
lında yemek yemiyor, kendi hayatını yiyor kİ bunun sonu da ölümden başka bir şey değildir.Midesinden mahkum olan biçarelerin akıllan da, kalbleri deolmaz, kulaklan duymaz, gözleri görmez, bedenini besllyen insantenâsül organına köle olur. Hayatı aynen hayvanlarda olduğu gibişehevî arzular peşinde koşmakla geçer. Hayvani nefis açlık sayesinde zayıflatılsa o kalpdeki ruh kuvvetlenir. Şehevî isteklerininmahkûmiyetinden kurtulan ruh ilim ve adalet üzere olur. Huzuı?bulur, Rabbının ünsiyetine mazhar olur. Ağzı kapanınca kalbi açılır. Ona aşk şarabı (Rabbani aşk’ın şarabı) içirilir. Azık yerine kendisine nur ekmeği yedirilir.Bu ruhun gençleşmesine sebep olur ki ruh gençleşince de birlik âlemine gider. Aşk kanadıyla uçarak velüere kanşır ve peygamberlerin ruhlarıyla uçar. Pir olan daima genç kahr, yüzü nurlanırve gül misali açar. Nur damlalan ve âlemi yaratan Cenab-ı Hakkınsırları, kalbine gece ve gündüzün malum olur. Ağzı açılsa gönülbağlanır. Gönül beden çöplüğünde dertlenir. Çünkü temeli toprakolan maddenin gıdası yine topraktır.Şayet ruh istek ve heveslere esir, kalb de belâların zindanı olursa, bu durumda beyin gece gündüz vehim ve vesveseler içinde kıvranır durur. Hali bu olanın hareketleri kötü işleri de sahte olur.Ruhu hasta eden yemek hayvani nefse kuvvet verir. Çünkü tadıalman her lokma, ruha varılan zincirin bir halkasıdır.Bu durumda akıllı ne yapmalıdır?Akıllı arpa ekmeği ile yetinmeli, yemeği o derece azaltılmalıdır ki bir kaç lokmayı kâfi görmelidir. Bu hal onun nefsinin za yıflamasını, ruhunun kuvvetlenip kurtulmasını temin eder. Bukülfetlerden kurtulan ruh, aşk ve muhabbetle dolar ve kâmil insanlara ayrılan üstün mertebelere erer.KISIM: 6 TOKLUĞUN AFETLERİ, ORUCUN FAYDALARIEy Aziz Ehlullah diyorlar ki:Yemeği, onu seni taşıyacağı kadar ye, senin taşıyabileceğin kadar yeme. Yemeği sen ye, yemek seni yiyecek olmasın. Sen yersen yemek ruhuna nur olur. O seni yerse hepsi mahvu perişan olur. Tarikat ehlinden bir zat, bir kâmile gitti ve; — Bana Cenab-ı Hakkı marifeti bildir, dedi. Kâmil sat bu soruyu kendisine soranın çok yemek yediğini bildiği için,
353
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
— Sen evvelâ yemek yemeyi öğren, sonra bize gel de marifethakkında o zaman konuşalım, dedi.Kazanılan mallar için nasıl zekât vermek gerekli ise bedeniçinde aynı şekilde zekât gereklidir kİ o da oruçtur ve geceleri ibadet etmektir.Gönüle giren bir mürşid-i kâmil âbid bir zatın her gününüoruçlu geçirdiğini ve akşamları bir batman yemekle iftar etmeyi yeterli görüp sabaha kadar namaz kıldığını duyunca: — Yann ekmek yese de uyuşa daha iyi yapardı, dedi.Çok yiyenin sıkıntısı çok, sıhhati az olur. Midesine ve şeheviarzularına düşkün olanın değeri barsaklardan çıkan (yani pislik)dır. Az yemek
iffet çok
yemek ise israf etmektir.Açlık her türlü meziyetin en üstünü olup beden ve ruh içinmenfaattir. Sıhhatin temini açlıkla mümkündür. Can az uyumakla, akıl az konuşmakla rahata erer.Rasulullah S.A.V. o derece aç kalırdı ki açlıktan adeta bükülebüküle yürürdü.Ebu Hureyre R.A. o derece aç kalırdı ki bir mecnun gibi kıvranır dururdu.Yüce pirimiz Fakirullah İsmail Tillavi bu Hakkı oğlunu (yanil.H.’nın kendisini) terbiye için bana hita pederek: — Molla İbrahim, ben gündüz ve gece bir defa olmak üzerehazırlanan yemeği yerim. Yemek çeşidi ne olursa olsun, bir haftalık yiyeceğin yalnızca bir pidedir. Et suyu nefsi terbiyeye engel olmaz. 6 gün zarfında iki bardak su içer, yatsı namazından sonrauyur, daha sonra kalkar ve sabaha kadar ibadet ederim. Pazartesive perşembe günlerini ise oruçla geçiririm.KISIM : 7 TOKLUĞUN 10 AFETİ, AZ YEMENİN FAZİLETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kim marifet yoluna girmek, hayvan ve bitki mertebelerindençıkıp kâmil insan derecesine çıkmak, nefsini yüceltip kalbini temizlemek ve ruhunu cilalamak isterse, ilk önce midesini haramlokmadan muhafaza etmesi gerekir. Marifet yoluna girmenin başlangıcım buradan yapmalıdır. Zira midenin korunması bütün uzuvlardan daha zordur. Hatta kişi midesini haramdan koruduğu gibi,helâlin fazlasından da korumalıdır. Midenin meşguliyet ve bedeneverdiği sıkıntı bütün organlardan daha çok, ruh ve bedene verdiği
354
MARİFETNAME
zarar da bütün azalardan daha fazladır.Mide, kendisi hem hafiflik, hem zayıflık ve hem de kuvvetinbulunduğu bir kaynaktır. Esasen çok yemenin oburluğun zararların ıanlatmakla bitmez. Fakat bunlar içinde 10 tanesi vardır ki,bunlar helâk edici vasıflara sahiptirler. Onlan şöylece sıralayabiliriz:1 — Midenin haddinden fazla doldurulması kalbi katılaştırır,karartır ve nurunu söndürür.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Kalplerinizi çok yemek ve
içmekle öldürmeyiniz. Su içinde
kalan ekinler nasıl ölüyorsa, kalpler
de çok yemekle ölür.»Çünkü mide kalbin alt kısmında bulunur ve adeta kaynayanbir kazanı andmr. Kaynayan kazanın buhan, kalbe çıkar. Buhareğer fazla olursa kalpde kararma, kirlenme ve değişme meydanagelir.2 — Çok yemek uzuvların gereğinden fazla çalışmasına, kısazamanda yıpranmasına ve gereksiz yere bozulmasına sebep olur)Çünkü insanın mides itıka basa dolunca boş şeylere bakar ve boşşeyleri dinlemek ister. Aynı şekilde dil boş konuşmak, ayak gereksiz yere gitmek, eli boş şeyleri tutmak ister. Ferci kabaran şeheviarzusunu dindirmek için cima* ister. Halbuki eğer, mide aç olsa,bütün organlar rahat ve huzur içinde olur. Boş şeyleri konuşmaz,dinlemez ve haramlara gitmez. Mide öyle bir organdır ki o aç olunca diğer organlar tok, o tok olunca diğer uzuvlar aç olur. İnsan yeme ve içmesine göre konuşur ve işler yapar. Meselâ mideye haram girerse beden haram işlere meyleder ve yapar. Yemek içmekbir nevi işlerin ve sözlerin tohumu olur denilebilir.Yukarıda ifadeye çalıştığımız işler hep onun sebebiyle olur.3 — fazla yemek ili mve idrâk azlığına yol açar.Ey insan! Dünya ve ahiret işlerinden birini yapmaya ihtiyaç,duyarsan bir şey yeme. Çünkü kaynayan kazan olan midedeki gıdanın buharı idraki ve zekâyı perdeler.4 — Çok yiyen kimsenin ibadeti azalır. Çünkü çok yemek bedene ağırhk ve uyku verir. Hisler ve kuvvetler durur. Uykuya dalarak Allah’a itaatten uzak kalır. Bu haldeki insanın atılan leşter^farkı mı olur? İbadet için kuvvet ve zindelik gerekir ki bu da aş yemekle ve nefisle cihad etmekle mümkün olur.5 — Çok yiyen kimse ibadetinden zevk alamaz.Hz. Ebubekir diyor ki:«Müslüman olduğum andan bu yana karnımı bir kez olsun tıka basa doyurmuş değilim. Bunu Allah’a ibadet zevkinden mahrum
355
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
kalmamak İçin
yaptım. Yine müslüman olduğumdan bu yana ka
na kana
su İçmiş değiiim. Bunu da Allah’ı görme ve ona kavuşma
lezzetinden
mahrum kalmamak için yaptım.»
Kâmil
bir zat diyor ki:«İbadetin en lezzetlisini ve tatlısını açlıktan kamım birbirine yapıştığı zaman tattım.»6 — çok yemekte harama düşmek tehlikesi vardır. Zira helâlaz haram ise sana çokça gelir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Helâl aana damla damla gelir. Haram ise sel gibi gelir.»7 — Çok yemenin, yenilecek şeyin kazanılması, getirilmesi,hazırlanması, yenilmesi, sindirilmesi, gereksiz kısmının dışarı atılması gibi bir çok külfetleri vardır. Ayrıca çok yemenin doğurduğuhastalıklardan kurtulmak için çalışmak gibi hem bedeni hem deruhu yoran bir çok faaliyetler vardır.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bütün dertlerin esası çok yemek, ilâcı ise aç kalmaktır.»Bunun dışında yemek ve içmekle vakit harcamak ve dünyayafazla meyletmek de vardır.8 — Çok yemek, ölüm hastalığının şiddetli olmasına sebepolur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«ölüm hastalığının şiddeti (kişinin) dünya lezzetlerinin azlıkve çokluğuna göredir. Yemek ve içmekte dünya lezzetlerinden sa yılır. Bunları çok yapan ölüm hastalığının şiddetini artırmış olur.»9 — Çok yemek kişinin ahirete olan bağlılığım azaltır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«(Kâfirlere hitaben) Dünya hayatınızda bütün zevklerinizi yaşayıp bitirdiniz ve onlann zevkini sürdürdünüz.»(Ahkâf Sûresi, Ayet: 20)Ayet dünyada lezzetlere kavuşmanın ahirette acılarla karşılaşılacağına işarettir. Zira dünyadan ne kadar lezzet ahrsan ahiret-teki lezzetini o derece kaybedersin. Çok yemenin dünya nimetlerinden olduğu şüphesizdir.Halid b. Velid R.A. Hz. Ömer’i davet ederek çok güzel bir yemek hazırlamıştı. Hz. Ömer ona hitaben: — Hazırladığın bu nefis yemek bizim içindir. Fakat arpa ek
meği
yiyen ve karnı doymıyan fakirler için ahirette ne gibi bir lez
zet
vardır? diye sordu. HaUd b. Velid: — Ey müzminlerin emiri, onlar için Cennet vardır.Bunun üzerine Hz. Ömer R.A. şöyle dedi:
350
MARİFETNAME
— Onlar Cenneti hak ederek kurtuluşa ermişlerdir. Bu yiyecek bizim dünyadan aldığımız lezzet olduğundan onlar bizdenuzaklaşmış ve selâmet bulmuşlardır.10 — Çok yemekte arlanma ve kınanma vardır. Çok yemek,şehveti artıracağı gibi faziletleri de terkettirir. Dünyamn helâlin-den yenilenler de verilecek hesap haramlar da ise abaz vardır. Dün* ya lezzetleri bir serap ve hayâl, süsü ise zarardır ve yalandır.Çok yemenin 10 büyük âfeti bunlardan ibarettir.Marifet yoluna girmeyi arzu eden herkes kamım doyurmaktan sakımr ve âfetlerin kendine ulaşmasından korunur. Gönlünü,az yemeye alıştırmakla kerâmet ve iyiliklerle şâd eder. Az yemeninsağladığı bir çok faydalar vardır. Bunlar arasmda:Gönlün temizliği, kalbin cilalanması, ruhun nurlanması, bedenin sıhhat bulması, hafızamn kuvvetlenmesi, kıyamet günündeki şiddetli açlığı hatırlamak, Allah’a kolayca yönelmek, ibadetedevam etmek, abdestli olmak, başkalarına cömert davranmak, fakirlere yardımcı olmak, onlan razı etmek, yetimleri korumak gibişeyler vardır. Yemek miktarım azaltmak için önce fazla yemenin yukardaki âfetlerini akimdan çıkarma. Az yemenin faydalarım gözönüne alacaksın. Mevcut yemeklerin en iyisini yiyeceksin. Yağlıbir yemekle yetineceksin. , *1Bunlardan daha da kolayı gecede 1 kez yiyeceksin. Çok yiyenlerle beraber durma. Yediklerini tartı ile yap ve hergün bir miktarazalt. 50 dirheme (200 gr.) İninceye kadar bu çalışmaya devam et.KISIM: 8AÇLIĞIN ÇEŞİTLERİ İLE HAL VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Açlık, aynen uzletin konuşmamayı ihtiva ettiği gibi uykusuzluğu ihtiva eder. Açlık ikiye ayrılır:1 — Kişinin kendi isteği ile aç kalmasıdır ki bu kendini ahiret yoluna veren ve dünyadan geçenlerin açlığıdır.2 — Hakikate erenlerin açlığıdır. Çünkü hakikate eren kimse nefsini koymayı arzulamaz. Üns zamanında arada bir yer. Heyben zamanında ise çok yerler. Ancak sâlikler (tarikat ehli) in haddinden fazla yemeleri Allah’tan uzaklaşmalarına ve huzuru İlâhiden kovulmalarına yol açar. Nefsin hayvani istekleri ruhlarım sarar. Az yemeleri halinde gönülleri muhabbetullah (Allah sevgisi)ile dolar. Sırları idrak ve müşahede kabiliyetini kazamr. Haddinden fazla aç kalmak iyi değildir, zira aklı kanştmr ve sıhhati bozar.
357
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Bu sebepledir ki tarikata yeni giren salik aç kalmak hususunda orta dereceyi bulmak zorundadır. Baştan oruç tutmalı ve yemeğini böylece azaltmaya başlamalıdır. Daha sonra 24 saatte birdefa yemeye kendini alıştırmalı ve daha sonra da haftada sadeceİki defa yemekle yetinmelidir. Eğer marifetullah derecesine erme yi dilrse bu yolunu devam ettirir. Tarikate yeni giren sâliklerde açlığın tesiri mütevazilik, sükûnet ve ihtiyaç halleri görülmekle belli olur. Hakikate erenlerde isegönül rahatlığı, kalp inceliği, beşeriyetten kopmakla İlâhî saltanatUe seyretmek hâlleri şeklinde kendisini gösterir. Açlığın makamıöyle yüce bir makamdır ki onun çok acayip halleri ve garib sırlarıvardır. Açlığın kemâl derecesine ulaşanlardaki faydası böyle açığaçıkar.Açlığın insanlara sağladığı fayda ise bedenin sıhhatine, huyların ve tabiatlerin ıslahına ve sâlim düşünmeye sebebiyet vermektir. İmam zayıf yoksullarda görülen açlık ise bir çok kötülüklere vehoş olmıyan hallere yol açar.RUBAİLERAçlık ki tok eyler ol kamu azayıAçlıkta bu nefs, terkeder dünyayı.Hem açlık açar rumuz her mânâyıAçlıkta bulur bu can ve dil mevlâyı.Namdan boş olan pür (dolu) hikmettirGönlü gözü utanık işi ibrettir.Açlık ki tamam hiffet ve iffettirHer derde şifadır ol tene sıhhattir.Hakkı az ye eyle batna (karına) hulku mizanAçlıkta yol ol ziyan ki toklukta ayânAçlıktan olan ziyana peştir (yeter) bir nan Toklukta hastalara gerek çok dermânHakkı, yemek az ye, az uyu, az söyleCan sağlığı, dil hoşluğu bul sen öyle.Her ne dilesen gönülde bul, zevk eyleKim iki cihan saadetidir böyle.Bende eyle deham (ağız) bu cihanı seyretKoy hab (uyku)ı gönülde her nihanı (gizliyi) seyret.Aşk aça yürekte çûn dilhanı seyretDeryalar içip safay-ı canı seyret.
HKk-v.
35
»
MARİFETNAME
Nefs ehline gerçi açlık olmuş zindanAmma ki gönül ehlinedir hoş seyran.
Açlıkta
gönül safa bulur
lezzeti
canpes cu (açlık) dur ehl-i hakka Hak’tan ihsan.Hakka ki taam (yemek) ı enbiyâdır açlıkHem hal ve makam-ı evliyadır açlık..Hem safvat-ı kalb-i asfiyâdır açlıkHer derde deva ve hoş neva (nağme) dir açlık.Hakka ki safayı asfiya cu olmuş Takvâ ve reşâd-ı etkiya cu olmuş.Hem fitnat-ı reyi ezkiya cu olmuşBel zirve-i cayı irtikâ (en yüksek mertebe) açlık olmuş.Çok uyumak oldu ilm û fadlı hâdimÇok uyuyan, çok yiyen olur hasta ve nadim.Hakla Hak için gündüz gece ol kâimÖlmezden ölüp sen ol gamdan kâim.Oldukça bu nefs hayy, gönüldür nâimNefs ölse, gönül bulur, hayat-ı daim.
»Ö0
KONU
:2
AZ UYUMANIN FAYDALARIDOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1AZ UYUMANIN FAYDALARININ KUR’AN AYETLERİ VEHADİS-İ KUTSİ İLE BİLDİRİLMESİEy Aziz! Cenab-ı Hak lutfu ve inâyetiyle kullarını gaflettenkurtarıp huzuru İlâhisine davet etmiş ve geceleri yapılan ibadetinne derece faziletli ve kıymetli olduğunu Kur’an’ın âyetlerinde be yan buyurmuştur. Bu hususta bazı âyetler şöyledir:AYETLER:«Ve yine o takva sahipleri; Sabreden (söz ve iş sahiplerinde)doğru hareket eden. Allah’a itaat eden, Allah yolunda malını harcayan seherlerde Allah’tan mağfiret dileyen kimselerdir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 17)«Onlar ki şöyle derler, Rablan için secdeler ve kıyamlar yaparak geçirirler. (Namaz kılarlar.)». (Furkan Sûresi, Ayet: 64)«Ey elbiselerine bürünüp yatan, (Peygamber) (Namaz kılmakve ibadet etmek için) ancak bir azı müstesna olmak üzere gecekalk. Gecenin yansında, yahut bu yandan biraz eksilterek kalk.Yahut o yan nin üzerine ilâve et. Kur’an’ı da ağır ve açık olarakgüzel bir şekilde oku.» (Müzemmil Sûresi, Ayet: 1-4)«Gecenin bir kısmında uyamp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere Kur’an ile gece namazı kıl. Umulur ki Rabbin, seni makam-ı Mahmuda (ahiretteki şefaat makamına) gönderecektir.» (İsra Sûresi, Ayet: 79)Zebur’da buyuruldu ki:«Kulum, beni gece karanlığında ara, çünkü beni o zaman kendine daha yakın bulursun.»
30ü
MARİFETNAME
Cenab-ı Hak (Hadis-i Kudside) buyurdu ki:«Ey İnsanoğlu! Çok uyuduğun halde nasıl olur da kalbininparlamasını istersin? Uyumayı kabrine sakla ve kalbinin nurunuuyumakta ara ve gecelerini ibadet etmekle geçir. Beni sevdiğinisöyüyen ve gece olduğu jaman da, benden yüz çeviren ve uyuyankimse yalancıdır.»KISIM: 2GECEYİ AZ UYKU İLE VE İBADETLE GEÇİRMENİNFAYDALARIEy Aziz! Rasulullah (S.A.V.) Ümmeti üzerine merhamet ve şefkatiyle geceleri kalkıp Cenab-ı Hakka ibadet ve taatte bulunmanınne derece değerli olduğunu hadislerinde beyân buyuruyor. Bu hadislerden bir kaçı şöyledir:HADİSLERPeygamberimiz buyuruyor ki:«Cenab-ı Hak, gecelerin ikinci yansında dünya semasına inerve şöyle buyurur: — Bana dua edenin duasını kabul ederim. İsteyene istediğiniveririm. İstiğfar edeni (mağfiret olmayı istiyeni) mağfiret ederim.»«Cenab-ı Hak gecenin üçüncü kısmında dünya semasına inerve: — Dua edenin duasım kabul buyurur, isteyene de istediğiniveririm.»«Benim gözlerim uyur, ancak kalbim uyumaz.»Sabah olduğu zaman uyumak, nzkı engeller ve üzüntüleri toplar.»Rasulullah S.A.V.’in müezzini Bilâl-i Habeşi Hz.’leri her geceseher vaktinde şu şiiri okurdu:Uyanınız, kalkınız ey uyuyanlarSabah, gece askerine galip geliyor.Ey uyuyan kalk, uykudan uyanYoksa gece sen’a galip geliyor.Ey uykuya dalan, sessiz uyuyanSen uyuyorsun, fakat Rabbin uyumaz.Rabbin seni huzuruna çağınyorİntikam değil, kalk sen de af dile.auı
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
KISIM: 3AZ UYUMAK, GECE KALKMAK, KIYMETLİ UYKU,AVAMIN DÜŞTÜĞÜ GAFLET Ey Aziz! Ehlullah diyorlar kİ:Az uyku Allah-u Teâlâya teveccüh hususunda dikkatli davranmaktır. Çünkü halkın uykusu gaflet etmek ve kendinden geçmektir. Gaflet gönülün karanlıklar içinde kalmasıdır. Marifet isteyenkimseye gece uykusu yasaktır. Marifeti isteyen daima ayakta durur.Arif kulun uykusu, müşahede etmek ve murakabede bulunmak, ruhlar ile buluşmak, sevilenlerle birleşmek, özenenlere kavuşmaktır. Gece uyanıklık aşıklar için bir nimettir. Uyku elemlerdenuzak kalmak, gece uyanıklığı iki hayattan biridir. Midenin açlığı ü
e
uykusuzluk gönülün dirilik ve canlılığıdır. İbadetlerin esası geceibadeti, saadetin alâmeti de gece yansından sonraki uyanıklıktır.Geceyi Allah’ı zikir ve anmakla geçirmek iyi ve has kullannibadet, taat ve âdetidir. Şevh ehli ve aşıkların işlerinin esası geceAllah'ı zikretmek ve uyumamaktır. Velilerin yolu, asfıyanın işi gece uyanık olmak ve Allah'ı zikretmektir.Gece uyanıklığı, insanlar için ganimet, ebdaller için fırsat, haskullar için bahar çeşmesi, Allah’a yakın kullar için bahçe ve ârif-lerin hediyesi, kâmillerin hâzinesidir.MANZUMEÇün gelir şeb (gece) vakt-i halvetgâh olurKıble-i uşşak vech-i mâh olur.Hâbı koy mehtâb iken ey mehperestMâhdan âgah ona yoldaş olurUyku bahnnda kamu halk olsa LâUykusuzlar vakti İllallah olur.Aşık eder arzu gece halvetinKim ona gece vuslat-ı nagâh (âniden) olur.Dâne-i can cism ile çûn samandırCism uyursa da nesi bi kâh olur.Gece indirir çû sultan tahtınaCümle söz Hakkı ol dem külâh olur.
362
MARÎFETNAME
KISIM : 4GECE KALKMANIN FAYDA VE FAZİLETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Saadet ve selâmetimizin sermayesi, insanlardan uzak kalmamız, dost ile birlikte olmamız hep gecelerdedir. Gece, âşıkların dertarkadaşı, âriflerin sırdaşıdır.Gece âşıkların derdine dert katar. Kâmillere parlak bir gündüz olur. Güneşi kalp semasına indirir ki o güneş her gece doğar,fakat ne yazık ki insanlar uyku denizine batar. Her muradın hasılolma saati seherdir. O mübarek saatte kör gibi uyumak çok bü yük kayıptır. Saadet ehli o saatte uyanık olur. Aşıklar seher vaktiuyumazlar. Arifler de geceleyin gönülün uzağına gitmezler. O saatte rahmet kapıları açılır. O saatte uyanık olanın ruhu büyük birzevk ve ferahlık duyar.MANZUMEAşk ehlinin gözü bidâr (uyanık) olur seher vaktiGönül ehlinin canı sırlarla dolar seher vaktiGönül şehri yabancı olmadan tenhadır geceBezm-i can bi zahmet-i agyâr olur seher vakti.Dû kalp uyku içre gafil devlet-i bidârdanArif-i âgâha devlet yâr olur seher vaktiHakkın ihsân kapısının fethini istersen sanaDil kapısını beklemek hoş kâr olur seher vaktiOl ki yemek içmek olur işi gece gündüz hemânUyku lazımdır ona hasta olur seher vakti.Hakkı bidâr ol, seher vaktinde tenbel olmaUyumak, insana ayb u ar olur seher vakti.Hz. Ebu Bekir R.A. her gece yatsı namazından sonra ev halkıyla 1-2 saat kadar sohbette bulunur, sonra ev halkım yatırır, kendiside kalkar yeniden abdest alır iki rek’at nafile namaz kılardı. Sonrahuşû ve huzur içerisinde seccadesinin üzerine oturur, murakabeyedalardı. Bu haline sabaha kadar bir saat kalana kadar devam ederdi. Nihayet başını yukarıya kaldırarak öyle bir ah çekerdi ki mübarek ağzından çıkan nur etrafı aydınlatır ve hatta duvardaki çamura karıştırılan samanlar bile görünürdü.Sonra kalkar teheccüd namazını kılar ve onun peşine de 3 rek’-atlık vitir namazını kılar, sonra da aile fertlerini kaldırırdı. Sabahau3
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
olunca da
sünnetini evde kılar, farzını edâ etmek üzere de
camiye
giderdi.Adamın
biri bir câriye almış, yatsı namazını müteakip cariye
İle yalnız
kalınca ona hitap etmesiyle aralarında başlıyan konuşma
şöyle devam
etmiş:
Adam:
— Yatağı sar da yatalım.
Cariye:
— Ey Efendi senin bir Mevlân var mıdır?
Adam:
— Evet, vardır.
Cariye:
— Sen Mevlân geceleri uyur mu?
Adam:
— Hayır, o hayy ve kayyumdur, asla uyumaz.Cariye: — Sen hiç bir zaman uyumıyan Mevlânın huzurunda yatıpuyumaktan utanmıyor musun?Carlyenin bu sözleri efendisini çok etkiledi. Gece ibadetini adethaline
getirdi
ve bütün hayatı boyunca yatakta yatmadı. Bu ha
liyle veliler
derecesine ulaştı. Zira velilerin yoluna giren üç hasletikendisine adet etmelidir.1 — Çok acıkınca az yemek,2 — Çok uykusu geldiğinde az uyumak,3 — Lüzumu halinde konuşmak ve konuştuğu zaman da az,konuşmak.KISIM: 5
UYKUNUN YERİLMİŞ
VE FAZLASININ ZARARLI OLMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gaflet uykusu mezmûm (yerilmiş) ve kötü olup bedene tembellik, uyuşukluk verir, uğursuzluk getirir. Çünkü uyku organlaratembellik verdiği gibi ömrü de kısaltır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allahu zül celâl, geceleyin (sizin histerinizi bütünüyle alarak)sizi ölü
gibi
yapar.» (En’am Sûresi, Ayet: 60),Bu ayette uykunun ölümün kardeşi olduğu bildirilmektedir.Haktan uzak olan hasret ehlinden olur. Uyku onlar için bir musi
364
MARİFETNAME
bettir. Arif kul ise Hakkın huzurunda olduğundan
uyku onun için
bir lezzet, zevk ve Hakka dönüştür.Kişiyi huzurdan uzaklaştıran gaflet haktan usakiaşmak vesonsuz bir pişmanlık duymaktır. Arifin hayatı muhabbet, zevkiHakkın huzurunda olmaktır.Allah’ı sevmenin üç âlâmeti vardir:
1
— Gece uyanık durup ibadet ve taatte bulunmak,
2
— Güzel konuşmak,
3
— Allah’ı hamdetmek ve ona senada bulunmaktır.Bu gösteriyor ki bütün geceyi uyku ile geçirmek Allah’tan yüzçevirmek ve manen vebal altmda kalmaktır. Eğer uyku iyi bir şeyolsaydı Cennette de olurdu, halbuki Cennette uyku yoktur. Uykuiyice bastırmadan yatmak ya da uyumak doğru olmaz. Çünkü kemâl derecesine onunla ulaşılmaz.KISIM : 6AZ UYKU KALBE CİLADIR, BASİRET EHLİNİN GÖZÜNESÜRMEDİREy Aziz Ehlullah diyorlar ki:Gayüret ve mücahade olmadan müşâhade olmaz. Çünkü mü-câhade etmiyenin müşâhade (görme) si olmaz ve gönül gözü açılmaz. Kim müşahade ederse onun için müşahade .hazır olur. Mü-cahede eden müşahadeyi istese de istemese de bulur. Bundan mü-şahadeye erene kadar mücahedeye dvam etmnin gerekli olduğumeydana çıkıyor.Kim mücahedeyi isterse aç kalarak gece uykusuz kalmayadevam eder. Marifeti isteyen kimse az uyumakla ve aç kalmaklabedenindeki faydasız ve gereksiz maddeleri atar. Vücudu hafifler.Allah’ı zikrederek gönlü açılır. Uykuda rahata ermesi gibi uyanıkile uyku arasındaki halinde hem Melekût hem de perzâh âleminiseyreder. Bu hali onu hem saadete hem de huzura erdirir.Marifet ehli uykusunu ve rahatmı terkeder. Gecenin sessizliğiiçinde âlemin sırlarını seyreder. Orta derecede olan uyku bedenefayda verir. Fazlası zanrdır.MANZUMESulh ve salâh oldu bu kavgayı şebOldu çû sahra bize deryâyı şeb.
.365
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İstemez uykuyu kaçar gaflettenEylese bu göze temâşâyı şeb.Çok dil-i pur nur ve nice can-ı p&kOldu kamu bende-i meylâyı şeb.Gündüz oluı gerçibu sevdayı kârBaşka safâdır dile sevdâyı şeb.Bağladı şeb (gece) eli iş cevherindenHak eder subha elek ihyây-ı şeb.KISIM : 7UYKUNUN SIRLARI VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsan ruhu yüksek (ulvi) âlemden bayağı âleme gelirken yabancı gelmiştir. O hayvani nefsin işlerini görmekle ve onun menfaatlerini temin etmekle ve zararlarım savuşturmakla uğraşır. Beden uyuyunca ulvi ruh kendi âlemine döner ki bu gidişten iki faydatemin eder.1 — Bu dünyamn her türlü dert ve meşakkatinden tamamen,kurtulur. Bedene ait işleri görmek zorunda kalmaz. O ulvi âlemderuhlarla görüşür, tanışır, zevke ve huzura erer. Esas vatanındames’ud ve bahtiyâr olur.2 — Ruh kendi yüksek vatanına vannca akl-ı evvelden gizlisırlardan birçok şeyler öğrenir ki bu husus şahadet âleminde birçok misallerle açığa çıkmıştır. Rüya tabiri sim odur ki geçen hadise ve İşleri hatırlatan ve gelecekteki işlerin müjdelenmesi sadıkrüyalar sayesinde bilinmiştir. Uyuyan kimsenin ruhu Berzâh âlemini geçerek külli ruhla karşılaşırsa arada vasıta olmadan ilhamalır ve uyku Ue uyanıklığın arası halindeki gibi düşünme ve mü-kâşefe deryasına dalar. Beden uyuduğunda ruh ondan kurtulur.Bu âlemde ya da başka âlemlerde gezer ve kendisinin geldiği âlemigörerek oradan geldiğini bilir. Zaten öldükten sonra da oraya girmeyecek midir?Artık bir daha bu bayağı ve sufU dünyaya bağlanmaz. Kendisinin yüksek makam ve vatanını sever. Oraya dönmek ve orayavarmak için gayrete girer ve murakabeye başlar. Mücahedeye girerek müşahedeye erişir. Marifetullah (Allah'ı tanıma ve bilme)derecesine yükseUr. Bu hali onun Allah'ın sevgisine kavuşmasınısağlar. Uyuduğunda ya da öldüğünde Berzah âleminde kalmaz.Melekût âlemine yükselir.
300
MARİFETNAME
Kâmillerden bir zat kendisini ziyarete gelenlerin fazlalığı sebebiyle darlandığı zaman onlara: — Ey benim kıymetli dostlarım. Bana bir saat kadar müsaade edin de birliğe varayım, dedi. Sonra da hırkasmı başına çekeruyurdu. Çünkü kalp gözü açık olan kâmillerin sadece bedenleriuyur, ruhlan uyumaz, kendi âlemleri olan ruhlar âlemine döner.Cenab-ı Hakkın huzurunda huşû içinde bekler. Başlangıcı ve sonuolan kulll akla gider.MANZUMEDidesin yumdu bu cihanda o canAçkı hüsni nikâbmı cananEvet canan yüzüne, can gözünüAçamaz yummayan cihan gözünü.Yüce canında buldu canmıYine tahtında gördü sultanı.KISIM: 8UYKUNUN HAKİKATİ, HALKIN RUHLARININ BERZAHTAKALMASI, KAMİLLERİN RUHLARININ DAMELEKUTA ÇIKMASINasıl uyuruz? Gıdaların rutubeti kalp damarlarına gevşeklikvirdiği ve mideden çıkan gıda buharı kalp ile beyin arasına perdeolduğu ve kalbin beyin üzerindeki tasarrufunu engellediği, duyuorganlarının hareketsiz kaldığı, karaciğerin damarlan ile birliktebedenin bütün organlarını beslediği zaman uyuruz ki bu uykuhali bundan ibarettir. Her insanda mutlaka husule gelir. Gıdalarve rutubet uykuyu gerektirir. Çok su içtikten sonra ağır uyku basmasının sebebi budur.Eğer uyuyanın kalbi nefsine bağlı olursa kemâlini elde etme ye yönelmez ve Berzâh âleminde hapsolur. Rüya ve bozuk hayâllerden İbaret kalır.Eğer uyuyanın kalbi nefsine bağlı değil ise Berzâh âlemini geçerek huzura erer ve o kalp asla uyumaz. Beden uyuşa bile kalbinuyanık hali devam eder. Bu yöneliş ve yükselişten bir an bile uzak-
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
laşmaz. Bu uykunun sükûnet yani hareketsizlik ve gaflet hali olduğunu, kalbin nefse bağlı olmaksızın uyunan ruhani uykununise hazreti mevlânın huzuru olduğunu bildiriyor. Cahil ve gafilinuykusu, yani dünyaya bağlanış, ârifin uykusu ise esas vatanınadönüştür.Halkın uykusu hakdan uzaklaşmak, kâmillerin uykusu ise Allah’a tam yöneliştir. Noksan olanların uykusu boşuna vakit geçirmek, kâmilin uykusu ise tam taat ve ibadettir.Kâmillerden bir zat tekkelerden birine on gün müddetle misâ-fir olmuş, bu müddet zarfında çok yemiş, çok uyumuş ve çok konuşmuş. Müritler onun kâmile yakıştıramadıktan bu halini şeyhlerine bildirmiş ve hakkında şikâyetçi olmuşlar. Şeyhleri ise o kâmilzatı yanına çağırarak: — Velilerin yolu az uyku, az yemek ve az konuşmaktır. Siz bu yasaklan çiğniyor ve tekkedekilere külfet oluyorsunuz, demiş. Kendisine söylenenlerden hayret ve dehşete düşen kâmil zat: — Eğr benden şikâyetçi olan müritler marifet ehlinden olmalardı, beni sana şikâyet etmez bilâkis bana teşekkür ederlerdi. Çünkü ben yerken yemek değil nur yiyorum. Uyurken kalben uyumu yor huzura gidiyorum. Konuştuklarım boş şeyler değil, hikmeti ihtiva eden şeylerdir, diye cevap verir. Onun bu sözlerinden son derece müteessir olan şeyh ondan özür diler ve kâmil zatın tekkedekalmasını sağlar sonra kendisi de onun müridi olur.Kâmil zatın verdiği işaretlerle günlerce aç kaldı, günlerce uyumadı. Günlerce konuşmadı. Bu hâl kendisinin de hikmet nurunuve mevlânın huzurunu bulmasına kadar devam etti.Kâmil olmıyanlar için durum hiç de öyle değildir. Çünkü onlar çok yer ve çok uyurlarsa hem dünyalarım hem de ahiretlerinikaybeder. Hem maddi hem de manevi büyük zararlara uğrarlar.MANZUMENim-i şeb (gece yansı) aşk eyledi dilden yana pek fazlaÇok itaat etti dedi, âşıksan eyle uykuyu az.Biz seninle geceler ta sabaha dek söz söylerizSen ayağım eylemişsin yatak içinde dırâz (uzun).Gündüzün gaflettesin, bizden dahi şeb hâbdaYâ ne vakit eylersin ey âşık bize tatlı niyâz.Sen bizi öyle unuttun ki sanki sen nâzBir daha dönmiyeceksin aslına, gel etme.Yan gecede kalk, ağla derdimle teveccüh et bana Tâ seni cezbeyleyen kısa ola râh-ı dırâz.
368
MARİFETNAME
Uyku gaflettir, ölüm kardeşi olma aşkla yaşarâzDinle her şeb sözlerin ma’lumun olsun cümle.Hazır ol her dem demimden bir hayât-ı tâze bulGece Hakkı, hâbı az et, uykuyu az et, hâbı az.KISIM: 9UYANIR HALİN KISIMLARI, HAL VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gece az uyumayı temin etmek ancak az yemekle mümkünolur. Çünkü midede gıda olmayınca insanın uykusu gelmez.Uyanık hâl ikiye ayrılır:1 — Gözle uyanıklık,2 — Kalple uyanıklık.Kalben uyamk olmak müşahedeyi tâlep için kişinin gaflettenuyanması kendine gelmesi, ahiretini düşünebilmesidir.Gözle uyanıklık ise müşahede talebinde bulunmak ve bu isteğin kalpteki devamlılığını sağlamaktır. Bu Allah’ın kişiyi muvaffak yılmasıyla olur. Çünkü genellikle gözün uykuya dalmasıyla kalbin çalışması da batıl olur. Göz uyuşa da gönül uyanık kalsa veamelini uyamk haldeki gibi devam ettirse bu müşahede hali evvelki uykusuzluk halinin sonucudur. Böyle bir uykusuzluk kalp amelinin devamlı olması gibi bir fayda sağlar. Bu, ruhun Allah katındaki gizli yüksek derecelere çıkmasıdır. Tarikate yeni girenlerdekiuykusuzluk hali zamanı boşa geçirmemek ve kıymetlendirmektir.Vaktiyle bir hükümdarın hizmetçisi vardı. Hizmetçi kendisine: — Ben seni seviyorum, sana aşıkım diye ilân-ı aşk eylermiş.Merhametli bir kalbe sahip olan hükümdar hizmetçisini bir odayakoydu ve:l» «pr Sen beni burada bekle ben gece yansından sonra senin yanına gelirim dedi. Sonra da odanın kapısını kapayıp gitti. Gece yansı olunca verdiği sözü tutarak hizmetçisinin bulunduğu odayagitti. Girdiğinde kendisine aşık olduğunu söyliyen ve ekmeğe kulolan hizmetçiyi uyur halde buldu. Sonra onun eteğinden bir par-,ça kesti ve cebine de ceviz ve kuru üzüm doldurdu. Sabahleyin hizmetçi kalkınca bakar ki bir de ne görsün? Kendisi miskin miskinuyurken hükümdar gelmiş eteğini kesmiş ve ceblerini de ceviz v.s.gibi şeyler doldurmuş, sonra da çıkıp gitmiş:
JSSSSİS^^'
S
——
---------------
-
--------
ımiıs ve ondan sonra bütün
Hizmetçi
üyud^una
Çok P^ ta
^^fonun üns ve hu
hayatı boyunca
te^îjttını
terketti. »u
370
KONU:3AZ KONUŞMANIN FAYDALARIALTI KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1KUR’AN’A VE HADİSLERE GÖRE AZ KONUŞMAKEy Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet eylemiş ve az konuşmanın büyüklerin adeti, işlerin düzene konulması, huzur ve selâmetkazamlması olduğunu bildirmiştir. Bu hususla ilgili olarak bazıayet ve hadislerin yazılması lüzumu hasıl oldu.AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Mümin kullarına söyle ki, kâfirlere en güzel söz ne ise,onusöylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar.»(İsra Sûresi, Ayet: 53)«Rahmanın o kullan ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine (hoşa gitmeyecek) laflar attığı zaman «selâm» derler.» (Furkan Sûresi, Ayet: 63)«Onlar ki yalan yere şahitlik yapmazlar, faydasız birşey konuşana rastladıklaıı zaman bulaşmadan yüz çevirip iyi bir şekildegeçerler.» (Furkan Sûresi, Ayet: 72)«Onlar bo şlaf işittikleri vakit ondan yüz çevirirler; «Bizim işlediğimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Size selâm olsun, bilgisizlerle ilgilenmesiz,» derler. (Kasas Sûresi, Ayet: 55)«Ey iman edenler! Bir kavim diğer bir kavimle alay etmesin.Olabilir ki alay edilenler (Allah ıkatında) kendilerinden daha ha yırlıdır. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesinler. Belki alayedilen kadınlar öbürlerinden (alay edenlerden, Allah katında) da*
371
ERZURUMLU İBRAHİM JIAKKI HZ.
ha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkaplarlaçağırmayın. İmandan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır!Kim tövbe etmezse, işte onlar zalimlerdir.»(Hucıırat Sûresi, Ayet: IX)«Şimdi kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü o, Allah'dan korkmanın kim olduğunu çok iyi bilendir.» (Necm Sûresi, Ayet: 32)
r
«Ey iman edenler! Çok zanda bulunmaktan sakının. Zira zan-nın bir kısmı suçtur. Birbirinizin nyıp ve kusurlarını araştırmayın.Kimse kimseyi (Arkasından) çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. Allah’tankorkun, şüphesiz Allah tevbelerini kabul edendir, çok merhametlidir.» (Hucurat Sûresi, Ayet: 12)«O halde sakın öksüze kötü muamele etme.Ve sakın senden birşey isteyeni azarlama.Sadece Rabbınm (sana verdiği peygamberlik) nimetini (insanlara) anlat.» (Duha Sûresi, Ayet: 9, 10, 11)Cenab-ı Hak (Hadisi Kudside) buyuruyor ki:Ey İnsanoğlu! Eğer kalbine kesâvet çökmüş ise, bedeninde
hastalık
var ise, rızkında mahrumiyet var ise, o zaman bil ki senmâlâyani, boş sözler söylemişsindir.Ey İnsanoğlu! Çok konuşarak nasıl hikmeti istersin. Hikmetikalben ve lisanen (dil) susmak suretiyle ara.Ey İnsanoğlu! Başkalarını asla gıybet etme, çünkü kim gıybeti terkederse onun sır ve muhabbeti zahir olur (açığa çıkar) derecesi yükselir.Ey İnsanoğlu! Dilin doğru olmazsa dinin de doğru olmaz. Kalbin doğnı olmazsa dilin de doğru olmaz. Benden haya etmediğinmüddetçe de kalbin doğru olmaz.»Rasulullah SA.V. de az konuşmanın günahlardan korunmayı,gayeye vasıl olmayı, esrar ve muhabbeti temine sebep olduğunubüdirmiştir. Onun bu husustaki hadislerinden birkaçı şöyledir:HADİSLER:Peygamberimiz buyuruyor ki:«İmanın selâmete ermesi dilini tutmasındadır.»«Ya hayır söyle yahut sukut et.»«Dilin cirmi (yani cisim olarak büyüklüğü) diğer uzuvlardanküçük, fakat cürmü (işlediği ve gördüğü işler) hepsinden büyüktür.«Sükut eden kimse her belâdan kurtulur.»«Yalan söyleyen zarara uğrar.»
372
MARİFETNAME
«Yalan imandan uzaklaşmaktır. Yalanın en şiddetlisi de baş*kasına iftira etmektir.»«Gıybet; sözlerin en kötüsü olup, islâmda zinadan daha şiddetlidir.»«Mü’miıı ta’n etmez, la netlemez ve lıayâdan mahrum (hayasız) olmaz. İnsanları bir kusuruyla ayıplayan kimse kendisi de ohataya düşmedikçe ölmez.»«Güzel söz sadaka, gülümseme de husenedir.»«Yemek yedirmek, gcccyi ibâdet ederek geçirmek ve güzel konuşmak Allah’ın nzasmı kazanmaya vsile olur.»«Çok gülmek kişinin kalbini öldürür.»«Mü’min’i yüzüne karşı övmen onu kılıçla kesmendir.»«Kişi dilini muhafaza etmeden imanım koruyamaz. Allah içindünyada zindanda hapsedilmeye dilden daha layık birşey yoktur.»«Allah’ın zikrinden başka sözleri çok konuşma zira kalbin karanı*, kalp kararınca da Ilak’dan uzaklaşır ve ona isyan eder.»«Biz peygamberler, insanlarla akıllan kadar konuşmakla em-rolündük.»«İnsanlara akıllannm ermiyeceği birşey söylersen, bu söz çoğu için fitne olur. Öyle ise o sözü söyleme!»«Sırn açığa vurmak haramdır. Başkalanmn gizli tuttuklan
şeyleri
açığa vuran mel’ûn yani ayıplanmıştır.»«Birisi başkasına bir söz söylese o söz söylenende emânet olur.Onu kimseye söylemesin. Seçkinlerin kalpleri sırların mezandır.»Hz. Ebu Bekir R.A. ağzında bir taş bulundurur ve gereksiz yere konuşmaktan sakınırdı. Luzum edince taşı ağzından çıkanr vesonra konuşurdu. — Benim başıma türlü belâlar açan ve kötü cefalar salan budildir, der ve yakınlarının bu hususa dikkat etmelerini tavsiyeederdi.Hz. Ali R.A. diyor ki:«Size Ebû Kasım Hz.’lerinin (yani Rasulullah S.A.V.’in) mübarek ağzından duyduğum sırları söyliyecek olsam benim yanımdançıkar ve: — Ali gerçekten yalancıdır, böyle sözü kim işitmiştir? dersiniz.»Cenab-ı Hak Kur’an’ın da kişinin bilmediği şeye düşman olduğunu bildirerek bu hususa işaret ediyor.
373
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
KISIM: 2AZ SÖZÜN GÜNAHTAN KORUNMASI, İZZETİ VE İHTİRAMIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eımmnımıg susmaz zamanıdır. Eve kapanmak ve evde durmakzamanıdır. İnsanda önemi büyük iki organ vardır ki bunlar birikalp biri de dildir. Her ne kadar konuşmak bir kerâmet ise de hertürlü belâdan kurtulmak için de susmak şarttır. İnsanın terazisidildir. Dil, sakınması, sahibine büyük zararlar veren bir arslan gibidir. Az sukut ve kişi için kâr ve vakar elbisesini giymektir.Ey İnsani Konuşmadığın müddetçe sözüne hakim olursun. Ko-nıtsfrğun zaman ise ona mahkûm olursun. Az konuşan ayıplanmaz,kınanmaktan kurtulur. Sukutu çok olan kimsenin kusur ve ayıplan gizlenir ve susan kimse bütün insanlar tarafından sevilir. Gıybet eden ve insanlar arasmda laf taşıyarak koğuculuk yapan kimseye ise bütün insanlar kızar. Fazla söz ar, sukut izzet ve emniyettir. Dilin birçok tehlikeleri olduğu gibi kalbin sukutu da kişiyi marifet ehlinden yapar.Bir misal Ue benzetme yapacak olursak dişler taş, dil çakmak,söz ateş, konuşan ahmak, dinleyen de pamuk dükkânı ya da baruthanedir. Bu durumda ateşe ya da pamuğa çakmağı çakandandaha büyük divâne olabilir mi?Belâyı getiren üç şey vardır ki bunlar:1 — Ciddiyetten uzak konuşmak,2 — Şakalaşmak,3 — Boş ve saçma sözler söylemektir.Başkalarım gıybet eden, çekiştiren ve insanlar arasmda koğuculuk yapmanın cezası çok şiddetli olur. Bunları yapmak inşamhem insanlardan hem de haktan uzaklaştırır. Çok konuşmak dost-,luğu ve sevgiyi zedeler, sahibini alçak düşürür. Gereksiz yere ko-.nuşmak kişinin noksan ve ayıplarım ortaya dökmesine sebep olur.Çok konuşma her bakımdan kötü bir şey olup gönüllerdekidüşmanlıklan tahrik eder. Acı söz söyliyenden bütün sevdiği vedostlan kaçar ve ondan nefret ederler. Arkadaşını ve yakınlarımgıybet rezilliktir.Akıllı kimse hiç bir zaman tartışmaya ve münakaşaya girmez.Kem (kötü) sözde sahibine iyi sözde sahibine aittir. Sözde belagat,sukutta da selâmet vardır.Şaka heybeti gideren bir âfet, başa kakmak, yani minnet et-
374
MARİFETNAME
inek de cömertliği yok eden felâkettir.Ey İnsanoğlu! Konuşursan doğru konuş, söz verirsen de dur. Tatlı konuşmak, yumuşak davranmak insanlara bir ikram, çokselâm da insanların sevgisini kazanmaya vesiledir. Güzel. konuşmayı nefsi için adet haline getirmeni kişinin maksada ermesinevesiledir. Dil doğru söylerse kurtulan sahibi olur. Fazla söz kulağıbıktırır. Çokça sukut sahibini vakarlı ve ağır başlı yapar. Fazlagülmek ise sahibini hafif meşreb kılar. Fazla şaka cahilliğin alâmeti olup töhmeti celbeder. Çok gülmek kalbi öldürür.Boşuna çok konuşmak kişinin cahilliğine alâmettir. Fazla sözde mânâ noksan olur. Sukut akim süsü bilgisizliğin perdesidir.Ey İnsan! Konuştuğunda güzel konuş, insanlara karşı müte-
bessim
ol, asla yalan konuşma, kendini küçük düşürme. Dili güzelolanın kalbi de güzel olur. Çok gülenin ve çok şaka yapanın akimdaillet olur.Sözü tatlı olanı sev, çok gülme, gülersen kalbin ölür. Çok yalan söyliyenin doğru konuşması az olur. Doğru söyliyenin cemâliartacağı gib iaz konuşanın da günahı az olur. Gıybet eden uğursuz, söz taşıyan yerilmiş olur. Boş sözler söyliyen faydalı olanlarından uzak olur. Ciddi konuşmayan kıymet ve değerini kaybeder.İnsanlardan şikâyetçi olan Hak’tan da şikâyetçi olmuş olur ki,şükredici bir kul olamaz. Gizli ayıpları ve kusurları araştıran kimsekalpler de kendisine sevgi bulamaz. Kendini öven kimse kendinikesmiştir. Kendini hakir gören selâmet bulur. Sükût etmek suretiyle kurtulan, söyliyerek nimete nail olana benzer. Kişinin doğrusözlü yumuşak huylu ve güzel hâli onun ikbâline ve sonunun ha yırlı olacağma alâmettir.Esasta dil insanın düşmanı olmasına rağmen insan dili sayesinde insandır. Cevabı kötü sözlerle olan sonunda pişman olur.Akıllı kimse cahile karşı iyi muamele etmelidir. Doktor hastasınanasıl davranırsa akıllı da cahile öyle davranmalıdır.Boş konuşmaları, dedikoduyu, laf taşımayı bırakan gönül hoşluğunun ne demek olduğunun idrakine vanr. Sukut, zinet, yalanise çirkinliktir. Saymakla bitmeyecek kadar çok faydası olan susmanın en küçük faydası sermayenin selâmetle olmasıdır. Ruhunmahvı dildedir. Sırrını kendin sakla, zira eğer sır saklanacak birşeyse başkasına nasıl emânet edilir? Sırrını başkasına söyliyen rahat bulmaz, sırrını başkasına söyliyen ise rahat yüzü görmez.Sırrı ifşamn sonu pişmanlık duymaktır. Dosttan bir şey kıskanılmaz fakat sır da söylenilmez.
375
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
MANZUMEAçma sim ki zûr olmıyasın senSıkıntı ve derde y&r olmayasın sen.
Sırrım sakla
ki başın selâmet bula
Sim
söyliyen ise melâmet bula.Nice sular var ki gelir dile geleNice canlar vardır ağıza gele.Devlet yolunda kim ki gence irerSaklamazsa hebar sence irer.Hak olan halkı âşikârAvlayam der iken şikâr olmaz.KISIM: 3DİLİ, VAKİTLERİ, AMEL VE HALLERİ, HAYATI KORUMAKSIRLARI GİZLEMEK, AFETLERDEN KORUMAKAmel ve
ilimlerin
üstünü, Allah’ın hikmeti sükût etmektir. Dilkonuşsa gönül sükût eder. Dil susarsa gönül söyler. Söz gümüşolursa sükût altın olur. Çok konuşan pişman olur. Sükût eder kurtulur. Sükût konuşmaktan vaz geçmektir. Kalbin sükûtu tartışma yı ve itirazı terketmektir.Sükût mü’min için öyle bir güzel vasıftır ki onunla ahiretinikorur. Dil susunca basiret gözü açılır, akıl artar ve serbestler.Ey İnsan! Dillini tut, çünkü onun isyanı diğer organların is yanından daha şiddetlidir. Diğer organların selâmetini istiyorsandilini tut.Haberde geldi ki: «İnsanoğlu sabahladığı zaman bütün uzuvlardile hitap ederek: — Allah için doğru ol. Çünkü eğer sen doğru olursan bizler dedoğru oluruz. Eğer sen eğri olursan bizler de eğri oluruz,» derler.Bu demektir ki dil insan bedenindeki organlara iyi ya da kötü yönde tesiri vardır.Cenab-ı Hak (Hadis-i Kudside) buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Kalbinde sertlik, vücudunda zayıflık, rızkında
noksanlık
hissedersen, bil ki sen faydasız şeyler konuştun. Düştü
ğün bu belâlar da
o sözlerin sebebiyledir.»DUİ korumak demek aynı zamanda vaktinde korunmasıdır.Çünkü insan çoğu zaman ciddi olarak değil de sırf vakit öldürmekiçin konuşur.
370
MARİFETNAME
Dili muhafaza aynı zamanda
amelleri muhafaza da vardır,
çünkü gafilin çok konuşması onu mutlaka gıybet
etmeye sürük
ler. O zaman da iyi amelleri düşmanlarının
olur.
Ariflerden bir zat diyor ki:«Eğer gıybet etseydim annemi gıybet eder iyi amellerimin
ona
gitmesini isterdim.»Dili muhafaza aynı zamanda halleri korumaktır. Çünkü dü*marifet hâzinesini açan anahtardır. Çok konuşunca kişinin gön
-j
lünden hikmet cevherleri gider.Dili muhafazada aym zamanda dünyamn belâ ve musibetlerinden selâmet bulmak vardır.Denilir ki:«İnşam darıltıp kıracak sözleri söyleme. Çünkü dil açılıncaonun bozgunculuğu çevreye dağılır. Dil avım bekliyen aslana benzer, sukut ondan emin olmaktır.»Dili muhafaza aym zamanda ahiret afetlerinden korunmadır.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
«İnşam Cehennem ateşine yüzü koyun şey ancak
onun dilidir.»
Dili muhafaza iki dünyada kurtuluşa ermektir. Dili muhafaza marifet ehlinin sermayesi ruh ve gönülün sarsılmayan kalesidir.Lokman Hekim Hz. Davud’un yanına geldi ve sert demir veçeliklerin o nur elinde yumuşak mum haline geldiğini ve Hz. Davud’un ondan halkalar yaptığım görünce hayretler içinde kalmışve bu yapılan halkaların ne işe yarıyacağım sormayı istemiş, fakat kalbinin hikmet ionu sormasını engellemiştir.Cenab-ı Hakkın halifesi, mucizesini tamamladıktan sonra yaptığı zırhı giydi ve: — Bu insana savaşta kale vazifesi gören bir zırhtır, deyinceHz. Lokman: — Bu benim sana sormayışıma ne dersin? diye sormuş, bununüzerine Hz. Davud şu cevabı vermiş: — Sükut herkesin bilemediği ve yapanının az olduğu bir hikmettir.Bütün bu misaller gösteriyor ki, sükût etmek hem kalp hemde ruh için çok güzel bir meziyettir.Denildi ki:Sırrın esirindir, söylersen sen onun esiri olursun.»RUBAİLERSöz var ki, o halk içinde olmuş destftnSöz var ki ağız içinde olmuş pinhân
377
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Gizli sözü dilde sakla hiç etme ıyân Ta kalmayasın nedâmet içre nâlânSofra üzerinde kanun etme şeb’anHıfz eyle dilini, çûn görürsün yarânBeş vakti kıl, kalb huzuru ile ey cânYolda yoluna bak, boşuna eyleme seyrân.
KISIM: 4
AZ KONUŞMANIN İZZET, İKBAL, MAL VE HALLERİKORUMAYA SEBEP OLUŞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Dilini altını
saklar gibi sakla ki kalbin üzüntüye maruz kal-
mg.^n Dilini sen
dudakların arasında hapset ki seni zindana atan
o olmasın.
Konuşmam kısar, susmanı çoğaltırsan, tabii ki selâme
te erersin.
İnsan dilinin altmda saklıdır. Dile gelen her şey konu
şulur. Bunun için
de kişi ne bulursa dilinden bulur.
Boş konuşmak konuşan
için bir noksanlık alâmetidir. Nice dil
ler vardır ki sahibine
düşmanlıktan başka bir fayda temin etmez.
Meclis emânet olup
orada konuşulanlan dışarda konuşmak meclise
ihanettir,
insanın kurtuluşu dilüni hapsetmesine bağlıdır. Evvelâ
iyice düşünmek,
ondan sonra konuşmak gereklidir. Gafilin kalbi
dilinde, akilimin
dili de kalbinde olur. Doğru konuşta selâmet^
eresin. Ganimeti
bulasın. Batılı konuşma, sus ki zararından koru:
nasın.
Bütün insanlar tülleri sebebiyle hesaba çekilirler. Sırn tutmakher murada erişmeye sebeptir.Gecenin birinde bir bülbül gönül haliyle gül bahçesinde ah ve
feryâd ile
bir şahine haykırarak: — İkimiz de kuşuz. Fakat sen sultanın elinde, ben ise dikenlibir bahçesinde bulunuyorum. Sen kekliklerin kalbim ve böbreklerim yer, her türlü kuşu avlar ve dilediğim alırsın. Sultan katındabüyük bir kıymet ve değerin var. Aynı zamanda kuşların da sultanısın. Fakat ben her gece ahu figan ile sabahlara kadar feryâdeder gül tomurcuklarının açümasım beklerim. Ben uyumadan gülaçılmaz. Uyuyup uyandığım zaman gülün açıldığını görürüm. Onunaçıldığını görmek bana kısmet olmaz. Böylece muradımı alamam.Beni blzâr eden eleme garkeden dikenli güller içinde ağlar dururum. Kanlar yutar, yüreğini dağlarım der. Bunun üzerine şahin
37ü
MARİFETNAME
bülbüle bir cevap verir ki akıllan durdurur. Şahin şöyle der: — Evet ben günde bin tane murad alıyorum. Fakat onlardanhiç birini söyliyemiyorum. Ama sen bir murad almadığın haldebin söylüyorsun. Senin ah etmen ve muradına erememen bundandır.Hayırlı söz, kelimeleri az mânâları çok olandır. Sukut konuşmaktan daha baliğdir. Nice sözler var ki ok gibidir. Bir çok kimselerin helâkine sebep olan uzuv dildir. Nimetlerin fazlasını gideren sözler olup dilin kaynamasından doğan zarar, ayağın kaymasından doğacak zarardan çok daha fazladır. Dil yarası kılıç yarasından daha şiddetlidir.Senin selâmetini sağlayan sukut, sem pişman eden sözden elbette ki daha hayırlıdır. îmanın esası dilin muhafazası ndadır. Çokkonuşmak kalpteki Allah’ın nurunu giderir. Kalp kafânr ve katılaşır. Dilini tutabilen, kalbim Allah'ın zikrine adayan, Allah’a şükreden kullara müjdeler olsun.Hakkı bahs etme o zât-ı paktanHayrete dal, vazgeç şu konuşmaktan.Dillini koruyan nefsine ikram ettiği gibi sımm saklamayı bilen de ruhuna hürmet etmiş olur. Ariflerin göğsü sırların hâzinesi?dir. Cahilin sukutu cahilliğim gizlemek için bir örtüdür.Karısına ya da hizmetçisine sırrım söyleyen onlara kul köleolur. Sırrını başkalarına söyleyen kimse kendini azaba maruz bırakır. Fakirliğini insanlara söyliyen kimse kıymet ve haysiyetinikaybeder. Sırrını sakla fakat malmı kısma, malınla insanlara cömert davran. Sırrına cimri olan çelil, malına cimri olan zelü olur.Sırrını saklamayan ve başkalarına söyliyen gafil ve ahmaktır. Kendini bilmeyenler için de kişinin kendim zelil etmesi ve küçük düşürmesi kadar acaip bir şey olur mu?BEYT:Hem an sır sakla olsun başm selâmetKi kalbi temiz, sırlarla dolu olandır.Sırn bilmeyen ve önemim kavramıyana sır perdesini açma.Soranların bütün sorularım cevaplandırma. Kimseyi ayıplayarakve azarlıyarak hitabetme, aksi halde sen de ondan karşılığım du yarsın. Cahile aklının ermiyeceği şeyi sakır söyleme, zira sem yalanlar. Sonra unutma ki hikmetin senin üzerinde hakkı vardır.Ehli olmıyandan hakkı koru. Zayi olmasma ancak böyle mani ola*bilirsin.
379
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Haberde geldi ki:İnciyi
köpeklerin ağzına vermeyin, cevherleri domuzların boy
nuna asmayın.
Çünkü hikmetin değeri inciden de cevherden de
fazladır.
Hikmet inkâr eden ise domuz ve köpekten daha aşağıdır.
Sözün
gümüş İse sükûtun altındır.KISIM : 5SUKUT ETMENİN KALP VE AIIVAL-İ RUHU KORUMASI,MARİFET EHLİNİN DÜNYAYI TERK EDİŞİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Arifin gönlünde gaybın sırları keşfolunur, mânâ güzelliklerigörünecek olursa, sakın o esrarı başkalarına söylemesin. O temizmânâları mahremi olmıyan dost ve yabancılara bildirmesin. Buhâl velilerin hikmetidir. Onu ehil olmıyan düşmanlarına söylemesin. Hikmet velinin dostudur. Ona zulmetmesin. Hikmeti ehlinesaklamaktan kaçınsın, eğer hikmeti ehlinden saklıyacak olursa onlara zulmetmiş ve vebâl altına girmiş olur.Meselâ, bir sultan kendi maiyetindeki ağalardan birine kendi,cariyelerinden güzel bir kız verse verdiği ağaya da: — Sakın onu başkaları görmesin ve senin olduğunu da bilmesinler. Onu odanda muhafaza altma al, gece gündüz onunla hoşsohbetler yap ve böylece hoşça vakit geçir, dese sultanın bu sıkıtenbihinden sonra o âşık kendisi için büyük bir nimet olan güzelikoluna takıp pazara getirse, yüzünü açsa ve onu mahrem olmıyankimselere gösterip namus ve şerefi ile oynasa, kendisine emânetedilen mahrem sözleri onlara söylese bu onun şahsiyetine uygundüşer mi?Eğer o adam böyle kalabalık yapar da sırlarını başkalarınasöylerse, o zaman kendisiyle beraber olan güzel bir daha onunevine gelir, ona bağlanır ve ona iltifat eder mi? Çarşı pazarda gördüğü kimselere de meyletmez. Gider sultana olanları anlatır ve oadamdan şikâyet eder. Sultan da kendisine verilen amenete ihaneteden, aşağılık eden adamı yanından kovar ve dilberi de onun şerrinden kurtarır.Allah-u Zül Celâl de aynı şekilde seçilmiş kullarına verdiği bazı nimetleri avamından olan kullarına yasaklamıştır. Çünkü onlar da hikmeti kaldıracak basiret ve liyakat olmadığını biliyor. Budemektir ki kim hikmet hâzinesini bulursa onun kıymetini bilsin,
MARİFETNAME
onu korusun ve kendi canından daha aziz bilsin.Allah tarafından seçilen kullar ile avam bu hususta ayn tutulmuştur. Çünkü, avamın değişmelerinden meydana gelen düş-manlıktan, mü’minlerin seçilmişlerinin dikkatli olmalan ve sakın-malan emrolunmuştur.Cen&b-ı Hak buyuruyor ki:«Ey iman edenler; şüphesiz hanımlanmzdan, evlâtlanmzdanbir kısmı, (sizi ibâdetten alıkoymak, emirlerinize karşı gelmekle)size bir nevi düşmandır. Onlardan sakının.»(Tegabun Sûresi, Ayet: 14)
Bu ayette avamın havassa olan düşmanlığına
işaret vardır.
Bu demektir ki hakim-i ilahi seçilmişlerin söz
ve kelimelerinden
birini halktan, kendinden, çocuklarından, malından, mülk
ve şe
refinden birine vermiş olsa o kul bu hikmete
aykın iş yapar ve
kendi ölümünü hazırlamış olur. Çünkü hikmete layık
seçilmişlerin
hikmeti dinin özünü teşkil eder. Avamın aklı ise dünyamn
kabuğu
durumundadır. Bu durumda dünyamn özünü teşkil eden
havassın
hikmetlerinden, dünyamn kabuğu durumundaki
avama anlatmak,
ziyandan ve gafletten başka bir şey değildir.
Çünkü dünya dine
zıttır.
İslâm büyüklerinden Hz. Ebu Hüreyre diyor ki:.
«Ben Rasulullah S.A.V.’den aldığım iki ilim var. O ilimin birini insanlara söyledim. Eğer öbürünü de söyleyecek olsam beninıboynumu vururlar.»Bu sebepledir ki Cüneyd-i Bağdadi müridlerden birine
sitem
ile şöyle dedi: — Biz tevhid ilmim, sandıklara gizlemiştik.
Fakat sen onu
âleme açıkladın. Ağızda saklanan sözü halka haber
verdin. Fitne
yi uyardın.Hakimlerden birine mektupla gönülün hallerinden soruldu. Oda cevaben:«Soranı bilsem cevabım ona göre olur,» dedi.Havvas (seçilmiş) m irşâd yoluna girenlere
olan nasihatleri
vardır ki o da şöyledir:Alçak gönüllülük ederek size bir kimse gelir
ve her emrinize
muhalefet etmeden yerine getirir, size her şyi ile
tslim olursa, si
zin kelime-i tevhidi telkin etmenizi sizden alırsa, sizin için
her şe
yinden geçer ve her şeyini size bırakırsa, sizin için
çoluk çocuğu
381
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
nun sözünü
bile etmekten kaçınırsa, kısaca marifet için gerekli bü
tün şartlan
yerine getirir ve hiçbir işinde kusur etmezse o kimse
nin bütün
işlerini görünüz. Size bir kanş gelene siz: — «Kim bizden olursa biz de ondanız, diyerek bir kanş gicy.niz. Böyle yapmazsanız emanete ihanet edeceğinizden Hakkın huzurundan kovulursunuz.Seçilmiş kulların hikmetlerinden bir kelime ya da sırrı, dün
yayı
seven, velileri inkâr eden ahlâksız ve hayasız casuslar olanmünafıklara söylemek onlara verilen kuvvet demektir. Çünkü velilerin hikmetinin açığa vurulması yasaktır. Havassın sırrının avama söylenmesi doğru olmaz ve onu söyliyenin sözüne de güvenilmez.MANZUMEElâ ey cân-ı pür sevdâ ki, aşk olmuş sana me’vaHitâb-ı müstebabm bil, hazer kıl, etme hiç ifşa.Eğer bir cevher aldınsa muhit-i aşktan, zinhârAnı cân içre hıfz et söyleme bir kimseye.Sözün sünnetle şer olsun, bulunsa âkıl-ı âgâhHadis-i aşkı sermed sur bulursun mest-i nâpervâde.O kim doymuş ve sâkindir bu cism-i tenk-i muzlimO dil mülkünde seyr etsin ki dildir gülşen-i zibâ,Bu tenden Adem û Havvâ begayet ruşen olVeli mânâda akl ve nefs-i küldür Adem ve Havva.O kim nefsiyle kalmıştır, enânlyetle dolmuşturO ehl-i resm-i âdettir, ona söz kalmamış asla.Hadisi aşk emanettir, ânı ifşa ihanettirNe bilsin gâfil-i hodbin kelâm-ı âşık-ı mevlâ.Gönülden hikmeti nâ ehle izhâr eyleyen zâlimKalır mahrum o hikmetten dik muzlim olur a’ma,Rumûz-ı aşkı tasrih eyleyen neftundur Ey HakkıDenilmiş hoş kelâm; el âşıkın yetvî vel: yervâ(Aşıklar açtır asla doymazlar)KISIM: 6SUSMANIN KISIMLARI NELERDİR? HAL VE MAKAM NEDİR?MARİFET EHLİNİN HALLERİ RUMUZ İLE NASIL BİLİNİR?Ey Aziz Ehlullah diyorlar ki:
Sukut
geceyi uyamk geçirmenin sonucudur. Çünkü geceyi iba
MARİFETNAME
det ve taatle geçiren kimsenin konuşma isteği olmaz.Sukut ikiye ayrılır:
1
— Dil ile susmak,2 — Kap ile susmak,Dil ile sukut masivayı konuşmaktan tamamen uzak durmaktır. Kalp ile susmak ise kalbten Allah’ın dışındaki her şeyi çıkarmaktır. Dili susan fakat kalbi konuşan kimsenin günahı az olurve kendisi de rahatta olur. Hem dil ve hem de kalbi susan kimse
ise
sırrını temizlemiş halde Allah'ına kavuşur. Kalbi sukut edenfakat dili konuşan kimse söylediklerinde hikmeti söyler.Hem dili hem de kalbi konuşan kimsenin bedeni şeytan ülkesi kendisi de onun maskarası olur. Dilin sukut etmesi tarikate gidenlerin kaynakları olup onun mensuplan iyi kullardandır. Kalbinsusması müşahede ehline mahsus bir sıfattır ki onlar Allah’a yakın olan mukarreblerdir. Susmanın din yoluna yeni girenlere etkisi âfetlerden korunmasıdır. Muharreblerde ki hâli ise RabbınınÜns hitabına muhatab olmaktır. Demek oluyor ki hallerden birinenail olanın susması onun Allah’tan başka kimseyle konuşmamasıdemektir.Kalbten Allah’ın dışındaki şeyleri (masivayı) giderdikten sonra Mevlâ ile konuşmaya geçilir ki bu mukarreb makamıdır.' Eğer insanın kalbinde masivâ olursa susamaz. Mukarreb derecesine ulaşan kendisi sağlam, söyledikleri de doğru olur. O Hakkı
1
'söyler, doğrudur.Masiva konuşmak hatta doğru konşmak ise susmanın sonucudur. Masivayı konuşmak her bakımdan zarardır.Susmanın makamı vahyin türleriyle olanıdır. Susmanın diğerbir vasfı da Marefe fullah’a götürmesidir. Marifet ehli, kalp hallerini asla sözlerle söylemez, işaretlerle söyler ve yazarlar. Böyle yapmaları halkın o yazı ve İşaretlerin ne mânâya geldiğini anlamamaları içindir. Çünkü eğer halkm anlıyacağı şekilde söyleselerhalk onlar hakkında kötü düşünür ve «bu adam sapıttı,» derler.BEYT Bilenin sözü orda, gönle hatâ değildirGönül ehlini duysan, deme hata etmiştir.Marifet ehlinden olanlar kitaplarının bu işe ehil olmıyan vekendini bilmeyen gafil ve cahillerin o işaret ve ibarelerle marifetehlinden olacakları iddiasında bulunacaklarım tahmin etmiş veferasetleriyle bunu sezmişlerdir.* Marifet ehli, bu yolun kapanma-
Sttt
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
ması,
daima açık kalması ve kendilerinden sonra da bu yola gir.
inek
isteyenlerin bulunması ve bunların irşâd edilmesi ve dünyada kendilerinden sonra da vekillerin bulunması niyeti ve gayesiile bu hususta bir çok kitaplar yazmış, istilahlannı inciler gibi dizmişlerdir. Ona aşina olanlar dizilen incilerden nasiplerini alır, dün ya meydanında kalmaz, gönüle girer ve ruh deryasına dalarlarÇünkü, hiçbir ilmin esas ve istilahlan o ilimlerle meşgul olan alimlerden duyulup öğrenilmeden bilinemez. Fakat marifet ilmi böyledeğildir. Marifet yolunun yolcuları bu marifet yolunun özel işaret ve deyimlerini gönül ehlinden öğrenmeden onun hasıl ettiğizevki ve lezzeti tamamen duymuşlardır, öyle ki sanki o kitaplarıkendileri yazmış ve istilahlan kendileri vazetmişlerdir.Mürşid-i kâmil olunca nâyâb (bulunmaz)Sana mürşid yeter şimdi kitap.Gönül hallerini işaretlerle yazmıyan marifet sahiplerinin söyledikleri sözlerin bir çoğunu halk anlamaz. Bunun için de onlara kâfir ve zındık gibi sözleri yakıştmr, ondan el çeker ve onlarınmuhabbetlerinden yoksun kalır ve kitaplarından da istifade yoluna gitmemişlerdir.Halk bilmiyor ki onlar imân nurunu bulan, hak ile batılı birbirinden ayıran, kendilerini bildikleri gibi mevlâlarını da bilen,Hak aşkının şarabıyla dolan ve onun hararetinden yanan Hakaşıklandır.Cahiller marifet ehlinden olanları bazen inkâr etmişler bazende kabul etmişlerdir. Gerek inkârda ve gerekse kabulde kimbilirne büyük hikmetler ve surlar vardır? Gönül ehli bu sır ve hikmetlerden haberdardır.Arifin muhabbet ve hikmetin sırlanndan cahillere söz açmasıve söylemesi asla doğru olmaz. O hikmeti muhibbine söyleyebilir.Bu muhibbi o derece samimi olmalı ki ârif kendi kolunu bozduğunda onun kolundan da kan çıksın. Bu derece bir muhabbet ancakkendi ilmi, irfanı, ruh ve gönül halleri ile zevk ve cezbesinden meydana gelir. Kalp ilmi hâl ilmidir, kalbe dolması Allah’ı zikretmekleolur.Akli ilimlerin olluşu ise öğrenmekle ve Allah’ı tekerrürle meydana gelir.
384
KONU:4İNSANLARDAN UZLET ETMENİN FAYDALARIDOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1VE HADİSLERLE HADİS-İ KUTSİ İLE UZLET(İNSANLARDAN UZAK YAŞAMAK)Ey Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet etmiş, insanlardan uzlet etmenin kişiye daimi bir huzur kemin edeceğini bildirmiştir.Bu hususta bazı ayetleri yazmak lüzumu hasıl oldu.AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey iman edenler, siz kendinizi doğru yola getirmeye bakın.Kendiniz düzeltip doğru yolu bulduktan sonra sapanlar size zararvermez.» (Maide Sûresi, Ayet: 105)«Onun için yüzlerine vurmaktan vazgeç ve Allah’a güvenipdayan. Allah vekil olarak yeter.» (Nisa Sûresi, Ayet: 81)«Habibim sen «o kitabı Allah indindi.» de. Sonra onlan bırak,batakta oynaya dursunlar.» (En’am Sûresi, Ayet: 91)«Bir de zalimlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur. (Cehenneme atılırsınız.) Allah’tan başka yardımcınız da yoktur. Sonra O’ndan da yardım göremezsiniz.» (Hud Sûresi, Ayet: 113) >«(Birbirlerine şöyle demişlerdi): Madem ki siz onlarla ve Al*lahtan başka tapmakta olduklan putlardan aynldınız, o halde
ma
ğaraya çekilin ki, Rabbınız size rahmetinden genişlik versin, işinizde de size bir kolaylık hazırlasın.» (El-Kefh Sûresi, Ayet: 16)«Sabah, akşam Allah’ın nzasını dileyerek, Rablanna dua edenlerle beraber candan sabret. Dünya hayatının süsünü arzu edip degözlerini onlardan (Rablanna dua edenlerden) ayırma. Bizi
an-
3ttS
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
mayı
kendisine unutturduğumuz ve işinde haddini aşıp hevesleri,
ne
uymuş kimseye uyma.» (El-Kahf Sûresi, Ayet: 28)«Onun için Rabbına kavuşmayı uman kimse yararlı işler yap.
sın ve
Rabbma, ibadette hiç bir kimseyi ortak tutmasın.»(El-Kehf Sûresi, Ayet: 110)«Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı bırakıp çekiliyorum.
Rabbıma
dua ederim.» (Meryem Sûresi, Ayet: 48)«Yoksa onlann çoğuna, hakikaten söz dinlerler, yahut akılla,nırlar mı
Kanıyorsun?
Onlar ancak dört ayaklı hayvanlar gibidir.Belki daha da sapık yolludurlar.» (Furkan Sûresi, Ayet: 44)«Bu yüzden Ey Habibim, Sen bizi, zikretmekten yüz çevirenle*re ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere bakma.»(Necm Sûresi, Ayet: 29)«Ey iman edenler! Haberiniz olsun ki, hanımlarınızdan, evlât-lannızdnn bir kısmı, (sizi ibadetten abkoymak, emirlerinize uy.ma maki») size bir nevi düşmandır. O halde onlardan sakının.»(Tegâbun Sûresi, Ayet: 14)Cenab-ı Hak (Hadis-i Kudside buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu, kabre konulacağı zaman yaklaştığı halde hâlâinsanlarla ülfet etmenin yollarını arayan insana şaşarım.»Ey İnsanoğlu! İnsanlara ışık vermek için kendini yakan mumgibi olma.Ey İnsanoğlu! İnsanlar günahın kokusunu alabilselerdi seninletısla oturmazlardı. Ben (ayıplan) örten Settâr ve Halimim.Ey İnsanoğlu! İnsanlar, senin günahlanndan benim haberimolduğu 1 tadar haberleri olsaydı seninle asla konuşmazlardı. Ben isegünahlan affedici Gâfûr ve Rahîm’im.HADİSLERRasulullah S.A.V. insanlara afetin yine insanlardan geldiğinihadislerinde haber vermiştir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«İm anlara kötülük yine insanlardan gelir.»«Koyun, mü’mlnin hayırlı malıdır. Çünkü onu dağlarda veovalarda otlatır ve böylece dinindeki fitnelerden (insanların kötülüklerinden) emin olur.»«Devlet adamlanyla oturan fitneye düşer.»«Alimler devlet adamlarına kanşmaz ve dünyaya girmezlerse,
onlan kutlar
için gönderilen emin elçiler olurlar. Devlet adamla-
386
MARİFETNAME
nyia oturup kalkarlarsa onlardan uzak durun. Çünkü onlar hain
elçiler olmuşlardır.»«Zalime zulmüne yardımcı olacak bir söz söyleyen kimseye Al-lah o zâlimi musallat eder.»«Benden sonra birtakım hakimler gelecektir. Onlann kapısına
gider de yalanlarını doğrular ve zulümlerine yardımcı olursa o
kimse benden değildir.»«Başkanlığı seven kimse felâha eremez. Hükümet olmak istl
yen rahat bulamaz.»«Cahil kendisinin düşmanıdır. Böyle olunca başkasına nasıl
arkadaş olabilir?»«Akıllı düşman ahmak dosttan daha iyidir.»«Kadınlar, şeytanın hayalleridir. Erkekler için can belâsıdır.
Kadın eğri kaburga kemiğinden yaratılmış cahildir.»«Kadınlar ekseriyetle cahil ve gafildir. Kadınlann akıl ve din-leri (erkeklere nisbetle) noksandır.
KISIM : 2UZLET ALLAH’A YAKINLIK OLUP TAM HUZURAKAVUŞMAYA GÖTÜRÜREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsanlardan uzak duran Allah’a akınlaşmış olur. İnsanlara yabancı olan Allah’a dost olur. Melekût âlemi ile muttali olmakancak insanlardan uzaklaşmakla mümkün olur. İnsanlardan uzak yaşamak (uzlet) akıllıların adetidir. İnsanlardan ümidini kesmekonlara yalvarmaktan daha hayırlıdır.Rahat etmek, gezmekte, selâmet yalmz kalmaktadır. İnsanlardan ayrı yaşamanın meyvesi Allah ile Ünsiyet peydah etmektir.Dünyayı tanıyan ondan uzaklaşır yaklaşmaz. İnsanları bilen deonlara karışmaz yalnız yaşar. İnsanlardan uzak yaşayan huzuruve saadeti bulur. İnsanlara karışan onların Rabbına ulaşamaz.İnsanlardan uzaklaşanlara ne mutlu! Kendi kalbi İle meşgulolana ne mutlu! İnsanlarla birlikte olmak afet fazlaca görüşmekise sıkıntı ve mihnettir.Ahmaktan uzak dur. Onunla sohbet seni üzer, onun muvafakati delâlet, muhalefet etmesiise rezalet olur. Ahmak’ın insanlığından sakın, zira onun sana hayrı dokunmaz. Fayda yerine zarar
ve
rir. Zıddıyla ülfet edenin ayıbı meydana çıkar. Cahille
sohbet, sı-
387
ERZURUMLU İBRAHİM
HAKKI HZ.
kıntı ve azabdan başka
birşey değildir. Akılsıza
arkadaş olmaktan
sakın, yalancıya ve haine güvenme.Akıllı, alim,
Allah’tan korkan
(muttaki) ve zekilere arkadaş
ol. Allah
katında günah sayılan şeylerde kullara
itaat sahih olmaz.
Kadınlarla
çok
beraber
ve
yalnız kalanın
gönlünde muhabbet kal-
maz. Kadın sokması zarar
vermiyen yılana
benzer. Kadın şerli
dir. Ona olan ihtiyacınız ise
daha şerlidir. Kadın daima hileye hiz-
met edeceğinden ondan
korunmak lâzımdır. Mahremi olmayan ka-
dına bakmaktan kendini
koruyan kimse kalbinde imanın tad ve
lezzetini duyar.
MANZUME
Eğer vasl-ı
dildan
istersen ey dil
Hemen gayn terk eyle ol
aşka mâil.
Sana aşıktır
şehper-i
arş
pervâz
Anı etme
şehvetle âlûde
kil Senin zirve-i evc-i izzet
yerindir
Niçin eyledin merkez-i haki menzil
Kemâlİt vehmi vû
haJât
hissi.O vuslattan
olmuş sana
cümle hâil.O
bir posttur kim
oldu hılt
u hundur
Anı canmı sandın
ki
verdin anâ dil.
Bulursun derununda sen
aşkı dâim
Ki olmuş cemâli
kamu
hüsne
şâmil.
Bilirsin
ki aşk
aynası
olmuş âdem
Oiizeller cemâline
durmuş mukâbil.
Her âyineden lutf ve
kahrın görürsün
Tanırsın cihanda O’dur sâh-ı âdil.KISIM: 3UZLET BÜYÜKLERİN ADETİDİR, DAİMİ LEZZET
VE
TAM HUZUR HALİDİREy
Aziz!
Ehlullah diyorlar ki:Uzlet hem ibadet hem de selâmettir. İnsanlara bakmak afetbakmamak rahatlıktır. Bakmıyan rahatı bulur. İnsanlar ile otur-mıyan Hakkın dostu olur. Dünya ehli ateş gibidir. Azından istifade edilir, fakat fazlası zarardır. Cahillerle sohbet etmek ruha azab
388
MARİFETNAME
İçinde bırakır. Ahmak arkadaş yılan gibidir. Kişinin insanlarla tin-siyet peydah etmek kişinin iflas etmesinin alâmetidir. Çünkü onlarla münasebet kurmak vesveseyi arttırır. Hileleri çoğaltır. İnsanlardan uzak duran onların kötülüklerinden emin olur. İnsanları bilen onlara güvenmez. Bildiklerini başkalarına söylemez.İhtiyacım insanlara bildiren mahrum ve rezil olmuştur. İnsanlara muhtaç olmıyanın ise hem nzkı bol hem de kadri kıymetlidir. İnsanlardan yüz çeviren Hakkın varlığı ile bir şeye ihtiyaçduymaz. İnsanlardan uzaklaşan hak ile ünsiyet eder. Dünya ehline karşı rezil olan takva elbisesini atar. Kendisinden, insanlardanutanan kimse Allah’tan da haya etmiş olur.Ey İnsanoğlu! Dünyaya bağlananlarla görüşme, münasebetinikes, işlerine karışma. Dostuna düşman olana sen de gitme. Ona kıymet verme, dostunu gücendirme. Devlet adamlarının kapısına gitme. Gidersen dalkavukluk yapma. İnsanlara yaklaşırken kendiniateşe yaklaştırıyorsun kabul et. Onlardan haddinden fazla uzaklaşma. Kıymetini bilen, insanların arasına girmez. Hakkın ünsiye-tini bulanın insanlara işi düşer mi?Gönül ehli olanlar her ne kadar beden ve dilleriyle insanlara yakın olsalar da kalp ve ahlâkları itibariyle herkesten uzaktır.İbrahim İbni Edhem’e: — Neden insanlarla ünsiyet peydah etmiyorsun? diye sormuşlar. O bu soruya şu cevabı vermiş: — Benden büyük olanların büyüklenmesinden, küçüklerlaakılsızlığından, yaşıtlarımın kıskançlığından kaçtım. O zamandanbu zamana kadar da kalbim rahattır. Artık başım ağrımıyor.Hileci iıısn, insan şekline giren şeytan, genç te ise bir çeşithayvandır. Çok karısı olanın ayıplan da çok olur.KISIM : 5UZLETİN ALLAH’A İTAATE GÖTÜRMESİ, HUZURVERMESİ, S1DK VE İHLASA, SEÇİLMİŞLERİNMERTEBESİNE GÖTÜRMESİ y Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah’ı bilmek ve tanımak isteyen kimsenin dünya ehlinden yani insanlardan uzak yaşaması gerekir. Böyle yaparsa insanlaronun yükselmesini engelliyemezler. O da her geçen gün biraz dahaAllah’a yaklaşmış olur. Onlarla vakit geçirmesin ve halini, namu
380
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
sunu onlara bildirmesin. Kapılarına giderek onlardan birşey istemesin. Onlara dalkavukluk, yağcılık yapmasın. Tartışma ve münakaşalı konuşmalara girmesin.Eğer bu saydıklarımızı yaparsa insanların kendisini görmesini istemelerini istemez ki bu da onun hak nazarından düşmemesini temin eder. Artık o ne marifetten ne de muhabbetten mahrumolmaz. Çünkü o bilir ki, heKan için bedeninin bütün zerrelerinimurakabeeden ve kendisine şah damarından daha yakın olan Allah’ın kendisini görmesini düşünmeyip de, kendisinden çok uzakolan aciz bir kulun kendisini görmesini istemek cehalet ve gafletin ta kendisidir. Bu hal ancak zarar verenlere yakışır.Bu demektir ki kendisine insanlar içinde bir mevki isteyen kimse Allah katında bir mertebeye eremez.Denildi ki:«Halkın rızasına sevinen kimse, hakkın rızasından uzak kalır.»Çünkü insanların övgüsü tıpkı bir hava dalgasına benzer.Ağızlarından çıktığı andan itibaren kısa zamanda havaya karışarak kaybolur. Demek ki insanların medih (övme) ve zemmi (yermesi) ni mühimseyen insan onların itikadına ve inkârına itimadeder ki bu da onun Haktan gafil olması ve hakka yüz çevirmesi demektir. Artık o cehalet ve gaflet karanlıklarında ne yapacağını şaşırır ve helak olur gider.BEYT Bu acizlikten yüz dön, bul o yüce dostuSana senden yakın olan bir ve kahredici Allah yetmezmiş.Eğer insanların avamım da seçilmişlerini de aciz bilerek cihanın yaratıcısı olan Allah’a sadık bir kul olarak yönelen bir marifettalibi kendini insanların nazarından korumak için halini gizlemeli,üstünlüğünü açığa vurmadığı gibi, insanların kendisine kıymetvermesini de beklememelidir. Hiç bir hata ve kusur etmemeye çalışır, böylece insanların inkâr ve ayıplamasına maruz kalmaz. İnsanlara karışmaz, onlarla boşuna vakit öldürmez. Onlardan uzak yaşar. Kendisine tenhâ bir yer bulur orada hakkı tefekkür ve tezekkür ile sadece cumaları ve vahit namazlarına gider. Allah’ı tanıyana ve bilene kadar bu duruma devam eder. Gayesine ulaştığızaman ise artık onun için yalnızlığın, kalabalık içinde olmanın, uzletin ve ülfetin farkı kalmaz, hepsi bir olur.
300
MARİFETNAME
Çünkü ârif kulun uzleti nefsinden çıkıp gönlüne girmesidir.Gönlünden de ruhuna, ruhundan sırrına, sırrından mevlâsına kavuşmasıdır. Böyle bir kimsenin nefsi islâmın konandır. Kalbi imanın, ruhu da irfanın yeridir. O kimse Allah’ın birliğinin sırrına konak olmuştur.
Denildi ki :
«Uzlet esasen kişinin insani sıfatlardan uzaklaşmasıdır. İnsanisıfatları bırakan kâmil gönül sahibi olur ki artık insanlarla konuşsa bile bu kendisine zarar vermez. Çünkü o görünüş itibariyle herne kadar insanlarla birlikte ise de kalben Allah’ın dışında her şeyden uzaklaşmıştır. Kâmil kul insanlar gibi giyinir, onlarla beraber yer, akılları kadar konuşur. Şeriâte muhalif olmıyan diğerâdetlerinde onlara uyarak onlarla güzel geçinir. Fakat kalbiyle herşeyden uzaklaşır ve Rabbının rızasına erer.MANZUMEEtme yılandan firâr görmiyesin ejderhaKarar eyle yerinde, hâline sabreyle hâ.Bunca ki kıldın tavâf yeryüzünü gürafHalk-ı Cihan oldu lâf, hiç bulunur mu vefâ.Kalbi mukallible bil, verme sivâya sebilGafil söyler kâlû kil, hazır ol eyle sefaHalk ile kaldın geri, ölüyü senden diriDiriden oldun beri, Hayy’dan utan kıl hayâBağlarsa eğer halk saf, ev gibidir her taraf Cümlesi olmuş kedef nâzır-ı tîr-ı kaza.Nefsini bilmiş habir bulmuş o, dostu naşirHalk-ı cihandır fakir, verir olandır Hüdâ.Bahr çû mevvâcdır, küllü şey emvâcıdırHep ona muhtaçtır Hakkı, sen ol aşina.KISIM: 5UZLET BÜYÜKLERİN ADETİDİR, TAM HUZUR VERİRMAKSADA ULAŞTIRIREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Devrimiz insanları daima insanın kusurunu arar,
maharet ve
kabiliyetleri kıskanır, ayıp ce kusurları soruştururlar.
3Ü1
I
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Şeyh Câdi diyor ki:
«Allahtı zül celâl kulların ayıbını bildiği halde örter. Komşuve arkadaşları ise görmedikleri halde söylerler.»
BEYT:
Mevlâ korusun insan gaybı hileydiKimse başkalarından raha eremezdi
İbrahim b.
Edhem diyor ki:«Lübnan dağında kendilerini Allah’a adayan insanlarla sohbet ettim. Onlann hepsi bana şu vasiyette bulundular:«Dünya ehline döndüğün zaman onlara şu dört hikmet ve
nasihati
ver!
1
— Çok uyuyan kimse hayatımn bereketini bulamaz.2 — Çok konuşan kimsenin kalbi ölür.3 — İnsanlann nzasım isteyen Hakkın rızasını bulamaz.4 — Çok yemek yiyen ibadetin zevkini alamaz.»Bir kâmile sordular ki: — Neden bizimle oturmuyor ve hoş sohbette bulunmuyorsun?O şöyle cevap verdi: — Sizden bana hayat zevki gelmiyeceği gibi, benden de sizezevk ve sefâ gelmez. Ben sizinle nasıl ülfet edebilirim? Eğer sizinlebirlikte olsam bana çeşit çeşit yemekler ikram eder ve «ye!» drsi-niz. Halbuki ben bir türlü yemekten sadece beş lokma yiyin derim,siz konuş dersiniz. Halbuki ben konuşmam, sukut ederim. Siz, çalış, meşgul ol, dersiniz, ben ise her şeyi terkederim. Siz: — Gece uykusu bedenin sıhhati için gereklidir dersiniz, ben
ise:
— Uyku boşuna vakti öldürmektir, derim. Siz: — BU, dersiniz, ben ise: — Unutun, derim. Artık sizin hâliniz sizin benimki de benim
olsun.
Çünkü Cenab-ı Hak sizin kalabalık olmanızı benim de yal:mz kalmamı dilemiştir. Birliğe, yalnızlığa alışanın kalabalıkla ülfet etmesi görülmüş müdür? Bana mani olmayın da Rabbımla bir
saat olsun
beraber olayım. Ona secde edeyim ve taatte bulunayım.
Çünkü
mevlâsma bütün kalbiyle ibâdet etmiyen kimse onun kul
larına
istemeyerek de olsa kul olur. Kötülüğün hepsi kapı dışında
dır, dışan
çıkamn fitneye düşmesi de tabüdir. İnsanlarla beraber
olan birçok
rezaletleri görür. Meselâ çok güzel ve çok lezzetli olan
ekmek ve su
bir gece insan midesinde kalınca ne hale geliyor?
302
MARİFETNAME
Kur’an ehlinden olan ve namaz kılan bir erkek kadınlara biran yaklaşsa kirleneceğinden ve cenâbet olacağından yıkanması gerekir. Cima hali ise kalkan hayâ hissiyle iki edeb yerinin birleşmesidir. İnsanın soyunun özünün zayi edilmesi gönülden sevgininalınmasıdır. Eğer bu helalinden olursa bir çocuk dünyaya gelir kibu da kişi için fitneye sebep olur. Haram yoldan olursa insan içinkısa bir leke olduğu gibi hem dünyada ve hem de ahirette zarara;ziyana ve azaba uğramaktır.KISIM: 6UZLET TEFEKKÜR VE TEZEKKÜRE YARDIMCI TAMMÜTEVECCİH KILICI, ÜNS VE HUZURAKAVUŞTURUCUDUREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Marifet yoluna giren kimsenin insanlardan, uzlet etmesi, uzak yaşaması iki yönden gereklidir.1 — İnsanlarla beraber olursa, onlar kendisinin zikir ve fikrine mani olurlar ve Allah’a yönelmesini zorlaştırırlar.Ariflerden bir zat diyor ki:«Bir meydanda ok atan bir gurup gördüm. Fakat bir adamonlardan ayrı oturmuştu. Onunla konuşmayı arzu ettiğimde bana: — Allah’ı zikretmenin, seninle konuşmuş olmamdan benimiçin daha hayırlı ve daha lezzetlidir, dedi. Ben: — Sen burada yalnız başına kalmışsın dediğimde: — Allah benimle beraberdir karşılığını verdi. Ben: — Bu ok atan topluluktan hangisi daha fazla atmıştır, dedim. O : — İnsanları bırakan ve Rabbi yla huzur bulan karşılığım verdi ve kalktı gitti.Bu konuşma Allah'ı tehekkür ve tezekkür eden marifet yolcusunu insanlar yolundan alıkoyar ve hatta helâke götürebilirler.Rasulullah S.A.V. uzlete çekileceği zaman ne zaman olacağımbildirmiştir. Hem o insanlara bizden daha çok öğüt veriyor ve onların dertlerini bizden daha iyi biliyordu. Onun uzlete çekilmeningerekli olduğunu beyan buyurduğu zaman gelmiş çatmıştır. O birhadislerinde şöyle buyuruyor ki:«öyle bir zaman gelir ki o zamanda insanlar sözlerinde
durmaz,
emanetlere ihanet eder, birbirlerinin düşmanı kesilirler.
İşte o za
man fitne zamanıdır.»
303
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ H2.
Ashâb-ı
Kirâm sordular ki: — Ya Rasulullah o zamana yetişen mümin ne yapmalıdır?ResuIullah buyurdu ki:«O mnıanft yetişen mü’minler, insanların işine karışmasın,diline dikkat ederek konuşsun. Evinde otursun, iyiliği alsın, kö
tülüğü
terketsin, yalnız kendi işleri için evinden dışan çıksın.»Selef-i Salihin bunun üzerine kendi devirlerinde dostlarımkorkuttular. Herkes kendi aile ve çocuklarına uzlette kalmayı emretti. Onların bizden daha hayırlı ve daha basiretli insanlar olduklarında şüphe yoktur. Zaman onlardan sonra düzelmemiş, bilâkis daha da kötüleşmiştir. (İbrahim Hakkı merhum kendi zamanı için böyle diyor, ya bizim yaşadığımız 20. asrı görseydi nedersi?)Hz. Ömer R.A. şöyle buyurdu:«Uzlette kötü arkadaşlardan kurtulmak vardır. Öyle ise mümkün olduğu kadar insanlarla daha az görüşmelidir. Çünkü onlardan kurtulmak çok zordur.»Kâmillerden bir zat diyor ki:«Bu zaman kişinin dilini tutacağı ve yerini insanlardan gizleyeceği zamandır. Bu zaman insanlardan aslandan kaçar gibi kaçmak gerekli olan zamandır. Bu zaman kişinin evine çekilmesi veHakkın rızasını kaçırmamaya çalışması gerektiği zamandır.»Kâmillerden bir zat diyor ki:«Allah için bu zamanda uzlet helâl olmuştur.»Bu sözleri 200 sene sonra başka kâmil bir zat duymuş ve:«Uzlet o zaman helâl olduğuna göre şimdi vacib derecesineçıkmıştır.»2 — İnsanlar marifet yolcusunun hizasına bozarlar. Çünküinsanlarla beraber olan marifet ehline gösteriş ve kibir halleri arızolabüir ki bu da onun huzurunu ve huşuunu bozar.Denildi ki:«İnsanları görmek arzusu gösterişin yaygınlaşmasıdır.»Bazı kimseler ariflerden bir zatın kapısına gitti ve ona: — Ziyaret ve bizimle görüşmekle bize ikramda bulun, dediler.Arif, gelenlere içerde cevap vererek: — Sizin arkamzdan size dua etmek, ziyaret ve görüşmekten
304
MARİFETNAME
sizin için daha hayırlıdır, size böylece ikramda bulunuruz, dedi.Çünkü o arif biliyor ki kendisini ziyarete gelenler kabul etseistemiyerek de olsa kalpde bir gösteriş ve süslenme hissi uyanır.Arkalarından dua etmek ise ihlâsa daha yakındır. Selef-i Sâlihin-den çoğu kimseler tezyin ve riya korkusuyla ziyareti ve insanlarlagörüşmeyi azaltmış ve selâmeti uzlete çekilmekte bulmuşlar veölmeyecek kadar yemekle yetinmişlerdir.Gönüle girmek ve bunun lezzeti onları huzura kavuşturmaya yetmiştir. Huzur ve Üns derecesine ulaşmakla seçkin kullardan olmuş ve sonsuza dek Hak ile birlikte kalmışlardır.MANZUMEKadr-ı fakrı bil fena ol, yar-ı sultan olma hiçCemiyyet-i hatır fakr imiş, perişan olma hiç.Halkı avlamak içindir bu güler yüz, güzel sözMadem avcı değilsin, güler söyler olma hiç. Terk-i zevk ve lezzet-i cismâni asândır veliMerd isen lezzât-ı nefsâniyyende cüyan olma hiç.Hırka vû seccade ve imame ve teşbihi koyEvham oyuncağı, şeytan aldatması olma hiç.Hıfzı zahir, mucib-i ihmâl-i batındır hemânHıfz-ı hüsn-i hulk edip cismi nigehbân olma hiç.îzzet ve rağbette olsan, çok olur hasid sanaYusuf gibi mübtelâı mekr-i ihvân olma hiç.Ger saadet mend isen, tenhaya gel halkı unutHakkı uns-i Hakkı bul, setr et, pişman olma hiç.
KISIM: 7UZLET EDEN ARİFLER İKİ SINIFTIREy Aziz! Ehlullar diyor ki:
Uzlet hususunda marifet ehli ikiye ayrılır:1 — Hikmeti söylemek ve ilmi yaymak
hususunda insanların
kendisine ihtiyaç duymadıkları ariftir. Onun haii
çok iyidir. Çün
kü onun insanlardan uzlet etmesi kendisi için
çok iyidir. Allah’ı
fikredip zikretmesi onun işlerinin en güzelidir.
Mevlânın kula ünsü
en tatlı ve lezzetli şeydir.Bu arif kendi evine çekilir. Kimse onu bilmediği
gibi o da kim-
305
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
seyi bilmez. Fakat cumaya, cemaate ve faydalı ilmi toplantılarakatılması icap eder.2 — Bu da ilimde insanlara önder olan ve insanların kendilerine ihtiyaç duydukları kimsedir. Bu durumdaki arif insanlardanayrılmakla ve uzlete çekilmekle rahat ve afiyeti bulamaz. O insanların içinde kalır ve dini ilimlerin yayılmasına çalışır. Fakat onuninsanlarla konuşması anında kendisine önemle gerekli olan iki şey,vardır:1 — Uzun sabır ve güzel ahlâk,2 — Kendisi insanlarla birlikte iken kalben onlardan uzakolmaktır. Bu vasıfları kendinde toplayan arifle konuşan insanlarkendilerine yetecek kadar cevabı ondan alırlar. Ziyaret ederlerseherkesin durumuna göre ikram eder. Ona dil ile sataşma olursa,arif buna sükut ederek karşılık verir kendisi de mahzun olur. İnsanlar ondan uzaklaşsalar o bunu nimet bilir ve çok memnun kalır.İnsanlar hayır üzere olduklan müddetçe onlara iştirak eder.Kötülüğe saparlarsa onlardan elini çeker. Terbiye ve nasihatini tutarlarsa yumuşak ve anlayışlı olur. Kabul etmezlerse onları terke-der. Elinden gelince ziyaretlere, hastalan görmeye, davetlere icabet etmeye çalışır. Bu gibi hak ve hukuka riayet eder. Sürten onlarla, güzelce geçinir, verecekleri zahmetlere tahammül eder. Muhtaç olduğu şeyleri onlardan gizler. Yalnız kaldığı zaman ihtiyacımgidermenin yollarını arar. Onlara yapacağı yardımlardan karşılıkbeklemez, işlerini görürken asla minnet etmez, başa kakmaz. Herkese her konuda müslümana ve arife yakışacak müsamaha ve hoşgörü ile davranır. Bunu hem halk için hem de Halik için yapar.İnsanların kendisini tanımayan arife onlardan uzaklaşmasımtemin eden tedbirler şunlardır:1 — İbadet ederken bunu gece ve gündüze paylaştırır. Bütünvakitlerini ibadetle geçirmeye çalışır. Çünkü daima ibadetle meşgul olursa afetlerden kendini korumuş olur. Bu onun marifete ermek hususunda izzet, zevk ve lezzet alacağının alâmetidir. İnsanlarla beraber duran ve onlarla dostluk kuran kimse iflâs etmiş vebüyük zarara uğramıştır.Hz. Musa A.S. Cenab-ı Hak ile Tür-i Sinada buluşup ülfet ettikten sonra geriye dönünce insanlardan daima kaçar ve asla onlann içine karışmazdı. Öyle ki insanların konuşmalarını duymamak için kulaklarını parmaklarıyla kapatır. Onlardan köşe bucakkaçar, tenhalarda durur, yalnızlığı seçerdi. İnsanlardan uzak kalıp yalnız durduğunda insanların sesini merkep sesi duyuyormuşgibi bulurdu.
MARİFETNAME
2 — Tedbirlerin biri de insanlardan ümidi kesmek ve hiç birihtiyacında onlardan birşey istememektir. Bu, gösteriyor ki arifinnazarında bütün insanların azaç ve taşlardan farklı tarafı yoktur.Hattâ insanlar onun nazarında yoktur. Çünkü faydası ve zaranolamayan bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında ne fark olabilir?BEYT :Hakkı, cem’i halktan müstağniyim billahi benAlemi yaratan varken, halk-ı zamanı neylerim.
3
— Üçüncü tedbirde insanların ahlâk ve huylanm düşünmeli ve aklına getirmelidir.Eğer arif sözünü ettiğimiz bu hususlara dikkat ve devam ederse, insanlarla konuşmayı terkeder, Hakkın dergâh-ı olan gönlünegirer. Hakkın ünsünü bulur, rahata erer ve huzura kavuşarak sevinci ve lezzeti devamlı ve kesintisiz olur. Ancak bu da muvaffaki yet ve inayet yalnız Allah’tandır. O ne güzel bir dost, o ne güzelbir arkadaştır. Çünkü Sıddîk insanlardan ne derece uzaklaşırsaHak’ka o yakınlaşır.Allah-u zül celâl bir kulunu huzuruna davet ettiği zamanonun tekrar insanlara meyletmemesi için onu insanlann eziyetlerine maruz bırakır. Artık o kul herşeyi terkeder, kalbinden Allah’tan başka herşeyi atar.MANZUMEHak Teâlâ am ki ede güzinDostluk meclisinde, eder nişin (oturur).Bendedir ona bâb-ı esbâbıBaşkasına bağlanmaz olmaz ahbâbı.O halde insanların arife verdikleri eziyet ve cefâ onun içinbir nimet, devlet ve sevinçtir. Çünkü onun insanlann eziyetinemaruz kalışı insanlardan uzaklaşıp yaratanına dönmesine sebepolur.Cenab-ı Hak kendisine seçtiği kullarına adet olarak başlangıçta velilerine insanları musallat eder. Veliler bu cefadan sonra seçilmiş (safi) kullar sınıfına yükselirler. Çünkü düşmanın sözühakkın sopasıdır. Hakkın başkasına bağlanan gönüllere o sopa ilevurur ve kendisine yüz çeviren kullarım yine kendisine çevirir vehuzuruna getirir.
307
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
KISIM: 8UZLETİN KISIM VE HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyor ki:İnsanlardan uzak kalmak (uzlet) konuşmayı azaltır. Çünküinsanlardan uzak kalan kimle konuşacak? Yalnız kaldığı için konuşmamaya mecbur olur.Uzlet iki kısımdır:1 — Müriden uzleti2 — Muhakkikin uzleti.Müridin uzleti dostların haricindekilerle konuşmamak ve görüşmemektir.Muhakkiklerin, Allah'ın dışında herkesle münasebeti kesmektir. Bu demektir ki muhakkiklerin kalbinde Allah’tan başkasına yer yoktur. Uzlet eden kimsede mutlaka 3 niyetten biri bulunur:1 — İnsanlann vereceği fitne ve zararlardan kurtulmak ni yetiyle yapılan uzlet,2 — însanlan kendinin onlara vereceği zarar ve fitneden korumak için yapılan uzlet. Bu ilkine göre daha makbul ve terciheşayandır. Çünkü ilkinde insanlar hakkında kötü zanda bulunulurken, diğerinde kişinin kendi hakkında sü-i zannı vardır. Zaten nef
:
se sü-i zanda bulunmakta elzem olan bir şeydir. Bu iyilerin (ebrâ-re) âdetlerindendir.3 — Mele’i A’lâ’dan Mevlâ ile sohbet etmeyi nefis üzerine tercih etmek ve nefsinden geçmek niyetiyle yapılan uzlet. O haldeuzletin en üstün derecesi kişinin kendi nefsinden uzlet etmesidir.Çünkü arif bu halinde Rabbi ile olan ünsiyeti nefsi üzerineolan ünsiyete tercih etmiştir. Nefsinden gönlüne giren kimse Mev-lâsım her şey üzerine tercih etmiş olur. Cenab-ı Hak. ona öyle sırlar bildirir ki bunları ancak kendisi bilir. H er ne kadar uzlet tabiîolarak susmayı gerektirirse de kalbin sukutunu gerektirmez. Çünkü uzlette olan kimsenin İllâki masivadan geçmesi şart değildir.Onun için sukut altı esastan hasıl olan bir esas üzerine bina edilmiştir.Uzlete eden kimse insanlardan yalnız kaldığı gibi kendi nefsinden de geçerek gönüle girer ve yalnız kalırsa Vahdaniyyet-i İlâ-hi’nin birliğine erer. Uzlet halleri için de en yüksek derecede olanıhalvet derecesidir. Halvet halinin sonucu arifin marifete ve birliksırlanna (e3râr-ı ehâdiyyet) vakıf olmasıdır.Uzletin hallerinden bir diğeri de kulun dünyayı tammasmı
3tm
MARİFETNAME
temin eder. Eğer insan cismâni gıdaları terketse, bütün insanlann.uyuduğu bir zamanda uyumasa da kalksa uyanık halde Allah’aibadet etse, Allah’ı zikretse, suk»t edip hem insanlardan hem dekendi nefsinden geçerse ve bu hasletler onda birlikte meydanagelse onun insanlık hali melekiyyet haline döner. Böylece kulluktan efendiliğe, gayb hali, şahâdet haline, bâtm hali zâhir hale veaklı hisse dönüşür.Artık o kul ebdâUer zümresinden mukarreler (Allah’a yakınolanlar) makamına erer. Devleti ve marifeti bulur, Allah’ın sevgisive muhabbetine ulaşır.KISIM: 9UZLETİN SONU OLAN HALVETE GİRMENİN ŞART,ESAS VE USULLERLİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Marifet yoluna giren ve bu yolda yoluna devam eden ve nihayet Mevlâlannın huzuruna gidecek olan yakîn ehli insanlardanve kendi nefsinden yaklaşmak ve halvet içinde küçük ve karanlıkbir odada oturmalıdır. Gerek bedeni ve gerekse kalbi ile insanlardan uzaklaştığı derecede Rabbma yakınlaşır.Halvete girmenin bazı rükün, usul ve şartlan vardır. Arif eğerbunlan bilirse yolunda kendisine yardımcı ve mürşidi bulmuş olur.HALVETİN ŞARTLARI: Önceden izahı yapılan iman ve itikattaki tereddüdlerini gidermek ve sağlam bir imana sahip olmaktır. Abdest ve namaza devam etmek, dünyamn zevkinden geçmektir. Gönüle dönmek, gönülün ve ruhun hakikatine ermektir. Buşartlar yerine gelmeden halvete girmek sahibi için tehlikelidir.HALVETİN RÜKÜNLERİ: Az yemek, az uyumak, az konuşmak »insanlardan uzak yaşamak suretiyle uzlete çekilmek. Allah’ınzikir ve tefekkürüne devam etmek.HALVETİN USULÜ.: İzahı sonradan yapılacak olan, tevekkül,tefviz, sabır ve nzayı kazanmaktır. Bunlar olmadan halvete girmekharam ve tehlikelidir.Halvete girmek için mutlaka bir mürşid-i kâmilin bulunmasıgerekir. Aksi halde halvet zararlı olup sahibini helâk eder. Halvetin şart rükün ve usullerini yerine getiren kimse her türlü tehlikelerden emin olur.Halvet ehli hallerin varidâtı, esrâr makamlar ve kerametlerleimtihana tabi tutulur. Halvet ehli çile çekmeyi arzuladığı zaamn
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
kendisinin ihtiyacı olacağı insanlarla arasmda evinin kapısını kapatmalı ve onlardan uzak durarak uzlet etmelidir. Önce dışan ilealâkasını keser sonra da odasının kapısını kapatarak kendi ailefertleri ile olan alâkasını keser ve yalnız kalır. Artık yanına kimsegirmeyeceği için marifet talibi, odasında kıbleye döner, bağdaş kurar kalbinden gizlice kelime-i tevhide (La İlahe İllallah Muham-medün ResuIullah) ve «Allah» (ism-i celâl) adını zikretmeye gecegündüz ara vermeden devam eder.Dışarıya ancak cuma namazı ve cemaate katılmak için dışançıkar. Bunun haricindeki zamanlarında halvet üzere bulunmaktadır. Bozuk fikirleri atmaya çalışmalı ve böylece kendisini Allah’ınzikrinden alıkoyacak iç ve dış tesirler kesilmiş olur.Bu durumda olan kimse yemesine dikkat etsin, midenin yansını doldursun. Yani aç kalmadığı gibi tok da olmasın. Mizacımkorusun ve boş hayallere kapılmasın. Eğer kalbine varidat sebebiyle mizacında bir değişiklik olursa bunu Rabbının bir nimeti olarakbilsin. Bu sayede melekel varidattan da kendi payını alsın. Bu halin sahibi kendi kalbinde meydana gelen değişiklik ile önceki cis-mani hali arasındaki farkı bilsin ve ulaştığı manevi lezzetin değerini idrak etsin. Çünkü gelen varidat eğer meliki olursa ondan sonra kalbde ilim ve hikmet kalır. Kalb masivadan temizlenir. Beden-'de dert, elem ve hayret kalmaz.Ancak eğer gelen varidat şeytani olursa bunun arkasında bedendeki organlarda tahriş, acı ve hayret meydana gelir. Kalbdefesâd, nifak ve tembellik kalır. Bundan son derece sakınmalı vekişi Allah’ı tezekkür ve tefekküre dalmalıdır. Böyle yaparsa kalbini bu belâdan kurtanr ve rahata ulaşır. Kendisini rahata erdirenvaridata karşı çıkmamalı ve ona teslim olmalıdır. Halvete girecekolan kimsenin İnanması gereken İki şey vardır:1 — Allah’ın şeriki ve benzeri yoktur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Onun benzeri gibi birşey yoktur.»(Şûra Sûresi, Ayet: 11)Allah-u zül celâl bununla suretten munezzel olduğunu bildiriyor. Halvette olana nasıl bir suret görünür de, «Ben Allahım»derse ona «Sen Allahsın» demek ve o sureti korumaya çalışıp zikrine ve fikrine devam etmelidir.2 ■— Halveti halinde Hakkı isterken yalmzca Hakkı istemelive mâsivaya meyletmemelidlr. Eğer bütün kâinat ona hibe edilseedebini bozmadan kabul etmeli halikına dönerek zikir ve fikrini
MARİFETNAME
devam ettirsin. Çünkü Allah-u zül celâl onu melekülün acaip halleri ile imtihana tabi tutar. Kul eğer onlardan birine meylederseelindekini de kaybeder, fakat mutlu buna kavuşmaya gayret ederse her türlü istediğine nail olur. Artık o kimsenin birinin sırrınıbaşkasına söylemesi helâl olmaz. O kimse artık filanca gıybetçi,filanca içkici v.s. gibi sözlerle kendisini ya da başkalarını açığavurmaz. Ayıpları örten (settâr) adı ile vasıflansın.Eğer o adam kendine gelerek nasihat etmesini isterse ona yalnız olarak nasihat etsin. Mümkün mertebe bu hissi keşifi bırakıpRabbine olan fikir ve zikrine devam etsin! Sonra o zat hayali keşfe gider. Artık aklî mânaları hissi suretler şeklinde gprülür. Fakatkul bununla da yetinmemeli taat ve zikrine devam etmelidir. Kendisine içmesi için su ve bal verilirse içsin, hayâli keşifte kalmayıpondan da kaçsın ve Rabbi da ona bu sayede mücessedler âleminiaçsın ve kul da onunla üns peydah etsin. Zikreden zikrolunanlanifna ederse, buna müşahede ya da nevme adı verilir. Bu ikisi arasındaki fark müşahedeye şahid olamn yerinde kalarak nihayetindezevk ve lezzet olmasıdır.Nevme, sahibinde bir şey bırakmamak üzere herşeyi aıır. Bunun sonunda da uyanma, pişman olma ve mağfiret dileme vardır.Cenab-ı Hak bu kulunu imtihan için ona mülk âlemlerini verir.Eğer kul kendini bozmaz ve aym ilerlemeye devam ederse .Cenab-ıHak ona evvelâ madenlere ait esran gösterir. Eğer kul bu keşfekendini kaptırırsa onu da kaybeder, hakkın huzurundan Kovulur;ve büyük zarara uğrar. Eğer zikir ve fikrine devam ederse kendisine bitkilere ait sırlar gösterilir. Bütün çiçek, ve bitkiler kendilerini-has halleri ona anlatırlar.Madenlere ait esrar gösterildiğinde nemi ve harareti çok olan yiyecekler, bitkilere ait sırlar gösterildiği zaman isç hem ve sıcaklığı normal olan yiyecekler yemelidir. Kul eğer bu noktada da bağlanıp kalmazsa Cenab-ı Hak ona hayvanlara ait sırları da bildirir.Bütün hayvanlar ona fayda ve zararlarını lisan-ı hâl ile anlatırlarve onu selâmlarlar. Alemlerin her biri Allah’a hamd ye teşbihininasıl yaptığını ona beyan eder.. Kul bu noktada da sabit kalmazsa Cenab-ı Hak ona dirilerinhayatlarındaki sırrı bildirir. O noktada da kalmazsa Cenab-ı Haksuretlerin nasıl değiştiğini göreceği şekilde bir dolap kurulur. Bu.dolapla letafetin nasıl kesafete (yoğunluğa) kesafetin nasü letafete dönüştüğünü görür.Kul bu noktada da kalmazsa ona kıvılcımlar saçan öyle nur
401
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
keşfolur ki o nurla örtünür ve gizlenir. Eğer zikrine devam ederseonu hiç bir şey engelliyemez.Hazretin huzuruna girme, huzurunda durma ve huzurundançıkma gibi hâllerin edebleri çeşitli yollarla bilinir. Devamlı müşahede halinde İlâhî ilimlerin gelişi ile bütün yollar ona malum olur.Kul bu noktada kalmazsa ona ince ilimler ile sadık fikirlerkeşfolur. Ruhlar alemi ile bedenler aleminde meydana gelen hadislerin oluşunun alâmet ve sebepleri ile inayet alemine seyredenİlâhi sırn bilir.Kul bu noktada kalmazsa, ona tasvir, tahsin ve tezyin alemibildirilir. Böylece akılların suretini öğrenir, sonra da kendisine ku-tubluk makamı açılır. Bundan önce keşfettiği şeylerin hepsi sala-lem olup yeri de kalp idi. Bu alem kula kcşfolunduğunda mevcu-dalin rızasını ve bedenin onların hepsine birçok kâinat sırlarımbilir. Bu durumdaki kimsenin hafızası kuvvet ehline gördüklerinibelirli rumuz ve işaretlerle bildirebilir.Daha sonra yoluna devam ederse kendisine gadab ve hamiy- yet alemi bildirilir. Onunla alemdeki gadab, hiddet, hamiyyet vedüşmanlığın kaynaklarını ve şekillerini bilir. Sonra ona gayret,hakkı açığa vurma, mezheplerin doğruları ile kullar üzerine indirilen şeriatler alemi bildirilir. Böylece kâinattaki mevcudatın sırasıile birçok sırları bilir. Her yeni keşif onu vakar sahibi yapar vedaha da yüceltir.Kul yoluna devam ederse kendisine Hayret âlemi keşfolunur.Alem-i İUiyyun olan bu mertebede kendi acizliği ile kusurlu venoksan oluşunu en iyi şekilde idrak eder. Daha sonra kendisineCennetin dereceleri keşfolunur. Bununla çeşitli nimetlerin üstünlüklerini anlar. Sonra Cehennemin derecelerini, birbiri içinde oluşlarını ve azablarm çeşitlerini görür.Kul bu keşif üzere de kalmazsa, ona müstehlike ruhları bildirilir ki, onlan hayretler içinde görür. Çünkü onlara vecd sultanıgalip gelmiştir. Onların hali kendisini davet eder. Fakat o bunarazı olmaz da yoluna devam ederse, ona kendisinden başka bir şeyigöremiyeceği bir nur keşfolunur. Bu nurun lezzeti ona öyle birvecd hali verir ki, önceleri bundan habersizdi. Bunu görünce artıkönce gördüklerini küçümser. Kendisi bu nurun aydınlığı ile lambagibi panldar.Kul, yine yoluna devam ederse ona yüzleri örtülü ve teşbihleri başka türlü olan insan suretleri görülür. Kul kendi suretinionlann içinde görür ve bulunduğu hâli takdir eder. Daha sonrahaline devam ederse kendisine Rahmanın sırları keşfolunur. Ora*
MARİFETNAME
da keşfolunan herşeyin suretini bulur. Her işaret ve alâmet ondaaçığa çıkar. Kendi mertebesinin sonunu idrak eder. Marifet veVeliliği
11
hangi derecelerini katettiğini bilir.Kul bununla da kalmaz ve haline devam ederse ona herşeyinöğreticisi ve üstadı keşfolunur. Onun eserini görür. Bununla dakalmazsa ona önce Muharrik-ı tecelli sonra da Allah-u zül celâl yüce ismi ve sıfatlarıyla tecelli eder. Arif artık bu nurun satvetiylekendinden geçer, hatta bazan bekâ alemine gider. O halden çıkınca tekrara dünyaya bağlı duyular âlemine geleceği gibi çıktığı la-hut-i âlemde de kalabilir. Bu ruhani hal ancak halvete girmekleolur. Bunun müddeti kısa olacağı gibi uzun da olabilir. Masivayıterketmesi çok önemlidir. Masivadan kurtulursa huzura erer. Halvete giren kimse eğer Allah’a tam bir sıdk ve yakîn ile yönelirsefitne ve belâlarla yolundan kalmaz. Allah’ın yardımı, inayeti vemuhabbeti ile hızla ve güvenle onun isim ve sıfatlarının tecellisimertebesine erer.Şu halde gerçek mürid olamn huzur ve ünsü bulması çabukolur. Gafiller ve huzur-ı İlâhiden kovulanlar ise insanlarla ünsi* yette kalıp nurani dereceleri elde edemezler.
RUBAİLER
Hak vâr-ı evvelidir, bu nas, sen vehmedilensinÖlülere alâka gösteren yerilensinHacetin dilesen kimseden mahrum olansınBağlarsan eğer Hak’a gönlünü o zaman mahdum olansın.Hakkı Hak ile halk arasında dahilsinHor oldun, eğer halâika nailsinMüflissin eğer bu nasdan sâil (dilenci) sinİnsanların Rabbine dil verdinse nâilsin.Ma’suk-ı mekâni olamaz hendem-i vasiDerdiyle kalır aşık bir merhemi vasi«O seninledir» der, «nerede olsan» HakKendiyle bulan onu olur mahrem-i vasi.Halkın nesi var ki, meyledersin ey gönülKendin gibi bir acizi nidersin ey gönülKes bi haber peşinden gidersin ey gönülGel Hakka ki, halkı sen nidersin ey gönülHakkın mahlûkuna şefkât et rahmet bulEblehlere hilm ve hürcet et rahat bul.Sen herkese rifk ve rağmet et rif’at bulGer edemedinse uzlet et izzet bul.
403
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Ver Hakka halkı aradan çık gitHer işte
zulm
ve şer ve hayn fehmitNiçin deyip itiraz ateşine yanma Teslim ile seyr kıl Cennete hoş git.Rıfk ile kamuya ol halim-û settârBil kadrini, açılma halka çok zinharMahlûku yok eyle Hâlıkı bul, ey yârHer dosta bu söz vasiyyetimdir her bâr.Hakkı nice bin sefâ ki ettin, düştürHer ne görüp, duyup, işittin düştümmEtrâfı
gezip
cefâya gittin düştürBu kim oturup nevâya
gittin
düştür.
KONU:5ZİKRİN FAZİLET VE FAYDALARISEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1DAİMİ ZİKRİN AYETLERİ, HADİS-İ KUDSİ VEHADİSLERLE FAZİLETİEy Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet eylemiş ve devamlı Allah’ı zikretmenin ilhâma kavuşma ile huzura erişmenin sebebi olduğunu bildirmiştir. Bu hususta bazı Kur’an ayetleri şöyledir:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Siz de beni anın (ibadet edin ki) ben de sizi anayım. Nimetlere şükredin, nankör olmayın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 152)«O idrak sahipleri ki, ayakta iken, otururken ve yatarken da*ima Allah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«O korkulu zamanda namazı kıldıktan sonra ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken hep Allah’ı anın.»(Nisa Sûresi, Ayet: 103)«Allah’ı çok anın ki.» (Enfal Sûresi, Ayet: 45)«Rabbini çok an ve sabalı akşam teşbih et.»(Al-i İmran Suresi, Ayet: 41)«Sabah ve akşam, içinden yalvararak ve korkarak, fakat yüksek olmayan bir sesle Allah’ı an ki, gafillerden olma.»(A’raf Sûresi, Ayet: 205)«Rabbini an ve de ki: Olur ki Rabbim beni bundan daha yakınbir zamanda bir hayra ve başanya erdirir.»(El-Kehf Sûresi, Ayet: 24)«Bunlar iman edenlerdir, Allah’ı anacaklar, kalpleri huzurakavuşanlardır. İyice bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzurakavuşurlar.» (Ra’d Sûresi, Ayet: 28)
405
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Kim benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardırve onu kıyamet günü, kör olarak hasredeceğiz.(Ta-Ha Sûresi, Ayet: 124)«Çünkü namaz, kötü işten ve uygunsuzluktan alıkoyar. Muhakkak ki Allah’ı zikretmek en büyük (ibadet) tir.»(Ankebut Sûresi, Ayet: 45)«Allah’ı çok zikreden erkeklerle kadınlar (var ya) Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.»(Ahzap Sûresi, Ayet: 35)«Ey iman edenler! Sizi mallarınız ve çocuklarınız, Allah’ı anmak ve ibadet etmekten alakoymasın. Her kim bunu yaparsa, (malve çocuklarının meşguliyet altında kalırsa) şüphesiz onlar hüsrana düşen kimselerdir.» (Münafikûn Sûresi, Ayet: 9)«Kim Kur’an’a iman etmekten yüz çevirip geri kalırsa, Rabbionu şiddeti gittikçe bastıran bir azaba sokar.» (Cin Sûresi, ayet: 17)Cenab-ı Hak Hadis-i Kudsi’de buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Beni zikretmek için ayrıl. Ben de seni anayım.Ey İnsanoğlu! Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulumla beraberim. Beni kendinde ananı ben de nefsimde anarım. Kimbeni kalabalıkta anarsa ben de onu kalabalıkta hayırla ananm.Ey insanoğlu! Benden başkasını unutarak beni anarsan ben debaşkasını unutur seni ananm. Beni dilinle an ki ben de seni n-zamla anayım. Beni kalbinde zikret ki ben de seni anayım.Ey insanoğlu! Kendini alçalt ve zelik kılarak beni an ki bende seni yücelterek anayım. Beni nimetlerimle an ki ben de şiddetanında anayım. Sen beni mücalıede ile an ki ben de seni müşâhedeile zikredeyim.Ey insanoğlu! Sen beni fena ile zikret ki ben de seni beka ilezikredeyim.Ey insanoğlu! Beni unutur, başkalanm hatırlarsın, dilinle beni zikrettiğin halde kalbinde başkalan vardır. Eğer sen beni hakikaten hileydin başkasını hatırlamazdın.Ey insanoğlu! Beni anarsan şükreder, unutursan küfredersin.Ey insanoğlu! Beni zikredersen bol nimete erer, ferahlarsın.Ey insanoğlu! Beni zikretmekten düşmeyen, benim dostluğumu kazanır, zikrim kulumda galip gelirse o bana aşık ben de onaaşık olurum .Ben onun o da benim sevgilim olur.»HADİSLERRasulullah S.A.V. ümmetine şefkat buyurdu ve
Allah’ı
zikret-
40ü
MARİFETNAME
menin en leziz bir şey olduğunu ifâde buyurmuştur.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah-ü zül celâl buyurdu ki: «Lâ tlâhe İllallah» benim kal*anıdır. Onu söyleyen kimse kal’ama sığınmış olur. Kal’ama sığman(giren) benim azabımdan emin olur.»Ey insanoğlu! «Beni arayan bulur, bulan hizmet eder. Hizmeteden beni anar, ben de beni ananı ananm ve onun sevgilisi olurum.»peygamberimiz buyuruyor ki:«Melekler, Allah’ı anan bir cemaati tasav ederler. Onlar üzerine huzur ve rahmet iner. Cenab-ı Hak, onlan kendi katında bulunan melekler arasında yâdeder.»«Allah’ı zikre ve Kur’an-ı okumaya devam et. Onlar yeryüzünde senin için açık bir nur, gökte ise zikr-i cemildir.»«Allah’ı zikretmeyi seveni Allah da sever.»«Allah’ın kuluna tasadduku, ona zikrini ilham etmesidir.«La İlahe İllallah diyenin kalbinden perde kalkar.»«Herşeyin bir parlatıcı cilası vardır, kalbin cilası ise Allah’ızikretmektir.»«Şeytan burnunu insanoğlunun kalbine koyar. Eğer o kişi Allah’ı zikrederse şeytan geriye dönerek kaçar. Unutursa şeytan onunkalbine girer (kalbini yolar.)»«Sizden biriniz Allah'ı o derece çok zikretsin ki insanlar onuniçin «aklını zay etti» desin.»«Allah'ı zikirden daha üstün bir sadaka olamaz.»«Allah’ı zikretmek sizin için alim vc gümüş vermekten, düşmanı öldürmekten, bütün salilı amellerden daha faydalı ve derecenizi daha yücelticidir.»«Rabbini zikreden ile zikretmeyen arasındaki fark ölü ile diriarasındaki farka benzer.»«Bir kimse Allah'ı zikretmekten dalıa kurtarıcı bir amel işlemiş olamaz.»«Bir kimse etek dolu gümüşü fakirlere dağıtsa, başka biri deAllah’ı zikirle meşgul olsa Allah katında Allah'ı zikreden, etek dolugümüşü dağıtandan daha üstündür.»«Cennet bahçelerine tesadüf ederseniz onu kendiniz için bü yük bir nimet biliniz ve onlardan istifade ediniz. O bahçeler Al*lah’m zikredildiği meclislerdir.»«Bir gurup insanlar bir meclise toplansalar da orada Allah’ıanmadan dağılmış olsalar sanki bir merkebin ölüsünden aynlıp
407
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.dağılmış olurlar. Bu meclis yüzünden onlar kıyamette hasret için,de kalırlar.»«Cennet ehli yalnızca Allah’ı zikretmedikleri saatler için üzü-lürler.»«Sabah namazım cemaatle kılan güneş doğana kadar Allah'ın zikri meşgul olup iki rek’at namaz kılan kimse için tam hac veumre sevabı vardır.»«Sabah namazından sonra güneş doğıana kadar (Allah’ın zikriyle) meşgul olmam bana dünyadan ve dünyada bulunanlardandaha sevimlidir.»«Allah-ü zül celâlin Hz. Yahya A.S. ile Beni İsrail’e emrettiğibeş sözden biri Allah’ın zikridir.»«Allah’ı zikreden kimse, kendisini öldürecek düşmanı arkasından koşarken tam yakalıyacağı sırada, sağlam bir kaleye girip canım kurtaran adama benzer. Mümin de aynen bu adam gibi nefsini şeytanın elinden ancak Allah’ı zikretmekle korur.»Evet: Lâ tlâhe İllallah Cenab-ı Hakk’ın kal’asıdır. Onu bütünkalbiyle söyliyerek tekrar eden ve sessiz olarak çokça söyliyen kimse şeytandan emin olur, gafletten uyanır. Cenab-ı Hakk’m ünsiy- yetini ve huzurunu bulur.MANZUMEEğer cihanı gönülden cûdâ edersen senHuzuru zevk ile Hüdayı zikr edersin sen.Nasıl, niçin dikeninden güzar edersen eğerVisâl gülşeni içre sefâ edersin sen.Zuhur ederse eğer dilde aşk’m derdi ve gamıCemi’i derde deminden devâ edersin sen.Safâ bulursan eğer, nur-ı aşk-ı bâk’denDerûn-ı sinen i bağ’ı bekâ edersin sen.Deruni bahr-ı meânide cevherin bilsenCihânda kıymetine hoş behâ edersin sen.Riyâset-i âb-ı hayâtı saf asım bulsanGönül kudretini hep cilâ edersin sen.Heves menzilleri olduysa kat eğer HakkıMakamım harem-i kibriyâ edersin sen.KISIM: 2DEVAMLI ZİKRİN FAZİLET VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
40U
MARtFETNAME
Allah’ı zikretmek marifet yolunun esasını teşkil eder.Allah’ı zikr, Rabbin ünsünü veren, kalbi ve ruhu kavuşturaniş ve sözlerin en büyüğüdür.Allah’ı zikr, onun kapısına varmak, imânın alâmeti, ibadetinözü, marifet kapısının anahtarıdır.En üstün zikir sessizce ve kelime-i tevhid-i yani Lâ İlâhe İllallah sözünü tekrar etmektir. O, kalplere nur, ruhlara huzurdur.Bedene zevk ve lezzet, ruha kuvvet, gözlere cila, sırlara nur olur.Allah’ı zikr irfanın ve mağfiretin elde edicisidir. Allah’ı zikirve ondan başkasını unutmak arif kulun adetidir. Allah’ı zikir kalplere hayat, sevgiliye kavuşmaya sebeptir.Allah’ı zikir kalbi ıslahın esasıdır.
Amellerin en üstünü,
hallerin en güzeli, gece yarısından sonra Allah’ı
zikretmektir.
Eğer Allah’ın senin zikrini ve onu tefekkür ettiğini görebilirsen sana müjdeler olsun. Çünkü Rabbin seni sevmektedir.Allah’ı zikretmek kalplerde sevinç olup semeresi hakkın ünsve huzuruna ermektir. Zikre devam etmek kalbe ve ruha nur verir. Kalbi tatmin eder. Allah’ı zikir kişinin dostu ve en sadık arkadaşı, bedeninin çok güzel kokusu, ruhunun kuvvetidir.Allah’ı zikir kalbi bütün pisliklerden temizlerler. Zikirlç kalbimamur olamn işi de, ahlâkı da güzel olur, ruhu ise sevinçli olur.Zikir ruha hidayettir. Bütün dertlerin devasıdır. Allah’tan gayrisini zikretmek belâdır. Allah-ü zül celâl kendisini anan kullarımanar. Zikir, basiret nuru, ruhun nimetidir. Allah’ı unutan kulunkalbi katılaşır ve sertleşir. Hakkı zikreden kalbinden Allah’tanbaşka herşeyi atar. Kalbi daima uyanık kalır. Onun fikri de zikride Allah’tır. Allah’ın zikrine devam ehlûllah’m âdetidir.Ey insanoğlu! Oyuna dalıp da Allah’ı unutma! Allah’ı zikredengafil olma. Kalbin ile dilin birbirine uygun olsun. Allah’tan gayri yi unut, çünkü bu zikrin esasıdır. Marifet sermayesi, sevginin temeli, devlet ve saadetin kimyasıdır. Zikir devamlı olursa Allah sevgisi benliği kaplar, gönül onun sevgisiyle dolar ve Rabbini ister.Allah’ı zikr dil, kalp ve ruh ile meydana gelir. Zikr dilden kalbe ve kalpten de ruha geçerse o kimse seçkin velilerden biri olurve artık onun bütün organları ile devamlı olarak Allah’ı zikrederve Rabbinin üns ve huzurunu bulur. Zikr dilden kalbe inince bütün uzuvlar rahata erer. Zikr veliler için Allah’ın nimetidir. Lâ İlâhe lîlâllah onun birliğinin ifadesi olur. jeJn faziletlisi kelime-i tev-hid’in sessizce ve huzur ile tekrar edilmesidir.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
«Zikrin en üstünü La İlahe İllallah’dır.»
100
E
rzurumlu
ibrahîm
hakki
hz
.
Zikre
devam eden mevlâsmın kalesine sığınır. Hem dünyada
ve hem de
âhirette her türlü korku ve tehlikeden emin olur.
Cenab-ı Hak
Kuds-i Hadiste buyuruyor ki:
«La İlahe
İllallah benim Kai’amdır. Ona giren benim azabım
dan emin
olur (kurtulur.)»Bu kaleye giren ebedi bir saadet ve devlete erer. Bu sağlamkaleye sığınmayan ve bundan kaçınan ise ebedî bir sıkıntı ve azaba gidecek yola girmiştir.Ey Kesim Mevlâ! Bizleri senin metin kal’ana sığınan kullarından eyle. Ona yüz çeviren ve ebedî azaba maruz kalanlardan eyleme. Amin.KISIM : 3ZİKRİN ÖZELLİK VE TESİRLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Dil açıktan değil de sessizce ve kalben Allah’a yönelerek Laİlahe İllallah kelime i tevhidine ya da «Allah» Lafzâ-ı celâline devam ederse kalp ile dilin zikirleri birleşmiş olur. Böylece zikrinözellik ve etkilerini kendisinde bulur. Zira dilin zikri yakar, kalbinzikri de kalbi parlatır, masivadan temizler. Kalpteki Allah sevgisinden başka her şeyi yakar. Allah sevgisi orada ben varım, benden başka kimse yoktur diye haykırır ki bu Lâ İlâhe İllallah kelimesinin mânasıdır.Meselâ bir eve ateş düşmüş olsa, eğer orada odun varsa tabiiki ateş o odunu yakacaktır. Karanlık bir yer ise aydınlatır. Budevamlı olursa nur ve aydınlık daha da artar. Zikrin kalpteki ma-sivayı yakması ve kalbi aydınlatması da böyle olur. Şu halde zikirde sıfatı da hakdır ki dünya zevk ve lezzetlerini giderir. Hak onlara dokunmaz. Zira zikir ile nefsin hakları arasında bir zıddiyetinolması mümkün olmaz.Hakkın sultanı gelince zikredenin bedenindeki bütün batıllarçıkar. Zikreden kimse zikrine devam ederse zikrinin dilinden kalbe inmesi tabiidir. Kalbe inince onu gafletten uyandırır. Kalp gözüaçılır ve mevlânın zikri ile ünsiyet peydah eder. Halvet halini terketmeyi istemez.Mecburi bir işi çıksa hemen işini bitirir bitirmez, halvet halinedöner ve zikrine gece gündüz devam eder. Zikir askerleri arılar gibi zikredenin çevresini sarar, arkasından ona saldırır ateşin odunu yakışı gibi onu yakarlar. Halvete giren kimse geceleyin halve
410
MARİFETNAME
tinden çıkıp yürürken yan taraflarında büyük bir nur görür vebunun Allah’ı zikrinden hasıl olan ruh olduğunu bilir. O nur, onunkalbine öyle bir sultan olur ki orada kendisinden başka bir şey bırakmaz. Bazan bu varidat hasıl olduğunda cemâdat halvet sahibinin gözünden kaybolur ve onlan göremez olur. Bu andan itibarenbedenin zevki ve sefası biter. Onun müşahadesine göre beden billur hâle gelince ruhunun güneşi öyle parlar ki halvet sahibi yeriçinde ve gökte bir ateşin parlamakta olduğunu, sanır.Arifin kalbi hakkı zikretmenin ateşiyle yanınca, aşk ve muhabbet ateşi dalga dalga onun kalbine iner ve öyle yanar ki arifinbedeni yokmuş gibi olur ve bu halinde kendinden geçer. Onun kalbine o anda hakkın nuru tecelli eder ki bu nur diğer bütün nurlan yok eder. Zikredici zikrettiği hakkıyla müteselli olur. Bedenkalp ile mukallib arasında perde olursa, beden bulanıklık ve bozukluklardan saf olursa gönül ona dost olur. Üns ve huzuru nurolup kendisine hakkın cezbelerinden gelir.Cezbe eğer zikredene baştan ulaşmadıysa onun seyri önce kendi bedeninin 4 unsurunu üzerine ondan da ruhunun yedi feleği üzerinden gelerek cezbe nurları kendisine ulaşır. Toprak unsuruna geçtiğinde, kendini tozlu, dar ve karanlık yerlerden çıkıyormuş gibi görür. Dağlar gibi yükseklikleri aştığını bilir. Allah’ın zikri ile toprak unsurunu geçip saf olunca yüksekkale ve büyük şehirlere benzer yerler görür.Suya geçince önce kendini bulanık sularda görür, öyle ki korkusundan onda yüzemez. Bu unsuru zikr ile geçtiğinde duru veberrak ırmak ve denizler görür. Kendisi de oralarda yüzerek geçer.Hava unsuruna gelince başlangıçta kendini büyük bir feza boşluğunda bulür. Zikir ile burayı da geçerse havalarda uçar ve bundan büyük bir zevk alır.Ateş unsuruna geldiği zaman evvelâ kendini koyu ateşler içinde bulur. Zikir ile bu unsuru da sâf hale gelirse kendisini sâf vegüzel bir ateş içindo bulur ki bu kendisine büyük bir lezzet verir.Oradan kalp ve ruh tavrım geçer, yedi insan latifesinin ender renklerinden geçer ve nur erişir.Bazı veliler bunu belirli bir sıraya koymuşlardır. Her nurunrengini yedi latifeden birinin rengini o latifenin sim olarak kabuletmişlerdir. Buna göre renklerin dağılımı şöyledir:İ — Bulanık olunan sevgi. Nefs latifesinin2 — Gök mavisi. Kalp nurunun3 — Kırmızı. Ruh latifesinin4 — Sarı. Sır latifesinin
4 JI
■
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
5 — Beyaz. Sırnn sırrının nurunun6 — Siyah. Hâfi (gizli) latifesinin7 — Yeşil, ahfanın rengidir.
Eğer
arif bu renklerden birine bağlı kalır da o noktada bek-lerse, onunla İlahi nur arasında bir perde meydana gelir.Bütün nurların altında görünmeyen bir nur var ki o da Mu
hammed S.A.V.'in nurudur. Kim onu ilahi nur zannederse yanılır.
Çünkü bu nuru müşahede edenin idrak ve şuuru yerinde olur. Ne
zaman kİ kendisinden idrak ve şuur alınır İşte o zaman kendisine
ilahi nur tecelli eder.Fenâfillah demek, insandaki şehvet ve bedenin gitmesi ve.
marifetinde susmasıdır. Fakat birçok büyük veliler bu nurların
renklerinin rızasını ve tavırları asla açıklamamış, hattâ onların
kalpten atılmasını söylemiş ve bu hususta emir vermişlerdir.
Çün
kü o nurlar ile meşgul olmak ve hasıl olacağı vakti gözetmek ki-şiyi yüce sani’in cemâlinden meşgul eder.KISIM: 4ZİKRE DEVAMIN SONUÇ, HAL, İSTİĞRAK VE
KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Zikreden kulun nefsi eğer onu bayağı şehvet ve zevklere çekip isyan ettirmese de, kul gece gündüz halvet halini terketmezse,halvete girdiği andan itibaren birkaç gün içinde kalbinde hakkınnurlan parlamaya başlar. Başlangıçta şimşek misâli kısa bir aniçin parlar geçer. Sonra gelişinde bir süre kalır. Daha sonra kalışıdevamlı olur ve gönül de ondan zevk almaya başlar. Sonra konuşup ruh kendisinden hikmet alır masivadan geçer.
Zikrin
dil Ue sessizce yapılmasından üç sonuç hasıl olur.1 — Bedenin Allah’ın zikriyle istiğrak haline ermesidir. Zik-rullah ateşi bedendeki pis cüzleri yakıp lâtif cüzler kaldığı zamanmeydana gelir. Bu durumda olan kulun bedeninden davul ve zurna sesine benzer seslerle zikir hâli duyulur.Bu sırlann sırrım şöyle açıklayabiliriz. İnsan bedeni yer, gökve ikisi arasındaki yoğun ve lâtif cevherlerden oluşmuştur. Bu sesler onların sesidir, öyle ise bu zikirleri bedeninde bulan kimse Allah’ı dil ile anmış olur.2 — Zikirden kulun başından daire vari bir delik açılır veoradan üzerine bedenin zulmeti iner. Daha sonra da Allah’ın zik
412
MARtFETNAME
rinin nuru olan ateş iner. Sonra ruhun ve gönülün yeşilliği iner.Sonra Allah’ın rahmeti olan varidatı ünsiyye ve envâr-ı kudsiyeiner. Böylece zikreden kulun bütün bedeninin cüzleri rağbet, iman, yakîn, irfan ve Hakkın zikri ile dolar. Gönül ve ruh büyük bir zevkve sevinç, şevk ve neşe ile üns ve huzuru İlâhi ile dolar. Kul böylece bütün kalbiyle Allah’m cemâline yönelir. Bu hasıl olan istiğrak sebebiyle organlarında yükselme ve titreme oluşur. Aynca anlaşılmaz mecburi hareketler meydana gelir.Kul Allah’ın zikrini terkedince, ana rahmindeki çocuk nasılbekliyor ise, Allah’ı zikr arzusunda aynı şekilde kulun kalbindekalır. Zikreden kul için zikr bir süt gibi olur. Zikr ve cüzler İstikamete esince cüzlerin sesi arı vızıltısı gibi hafif olur. Bundan evvel zikr ateşi başına geldiği zaman, davul zuma sesleri gelmesininsebebi sultan-ı zikrullah’ın oraya yerleşmesindendir. Zikredici bazan bu hâle dayanamaz ya akimı kaybeder ya da düşerek ruhunuteslim eder. Zikredenin aklı vehmine galip gelirse bu halin onazararı olmaz. Hattâ bundan zevk ile duyar.Seslerin sırrı, Allah’ı zikretmenin masivaya zıd olmasıdır. Meselâ su ile ateş birbiriyle temas ettiği zaman birbirlerini iterler kibundan da bir türlü sesler çıkar. Zikr ateşi de aym şekilde zikredenin bedenini mahveder, yakar ve bunun sesleri de duyulur. Zikrateşi bedenin diğer organlarına düşünce, ona kendi bedeninin cüzlerinden değirmen taşının sesine ve deniz dalgalarının sahili yormasına benzer sesler ile, ırmaklarda akan çağlama sesleri, rüzgârın yapraklara' çarpması sonucu çıkan ses, rüzgâr sayesinde yanan büyük ateşin çıkardığı büyük gürültü sesleri gibi sesler gelirve zikir (zikreden) bunlardan sonsuz bir zevk ve lezzet duyar. Osüt sayesinde gelişir büyür ve nihayet zikrettiğine duyduğu özlemve ihtiyaç ile elinde olmadan ahu figân ederek ağlar.Kalp ile zikrin sesi arı vızıltısına benzer. Kuvvetli olmadığıgibi çok gizli de değildir. Zikrini çokça yapanlar kalplerinin sesini duyabilirler. Bunun alâmeti yani' zikrin kalbe geçmesi halinde,zikreden, kendi içinde nurdan bir pınar bulur ve pınarın hızla aktığım görür.' Kalbi onunla tatmin olur, it’minane erer.3 — Burada artık zikr gönülden sırra iner. Zikreden kul zikrettiği mevlâsının varlığı yanında kaybolur. Zâkir zikri bir istiğrakhalidir ki zâkir onu bıraksa bile zikrullah onu bırakmaz ve onuniçinde uçar. Kulu gafletten uyandırır. Huzura erdirir. Bunun diğerbir alâmeti ise şudur:Mevlâsını zikretmesi onun başım ve diğer azalannı öyle bir
413
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
kuvvetle bağlar ki adeta kul bu bağlantı ile zincire vurulmuş gi.bidir.Bir diğer alâmeti de zikreden kul kendi üzerinde yükselen veinen nurlar görür. Rabbinin «Beni anın» hitabına muhatabına mu-hatab olarak «ben de sizi anayım» devletine erer. Kalbin yükselennurlan Arş’tan inen nurlardır.KISIM : 5ZİKRİN ÜÇ DERECESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar kiZikrin üç mertebesi vardır:1 — Dil ile yapılan zikir2 — Kalp İle yapılan zikr3 — Sır ile yapılan zikr ki buna gaybi zikr de denilir.Zikreden gaybden huzura gelir de Allah’ı zikrettiğini hisseder-,se bir derece iner. Huzurdan gafil olur daMevlâ nin zikrini sadecediliyle yapmaya kalkarsa iki derece inmiş olur. Zikrullah için inkârı mümkün olmayan soltanat vardır. Fakat zikreden kulun bedeni var olduğu müddetçe o. saltanata ermemesi için arasında birperde bulunur. Zikreden uyku gaybet ya da bedenin zayıf düşmesiyle kendi bedeninden uzaklaşır. O zaman da sultan-ı zikrullahoiıun kalbini istilâ eder. Sultan-ı zikrullah büyük bir nur halinegelerek zikreden kulun ön ve arkasından, üzerine gelince onun şiddetinden kul sarsılır. Elinde olmadan «La İlahe İllallah», «Allah»veya «Hû» der ve aşk ile secdeye kapanarak kendinden geçer. Hareketsiz hale gelir. Aradan bir kaç saat geçince yine kendine gelir.Kul zikrullaha devam ederek zikri dilinden kalbine iner. Sonra sırra girer.Marifet dileğinde bulunan kimse zikrine devamla o derece bü yük mesafeler kat eder ki bu dereceler sıra ile şöyledir: Önce dilden kalbe sonra kalpden sırra, sırdan üns, ünsden de zikr i kudsiderecesine erer ve burada sona erer. Kul zikrine devam ederek ru-hâniyyetini kuvvetlendirirse nefsin hükmünden ve baskısından kurtulur. Burada insani ruh hayvani ruha galip gelir mevlâyı tanımave bilme sımna talip olur.Zâkir zikrine devam ederse gecesini ve gündüzünü zikrederekihya ederse hak yolunu hızla adeta şimşek misali geçer. Eğer zik-,rinde ihmalkâr olursa nefsi kendisine galip gelir ve zikirden onu
414
MARİFETNAME
alıkoyar ve insana döndürür. Bu durumda kul üç günlük yolu ancak otuz yılda gider. Eğer zikrine devam ederse organ ve eklemlerinde ağrı ve sızıların meydana gelmesi tabiidir. Bu sızıdan bir parça kalbinde hasıl olur. Bu ağrı ve sızıdan nasıl bir tat ve zevk aldığım ancak zikir sahibinin kendisi bilir.Ey Aziz! Bu ağrı ve sızıların sırrım bilir misin? Bu, kulun gafleti halinde aza ve kalbine yerleşen tat ve lezzetleri zikrullah’ın söküp atmasıdır. Kalbin zikrullah tarafından tesir altına alınmasıdır.Zikrin etkisi gönülden ruha ulaşır. Gönül tahtında oturarak haricive dahili hislere hükmeder. Şehvani nefsi mağlûp eder ve saf ruhunmahkumu olur. Sonra zikir devamlı olunca ruhdan sırra girer ki sahihi arif-i kâmil olur. Onun etkisi bütün organlara dağılıp organlan tesiri altına alınca bütün bedenin cüzleri atar damarlar misalihareketli hale gelir. Bu hal zikreden kul için büyük bir tehlike arzeder.Çünkü nefsine aldanır ve yavaş yavaş zikrini azaltır ve başladığı noktaya geri döner. Zira kalp penceresi nasıl yavaş yavaşalçalıyorsa, aynı şekilde tedricen kapanır ve karanlık hâle gelir.Böylece Cenab-ı Hakkın:«Beni zikreden yüv çeviren geçimi dardır ve zorlaşır. Onu kıyamette kör olarak hasrederiz.» buyurduğu ilâhi emir açığa çıkmışolur. Zira kul mevlâsma yönelse sonra ondan yüz çeviıse mevlâsıonu kahreder ve onu belâların en şiddetlisine uğratır. Bu bilinen vemisalleri görülen bir hakikattir. Onun mevlâsından yüz çevirmesinin suçu mevlâsına dönmediği haldeki suçundan daha büyüktürve daha kötüdür. Evliyalar nazarında mevlâya yüz dönüp sonraondan yüz çevirenler müsted yani dinden dönmüş hükmündedir.Bu durumu bilen zâkirin çok dikkat etmesi ve böyle büyük belâlara maruz kalmaması için, gecesini ve gündüzünü zikirle geçirmelidir. Hakkın zikrinden uzak bir nefsini dahi tüketmemelidir.Bilmelidir ki amellerin en üstünü, hallerin en şereflisi vasıf ve vakitlerin en iyisi zikreden kulun kendisini Allah’ın zikrine vermesidir. Masivadan ancak böylelikle kurtulur. Kendinden ve nefsindengeçer.MANZUMEAllah Allah adını zikreyle candan bir zaman Ta müsememâ aşkı nurundan dola teyl ve nehar.Bulsa dil sultan-ı aşkı, rehzen-i dinden ne gamRehber-i din olan ganidir, yok anın cünintizâr.
415
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Aşkı söyle, aşkı iste, aşkı oku, aşkı bilAşkı dinle aşkı giyin, aşkı nûş el, aşkı hâr. T& ki, aşk olsun, bedenin sende benlik kalmasınÇünkü benlik kalmaz oldun ayn-ı aşk ve şehri yâr.Bir kabâdır kamet-i insana bu şer’i şerifAşk ona atlas elbise, akl ona nakş ve nigârİkisi bir cinstir bil, şey-i vahiddir, fakatAşktır bahr-ı muhit ve akıldır mevc ve bihâr.Akıl burhâm gibi ger hüsn-i aşk olsa ıyanPerde-i vehm ve hayâlâtı ederdi tarumar.Çün nazardan tayy olur, tumâr-ı evhâm ve hayâlPâk olur âlem aynası cümle kalmaz bir gübâr.Hâr zâr-ı kerret içre vird-i vahdet seyredenArifin gözünde Hakkı, âlem olmuş lalezâr.KISIM: 6DİL İLE ZİKRİN SONA ERMESİNİN ALAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Zikrullah’a devam etmek mekkut âleminin acaipliklerininanahtarı ve mevlânın yakınlığıdır. Devamlı Hakkı zikretmek kuladilden kalbe girmeyi temin eder. İnsanlara bağlanmaktan insanlara düşman olmaktan, geçmişi ve geleceği anmaktan ve işlerini yola kazımak fikir ve düşüncesinden alıkoyar. Bu haliyle kul, daimaAllah’ı murakabe eder. Onun huzurunda olur, onun zikri ve fikriyledolar.Evet! Zikr yoluna çıkan kul, zihninden her türlü boş düşünceleri çıkarmalı ve kalbini zikrullah cilasıyla parlatmalıdır. Kalbitemizlemeden evvel itikad ve namazlara ait bilgileri öğrenmekle yetinsin ve diğer makulat ve mahsusattan olan şeylerle meşgul ol*,masın. Düşüncelerden kendisini korumakla huzura ermelidir. Çünkü bir insan ister evvelki ve isterse sonraki ilimleri ne kadar öğrenirse öğrensin onların hayatının sonunda kendisine hiçbir faydasıolmaz. Hiç bir fayda temin etmedikleri gibi sonunda idrak levhasından da silinip gideceklerdir.Huzur melekesine sahip olup vahdet dairesine adım atan birİnsan hayatının sonunda can verirken o sahip olduğu huzur melekesi kendisiyle beraber kalacak ve kendisinin en büyük yardımcısıolacaktır. Şu halde kalbi bu halde muhafaza etmek her an için gereklidir. Her arife düşen üns huzurunu bulmaktır.
416
MARİFETNAME
MANZUMEEfendim, gönül ehlinin olduğu yerde olSenin yan tarafında bir gönül hasıl eyle.Sen ezeli maşukun, yüzünü görmek istersenSenin aynan kalbindir, ona dön nazar eyle.Zikrullah’a devam eden öyle bir makama erer ki, onun kalbine ledünni ilimler keşfolunur ve sahibi ondan büyük bir haz ve lezzet duyar. Kula Hakkın, cezbesi nasip olmazsa o ilimleri elde ettiğinoktada kalır. Fakat Cenab-ı Hak zikreden kuluna hidayet verirseonu ledünni ilimlerde, kendi huzur ve muhabbetine cezbeder. Zikreden kul eriştiği bu yüce derece ile muhabbet yolundan ayrılmazve huzur yolundaki yolculuğuna devam eder.Yine zikrederi bu zikrullah ile öyle bir dereceye ulaşır ki kendisi «zikreden Allah zikreden kulunun nasıl zikrullahta bulunduğunu görür. Çünkü sen artık yalmz.zikredici bir kul değilsin, aym zamanda Allah tarafından ebedî olarak mezkûrsun. Fakat senin bedenin perde olduğundan mezkûr olduğundan haberin yok» denilir.Kul zikrine devam ederse istiğraf haline erer. Bedeninden geçincedil ile zikri bırakır kalbiyle zikre geçer ve huzuru bulur.Dil ile kalbin zikri karıştığından dile zikir yasaklanır ve buhal aylarca hatta yıllarca devam eder. Yalnızca namazda okur. Zikredenin bu dereceye ermesinin alâmeti zikrin sırrına ermiş olmasıdır.Kul zikrini terkedecek olsa zikr onun diline iğne batması gibibatar. Yahut da bütün yüzü dil olur ve gelen nur Ue zikrullahadevam eder. Zahirin kalbi saf olunca kalbinde bir himmet ehlininbulunduğunu hisseder.Kendi hislerinden her gayb halinde kulağımn zarım patlatacak kadar şiddetli sesler duyar. Onun hali«Allah’u zül celâl iman eden kullarını sever, onlan karanlıktan aydınlığa çıkarır.» müjdesiyle gösterilmiş olur. Allah'ın ihsanı çok geniştir onu dilediği kuluna verir.Marifetullah’a en yakın yolun Allah’ın zikrine devam olduğudenenmiş işlerdendir. Dil zikri ile Allah’ın adım o kadar çok anarki kalbinden perdeler kalkar ve kul müşahedeye ulaşır. Kalp zikre başlayınca dil zikri bırakır. Zira kulun o huzurda mevlâyı düşünmesi uygun olmaz. îsim tekrarı huzurun edebine layık olmaz.Meselâ sultanın huzuruna giren birinin sultanın adım tekrartekrar anması doğru olmaz. Çünkü onun bu hareketini görenler
417
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
onun aklını zay ettiğini zanneder ve sultanın huzurundan çıkarırlar.Zikrullah’m delil, huzurunda me dlûl olduğu malûmdur. Med-lûl bulununca delile ihtiyaç kalır mı?KISIM : 7ZİKİRDE DAİM OLMANIN EDEB, TESİR VE HALLERİ
EyL Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Zahirin yani Allah’ı zikreden kulun zikri rızasında uymasıgereken bir takım edeb hâlleri vardır. Bunları şöyle sıralıyabilir:1 — Kalbindeki her türlü meşgaleyi bırakmalı ve kendini zik-rullah’a vermelidir.
2
— Tevbe etmek için gusül abdest ya da abdest olmalıdır.3 — İki rekatlık şükür namazı kılmalıdır4 — Kokusu güzel insanlann olmadığı tenha bir yer bulma-lıdır.
5
— o tenha yerin karanlık bir yerine itikâf ihramını aşmalı,bir seccadelik yer kesmeli ve hasır ya da kilim üzerine bir seccade yaymalıdır.6 — Seccadeye yüzü kıbleye gelecek şekilde bağdaş kurupoturmalı, ellerini oylukları üzerine koymalı ve sessizce zikre başlamalıdır.7 — Gözlerini yummalı ve batını duyularının açılmasını beklemelidir.8 — Şeyhinin hayalini muhafaza ederek onun himmetini istemek için şeyhi ile rabıta kurmalıdır.9 — Geceyi ibadet ederek, gündüzleri de oruç tutarak geçirmelidir.10 — Ne çok fazla aç kalmalı ne de çok fazla karnını doyur-malıdır. İç yağı yehıekten kaçınmalı, yemeklerin normalini yemelidir. öz ifadeyle nefsinin ve bedeninin lezzet ve rahatından vazgeçmelidir.11 — Geceleri ve gündüzleri yatmamalı ve kendini bir iple yukardan bağlamalıdır. Böyle yaparsa bedenindeki unsurların cüzleri fena bulur, gönül ile melekût alemi arasındaki perdeler kalkarve kalp gözüyle melekût âlemine bakar ve üns huzuruna erer.12 — Zikrullah ile sustuğunda, kalp huzuru ile de susmalıdır.13 — Gönülde zikrin varidatı için teveccühle bir saat kadar
418
MARİFETNAME
kalmalı ve otuz senede bulunarmyan cezbe devletini derhal bulmalıdır.14 — Zikrinden sonra içmekten kaçınmalıdır. Çünkü zikir kişiye hararet ve heyecan zevk ve hâl verir. Zikirden kasıd da zatenbu halleri elde etmek değil midir? Eğer su içerse su bütün bu vasıfları yok eder. Uzuvlara titreme verir, hastalık ve baş ağrısına yol açar. Bu halinde zikreden başım hareket ettirerek yardımcı olmasını sağlamalıdır.15 — «Lâ İlahe İllallah» ya da «Allah» ismi celâlini zikretmeli ve bütün sıfatları kendinde toplıyacağını bilmelidir. Bu sözlerden hangisiyle daha çok etkileniyorsa onu söylemeye devam etmelidir. Marifet yolları çok ise de Allah’ı zikr onlar içinde en doğruolanıdır.16 Lâ İlahe İllallah derken Lâ’yı uzatmalı i’yi de belli edecek şekilde söylemeli. Lâilahe derken bütün masivayı atmalı, illallah derken de Cenab-ı Hakk’ın kadim ve ezeli olduğunu isbat etmelidir. Bunu gece gündüz söylemeli ve her söyleyişinde manasınınidrakine varmalıdır.17 — Zikreden, nefsi arzulan benliğine galip geldiği müddetçe hem diliyle ve hem de kalbiyle Lâilâhe illallah demelidir. İnsanlık vasfı zayıflar zevk ve şevki artarsa diliyle kelime-i tevhid’isöylerken kalbiyle de «Allah’tan başka matlub yoktur» demelidir.Her türlü hatıra ve düşünceyi atıp da batından vahdet-i vücûd gelirse diliyle kelime-i tevhidi söylerken kalbiyle de «Ancak Allahvardır,» diyebilir.Zikreden, zikrine devam edip kalbinden masivayı atınca zikrinin tesiri kalbine iyice yerleşir ve oradan da âzalarma geçer. Böylece bütün beden harekete geçer ve titremeye başlar. Kalbindenaçılan bir kafes ile yüksek derecelere ulaşır.Kalp masivadan temizlenince oraya marifetullah emaneti konulur.Denildi ki:«Gafletten uyanan, arif sayılır.»Zikreden bu hale de razı olmamalı ve keşf ve kerametin erkekler için hayız olduğunu bilmelidir. Kadınlar nasıl hayızla temizleniyorlarsa zikredenler de keramet ve keşif ile öylece masivadantemizlenirler.18 — Allah’ı zikirden başka dua ve taat ile meşgul olmayıpnamazlardan da farzlar ile sünnetleri kılmalıdır. Zikre sözün sureti dilden susup kalbe oradan ruha ve ruhtan da sırra geçenekadar devam etmelidir. Böylece kalbi temizlenir ve ruhu hürriye-
419
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.te kavuşarak, sırrı mukaddese erer ve mevlftsına kavuşur.Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerine kendilerini irşâd etmesini di.leyen 16 kişi geldi. Cüneyd-i Bağdadi onlann hepsini ayn bir halvete oturtturdu ve hepsine de kelime-i tevhidi söylemelerini emretti.Bir hafta soma onlara hitaben: — Kalbinizde neler hissediyorsunuz? diye sordu. Onlar da: — Dünya sevgisini buluyoruz, dediler.Cüneyd-i Bağdadi bunun üzerine onları uyardı ve: — Dünyayı, dünyadakileri ve onun sevgisi ile
zevk
ve
lezzet-
lerini hiç tatmamış gibi bırakınız buyurdu.Bir hafta soma onlara: — Kalbinizde neler hissediyorsunuz? diye sordu. Onlar da: — Kalbimize ahiret sevgisi geldi, dünya sevgisini attık, dediler. Cüneyd-i Bağdadi sonra onlara tekrar tembih ederek: — Ondan da vaz geçin, buyurdu. Bir hafta sonra onlara: — Kalbinize ne geldi? diye sordu. Onlar: — Benlik muhabbeti, diye cevap verdiler.Cüneyd-i Bağdadi onları yine tembihle: — Varlığınızdan geçin, dedi. Bir hafta sonra: — Kalbinizi alan nedir? diye sordu. Onlar: — Allah sevgisi diye karşılık verdiler. Cüneyd-i Bağdadi onlara ism-i celâl-i zikri telkin etti ve on gün tayin etti. Aradan 40gün geçti. Sonunda Cüneyd-i Bağdadi onlara giderek: — Kalbinizde kalan nedir? diye sordu. Onlar da: — Allah-u zül celâl diye cevap verdiler. Onlara dua eden Cü-neyd: — .'Onda daim olun. Murada erdiniz, kurtuluşu buldunuz. Size teslim olanları siz de böyle irşâd ediniz, dedi.BEYT Ariflerin tacı dünyada dâr şeyi terktirDünyayı terk, ukbayı terk, varlığı terk, terki terk.Bu dereceye eren arif Allah’ın ünsünü bulur. Sureti hak ilemanası da Hak üe olur. Çoklukta yalnızlığı yaşar. Haktan gâfilolmaz. Onun katında birlik, çokluk, halvet ve sohbet müsavi olur.Zira onun her hali Allah ile üns esmektir.Çokluğu birlikte bulmak, birliği çokluktaBir ilim ki, bütün ilim ve irfan ondadır.Zikredenin kalbi sözlerin en güzeli olan kelime-i tevhidin de
MARİFETNÂME
vamla vahdaniyyet nurları ile aydınlanınca kul varlıkların bedenlerinin gerçekte var olmayıp itibari olarak var olduğunu görür.Bütün kâinatın karanlığı eriştiği müşahede ileyok olur, neyin zarar neyin kâr olduğunu oradan bilir. Halk ile bir münasebeti kalmaz. Her türlü eziyet ve acıları, nimetleri ve insanlann fiillerinive diğer halleri Hak’dan görür. Hiç bir ezanın acısını hissetmez.Zaten Allah’ın zikri kulun fikrini tamama erdirir.KISIM : 8KELİME-İ TEVHİD İN FAZİLET VE KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kelime-i Tevhid «la ilâhe illallah» kelimesi kelimelerin en bü yüğü ve kal’alafin da en yükseğidir. O mevlânın öyle tevhid ilmive sağlam kalesidir ki ona giren sonsuz nimetleri ebedi saadetleribulur. Girmeyen ise ebedî azabı bulur.Eğer bu mukaddes kelime, kalbin çevresine kale olmaz, ruhubu dairenin merkezi olmaz ve nefsin hevasınm o daireye girmesiniengellemezse, sen de o kal’anın dışında kalırsın ve ruhun ona girmemiş olursun. Sadece dil ile söylemenin bir faydası olmaz.Ey insan! Öyle ise bu mübarek kelimeden senin nasibin nedir?Bunu, düşün. Nasibin ruh ve mana ise hem dünya ve hem de ahi-retin saadetli olur. Adın veli kullar ile bir yazılır. Eğer nasibin zikri sadece dil ile yapmaktan ibaret kalırsa bil ki bu münafıklarınnasibidir. Çünkü korunmak için kaleye girmek lazımdır. Adımsöylemez yetmez.
;
Bu sözün manası bir insan ruhu ile bedenine benzer. Kılıcınnasıl adı bir şeyi kesmez ise sözden ibaret kalan zikir de cansızceset gibi olur. Ceset nasıl hareket edemezse manası olmayan kelime de kale olamaz. İhsan aleminden olanlar kelime-i tevhid-i sureti ve manasıyla birlikte almışlar, sureti ile dış yüzlerini, manasıyla da kalplerini tezyin etmişler ve her iki alemde saadete ermişlerdir.Ey insan! La ilahe illallah diyorsan aile ve çocuklarınla rahatça otur. Malına ve meskenine dayanırsan onu söylemende samimi yetsizliğin ortaya çıkar. Çünkü halin anlatması sözün anlatmasından daha açıktır. Eğer o sözün senin kalbinde bir tesiri varsaneden hep fanilere güveniyor, onlardan yardım istiyor ve onlardankorkuyorsun? Hakkıyla lailahe illallah dersen, onlar sana bir fayda vermiyeceği gibi sen de onlara bir fayda veremezsin. Çünkü,
421
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Bir kimse Allah için ise Allah da onun içindir» buyurulmuş-tur. Kelime-i Tevhid-i söylemenin kalbine bir tesiri olmadıysa senin münafıklar zümresinden olmandan korkulur. Eğer söyleyişininkalbinde tesiri varsa yani dilin kalbine tercüman olduysa, işte ozaman sen gerçek mü’minsin. Zikrullah’ın yeri ruhun ise, sen biraşık, sır ise arifsin.Kelime-i tevhiddeki «Lâ» harfi ağyar tozlarını süpüren birsüpürgedir. Böylece arifler illallah arşının tecellisine ve zatı pâkeolduklarından mevlâlanmn üns ve muhabbetine ermeyi hak ederler. Mevlâ aşkıyla sarhoş olur daima onun huzurunda kalırlar.Cenab-ı Hak (Iiz. Davud'a hitaben) buyurdu ki:«Benim için bir oda temizle de oraya yerleşeyim.»Cenab-ı Hak bu hitabıyla kalk temizliğini murad etmiştir.Ey insan! Eğer sen Allah’tan başkasına bağlanmışsan, bu bağlılığın deva mettiği müddetçe lâilâhe kelimesinin nefyine muhtaçsın. Eğer müşahede derecesine erer, herşeydn gaib olursa o kelimenin nefyinden rahat erer illallah kelimesinin isbatını bulur, yeniden Allah-u zül celâlin adından zevk alırsın. O zaman da görürsünki baki olan yalnız Allah’tır ve geriye kalan herşey boştur.Eğer Lâ ilâhe illallah sultanı insan bedeninin şehrini bütünüyle kaplarsa, o şehirde benlik binası olmaz ve orada yabancı birkimse oturamaz. Sen de buna sabrın olmaz. Böylece beşeri izzetin yok olur. Azı bedenin fena bulmuş, bütün kötü huyların iyiye dönüşmüştür.Bütün sultanlar yok olmuş, ancak La İlahe İllallah sultanıbaki kalmıştır. Bu, hükmü öncekileri de sonrakileri de içine alanbir validir ki hükmü ebedi kadar devam edecek bazıları istiyerekbazıları da zorla onun hükmüne boyun eğecektir. Çünkü Cenab-ıHak insanları tabiat karanlığında adaletli bir şekilde yaratmış, onlara kendi nurundan ihsan etmiştir. O nurdan nasib alan her ikidünya saadetine ermiş ihsan ve ihrama nail olmuştur. Bundanmahrum kalan ise adalet aleminde kalmıştır. Hakkın nuru bedenlere değil kalbe ve ruha iner. Tevhid ateşi kalp ağzında parladığı zaman nefsin adetlerini ve zevklerini yok eder. Beşerî karanlıklar aydınlanır.«Yer Rabbinin nuruyla aydınlandı» diyasıyla halk safları «Lâilahe illallah» kelime-i tevhidinin altında dizilir. Kelime-i tevhidniyyet, marifet ve meyvesi, birliğin ikrarı olan bir ağaçtır. Kâinatbu devletin varlığı için yaratılmıştır.
422
MARİFETNAMECenab ı Hak buyuruyor ki:«Ey kulum! Seni tevhidim, herşeyi de senin için
yarattım. Gök
sana gölge olur. Yer seni barındırır. Üzerinde nurlar parlar,
aşağı
varlıklar sana hizmetçi oluır. Orası senin için sen de benim içinsin.Fakat sen başkasıyla meşgul oluyorsun, nimetler seni benimle
meş
gul olmaktan alıkoyuyor. Sana verilen her şey seni benden
uzaklaş*
tınyor.»Marifet yolcusunun üç durağı vardır:
1
— Fena (yokluk) âlemi,2 — Cezbe (kendinden geçme) alemi3 — Kabza alemi.Marifet yoluna giren kimse fena aleminde iken «Lailahe illallah» lafzım söylemeye devam eder. Cezbe aleminde ise «Allah» lafzı celâlini söyler. Kabza ale minde ise «Hû, hû» demeye devam eder.Kalbin keşfine erenin lailahe illallah, ruhun keşfine erenin Allah,sırnn keşfine erenin de Hû demesinin sebebi budur. Çünkü kalbingıdası «lailahe illallah» ruh un gıdası «Allah» sırnn gıdası da «Hû»olur. Yani kalbin kuvvet ve mınnatısı «lailahe illallah» ruhun, kuvveti ve mıknatısı «Allah» sırrın kuvvet ve mıknatısı da Hû’dur.Kalp ve ruh kafese, sur da kuşa benzer. Eve girmeden kafesiaçmak, kafesi açmadan da kuşu almak mümkün olmaz.Ey marifetyolun un yolcusu! Sen de aym şekilde kalbe girmeden ruha, ruha ermeden de sırra ulaşamazsm. Öyle ise önce kalbegirecek, ruha erecek ve som ra da sırra ulaşacaksın. Eğer «lailaheillallah» ile kalp evinin kapı sim açar, «Allah» ile ruha erersen Hûile sır kuşunu besliyebilirsin. Her ne kadar bu benzetmelerimiz me-câzi ise de Hû demen senin s ır kuşuna yem serpmendir. Bu demektir ki kalbe girilmeden ruha, ruha erilmeden de sırlar alemine ulaşılamaz. İşin esası bunun zıd dıdır. Yani benzetmemiz aksine sırlaralemi ruhlar aleminden, rulılar alemi de sırlar aleminden dahageniş ve daha büyüktür. Burnun açık misali en dışta sırlar alemiolmak üzere birbiri içinde üç dairedir. Bu dairelerin en küçüğükalp alemidir. Buna sebep ale kalb aleminin diğerlerine nazaranşehâdet alemine daha yakın «olmasıdır.Şehâdet alemi beden ve sıuretle alemidir. Orada darlık, sıkıntı,keder, üzüntü korku ve sakınmak vardır.Ruhlar alemi ile sırlar lalemi ise, rahatlık, sevinç, kerariürt,emniyet ve selâmet alemleridir.Ey marifet yolunun yolc usu!
483
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Sen bu gökte bir yıldız mı buldun? Bu denizden bir damla aldın mı? Yoksa nefsine mahkum olup beşeri karanlıklara mı garkoldun? Eğer sen beşeri nefisten kalbe girer, kalbden ruha yani nura çıkarsan gözlerin görmediği şeyleri görür, kulakların duymadığışeyleri duyarsm. Çünkü nefis beşer ve tabiat alemleri insanı helâkeden aşağı derecelerdir. Halbuki kalp ruh ve sır alemleri ikram veİhsan aleminin yüksek dereceleridir. Buna göre alçak alemler:1 — Nefs alemi; gafillerin derecesi,2 — Beşeri alem; fasıklann derecesi,3 — Tabiat alemi; münafıkların derecesidir. Bu esfel-i safilin yani aşağıların en aşağısıdır.Yüksek alemler:1 — Kalp alemi, âbid kulların2 — Ruh alemi aşıkların,3 — Sır alemi ariflerin muradıdır.Ey marifet yolunun yolcusu,Zikrullah’a devamla tabiat, beşeriyette ve nefs dereceleriniaşar da kalp derecesine çıkarsan Hakka teslim oulr, onun yolunagirersin. O öyle bir Rab’dir ki; kalpleri her an değiştirir. Korkulanümide, bazen de neşeleri üzüntüye çevirir. Bazen varlıktan yokluğabazen uyamk halden sarhoşluğa değiştirir. Bazen de bunların zıd-dinı müşahede edersin.Bazen de seni cezbedip alır ki kalbin bu sayede itminâne ererve sakinleşir. Zikrullah’m başlangıcı, sonu en güzeli en doğrusu«Lailahe illallah» dır. O, Allah zülcelâlin en büyük kalesi ve davetidir.
424
KONU:6 TEFEKKÜRÜN ASLI VE MAHİYETİHUSUSİYET, FAYDA VE HALİKISIM : 1DÜŞÜNMEK VE FERASETLE KALBİ KO RUMAKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah’ın sanatındaki, nizam ve intizamı, sanatının yüceliğini,güzelliklerini düşünerek bu güzellikleri kalbe indirmek insanı Allah’ı bilmeye ve tanımaya götürür.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«O idrak sahipleri, ayakta iken, otururken ve yatarken daimaAllah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«Bütün bunlarda (dağlar, ırmaklar, gece gündüz, erkek ve dişiler) düşünen kimseler için ibretler vardır.»(Ra’d Sûresi, Ayet: 3)«Biz bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.»(Haşr Sûresi, Ayet: 21))Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bir saat düşünmek, bir yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır.»«Kalbi Allah düşüncesiyle dolanın yardımcısı Allah’tır.»«Allah’ın yaratıkları üzerinde düşünün, fakat onun zatını düşünmeyin. Çünkü siz onu anlıyamazsınız.»«Mü’minler ferasetinden sakının, çünkü o Allah’ın nuruylabakar.»Müjdeler olsun o kimseye ki hali Allah’ın zikri ve fikriyle dolmuş, kalbi masivadan temizlenmiştir. Az düşünce çok ibadet gibidir. Tefekkür gibi ibadet bulunmaz. Onda büyük bir zevk ve lezzetvardır.Allah’ın zatını düşünen zındık, kudret ve hikmetini düşünenise sıddîk olur. Mü’minin zanm sözlerindeki ferasettir.
425
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Tefekkür ^düşünmek) iyilik ve kötülüğü ayırmak hususunda
aklın
kendisine muhtaç olduğu bir ışıktır. Tefekkür, kalpdeki marifetin göz önüne getirilmesidir. Tefekkür, kalbin gaflete düşmesini önlemek hali süslemek İçin
kalbiyle
tasfiye etmektir. Tefekkür, Allah'ın murakabesinin başlangıcıdır. Tefekkür; hakikat
ağaçlarının
yetiştiği bahçe, eşyanın hakikatinin aynası, derin manaların terazisidir. Tefekkür, hikmet pınarlarının kaynağı ve cevherler madenidir. Tefekkür, ibret namazının melekesi, kötülüklerin anlaşılmasıve maksud olan marifeti istemek mevlânın nimet ayetleri ile sevince garkolmasıdır. Tefekkürün sonucu Allah’ın sıfatlarını sevmek ve marifetul-lah ayetleri, heyecanı gamlı seslerdir. Tefekkürle ruhların hareketi sadece, bedenin alâmeti ise sıkıntı ve ızdırabın alâmetidir. Tefekkürle istekleri görmek selâmet, en şerefli meclisler de tefekkür meclisleridir. Tefekkür, muhabbet deryasından bir kâse içmektir.Feraset yakîn’in keşfedilmesidir. Feraset taarruz eden hatıradır. Zıddını oradan uzaklaştırır ve kalbi kendine mahkum eder.Feraset, kalpde panldayan bir nurdur. Bu nur eşyanın hakikatini gösterir. Feraset sahibi gizli şeyleri görür.MANZUMEMurakıb ol ki dem-i aşktan eser bulasınO mübtedâya derûnunda bir haber bulasın.Saadet sabahının doğuşunu uistersen, uyuma geceSipihr-i dilde o mihri iyân seher bulasın.Uzağa gitme, sana gelki şendedir herşeyMurakıb ol ki derununda sen neler bulasın.Sipihr-i zir-i kadem eyle cihan göresinBu hane sakfını geç, ta ki bir makar bulasın.Bülend himmet ol ey dil sen öyle pervâz etKi beydâ-ı feleki sende zir-i per bulasın.Hayal ve uykuyu ko, ol pür hevâyı aşk ile hoşBu hâk ve suyu kim düde çok sever bulasın.Aşk şarabı içip, nefsten geç eyle safâBu hak ve suyu koy kim dilde çok şerer bulasın.
420
MARİFETNAMEçok olsa şevk, o kadar zevk-i vasi olur kİ sudanNe denlu teşne isen lezzet ol kadar bulasın.Sen ehl-i gaflete aşkın sırlarını Hakkı demeKi aşk sözlerini dilde çûn şeker bulasınÇok olsa şevk, o kadar zevk-i vasi olur ki sudanNe denlu teşne isen lezzet ol kadar bulasın.Sen ehl-i gaflete aşkın sırlarını Hakkı demeKi aşk sözlerini dilde çûn şeker bulasın.KISIM: 2KALBE GELEN HATIRALARIN DOĞUŞ VE İSİMLERİ, İYİVE KÖTÜ OLANLARININ ALAMETLRİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbe gelen hatıralar Cenab-ı Hak tarafından gelir. Bunlanngeliş şekli de iki yolla olur.İ — Vasıtasız olarak, yani Allah katından direkt olarak kalbe gelir. Bunlar ve tefekkür ve ibadetin sonunda olur ki kişiyi hayra ve hidayet yoluna götürür. Vasıtasız gelenlere Hatır denir. Bunun sağlam ve kuvvetli alâmeti vardır. Buna aynca Tevfik, Hidâ yet, Lütf da denir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Benim yolumda cihad edenlere, bize gelen hidayet yollarımgösteririz.»Hatıralar eğer işlenen bir günah ve isyankârlığın sonunda gelirse bu ihanet olup sahibine kötülük verir. Buna da Hezelân İd-lâl (sapıklık) ve Usk» denir.2 — Hatıralar eğer kalbe müvekkel olan melek şeytan ve tabiat vasıtasıyla gelirse ve kalbin sağ kulağı üzerinde bulunursaona da mülhem davetine de ilham denir.İlham her zaman için hayır ve iyiliktir. Melekle gelen ilhamhayra götürür, şeytandan gelen ise nefse ve şehvete meylettirir,kötülüğe göürür ki buna Vesvese-i Hannas davetine de vesvesedenir. Bunun alâmeti de kararsızlık ve ızdırap olup çoğu zamangünahın akabinde olur. Bu kişinin iyilik yapmasına mani olur ve ya daha büyük işlemesine sebep olur.Gelen hatır şehvetlere götüren bir tabiatla gelirse buna nefis, onun davet ettiği şeye de hevâ denir. Hevâ daima kötülüktür.
427
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Bunun alâmeti kuvvetli olup zikrullah ile zayıflamaz. Bu hâl üzere sabit kalır, değişmez.Allah tarafından gelen hatıraların iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmek için bu hatıraların alâmetlerini bildiren dört terazi vardır ki onlann:1. cisi: Kalbe gelen hatırayı şeriat ölçülerine uydurursun, şe-riate uyarsa iyi, uymazsa kötüdür.2. cisi: İlmiyle âmel eden bir alime ya da mürşid-i kamili sorarsın. Onlar iyi derlerse gelen hatıra iyidir, kötü derlerse kötüdür.3. cüsü: Hatırayı salihlerin amelleriyle mukayese edersin. Onueğer salihler işliyorlarsa kalbe gelen hatıra iyi, yoksa kötüdür.4. cüsü: Kalbe gelen hatıraları nefse ve hevaya arzedersin.Nefis ona bağlamrsa gelen hatıra kötü, eğer nefis nefret edersegelen hatıra iyidir. Çünkü nefis kendisinin kararına kalan işlerdedaima kötülük tarafım emreder.Kalbi zikrullah ateşi ile temizlenen zikredici kulun kalbi temizdir. Her türlü vesvese ve desiselerden uzaktır. Marifet ve mu-,habbetle dolmuş olup üns huzuruna ermiştir. Çünkü Allah’ın adıateştir. Çünkü Allah adını tekrar edenlerin kalbinde ne vesvese nede zir düşünce bırakmaz, hepsini yakarak yok eder. Allah, onun yüce zatının adı olup onun bütün sıfatlarım üzerinde toplamıştır.Allah adı isimlerin en büyüğüdür. Kalbini masivadan temizleyen herkes onun adıyla muhteremdir, hürmete layıktır. Arif kulun bismillah demesi aynen Cenab-ı Hakkın kün (d) demesine benzer. Bu arifteki her türlü tefekkürünü ve elemini ortadan kaldırır.Bu Allah’ın adıdır ki zehiri bozan bir kelimedir. Allah-u zül celâlkuluna yakın olup daima onun kalbini kontrol etmektedir. O, kahredici (Kahhar) ve zorlayıcı (cebbar) dır. O herşeyi bilir, görürve duyar. Allah yoluna giren onu kısa zamanda bulur, masivadangeçer.Allah’a ulaşan onun himayesine sığınır. Hakkı özleyen onunünsünü bulur, huzuruna erer. Masivadan geçenin vakti daima Allah ile olur.KISIM : 3KALBİN KONMASI VE LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbin korunması için büyük bir gayret ve ihtimamın gösterilmesi gerekir. Çünkü kalbin tehlikesi diğer organlara nazaran en
428
MARİFETNAMEbüyük olanıdır. Onun işi ince ve düzeltilmesi ise çok zordur.Kalbin korunmasını beş kısımda anlatmak mümkündür:1 — Cenab-ı Hakkın kalbe muttali olmasıdır. Kur’an’ı Ke-rim’de «Allah’u zül celâl kalplerde olanı bilir» buyurulmaktadır.Bu ayet kulun kötülüklere yaklaşmaması ve korkması için birtembihtir. Çünkü her türlü gizliyi ve gaybı bilenle olan muameleçok tehlikelidir.2 — Kalbin Cenab-ı Hakkın nazargâhı olduğunu bilmektir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah-u zül celâl sizin suret ve bedenlerinize
bakmaz, fakat
kalblerinize ve niyyetlerinize bakar.»Kalbin Allah’ın nazargâhı olduğunu bu hadiste bildiriyor.Hal böyle iken görebildiği yüzünü her türlü kirden temizleyen, süs-ıleyen ve insanlar için bir ayıp ve kusur bulunmaması için büyüközen gösteren insanoğlunun bu haline kadar şaşırsa yine azdır.Görünen güzelliği için her şeyini yapıyor da Allah’ın nazar-gâhı olan kalbini hiç süslemiyor, ona iyi huylan vermede, kötülüklerden temizlenmede hayvani sıfatlan atıp meleki sıfatlan elde etmede ve güzel ahlâka sahip kılmakta hiç bir gayreti olmaz.Bütün gaybleri fazlasıyla bilen Allah'ın kalbindeki ayıp ve kusur-lan görmemesi için bir gayrete girmez de kalbini karanlık, kötülük ve pislikle doldurur.Eğer insanlar, onun bu ayıp ve çirkinliklerinden birini bilselerdi, kendisiyle konuşmaz, ondan yüz çevirir ve uzaklaşırlardı. Budemektir ki dinde en önemli iş kalbi her türlü kötülük ve pislikler-den temizlemektir.3 — Kalbin hükümdar olduğunu bilmektir. Kalp bedenin sultam uzuvlar da onun tebe’asıdır. Eğer sultan iyi yolda olursa onuntebaası da doğru yolda olur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Dikkat edin. İnsan bedeninde bir parça et vardır
ki,
o
iyi
olursa bütün beden iyi olur, o bozuk olursa bütün beden
bozuk
olur. O et parçası kaipdir.»O halde kalbi korumak bir kulun en önemli görevlerinden olmalıdır.4 Gönül, nefis cevherindeki bütün şerefli manalara mahzen olmuştur ki o insanlığın cevherinin başlangıcı olan akıldır. Allah’ı bilmek ve tanımak, iki dünyada saadete ermek bunun en yük-
429
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
sek derecesidir. Ayrıca bunun ahiret hayatı için kemâl derecelerelde etmek kabiliyeti de vardır. Niyet ve inancı güzeldir.Bütün bu ve b.g. cevherlerin hâzinesi esrarın, muhafız sandığı hatıra ve düşüncelerin kaynağı olan bir yer tabii ki korunmayadeğer bir yerdir. Bunun için de kulun, o hâzineyi her çeşit kötülüklerden, pislikten, vesvese, vehim ve cehâlet afetlerinden koruması gerekir. Bu tehlike ve pisliklerden korunan kalbi Allah’ın kerameti doldurur ve kul her türlü afet ve elemden kurtulur. Artıkcrada hiç bir kötülük yer edemez.5 — Kalbin diğer uzuvlarda olmayan hallerini bilmektir. Buhaller de şunlardır:a) Kalbe hem düşman hem de dost gelir. Yani Hânnas olanşeytanın ilhamı da oraya gelir. Bu iki zıt davet yüzünden kalbinçektiği sıkıntı son derece fazladır.b) Kalp diğer organlara nazaran çok daha meşguldür. Çünkü kalp akıl ile hevânın çatışması sahasıdır. Kalp devamlı olarakbunların çatışma alanı olunca kulun bu büyük savaştan gaflet et-,mesi onun için affı kabil olmayan noksanlıktır. Burasımn nefsinisteklerinden temizlenmesi kalp meydanında güveni sağlar ve kalpmarifetullah’a mekân olur.c) Kalpde bir çok arızalar meydana gelir. Çünkü Haktan
gelen
hatıralar bir ok misali kalbe gelir. Öyle ki gece gündüz yağmur gibi iner. Kalbin hatıralardan korunması Zordur. Çünkü kalpne
yummakla
kapanabilen göz kapağı ve ne de dudaklar arasında susmakla kapanan ve tesirsiz hale gelen dile benzer. Kalp hatıra oklarından hiç bir zaman korunamaz.Kalbin hastalığı görülemediği için ona bir musibet gelmedikçe bilinemez. O bakımdan ilacı da bilinemez. Bunun için de çokriyaset yapılmalı ki kalp vesvese, hatıra ve tehlikelerden koruna-bilsin.d) Kalp değişme istidadında olduğundan ona afetlerin gelmesi çabuk olur. Çünkü kalbin değişpıesi' kaynayan bir tencereiçindeki suyun değişmesine benzer. Gönülde zelle (Peygamberlerin
işledikleri çok
küçük hata) dahi sadır olsa bunun vereceği zararın en küçüğü kasvet ve masivaya meyletmektir. Sonra bu giderek büyük, küfür ve dalâlete 'kaçlar gider. Nitekim:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Biz
onlann kalplerini tasdik etmekten ve gözlerini hakkı gör
mekten çeviririz.
Onlar evvel indirilen ayetlere inanmadıkları gibi
4j0
MARİFETNAME
I
1
yine de İman etmezler. Onları azgınlık ve taşkınlıkları içinde şaş-kın bir halde bırakırız.» (En’am Sûresi, Ayet: 110)Bu tehlikeden korunmak için seçilmiş kullar, kalplerine çokdikkat göstermiş, zikrullah ile meşgul olmuş Hakk’ın inayet ve hidayetine ermişlerdir. Huzura ermiş ve ebedî olarak orada kalmışlardır.MANZUME Taşraya meyi etme ey dil sende iste dilberiİçeri gel, sen de bul, ol yâr-ı gar-ı rehberi.Canda bul cananı, dolsun dil efkârı ileİki alemden beri ol, olma sen senden beri.Fani güzelliği alma baki aşkı satma bakiyeBu iki nehri geç andan iç o bâki kevseri.Sen ki ey dildâr-ı vasisin o dildare mudâmAramam bu cism ve canı hanümânı kevseriDilberin nakşı can perdesidir. Cihan dilberleriPerdeyi kaldır, seyret dilberin yüz güzelliğini.Hamur ol Hakkı ol gönül ah vâl’in izhâr eylemeSim ifşa etme, istersen selâmet bu sesi.
4aı
BÖLÜM : 3
TEVEKKÜL, TEVFİZ, SABIR, RIZADÖRT KONUDAN İBARETTİRKONU:1 TEVEKKÜLÜN FAZİLET VE FAYDALARIYEDİ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1 TEVEKKÜLÜN KUR’AN AYETLERİ, KUDSİ HADİS VEHADİSLERE GÖRE ÜSTÜNLÜĞÜEy Aziz! Tevekkülün üstünlüğü ile ilgili olarak Kur’an’ı Kerimde nazil olan bir çok ayetler ile Rasulullah S.A.V.’den rivayetolunan bir çok hadisi şerifler vardır. Biz bu husustaki ayet, kudsihadis ve hadislerden örnekleri aşağıya alıyoruz:AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«İş hususunda istişare et. Ondan sonra karar verdin mi, artıkAllah’a güven ve dayan, şüphesiz ki Allah Rabbine güvenip da yananları sever. (Ai-i İmran Sûresi, Ayet: 159)«Allah bize yeter ve ne güzel vekildir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 173)aOnun için onlardan yüz çevir. Allah’a güvenip dayan. Allah
vekil
olarak yeter.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 81)«Eğer inanıyorsanız Allah’a güvenin.»(Maide Sûresi, Ayet: 23)432
MARİFETNÂME
«De ki: Allah’ın yazdığından başkası başımızagelmez. O
bizim
mevlâmızdır. Onun için mü’minler yalnız
Allah’a güvenip dayan*
malıdır.» (Tevbe
Sûresi, Ayet: 51)
«Habibim, sana inanmaktan yüz çevirirlerse
de bi: «Bana Ai*
lah yeter. Ondan başka hiç bir ilah yoktur. Ben
ancak O’na güve-
nip dayandım. O, büyük arş’ın sahibidir.»(Tevbe Sûresi,
Ayet: 129)
«Hüküm ancak Allah'ındır. Ben O’na güvenip
dayandım.
Te-
vekkül
edenler de yalnız O’na güvenip dayanmalıdırlar.»
(Yusuf Sûresi, Ayet: €7)
«Öyleyse O’na ibadet et ve O’na güvenip
dayan.»(Hud Sûresi, Ayet: 123)
«Hem biz ne diye Allah’a dayanmıyahm,
bize dosdoğru yollan
o göstermiştir. Bize yaptığınız eziyetlere elbette
katlanacağız. Te-
vekkül edenler yalnız Allah’a güvenip dayanmakta
sebat etsinler.»
(İbrahim
Sûresi, Ayet: 13)
«Hak yolunda sabreden ve sadece rablerine
güvenip dayanaı
kimselerdir.» (Nahl
Sûre», Ayet:
\T
«Aziz ve merhametli olan Allah’a güven.»(Şuara
Sûresi, Ayet: 21?
«De ki: Allah bana yeter. Güvenenler ancak
ona güvenirler.
(Zümer Sûresi, Ayet: 3f
«Kim Allah’a güvenip tevekkül ederse O’na
yeter.»
(Talâk Sûresi, Ayet: ’«Allah her şeyi yaratandır, her şeye vekildir.
(Zümer Sûresi, Ayet: €
KUDSİ HADİS :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Bana tutun ki sana doğru yolu,
hidayeti v
yim. Bana tevekkül et ki sana yeteyim. Eğer
başkasına tevet
edecek olursan yer ve göklerin sebebleri senden kesilir.Ey insanoğlu! Zamana bir baksana! Benim
rızam için
herden kesilip de kendisini, aziz etmediğim, bana
tevekkül ettiği
kâfi gelmediğim, yetmediğim kimse var mı?
Ben senin
herkıldığın namazından razıyım, sen de benim
her gün. için
sanadiğim nzka razı ol.Ey insanoğlu! Benim emrim ve hükmümle olduktan somden feryâd edersin? ~
l
‘
r
*
^İ
b
İİ
Ey insanoğlu! Sen bana gel ben sana kâfi gelirim.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Ey insanoğlu! Benim
katımda senin tevekkül etmekten daha
üstün bir şeyin ve
kazama razı olmaktan daha faziletli bir halin
olmaz (yoktur.)»
HADİSLER«Ey ümmetim! Siz, Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, kuşlarınrızkım nasıl veriyorsa, sizin rızkınızı da öylece verir. Kuşlar sabahleyin yuvalarından aç çıkar, akşamleyin yuvalarına tok dönerler.»«Sizden efsün yapan kimse tevekkülden uzaklaşır.»«İnsanlardan sağlam ve kuvvetli olmak isteyen kimse, Allah’atevekkül etsin.»«Allah’a tevekkül eden ve onun kazasına razı olan kimse istemekten kurtulacağı gibi kederden de rahat bulur.»«Uğursuzluk ve fala bakmak şirktendir, tevekkül ise onlankalbden siler.»«Allah’a tevekkül, insanlardan (birşey) beklememektir. Zirainsanlar hiç bir şey veremez ve verilenlere de engel olamazlar. Nezarar verebilir ne de fayda temin ederler. Onlann hepsi San’i (Al-lah)’ın aletleridir.»Ashab-ı Kiramdan bir zat devesinden indi ve Rasulullah’a hitaben: — Ey Allah’ın Resulü, devemi bağışlayayım mı yoksa salıverip Allah’a tevekkül mü edeyim? diye sordu. Bunun üzerine Resu-lullah S.A.V. şöyle buyurdu: — Deveni bağla, ondan sonra tevekkül et.Hz. Musa A.S. buyurdu ki:«Çocuğun babasına güvendiği gibi Allah’ına tevekkül etmiyenkimse gerçek mü’min olamaz.»MANZUMEBana helva gerek ey dost helvaBırakma yarına ver helvayı hâlâ0 şirin nerm helvayı kerem kılKi kokusundan dil ve can oldu şeydâYerim helva dikensiz misl-i incirGönülden zevk edip, el vurmam asla.01 elden diye bu helva çün o eldenYe İç, ey dil. O elden şir ve husmâ.
431
MARtFETNAME
■
Çû
zâde-i
aklı külldür misli tsâ
Eder da’vet bizi şefkatli baba.
Rücû eder bana der, ey oğullarSizin çûn mâide kıldım müheyya.Benimle sulh olan hayr-ı haleftir
Onun gözünde cennette bu dünya.Zehî baba aceb hân-ı ilâhîKi âlem halkı da ondan mûhenna.Gel ey Hakkı, icâbet kıl ona kimOnun misafiri olmuş ehl-i mâ’nâ.KISIM : 2 TEVEKKÜLÜN TARİF, KEMAL, TESİR VE HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül, halktan ayrılmak, Allah’a dayanmak, ona güvenmek ve ondan istemektir. Tevekkül; insanlarda olanlardan ümidini kesip Allah katındaolana kıymet vermektir. Tevekkül; Allah’a tam mânasıyla inanmak ve onun vaadini yerine getireceğine sonsuz iman etmektir. Tevekkül, yarma ait düşüncelere Allah’ı vekil kıhp dikkati veihtimam göstermeyi terketmektir. Tevekkül, Allah’a güvenmek, bununla yetinmek ve üzerinealdığı görevleri yerine getirmektir. Tevekkül, saadet ve izzete ermek ve tama’dan kurtulmaktır. Tevekkül, kalbi ilah’a bedeni de ibadete bağlamaktır. Tevekkül, masivadan geçmektir. Korkuyu ve ümidi ortadankaldırmaktır. Tevekkül, istememek, verileni geri çevirmemek, eldekini tutmamaktır. Tevekkül, azlıkla çokluğun kalpte birleşmesidir. Tevekkül, kalbin rahatlığıdır. Tevekkül; amellerin en üstünü, hallerin de en şerefli olanıdır. Tevekkül; yaratıcı Allah’ı tercih, ahlâkı süslemek, imanın esası, kalbin kuvveti, ruhun rahata ermesi olup herkes için gereklidir. Çünkü Cenab-ı Hak yarattığı yaratıkların rızkım temin etme yi üzerine almıştır.Dört şey vardır ki, bunlar velilerin üstün ahlâkındandır:1) Tevekkül, 2) Tefviz, 3) Sabır, 4) Rıza.
435
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Kim, sağlam bir tevekküle sahip olduğ ve tefviz ile rahataerdiği, selâmet ile selâmet bulur ve Cenab-ı Hakk’m kazasına teslim olursa ve kaderine yani Allah’ın takdirine rıza gösterirse o kim
:
seye müjdeler olsun.Bir baba nasıl ailesindeki bütün fertlerin rızkını temin ederseCenab-ı Hak da aym şekilde bütün mahlûkatın rızkını verir. Mütevekkil olan Allah'ın yardımını bulacağından insanlara el açmaktan kurtulur. O hakkı ile zengin olmuş ve ihtiyaçlardan kurtulmuş, herşeyi terketmiştir. Onun için sebebler hazır her türlü güçlükler de kolay olur. Zorlukları kolayca çözer, tevekkül eden kendisi hür, aklı kuvvetli olur. Onun dünya ehline karşı kibirli oluşukendisi için güzeldir.Hz. İbrahim A.S. tevekkülün kemâl derecesini nefsinde göstermiştir. Nemrdû tarafından ateşe atıldığı zaman kendisine Cibril-! Emin gelmiş ve:■**- Bir ihtiyacın var mı? diye sormuş. Bunun üzerine Hz. İbrahim :Evet, ihtiyacım var ama sana değil, Rabbine muhtacım, di ye karşılık vermiştir. Cebrail bunun .üzerine: — Öyle ise ihtiyacım ondan iste, buyurmuş. Hz. İbrahim de.büyük bir tevekkül örneği vererek: — O (Rabbim) benim halimi de ne istediğimi de bilir, buyurmuştur.Evet, O yüce Resul, ateşe atıldığı anda bile Rabbinden başkasını görmedi! Onun bu hali tevekkülün kemâlini teşkil eder. Nem-rud’un ateşi ona güllük gülistanlık olmuştur. Tevekkül işe ya da kazanç temin etmeye gitmek olmadığı gibi,
işi ya
da kazancı terket de değildir. Tevekkül Allah ile mutmainolmak ve kalben ona bağlanmaktır. Tevekkül kul ile Allah arasmda bir sır olup insanları bu sırdan haberdar etmek insanlık olmadığı gibi doğru da değildir.Cenab’ı Hak:«Allah’a tevekkül edene, Allah kâfidir,» buyurmuş ve tevekkülün şerefli ve faziletli bir şey olduğunu duyurmuştur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Ey
şükreden, nimetlerinin artması senin içindir.»Ey zikreden, sana olan yakınlığımın artması senin içindir.E
y
tevekkül eden! Ben senin içinim ve ben sana kâfiyim.»(Hadis-i Kudsi)
430
MARİFETNAME
FARSÇA MANZUMEYeterim sana veririm her türlü hayrıSebebsiz hem de vasıtasız, bırak sen gayn.Yeterim sana, yemeksiz doyururum seniAskersiz ve subaysız mir ederim seni.Yeterim sana, ilâçsız devâ kılarımA’mâya kuyuyu meydân ederim. it
-M
Mütevekkil (tevekkül eden) in halk arasmda adı sam bilinmez, fakat o Rabbine çok yakındır. Onun hali, mevlasımn kudretkabzasında, ölünün yıkayıcının elindeki haline benzer. Tevekkül Hakka güvenmek ve bugün Ue kuvvet bulmak, Sultandan ya da düşmanın şerrinden emin olmaktır. Tevekkül eden kimse tıpkı bir çocuğa benzer. Çocuk nasıl annesinden başka hiç kimseden bir yardım istemezse, tevekkül sahibi de hiç kimseden bir yardım istemez ve her şeyinde Rabbine yönelir. Tevekkül, alçak gönüllü olmakla nefsi toprak etmek, ruhu damasivadan temizlemektir. Tevekkül, sebeblere değil o sebebleri halkeden Allah’a güvenmektir. Onu tercih etmek ve herşeyi ondan bulmak ve yardımı ondan istemektir. Tevekkül, nefsi arzulara set çekip kalbi masivadan temizlemek ve böylece kalbin imarım temin etmekle sahibine huzur vesevinç veren bir nurdur.♦Tevekkül, her şeyde esas sahibi bilmek ve ona (Allah’a) güvenmektir. Tevekkül, hürriyete kavuşmak, itiraz ve istemeyi terkedip alçak nefsi atmak ve Allah’a yönelmektir. Tevekkül, elin maldan, kalbin de uzun emellerden kurtulmasıdır. Mütevekkil, her şeyi Allah’tan bilir. Onun katında övülmekde, yerilmek de, üzüntü de, sevinç de, bayağılık ve yükseklik de fayda ve zarar da birdir. Bunun için hiddet ve öfkeleri bir yana atmışşiddet ve ezalara tahammül etmiştir.Büyüklerden bir zatın: «Tevekkül söz değildir, hâldir» demesibu hususu en güzel şekilde beyan etmiyor mu? Tevekkül, önce Allah’a güven, sonra ısmarlara, sonra ona tes
:
lim olma, sonradan onun rızasına ermedir.Hz. Şeyh İsmail (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) bu Hakkı.(Erzurumlu İ. Hakkı) oğluna şöyle buyurdu: — Ey Molla İbrahim, Allah’a tevekkül et. İşini Allah’a ısmar-
437
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
la, O nasıl yaparsa işlerin en güzeli odur. O kullarına yardımcıdırve Erhamürrahimindir.MANZUMEKimdir o kim yoluna vermez nzaKimdir o kim olmıya mest-i likâ.Kimdir ol kim kalbi yedinde değilKimdir ol canım vermez sana.Kimdir o kim senin terbiyende değil,Kimdir o kim bulmadı senden nevfttld cihandır sana çûn iki yedEl ne verir olmasa senden sehâGftfil olan Cevr sanır halktanHalk ise elinde misal-i asa.Cümle âzâ, senden alır cünbüşüSenden her cümleye derd ve devâHâce veresiz zahmeti kimdir ağaçKimdir o kim olmıya bend-i kara.Pes, çubuğun dişliyen it huyludurAnlamadı kendine darbın cezâHakkı nizâ etme kaderle hemanMinnet-ü derde ve gama de merhâbaKISIM: 3RIZK HUSUSUNDA TEVEKKÜL’ÜN ÖNEM VE LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gerek nzk ve gerekse diğer hususlardaki ihtiyaçlarda Allah’atevekkül etmek, herkese iki şey için gereklidir:1 — İbadet ve huzurun temini içindir. Çünkü rızık ve ihtiyaçları hususunda Allah’a tevekkül etmiyen ona dayanmıyan kimsebu ihtiyaçların temini derdine düşer ve bu da onu ibâdet ve huzurun uzağına atar. Bu meşguliyet kişinin görünen zahiri tarafıile görünmiyen'batınî tarafı ile olur. Zahiri meşguliyeti, ihtiyaçlarım ticaret ya da el emeği ile kazanmak istemesiyle olur. Batınîmeşguliyeti ise kalben dünyaya meyyâl olan zahidler gibi, nefsinisteği, kalbin düşüncesi ve aklın tedbir almasıyla olur.Esasen ibadet ve huzur; yalnızca bedenin dünya nimetlerindenuzaklaşması ve Allah ile hemhâl olmakla temin edilir ki bu da an
43B
MARİFETNAME
cak Allah’a güvenen ve ona tevekkül eden kullara nasib olur. Allah’a tevekkülü zayıf olan kul aynen kümeste hapsolunan tavuğabenzer. Kümesteki tavuk nasıl bir sıkıntı kararsızlık ve meşakkatarasında sahibinin getireceği yemi beklerse tevekkülü zayıf kul darızkını aynı şekilde bekler. Onun bütün hayatı bu çeşit vesveselerile sona erer. Kendini şerefli işlerden çekeceği İçin himmeti kesilirve ibadet ve marifetullah gibi değerli şeylere kavuşmaktan yoksunkalır.Ancak eğer kulun tevekkülü sağlam ise kalbini her türlü masivadan kurtarır ve sahib olduğu tevekkül onun saadetinin serma yesi olur. Artık okul ibadet ve huzur devletine ermiştir. İlim ve ir-;fan gibi yüce vasıfların sahibi olmuştur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Kim insanlara muhtaç olmamayı dilerse kendi elinde bulunandan ziyade Allah’ın kudret elinde olan rızkına değer versin vegüvensin.»Büyüklerden bir zat diyor ki:Cenab-ı Hakka hulûsi kalb ile tevekkül edenlere emirler vesultanlar bile muhtaç olur. Onun mevlası Gani ve Hamid olan Allah’tır. Hal böyle olunca o kul nasıl ol.ur da başkalarına muhtaçolur.Cenab-ı Hak bütün kullann rızkım vermeyi üzerine almış vetevekkülün herkes üzerine farz-ı aynı kılmıştır. Tevekkül sahibi bir zata:M l£n! Rızkını nereden temin edersin? diye sorduklarında O: — Çeşitli yerlerden temin ederim. Çünkü belirli bir yerdentemin etmiş olsaydım şimdiye kadar biterdi, diye cevab verirdi.Başka bir tevekkül sahibine de: — Bu uzun çölleri bineğin ve yiyeceğin olmadan nasıl aşacaksın? diye sordular. O da cevaben şöyle dedi:Dört şey vardır ki onlar benim azığımı teşkil eder:1 — Bütün insanları Allah’ın kulu olarak görürüm.2 — İki cihanı Allah’ın ülkesi olarak görürüm.3 — Her türlü rızkı ve rızık sebeblerini kudret-i İlâhi elindegörürüm.4 — Allah’ın kazasını, bütün insanlara yer ve göğünden nâ-fiz görürüm.Rızık hususunda tevekkülü terk etmenin büyük bir tehlike
430
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
olduğunu bilmek gerekir. Çünkü Cenab-ı Hak yaratmasıyla rızkıbirbirine yakın kılmış ve Kur’an-ı Kerimde bununla ilgili olarak:«Sizi yarattı ve sizi nzıklandırdı,» buyurmuştur. Bu ayet gösteriyor ki rızık vermek de aynen yaratmak gibi Cenab-ı Haktanolup başkası tarafından değildir. Cenab-ı Hak rızkı temin edeceğihususunda kullarına kefil olduğunu bildirmiştir. Bununla ilgiliolarak Kur’an’ı Kerim’de:«Bütün hayvanların rızkım veren Allah'tır.» buyurmuştur. Ce-nab-ı Haö kefü olmayı da kâfi görmemiş, bunun için yemin etmişve:«Göklerin ve yerlerin lıakkı için beyân olunan âyetler, nzk veva’d hakdır. öyle kİ sizin söylediğiniz sözde şüphelenmediğiniz kadar doğrudur.»Cenab-ı Hak bunünla da yetinmemiş kullarını kendisine tevekkül etmekle emir buyurmuş ve tevekkül etmiyenleri azabıyla kor-*kutmuştur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer mü’mln iseniz hiç ölmiyen (ve daima Havy olan) Allah’atevekkül ediniz.» (Hadis-i Kudsi)Allah’ın kur’an’ına kıymet vermeyip onu vadine itimad etmi- yen, onun kendisine kefil olmasını yeterli görmiyen, yeminini emirve tekidini nazan itibara almayıp ona güvenmiyenin hâli çok acıklı ve azablı olacaktır. Büyük sıkıntı, azab, âfet ve belâlara maruzkalacaktır. Allah’a yemin olsun ki bir kul için bu büyük bir musibettir. Bundan gaflete düşenlerin kalb gözleri kör değilse nedir?Üveys-i Kami (Veysel Karânî) Hz.’leri bir dostuna hitabla: — Cenâb-ı Hakka yer ve gök ehli kadar ibadet etmiş olsan daonu tasdik etmedikten sonra Cenab-ı Hak senin bu ibadetlerini kabul etmez.Ona sordular ki: — Allah’ı tasdik nasıl olur? O şöyle cevab verdi: — Rızk konusunda Allah’ın sana kefil olduğuna güven, kalbini ve bedenini onun ibadet ve huzuru için azad et. (Yani rızıkderdine düşmekle kalbini ve bedenini hapsetme). Eğer böyle yaparsan Cenab-ı Hakkı tasdik eylemiş olursun.Herm b. Heyyân, Uveys-i Kami (Veysel Karânî) ’ye sordu ki: — Nerede yerleşmemi emredersiniz?Üveys-i Kami eliyle Şam tarafını işaret etti.Herm:
440
MARİFETNAME
— Şam’da geçim nasıldır, diye sordu. Bu sözlerden son dereceetkilenen ve hayretler içinde kalan Üveys şöyle dedi: — Rızıklarmı (Allah’ın vereceği hususunda) şüpheye düşenkimselere yazıklar olsun. Onlara öğüt fayda vermez.Kalbi yakin nuru ile dolan kimse her işinde sebebleri halkedenmevlâsına güvenmiş ve hâbnakiz ona dayanarak tevekkül etmiştir.KISIM : 4 TAM TEVEKKÜLÜN SINIR, HAKİKAT VE HİKMETİEy Aziz Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül, vekâlet kelimesinden gelir ve arapça tefe’ül babın-dandır. Birine tevekkül etmek demek, işini ona havale etmek, onuvekil tayin etmek demektir. Vekil tutan kimse kendisi zorluklara katlanmadan işlerini görmüş olur. TEVEKKÜLÜN SINIRIKalbin Allah’ın dışında herkesten ümidini kesmesi ve yalnızoha dayanması, ona güvenmesidir.Diğer bir görüşe göre; tevekkül, işleri yaparken kalbi Allah’tan başkasına bağlamayıp daima Allah ile bir olmasını temin etmektir.Başka bir görüşe göre tevekkül, bağlanmayı terketmekür.Bağlanmak ise bedenin kıvamını Allah’tan başkasından bilmektir.Yani bağlanmayı terk Allah’a bağlılık demektir.
\
Büyüklerden bir zat diyor ki:«Tevekkül; bünyenin kıvam bulmasını, zarara maruz kalmamayı ve nzkı ancak Cenab-ı Haktan beklemek ve kalbi bu inançla mutmain etmektir.»Eğer Cenab-ı Hak murad ederse hiçbir sebeb ve vasıta olmadan kendi kudret ve kuvvetiyle sana yeter.Ey insanoğlu! Bu hususu böylece bil ve kalbinie kesin olarakinan. Böyle yaparsan mahlûkat ile her türlü sebeplerden bütünüyle kesilir ve hakiki müessir olanın ancak Allah olduğunu bilir vebulursun. Ondan sonra da tevekkülün kemale erer. Allah’ı bilen ârifbir kul olur ve onun huzurunda kalırsın. Tevekkülün kalesi devamlı olarak Allah’ı zikretmek olup onun
441
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
surlannın en kuvvetlisi Cenab-ı Hakkın ilim ve kudretindeki celâlini ve kemâlini bilmek ve onun her türlü unutma ve acizliktenuzak olduğunu düşünmektir. Kulun bu şekilde mevlâsım zikretmesi ve onun kudretini düşünmesi rızkı hususunda onun tevekkülünün kemâl bulmasını temin eder.
Rızıklar dörde ayrılır:
1 — Allah’ın üzerine aldığı rızık:Bu bedenin gıdası suyu ve kuvvetleri ile buna benzer şeylerdir. Cenab-ı Hak bu çeşit rızkı kuluna vereceğini vaadetmiş ve bunu üzerine almıştır. Tevekkülün bu rızkın karşılığında olanı kulüzerinde vacibdir ve vücubiyeti hem aklı ve hem de nakli delillerle sabit olmuştur.Cenab-ı Hak bizim kendisine bedenimizle ibadet ve taatte bulunmamızı teklif etmiştir. Bunu yapabilmemizi sağlayacak güç vekuvvete geçerli olan gıdayı temin etmeyi de üzerine almıştır. Burızkı üzerine alması Allah için üç bakımdandır.a) Cenab-ı Hak bizim mevlâmız ve efendimizdir. Bizler onunaciz ve zavallı kullarıyız. Efendiye yakışan kulunun ihtiyacına yetecek nzkını temin etmektir. Kula gereken de kendi ihtiyaçlarımgören mevlâsımn emirlerine tâbi olmak ve emirlerini yerine getirmektir.b) Cenab-ı Hak kullannı kendisine muhtaç etmiştir. Fakatonlara nzkı nerden, nasıl ve ne zaman temin edeceğini bildirmemiştir ki kullar zamanı gelince rızkı istesin ve alsınlar.Rızkın kullara haber verilmeden ulaşması onun hikmetiningereğidir.c) Cenab-ı Hakkın kullarına ibadet ve taati emrettiğini söylemiştik. Eğer kullar bütün vakitlerini rızık aramakla geçirecekolurlarsa Allah’a olan ibadet ve taatUîrini yapamazlar. Şu haldekullannın nzkını üzerine alan Cenab-ı Hakk’ın bu işinde bir hikmet vardır. Kulların Allah’a karşı ibadet taat ve zikirleri ancakböylece mümkün olur.Esasen Allah için hiç bir işi yapmak vacib olamaz. Yani o hiçbir şeyi yapmak zorunda değildir. Ancak onun kullarının nzkınıvereceğine kefil olması onun hikmetiiıin bir gereğidir.
2
— Dağıtılan nzık :
Allah’ın kullanna dağıttığı ve levh-i mahfuzuna kaydettiği n-zıktır. Herkes levh-i mahfuzda kendisi için yazılan rızkı zamanıgelince yer, içer ve elbiseleri de giyer. Vazılandan fazla yiyemeyen
442
MARİFETNAME
ceği g^i, yazılandan az da yiyemez. Ne yazıldıysa onu mutlaka yer.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Rızıklar taksim edilmiştir. Takva sahibinin takvası nzkımartırmayacağı gibi, fâcirin fucuru ile de nzkı azalmaz.»3 — Temlik edilen (kulların mülkiyetine verilen) nzık:Bir kulun dünyada bir şeye sahib olması ancak Cenab-ı Hakk’*ın takdiri ve rızası sayesinde olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey mü’minler, size vermiş olduğumuz maldan (fakir ve yoksullara) nafaka Ve zekât verin.» (Bakara Sûresi, Ayet: 254)4 — Va’d olunan nzık:Cenab-ı Hak kullan içindeki takva sahihlerine helâl yoldan vehiç bir güçlüğe katlanmadan muttaki olmak şartıyla rmklannı temin edeceğini va’detmiştir. Cenab-ı Hak va’dlnde haktır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kim Allahtan korkarsa ona darüktan genişliğe doğru çıkış yalu ihsan eder. Ve onu hiç beklemediği bir yerden nzıklandınr.Kim Allah’a güvenip tevekkül ederse Allah ona yeter.»(Talâk Sûresi, Ayet: 2-3)Bu ayetler Cenab-ı Hakkın vereceğini vadettiği nzkı, bildirmektedir. Rızkın çeşitleri bunlardan ibarettir. Ancak gıda ve bedenin kıvamı için gerekli olan ve yukarıda Allah’ın üzerine ifadeettiğimiz Cenab-ı Hakkın üzerine aldığı rızkı istemek mümkün değildir. Çünkü o Cenab-ı Hakkın hayat, ölüm ya da hastalık gibi yaratıkları üzerindeki fiillerindendir. Kul onu ne elde etmeye nede isteme güç ve kuvvetinde olamaz. Dağıtılan ve levh-i mahfuza yazılan rızkın temin edilmesi için de kulun araması ve bulmasıgerekli değildir. Çünkü buna gerek yoktur. Bu kulun kendisine ihtiyaç duyduğu malum rızıktır. Bu nzkı vermek Allahtandır ve
Al
lah bu nzkı vereceğini üzerine almıştır.Bu öyle bir nzıktır ki bunda çalışıp elde etmek şartı
yoktur.
Çünkü Allah’a tevekkül eden peygamber ve veliler sonsuz saadeti bulmuşlardır. Onlar rızkı temin için devamlı olarak bir yerebağlanıp çalışmamış, hayatlarını ibadet ve huzur içinde
geçirmiş
443
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
lerdir.
Onlar böyle yapmakla hata etmemiş, Allah yolunda gitmişve hidayete ermişlerdir. Bu da gösteriyor ki nzık istemek ve eldeetmek için sebeblere yapışmak kul için şart değildir. Rızık çalış,makla artmayacağı gibi istemeyi bırakmakla da azalmaz.Müslümanların çalışmaları yalnızca nzkın temini için değil,Allah’ın emri olmasından dolayıdır. Bu husus yanlış anlaşılmama
lı
ve islâmın insanları tembelliğe sürüklediği fikrine kapılmamalıdır. Çünkü kulun rızkı levh-i mahfuzda yazılandır. O belirli vasıflara ve vakitlere aynlmıştır. Onun değişmesi imkânsızdır. Zamanıgelince kul nzkını mutlaka bulacaktır.ResuIullah S.A.V. hadisinde Cenab-ı Hakkın yaratma, huy, n-zık ve ecel gibi şeyleri tamamladığını bildirmiştir. Çocuğun dün yaya gelişinden ölümüne kadar bu hal değişmeden devam eder.Bu hususları nazarı itibara alarak göz önüne getiren kul, sebeblere değil o sebeblerin sahibine bakar. Bedeni ve ruhi rahatlığaererek mevlâsmm üns ve huzurunu bulur. Ebedî devlete ve saadeteerer ve kalbini her türlü masivadan temizler.MANZUMEHüdadır mâni ve muti, felekle kâr ve bârim yokGönül mir’at (ayna)-ı sâfidir cihandan bir gübarım yok.Yüksek ve alçak alemden ganidir himmet-i tabimKi endûh ve semâ ve arz ve derd-i ruzigarım yok.Gönül kim mevlâ kapısıdır, yok ondan başka bir şuğlumOnun aşıkıdır ancak dilde, bir başka nigânm yok. Tecerrüddür elbisem', takvadır fahrim, bu aşk içreBeden elbisesine o yüzden benim hiç itibârım yok.Heyûla süretin koydum ki, eren leb’i mânâyaHeyûladan bu surettir mücerred perdedârım yok.Enâniyyetle hor olmuşken erdi aşktan izzet,Gönül mülkünde sultan oldum, asla itirazım yok.Gönül aşkın himmetinin yüceliğini bulup felekleri geçtiEdây-ı izzet ve lezzet-i aşkı iktidârım yok.İki âlemde hem ondan cüda bir yâr-ı görün kimDerun-ı dilde bir aşk-ı Hüdâdır yâr-ı gânm yok.Cihân karar yeri değil ona dil vermem Ey HakkıCanım aşka fedâdır, bir an onsuz kararım yok.
444
MARİFETNAME
KISIM : 5 TAM TEVEKKÜLÜN TESİRLERİ VE BAZI TEVEKKÜLEHLİNİN MENKIBELERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kulun kalbine gelen ve onu sahibi olan Allah İle olmaktanalıkoyan sebebleri ortadan kaldırmak gerekir. Eğer böyle yapılırsa kalb o sebeblerden kurtulur ve mevlâsının üns ve huzuruna ermekle mesrür olur.Kalbe gelen eşyalar dört tanedir.1 — Rızık ve külün rızkı kazanmak hususunda gösterdiği dikkattir. Onun ortadan kaldırılması Allah’ın rızkını vereceğine kesinbir iman ve tam tevekkül ile mümkündür.2 — Korku ve güvensizliktir. Bu da Allah’a güvenmek ve onatevekkül etmekle olur.3 — Belâ, zorluk ve musibetlerdir. Onun ilacı da belâlarasabretmektir.4 — Kaza ve kader olup onların meydana getirdiği elem vekederdir. Onun ilacı da kazaya razı olup takdire rıza göstermektir.Bu demektir ki rızkı hususunda Allah’a tevekkül eden, belâve musibetlere sabreden, kazaya razı olup takdire rıza gösterenkimsenin kalbi temizlenip Ve Rabbinin ünsünü bularak huzuraerer. Artık o her muradına eren Kâmil ve ârif bir kul olur.Kalbe gelen dört arızamn ilacı yine dört şeyle olur ki bunlarda tevekkül, tefviz (ısmarlama) sabır ve rızâdır. Bunlar kendilerine ayrılan bölümlerde geniş olarak anlatılacaktır. Bu arızalarkalbe bir çok meşguliyetler getirir ki bunlar hâle ait olabileceğigibi geleceğe ait de olabilir. Kalbi Rabbinin üns ve huzurundanuzaklaştırır. Bu arızalar içinde kalbi en çok meşgul edeni, en bü yüğü en katisı rızıktır. Çünkü rızık bütün insanlar için büyük birbelâ olmuş ve o yüzden bedenler zulmet, meşakkat, sıkıntı ve zorluklar içinde kalmıştır.Rızık insanların kalblerini hasta etmiş, akıllarında kendisiyle meşgul olmalarına sebeb olmuştur. Rızkın teinini hususundainsanlar zor düşüncelere dalmış, birçok üzüntü, sıkıntı ve kederlere maruz kalmış, akılları adeta ne yapacağını şaşırmış, hayatlarından bir zevk alamamış ve dünya onlara dar gelmiştir. Bir çokinsnlar çaresiz kalmış, çalışmak pahasına Hak huzurundaki hizmetleri bırakmış, dünya insanlarının hizmetinde çalışmış ve onlara hizmetçi olmuşlardır.
445
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Başlangıçta hür oldukları halde kendileri gibi aciz kullara köle oldu ve türlü çeşit alçaklık, zillet ve üzüntülerle karşılaşmışlardır. Onlar bu halleriyle dünyada adeta bir zindan hayatı yaşamaktan feryat etmiş, gaflete düşmüş ve ne yapacakları hususundaümitsizliğe, şaşkınlığa düşmüş, yüzlerce, hattâ binlerce güçlük vezorluklarla hayatlarını mahvetmişlerdir.Nihayet mevlâlarına döndükleri zaman dillerle anlatılması imkânsız bir zarara uğradıklarım farkederek büyük bir pişmanlığadüşmüş, fakat bu pişmanlık kendilerine fayda vermemiş ve günahlarının fazla olması onlann cehennemde yanmalarına sebebolmuştur.Fakat, basiret ve himmet eshâbı dünyadaki sebeblere bağlanmamış, dünyaya meyletmemiş, semâya çıkmanın yollarını aramışve bulmuşlardır. Onlar Cenab-ı Hakka sonsuz bir tevekkül ile mütevekkil olmuş ve insanlardan uzak yaşama yolunu tercih ederekuzlete çekilmişlerdir. Kâr etmeyi kazancı bir yana bırakmış gönüle girmiş, hem insanlardan, hem de nefislerinden geçerek, muhab-betullah şarabını içmiş ve onun huzuruna ermişlerdir.Büyüklerden bir mütevekkil zat diyor ki:«Çölde yalnız başıma dolaşıyordum. Nefsim bana vesvese vererek: — Bu kuş uçmaz, kervan geçmez, ıssız köyü ve şehiri olmıyançölde ne zamana kadar gezeceksin? Açlık ve susuzluktan akıbethalin ne olacak? dedi. Ben de nefsimi terbiye etmek ve ona karşıçıkmak için caddeye yakın olmamaya ve yağ ile bal olmadıktansonra ağzıma bir şey koymıyacağıma dair kesin olarak karar verdim ve yolculuğuma devam ettim. Aradan belirli bir zaman geçtikten sonra bir de ne göreyim? Yolunu şaşıran bir kafile banadoğru gelmiyor mu? Beni görmemeleri için sırtüstü yattım ve gözlerimi de kapadım. Onlar yanıma geldiler ve kendi aralarında konuşarak:•— Bu bir yolcu, herhalde bayılmış olacak, yağ ile bal getirinde ağzma biraz koyalım, dediler. Sonra yağ ile balı getirip ağzımakoymaya kalktılar. Ağzımı açmaya zorlarken benim güleceğim çıktı ve güldüm. Onlar benim bu halimi görünce: — Sen deli misin? Aklını mı kaçırdın? dediler. Ben de başımagelenleri bir bir onlara anlattım. Onlar da bunun üzerine: — Kullarını rızıklandıran ve Kerim olan Allah’ın şanı ne yücedir? dediler.
Yine
büyüklerden bir zat anlatıyor ki:«Bir defasında yalnız başıma bir seyahate çıkmıştır^ Bir şeh
MARİFETNAME
rin kenarındaki bir mescide girdim. Nefsim bana hitabla: — Bu cami insanlara uzaktır. Sen yolcusun, yiyeceğin yok, eniyisi şehir içindeki camilerden birine git. Böylece halk seni görürve seni yolcu zannederek evlerine misafir ederler ve sana güzelşeyler yedirirler, dedi. Ben de nefsimi terbiye etmek için bu camiden başka bir camiye gitmemeye ve ağzıma lokma lokma helvakonulmadıkça ağzıma başka bir şey koymıyacağıma kalben, kesinolarak karar verdim, mescide girdim ve kapıyı da üzerine kapattım.Yatsı namazından sonra kapıya gelen bir adam kapıyı şiddetle çalmaya başladı. Ben baştan kararsızlık gösterdim ise de adamkpıyı çalmakta ısrar edince kapıyı açtım. Gördüm ki elinde mumolan ihtiyar bir kadın yanında zayıf bir çocukla içeri girdiler. Kadın bana dua etti ve önüme bir tabak helva koydu ve bana hitaben: — Bu hasta ve zayıf çocuk benim oğlumdur. Günlerdir, yemi yor, içmiyor ve konuşmuyor. Öylece kendinden geçerek yatıyordu.Nihayet gecenin birinde bana: — Anne helva canım istiyor, dedi. Ben de Rabbime şükrederek bir tabak helva yaptım ve önüne koydum. Ben bu işi yapanakadar, oğlum yemin ederek: — Benimle birlikte bu helvadan bir garib yemedikten sonraben bu helvayı yemem, dedi. Ben de oğlumun eline bir baston verdim, koluna girdim ve: — Şu mescide girdim. Orada bir garibin bulunduğunu gördüm, dedim. Birlikte buraya geldik. Neyse Allah’a hamdolsun kiseni burada bulabildik, dedi. Sonradan kadın beni helvaya buyuretti ve bir lokma oğluna bir lokma da bana vererek ikimizi de do yuncaya kadar yedirdi. Doyduktan sonra kalkıp gittiler. Ben iseonlardan hayrette kaldım ve şaşırdım. Orada Rabbimin kullarımnzıklandıncı olduğunu yakinen müşahede ettim. Onun üns ve huzuruna erdim. Kalbim onunla mutmain oldu.Artık biraz olsun kalbinde tevekkülden bir parça olan herkesebu iki olay gerçekten büyük bir ibret olsa gerektir.KISIM : 6RIZIK HUSUSUNDA TEVEKKÜL HERKES İÇİN GEREKLİDİREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Rızkın temini hususunda dört hususu göz önünde bulundurankimse eğer onlara uygun hareket edecek olursa, nzık konusunda
447
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
kalbine gelecek her türlü vesvese ve düşüncelerden kendini kurtarır. Her yönü ile bir mütevekkil (tevekkül eden) olur Ve tevekkülükemâle erer.1. ci Husus:Ey insanoğlu 1 Bir defa düşün ki Cenab-ı Hak Kur’an’ında bütün yaratıkların rızkını vereceğini ve rızık işini üzerine aldığımbeyan ediyor. Haliyle senin rızkını da üzerine almış ve sana da rızkını temin edeceği hususunda kefil olmuştur. Bu durumda dünyadaki hükümdarlardan birisi sana: — Bu akşam bize gel ve benim misafirim ol, sana bazı ihsânve ikramlarda bulunayım, dese, senin bu davet hakkmdaki fikrinve kanaatin nedir? O sultanı hakkında nasıl bir hüsn-i zanda bulunursun? — O sultan doğru sözlüdür, sözünde durur diye fikrini beyanetmez misin?Davet eden sultan değil de pazardaki tüccarlardan, ya da zengin yahudilerden biri sayılır ve sözü geçer birinin yanında seni davet etse onlann sözüne uyup davetlerine icabet etmez misin? O gece yiyeceğin yemekleri düşünmen seni onun sözleriyle tatmin olmaz mısın? Hal böyl olunca bütün insanları nzıklandıran cömertve kerim olan Allah, Kur’an’ında senin rızkını vereceğini beyan ettiği, yüce şamyla senin nzkına kefil olduğunu bildirdiği ve bu hususta sana va’di olduğu ve rızkım vereceği hakkında yemin ettiğihalde sen nasıl oluyor da onun sözüne güvenemiyor ve ruhen huzur ve sükûna ermiyorsun? Neden onu söz ve vaadini doğrulamıyor yeminiyle tatmin olmuyorsun? Onun sana verdiği sayısız nimetlereve lutfa, türlü türlü ikrâm ve ihsanına neden bir bakmıyor ve buhususta bir düşünceye dalmıyorsun?Eğer böyle yaparsan, rızkın hususunda nefsinin dikkat ve endişesini nazan dikkate alırsan kalbini maruz kalacağı ızdırab vesıkıntıdan kurtulamazsın. Bu hal senin için bir belâ ve musibet değil midir? Ama bunu düşünecek idrak gerek. Bu idrake sahib isen,nzık endişenin senin için bir leke ve ayıb olduğunu anlarsın.Hz. Ali (R.A.) diyor ki:Allah'ın vereceği nzkı sen başkasından diliyorsun.Açlık korkusuyla çok emin sabahlarsın, müşrik sarrafın sözü
ne inan
ve düşünmezsin de. Rabbinin sana kefaletine, o kadar inan
mazsın.
44B
MARİFETNAME
Bu hususta şüpheye düşen kimsenin imanının zayıflığındankorkulur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer inıaıı ediyorsanız, Allah’a tevekkül ediniz.»
2.
ci Husus:Ey insanoğlu! Cenab-ı Hak tarafından taksim edilen ve tevh-imahfuza yazılan rızkın değişmesi mümkün değildir. Sen bu hususu inkâr yoluna gider de levh-i mahfuza yazılan nzıklann değişmesinin mümkün olduğunu düşünürsen, Allah korusun hak yolu terkeder delâlete düşersin: Eğer Allah’ın kullara olan rızkındaki dağıtımını iyice bilirsen nzkı temin etmek hususunda iki cihandadüşeceğin aşağılık, bayağılık ve zilletten başka nasıl bir fayda bulursun?Herkes için takdir olunan bir rızık vardır ve levh-i mahfuzda yazılıdır. Tevekkül ehli hiçbir zillet ve bayağılığa düşmeden nzık-larını izzetle alırlar. Ancak rızkını teminde hasis olanlar ise zilletedüşerler. Çünkü ne çalışmayı ne ihtirası terk, ne de ihtiras ve çalışma rızkı azaltmaz ve çoğaltmaz. Senin için takdir olunan nzkseni mutlaka bulur. Sana düşen zillet değil rızkını izzetle almak-tır. Zelil olmanın bir mânâsı yoktur.3. ncü Husus:Ey insanoğlu! Rızkın yaşamak ve hayatı devam ettirmek içinolduğunu bilirsin. İnsan yaşadığı müddetçe nzkı kendisine gelecektir. Öyle ki rızıkla hayat birbirlerinin ayrılmaz parçalandır.İnsanın ömrü nasıl Cenab-ı Hakkın gayb âleminde ve kudretelinde ise rızık da aynı şekilde onun kudret elindedir. Cenab-ı Hakrızkı ister verir ister vermez. Bu hususta kimse onu zorlıyamaz. Onasıl isterse öyle yapar.Sen nasıl bir kulsun ki senin rızkını ve ömrünü elinde bulunduran sahibinin tedbirlerine inanmıyor ve güvenmiyorsun?4. cü Husus:Malûmdur ki Cenab-ı Hak kulun rızkını üzerine almış ve bunu temin edeceğine kefil olmuştur. Cenab-ı Hakk’ın üzerine aldığırızık kulun gıdası* beslenmesi ve âdeti üzere aldığı yiyecekleridir.Ancak kul eğer Allah’a tevekkül eder de onu rızkını vereceğine kefil ederse Cenab-ı Hak yukarıda adı geçen rızkından bir kısmım
449
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
kısar ve o kuluna kendi katından kuvvet verir. Böylece tevekkülsahibi asla zorluklarla ve üzüntülerle karşılaşmaz. Bilakis Rabbıylaolan ünsü ona zevk verir ve mutmain kılar. Çünkü o kul işin gerçeğini bilmekte- ve bedenin kıvamı ve yaşaması için Rabbinin kendisine kefil olduğuna inanıyor.Rızık konusunda Allah’a tevekkül etmenin mânası budur ki,o da bünyenin kıvamını bulmasıdır. Allah-u zül celâl kendisine tevekkül eden kulun bedenini azıksız bırakmaz ve ona mutlaka yardım eder. Kul, bütün hayatı müddetince kendisinde Allah’ın emirlerini ifa edecek güç ve kuvveti bulur.Rızıktan maksat, ölünceye kadar bedenin kuvvete sahib olmasıdır. Allah her dilediğine erecek ve dilediğini yaratacak derecedekuvveti olan bir kudret-i kâmildir. O dilediği kuluna yiyecek veiçecek verir. Dilediği kullarını da melekleri beslediği gibi yiyecekve içecek olmadan besler. Kul için esas olan ibadet edecek kuvvetibulmaktır, yoksa yemek içmekle nefsin arzularına uymak değildir.Şu halde sebeblerin bir önemi yoktur.Zahidlerin ve âbidlerin gece gündüz, yemeden içmeden uzun yolculuklara çıkmaları ve uzun müddet açlığa tahammül edecekkuvveti kendilerinde bulmalarının sebebi budur. Onlardan bir kısmı 10 gün bir kısmı 20 gün bir kısmı 30 gün, bir kısmı 60 gün yemeden içmeden durmuş ve kuvvetten düşmemişlerdir.Cenab-ı Hak, İbrahim i Edhem kuluna çamuru, başka kullarından bir kısmına da kumu gıda etmiştir.Ey insanoğlu! Bazı hastaların günlerce bir şey yemeden içmeden durduklarını ve yaşamlarını devam ettirdiklerini sen degörmûşsündür. Hastanın, sıhhati yerinde olan birinden daha zayıfve daha bitkin olduğu açıktır. Eğer açlıktan ölen olursa bil ki onunecelinin sebebi açlıktır. Fazla yediği için ölenler yok mudur? Şüphesiz onların ölümlerinin sebebi de çok yemek olur.Ebû Said Hudri R.A. diyor ki:«Cenab-ı Hak öyle hâkimdir ki beni üç günde bir rızıklandı-rır ve bana yemek verir. Çölde yolculuğa çıkmıştım. Üç gün birşey yemeden yolculuğuma devam ettim. Dördüncü gün de halsizkaldım, öyle ki olduğum yere yığıldım kaldım. O halde iken birsesin hafifçe bana şöyle seslendiğini duydum: — Ey Ebû Said, sebebi mi istersin? Yoksa kuvveti mi? Ben: — Kuvvet, diye karşılık verdim. Hemen bedenim kuvvet bul-
450
MARİFETNAME
du. Derhal kalktım ve 12 gün müddetle orada kaldım. Yiyecek birşey bulamadım, ama açlıktan yana bir zorluk da çekmedim.Ebû Said bu sözleri söyledikten sonra doğru konuştuğunu isbatiçin yemin etti.Bundan şu sonuç çıkıyor ki; Bir kimse kendisine nzık temineden sebeplerin ortadan kalktığını görür de kuvvetli bir tevekkülile Allah’a tevekkül ederse, bilsin ve emin olsun ki Cenab-ı Hakona kendi katından kuvvet ve inâyet eder ve ona kuvvet verir. Buhaldeki kul asla sıkıntıda kalmaz. Onun için de Allah’a çok şükretsin ki kendisine mevlâsımn üns, huzur, lutf, inâyet ve kerametiulaşmıştır. Zira Cenab-ı Hak o kuluna kuvvet vererek ona lutfuile yardım etmiş ve onu saadete erdirmiştir.Ondan sebeb ve vasıtayı kaldırmış. Onu esas gayesi olan hu*zuru meclisine kabul etmiştir. O kulunu meleklere benzetmiş ve.melekler gibi avamdan ayırmış ve kendi katma yükseltmiştir.Onun üzerindeki yeme içme âdetlerinin hasıl ettiği bağlan koparmış ve insanı hayretler içinde bırakan acaib kudretine muttali kılmıştır.Demek oluyor ki Allah’a tevekkül eden ve sözü edilen mertebeleri kazanan kimmsenin kân büyük olur. Onun nzkı çok geniştir. Zira ona rızkı Cenab-ı Hak vermiştir.MANZUMEAlem içinde ayân ve pinhân (gizli)Sana gelir elbet kısmetin olan.Kişinin gece ve gündüz talebiOlamaz rızk-ı kesirin sebebiRızkına kanaat eden ehl-i merâkOluser mazhar-ı ism-i Rezzâk.Seni yoktan var eden aç etmezBaşka kapılara muhtaç etmezYürü var Hakka tevekkül eyleHâline sabır ve tahammül eyle.Küne-i kaşânede rahat hoşturDâde-i Hakka kanâat hoştur.Bilir hâllerini Rezzâk-ı HakimRızkım vaktinde eyler taksim.
451
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Mala mevkûf değil erzakınBaşka yüzden getürür Rezzâkın.Çeşmini, hâtınnı eyle ganîKerem et, olma gedâ, çeşm-i deni.Bizi ey Hayy-ı Hudâyı müteâlRızk için kılma perişân ahvâl.Zikrini dilde ruhun gıdasıyapCanda hikmet kapışım açık tut.KISIM: 7 TAM TEVEKKÜL EDENİN DAİMİ RAHATA ERMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül Allah’a dayanmak ve ona güvenmektir. O halde dün yanın ve ahiretin Allah'ın mülkü olduğunu ve her işin onun kudret elinde olduğunu, bütün insanların kendisi gibi bizce âciz olduğunu bilen kimse, onların hepsinin rızkım Cenâb-ı Hakk’m verdiğini bilir. Buna inanır ve tevekküle ilk adım atmış olur.Rızkı hususundaki şüphe ve endişeden kendini kurtaran kimse, Allah’ın vereceğine inandığı ve kefü olduğu rızık için hiç üzülür mü? Cenab-ı Hak Kur’an’ında:«Yeryüzünde nzkı Allah’ın üzerinde olmayan hiç bir hayvan yoktur» buyurmuş olması bu hususu gerektiği şekilde açıklıyor.Cenab-ı Hak dünyanın ve ahiretin iyiliğini tevekküle bağlamıştır.Şu halde Allah’a tevekkül eden kimsenin hem dünyada ve hem deahirette saadete ereceği şüphesizdir. Çünkü Cenab-ı Hak ona ha yırlı olanı vermiştir. Allah’a tevekkül eden kimse yiyecek ve içecektoplamaz. Yarınki rızkı için endişe etmez ve ne. olacağını meraketmez. Zira o kendisini herşeyi yaratan Rabbinin rızık denizindebulur. O nzık denizinin balığı olmuştur. Balığın su biriktirmeye ihtiyacı olur mu? Tevekkül eden de aynen denizdeki balık gibi herşeyden müstağni olmuştur. Onun nefsi yemek içmek istediği zaman nefsineşöyle hitab eder: — Ey nefis, nzkm elemini yapıp kendini zahmete sokma.Çünkü sen rızkı yaşamak için istiyorsun. Bilmezsin ki nzık ve ha yat birbirinin yakını ve komşusudur. Hayat olduğu müddetçe n-zık ta vardır.Ey insanoğlu! O halde sen de nzık sevdasını aklından çıkar.
452
MARİFETNAME
Cenab-ı Hak seni, kendisini bilmesi ve tanıması için yarattığı halde sen rızkın üzüntüsü ve elemini çekiyorsun. Allah’a dayan veher işinde ona güven. Belâlara karşı sabırlı ol, kazaya rıza göster.Böyle yaparsan her işte bir hayrın bulunduğunu görürsün.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
«Kendisinde külli hayn bulundurmayan hiçbir cüz-i şer yoktur.»Ey insanoğlu! Tevekkülünde sağlam ol. Eğer tevekküle devamedersen, tevfiz, sabır ve rıza makamlarım kazanırsın. Sonra damevlânın marifet ve muhabbetine erersin. Nihayet velilerden olurve Allah’a yakın kulların derecesine erersin.
KONU:2 TEFVİZ'İN FAZİLET VE FAYDALARISEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1 TEFVİZ’İN AYET, KUDS İ HADİS VEHADİSLERE GÖRE FAZİLETİAYETLER :Ey Aziz!Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allah sana kâfidir. O her şeyi duyan ve bilendir.»(Bakara Sûresi, Ayet: 737)«Ey müminler, hoşunuza gitmemesine rağmen savaş sizinüzerinize farz kılındı. Hoşunuza gitmediği halde hakkınızda hayırlı olan ve sevdiğiniz halde hakkınızda şer olan nice şerler vardır.Siz bunlan bilmezsiniz. Allah bilir.» (Bakara Sûresi, Ayet: 216)«Resûlüm de ki: Allah’ım mülkün sahibi sensin. Dilediğine ve*rir, dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Senin her şeye gücün yeter.»Geceyi gündüze, gündüzü de geceye sokarsın. Ölüden diriyidiriden ölüyü meydana getirirsin. Yaratıklarından dilediğine dehesapsız şekilde rızık verirsin.» (Al-i İmrân Sûresi, Ayet: 26-27)«Eğer Allah sana bir belâ (hastalık ve fakirlik gibi) dokundu-riHsa o belâyı ondan başka giderecek kimse yoktur. Sana bir ha yırla dokunsa şüphesiz o her şeye kadirdir.»(En’am Sûresi, Ayet: 17)«Hiç uir şey hakkında (bunu muhakkak yarın yaparım deme).Ancak Allah iilerse «İnşallah yaparım,» de.»(Kehf Sûresi, Ayet: 23*24)
454
MARİFETNAME
«De ki; Allah dilemedikçe kendime bile, ne bir zarar ve ne debir fayda verecek durumda değilim.» (Yunus Sûresi, Ayet: 49)«Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ister istemez Allah’a boyuneğerler. Herşey ona döndürülüp götürülecektir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 83)«Allah herşeyi yaratandır. O lıerşcye vekildir.»(Zümer Sûresi, Ayet: 62)KUDS İ HADİS :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Hidayete erdirdiklerim müstesna hepiniz dalâlettesiniz. Benim şifa verdiğim kullar müstesna, hepiniz hastasınız. Benim zengin kıldığım kullar lıariç hepiniz fakirsiniz.»Ey kulum! Sen neyi istersen ben de onu isterim. Benim dilediğim gibi dilemiyorsan kendini benim murad ettiğimi murad etmeye zorla. Çünkü ancak benim murad ettiğim olur. Benim kazama razı olan vc verdiğim belâlara sabredeni kendi katımda sıddık-lardan yazanm.Ey Kulum! Benden seni bu halde tutmamı isteme. Ben bunu yapmam. Çünkü ben seni beni bütün sıfatlarımla bilmen için halkettim. Eğer seni sıhhat vc âfiyet üzere tutarsam beni iyi bilirsin.Ne dilersen benden dile.»HADİSLERPeygamberimiz buyuruyor ki:«Ya Rabbi! Nefsimi sana teslim ettim, sana yöneldim. İşlerimisana tefviz (ısnıaılamak) ettim. Sırtımı sana verdini. Rağbetim (vebağlılığım) sana, korkum da şendendir. Benim başka sığınacak yerim ve bir kurtarıcını yoktur.Ya Rabbi! Senin verdiğini hiç kimse engciliycmez. Sen maniolursan (müsaade etmezsen) hiç kimse bir şey veremez. Senin hükmünü kimse bozamaz ve geri döndüremez.Senin şer ve kinin yoktur, mülk şenindir, lıamd sana. Hayatve ölüm senin kudret elindedir. Senin herşeye gücün yeter. Senherşeye kaadirsin.»Peygamberimiz buyuruyor ki:«İki haslet var ki bunlar imanın zirvesidir.»1 — Allah’a teslim olmak2 — Onun kazasına razı olmak.
455
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Mü’min’in üstün meziyetleri şunlardır:1 — Tevekkül2 — Tefviz (işleri Allah’a havale etmek)3 — Teslim4 — Sabır,5 — Rıza.Beş haslet vardır ki bunlar tamam olmadıkça kulun imâm kemale ermez.1 — Allah’a tevekkül etmek2 — İşleri Allah’a havale etmek (tefviz)3 — Allah’ın emirlerine teslimiyet4 — Belâlara sabretmek5 — Allah’ın kazasına razı olmak.«Üzülme! Sana takdir olunan şeyi seni bulur, takdir olmıyanda bulmaz.»Beş şey vardır ki bunlar imandandır.1 — Allah'a tevekkül etmek2 — İşleri Allah’a ısmarlamak (tefviz)3 — Emrine teslim olmak4 — Belâlara sabretmek5 — Allah'ın kazasına razı olmak.Hayır, Allah-ü zül celâl’in beğenip halkettiğindedir.Vaki olanda hayır vardır.Allah’a tevekkül eden rahatı, işlerini Allah’a ısmarlayan (tefviz eden) selâmeti bulur.Acizlerin âdetini âdet ediniz. ( Yani onlar nzkı temin v.s. gibihususlarda tedbirle yorulmaz ve Allah’a teslim olurlar.»KISIM: 2 TEFVİZ VE TEMLİM’İN TA’RİF, HAKİKAT, TESİRVE FAYDASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar kİ: Tefviz (işleri Allah’a ısmarlamak) kulun dünyadaki lıiç bir
şeyi
beğenmeyip herşeyi ile Allah'ın ihtiyar ve dilemesine teslimolmaktır. Tefviz: İtirazı terketmektir. Tefviz: İnsanların ayıp ve kusurlarmı görmemektir. Tefviz: Kâzadan evvel, teslimin gelişinden sonra meydana gelir.
456
MARİFETNAME
Tefviz, bilinemeyen şeyin o şeyi yapan sahibine
verilmesidir ki
rızadan öncedir. Tefviz, tedbiri terketmek ve kazanın gelişini beklemektir. Tefviz: istekten geçmek ve kazaya razı olarak kazayı gözetmektir. Tefviz: Tedbirden ve hevâdan vazgeçmek, her işte Allah’a sığınmaktır. Tefviz sahibi, kendi nefsi hakkında ümitsizliğe düşen ve Rabbine sığınandır. Tefviz sahibi; hareket ve kuvvetten uzak kalır. Her şeyi Allahtan bilir, insanları kendisi gibi aciz bilir, tedbirlerini Allaha havale eder. Kalbi sükûnete erer. İstemek külfetinden kurtulur. Hürriyetini elde eder. Tefviz; bedende teslimiyet, kalbde güven, ruhta rızadır. Tefviz; insanlardan yüz çevirmek, Allah’a dönmektir. Tefviz’in alâmetleri: Tefviz’in 3 alâmeti vardır:1 — Tedbiri terkedip bunu takdire vermek ve böylece sükûnete ermektir.2 — İrâde ve ihtiyarı Rabbinin tedbirine vermek ve kendisindeki irâde ve ihtiyârı çalışmaz hale getirmektir.3 — Her saat için kazayı beklemek ve gözetmektir.Çünkü kaderden kaçmak mümkün değildir. Kader kulun kaçmasından evvel gelir. Hasıl olacak işlerde önemli olan takdirdir.Yoksa tedbir değildir.Ey insan! Dileğin olmadıysa, mevcud olanı dile. Kader değiş-miyeceğine göre kaçmanın ne faydası olur?BEYT :Hakkın muradına uygun olur-, bütün umur (işler)Muradı terk et ve tarh-ı gönülden bul hûkur.Kulun rahat ve selâmetine sebeb olan tefviz, tevfik ve kerametin sonucudur. İşlerini Allah’a havale eden kimse hem dünyada hem de ahirette saadete erer. Dünya hayatında da marifet cen*netine girer.İnsanlar dünyada iken nefsin idaresi ve akim tedbirinde idiler. Ancak müminler cennete girip yakını müşahede ettikleri zaman nefsin idaresi ve akim tedbirlerinden kurtulduklarından Allah’a hamd-ü senada bulunurlar. Teslimiyet; Allah’ın emirlerine boyun eğmek, kazasına razı
457
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
olmak, belâ ve musibetlere sabretmek, nimetlere şükretmektir. Teslim; belâ ve musibet şerbetini sakınmadan ve nazlanmadan içmektir. Teslim; sıkıntı ile rahatı, hastalık ile sıhhati, acizlik ile
yük-
selişi yani kısaca bütün halleri ayni ayarda görmektir. Teslim: Belâ anında kişinin kendisini değirmenin alt taşı mesabesine koymasıdır. Teslim ikiye ayrılır:1 — Iztırârî (zorunlu) teslim2 — İhtiyari (içten gelen) teslimIztırârî teslim kulun kazaya karşı çıkacak güç ve kudrette olmadığını bilmesidir. Yani kaza istese de istemese de mecburi olarak teslim olmuştur.İhtiyârî teslim ise kulun mülk ve tedbir sahibinin yalnız Allah olduğunu bilmesi ve inanmasıdır. Bunu bilen ve anlıyan kulsevgi ve ihtiyari ile alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmuştur.Mülkü ve emri onu idarecisine teslim eden kimse onun kendisinevereceği fitneden kurtulur. Dünyayı yapan ve ona mâlik olamnCenab-ı Hak olduğuna inanan kimse binayı yapan kimsenin binayı herkesten daha iyi bileceğine kesin olarak inanır. Mâlik mülküne karşı ondan daha fazla acıyıcıdır. Bunu bilen kul Allah’a da yanır. Ona tevekkül eder ve işlerini ona teslim eder. Bu teslim ilede nza mertebesine ulaşır. Tefvize sahib olması, yani işlerini Allah’a havale etmesi ona büyük bir rahatlık verir.Rahata ermek tefvizde, selâmet bulmak teslimdedir. Allah'ıngördüğü kullara ait işlerin hepsi hayırlı olur. Teslimde kurtuluş ve selâmet, tedbirde ise pişmanlık vardır.Zâhid eğer tedbiri ve inadı bırakırsa, teslimiyete erer ve Allah’ınemirlerine boyun eğerse, istediğine kavuşur. Kalk ile kalbi değiştiren Mukallib arasındaki mevcut en büyük engel ve perde, nefsintedbire başvurması ve bununla meşgul olmasıdır. Sebeblerin temininde kendisi gibi aciz olan kulların yardımına güvenir.Kâmil bir zata: — Nasılsın? diye sordular. O da cevaben: — Kadir olan Allah’ın kabzasında öyle bir esirim ki beni ne yapacağından habersizim, dedi.Geçen işlere hayıflanma ve hasret, gelecekte yapılacak işlerintedbirlerini almak, şu andaki halin bereket ve faziletini giderir. Allah’ın hükmüne teslimiyet gösterip kazasına razı olan kimse teslimiyetin kemaline ermiştir. Teslimiyet Cennet, itiraz, Cehennem,teslimiyet velâ, tedbir ise belâchr.
450
MARİFETNAME
KISIM : 3 TEFVİZ VE TESLİMİN ŞART VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Cenab-ı Hak hikmetiyle bir kulunu sebeblerde bulundururkenkulun kendi dileği ile ondan tecrid olmayı istemesi ondaki mevcutgizli şehvetler sebebiyledir. Allah’u Teâlâ onu sebeblerden tecridetmişken onun yeniden sebebleri istemsi onun himmet ve gayret yüceliğinden düştüğünü gösterir. Çünkü Cenab-ı Hak kulunu nereye sokarsa soksun kuluna yardımcıdır.Meselâ kul nefsinin isteğine uyarak girdiği her yerde Allahonu nefsiyle beraber bırakır ve o da nefsinin üstesinden gelemez.Allah kulu hangi halde bulundurduysa rızası kulun o halde kal-masındandır. Kulu bulunduğu hâle sokan Allah olduğu gibi çıkaran da yine O'dur. Çünkü kulluğun şanı sebebleri bırakmak değilvazifesi olan sebeb onu bırakana kadar Allah’a teslim olmasıdır.Büyüklerden bir zat diyor ki:«Birçok defa sebebi teıkettim, fakat sonradan muhtaç olarak yine onlara döndüm. Ancak ne zaman ki sebeb beni terketti artıkbir daha ona dönmem gerekmedi.»Demek oluyor ki her şeyin Allah’ın takdiri ile olduğuna inanankimse bütün işlerini Allah’a ısmarlar ve onun kazasma teslim olur.Böylece nefsinin alacağı tedbirlerden kendini kurtarır. Gönül, tedbiri ve ihtiyarın terki halinde ancak rahata erer. İşlerini Allah’aısmarlayanın elem ve kederi olmaz.Ey insanoğlu! Teclbiıi teıkedemediğine göre öyle tedbir et kitedbir etmemeni temin etsin. Çünkü tedbir ve ihtiyârı bırakmakirfanın yolunun esası ve kalb ile ruhun da sermayesidir.Kula düşen, kendini Rabbine teslim etmek, herşeyi ondan bilip güzel demek, isteğine uymayan şeylerde bile hayır görmek, herşeye ibret nazarıyla bakmak ve ibret almak, ilim ve hikmetle dolmak, kalbini masivadan temizleyip huzuruna ermek, kendini tanı yıp bundan hareketle Allah’ı tanımak ve onun ünsü ile kalmaktır.Ey insan! Cenab-ı Hak’dan seni mevcut halinden çıkarmasınıve daha başka bir halde kullanmasını dileme. Çünkü o dilerse senibulunduğun hal içinde de dilediğin hâl üzere kullanabilir. Arif birkul isen onu dilemen ondan gaybetin, başkasını dilemen edebininaz oluşundandır. Başkasından istemen ondan uzak kalışındandır.
458
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Bnuun
içindir ki ârifler nazarında her çeşit istek illetlidir.
Cahil
ve gafil sabahladığında akima gelen ilk düşünce:
— Acaba bugün
ne yapsam? Düşüncesidir. Uyanık bir arif sa
bahladığı bir
zaman ise aklına gelen ilk düşünce: — Acaba Rabbim bugün beni hangi düşüncelerde çalıştıracak?düşüncesidir. Câhil birisi sabahladığı zaman ise aklına gelen ilkdüşünce yapacağı işleri kendine nisbet ederek: — Bakalım bugün ne gibi işler yaparım, düşüncesidir. Çünkü
onun
kalbi gaflete düştüğü için nefsi tedbirle meşguldür ki bu hal
de onu
mevlâsından alıkoyar. Bu düşüncelerle o cahilin akıbeti pe
rişanlık
olabilir, işleri hazırdır. Bunun için de sabaha çıkar çıkmaz
yapacağı
şeyleri yaptıracak? düşüncesine kapılır. Arif daima mev-
lâsının
yaptıracağı fiilleri yapmaya hazırdır. Rabbinden kendisinegelecek kazaları gözler. Zira insan zarar ve kânnm hangi şeylerde
olduğumu
bilemez.İhtiyar, yalnızca dilediğini yapma kudretine sahib olan Al
lah’a
mahsustur. O, ârif kulunu amellerin tehlikelerinden muhafa
za
eder ve her türlü meşguliyetten kurtarır. Kulunun güzel işler yapması onu en güzel iş ve hallerle razı eder. Bu artık hiçbir tedbiri ve ihtiyarı gerektirmiyecek derecede yüce bir devlettir. Budevlete erenin tedbirle ve ihtiyarla ne işi olur. Bu durumdaki ku
lun
sabah kalkınca ilk olarak söyleyeceği şu sözler lisân-ı hâl iledilden dökülür. — Ya Rabbi, kendim için hiçbir faydayı ve ziyanı, öleceğimi
ya da
yaşayacağımı hiç düşünmeden sabahladım. — Ya Rabbi! Senin beğendiğin söz ve ameller hangileri isebana onlan yapmak arzu ve kuvvetini ihsân eyle. Senin ihsânınboldur. Senin katında olanlar bende olanlardan daha sevgili vedaha kıymetlidir. Ben kendi başıma ne yapacağımı bilemem. Ne yapacağımı sen bana ilham eyle. Tefviz ve teslimin kemâli, marifet makamına vesile olan .hay
ret
makamının sermayesidir.
MANZUMEGönül
kuşu perrân olup bulsa hevayı hayreti.
Can
güneşi nuruyla doldurur fezayı hayreti
Ger hezarân
devlet ve nimet görürse ehl-i dil
Gelmez onun
gözüne ister revâ’yı hayreti.Şendeki derd ve bela ve sıkıntıya bakma sakın
Kim
bulur kalbin cefâlardan vefâyı hayreti.
460
MARİFETNAME
Can nedir? Bin can feda olsun bu hayret zevkineKoy gubar ve fehm ve fikri bulsafâ-yı hayreti.Hayret-i bihodluk iste, server olmak istemeKim serverlik sırrı ister, hâki pâ-yı hayreti.Gerçi lezzet ve sefâlar âlemde çoktur lik hiçBir sefa tutmaz gönül ve can içre cay-ı hayreti.Afitab-ı aşk-ı Hak âşıklara tâbendedirİsterler o zıll-ı hümayı hayreti.Ger dikesen dilde dildarmla olmak daimaNefsine bigane ol bul âşinâ-yı hayreti.Gönül evinin kapısını açmak hayrettir, ey Hakkı tamHayrete ver sen seni, al mehlika-yı hayreti.KISIM : 4İNSAN İÇİN TEFVİZ VE TESLİMİN ÇOK ÖNEMLİ VEGEREKLİ OLDUĞUNUN SEBEB VE SIRRIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İdare-i İlahi, ezeli hüküm, her şeyin bir illeti ve sebebidir. Kulun sonradan istemesi Cenab-ı Hakkın önceden verdiğinin sebebiolamaz. Allah’ın Sur’u her şeyin illeti ve sebebidir. Ancak hiçbirşey onun yaptığının illet ve sebebi olamaz. Onun sana olan yardımı herhangi bir şeye karşılık değildir.Allah neyi dilerse o olur, dilemedikleri de olmaz. Tevekkül ehlibunu gayet iyi bildiği için onlar dua ederken herhangi bir şeyinolmasını ya da olmamasını dilemezler. Çünkü onlar bilirler ki buâlemde meydana gelen herşeyde bir hikmet ve fayda vardır.Allah’ı zikre, onları istemekten alıkoymuştur. Kâmillerden birçoğu Cenab-ı Hakk’ın kendileri hakkındaki taksimine güvenmiş veistemekten vazgeçmeyi edebin bir cüzü saymışlardır. Onlar Ce-nab-ı Hakk’m kaderi ve kazasıyla takdir buyurduğu şeylere onlarçoktan razı olmuş ve kazasım beklemeye başlamışlardır. ÇünküCenab-ı Hak kullarının ihtiyaçlarını çok iyi bilir.Arif, Allah’ın takdirine boyun eğer ve ona razı olur. Hatta birihtiyacını Rabbinden istemekten bile haya eder. İhtiyacım Rab-binden istemekten haya eden kimsenin hiç diğer yaratıklardan yardım istemesi mümkün olur mu? Arif hiç bundan hayâ etmeznü? Elbette hayâ eder. Bunun için de arifler asla insanlardan bir§ey istemezler. Çünkü onlar bilirler ki kendileri her ne kadar fakir
461
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
iseler de
mevlâları zengindir. Onlar bir ihtiyaçları olduğu
zamanasla
insanlardan yardım dilemezler.Arif herşeyi yapanın Allah-ü zül celâl olduğunu ve onun bütünkalbleri gece ve gündüz kontrol altında bulundurduğunu ve birkulununka lbinin kendisinden başkasına döndüğünü bulduğundaona fakirliği verip işlerini zorlaştıracağını bilir. Ariflerin ihtiyaç,lannı bildirmeyişlerinin sebebi de budur. Onlar ihtiyaçlarını yal.nızca mevlâlarına arzeder *
r
e kalblerini de ona yöneltirler. Hakkındilemesine uygun hareket eder, kendi dilek ve isteklerinden geçer,ler. Bu hal onlann lahata ermelerini temin edr.KISIM : 5 TEFVİZ VE TESLİM, BÜYÜK BİR İLAÇ
VE
CENNET İ NAİMDİREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Saadet ve devleti bulmanın ilâcı; insanlardan ümidi kesmekve Cenab-ı Hakk’m takdiri ve kısmetinden başkasını istememektir.Ey insan! Kalbinden insanları çıkar, Cenab-ı Hakk’ın takdirinden başka bir şeyi isteme. Böyle yaparsan insanlara muhtaç olmazsın. Kişinin çabuk anlaması ya da bir çok şeyleri bilmesi insanın marifet sahibi olduğu mânasına gelmez. Marifet sahibi olmanın alâmeti Allah’tan başka kimseden birşey istememek ve Allah'a güvenip ihtiyacım ona arzetmektir ve kalbini masivadan temizlemektir.
Kâmillerden bir zat diyor ki:
«Ya Rabbi, bende hasıl olan değişikliklerden ve içimdeki çeşitli hal ve durumlardan anladım ki senin benden muradın, herşeyde bana bilinmendir. Öyle ki bu hal hiç bir şeyde senden gafil ol-mayıncaya kadar devam eder.»Kâmil zat bu sözlerinden şunu kastediyor:Bana gelen ve bedenimde görülen hastalık, sıhhat, fakirlik vezenginlik gib ideğişik haller, bana bazen zilleti bazen izzeti verir.Bende zaman zaman meydana gelen sevinç ve keder, izzet ve ikbâlsaadet ve mutluluk, yani gerek bedenimde ve gerekse ruhumda beliren değişik hadiselerden biliyorum ki, senin beni yaratmandankastın her şeyde ve her değişik halde bana bilinmendir. Böyleceben senin bir olduğunu ve büyüklüğünü bileyim. Her şeyde Celâl
46*
MARİFETNAME
ve Cemâlini kudret ve kemâlini, her zamanda müşahede edeyim.Seni bütün fiil ve sıfatlarınla tanıyayım.Bu haller içinde ben şimdi bir yakın cennete ve büyük bir sevinç içindeyim. Ben şu an için dilediğim nimetlere kavuştum vebu nimetlerle huzur içindeyim. Bu nail olduğum büyük nimetleri,beni senden istemekten ve sana dua etmekten alıkoyuyor.Ya Rabbi! Senin açıktan ve gizliden ihsan ve ikramda bulunduğun bunca nimetler için sana ne kadar şükretsem azdır. Her türlü hamd ve senâ senin içindir.
KISIM :
fi
TEFVİZ VE TESLİM’İN ETKİ VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kulun kalbini Allah’ın huztrundan alıkoyan şeylerden biri dekorku ve güvensizliktir. Bunlar ancak tefviz ile yani işleri Allah’aısmarlamakla giderilir. İşleri onların idarecisi durumunda olan Allah’a havale etmeye (tefviz’e) iki yönden gerek duyulmuştur.1 — Kalbin mutmain olması ve nefsin huzur ve sükûna ermesidir. İşler tehlikeli ve karmaşık olduğu zaman onun bozukluğuile sağlamlığı belli olmaz, kalb üzüntü ve keder içinde kalacağından nefis ne yapacağını bilemez, şaşırır kalır.Herhangi bir kimse bütün işlerini Allah’a havale etse o bu yaptığında hayırdan başka bir şey olmıyacağını bilir. Ona hiç bir kor;ku ve endişe gelmediği gibi kendisi güven nefsi huzur içinde olur.Kalbi imtinane erer. Ondaki bu mutmain olmanın ve rahatlığınkıymeti kul için sonu olmıyan bir nimet ve ganimettir.Şeyhimiz Hazretleri diyor ki:«Tedbiri Mevlâna bırak ki rahatı ve selâmeti bulasın.»2, ■"*- Hayır ve kurtuluş işin sonunda olup işlerin sonuçlarınınne olacağı da belli değildir. Çünkü öyle şeyler var ki hayırlı görülür. Yine öyle hayırlar var ki onlar da şer olarak görülür. Öyle zehirler var ki altın kâsede ya da bal kutusunda olur. Kulun aklı işlerin sonunu bilecek ve sırlarına erecek vasıfta değildir. Öyle iseeğer kul işleri kendi murad etse, kendi ihtiyârı ile işleri görse, hüküm verse o kimsenin helâkive mahvı çok çabuk olur.Ne yazık ki insanlar bundan habersizdir. Bunun için de aldanmakta ve helâke düşmekteler. Eğer kul bütün işlerini Allah’a ıs-
463
ERZURUMLU İBRAHİM IlAKKI HZ.
marlasa
(tefviz etse) ve Allah'ın ihtiyacına
razı
olsa daima
hav,
ve
iyilik
bulur. Selâmete ve kurtuluşa
erer. WCenab-ı Hak
buyuruyor
ki:
«İşlerimi Allah’a ısmarladım. O beni korur.»
(Gafir Sûresi, Ayet:
4
buyurmuştur. En üstün amel Allah’tan razı olmak ve onu sevmektir. Cenab-ı
483
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Hak kendisini insanların nzasızhğı ile isteyen kuldan razı olur vo
insanları
da ondan razı eder. Hakkın ıızasızhğı ile insanları razıetmeye çalışana Allah-u zül celâl gadablanır ve insanları da ondanrazı etmez. Hayınn hepsi kazaya razı olmaktadır. Kazaya nza göstermezsen sabırlı ol. Nihayet sabır nza halini alır. İmânın kemâlikazaya razı olup bela (ve musibetlere) sabretmektedir.»MANZUMEHabib-i Hakdan öğren kimya hoşNe kim, Allah ederse ver rıza hoş.Gelin kalbine çun hüzün ve elem gamÇek anı sen sana bil tanıdık (aşina) hoş.İner hatıralar hep kalbe HakdanKabul et hepsine de merhâbe hoş.Misafirdir gam, et izzet ona kimGide senden Mevlâya her belâ hoş.Seni gam bulmasın, illaki handanSakın reddetme derdi bil devâ hoş.Mübarektir bu gara her gün tükenmezNe gamdır bil niamdır, dilrûba hoş.Cefâdan kaçma, namerd olma HakkıCefâdan merd-i Hak bulmuş safa hoş.KISIM:
2
KAZAYA RAZI OLMANIN TA RİF VE HAKİKATİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Rıza kalbin her türlü olaylar karşısında sakin durması, kazanın acılığından sevinç duymasıdır.Rıza; kalben beğenmemeyi atarak daimi sur ura ermektir.Rıza; kişinin kendi aklının alacağı tedbirlerden
kurtulmasıdır.
Rıza; Hakkın takdirine tabi olmaktır.Rıza; kalbin Allah’ın dilemesi ve ihtiyari ile sükûn bulmasıdır.Kalbin Allah’ın irade ve ihtiyarına uymasıdır.Rıza; Allah’ın ezelî iradesine nazar etmektir. Kaza ve kaderekarşı gelmeyi terketmektir.Rıza; kazanın hasıl olacak hükümlerini sevinçle karşılamakRıza; cebbâr olan Allah’ın hükmünün meydana gelmesinibuldür. Bunun için de tedbiri ve istemeyi terketmektir.
484
Rıza; kalbin acı ya da tatlı olarak meydana gelen hükümlerlesevinmesidir.Rızâ; kazanın meydana geldiği anda kalbin sükûn bulması veendişeden uzak olmasıdır.Rıza; Cenab-ı Hakk’m makamlarının en yükseği ve dünyanıncennetidir. Rabbinin kendisi hakkındaki ihtiyânna razı olması kulun dünyada ve ahirette rahat bulmasını sağlar. Çünkü marifetul-lah derecesinin nza ile elde edilmesi çok kolay olur. Muhabbet venza, havf (korku) ve reca (ümit) dan daha üstündür. Çünkü onlar Allah’ın sıfatlarmdandır. Bunlar devamlı olarak kulun yanında kalır ve onunla beraber olurlar. Korku ve ümit ise böyle değildir.Cenab-ı Hak bir kulunu sever de ondan razı olursa o kul damevlâsım sever ve ondan razı olur. Zira o gönül aynasında mevlâ-sının sevgi ve rızasının aksini müşahede eder.Rıza; zenginlik ve muhtaç olmaktan kurtuluş, aksi ise muhtaç olriıaktır. lîızk dağıtılmış olup, hırslı olan yoksun kalır.Rıza; keder ve üzüntüyü giderir, rızadan mahrumiyet hem ruha hem de bedene zorluktur. Kazaya razı olan en rahat, belâ vemusibete sabreden ise en üstündür. Kazalara razı olmak, belâlanbala çevirir. Sahibini saadete götürür. Hakkına razı olan muhtaçolmadan yaşar. Rızada daim olana keramet hizmetçi olur.Rızanın esası Allah’a dayanmak ve güvenmektir. îşierin oluşuinsanların isteğine göre değil, Allah’ın takdirine bağlıdır.Dört haslet vardır ki hem dünya ve hem de ahiret saadetinisağlar.1 — Tevekkül, 2 — Tefviz, 3 — Sabır, 4 — Rıza.Kazaya razı olmak kanaatin başı, ibadetin aslı, tefvizin sebebidir. Rıza ve kanaat, saadet ve mutluluğa sermayedir.Kazaya razı olmak, zer zamanlarda da rahat zamanlarda dagereklidir. Kulun kazaya razı oluşu mevlânın rızasını kazandığımadelilidir.îslâmiyetin gayesi teslimiyet olduğu gibi dinin gayesi de rızadır. Bunlardan maksad Allah’ın rızasını kazanmaktır. Zenginliğinher türlüsü kanaat ve rızada olup, her razı olan da rahatı ve sefâ-
yı
bulur. Rıza gibi zenginlik olmaz ve razı olan da hiçbir cefâyamâruz kalmaz. Sen razı ol ki Allah da senden razı olsun.timin kemâli bilim, bilimin kemâli de rızadır. Kazaya razı olanebedî devlete ermiş, sıhhat ive gönül hoşluğunu bulmuş olur. Ra-
zı
nın hiç kimseye rızasızlığı olmaz. Razı olan âriftir. Hakkın hu- Tu?uıdadır. Asla ondan ayrılmaz.
MARİFETNAME4ttS
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
KISIM: 3KAZAYA RAZI OLMANIN FAZİLET, FAYDA, ALAMET VEÇEŞİTLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki;Rıza, öyle bir şeydir ki, Allah’tan isteyeceğim bir şey olmadığıgibi, dertten kaçıp ona sığınmak da değildir. Kazaya gerçekten razı olan kimsenin sabn değildir. Kısmetine razı olanın üzüleceğihiç birşey yoktur. Cenab-ı Hak, kulların rızasına bakmaksızın kendi rızasını kazanmak isteyenlerin maruz kalacakları zemleri değiştirir. Böylece o kulu zemmedenler övmeye başlarlar.Bir kimse belâ ve musibetlerden ancak teslim ve rıza ile eminolur. Kazaya razı olan da cihânın sultam demektir. Teslim ve nzagibi güzel huylar var mıdır? Teslim gibi İslâm, rıza gibi safâ olmaz. Hak’dan razı olmayan onun rızâsını nasıl- isteyebilir? Kazadan evvelki nza azimet, sonraki rıza ise rızamn kendisidir.Rıza, kulun şu şekildeki yalvarışıdır:«Ey Rabbim, bana verirsen kabul ederim, vermezsen sendenrazı ve hoşnud olurum. Beni çağıracak olursan davetini kabul ederim.Şu üç haslet kimde bulunursa o kimse velilerden olur:1 — Her şeyden Allah’a kaçmak,2 — Her şeyde Allah ile beraber olmak,3 — Her şeyde Allah’ın rızasını istemek,Rıza, nimetten bulduğu zevkin aynmı musibet anında da duy-mandır.Velilerin ahlâkı, kazaya razı olmak, Allah’ın muhabbet ve ün-süne nail olmaktır. Rıza sabrın sonu olup, kazaya rıza göstermekbütün ibadetlerden daha üstündür.Rıza, acı ile tatlının bir tutulmasıdır.Rıza, nefsi Hakkın hükümlerine bırakmak ve halka merhametetmektir ki bunlar velilerin mertebelerindendir. Rızamn alâmeti,gaflet karanlığından müşahede semasına çıkmaktır. Rıza, muhabbetin tarlası ve ebedî hayatın ve cennetin sebebidir.Büyüklerden bir zat yakarışında şöyle dedi:«Ey Rabbim, eğer beni mistediğimi yapmaz isen beni senindilediğine razı et. Şüphesiz sen dilediğini yapan mevlâsın.»Rıza, bütün amellerden daha üstün bütün huylardan da güzeldir.
466
MARİFETNAME
Rıza, kulun mevlâsmın kazasında (bu ister musibet isterse nimet olsun değişmez) adaletini bulması ve onun hükmündeki mevcut hikmeti yakinen anlamasıdır.Rıza, Cenab-ı Hakk’ın, kazasım olduğu gibi kabul etmek veona karşı çıkmamaktır.Rızanın alâmeti, hastalık halinde sıhhati, fakirlik halinde dezenginliği ve nimetlere nail olmayı istememektir.Bir kâmile; Filanca zat «hastalığı sıhhatten daha fazla severim,» diyor dediklerinde onun cevabı şu olmuş: — Öyle söylediği için o zattan Allah razı olsun. Fakat bendiyorum ki: — Allah’ın kendisi hakkındaki güzel ihtiyârına güvenen kimse onun ihtiyârının haricinde birşey istemez. Mevlânın ihtiyârınateslim olur ve böylece rıza makamına erer. Zira tevekkülün mânası Allah’a dayanmak ve ona güvenmektir. Tefviz (işleri Allah’ahavale etmek) ise tedbirin veihtiyânn olmamasıdır. Teslim de kazanın hükümleri ne ise onlara uymaktır.Rıza ise; Cenab-ı Hakkm ihtiyârı ile rahat, huzur ve sürura ermektir.Cenab-ı Hak rızâyı ikiye ayırmıştır ki bunlar:1 Kendisinin (yani Allah’ın) kuldan razı olması,2 — Kulun Allah’tan razı olmasıdır. Kendi rızasını kulun rızasından evvel zikretmiş ve «Allah onlardan, onlar da Allah’tanrazı olurlar» buyurmuştur. Demek oluyor ki Allah’ın rızası kulunkalbine arız olan, gelen hallerdendir. Kulun rızası ise çalışmaklakazanabileceği derecelerdir. Tevekkül bedenin dayanmasını, Allah’tan bilmek, tefviz, işleri gerçek sahibine havale edip onun tedbirine sonsuz itimad etmek,teslim, mevlânın takdirine boyun eğmek, tabiatıyla zıt olan işlerde bile ona tabi olmaktır.Rıza ise, kendisine gelenlere de gidenlere de razı olmaktır.MANZUMEBir sefâ geçse senden, olma hiç endûh kinKim sana olmuşsa suretten gelir hem. bil yakînOl safâ bir hamr-ı ma’madır ki her nahşa gelirKalb o mânâdan bulur hoşluk, koy olsun zarf-ı tin.Şir ve dâye suretinden çocuğa gelir safâGitse şir ol tıfl zevkine bedeldir ankebin.
487
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI
HZ
Bazan su
nakşından gelir bazen ekmek ve etten o zevk
Ol sıfatın
perdesidir dilber ve zer (altın) esb (elma) ve zinOl
safâ bu
perdelersiz gönlüne hoşluk verir
Mâsiva mahv
olsa, dilden gitse eflâk ve zemin.
Beden
uyurken can çıkar ondan cihan-ı berzaha
Beden
olur ma’zulu âtıl başka surettir mubin.Düşte gördüm kendimi dersin servinaz misaliVechimi gülistan misali, cismimi de yasemin.
Sureti
servi koyup, can hem gelir bu suretleŞüphesiz bu tasavvur alemlere ibret içindir.Besdir ey Hakkı emin-i sırr-ı Hak ol tâ müdâimRuhuna zevk ve safâ bahş ede ol ni’mel muin.KISIM: 4KAZAYA RAZI OLMANIN TE'SİR VE FAYDALARIEy Aziz! Ehluliah diyorlar ki:Kalbi meşgul eden anzalardan biri de kazadır. Bunun ilacı rızadadır. Bu hususa yukarda işaret olunmuştur. Kazaya razı olmak iki şey içindir.1. İbadet
ve
Hakka vasıl olmak içindir. Eğer sen kazaya razıolmaz isen kalbin devamlı olarak üzüntülü ve kederli olur. Akimmeşgul olur ve bunun için de hep hayret ve şaşkınlık içinde kalırsın. Ayrıca. — Ben neden böyle oldum? diye üzülürsün. Kalbin bu nevielem ve kederlerle dolu olursa olsun nasıl olur da ibadet için boş veibadete hazır olabilir? Çünkü sen yalnız bir kalbe sahipsin. Onuda. geçmiş ve gelecekle ilgili düşüncelerle doldurmuş vaziyettesin.Artık kalbinde huzura ve ünse yer kalmıyacağı için marifet ve muhabbetten mahrum olur.Bu hikmeti bilen bir kâmil şöyle demiştir:«Geçmişteki olanlara duyduğun, elem, özlem ve hasret senikalben üzüntüye garkeder. Gelecekte olacaklar için alacağın tedbir ve hazırlık mevcut haldeki bereketini ve rahatını giderir.»
2.
Cenab-ı Hakk’ın nzasına razı olmamak onun gazabım cel-betmek gibi bir tehlikeyi celbeder.Rivayet olundu ki:
Peygamberlerden,
biri başına gelen musibetlerden dolayı mev-Iâya
şikâyetçi
oldu. Bunun üzerine Cenab-ı Hak: — Benden şikâyetçi misin? Kimi kime şikâyet ediyorsun?
498
MARİFETNAME
Benden haya etmiyor ve benim halinden şikâyet edenleri sevmediğimi bilmiyor musun? Benim nazarımda senin kurtuluşa ermenmaruz kaldığın belâ ve musibetlerledir. O halde senin hakkındakikazama neden razı olmuyor ve neden şikâyetçi oluyorsun? Seniniçin âlemi mi değiştireyim? Bunu mu istiyorsun? Sen istiyorsundiye Levh-i mahfûzda değişiklik mi yapayım? Seni kendi muradıüzere değil de senin dilediğin şekilde tedbir ve hüküm mü edeyim?Benim sevdiğim mi yoksa senin sevdiğin mi olsun? Senin herdediğin yerine getirilsin mi istiyorsun? Eğer bir daha senin kalbinden böyle bozuk bir düşünce geçerse izzet ve celâlime andolsunki senden peygamberlik makamım alır, seni Cehenneme atar ve hiçde acımam, buyurdu.Bu, akıllı kulların ibret alacağı çok güzel bir kıssadır. Cenab-ıHak peygamberlere ve seçilmiş kullarına böyle buyururken, diğerlerine nasıl muamele edeceğini var sen düşün.Eğer senin kalbindek ibu bozuk düşüncede devam edecek olursa Cenab-ı Hakk’ın sana nasıl hitâb edeceğim bir düşün. Kalbdengeçen düşünceler için bu muameleyi uygun gören Allah-u zül celâl, insanların içinde dili ve halleriyle şikâyetçi olanlara nasıl muameleyi uygun göreceğini düşün.O peygamber hayatında bir defa kazaya razı olmadığı için bumuameleye maruz kaldı. Ya bütün hayatı kazaya nzasızlıkla geçenlerin hâli riice olur? Yine Cenab-ı Hak bu muameleyi kendisineşikâyette bulunan kuluna reva görmüştür. Ya kendisinden insanlara şikâyette bulunanların halleri nasıl olur?Hülâsa edecek olursak rıza, rızasızlığıcn terkedilmesi demektir.Rızasızlık demek ise iyi ve kötülüğü bilinmeyen işlerde Cenab-ıHakkın rızasını, bırakıp kulun kendine iyi geleni seçmesi ve tayinetmesidir.Eğer, kötülük ve günah işlemek kader ve kaza ile değil midir?Hal böyle olunca kul kötülüğe nasıl rıza gösterir? diyecek olursancevabımız şudur:Rıza ancak kaza için gereklidir ve kaza da kötülük değildir:Kötülük yalnızca kazanın sonucu (makza) dır. Bu da kazaya razıolmanın kötülüğe razı-olmak demek olmadığını gösterir.(ARABİ) MANZUMEHakkın benim için taksimine razıyımBen bütün işlerimi ona ısmarlamışım.
Rabbim, önceleri bize hep iyilik ihsan ettiGelecekte de iyilik ihsan eder, buna inanmıyorum.
480
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
Rısanın
alâmetleri
üç
tanedir:
1 — Kazadan
evvel ihtiyari terkedip Allah’a teslim olmak.2 — Kazanın gelişinden sonra acı ve keder içinde kalmamak
3 — Kaza
sonucunda maruz kalman belâ ve musibetten se
vinç ve
heyecan duymak. Çünkü sevene göre sevgilinin
yapacağı
her çeşit
hareket beğenilir ve sevilir.
BEYT
Leylâ, bana sevdiğim için dilerse kıymakDileğine hoş geldin derim bunda yok korkmak.KISIM: 5
RIZANIN FAYDALARI, RIZASIZLIĞIN (İSYANIN)
ZARARLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Kazaya razı
olmanın elde edilmesi için iki hususun
düşünülmesi gerekir.1 — Rızamn şimdi
ve gelecekteki sağlıyacağı faydalar.
Haldeki yani şimdiki faydası
kalbi yersiz ve faydasız keder ve
üzüntülerden kurtarmasıdır.Kâmillerden bir zat diyor ki:«Kaza ve kader hak
olduğuna ve mutlaka tahakkuk
edeceğine göre kulun dikkatli
davranmasının ve korkmasının
bir
mânası
yoktur.»
Rasulullah
S.A.V. Mesud’a hitaben buyurdu ki:
«Düşünceyi bırak, üzüntüyü azalt, kaderde ne varsa o olur, olmayan olmaz.»
Rasulullah'ın bu
sözleri, çok hikmetli, mânâlı ve ders vericidir.
Lafzı kısa ise de mânası
çok büyüktür.Geleceğe ait faydası ise, kazaya rıza gösteren kulun Allah katındaki sevabının çoğalmasıdır.
Cenabı Hak buyurdu ki:
«Allah onlardan, onlar da Allah’tan razıdırlar.»
Kazaya itiraz edişin ise kula verdiği elem keder ve üzüntü var
400
MARİFETNAME
dır. Bunlar kul için hiçbir fayda olmadığı gibi geleceği için de zararlı olurlar. Bu da kulun azaba maruz kalmasına sebep olur. Çünkü kaza Cenab-ı Hakkın takdiridir. Ona karşı çıkmak, üzülmek,feryad etmekle değişmez.Akıllı kula layık olan Hakkın rızası ile gönül rahatlığına ermektir. Yoksa günah ile faydasız üzüntüyü tercih etmek değildir.2 — Rızaya karşı çıkmanın esasının büyük tehlike oluşunun,düşünülmesidir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklardaseni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümlerden içlerinde hiçbirdarlık duymaksızın tam bir teslimiyet göstermedikçe iman etmişolmazlar.» - (Nisa Sûresi, Ayet: 65)Cenab-ı Hak, bu ayetini düşünen kullarına yardımcı olur.Cenab-ı Hak buyurdu ki:«Benim kazama razı olmayan, belâlarına sabretmiyen, verdiğim nimetlere şükrctnıiyen kimse kendine başka bir Rab arasın.»Bu, Allah’tan gafil olanlar için büyük ve korkunç bir tehdit?tir.
Kâmillerden bir zat diyor ki:
«Rabbin şanı hükmetmek, kulun şanı da razı olmaktır. EğerRab hükmetmez, kul da razı olmazsa ortada ne Rablık ne de kulluk kalır.»Ey insanoğlu! Eğer ifadeye çalıştığımız bu hususları düşünürsen sen de Rabbinin kazasına razı olursun. Hem söyliyeyim ki sanadüşen, Allah’a dayanmak, güvenmek, işlerini ona havale etmek vesana verdiği belâ ve musibetlere sabretmektir. Onun her emrineuymalı, yaptıklarına razı olmalısın. Çünkü Cenab-ı Hak ezelde senin için ne takdir buyurdu ise o senin hayrınadır. Bunu kesinliklebilmelisin. O kullarına karşı çok merhametli ve raufdur. Muhabbet sahibi bir mevlâdan hasıl olan ise ancak şefkat, rahmet vemerhamettir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah’ın kazasına razı olan kimse ebedi saadete kavuşur.»Ey insanoğlu! Eğer dünya hayatında herhangi bir sıkıntı vezorlukla karşılaşacak olursan Rabbinin sana olan rahmet ve mer
491
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
hametini hatırla. Çünkü onun rahmeti geniştir. Sana verdiği sıkıntının mutlaka ferahlığını ihsan eder. Esasen senin başına gelen şeyler ezeli ilahide senin hakkında takdir buyurulmuştu. Allah’ın takdirinde ise asla bir değişiklik olmaz. O daima kullarıylaberaberdir. O Kur’an’ında «Nerde olursanız O (Allah) sizinle beraberdir.» buyurarak devamlı olarak bizimle beraber olduğunu bildirmişti. O beraberliği bilen insana maruz kalacağı belâ ve musibetlerin ne etkisi olabilir?KISIM : 6ANLATILAN ASILLARIN BİRLİKTE İZAHIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eğer sen, Allah-ü Teâlânm senin rızkını temin edeceğine kefil olduğuna, her dilediğini yapmak güç ve kudretine kadir olduğuna, senin bütün ihtiyacım ve hallerini bütün inceliği ile bildiğine inanır da vaadinin hak olduğuna güvenirsen onunla kalbinisükûna erdirir ve mutmain olursun. Bütün sebepleri, yaratıcüarı
olmaksızın
faydasız görür, onları düşünüp onlara bağlanmaktanuzaklaşır, rahatı ve huzuru bulursun.Çünkü bilesin ki sana yemeği yedirenin de içirenin de Allaholduğunu bilirsin. Yine tecrübenle bilir ve inanırsın ki sana tadıve lezzeti veren, alman gıdaları sindirip organlara dağıtan bedenefaydalı hâle getirip bedenine âfiyet veren çeşitli tehlike ve zararlardan koruyan Allah-ü zül celâldir. Halbuki Cenab-ı Hak eğer di-lese ve istese seni yemeden ve içmeden de doyurabilir, lezzet vekuvvet verebilir. Böylece senin bedeninde kuvvetlenir ve hayatınıdevam ettirir. Şu halde herşeyin meydana gelişi Allah’ın muradı vedilemesi ile olur. Bu durumda kula gerektir ki Allah’tan başkasınagüvenmek ve ancak ona tevekkül etmektir.Ey insanoğlu! Eğer sen işlerini yerlerin ve göklerin yaratıcısıolan ve onlann idarecisi olan Cenab-ı Hakka havale eder ve onunkazasına teslim edersen, bilgi, fikir ve görüşün ulaşamadığı şeylerden yana rahat olur ve huzuru bulursun. Yarın filanca işi yapabilecek miyim? Yoksa yapamıyacak mıyım? Şüphelerden kurtulur ve bilirsin ki kalbin işleri düşünüp düzenlemek hususundakimeşguliyeti nefsin zorlamasıdır ve vaktin boşu boşuna harcanmasıdır. Çünkü öyle akla gelmeyen işler vardır ki çoğu.zaman kısabir anda olur biter ve böylece İlâhî takdir senin tedbir ve düşünce
402
lerini değiştirir. Bu durumda her dakikası çok büyük kıymet olanhayatın boş hayâller ile mahvolur gider.BEYT
Allah’ın takdirive hükmü daha evveldir
O halde kalbini, belki ve ümidden ayır.Ey insanoğlu! Nefsine seslen ve şöyle de! Ey nefsim. Bize ancak Allah-ü zül celâl’in takdiri gerek. O bize yeter, o bizim sahihimizdir. O ne güzel vekildir. (Hasbunallahu ve ni’mel vekil) O kudreti sonsuz olan Kadir bize inayet eyler. O, hikmetinin hesâbı ol-mıyan Hâkim’dir, rahmeti sonsuz Rahîm’dir.Artık bu derece yüce sıfatlarla muttasıf olan yüce yaratıcıyaitimâd ve tevekkül etmek en güzel ve en faydalı bir iştir. Her işive her tedbiri ona havale etmek ve ona tam bir teslimiyetle teslimolmak gerekir.Eğer sana bir belâ ve musibet isabet eder, ya da bir kötülüğemaruz kalırsan da nefsine hakim olup kalbine hükmedebilirsenişte o zaman pişmanlıktan ve feryadı figan etmekten kurtulursun.Şüphe, vesvese ve şikâyetçi olmaktan kurtulur, özellikle musibetin geldiği anda sabrederek tahammül gösterirsin. Esasen belâ ve musibet amnda sabır çok zordur. Bunu da nefsinde yapacağın denemelerle görürsün. O zaman da nefsine seslen ve şöyle de! — Ey nefsim bu belâ bize Hak’tan gelen bir oktur. Tedbir yada hile bunu gidermez. O halde sabırlı ol ve belâya tahammül et-Çünkü Allah’ın gayb hâzinelerindeki belâ çeşitleri türlü türlüdür.Böyle yaparsan bil ki üzerindeki birçok belâları kaldırırsın.Musibet kara buluta benzer. Bir müddet, sonra geçer. Güneş çıkarda dilediğine kavuşursun. Buna sabret, çünkü kurtuluş ve büyüksevablar kazanmak bundandır.Cenab-ı Kak buyuruyor ki:«Allah, her zorluğun peşinden bir kolaylık verir.»(Kuı^an’ı Kerim)Bu ayette sabrm eserinin büyük olduğuna işaret vardır. Şuhalde onun garib ve acaib hallerinden bazı şeyleri müşahede edebilmen için sabırlı ol.Eğer kazaya yer verir de acısından da tatlısından da aym derecede razı olursan ,esrar ve hallerini bilmediğin işlerde Cenab-ıHakkın senin hakkındaki takdirini doğru bulur ve ondan razı olursun. Bu hal sana birçok tad ve zevkler verir. Bu durumda nefsinehitâb ederek şöyle de!
MARİFETNAME
4tt3
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ İ1Z.
— Ey Nefsim!
Şüphesiz Cenab-ı Hakkın ezelde takdir buyur,
duğu şeyler zamanı
gelince olur. Ey Allah’ın kazasına razı olma
yan nefis!
Bu isyanından ne kazanıyorsun? Sen Allah’ı kendine
Rab kabul
ettim diyorsun. O halde niçin onun kazasına razı olmu
yorsun?
Yoksa kazanın rububiyet şanından olduğunu bilmiyor mu
sun?
İyi bil ki, Allah’ın bütün kazasına razı olmadığın müddetçe
onun
rızasını ve muhabbetini kazanamazsın?Cenab-ı Hak sana bir müddet dünyalık vermediği zaman isenefsine şöyle seslenirsin: — Ey nefsim! Cenab-ı Hak senin hâlini senden daha iyi bilir,O sana herkesten daha çok acır.O âleme rızık veren Rezzâkatı âlem
dir.
Eğer bu anlatılanları iyice beller ve aklında tutarsan, tevekkül, tefviz, sabır ve rızâ gibi dört aslın tamamında kuvvetli olursun. Kalbdeki her türlü engel silinir. İbadetten zevk alır marifetve muhabbetullaha erersin. Allah katında yüce derecelere ulaşankullardan sayılırsın. Dünya hayatında hem bedenin hem de ruhunrahat olur, ahirette de saadete ererek hem dünyada ve hem deahirette selâmete erersin. ' TEFVİZNAMEHak şerleri hayreylerZannetme ki gayşeylerArif anı seyreyler.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eylerSen Hakka tevekkül kıl Tefviz et ve rahat bulSabr eyle ve razı ol.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eylerKalbin ona berk eyle Tedbirini terk eyle Takdirini derk eyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hallâk-ı Rahim oldurRezzâk-ı Kerim oldurFe’âl i hakim oldur.
«04
MARİFETNAME
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Bil kadı hacâtı (Allah)Kıl âna münacâtıTerk eyle murâdâtı (dilekler)
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Bir işi murâd etmeOlduysa inâd etmeHak’dandır o reddetmeMevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hakkın olacak işlerBoştur gâmu teşvişler (telâş)Ol hikmetini işler.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hep işleri fâiktirBirbirine lâyıktırNeylerse muvafıktır.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Dilden gamı dûr (uzak) eyleRabbinle huzur eyle Tefviz-i umur eyle (işleri Allaha havale et)Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Sen adli zulüm sanma ’lı Teslim ol oda yanmaSabret, sakın usanma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Deme şu niçin şöyleBak sonuna sabr eyleYerincedir ol öyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hiç kimseye hor bakmaİncitme gönül yılanaSen nefsine yan çıkma
495
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Mü’min işi renk olmaz
Akıl huyu cenk olmaz
Arif dili tenk (dar) olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Hoş sabrı cemilindir
Takdiri kefilindir
Allah ki vekilimdirMevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her düde onun adı
Her canda onun yâdı
Her kuladır imdâdıMevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Nâçâr kalacak yerde
Nâgâh eder ol perde
Derman eder ol derde.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Her kuluna her andaGeh (bazan) kahr-û geh ihsandaHer anda o bir şanda.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh mu’ti û geh mâniGeh darr ü gehi nâfiGeh hâfidu gef râfi.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh âbdin eder ârif Geh eymenü geh hâif (korkutucu)Her kalbi odur sârif (bilen)Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh kalbini boş eylerGeh hulkunu (huyunu) hoş eylerGeh aşka duş eyler (bağlar)
406
MARİFETNAME
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Oeh sâde ve geh rengin
Geh tabun eder rengin (Taş eder kalbini)
Geh htirrem (sevinçli) geh gamgin (kederli)
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşehine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bu nass (insanlar) ile yorulmaNefsinle dahi kalmaKalbinden irap olma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geçmişlerle geri kalmaMüstakbele kem dalmaHal ile dahi olma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.,Her dem anı zikreyleZirek (Kurnazlık) liği koy şöyle
Hayrân-ı Hak ol şöyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Gel hayrete dal bir yolKendin unut am bulKoy gafleti hazır ol.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Her sözde nasihat varHer nesnede ziynet varHer işte ganimet var.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hep rumz (işâret)u işarettirHep gamz ve beşâdet (müjde) tir.Hep ayn-ı inayettir.
407
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Her söyliyen! dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla.Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.Bil
elsinei halkı (halk dilleri)
Eklâmı Hak ey Hakkı
öğren edebu hulku.
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel
eyler.
Vallah güzel
etmiş
Billah güzel etmiş
Tallah güzel etmiş.Allah görelim
netmiş
Ne
etmişse güzel etmiş.
40B
BÖLÜM : 4
KULUN EN YÜKSEK DİLEĞİ OLAN ALLAH’I MARİFETİMARİFET SAHİBLERİNİN ÜSTÜN DERECE VEMAKAMLARA ULAŞMALARI.ARİFLERİN HUZUR VE ÜNS DEVLETİNE ERMELERİSEVGİ VE AŞK DENİZİNE DALMALARIVELİLERİN AVAMDAN EVLA OLMALARI, GAFLETTENKURTULUP HUZURA VE HAKKIN ÜNSÜNE ERMELERİAŞK ŞARABINI İÇMELERİ, HAYVANİ SIFATLARDANARINIP İLAHİ AHLAKLA BEZENMELERİ.VELİLERİN KERAMETLERİ İLE ALLAH’A YAKLAŞMANINYOLLARI.BEŞ KONUDAN İBARETTİR.KONU: 1KENDİNİ BİLMENİN ALLAH’I TANIMAYA ANAHTAROLMASI, ARİFİN KALBİNE GELEN MARİFETULLAH’IN,KUL İÇİN EN BÜYÜK DİLEK OLMASI.ARİFİN MASİVAYI BULMASI, KENDİNDEN GEÇMESİ,KORKU VE ÜZÜNTÜDEN EMİN OLMASI, CENAB-IHAKKIN SELBİ SIFATLARDAN UZAK OLMASI VESÜBÜTİ SIFATLARLA MUTTASIF OLMASI.DOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1ALLAH I TANIMAYI BİLDİREN AYET, KUDS-İ HADİS VEHADİS-İ ŞERİFLEREy Aziz! Bil ki Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’in
birçok âyetle-
rinde kullarının kendisini bilip tanımalarını
teşvik buyurmuştur.
49ü
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
AYETLER:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«O, onlan tanıdı fakat onlar onu tanımadılar.»(Yusuf Sûresi, Ayet: 58)«Onlan simalarından tanırsın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 273)«Onlan yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın.»(Mutaffifin Sûresi, Ayet: 24)«Hakkı bilmelerinden dolayı gözlerinin yaşla «dolup taştığınıgörürsün.» (Maide Sûresi, Ayet: 83)«Hiç ölü iken diriltip ona insanlar arasında yürüyeceği bir nurverdiğimiz kimse, karanlıklara dalmış ve bir türlü de çıkamıyankimseye benzer mi? Böylece kâfirlere yaptıklan şeyler güzel gösterilmiştir.» (En’am Sûresi, Ayet: 122)«Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o (nefsine karşı) çok zâlim ve çok câhildir.»(Ahzâb Sûresi, Ayet: 72)HADİS-İ KUDSİCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Nefsini bilen beni de bilir. Beni bilen ise ararve arayan da beni bulur. Beni bulan her muradına erer, ummadığışeylere kavuşur. Beni başkası etkilemez.Ey insanoğlu! Mütevazi olursan beni tanır, aç durursan benfgörürsün. İnsanlardan bana ibadet kastıyla uzaklaş, bana kavuşmuş olursun.Ey insanoğlu! Rab olan benim. Öyle ise beni Rab tanı.Ey insanoğlu! Nefsini bilen kimse beni dc bilir. Nefsinden geçen beni bulur. Beni bilmek için sen önce kendini bil.Ey insanoğlu! Marifetini kalbinden atanın kalba körelir. Bizi,bilme ve tanıma odasına girenin korku ve kederi gider vc o kimseemin olur.Ey Dâvûd! Ben gizli bir hazine iken tanınıp bilinmeyi sevdimde beni tanımalan için bütün yaratıktan yarattım.Ey Dâvûd! Nefsinin düşmanı ol, bana yakın ol. Beni karşılığıcehâlet olmıyan bilgi ve marifetle bil.Ey Dâvûd! İlmin.faydalı olanını öğren ki o da benim ilim vccelâlimi, az&met ve kibriyâmı, herşeye gücüm yettiğini bilinendir.
500
MARİFETNAME
Zira bu bilgi (marifet) seni bana yakın kılar. Beni bilenin bağını
belâ, avını da sabır kılarım.HADİSLER
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Sizin içinizde Allah’ı en iyi bilen benim. Çünkü (onu) bilmek
kalb işidir. Eğer siz Allah’ı hakkıyla bilmiş olsaydınız sizin duanız-la dağlar yok olurdu. Sizin Rabbımzı en çok bileniniz nefsini en çok'
bileninizdir.»«Ey her türlü ayıp ve kusurdan uzak olan Allah’ım, seni hak-kıyla bilemedim.»Allah’ım, senden izzet ve celâlin yüzü suyu hürmetine kalble
rimize ve gözlerimize marifet nuruyla hayat vermeni diliyoruz.»«Ey Rabbim, kalbimi, kulağımı ve gözümü nurlandır. Sağsol,
ön, arka, üst ve altımdan bana nur ver. Saç ve tenimi nurlandır.
Et ve kanımı nurlu kıl, beni nur eyle.»«Rabbimi en güzel bir surette gördüm. Elini omuzuma koydu
soğukluğunu göğsümde duydum. Artık bundan sonra göklerde ve
yerde olanlar ne varsa hepsini bildim.)»
MANZUME
Senden gelir kalblere çûn dembedem mededFadlından dilerim meded ey mufaddal-ı ehad.Varlık senânı sebt edici bir sahifedirKim başlangıcıdır ezel, sonucudur ebed.■Vahdet ruhları üzre dahi başka hüsn ileŞuhûd gözüne geldi bu hâl ve hattı adedÇûn kesreti zebedle değil bahr muhtefi.Birlik muhitisin iki cihândır sana zebed.Olmuş nüfûr-ı nur (nur neferleri) huzurunda ehl-i cehlHakka ki mihrden kaçar ol sâhibi remed.Neşvû nemâ-yı şebnem-i feyzinle buldu hoşCân gülzâr-ı Hakkı miskinin ey samed.
KISIM: 2NEFSİ BİLMEK ALLAH’I BİLMEYE SEBEPTİR.Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
SOI
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Nefsini bilen kimse şüphesiz Rabbini de bilir. Nefsini bilen hertürlü ilme ve mârifete vâkıftır.Nefsini bilen Allah’a yakın olur. Nefsini bilen sâid ve mutluolur. Nefsini bilmeyen ise Hak Teâlâdan uzak kalır.Nefsini bilen hakkın mârifetini bilir. Bilmiyor ise delâlete düşer ve helâk olur. Nefsini bilen kimse âlemin esrârını da bilir,
o
kimse bu geçici dünya hayatına önem vermez ve ebedi saadeti bulur.Nefsini bilen fazıl, bilmeyen haktan gafildir. Nefsini bilen Allah’a yakın olur ve ondan uzaklaşmaz, gafil olmaz. Rabbinin huzuruna erer. İnsana nefsin mahiyet ve aslını gösteren akıl ve yüksek akıldır. Hikmetin en üstünü Allah’a yakın olma yolunu seçmek ve aramaktır.Nefsini bilmeyen Rabbini de bilemez. Nefsinden habersiz olanın Rabbini bilmesi nasıl mümkün olur? Nefsini bilen kimseninde bu geçici dünya hayatına alışması ve onunla ünsiyet etmesi nasıl mümkün olur? Aklı olan herkes üzüntülü ve kederlidir. Arif olanise sevinçli olur. Seven sevilir. Kendisini bilmekten âciz kalan başkasını nasıl bilebilir? İnsanın kendisini, nefsini tanıması kendine yeter. Çünkü kendini bilmenin marifeti onu Hakka götürür ve onaHakkı bildirir.Dünyayı tanıyan ona değer vermez. İnsanları tanıyan ise onlardan uzaklaşır ve yalnız kalır. Nefsini tanıyan yalnız kalır. Allak’ıbilen onunla kalmayı muvahhid olmayı arzular. Nefsini bilen insanlara karşı mütevazi olur. Çünkü nefsini bilen huzuru İlâhide vehuşû içindedir.Nefsini bilen insan, kanaatkâr, iffetli ve istikamet üzere olma yı kalbinden masivâyı atarak Rabbine gitmesi gerekir. Cenab-ı HakHz. Dâvud’a hitaben: — Ya Dâvûd sen nefsini bil ki beni bilesin, buyurduğunda Hz.Dâvûd: — Ya Rabbi nefsimi ve seni nasıl bilebilirim? diye karşılıkverdi.Cenab-ı Hak buyurdu ki:«Nefsinin âciz zayıf ve geçici olduğunu bil ki beni de kuvvetli,kuvvetli ve bâki olduğumu bilesin.»KISIM: 3ALLAH’I BİLMENİN EN YÜKSEK DİLEK OLUŞU.Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
502
MARİFETNAME
Marifet, kalbde bir nurdur. Allah sevgisi ruha kurtuluş vesevinç, Allah’ın varlığına ve birliğine imanda (tevhid), ona bağlanmanın ve huzur halinde yaşamanın anahtarıdır. MarifetullahÖyle büyük bir hazinedir. Ona sahib olan ârif uyanık ve halka kar
şı
mütevazi olur. İnsanlardan özür diler.İlmin meyvesi marifetullaha ermek olduğu gibi marifetullahınmeyvesi de Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak, kısaca Cenâb-ı Hakkın hududunu aşmamaktır.Üç şey vardır ki insanı marifete götürür. Ona delil olur ve ki
şiyi
marifete bağlar.1 — Alimin (akıllıların) zelil olmaları.2 — Edib ve hünerli insanların fakir olmaları,
3
— Doktorların hasta olmalarıdır.Hakkı bilen kimsenin marifeti kâmil olur. Diline celâl gelir.Ebedî saadeti bulur. İbadet eden (âbid) endişe ve kederi duadır.Arifin düşüncesi ise sena yani Hakkı övmedir. Çünkü abid kendinidüşünüp kederlenirken ârif Hakkı düşünür ve anar. Halbuki Hakkı gözle görmek mümkün değildir. Fakat imanı kâmile sahip olankalbler Cenab-ı Hakkı idrak edebilirler.İlimlerin en faydalısı marifetullah yani Hakkı bilmek ve tanımaktır ki bunun yeri de agâh (uyanık) olan kalbdir. Onun birliğini tanımak marifet olduğu gibis, eşi ve benzeri olmadığını bilmekde gerçek (hakiki) tevhiddir. Zira eğer Cenab-ı Hak kendisini bil-dirmeseydi kimsenin onu tanıması ve bilmesi mümkün olmazdı.Marifetullah; aç karın .uykusuz göz
ve devamlı olarak Allah’ı
zikreden kalbe sahib olan ruhtan meydana gelir
ve kalbde belirir.
Allah ü zül celâl’in marifetini verdiği
ve
aziz
ettiği kulun artık,
ona isyan etmemesi ve bu suretle nefsini zelil
etmemesi ve zikrinde'
daim olması gereklidir.İrfanın hakikati, eşyanın hakikatına vakıf olmak ve eşyayı zatı itibariyle olduğu şekilde tanıyabilmektir.Marifetullah, Cenab-ı Hakkın herşeyden önce ve sonra olduğunu, içte ve dışta zahir olduğunu, herşeyi bildiğini, işlerinde hakim,olduğunu ve bütün mahlûkata bol bol rızıklar verdiğini ve bütünbu vasıflara haiz olanın o olduğunu bilmektir.
Marifetullah, Allah’ı bilmek ve onun vahdaniyyetine
ermektir.
Marifetullah’ın son gayesi kulun kalbine doğması
ve kalbin ma-
sivadan, Allah’tan gayrı olan şeylerden temizlenmesi
ve böylece gö
nül hayatının bulunmasıdır.Marifetin alâmeti, Allah’ı sevmek ve emirlerine
itaat etmektir.
503
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İki şey
vardır ki bunlar Allah'ın kullarına olan büyük ihsanla
ndır.
1 — Marif etullah
2
— Muhabbetullah (Allah sevgisi)Maıifetullah gönülde parlayan bir nurdur.Muhabbetullah ise kalbdeki Allah’tan başka şeyleri (masivavn
yakan bir ateştir.
Arif olmak Allah’ı zikretmek ve bununla hayat bulmaktır.
Al.
lah’ın
zikrinden uzak kalmak ise bilgisizlik karanlığında kalmak
ve
Hakkın
zikrinden gafil olmaktır.Marif etullah, herşeyde Allahu zül celâlin azâmet ve kudretinibulmak, bütün hallerde hareket ve kuvvetten uzak olmak, masiva
yı
terk etmek, kalb ile Hakkın huzurunda kalmaktır.Marifetin hakikati, Allah’ı dil ile zikr edip kalben
sevgisine
ermek, himmet ve gayretle huzuruna gitmektir.Marifet ruhta bir yakin olup kendisiyle uzuv, sükûnet bulurKalbde bir hayat olup ruh kendisiyle itminane erer. Elde edilmesiCenab-ı Hakkın bildirmesiyle olur. Çünkü akıl ancak Allah ile ma
:
rifete erer. İlim, insanların, marifet ise Hakkın öğrenmesiyle eldeedilir.Marifetullah; eşyamn Allah tarafından yaratıldığım, Allah’ınemriile yaşadığım, herşeyin onun mülkünde olduğunu ve nihayet yok olup yine ona döneceğini bilmektir.Marifetullah; başlangıcı olmayan Cenab-ı Hakka bedenin sonsuz bir hürmet ve tazim göstermesidir. Arifi, marifeti açıklamaktan alıkoyan da bu tazimdir.Marifet kalbde büyük bir nokta olup can için en büyük bir nimettir. Marifet nurunun gönülden doğuşu tıpkı güneşin felektendoğuşu gibidir. Ancak felekten doğan güneş yeri aydınlatır. Gönülden doğan marifet güneşinin nuru ise arş’a yükselir.Marifetullah, gönül alemindeki güneş, akıl, ay ilminde yıldızlar gibidir. Marifetullah kendisiyle Arş’m altının aydınlandığı bircevherdir. Marifetullah ile benlik taslamak, kendini diğer insanlardan üstün görmek ve nefsin isteklerine tabi olmak kul için manevibir yıkılış ve şekâvet, marifet denizine dalıp hakikat nuruyla yokolmak ise ebedi saadeti bulmaktır.MANZUMEHer nefes mukalleb kalbden alır bir meşrebBaşka bir resm ile bir râh (yol) eder dil mezheb
504
MARİFETNAME
Gönül olmaz iki an içre bir emri tâübDembeden başka olur can ve gönülde matlab.Bu ruh ve zülf ve leb ve gabgab ve tenden gaynDilde var başka ruh ve çeşm (göz) ve leb ve gabgab.Leb-i canandan alır her an o başka bir canDahi her can için oi demde gelir bir kalıb.Başkadır âlem i dil (gönül âlemi) mitir ve sipihr âlemi başkaArş ve ferş ve feleki başka çok anda kevkebBerk-i hatif gibi dil âlemini seyret kimOnda yoktur yaz ve kış, ruz (gündüz) ve şeb (gece)Hakkı dil levhine çûn cümlesi olmuştur mestürArif ol, cümleyi sen dilde bul ol ehl-i tarab.KISIM: 4ARİFİN MASİVAYI (ALLAHTAN BAŞKASINIUNUTMASI VE MEVLASINI BULMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Arif o kimsedir ki onu hiçbir şey Cenab-ı Haktan meşgul edemez. Bir an için de olsa gaflete düşerek huzurdan ayrılmaz. Arifkendisi sükût eder de Hakk onun kalbinden konuşur. Arif kalbinden masivayı atmış ve onun yerine tanıştığı Rabbiyle meşgul olmuştur.Arif, kendisi tedbirden geçen ve Rabbinin kendi hakkmdakitedbire razı olan ve onun tedbirine teslim olan kimsedir. O, hiç birşey için üzülmez. Herşey onunla temizliğe ve saflığa erer.Arif, genişliği bu derece fazla olan dünya kendisine dar gelenkimse olup, onun âdeti insanlardan uzaklaşarak hakkı kaçmaktır.Arif, Hakkın huzuruyla karar kılar. Düşünerek ve tefekkür ile gider. Melekût âlemini aşar.Arif; irfânını saadet sermayesi bilen kimsedir. İrf&nı layıkı olmayan yere koymaktan ehli olmıyanlara söylemekten şiddetle kaçınan kimsedir. O, bilinen maruftan başkasıyla ünsiyet etmez. Marufun dışında hiç bir şeyi aklına getirmez. Arif Allah'ın sıfatı yanında kendi sıfatlarını yok eder, masivayı unutur, bilmez ve ondanbahsetmez.Kim hak ile konuşur da ondan kendine gelen hitabı duyarsakalbi sürür, ruhu da huzur içinde kalır. Artık o ârifin üzüleceği hiçbir sebep kalmaz.
505
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI H2S.
Abidin gıdası su
ve ekmek olduğu halde ârifin gıdası mârifet
nurudur. Arif
hakkı hak ile hakkı nur ile bilir ve bu haliyle âleme
vakıf olur.
Onun huzuru marifet, süruru muhabbet nuru hakikat
birliğidir.
Arif gönül bahçelerinde gezer, can havuzunda yüzer, mevlâsı-
na
yakarışta bulunur. Onun süruru marifetle, ünsü de birlikle olur.
Sabn
ve gayreti şiddet ve zorlukta bulur. İlim onun nehri, hikmetise denizidir. Nehire âlimler girer, hekimler de denize dalar. Arifler ise selâmet gemileriyle yolculuk ederler. Marifet ehlinin ibadetitıpkı sultanın tâcı gibidir.Arifler o kimselerdir ki, konuştuklarında Allah’ı konuşur,amelleri onun için yapar, bir istekleri olursa ondan ister, bağlan-salar ona bağlanırlar. Onlar sadıklar ve sâbıklardır. Onlar Allahkatmda seçilen mukarreblerdir. Arif kulun riyası ^vamın ihlâsın-dan yine de sevgilidir. O marufu tazimde büyük bir dikkat sarfe-der. Farzları eda ederken, haramlardan sakınırken emirlere ve yasaklara hürmet eder. O bildiği sırları ona ehil olmıyanlara söylemez.Arif ne rahatmı, ne sevincini, ne neşe ve kederini hiç kimseye söylemez. Onun kalbi hikmet kandilidir. Onun fitili marifet, veya muhabbet olup ışığım melekût nurundan alır. Alim için edeb,âbid için taleb gerekir. Arif her daim zevk ve neşe içinde olur. Zira o marufu olan mevlâsıyla devamlı olarak sevinç ve neşededir.Korkan kaçar, arif zevk alır. Zâhidliğin alâmeti dünyadan geçmekârif olmanın alâmeti ise olvadan geçmek ve semaya dalmaktır.
KISIM : 5KENDİ BEDENİNDEN GEÇEN ARİF, MARUFU İLEBAKİ KALIR
Ey Aziz! Elılullah diyorlar ki:
Arif eğer herşeyi ve kendini terkeder de bedeninden geçerseo alâme gider. Günlerce tevekkülde dolanır, tefviz çölünü geçer,sabır sahasını açar ve nihayet rıza bahçesine girer oradan irfan baştanlarına varır. Sevgi meclisine girer ve sonra da üns ve huzura erer. Sarılmış yatağa varır, münacat ve yakınlık derecelerini bulur.Daha sonra güzel ahlâk ile ve sıfatlarla İlâhi isimlerden hil-atler giyinir. Kerâmet’u yücelikleriyle makamların lezzetlerine eri
508
MARİFETNAME
şir. Arif hayatı boyunca bu hallerden nimet alır ve ebedi saadetibulur. Onun bedeni her ne kadar dünyada ise de kalbi cukba alenindedir. Her geçen gün yol alır, mesafe kateder ve meviâsına kavuşur. Dünyayı terkeder, bunun için de insanlar tarafından ayıplanır ve zemmolunur. Şevki kemâle erer ve artık ölmeyi diler.Vadesi dolduğu anda Allah’ın elçisi ona gelir ve Rabbinin onabahşettiği Cennet müjdesini ona verir. Artık o yüce ve temiz nefsbu geçici âlemi terkeder ve mevlâsmın yakınlığına erer. O âlemdebu zayıf nefsi için öyle nimetler ve öyle mülkler görür ve Rabbin-den öyle hoşnutluk, selâm ve kerem bulur ki bu nimetleri anlatabilmek mümkün değildir. Ermiş olduğu bu daimi devletten hiç birzaman çıkmaz.Haberde geldi ki:«Dünyada öyle bir cennet vardır ki onu bulanda Cennet’e biristek kalmaz. Bu Cennet marifetullahtır.»«İnsanlar bu âlemden göçüp gittikçe de buradaki en güzel şe yin lezzetinden mahrum kalırlar. O ne güzel şey marifettir ki o bütün nimetlerden daha zevkli ve lezzetlidir.»BEYT:Bugünkü Cennet-i irfâna dâhil olsalar uşşak (aşıklar)Yarınki vad olunan hûri veya gılmanı neylerler.Hz. Ali R.A. buyurdu ki:«Bir kimsenin ahirette Cenneti bulması acaib değildir. Acaibolan dünyada iken Cennet’i bulmaktır. Bir kimsenin Cennet’e girmesiyle övünmesi garib değildir. Fakat garib olan o kimsenin budünyada iken Cennet’e girmesidir.»Arif olan kul Cenab-ı Hakkın sonsuz nimetlerine, cennetlerine, sevinçlerine, lezzet, huzur ve izzetlerine kavuşur. Cennete girennasıl ölümden, hastalıktan, zarardan, fakirlikten, zelil olmaktanve kederden kurtulup selâmete ererse, ârifin kalbine girende dekorku, keder, üzüntü ve sıkıntıdan hiç bir şey kalmaz.KISIM : 6ARİFİN KORKU VE GAMDAN EMİN VE KURTULMUŞOLARAK ÜNS VE HUZUR İLE RAHAT ETTİĞİVE ZEVK İÇİNDE OLDUĞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
507
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Mevlâsmı bilen kimsenin belâsı ve musibeti kalmaz.
Çünkübelâ
ona bol gelir. Onun acısını hiç hissetmez. Arifin hak ile arası
iyi
olduğundan halk ile arası da iyidir. O hem bedenini hem de
ru
hunu mevlâsma adamış, her şeyini
onun
tedbirine vermiş, işlerini
ona havale etmiş, kendisi de aradan çekilmiştir.
Bu hâl onun Allah’a yakın olmasını sağlamış, yakınlık mertebesine ermiş, huzura ve rahata ermiştir. Onun kalbine marifet nuru inmiş, bu sebeple de onda dünyaya ait hiç bir istek, arzu kalmamıştır.Arif bedenini mevlâsma vermekle rahatı bulmuştur. Onun Hakile olan muamelesi halkın isteklerine tabi olmak için değil, halkile muamelesini Hak ile muamelesine uydurmak içindir. Zira arifin bütün arzulan yok olmuş, dünyalıktan hiç bir muradı kalmamıştır. Onun kalbine marifet nuru yerleştiğinden artık arada ma-sivaya yer kalmaz. Arif yükselmede kemâl bulunca artık onun inişi olmaz. Çünkü mevlânm huzurunda olanın gözlerinden perdekalkar.Arifin kendi nazarında ne derece aşağı olduğunu insanlar biteydiler, onun elini öpmek bir yana yüzüne tükürür, başına toprakatarlardı. Arife bu ismin verilmesine sebep, başkalarının bilmediklerini o bilmiş ve yüce mertebeye ermiştir. Eğer arifin kalbindendoğan marifet güneşinin şualarından biri perdenin gerisinde yanihuzurda olmayan âbide gelecek olsa âbid buna dayanamaz ve he-lâk olurdu. Arif olmanın alâmetlerinden bir diğeri de, âriften akanterin misk ve amber misâli kokmasıdır.Arif olmanın alâmetlerinden bir diğeri de sana baktığında öyle bakar ki sen onun senden başka hiç kimseyi bilmediğini sanırsın. Yine senden yüz çevirdiğinde
öyle
çevirir ki sen onun seni hiçgörmediğini
ve
sana bakmadığını sanırsın.Easulullah S.A.V. ehli beytiyle her zamanki adeti üzere konuşup ülfet ederken ezan okunduğunda onların yanında öyle bir hızla kalkardı ki sanki onların yanına oturmuş ve konuşmuş değildi.Arif konuşurken dili Allah'ı anarak konuşur. Kalbi onun muhabbetinde sâdık kalır. Sim sonsuza kadar ona âşıktır. Arif'inkalbi uyanık olup asla uyumaz. Onun kalbinde mâsivaya Allah’tan
gayri şeylere
yerolmaz. Çünkü onun kalbi muhabbet eleminden hazduymuştur. Kalbini Allah aşkı, derdi ve gamı doldurmuştur.
Arif
kalbinin bir
ve Aziz
olan Allah’ın nazargâhı olduğunu bilir. Hâl
böyle
olunca onun gece uyuması nasıl düşünülebilir? Onun
gönlü
masivadan geçmiş manevi hazlara ve zevklere ermiştir. Al-508
MARİFETNAME
lah’a yakın olmaktan hasıl olan rüzgânnha vasim teneffüs etmiş-tir. Sonra da üns ve huzur meclisine ermiştir.Bu derece manevi zevklere eren ve Allah’a yaklaşan bir kalb
nasıl olur da Allah’tan uzaklaşır ve nasıl olur da gaflete düşüp hal-ka meyleder.
manzume
Cihanda kendini bil hâmid ol dahi mahmudKi zübdei dü cihansın nihâyeti maksûd.Aziz ömrünü a’lâ mahalline sarf etAşk ve muhabbet yolunda eyle terki vücud.Aşk şarabını nûş eden ,o mest olur medhûşZehi halaveti can ve zehi serâbı vedûd.
Şerâbı vahdeti nûr eyleyen sever züllü
Gönülden eyler o her zerreye rûkû’ü sücûd.
0 kim müşâhid olur bu vücûd vahdetiniOdur daima dü âlemde şâhid ve meşhûd.Veli merâtibin ahkâmını kabul eyler
Emini vahdet eder, kesret içre hıfzı hudûd.Cem’i halkı sever çûn muvahhid ey Hakkı01 ehli vahdet ve şefkât said ve mes’ûd.KISIM : 7
ZAHİD İLE ARİF YANİ EBRAR İLE ALLAH'A YAKINOLANLAR ARASINDAKİ FARKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Zahid yürüyen, ârif de uçandır. Alim söylediklerinin aşağısında ârif ise söylediklerinden daha yüksektedir. Arif sahip olduğumarifeti ehlullahtan başkasına söylemez. En güzel sözü sükûttur.Arif Allah’a ne derece yakın olursa insanlardan o kadar uzakolur. Arif yalmzca Allah’a muhtaç olduğundan ihtiyacını ancakona bildirir, başkasma bildirmez. Arif Allah’a karşı zelil olduğundan herkesten üstündür ve halk da kendisini sever ve saygı gös-■ terir.Zahidin izadeti alâka ile ârifinki ise zevk iledir. Zâhid ahiretiisterken ârif mevlâsım ister. Zahid nefsiyle ârif ise mevlâsı ile birliktedir. Zâhid diliyle zikreder, ârif ise kalbi ve canıyla zikreder.
500
ERZURUMLU ÎBRAHÎM HAKKI HZ.
Zâhidin kalbi sebeplerle olduğu halde arifin ruhu Allahıyladır.Mü'min,
Allah'ın nuruyla bakarken, ârif, Allah ile bakar.
min
Allah’ın ipine, ârif ise Allah’a tutunur. Mü’min Allah’ı zikir ilemutmain olurken ârif Allah ile mutmain olur.Mû’minin kalbi vardır, fakat arifin kalbinin sahibi vardır, insanlar nefse perde olurken nefis de dergâha perde olur. Bu demektir ki insanlardan uzaklaşan nefsinden haberdar olur. Nefsini terkeden ise Allah’ı bilen ve tanıyan ârif-i billah olur. Arif bedendenruha girmiş ruhunu ise marufu olan mevlâsma fedâ eylemiştir.Alim ilim öğrenmeye çalışır, âbid ibadetle meşgul olur. Ârifise zevk ve lezzet içindedir. Zâhid nefsiyle halka bakar ve onlarındüşmanlıkları kendisinin elem ve ızdıraba maruz kalmasına sebepolur. Arif ise Rabbi ile yaratıklara bakıp hepsine şefkat ve merhamet eder. Arifin kalbi hiçbir zaman huzuru terketmez. RuhuylaAllah’tan başkasını görmez, masivayı müşahede etmez.Arif her türlü istek ve arzudan uzaklaşmış ve böylece zevki bulmuştur. Eli herşeyden boşaldığı için kalbi rahat ve hoştur. Arifrahatı rahatsızlıkta bulmuş, nimeti yokken her türlü nimete ermiştir. Dünyave âhiret onun nazarından çıkmış olup kendi sırrında mükevvini bulmuştur.Arifin nefsi dünyadan ruhu da ahiret aleminden geçmiştir.Kendi •sırrında melekütü geçmiş ve mevlâsma varmıştır. ÇünküAllah’a giden yol dünyadan ve ahiretten gider. Onları geçen Hakkın huzurunu bulur.Arifin nazannda hakikat bir ezeldir. Masiva yani Allah’tan başkası mecazdır. Onun içindir ki bir hakiki (vahid) hepsine bedeldir.Anlatılır ki:Bağdat’ta Şibli adıyla meşhur bir ârif zat vardı. Şibli günün birinde bir testicinin yanından geçerken testici: — Vâhidden (birden) başkası yok, demiş, bunun üzerine Şibli büyük bir nara atarak: — Evet, yalnız vahid (bir) vardır, demiş. Böylece ârife bir işaretin kâfi geleceğini göstermiştir. Zira ârifin gıdası Allah’m zikridir. Abidin gıdası ise su ile ekmektir.Arifin kıblesi Rahim ve Rahman olan Allah ile onun nuru,gafilin kıblesi ise altın ile gümüştür.
510
MARİFETNAME
KISIM: 8MARİFET EHLİNİN YÜKSEK ŞANI VEMARİFETLERİNİN KEMALİEy Aziz! Elılullah diyorlar ki:Cenab-ı Hak, kendini hakkıyla bilir. Başkası bilemez. Bu demektir ki âriflerin Hakkı bilmeleri yine Hak iledir. Onlar her şeyde Allah’a rücû etmişlerdir. Arifin gözü ibretle bakar, kalbi derinlere hikmetle dalar, ruhu manevî zevklerle yaşar. Arifler dünyayıfani, geçici olarak görür, masivaya üzülmezler ve masivayı bilmezler. Marufu bulduklarında artık ondan başkasını düşünmez, görmez, duymaz ve konuşmak olmuşlardır.Arifin sururu marifet huzuru muhabbettir. Arifin himmeti vegayreti ile marifeti her geçen saatte ve her günde biraz daha artar. Böylece her geçen gün Allah’a biraz daha yaklaşır.Cüneydi Bağdadi Sırrî Sakâti hazretlerine sordular ki: — Dün gece sabahı nasıl getirdin? Nasıl sabahladm?Sırrı Sakati de cevaben: — Allah katında gece ile gündüz, akşam ile sabah yoktur, dedi. Bu, âriflerin saat ve vakit diye bir şey bilmediklerini gösterir.Zira onlar her an için marifetullah ile meşgul olmuşlardır. Ari£marufuyla olursa hâli süslü olur. Muhabbete erdiğinde hali dahada güzelleşir.Arifin kalbi marufu olan mevlâsına yöneldiğinde şimşektendaha hızlıdır. Ariflerin adma ezeli dil ve ebedi ibâre denilen hayret verici ve şaşılacak ilimleri vardır. Her kavim için bir ceba vardır. Marifet ehlinin cezası huzuru izzetten kesilmektir. Arifin meşguliyeti mevlâsıyla ünsiyyet etmektir. Masivayı terk ve ondan ümidini kesmektir.Arifin alâkası, sevenin de şikâyeti olmaz. İnsanların hali olur.Fakat ârifin hâli olmaz. Çünkü onun hâli marifet nurundan yokolur. Arif muhtaç olmadığı gibi müstağni de değildir. Çünkü bunlar varlığın şanıdır. Arif ise kendindengeçmiştir. Onun alâmeti heriki cihandan geçmiş olmaktır.Arifin marifetinde iki hâl vardır:1 — Dehşet hâli,2 — Hayret hâli.Yeyâzid-i Bestâmi Hz. lerinin zamanında şeyhlerden bir zatmüridini Mekke’ye göndermiş ve gönderirken de:
Sil
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
— Hacca giderken yolda zamanın velilerinin sultanı olan Be- yazıd Hazretlerini ziyaret etmeyi ihmâl etme. Ona bizim selâm veduamızı söyle. Onun dua ve rızâsını al ve öylece Mekke’ye git, demiş. Mürid de Beyâzıdi-Bestâmi Hazretlerini ziyâret etmiş ve şey.hinin dua ve selâmını kendisine bildirmiş. Bunun üzerine Beyâzıd-iBestâmi Hazretleri şöyle demiş: — Senin şeyhin kimdir? Onun söylediklerinden birini banasöyle de onun marifetinin derecesini ölçelim demiş. Bunun üzerinemürid şeyhinin şu sözlerini nakletmiş: — Eğer gök demir olsa, yer taş olsa bir damla da olsa yağmur yağmasa, bir hububat tanesi büyümese ve bütün insanlar benimteb’am ya da çocuklarım olsalar. Onların nzıktan mahrum kalmaları hususunda kalbine hiç bir üzüntü ve keder gelmez, gönlündebir değişiklik olnfez.Bunun üzerine Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri şunlan söylemiş:1— Senin şeyhin ârif olmadığı gibi tevhide de ermemiş. Belkibenliğe kapılarak gösteriş yapmış ve gizli şirke düşmüştür.Mürid bu hikmetli sözlerden bir şey anlamadığı için fena halde bozulmuş ve onun yanından ayrılıp Mekke’ye gitmiş, dönüşündeşeyhini gördüğünde ona Bâyezid Hazretlerinin hikmetli sözleri ilekendisinin uğradığı hayâl kırıklığını anlatmış ve çok üzüldüğünübildirmiş. Bunun üzerine şeyhi şunları söylemiş: — Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri bizden daha ârif ve daha kemâl sahibidir. Onun sözlerinde saklı çok ince mânâlar vardır.Daha sonra hemen Bâyezid-i Bistâmiye bir mektup yazarak: — Ey Mevlâna (efendimiz) Bâyezid benim tevekküldeki sözüm ve derecem budur, benim hangi hususta kusurum vardır? de yip durumu açıklığa kavuşturmasını istemiş. Bunun üzerine mektubu alan Bâyezid Hazretleri ona yazdığı cevabda şunlan söylemiş: — Benim için gök olmadığı gibi yer de yoktur. Damla olmadığı gibi dâne de yoktur. Çocuklarım olmadığı gibi tebam da yoktur. Tedbirim olmadığı gibi bereketim de yoktur. Bedenim de yoktur.Mektubun sonunda imza edeceği yere de: — Fâni Bâyezid, diye yazmıştır. Onun mektubunu alan şeyhson derece mesrûr ve memnun olarak: — Tevhid izâfetlerin düşünülmesidir, sözünün mânâsını anlamış ve kendisi de nefsinden vazgeçmiştir.
512
MARİFETNAME
KISIM : 9ALLAH’IN NOKSAN SIFATLARDAN MÜNEZZEHOLMASI, KEMAL ^E SUBUTİ SIFATLARLA MUTTASIFOLMASI. ‘ KÂİNATTAKİ BÜTÜN ZERRELER, PARÇALAR,YARATIKLARIN İŞLERİ, İNSANIN HALLERİNİN ONUN(ALLAH’IN) KUDRET VE TEDBİRİ İLE OLMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah-ü zül celâl birdir, eşi, benzeri, ortağı yoktur. O yemekten, içmekten, uyumak ve giymekten, ailesi, çocukları olmaktan,dokmak ve doğrulmaktan uzak (münezzeh) tir. O mekândan münezzehtir, yerde olmadığı gibi gökte de değildir. Ne sağdadır, nede solda, ne üsttedir, ne altta. O belirli bir yer ve tarafta olmaktanmünezzehtir.O, her türlü şekil, renk ve uzuvdan münezzehtir. Varlığınınbaşlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. O ezeli ve ebedidir. Varlığı kendi zatından olup başkasından değildir. Zatı aynı hâl üzeresabit olup asla değişmez. O, korkudan, kederden, hastalığa tutulmaktan münezzehtir.Allah-ü zül celâl her türlü noksan sıfatlardan uzak olup hiçkimseye muhtaç değildir. Bütün âlemler yokken o var idi. O acizlikten beridir. O dilerse bütün âlemi bir anda helâk eder. Dilersebir anda tekrar yaratır. Hiç bir işin yapılması onun için zorluk olmaz. Onun katında sivri sineği yaratmakla gökleri yaratmamn zorluk bakımından farkı yoktur. O herkese ve herşeye hükmeder, fakat hiç kimse ve hiç bir şey ona hükmedemez.Hiç bir şeyi yapmak ona vacib değildir. O ne kimseden faydagörür ve ne de bir zarardan etkilenir. Bütün mü’min, münafık vekâfirler ona itaat etmiş olsalar ona bir fayda temin etmiş olmazlar.Yine insanların hepsi kâfir ve fasık olsalar ona bir zarar vermişolmazlar. Bunlar zatı sıfatlar olup Cenab-ı Hak bu sıfatlardan beridir.Allah’ın subât-ı sıfatları sekizdir.1 — Hayat: (Diri olması)2 — İlim: (Herşeyi bilmesi)3 — Semi: (Herşeyi duyması)4 — Basar: (Herşeyi görmesi)5 — İrade: (Dilemesi)
513
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
6 — Kudret: (Herşeye gücü yetmesi)7 — Kelâm: (Harf ve sese muhtaç olmadan konuşması)8 — Tekvin: (Dilediğini yaratması).Evet Cenab-ı Hak diridir, yerde ve gökte olan herşeyi bilirOna gizli açık diye birşey yoktur. Kâinattaki yapraklardan sayısıne kadardır? Çiçeklerin ve dânelerin, kumların ve denizlerin taneve damlalarım hepsini bilir. Geçmişi, geleceği, insan kalbine gelen düşünceleri, diliyle konuştuklarını, iç ve dışını bilir. O
görünen
hâzırlar ile görünmeyen gâibleri bilir. Gaybı bilen yalnız odur, başkası bilemez. Bilenler de ancak Cenâb-ı Hakkın bildirmesiyle bilebilirler. O, unutmaktan, şaşırmaktan ve yanılmaktan beridir.Hayıt ve ilmi ezeli ve ebedî olup başlangıcı ve sonu yoktur. Sonradan olma ya da yok olacak vasıfta değildir.Allah Semidir, duyucudur, sesli ya da sessiz olsun herşeyi du yar, bir kimsenin kulağına fısıldanan ve o. kimsenin duymadığı şeyleri de duyar. Duymasının başlangıcı ve sonu da yoktur. İşitmesisonradan olma değildir ve yok olucu da değildir.Allah Basardır, yani her şeyi görücüdür. Simsiyah zifiri karanlık bir gece siyah karıncanın siyah bir taş üzerindeki yürümesinigörür, ayağının sesini duyar. Onun görmesi de duyması da bizimbildiğimiz mânâdaki gözle ve kulakla değildir. O göz ve kulağı olmaktan münezzehtir. Görmesi de duyması da hem ezeli ve hem deebedidir. Sonradan olmadığı gibi yok olucu da değildir.Allah dileyicidir. Diİedigi her şeyi yapar, dilemediğini de yapmaz. Cihanda olan iyi ve kötü ne varsa herşey onun dilemesi ileolmuştur. Hiç bir kimse ve hiç bir şey onu birşey yapmaya ve' dilemeye mecbur edemez. Şu halde, mü’minlerin ve kendisine itaateden kulların bu hallerini murad eden odur. O dilemeseydi hiçkimse iman etmez ve ona itaatte bulunmazdı. Kâfirlerin küfrünüde, fâsıklann fışkım da murad eden odur. O dilemeseydi hiç kimsekâfir ve fâsık olmazdı. O dilemeden bir sivrisineğin kanatlarmı kıpırdatması bile mümkün değildir. Biz ne yapıyorsak onun dilemsve irâdesiyle yapıyoruz. Dilemediği şeyler olmaz. Eğer dilemedikleri olacak olursa bu âcizliğine alâmet olur ki Cenab-ı Hak bundanmünezzehtir. O dileseydi bütün insanları kâfir ya da mü’min yapabilirdi.Eğer, o halde neden bütün insanların mü’min olmasını muradetmemiş ve çoğunun kâfir olmasını murad etmiştir? diyecek olursan cevabımız şudur:Cenabı Hakkın dilediği ve yaptığı işlerden ve bu işlerin hik
514
MARİFETNAME
metinden sual olunmaz. O herkese sual soran ve dilediğini yapanfâil-i muhtardır. Onun yaptığı işlerin her birinde sayısız incelikler ve hikmetler vardır. İnsanların aklı bunu idrak edecek durumda değildir. Bu demektir ki onun kâfirleri yaratıp onların küfrünü murad etmesinde, yılan, karınca, akreb vesaire ile türlü kötülükler yaratmasında bizim idrâk edemediğimiz sayısız faydalarvardır ki bizim bunları bilmemiz gerekli değildir.Bize gerekli olan Allah’m her iş ve muradında bir hikmetinbulunduğunu bilmektir. Onun iradesi ezeli ve ebedi olup sonradanolma değildir.Allah C.C. Kadirdir. O mümkün olan her şeyi ve dilediğini yaratır. O istese ölüye hayat verir. Ağacı taşı konuşturur ve yürütür.Onun güç getiremediği bir şey yoktur. O dilese binlerce göğü vebinlerce yeri yaratır. Dağları altına ve gümüşe çevirebilir. Nehirleri tersine akıtabilir, akan suları gümüş ve altm yapabilir. Dilediği kulunu doğudan batıya, yer yüzünden yedinci kat semayaçıkarabilir ve geriye getirebilir. Herşeye gücü yeter. Onun kudretiezeli ve ebedidir. Sonradan olma değildir ve kudreti geçici değildir.Allah C.C. söyler, konuşur, fakat onun konuşması bize benzemez. Konuşması dil ile değildir. Bazı kullarına vasıtasız olarak hi-tâb eder. Meselâ Hz. Musa A.E. ma Tûr dağındaki hitabı ile Rasu-lullah S.A.V. Miraçtaki hitabı buna örnektir. Bazı kullarına Cebrail A.S. vasıtasıyla hitab etmiştir ki Rasulullah S.A.V.’e gelen vahiylerin ekserisi Cebrâil vasıtasıyla olurdu. Kur’an Allah C.C. sözüdür. Başlangıcı ve sonu yoktur. Mahlûk olmadığı gibi geçici dedeğildir.Allah C.C. dilediğini yaratır ki buna tekvin denir. Zerredenkürreye varıncaya kadar herşeyi o yaratmıştır. Ondan başka hâlık yaratan yoktur. Canlıların hareket ya da sükûnetlerini, itaat veisyanlarını, iman ve küfürlerini, bütün hayrı ve şerri yaratan O’dur.Elin hareketi, dilin konuşması, gözün yumulup açılması hep onundilemesiyle olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Sizi de yaptıklarınızı da yaratan Allah’tır.»
Allah C.C. herkesin amel ve işlerini yarattığım haber veriyor.Bize verdiği irade-i cüz-i ile bizi yaptığımız işlerin fâili (yapan) ıkılmıştır. Böylece herkes işlediğinin ceza ya da mükâfatını görür.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Ameller niyetlere göredir.»
Bizi ve yaptığımız işleri, hayvanları, gökler ile içindekilerini,
515
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
yerler ile
üzerindekileri yaratan hep O’dur. Hepsini rızıklandıran,
hasta yapan,
ya da sıhhatte tutan, öldüren, dirilten hep odur. Ateş
le teması
anında elin ısınması ya da yanması, kar ve buzla tema
sında
üşümesini yaratan odur. Bir kimseyi ateşe atsalar da Allaho
kimseyi
yakmayı dilemese yakmamaya kadirdir. Hz. H. İbrahim
peygamberi
yakmayışı bunun misâlidir. Yine karlar içindeki bir
kulunu
dilerse üşütmeyebilir.Ancak Cenab-ı Hakkın âdeti öyle cereyan eder ki ateşle temas yanmayı gerektirir ve Cenab-ı Hak da onu yaratır. Karın değmesihalinde üşümeyi yaratır. Esasen yanmayı yaratan ateş olmadığı
gibi
üşümeyi yaratan da kar değildir. Ancak Allah-ü zül celâldir. Tokluğu yaratan da Allah’tır. Eğer o tokluğu yaratmasaydı insanlar 100 kilo gıda maddesi yemiş olsalar yine de doymazlardı.Acıkmak ve diğerleri de bunun gibidir. Hülâsa edersek Allah’tan başka yaratan ve etkileyen yoktur. Herşey onun yarattığıdır.İfadeye çalıştığımız onun bu sıfatları zatıyla kaim olup kadimdirler. Onlar yok olmaz ve değişmezler. Allah’ı bu sıfatlarla muttasıfbulan kul Allah’ı tanıyan ârif olur. Aksi halde şeytâni vesvese vehayalleri İlâhi tecelliler zannederek delâlete düşer.
516
KONU:2
MUHABBETULLAH (ALLAH SEVGİSİ) NİN EN YÜKSEKGAYE OLMASI, ŞEVK, AŞK VE VECD İLE SONA ERMESİ.MUHABBETİN SINIR VE HAKİKATİ ESASI, MAHİYETİ,FAYDA VE MAKAMLARI, ALAMET VE KERAMETLERİ,MUHABBETİN GÖNÜLDE ZAHİR OLMASI, TARİF VEKISIMLARI, HUSUSİ VE ZATİ İSİMLERİ, SIFATLARI FİİLVE ESERLERİ, MEYVA VE TERKİBLERİ VE BUNLARINSONUÇLARI OLAN ŞEVK VE HALLER VECD VE KEMALEERME YOLLARIYİRMİÜÇ KISIMDAN İBARETTİRKISIM g 1MUHABBETİN AYET VE HADİSLERLE ÜSTÜNLÜĞÜEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Rahim ve Rahman olan Allah kullarım sevdiğini ve onlara
merhamet ettiğini, kendini sevmelerinin büyük faydalar sağlaya-cağına ayetleriyle müjdelemiştir.Bu husustaki ayetlerden bazılarını burada zikretmek lüzumu
hasıl oldu.
AYETLERıCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli vc merhametlidir.»(Hac Sûresi, Ayet: 65)«Şüphesiz Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.»(Bakara Sûresi, Ayet: 222)«Şüphesiz Allah haramdan sakınan takva sahiplerini sever.»(Al-i İmrân, Ayet: *76)«Allah, iyilik yapanları sever.» (Al-i İmran, Ayet: 134)
517
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
«Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver, çünkü Al»
lah hükmünde âdil
olanları
sever. (Maide Sûresi, Ayet:
42)
«De
ki: «Eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyunuz ki Al
lah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok ba-ğışlayıcı ve merhamet edicidir.» (Ali İraran, Ayet: 31)
«Çok esirgeyici Rablerinden bir de selâm vardır.»
(Yâsin Sûresi, Ayet: 58)
«Size cinsinizden kendilerine ısınmanız için eşler yaratmış ara-mada bir sevgi ve muhabbet kılmıştır.» (Rum Sûresi, Ayet: 2i)«Allah’ın nimetlerini sayarsanız buna gücünüz yetmez.»
(Kur’an’ı Kerim)HADİS İ KUDSİLERCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Eğer benim sevgi ve muhabbetimi dilersen kalbinden dünya sevgisini çıkar. Çünkü ben dünya sevgisiyle benimsevgimi hiçbir zaman aynı kalbde tutmam.Ey İnsanoğlu! Sen dünyayı sevdiğin halde nasıl olur da benimsevgimi ararsın? Benim sevgimi ve rızamı dünyayı terketmekte ara.Ey İnsanoğlu! Bana ibadette harcadığın zamanı çoğalt ki kalbini benim sevgimle doldurayım. Sana gerekli olan şeyleri üzerimealayım.Ey insanoğlu! Bana hizmet et. Beıı bana hizmet eden kullanım severim. Bana kavuşmak isteyen kulumu ben de görmek isterim. Kulum bana nâfile ibadetler ederek yaklaşır. Ben de onuseverim. Sevince de onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.Ey insanoğlu! Benim nzam için sevişenlere sevgim gerekli olur.«Ey Dâvûd! Cennetim bana taatte bulunanlann zikrim benizikredenlerin, kâfi oluşum bana tevekkül edenlerin, çoğaltmam bana şükredenlerin, rahmetim ihsanda bulunanların ünsiyyetim ârifkullarındır.Ey Dâvûd! Ben bir kulumu sevdiğim zaman kalbine bakanm.Eğer onun kalbinde dünya ve âhiret sevgisini bulmazsam onun kalbini kendi muhabbetimle doldururunun.Ey Dâvûd! Ben bir kulumu çok sevdiğimde ona çeşitli belâlarveririm. Nihayet o kul bana seslenir. Ben onu sevdiğim gibi sesinide severim. Benimle sohbet edenle sohbet öderim. Kim beni seçerse ben de onu seçerim. Kim itaat ederse onun dileğini kabul ederim.Beni kalben seven kulumu kendime kabul ederim.
51a
MARİFETNAME
Ey Dâvûd! Beni sevmiyen kul beni tanıyamaz. Beni tanımayanise beni nasıl sevebilir. Geceleyin beni bırakarak uyuyan kimse, Allah’ı seviyorum derse yalan söylemiş olur. Seven sevgilisi ile tenhada buluşmak ve beraber olmak istemez mi?Ey Dâvûd! Sana lazım olanı ben veririm. Sen de senin için gerekeni yap.Ey Kulum! Beni sev. Ben sizi sevdiğim halde neden siz bendenbaşkasıyla meşgul oluyorsunuz? Bu cefâ değil mi? Kullarım banakavuşmak dilerler, ben onlara daha çok kavuşmayı dilerim. Zikrim kulumda galib gelirse ben ona âşık olurum. O da bana aşıkolur ve beni arar bulur.»HADİSLERPeygamberimiz buyuıuyoı ki:«Allah’ın yüz rahmeti vardır. O yüz rahmetin biriyle dünyadaki kullar birbirlerine merhamet ederler. Geriye kalan doksandokuzu ile de kıyânıet gününde kullarına merhamet edecektir.»«Allah Cemildir, güzeli sever.»«Allah bir kulunu sevmiş olsa yerde ve gökteki bütün mahluklar da o kulu sever.»«Allah’ın kullarına olan şefkat ve merhameti şefkatli bir annenin çocuğuna olan şefkat ve merhametinden daha üstündür.»«Allah’ı seven kimse Kıır'an okumayı da sever ve onu okumayadevam eder.»«Kişi sevdiği ile beraberdir.»«Sen de sevdiğin ile birliktesin.»«Allah için sevgi, Allah tarafından biıselâmettir. Öyle ise Allah için seven, Allah’ın sevgili kuludur.»«Cenab-ı, Hak, sizin dünyanızdan bana üç şeyi sevdirdi ki onlar:1 — Kadın, 2 — Güzel koku, 3 — Gözümün nuru namaz.«Allah’ı zikreden kulunu Allah da sever.»Cenab-ı Hak kendi sevgisini insanların sevgisine tercih edenkulunu insanların sıkıntısından kurtarır.»«Bedenim zayıfladı, yaşını büyüdü, kemiklerim inceldi, ecelim yaklaştı, Allah’a ve Peygamberlerin ruhlarına kavuşma şevk ve isteğim arttı.»«Allah’a olan aşk ve muhabbetini gizleyerek ölen kimse şehidsevabı kazanır.»
519
ERZURUMLU
İBRAHİM
HAKKI IIZ.
«Aşıklara bir şey danışmayın. Çiinkii onların kalbleri yanık,
akıllan karışık olduğu için gerekli şey vc tedbirlerini alamaz.»«Ruhlar kendi âlemlerinde saflar halinde bulunurlar. Bu dün-yaya geldikleri zaman Hak ile birbirlerini tanıyanlar ülfet eder. tn|
karcılar ise muhalefet ederler.»«Kalbinde mevlâsımn muhabbetini, sevgisini bulan kimse, bil
sin ki mevlâsı da kendisini sevmektedir. Çünkü muhabbet kendisiJ
ne Hak tarafından gelmiştir.»
RasuluJlah
SA.V.
namaza durduğu zaman mübarek göğsünJden tencerede kaynayan suyun sesine benzer, kaynama sesi duyullurdu ve kendisinden gül kokusu yayılırdı.
Ha.
Ebû Bekir R.A.’ın mübarek yüreği Allah’a duyduğu
sevgiJ
nin verdiği aşk ateşi ile kalbi yanmıştı. Onun ağzından adeta
cil
ğer kebabına benzer koku çıkardı.Peygamberimiz duasında:«Ya Eabbi, bana, sana duyacağım sevgiyi ve beni sana
yakınl
edenlerin
sevgisini ver,»
buyurdu. Başka dualarında da:«Ya Rabbi, bana kendi sevginden öyle sevgi ver ki, sevgin balna kendi nefsimden kulağımdan, gözümden, ehlimden, malımdan!ve soğuk sudan daha sevgili kıl.»«Ya Eabbi senin kazana razı olmamı diliyorum. Likana
(sanal
kavuşmaya) şevk istiyorum vechine bakmak (ve Cemâlini) görlmek istiyorum,» buyurdu.
MANZUMEYuhibbukum neden olmuştur ol murâd-ı muridMeğer kim can aynasına baktı ol hurşidOdur Cemil ve muhib Cemâlidir dâim
Hezkr gül erer öz
gülistanından ol CâvidGelir hemişe haber aşktan derûn i dileKi tane cana müreccah değil bu pir-i kadi
ol.
Muhabbet oduna yan, ol emin cehennemden
Ki
aşk odunda yanar her kılâde-i taklid.Hilâf-ı nefs ve hevâ âdet-i muvahhiddir
Cihâd-ı ekber
edendir, muhabbet içre ferid.
İki cihan
saadeti buldu zinde oldu müdâmO kim kamuya koyup oldu abd-ı aşk-ı mecid.Visâl-i aşk idi her dem ümidim ey HakkıHezar şükür ki âlemde hasıl oldu ümid.
520
MARİFETNAME
KISIM: 2MUHABBETİN SINIRI VE HAKİKATİ' Ey Aziz! Ehiullah diyorlar ki:Allah’ı sevmek kulun her şeyi ile ona yönelmesidir. Muhabbe-tullah yani Allah sevgisi, ondan başkasından geçmek ve unutmaktır.Muhabbetullah, bedenin uzuvlarının Allah’a ait olduğunu müşahede etmendir. ~ '
23
Muhabbetullah, aşk dolu kalbe sahib olup onunla daim kalmaktır. Muhabbet, ihsân ile çoğalmıyacağı gibi cefâ ile de azalmaz.Muhabbetullah; Hakkı bulmaktır. Yani kalbde Allah’tan başka herşeyi çıkarıp atmaktır.Muhabbet mevlâya hürmetle beraber, hürmeti terketmeninkorkusunu duymaktır.Muhabbete ermek, sevgiliyi (Allah’ı) herşey üzerine tercih etmektir.Muhabbet; mevlânın sıfatları yanında kendi sıfatlarından geçmektir. Hayatın onun rızasıyla yok olmasıdır.Muhabbet, müşahedede ve gaybda sevgiliye uymaktır.Muhabbetullah’a ermek Allah’a ve onun olana bağlanmaktır.Muhabbet doğru ile yalancıyı, kerim ile harisi birbirinden ayınr.Muhabbet, kendini herşeyinle sevgiliye (Allah’a) vermendir.Sende sana bir şey kalmasın. Böyle olursan sevgilinin olmuş olursun.Muhabbet Allah’ı devamlı zikrederek onunla ünsiyet etmektir. Muhabbet içinde bütün ilâçlar bulunan bir hastalıktır. Muhabbet, “âdetleri terke tmektir. .Muhabbet, gönülde masivadan bir şey bırakmamak üzere herşeyi yakan bir ateştir.Muhabbet; insanlardan uzaklaşmak ve uykusuz kalmaktır.Muhabbet, gıdası kalbler dânesi olan çok kıymetli bir kuştur.Muhabbet, her yüksek makamın merdiveni olup muhabbetinzevkine varan ve onunla meşgul olan kimse dünyayı da ahireti deistemez. Allah’ı sevmek onu bilmek, ünsiyle huzura ermektir.Muhabbet, istemekle olmıyacağı gib ikaçmakla da olmaz.Muhabbet; kendisiyle hiçbir günâhın zarar vermiyeceği bir se*vabdır. Çünkü muhabbet derecesine ulaşan günah dairesine gir--mez.
521
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Muhabbet, sevenin sevgilisinden başkasını görmemesidir,
o
öyle bir sevgidir ki başkalarını sevmekten kör ve sağır eder. Efendisini ya da arkadaşım nimetleri için seven kimse onun belâları gelince ona duyduğu sevgi gider.Anlatılır ki:Bağdad’da bir gurub cemaat Şeyh Şibli Hazretlerini ziyaretegider. Kapıya vardıkları zaman Şeyh içerden: — Kimsiniz? diye seslenir. Onlar: — Seni sevenler diye cevab verirler. Şeyh derhal onları taş yağmuruna tutar. Onların hepsi bir tarafa kaçışırlar. Kapıda sadece iki kişi kalır.Şeyh kaçanlara sitem eder ve: — Siz nasıl dostlarsınız ki benden kaçıyorsunuz? Eğer siz beni hakkıyla sevseydiniz attığım taşlara sabrederdiniz, der. Kendisini bekliyen kişiye de sevgi ve muhabbetini izhar ederek: — Benim gerçek dostum sizler imişsiniz. Taşlarıma tahammületmekle hususi sohbetimize hak kazandınız, der.Sevmenin de sevilmenin de sonu yoktur. Bunun içindir ki muhabbet sonsuzdur. Muhabbet makamı sevgilisinin kazasına razı olmaktır.Büyüklerden bir zat Resulullalı S.A.V.’i rüyasında görmüş veondan özür diliyerek: — Ya Rasulullah, bendeki Allah sevgisi, seninle meşgul olacak kalb bırakmadı, dedi. Bu sözlere tebessüm eden RasulullahS.AİV. şöyle buyurdu: — Ey mübarek, muhabbetullah mertebesine ulaşan kimse bizi sevmiş ve bunun için de saadete ermiştir.Gerçek âşık sevdiğinden gelen herşeyden
2
sevk alır ve onun cefâsını sefâ bilir.Bayezid-i Bestâmi Hazretleri diyor ki:«İlk zamanlarımda dört şeyi yanlış biliyordum. Çünkü ben onuaradığımı, andığımı, tanıdığımı ve sevdiğimi düşünüyordum. Nihayet anladım ki benden evvel Allah-ü zül celal beni arıyor, tanı yor ve seviyor.»MANZUMEEy ezeli refikimizGül şenimiz baharımızVey ebedi şefikımızMahrem-i yâr-ı garımız
522
MARİFETNAME
Dilde, sen ey sururumuzHazırımız huzurumuzMayei sekr ve şurumuzSabr ile hoş kazanımız.Olmaz bizim âhırımızZâhirimiz zamirimizYârı murid ve pirimizMûnisi gam kusarımız.Nazırı bi nazırımızNâzırı bi nazırımızDilberi dest girimizCümleden ihtiyarımız.Aşık ve hem habibimizNâsib ve hem nasibimizMerhem ve hem tabibimizCâbiri inkisarımız.Râfı’ımız, refi’imizFâni’imiz, bedi’imizCâmi’imiz, cemi’imizHâsılı kâr ve bânmız.
Cümleye eyledin atâSıhhat ve mihnet ve şifâHakkıya bahş kıl fena Ta ki olsun fakr kârımız.KISIM i 3MUHABBETİN ESASI, ÇEŞİTLERİ, FAYDA VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlııllah diyorlar ki:Muhabbetullah açığa vurulamıyan gizli bir
sırdır. O manevi
bir şeydir
ki
asla açığa vurulamaz. Fakat
kâmillerden her biri ken-
di seyirleriyle alâkalı olarak muhabbete dair
bazı sözler söylemiş-
lerdir. Muhabbetin faydalarıyla ilgili bir
çok hikmetler bildirmiş-
lerdir.
Bunları yaparken kulların kalblerinin muhabbetullaha bağla-nıp onun özlemi ve yanma nurlarıyla dolmalarını ve ruhen de mu
habbetullahı istemelerini arzu etmişlerdir.
523 H
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
Büyükler diyorlar ki:
«Muhabbet,
sahibine dünyayı ve ahiret sevgisini unutturur.»
«Muhabbet
çok hizmette bulunmanı azımsaman, sevgilinin
âz
ihsanını da
çokg örmendir.»«Muhabbet, sevgiliye bütünüyle bağlanmandır. Sevgiliyi
can
ve
malından daha kıymetli bulup, açık ve gizli hallerinin hepsin
de
ona uymandır. Ayrıca ona karşı çeşitli kusurlarının bulunduğunu bilmen ve ondan özür cUIemendir.»«Muhabbet, sevgiliye kavuşmak değilse de ona haddinden fazla bağlanmandır.»«Muhabbet; kalbini dünya ve ahiret zevklerinden mahrum etmen, kendi sıfatlarından ayırman ve daima sevgili ile meşgul ol-mandır.»«Muhabbet, sevgiliye tam bir teslimiyet göstermendir. öyle kisende benlik kalmayıp kendinden geçmendir.»«Muhabbet, sahibinin kendinden geçmesi
sevdiğini
zikre
ve
fikre dalıp kalbi daima onunla meşgul etmektir.»«Muhabbet, Allah’a ibadeti insanlara hizmetten önce
tutman,
nasıl olamadığın geçici zevkler için üzülmemen, Allah’ı
zikirden
uzak
geçen günler
için pişman olmandır.»«Allah’ı seven, insanların kendini tanımalarından sakınır.»«Sana riayet etmesi için Rabbinle ol. Sen onun ol ki onun muhabbeti sana yetsin.»«Ya Rabbi beni parça parça da etsen üzerime yağmur
gibi
belâlar
yağdırsan,
sana olan muhabbet ve özlemim daha da artar.»Zunnûn-ı Mısrı Hzretleri el ve ayakları bağlı olduğu halde halkın çevresinde dolaştığım görünce büyük bir sevinç içinde
şöyle
der; — Benim halim Allah’ın sevgili kullarına bir hediyesidir. Onunbütün işleri bana tatlı ve güzel gelir. Muhabbetullah sürmesini çekenin
gözleri kör
olur. Artık o halkı göremez, ancak Hakkı bulur.«
Bir kâmil
diyor
ki:
«Tevekkülün tamamı, dargınlığı terketmektir. Tefvizin tamamı
dilemeyi ve
ihtiyarı terk etmektir. Muhabbetin tamamı da sev-
gilliyi herşey
üzerine tercih etmektir.»Kâmil birz at diyor ki:«Her kendisiyle oturulan ünsiyete uygun olmıyabilir ve herdost da sır için emin olmıyabilir. Sırrın emini gerçek dostlardır.»
524
MARİFETNAME
Kâmil bir zat diyor ki:«Cenab-ı Hak bir topluluğu kendi hizmetine almış, diğer birtopluluğu da kendi muhabbetine ayırmıştır.»Burada hizmet edenlerden murad zühd ve takva ehli olup onlar Cennete ve nimetlerine layık insanlardır. Bunlara iyiler manasına Ebral denilmiştir. Diğerleri de muhabbet ve irfan ehli olupAllah’a daha yakındırlar. Bunlara da yakın olanlar mânâsına Mu-karrebler denilmiştir.Kâmil bir zat diyor ki:«Kur’an’da geçen şerâbı tahur marifet kâsesiyle sunulan muhabbet şarabıdır.»Kâmil bir zat diyor ki:«Arifin muhabbetin zevk ve lezzetine varması halkın kendisine yaptığı eziyetler hoş geldiği zamandır. Fakirlik ona bal gibigelir.»Kâmil bir zat diyor ki:«Sevgi korkudan daha üstündür. Çünkü seven kul mevlâsınıhuzurunda da gıyabında da korur. Ancak efendisinden korkan köle gıyabında efendisine tabi olmaz.»Her insanın kıymeti gönlündeki himmet ile ölçülür. Himmetidünya olanın kıymeti şehvet, ahiret olanın ise cennettir. HimmetiAllah sevgisi (Muhabbetullah) olanın kıymeti ise sonsuzdur. Ölçülmez.Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbin bağlanmasıdır ,yoksa insanların öğretmesive haber vermesiyle değildir. Ancak Allah’m bir ihsâmdir.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbe ait bir Allah’m sıfatıdır. Herkese geçer, isteğe bağlı değil, zorlayıcıdır.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbde ışıldayan bir nur olup kalbe geldiğindeonun sahibi mesrûr olur ve kalbini masivadan temizler.»Kâmil bir zat diyor ki:«Kalbdeki zefkat ve muhabbet Rabbâni bir ilhamdır. Düşman-
525
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
lık şeytanın bir vesvesesidir. Çünkü şefkat ve muhabbet nasıl Rahmanın sıfatı ise düşmanlık da şeytanın sıfatıdır.»Kâmil bir zat bir arife yazdığı bir mektubunda şunları söylü yor:«Onun marifet kâsesinden şarab içtim ve sarhoş oldum.»Arif ona yazdığı cevabda ise şunları söylüyor:«Sen içmeden sarhoş olmuşsun. Halbuki ben yerler ve göklerdolusu şarab içtim de kanmadım. Hâlâ: — Daha yok mu? diyor ve ömrümü böyle geçiriyorum.»Kâmil bir zat diyor ki:«Hakkın sevgisine susayan kul, onun ünsiyet deryasına dalmışolur.»Kâmil bir zat diyor ki:«Mevlâsınm sevgisine bağlanan kul artık sıcak ile soğuğu, iyiile kötüyü ayıramaz.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbetullah yakıcı bir ateştir ki Allah onu veli kullarınınkalbinde tutuşturmuştur. Bu ateş o kulların kalblerindeki, vesvese,hayâ, istek ve ihtiyaçları yakıp yok eder.»Kâmil bir zat diyor ki:«Allah, kendi sevgisini bir kuluna vermiş olsa, diğer insanlaronu sever ve sık sık ziyâret ederler. Fakat o kul insanlardan uzaklaşıp Allah ile yalnız olmaya çalışır.»Bir kimse Hz. Yusuf’a sevgisini bildirdiğinde o mevlâsınm sevgisinde dâim ve sadık olduğunu bildirerek: — Beni Rabbimden başka kimsenin sevmesini istemem, buyurmuştur.KISIM: 4ALLAH SEVGİSİNİN BİR TAKIM ALAMET VEKERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbetullah büyük kıymeti haiz bir taht kuşudur.
Öyle
kı
kimin başına
konmuş olsa sahibi hem dünyada hem de âhirette
526
MARİFETNAMEtaht ve tâca sahih bir sultan olur. O, öyle bir saadet hâzinesidir ki,kalbine girdiği kimse artık hiç kimseye muhtaç olmaz. Hatta ikialâmden geçer ve herkes ona muhtaç olur.Muhabbetullah görülmeyen gönül ölüye benzer. Carımdanhaberi yoktur. Akıl sahihleri gerçi muhabbet iddiasında bulunuponun için cammızı ve başımızı veririz diyorlarsa da bunun gerçekolabilmesi için bazı alâmetleri vardır. Bu alâmetler yedi tanedirve Allah sevgisi bu alâmetlerle bilinir.ALLAH SEVGİSİNİN ALAMETLERİ1 — Allah’ı seven ölümden korkmaz ve sakınmaz. Devamlıolarak ölüme hazırlanır ve onun geleceğini (misafir bekler gibi) bekler. Çünkü sevenin sevgilisine, aşıkın maşukuna, tabibin mat-llubuna, yolcunun ülkesine kavuşması ancak ölümle mümkündür.Bu demektir ki, dünya ile bağları koparılmayan ve alâkası kesilmeyen kalbde muhabbetin eseri görülmez. Eğer kul kendini Hakka varmaya hazır hissetmiyor da gece vef gündüzünü buna harcayarak geçiriyorsa ve ölümü bunun için istemiyorsa bu da muhab- betullahtan bir eser sayılır.2 — Allah’ı seven kul, dünyadan sevdiği şeyleri severken Allah’ın da onları sevdiğini bildiği için sever. Sevdiklerini de onunyolunda harcar. Mevlâsımn rızasını kazanır. Gönlünü Allah’tanuzaklaştıran her şeyi atarak onun huzuruna gelir ve onun rızasınıkazamr. Hallerinde huzur ve rızada değilse bu Allah’ı sevmememin alâmetidir denilmez. Çünkü bütün gönüllerde muhabbetin yerleşmesi ayni derecede olmıyabilir. Bazı gönüllerde kemâl derecesinde olurken bazılarında noksan olabilir.3 — Allah’ı seven kul gece gündüz daima onu anar onu zikreder ve onu düşünür. Çünkü seven sevgilisini ne derece seviyorsao kadar anar, sevdiğinin sıfatlarını sayar ve daima onu över, onuhakikaten seviyorsa hiç unutmaz. Bir insan: — Ben hem Allah’ı hem de filanca dünyalığı seviyorum derse bakılır. Hangisini daha çok anıyor, zikrediyor ve düşünüyorsa onudaha çok sevdiğine hüküm verilir. Zira hangi tarafın sevgisi fazlaise gönülde o galib gelir ve kul da onu zikreder. Galib mağlûb olanıgittikçe etkisi altına alır ve nihayet yok eder.4 — Allah’ı seven kimse onun kelâmı olan Kur’an’a hürmeteder. Peygamberlerine, velilerine ve dostlarına riayet eder. Hatta bütün mahluklara şefkat ve merhametle muamele der. Tatlı dilliv yumuşak huylu olur.
527
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
öyle ise muhabbet derecesine varandan kibir, hased, kin, düşmanlık, kendini beğenme, benlik gibi kötü vasıf ve düşünceler gider. O bütün mahlukata ibret ve hikmet nazarlarıyla bakar. Herkesle dostdur ve güzel geçinir.5 — Allah’ı seven insanlardan uzak kalmaktan, yani uzlet etmekten hoşlanır. Kalbinden dünyaya ait bütün kötü düşünceleriatar, eşi benzeri ve ortağı olmayan Allah’ı ve ezeli sevgiyi övmekve medhetmek için gecenin olmasını dört gözle bekler.Cenab-ı Hak Hz. Dâvûd’a hitaben buyurdu ki:«Ey Dâvûd. Geceleyin uyuyup da benden gafil olan kimse beni sevdiğini söylerse yalan söylemiş olur. Çünkü dost dostuyla beraber olmak ve onunla tenhada buluşmak istemez mi? Beni isteyenbulur. Bulan da artık başka birşeye bağlanmıyacağı gibi hiçbirşeyle ünsiyet etmez.»6 — Allah’ı seven kimseye ibadet zor gelmez, bilâkis kolay gelir. Onun Allah’a hizmet ve ibadeti zevkle ve şevkle olur. İbadetiruhunun gıdası bilir. Ondan türlü türlü lezzetler olur.7 — Muhabbetullah derecesine eren kimse, Allah dostlarınıhiç bir menfaat gözetmeksizin yalnız Allah rızası için sever. Onları kendinin dostu bilir. Yine Allah’ın düşmanlarını kendine düşmanbilir. Onlara bile hoşça ve yumuşak muamele eder.Allah’ı sevenin üç kerâmeti vardır:1 — Deniz misali cömert olmak
2
— Güneş gibi şefkatli olmak3 — Toprak gib ialçak gönüllü (mütevazi) olmak. Çünkü bedenin kaynağı muhabbettir. Hattâ varlığın yaradılışının aslı bilemuhabbettir.Allah’ı sevmenin sonuçlan üçtür :1 — Çokça oruç tutmak,2 — Geceleri namaz kılarak ve ibadet ederek geçirmek,
3
— Az konuşmak.Muhabbetin hakikati Avam ile beraber olmayı terktir. Gerçekten sevenin bedeni zayıf kalbi arşidir. Tabiatı rûhânî, himmeti rab-bânî yüzü de nurânîdir.• MANZUMEGönül aşkmda pervasızdır ey dostSeni sevmek sevdâdır ey dost
MARİFETNAMEAdû (düşman) bilmez, bu mânâyı ki dâimAş ıkın gönlü sana me’vadır ey dost.Cemâlin arzu eyler kamu şeyCihân pür şür ve pür gavgâdır ey dostİkilik perdesi kaldırıldı gönüldenİki âlemden gönül yektâdır ey dost.Çü gelmez hâtıra pervayı ağyârGönül şüride ve şeydâdırey dost.Eğer rütbe-i akl oldu âliMakam-ı aşk hem a’lâdır ey dost.Cihan lezzetlerini buldum çü helvâVeli aşkın mey-i ahlâdır ey dost.Şuûnun eyr eder âlemde ol cânKi çeşmi aşk ile binâdır (görücü) ey dost.Çü sensin evvel, âhir, sırr ve zahirBu Hakkı hiç ve nâpeydâdır ey dost.KISIM: 6ALLAH SEVGİSİNİN KALBE DOĞUŞU VE CEVELANIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsanın kalbinde muhabbetin doğuşuna sebep insanın onamuhtaç olacak şekilde yaratılmasındandır. Din ile ilgili hususlarda insanların âlimlere olan ihtiyacı zulmetten, cehâletten, keder vegafletten kurtulmak, din ve imanın adâb ve erkânı ile şartlarımve şeriatın esaslannı öğrenmektir. Yine Nefs-i emmârenin kötüsıfatlarından nefsi merdiyyenin güzel huylarına geçmenin yollarını öğretmek, dünyanın geçici ve fani olduğunu, ona bağlanmanın sonunun hüsrân olduğunu bildirmek, marifet ve muhabbetullah yollarım göstermek, cahilleri âhiret hayatımn zevk ve sefâsın-dan, mevlânın üns ve huzurundan haberdar edip, Allah’a kavuşmanın şeref ve derecesinin yüksekliğinden bahsetmek ve insanlaradünyayı terkettirip ahirete bağlamak, âlimler üzerine düşen bir borçtur. Her talebenin hocasına, müridlerin mürşidlerine bağlanmalarına muhabbet denilmesinin sebebi budur. Onlar daima efendilerinin razı olacağı yoldan giderler.Dünya ihtiyaçlarının karşılanması için insanın bir çok kimselere ihtiyacı olur ki bunun başı ve sonu haddi hesabı olmaz.Meselâ bilir misin ki bir yemek hazırlanıp sana gelinceye ka
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ.
dar kaç kişinin emeği ile
hazırlanmış ve sana gelmiştir? Şu bir
gerçek ki yemek ve içmek
hususunda, giymek ve mesken temini hu
susunda insanın
türlü san’atlara ihtiyacı vardır.«İnsan yaradılıştan medenidir.») denilmesi boşuna söylenme
miştir.
Hattâ insan rüzgâr, yağmur, yer, gök, ay ve güneş gibi şey
lere
fazlasıyla muhtaçtır.O halde ey Allah’ın sevgisini isteyen düşün de bir bak! Eğersana birisi iki gümüş verse veya elbise giydirse veya herhangi birİşini yapsa bütün hayatın boyunca onu sevmez ve adı geçtiği zaman hayırla yâdetmez misin? Halbuki onun size yaptığı ihsan veiyilikte ancak Allah’ın rızası ve dilemesiyle olmaktadır. İnsaflı ol,her an ve nefesinde sana türlü nimetler veren, işlerini hiçbir karşılık beklemeksizin gören, ihtiyaçlarını daha senin haberin oftna-dan gideren Rabbine nasıl dua etmez ve onu nasıl sevmezsin? Yineisyan ettiğin zamanlarda bile senin üzerindeki rızkını kesmeyen,ayıplarını örten Allah-u zül celâl’e hulûs-ı kalb ile ruhunla nedenbağlanmaz, neden onu sevmez ve onun varlığı karşısında nedensecdeye kapanmaz ve kendini zelil ve hâkir görmezsin?Ona her an için dilinle neden hamdetmez, şükretmez ve med-hü senâda bulunmazsın? Başını, cânını ve her şeyinionun aşkı
için
fedâ etmezsin. Onun sana verdiği sayısız nimetler içinde yüzerkennasıl olur da onun nimet ve ihsanlarım başkalarından bilirsin?Nasıl olur da başkasına bağlanır, başkasını sever ve medhi ve se
:
nâyı o ayıplan örtenden başkasına yaparsın? Gerçi bütün gönüllerde Allah sevgisinin aşkı vardır. Fakat ateş çakmak taşında nasıl gizli ise muhabbet de gönüllerde öylece gizlidir.Eğer sen Allah’ı zikir poladını kalb taşım zevk ile vurursanondan çıkan kıvılcımlar sayesinde için nurla dolar. Kalbinde bulunan düşmanlık, kin ve hased tozları, kibir ve benlik yükü o ateş yüzünden kanar kül olur. Nefse ait zulmetlerin hepsi gider ve kalbin tertemiz kalır. Huzur ve üns ile Cenab-ı Hakkın tecellisine hakkazanır.Eğer bir müddet gaflete düşer de zikrullah’ı terkedersen dildeki gizli muhabbet ateşi kül altında saklı kor gibi uzun müddetbeklemekle sönebilir. Sonra da kalbin şehevî zulmetler ile dolarve tecelli nurlarından yoksun kalır. Artık ne yapacağını bilemez.Çünkü Allah’ı zikretmek Allah’a olan sevgi ve aşkı kuvvetlendirirve kalbe büyük zevk ve şevk verir. Muhabbet ehlinin şevki ile âşıkların zevkini çoğaltmak velilerin hikmeti yardımcı olur.Muhabbet ehlinden bir zatın gözleri kör olmuştu. Ondan sebebini sorduklannda:
530
PpPRPVi^l'i'lVk'fl
MARİFETNAME
— Bu körlük, Hakkın gayretinin gereğidir. Allah beni halkabakmaktan menetti. Çünkü sevilen, kendisini sevenin başkasıyladost olmasını ve onu sevmesini İstemez. O kendisinin sevenin kalbinin Allah’tan başkasından temizlenmesini ve gönlünde kendisini taşımasını ister, dedi.KISIM : GALLAH SEVGİSİNİN TARİF VE HAKİKATİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah-u zül celâl sevgisini kendi hâzinelerinin anahtarı kılmış,ve bununla sonsuz hikmetlerinin ve gayb âleminin hakikat kapılarını açmış ve böylece sırlarını görmenin vasıtası kılmıştır. «Bilinmeyi sevdim» sözüyle, kendisinin bilinmesi ve tanınması içinkaranlık ve nurlu âlemleri halketmiştir.Bu demektir ki muhabbet, hakikat ehlinin özü ve marifet ehlinin son gayesidir. Onun makam ve derecelerinin sonu yoktur.İnsanı hayrete düşüren alâmet ve işaretlerinin hesâbı bilinemez.Garib hallerinin anlatması sona ermez. Yani anlatmakla bitmez.Çünkü, muhabbet yaratıcı rütbesinin başlangıcı olup bütün cinslerin sonudur. Bedenlerin kemâli muhabbetle olmuştur. Her türlümurada ermek onunla mümkün olmuştur.Muhabbet öyle bir hakikattir ki sahibinden başka kimse bilemez ve onun sureti herhangi bir şekilde tarif edilmez. Muhabbetisoran, elde ederse soramaz, elde edemez ise imkânsız olana sahibolmaya çalışılmış olur. Çünkü vicdanla ilgili olan mânâlar sınır verusûm ile bilinemez, akıl ile idrak olunamaz.Muhabbet, dil ile anlatılamayacağı gibi, tabir de olunamaz.Çünkü muhabbet, Hakkın bir perdesidir ki ezeli bir inayet ve ebedî bir sıfattır. Cenab ı Hakkın veli kullarının kalblerine çektiği birperde olup kitab ve iman onunla bilinir.Muhabbet öyle bir sürürdür ki gönülde doğması, onu idrak ettiren Allah’ın huzurunu tasavvurla mümkün olur.Muhabbet, hakikati bilemeyen vicdani bir emirdir. Muhabbetesasen sahibine zevk ve şevk veren bir nurdur. Bir olan Allah’mzatını zatıyla idrakinden doğar. Çünkü o çok güzeldir ve güzelliğeâşıktır. Cemâlin maksadı kemâlin sonudur. Müdrikin kemâli artarsa, ayni şekilde idraki de kuvvetlenir.Bu güzeli idrak edenin muhabbet itatlı ve saf olur, kuvvet de
531
ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ.
olgunlaştırır. Muhabbetin
kaynağı Allahu zül celâlin birliği^
Düşmanlığın kaynağının
zıddiyet ve çokluk olması gibi. Çünkü va
hid (bir) olan Allah'ın nuru
kâinata yayılmış olup muhabbet de
ondan hasıl olmuştur. Allah’a
yakın olanlarda muhabbetin fa
2
l
a
ve kuvvetli olması,
uzak kalanlarda ise az ve zayıf oluşunun sebebi
budur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer sen yeryüzünde mevcut herşeyi harcasaydın bile genede onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onlann ar
a
.lan m bulup kaynaştırdı.» (Enfal Sûresi, Ayet: 63)Muhabbet öyle tatlı bir şeydir ki onun sayesinde her acı şeybal olur.Muhabbet öyle bir iksirdir ki, onunla bakır, demir, altın ilegümüşe döner.Muhabbet öyle bir ilâçtır ki onunla her türlü hastalık şifa bu-lur ve iyi olur.Muhabbet; öyle bir şerbettir ki her türlü hastalık onun sayesinde sıhhat bulur.Muhabbet öyle bir candır ki onunla ölüler hayat bulur.Muhabbet, şahı bağlayan bir sultandır ki marifetin
bir sonu
cudur. Allah’a yakın olmaya sebeptir.Muhabbet öyle bir sevinçtir ki her türlü sıkıntı onun
sayesinde
rahat ve huzura döner.Muhabbet, kendisiyle vahşi hayvanların, devlerin huriye dön
düğü
bir nurdur.
MANZUME
Elâ ey aşk-ı pervaKi sensin maksad-ı aksa.Ki sensin ahsenü’l hüsnâHem oldun aşık-ı şeydâ.Aceb hüsn içre yektasınAceb mevzûn ve ranasın.Aceb mâh-i dil arasınZehi yektayı bi hemta.Cemalin vasfını her demNe veçhile ki söylersem.Kamu zerrât eder hemKi amenna ve saddakna.
532
OH
MARİFETNAME
Senin zatın ki dâimdir
Deminle cümle kâimdir.Ger insan ger bekâimdir
Eğer a’la eğer ednâ.
Muzân, mâzi ve hâlsinDahi tafsil ikemâlsin.Cihandır hüsnüne hayranKi sensin cümleye cananZeki muhsin, zeki ihsanZeki mihri cihân arâO can kim şaka mâfldirTükenmez zevka nâildir.Sana Hakkı ki vâsıldır,Ne hacet kıssaı ferdâ.KISIM : 7ALLAH SEVGİSİNİN KISIMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbet vahdetin, gereği olduğundan çokluğa uygun gelme-miştir.
BEYT :
Vâhid birdir Hakka ki, nasıl taksim olunur
. Vacib haktır, gerçektir, nasıl olur yok olur.
Esasen muhabbet bölünme kabul etmez. Fakat açık ya da gizli oluşuyla kuvvetli ya da zayıf olabilir. Parlaklık ya da karışık haller gibi değişik halleri olabilir. Görünüş itibariyle değişiklik gösterir.Meselâ saf suda aynı şekilde içinde bulunduğu kabın şeklinialdığı zaman farklı olabilir ve bölünebilir. Aktığı anda başka şeylere karışacak olsa tadı, kokusu ve rengi değişebilir. Fakat su esasta birdir. Değişik parçalara ayrılsa da.Muhabbet de su gibi çokluk âleminde değişik şeylere sirayetedince birçok kısımlara ayrılır. Tezahürü çeşitli olunca mevcut yeri itibariyle de sıfatı değişik olur. Esasen vahdetin gereği olan muhabbet birdir.Saf su zarar ve karışıklıklardan temizlenmediği müddetçe
esas533
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.letafet ve
temizliğini bulamaz.
Muhabbet de aynen bu suyun ha.line benzer.
Aslı kaynağın
dışında saf ve hâlis bulunmaz ve onunhacuzuna
girilmez.
O
saf
ve tatlı sudan içenler Allah’a yakın kul-lardan
olurlar ki
onlar vahdete ermiş, birliği bulmuşlardır. Benlik'ten
çıkmış
Cenab-ı Hakkın huzur ve ünsiinde taksim olmuş (bö.lünmüş) lardır. Fenadan sonra artık Allah’ın varlığıyla dâim zât-ı
pâkiyle kâimdirler.
Onun sıfatlarıyla muttâsıf olmuşlardır.Onlar Allah’ın sevgi ve muhabbetiyle Rablerini sevmekte veonunla ülfet etmektedirler. Onun kubbeleri altında saklı olup k&.fur şarabının safvetinden içerler. Yakın lezzeti ve nesim ırmağıile rahata erer, ufuk mahfiline çıkar, yüksek dereceleri bulurlar.Allah'ın zatına olan bu muhabbetin kaynağı çok temiz ve çoksaftır. Buna onun sıfatlarına olan sevginin suları karışmıştır. Selsebil kaynağından çıkan bu suyu iyiler, hayırlılar ve ibâdet ehlin-den olanlar içer. Söz konusu edilen saf şarab Cenab-ı Hakkın muhabbetidir. Onun sıfatlarına olan muhabbet ise karışıktır. İyiler(ebrâr) ancak şarab-ı memzucdan zevk alırlar. Şu halde iyiler yalnızca Cenab-ı Hakkın birliğine isimlerinin derecelerine giderler.Sevgiliyi azamet ve kibriya perdesinin arkasından görürler. Bunlar daha tam anlamıyla kendilerinden geç;ip birlik (vahdaniyet)denizine dolmamışlardır. Korku keder ve üzüntüyü tam anlamıylaterketmiş değildirler.Onlar zat denizini sıfatlarının fazlalığı ile bulandırmışlar veaynca kendi meşreblerini adi sıfatının saf merci ile kederlendirirolmuşlardır. Karışık şarabın aşağı derecesi âbid ve zâhidler ile tak-vâ ehline iyi gelmiştir.İşte yalnızca zâtm sevilmesi sâf su gibi olmuştur. Sıfatlarlabulandırılan muhabbet ise süte benzer. Fiillerle bulandırılan muhabbet ayrana benzetilmiş olup bunlara muhabbet; amellere sahibolan âbid ve zâhid kullara ayrılmıştır. Çünkü amel ile meşgul,olanlar onlar olmuştur.Muhabbetin zayıflığı ve en aşağı derecesi saf su denilen Allah'ın zâtına değil de onun eserlerine duyulan muhabbettir. Bueserleri sevmek ancak dünya ehline aittir. Dünya ehli zâtının eserlerini sevmekle yetinmişlerdir. Beyân olunan yüksek muhabbet ilezayıf muhabbet arasındaki fark saf su ile ağacın dallarındaki suarasındaki fark gibidir. Ağacın dallarında bulunan su karışık vegizli halde olduğundan saflığını kaybetmiş ve karışık hâle gelmiştir.öyle ise en güzel ve en münasib şekillerde en güzel elbiselerde, en nefis yiyeceklerd, en tatlı myvalarda ve kıymetli ve akla dur-l
534
MARİFETNAMEgunluk veren sanat eserlerinde, tuhaf olaylarda hasıl olan mu-habbet ve sevgi bütün kalblerin sevgilisi ve gerçek yaratıcısı olan
Allahu zül celâlin zatına olan muhabbetin bir eseridir. Fakat mu-habbet ehli eserlerin sahibine değil de eserlere meyleder, onlara
bağlanır ve onları yaratan Allah’tan gafil kalırsa bu durumda
eserlerin fazlalığı sebebiyle bu çokluğu yapan mutlak biri düşü-nemezler. Bunun için de kimi sevdiklerinden gafil olur ve bilemez-ler.Muhabbetin kısımları dörttür:
1
;**. Zatına muhabbet,2 — Sıfatlarına muhabbet,
3
— Fiillerine muhabbet,
4 — Eserlerine muhabbet, *
MANZUMEEy aşk vey cân-ı cihanEy müpteda vey müntehâ.Ey rustehiz-i nâgeh&nVey rahmeti bi’intihâ,.Ey feşk-i mah ve müşteriBizden nihansm çûn peri.Verdim dil ve can ve seriBen hem sana kurban şeha.Ey tâlib-i en vâr-ı cânSeyr eyle sen kühsâr-ı cânOl bülbül-i gülzârı cânKıl kalbini gamdan rehâ.
Alem çû kühi Turdur
Zerre be zerre nurdur.Amadan ol mesturdur
İbretle sen seyreyle hâ.Her dem gelir candan nidâ
Kim benliğinden ol cüdâ.Yok ol, hemân kalsın Huda,Mihrinle pir nur ol mehâ.Hakkı gönülden dilesin
Kim ilmi aşkı bilesin.Ekli az et (az ye) şürb ile sen
Olsan dâhi pür iştihâ.
535
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
KISIM : 8ALLAH SEVGİSİNİN ADLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:
Muhabbetin
isimleri kendi derecelerine göre değişik olur. Mu
habbetin
eserlerinden başlandığı kısımdaki ismine İrâdet denilir
ki bu ilk
mertebesidir. Bu, kemâl derecesine eren kimseye itaat
onun
sevgisini kazanıp ahlâkım örnek almak ve ona yakın olma
ya
çalışmaktır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kulum bana nâfile ibâdetlerle yaklaşırsa ben de onu severim.Onu sevdiğim zaman ise onun gören gözü, tutan eli, duyan kulağıolurum.» (Hadis-i Kudsi)Bunun alâmeti o kimsenin kendisinde ondan başka bir düşünce ve onun isteğinden başka bir isteği kalmamaktır.Muhabbetin bir diğer ismi Şevk’tiir. Şevk ruhun vuslat yolunda hareket halinde olması ve yola devam etmesidir. Bu da sevgili-sine kavuşmak ve mümkün mertebe cemâlinden lezzet almasınısağlamaktır.Muhabbetin bir diğer ismi de Tevekân yani şiddetli arzudur.Şevkin kemâle ermiş hali demektir. Şevk iradenin kemâli olduğugibi bu da şevkin kemâlidir.Muhabbetin bir diğer adı nizâ (sökülüş) dür. Bu muhabbetsultanının karara varması, vakarla kuvvete ve kudrete ermesidir.Sevgilisinin hasıl olan şiddetli güzelliğinin kalpde ışıldayan yüzünün nurundan sabır ve irâde yularını çekip tutmasıdır.Muhabbetin bir diğer adı da Sabâbet (aşk) tir. Muhabbetin buderecesinde sabretme kuvveti kalmaz, kul ızdırab içinde sevgilisineakar. Ondan başka meyli ve sevgisi kalmaz. Ayıplanmaktan korkmaz. Sabâbet, niza’ın kemâl derecesidir.Muhabbetin bir diğer ismi de Hevâ’dır. Sevgilinin kapısında yalnızlığa çekilip orada yerleşmek ve onun güzelliğinin zevkiylemest olmaktır.Muhabbetin bir diğer adı da Meveddettir. Kul bu derecedesevgilisine yakın olmuş, sevgisinden istifade etmiş, kavuşmanınverdiği hararet onu mest etmiştir. Bu kavuşmanın aniden kesilme
si
halinde soğukluk hasıl olur. Zira kavuşma ve ayrılma her an
için
mümkündür. Kavuşmak sevinci, ayrılmak ise elemi getirir.Bunun alâmeti tedbiri sevgiliye havâle etmek veonun huzurunaermektir.
536
MARİFETNAME
Muhabbetin bir diğer adı da
Hullet’dir. Bu meveddetin kemâle
ermesinden meydana gelen halis sevgidir.
Bu derecede benlikten
eser kalmaz.
Sevgi
tam mânasıyla saf hâle
gelmektedir. Bunda iki
lik
vardır.
Muhabbetin bir diğer adı
safi
muhabbettir.
Bunda ikilik kalmadığı gibi benlik de kalmaz. Bu demektir kisafi muhabbet, hullet ve daha aşağı derecelerdeki muhabbetlerdendaha yüksek ve daha saftır.Rasulullah S.A.V. HalUullah’ın menzil derecesine ermiş oradanKâbe Kavseyn’e ve oradan da Ev ednâ makamına yükselmiştir.Çünkü Halil A.S. Allah’ın sıfatlarıyla yine Allah’a yönelmiştir. Rasulullah S.A.V. sıfatlarla da kalmamış zât-ı pâk ile beraber kalmıştır. Muhabbet eğer saf olur ve sahibinin durumu da bilinirse bunaMeka adı verilir.Meka, saf muhabbete sahip olanın durumudur. Ancak dahaonun makamı olmamış, daha müşahedenin başlangıcım da bulma-,mıştır. Eğer halis muhabbet denilen zâti muhabbet gittikçe artar.Sahibinde iyice yerleşir. Kendisinden her türlü âdet ve rusum kalkar, haber kesilir, muhabbet ve aşk denizi coşar da içindekileri yokolursa, böyle bir muhabbetin adına aşk denilir. Bu makamda köleolan seven hürriyetine kavuşur. Çünkü kölelik benliktedir. Kullukgereği yakımn kalıcı oluşundadır. Benlik ortadan kalkınca artıkbulutlar .açılır.KISIM : 9ALLAH SEVGİSİNİN ÖZELLİKLERİ VE ACAİB HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbetin özelliklerinin zâhir oluşu kendi derece ve mertebelerine göredir.Muhabbetin özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:1 — Muhabbet bir başlangıç olduğu gibi bir maksad ve gayedir, aynı zamanda. Muhabbet; hem mesafe ve hem de o mesâfeyiaşmaya yaratan vasıtadır. Bu hâliyle muhabbetin garib ve acaib-liği her şeyden daha çoktur. Çünkü seven kendi nefsini bırakıp sevgiliye döndüğü zaman muhabbet vadilerinden geçer. O vadiler ancak muhabbet adımları ile geçilebilir.(FARİSİ) MANZUMEZâhid bir ayda bir günlük mesafeyi aşarAşık her nefesinde şahına varır
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
Zâhidler adımlarını korkarak atarAşıklar ise havada şimşek gibi uçar.Bu korkaklar aşka nasıl varır,Aşk derdinde gökler birer yatakdır.Demek oluyor ki esasen muhabbet iki zıd kutbu kendisincetoplamıştır. Bunların ikisinin gereğini de yerine getirmek icâb ederSevgili sevenden ayrıldığında ikisinin de ayrılmaları gerekir, ç^’kü sevgilinin sevgilisi aynı zamanda sevenin de sevgilisidir. BmJdan da iki zıt hâl görülür ki bunlar:1) Kavuşmak (visâl)2) Ayrılık (firak) tır ki bunlar birbirine zıt şeylerdir.3 Muhabbetin özelliklerinden biri de; seven sevgilisine ikicihânda terci heder ve onu kendi nefsinden daha yüksek bilir. Ak.si halde gerçek muhabbeti bulamaz. Sevgiyi gizlemeyi başaramazaçığa vurur. Böylece muhabbetin altında ezilir.
4
— Muhabbetin öbelliklerinden biri de, kemâle erdiğinde bö*lünmekten sakınır.
5
— Sevilene sevenden başka biri yalvardığı zaman ona dagayret gelir ve bu gayretini arttırarak muhabbet sahasında üstünlüğü temine çalışır.6 — Seven sevdiği (Allah) yüzünden azarlandığı ve
ayıblan
dığı müddetçe zevk alır, zevki ve muhabbeti gittikçe artar.
Onu
ayıplayan ya da azarlayanlar ona sevgilisinin adını söyleyerek
ken-
disini teselli etmektedirler.
7
— Seven sevgilisinin izzeti ve yüceliği için zillete razı olur.Sevgilisinin yanında kendini küçük görür. Bu zelil oluşu ve tahammülü sevgiliye (Allah’a) kavuşana kadar deva meder.8 — Seven sevgilisini anmadan, düşünmeden bıkmaz.
Onun
verdiklerine razı olur ve asla huzurundan ayrılmaz.BEYT :Âşkı bul, aşk ile öl, aşk ile dol ey HakkıHerşeyin var bir bedeli, bulmadılar aşka bedel. ^ I9 — Muhabbet her türlü zorluğu kolaylaştırır, her türlü çirkini güzel eder.(FARİSİ BEYT)Muhabbetten nâr (ateş)) olsa da nur olurMuhabbetten ifri tolsa da hür olur.
538
MARİFETNAME
10 — Muhabbet eziyet işkence ve zorlukla asla azalmaz vedeğişmez.(ARABİ) BEYT Onu sevmem bana farz etse de lutf ve cefâİçerim şarabını olur bulanık safâ.
11
— Seven sevgilisini övmek ve methetmeyi terkeder. Ona yalvarırken ve dua ederken takınması gerekli hâl ve tavırları ta- jonmaktan vaz geçer.12 — Sâdık bir sevgi ile seven muhib sevdiğinin adım duyunca titrer. Onun ismine benzer ya da yakın olan isimler bile onahaz ve lezzet verir.13 — Seven sevgilisi (Allah)
m
sıfatlarını üzerinde taşır. Onusevenleri sever ve onlardan hoşlanır. Çünkü onun varüğı ve ahlâkısevdiğinin ahlâk ve varlığına uygundur. Seven daima sevgilisi ileberaber olunca tabii olarak kendi sıfatlarını atar ve onun sıfatlarım alır.14 — Seven sevgilisinin kendisine yükliyeceği eza, cefa ve işkenceden yine ona sığınır. Çünkü o bilir ki kendisi için ondan dahaacıyıcı ve merhametli kimse yoktur. Onun cefasından yine onunmerhametine sığınır.
Peygamberimiz duasında buyurdu ki:
_ «Ya Rabbi nzasızhğından yine senin rızana, cezandan affına,senden sana sığınırım.»Yüce Rasulün sevgilisine olan hitabı böyledir.
Anlatılır ki:
Adamın biri oğlunu terbiye etmek niyetiyle dövmüş. Çocukolduğu yerden ağlıya, sızlıya gidip babasının kucağma oturmuş veşunlan söylemiş: — Babacığım. Dünya başıma dar geldi. Senin dövmenden yine senin merhamet kucağma kaçtım. Artık insanlık şendedir. Çünkü sen beni seviyorsun ben de seni seviyorum.Oğlunun bu sözlerine dayanamıyan baba oğlunu affetmiş veona merhamet kanatlannı germiş. İşte kulu yaratan Allah’ın kula olan merhameti de böyledir.15 — Muhabbet seveni mâna davalanndan kurtanr. Çünkümuhabbet mâna inceliklerini beyan eder.
538
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI
UZ.
16
— Seven sevgilisini o derece sever ki ona verdiği kıynwve
sevgiden ona
muhtaç olduğunu ve ondan duyduğu zevki unut^
MANZUME
Merhaba ey aşki bâki merhâbaVe/a dolusun, pür vefasın pür vefâ.Gel sakın
gönlümde ey c&n-ı
cih&n
Dil
rubâsın, dil rubâsuı dilrubâ.Asumanı dilde malımsın temâm
Mehlikâsm mehlikâsın mehlikâ.Evvel ahir yâr
-1
görimsin
mudâmCân fezasın, can fezâsın, can fezâ.
Mübtedâyı cümle eşyaya
revân
Müntehâsm mântehâsm mün
tehâ.
Senden oldu
hârı
gül-hem
hâki zer
Kimiyasın Kimiyasın Kimiya.Vasıl eylersin kulu mevlâsma
Rehnûmâsın Behnûmâsm
Rehnûmâ.Halktan
bigâne olmuş âşıka.Aşinasın âşinâsın âşinâ.Hakkı Hakdan gafil olmazsan
müdam,Pür safasın pür safasın pür safa.KISIM: 10
ZATIN
SEVGİSİEy
Aziz!
Ehlullah diyorlar ki:
Zatın sevgisi öyle bir güneştir ki eşyanın hakikatim nurlan-
dırır ve parlatır. Bütün cihanın
her zerresi o
nurun aydınlığı ile
dolmuştur. Onun ışığı eşyanın
halini zâhir kılmıştır. Yaratıkların
suretleri onun şualarıyla
süslenmiştir. Mutlak güzelliğin bir bir
olan zata mahsus olduğunda şüphe
yoktur. Mutlak sevgi için hakikatlerin
varlığı gereklidir.
BEYT:
Varlık onun
nuruyla meydana çıkıp aydınlandı.
Muhabbetin nurları
mümkinât âlemine şaşa kaldı.540
MARİFETNAME
Mutlak sevgi için hakikatlerin varlığı gerekli olduğu için eş
yanın
hakikatine mutlak (İlâhi) güzellikten dağılıp her biri kendi üstün zevkini almıştır ve sevince ermiştir. Fakat güzelliğin kemâlini göremiyenler başlan eğik ve ilâhi güzellikten yoksundurlar.Her hakikat sadece kendi nasibine, müşahede eylediğine aşıktır. Bunun için de her hakikat kendi seveninin aynı olmuştur. Bundan kasıt odur ki mutlak varlığı görebilenler, onun hakikatini hak-luyla idrak edenler gerçek âşık sayılırlar. Eğer mutlak olan Allahbütün hakikatıyla ondan gizli kaldıysa o kulun gaflet ve delâletiçinde olduğu bir gerçektir. Çünkü birinci için hakikatin ilki Allah'ın cemâlidir. Zâtım zatıyla görmüş ve kendi zatına aşık olmuştur. İkincinin gördüğü iş tasarlanan bir hayaldir. Aynını aynı ilegörmüş, sıfatlarına mahsus perdelerde kendi nefsinin aşıkı olmuştur.Fakat önceki seven kendi gözüne fenâ gözü ile bakmış, sevgilisinin muhabbet ve sevgisine ermiştir.İkinci seven ise kendi nefsine beka gözüyle bakmış, sevgilininhuzurundan düşmanlık görerek kovulmuştur. Buradaki perde benliktir. Bu şeytânın: — Ben ondan üstünüm. Firavun’un: — Sizin yüce Rabbiniz benim, dedikleri perdelere benzer. Zatını sevmek makamında olanlar, zat ve hakikatine bağlı olup sev-gilüerine bütün ruh ve gözleriyle aşıktırlar. Bunlar birbirlerine yapacakları ezâ ve cefâlardan asla kırılmaz ve darılmazlar. Can ya-,karken birbirlerini cezalandırmak niyetine gitmezler. Gönülleri öyle hoş bir lezzet içindedir ki sabrın acılığım asla duymazlar. Sevgileri birbirlerinin zatına bağlıdır. Bunun için de birbirlerinin beden, sıfat, fiil ve âdetlerinden razıdırlar. Kusurlarım görmezler.Çünkü asalette zatı nulu ve sâfidir. Bunun için giriştikleri bazı işler geçici olarak vâki olan zulmet ve bulanıklıklar o sevgiliye zararveremez. Çünkü seven Allah’ın sevgisiyle boyanmış ve onun ezelitemizliği ile temizlenmiştir.Q boyanma ve temizlik, onun zatını başka perdelerin boyalarına bulaşmaktan men eder. Hakikatini, sonradan olanlarla, bulandırmaktan ve kederlenmekten koruyucudur. O halde her türlü zulmet, pislik ve bulanıklık ve lekelerle çevrilmiş olsa yine de leke kalmaz ve değişmez, pislenmez. Denizler misali pislikleri giderir dekendisi yine temiz kalır ve temizliğini muhafaza eder.
541
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ.
MANZUMEMerhaba ey aşk-ı pâk, ey yâr-ı garHer gönül eğlencesi sen ey nigâr.Akl-ı külsün câna cansın ey pederHep senin elindedir tedbir-i kâr.Cân-ı âlemsin dahi aynı ıyânAlemi şevkinle kıldın bi karar.Hüsn-ı maşûk-u gam-ı uşşaksunSen sana âlemdesin ma’şuku yâr.Ruz (gündüz) ve Şeb (gece) senden bulur nur ve
zalâm
Zülf verûyun aksidir Leyi (gece) ve nehâr (gündüz)Bağıban-ı dilsin ey sâki müdaimRevnâk-ı âlemsin ey bağ behâr.Cân ve gülistansın ey bahr-ı hayâtHüsün ve ihsâmnla buldun iştihâr.Alemi mesteylemiş hoş demlerinItr-ı cân ve dilsin ey müşk-i tâtâr.Buldu Hakkı dilde tenhâ sohbetinGavs-i ulvi sensin, ey Yûsuf ızâr.KISIM : 11SIFATLARIN MUHABBETİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Hazreti Allah gizli bir hazine idi. Kendi celâli ve cemâlinin tecellisi ile kemâlini açığa vurmayı murad etti ve tanınmayı sevdi.Sonra ahadiyetten vahidiyete indi. Yüce sıfat perdeleriyle vech-ipakini (temiz yüzünü) örttü. Bunu yapması güzel yüzünden bütünkâinatın mahvolup yok olmaması ve hiç kimsenin hayrı ve şerrifarketmemesi içindir. Çünkü sıfatları çok olunca isimleri de
çok,
olmuş ve taayyünü (belli olması) kadar varlıklar meydana gelmiştir. Tesir ve fiillerin değişik oluşuyla görüntü
ve
gölgeler oluşmuştur. Artma devam etmiş ve etki ile etkilenme de meydana gelmiştir. Sevgi ve sevilme artıp yayıldıkça bundan istifade yoluna gidilmiştir. Yaratan ile yaratılanlar arasındaki fark ortaya çıkınca aşık(seven) ile maşuk (sevilen) in kim olduğu açığa çıkmıştır.
Muh
taç olan herkes kendi durumuna göre âşık olmuş
ve
dilediği kadar
542
MARİFETNAME
sevgi ve muhabbeti bulmuştur. Fakat kendi aynasında kendisinegörülen yüzü görebilir. Bütün isimlerden önce kendisini terbiyeeden isme aşık olur ve onu sever. O isimden ayrıldığı zaman onunarzusunda kalır ve yüzün güzelliğini ve cemalini görmeyi arzular.Kendi terbiyesini yapan yüzü gördüğü zaman o kavuşma arzusu
nu
tamamlanmış, şevki ve arzusu sona ermiş olur.
Bu muhabbet sahipleri genellikle kendi gördükleriyle kalır-lar. Bunların ibâdet edenleri, zata ibadet etmez, sıfatlarıyla kalır-lar. Çünkü onlar ibadetlerini mutlak mabudun sıfatlarına yapmış-lardır. Allah’ı görmek, onların yegâne istek ve maksatları olur.Tecellilerde değişme olunca sevgilerde de değişme olur. Suretve sıfatlan arasında maruflan değişince hepsi onu inkâr eder.
Meselâ nimet verene aşık olan müntekim’i inkâr eder. Gaffar(bağışlayıcı) seven, kahrediciden kaçar. Bu sıfatların sevgisiylebirbirlerini sevenlerin ayıplama ve şikâyetleri çok olur. Bunlardadüşmanlık ve hâkimiyet çok olur.Meselâ bir kişi herhangi bir veliye, velli olduğu ve onu sevdiğiiçin hizmet eder. Onun gaflete düştüğünü ve Allah’a isyankâr olduğunu görünce onu kötüler, ayıplar, gözden atar ve onu terkeder.Yahut da bir kimse birini sırf güzelliği için sevmiş olsa onun hastalandığını, ihtiyarladığını ve güzelliğini kaybettiğini görünce onubırakır ve terkeder. Fakat Allah’ı sevenler, sıfatlarını görmeyip zâtım sevenler, dostlanm inkâr etseler de onun hakikatini sever veona itibar ederler. İşlenen fiillere kızsalar da failini sever ve aslaonu terketmezler.KISIM I 12FİİLLERE DUYULAN SEVGİFiillerin sevilmesi, ancak sanat perdesiyle yapıcı olan Allah’tan yüzleri kapatılanlardan olur. Fiilleri sevmeleri onlar ile Allaharasında perde olmuştur. Bu sevgiyi bedenlerinin engellenmesiylekonuşmak şerefinden yoksun kalırlar. Mâni oluşlan şöyledir:Onlar kendilerine bir beden bulmuş ve böylece nefisleri ilemeşgul olmuşlardır. Böylece tabiat karanlığında kalmış, kendilerini noksanlıklara ve kötülüklere satmışlardır. Bunlar hallerin değişmesini ancak dünya işlerindeki değişikliği gördükleri zamanfarkedebilmişlerdir. Böylece müessir olamn tasarruflarım akü yoluyla bilmişlerdir. Onların sevgilerinin kaynağı olan akıllan, ben-
543
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.
İlklerinin
ötesinde saklanmıştır.
Bunlar
korku ve ümit ehlidir. Oıj.
lar
muhabbetlerini
sıkıntıda bulmuşlardır. Amelleri perdelerin
g
e
,
risinde olup himmetleri
sevâb ve cezadadır. Mabudun rızasını ibadetle
varamazlar.
Zâta duydukları sevgi ile müşahedeye eremezler"
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
«Benim sevdiğim kul bana verdiğim mal yüzünden ibadet eden
değil,
rububiyetimin
verilmesiyle
ibadet edendir.»(Hadis-i Kudsi)Onlar bu hâlleriyle insanlara kul oldu. Marifetin hakikatineve muhabbetin zevkine eremediler. Onlar birbirlerini sadece fli-lem sevgsyle severler. Onların nazarında aynlık ile kavuşmak başka başka şeylerdir. İhsan artarsa sevgileri de artar. İhsan azalırsasevgileri de azalır. Çünkü onların himmet ve nazarları menfaatteolup ona bağlıdır.Onlardan bazılan var ki rablerine ibadet eder fakat bu ibadetten fayda ve menfaat umarlar. Eğer umdukları olmazsa o zaman hallerinden şikâyetçi olur ve sevgilerinde azalma olur. Sevgilinin sahib olduğu haklan unutur. Ona riayet edişinde kusur eder, hatta ona büyük bir düşman olur. Her ne kadar sevgilinin sıfatla-n, kemâlâtı ve fiilleri üe hâli üzere kalır. Fakat menfaatine göreona duyduğu sevgide değişme olur. Bu kulun aslı sevmediğini gösterir. Çünkü bırakıldığı zaman sevgisi kalmaz. Bu sevgi ve muhabbet; isteklere ve gayelere kavuşmak için zatın kendisini değil araz-lan sevmektir. Bu hevânın çeşitlerinden biridir ve kul için tehlikelibir hastalıktır. Bu sevgiden hayır gelmez. Onun ehlinde ne vefâ nede sefâ olur. Çünkü fiillerin sevilmesi geçicidir. Böyle sevgi sebeplerdeğişince değişir ya da yok olur. Buna göre sıfatların sevilmesi daha çok itibar edilmeye layıktır. Fakat hemen belirtelim ki sevgininhepsinden üstün olam zatın kendisini sevmektir. Zira böyle bir sevgi her çeşit hastalık ve illetten uzak tutulmuştur.KISIM: 13ESERE MAHSUS SEVGİ
Ey
Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eserler ikiye aynlır:1 — Mahbubun eserleri ki bunlar muhabbettir.2 — Eserleri aslî yapıları için sevmektir.
544
MARİFETNAME
Bunların ilki muhabbet denizinden bir serpinti ya da sıfatların muhabbetin gölgesinden bir gölgedir. İkincisi ise muhabbet karanlığıdır* Bu fitneye ve fesada sebebiyet verir ve kulun Allah’tanuzaklaşmasına sebep olur. Kulun sevgisi Allah için olmazsa kulaAllah’ı unutturur.Bu hâl, kalın perde ötesinde kalan ve Allah’tan uzaklaşanlarile zillet ile huzuru İlâhiden kovulanlarda olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«İnsanlardan bazıları Allah’a ortak koşarlar. Onun benzeri varsanırlar ve onları (putlan) Allah’ı sever gibi severler.»(Bakara Sûresi, Ayet: 165)Beyan olunan sevgiye sahip olanlar fasık tabiatlı ve kalbi kararmış kimselerdir. Aşağı karanlıklara dalmış ve baş aşağı gitmişlerdir. Kalbleri günahlarla dolu bedenlerine bağlanmıştır. Onlarhizmet ehli olmadıkları gibi taat ehli de olamamış ve Allah’a iba-
:
det için başlarını da yukarıya kaldıramamışlardır. Onların gönülleri zevkten ve sefâdan yoksun kalmış, sevgi ve muhabbetleri ce-fhâletin ve şehvetin zulmetine batmışlardır. Gözleri hasta, görüşleri bozuktur. Bu sebeple yarasa misali cehâleti ve şehvet haramlığını marifet nurundan üstün tutmuş ve bu hâl ile şaşırmışlardır.Allah-ü zül celâl onları gururlanmanın, gafletin ve maddeyisevmenin hasıl ettiği belâlara düçar etmiştir. Bu demektir ki adinefse tabi olmak kadar büyük suç bayağı arzular peşinde olmakkadar büyük akılsızlık yoktur. Çünkü bu halde sevgi cevherleri bulanır, kararır, şehvete dönüşür, tabiatı değişir, eza ve cefâya sebebiyet verir, sahibinin rahatı gider.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kadınlara karşı şehvet, evlât, biriktirilmiş altın ve gümüş,cins atlar, hayvanlar ve ekinlere karşı düşkünlük insanların hırsını tahrik eder. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Engüzel mekân Allah katindadır.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 14)Cenab-ı Hak bu ayetle aşağılık şeylere bağlanan ve nefsineuyanların şiddetli azab içinde kalacaklarını beyân buyuruyor. Kimin nuru artarsa onun Allah’a olan sevgisi de artar. Eğer kul, zulmeti, kötülüğü ve pis sayılan şeyleri severse, sahip olduğu zati nuronu kendi hazretine çeker. Çünkü onda ilahi sevgi galip gelmiş veonu Allah’a bağlamıştır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allah’a iman eden kulların ona duydukları sevgi de çok olur.»
545
ERZURUMLU
İBRAHİM HAKKI HZ.
Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bir şeye duyulan sevgi insanı sağır vc kör eder.»Büyüklerden bir zat bu hadise
şöyle
mânâ
verdi:
«Gayret yönünden başkasından
kör olur. Heybet
sevgilisinden
kördür.»
MANZUME
Aşık-ı
yârem anınçûn bu diyara geldim
Yoksa
ben devri cihan içre ne kâra geldim.
Nedir o kıssa-i ta’til ki
yoktur ta’til
Pâdişâhım ki,
bu
sahrâya
şilıara geldim.
Himmetim çünki
bülend idi ezelden hâlâ
Hoş temâşâyı ruhı zülfi nigâra geldim.
Aşk
meydanına lâyık yok
idi bir merkeb
Ten burakıyla revân büsü
kenara geldim.
Ger .bana olsa
idi,
onda müyesser bu murâdPes
niçin şehr-i
ademden bu diyâra geldim.Yar agyâr sana kendini, bilmez câhil
Şükür kim marifet-i
nefs ile yarâ geldim.
Derbeder gezme, göniil
harına gel ey HakkıKi ben
ol yâr ile
haivet-i gâra geldim.KISIM: 15
MUHABBETİN 4
KISMININ KARŞILAŞMALARI VEBİRLİKTE BULUNMALARIEy
Aziz!
Ehlullah diyorlar ki:
Zât,
sıfat fiil ve eserlerin
muhabbeti birbirine yardımcı olup
birbirine karışıktır.
Cenab-ı Hak
buyuruyor ki;
a Allah onları, onlar da
Allah’ı sever.»
Bu ayette Allah ile kul
arasındaki sevgi yani zâtı muhabbetibildiriliyor. Çünkü o
sevgi
sıfatlara bağlı olmayıp zatın kendisine
bağlıdır. Kul yönünden mevc
ud olan zâti muhabbet diğerleri ile
bulunabilir. Zira Allah'ın sıfatlan
zatıyla aynıdır. Akli bakımdan
ise zatının gereğidir. Cenabı Hak
sıfatı sübûbiyyesinden âri değil*
yön
ünd
en
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder