26 Kasım 2021 Cuma

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. MARİFETNAME..04

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. 
Dünya ahiret yolunun köprüsüdürBu sözleri söylerim cüzdür ve küldür.. Mecazı bir cüzdür ,o da dünyadır,Hakikati kuldur ve ukbadır.Budur kemâl bilmek onu biraderDurma, çabuk geç bu köprüden, yeter.
KISIM: 3 DÜNYANIN ASLI, ESASI, SIKINTI VE IZDIRAPLARI, TERKEDENİN SAADETİ
Ey Aziz Bil ki dünyanın ahvâli aynen bir rüya ya da gölge gibidir. Dün ya fani, gidici, yok olucu, sıkıntı verici, eziyet verici, zorluk vericive inşam vebâl altmda bırakıcıdır.însa nları kandıran ve aldatandünya onlara öyle zararlar verir ki dünyayı terkeden devlete ve bü yük bir saadete erer. Dünyaya bağlılık Allah’ın gazabım gerektirdiği gibi, dünya aynı zamanda aslı olmıyan bir reyâdır. Avam bu rü yayı esas zannederek gaflete düşer. Ona gönül veren gafillerin sonu pişmanlıktır. Dünya fani yani geçicidir. Halini ebedi olarak devam ettiremez. O sana bağlansa da sen ona bağlanamazsın.Ölüm dünyadan kurtulmak ve tehlikelerden emin olmaktır.Onu terk etmek cennete varmaktır. Akıllı insan dünyayı tanır, ölmeden evvel onu terkeder, noksanlarım anlar. Hem ahirette hem dedünyada saygı değer bir kul olur. Dünya öldürücü zehiri olan fakatsokması yumuşak olan bir yılan gibidir. Onun süsüne aldanan gafil, yüz çevirerek terkeden ise akıllıdır. Dünya bedenleri eskiten amelleri yenileyen bir viranedir. Kendini seven ondan kaçar, dünya daonun peşinden koşar.Dünya bir tabak bal seven de sinek gibidir. Dünya zehirli mey-vaya benzer ki onu yiyenin akibeti malum olur. Sahibine asla vefaetmez. Nimetleri geçici, ahvali değişicidir.Ey tnsan!Eğer ölmeden evvel dünyadan vazgeçersen ölüm anındaki gi- dişin emin olur. Dünyaya ve ona kul olanlara güvenilmez. Çünkü onun ehlinde ne vefâ ne de sefâ vardır. İstenene kavuşmanın yolusıkıntı evinden geçer. Fitnelerin başı mihnet ve sıkıntıların temelidünya sevgisidir. Baki aleme talib olan fani alemden geçer. Bakiyiistersen fani olanı ver. Dünyanın sıhhati demek gerçekte hastalık,zevk ve lezzetleri de elem ve kederdir. 206 MARİFETNAME Kendini bilen insanın yine de bu fani dünya Ue nasıl olup daünsiyet peydah ettiğine ne kadar hayret edilse yeridir. Çünküonun sonu yokluktur. Eşyanın rağbeti dünyaya, mutluların rağbeti ise akıbet âleminedir. Dünyamn ahvali sallantıda olup mülküdeğişmektedir. Onun fazlalığı azlık, izzeti aşağüık ve zelil olmaktır.Akılsız ve cahil dünyayı seven ve onu seçen, akıllı ise onu kabul etmekten ar edendir.Ey İnsan!Dünya işlerinde cahil, din ile ilgili işlerinde akılb ol. Bâklyibulan fâni ile bir olmaz. Şehvetleri artan tertemiz olur. Belâlardankurtulur. Dünya, kaçana gelir. Onu idrak eden ondan uzaklaşır.İhtiyacınız arz yeri Hakk’ın kıblesidir. Hak varken halkdan isteyenmahrumiyeti hak eder. Dünyayı terkeden huzur ve izzeti dünyayıseven de elem ve zilleti bulur.ölümü hatırlayan dünyaya aldanmaz, hırs ateşi benliğini sarmaz, dünyaya meyletmez. Onu terkeden nefsine hürriyet verir.Rabbinin rızasını kazanır. Cenab-ı Hak kendisi için bir şeyi terkeden kuluna ondan daha hayırlı bir şeyle karşılık verir. Dünyayıbilene onun elem ve musibetleri hiç gelir. Kim mevlâsma hizmetederse dünya da ona hizmet eder. Kim dünyaya kul olur ve onahizmet ederse dünya da onu kendi hizmetinde kullanır.Dünya kendisinden zevk alana üzüntü verirEy İnsanlar!Doğurduklarınız toprak için, inşa ettiğiniz evler de yıkılmakiçindir.Kardeşim!Dünya senin gölgene benzer, ondan kendini koru. Eğer onukovarsan kaçar. Sen durursan o da durur. Kaçarsan peşine takılır. Dünya, kendine yetecek kadarla yetinen için bitmeyen bir ha»zinedir.BEYT:Ey kanaat, beni zengin eyledinFakat ardında bir nimet bırakmadın.Dünya ibadet eden için ganimet, ibretle bakan için hikmetmânasını idrak eden için selâmet yeridir.Dünya bağlanana sıkıntı ve işkence bırakana da nimet ve lezzet verir. Ahiret ise sevinç ve saadet mahalli olup ulu hazretân İlâhi huzurudur. 297 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ KISIM: 4DÜNYANIN HAKİKATİ VE KANAATİN NASILOLDUĞU İLE KANNATKARIN RAHAT VE SELAMETİEy Aziz!İnsanın ölümünden evvel ki şeyler ister iyi isterse kötü olsundünyadan sayılır. Rasululleh S.A.V. dünyayı yerdiği zaman hayırlıolanları ondan istisna etmesinin sebebi de budur.O, şöyle buyuruyor:«Dünyada ve ondaki şeyler lanetlenmiş (nıcl'un) tir. Fakat,Allah’ı zikretmek, Kur’an okumak. Allah için konuşulanlar ve Alla hiçin yapılan âmeller ,haller vc işler bundan müstesnadır, (yani İane ilenmemiş tir.)»Esasen bu mel’unlardan ayn tutulan şeyler de bu âlemde olduğu için dünyadan sayılır. Bunlar öldükten sonra da kul ile beraber kaldıkları için dünyadan ayn tutulmuşlardır.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Sizin dünyanızdan bana sevdirilen 3 şey vardır : 1 — Kadın 2 — Güzel koku3 — Göz nurum olan namaz.»Rasululleh bu hadisinde namazı dünyadan sayıyor. Çünküonun kılmışı ve hareketleri dünya gözü ile görülebilmektedir.Bütün bunlar meyvesi öldükten sonra alınacak her şey ahl-retten sayılmış olup nıel’un dünyadan değildir. Bunların lezzet vetadını almak bu dünyada almak mümkün olduğu halde kendileriile ahiret bilindiğinden, ahiretlen sayılmışlardır. Hatta bunlar kul-lann manen övülmelerine sebep olurlar. Esas dünyalıklar, dünyada verdiği lezzet çok olan, fakat buna karşılık alıirelte meyvesiolmıyan şeyler dünyadan ve dünyalık sayıldığı için bunların içineher türlü büyük küçük günahlar .işlenen kötülükler, ihtiyaçtanfazla olan mubah vc şüpheli şeyler girer. Bunlann hepsi yerilen velanete uğrayan dünyadan sayılırlar.İfade ettiğimiz bu iki guıub arasında bir de 3. bir gurub vardır ki, bunlar aracı durumundadırlar ki bunlar arasında yiyecekler, giyecekler, içecekler, kadınlar, mal arzusu, mesken sahibi olmak, tarla, bahçe v.s. şeylerden ihtiyaç mikdan olanlar girer. Bunlar ikisi arasındadırlar. Ancak ahiret onlarla kazanıldığı için ahi- 208 MARİFETNÂME retten sayılmışlardır. Bu durumda diyebiliriz ki bir kimse bunlardan yan yarıya doyacak kadar yese ve içse, ihtiyacı kadar giyinse,güzel bir müslüman kadınla evlense ve onunla yetinse, namusunuve ailesini koruma kiçin yetccek kadar bir ev, tarla v.s. gibi şeylerden de ihtiyacı kadar alsa, geçimi için hilesiz ve doğru icra edeceğibir san’atla uğraşsa, dürüst ve insaflı bir tüccar olsa da ticaretleuğraşsa, boş sözleri terkedip hayır söylese, faydalı ilim öğrense vedini ilmihâl bilgilerini bilse bütün bunlardan dünyevi lezzetler alacağı gibi Allah’ın rızasını da kazanır. Böylece dünya lezzetlerindennasibini aldığı gibi ahiretine de hazırlık yapmış olur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Midenizin yarısını yemek ve su ite doldurunuz. Çünkü buPeygamberlikten bir cüzdür.»Ey İnsan!Bütün bu anlatılanlardan öğrendik ki lanete uğrayan ve yerilen şeyler seni ahirete hazırlıktan alıkoyan ve seni Allah’tan uzaklaştıran şeylerdir. Allah’a yaklaşmak ve ona ibadet ve itaatte sana yardımcı olan herşey görünüş itibarıyla dünyadan sayılsalar daesasen din işlerinden kabul edilmişlerdir.Kâmillerden bir zat diyor ki :«Seni Allah'tan alıkoyan herşey dünyalıktan sayılır.»Kullarına doğru yolu gösteren Cenabı Hak dünyanın hakikatinin beş şey üzerinde olduğunu bildirmiştir. Bu hususu geçenayetlerde bildirmiştir.(Bak : Al-i İmran Suresi, Ayet: 14, Hadid Suresi, A : 20)Bu ayetlerde geçen şeyler esasen yerilmiş olup hayırda kullanıldığında* ahiretin kazanılmasına vesiledir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«İki kişi vardır ki onlara gıpta edilir :1 — Allah'ın kendisine verdiği mal gecc-gündüz harcayankimse.2 — Allah'ın kendisine verdiği Kur'an ile gece gündüz âmeleden kiıme.»«Salih kul için lıelâl mal ne güzeldir.»Bu hadislerden anlıyoruz ki esasen hayır ve şer yani iki yada kötü malda değil insanın kendisinde olur. Eğer kul malı^yırdan kazanır hayra harcarsa hayır olacağı gibi şerden kazanır 290 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ şerre harcarsa da şer yani kötü olur.Bu ayet ve hadisler gösteriyor ki yerilen ve mel’un olan şeyAllah katından uzak olan dünyadır. Çünkü, boş sözler, işler, haddiaşan süslenme, övünme, mal toplama v.s. gibi şeyler, insan kalbiniAllah’tan uzaklaştırdığı için mezmum şeylerden sayılnlar. Resul-ullah S.A.V. in ümmetini bahçe, tarla edinmekten menetmesininsebebi de budur. Çünkü insanların yaratılış gayesi onlar değil Allah’a ibadet etmektir. İbadetin sırrı da kalbi her türlü dünyevi şeylerden uzaklaştırıp Allah’ı zikrine vermektir. Tarlalar ve bahçelere sahip olan kimse ise bütün gecesini vegündüzünü orada çalışmaya harcayacağından, kalbi türlü düşüncelerle dolu olur. Irgatların, bahçıvanlar, bakıcılar, hizmetçiler nasıl çalışıyor? Onlar acaba kendisine sadık mı yoksa ihanet içinde-midirler? Malına güzel bakıyorlar mı yoksa çalıyorlar mı? Bütünbunlar bir kalbin meşguliyeti için yeterli sebep değil midir? Bu derece üzüntü, endişe ve düşünce dolu bir insanın hakka tam manasıyla ibadet edeceği nasıl düşünülebilir? Kişiyi Allah’tan alıkoyanherşey ,ticarette olsa, sanatta olsa aynen tarla gibidir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Benim nazarımda mü’minlerin en sevgilisi hazzı hafif yanibekâr olan, namazı çokça kılan, çokça oruç tutan. Rabbine gizli veaçık güzelce ibadet eden, insanlar arasında şöhretli olmayan, yeteri kadar nzkı olup ona sabreden kimsedir. Onun her isteği ve herzevki hazırlanmış olup enirine âmâdedir.»MANZUMEBu bedenin mülkü elden çıkmadanGünlerin devri (zaman) ol hisarı yıkmadan.Suret ve mânâ her ikisi yar ikenAlemlerin ikisi de elde var iken.Dünya sevgisi zamirinden gider Ta ki alasın sevgilinin âleminden haber.Nûr ve karanlıktan yoğurmuşlar seniRuhunu nur bil karanlık bu teni. Tenin isteğidir yemek, içmek, mülk ve malRuh’un temennisidir Cemâl-i cül celâl.Şüphe yok, alçak yeri alçaklar severYani ki ten dünyayı can Mevlâyı sever.Sen âlemin canı hem sultanısınKorkulur ki tenne mağlub olasın. 300 MARİFETNÂME îki deryâ (dünya ve ahiret) seni aç gözünCâ.m-ı Cemsin hiçe sayma kendözün, (kendi özünü)KISIM : 5DÜNYANIN HİLEKAR VE ALDATICI OLUŞU KANAAT ETMENİNONUN HİLESİNDEN KURTULMAK DEMEK OLDUĞUEy Aziz! Dünya aldatıcı bir kadın misâli her zaman seninleolduğunu göstererek seni tuzağına düşürür. Sen de onunla ebediolarak bir olacağını zannedersin. Bilmezsin ki geçen gündüz vegeceler dünya senden kaçmakta ve uzaklaşmaktadır. Zamanın nasıl geçtiğini anlıyamaz da dünyamn seninle beraber olduğunu sanırsın.Hayat, her zaman için var olan bir ırmak misâli var kabuledilir. Halbuki o akıp gitmektedir ki bunu da ancak kalb gözü açıkolanlar görebilir.Ey kalb, kim dedi sana, dünyada karar eyleVe de kıymetli canını karanlıklarda mahpus eyle.Dünyanın bir kadına benzediğini ve aldatıcı olduğunu söylemiştik. Evet, o öyle bir kadındır ki önce seni kendisine aşık eder,sonra da senden kaçar ve seni yok etmeyi arzu eder.Dünya, kendi ayıplarını gizliyen süsleriyle erkekleri kendisinebağlayıp sonra da onlara olmadık eziyet ve işkenceler veren ihti yar bir kadına benzer. Onun görünüşüne aldanan cahiller sonradan hataların ıanlarlar fakat o zaman da iş işten geçer. Bu pişmanlık onu elem, keder ve hasret içinde bırakır.Dünya denilen ihtiyar kadın kendisine misafir olana amanvermez, rahat bırakmaz ve adeta ne yapacağım bilemiyen şaşkınhâline getirir. O noksan ve ayıplarım ört üile örtüp erkekleri kandırmak için arz-ı endam ederek yürür. Onun bu hâlini görenlerona bağlanır ve onu arz uederler. Kişi ona yaklaştığı zaman üzerindeki perdeyi kaldırarak bütün çirkinliklerini meydana vurur.Artık onu istiyen kimse büyük bir pişmanlık ve hasret içinde kalır.Büyük âlim İmam-ı Gazali bu hususta şunları söylüyor:Nefsini, ve Rabbini unutan nefis öyle bir hacı adayına benzerki, o nefis yemeklere ve süslü elbiselere aldanmış, kâbeye varan yoldaki konaklarda eğleniyor olup bindiği hayvanı yemliyor, onusüslüyor ve ona türl ütürlü envai çeşit palanlar takıyor, suluyor,türlü otlar yediriyor.Hacca giden kafile yola çıkıyor fakat onun için bu bir şey de- 301 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI IIZ ğiştirmiyor. Kafile uzaklaşıyor. Çölde yalnız kalıyor fakat yine dekendisinin yırtıcı hayvanlara yem olacağını idrâk edemiyor.Ahiret yolcusu olan insan da bu yolculuğundan gafil olur dakendini dünyevi lezzetlere ve zevklere verirse hâli aynen o hacıadayının hâline benzer. Ne yapacağını bilmez yolunu şaşırır. Yaratıldığını unutur. İbâdet, tevat ve yaratanını tanımaktan uzaklaşırsa huzur Kâ’besinden uzak kalır. Kafileyi kaçırır. Nefsinin veşeytanın elinde mahkûm ve mahpus olur.Akıllı o kimsedir ki, kısa eme İli* olur, kendisinin dünyevi İşinde asla dertlenmez. Bugününden, yarınını düşünerek ibadete ağırlık verir. Kendisine kâlı gelecek mikdardan fazlasmı arzulamaz.Said (mutlu); yaradılışının gayesini bilir. Kendisini Allah yolundan uzaklaştırarak heışeye yüz çevirir. Allah’ı bir an bile unutmaz. Dünya işlerinden ancak kendisine yetecek kadarı için çalışır.Şaki (mutsuz) ise; şehevi arzularına mahkûm olmuş, yemek,içmek,s üslenmek ,cima’dan başka birşey düşünmez. Bu isteklerine kavuşmak için de ibadeti terkeder, ticaret v.s. gibi işlerde bü yük bir gayret ve şevkle çalışır. Nefsi ve şehevî arzularının esiriolmak böylelerinin kalblerini köreltmiş ve onları hayvanların derecesine düşürmüştür.KISIM: 6DÜNYA SEVGİSİNİN ALLAH’IN HUZURUNAÇIKMAYA ENGEL OLMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Dünya sevgisi .insanı Allah’a olan bağlılık ve sevgisinden, ibadet ve taatından uzaklaştırır. Buna mani olmak için de aradandünya sevgisini kaldırmak gerekir ki hüda zühd ve takva ile mümkün olur.Zühdün önemi şurdan ileri geliyor :Kul dünyayı sever ve ona bağlanır, bedenen dünyalık için çalışırken, kalben de onu düşünür ve onun hayâlleri benliğini sarar.Ancak bu hâl kulun ibadet, ihtilas ve huzuruna mânidir. Zira dün ya ile ahiret bütünüyle birbzirine zıt olan şeylerdir. Onlardan birini memnun eden kimse diğerini darıltmış olur. Bu doğu ile batınoktalarına benzer. Birine ne kadar yaklaşırsan diğerinden o kadar uzaklaşmış olur. İslâm büyüklerinden Ebud Dcıdâ diyor ki: «İbadetle ticareti uzaklaştırmaya çalıntıysam da aralarını bu* 302 MARİFETNÂME lanıadım. Bcıı dc ticnıcti bırakarak ibadete döndüm.IIz. Ömer R. A. diyor ki:«İbadetle ticareti benden başka biri için bir araya toplamakmümkün olsaydı, onlar önce benim için toplanırlardı. Cenabı Hakbana hem yumuşak huylu olmayı hem de kuvvet ihsan etmiştir.»Peygamberimiz buyuruyor ki :«Dünyasını seven ahiretinc ,ahirctini seven de dünyasına zarar verir. O lıalde siz baki (kalıcı) olanı fani (geçici) olana tercihediniz.»Ey İnsan!Artık düşün ve idrak et ki, bedenin dünyalık için çalışırkenkalbin onun arzusuyla dolu ptaşarken sende ibadetin ve huzuruneseri kalır mı?Bilki zühd dünyadan yüz çevirmek demektir. Bunun tersi dün yaya bağlanmaktır. Zühd insanın iradesinde olan ve olmayan di ye kısımlara ayrılır. İradeye dayanan zühd irade dışı olan zühdebir başlangıçtır. İrade dışı olan zühd insanın kalbinden dünyasevgisinin çıkması ve dünya arzusunun sönmesidir.Eğer kul kendini dünyadan uzaklaştırmayı gaye edinir de buhususta iradesiyle yapabileceğini yapar .elinde olmayan dünyalığa koşmaz ve onu kalbden istemezse iradesinin dışında olan zühde de ulaşır. Bunlar içinde en zoru da şüphesiz kalbden dünya sevgisini söküp atmaktır. Çünkü nice zâhidler vardır ki, bedenen zaili, görünüşte dünyaya soğu kve ondan kaçmakta oldukları halde kalben dünyalıkları istemekte ve dünyayı sevmektedir. Demekoluyor ki zühd nefisle yapılan büyük bir savaştır ki bu gerçek savaştan daha büyüktür.Dünyadan soğumaya sebep olan en müessir çare, dünyanıninsanı helak eden bir belâ olduğunu bilmekle olur.Ariflerden bir zat diyor ki:«Dünyanın cefâsı çok, zenginliği az, faniliği de çabuktur.Onun ortaklarının hasis olduklarını gördüğümden dünyadan vaz geçtim.»Bu sözleri duyan bir kâmil şöyle diyor:«Bu sözlerde dünyaya bağlılık kokusu var. Çünkü bir kimse- nin ayrılmasından şikâyetçi olan kimse onun yeniden gelişini isti yor demektir. Ortaklan kötü olduğu için bir şeyden vazgeçen kim- 303 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ 5e demek onu yalnız bulduğunda istiyecektir. Dünya Allah’ın düşmanıdır. Allah’ı seven onun düşmanına düşman olur.»FARSÇA MAZUMEBu şarabdan vazgeçersen bir kaç günCennet-iH uld’un şarabını bulursun.Bir iki gün çoktur, dünya yalnız bir saatDünyayı ter kedersen sen, rahata erersin.Kâmillerden bir zat dünyamn pis bir leş olduğunu ve onunsonunda bozulmaya ve yok olmaya mahkûm olduğunu söylüyor.Evet dünyamn dışı çeşitli süslerle, kokularla ve altın ve gümüşgibi kıymetli madenlerle süslü olduğundan insanlar onun dış görünüşüne aldanıyorlar. Zâhidle rdünyayı terkederek onun şerrinden emin olurlar.Esasen dünyanın haramından yüz çevirmek bütün mü’minle-rin ifa etmeleri gereken bir farzdan, helallerden vazgeçmek fazilettir. Dünyamn helâli ölü, haram da ateş gibidir. Heâlâ ancakmecburi hallerde yenir. Bunu bir misâl ile şöyle ifade edebiliriz:Bir kimse tatlı yapsa ve yaptığı tatlının bazı yerlerine öldürücü zehir koysa ve orada bulunan iki kişiden biri onun tatlıya zehir koyduğunu görse diğeri görmese sonra tatlıyı yapan kimse ikisüslü tabağa buta tlıdan koysa da onlara takdim etse, tatlıya zehir koyulduğunu gören adam bu tatlıyı yer mi? Elbette yemez.Diğeri ise tabağın güzelliğinden de hoşlanarak lezzetle tatlıyı yer.Diğeri ise onun bu hâline hayret eder. Çünkü onda öldürücü ezilirin olduğunu bilmektedir. Sonra zehir sebebiyle tatlıyı yiyen ölürgider. Gerçi dünyanın belâsı bu derece öldürücü değildir. Ancakonda da tükürük ,balgam v.s. tiksinilecek şeyler vardır. Ondakibu pislikleri gören kimse tabü ki ondan uzak durur. Yalnızca ihtiyaç duyduğu zaman ihtiyaç kadar alır.Onun bu pisliklerini göremiyenler elbette ona bağlanır veonun süslü görünüşüne aldanır. Bu misâl gaflet ehli ile basiretehli arasındaki farkı ortaya çıkarması bakımından mühimdir. İnsanlar yaradılış itibariyle her ne kadar aynı iseler de ilim, gaflet,basiret, tabiat ve ahlâk yönünden değişik hallerdedirler. Gâfil olaneğer zâhid gibi tatlının zehirinden haberdâr olsaydı ondan uzaklaşır ve yemezdi. Bu farklar ıanlanıak ancak basiretle olur yoksatabiatle olmaz. 304 MARİFETNÂME KISIM: 7DÜNYANIN VE DÜNYA EHLİNİN MÜ’MİNE DÜŞMANHUZUR VE TAATE ENGEL OLMALARIEy Aziz!Bir mü’min’in kendisini Allah’a, ibadet ve taatten alıkoyanşeylerden sakınması en önemli bir işdir. Bununla ligili olarak şuüç husus gözden uzak tutulmamalıdır.1 — Sen ya basiret ehlinden ya da fetânet ehlindensin. Buhalde dünya, sana ve Rabbine düşmandır.2 — Sen gayret, ibadet ve himmet ehlindensin .Bu halde dün yanın kötülüğü sana yeter. Çünkü dünyayı düşünmen ve istemensenin ibâdet etmene mani olur.3 — Sen yahutta câhi ve gâfil ehlindensin; bu halde ibadetin olmadığı gibi gayretin de yok. Bu durumda bilmen gereken husus dünyanın geçici olduğudur. Çünkü sen ondan aynlmasan dao senden ayrılacaktır. Böyle sonu olan, fâni bir varlığı elde etmeni nsana kazandıracağı ne gibi faydalar olabilir ki?Ey İnsan!İnsanlardan uzak dur, uzlete çekil, eğer insanlara karışır daonlarm âdetlerine ayak uydurmaya kalkarsan, onla rsenin kalbini bozar ,hâlini kötüleştirir ve ahiretlerini mahvederler. Eğeronlara karşı çıkar ve dediklerini yapmaz .isteklerini yerine getirmez ve hakkı söylersen onların bir çok eza ve cefalanna maruz kalırsın. Dünya işlerin aksar, düşmanlıklarından emin olaamdığıniçin sana nasıl bir düşmanlık beslediklerini merak eder ve bunudüşünürsün.Eğer seni övseler ,sana saygı gösterseler ve hürme tetseler ozaman da kibirlenir, benliğe kapılır ve gösterişe dalarsın ki bu dasenin için bir fitne olur. Senin aleyhinde konuşsa .kötülese ve yerseler o zaman da çok üzülür, elem ve kederiçindekalırdın. Şu haldeövmekte yermekte insanı helâk eden iki sebepdir ki bunlardansakınmak gerekir.Ey însan!Kabre girdikten üç gün sonra insanların sana karşı olan tutumlarını, senden nasıl yüz çevireceklerini ,seni kısa zamanda nasıl unutacaklarını bir düşünebiliyor musun? Onlar artık seni ha yırla anmaz ve ruhunu şad etmezler. Onlar sanki seni hiç tanıma- mı §» görmemiş ve bilmemiş olurlar. Artık anlarsın ki orada senin- 305 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ le Allah arasında başka kimse yoktur. Zira Cenabı Hak (Siz nerdeolursanız olun, Allah sizinledir» buyuruyor. Artık insanlarla vakitgeçirmenin ve Allah’a ibadetten uzak kalmanın size neler kaybettirdiğini ve seni ne biçim zararlara düçar ettiğini anlıyor musun?Her neyse akibetin Allah’a dönmektir. Zira yaratan da yok edende odur.Ey İnsan!Artık nefsinden ne derece sakınman gerektiğini onun ne derece adi, rezil, bozuk nlyyetli olduğunu anlamalısın. Çünkü nefsin, şehevi arzuların galeyanı halinde azgın bir deli, hiddetinin galeyanı halinde de azgın bir canavara benzer. Belâ ve musibet anında mazlum bir çocuk, nimetlere garkolduğu zaman da bir firavunolur.Salim bir akıl ve mütefekkirâne düşünecek olursan dünyamnne derece adi ve alçak birşey olduğunu görür ve anlarsın. Onu bü yük bir arzu ve hasretle koruyan ve korumak isteyenler aynı hasret ile dünyayı terkederler. Eğer sen dünyanın faniliğini düşünür,kalbi meşgul ettiğini ve böylece İnsanı büük bir üzüntü ve sıkıntıiçindeb ıraktığım anlarsan kendini onun tuzaklarından kurtarma ya çalışırsın. Artık dünyadan seni Allah’a kavuşturacak ibâdetlerin için yeteri kadarın ıalır, süslerini ve nimetlerini bırakırsın. Onabağlanmaktan vaz geçer, Allah’ın huzuruna gitmeyi istersin. İnsanların vefasız olduğunu ve sözlerinde durmadıklarını, zararlarının faydalarından çok olduğunu bilirsen onlara olan sevginden vazgeçer ve onlardan uzak yaşamak İstersin. İnsanlarla olan münasebetlere ateşten sakındığın gibi sakınır kendini Allah’a ibadet vetaate adarsın. Kendini Allah'a verir, onun manevi zevkini tadarsan insanlar neyine gerek?Ona ibadet eder, kitabını okur, onun zikri ve fikri ile meşgulolursun. O zaman da senin için en büyük yardımcının Allah olduğunu bilirsin. İnsanlardan ne kadar uzaklaşırsan o kadar Allah’a yakın olur, hem dünyada hem de ahirette mes’ud ve bahti yar olursun. Bu derece kemâl kazanınca şendeki nefsi emmâreninçeşitli kötülükle İnsanı aldatan bir aldatıcı olduğunu görür, az yer,az uyur ,az konuşur, insanlardan uzak yaşar ve böylece nefsini hakimiyetin altına alır ve onun sana yapacağı düşmanlık ve zarar-ardan emi nolursun.Kâmillerden bir zat diyor ki:«Bizim saadet sermayemiz açlıktır.»Bu demektir ki tevekkül, marifet, muhabbet, şevk, hikmet, 306 MARİFETNÂME ilim, selâmet, rıza, hidâyet, inâyet, sünsiyet, kerâmet, becd, sabır,huzur v.s. gibi güzel vasıfların hepsi açlık sayesinde elde edilir.Bu husus ilerde derinlemesine izah edilecektir.MANZUMEOlan ve yok olan âlemin şanıdır fena (yokluk)Bu şeş cihette gayr-ı taalluk nedir ona.Çaresizdir o dilki, eder çarha ittikaSerkeştedir o kim ola bâlini âsiyâ.Yoktur vefa insanlarda hi çetine itaatSanû gönülden eyle hemen hakka ittika.Kalbin mukayyed eyleme sinek avına kimAnka hem aşiyanedir o’la şikar ona.Hakkın nuru olur, çû gıda ruha dem bedeniEkmekle suyu ona yükleme ,olmaz ona gıdâ.Dil (gönül) verme bu hayata sakın etme itibârKi sende âriyettir, am hem alır Hûda.Ver Hakka bu emâneti, sen zinde ol (yaşa) ebedÂb-ı bekail doludur, kâse-i fenâ.İrade ile öldür amel ve arzularıKim tabii yaşamayı Eflâtun eder edü.Birdir iki cihan ve bir ayinedir hemânSırtı bu âlem oldu, yüzü âlem?i lika.Bu santi firkat, olmuş, o semti cihân-ı vasiBu yanı zulmet (karanlık) olmuş o yüzü kamer ziya.Bu yüzde sıkıntı keder ,öbür yüzde zevk-i cânBu yüz kamu kuduret ve ol yüz kamu safâ.Dâreyni Hak bir anda niçin vermez âdemeGer vehm olunsa bu hâl ona bu düşüncedir hatâ.Gece gündüz birleşmez ,bir zaman içinde kimZuhmet ve nurun cem’i değil mümkün ve revâ.Hakkı fani cihana gönül verme, fâni ol Ta âlem-i bekada bula can ve dil beka.KISIM: 8DÜNYADAN, EHLİNDEN VE NEFSİNDEN GEÇEREKALLAH’A DÖNMEKEy Aziz!Cenabı Hak, dünyadan, dünya ehlinden ve kendi nefsindengeçerek Allah’a yönelen kuluna marifet ve muhabbet ihsan ederek 307 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ onu hürriyetin huzuru ile hür ve şâd eder. Ondan razı olup kendisine Cennet bahçelerinden bir bahçeyi ihsan eder.Yine Cenabı Hak, Allah’ını unutan ,zikri ve fikri terkeden,dünyaya ve onun heline gönül veren nefsine büyük bir itaat vesevgi ile bağlanan kimse üzerindeki yardım vc ihsanını çeker veonu kendi hâline bırakarak kahıu perişan eyler. Onu dünyada lakap ahirette de hadab (Cehennem odunu) yapar.Rivayet olunur kİ:Hz. Mûsa devrinde, vilayetimiz olan Erzurum’un güneyindeBüyük Ejder (İreli Sufûh) tepesinde yalnız yaşıyarak inzivaya çekilen bir veli vardı ki o öyle bir kemâl derecesine ermişti ki, baktığı zaman Arşı görürdü. Ancak bir kusuru vardı ki Cenabı Hako kusuru yüzünden ondaki marifetini kaldırdı ve onu huzurundankopararak köpeğe benzetti. Beram’ı Ba’uı* adındaki bu adamınkusuru dünyaya ve dünya ehline bağlanmış ve bu hâliyle Hz. Mû-sa’ya karşı çıkmıştı.Kur’an da o şahıs hakkında «Onun gibileri (aynen onun gibi) köpeğe benzer.» buyuruyor. Cenabı Hak onu öyle delâlete düşürdü ki baştan onun meclisinde 12.000 tane talebe onu vazlarmıdivit kalemlerle yazıyorlardı. Ancak sonunda Allah’ın inayetiniüzerinden çekmesiyle helâk olmuş ve ilk defa «âlemin yaratıcısı yoktur» diye kita pyazan adam olmuştur.Allah cümlemizi delâlete düşmekten muhafaza eylesin.Ey İnsan!Bu misâli düşün ve dünyanın ne derece pis ve bayağı birşeyolduğunu ve kendisine bağlananları ne büyük belâ ve musibetleredüşürdüğünü idrak et. Bu tehlikesi büyük bir iş olup dünya riyave kusur mahallidir. Alla hise herşeyi görücü ve herşeyden haberdardır. Ona ibâdet ve kulluk et ki senin yardımcın olsun. Dünyayıonu sevenlere bırak. Zira onun belâsı aklın almıyacağı kadar çoktur. Kendini Allah’a ver .dünyaya bağlanma.Sen öyle bir yaradana kul ol ve rızasını kazan ki amelini kabul etsin ve azim ve gayretinin karşılığım versin. Senden razı olsun, seni severek hiç kimseye muhtaç etmiyecek şekilde sana yardımcı olsun. Seni sevdiği kullardan sayarak muhafaza eylesin.Sen eğer işlediğin amelleri Allah nzası için değil de insanlarınnzasını kazanmak ve övünmek için yaparsan, dilediği zaman bütün kalpleri değiştirecek kudrette olan Cenabı Hak senin razı etmeye çalıştığın insanları senden nefret ettirir. Böylece Allah’ın gazabına ve insanların da düşmanlığına mahkûm olursun. 308 marîfetn A mk Ey İnsan!Sana ihanet eden insanları bırak ta seni yoktan var eden vebütün mahluklar içerisinde seni tercih eden Allah’a dön, onu ibâdet et. Onun sayısız nimetleri seni mes’ud ve bahtiyar etmeye yetmez mi? Elbette yeter. Çünkü dünyaya ve insanlara yüz çeviren,nefsinin arzu ve isteklerine gem vuran kimse dünyadan uzaklaştığı kadar kalben Allah’a yaklaşmış olur. Allah ile arasındaki perde ve engelleri kaldıran kimse her türlü müşkülâtını onun yardımıyla hâlleder.aotf KONU: 3İNSAN KALBİNİN MA’RİFET YERİ OLUŞU, KALBİN TARİF VE MAHİYETİ KALBİN HAL VE HUSUSİYETLERİALTI KISIMDAN İBARETTİR KISIM: 1İNSAN KALBİNİN MARİFET YERİ OLUŞUEy Aziz!Ehlulla hdiyorlar ki: İnsan kalbi marifet yani Allah’ı bilme- ve tanıma yeridir. Kim kalbini Allah’a çevirir ve ona bağlanırsa Cenabı Hak sevgi ve bilgisini ihsan buyurur. Bu hususta Kur’an’dan bazı ayetleri yazma lüzumu hasıl ol du :AYETLER«(Ey habibim), hani bir vakitler Rabbin Meleklere «Ben yer-yüzünde bir halife yaratacağım» buyurmuştu.»(Bakara Suresi ,Ayet: 30)«(Habibim) kullarım senden beni sorarlarsa muhakkak ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim. Onlar da benim çağırmama koşsunlar, bana iman etsinler ki doğru yola ulaşsınlar.»(Bakara Suresi, Ayet, 186)«Allah’ın, kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O’nun ka-tında toplanacağınızı bilin.»(Enfal Suresi, Ayet: 24)«O zamanı an ki, Rabbin meleklere : «Ben kuru bir çamur-dan şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.»(Hicr Suresi, Ayet: 28)aGerçekten biz, Adem oğullarım (diğer hayvanlar üzerine) üstün kıldık. Onlara karada, denizde taşıyacak vasıtalar verdik, 310 MARİFETNÂME güzel rızıklarla rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.» (İsra Suresi, Ayet: 10)«Allah sizi (babavıız adem’i) bir topraktan, sonra bir nutfe*den yarattı. Sonra siz içil't çift yaptı.»(Fatır Suresi, Ayet: 11)«Siz hiçbir şey bilmezken Allah sizi analarınızın karnındançıkardı ve şükredesiniz diye kulaklar, gözler vc gönüller verdi.»(Nahl Suresi, Ayet: 78)«Muhakkak onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. «Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de odur.»Beni yedireli de, içiren de odur. Hasta olduğumda bana o şifa veriyor.» Beni öldürecek, sonra da diriltecek odur.»(Şuara Suresi, Ayet: 78)«Allah’ın göklerde olan ve yerde olanları menfaatımz için birer sebepkıl dığını, açık ve gizli bir çok nimetlerini sizin üzerinizde bol bol tamamladığını görmediniz mi?»(Lokman Suresi, Ayet: 20)«Yarattığı her şeyi güzel yapan, yaratmaya da çamurdan başlayan odur. Sonra o, insanın neslini, bir nutfeden (sperm ve yumurtadan), hakir bir sudan yaptı. Sonra onu düzeltip tamamladı. Bizzat kendi kudretinden ona ruh koydu. Sizin için kulaklar,gözler ,kalpler yarattı. (Bu, nimetlere karşı) şükrünüz pek az.»(Secde Suresi, Ayet: 7, 8, 9)«Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır, dedi.»(Saffet Suresi, Ayet: 96)«Habibim düşmanının gözüne bir avuç toprak attığın zamanda sen atmadın, ancak Allah attı.»(Enfal Suresi, Ayet: 17)«And olsun ki insanı biz yarattık. Vc nefsinin ona ne vesveseler verdiğini dc biliriz. Çünkü bi zona şah damarından daha yakınız.»(Kaf Suresi, Ayet: 16)«Hazreti Muhammed (nıcleklik suretinde Cebrail'i) gözleriylegördüğü zaman, kalbiyle de tanıdı.»(Necin Suresi, Ayet: 11)«Nerede olursanız olun, o sizinle birliktedir. Allah bütün yaptıklarınızı görendir.»(Hadid Suresi, Ayet: 4)“Ey habibim! De ki : «Size işitmeniz için bir kulak, görmeniz •Çin göz veren, duyup anlayabilmeniz için bir kaip vererek sisi ya 311 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ ratan Allah'tır. (Böyle olduğu halde) Ona çok az şükrediyorsunuz.»(Mülk Suresi, Ayet: 23) İNSAN KALBİNİN İRFAN MAIIALİ OLUŞU Cenabı Hak (Hadis-i Kudside) buyuruyor ki:«Ben göklere ve yerlere sığmam i'akat mü’mın kullarımın kalbine sığarım.Ey İnsanoğlu;Kendinden sefer eyle ,ilk adımında beni bulursun, gizli seferinden yoksu ukalan zalıiı seferine tutulur vc onun benden uzak-aşmasmdan başka birşeyi artmaz.Ey İnsanoğlu! İnsan bedeninde bir et parçası vardır ki adı kalbdir. Onunözünde ruh, onu niçirçdc sır vardır. Sırdan sonra nur ondan sonrada ben vardır.Kâinatı ve onda bulunanları ben yarattım. Benim insan sır-nndan başka mekânım yoktur.Ey İnsanoğlu!Dünyadan yüz çeviren kimse ahirete, ahiretten de yüz çevirenise bana döner. Baııa dönen kimse ise bedenden ruha ruhtan sırra geçer, ondan sonra da bana kavuşur.Ey İnsanoğlu!Benim huzuruma ermek istiyen ne mülke ne melekuta ne deceberuta bakar. Kim onlardan birine razı olursa gayesine vasıl olmaz. Çünkü miraç, dünya ile ilgili olan şeyleri ortadan kaldırmakve benim likâm ile ünsiyet peydah etmektir.Benim cennet cchcnncnı, sevap ve ceza için olmıyan kullarımvardır ki ben onları muhabbetim için yarattım.Ey Kulum!Ben senin içinim, ya sen kimin içinsin? Ben seninleyim, yasen kiminlesin? Eğer ncfsiııi bana getirirsen rızam, kalbini verirsen cemâlim seniıı için olur.Ey İnsanoğlu!Ben sizin şekil, süret vc güzelliğinize bakmam .Ancak kalble-rinize vc niyyetlerinize bakarım. Eğer dünya sevgisi olmasaydımü’min kulumun kalbi benimle beraber olur ve o kulum semânınmelekûtunu (bilinmiyen âlemini) görebilirdi.Ey İnsanoğlu!Bana bir kanş yaklaşan kimseye ben bir adım yaklaşırım. Ba 312 MARİFETNÂME na bir adım yaklaşan kimseye beıı bir kulaç yaklaşırım. Kulumbana nâfile ibadetlerle yaklaşır ben de onu sever ve sevdiğimin işiten kulağı, gören gözü ,konuşan dili ,tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Yani kulum benimle görür, benimle duyar, benimle konuşur,benimle tutar, benimle yürür. Kulum bana farz ibadetlerle yaklaş-tığıka dar hiç bir şeyle yaklaşamaz.Ey İnsanoğlu!Ben sana senin ayıplarını örterek yaklaşırım. Fakat sen benden gâfil olur kaçarsın. Eğer kardeşlerin sende bir günah kokusunun bulunduğunu farketseler senin yanında oturmazlar. Ben günahları örten vc hâlim olan Allah'ım.Ey İnsanoğlu!Sabahladığın zaıııan iki büyük ııimet arasında olursun. Bunimetlerden hangisi dahi büyüktür? Bunu sen bilemezsin. Eğerbenim senin hakkında bildiklerimi kullarım bilselerdi hiçbiri seninle konuşmazdı. Fakat ben galûr ve Rahîm’im.Ey İnsanoğlu!(Yaptığın lıcr işte) eleminde, kederinde, sevinç ve izzetindeben seninle birlikte idiııı. Her şeyinden haberdar idim. Sana bakı yorum. Senin dışında ve içinde olan her zerreyi murakabe etmekteyim. Seni her yandan kuşattım. Senin hem koruyucumun, hemde bütün işlerinde tasarruf sahibiyim. O halde bana (ve nimetlerine) şükret, ibadet eden bir kul ol, bana gel ve bana mütevekkilol. Sen benden razı ol ki, ben de senden razı olayım Seni seveyimve sana yeteyim. Her nerede olursan ol orada beni bulursun.»KISIM : 2YÜCE ALLAH I BİLMENİN YERİ İNSAN KALBİDİRPeygamberimiz buyuruyor ki:«Rabbimi mutlak nur buldum. Şüphesiz ki ben onu gördüm.»Peygamberimiz buyuruyor ki:«Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz. O (yani kalbim) daima Allah ile huzurda bulunur.»«Benim Allah ile öyle bir vaktim olur ki o anda mukarreb bir.meleğe itibâr etmiyeceğinı gibi, peygamber olarak gönderilen Nebiye de iltifât etmem. (O anda) yalnız Allah ile meşgul olurum.»«Ben geceyi Rabbinıin katında geçiririm. O bana hem yedirir,hem de içirir.»«Hak; Ömer’in dili ile söyler.»«Mü’min’in kalbi Allah’ın evi (Beytullah) dir.» 313 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. «Mü’min'in kalbi Allah’ın Arşıdır.»«Mü’min, mü’min’in aynasıdır.»«Mü’min’in kalbi yerlerden ve göklerden daha geniştir.»«Cenabı Hak mü'minlerin kalbine hayri ilham eder.»«Ey Ümmetim, Rabbiniz hepinizle orada tercüman olmaksızınkonuşur.»«Bir işi yapacağın zaman öncc kendi kalbine danış, eğer kalbin sana o iş hususunda fetva veriyorsa yapın, çünkü onda hayırvardır. Kalbin yapman hususunda tereddüd ettiği şey kötüdür,insanlar fetva verseler de sen onu gene de yapma.»Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah’u zül celâl her işte yumuşaklığı sever. Rahim olan Allah, kalbe sohbetiyle (ve muhabbetiyle) bakar.»«Yeryüzünde kullarının kalbi, Allaİııı zül celâlin kabıdır. Onuniçin en sevgili olan kalb en yumuşak vc merhametli olanıdır.»«Allah sizin suret vc güzelliğinize bakmaz, fakat kalblerinizevc niyyetlerinize bakaı.,«Şefkatli bir ana çocuğunun terbiyesine nasıl ihtimam gösterirse, Allahü zül cdâl dc kullarına, (annenin çocuğuna merhameti gibi) merhametlidir.»«Allah-u Teâlâ bir kulunun hayrını murad ettiği zaman onunkalbinde bir pencere açar ve şaşılacak nimetleri ile yücelik vebüyüklüğünün garibliklerini ona gösterir.»«Her mü’minin dört gözü vardır. Bunlardan ikisi başındadırki onlarla dış işleri görür. Diğer iki gözü de kalbindedir ki onlarlada gaybe ait şeyleri müşahede eder. Allah, bir kulunun hayrını murad ettiği zaman, onun kalb gözünü açar.»«Kulların kalbi Rahman olan Allah’ın iki parmağı arasındadır. Onu istediği tarafa çevirir.»MANZUMEÇû kalbe iner olur habib’in cemâlinin pertevi olurGörüne can gözüne bedr-i bâ kemâl habib.Ne iltifâtı kalır kâinat zevklerineAmn ki canda olur lezzet-i visâl-i habib.Ne itibar eder, eşkâl çûn hayâle o kimHemşine dilde bulur, zevk-ı vecdû hâl-i habib.Ne iktiza eder âb-ı hayat o âşıka kimMûdam kalbine dolmuş mey-i zülâl-i habib. MARİFETNAME Bu tuzak ve dâneye meyletmedi can bülbülüKi oldu dilde giriftâr-ı zülf-ü hâl-i habib.İki cihanı getirmez hayâline aslaO dil ki onda olur dembedem hayâl-i habib. Bulunmaz iki cihanda habibe mislû bedel Eğer ki her dü cihandır bize zilâl-i habib.Nevâl-i sureti neyler o mest i ruhaniKi oldu can muhabbetle pür-nevâl-i habib.Doğunca kalbin doğusundan ey HakkıNûcûmu mahv eder ol şems-i bi zevâl-i habib.KISIM : 3KALBİN ESASI VE MAHİYETİEy Aziz; Ehlullah diyorlar ki:Kulların kalbi Hak Teâlânın nazargâh-ı olunca kalbi Allah’agideceği yoldaki engellerinden (masiva) temizlemek, bütün taat-lerden daha iyidir. Kalbine danışan insan nedamet ve pişmanlıktan uzak olur. Buna uymayan ve kalbine danışmayanın işi ise tehlikelidir. Kalb; Rahman olan Allah’ın kapısıdır ve kul için Rabbihuzurunda duracağı bir yerdir.Beden ülkesinin hükümdarı ve kudret levhi kalbdir. Kalb ilâ-fiî marifetlerin kaleme alınarak yazıldığı yerdir.Kalb, insan ruhunun kaynağı, Allah’ın nazargâhı ve ruhundiğer bir adıdır.Kalb öyle şaşılacak bir şeydir ki insan aklı onu anlamaktanaciz kalır. Bedendeki kalb eğer doğru olursa bütün beden doğruolur. Zira bir ülke halkının rahatı ve refahı onlann hükümdarınınrahat ve refahına bağlıdır. Onun şanı ve sevgi ve muhabbet olupmuamelenin kalbe geçmesiyle organlar rahata erer.Ebdâllerin üstünlüklerinin sadece söz ve amelle olduğunuzannetme. Onların üstünlükleri ahvâlleri ve kalbleri iledir.Kalb; iman mabedi ve irfan menbaıdır.Nefs kumanda isteyen bir binek, kalb de tamir isteyen bir câ-nıiye benzer. Kabul sermâyesi olan kalb ne yazık ki zanlarla meşgul oluyor. Birlik ehlinin kalbleri muhabbet ve marifet taşıdır. Gözgörür, kalbler müşâhade eder.Kalb rahat olsa duyular da rahat ve sıhhatte olur. Dünyadakonakları geçmek nasıl binekle mümkün oluyorsa mâ'nâ konak- aıs ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. lannın aşılması da ancak kalb İle mümkün olur. Selim kalbin kıblesi Allah, adet-i ilâhiyesi razı olmaktır.Üç çeşit kalb vardır:1 — İnsanı gözeten kalb2 — Rızayı gözeten kalb3 — Allah’a kavuşmayı gözeten kalb.4 — Gönül bağında marifet çiçek ve güllerini koklamak, birlik bahçesini seyr etmek, İlâhi aşkın tatlı nağmelerini dinlemekkadar zevkli bir şey olur mu?Hakkın nazargâhıdır kalb, onu sen benliğinden silÇû oldu safi kalbin bil gerek mestânelik etmek.Dünyaya bağlanan kalb zarara uğrar. Mevlâya bağlanan kalbise hem temiz hem de güzeldir. Gâfilin kalbi dünyaya, zâhidin kalbi ahirete, arifin kalbi de Allah’a bağlıdır’. Çok şefkatli bir arkadaş olan kalbi korku ve tehlikede koymak zor bir şeydir. Çünküufak bir iz onda büyük olur. Kalbin Hak ile bedenin hak ile cusun.Hakkın kalbini istila ettiği kimseler halkın gözünden düşerler.İnsan kalbi Allah’ın sıfatlarını üzerinde taşır. Rahmet, adâ-let, ihsan bu sıfatlardandır. Kalbin öyle acaip halleri vardır ki onunhallerini duyu organlan anlıyamaz. Çünkü mü’minin kalbi, Allah’ın sıfat, isim ve nazarını taşır ki bu lezzet dünyanın hiç birzevk ve nimetinde yoktur.MANZUMEGönül bu nağme-i pestinledir yüksek vücudYa nefh-i sur onu sen, ya kıyamet-i mev’ud.Duymuşum ki nice halkın aldı canlarınıO zevk-i lezzet-i âvâz-ı nağme-i Dâvud.Senin demin eseri aksidir onun nefesiOnunla ölür, hayy demenle her mevcud.İner cihana demâdem, deminle bûy-i hayâtBu demle ıtr i cihansın abirsin ya Ud.Değil nevâlann ey dil bu halk ve tendenNevâlarmda döner mihrü mah, çerh-i kebûd.Cihanı tuttu çû efâs-ı tayyîbin ey dilBu bahr-i zevke dalıp, Hakkı oldu hoş nâbud.KISIM : 4KALBİN HAL VE VASIFLARIGönül, kendisine hatıralar ve haller gelen bir kubbeye benzer. 310 MARİFETNAME Gönül (kalb) . Dikilen bir hedef olur, her taraftan isabet edenoklar onu delik deşik etmiştir.Gönül karşısında şekil ve suretlerinin bulunduğu bir aynayabenzer.Gönül iç ve dış his ırmaklarının döküldüğü bir denizdir.Gönül bütün hikmetlerin kaynağı, san’atkârın üstadi oluponun ayıklığı gerçek ayıklıktır. Göz o uyanmadan uyanırsa iyi olmaz. Gönülün, beden gib iyorulması, zindeliği, sıhhati ve hastalığıvardır.Gönül, gaybm sırlarına muttali olacak bir surette yaratılmıştır.Midenin orucu, yemek içmekten uzak olmak, dilin orucu, boşsözlerden sakınmak, kalbin orucu fikirlerden ve vehimlerden uzakkalmaktır. Kalb boş ve dünyevî şeylerden boşalınca mevlânın huzurunda bulunmanın lezzetini tadar. Göz, canlı varlıkları ve âlemigörür, kalb ise müşahede yeridir. Bu sebepledir ki körlük basiretsizlikten çok daha hafiftir. Hakka vasıl olan kalb ondan başkasınamuhtaç olmaz.Bedenin nasıl görülen âlemi idrak eden duyulan var ise kalbinde gizli âlemleri idrak eden duyuları vardır. Çünkü kalbin gaybeait şeyleri gayb kokularını alan burnu, iman lezzeti ile cennet nimetlerini tadabilen dili vardır.Akıl cevher, kalbin dokunma hissi yerinde olup, kalb onunlamş’külattan faydalanır. Gizli duyuların ruhlar âlemine açılması,bedenin dış duyularının durumuna bağlıdır. Kendisinde manevideğişiklikler olan kimsenin kalbindeki hikmet pınarlarından birkısmı diline akar. Kalb her ne kadar bilinmeyen âlemin kaynağıise de pınarları kanalında kapanmış, dış his nehirleri türlü bulanık hâllerle dışarı gelerek ona dolmuş ve orada toplanarak kokmuştur.İşte dışardan kalbe dolan dış duyu nehirlerinin yolları kesilsebu kimsenin kalbinde oluşacak hikmet pınarları diline- dökülür.Artık bu kalb nurlann kaynağı ve sırların mahzeni olur. MANZUME Gönül bu Allah evidir Gönüle gelmeyen Haktan uzaktır. Gönül mevlâ dergâhı oluncaOna yönelmek gerekli ve evlâdır.îlâhi mânâlar sarayı kalbdedir Tecelli hane vallahi kalbdedir. 317 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ [IZ. Ne istiyorsun? Koş ondan iste.Hakkın ulu dergâhı kalbdedir.BEYİTLERMertlerin kâbesi değil taş ve toprakGönlü araki Allah evi odur ancak.Ey gönül her ne dilersen sensin olSen sana gel sende iste, sende bul.Hızır gibi âb-ı hayâtı zulmet-i tende araVar seni yaratan mevlâyı sen sende ara.Gafilin gönlü (kalbi) karanlıktan daha dar, ârifin kalbi de arşve kursiden daha geniştir. Bunda şüphe yoktur. Çünkü selim kalbinsanın ruhudur. Emr-i Rabbanidir. Kalbi Allah sevgisi ve muhabbeti dışındaki şeylerden temizleyen ârif insandır. Hem de cihanasultan olan bir insan.KISIM: 5İNSAN KALBİNE CEVHER OLAN AKL-I MEADINSINIRI VE HAKİKATİEy Aziz!Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah’ın kullannı süslediği şeylerin en güzeli akıldır.»Hz. Davud A.S. diyor ki:«Akıl; insana herşeyi unutturan ve Hakkın marifetine ulaştırandır. Hevâ ise insana kendini unutturup, fânilere bağlıyandır.»Aklın sımn; fâniden uzaklaşmak, bâkiye kavuşmak, kendinive Rabbini tanımak, kazaya razı olmaktır.Akıl, çok sadık bir dosttur. Her şeyden kendine bir ibret çıkarır. Kâmil insan çok akıllı, fakat az konuşandır.Akıllı İnsan akılsızın sevdiğine tenezzül etmiyen, dine ve âdete karşı gelmeyendir. Cenab-ı Hak sevdiği kuluna selim bir kalb,güzel ahlâk ve kuvvetli akıl verir.Akıllının dili gönlüne bağlanmış olup, aklın gayesi kişinin bilgisizliğini itiraf etmesidir.Akıl sayesinde çok alçaklar saygı değer, çok çirkinler güzel ahlâklı olmuştur. Biedeb (edebsiz) in aklı akılsızın dâ dini olmaz.Akıl, iki cihan sermâyesi ve fitrât nurudur.Akıl, nefsi arzularından keser, kalbi şüpheli şeylerden uzaklaş*tınr. Ruhu insanlardan ayırır. MARİFETNAME Ey İnsan! Akıl, sana bütün işlerin sonunu gösterir ve kâinatın defterini okur. O kalbin tamamına şâmil olan bir nurdur. Akil,insanın ruhu ve insan bedenine binen hayvanî ruhun süvarisi (binicisi) dir.Akıl ve kalb ruhanî ve semâvî, nefis ve beden ise topraktan vemülkîdir. Yani bunların bir kısmı nurani, bir kısmı da zulmanidir.Kâinatın çevresinde dolaşan akıl, onu yaratanın huzurunda şaşkındır.Akıl, Allah’ın kulu ve güzel huyların sultanıdır. Onun dünyaile bir meşguliyeti olmaz. Akılın dışı susmak, içi sırlan gizlemektir.Akıl, kalbde nurlu ve ışık saçan bir gözdür. Akıla karşı çıkmanın sonu nedâmettir, pişmanlıktır.Akıllı; az konuşandır, hakkı söyliyendir, hakikati bilendir. İnsanlara hayırla ve güzellikle muamele edendir.Akıllı, kalbinden Allah’ın sevgi ve muhabbetinden başka herşeyi atan, nefsini terkederek Allah’a giden ve onun sevgilisi olandır. Alâmeti Allah’ı zikir ve güzel ahlâklı olmaktır.Akıl, Cenab-ı Haktan gelmiş olup her türlü işlerin düzeni onabağlıdır. Doğuşu ezeli nurdan olup batışı da yine eski nuruna dönüşüdür.Akıl, Allah’ın dünyadaki gölgesi olup kudretli bir hükümdardır. Allah’ın gölgesi olan akılın gölgesinden ayrılması nasıl düşünülebilir? O sahibine tabi, insan ruhunun gizli tarafı, gönülde ışıldayan bir nur ve lâtif bir cevherdir.Akıl; mevlânın gizli bir sırrı olup histen ve kıyastan daha yücedir.Akıl, mevlânın veziri ve iki cihanın işlerini düzenleyen bir nazımdır. Akıllı kederlenmez, çünkü meydana gelen kazada bir kusur olduğuna ihtimâl vermez.Akıl, Allah’ın bir rahmeti, hakkın hücceti, beden şehirinin valisi, iyilik ve kötülüğü ayırdeden bir sultandır.Akıl, insan kalbinin hayatı, gayb âlemindeki sırlara tercümandır.Güneş nasıl topraktan havaya çekiyorsa, akıl da aynı şekildeinsan aklını bayağılıktan ve benlikten Allah’a doğru çeker.Dört unsur murid akıl ise onların piri yani yöneticisi, duyuorganları asker, akıl ise onların kumandanıdır. Duyulardan hangisi akla muhalefet eder ve karşı çıkarsa akibeti perişanlık olur.Beden uyuşa bile akıl uyanık olur ve kendi âleminde seyahat eder.Akıl uzağı gören gözdür. Nuru dinin usulü olup şehvet ve öfkesine mağlûp olan kimsenin aklı görmiyen gözlere benzer. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Akıl, hem dünyada hem de âhlrette azizdir. Yüzü güzel fakataklı az olanın hali kötü ahlâklı olduğuna delildir. Yüzü güzel aklıaz olanın kalbi sıkıntı, düşmanlık ve kin ile dolu olur.Akıl, surete bakmaz ve sahibini ateşe atmaz. Kalbde gezenakıl güzelliğine hayran olup marifet devletine erer. Sevgi ve muhabbet şarabıyla sarhoş olur ve Allah’ın huzurundan muradını alır.MANZUMEAkl-ı din ihtiyar edendir pirEsedullah oldu, cümleye pir.Akıl mal ve makama asla meyletmezAyıp ve ârm yoluna girmezAkl-ı eş’ar dinde âr eylerKizbu San’attan ol firar eyler.Kimseyi akl medhû zem kılmazAkıl bir kimseye sitem kılmazHulk-i bed (kötü huy) den çû akıl âridirPi’l-i bed (kötü iş) pes onun ne kârıdır.Akıl, din ve meada meyi eylerBu umur-ı meaşı ol neyler.Akıl bir hace-i muhakkiktirHakkı irfanda hem müdekkikdir.KISIM: 6AKLIN KAYNAĞI VE RUHUN BAŞLANGICI OLAN KÜLLİAKLIN ŞANI, ALLAH’IN LUTFU VE İHSANIEy Aziz!Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah, âlemi yaratmadan evvel aklı yarattı. Ona «otur» bu yurdu, o da oturdu. Sonra ona «kalk» emrini verdi o da kalktı.Sonra ona «gel» diye emretti o da geldi. Sonra «dön» emrini verdio döndü. Sonra «konuş» buyurdu, o da konuştu. Sonra «dinle» bu yurdu, akıl da dinledi. Sonra «bak» buyurdu, akıl da C. Hakka baktı. Sonra «idrak et» buyurdu, akıl da idrak etti. Sonra «bırak»buyurdu. Sonra akıla şöyle hitap etti: — İzzet ve celâlim, yücelik ve büyüklüğüm, saltanat ve kudretim hakkı için kendime senden daha sevgili, daha kerim dahamuhterem bir kimse yaratmadım ve yaratmam da. Ben ancak seninle bilinir ve İbadet edilirim. Kullarımı seninle süsler, onlan se 320 MARİFETNAME ninle beğenirim. Dostlarımı seninle sever ve onlara seninle yardımederim. Onlara seninle hidayet verir ve onlan seninle terbiye ederim. Onlan seninle sever ve seninle hidayt ederim. Alemleri seniniçin yaratınm.»Hadiste de görüldüğü üzere akıl herşeyden daha üstün ve Allah’a herşeyden daha sevgili ve yakmdır. Alemlerin dayanağı, insanruhunun başlangıcı, marifet ehlinin kalb hayatı odur. İnsanın Allah’ı tanıması onun sayesinde mümkün olmuş, kâinatın insanınhizmetine verilmesi, onun sayesinde olmuştur. İnsan onunla şerefbulmuştur. Zira akıl «sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım»hitabının muhatabı olan Hz. Muhammede S.A.V.’in nuru ve aşk-ıİlâhidir. Bütün âlem ve kâinat onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. İki cihanın gayesi yer ve göklerin neticesi zaman hülasası vebütün mevcudâlin toplamı olan insan, izafi ruh vasıtasıyla kalbihayat bulunca Cenabı Hakkın sevgilisi ve Cihanın cam olur. Buizâfî ruh öyle büyük bir cevherdir ki âlemin cüzlerini sarmıştır.Âlemin cüzleri gerek felekler ve gerekse melekler olsun hepsibu büyük ruhun vasıta ve organları imiş gibi ona hizmet ederler.Akl-i kûl nefisler ile afaka ait şeylerin idarecisi hâkimi, mutlakAllahu zül celâl’in takdiri ile bütün yağmur ve rızıklann taksimedicisidir.Ruh-i izafi kalbi saf iolanların bâtınlarında yani içlerinde zâ-hir olur. Ortaya çıkar, sevgi ve muhabbet şarabıyla mest ederek onahayat verir. Bütün alemin cüzleri ve bütün insanlar kabiliyetlerine göre, akl-ı evvel olan büyük ruhdan nasiplerini alırlar. Artıkbundan sonra insanın hayvani ruhu ölünce bu Rabbani ruh ilebak ive hayatta kalır. Ebedi olarak o ruhla yaşar. Her şeyin hakikatini görüp, hallerin başlangıç ve esasını bilmiştir. Beden devresini tamamlamış ve kâmil bir insan hâline gelmiştir.İnsan ruhu başlangıç itibariyle bu ruhların en büyüğündenkopmuş ve sonra dünyaya inmiş bir çok mertebelerden geçmiş venihayet ölümden sonra geldiği yere geri dönmüştür. Tefsir ehlinin insan bedeni ile ilgili tabirleri şöyledir:İnsan bedenindeki tabii ruh, kandil kabına, nebâti ruh fitile,hayvanî ruh yağa, İnsanî ruh şişeye, izafi ruh muma benzer.Eğer insan yetecek kadar yer, az uyur, az ve güzel konuşur,devamlı Allah’ı zikrederse kalbine İlâhî nur dolar, kendini tanırve mevlâsına vasıl olur. Bu büyük ruh devamlı ayni hâl üzere olannurlu bir ruh olup herşey onunla kâim olur.Eğer dünyaya milyonlarca insan gelse ve hepsi de kimli birerinşan olarak izâfî ruh ile hayat bulacak kabiliyette olsalar bu izâ- 341 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. f! ruh onlann hepsine hayat verir.Eğer, milyonlarca kâmil insan dünyadan göçecek olsalar, izâ-fi ruh yine kendi hâli üzere ebedi olarak bâki kalır. O asla artmadığı gibi eksilmez de. Bu aynen şuna benzer: Milyonlarca evi ay dınlatan güneşin ışığına o evlerin yıkılması bir noksanlık verebilir mi? Elbette veremez. Aynı şekilde kâmil insanın ruhu da ölmezve sonsuz bir saadete erer.İki cihanı aydınlatan katın güneşi de Cenabı Hakkm nurunun cemâli olup onun nuru ve ışığı her iki cihanı devamlı olarakaydınlatmaktadır. O ne eksilir ne de zevâl bulur. Feleklerin, yıldız-lann tabiat ve erkanın aynası bu nurlu güneşin ışığıdır. Bu ruhsayesinde yaşayan kâmil bir mü’min «mü’minler ölmez» sınıfınagirer ve sonsuz bir yaşama saadetine erer.MANZUMEEy aşk-ı pâk, cümleye sen oldun iptida Alem seninle buldu vücud ey yed-i Hûda.Hubbu ezelsin oldu, senin çün felek, melekSırr-ı ebedsin, oldu sana her şey fedâSenden gelir cihana fuyuzât-ı Hak (Hakkın feyizleri) müdamAnca sana ukülü eyler iktida.Sen akl-ı kul ve asl-ı cihân iken ey pederGiydin libâs-ı şahı, dahi kisvet-i gedâ.Ân ile cihanın camsın sen cümleden ıyânMebde (başlangıç) oldu cemâlin, zuhur eden her vücuda.Şensin cihanda cilve eden cümle zerredenSenden gelir kalblere nidâ kulağa sedâZevkinle dolsa can û gönül âb-ı râm kor.Hanırın (şarab) dır ehl-i zevke nihân dembedem gıda.Hakkı, reh-i Hudâ-ı hedâ aşk-ı pâktırGel aşka vesselâm alâ tâbi’il hüdâ.aza KONU:4KALB, HAKİKATİ, HALLERİ :YEDİ TAVRI RUH VE İNCELİKLERİONDÖRT KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1İNSAN KALBİ VE KALBDE MEYDANA GELENDEĞİŞİKLİKLER Ey Aziz!Cenabı Hak Kur’anda kullarına onların kalblerini çeşitli ayet lerle beyân buyurmaktadır. Bu hususta bazı ayetlerle bir hadisin yazılması uygun görüldü. AYETLER«Rabbimiz, bizi doğru yola çıkardıktan sonra kalplerimizi saptırma, katından bize rahmet ihsan eyle. Şüphesiz ki çok bağışla yansın.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 8)«Allah bu yardımı sadece bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katindadır.» (Enfal sûresi, Ayet: 10)«Allah bunu kalplerinizde olanı denemek ve antmak için başınıza getirdi. Allah kalplerde olanı çok iyi bilir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 154)«Onlar evvelce indirilen ayetlere iman etmedikleri gibi (bundan sonra da iman etmeyecekler.) Biz onlann gönüllerini ters çevirmiş, kendilerini azgınlıkları, taşkınlıkları içinde şaşırmış oldukları halde terketmiş bulunuyoruz.» (En’am Sûresi, Ayet: 110)«Kalplerini perdeledik, kulaklarını ağırlaştırdık.»(En'am Sûresi, Ayet: 25)«Kalplerinizi sağlamlaştırmak ve ayaklarınızı pekleştirmekiçin de gökten yağmur indirmiştir.» (Enfal Sûresi, Ayet: 11)«Bununla beraber (daha önce cahil olduğunuzdan dolayı ha*aaa ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. ta ettiklerinizde size bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin kasdıolanda günah vardır.» (Ahzap Sûresi, Ayet: 5)«O zamandan sonra (ölünün dirilişinden bile ibret almayarak) kalpleriniz yine katılaştı. Taş gibi, hatta ondan da katı oldu.»(Bakara Sûresi, Ayet: 74)«Onlara de ki: Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör ederve kalplerinizi mühürlerse Allah’tan başka onlan size getirecek»ah kimdir? Bak ayetlerimizi teker teker nasıl açıklıyoruz da onlar yine bu ayetlerimize yüz çeviriyorlar.» (En’am Sûresi, Ayet: 46)«Senden ancak Allah’a vc ahiret gününe inanmayan, yüreklerine şüphe düşüp şüpheleri içinde tereddütle bocalayan kimselerizin isterler.» (Tevbe Sûresi, Ayet: 45)«Yahudiler yüreklerimiz zırh içindedir (örtülüdür) dediler,öyle değil, bilakis Allah onlaıı küfürleri dolayısıyla rahmetindenuzaklaştırmıştır. Onlardan ancak az bir kısmı iman ederler.»(Bakara Sûresi, Ayet: 88)«Allah onlann gönüllerini vc kulaklarım mühüıiemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde vardır. Onlar büyük azaba uğrayacaktır. Yüreklerinde kıskançlık vc bozgunculuk hastalığı vardır.»(Bakara Sûresi, Ayet: 10)■Sonra sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalplerinikatılaştırdık.» (Maide Sûresi, Ayet: 13)«Biz kalplerinin üzerini mühürleriz de, onlar gerçeği işitmezler.» (Araf Sûresi, Ayet: 100)«Kalplerine mühür vurulmuştur. Bundan dolayı, cihıaddakisaadeti ve ger ikalmaktaki kötülüğü anlayamazlar.»(Tevbe Sûresi, Ayet: 87)«Kalplerini perdeledik, kulaklarını ağırlaştırdık.»(En’am Sûresi, Ayet: 25)«Ama o sureler gönüllerinde mam (küfür ve nifak) bulunan-lann, küfürlerine küfür kattı ve kâfir olarak ölüp gittiler.»(Tevbe Sûresi, Ayet: 125)«Allah kalplcıini temizlemek istememiştir. Onlar için (hiç şüphesiz ki) dünyada görülmemiş bir rezillik, ahirette de çok büyükbir azap vardır.» (Maide Sûresi, Ayet: 41)HADİSPeygamberimiz buyuruyor ki:«İnsan bedeninde öyle bir et parçası vardır ki eğer o sâlih olursa bütün beden sâlih, o bozuk olursa bütün beden bozuk olur ki oet parçası da kalbdir.» 324 MARİFETNAME Bu hadisten anlaşılıyor ki kalbin ıslahı ve düzeltilmesi çokönemlidir. Çünkü kalb bedene dilediği şekilde hükmeden bir sultandır. Diğer uzuvlar ise onun hizmetinde ve ona tabidirler.Kalbin ıslahı demek onun her türlü kötü huy ve vasıflardanuzaklaştırılıp güzel huylarla süslemektir. Bu Rasulullah’m sünnetine tabi olmanın gerekli olduğuna işarettir.Ey însan! Rasulün Hz. Muhammed’e tabi ol. Zira o güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş en yüce bir insandır. Zaten oda kendisine tabi olan ve sünnetine sarılarak dinin yolunda gidenin hem dünyada ve hem de ahirette saadete ereceğini beyan bu yurur. Onun haber verdiği saadete ermeyi istemez misin?MANZUMEGönül derdi niçin kararsız ve muzdaribimNe yüzden erdim olur kalb ve o nice münkalibim.Çeken yularımı her yöne her zaman kimdir?Kimin elindeyim ki âyâ böyle müncezibim.Bazen dağ gibi olur bazen denize benzerimBazan cennete benzer, bazan ateş gibi mültehibim.Çûn erdi Hakka bu her ne sıfatla bulsa anıSücûd edip ona istekle der kİ mukteribim.Ziyâ-ı mihrin ama intisâbı her nicedirGönül der ancılaym bende Hakka müntesibim.O mihre sâye vû hem sâye (komşu) düştüm ey HakkıBu kim anı göremem, varlığımla muhtecibim.KISIM : 2KALBİN HAKİKATİ VE SIRLARIEy Aziz!Ehlullah diyorlar ki:Marifet ehlinden olmayı isteyen bir kimsenin kalbin hakikatini ve ruhla alâkasının nasıl olduğunu bilmek gerekir. Kalbin bulunduğu yer yürektir. Ortasında suveyda adı verilen siyah bir nokta vardır ki burası iç âlem güneşinin doğuş yeridir. O cihanın ruhuve insan kalbinin arşı olup adı lenan (kalb) dır. Burası en büyüknoktanın yan iinsan ruhunun başlangıcıdır.Adı geçen siyah noktaya taalluk eden can, beden ülkesinin sultanı olan nefs-i natıkadır. Bu külli aklın halifesidir ki o en büyüknoktanın gizliliğidir. Siyah nokta görünüşü itibarıyla şanı büyük 325 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI IIZ. olmayıp akılların ermediği sırımdadır. Kim bu sırra ererse insanlıktan çıkar ve meleklerin derecesine erer. Artık gözlerin göremi- yeceği şeyleri görmüş ve ilahi meclise katılabilmenin ve Allah ileünsiyet peydah etmenin zevk ve şerefine ermiştir. Zira bu siyahnoktanın sırn, şekil, renk ve maddeden uzak, yani mücerret oluşudur.Bu nokta ilk akıl ve kemâl ruh olan büyük noktanın karşısındaki kâmil insanın aynasıdır. Bazı kalblere dolan akl-ı meâd o noktanın eseri olmuştur. Rasulullah S.A.V. in:«Akıl kalbde nurdur» buyurması bu iç âlem güneşinin müminlerin kalbine dolduğunu gösterir.İnsanm hakikat noktası, bir an olsun gcce ya da gündüz hatıraların açığa çıkmasından kesilmez. Çünkü hayvani ruh uyuyup,vücudun organları sakinleştiğinde uyanık halde olan ve rüya gören nokta odur. O hiç bir zaman çalışma ve fiilinden uzak kalmaz.Şu halde insan hakikati o sırdır. O rüyanın, duyuların ve kuvvetlerin cevheridir. Bu nokta aynı zamanda mânânın da cevheri (özü)dir.Nasıl güneşin ışınları yeryüzüne iniyor, oradan havaya doğru yansıyor ve dünyayı aydınlatarak bütün mahlûkata hayat ve kuvvet veriyorsa, ayni şekilde iç âlemin güneşi de karanlık bir haldekisemâdan, insanın hakikatına ışık verir. Sonra onun ışığı siyah noktaya dolar ve oradan beyine yansır. İnsanın duyu ve kuvvetleriniböylece aydınlatır ve onganlaıa hayat ve kuvvet verir. Kendineait kısmı olan organlara fonksiyonlarını icra etmeye başlar. Yani,göz görür, kulak duyar. Bunların hepsi o manevi etki ile hareketegeçmişlerdir ki bütün beden uzuvları için aynı tesir söz konusudur.Netice olarak deriz ki siyah nokta kalb üzerinde bulunur. Birmeyvenin çekirdeğinde nasıl o meyvenin büyük ağacı gizli ise aynı şekilde bütün kâinatta topluca vücud bulmuştur. Zira kalp Allah adının nüshasıdır ve sonsuz sırları taşıyan bir hâmildir. Bu demektir ki kendi gönlüne giren kimse su ve toprak zorluğundankendini kurtarmıştır. Ruhun ve gönülün sohbetine ermiş, muradve maksudunu bulmuştur. Sosuz saadete ermiştir ki bu saadetinsonu yoktur.MANZUMEDildir bulan envâr-ı celâli ve cemâliHakdan dile her anda nazardır mütevâli 326 MARIFETNAME Dil âleminin şemsi değil, şarkî ve garbi yoktur o cihan içre bu eyyâm üleyâli.Dil mülkünü fethedemez, akl-ı müvesuisOl mülke bu aşk oldu hemân hâkim û vâli.Alem ki hattı yâriyledir, nüshâ-i hikmetBu nüshâyı sahib-i dildir kâri vetâli (okuyan).Ey Hakkı halk-ı cihân nebilsin dil ve cânıKim âlem-i dildir bu cihandan müteâli.KISIM : 3 KALBİN BÜYÜKLÜK VE GENİŞLİĞİ İLE ALLAH'A YAKIN OLUŞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar İd: Kalbde bulunan siyah noktanın akıl almaz sırrı insanın hakikatidir ki o da ruhudur. Cenabı Hak buyuruyor ki:«De ki, ruh Rabbinıin emrindendir.» Bu ayet insandaki ruhun, Rabbâni bir emir olduğunu gösteriyor. İnsana hayat veren ve idrak edici olan ruhun yeri süvey-da noktasıdır. Bunun cilalanmış iki yüzü vardır. Yani bu hem gaybâlemine (görülmiyen) lıem de görülen âleme bakacak şekilde M yüzlü bir ayna gibi yaratılmıştır.İşte gayb nurlarının görülebilmesi için bu aynanın paslanan yüzünün silinmesi ve cilâlanması icabeder. Bu aynaya hiddet, şehvet, gaflet, dünya sevgisi v.s. gibi şeyler aksederse ayna cilâh veparlak hâlini kaybeder ve artık bu aynada gayb nurlan görülmez. Cilâ ve parlaklık Ancak şeriatın yolundan gitmekle, kâinata ibret nazarıylabakmakla, lıilm, iffet, zühd, takvâ, itaat, zikir ve fikirle mümkünolur. Vücud aynası Allah’tan gelen feyizleri alır ve emre merkezolur. Emr sahibi emri ile beraberdir ki «Nerde olursanız olsun. (Allah) sizinle beraberdir.» şeklindeki emir buna işarettir.Ehlüllah yani kalbi kâmil olan kimse nefsini alçak tutmaklave nefsini kırmakla kalbini topraktan ve Allah’tan başka her şeyden temizlemiştir. Onun kalbi Allah’ın evi olmuş ve kendisi de «Bizona şah damarından daha yakınız» ayetinden haberdar olmuştur.Onun kalbi o kadar büyümüş ve o kadar genişlemiş ki yerlere vegöklere sığamıyan Cenab-ı Hakk’a mekân olmuş ve görülen büyükalem onu âleminde bir evde ki küçük bir tane kadar kalmıştır. Ra- 327 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ. sulullah S.A.V.’in «Mü’minin kalbi, yerler ve gökler ile Arş ve Kür-si’den daha geniştir» hadisi bunu doğrulamıyor mu?Evet mü’minin kalbi Beytullah yani Allah’ın evidir. Bunu Ra-sulullah S.A.V. bildiriyor. Hâl böyle olunca eğer o kalb Allah’a mekân olmuş ve ondan başka her şeyden temizlenmişse elbette ki ondan söyliyen de, dinliyen de, bakan da o evin sahibi olmaz mı?«Kim Allah ile olursa Allah da onunla olur» esası bu saadetiişâret ediyor.Artık bu kalbin sahibi kendisinin Cenâb-ı Hakk’ın Kahr veLutf parmakları arasmda olduğunu, Allah’ın dilediği zaman onudilediği tarafa çevireceğini bilmiştir. Artık o kendi benliğindengeçmiş, beşerî sıfatları atmış, kalbini melekî sıfatlar ile doldurmuştur.Bu saadet ve huzur onda ebedidir. Asla sona ermez.KISIM : 4KALBİN GENİŞLİK VE KEMALİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalb, âlem-i lahuttan, âlemi ceberuta iner ve ondan sonraçeşitli merhâleleri geçtikten sonra nihayet, mülk, şehadete ve fe-sâd âlemi de denlien maddî âleme iner. Bu Allah’tan kula gelenbir yoldur demektir. Allah’ın feyzi mahlukatına hangi yolu takipederek geliyorsa aynı şekilde âlemlerin Rabbına döner.«Allah’a giden yollar yaratıkların nefeslerinin sayısı kadardır»sözünün sim işte buradadır.Kalbde, bilinmeyen melekût âleminin akıllara durgunluk veren acâip halleri meydana gelir, ancak akıl bunları idrakten acizdir. Kalbin yeri söylenildiği gibi yürektir. Fakat o kendi yerindeher türlü ayıp, noksan ve kusurdan uzaktır. Kalbin hayatı izafüruhtur. Kalp içi ilahı olan ve Allah’ı sevme ve bilme makamı olanet parçasıdır.Cenab-ı Hak (Hadisi Kudside) buyuruyor ki:«Benim öyle bir hâzinem vardır ki o Arştan daha büyük, Kur-siden daha geniş, Melekuttan daha süslü, Cennetten daha güzeldir. Onun yeryüzü, imân, semâsı, ma'rifet, güneşi zevk, ayı, sevgi, yıldızlan, düşünceler, bulutu, akıl, yağmuru merhamet, nehirlerihizmet, ağaçlan hakka itaat, meyveleri güzel huylar, saraylan dahimmettir. Bu hâzinenin dört direği vardır ki onlar, tevekkül, tefviz, sabır ve nzadır. Onun dört tane de kapısı vardır ki onlar da 32tt MARİFET N AME ilim, hillim, zikir ve ünstür. Biliniz ki o (hazine) âril olan kulununkalbidir.Demek oluyor ki mahlukatm en büyüğü marifet ehlinin kalbidir. Orası Allah’ın feyizlerinin yeşerdiği can âleminin bahçesidir.Kalb ilmin hâzinesi ve ihsan denizidir. Hazreti Allah’ın evidir.İnsan kalbini tanımak hususunda bu kadar bilgi verilmekle yetinildi. Çünkü büyük okyanusun bir kaba sığması nasıl mümkündeğilse kalblerin hallerini anlatmak da öylece mümkün değildir.Gönül aynası ancak devamlı zikir ile parlak olur. Böylece kul içâleminin güneşinin kendisinde aksettiğini ve bu aksin kemâl derecesinde olanlarda bulunacağım bilir. Ancak bu bir sır olup açığavurulması yasaktır.Ey İnsan!Sen marifet ehlinin alâmet ve işaretlerini anladın, yine asumanı, seyr, ruhani miraç, rahvani cezb, can, canan, fakr, yokluk,kavuşmak ve beka ne demekmiş onlan da öğrendin ki bu da ikicihanın insanın kalb ve ruhundan bir nişan olduğudur.MANZUMEGönül âleminde Hakkın cennet ve bağı vardırCan-ı uşşakm o gülşende tuzağı vardır.Ehlidil dilde bulur ol gül ve gülzân mudamMert olur hoş kokudan ol ki dimağı vardır.Var iken dilde bu devlet feleğe yok minnetArifin taşrada yok meyli, ayrılığı vardır.Kalb ayağıyla bir an içre cihanı devr etBaşka seyyahtır ol başka ayağı vardır.Gönül hânesi çû olur halvet, o dem vuslattırBöyle canım ki gam-ı aşkla dağı vardır. Taşradan korku ve ümit eyleme Hakkı, ziraŞah-ıaş kın harem-i dilde otağı vardır.KISIM: 5İNSAN KALBİNİN YEDİ HALİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsan, gönül âlemine girip meleklerin derecesine ulaşabilmesive kalbin hallerini görebilmesi için önce nefsini hayvan! arzu veistekler ile kötü huy ve alışkanlıklardan temizlemesi gerekir. İnsani kâmil derecesine eren kalb ebedi hayata nâil.olur. 32» ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Hz. İsa buyurdu ki:«İki defa doğmıyan kimse melekût ve semâvât âlemi ile meleklerin derecesine ulaşamaz.»Ey İnsaniSen, kamlı sulardan temizlenmiş ve belirli bir kişi olarak du yular ve kuvvetlerle süslendin. Bu senin birinci doğumundur.İkinci doğumun ise nefsâni ve hayvani arzu ve isteklerden, şehevî arzulardan ve bulanık hallerden çıkman, temizlenmen ve meleğe benziyen huy ve ahlâka sahip olmandır. Eğer böyle yaparsangönül âlemine girer ve meleklerin derecesine yükselirsin. Mânaâleminde kalbin hallerini görürsün ki onlar şunlardır:1. Hâl: Akıllı insan, hayrı ve şerri hak ile batılı birbirindenayıracak kadar kuvvetli bir imana sahip mü’min demektir:2. Hâl: Allah’ın kuvvet ve kudretini tefekkür ederek, göğsünaçılması ve sevinçle dolmasıdır.3. Hâl: Kalbin neşeyi ve üzüntüyü bir tarafa bırakıp, görün-miyen âlemde uçması ve hava ile yol almasıdır.4. Hâl: İlâhi ilhamın kalbe akışım sağlamak ve bunun içinde nefsin arzu ve isteklerini ortadan kaldırmak ve nefsi mahkumetmektir.5. Hâl: İlâhî cezbeye kendini kaptırmak, dünya sevgisindenbütünüyle geçmektir.6. Hâl: Kalbin İlâhi ilhamlarla dolması ve Allah’a kavuşmasıdır. İvad denilen bu hâlde cemâle mazhar olunur.7. Hâl: Kalb Allah’ın nurunu gördüğü zaman Allah’ın nurununverdiği sevinç ve aşkla dolar. Artık zaman ve mekânların dışınaçıkar, hakiki makama yükselir. Peygamberlerin melcisine dahilolur ve böylece sonsuz saadete, devlete ve huzura erer.Ey İnsanoğlu!Sen de kalbin bu hâllerini görebilir ve bu hâlleri kendinde yaşamayı istersen sen nefsinden geç ve ebedî huzur ve saadete sende er. Kalbin hakkın nuru, sevinci ve hazzıyla dolsun.MANZUMEVasf-ı lisan seninledirVasfedemem gönül seniNutk-u beyân seninledirVasfedemem gönül seni. 330 MARİFETNAME Her hünerin kemâlisin Her güzelin cemâlisin Hüsn ile ân seninledir Vasfedemem gönül seni.Şeşki taleb ki şendedir Zevku tarab ki şendedir Aşk ile can seninledir Vasfedemem gönül seni.Fikrin olursa bir Hûda Kalmıya sen de masiva Emnü emân seninledir Vasf edemem gönül seni.Olmasa kibr ile riya Şensin o beyti kibıiyâ Gene i nihan seninledir Vasfedemem gönül seni.Olsa gılâfı ten cüdâ Ayinesin cihan nümâ Aynı isyan seninledir Vasfedemem gönül seni.Bilmedi kimse cevherin Aleme doldu kevserin Zevkı cenan seninledir Vasfedemem gönül seni.Aslı cihansın ey gönül Vas la mekânsın ey gönül Kevnû mekân seninledir Vasfedemem gönül seni.Çekme ki Hakkı bendedir Canı seninle zindedir Cümle cihan seninledir Vasfedemem gönül seni. KISIM : 6KALBİN İRFANI İLERLEDİĞİNDEKİ HİMMET VEKUDRETİ, TESLİM VE RIZASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Kalbin meleklerin kudreti gibi kudreti vardır. Diğer canlılar da bu kudret yoktur. Madde âlemi Allah'ın izni ile meleklerin em- 331 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ. rindedir. Allah’u zül celâl murad ettiği zaman melekler yağmur yağdırır. Rüzgâr estirir ve buna benzer diğer tabiat olaylarını meydana getirirler.İnsan kaltai de meleklere benzer. Bunun için de Allah’ın dilediğine uygun olarak birçok işleri yapabilir. Ancak kalbin de kendibedeni içinde yaptığı bir çok işler vardır. Meselâ yazarken parmaklar kalbin isteğine göre hareket eder. Yemek yerken dil kalbin isteğine göre hareket eder, çiğneme ve yutma onun sayesinde kolaylaşır. Bedende zina arzusu uyanmca kalbin arzusuna uygun olarak damarlarda şehvet peydâh olur. Sonra bu şehvet dalgası sonra erkeklik aletine gelerek onu harekete geçirir ve zina işi tamamlanıncaya kadar bu hal devam eder. Bütün kalbler kendilerine aitbedende tasarruf sahibidirler. Uzuvların hepsinin kalbin emrindeolduğu açıktır. Eğer gönül tabiat karanlığından kurtulsa, hayvanîsıfatlardan temizlense meleklerin ahlâki ile dolar ve adeta meleğe benzer ve meleğe benziyen başka bir cisimle de tasarruf imkânına kavuşur. Meselâ; böyle kemal derecesine eren bir gönüle sahipolan kimse aslana ya da kaplana baktığında başkaları gibi onlanheybetli ve vahşi görmez, adeta kendi gibi zayıf görür. Bu vahşihayvanlar onun emrine girer. Hastaya sevgi ve şefkatle baksa hasta sıhhat bulur. Sağlama öfke ile baksa derhal hasta olur.Bazı bayağı nefisler ise hayvanî sıfatlarla bezenmiş olduklarından yukarda verdiğimiz misal gibi bazı şeyler üzerinde tasarruf imkânı bulabilirler. Meselâ büyük zararlara yol açabilen gözdeğmesi (nazar), büyü v.s. gibi şeylerin zuhuru mümkündür ki buruhun başkasına ait şeylerde tasarrufta bulunması demektir.Meselâ bir insan, kötü olan bir başka kimseye zarar vermekisteyerek ne okursa okusun, onun gönül kudreti o kötü kimseyezarar verir. Bu sebeple kendisinde gevşeklik, ağırlık görülebileceğigibi sevgisi kesilebilir, tembelleşebilir, aklına noksanlık gelebilirve hattâ ölebilir.Eğer hased eden bir zat çok güzel bir kimseye veya başka güzel birşeye onun güzelliğinin gitmesini isteyerek baksa kalbi baktığı şahsa ya da eşyaya tesir eder. Böylece onun güzellliği değişir ya da helâk olur gider. Kalbin bütün tesirleri bu ve benzeri misallerde olduğu gibidir. Ancak hemen belirtelim ki bu ancak Allah’ınmuradıyla olur.Şu halde kalbinin etkisi başkalarında görülen kimse, eğer melek huylu ve insanları hak yola davetle görevlendirilmişse bunaNebi diğer isimle Peygamber denir. Eğer mahlukatın kötülüklerden uzaklaşmasını ve insanlan hak yolu ile meşgul olmalarım is* 332 MARİFETNAME tiyor ve bunun için çalışıyorsa bu kimseye de Veli denir.Eğer tesiri başkalarında görülen gönül sahibi hayvan huyluve sapıtmış ise ona da hasetçi ya da büyücü denir.Bütün bunlar bize gösteriyor ki mucize, keramet, büyü, nazar,muhabbet v.s. gibi şeylerin hepsi Allah-u zül celâlin dilemesiyleolur.Kalbin tasarrufları üçtür1 — Rüya: Bütün insanların uykuda gördükleri hayallerdir.Bu hayalleri peygamber ile veliler bunları uyanık halde ya da uyku ile uyanıklık arasında görebilirler.2 — İlimler: Bu öğrenmekle elde edilir. Ancak bunu peygamber ve veli kullar ilimleri Allah’tan ilham ve vahy yoluyla alabilirler. Buna ilm-i (edun veya ilham-ı rabbani denilir.3 — Kalbin etkisi: Bu umumi olup her kalp kendi bedeninde tasarruf sahibidir. Fakat peygamber ve velilerin kalpleri başkalarının bedenlerinde de etkili olabilirler.Ancak hakiki kul olarak kemâl derecesine ulaşan ve gönülegirenler, mevlâsmın huzurunda edeple duranlar tevekkül tesllimolur, dua ve gayrete yer bulmaz ve başka bedenlere etki etmektende uzak kalırlar. Zira onlar hakkın isteğine razıdırlar.Sözünü ettiğimiz hususiyetler hangi velide bulunursa o kimseseçkin velilerdendir. Ondaki tasarruflar kendinden olmayıp tasarrufun sahibi olan Allah’tandır. Zira kemâl derecesine ulaşan insanın kalbi her türlü kibir, enâniyet, hareket, kuvvet, kudret, murad,himmet, talep ve duadan uzak Allah’a itaat ile ve onun rızasıylahuzur bulmuştur.KISIM: 7KALB UYKU YA DA ÖLÜMLE TEMİZLENİR, İLHAM İLE NASİB (PAY) ALIREy Aziz! Gönülden berzâh âlemine açılan pencereler vardır.Bunlann varlığını ispat için de şu iki kesin delili zikretmekte fayda var ki bunlar da rüya ile ilhamdır.1 — Rüya: İnsan uyuduğu zaman gönül pencereleri açılır veilerde olacak ve başına gelecek bazı hadiseleri öğrenebilir. Bunlanbazen açıktan açığa, bazen de işaret ya da rumuzla görebilir. Bunun bilinmesi tabirle olur.Eğer duyu organları dış âleme kapalı olur ve gönül aynası da 333 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. her türlü kötülüklerden temizlenmiş olursa Levh-i Mahfuz’un karşısında dıırur ve orada yazılı olan şeylerin bir kısmı gönül aynasına akseder. Böylece gönül sahibi birçok manevi şekiller ile acaiphalleri görür.însan eğer duygularla meşgul olur ve uykudan uyanırsa vekendi iç âlemine dönmezse sözü edilen şeylerin hiç birini göremez,însan uyuduğu zaman organ ve hisleri hareketsiz kalır, fakat hâ- yâl kuvveti hareketsiz kalmaz. Gönül aynasından akseden suretlerimuhafaza eder. Bu suretler hayâlle korunduğundan hakiki olarakbelli olmaz ve yalnızca rüya hayalleri olarak görülür.însan öldüğü zaman bedeni hisleri hepten kesildiği için madde perdesi aradan kalkar ve kalb melekût âlemini parlak şimşekmisâli görür ve gaybuı sırları tamamen ona ayan olur.îlham: Kalbi hatıraları ve fikri tasarruflar ıolmayan insan düşünülemez. Demektir ki her insan görmediği duymadığı şeyleri ilham yoluyla idrak edebilir. Ancak kalb melekût âleminden yüz çevirmiş ve dünyevi şeylerle meşgul olur ve berzâh âlemine açılanpencereler isli olur ve hayvani sıfatlarla bulanırsa ilhâm hâtıralarının kaynağını, nereden geldiğini göremez ve şaşınr kalır. Anlaması ve idrâk etmesi ancak beyanı yapılan pencereler vasıtasıylaolur.MANZUMEArifin kalb aynası musaffa görünürVech-i dildan ayna da şeydâ görünür.Kendini görse ol aynada kudret bulunurAnı seyretse ol ayna asfâ görünür.Ayine ardında gizlice nigâh eyler onaCan verir zevk ile çûn ol ruh-ı ziba görünür.Sevdây-ı aşka düş, dil kapışım bekle geceKim dilberin temâşâ yeri bu Süveyda görünür.Can ismi pervesini zevk ile tekrar edeninDil ve canında lyan nur-ı musemıma görünür.Nazar-ı himmet-i uşşaka görünmez du cihanMaşuk güzelliği İle hayrette o şeydâ görünür.Dolsa dil sağan ey Hakkı mey-i aşk ile hâvzAnda hüsn-ı sâki ne hüveydâ görünür. 334 MARİFETNAME KISIM : 8KALBİN KENDİ ALEMİNİ UNUTMASI YA DAHATIRLAMASIEy Aziz! Elılullah diyorlar ki:İnsan ruhu ruhlar âleminde bulunduğu sırada kendini yaratanı perdesiz olarak görmüş ve yaratılışının sebebini yani Allah’ahizmet için yaratıldığını bilmiş, kâlü belâ (yani bütün ruhlan«Evet sen bizim sahibimizsin» diyerek Allah’ı yaratıcı olarak tasdik ettikleri an) da Rabbınm ««Ben sizin Rabbınız değil miyim»(Elestü bi Rabbikum) hitabıyla mest olmuştu. Bu kalû belâ meclisinde Hz. Adem soyundan gelen bütün peygamberler ve insanlarmurad olunmuştur.Gönül daha sonra o vuslat âleminden bu hasret ve firak dün yasına geldi, muhabbet meclisinden beden hapishanesine girmiş,ruhanî hâlden cismâni hale intikal etmiş, duyu perdelerinin arkasına geçmiş ve beden ağı tarafından sıkıca bağlanmıştır. Dahasonra cismâni şehvetler onu yenmiş ve böylece gönül hayvanî sıfatlarla dolmuştur.İşte gaflet perdesi ile örtülen kalp, Rabbi ile bulunduğu ünsmeclisini unutmuş, bu geçici dünyayı baki zannetmiş ve bu âlemiahiret âlemine tercih eder olmuştur. Fakat Cenab-ı Hakk’ın yardımı kendisine ulaşan kimselerden bu gaflet perdesi atılmıştır. Bukimseler her ne kadar cismanî âlemde iseler de ruhlar âlemindentamamen kopmuş değildirler. Bazıları ile ruhlar âlemi arasmdaperde olsa da az bir gayret ve teveccühle bu perde aradan kaldırılmıştır. Bu keşfe eren kimse eğer insanları hakka davet için gönderilmişse onlar peygamberlerdir. Onun yolu şeriat yoludur. Eğerbu görevi yoksa da peygamberin âmeli ile âmel etti ise bunlar davelilerdir. Peygamberlerin gösterdiği olağanüstü haller mucize, ve-lilerinki ise kerâmettir.Şu hâlde keşf ehlinden olmanın hakikati ve marifetullah’a ermek, az yemekle, az uyumakla, az konuşmakla, insanlardan uzakkalmak (uzlet) la, daima hakka dönüp onu zikretmekle mümkünolur. Bu esaslara riayet eden, amelini yapan, Hz. Muhammed’ln şeriatından ayrılmayan, dünyasından geçip kendi gönül âlemine giren kimse bu keşfe erer ve her türlü belâ ve musibetten selâmetbulur ve her isteğine kavuşur. aas ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. MANZUMEBu gönül bende iken arz ve semaya düştümKendimi bilmedim evhâm-ı sivâyâ düştüm.Hayli etrafa koşup aradım dildarımıAyn-ı vuslatta iken gayrı belâya düştüm.Gerçi dost oldu ba.na hemrâh verdik veliAh kim gaflet ve cehlimle cüdâya düştümBenliğimden ki gönül beste ve can hasta idiBen beni aşka verip, safa denizine düştümNefsi düşman billip Allah’ı sıddık buldumNefsi düşünmeyi unutup Hakkın zikrine düştüm Tâ ki dil halvet olup, dost ile tenha kaldımHep dua gitti hemân medh ve senaya düştümAsl-ı her nağme çû Hakkın rahmetidirHakkı bu nağmeden ol zevk-ı nevâya düştüm.KISIM: 9 kend İ A lemine dönen kalbîn akl - i kül ’ de FAYDALANMASI, İLİM VE HİKMETLE SÜSLENMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Marifetullah’a ermek isteyen bir kimse, bir yerde uzun müddet kalsa ve bedenini hislerinden temizlese ismi celâle bütün kalbiyle gizlice devam etse, rahatça nefes alıp verse ve zevkleri ile mücâdelesinde muvaffak olursa, kalbindeki kötülüklerin tamamımtemizlese, güzel huylarla süslese, sözleri, işleri ve hareketleri bakımından Rasulullah S.A.V. sünnetine uysa, 24 saatte yüz dirhem yiyecek ve 4 saat uyku ile yetinse, bu halini tamama erdirse, böylebir kimsenin kalbi bir dereceye kadar melekût âlemi ile temas kurar. Böyle olunca da artık o kimsenin cism âleminden haberi olmaz, kendinden geçer. Semâvatm bilinmeyen melekutunu seyreder ve talep ettiği marifete erer ki artık o bir ârif olur. Diğer insanların uyurken gördükleri acaip halleri ârif uyanık halinde görür.Meselâ büyük meleklerin, peygamberlerin ruhları ve velilerona zâhir olur ve hatta Ruh-i Muhammed’den faydalandığı da olur.Bazan görülmeden anlatılması imkânsız acaip haller görür. Kur’-an’ın bazı âyetlerinde bu hususa işaret edilmiştir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Bic İbrfthlm’e bu gerçekler i nasıl gösterdiysek, kesin ilme sa 336 MARİFETNAMEhip olması için göklerin ve yerin acaip güzelliklerini de öylece gös teriyorduk.» (En’am Sûresi, Ayet: 75)Hz. İbrahim’in: «Bana arz (yeryüzü) gösterildi, onun doğu ve batısını gördüm.» buyurması bu keşfin kendisinde zuhur ettiğini gösterir.Cenabı Hak buyuruyor ki:«Rabbınm adını an ve her şeyden kesilerek ona ihlasla ibadet el.» (Müzeminil Sûresi, Ayet: 8)KISIM : 9KENDİ ÂLEMİNE DÖNEN KALBİN AKLI KÜL’DE FAYDALANMASI, İLİM VE HİKMETLE SÜSLENMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Marifetullah’a ermek isteyen bir kimse, bir yerde uzun müd- det kalsa ve bedenini hislerinden temizlese ismi celâle bütün kal- biyle gizlice devam etse, rahatça nefes ahp verse ve zevkleri üe mücâdelesinde muvaffak olursa, kalbindeki kötülüklerin tamamı- nı temizlese, güzel huylarla süslese, sözleri, işleri ve hareketleri ba- kımından Rasulullah S.A.V. sünnetine uysa, 24 saatte yüz dirhem yiyecek ve 4 saat uyku ile yetinse, bu halini tamama erdirse, böyle , bir kimsenin kalbi bir dereceye kadar melekût âlemi Ue temas ku- rar. Böyle olunca da artık o kimsenin cism âleminden haberi olmaz, kendinden geçer. Semâvatm bilinmiyen melekutunu seyreder ve talep ettiği marifete erer ki artık o bir ârif olur. Diğer insanların uyurken gördükleri acaip halleri ârif uyanık halinde görür. Meselâ büyük meleklerin, peygamberlerin ruhlan ve veliler ona zâhir olur ve hatta Ruhi Muhammed’den faydalandığı da olur. Bazan görülmeden anlatılması imkânsız acaip haller görür. Kur’an’ın bazı âyetlerinde bu hususa işaret edilmiştir.Cenabı Hak buyuruyor ki:«Biz İbrâhiın’e bu gerçekleri nasıl gösterdiysek, kesin ilme sa hip olması için göklerin ve yerin acaip güzelliklerini de öylece gös teriyorduk.» (En’am Sûresi, Ayet: 75) Hz. İbrâhim’in:«Bana arz (yeryüzü» gösterildi, onun doğu ve batısını gördüm» buyurması bu keşfin kendisinde zuhur ettiğini gösterir. 337 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI IIZ. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Rabbınm adım an ve her şeyden kesilerek ona ihlasla ibâdetet.» (Müzemmil Sûresi, Ayet: 8)«O, «doğunun ve batının Rabbıdır (ondan başka) tapılacak hiçbir ilah yoktur. Öyle ise onu kendinize vekil tutun.«Putperest (müşriklerin) iftira, yalaıı ve eziyetlerine sabret.Yanlarından güzel bir şekilde ayrıl.» (Müzemmil Sûresi, Ayet: 910) Bu ayetlerde aynı hususa işaret ecliyor.Ey İnsanoğlu! Sen de Rabbini zikir ve fikirle meşgul ol. Tevekkülü bul ve insanlardan uzak dur. Böyle yapman senin onlarmzararlarından emin olmanı sağlar. Çünkü senin kalbin kendisinehaliçten beş nehir akan bir havuza benzer. Bu nehirler bazenbulanık, bazen temiz akacağından havuzun dibi çok çamur tutar.Hatta bu çamurun koktuğu da olur. Havuzu bu çabmurlardan temizlemek İsteyen kimse önce nehirlerin havuza giriş yollarım kapamalıdır.' Sonra bir âletle kalpteki o çamuru temizlemeye çalışmalıdır ki havuzun suyu berrak hâle gelsin.Yine o beş nehir (duyu) den kalbe giren ve kalbi istila edençeşitli ilim, nakış, fikir ve zanlar vardır. Bunların içinden kötüolanları kalb de kötü huy ve ahlâkm oluşmasına sebep olur. Şuhalde kalbini temizlemek isteyen kimse bu beş duyunun yollannıkapatıp onlardan bir şeyin kalbe girmemesini temin etmelidir.Böyle olan kalp artık kokmuş çamurdan temizlenir ve kendisindehikmet pınarları parlamaya başlar. Artık o kalb de zan, hayâl vedüşünce namına bir şey kalmaz ve masivadan temizlenmiş olur.MANZUMEKalb aynasına cevr-i seferdir veren cilâGer seyr-i Kâbedir seferin, ger reh-i gazâ Tenden Hakka seferdir dilde cihad ı nefsKat-ı târik-i kabe-i can, tayy-ı mâsivâ. Arif kİ dilde seyrü sefer eyler ol mudâm Kalb aynasıdır ona cam-ı cihan numa.Kalbinde kü seyahat ve ehli saadet olEhl-i sakardır ehl-i sefer, kıl sen inziva.Dermâmn istesen de ey derd mend-i aşkDilden ırağa gitme ki dildir sana şifa. - 33U MARİFETNAME Rabbin dilersen iste, derununda bul yakın Dil hânei Hudâdır, anı sanma sen cüdâ.Çûn piri aşk imiş seni irşâd eden mudamHakkı gönülde bul anı, sen gaflet etme hâ. KISIM : 10KALBİN HAKKI BİLMEKLE LEZZET VE İZZET BULMASI,ALLAH I SEVMEKLE CİHANDA MUTLU OLMASI Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbin izzet ve lezzet bulması Allah’ı tanıması, devlet ve sa-adeti de Allah’ı sevmesidir. Çünkü her uzvun lezzeti kendi tabia-tına göredir.Meselâ, kulak güzel sesleri duymaktan, göz güzel şeyleri gör-mekten, dil güzel şeyleri tatmaktan, şehvet, yemek içmek ve ci ma’dan nasıl zevk alıyorsa akıl da eşyanm hakikati ile ince mânâ-lar ıidrak etmekten zevk alır. Mevlâmn cemâlini görmekten hoş-lanan gönülün lezzeti de Allah’a kavuşmaktadır.İnsanın lezzet ve saadetinin Allah’ı bilmek ve onu sevmekte olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu hislerden mahrum olan gönül ancak duyuların ve şehvetin isteğine uyar ve bunu lezzet zanne-der. Bu kalb tıpkı bedene faydası olan yiyecekleri bir yana bırakıp bedene zararı olan toprağı yemek isteyen hastaya benzer. Eğer bu hastanın tedavisi kısa zamanda yapılmaz ve çaresine bakılmazsa hastalığı her geçen gün daha da fazlalaşır. Nihayet ölür ve dün-yevî saadetini yitirir.Kalben hasta olan kimse de o hasta da olduğu gibi kalbini Al-lah’ın zikri, fikri, sevgisi ile tedavi olmaz, bozuk fikirlerle kalır ve kendini tamamen dünyaya verirse kendisine daha da kötü hasta-lıklar gelir ki Allah korusun kalb gaflette kalarak mahvolur gider. Çünkü bedene deniz dalgası gibi gelen geçici lezzetlerin tamamı ancak tabii ölümle biter. Fakat Allah’ı bilme ve tanıma lezzeti ka-lır. Kalbin nuru ve ışığı galip gelince Allah’ın cemâlini görme is-tek ve arzusu fazlalaşır. KISIM : 11KALBİN KENDİ ALEMİNE DÖNÜŞÜNÜN LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Ruhlar âleminde insan nev’ine tecelli eden Cenâbı Hak, sıfat 33ü ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. lannı ve zatım insanların kabiliyetlerine göre bildirmiştir. İnsan, uzun yıllar onun sevgi şarabıyla sarhoş olmuş, şevk mertebesinde zevk için de kalmışlardı. Daha sonra ruhlar Rabbani hikmetin ge-reği olarak yüksek âlemden süfli (alçak) âleme inmiş, vuslattan aynlığa, mücerred âlemden müşahhas yani cismâni âleme dolmuş-lardır. Gerçek vatanlarından uzaklaştı ve garib kaldılar ve ülfet ve vuslat zevkini unutmuşlardır.O eski âlem kendilerine yasaklanmış, Cenabı Hak insanların bazılarından mestur olduğundan ezelî vuslat ve sevgi ortadan kalk-mıştır. Bu durumda insan ruhu nerde bir güzellik görse ve kemâli seyretse ona bağlanır. Ancak eskiden olan dostluğunu kaybetmiş ve şehevî arzularına mağlûb olduğu için, bu bağlanma ve muhab-beti dünyanın lezzetlerinden zanneder.Rabbani güzelliğe nefsin gereği baktığından anlamaz ve eski aşinalığım hatırlamaz. Bazı insanların ruhları bedene girdikleri zaman onlara hakkın hidayeti ulaşır ve bu ruh kendi âleminden örtülü olmaz ve ünsiyet halini unutmaz. Dünya hayatında da sı-fatların tecellisi ona kapalı olmaz ve onun gönlünde hakkın ce-mâlini görme zevk ve arzusu her geçen gün daha fazla artar.Ey insan! Eğer senin rehberinde Hakkın hidayeti olursa sen de o üns meclisini unutmaz ve istersin. Bunun için de nefsin ru-hundan ve dünya dünyevi bağlardan kurtlur, sen de gönüle girer hakka gidersin.Bu demektir ki gönüle giren kimse oradan sonu olmıyan be kâya, cefâsı olmıyan sefâya, isfana, noksansız cemâle ve ebedi dev-lete erer.Eğer insan gönül âlemine girmez de şehevî arzularına bağla-nırsa yeryüzünde ondan daha aciz, fakir, noksan ve zelil kimse olmaz. Çünkü her gün başka bir dert ile dertlenir. Bazen hastalık, bazen elem ve keder, bazen açlık ve tokluk, bazen de şehevî arzu-larının zebunu olur ki bu yüzden hiç rahat yüzü göremez. Bir lez-zeti elde etse diğerinin sıkıntısı kendisine yeter.Meselâ yemek isteği olan kimse önce onun malzemesini temin etmek ve sonra da pişirmeye çalışmak için sıkıntıya girer. Yiyince sindirimi için ve sonra da ondan gelecek hastalıklara maruz kalır. Dünyanın tadılan her türlü lezzeti beraberinde yeni bir sıkıntıyı getirir.İnsan nefsini bu ve buna benzer lezzetler ile karıştırmaz ve bir isteğine nâil olacağım diye türlü rezaletlere ve hakarete ma-ruz kalmadıysa, kendini dünyada bir yolcu olarak gördü ve bil diyse, kendi gönlünün iç âlemine girdiyse, kötü huylardan temiz- 340 MARİl'ETNAME lenirse, tabiat karanlığından kurtulup hürriyetine kavuştuysa, gö-nül ülkesinin ruh tahtında oturduysa artık o kendi âleminin sul-tanı olur. Masivadan geçer, mevlâsına kavuşur.Ey însan! Sen sende ol, uzak olma, görünen âlemde kendini yorma! Beden âlemini geç ki gönül âlemine girebilesin. Nefsin is-teklerini terket ki sükûnet bulasın. Hakka dön, Allah’tan gaygısı nı bırak. Bu senin kendini bilmene vesile olacaktır.MANZUMEKim ki canından ırak oldu, işi âh olmuş Nefsini ârif olan (bilen) ârifi billah olmuş.Sakarı firkate düşmüş, seferi zahir eden Seferi bâtın eden, vasılı dergâh olmuş.Keder i akılla dildardan olmuş dil olur Saf olan aşk ile ol mihr ile çün mâlı olmuş.Dili dilber sen uzak olma hem an sen senden Olmasın kimsede şuğlün ki, gönül şah olmuş.Kalbine eyle nazar, kendini bil sen kimsin?Kendini dilde gören ehli dil agâh olmuş.Nakd iken aşkla can dilde o didâr elân İntizar oduna yanmış, o ki gümrâh olmuş.Hayreti aşk ile kendini bilen ehli zevalin Lezzeti canı, münacâtı sehergâh olmuş.Ger Süleyman isen, incitme eğer mür olsa Ki kamu zerreden ol şemse, minanrâh olmuş.Çekmedi keşmekeşi red ve habali halkı Hakkı kim, kıblei canı, hemân Allah olmuş.KISIM : 12RUH UN, BİR ÇOK ALEMLERİ SEYRETMESİ VE BEDENDE KEMALE ERMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Ruh, beden âlemine gelmezden evvel ruhlar âleminde bulunu yordu. Ruhlar âlemine gelmeden evvel ise, mânâ âleminde bulu nuyordu. Ruhlar, Allah’ın ilmi ezelisinde suretler halinde idi. Çün kü Cenabı Hakkın ilminde var olan her şeyin suretleri vardır. Bu bizim hayâl ve tasavvurlarımıza benzer.Allah’ın sıfatlarıyla ruhlar arasındaki mevcut alâka insanlar için bir saadet, ârifler için büyük bir nimete ve hidayete vesiledir. 341 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI IIZ. Kemal derecesinde olanlar için sonsuz zevk ve lezzet menbaıdır.Ruhlar, bulundukları mânâ âleminden melekût âlemine inmişlerdir ki, burada Arş, Kürsi vc yedi kat gök vardır. Ruhlar daha sonra melekût âleminden mülk âlemi (görülen âlem) ne inerki buna süfli âlem (bayağı) de denir. Bu iki âlem arasmda ruhlar âlemi ile misal âlemi vardır. Misal âlemi mutlak hayat demektir. Erenler bu âlemi ve oradaki ruhları görebilirler. Hâyâl âlem-iise insanın mütehayyile kuvvetidir.Bedene inmezden evvel insan ruhu bu âli, yüksek ve mânââleminde Allah’ı görmüş, ilminin lezzetine varmış, Arş, Kürsi ve yedi kat gökte yaşamıştı. Sonradan o âlemden nur âleminden bedene yani görülen âleme indirilmiştir. İşte yüksek ruhlar bu alçak âlemde beden bineklerine biner, kemâl dereceleri elde edereka'lâ mertebesine ererler. Ruhların âlemi ulvi âlem, bedenlerin âlemi ise süfli âlemdir.. Peygamberin yolundan giden ve nefsi heveslerine tabi olmıyanlarm dönüşleri yine ulv-i âleme olur. Aşağılıkları seçen, nefsine mahkûm olan, kemâl dereceleri kazanmıyanlar,güzel ahlâklı olmıyan ve hayvanî sıfatları benimseyenler, nefsi terbiyeden yoksun kalanlar, kalbi kötülükler içinde bırakan ve duyunehirlerini kesmeyip temizleyenler ulv-i âleme yükselemez, süfliâlemde kalırlar.Kalbini temizleyen, gönüle giren aslına döner. Allah’tan gay- risini terkeden ve nefsini temizleyen insan kâmil insandır.KISIM : 13RUH BEDEN ALEMİNDE NASIL NOKSANLAŞIR? NASILKEMAL KAZANIR?Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Ruhların ulvi alemden, süfli âleme gelip bedenlere girmelerinden sonra insanlar üçe ayrılmıştır.Birinci Kısım: Bunlar âleme neden geldiğini yaratılışının ga yesinin ne olduğunu, kemâl derecesine ermenin gerektiğini bilmezve şuuruna ermezler. Bunun yemek, içmek, uyumak ve şehevî arzulan tatmin olan limayı adeta put hâline getirmişlerdir. Bunlarulvi âleme dönemezler. Bunlar hayvan sıfatlarıyla dolan melekî sıfatları bırakan aldanmışlardır.İkinci Kısım: Aleme gelmenin gayesinin kemâle ermek olduğunu bilebilenlerdir. Ancak bunların da şiddetle bağlandıkları dört şey vardır ki bunlar:1 — Kendini sevmek, 34ü MARİFETNAME 2 — Çocuklarını sevmek,3 — Malını sevmek, 4 — Makamım sevmektir.Bunlar her ne kadar asıllarına dönerlerse de yine de zarardadırlar. Çünkü nefsi kemâle erdirecek makamlarından yükseğe çıkmamışlardır. Aleme gelişin gayesi yükselmektir: Fakat onlar bundan mahrum kalmış ve yüksel ememişlerdir.Üçüncü Sınıf: Bunlar süfli aleme kemâle ermek için geldiklerini bilenlerdir. Onlar hidayete ermiş olduklarından süfli alemdekendilerini yolcu saymışlardır. Bunlar nefis putlarını tamamenkırmış ve kemâle ermişlerdir.Melekler, yeme ve içmeleri olmıyan ruhani varlıklardır. Onların makamı göklerin en yüksek yeri olup alemleri ne artar nede eksilir.Hayvanların ruhları zuhmani yani sırf şehvetle yaratılmışolup makamları süfli âlemdir. Onların ulvi alemle bir alâkalanolmadığı gibi nasibleri de yoktur. Bu durum hayvanlar için bir,insanlar için de iki âlemin varlığını gösteriyor.Bu âlemler:1 — Beden ve hayvanî ruh bakımından süfli âlem2 — Akıl ve İnsanî ruh bakımından ulvî âlemdir.Şu halde melekler sırf akıldan, hayvanlar sırf şehvetten, insanlar ise hem akıl ve hem şehvetten yaratılmıştır. Eğer akıl şehvete galip gelir yedi putu kırar ve Allah’a taparsa bu insan meleklerden daha üstün olur. Çünkü meleklerin makamlan bellidir.Daima orada kalır ve daha yukarıya yükselemezler. Eğer insankendi nefsini kemâle erdirirse daha yükseklere çıkabilir. Eğer insan şehveti aklına galip gelirse ve yedi puta taparsa kalbi katılaşır ve Allah’ı unutur. Bunlar her ne kadar görünüşte insan iselerde esasta hayvan hattâ hayvandan daha da aşağıdırlar.Ever ruhun kemâli lezzetlerden geçmek, putları kırmak, başlangıç ve sonunu bilmektir,ı Peygamberimiz buyuruyor ki:«Ya Ali! Kendini bil ki, hayatını boşa geçirmiş olmayasın vekalbine yabancı olmıyasm.nKISIM : 14RUHUN ALÇALIŞ VE YÜKSELİŞ HALLERİEy Aziz, Ehlullah diyorlar ki:Babbanî bir emir olan insan ruhu a’lâyı ilhiyyinden bedene inala ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. meden önce nurdan karanlığa, latif halden yoğun hale döndürülmüş olup önceleri Rahman’ın muhatabı iken, sonradan nefs, şeytan ve hayvana yakın olmuş, Rahman ile aralarındaki mesafe çokaçılmış ve doğu ile batı arasındaki mesafe gibi olmuştur. Hayvanile ilahi aşkın arasındaki mesafeyi lisan ile ifade mümkün olurmu hiç Şu halde insanın insanlık yani kemâl derecesine ulaşabilmesi için, hayvan, şeytan ve nefsani sıfatlardan geçmesi gerekir.Kendinden geçmeden izafi ruh ile baki kalamaz. Hayvan derecesinde kalan ve güzel ahlâk ile ahlâklanmıyan kimse insan derecesineulaşamıyacağı gibi ârif bir kul da olamaz.İnsanın hayvanlar âlemi ile ortak olduğu üç ruhu vardır:1 — Tabu ruh, yeri bedenin tamamıdır.2 — Nebâti ruh, yeri ciğerdir.3 — Hayvani ruh yeri kalbdir.Öfke ve şehvet ile bunlardan meydana gelen kötü huy ve sıfatların hepsi, hayvani ruhu sıfatlanndandır.Ruhların dördüncüsü nefsi natıka olup insanın kendisine aittir, yeri de kalb üzerindeki siyah noktadır. Buna hayvanî ruh dadenilir ki insan onunla beraberdir. Eğer bu hayvanî ruh insaniruhu mağlûp eder, öfke ve şiddet ve şehevi arzulaıayla onu esirederse hüküm galip olana göre verildiğine ve gali polan da hayvanî ruh olduğuna göre böyle insana hayvan denilir. Bu hâl devam ettiği müddetçe sahibinin kalbi ölü nefsi diridir.Eğer o kimseye Allah’ın yardımı ulaşır da, insani ruhu mahkumu olduğu hayvani ruha galip gelir, öfke ve şehevi arzularınıkontrol altına alırsa, artık o kimse nefsi ölü kalbi diri bir insandurumuna gelir ki artık o ruhani yani kâmil bir insandır. Bulunduğu yerden yukarılara çıkmış olup bu çıkışı onun durumuna göre bir yıl bir ay, bir gün ya da bir saatte gerçekleşmiştir. Cenab-ıHak Kur’an-ı Keriminde:Ona Ruhumdan üfledim» buyuruyor. Artık o kimse kendi asli ruhisine kavuşmuş ve muradına ermiştir. îzafi ruhun bir çokisimleri vardır. Bunlardan en çok bilinenleri, ruh-i ekmel, akl ı evvel, cevher-i evvel, kalem-i a’la, ruh-ı Muhammedi, Nur-ı Muham-med-i, cevher-i rabbani, ruh-i kuds ve ruh i nâtık, sırrı a’zam, sırr-ıilahi v.s. dir.Ey İnsanoğlu! Sen kendinin hangi mertebede olduğunu bilme yi arzu edersen kendi haline bak.Eğer yalnızca yiyen, içen ve şehevî arzulan tatmin eden biriysen bil ki hayvansın. Eğer yiyor, içiyor, şehevî arzularını tatminediyor, bunun yanında kavga, döğüş, küfretme, münâkaşa, ha 344 MARİFETNAME sımlık, düşmanlık, hiddet ve şiddet gibi yollara baş vuruyor veinsanlara eziyet veriyorsan bil ki hayvansın. Eğer, yiyor, içiyor, şehevî arzularını tatmin ediyor, yalan söylüyor, insanları kandırıyorve onları birbirine düşürüyorsan bil ki şeytansın.Eğer a zyiyor, az içiyor, az uyuyor, şehevî arzularına gem vurabiliyor, kimseye eziyet etmiyor, kandırmıyor ve danltmıyor, yalansöylemiyor, yumuşak huylu oluyor ve herkes hakkında iyilik düşünüyor ve kendine düşen vazifeleri yapıyorsan bil ki sen melekler derecesindesin.Eğer yeme ve içmeni noımal yapıyor, şehvet ve hiddetine ha-»kim oluyor, Allah’ı bilme ve tanıma yoluna gidiyor ve o yola gönülden kendini veriyor ve kendi nefsinden geçiyorsan bü ki senarifsin. Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan ve onun ilim denizinden birhâzinesin. Hakikatleri bilen bir inşam kâmilsin. En yüce makamları elde etmiş ve huzur meclisine girmeyi hak etmişsin. Ebedî olarak kendini hakka veren her muradına eren ve işlerinde itidâldenayrılmayan yüce bir kulsun ne mutlu sana!MANZUMEEy ruh-ı pâk cismle dünyada hoş musunVey nur-ı mahz dide-i binada hoş musun?Ey Arş kuşu nice tutuldun bu dâme sen?Safra ve kan ve balgam ve sevdada hoş musun?Ger bu yürek dinlerse mekânın gönül nedir?Çün bu yürektesin bu süveyda da hoş musun?Ol gülşen-i koyup, nasıl düştüm bu külhanaKülhancılarla hüsn-i mudarâ da hoş musun?Ol üns bezminden o vatandan ırak mısın?Kalbinle, yâ o meclis i mâ’nada hoş musun?Meşgul-i resm ve âdet olup şeker misin gam?Ya Hazreti huzur ve Hazreti Mevlâ da hoş musun?Olmuş seninle mestû muhabbet hezâr dilAşıklarınla rıfk ve muvâsa da hoş musun?Alem seninledir nice alemdesin acebSen sende hüsn-i aşkı temâşâ da hoş musunHakkı sorar seni, sana ey nefs-i nâtıkaDil haclesinde aşk ile tenhâda hoş musun? 345 BÖLÜM: 2 AZ YEMEK, AZ UYUMAK, AZ KONUŞMAK, UZLET, ZİKİR VE FtKRİN FAYDALARIALTI KONUDAN İBARETTİR KONU: 1 SEKİZ KISIMDAN İBARETTİR KISIM: 1 AÇLIĞIN FAZİLETLERİAYET:Cenabı Hak buyuruyor ki:«Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz, şüphesiz Allah israf eden-leri sevmez. (A’raf Sûresi, Ayet: 31)KUDSİ HADİSCenabı Hak buyuruyor ki:«Ben izzeti ibâdet ve taatte koydum. İnsanlar ise izzeti sultan-ların kapılarında arıyorlar. Orada izzeti nasıl bulacaklar? Ben il-mi açlıkta koydum halbuki insanlar onu çok yemekte arıyorlar. (Böyle olunca) ilmi nasıl bulacaklar? Ben kalbin cilalanıp parla-masını uykusuzlukta bıraktım. Halbuki insanlar kalbin cilasını çok uyumakta anyorlar. Onu bu halde nasıl bulabilirler?Ey İnsanoğlu! İlmi ve ameli toklukta nasıl ararsın? Çok uyu yorken kalbinin cilalanmasın! nasıl beklersin? Çok konuşuyorken hikmeti nasıl bulabilirsin? İnsanlara karışıp onlarla meşgul olur-ken ünsiyeti nasıl istersin? Dünyayı sevip ona bağlanıyorken nasıl olur da benim muhabbetimi istersin?Ey İnsanoğlu! İlmi ve ameli açlıkta, kalb cilasını gece uyanık MARİFETNAMEkalmakta, hikmeti sükût etmekte, üns ve konuşmayı uzlet etmek* te, muhabbet ve nzayı dünyadan geçmekte (vc dünyayı terkte) ara.Ey İnsanoğlu! Oruç benim içindir, onun mükâfatım ben vere* ceğim. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar cdcceği andaki se-vinci, diğeri de bana kavuştuğu zamanki sevincidir.» Rasulullah S.A.V. ümmetine yemenin derecesini fayda ve za rarlarım, tokluğun âfetlerim, açlığın faydalarını bildirdi. Rasulul lah S.A.V.’m bu husustaki bazı hadisleri şöyledir: HADİSLER Peygamberimiz buyuruyor ki: «İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmuş değildir. Ona 35 lokma yeter. Bu onun ruhuna kuvvet, bedenine metinlik verir. Yemek yemek isteyen kimse midesinin üçte birini yemek, üç-te birini su ile doldursun, birini de boş bıraksın.»«Tok kamına yemek haramdır ve hastalıktır.»«Çok yemek fenâ (kötü) dür. Çok yiyen ve çok uyuyan yeril-miş (mermum) tir.»«Tıka basa yiyenin kalbi katı, hikmetten yoksun ve hakkı unu tucudur.»«Allah, bir kulunu sevdiği zaman onu yiyeceği ucuz olan yer-de aç koyar.»«Ccnâbı Hakkın yaratıkları içinde sevdikleri aç ve susuz ka-lanlardır. Onlan darıltanlar şakidir, yerleri Cehennemdir. Onlan her gören, aşağı derecede tutan ya da bir şeyle incitip sözle sata-şanları Cenabı Hak hastalıklara düçâr eder. İnsanlara karşı rezil eder, geçimini daraltır.»«Karnı aç, kalbi kanaatkar olan ve hakkı zikreden kimse Al-lah’a yakındır.»«Şeytan insanın damarlarında kanın dolaşması gibi dolaşır. Onun yollarım açlık ve susuzlukla kapamak Allah’a yakın kulla nn işidir.»«Allah katında en faziletliniz en çok aç kalanınız, en çok üzü-lendir. Cenabı Hak mahlûkatım doyurur. Fakat veli kullarım aç bırakır.»«Midenizi aç bırakın ki bu sayede kalbinizde marifet nurlan parlasın. Hikmet nurlarıyla dolsun, yerde ve gökte olanları sizin (bu halinizle) sevinirler.»Hz. Ömer R.A. günde bir kez yemek yer ve onda da onbir lok ’naa almakla İktifa ederdi.a47 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. MANZUMEHabibullah mübarek kamına taş bağladı yaniİsterse yemek kamın ona taş ver verme sen nân (ekmek) 1.Şikan perver ki pür hak eylemiş divâr-ı azasınO kalmış hâne-i muzlimde görmez şems-i tâbânı.Şikâyet eyllyen üç gC.nlük açlıktan değil ârif O cahil kâr ve kesbetsin ki yok Hakka tekelânı.Desen açlıkta var za’f ol kereldir, mâ’n-i itaatDeriz açlıktadır üns-i Hak odur kül-i ruhâni.Hak yemeğidir açlık onu mahsus-ı haves etmişBulur açlar vecdü hâli ve zevk ve cezb-i hakâni.Bulan açlıkta bulmuştur, fenâdan devlet i fakriDuyan açlıkta duymuştur, rumuz-ı sun sübhâni.Gören açUkta görmüştür, eğer aşk-ı eğer ruhuAlan açlıktan almıştır, künüz (hazineler)-ı nefs-i inşânı.Eren açlıkta ermiştir, huzur-ı hazret-i HakkaBilen açlıkta bilmiştir, ulum-ı bahr-ı ir fâni.Cümle açlıktadır devlet, saadet izzet ve devletOlur aç olan ruhânî, dahi s imâsı nurânî.Zaif et nefsi tâ kim, kuvvet-i kudsi bula ruhunHayât-ı candır açlık, hem memât-ı nefsi-i şeytânı.Gel ey Hakkı bu yeme ve uykuyu koy, faksu fenâ isteKi viran olsa ten köşkü, bulursun genc-i pin kâni.KISIM: 2 ÇOK YEMENİN AFETLERİ, AÇ KALMANIN KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Yemeden içmeden başka nimet bilmeyenin yani nimettenmaksadın yemek ve içmek olduğunu zannedenlerin ilimleri az,azablan çok olur. Tokluk hastalıkların kaynağı olup, hikmeti giderir. En müessir ve en faydalı ilaç açlıktır. Az yemek hastalıkları azaltmak olduğu gibi çok yemek de bir çok hastalıklara yol açar ve hastalıkların sebebi olur. Kalbe katılık ve ağırlık verir.Cenab-ı Hak bir kulunun hayrıuı murad etse ve ona inâyeteylese onun midesini yemekten, şehvetini de cinsî münasebettenkeser. Allah, ikram ettiği kuluna az yiyip az konuşmasını ve azuyumasını ilham eder. Tok saf ve akıllı bir fikre sahip olamaz. Çok MARİFETNAME yemek bedene zarar verdiği gibi fazla uyumak da bedene zararverir. Az yiyenin derdi az sıhhati yerinde ve uzun olur. Tokluk ilesıhhat bir yerde duramıyacağı gibi, açlık ile hastalık da bir yerdeduramaz.Nefsini çeşitli yemeklere bağlıyan ve onlan düşünen kimsesıhhatini kaybeder ve türlü hastalıklan kendisine davet eder.Peygamberlerin yemekleri velilerin makamıdır. Açlık hikmetbulutu ve akılları açan bir deniz, ruhlan tahrik eden bir rüzgâr,bedenin hususiyetlerini açığa vuran bir anatomidir. Açlık, faziletlere bulaşan hastalıklara ilaç, akılları parlatan cila, ruh gıdasınıniştihası yaralanan kalbe melhemi, kuvvet ağacının meyvesi, iffetsıfatının süsü, gönüle girmenin yolu ve büyük bir hediyedir.Açlık; hastalığa şifa, dertlere devâ, velilere süs, düşmanlaraazab, ruhun sıkıntılannın gidericisi ve fetihlerin kaynağıdır. Açlık,nefsin isteklerini keser ve öldürür, kalbe hayat verir, bilgiyi öğrenmeyi kolaylaştırır. Ariflerin açlığı arınma (safvet) zâhidlerin açlığı hikmet, aşıkların açlığı Allah’a yakın olmaktır.Açlık, nefsi köreltir ve öldürür. Kalbe incelik ve merhamet verir. Arif kulıarm hikmet nurları açlık alevini günlerce söndürür.Böylece ârif bir kaç lokma yemekle yetinir. Açlığı Allah için olanın kalbinde hikmet kapısından başka bir kapı daha açılır. Entatlı yemek açlık olup, mevlânın bir ziyafetidir. Tokluk akıl ve ze kâ giderici, cahillik ve zulmetin sebebidir. Nefsinin esiri olanlarferyât ediyorlar. Nefsini açlık ile boğazlıyan kimsenin kalbine ma rifet nuru dolar ve kalbi canlanarak hayat bulur. Şeytan tohumu olan vesvesenin tarlası toklann midesidir.Doyana kadar yemeye eki denir ki bu hayvanlardan farklı ol-mıyan bir durumdur. Allah’ın arzdaki yemeği açlıktır. Veliler onunla doyar. İnsanın düşmanı tokluktur ki cehâlet ve günaha sebeptir. Dünyanın sultanları açlığın tat ve lezzetinden mahrumdurlar.ZiTa Allah’ın aç kullarına ziyafeti açlık iledir.MANZUMEGeldi Ramazan ayı, ey yâr-ı kamer simâOruç tut ve az uyu, takalbin ola binâ (gören). Oruçla ten ve cam pâk eyle yeme nân (ekmek) ıDolsun mey’i ruhani, ta mest ola her ecza. Bu demleri gûş eyle, meydir bunu nuş eyleSeller gibi cûş eyle, tâ kalbin ola deryâ; Açlıktır taamullah, kut-i dil-i âgâhVermiş okuluna şâh, kim aşk iledir şeydâ 340 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Hakkı, dûnu gün dâim ol kâ'mû hem sâlmDol aşk ile ol hâim koy sureti, koy sureti bil mana.KISIM : 3 TOKLUĞUN ZARARLARI, AÇLIĞIN FAZİLETİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Üç şey vardır ki bunlar kalbe sıkıntı verir. Bunlar:1 — Çok yemek,2 — Çok uyumak,3 — Çok konuşmak.Mide dolunca ruh ölür ve beden ruh olur. Karın acıkınca isebeden ruha dönüşür. Bedenin sıhhatinin temini aç kalmakla ve az yemekle mümkündür. Ruhun sıhhati, az uyumaya bağlıdır. Ruh az.uyumakla sıhhate erer. Akıl tok olan da durmaz. Gider ve bu haldevam ettikçe geri gelmez. Açlık, Allah-u zül celâlin ismi ve meleklerin ikramıdır. Açlık, az uyumaya yardımcı olur. Az uyumakta az konuşmaya yardımcı olur. Tokluk hastalığı, hastalıkta derdi davet eder. Hastalıkların temeli tokluk, devâların temeli de açlıktır.Vehim, vesvese ve insan nefsindeki ateşler açlık sayesinde söner. Midesi aç olanın vesvese ve vehmi olmaz. Meselâ, delinin deliliği acıktığında söner ve akıllı hale dönüşür. Açlık, bir ibret levhası, hikmet kaynağı, sevgi ve muhabbetin anahtarıdır. Açlık, nefsintelâş, kararsızlık ve sabırsızlığına ilâçtır. Açlık; kalpleri temiz vesaf olanların sevinç ve huzuru, kendini Allah’a verenlerin hidâyetrehberidir. Tokluk, kalpteki hikmeti siler, açlık ise ilmi var eder.Midenin acıkması hâlinde uzuvlar doyar, mide doyduğu zaman iseuzuvlar acıkır.Açlık nefis için zindan, kalb için de gül ve gülistandır. Toklukbir çok vesvese ve vehimlere sebep olur. Açlıkta olan vesvese vevehimlerin bir etkisi olmaz. Karnı aç olanlar iki âlemi geçerekmevlâsına kavuşurlar. Açlık kalbi hikmetle doldururken, toklukkalbi sağır ve dilsiz kılar.Açlık; bedende hafiflik, gönülde hikmet, gözde ibrettir. Açkalmak ve uykusuz kalmak kalbin parlamasını ve cilalanmasın!sağlar. Yemek, ekmek nasıl midenin gıdası ise açlık ta gönülünve ruhun gıdasıdır.Şeyhinin tavsiyesine uyarak bir gün aç duran mürid şeyhine: — Acıktım, deyince şeyh: 350 MARİFETNAME — Allah’ı zikret, dedi, açlığın ikinci gününde: — Kuvvet istiyorum, dedi, şeyh de: — Kuvveti Allah’tan iste diye cevap verdi.Üçüncü gününde mürid: — Azık nedir diye sordu. Şeyh de: — Şeyhi hiç ölmiyen dirinin zikridir diye cevap verdi.Açlığın dördüncü gününde mürid Allah’u zül celâlin muhabbeti ve cezbesiyle iftar edince ruhu kuvvetle, bedeninin bütün zerreleri İlâhî aşkla dolmuş.KISIM : 4YEMEK NASIL AZALTILIR? MİKTARI, FAYDASIVE SIRLARI NELERDİR?Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Az yemekten kasıt, şehevî ve hayvanî nefsi zayıf düşürmek veaklın emri altına almaktır. Maksad kalbi her türlü pislik ve kötühuydan temizlemektir ki bu da ancak açlıkla mümkün olur. Ziraaçlık, kalbin yağını eritir, kan miktarını azaltır. Kalbi her türlüistek ve arzulardan uzaklaştırır ve Allah’ı zikretmenin yani lrade-iilahiyi kabule yetkili kılar. Bu aynadan nefse nurların aksi halinde kalb Allah’ın nuru ile cilalanır ve nefsin mevcut karanlığı or-,tadan kalkarak aydınlanır. Şehevi karanlıklar gider, sevgi ve muhabbet incisi o zulmetleri yorar. İnsandan istenen de zaten sevgive muhabbettir. însan o haliyle Allah katında meleklerden dahasevgili olur. Tarikate yeni girenler yemek hususunda nasıl davranmalıdır?Marifet yoluna yeni girenler yemekte orta yolu tutmalıdırlar.Yani ne çok yemeli, ne de çok kısmalıdırlar. Orta derece yemektenkasıt günde 50 ilâ 100 dirhem arasında bir şeyler yemektir. (250ilâ 400 gr.) Bu kalbin parlaması, temizliği ve ruhun cilalanmasıiçin gereklidir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Karnımızı acıktırın ki kalbinizle Rabbinizi göıebilesiniz.»«İnsanın karnından daha kötü bir kab dolmamıştır.»Çünkü gıdanın bedene yardımı dokunur. Halbuki gıda için bedene yerleşen tabii kuvvetler vardır. Bunlar şeytanın askerleridir.Bu askerler gıdadan fazla miktar da pay alırlarsa nefsin arzu veistekleri hem artar hem de kuvvetlenir. Nefsin karanlığı bedeni sarar. Gıdalardan oluşan nem ve yaşlılık beyin damarlarım tembelleştirir. Bu da duyuların hareketini kaybettirir. Uyku geUr. Hatırlama düşer. 351 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Yemek az yenirse nefsin bu istekleri yemeğin azlığına göreazalır. Tabii kuvvetlerin karanlığı gider. Şeytanın askerleri zayıfdüşer. Kalp parıldar. Kalp temizlenince de parlak ruhunda aklınçahşması daha mükemmel olur. Ruh bedenin hakimi olur ve kişiinsanlık derecesine erer. Bundan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Kendini yemeğe veren ve onun emrine giren kimse bitki derecesinde,şehevi arzulannın esiri olan insan, hayvan derecesinde, kendisiniilme ve irfana veren kimse de insanlık derecesinde olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Onlar, hayvan gibi hatta hayvandan daha da aşağı (sapık)tırlar.» (A’raf Sûresi, Ayet: 179)Akıllılar bu sözü edilen süfli yani akak mertebede kalmaz. Çalışması ve ibadeti için kendisine kuvvet verecek kadar yer ondanfazlasını terkeder. Tatlı ve lezzetli yemeklere itibar etmez ve onları elde etmek düşüncesinden kendisini kurtarır. İnsanlık derecesini elde ederek Üns derecesine erer. Her muradına kavuşur. Çünkü bitki ve hayvan derecesinden kurtulup insanlık derecesine ulaşmanın en mühim şartı yemek yemeyi azaltmaktır.Kâmil insan olana açlık zarar vermez. Zira açlık sabrın en güzel numunesidir. Onun uzun süre aç kalmasını huzurlu olmasınında uzun süre devam etmesi demektir.KISIM: 5 TOKLUK ALAMETLİRİ, AÇLIĞIN KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Her türlü kalp hastalıklarının kaynağı yemek isteğidir. Çünkü iyi ahlâkı kötü yapan odur. Cennetliği Cehennemlik yapanodur. Cihan ülkesini ruha zindan eden odur. Alim aklı cahil nefseesir eden odur.Açlığın tadını alan doyduğuna üzülür. Çünkü o bilir ki çok yiyen kimse yenilmeye mahkum olur. Akıllı yemek arzusunu terkeden ve nefsini beslemiyen kimsedir. Akıllı insan bedenini besliye-rek kabir toprağına yem etmez. Şehvani nefs her ne kadar aklamuhalefet eder Ve hakka asi olursa da bu isyankârlığını açlık karşısında sıirdüremiyerek teslim dlur. Zira açlık onu emrine alır.Açlık beden ve ruhun menfaatine olduğu gibi, tokluk da her ikisinin zararınadır. Hayatım yalttzca yemeye ve içmeye harcıyangafil gerçeği bırakmış hayalin ardına düşmüştür. Fazla yiyen as- 352 MARİFETNAME lında yemek yemiyor, kendi hayatını yiyor kİ bunun sonu da ölümden başka bir şey değildir.Midesinden mahkum olan biçarelerin akıllan da, kalbleri deolmaz, kulaklan duymaz, gözleri görmez, bedenini besllyen insantenâsül organına köle olur. Hayatı aynen hayvanlarda olduğu gibişehevî arzular peşinde koşmakla geçer. Hayvani nefis açlık sayesinde zayıflatılsa o kalpdeki ruh kuvvetlenir. Şehevî isteklerininmahkûmiyetinden kurtulan ruh ilim ve adalet üzere olur. Huzuı?bulur, Rabbının ünsiyetine mazhar olur. Ağzı kapanınca kalbi açılır. Ona aşk şarabı (Rabbani aşk’ın şarabı) içirilir. Azık yerine kendisine nur ekmeği yedirilir.Bu ruhun gençleşmesine sebep olur ki ruh gençleşince de birlik âlemine gider. Aşk kanadıyla uçarak velüere kanşır ve peygamberlerin ruhlarıyla uçar. Pir olan daima genç kahr, yüzü nurlanırve gül misali açar. Nur damlalan ve âlemi yaratan Cenab-ı Hakkınsırları, kalbine gece ve gündüzün malum olur. Ağzı açılsa gönülbağlanır. Gönül beden çöplüğünde dertlenir. Çünkü temeli toprakolan maddenin gıdası yine topraktır.Şayet ruh istek ve heveslere esir, kalb de belâların zindanı olursa, bu durumda beyin gece gündüz vehim ve vesveseler içinde kıvranır durur. Hali bu olanın hareketleri kötü işleri de sahte olur.Ruhu hasta eden yemek hayvani nefse kuvvet verir. Çünkü tadıalman her lokma, ruha varılan zincirin bir halkasıdır.Bu durumda akıllı ne yapmalıdır?Akıllı arpa ekmeği ile yetinmeli, yemeği o derece azaltılmalıdır ki bir kaç lokmayı kâfi görmelidir. Bu hal onun nefsinin za yıflamasını, ruhunun kuvvetlenip kurtulmasını temin eder. Bukülfetlerden kurtulan ruh, aşk ve muhabbetle dolar ve kâmil insanlara ayrılan üstün mertebelere erer.KISIM: 6 TOKLUĞUN AFETLERİ, ORUCUN FAYDALARIEy Aziz Ehlullah diyorlar ki:Yemeği, onu seni taşıyacağı kadar ye, senin taşıyabileceğin kadar yeme. Yemeği sen ye, yemek seni yiyecek olmasın. Sen yersen yemek ruhuna nur olur. O seni yerse hepsi mahvu perişan olur. Tarikat ehlinden bir zat, bir kâmile gitti ve; — Bana Cenab-ı Hakkı marifeti bildir, dedi. Kâmil sat bu soruyu kendisine soranın çok yemek yediğini bildiği için, 353 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. — Sen evvelâ yemek yemeyi öğren, sonra bize gel de marifethakkında o zaman konuşalım, dedi.Kazanılan mallar için nasıl zekât vermek gerekli ise bedeniçinde aynı şekilde zekât gereklidir kİ o da oruçtur ve geceleri ibadet etmektir.Gönüle giren bir mürşid-i kâmil âbid bir zatın her gününüoruçlu geçirdiğini ve akşamları bir batman yemekle iftar etmeyi yeterli görüp sabaha kadar namaz kıldığını duyunca: — Yann ekmek yese de uyuşa daha iyi yapardı, dedi.Çok yiyenin sıkıntısı çok, sıhhati az olur. Midesine ve şeheviarzularına düşkün olanın değeri barsaklardan çıkan (yani pislik)dır. Az yemek iffet çok yemek ise israf etmektir.Açlık her türlü meziyetin en üstünü olup beden ve ruh içinmenfaattir. Sıhhatin temini açlıkla mümkündür. Can az uyumakla, akıl az konuşmakla rahata erer.Rasulullah S.A.V. o derece aç kalırdı ki açlıktan adeta bükülebüküle yürürdü.Ebu Hureyre R.A. o derece aç kalırdı ki bir mecnun gibi kıvranır dururdu.Yüce pirimiz Fakirullah İsmail Tillavi bu Hakkı oğlunu (yanil.H.’nın kendisini) terbiye için bana hita pederek: — Molla İbrahim, ben gündüz ve gece bir defa olmak üzerehazırlanan yemeği yerim. Yemek çeşidi ne olursa olsun, bir haftalık yiyeceğin yalnızca bir pidedir. Et suyu nefsi terbiyeye engel olmaz. 6 gün zarfında iki bardak su içer, yatsı namazından sonrauyur, daha sonra kalkar ve sabaha kadar ibadet ederim. Pazartesive perşembe günlerini ise oruçla geçiririm.KISIM : 7 TOKLUĞUN 10 AFETİ, AZ YEMENİN FAZİLETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kim marifet yoluna girmek, hayvan ve bitki mertebelerindençıkıp kâmil insan derecesine çıkmak, nefsini yüceltip kalbini temizlemek ve ruhunu cilalamak isterse, ilk önce midesini haramlokmadan muhafaza etmesi gerekir. Marifet yoluna girmenin başlangıcım buradan yapmalıdır. Zira midenin korunması bütün uzuvlardan daha zordur. Hatta kişi midesini haramdan koruduğu gibi,helâlin fazlasından da korumalıdır. Midenin meşguliyet ve bedeneverdiği sıkıntı bütün organlardan daha çok, ruh ve bedene verdiği 354 MARİFETNAME zarar da bütün azalardan daha fazladır.Mide, kendisi hem hafiflik, hem zayıflık ve hem de kuvvetinbulunduğu bir kaynaktır. Esasen çok yemenin oburluğun zararların ıanlatmakla bitmez. Fakat bunlar içinde 10 tanesi vardır ki,bunlar helâk edici vasıflara sahiptirler. Onlan şöylece sıralayabiliriz:1 — Midenin haddinden fazla doldurulması kalbi katılaştırır,karartır ve nurunu söndürür. Peygamberimiz buyuruyor ki:«Kalplerinizi çok yemek ve içmekle öldürmeyiniz. Su içinde kalan ekinler nasıl ölüyorsa, kalpler de çok yemekle ölür.»Çünkü mide kalbin alt kısmında bulunur ve adeta kaynayanbir kazanı andmr. Kaynayan kazanın buhan, kalbe çıkar. Buhareğer fazla olursa kalpde kararma, kirlenme ve değişme meydanagelir.2 — Çok yemek uzuvların gereğinden fazla çalışmasına, kısazamanda yıpranmasına ve gereksiz yere bozulmasına sebep olur)Çünkü insanın mides itıka basa dolunca boş şeylere bakar ve boşşeyleri dinlemek ister. Aynı şekilde dil boş konuşmak, ayak gereksiz yere gitmek, eli boş şeyleri tutmak ister. Ferci kabaran şeheviarzusunu dindirmek için cima* ister. Halbuki eğer, mide aç olsa,bütün organlar rahat ve huzur içinde olur. Boş şeyleri konuşmaz,dinlemez ve haramlara gitmez. Mide öyle bir organdır ki o aç olunca diğer organlar tok, o tok olunca diğer uzuvlar aç olur. İnsan yeme ve içmesine göre konuşur ve işler yapar. Meselâ mideye haram girerse beden haram işlere meyleder ve yapar. Yemek içmekbir nevi işlerin ve sözlerin tohumu olur denilebilir.Yukarıda ifadeye çalıştığımız işler hep onun sebebiyle olur.3 — fazla yemek ili mve idrâk azlığına yol açar.Ey insan! Dünya ve ahiret işlerinden birini yapmaya ihtiyaç,duyarsan bir şey yeme. Çünkü kaynayan kazan olan midedeki gıdanın buharı idraki ve zekâyı perdeler.4 — Çok yiyen kimsenin ibadeti azalır. Çünkü çok yemek bedene ağırhk ve uyku verir. Hisler ve kuvvetler durur. Uykuya dalarak Allah’a itaatten uzak kalır. Bu haldeki insanın atılan leşter^farkı mı olur? İbadet için kuvvet ve zindelik gerekir ki bu da aş yemekle ve nefisle cihad etmekle mümkün olur.5 — Çok yiyen kimse ibadetinden zevk alamaz.Hz. Ebubekir diyor ki:«Müslüman olduğum andan bu yana karnımı bir kez olsun tıka basa doyurmuş değilim. Bunu Allah’a ibadet zevkinden mahrum 355 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. kalmamak İçin yaptım. Yine müslüman olduğumdan bu yana ka na kana su İçmiş değiiim. Bunu da Allah’ı görme ve ona kavuşma lezzetinden mahrum kalmamak için yaptım.» Kâmil bir zat diyor ki:«İbadetin en lezzetlisini ve tatlısını açlıktan kamım birbirine yapıştığı zaman tattım.»6 — çok yemekte harama düşmek tehlikesi vardır. Zira helâlaz haram ise sana çokça gelir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Helâl aana damla damla gelir. Haram ise sel gibi gelir.»7 — Çok yemenin, yenilecek şeyin kazanılması, getirilmesi,hazırlanması, yenilmesi, sindirilmesi, gereksiz kısmının dışarı atılması gibi bir çok külfetleri vardır. Ayrıca çok yemenin doğurduğuhastalıklardan kurtulmak için çalışmak gibi hem bedeni hem deruhu yoran bir çok faaliyetler vardır.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bütün dertlerin esası çok yemek, ilâcı ise aç kalmaktır.»Bunun dışında yemek ve içmekle vakit harcamak ve dünyayafazla meyletmek de vardır.8 — Çok yemek, ölüm hastalığının şiddetli olmasına sebepolur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«ölüm hastalığının şiddeti (kişinin) dünya lezzetlerinin azlıkve çokluğuna göredir. Yemek ve içmekte dünya lezzetlerinden sa yılır. Bunları çok yapan ölüm hastalığının şiddetini artırmış olur.»9 — Çok yemek kişinin ahirete olan bağlılığım azaltır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«(Kâfirlere hitaben) Dünya hayatınızda bütün zevklerinizi yaşayıp bitirdiniz ve onlann zevkini sürdürdünüz.»(Ahkâf Sûresi, Ayet: 20)Ayet dünyada lezzetlere kavuşmanın ahirette acılarla karşılaşılacağına işarettir. Zira dünyadan ne kadar lezzet ahrsan ahiret-teki lezzetini o derece kaybedersin. Çok yemenin dünya nimetlerinden olduğu şüphesizdir.Halid b. Velid R.A. Hz. Ömer’i davet ederek çok güzel bir yemek hazırlamıştı. Hz. Ömer ona hitaben: — Hazırladığın bu nefis yemek bizim içindir. Fakat arpa ek meği yiyen ve karnı doymıyan fakirler için ahirette ne gibi bir lez zet vardır? diye sordu. HaUd b. Velid: — Ey müzminlerin emiri, onlar için Cennet vardır.Bunun üzerine Hz. Ömer R.A. şöyle dedi: 350 MARİFETNAME — Onlar Cenneti hak ederek kurtuluşa ermişlerdir. Bu yiyecek bizim dünyadan aldığımız lezzet olduğundan onlar bizdenuzaklaşmış ve selâmet bulmuşlardır.10 — Çok yemekte arlanma ve kınanma vardır. Çok yemek,şehveti artıracağı gibi faziletleri de terkettirir. Dünyamn helâlin-den yenilenler de verilecek hesap haramlar da ise abaz vardır. Dün* ya lezzetleri bir serap ve hayâl, süsü ise zarardır ve yalandır.Çok yemenin 10 büyük âfeti bunlardan ibarettir.Marifet yoluna girmeyi arzu eden herkes kamım doyurmaktan sakımr ve âfetlerin kendine ulaşmasından korunur. Gönlünü,az yemeye alıştırmakla kerâmet ve iyiliklerle şâd eder. Az yemeninsağladığı bir çok faydalar vardır. Bunlar arasmda:Gönlün temizliği, kalbin cilalanması, ruhun nurlanması, bedenin sıhhat bulması, hafızamn kuvvetlenmesi, kıyamet günündeki şiddetli açlığı hatırlamak, Allah’a kolayca yönelmek, ibadetedevam etmek, abdestli olmak, başkalarına cömert davranmak, fakirlere yardımcı olmak, onlan razı etmek, yetimleri korumak gibişeyler vardır. Yemek miktarım azaltmak için önce fazla yemenin yukardaki âfetlerini akimdan çıkarma. Az yemenin faydalarım gözönüne alacaksın. Mevcut yemeklerin en iyisini yiyeceksin. Yağlıbir yemekle yetineceksin. , *1Bunlardan daha da kolayı gecede 1 kez yiyeceksin. Çok yiyenlerle beraber durma. Yediklerini tartı ile yap ve hergün bir miktarazalt. 50 dirheme (200 gr.) İninceye kadar bu çalışmaya devam et.KISIM: 8AÇLIĞIN ÇEŞİTLERİ İLE HAL VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Açlık, aynen uzletin konuşmamayı ihtiva ettiği gibi uykusuzluğu ihtiva eder. Açlık ikiye ayrılır:1 — Kişinin kendi isteği ile aç kalmasıdır ki bu kendini ahiret yoluna veren ve dünyadan geçenlerin açlığıdır.2 — Hakikate erenlerin açlığıdır. Çünkü hakikate eren kimse nefsini koymayı arzulamaz. Üns zamanında arada bir yer. Heyben zamanında ise çok yerler. Ancak sâlikler (tarikat ehli) in haddinden fazla yemeleri Allah’tan uzaklaşmalarına ve huzuru İlâhiden kovulmalarına yol açar. Nefsin hayvani istekleri ruhlarım sarar. Az yemeleri halinde gönülleri muhabbetullah (Allah sevgisi)ile dolar. Sırları idrak ve müşahede kabiliyetini kazamr. Haddinden fazla aç kalmak iyi değildir, zira aklı kanştmr ve sıhhati bozar. 357 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Bu sebepledir ki tarikata yeni giren salik aç kalmak hususunda orta dereceyi bulmak zorundadır. Baştan oruç tutmalı ve yemeğini böylece azaltmaya başlamalıdır. Daha sonra 24 saatte birdefa yemeye kendini alıştırmalı ve daha sonra da haftada sadeceİki defa yemekle yetinmelidir. Eğer marifetullah derecesine erme yi dilrse bu yolunu devam ettirir. Tarikate yeni giren sâliklerde açlığın tesiri mütevazilik, sükûnet ve ihtiyaç halleri görülmekle belli olur. Hakikate erenlerde isegönül rahatlığı, kalp inceliği, beşeriyetten kopmakla İlâhî saltanatUe seyretmek hâlleri şeklinde kendisini gösterir. Açlığın makamıöyle yüce bir makamdır ki onun çok acayip halleri ve garib sırlarıvardır. Açlığın kemâl derecesine ulaşanlardaki faydası böyle açığaçıkar.Açlığın insanlara sağladığı fayda ise bedenin sıhhatine, huyların ve tabiatlerin ıslahına ve sâlim düşünmeye sebebiyet vermektir. İmam zayıf yoksullarda görülen açlık ise bir çok kötülüklere vehoş olmıyan hallere yol açar.RUBAİLERAçlık ki tok eyler ol kamu azayıAçlıkta bu nefs, terkeder dünyayı.Hem açlık açar rumuz her mânâyıAçlıkta bulur bu can ve dil mevlâyı.Namdan boş olan pür (dolu) hikmettirGönlü gözü utanık işi ibrettir.Açlık ki tamam hiffet ve iffettirHer derde şifadır ol tene sıhhattir.Hakkı az ye eyle batna (karına) hulku mizanAçlıkta yol ol ziyan ki toklukta ayânAçlıktan olan ziyana peştir (yeter) bir nan Toklukta hastalara gerek çok dermânHakkı, yemek az ye, az uyu, az söyleCan sağlığı, dil hoşluğu bul sen öyle.Her ne dilesen gönülde bul, zevk eyleKim iki cihan saadetidir böyle.Bende eyle deham (ağız) bu cihanı seyretKoy hab (uyku)ı gönülde her nihanı (gizliyi) seyret.Aşk aça yürekte çûn dilhanı seyretDeryalar içip safay-ı canı seyret. HKk-v. 35 » MARİFETNAME Nefs ehline gerçi açlık olmuş zindanAmma ki gönül ehlinedir hoş seyran. Açlıkta gönül safa bulur lezzeti canpes cu (açlık) dur ehl-i hakka Hak’tan ihsan.Hakka ki taam (yemek) ı enbiyâdır açlıkHem hal ve makam-ı evliyadır açlık..Hem safvat-ı kalb-i asfiyâdır açlıkHer derde deva ve hoş neva (nağme) dir açlık.Hakka ki safayı asfiya cu olmuş Takvâ ve reşâd-ı etkiya cu olmuş.Hem fitnat-ı reyi ezkiya cu olmuşBel zirve-i cayı irtikâ (en yüksek mertebe) açlık olmuş.Çok uyumak oldu ilm û fadlı hâdimÇok uyuyan, çok yiyen olur hasta ve nadim.Hakla Hak için gündüz gece ol kâimÖlmezden ölüp sen ol gamdan kâim.Oldukça bu nefs hayy, gönüldür nâimNefs ölse, gönül bulur, hayat-ı daim. »Ö0 KONU :2 AZ UYUMANIN FAYDALARIDOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1AZ UYUMANIN FAYDALARININ KUR’AN AYETLERİ VEHADİS-İ KUTSİ İLE BİLDİRİLMESİEy Aziz! Cenab-ı Hak lutfu ve inâyetiyle kullarını gaflettenkurtarıp huzuru İlâhisine davet etmiş ve geceleri yapılan ibadetinne derece faziletli ve kıymetli olduğunu Kur’an’ın âyetlerinde be yan buyurmuştur. Bu hususta bazı âyetler şöyledir:AYETLER:«Ve yine o takva sahipleri; Sabreden (söz ve iş sahiplerinde)doğru hareket eden. Allah’a itaat eden, Allah yolunda malını harcayan seherlerde Allah’tan mağfiret dileyen kimselerdir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 17)«Onlar ki şöyle derler, Rablan için secdeler ve kıyamlar yaparak geçirirler. (Namaz kılarlar.)». (Furkan Sûresi, Ayet: 64)«Ey elbiselerine bürünüp yatan, (Peygamber) (Namaz kılmakve ibadet etmek için) ancak bir azı müstesna olmak üzere gecekalk. Gecenin yansında, yahut bu yandan biraz eksilterek kalk.Yahut o yan nin üzerine ilâve et. Kur’an’ı da ağır ve açık olarakgüzel bir şekilde oku.» (Müzemmil Sûresi, Ayet: 1-4)«Gecenin bir kısmında uyamp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere Kur’an ile gece namazı kıl. Umulur ki Rabbin, seni makam-ı Mahmuda (ahiretteki şefaat makamına) gönderecektir.» (İsra Sûresi, Ayet: 79)Zebur’da buyuruldu ki:«Kulum, beni gece karanlığında ara, çünkü beni o zaman kendine daha yakın bulursun.» 30ü MARİFETNAME Cenab-ı Hak (Hadis-i Kudside) buyurdu ki:«Ey İnsanoğlu! Çok uyuduğun halde nasıl olur da kalbininparlamasını istersin? Uyumayı kabrine sakla ve kalbinin nurunuuyumakta ara ve gecelerini ibadet etmekle geçir. Beni sevdiğinisöyüyen ve gece olduğu jaman da, benden yüz çeviren ve uyuyankimse yalancıdır.»KISIM: 2GECEYİ AZ UYKU İLE VE İBADETLE GEÇİRMENİNFAYDALARIEy Aziz! Rasulullah (S.A.V.) Ümmeti üzerine merhamet ve şefkatiyle geceleri kalkıp Cenab-ı Hakka ibadet ve taatte bulunmanınne derece değerli olduğunu hadislerinde beyân buyuruyor. Bu hadislerden bir kaçı şöyledir:HADİSLERPeygamberimiz buyuruyor ki:«Cenab-ı Hak, gecelerin ikinci yansında dünya semasına inerve şöyle buyurur: — Bana dua edenin duasını kabul ederim. İsteyene istediğiniveririm. İstiğfar edeni (mağfiret olmayı istiyeni) mağfiret ederim.»«Cenab-ı Hak gecenin üçüncü kısmında dünya semasına inerve: — Dua edenin duasım kabul buyurur, isteyene de istediğiniveririm.»«Benim gözlerim uyur, ancak kalbim uyumaz.»Sabah olduğu zaman uyumak, nzkı engeller ve üzüntüleri toplar.»Rasulullah S.A.V.’in müezzini Bilâl-i Habeşi Hz.’leri her geceseher vaktinde şu şiiri okurdu:Uyanınız, kalkınız ey uyuyanlarSabah, gece askerine galip geliyor.Ey uyuyan kalk, uykudan uyanYoksa gece sen’a galip geliyor.Ey uykuya dalan, sessiz uyuyanSen uyuyorsun, fakat Rabbin uyumaz.Rabbin seni huzuruna çağınyorİntikam değil, kalk sen de af dile.auı ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. KISIM: 3AZ UYUMAK, GECE KALKMAK, KIYMETLİ UYKU,AVAMIN DÜŞTÜĞÜ GAFLET Ey Aziz! Ehlullah diyorlar kİ:Az uyku Allah-u Teâlâya teveccüh hususunda dikkatli davranmaktır. Çünkü halkın uykusu gaflet etmek ve kendinden geçmektir. Gaflet gönülün karanlıklar içinde kalmasıdır. Marifet isteyenkimseye gece uykusu yasaktır. Marifeti isteyen daima ayakta durur.Arif kulun uykusu, müşahede etmek ve murakabede bulunmak, ruhlar ile buluşmak, sevilenlerle birleşmek, özenenlere kavuşmaktır. Gece uyanıklık aşıklar için bir nimettir. Uyku elemlerdenuzak kalmak, gece uyanıklığı iki hayattan biridir. Midenin açlığı ü e uykusuzluk gönülün dirilik ve canlılığıdır. İbadetlerin esası geceibadeti, saadetin alâmeti de gece yansından sonraki uyanıklıktır.Geceyi Allah’ı zikir ve anmakla geçirmek iyi ve has kullannibadet, taat ve âdetidir. Şevh ehli ve aşıkların işlerinin esası geceAllah'ı zikretmek ve uyumamaktır. Velilerin yolu, asfıyanın işi gece uyanık olmak ve Allah'ı zikretmektir.Gece uyanıklığı, insanlar için ganimet, ebdaller için fırsat, haskullar için bahar çeşmesi, Allah’a yakın kullar için bahçe ve ârif-lerin hediyesi, kâmillerin hâzinesidir.MANZUMEÇün gelir şeb (gece) vakt-i halvetgâh olurKıble-i uşşak vech-i mâh olur.Hâbı koy mehtâb iken ey mehperestMâhdan âgah ona yoldaş olurUyku bahnnda kamu halk olsa LâUykusuzlar vakti İllallah olur.Aşık eder arzu gece halvetinKim ona gece vuslat-ı nagâh (âniden) olur.Dâne-i can cism ile çûn samandırCism uyursa da nesi bi kâh olur.Gece indirir çû sultan tahtınaCümle söz Hakkı ol dem külâh olur. 362 MARÎFETNAME KISIM : 4GECE KALKMANIN FAYDA VE FAZİLETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Saadet ve selâmetimizin sermayesi, insanlardan uzak kalmamız, dost ile birlikte olmamız hep gecelerdedir. Gece, âşıkların dertarkadaşı, âriflerin sırdaşıdır.Gece âşıkların derdine dert katar. Kâmillere parlak bir gündüz olur. Güneşi kalp semasına indirir ki o güneş her gece doğar,fakat ne yazık ki insanlar uyku denizine batar. Her muradın hasılolma saati seherdir. O mübarek saatte kör gibi uyumak çok bü yük kayıptır. Saadet ehli o saatte uyanık olur. Aşıklar seher vaktiuyumazlar. Arifler de geceleyin gönülün uzağına gitmezler. O saatte rahmet kapıları açılır. O saatte uyanık olanın ruhu büyük birzevk ve ferahlık duyar.MANZUMEAşk ehlinin gözü bidâr (uyanık) olur seher vaktiGönül ehlinin canı sırlarla dolar seher vaktiGönül şehri yabancı olmadan tenhadır geceBezm-i can bi zahmet-i agyâr olur seher vakti.Dû kalp uyku içre gafil devlet-i bidârdanArif-i âgâha devlet yâr olur seher vaktiHakkın ihsân kapısının fethini istersen sanaDil kapısını beklemek hoş kâr olur seher vaktiOl ki yemek içmek olur işi gece gündüz hemânUyku lazımdır ona hasta olur seher vakti.Hakkı bidâr ol, seher vaktinde tenbel olmaUyumak, insana ayb u ar olur seher vakti.Hz. Ebu Bekir R.A. her gece yatsı namazından sonra ev halkıyla 1-2 saat kadar sohbette bulunur, sonra ev halkım yatırır, kendiside kalkar yeniden abdest alır iki rek’at nafile namaz kılardı. Sonrahuşû ve huzur içerisinde seccadesinin üzerine oturur, murakabeyedalardı. Bu haline sabaha kadar bir saat kalana kadar devam ederdi. Nihayet başını yukarıya kaldırarak öyle bir ah çekerdi ki mübarek ağzından çıkan nur etrafı aydınlatır ve hatta duvardaki çamura karıştırılan samanlar bile görünürdü.Sonra kalkar teheccüd namazını kılar ve onun peşine de 3 rek’-atlık vitir namazını kılar, sonra da aile fertlerini kaldırırdı. Sabahau3 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. olunca da sünnetini evde kılar, farzını edâ etmek üzere de camiye giderdi.Adamın biri bir câriye almış, yatsı namazını müteakip cariye İle yalnız kalınca ona hitap etmesiyle aralarında başlıyan konuşma şöyle devam etmiş: Adam: — Yatağı sar da yatalım. Cariye: — Ey Efendi senin bir Mevlân var mıdır? Adam: — Evet, vardır. Cariye: — Sen Mevlân geceleri uyur mu? Adam: — Hayır, o hayy ve kayyumdur, asla uyumaz.Cariye: — Sen hiç bir zaman uyumıyan Mevlânın huzurunda yatıpuyumaktan utanmıyor musun?Carlyenin bu sözleri efendisini çok etkiledi. Gece ibadetini adethaline getirdi ve bütün hayatı boyunca yatakta yatmadı. Bu ha liyle veliler derecesine ulaştı. Zira velilerin yoluna giren üç hasletikendisine adet etmelidir.1 — Çok acıkınca az yemek,2 — Çok uykusu geldiğinde az uyumak,3 — Lüzumu halinde konuşmak ve konuştuğu zaman da az,konuşmak.KISIM: 5 UYKUNUN YERİLMİŞ VE FAZLASININ ZARARLI OLMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gaflet uykusu mezmûm (yerilmiş) ve kötü olup bedene tembellik, uyuşukluk verir, uğursuzluk getirir. Çünkü uyku organlaratembellik verdiği gibi ömrü de kısaltır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allahu zül celâl, geceleyin (sizin histerinizi bütünüyle alarak)sizi ölü gibi yapar.» (En’am Sûresi, Ayet: 60),Bu ayette uykunun ölümün kardeşi olduğu bildirilmektedir.Haktan uzak olan hasret ehlinden olur. Uyku onlar için bir musi 364 MARİFETNAME bettir. Arif kul ise Hakkın huzurunda olduğundan uyku onun için bir lezzet, zevk ve Hakka dönüştür.Kişiyi huzurdan uzaklaştıran gaflet haktan usakiaşmak vesonsuz bir pişmanlık duymaktır. Arifin hayatı muhabbet, zevkiHakkın huzurunda olmaktır.Allah’ı sevmenin üç âlâmeti vardir: 1 — Gece uyanık durup ibadet ve taatte bulunmak, 2 — Güzel konuşmak, 3 — Allah’ı hamdetmek ve ona senada bulunmaktır.Bu gösteriyor ki bütün geceyi uyku ile geçirmek Allah’tan yüzçevirmek ve manen vebal altmda kalmaktır. Eğer uyku iyi bir şeyolsaydı Cennette de olurdu, halbuki Cennette uyku yoktur. Uykuiyice bastırmadan yatmak ya da uyumak doğru olmaz. Çünkü kemâl derecesine onunla ulaşılmaz.KISIM : 6AZ UYKU KALBE CİLADIR, BASİRET EHLİNİN GÖZÜNESÜRMEDİREy Aziz Ehlullah diyorlar ki:Gayüret ve mücahade olmadan müşâhade olmaz. Çünkü mü-câhade etmiyenin müşâhade (görme) si olmaz ve gönül gözü açılmaz. Kim müşahade ederse onun için müşahade .hazır olur. Mü-cahede eden müşahadeyi istese de istemese de bulur. Bundan mü-şahadeye erene kadar mücahedeye dvam etmnin gerekli olduğumeydana çıkıyor.Kim mücahedeyi isterse aç kalarak gece uykusuz kalmayadevam eder. Marifeti isteyen kimse az uyumakla ve aç kalmaklabedenindeki faydasız ve gereksiz maddeleri atar. Vücudu hafifler.Allah’ı zikrederek gönlü açılır. Uykuda rahata ermesi gibi uyanıkile uyku arasındaki halinde hem Melekût hem de perzâh âleminiseyreder. Bu hali onu hem saadete hem de huzura erdirir.Marifet ehli uykusunu ve rahatmı terkeder. Gecenin sessizliğiiçinde âlemin sırlarını seyreder. Orta derecede olan uyku bedenefayda verir. Fazlası zanrdır.MANZUMESulh ve salâh oldu bu kavgayı şebOldu çû sahra bize deryâyı şeb. .365 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. İstemez uykuyu kaçar gaflettenEylese bu göze temâşâyı şeb.Çok dil-i pur nur ve nice can-ı p&kOldu kamu bende-i meylâyı şeb.Gündüz oluı gerçibu sevdayı kârBaşka safâdır dile sevdâyı şeb.Bağladı şeb (gece) eli iş cevherindenHak eder subha elek ihyây-ı şeb.KISIM : 7UYKUNUN SIRLARI VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsan ruhu yüksek (ulvi) âlemden bayağı âleme gelirken yabancı gelmiştir. O hayvani nefsin işlerini görmekle ve onun menfaatlerini temin etmekle ve zararlarım savuşturmakla uğraşır. Beden uyuyunca ulvi ruh kendi âlemine döner ki bu gidişten iki faydatemin eder.1 — Bu dünyamn her türlü dert ve meşakkatinden tamamen,kurtulur. Bedene ait işleri görmek zorunda kalmaz. O ulvi âlemderuhlarla görüşür, tanışır, zevke ve huzura erer. Esas vatanındames’ud ve bahtiyâr olur.2 — Ruh kendi yüksek vatanına vannca akl-ı evvelden gizlisırlardan birçok şeyler öğrenir ki bu husus şahadet âleminde birçok misallerle açığa çıkmıştır. Rüya tabiri sim odur ki geçen hadise ve İşleri hatırlatan ve gelecekteki işlerin müjdelenmesi sadıkrüyalar sayesinde bilinmiştir. Uyuyan kimsenin ruhu Berzâh âlemini geçerek külli ruhla karşılaşırsa arada vasıta olmadan ilhamalır ve uyku Ue uyanıklığın arası halindeki gibi düşünme ve mü-kâşefe deryasına dalar. Beden uyuduğunda ruh ondan kurtulur.Bu âlemde ya da başka âlemlerde gezer ve kendisinin geldiği âlemigörerek oradan geldiğini bilir. Zaten öldükten sonra da oraya girmeyecek midir?Artık bir daha bu bayağı ve sufU dünyaya bağlanmaz. Kendisinin yüksek makam ve vatanını sever. Oraya dönmek ve orayavarmak için gayrete girer ve murakabeye başlar. Mücahedeye girerek müşahedeye erişir. Marifetullah (Allah'ı tanıma ve bilme)derecesine yükseUr. Bu hali onun Allah'ın sevgisine kavuşmasınısağlar. Uyuduğunda ya da öldüğünde Berzah âleminde kalmaz.Melekût âlemine yükselir. 300 MARİFETNAME Kâmillerden bir zat kendisini ziyarete gelenlerin fazlalığı sebebiyle darlandığı zaman onlara: — Ey benim kıymetli dostlarım. Bana bir saat kadar müsaade edin de birliğe varayım, dedi. Sonra da hırkasmı başına çekeruyurdu. Çünkü kalp gözü açık olan kâmillerin sadece bedenleriuyur, ruhlan uyumaz, kendi âlemleri olan ruhlar âlemine döner.Cenab-ı Hakkın huzurunda huşû içinde bekler. Başlangıcı ve sonuolan kulll akla gider.MANZUMEDidesin yumdu bu cihanda o canAçkı hüsni nikâbmı cananEvet canan yüzüne, can gözünüAçamaz yummayan cihan gözünü.Yüce canında buldu canmıYine tahtında gördü sultanı.KISIM: 8UYKUNUN HAKİKATİ, HALKIN RUHLARININ BERZAHTAKALMASI, KAMİLLERİN RUHLARININ DAMELEKUTA ÇIKMASINasıl uyuruz? Gıdaların rutubeti kalp damarlarına gevşeklikvirdiği ve mideden çıkan gıda buharı kalp ile beyin arasına perdeolduğu ve kalbin beyin üzerindeki tasarrufunu engellediği, duyuorganlarının hareketsiz kaldığı, karaciğerin damarlan ile birliktebedenin bütün organlarını beslediği zaman uyuruz ki bu uykuhali bundan ibarettir. Her insanda mutlaka husule gelir. Gıdalarve rutubet uykuyu gerektirir. Çok su içtikten sonra ağır uyku basmasının sebebi budur.Eğer uyuyanın kalbi nefsine bağlı olursa kemâlini elde etme ye yönelmez ve Berzâh âleminde hapsolur. Rüya ve bozuk hayâllerden İbaret kalır.Eğer uyuyanın kalbi nefsine bağlı değil ise Berzâh âlemini geçerek huzura erer ve o kalp asla uyumaz. Beden uyuşa bile kalbinuyanık hali devam eder. Bu yöneliş ve yükselişten bir an bile uzak- ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. laşmaz. Bu uykunun sükûnet yani hareketsizlik ve gaflet hali olduğunu, kalbin nefse bağlı olmaksızın uyunan ruhani uykununise hazreti mevlânın huzuru olduğunu bildiriyor. Cahil ve gafilinuykusu, yani dünyaya bağlanış, ârifin uykusu ise esas vatanınadönüştür.Halkın uykusu hakdan uzaklaşmak, kâmillerin uykusu ise Allah’a tam yöneliştir. Noksan olanların uykusu boşuna vakit geçirmek, kâmilin uykusu ise tam taat ve ibadettir.Kâmillerden bir zat tekkelerden birine on gün müddetle misâ-fir olmuş, bu müddet zarfında çok yemiş, çok uyumuş ve çok konuşmuş. Müritler onun kâmile yakıştıramadıktan bu halini şeyhlerine bildirmiş ve hakkında şikâyetçi olmuşlar. Şeyhleri ise o kâmilzatı yanına çağırarak: — Velilerin yolu az uyku, az yemek ve az konuşmaktır. Siz bu yasaklan çiğniyor ve tekkedekilere külfet oluyorsunuz, demiş. Kendisine söylenenlerden hayret ve dehşete düşen kâmil zat: — Eğr benden şikâyetçi olan müritler marifet ehlinden olmalardı, beni sana şikâyet etmez bilâkis bana teşekkür ederlerdi. Çünkü ben yerken yemek değil nur yiyorum. Uyurken kalben uyumu yor huzura gidiyorum. Konuştuklarım boş şeyler değil, hikmeti ihtiva eden şeylerdir, diye cevap verir. Onun bu sözlerinden son derece müteessir olan şeyh ondan özür diler ve kâmil zatın tekkedekalmasını sağlar sonra kendisi de onun müridi olur.Kâmil zatın verdiği işaretlerle günlerce aç kaldı, günlerce uyumadı. Günlerce konuşmadı. Bu hâl kendisinin de hikmet nurunuve mevlânın huzurunu bulmasına kadar devam etti.Kâmil olmıyanlar için durum hiç de öyle değildir. Çünkü onlar çok yer ve çok uyurlarsa hem dünyalarım hem de ahiretlerinikaybeder. Hem maddi hem de manevi büyük zararlara uğrarlar.MANZUMENim-i şeb (gece yansı) aşk eyledi dilden yana pek fazlaÇok itaat etti dedi, âşıksan eyle uykuyu az.Biz seninle geceler ta sabaha dek söz söylerizSen ayağım eylemişsin yatak içinde dırâz (uzun).Gündüzün gaflettesin, bizden dahi şeb hâbdaYâ ne vakit eylersin ey âşık bize tatlı niyâz.Sen bizi öyle unuttun ki sanki sen nâzBir daha dönmiyeceksin aslına, gel etme.Yan gecede kalk, ağla derdimle teveccüh et bana Tâ seni cezbeyleyen kısa ola râh-ı dırâz. 368 MARİFETNAME Uyku gaflettir, ölüm kardeşi olma aşkla yaşarâzDinle her şeb sözlerin ma’lumun olsun cümle.Hazır ol her dem demimden bir hayât-ı tâze bulGece Hakkı, hâbı az et, uykuyu az et, hâbı az.KISIM: 9UYANIR HALİN KISIMLARI, HAL VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gece az uyumayı temin etmek ancak az yemekle mümkünolur. Çünkü midede gıda olmayınca insanın uykusu gelmez.Uyanık hâl ikiye ayrılır:1 — Gözle uyanıklık,2 — Kalple uyanıklık.Kalben uyamk olmak müşahedeyi tâlep için kişinin gaflettenuyanması kendine gelmesi, ahiretini düşünebilmesidir.Gözle uyanıklık ise müşahede talebinde bulunmak ve bu isteğin kalpteki devamlılığını sağlamaktır. Bu Allah’ın kişiyi muvaffak yılmasıyla olur. Çünkü genellikle gözün uykuya dalmasıyla kalbin çalışması da batıl olur. Göz uyuşa da gönül uyanık kalsa veamelini uyamk haldeki gibi devam ettirse bu müşahede hali evvelki uykusuzluk halinin sonucudur. Böyle bir uykusuzluk kalp amelinin devamlı olması gibi bir fayda sağlar. Bu, ruhun Allah katındaki gizli yüksek derecelere çıkmasıdır. Tarikate yeni girenlerdekiuykusuzluk hali zamanı boşa geçirmemek ve kıymetlendirmektir.Vaktiyle bir hükümdarın hizmetçisi vardı. Hizmetçi kendisine: — Ben seni seviyorum, sana aşıkım diye ilân-ı aşk eylermiş.Merhametli bir kalbe sahip olan hükümdar hizmetçisini bir odayakoydu ve:l» «pr Sen beni burada bekle ben gece yansından sonra senin yanına gelirim dedi. Sonra da odanın kapısını kapayıp gitti. Gece yansı olunca verdiği sözü tutarak hizmetçisinin bulunduğu odayagitti. Girdiğinde kendisine aşık olduğunu söyliyen ve ekmeğe kulolan hizmetçiyi uyur halde buldu. Sonra onun eteğinden bir par-,ça kesti ve cebine de ceviz ve kuru üzüm doldurdu. Sabahleyin hizmetçi kalkınca bakar ki bir de ne görsün? Kendisi miskin miskinuyurken hükümdar gelmiş eteğini kesmiş ve ceblerini de ceviz v.s.gibi şeyler doldurmuş, sonra da çıkıp gitmiş: JSSSSİS^^' S —— --------------- - -------- ımiıs ve ondan sonra bütün Hizmetçi üyud^una Çok P^ ta ^^fonun üns ve hu hayatı boyunca te^îjttını terketti. »u 370 KONU:3AZ KONUŞMANIN FAYDALARIALTI KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1KUR’AN’A VE HADİSLERE GÖRE AZ KONUŞMAKEy Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet eylemiş ve az konuşmanın büyüklerin adeti, işlerin düzene konulması, huzur ve selâmetkazamlması olduğunu bildirmiştir. Bu hususla ilgili olarak bazıayet ve hadislerin yazılması lüzumu hasıl oldu.AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Mümin kullarına söyle ki, kâfirlere en güzel söz ne ise,onusöylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar.»(İsra Sûresi, Ayet: 53)«Rahmanın o kullan ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine (hoşa gitmeyecek) laflar attığı zaman «selâm» derler.» (Furkan Sûresi, Ayet: 63)«Onlar ki yalan yere şahitlik yapmazlar, faydasız birşey konuşana rastladıklaıı zaman bulaşmadan yüz çevirip iyi bir şekildegeçerler.» (Furkan Sûresi, Ayet: 72)«Onlar bo şlaf işittikleri vakit ondan yüz çevirirler; «Bizim işlediğimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Size selâm olsun, bilgisizlerle ilgilenmesiz,» derler. (Kasas Sûresi, Ayet: 55)«Ey iman edenler! Bir kavim diğer bir kavimle alay etmesin.Olabilir ki alay edilenler (Allah ıkatında) kendilerinden daha ha yırlıdır. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesinler. Belki alayedilen kadınlar öbürlerinden (alay edenlerden, Allah katında) da* 371 ERZURUMLU İBRAHİM JIAKKI HZ. ha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkaplarlaçağırmayın. İmandan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır!Kim tövbe etmezse, işte onlar zalimlerdir.»(Hucıırat Sûresi, Ayet: IX)«Şimdi kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü o, Allah'dan korkmanın kim olduğunu çok iyi bilendir.» (Necm Sûresi, Ayet: 32) r «Ey iman edenler! Çok zanda bulunmaktan sakının. Zira zan-nın bir kısmı suçtur. Birbirinizin nyıp ve kusurlarını araştırmayın.Kimse kimseyi (Arkasından) çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. Allah’tankorkun, şüphesiz Allah tevbelerini kabul edendir, çok merhametlidir.» (Hucurat Sûresi, Ayet: 12)«O halde sakın öksüze kötü muamele etme.Ve sakın senden birşey isteyeni azarlama.Sadece Rabbınm (sana verdiği peygamberlik) nimetini (insanlara) anlat.» (Duha Sûresi, Ayet: 9, 10, 11)Cenab-ı Hak (Hadisi Kudside) buyuruyor ki:Ey İnsanoğlu! Eğer kalbine kesâvet çökmüş ise, bedeninde hastalık var ise, rızkında mahrumiyet var ise, o zaman bil ki senmâlâyani, boş sözler söylemişsindir.Ey İnsanoğlu! Çok konuşarak nasıl hikmeti istersin. Hikmetikalben ve lisanen (dil) susmak suretiyle ara.Ey İnsanoğlu! Başkalarını asla gıybet etme, çünkü kim gıybeti terkederse onun sır ve muhabbeti zahir olur (açığa çıkar) derecesi yükselir.Ey İnsanoğlu! Dilin doğru olmazsa dinin de doğru olmaz. Kalbin doğnı olmazsa dilin de doğru olmaz. Benden haya etmediğinmüddetçe de kalbin doğru olmaz.»Rasulullah SA.V. de az konuşmanın günahlardan korunmayı,gayeye vasıl olmayı, esrar ve muhabbeti temine sebep olduğunubüdirmiştir. Onun bu husustaki hadislerinden birkaçı şöyledir:HADİSLER:Peygamberimiz buyuruyor ki:«İmanın selâmete ermesi dilini tutmasındadır.»«Ya hayır söyle yahut sukut et.»«Dilin cirmi (yani cisim olarak büyüklüğü) diğer uzuvlardanküçük, fakat cürmü (işlediği ve gördüğü işler) hepsinden büyüktür.«Sükut eden kimse her belâdan kurtulur.»«Yalan söyleyen zarara uğrar.» 372 MARİFETNAME «Yalan imandan uzaklaşmaktır. Yalanın en şiddetlisi de baş*kasına iftira etmektir.»«Gıybet; sözlerin en kötüsü olup, islâmda zinadan daha şiddetlidir.»«Mü’miıı ta’n etmez, la netlemez ve lıayâdan mahrum (hayasız) olmaz. İnsanları bir kusuruyla ayıplayan kimse kendisi de ohataya düşmedikçe ölmez.»«Güzel söz sadaka, gülümseme de husenedir.»«Yemek yedirmek, gcccyi ibâdet ederek geçirmek ve güzel konuşmak Allah’ın nzasmı kazanmaya vsile olur.»«Çok gülmek kişinin kalbini öldürür.»«Mü’min’i yüzüne karşı övmen onu kılıçla kesmendir.»«Kişi dilini muhafaza etmeden imanım koruyamaz. Allah içindünyada zindanda hapsedilmeye dilden daha layık birşey yoktur.»«Allah’ın zikrinden başka sözleri çok konuşma zira kalbin karanı*, kalp kararınca da Ilak’dan uzaklaşır ve ona isyan eder.»«Biz peygamberler, insanlarla akıllan kadar konuşmakla em-rolündük.»«İnsanlara akıllannm ermiyeceği birşey söylersen, bu söz çoğu için fitne olur. Öyle ise o sözü söyleme!»«Sırn açığa vurmak haramdır. Başkalanmn gizli tuttuklan şeyleri açığa vuran mel’ûn yani ayıplanmıştır.»«Birisi başkasına bir söz söylese o söz söylenende emânet olur.Onu kimseye söylemesin. Seçkinlerin kalpleri sırların mezandır.»Hz. Ebu Bekir R.A. ağzında bir taş bulundurur ve gereksiz yere konuşmaktan sakınırdı. Luzum edince taşı ağzından çıkanr vesonra konuşurdu. — Benim başıma türlü belâlar açan ve kötü cefalar salan budildir, der ve yakınlarının bu hususa dikkat etmelerini tavsiyeederdi.Hz. Ali R.A. diyor ki:«Size Ebû Kasım Hz.’lerinin (yani Rasulullah S.A.V.’in) mübarek ağzından duyduğum sırları söyliyecek olsam benim yanımdançıkar ve: — Ali gerçekten yalancıdır, böyle sözü kim işitmiştir? dersiniz.»Cenab-ı Hak Kur’an’ın da kişinin bilmediği şeye düşman olduğunu bildirerek bu hususa işaret ediyor. 373 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. KISIM: 2AZ SÖZÜN GÜNAHTAN KORUNMASI, İZZETİ VE İHTİRAMIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eımmnımıg susmaz zamanıdır. Eve kapanmak ve evde durmakzamanıdır. İnsanda önemi büyük iki organ vardır ki bunlar birikalp biri de dildir. Her ne kadar konuşmak bir kerâmet ise de hertürlü belâdan kurtulmak için de susmak şarttır. İnsanın terazisidildir. Dil, sakınması, sahibine büyük zararlar veren bir arslan gibidir. Az sukut ve kişi için kâr ve vakar elbisesini giymektir.Ey İnsani Konuşmadığın müddetçe sözüne hakim olursun. Ko-nıtsfrğun zaman ise ona mahkûm olursun. Az konuşan ayıplanmaz,kınanmaktan kurtulur. Sukutu çok olan kimsenin kusur ve ayıplan gizlenir ve susan kimse bütün insanlar tarafından sevilir. Gıybet eden ve insanlar arasmda laf taşıyarak koğuculuk yapan kimseye ise bütün insanlar kızar. Fazla söz ar, sukut izzet ve emniyettir. Dilin birçok tehlikeleri olduğu gibi kalbin sukutu da kişiyi marifet ehlinden yapar.Bir misal Ue benzetme yapacak olursak dişler taş, dil çakmak,söz ateş, konuşan ahmak, dinleyen de pamuk dükkânı ya da baruthanedir. Bu durumda ateşe ya da pamuğa çakmağı çakandandaha büyük divâne olabilir mi?Belâyı getiren üç şey vardır ki bunlar:1 — Ciddiyetten uzak konuşmak,2 — Şakalaşmak,3 — Boş ve saçma sözler söylemektir.Başkalarım gıybet eden, çekiştiren ve insanlar arasmda koğuculuk yapmanın cezası çok şiddetli olur. Bunları yapmak inşamhem insanlardan hem de haktan uzaklaştırır. Çok konuşmak dost-,luğu ve sevgiyi zedeler, sahibini alçak düşürür. Gereksiz yere ko-.nuşmak kişinin noksan ve ayıplarım ortaya dökmesine sebep olur.Çok konuşma her bakımdan kötü bir şey olup gönüllerdekidüşmanlıklan tahrik eder. Acı söz söyliyenden bütün sevdiği vedostlan kaçar ve ondan nefret ederler. Arkadaşını ve yakınlarımgıybet rezilliktir.Akıllı kimse hiç bir zaman tartışmaya ve münakaşaya girmez.Kem (kötü) sözde sahibine iyi sözde sahibine aittir. Sözde belagat,sukutta da selâmet vardır.Şaka heybeti gideren bir âfet, başa kakmak, yani minnet et- 374 MARİFETNAME inek de cömertliği yok eden felâkettir.Ey İnsanoğlu! Konuşursan doğru konuş, söz verirsen de dur. Tatlı konuşmak, yumuşak davranmak insanlara bir ikram, çokselâm da insanların sevgisini kazanmaya vesiledir. Güzel. konuşmayı nefsi için adet haline getirmeni kişinin maksada ermesinevesiledir. Dil doğru söylerse kurtulan sahibi olur. Fazla söz kulağıbıktırır. Çokça sukut sahibini vakarlı ve ağır başlı yapar. Fazlagülmek ise sahibini hafif meşreb kılar. Fazla şaka cahilliğin alâmeti olup töhmeti celbeder. Çok gülmek kalbi öldürür.Boşuna çok konuşmak kişinin cahilliğine alâmettir. Fazla sözde mânâ noksan olur. Sukut akim süsü bilgisizliğin perdesidir.Ey İnsan! Konuştuğunda güzel konuş, insanlara karşı müte- bessim ol, asla yalan konuşma, kendini küçük düşürme. Dili güzelolanın kalbi de güzel olur. Çok gülenin ve çok şaka yapanın akimdaillet olur.Sözü tatlı olanı sev, çok gülme, gülersen kalbin ölür. Çok yalan söyliyenin doğru konuşması az olur. Doğru söyliyenin cemâliartacağı gib iaz konuşanın da günahı az olur. Gıybet eden uğursuz, söz taşıyan yerilmiş olur. Boş sözler söyliyen faydalı olanlarından uzak olur. Ciddi konuşmayan kıymet ve değerini kaybeder.İnsanlardan şikâyetçi olan Hak’tan da şikâyetçi olmuş olur ki,şükredici bir kul olamaz. Gizli ayıpları ve kusurları araştıran kimsekalpler de kendisine sevgi bulamaz. Kendini öven kimse kendinikesmiştir. Kendini hakir gören selâmet bulur. Sükût etmek suretiyle kurtulan, söyliyerek nimete nail olana benzer. Kişinin doğrusözlü yumuşak huylu ve güzel hâli onun ikbâline ve sonunun ha yırlı olacağma alâmettir.Esasta dil insanın düşmanı olmasına rağmen insan dili sayesinde insandır. Cevabı kötü sözlerle olan sonunda pişman olur.Akıllı kimse cahile karşı iyi muamele etmelidir. Doktor hastasınanasıl davranırsa akıllı da cahile öyle davranmalıdır.Boş konuşmaları, dedikoduyu, laf taşımayı bırakan gönül hoşluğunun ne demek olduğunun idrakine vanr. Sukut, zinet, yalanise çirkinliktir. Saymakla bitmeyecek kadar çok faydası olan susmanın en küçük faydası sermayenin selâmetle olmasıdır. Ruhunmahvı dildedir. Sırrını kendin sakla, zira eğer sır saklanacak birşeyse başkasına nasıl emânet edilir? Sırrını başkasına söyliyen rahat bulmaz, sırrını başkasına söyliyen ise rahat yüzü görmez.Sırrı ifşamn sonu pişmanlık duymaktır. Dosttan bir şey kıskanılmaz fakat sır da söylenilmez. 375 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. MANZUMEAçma sim ki zûr olmıyasın senSıkıntı ve derde y&r olmayasın sen. Sırrım sakla ki başın selâmet bula Sim söyliyen ise melâmet bula.Nice sular var ki gelir dile geleNice canlar vardır ağıza gele.Devlet yolunda kim ki gence irerSaklamazsa hebar sence irer.Hak olan halkı âşikârAvlayam der iken şikâr olmaz.KISIM: 3DİLİ, VAKİTLERİ, AMEL VE HALLERİ, HAYATI KORUMAKSIRLARI GİZLEMEK, AFETLERDEN KORUMAKAmel ve ilimlerin üstünü, Allah’ın hikmeti sükût etmektir. Dilkonuşsa gönül sükût eder. Dil susarsa gönül söyler. Söz gümüşolursa sükût altın olur. Çok konuşan pişman olur. Sükût eder kurtulur. Sükût konuşmaktan vaz geçmektir. Kalbin sükûtu tartışma yı ve itirazı terketmektir.Sükût mü’min için öyle bir güzel vasıftır ki onunla ahiretinikorur. Dil susunca basiret gözü açılır, akıl artar ve serbestler.Ey İnsan! Dillini tut, çünkü onun isyanı diğer organların is yanından daha şiddetlidir. Diğer organların selâmetini istiyorsandilini tut.Haberde geldi ki: «İnsanoğlu sabahladığı zaman bütün uzuvlardile hitap ederek: — Allah için doğru ol. Çünkü eğer sen doğru olursan bizler dedoğru oluruz. Eğer sen eğri olursan bizler de eğri oluruz,» derler.Bu demektir ki dil insan bedenindeki organlara iyi ya da kötü yönde tesiri vardır.Cenab-ı Hak (Hadis-i Kudside) buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Kalbinde sertlik, vücudunda zayıflık, rızkında noksanlık hissedersen, bil ki sen faydasız şeyler konuştun. Düştü ğün bu belâlar da o sözlerin sebebiyledir.»DUİ korumak demek aynı zamanda vaktinde korunmasıdır.Çünkü insan çoğu zaman ciddi olarak değil de sırf vakit öldürmekiçin konuşur. 370 MARİFETNAME Dili muhafaza aynı zamanda amelleri muhafaza da vardır, çünkü gafilin çok konuşması onu mutlaka gıybet etmeye sürük ler. O zaman da iyi amelleri düşmanlarının olur. Ariflerden bir zat diyor ki:«Eğer gıybet etseydim annemi gıybet eder iyi amellerimin ona gitmesini isterdim.»Dili muhafaza aynı zamanda halleri korumaktır. Çünkü dü*marifet hâzinesini açan anahtardır. Çok konuşunca kişinin gön -j lünden hikmet cevherleri gider.Dili muhafazada aym zamanda dünyamn belâ ve musibetlerinden selâmet bulmak vardır.Denilir ki:«İnşam darıltıp kıracak sözleri söyleme. Çünkü dil açılıncaonun bozgunculuğu çevreye dağılır. Dil avım bekliyen aslana benzer, sukut ondan emin olmaktır.»Dili muhafaza aym zamanda ahiret afetlerinden korunmadır. Peygamberimiz buyuruyor ki: «İnşam Cehennem ateşine yüzü koyun şey ancak onun dilidir.» Dili muhafaza iki dünyada kurtuluşa ermektir. Dili muhafaza marifet ehlinin sermayesi ruh ve gönülün sarsılmayan kalesidir.Lokman Hekim Hz. Davud’un yanına geldi ve sert demir veçeliklerin o nur elinde yumuşak mum haline geldiğini ve Hz. Davud’un ondan halkalar yaptığım görünce hayretler içinde kalmışve bu yapılan halkaların ne işe yarıyacağım sormayı istemiş, fakat kalbinin hikmet ionu sormasını engellemiştir.Cenab-ı Hakkın halifesi, mucizesini tamamladıktan sonra yaptığı zırhı giydi ve: — Bu insana savaşta kale vazifesi gören bir zırhtır, deyinceHz. Lokman: — Bu benim sana sormayışıma ne dersin? diye sormuş, bununüzerine Hz. Davud şu cevabı vermiş: — Sükut herkesin bilemediği ve yapanının az olduğu bir hikmettir.Bütün bu misaller gösteriyor ki, sükût etmek hem kalp hemde ruh için çok güzel bir meziyettir.Denildi ki:Sırrın esirindir, söylersen sen onun esiri olursun.»RUBAİLERSöz var ki, o halk içinde olmuş destftnSöz var ki ağız içinde olmuş pinhân 377 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Gizli sözü dilde sakla hiç etme ıyân Ta kalmayasın nedâmet içre nâlânSofra üzerinde kanun etme şeb’anHıfz eyle dilini, çûn görürsün yarânBeş vakti kıl, kalb huzuru ile ey cânYolda yoluna bak, boşuna eyleme seyrân. KISIM: 4 AZ KONUŞMANIN İZZET, İKBAL, MAL VE HALLERİKORUMAYA SEBEP OLUŞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Dilini altını saklar gibi sakla ki kalbin üzüntüye maruz kal- mg.^n Dilini sen dudakların arasında hapset ki seni zindana atan o olmasın. Konuşmam kısar, susmanı çoğaltırsan, tabii ki selâme te erersin. İnsan dilinin altmda saklıdır. Dile gelen her şey konu şulur. Bunun için de kişi ne bulursa dilinden bulur. Boş konuşmak konuşan için bir noksanlık alâmetidir. Nice dil ler vardır ki sahibine düşmanlıktan başka bir fayda temin etmez. Meclis emânet olup orada konuşulanlan dışarda konuşmak meclise ihanettir, insanın kurtuluşu dilüni hapsetmesine bağlıdır. Evvelâ iyice düşünmek, ondan sonra konuşmak gereklidir. Gafilin kalbi dilinde, akilimin dili de kalbinde olur. Doğru konuşta selâmet^ eresin. Ganimeti bulasın. Batılı konuşma, sus ki zararından koru: nasın. Bütün insanlar tülleri sebebiyle hesaba çekilirler. Sırn tutmakher murada erişmeye sebeptir.Gecenin birinde bir bülbül gönül haliyle gül bahçesinde ah ve feryâd ile bir şahine haykırarak: — İkimiz de kuşuz. Fakat sen sultanın elinde, ben ise dikenlibir bahçesinde bulunuyorum. Sen kekliklerin kalbim ve böbreklerim yer, her türlü kuşu avlar ve dilediğim alırsın. Sultan katındabüyük bir kıymet ve değerin var. Aynı zamanda kuşların da sultanısın. Fakat ben her gece ahu figan ile sabahlara kadar feryâdeder gül tomurcuklarının açümasım beklerim. Ben uyumadan gülaçılmaz. Uyuyup uyandığım zaman gülün açıldığını görürüm. Onunaçıldığını görmek bana kısmet olmaz. Böylece muradımı alamam.Beni blzâr eden eleme garkeden dikenli güller içinde ağlar dururum. Kanlar yutar, yüreğini dağlarım der. Bunun üzerine şahin 37ü MARİFETNAME bülbüle bir cevap verir ki akıllan durdurur. Şahin şöyle der: — Evet ben günde bin tane murad alıyorum. Fakat onlardanhiç birini söyliyemiyorum. Ama sen bir murad almadığın haldebin söylüyorsun. Senin ah etmen ve muradına erememen bundandır.Hayırlı söz, kelimeleri az mânâları çok olandır. Sukut konuşmaktan daha baliğdir. Nice sözler var ki ok gibidir. Bir çok kimselerin helâkine sebep olan uzuv dildir. Nimetlerin fazlasını gideren sözler olup dilin kaynamasından doğan zarar, ayağın kaymasından doğacak zarardan çok daha fazladır. Dil yarası kılıç yarasından daha şiddetlidir.Senin selâmetini sağlayan sukut, sem pişman eden sözden elbette ki daha hayırlıdır. îmanın esası dilin muhafazası ndadır. Çokkonuşmak kalpteki Allah’ın nurunu giderir. Kalp kafânr ve katılaşır. Dilini tutabilen, kalbim Allah'ın zikrine adayan, Allah’a şükreden kullara müjdeler olsun.Hakkı bahs etme o zât-ı paktanHayrete dal, vazgeç şu konuşmaktan.Dillini koruyan nefsine ikram ettiği gibi sımm saklamayı bilen de ruhuna hürmet etmiş olur. Ariflerin göğsü sırların hâzinesi?dir. Cahilin sukutu cahilliğim gizlemek için bir örtüdür.Karısına ya da hizmetçisine sırrım söyleyen onlara kul köleolur. Sırrını başkalarına söyleyen kimse kendini azaba maruz bırakır. Fakirliğini insanlara söyliyen kimse kıymet ve haysiyetinikaybeder. Sırrını sakla fakat malmı kısma, malınla insanlara cömert davran. Sırrına cimri olan çelil, malına cimri olan zelü olur.Sırrını saklamayan ve başkalarına söyliyen gafil ve ahmaktır. Kendini bilmeyenler için de kişinin kendim zelil etmesi ve küçük düşürmesi kadar acaip bir şey olur mu?BEYT:Hem an sır sakla olsun başm selâmetKi kalbi temiz, sırlarla dolu olandır.Sırn bilmeyen ve önemim kavramıyana sır perdesini açma.Soranların bütün sorularım cevaplandırma. Kimseyi ayıplayarakve azarlıyarak hitabetme, aksi halde sen de ondan karşılığım du yarsın. Cahile aklının ermiyeceği şeyi sakır söyleme, zira sem yalanlar. Sonra unutma ki hikmetin senin üzerinde hakkı vardır.Ehli olmıyandan hakkı koru. Zayi olmasma ancak böyle mani ola*bilirsin. 379 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Haberde geldi ki:İnciyi köpeklerin ağzına vermeyin, cevherleri domuzların boy nuna asmayın. Çünkü hikmetin değeri inciden de cevherden de fazladır. Hikmet inkâr eden ise domuz ve köpekten daha aşağıdır. Sözün gümüş İse sükûtun altındır.KISIM : 5SUKUT ETMENİN KALP VE AIIVAL-İ RUHU KORUMASI,MARİFET EHLİNİN DÜNYAYI TERK EDİŞİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Arifin gönlünde gaybın sırları keşfolunur, mânâ güzelliklerigörünecek olursa, sakın o esrarı başkalarına söylemesin. O temizmânâları mahremi olmıyan dost ve yabancılara bildirmesin. Buhâl velilerin hikmetidir. Onu ehil olmıyan düşmanlarına söylemesin. Hikmet velinin dostudur. Ona zulmetmesin. Hikmeti ehlinesaklamaktan kaçınsın, eğer hikmeti ehlinden saklıyacak olursa onlara zulmetmiş ve vebâl altına girmiş olur.Meselâ, bir sultan kendi maiyetindeki ağalardan birine kendi,cariyelerinden güzel bir kız verse verdiği ağaya da: — Sakın onu başkaları görmesin ve senin olduğunu da bilmesinler. Onu odanda muhafaza altma al, gece gündüz onunla hoşsohbetler yap ve böylece hoşça vakit geçir, dese sultanın bu sıkıtenbihinden sonra o âşık kendisi için büyük bir nimet olan güzelikoluna takıp pazara getirse, yüzünü açsa ve onu mahrem olmıyankimselere gösterip namus ve şerefi ile oynasa, kendisine emânetedilen mahrem sözleri onlara söylese bu onun şahsiyetine uygundüşer mi?Eğer o adam böyle kalabalık yapar da sırlarını başkalarınasöylerse, o zaman kendisiyle beraber olan güzel bir daha onunevine gelir, ona bağlanır ve ona iltifat eder mi? Çarşı pazarda gördüğü kimselere de meyletmez. Gider sultana olanları anlatır ve oadamdan şikâyet eder. Sultan da kendisine verilen amenete ihaneteden, aşağılık eden adamı yanından kovar ve dilberi de onun şerrinden kurtarır.Allah-u Zül Celâl de aynı şekilde seçilmiş kullarına verdiği bazı nimetleri avamından olan kullarına yasaklamıştır. Çünkü onlar da hikmeti kaldıracak basiret ve liyakat olmadığını biliyor. Budemektir ki kim hikmet hâzinesini bulursa onun kıymetini bilsin, MARİFETNAME onu korusun ve kendi canından daha aziz bilsin.Allah tarafından seçilen kullar ile avam bu hususta ayn tutulmuştur. Çünkü, avamın değişmelerinden meydana gelen düş-manlıktan, mü’minlerin seçilmişlerinin dikkatli olmalan ve sakın-malan emrolunmuştur.Cen&b-ı Hak buyuruyor ki:«Ey iman edenler; şüphesiz hanımlanmzdan, evlâtlanmzdanbir kısmı, (sizi ibâdetten alıkoymak, emirlerinize karşı gelmekle)size bir nevi düşmandır. Onlardan sakının.»(Tegabun Sûresi, Ayet: 14) Bu ayette avamın havassa olan düşmanlığına işaret vardır. Bu demektir ki hakim-i ilahi seçilmişlerin söz ve kelimelerinden birini halktan, kendinden, çocuklarından, malından, mülk ve şe refinden birine vermiş olsa o kul bu hikmete aykın iş yapar ve kendi ölümünü hazırlamış olur. Çünkü hikmete layık seçilmişlerin hikmeti dinin özünü teşkil eder. Avamın aklı ise dünyamn kabuğu durumundadır. Bu durumda dünyamn özünü teşkil eden havassın hikmetlerinden, dünyamn kabuğu durumundaki avama anlatmak, ziyandan ve gafletten başka bir şey değildir. Çünkü dünya dine zıttır. İslâm büyüklerinden Hz. Ebu Hüreyre diyor ki:. «Ben Rasulullah S.A.V.’den aldığım iki ilim var. O ilimin birini insanlara söyledim. Eğer öbürünü de söyleyecek olsam beninıboynumu vururlar.»Bu sebepledir ki Cüneyd-i Bağdadi müridlerden birine sitem ile şöyle dedi: — Biz tevhid ilmim, sandıklara gizlemiştik. Fakat sen onu âleme açıkladın. Ağızda saklanan sözü halka haber verdin. Fitne yi uyardın.Hakimlerden birine mektupla gönülün hallerinden soruldu. Oda cevaben:«Soranı bilsem cevabım ona göre olur,» dedi.Havvas (seçilmiş) m irşâd yoluna girenlere olan nasihatleri vardır ki o da şöyledir:Alçak gönüllülük ederek size bir kimse gelir ve her emrinize muhalefet etmeden yerine getirir, size her şyi ile tslim olursa, si zin kelime-i tevhidi telkin etmenizi sizden alırsa, sizin için her şe yinden geçer ve her şeyini size bırakırsa, sizin için çoluk çocuğu 381 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. nun sözünü bile etmekten kaçınırsa, kısaca marifet için gerekli bü tün şartlan yerine getirir ve hiçbir işinde kusur etmezse o kimse nin bütün işlerini görünüz. Size bir kanş gelene siz: — «Kim bizden olursa biz de ondanız, diyerek bir kanş gicy.niz. Böyle yapmazsanız emanete ihanet edeceğinizden Hakkın huzurundan kovulursunuz.Seçilmiş kulların hikmetlerinden bir kelime ya da sırrı, dün yayı seven, velileri inkâr eden ahlâksız ve hayasız casuslar olanmünafıklara söylemek onlara verilen kuvvet demektir. Çünkü velilerin hikmetinin açığa vurulması yasaktır. Havassın sırrının avama söylenmesi doğru olmaz ve onu söyliyenin sözüne de güvenilmez.MANZUMEElâ ey cân-ı pür sevdâ ki, aşk olmuş sana me’vaHitâb-ı müstebabm bil, hazer kıl, etme hiç ifşa.Eğer bir cevher aldınsa muhit-i aşktan, zinhârAnı cân içre hıfz et söyleme bir kimseye.Sözün sünnetle şer olsun, bulunsa âkıl-ı âgâhHadis-i aşkı sermed sur bulursun mest-i nâpervâde.O kim doymuş ve sâkindir bu cism-i tenk-i muzlimO dil mülkünde seyr etsin ki dildir gülşen-i zibâ,Bu tenden Adem û Havvâ begayet ruşen olVeli mânâda akl ve nefs-i küldür Adem ve Havva.O kim nefsiyle kalmıştır, enânlyetle dolmuşturO ehl-i resm-i âdettir, ona söz kalmamış asla.Hadisi aşk emanettir, ânı ifşa ihanettirNe bilsin gâfil-i hodbin kelâm-ı âşık-ı mevlâ.Gönülden hikmeti nâ ehle izhâr eyleyen zâlimKalır mahrum o hikmetten dik muzlim olur a’ma,Rumûz-ı aşkı tasrih eyleyen neftundur Ey HakkıDenilmiş hoş kelâm; el âşıkın yetvî vel: yervâ(Aşıklar açtır asla doymazlar)KISIM: 6SUSMANIN KISIMLARI NELERDİR? HAL VE MAKAM NEDİR?MARİFET EHLİNİN HALLERİ RUMUZ İLE NASIL BİLİNİR?Ey Aziz Ehlullah diyorlar ki: Sukut geceyi uyamk geçirmenin sonucudur. Çünkü geceyi iba MARİFETNAME det ve taatle geçiren kimsenin konuşma isteği olmaz.Sukut ikiye ayrılır: 1 — Dil ile susmak,2 — Kap ile susmak,Dil ile sukut masivayı konuşmaktan tamamen uzak durmaktır. Kalp ile susmak ise kalbten Allah’ın dışındaki her şeyi çıkarmaktır. Dili susan fakat kalbi konuşan kimsenin günahı az olurve kendisi de rahatta olur. Hem dil ve hem de kalbi susan kimse ise sırrını temizlemiş halde Allah'ına kavuşur. Kalbi sukut edenfakat dili konuşan kimse söylediklerinde hikmeti söyler.Hem dili hem de kalbi konuşan kimsenin bedeni şeytan ülkesi kendisi de onun maskarası olur. Dilin sukut etmesi tarikate gidenlerin kaynakları olup onun mensuplan iyi kullardandır. Kalbinsusması müşahede ehline mahsus bir sıfattır ki onlar Allah’a yakın olan mukarreblerdir. Susmanın din yoluna yeni girenlere etkisi âfetlerden korunmasıdır. Muharreblerde ki hâli ise RabbınınÜns hitabına muhatab olmaktır. Demek oluyor ki hallerden birinenail olanın susması onun Allah’tan başka kimseyle konuşmamasıdemektir.Kalbten Allah’ın dışındaki şeyleri (masivayı) giderdikten sonra Mevlâ ile konuşmaya geçilir ki bu mukarreb makamıdır.' Eğer insanın kalbinde masivâ olursa susamaz. Mukarreb derecesine ulaşan kendisi sağlam, söyledikleri de doğru olur. O Hakkı 1 'söyler, doğrudur.Masiva konuşmak hatta doğru konşmak ise susmanın sonucudur. Masivayı konuşmak her bakımdan zarardır.Susmanın makamı vahyin türleriyle olanıdır. Susmanın diğerbir vasfı da Marefe fullah’a götürmesidir. Marifet ehli, kalp hallerini asla sözlerle söylemez, işaretlerle söyler ve yazarlar. Böyle yapmaları halkın o yazı ve İşaretlerin ne mânâya geldiğini anlamamaları içindir. Çünkü eğer halkm anlıyacağı şekilde söyleselerhalk onlar hakkında kötü düşünür ve «bu adam sapıttı,» derler.BEYT Bilenin sözü orda, gönle hatâ değildirGönül ehlini duysan, deme hata etmiştir.Marifet ehlinden olanlar kitaplarının bu işe ehil olmıyan vekendini bilmeyen gafil ve cahillerin o işaret ve ibarelerle marifetehlinden olacakları iddiasında bulunacaklarım tahmin etmiş veferasetleriyle bunu sezmişlerdir.* Marifet ehli, bu yolun kapanma- Sttt ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. ması, daima açık kalması ve kendilerinden sonra da bu yola gir. inek isteyenlerin bulunması ve bunların irşâd edilmesi ve dünyada kendilerinden sonra da vekillerin bulunması niyeti ve gayesiile bu hususta bir çok kitaplar yazmış, istilahlannı inciler gibi dizmişlerdir. Ona aşina olanlar dizilen incilerden nasiplerini alır, dün ya meydanında kalmaz, gönüle girer ve ruh deryasına dalarlarÇünkü, hiçbir ilmin esas ve istilahlan o ilimlerle meşgul olan alimlerden duyulup öğrenilmeden bilinemez. Fakat marifet ilmi böyledeğildir. Marifet yolunun yolcuları bu marifet yolunun özel işaret ve deyimlerini gönül ehlinden öğrenmeden onun hasıl ettiğizevki ve lezzeti tamamen duymuşlardır, öyle ki sanki o kitaplarıkendileri yazmış ve istilahlan kendileri vazetmişlerdir.Mürşid-i kâmil olunca nâyâb (bulunmaz)Sana mürşid yeter şimdi kitap.Gönül hallerini işaretlerle yazmıyan marifet sahiplerinin söyledikleri sözlerin bir çoğunu halk anlamaz. Bunun için de onlara kâfir ve zındık gibi sözleri yakıştmr, ondan el çeker ve onlarınmuhabbetlerinden yoksun kalır ve kitaplarından da istifade yoluna gitmemişlerdir.Halk bilmiyor ki onlar imân nurunu bulan, hak ile batılı birbirinden ayıran, kendilerini bildikleri gibi mevlâlarını da bilen,Hak aşkının şarabıyla dolan ve onun hararetinden yanan Hakaşıklandır.Cahiller marifet ehlinden olanları bazen inkâr etmişler bazende kabul etmişlerdir. Gerek inkârda ve gerekse kabulde kimbilirne büyük hikmetler ve surlar vardır? Gönül ehli bu sır ve hikmetlerden haberdardır.Arifin muhabbet ve hikmetin sırlanndan cahillere söz açmasıve söylemesi asla doğru olmaz. O hikmeti muhibbine söyleyebilir.Bu muhibbi o derece samimi olmalı ki ârif kendi kolunu bozduğunda onun kolundan da kan çıksın. Bu derece bir muhabbet ancakkendi ilmi, irfanı, ruh ve gönül halleri ile zevk ve cezbesinden meydana gelir. Kalp ilmi hâl ilmidir, kalbe dolması Allah’ı zikretmekleolur.Akli ilimlerin olluşu ise öğrenmekle ve Allah’ı tekerrürle meydana gelir. 384 KONU:4İNSANLARDAN UZLET ETMENİN FAYDALARIDOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1VE HADİSLERLE HADİS-İ KUTSİ İLE UZLET(İNSANLARDAN UZAK YAŞAMAK)Ey Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet etmiş, insanlardan uzlet etmenin kişiye daimi bir huzur kemin edeceğini bildirmiştir.Bu hususta bazı ayetleri yazmak lüzumu hasıl oldu.AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey iman edenler, siz kendinizi doğru yola getirmeye bakın.Kendiniz düzeltip doğru yolu bulduktan sonra sapanlar size zararvermez.» (Maide Sûresi, Ayet: 105)«Onun için yüzlerine vurmaktan vazgeç ve Allah’a güvenipdayan. Allah vekil olarak yeter.» (Nisa Sûresi, Ayet: 81)«Habibim sen «o kitabı Allah indindi.» de. Sonra onlan bırak,batakta oynaya dursunlar.» (En’am Sûresi, Ayet: 91)«Bir de zalimlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur. (Cehenneme atılırsınız.) Allah’tan başka yardımcınız da yoktur. Sonra O’ndan da yardım göremezsiniz.» (Hud Sûresi, Ayet: 113) >«(Birbirlerine şöyle demişlerdi): Madem ki siz onlarla ve Al*lahtan başka tapmakta olduklan putlardan aynldınız, o halde ma ğaraya çekilin ki, Rabbınız size rahmetinden genişlik versin, işinizde de size bir kolaylık hazırlasın.» (El-Kefh Sûresi, Ayet: 16)«Sabah, akşam Allah’ın nzasını dileyerek, Rablanna dua edenlerle beraber candan sabret. Dünya hayatının süsünü arzu edip degözlerini onlardan (Rablanna dua edenlerden) ayırma. Bizi an- 3ttS ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. mayı kendisine unutturduğumuz ve işinde haddini aşıp hevesleri, ne uymuş kimseye uyma.» (El-Kahf Sûresi, Ayet: 28)«Onun için Rabbına kavuşmayı uman kimse yararlı işler yap. sın ve Rabbma, ibadette hiç bir kimseyi ortak tutmasın.»(El-Kehf Sûresi, Ayet: 110)«Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı bırakıp çekiliyorum. Rabbıma dua ederim.» (Meryem Sûresi, Ayet: 48)«Yoksa onlann çoğuna, hakikaten söz dinlerler, yahut akılla,nırlar mı Kanıyorsun? Onlar ancak dört ayaklı hayvanlar gibidir.Belki daha da sapık yolludurlar.» (Furkan Sûresi, Ayet: 44)«Bu yüzden Ey Habibim, Sen bizi, zikretmekten yüz çevirenle*re ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere bakma.»(Necm Sûresi, Ayet: 29)«Ey iman edenler! Haberiniz olsun ki, hanımlarınızdan, evlât-lannızdnn bir kısmı, (sizi ibadetten abkoymak, emirlerinize uy.ma maki») size bir nevi düşmandır. O halde onlardan sakının.»(Tegâbun Sûresi, Ayet: 14)Cenab-ı Hak (Hadis-i Kudside buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu, kabre konulacağı zaman yaklaştığı halde hâlâinsanlarla ülfet etmenin yollarını arayan insana şaşarım.»Ey İnsanoğlu! İnsanlara ışık vermek için kendini yakan mumgibi olma.Ey İnsanoğlu! İnsanlar günahın kokusunu alabilselerdi seninletısla oturmazlardı. Ben (ayıplan) örten Settâr ve Halimim.Ey İnsanoğlu! İnsanlar, senin günahlanndan benim haberimolduğu 1 tadar haberleri olsaydı seninle asla konuşmazlardı. Ben isegünahlan affedici Gâfûr ve Rahîm’im.HADİSLERRasulullah S.A.V. insanlara afetin yine insanlardan geldiğinihadislerinde haber vermiştir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«İm anlara kötülük yine insanlardan gelir.»«Koyun, mü’mlnin hayırlı malıdır. Çünkü onu dağlarda veovalarda otlatır ve böylece dinindeki fitnelerden (insanların kötülüklerinden) emin olur.»«Devlet adamlanyla oturan fitneye düşer.»«Alimler devlet adamlarına kanşmaz ve dünyaya girmezlerse, onlan kutlar için gönderilen emin elçiler olurlar. Devlet adamla- 386 MARİFETNAME nyia oturup kalkarlarsa onlardan uzak durun. Çünkü onlar hain elçiler olmuşlardır.»«Zalime zulmüne yardımcı olacak bir söz söyleyen kimseye Al-lah o zâlimi musallat eder.»«Benden sonra birtakım hakimler gelecektir. Onlann kapısına gider de yalanlarını doğrular ve zulümlerine yardımcı olursa o kimse benden değildir.»«Başkanlığı seven kimse felâha eremez. Hükümet olmak istl yen rahat bulamaz.»«Cahil kendisinin düşmanıdır. Böyle olunca başkasına nasıl arkadaş olabilir?»«Akıllı düşman ahmak dosttan daha iyidir.»«Kadınlar, şeytanın hayalleridir. Erkekler için can belâsıdır. Kadın eğri kaburga kemiğinden yaratılmış cahildir.»«Kadınlar ekseriyetle cahil ve gafildir. Kadınlann akıl ve din-leri (erkeklere nisbetle) noksandır. KISIM : 2UZLET ALLAH’A YAKINLIK OLUP TAM HUZURAKAVUŞMAYA GÖTÜRÜREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsanlardan uzak duran Allah’a akınlaşmış olur. İnsanlara yabancı olan Allah’a dost olur. Melekût âlemi ile muttali olmakancak insanlardan uzaklaşmakla mümkün olur. İnsanlardan uzak yaşamak (uzlet) akıllıların adetidir. İnsanlardan ümidini kesmekonlara yalvarmaktan daha hayırlıdır.Rahat etmek, gezmekte, selâmet yalmz kalmaktadır. İnsanlardan ayrı yaşamanın meyvesi Allah ile Ünsiyet peydah etmektir.Dünyayı tanıyan ondan uzaklaşır yaklaşmaz. İnsanları bilen deonlara karışmaz yalnız yaşar. İnsanlardan uzak yaşayan huzuruve saadeti bulur. İnsanlara karışan onların Rabbına ulaşamaz.İnsanlardan uzaklaşanlara ne mutlu! Kendi kalbi İle meşgulolana ne mutlu! İnsanlarla birlikte olmak afet fazlaca görüşmekise sıkıntı ve mihnettir.Ahmaktan uzak dur. Onunla sohbet seni üzer, onun muvafakati delâlet, muhalefet etmesiise rezalet olur. Ahmak’ın insanlığından sakın, zira onun sana hayrı dokunmaz. Fayda yerine zarar ve rir. Zıddıyla ülfet edenin ayıbı meydana çıkar. Cahille sohbet, sı- 387 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. kıntı ve azabdan başka birşey değildir. Akılsıza arkadaş olmaktan sakın, yalancıya ve haine güvenme.Akıllı, alim, Allah’tan korkan (muttaki) ve zekilere arkadaş ol. Allah katında günah sayılan şeylerde kullara itaat sahih olmaz. Kadınlarla çok beraber ve yalnız kalanın gönlünde muhabbet kal- maz. Kadın sokması zarar vermiyen yılana benzer. Kadın şerli dir. Ona olan ihtiyacınız ise daha şerlidir. Kadın daima hileye hiz- met edeceğinden ondan korunmak lâzımdır. Mahremi olmayan ka- dına bakmaktan kendini koruyan kimse kalbinde imanın tad ve lezzetini duyar. MANZUME Eğer vasl-ı dildan istersen ey dil Hemen gayn terk eyle ol aşka mâil. Sana aşıktır şehper-i arş pervâz Anı etme şehvetle âlûde kil Senin zirve-i evc-i izzet yerindir Niçin eyledin merkez-i haki menzil Kemâlİt vehmi vû haJât hissi.O vuslattan olmuş sana cümle hâil.O bir posttur kim oldu hılt u hundur Anı canmı sandın ki verdin anâ dil. Bulursun derununda sen aşkı dâim Ki olmuş cemâli kamu hüsne şâmil. Bilirsin ki aşk aynası olmuş âdem Oiizeller cemâline durmuş mukâbil. Her âyineden lutf ve kahrın görürsün Tanırsın cihanda O’dur sâh-ı âdil.KISIM: 3UZLET BÜYÜKLERİN ADETİDİR, DAİMİ LEZZET VE TAM HUZUR HALİDİREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Uzlet hem ibadet hem de selâmettir. İnsanlara bakmak afetbakmamak rahatlıktır. Bakmıyan rahatı bulur. İnsanlar ile otur-mıyan Hakkın dostu olur. Dünya ehli ateş gibidir. Azından istifade edilir, fakat fazlası zarardır. Cahillerle sohbet etmek ruha azab 388 MARİFETNAME İçinde bırakır. Ahmak arkadaş yılan gibidir. Kişinin insanlarla tin-siyet peydah etmek kişinin iflas etmesinin alâmetidir. Çünkü onlarla münasebet kurmak vesveseyi arttırır. Hileleri çoğaltır. İnsanlardan uzak duran onların kötülüklerinden emin olur. İnsanları bilen onlara güvenmez. Bildiklerini başkalarına söylemez.İhtiyacım insanlara bildiren mahrum ve rezil olmuştur. İnsanlara muhtaç olmıyanın ise hem nzkı bol hem de kadri kıymetlidir. İnsanlardan yüz çeviren Hakkın varlığı ile bir şeye ihtiyaçduymaz. İnsanlardan uzaklaşan hak ile ünsiyet eder. Dünya ehline karşı rezil olan takva elbisesini atar. Kendisinden, insanlardanutanan kimse Allah’tan da haya etmiş olur.Ey İnsanoğlu! Dünyaya bağlananlarla görüşme, münasebetinikes, işlerine karışma. Dostuna düşman olana sen de gitme. Ona kıymet verme, dostunu gücendirme. Devlet adamlarının kapısına gitme. Gidersen dalkavukluk yapma. İnsanlara yaklaşırken kendiniateşe yaklaştırıyorsun kabul et. Onlardan haddinden fazla uzaklaşma. Kıymetini bilen, insanların arasına girmez. Hakkın ünsiye-tini bulanın insanlara işi düşer mi?Gönül ehli olanlar her ne kadar beden ve dilleriyle insanlara yakın olsalar da kalp ve ahlâkları itibariyle herkesten uzaktır.İbrahim İbni Edhem’e: — Neden insanlarla ünsiyet peydah etmiyorsun? diye sormuşlar. O bu soruya şu cevabı vermiş: — Benden büyük olanların büyüklenmesinden, küçüklerlaakılsızlığından, yaşıtlarımın kıskançlığından kaçtım. O zamandanbu zamana kadar da kalbim rahattır. Artık başım ağrımıyor.Hileci iıısn, insan şekline giren şeytan, genç te ise bir çeşithayvandır. Çok karısı olanın ayıplan da çok olur.KISIM : 5UZLETİN ALLAH’A İTAATE GÖTÜRMESİ, HUZURVERMESİ, S1DK VE İHLASA, SEÇİLMİŞLERİNMERTEBESİNE GÖTÜRMESİ y Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah’ı bilmek ve tanımak isteyen kimsenin dünya ehlinden yani insanlardan uzak yaşaması gerekir. Böyle yaparsa insanlaronun yükselmesini engelliyemezler. O da her geçen gün biraz dahaAllah’a yaklaşmış olur. Onlarla vakit geçirmesin ve halini, namu 380 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. sunu onlara bildirmesin. Kapılarına giderek onlardan birşey istemesin. Onlara dalkavukluk, yağcılık yapmasın. Tartışma ve münakaşalı konuşmalara girmesin.Eğer bu saydıklarımızı yaparsa insanların kendisini görmesini istemelerini istemez ki bu da onun hak nazarından düşmemesini temin eder. Artık o ne marifetten ne de muhabbetten mahrumolmaz. Çünkü o bilir ki, heKan için bedeninin bütün zerrelerinimurakabeeden ve kendisine şah damarından daha yakın olan Allah’ın kendisini görmesini düşünmeyip de, kendisinden çok uzakolan aciz bir kulun kendisini görmesini istemek cehalet ve gafletin ta kendisidir. Bu hal ancak zarar verenlere yakışır.Bu demektir ki kendisine insanlar içinde bir mevki isteyen kimse Allah katında bir mertebeye eremez.Denildi ki:«Halkın rızasına sevinen kimse, hakkın rızasından uzak kalır.»Çünkü insanların övgüsü tıpkı bir hava dalgasına benzer.Ağızlarından çıktığı andan itibaren kısa zamanda havaya karışarak kaybolur. Demek ki insanların medih (övme) ve zemmi (yermesi) ni mühimseyen insan onların itikadına ve inkârına itimadeder ki bu da onun Haktan gafil olması ve hakka yüz çevirmesi demektir. Artık o cehalet ve gaflet karanlıklarında ne yapacağını şaşırır ve helak olur gider.BEYT Bu acizlikten yüz dön, bul o yüce dostuSana senden yakın olan bir ve kahredici Allah yetmezmiş.Eğer insanların avamım da seçilmişlerini de aciz bilerek cihanın yaratıcısı olan Allah’a sadık bir kul olarak yönelen bir marifettalibi kendini insanların nazarından korumak için halini gizlemeli,üstünlüğünü açığa vurmadığı gibi, insanların kendisine kıymetvermesini de beklememelidir. Hiç bir hata ve kusur etmemeye çalışır, böylece insanların inkâr ve ayıplamasına maruz kalmaz. İnsanlara karışmaz, onlarla boşuna vakit öldürmez. Onlardan uzak yaşar. Kendisine tenhâ bir yer bulur orada hakkı tefekkür ve tezekkür ile sadece cumaları ve vahit namazlarına gider. Allah’ı tanıyana ve bilene kadar bu duruma devam eder. Gayesine ulaştığızaman ise artık onun için yalnızlığın, kalabalık içinde olmanın, uzletin ve ülfetin farkı kalmaz, hepsi bir olur. 300 MARİFETNAME Çünkü ârif kulun uzleti nefsinden çıkıp gönlüne girmesidir.Gönlünden de ruhuna, ruhundan sırrına, sırrından mevlâsına kavuşmasıdır. Böyle bir kimsenin nefsi islâmın konandır. Kalbi imanın, ruhu da irfanın yeridir. O kimse Allah’ın birliğinin sırrına konak olmuştur. Denildi ki : «Uzlet esasen kişinin insani sıfatlardan uzaklaşmasıdır. İnsanisıfatları bırakan kâmil gönül sahibi olur ki artık insanlarla konuşsa bile bu kendisine zarar vermez. Çünkü o görünüş itibariyle herne kadar insanlarla birlikte ise de kalben Allah’ın dışında her şeyden uzaklaşmıştır. Kâmil kul insanlar gibi giyinir, onlarla beraber yer, akılları kadar konuşur. Şeriâte muhalif olmıyan diğerâdetlerinde onlara uyarak onlarla güzel geçinir. Fakat kalbiyle herşeyden uzaklaşır ve Rabbının rızasına erer.MANZUMEEtme yılandan firâr görmiyesin ejderhaKarar eyle yerinde, hâline sabreyle hâ.Bunca ki kıldın tavâf yeryüzünü gürafHalk-ı Cihan oldu lâf, hiç bulunur mu vefâ.Kalbi mukallible bil, verme sivâya sebilGafil söyler kâlû kil, hazır ol eyle sefaHalk ile kaldın geri, ölüyü senden diriDiriden oldun beri, Hayy’dan utan kıl hayâBağlarsa eğer halk saf, ev gibidir her taraf Cümlesi olmuş kedef nâzır-ı tîr-ı kaza.Nefsini bilmiş habir bulmuş o, dostu naşirHalk-ı cihandır fakir, verir olandır Hüdâ.Bahr çû mevvâcdır, küllü şey emvâcıdırHep ona muhtaçtır Hakkı, sen ol aşina.KISIM: 5UZLET BÜYÜKLERİN ADETİDİR, TAM HUZUR VERİRMAKSADA ULAŞTIRIREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Devrimiz insanları daima insanın kusurunu arar, maharet ve kabiliyetleri kıskanır, ayıp ce kusurları soruştururlar. 3Ü1 I ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Şeyh Câdi diyor ki: «Allahtı zül celâl kulların ayıbını bildiği halde örter. Komşuve arkadaşları ise görmedikleri halde söylerler.» BEYT: Mevlâ korusun insan gaybı hileydiKimse başkalarından raha eremezdi İbrahim b. Edhem diyor ki:«Lübnan dağında kendilerini Allah’a adayan insanlarla sohbet ettim. Onlann hepsi bana şu vasiyette bulundular:«Dünya ehline döndüğün zaman onlara şu dört hikmet ve nasihati ver! 1 — Çok uyuyan kimse hayatımn bereketini bulamaz.2 — Çok konuşan kimsenin kalbi ölür.3 — İnsanlann nzasım isteyen Hakkın rızasını bulamaz.4 — Çok yemek yiyen ibadetin zevkini alamaz.»Bir kâmile sordular ki: — Neden bizimle oturmuyor ve hoş sohbette bulunmuyorsun?O şöyle cevap verdi: — Sizden bana hayat zevki gelmiyeceği gibi, benden de sizezevk ve sefâ gelmez. Ben sizinle nasıl ülfet edebilirim? Eğer sizinlebirlikte olsam bana çeşit çeşit yemekler ikram eder ve «ye!» drsi-niz. Halbuki ben bir türlü yemekten sadece beş lokma yiyin derim,siz konuş dersiniz. Halbuki ben konuşmam, sukut ederim. Siz, çalış, meşgul ol, dersiniz, ben ise her şeyi terkederim. Siz: — Gece uykusu bedenin sıhhati için gereklidir dersiniz, ben ise: — Uyku boşuna vakti öldürmektir, derim. Siz: — BU, dersiniz, ben ise: — Unutun, derim. Artık sizin hâliniz sizin benimki de benim olsun. Çünkü Cenab-ı Hak sizin kalabalık olmanızı benim de yal:mz kalmamı dilemiştir. Birliğe, yalnızlığa alışanın kalabalıkla ülfet etmesi görülmüş müdür? Bana mani olmayın da Rabbımla bir saat olsun beraber olayım. Ona secde edeyim ve taatte bulunayım. Çünkü mevlâsma bütün kalbiyle ibâdet etmiyen kimse onun kul larına istemeyerek de olsa kul olur. Kötülüğün hepsi kapı dışında dır, dışan çıkamn fitneye düşmesi de tabüdir. İnsanlarla beraber olan birçok rezaletleri görür. Meselâ çok güzel ve çok lezzetli olan ekmek ve su bir gece insan midesinde kalınca ne hale geliyor? 302 MARİFETNAME Kur’an ehlinden olan ve namaz kılan bir erkek kadınlara biran yaklaşsa kirleneceğinden ve cenâbet olacağından yıkanması gerekir. Cima hali ise kalkan hayâ hissiyle iki edeb yerinin birleşmesidir. İnsanın soyunun özünün zayi edilmesi gönülden sevgininalınmasıdır. Eğer bu helalinden olursa bir çocuk dünyaya gelir kibu da kişi için fitneye sebep olur. Haram yoldan olursa insan içinkısa bir leke olduğu gibi hem dünyada ve hem de ahirette zarara;ziyana ve azaba uğramaktır.KISIM: 6UZLET TEFEKKÜR VE TEZEKKÜRE YARDIMCI TAMMÜTEVECCİH KILICI, ÜNS VE HUZURAKAVUŞTURUCUDUREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Marifet yoluna giren kimsenin insanlardan, uzlet etmesi, uzak yaşaması iki yönden gereklidir.1 — İnsanlarla beraber olursa, onlar kendisinin zikir ve fikrine mani olurlar ve Allah’a yönelmesini zorlaştırırlar.Ariflerden bir zat diyor ki:«Bir meydanda ok atan bir gurup gördüm. Fakat bir adamonlardan ayrı oturmuştu. Onunla konuşmayı arzu ettiğimde bana: — Allah’ı zikretmenin, seninle konuşmuş olmamdan benimiçin daha hayırlı ve daha lezzetlidir, dedi. Ben: — Sen burada yalnız başına kalmışsın dediğimde: — Allah benimle beraberdir karşılığını verdi. Ben: — Bu ok atan topluluktan hangisi daha fazla atmıştır, dedim. O : — İnsanları bırakan ve Rabbi yla huzur bulan karşılığım verdi ve kalktı gitti.Bu konuşma Allah'ı tehekkür ve tezekkür eden marifet yolcusunu insanlar yolundan alıkoyar ve hatta helâke götürebilirler.Rasulullah S.A.V. uzlete çekileceği zaman ne zaman olacağımbildirmiştir. Hem o insanlara bizden daha çok öğüt veriyor ve onların dertlerini bizden daha iyi biliyordu. Onun uzlete çekilmeningerekli olduğunu beyan buyurduğu zaman gelmiş çatmıştır. O birhadislerinde şöyle buyuruyor ki:«öyle bir zaman gelir ki o zamanda insanlar sözlerinde durmaz, emanetlere ihanet eder, birbirlerinin düşmanı kesilirler. İşte o za man fitne zamanıdır.» 303 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ H2. Ashâb-ı Kirâm sordular ki: — Ya Rasulullah o zamana yetişen mümin ne yapmalıdır?ResuIullah buyurdu ki:«O mnıanft yetişen mü’minler, insanların işine karışmasın,diline dikkat ederek konuşsun. Evinde otursun, iyiliği alsın, kö tülüğü terketsin, yalnız kendi işleri için evinden dışan çıksın.»Selef-i Salihin bunun üzerine kendi devirlerinde dostlarımkorkuttular. Herkes kendi aile ve çocuklarına uzlette kalmayı emretti. Onların bizden daha hayırlı ve daha basiretli insanlar olduklarında şüphe yoktur. Zaman onlardan sonra düzelmemiş, bilâkis daha da kötüleşmiştir. (İbrahim Hakkı merhum kendi zamanı için böyle diyor, ya bizim yaşadığımız 20. asrı görseydi nedersi?)Hz. Ömer R.A. şöyle buyurdu:«Uzlette kötü arkadaşlardan kurtulmak vardır. Öyle ise mümkün olduğu kadar insanlarla daha az görüşmelidir. Çünkü onlardan kurtulmak çok zordur.»Kâmillerden bir zat diyor ki:«Bu zaman kişinin dilini tutacağı ve yerini insanlardan gizleyeceği zamandır. Bu zaman insanlardan aslandan kaçar gibi kaçmak gerekli olan zamandır. Bu zaman kişinin evine çekilmesi veHakkın rızasını kaçırmamaya çalışması gerektiği zamandır.»Kâmillerden bir zat diyor ki:«Allah için bu zamanda uzlet helâl olmuştur.»Bu sözleri 200 sene sonra başka kâmil bir zat duymuş ve:«Uzlet o zaman helâl olduğuna göre şimdi vacib derecesineçıkmıştır.»2 — İnsanlar marifet yolcusunun hizasına bozarlar. Çünküinsanlarla beraber olan marifet ehline gösteriş ve kibir halleri arızolabüir ki bu da onun huzurunu ve huşuunu bozar.Denildi ki:«İnsanları görmek arzusu gösterişin yaygınlaşmasıdır.»Bazı kimseler ariflerden bir zatın kapısına gitti ve ona: — Ziyaret ve bizimle görüşmekle bize ikramda bulun, dediler.Arif, gelenlere içerde cevap vererek: — Sizin arkamzdan size dua etmek, ziyaret ve görüşmekten 304 MARİFETNAME sizin için daha hayırlıdır, size böylece ikramda bulunuruz, dedi.Çünkü o arif biliyor ki kendisini ziyarete gelenler kabul etseistemiyerek de olsa kalpde bir gösteriş ve süslenme hissi uyanır.Arkalarından dua etmek ise ihlâsa daha yakındır. Selef-i Sâlihin-den çoğu kimseler tezyin ve riya korkusuyla ziyareti ve insanlarlagörüşmeyi azaltmış ve selâmeti uzlete çekilmekte bulmuşlar veölmeyecek kadar yemekle yetinmişlerdir.Gönüle girmek ve bunun lezzeti onları huzura kavuşturmaya yetmiştir. Huzur ve Üns derecesine ulaşmakla seçkin kullardan olmuş ve sonsuza dek Hak ile birlikte kalmışlardır.MANZUMEKadr-ı fakrı bil fena ol, yar-ı sultan olma hiçCemiyyet-i hatır fakr imiş, perişan olma hiç.Halkı avlamak içindir bu güler yüz, güzel sözMadem avcı değilsin, güler söyler olma hiç. Terk-i zevk ve lezzet-i cismâni asândır veliMerd isen lezzât-ı nefsâniyyende cüyan olma hiç.Hırka vû seccade ve imame ve teşbihi koyEvham oyuncağı, şeytan aldatması olma hiç.Hıfzı zahir, mucib-i ihmâl-i batındır hemânHıfz-ı hüsn-i hulk edip cismi nigehbân olma hiç.îzzet ve rağbette olsan, çok olur hasid sanaYusuf gibi mübtelâı mekr-i ihvân olma hiç.Ger saadet mend isen, tenhaya gel halkı unutHakkı uns-i Hakkı bul, setr et, pişman olma hiç. KISIM: 7UZLET EDEN ARİFLER İKİ SINIFTIREy Aziz! Ehlullar diyor ki: Uzlet hususunda marifet ehli ikiye ayrılır:1 — Hikmeti söylemek ve ilmi yaymak hususunda insanların kendisine ihtiyaç duymadıkları ariftir. Onun haii çok iyidir. Çün kü onun insanlardan uzlet etmesi kendisi için çok iyidir. Allah’ı fikredip zikretmesi onun işlerinin en güzelidir. Mevlânın kula ünsü en tatlı ve lezzetli şeydir.Bu arif kendi evine çekilir. Kimse onu bilmediği gibi o da kim- 305 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. seyi bilmez. Fakat cumaya, cemaate ve faydalı ilmi toplantılarakatılması icap eder.2 — Bu da ilimde insanlara önder olan ve insanların kendilerine ihtiyaç duydukları kimsedir. Bu durumdaki arif insanlardanayrılmakla ve uzlete çekilmekle rahat ve afiyeti bulamaz. O insanların içinde kalır ve dini ilimlerin yayılmasına çalışır. Fakat onuninsanlarla konuşması anında kendisine önemle gerekli olan iki şey,vardır:1 — Uzun sabır ve güzel ahlâk,2 — Kendisi insanlarla birlikte iken kalben onlardan uzakolmaktır. Bu vasıfları kendinde toplayan arifle konuşan insanlarkendilerine yetecek kadar cevabı ondan alırlar. Ziyaret ederlerseherkesin durumuna göre ikram eder. Ona dil ile sataşma olursa,arif buna sükut ederek karşılık verir kendisi de mahzun olur. İnsanlar ondan uzaklaşsalar o bunu nimet bilir ve çok memnun kalır.İnsanlar hayır üzere olduklan müddetçe onlara iştirak eder.Kötülüğe saparlarsa onlardan elini çeker. Terbiye ve nasihatini tutarlarsa yumuşak ve anlayışlı olur. Kabul etmezlerse onları terke-der. Elinden gelince ziyaretlere, hastalan görmeye, davetlere icabet etmeye çalışır. Bu gibi hak ve hukuka riayet eder. Sürten onlarla, güzelce geçinir, verecekleri zahmetlere tahammül eder. Muhtaç olduğu şeyleri onlardan gizler. Yalnız kaldığı zaman ihtiyacımgidermenin yollarını arar. Onlara yapacağı yardımlardan karşılıkbeklemez, işlerini görürken asla minnet etmez, başa kakmaz. Herkese her konuda müslümana ve arife yakışacak müsamaha ve hoşgörü ile davranır. Bunu hem halk için hem de Halik için yapar.İnsanların kendisini tanımayan arife onlardan uzaklaşmasımtemin eden tedbirler şunlardır:1 — İbadet ederken bunu gece ve gündüze paylaştırır. Bütünvakitlerini ibadetle geçirmeye çalışır. Çünkü daima ibadetle meşgul olursa afetlerden kendini korumuş olur. Bu onun marifete ermek hususunda izzet, zevk ve lezzet alacağının alâmetidir. İnsanlarla beraber duran ve onlarla dostluk kuran kimse iflâs etmiş vebüyük zarara uğramıştır.Hz. Musa A.S. Cenab-ı Hak ile Tür-i Sinada buluşup ülfet ettikten sonra geriye dönünce insanlardan daima kaçar ve asla onlann içine karışmazdı. Öyle ki insanların konuşmalarını duymamak için kulaklarını parmaklarıyla kapatır. Onlardan köşe bucakkaçar, tenhalarda durur, yalnızlığı seçerdi. İnsanlardan uzak kalıp yalnız durduğunda insanların sesini merkep sesi duyuyormuşgibi bulurdu. MARİFETNAME 2 — Tedbirlerin biri de insanlardan ümidi kesmek ve hiç birihtiyacında onlardan birşey istememektir. Bu, gösteriyor ki arifinnazarında bütün insanların azaç ve taşlardan farklı tarafı yoktur.Hattâ insanlar onun nazarında yoktur. Çünkü faydası ve zaranolamayan bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında ne fark olabilir?BEYT :Hakkı, cem’i halktan müstağniyim billahi benAlemi yaratan varken, halk-ı zamanı neylerim. 3 — Üçüncü tedbirde insanların ahlâk ve huylanm düşünmeli ve aklına getirmelidir.Eğer arif sözünü ettiğimiz bu hususlara dikkat ve devam ederse, insanlarla konuşmayı terkeder, Hakkın dergâh-ı olan gönlünegirer. Hakkın ünsünü bulur, rahata erer ve huzura kavuşarak sevinci ve lezzeti devamlı ve kesintisiz olur. Ancak bu da muvaffaki yet ve inayet yalnız Allah’tandır. O ne güzel bir dost, o ne güzelbir arkadaştır. Çünkü Sıddîk insanlardan ne derece uzaklaşırsaHak’ka o yakınlaşır.Allah-u zül celâl bir kulunu huzuruna davet ettiği zamanonun tekrar insanlara meyletmemesi için onu insanlann eziyetlerine maruz bırakır. Artık o kul herşeyi terkeder, kalbinden Allah’tan başka herşeyi atar.MANZUMEHak Teâlâ am ki ede güzinDostluk meclisinde, eder nişin (oturur).Bendedir ona bâb-ı esbâbıBaşkasına bağlanmaz olmaz ahbâbı.O halde insanların arife verdikleri eziyet ve cefâ onun içinbir nimet, devlet ve sevinçtir. Çünkü onun insanlann eziyetinemaruz kalışı insanlardan uzaklaşıp yaratanına dönmesine sebepolur.Cenab-ı Hak kendisine seçtiği kullarına adet olarak başlangıçta velilerine insanları musallat eder. Veliler bu cefadan sonra seçilmiş (safi) kullar sınıfına yükselirler. Çünkü düşmanın sözühakkın sopasıdır. Hakkın başkasına bağlanan gönüllere o sopa ilevurur ve kendisine yüz çeviren kullarım yine kendisine çevirir vehuzuruna getirir. 307 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. KISIM: 8UZLETİN KISIM VE HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyor ki:İnsanlardan uzak kalmak (uzlet) konuşmayı azaltır. Çünküinsanlardan uzak kalan kimle konuşacak? Yalnız kaldığı için konuşmamaya mecbur olur.Uzlet iki kısımdır:1 — Müriden uzleti2 — Muhakkikin uzleti.Müridin uzleti dostların haricindekilerle konuşmamak ve görüşmemektir.Muhakkiklerin, Allah'ın dışında herkesle münasebeti kesmektir. Bu demektir ki muhakkiklerin kalbinde Allah’tan başkasına yer yoktur. Uzlet eden kimsede mutlaka 3 niyetten biri bulunur:1 — İnsanlann vereceği fitne ve zararlardan kurtulmak ni yetiyle yapılan uzlet,2 — însanlan kendinin onlara vereceği zarar ve fitneden korumak için yapılan uzlet. Bu ilkine göre daha makbul ve terciheşayandır. Çünkü ilkinde insanlar hakkında kötü zanda bulunulurken, diğerinde kişinin kendi hakkında sü-i zannı vardır. Zaten nef : se sü-i zanda bulunmakta elzem olan bir şeydir. Bu iyilerin (ebrâ-re) âdetlerindendir.3 — Mele’i A’lâ’dan Mevlâ ile sohbet etmeyi nefis üzerine tercih etmek ve nefsinden geçmek niyetiyle yapılan uzlet. O haldeuzletin en üstün derecesi kişinin kendi nefsinden uzlet etmesidir.Çünkü arif bu halinde Rabbi ile olan ünsiyeti nefsi üzerineolan ünsiyete tercih etmiştir. Nefsinden gönlüne giren kimse Mev-lâsım her şey üzerine tercih etmiş olur. Cenab-ı Hak. ona öyle sırlar bildirir ki bunları ancak kendisi bilir. H er ne kadar uzlet tabiîolarak susmayı gerektirirse de kalbin sukutunu gerektirmez. Çünkü uzlette olan kimsenin İllâki masivadan geçmesi şart değildir.Onun için sukut altı esastan hasıl olan bir esas üzerine bina edilmiştir.Uzlete eden kimse insanlardan yalnız kaldığı gibi kendi nefsinden de geçerek gönüle girer ve yalnız kalırsa Vahdaniyyet-i İlâ-hi’nin birliğine erer. Uzlet halleri için de en yüksek derecede olanıhalvet derecesidir. Halvet halinin sonucu arifin marifete ve birliksırlanna (e3râr-ı ehâdiyyet) vakıf olmasıdır.Uzletin hallerinden bir diğeri de kulun dünyayı tammasmı 3tm MARİFETNAME temin eder. Eğer insan cismâni gıdaları terketse, bütün insanlann.uyuduğu bir zamanda uyumasa da kalksa uyanık halde Allah’aibadet etse, Allah’ı zikretse, suk»t edip hem insanlardan hem dekendi nefsinden geçerse ve bu hasletler onda birlikte meydanagelse onun insanlık hali melekiyyet haline döner. Böylece kulluktan efendiliğe, gayb hali, şahâdet haline, bâtm hali zâhir hale veaklı hisse dönüşür.Artık o kul ebdâUer zümresinden mukarreler (Allah’a yakınolanlar) makamına erer. Devleti ve marifeti bulur, Allah’ın sevgisive muhabbetine ulaşır.KISIM: 9UZLETİN SONU OLAN HALVETE GİRMENİN ŞART,ESAS VE USULLERLİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Marifet yoluna giren ve bu yolda yoluna devam eden ve nihayet Mevlâlannın huzuruna gidecek olan yakîn ehli insanlardanve kendi nefsinden yaklaşmak ve halvet içinde küçük ve karanlıkbir odada oturmalıdır. Gerek bedeni ve gerekse kalbi ile insanlardan uzaklaştığı derecede Rabbma yakınlaşır.Halvete girmenin bazı rükün, usul ve şartlan vardır. Arif eğerbunlan bilirse yolunda kendisine yardımcı ve mürşidi bulmuş olur.HALVETİN ŞARTLARI: Önceden izahı yapılan iman ve itikattaki tereddüdlerini gidermek ve sağlam bir imana sahip olmaktır. Abdest ve namaza devam etmek, dünyamn zevkinden geçmektir. Gönüle dönmek, gönülün ve ruhun hakikatine ermektir. Buşartlar yerine gelmeden halvete girmek sahibi için tehlikelidir.HALVETİN RÜKÜNLERİ: Az yemek, az uyumak, az konuşmak »insanlardan uzak yaşamak suretiyle uzlete çekilmek. Allah’ınzikir ve tefekkürüne devam etmek.HALVETİN USULÜ.: İzahı sonradan yapılacak olan, tevekkül,tefviz, sabır ve nzayı kazanmaktır. Bunlar olmadan halvete girmekharam ve tehlikelidir.Halvete girmek için mutlaka bir mürşid-i kâmilin bulunmasıgerekir. Aksi halde halvet zararlı olup sahibini helâk eder. Halvetin şart rükün ve usullerini yerine getiren kimse her türlü tehlikelerden emin olur.Halvet ehli hallerin varidâtı, esrâr makamlar ve kerametlerleimtihana tabi tutulur. Halvet ehli çile çekmeyi arzuladığı zaamn ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. kendisinin ihtiyacı olacağı insanlarla arasmda evinin kapısını kapatmalı ve onlardan uzak durarak uzlet etmelidir. Önce dışan ilealâkasını keser sonra da odasının kapısını kapatarak kendi ailefertleri ile olan alâkasını keser ve yalnız kalır. Artık yanına kimsegirmeyeceği için marifet talibi, odasında kıbleye döner, bağdaş kurar kalbinden gizlice kelime-i tevhide (La İlahe İllallah Muham-medün ResuIullah) ve «Allah» (ism-i celâl) adını zikretmeye gecegündüz ara vermeden devam eder.Dışarıya ancak cuma namazı ve cemaate katılmak için dışançıkar. Bunun haricindeki zamanlarında halvet üzere bulunmaktadır. Bozuk fikirleri atmaya çalışmalı ve böylece kendisini Allah’ınzikrinden alıkoyacak iç ve dış tesirler kesilmiş olur.Bu durumda olan kimse yemesine dikkat etsin, midenin yansını doldursun. Yani aç kalmadığı gibi tok da olmasın. Mizacımkorusun ve boş hayallere kapılmasın. Eğer kalbine varidat sebebiyle mizacında bir değişiklik olursa bunu Rabbının bir nimeti olarakbilsin. Bu sayede melekel varidattan da kendi payını alsın. Bu halin sahibi kendi kalbinde meydana gelen değişiklik ile önceki cis-mani hali arasındaki farkı bilsin ve ulaştığı manevi lezzetin değerini idrak etsin. Çünkü gelen varidat eğer meliki olursa ondan sonra kalbde ilim ve hikmet kalır. Kalb masivadan temizlenir. Beden-'de dert, elem ve hayret kalmaz.Ancak eğer gelen varidat şeytani olursa bunun arkasında bedendeki organlarda tahriş, acı ve hayret meydana gelir. Kalbdefesâd, nifak ve tembellik kalır. Bundan son derece sakınmalı vekişi Allah’ı tezekkür ve tefekküre dalmalıdır. Böyle yaparsa kalbini bu belâdan kurtanr ve rahata ulaşır. Kendisini rahata erdirenvaridata karşı çıkmamalı ve ona teslim olmalıdır. Halvete girecekolan kimsenin İnanması gereken İki şey vardır:1 — Allah’ın şeriki ve benzeri yoktur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Onun benzeri gibi birşey yoktur.»(Şûra Sûresi, Ayet: 11)Allah-u zül celâl bununla suretten munezzel olduğunu bildiriyor. Halvette olana nasıl bir suret görünür de, «Ben Allahım»derse ona «Sen Allahsın» demek ve o sureti korumaya çalışıp zikrine ve fikrine devam etmelidir.2 ■— Halveti halinde Hakkı isterken yalmzca Hakkı istemelive mâsivaya meyletmemelidlr. Eğer bütün kâinat ona hibe edilseedebini bozmadan kabul etmeli halikına dönerek zikir ve fikrini MARİFETNAME devam ettirsin. Çünkü Allah-u zül celâl onu melekülün acaip halleri ile imtihana tabi tutar. Kul eğer onlardan birine meylederseelindekini de kaybeder, fakat mutlu buna kavuşmaya gayret ederse her türlü istediğine nail olur. Artık o kimsenin birinin sırrınıbaşkasına söylemesi helâl olmaz. O kimse artık filanca gıybetçi,filanca içkici v.s. gibi sözlerle kendisini ya da başkalarını açığavurmaz. Ayıpları örten (settâr) adı ile vasıflansın.Eğer o adam kendine gelerek nasihat etmesini isterse ona yalnız olarak nasihat etsin. Mümkün mertebe bu hissi keşifi bırakıpRabbine olan fikir ve zikrine devam etsin! Sonra o zat hayali keşfe gider. Artık aklî mânaları hissi suretler şeklinde gprülür. Fakatkul bununla da yetinmemeli taat ve zikrine devam etmelidir. Kendisine içmesi için su ve bal verilirse içsin, hayâli keşifte kalmayıpondan da kaçsın ve Rabbi da ona bu sayede mücessedler âleminiaçsın ve kul da onunla üns peydah etsin. Zikreden zikrolunanlanifna ederse, buna müşahede ya da nevme adı verilir. Bu ikisi arasındaki fark müşahedeye şahid olamn yerinde kalarak nihayetindezevk ve lezzet olmasıdır.Nevme, sahibinde bir şey bırakmamak üzere herşeyi aıır. Bunun sonunda da uyanma, pişman olma ve mağfiret dileme vardır.Cenab-ı Hak bu kulunu imtihan için ona mülk âlemlerini verir.Eğer kul kendini bozmaz ve aym ilerlemeye devam ederse .Cenab-ıHak ona evvelâ madenlere ait esran gösterir. Eğer kul bu keşfekendini kaptırırsa onu da kaybeder, hakkın huzurundan Kovulur;ve büyük zarara uğrar. Eğer zikir ve fikrine devam ederse kendisine bitkilere ait sırlar gösterilir. Bütün çiçek, ve bitkiler kendilerini-has halleri ona anlatırlar.Madenlere ait esrar gösterildiğinde nemi ve harareti çok olan yiyecekler, bitkilere ait sırlar gösterildiği zaman isç hem ve sıcaklığı normal olan yiyecekler yemelidir. Kul eğer bu noktada da bağlanıp kalmazsa Cenab-ı Hak ona hayvanlara ait sırları da bildirir.Bütün hayvanlar ona fayda ve zararlarını lisan-ı hâl ile anlatırlarve onu selâmlarlar. Alemlerin her biri Allah’a hamd ye teşbihininasıl yaptığını ona beyan eder.. Kul bu noktada da sabit kalmazsa Cenab-ı Hak ona dirilerinhayatlarındaki sırrı bildirir. O noktada da kalmazsa Cenab-ı Haksuretlerin nasıl değiştiğini göreceği şekilde bir dolap kurulur. Bu.dolapla letafetin nasıl kesafete (yoğunluğa) kesafetin nasü letafete dönüştüğünü görür.Kul bu noktada da kalmazsa ona kıvılcımlar saçan öyle nur 401 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. keşfolur ki o nurla örtünür ve gizlenir. Eğer zikrine devam ederseonu hiç bir şey engelliyemez.Hazretin huzuruna girme, huzurunda durma ve huzurundançıkma gibi hâllerin edebleri çeşitli yollarla bilinir. Devamlı müşahede halinde İlâhî ilimlerin gelişi ile bütün yollar ona malum olur.Kul bu noktada kalmazsa ona ince ilimler ile sadık fikirlerkeşfolur. Ruhlar alemi ile bedenler aleminde meydana gelen hadislerin oluşunun alâmet ve sebepleri ile inayet alemine seyredenİlâhi sırn bilir.Kul bu noktada kalmazsa, ona tasvir, tahsin ve tezyin alemibildirilir. Böylece akılların suretini öğrenir, sonra da kendisine ku-tubluk makamı açılır. Bundan önce keşfettiği şeylerin hepsi sala-lem olup yeri de kalp idi. Bu alem kula kcşfolunduğunda mevcu-dalin rızasını ve bedenin onların hepsine birçok kâinat sırlarımbilir. Bu durumdaki kimsenin hafızası kuvvet ehline gördüklerinibelirli rumuz ve işaretlerle bildirebilir.Daha sonra yoluna devam ederse kendisine gadab ve hamiy- yet alemi bildirilir. Onunla alemdeki gadab, hiddet, hamiyyet vedüşmanlığın kaynaklarını ve şekillerini bilir. Sonra ona gayret,hakkı açığa vurma, mezheplerin doğruları ile kullar üzerine indirilen şeriatler alemi bildirilir. Böylece kâinattaki mevcudatın sırasıile birçok sırları bilir. Her yeni keşif onu vakar sahibi yapar vedaha da yüceltir.Kul yoluna devam ederse kendisine Hayret âlemi keşfolunur.Alem-i İUiyyun olan bu mertebede kendi acizliği ile kusurlu venoksan oluşunu en iyi şekilde idrak eder. Daha sonra kendisineCennetin dereceleri keşfolunur. Bununla çeşitli nimetlerin üstünlüklerini anlar. Sonra Cehennemin derecelerini, birbiri içinde oluşlarını ve azablarm çeşitlerini görür.Kul bu keşif üzere de kalmazsa, ona müstehlike ruhları bildirilir ki, onlan hayretler içinde görür. Çünkü onlara vecd sultanıgalip gelmiştir. Onların hali kendisini davet eder. Fakat o bunarazı olmaz da yoluna devam ederse, ona kendisinden başka bir şeyigöremiyeceği bir nur keşfolunur. Bu nurun lezzeti ona öyle birvecd hali verir ki, önceleri bundan habersizdi. Bunu görünce artıkönce gördüklerini küçümser. Kendisi bu nurun aydınlığı ile lambagibi panldar.Kul, yine yoluna devam ederse ona yüzleri örtülü ve teşbihleri başka türlü olan insan suretleri görülür. Kul kendi suretinionlann içinde görür ve bulunduğu hâli takdir eder. Daha sonrahaline devam ederse kendisine Rahmanın sırları keşfolunur. Ora* MARİFETNAME da keşfolunan herşeyin suretini bulur. Her işaret ve alâmet ondaaçığa çıkar. Kendi mertebesinin sonunu idrak eder. Marifet veVeliliği 11 hangi derecelerini katettiğini bilir.Kul bununla da kalmaz ve haline devam ederse ona herşeyinöğreticisi ve üstadı keşfolunur. Onun eserini görür. Bununla dakalmazsa ona önce Muharrik-ı tecelli sonra da Allah-u zül celâl yüce ismi ve sıfatlarıyla tecelli eder. Arif artık bu nurun satvetiylekendinden geçer, hatta bazan bekâ alemine gider. O halden çıkınca tekrara dünyaya bağlı duyular âlemine geleceği gibi çıktığı la-hut-i âlemde de kalabilir. Bu ruhani hal ancak halvete girmekleolur. Bunun müddeti kısa olacağı gibi uzun da olabilir. Masivayıterketmesi çok önemlidir. Masivadan kurtulursa huzura erer. Halvete giren kimse eğer Allah’a tam bir sıdk ve yakîn ile yönelirsefitne ve belâlarla yolundan kalmaz. Allah’ın yardımı, inayeti vemuhabbeti ile hızla ve güvenle onun isim ve sıfatlarının tecellisimertebesine erer.Şu halde gerçek mürid olamn huzur ve ünsü bulması çabukolur. Gafiller ve huzur-ı İlâhiden kovulanlar ise insanlarla ünsi* yette kalıp nurani dereceleri elde edemezler. RUBAİLER Hak vâr-ı evvelidir, bu nas, sen vehmedilensinÖlülere alâka gösteren yerilensinHacetin dilesen kimseden mahrum olansınBağlarsan eğer Hak’a gönlünü o zaman mahdum olansın.Hakkı Hak ile halk arasında dahilsinHor oldun, eğer halâika nailsinMüflissin eğer bu nasdan sâil (dilenci) sinİnsanların Rabbine dil verdinse nâilsin.Ma’suk-ı mekâni olamaz hendem-i vasiDerdiyle kalır aşık bir merhemi vasi«O seninledir» der, «nerede olsan» HakKendiyle bulan onu olur mahrem-i vasi.Halkın nesi var ki, meyledersin ey gönülKendin gibi bir acizi nidersin ey gönülKes bi haber peşinden gidersin ey gönülGel Hakka ki, halkı sen nidersin ey gönülHakkın mahlûkuna şefkât et rahmet bulEblehlere hilm ve hürcet et rahat bul.Sen herkese rifk ve rağmet et rif’at bulGer edemedinse uzlet et izzet bul. 403 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. Ver Hakka halkı aradan çık gitHer işte zulm ve şer ve hayn fehmitNiçin deyip itiraz ateşine yanma Teslim ile seyr kıl Cennete hoş git.Rıfk ile kamuya ol halim-û settârBil kadrini, açılma halka çok zinharMahlûku yok eyle Hâlıkı bul, ey yârHer dosta bu söz vasiyyetimdir her bâr.Hakkı nice bin sefâ ki ettin, düştürHer ne görüp, duyup, işittin düştümmEtrâfı gezip cefâya gittin düştürBu kim oturup nevâya gittin düştür. KONU:5ZİKRİN FAZİLET VE FAYDALARISEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1DAİMİ ZİKRİN AYETLERİ, HADİS-İ KUDSİ VEHADİSLERLE FAZİLETİEy Aziz! Cenab-ı Hak kullarına inayet eylemiş ve devamlı Allah’ı zikretmenin ilhâma kavuşma ile huzura erişmenin sebebi olduğunu bildirmiştir. Bu hususta bazı Kur’an ayetleri şöyledir:Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Siz de beni anın (ibadet edin ki) ben de sizi anayım. Nimetlere şükredin, nankör olmayın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 152)«O idrak sahipleri ki, ayakta iken, otururken ve yatarken da*ima Allah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«O korkulu zamanda namazı kıldıktan sonra ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken hep Allah’ı anın.»(Nisa Sûresi, Ayet: 103)«Allah’ı çok anın ki.» (Enfal Sûresi, Ayet: 45)«Rabbini çok an ve sabalı akşam teşbih et.»(Al-i İmran Suresi, Ayet: 41)«Sabah ve akşam, içinden yalvararak ve korkarak, fakat yüksek olmayan bir sesle Allah’ı an ki, gafillerden olma.»(A’raf Sûresi, Ayet: 205)«Rabbini an ve de ki: Olur ki Rabbim beni bundan daha yakınbir zamanda bir hayra ve başanya erdirir.»(El-Kehf Sûresi, Ayet: 24)«Bunlar iman edenlerdir, Allah’ı anacaklar, kalpleri huzurakavuşanlardır. İyice bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzurakavuşurlar.» (Ra’d Sûresi, Ayet: 28) 405 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. «Kim benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardırve onu kıyamet günü, kör olarak hasredeceğiz.(Ta-Ha Sûresi, Ayet: 124)«Çünkü namaz, kötü işten ve uygunsuzluktan alıkoyar. Muhakkak ki Allah’ı zikretmek en büyük (ibadet) tir.»(Ankebut Sûresi, Ayet: 45)«Allah’ı çok zikreden erkeklerle kadınlar (var ya) Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.»(Ahzap Sûresi, Ayet: 35)«Ey iman edenler! Sizi mallarınız ve çocuklarınız, Allah’ı anmak ve ibadet etmekten alakoymasın. Her kim bunu yaparsa, (malve çocuklarının meşguliyet altında kalırsa) şüphesiz onlar hüsrana düşen kimselerdir.» (Münafikûn Sûresi, Ayet: 9)«Kim Kur’an’a iman etmekten yüz çevirip geri kalırsa, Rabbionu şiddeti gittikçe bastıran bir azaba sokar.» (Cin Sûresi, ayet: 17)Cenab-ı Hak Hadis-i Kudsi’de buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Beni zikretmek için ayrıl. Ben de seni anayım.Ey İnsanoğlu! Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulumla beraberim. Beni kendinde ananı ben de nefsimde anarım. Kimbeni kalabalıkta anarsa ben de onu kalabalıkta hayırla ananm.Ey insanoğlu! Benden başkasını unutarak beni anarsan ben debaşkasını unutur seni ananm. Beni dilinle an ki ben de seni n-zamla anayım. Beni kalbinde zikret ki ben de seni anayım.Ey insanoğlu! Kendini alçalt ve zelik kılarak beni an ki bende seni yücelterek anayım. Beni nimetlerimle an ki ben de şiddetanında anayım. Sen beni mücalıede ile an ki ben de seni müşâhedeile zikredeyim.Ey insanoğlu! Sen beni fena ile zikret ki ben de seni beka ilezikredeyim.Ey insanoğlu! Beni unutur, başkalanm hatırlarsın, dilinle beni zikrettiğin halde kalbinde başkalan vardır. Eğer sen beni hakikaten hileydin başkasını hatırlamazdın.Ey insanoğlu! Beni anarsan şükreder, unutursan küfredersin.Ey insanoğlu! Beni zikredersen bol nimete erer, ferahlarsın.Ey insanoğlu! Beni zikretmekten düşmeyen, benim dostluğumu kazanır, zikrim kulumda galip gelirse o bana aşık ben de onaaşık olurum .Ben onun o da benim sevgilim olur.»HADİSLERRasulullah S.A.V. ümmetine şefkat buyurdu ve Allah’ı zikret- 40ü MARİFETNAME menin en leziz bir şey olduğunu ifâde buyurmuştur. Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah-ü zül celâl buyurdu ki: «Lâ tlâhe İllallah» benim kal*anıdır. Onu söyleyen kimse kal’ama sığınmış olur. Kal’ama sığman(giren) benim azabımdan emin olur.»Ey insanoğlu! «Beni arayan bulur, bulan hizmet eder. Hizmeteden beni anar, ben de beni ananı ananm ve onun sevgilisi olurum.»peygamberimiz buyuruyor ki:«Melekler, Allah’ı anan bir cemaati tasav ederler. Onlar üzerine huzur ve rahmet iner. Cenab-ı Hak, onlan kendi katında bulunan melekler arasında yâdeder.»«Allah’ı zikre ve Kur’an-ı okumaya devam et. Onlar yeryüzünde senin için açık bir nur, gökte ise zikr-i cemildir.»«Allah’ı zikretmeyi seveni Allah da sever.»«Allah’ın kuluna tasadduku, ona zikrini ilham etmesidir.«La İlahe İllallah diyenin kalbinden perde kalkar.»«Herşeyin bir parlatıcı cilası vardır, kalbin cilası ise Allah’ızikretmektir.»«Şeytan burnunu insanoğlunun kalbine koyar. Eğer o kişi Allah’ı zikrederse şeytan geriye dönerek kaçar. Unutursa şeytan onunkalbine girer (kalbini yolar.)»«Sizden biriniz Allah'ı o derece çok zikretsin ki insanlar onuniçin «aklını zay etti» desin.»«Allah'ı zikirden daha üstün bir sadaka olamaz.»«Allah’ı zikretmek sizin için alim vc gümüş vermekten, düşmanı öldürmekten, bütün salilı amellerden daha faydalı ve derecenizi daha yücelticidir.»«Rabbini zikreden ile zikretmeyen arasındaki fark ölü ile diriarasındaki farka benzer.»«Bir kimse Allah'ı zikretmekten dalıa kurtarıcı bir amel işlemiş olamaz.»«Bir kimse etek dolu gümüşü fakirlere dağıtsa, başka biri deAllah’ı zikirle meşgul olsa Allah katında Allah'ı zikreden, etek dolugümüşü dağıtandan daha üstündür.»«Cennet bahçelerine tesadüf ederseniz onu kendiniz için bü yük bir nimet biliniz ve onlardan istifade ediniz. O bahçeler Al*lah’m zikredildiği meclislerdir.»«Bir gurup insanlar bir meclise toplansalar da orada Allah’ıanmadan dağılmış olsalar sanki bir merkebin ölüsünden aynlıp 407 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.dağılmış olurlar. Bu meclis yüzünden onlar kıyamette hasret için,de kalırlar.»«Cennet ehli yalnızca Allah’ı zikretmedikleri saatler için üzü-lürler.»«Sabah namazım cemaatle kılan güneş doğana kadar Allah'ın zikri meşgul olup iki rek’at namaz kılan kimse için tam hac veumre sevabı vardır.»«Sabah namazından sonra güneş doğıana kadar (Allah’ın zikriyle) meşgul olmam bana dünyadan ve dünyada bulunanlardandaha sevimlidir.»«Allah-ü zül celâlin Hz. Yahya A.S. ile Beni İsrail’e emrettiğibeş sözden biri Allah’ın zikridir.»«Allah’ı zikreden kimse, kendisini öldürecek düşmanı arkasından koşarken tam yakalıyacağı sırada, sağlam bir kaleye girip canım kurtaran adama benzer. Mümin de aynen bu adam gibi nefsini şeytanın elinden ancak Allah’ı zikretmekle korur.»Evet: Lâ tlâhe İllallah Cenab-ı Hakk’ın kal’asıdır. Onu bütünkalbiyle söyliyerek tekrar eden ve sessiz olarak çokça söyliyen kimse şeytandan emin olur, gafletten uyanır. Cenab-ı Hakk’m ünsiy- yetini ve huzurunu bulur.MANZUMEEğer cihanı gönülden cûdâ edersen senHuzuru zevk ile Hüdayı zikr edersin sen.Nasıl, niçin dikeninden güzar edersen eğerVisâl gülşeni içre sefâ edersin sen.Zuhur ederse eğer dilde aşk’m derdi ve gamıCemi’i derde deminden devâ edersin sen.Safâ bulursan eğer, nur-ı aşk-ı bâk’denDerûn-ı sinen i bağ’ı bekâ edersin sen.Deruni bahr-ı meânide cevherin bilsenCihânda kıymetine hoş behâ edersin sen.Riyâset-i âb-ı hayâtı saf asım bulsanGönül kudretini hep cilâ edersin sen.Heves menzilleri olduysa kat eğer HakkıMakamım harem-i kibriyâ edersin sen.KISIM: 2DEVAMLI ZİKRİN FAZİLET VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: 40U MARtFETNAME Allah’ı zikretmek marifet yolunun esasını teşkil eder.Allah’ı zikr, Rabbin ünsünü veren, kalbi ve ruhu kavuşturaniş ve sözlerin en büyüğüdür.Allah’ı zikr, onun kapısına varmak, imânın alâmeti, ibadetinözü, marifet kapısının anahtarıdır.En üstün zikir sessizce ve kelime-i tevhid-i yani Lâ İlâhe İllallah sözünü tekrar etmektir. O, kalplere nur, ruhlara huzurdur.Bedene zevk ve lezzet, ruha kuvvet, gözlere cila, sırlara nur olur.Allah’ı zikr irfanın ve mağfiretin elde edicisidir. Allah’ı zikirve ondan başkasını unutmak arif kulun adetidir. Allah’ı zikir kalplere hayat, sevgiliye kavuşmaya sebeptir.Allah’ı zikir kalbi ıslahın esasıdır. Amellerin en üstünü, hallerin en güzeli, gece yarısından sonra Allah’ı zikretmektir. Eğer Allah’ın senin zikrini ve onu tefekkür ettiğini görebilirsen sana müjdeler olsun. Çünkü Rabbin seni sevmektedir.Allah’ı zikretmek kalplerde sevinç olup semeresi hakkın ünsve huzuruna ermektir. Zikre devam etmek kalbe ve ruha nur verir. Kalbi tatmin eder. Allah’ı zikir kişinin dostu ve en sadık arkadaşı, bedeninin çok güzel kokusu, ruhunun kuvvetidir.Allah’ı zikir kalbi bütün pisliklerden temizlerler. Zikirlç kalbimamur olamn işi de, ahlâkı da güzel olur, ruhu ise sevinçli olur.Zikir ruha hidayettir. Bütün dertlerin devasıdır. Allah’tan gayrisini zikretmek belâdır. Allah-ü zül celâl kendisini anan kullarımanar. Zikir, basiret nuru, ruhun nimetidir. Allah’ı unutan kulunkalbi katılaşır ve sertleşir. Hakkı zikreden kalbinden Allah’tanbaşka herşeyi atar. Kalbi daima uyanık kalır. Onun fikri de zikride Allah’tır. Allah’ın zikrine devam ehlûllah’m âdetidir.Ey insanoğlu! Oyuna dalıp da Allah’ı unutma! Allah’ı zikredengafil olma. Kalbin ile dilin birbirine uygun olsun. Allah’tan gayri yi unut, çünkü bu zikrin esasıdır. Marifet sermayesi, sevginin temeli, devlet ve saadetin kimyasıdır. Zikir devamlı olursa Allah sevgisi benliği kaplar, gönül onun sevgisiyle dolar ve Rabbini ister.Allah’ı zikr dil, kalp ve ruh ile meydana gelir. Zikr dilden kalbe ve kalpten de ruha geçerse o kimse seçkin velilerden biri olurve artık onun bütün organları ile devamlı olarak Allah’ı zikrederve Rabbinin üns ve huzurunu bulur. Zikr dilden kalbe inince bütün uzuvlar rahata erer. Zikr veliler için Allah’ın nimetidir. Lâ İlâhe lîlâllah onun birliğinin ifadesi olur. jeJn faziletlisi kelime-i tev-hid’in sessizce ve huzur ile tekrar edilmesidir. Peygamberimiz buyuruyor ki: «Zikrin en üstünü La İlahe İllallah’dır.» 100 E rzurumlu ibrahîm hakki hz . Zikre devam eden mevlâsmın kalesine sığınır. Hem dünyada ve hem de âhirette her türlü korku ve tehlikeden emin olur. Cenab-ı Hak Kuds-i Hadiste buyuruyor ki: «La İlahe İllallah benim Kai’amdır. Ona giren benim azabım dan emin olur (kurtulur.)»Bu kaleye giren ebedi bir saadet ve devlete erer. Bu sağlamkaleye sığınmayan ve bundan kaçınan ise ebedî bir sıkıntı ve azaba gidecek yola girmiştir.Ey Kesim Mevlâ! Bizleri senin metin kal’ana sığınan kullarından eyle. Ona yüz çeviren ve ebedî azaba maruz kalanlardan eyleme. Amin.KISIM : 3ZİKRİN ÖZELLİK VE TESİRLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Dil açıktan değil de sessizce ve kalben Allah’a yönelerek Laİlahe İllallah kelime i tevhidine ya da «Allah» Lafzâ-ı celâline devam ederse kalp ile dilin zikirleri birleşmiş olur. Böylece zikrinözellik ve etkilerini kendisinde bulur. Zira dilin zikri yakar, kalbinzikri de kalbi parlatır, masivadan temizler. Kalpteki Allah sevgisinden başka her şeyi yakar. Allah sevgisi orada ben varım, benden başka kimse yoktur diye haykırır ki bu Lâ İlâhe İllallah kelimesinin mânasıdır.Meselâ bir eve ateş düşmüş olsa, eğer orada odun varsa tabiiki ateş o odunu yakacaktır. Karanlık bir yer ise aydınlatır. Budevamlı olursa nur ve aydınlık daha da artar. Zikrin kalpteki ma-sivayı yakması ve kalbi aydınlatması da böyle olur. Şu halde zikirde sıfatı da hakdır ki dünya zevk ve lezzetlerini giderir. Hak onlara dokunmaz. Zira zikir ile nefsin hakları arasında bir zıddiyetinolması mümkün olmaz.Hakkın sultanı gelince zikredenin bedenindeki bütün batıllarçıkar. Zikreden kimse zikrine devam ederse zikrinin dilinden kalbe inmesi tabiidir. Kalbe inince onu gafletten uyandırır. Kalp gözüaçılır ve mevlânın zikri ile ünsiyet peydah eder. Halvet halini terketmeyi istemez.Mecburi bir işi çıksa hemen işini bitirir bitirmez, halvet halinedöner ve zikrine gece gündüz devam eder. Zikir askerleri arılar gibi zikredenin çevresini sarar, arkasından ona saldırır ateşin odunu yakışı gibi onu yakarlar. Halvete giren kimse geceleyin halve 410 MARİFETNAME tinden çıkıp yürürken yan taraflarında büyük bir nur görür vebunun Allah’ı zikrinden hasıl olan ruh olduğunu bilir. O nur, onunkalbine öyle bir sultan olur ki orada kendisinden başka bir şey bırakmaz. Bazan bu varidat hasıl olduğunda cemâdat halvet sahibinin gözünden kaybolur ve onlan göremez olur. Bu andan itibarenbedenin zevki ve sefası biter. Onun müşahadesine göre beden billur hâle gelince ruhunun güneşi öyle parlar ki halvet sahibi yeriçinde ve gökte bir ateşin parlamakta olduğunu, sanır.Arifin kalbi hakkı zikretmenin ateşiyle yanınca, aşk ve muhabbet ateşi dalga dalga onun kalbine iner ve öyle yanar ki arifinbedeni yokmuş gibi olur ve bu halinde kendinden geçer. Onun kalbine o anda hakkın nuru tecelli eder ki bu nur diğer bütün nurlan yok eder. Zikredici zikrettiği hakkıyla müteselli olur. Bedenkalp ile mukallib arasında perde olursa, beden bulanıklık ve bozukluklardan saf olursa gönül ona dost olur. Üns ve huzuru nurolup kendisine hakkın cezbelerinden gelir.Cezbe eğer zikredene baştan ulaşmadıysa onun seyri önce kendi bedeninin 4 unsurunu üzerine ondan da ruhunun yedi feleği üzerinden gelerek cezbe nurları kendisine ulaşır. Toprak unsuruna geçtiğinde, kendini tozlu, dar ve karanlık yerlerden çıkıyormuş gibi görür. Dağlar gibi yükseklikleri aştığını bilir. Allah’ın zikri ile toprak unsurunu geçip saf olunca yüksekkale ve büyük şehirlere benzer yerler görür.Suya geçince önce kendini bulanık sularda görür, öyle ki korkusundan onda yüzemez. Bu unsuru zikr ile geçtiğinde duru veberrak ırmak ve denizler görür. Kendisi de oralarda yüzerek geçer.Hava unsuruna gelince başlangıçta kendini büyük bir feza boşluğunda bulür. Zikir ile burayı da geçerse havalarda uçar ve bundan büyük bir zevk alır.Ateş unsuruna geldiği zaman evvelâ kendini koyu ateşler içinde bulur. Zikir ile bu unsuru da sâf hale gelirse kendisini sâf vegüzel bir ateş içindo bulur ki bu kendisine büyük bir lezzet verir.Oradan kalp ve ruh tavrım geçer, yedi insan latifesinin ender renklerinden geçer ve nur erişir.Bazı veliler bunu belirli bir sıraya koymuşlardır. Her nurunrengini yedi latifeden birinin rengini o latifenin sim olarak kabuletmişlerdir. Buna göre renklerin dağılımı şöyledir:İ — Bulanık olunan sevgi. Nefs latifesinin2 — Gök mavisi. Kalp nurunun3 — Kırmızı. Ruh latifesinin4 — Sarı. Sır latifesinin 4 JI ■ ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. 5 — Beyaz. Sırnn sırrının nurunun6 — Siyah. Hâfi (gizli) latifesinin7 — Yeşil, ahfanın rengidir. Eğer arif bu renklerden birine bağlı kalır da o noktada bek-lerse, onunla İlahi nur arasında bir perde meydana gelir.Bütün nurların altında görünmeyen bir nur var ki o da Mu hammed S.A.V.'in nurudur. Kim onu ilahi nur zannederse yanılır. Çünkü bu nuru müşahede edenin idrak ve şuuru yerinde olur. Ne zaman kİ kendisinden idrak ve şuur alınır İşte o zaman kendisine ilahi nur tecelli eder.Fenâfillah demek, insandaki şehvet ve bedenin gitmesi ve. marifetinde susmasıdır. Fakat birçok büyük veliler bu nurların renklerinin rızasını ve tavırları asla açıklamamış, hattâ onların kalpten atılmasını söylemiş ve bu hususta emir vermişlerdir. Çün kü o nurlar ile meşgul olmak ve hasıl olacağı vakti gözetmek ki-şiyi yüce sani’in cemâlinden meşgul eder.KISIM: 4ZİKRE DEVAMIN SONUÇ, HAL, İSTİĞRAK VE KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Zikreden kulun nefsi eğer onu bayağı şehvet ve zevklere çekip isyan ettirmese de, kul gece gündüz halvet halini terketmezse,halvete girdiği andan itibaren birkaç gün içinde kalbinde hakkınnurlan parlamaya başlar. Başlangıçta şimşek misâli kısa bir aniçin parlar geçer. Sonra gelişinde bir süre kalır. Daha sonra kalışıdevamlı olur ve gönül de ondan zevk almaya başlar. Sonra konuşup ruh kendisinden hikmet alır masivadan geçer. Zikrin dil Ue sessizce yapılmasından üç sonuç hasıl olur.1 — Bedenin Allah’ın zikriyle istiğrak haline ermesidir. Zik-rullah ateşi bedendeki pis cüzleri yakıp lâtif cüzler kaldığı zamanmeydana gelir. Bu durumda olan kulun bedeninden davul ve zurna sesine benzer seslerle zikir hâli duyulur.Bu sırlann sırrım şöyle açıklayabiliriz. İnsan bedeni yer, gökve ikisi arasındaki yoğun ve lâtif cevherlerden oluşmuştur. Bu sesler onların sesidir, öyle ise bu zikirleri bedeninde bulan kimse Allah’ı dil ile anmış olur.2 — Zikirden kulun başından daire vari bir delik açılır veoradan üzerine bedenin zulmeti iner. Daha sonra da Allah’ın zik 412 MARtFETNAME rinin nuru olan ateş iner. Sonra ruhun ve gönülün yeşilliği iner.Sonra Allah’ın rahmeti olan varidatı ünsiyye ve envâr-ı kudsiyeiner. Böylece zikreden kulun bütün bedeninin cüzleri rağbet, iman, yakîn, irfan ve Hakkın zikri ile dolar. Gönül ve ruh büyük bir zevkve sevinç, şevk ve neşe ile üns ve huzuru İlâhi ile dolar. Kul böylece bütün kalbiyle Allah’m cemâline yönelir. Bu hasıl olan istiğrak sebebiyle organlarında yükselme ve titreme oluşur. Aynca anlaşılmaz mecburi hareketler meydana gelir.Kul Allah’ın zikrini terkedince, ana rahmindeki çocuk nasılbekliyor ise, Allah’ı zikr arzusunda aynı şekilde kulun kalbindekalır. Zikreden kul için zikr bir süt gibi olur. Zikr ve cüzler İstikamete esince cüzlerin sesi arı vızıltısı gibi hafif olur. Bundan evvel zikr ateşi başına geldiği zaman, davul zuma sesleri gelmesininsebebi sultan-ı zikrullah’ın oraya yerleşmesindendir. Zikredici bazan bu hâle dayanamaz ya akimı kaybeder ya da düşerek ruhunuteslim eder. Zikredenin aklı vehmine galip gelirse bu halin onazararı olmaz. Hattâ bundan zevk ile duyar.Seslerin sırrı, Allah’ı zikretmenin masivaya zıd olmasıdır. Meselâ su ile ateş birbiriyle temas ettiği zaman birbirlerini iterler kibundan da bir türlü sesler çıkar. Zikr ateşi de aym şekilde zikredenin bedenini mahveder, yakar ve bunun sesleri de duyulur. Zikrateşi bedenin diğer organlarına düşünce, ona kendi bedeninin cüzlerinden değirmen taşının sesine ve deniz dalgalarının sahili yormasına benzer sesler ile, ırmaklarda akan çağlama sesleri, rüzgârın yapraklara' çarpması sonucu çıkan ses, rüzgâr sayesinde yanan büyük ateşin çıkardığı büyük gürültü sesleri gibi sesler gelirve zikir (zikreden) bunlardan sonsuz bir zevk ve lezzet duyar. Osüt sayesinde gelişir büyür ve nihayet zikrettiğine duyduğu özlemve ihtiyaç ile elinde olmadan ahu figân ederek ağlar.Kalp ile zikrin sesi arı vızıltısına benzer. Kuvvetli olmadığıgibi çok gizli de değildir. Zikrini çokça yapanlar kalplerinin sesini duyabilirler. Bunun alâmeti yani' zikrin kalbe geçmesi halinde,zikreden, kendi içinde nurdan bir pınar bulur ve pınarın hızla aktığım görür.' Kalbi onunla tatmin olur, it’minane erer.3 — Burada artık zikr gönülden sırra iner. Zikreden kul zikrettiği mevlâsının varlığı yanında kaybolur. Zâkir zikri bir istiğrakhalidir ki zâkir onu bıraksa bile zikrullah onu bırakmaz ve onuniçinde uçar. Kulu gafletten uyandırır. Huzura erdirir. Bunun diğerbir alâmeti ise şudur:Mevlâsını zikretmesi onun başım ve diğer azalannı öyle bir 413 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. kuvvetle bağlar ki adeta kul bu bağlantı ile zincire vurulmuş gi.bidir.Bir diğer alâmeti de zikreden kul kendi üzerinde yükselen veinen nurlar görür. Rabbinin «Beni anın» hitabına muhatabına mu-hatab olarak «ben de sizi anayım» devletine erer. Kalbin yükselennurlan Arş’tan inen nurlardır.KISIM : 5ZİKRİN ÜÇ DERECESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar kiZikrin üç mertebesi vardır:1 — Dil ile yapılan zikir2 — Kalp İle yapılan zikr3 — Sır ile yapılan zikr ki buna gaybi zikr de denilir.Zikreden gaybden huzura gelir de Allah’ı zikrettiğini hisseder-,se bir derece iner. Huzurdan gafil olur daMevlâ nin zikrini sadecediliyle yapmaya kalkarsa iki derece inmiş olur. Zikrullah için inkârı mümkün olmayan soltanat vardır. Fakat zikreden kulun bedeni var olduğu müddetçe o. saltanata ermemesi için arasında birperde bulunur. Zikreden uyku gaybet ya da bedenin zayıf düşmesiyle kendi bedeninden uzaklaşır. O zaman da sultan-ı zikrullahoiıun kalbini istilâ eder. Sultan-ı zikrullah büyük bir nur halinegelerek zikreden kulun ön ve arkasından, üzerine gelince onun şiddetinden kul sarsılır. Elinde olmadan «La İlahe İllallah», «Allah»veya «Hû» der ve aşk ile secdeye kapanarak kendinden geçer. Hareketsiz hale gelir. Aradan bir kaç saat geçince yine kendine gelir.Kul zikrullaha devam ederek zikri dilinden kalbine iner. Sonra sırra girer.Marifet dileğinde bulunan kimse zikrine devamla o derece bü yük mesafeler kat eder ki bu dereceler sıra ile şöyledir: Önce dilden kalbe sonra kalpden sırra, sırdan üns, ünsden de zikr i kudsiderecesine erer ve burada sona erer. Kul zikrine devam ederek ru-hâniyyetini kuvvetlendirirse nefsin hükmünden ve baskısından kurtulur. Burada insani ruh hayvani ruha galip gelir mevlâyı tanımave bilme sımna talip olur.Zâkir zikrine devam ederse gecesini ve gündüzünü zikrederekihya ederse hak yolunu hızla adeta şimşek misali geçer. Eğer zik-,rinde ihmalkâr olursa nefsi kendisine galip gelir ve zikirden onu 414 MARİFETNAME alıkoyar ve insana döndürür. Bu durumda kul üç günlük yolu ancak otuz yılda gider. Eğer zikrine devam ederse organ ve eklemlerinde ağrı ve sızıların meydana gelmesi tabiidir. Bu sızıdan bir parça kalbinde hasıl olur. Bu ağrı ve sızıdan nasıl bir tat ve zevk aldığım ancak zikir sahibinin kendisi bilir.Ey Aziz! Bu ağrı ve sızıların sırrım bilir misin? Bu, kulun gafleti halinde aza ve kalbine yerleşen tat ve lezzetleri zikrullah’ın söküp atmasıdır. Kalbin zikrullah tarafından tesir altına alınmasıdır.Zikrin etkisi gönülden ruha ulaşır. Gönül tahtında oturarak haricive dahili hislere hükmeder. Şehvani nefsi mağlûp eder ve saf ruhunmahkumu olur. Sonra zikir devamlı olunca ruhdan sırra girer ki sahihi arif-i kâmil olur. Onun etkisi bütün organlara dağılıp organlan tesiri altına alınca bütün bedenin cüzleri atar damarlar misalihareketli hale gelir. Bu hal zikreden kul için büyük bir tehlike arzeder.Çünkü nefsine aldanır ve yavaş yavaş zikrini azaltır ve başladığı noktaya geri döner. Zira kalp penceresi nasıl yavaş yavaşalçalıyorsa, aynı şekilde tedricen kapanır ve karanlık hâle gelir.Böylece Cenab-ı Hakkın:«Beni zikreden yüv çeviren geçimi dardır ve zorlaşır. Onu kıyamette kör olarak hasrederiz.» buyurduğu ilâhi emir açığa çıkmışolur. Zira kul mevlâsma yönelse sonra ondan yüz çeviıse mevlâsıonu kahreder ve onu belâların en şiddetlisine uğratır. Bu bilinen vemisalleri görülen bir hakikattir. Onun mevlâsından yüz çevirmesinin suçu mevlâsına dönmediği haldeki suçundan daha büyüktürve daha kötüdür. Evliyalar nazarında mevlâya yüz dönüp sonraondan yüz çevirenler müsted yani dinden dönmüş hükmündedir.Bu durumu bilen zâkirin çok dikkat etmesi ve böyle büyük belâlara maruz kalmaması için, gecesini ve gündüzünü zikirle geçirmelidir. Hakkın zikrinden uzak bir nefsini dahi tüketmemelidir.Bilmelidir ki amellerin en üstünü, hallerin en şereflisi vasıf ve vakitlerin en iyisi zikreden kulun kendisini Allah’ın zikrine vermesidir. Masivadan ancak böylelikle kurtulur. Kendinden ve nefsindengeçer.MANZUMEAllah Allah adını zikreyle candan bir zaman Ta müsememâ aşkı nurundan dola teyl ve nehar.Bulsa dil sultan-ı aşkı, rehzen-i dinden ne gamRehber-i din olan ganidir, yok anın cünintizâr. 415 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Aşkı söyle, aşkı iste, aşkı oku, aşkı bilAşkı dinle aşkı giyin, aşkı nûş el, aşkı hâr. T& ki, aşk olsun, bedenin sende benlik kalmasınÇünkü benlik kalmaz oldun ayn-ı aşk ve şehri yâr.Bir kabâdır kamet-i insana bu şer’i şerifAşk ona atlas elbise, akl ona nakş ve nigârİkisi bir cinstir bil, şey-i vahiddir, fakatAşktır bahr-ı muhit ve akıldır mevc ve bihâr.Akıl burhâm gibi ger hüsn-i aşk olsa ıyanPerde-i vehm ve hayâlâtı ederdi tarumar.Çün nazardan tayy olur, tumâr-ı evhâm ve hayâlPâk olur âlem aynası cümle kalmaz bir gübâr.Hâr zâr-ı kerret içre vird-i vahdet seyredenArifin gözünde Hakkı, âlem olmuş lalezâr.KISIM: 6DİL İLE ZİKRİN SONA ERMESİNİN ALAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Zikrullah’a devam etmek mekkut âleminin acaipliklerininanahtarı ve mevlânın yakınlığıdır. Devamlı Hakkı zikretmek kuladilden kalbe girmeyi temin eder. İnsanlara bağlanmaktan insanlara düşman olmaktan, geçmişi ve geleceği anmaktan ve işlerini yola kazımak fikir ve düşüncesinden alıkoyar. Bu haliyle kul, daimaAllah’ı murakabe eder. Onun huzurunda olur, onun zikri ve fikriyledolar.Evet! Zikr yoluna çıkan kul, zihninden her türlü boş düşünceleri çıkarmalı ve kalbini zikrullah cilasıyla parlatmalıdır. Kalbitemizlemeden evvel itikad ve namazlara ait bilgileri öğrenmekle yetinsin ve diğer makulat ve mahsusattan olan şeylerle meşgul ol*,masın. Düşüncelerden kendisini korumakla huzura ermelidir. Çünkü bir insan ister evvelki ve isterse sonraki ilimleri ne kadar öğrenirse öğrensin onların hayatının sonunda kendisine hiçbir faydasıolmaz. Hiç bir fayda temin etmedikleri gibi sonunda idrak levhasından da silinip gideceklerdir.Huzur melekesine sahip olup vahdet dairesine adım atan birİnsan hayatının sonunda can verirken o sahip olduğu huzur melekesi kendisiyle beraber kalacak ve kendisinin en büyük yardımcısıolacaktır. Şu halde kalbi bu halde muhafaza etmek her an için gereklidir. Her arife düşen üns huzurunu bulmaktır. 416 MARİFETNAME MANZUMEEfendim, gönül ehlinin olduğu yerde olSenin yan tarafında bir gönül hasıl eyle.Sen ezeli maşukun, yüzünü görmek istersenSenin aynan kalbindir, ona dön nazar eyle.Zikrullah’a devam eden öyle bir makama erer ki, onun kalbine ledünni ilimler keşfolunur ve sahibi ondan büyük bir haz ve lezzet duyar. Kula Hakkın, cezbesi nasip olmazsa o ilimleri elde ettiğinoktada kalır. Fakat Cenab-ı Hak zikreden kuluna hidayet verirseonu ledünni ilimlerde, kendi huzur ve muhabbetine cezbeder. Zikreden kul eriştiği bu yüce derece ile muhabbet yolundan ayrılmazve huzur yolundaki yolculuğuna devam eder.Yine zikrederi bu zikrullah ile öyle bir dereceye ulaşır ki kendisi «zikreden Allah zikreden kulunun nasıl zikrullahta bulunduğunu görür. Çünkü sen artık yalmz.zikredici bir kul değilsin, aym zamanda Allah tarafından ebedî olarak mezkûrsun. Fakat senin bedenin perde olduğundan mezkûr olduğundan haberin yok» denilir.Kul zikrine devam ederse istiğraf haline erer. Bedeninden geçincedil ile zikri bırakır kalbiyle zikre geçer ve huzuru bulur.Dil ile kalbin zikri karıştığından dile zikir yasaklanır ve buhal aylarca hatta yıllarca devam eder. Yalnızca namazda okur. Zikredenin bu dereceye ermesinin alâmeti zikrin sırrına ermiş olmasıdır.Kul zikrini terkedecek olsa zikr onun diline iğne batması gibibatar. Yahut da bütün yüzü dil olur ve gelen nur Ue zikrullahadevam eder. Zahirin kalbi saf olunca kalbinde bir himmet ehlininbulunduğunu hisseder.Kendi hislerinden her gayb halinde kulağımn zarım patlatacak kadar şiddetli sesler duyar. Onun hali«Allah’u zül celâl iman eden kullarını sever, onlan karanlıktan aydınlığa çıkarır.» müjdesiyle gösterilmiş olur. Allah'ın ihsanı çok geniştir onu dilediği kuluna verir.Marifetullah’a en yakın yolun Allah’ın zikrine devam olduğudenenmiş işlerdendir. Dil zikri ile Allah’ın adım o kadar çok anarki kalbinden perdeler kalkar ve kul müşahedeye ulaşır. Kalp zikre başlayınca dil zikri bırakır. Zira kulun o huzurda mevlâyı düşünmesi uygun olmaz. îsim tekrarı huzurun edebine layık olmaz.Meselâ sultanın huzuruna giren birinin sultanın adım tekrartekrar anması doğru olmaz. Çünkü onun bu hareketini görenler 417 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. onun aklını zay ettiğini zanneder ve sultanın huzurundan çıkarırlar.Zikrullah’m delil, huzurunda me dlûl olduğu malûmdur. Med-lûl bulununca delile ihtiyaç kalır mı?KISIM : 7ZİKİRDE DAİM OLMANIN EDEB, TESİR VE HALLERİ EyL Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Zahirin yani Allah’ı zikreden kulun zikri rızasında uymasıgereken bir takım edeb hâlleri vardır. Bunları şöyle sıralıyabilir:1 — Kalbindeki her türlü meşgaleyi bırakmalı ve kendini zik-rullah’a vermelidir. 2 — Tevbe etmek için gusül abdest ya da abdest olmalıdır.3 — İki rekatlık şükür namazı kılmalıdır4 — Kokusu güzel insanlann olmadığı tenha bir yer bulma-lıdır. 5 — o tenha yerin karanlık bir yerine itikâf ihramını aşmalı,bir seccadelik yer kesmeli ve hasır ya da kilim üzerine bir seccade yaymalıdır.6 — Seccadeye yüzü kıbleye gelecek şekilde bağdaş kurupoturmalı, ellerini oylukları üzerine koymalı ve sessizce zikre başlamalıdır.7 — Gözlerini yummalı ve batını duyularının açılmasını beklemelidir.8 — Şeyhinin hayalini muhafaza ederek onun himmetini istemek için şeyhi ile rabıta kurmalıdır.9 — Geceyi ibadet ederek, gündüzleri de oruç tutarak geçirmelidir.10 — Ne çok fazla aç kalmalı ne de çok fazla karnını doyur-malıdır. İç yağı yehıekten kaçınmalı, yemeklerin normalini yemelidir. öz ifadeyle nefsinin ve bedeninin lezzet ve rahatından vazgeçmelidir.11 — Geceleri ve gündüzleri yatmamalı ve kendini bir iple yukardan bağlamalıdır. Böyle yaparsa bedenindeki unsurların cüzleri fena bulur, gönül ile melekût alemi arasındaki perdeler kalkarve kalp gözüyle melekût âlemine bakar ve üns huzuruna erer.12 — Zikrullah ile sustuğunda, kalp huzuru ile de susmalıdır.13 — Gönülde zikrin varidatı için teveccühle bir saat kadar 418 MARİFETNAME kalmalı ve otuz senede bulunarmyan cezbe devletini derhal bulmalıdır.14 — Zikrinden sonra içmekten kaçınmalıdır. Çünkü zikir kişiye hararet ve heyecan zevk ve hâl verir. Zikirden kasıd da zatenbu halleri elde etmek değil midir? Eğer su içerse su bütün bu vasıfları yok eder. Uzuvlara titreme verir, hastalık ve baş ağrısına yol açar. Bu halinde zikreden başım hareket ettirerek yardımcı olmasını sağlamalıdır.15 — «Lâ İlahe İllallah» ya da «Allah» ismi celâlini zikretmeli ve bütün sıfatları kendinde toplıyacağını bilmelidir. Bu sözlerden hangisiyle daha çok etkileniyorsa onu söylemeye devam etmelidir. Marifet yolları çok ise de Allah’ı zikr onlar içinde en doğruolanıdır.16 Lâ İlahe İllallah derken Lâ’yı uzatmalı i’yi de belli edecek şekilde söylemeli. Lâilahe derken bütün masivayı atmalı, illallah derken de Cenab-ı Hakk’ın kadim ve ezeli olduğunu isbat etmelidir. Bunu gece gündüz söylemeli ve her söyleyişinde manasınınidrakine varmalıdır.17 — Zikreden, nefsi arzulan benliğine galip geldiği müddetçe hem diliyle ve hem de kalbiyle Lâilâhe illallah demelidir. İnsanlık vasfı zayıflar zevk ve şevki artarsa diliyle kelime-i tevhid’isöylerken kalbiyle de «Allah’tan başka matlub yoktur» demelidir.Her türlü hatıra ve düşünceyi atıp da batından vahdet-i vücûd gelirse diliyle kelime-i tevhidi söylerken kalbiyle de «Ancak Allahvardır,» diyebilir.Zikreden, zikrine devam edip kalbinden masivayı atınca zikrinin tesiri kalbine iyice yerleşir ve oradan da âzalarma geçer. Böylece bütün beden harekete geçer ve titremeye başlar. Kalbindenaçılan bir kafes ile yüksek derecelere ulaşır.Kalp masivadan temizlenince oraya marifetullah emaneti konulur.Denildi ki:«Gafletten uyanan, arif sayılır.»Zikreden bu hale de razı olmamalı ve keşf ve kerametin erkekler için hayız olduğunu bilmelidir. Kadınlar nasıl hayızla temizleniyorlarsa zikredenler de keramet ve keşif ile öylece masivadantemizlenirler.18 — Allah’ı zikirden başka dua ve taat ile meşgul olmayıpnamazlardan da farzlar ile sünnetleri kılmalıdır. Zikre sözün sureti dilden susup kalbe oradan ruha ve ruhtan da sırra geçenekadar devam etmelidir. Böylece kalbi temizlenir ve ruhu hürriye- 419 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.te kavuşarak, sırrı mukaddese erer ve mevlftsına kavuşur.Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerine kendilerini irşâd etmesini di.leyen 16 kişi geldi. Cüneyd-i Bağdadi onlann hepsini ayn bir halvete oturtturdu ve hepsine de kelime-i tevhidi söylemelerini emretti.Bir hafta soma onlara hitaben: — Kalbinizde neler hissediyorsunuz? diye sordu. Onlar da: — Dünya sevgisini buluyoruz, dediler.Cüneyd-i Bağdadi bunun üzerine onları uyardı ve: — Dünyayı, dünyadakileri ve onun sevgisi ile zevk ve lezzet- lerini hiç tatmamış gibi bırakınız buyurdu.Bir hafta soma onlara: — Kalbinizde neler hissediyorsunuz? diye sordu. Onlar da: — Kalbimize ahiret sevgisi geldi, dünya sevgisini attık, dediler. Cüneyd-i Bağdadi sonra onlara tekrar tembih ederek: — Ondan da vaz geçin, buyurdu. Bir hafta sonra onlara: — Kalbinize ne geldi? diye sordu. Onlar: — Benlik muhabbeti, diye cevap verdiler.Cüneyd-i Bağdadi onları yine tembihle: — Varlığınızdan geçin, dedi. Bir hafta sonra: — Kalbinizi alan nedir? diye sordu. Onlar: — Allah sevgisi diye karşılık verdiler. Cüneyd-i Bağdadi onlara ism-i celâl-i zikri telkin etti ve on gün tayin etti. Aradan 40gün geçti. Sonunda Cüneyd-i Bağdadi onlara giderek: — Kalbinizde kalan nedir? diye sordu. Onlar da: — Allah-u zül celâl diye cevap verdiler. Onlara dua eden Cü-neyd: — .'Onda daim olun. Murada erdiniz, kurtuluşu buldunuz. Size teslim olanları siz de böyle irşâd ediniz, dedi.BEYT Ariflerin tacı dünyada dâr şeyi terktirDünyayı terk, ukbayı terk, varlığı terk, terki terk.Bu dereceye eren arif Allah’ın ünsünü bulur. Sureti hak ilemanası da Hak üe olur. Çoklukta yalnızlığı yaşar. Haktan gâfilolmaz. Onun katında birlik, çokluk, halvet ve sohbet müsavi olur.Zira onun her hali Allah ile üns esmektir.Çokluğu birlikte bulmak, birliği çokluktaBir ilim ki, bütün ilim ve irfan ondadır.Zikredenin kalbi sözlerin en güzeli olan kelime-i tevhidin de MARİFETNÂME vamla vahdaniyyet nurları ile aydınlanınca kul varlıkların bedenlerinin gerçekte var olmayıp itibari olarak var olduğunu görür.Bütün kâinatın karanlığı eriştiği müşahede ileyok olur, neyin zarar neyin kâr olduğunu oradan bilir. Halk ile bir münasebeti kalmaz. Her türlü eziyet ve acıları, nimetleri ve insanlann fiillerinive diğer halleri Hak’dan görür. Hiç bir ezanın acısını hissetmez.Zaten Allah’ın zikri kulun fikrini tamama erdirir.KISIM : 8KELİME-İ TEVHİD İN FAZİLET VE KERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kelime-i Tevhid «la ilâhe illallah» kelimesi kelimelerin en bü yüğü ve kal’alafin da en yükseğidir. O mevlânın öyle tevhid ilmive sağlam kalesidir ki ona giren sonsuz nimetleri ebedi saadetleribulur. Girmeyen ise ebedî azabı bulur.Eğer bu mukaddes kelime, kalbin çevresine kale olmaz, ruhubu dairenin merkezi olmaz ve nefsin hevasınm o daireye girmesiniengellemezse, sen de o kal’anın dışında kalırsın ve ruhun ona girmemiş olursun. Sadece dil ile söylemenin bir faydası olmaz.Ey insan! Öyle ise bu mübarek kelimeden senin nasibin nedir?Bunu, düşün. Nasibin ruh ve mana ise hem dünya ve hem de ahi-retin saadetli olur. Adın veli kullar ile bir yazılır. Eğer nasibin zikri sadece dil ile yapmaktan ibaret kalırsa bil ki bu münafıklarınnasibidir. Çünkü korunmak için kaleye girmek lazımdır. Adımsöylemez yetmez. ; Bu sözün manası bir insan ruhu ile bedenine benzer. Kılıcınnasıl adı bir şeyi kesmez ise sözden ibaret kalan zikir de cansızceset gibi olur. Ceset nasıl hareket edemezse manası olmayan kelime de kale olamaz. İhsan aleminden olanlar kelime-i tevhid-i sureti ve manasıyla birlikte almışlar, sureti ile dış yüzlerini, manasıyla da kalplerini tezyin etmişler ve her iki alemde saadete ermişlerdir.Ey insan! La ilahe illallah diyorsan aile ve çocuklarınla rahatça otur. Malına ve meskenine dayanırsan onu söylemende samimi yetsizliğin ortaya çıkar. Çünkü halin anlatması sözün anlatmasından daha açıktır. Eğer o sözün senin kalbinde bir tesiri varsaneden hep fanilere güveniyor, onlardan yardım istiyor ve onlardankorkuyorsun? Hakkıyla lailahe illallah dersen, onlar sana bir fayda vermiyeceği gibi sen de onlara bir fayda veremezsin. Çünkü, 421 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. «Bir kimse Allah için ise Allah da onun içindir» buyurulmuş-tur. Kelime-i Tevhid-i söylemenin kalbine bir tesiri olmadıysa senin münafıklar zümresinden olmandan korkulur. Eğer söyleyişininkalbinde tesiri varsa yani dilin kalbine tercüman olduysa, işte ozaman sen gerçek mü’minsin. Zikrullah’ın yeri ruhun ise, sen biraşık, sır ise arifsin.Kelime-i tevhiddeki «Lâ» harfi ağyar tozlarını süpüren birsüpürgedir. Böylece arifler illallah arşının tecellisine ve zatı pâkeolduklarından mevlâlanmn üns ve muhabbetine ermeyi hak ederler. Mevlâ aşkıyla sarhoş olur daima onun huzurunda kalırlar.Cenab-ı Hak (Iiz. Davud'a hitaben) buyurdu ki:«Benim için bir oda temizle de oraya yerleşeyim.»Cenab-ı Hak bu hitabıyla kalk temizliğini murad etmiştir.Ey insan! Eğer sen Allah’tan başkasına bağlanmışsan, bu bağlılığın deva mettiği müddetçe lâilâhe kelimesinin nefyine muhtaçsın. Eğer müşahede derecesine erer, herşeydn gaib olursa o kelimenin nefyinden rahat erer illallah kelimesinin isbatını bulur, yeniden Allah-u zül celâlin adından zevk alırsın. O zaman da görürsünki baki olan yalnız Allah’tır ve geriye kalan herşey boştur.Eğer Lâ ilâhe illallah sultanı insan bedeninin şehrini bütünüyle kaplarsa, o şehirde benlik binası olmaz ve orada yabancı birkimse oturamaz. Sen de buna sabrın olmaz. Böylece beşeri izzetin yok olur. Azı bedenin fena bulmuş, bütün kötü huyların iyiye dönüşmüştür.Bütün sultanlar yok olmuş, ancak La İlahe İllallah sultanıbaki kalmıştır. Bu, hükmü öncekileri de sonrakileri de içine alanbir validir ki hükmü ebedi kadar devam edecek bazıları istiyerekbazıları da zorla onun hükmüne boyun eğecektir. Çünkü Cenab-ıHak insanları tabiat karanlığında adaletli bir şekilde yaratmış, onlara kendi nurundan ihsan etmiştir. O nurdan nasib alan her ikidünya saadetine ermiş ihsan ve ihrama nail olmuştur. Bundanmahrum kalan ise adalet aleminde kalmıştır. Hakkın nuru bedenlere değil kalbe ve ruha iner. Tevhid ateşi kalp ağzında parladığı zaman nefsin adetlerini ve zevklerini yok eder. Beşerî karanlıklar aydınlanır.«Yer Rabbinin nuruyla aydınlandı» diyasıyla halk safları «Lâilahe illallah» kelime-i tevhidinin altında dizilir. Kelime-i tevhidniyyet, marifet ve meyvesi, birliğin ikrarı olan bir ağaçtır. Kâinatbu devletin varlığı için yaratılmıştır. 422 MARİFETNAMECenab ı Hak buyuruyor ki:«Ey kulum! Seni tevhidim, herşeyi de senin için yarattım. Gök sana gölge olur. Yer seni barındırır. Üzerinde nurlar parlar, aşağı varlıklar sana hizmetçi oluır. Orası senin için sen de benim içinsin.Fakat sen başkasıyla meşgul oluyorsun, nimetler seni benimle meş gul olmaktan alıkoyuyor. Sana verilen her şey seni benden uzaklaş* tınyor.»Marifet yolcusunun üç durağı vardır: 1 — Fena (yokluk) âlemi,2 — Cezbe (kendinden geçme) alemi3 — Kabza alemi.Marifet yoluna giren kimse fena aleminde iken «Lailahe illallah» lafzım söylemeye devam eder. Cezbe aleminde ise «Allah» lafzı celâlini söyler. Kabza ale minde ise «Hû, hû» demeye devam eder.Kalbin keşfine erenin lailahe illallah, ruhun keşfine erenin Allah,sırnn keşfine erenin de Hû demesinin sebebi budur. Çünkü kalbingıdası «lailahe illallah» ruh un gıdası «Allah» sırnn gıdası da «Hû»olur. Yani kalbin kuvvet ve mınnatısı «lailahe illallah» ruhun, kuvveti ve mıknatısı «Allah» sırrın kuvvet ve mıknatısı da Hû’dur.Kalp ve ruh kafese, sur da kuşa benzer. Eve girmeden kafesiaçmak, kafesi açmadan da kuşu almak mümkün olmaz.Ey marifetyolun un yolcusu! Sen de aym şekilde kalbe girmeden ruha, ruha ermeden de sırra ulaşamazsm. Öyle ise önce kalbegirecek, ruha erecek ve som ra da sırra ulaşacaksın. Eğer «lailaheillallah» ile kalp evinin kapı sim açar, «Allah» ile ruha erersen Hûile sır kuşunu besliyebilirsin. Her ne kadar bu benzetmelerimiz me-câzi ise de Hû demen senin s ır kuşuna yem serpmendir. Bu demektir ki kalbe girilmeden ruha, ruha erilmeden de sırlar alemine ulaşılamaz. İşin esası bunun zıd dıdır. Yani benzetmemiz aksine sırlaralemi ruhlar aleminden, rulılar alemi de sırlar aleminden dahageniş ve daha büyüktür. Burnun açık misali en dışta sırlar alemiolmak üzere birbiri içinde üç dairedir. Bu dairelerin en küçüğükalp alemidir. Buna sebep ale kalb aleminin diğerlerine nazaranşehâdet alemine daha yakın «olmasıdır.Şehâdet alemi beden ve sıuretle alemidir. Orada darlık, sıkıntı,keder, üzüntü korku ve sakınmak vardır.Ruhlar alemi ile sırlar lalemi ise, rahatlık, sevinç, kerariürt,emniyet ve selâmet alemleridir.Ey marifet yolunun yolc usu! 483 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Sen bu gökte bir yıldız mı buldun? Bu denizden bir damla aldın mı? Yoksa nefsine mahkum olup beşeri karanlıklara mı garkoldun? Eğer sen beşeri nefisten kalbe girer, kalbden ruha yani nura çıkarsan gözlerin görmediği şeyleri görür, kulakların duymadığışeyleri duyarsm. Çünkü nefis beşer ve tabiat alemleri insanı helâkeden aşağı derecelerdir. Halbuki kalp ruh ve sır alemleri ikram veİhsan aleminin yüksek dereceleridir. Buna göre alçak alemler:1 — Nefs alemi; gafillerin derecesi,2 — Beşeri alem; fasıklann derecesi,3 — Tabiat alemi; münafıkların derecesidir. Bu esfel-i safilin yani aşağıların en aşağısıdır.Yüksek alemler:1 — Kalp alemi, âbid kulların2 — Ruh alemi aşıkların,3 — Sır alemi ariflerin muradıdır.Ey marifet yolunun yolcusu,Zikrullah’a devamla tabiat, beşeriyette ve nefs dereceleriniaşar da kalp derecesine çıkarsan Hakka teslim oulr, onun yolunagirersin. O öyle bir Rab’dir ki; kalpleri her an değiştirir. Korkulanümide, bazen de neşeleri üzüntüye çevirir. Bazen varlıktan yokluğabazen uyamk halden sarhoşluğa değiştirir. Bazen de bunların zıd-dinı müşahede edersin.Bazen de seni cezbedip alır ki kalbin bu sayede itminâne ererve sakinleşir. Zikrullah’m başlangıcı, sonu en güzeli en doğrusu«Lailahe illallah» dır. O, Allah zülcelâlin en büyük kalesi ve davetidir. 424 KONU:6 TEFEKKÜRÜN ASLI VE MAHİYETİHUSUSİYET, FAYDA VE HALİKISIM : 1DÜŞÜNMEK VE FERASETLE KALBİ KO RUMAKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah’ın sanatındaki, nizam ve intizamı, sanatının yüceliğini,güzelliklerini düşünerek bu güzellikleri kalbe indirmek insanı Allah’ı bilmeye ve tanımaya götürür.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«O idrak sahipleri, ayakta iken, otururken ve yatarken daimaAllah’ı anarlar.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191)«Bütün bunlarda (dağlar, ırmaklar, gece gündüz, erkek ve dişiler) düşünen kimseler için ibretler vardır.»(Ra’d Sûresi, Ayet: 3)«Biz bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.»(Haşr Sûresi, Ayet: 21))Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bir saat düşünmek, bir yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır.»«Kalbi Allah düşüncesiyle dolanın yardımcısı Allah’tır.»«Allah’ın yaratıkları üzerinde düşünün, fakat onun zatını düşünmeyin. Çünkü siz onu anlıyamazsınız.»«Mü’minler ferasetinden sakının, çünkü o Allah’ın nuruylabakar.»Müjdeler olsun o kimseye ki hali Allah’ın zikri ve fikriyle dolmuş, kalbi masivadan temizlenmiştir. Az düşünce çok ibadet gibidir. Tefekkür gibi ibadet bulunmaz. Onda büyük bir zevk ve lezzetvardır.Allah’ın zatını düşünen zındık, kudret ve hikmetini düşünenise sıddîk olur. Mü’minin zanm sözlerindeki ferasettir. 425 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Tefekkür ^düşünmek) iyilik ve kötülüğü ayırmak hususunda aklın kendisine muhtaç olduğu bir ışıktır. Tefekkür, kalpdeki marifetin göz önüne getirilmesidir. Tefekkür, kalbin gaflete düşmesini önlemek hali süslemek İçin kalbiyle tasfiye etmektir. Tefekkür, Allah'ın murakabesinin başlangıcıdır. Tefekkür; hakikat ağaçlarının yetiştiği bahçe, eşyanın hakikatinin aynası, derin manaların terazisidir. Tefekkür, hikmet pınarlarının kaynağı ve cevherler madenidir. Tefekkür, ibret namazının melekesi, kötülüklerin anlaşılmasıve maksud olan marifeti istemek mevlânın nimet ayetleri ile sevince garkolmasıdır. Tefekkürün sonucu Allah’ın sıfatlarını sevmek ve marifetul-lah ayetleri, heyecanı gamlı seslerdir. Tefekkürle ruhların hareketi sadece, bedenin alâmeti ise sıkıntı ve ızdırabın alâmetidir. Tefekkürle istekleri görmek selâmet, en şerefli meclisler de tefekkür meclisleridir. Tefekkür, muhabbet deryasından bir kâse içmektir.Feraset yakîn’in keşfedilmesidir. Feraset taarruz eden hatıradır. Zıddını oradan uzaklaştırır ve kalbi kendine mahkum eder.Feraset, kalpde panldayan bir nurdur. Bu nur eşyanın hakikatini gösterir. Feraset sahibi gizli şeyleri görür.MANZUMEMurakıb ol ki dem-i aşktan eser bulasınO mübtedâya derûnunda bir haber bulasın.Saadet sabahının doğuşunu uistersen, uyuma geceSipihr-i dilde o mihri iyân seher bulasın.Uzağa gitme, sana gelki şendedir herşeyMurakıb ol ki derununda sen neler bulasın.Sipihr-i zir-i kadem eyle cihan göresinBu hane sakfını geç, ta ki bir makar bulasın.Bülend himmet ol ey dil sen öyle pervâz etKi beydâ-ı feleki sende zir-i per bulasın.Hayal ve uykuyu ko, ol pür hevâyı aşk ile hoşBu hâk ve suyu kim düde çok sever bulasın.Aşk şarabı içip, nefsten geç eyle safâBu hak ve suyu koy kim dilde çok şerer bulasın. 420 MARİFETNAMEçok olsa şevk, o kadar zevk-i vasi olur kİ sudanNe denlu teşne isen lezzet ol kadar bulasın.Sen ehl-i gaflete aşkın sırlarını Hakkı demeKi aşk sözlerini dilde çûn şeker bulasınÇok olsa şevk, o kadar zevk-i vasi olur ki sudanNe denlu teşne isen lezzet ol kadar bulasın.Sen ehl-i gaflete aşkın sırlarını Hakkı demeKi aşk sözlerini dilde çûn şeker bulasın.KISIM: 2KALBE GELEN HATIRALARIN DOĞUŞ VE İSİMLERİ, İYİVE KÖTÜ OLANLARININ ALAMETLRİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbe gelen hatıralar Cenab-ı Hak tarafından gelir. Bunlanngeliş şekli de iki yolla olur.İ — Vasıtasız olarak, yani Allah katından direkt olarak kalbe gelir. Bunlar ve tefekkür ve ibadetin sonunda olur ki kişiyi hayra ve hidayet yoluna götürür. Vasıtasız gelenlere Hatır denir. Bunun sağlam ve kuvvetli alâmeti vardır. Buna aynca Tevfik, Hidâ yet, Lütf da denir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Benim yolumda cihad edenlere, bize gelen hidayet yollarımgösteririz.»Hatıralar eğer işlenen bir günah ve isyankârlığın sonunda gelirse bu ihanet olup sahibine kötülük verir. Buna da Hezelân İd-lâl (sapıklık) ve Usk» denir.2 — Hatıralar eğer kalbe müvekkel olan melek şeytan ve tabiat vasıtasıyla gelirse ve kalbin sağ kulağı üzerinde bulunursaona da mülhem davetine de ilham denir.İlham her zaman için hayır ve iyiliktir. Melekle gelen ilhamhayra götürür, şeytandan gelen ise nefse ve şehvete meylettirir,kötülüğe göürür ki buna Vesvese-i Hannas davetine de vesvesedenir. Bunun alâmeti de kararsızlık ve ızdırap olup çoğu zamangünahın akabinde olur. Bu kişinin iyilik yapmasına mani olur ve ya daha büyük işlemesine sebep olur.Gelen hatır şehvetlere götüren bir tabiatla gelirse buna nefis, onun davet ettiği şeye de hevâ denir. Hevâ daima kötülüktür. 427 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Bunun alâmeti kuvvetli olup zikrullah ile zayıflamaz. Bu hâl üzere sabit kalır, değişmez.Allah tarafından gelen hatıraların iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmek için bu hatıraların alâmetlerini bildiren dört terazi vardır ki onlann:1. cisi: Kalbe gelen hatırayı şeriat ölçülerine uydurursun, şe-riate uyarsa iyi, uymazsa kötüdür.2. cisi: İlmiyle âmel eden bir alime ya da mürşid-i kamili sorarsın. Onlar iyi derlerse gelen hatıra iyidir, kötü derlerse kötüdür.3. cüsü: Hatırayı salihlerin amelleriyle mukayese edersin. Onueğer salihler işliyorlarsa kalbe gelen hatıra iyi, yoksa kötüdür.4. cüsü: Kalbe gelen hatıraları nefse ve hevaya arzedersin.Nefis ona bağlamrsa gelen hatıra kötü, eğer nefis nefret edersegelen hatıra iyidir. Çünkü nefis kendisinin kararına kalan işlerdedaima kötülük tarafım emreder.Kalbi zikrullah ateşi ile temizlenen zikredici kulun kalbi temizdir. Her türlü vesvese ve desiselerden uzaktır. Marifet ve mu-,habbetle dolmuş olup üns huzuruna ermiştir. Çünkü Allah’ın adıateştir. Çünkü Allah adını tekrar edenlerin kalbinde ne vesvese nede zir düşünce bırakmaz, hepsini yakarak yok eder. Allah, onun yüce zatının adı olup onun bütün sıfatlarım üzerinde toplamıştır.Allah adı isimlerin en büyüğüdür. Kalbini masivadan temizleyen herkes onun adıyla muhteremdir, hürmete layıktır. Arif kulun bismillah demesi aynen Cenab-ı Hakkın kün (d) demesine benzer. Bu arifteki her türlü tefekkürünü ve elemini ortadan kaldırır.Bu Allah’ın adıdır ki zehiri bozan bir kelimedir. Allah-u zül celâlkuluna yakın olup daima onun kalbini kontrol etmektedir. O, kahredici (Kahhar) ve zorlayıcı (cebbar) dır. O herşeyi bilir, görürve duyar. Allah yoluna giren onu kısa zamanda bulur, masivadangeçer.Allah’a ulaşan onun himayesine sığınır. Hakkı özleyen onunünsünü bulur, huzuruna erer. Masivadan geçenin vakti daima Allah ile olur.KISIM : 3KALBİN KONMASI VE LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kalbin korunması için büyük bir gayret ve ihtimamın gösterilmesi gerekir. Çünkü kalbin tehlikesi diğer organlara nazaran en 428 MARİFETNAMEbüyük olanıdır. Onun işi ince ve düzeltilmesi ise çok zordur.Kalbin korunmasını beş kısımda anlatmak mümkündür:1 — Cenab-ı Hakkın kalbe muttali olmasıdır. Kur’an’ı Ke-rim’de «Allah’u zül celâl kalplerde olanı bilir» buyurulmaktadır.Bu ayet kulun kötülüklere yaklaşmaması ve korkması için birtembihtir. Çünkü her türlü gizliyi ve gaybı bilenle olan muameleçok tehlikelidir.2 — Kalbin Cenab-ı Hakkın nazargâhı olduğunu bilmektir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah-u zül celâl sizin suret ve bedenlerinize bakmaz, fakat kalblerinize ve niyyetlerinize bakar.»Kalbin Allah’ın nazargâhı olduğunu bu hadiste bildiriyor.Hal böyle iken görebildiği yüzünü her türlü kirden temizleyen, süs-ıleyen ve insanlar için bir ayıp ve kusur bulunmaması için büyüközen gösteren insanoğlunun bu haline kadar şaşırsa yine azdır.Görünen güzelliği için her şeyini yapıyor da Allah’ın nazar-gâhı olan kalbini hiç süslemiyor, ona iyi huylan vermede, kötülüklerden temizlenmede hayvani sıfatlan atıp meleki sıfatlan elde etmede ve güzel ahlâka sahip kılmakta hiç bir gayreti olmaz.Bütün gaybleri fazlasıyla bilen Allah'ın kalbindeki ayıp ve kusur-lan görmemesi için bir gayrete girmez de kalbini karanlık, kötülük ve pislikle doldurur.Eğer insanlar, onun bu ayıp ve çirkinliklerinden birini bilselerdi, kendisiyle konuşmaz, ondan yüz çevirir ve uzaklaşırlardı. Budemektir ki dinde en önemli iş kalbi her türlü kötülük ve pislikler-den temizlemektir.3 — Kalbin hükümdar olduğunu bilmektir. Kalp bedenin sultam uzuvlar da onun tebe’asıdır. Eğer sultan iyi yolda olursa onuntebaası da doğru yolda olur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Dikkat edin. İnsan bedeninde bir parça et vardır ki, o iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. O et parçası kaipdir.»O halde kalbi korumak bir kulun en önemli görevlerinden olmalıdır.4 Gönül, nefis cevherindeki bütün şerefli manalara mahzen olmuştur ki o insanlığın cevherinin başlangıcı olan akıldır. Allah’ı bilmek ve tanımak, iki dünyada saadete ermek bunun en yük- 429 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. sek derecesidir. Ayrıca bunun ahiret hayatı için kemâl derecelerelde etmek kabiliyeti de vardır. Niyet ve inancı güzeldir.Bütün bu ve b.g. cevherlerin hâzinesi esrarın, muhafız sandığı hatıra ve düşüncelerin kaynağı olan bir yer tabii ki korunmayadeğer bir yerdir. Bunun için de kulun, o hâzineyi her çeşit kötülüklerden, pislikten, vesvese, vehim ve cehâlet afetlerinden koruması gerekir. Bu tehlike ve pisliklerden korunan kalbi Allah’ın kerameti doldurur ve kul her türlü afet ve elemden kurtulur. Artıkcrada hiç bir kötülük yer edemez.5 — Kalbin diğer uzuvlarda olmayan hallerini bilmektir. Buhaller de şunlardır:a) Kalbe hem düşman hem de dost gelir. Yani Hânnas olanşeytanın ilhamı da oraya gelir. Bu iki zıt davet yüzünden kalbinçektiği sıkıntı son derece fazladır.b) Kalp diğer organlara nazaran çok daha meşguldür. Çünkü kalp akıl ile hevânın çatışması sahasıdır. Kalp devamlı olarakbunların çatışma alanı olunca kulun bu büyük savaştan gaflet et-,mesi onun için affı kabil olmayan noksanlıktır. Burasımn nefsinisteklerinden temizlenmesi kalp meydanında güveni sağlar ve kalpmarifetullah’a mekân olur.c) Kalpde bir çok arızalar meydana gelir. Çünkü Haktan gelen hatıralar bir ok misali kalbe gelir. Öyle ki gece gündüz yağmur gibi iner. Kalbin hatıralardan korunması Zordur. Çünkü kalpne yummakla kapanabilen göz kapağı ve ne de dudaklar arasında susmakla kapanan ve tesirsiz hale gelen dile benzer. Kalp hatıra oklarından hiç bir zaman korunamaz.Kalbin hastalığı görülemediği için ona bir musibet gelmedikçe bilinemez. O bakımdan ilacı da bilinemez. Bunun için de çokriyaset yapılmalı ki kalp vesvese, hatıra ve tehlikelerden koruna-bilsin.d) Kalp değişme istidadında olduğundan ona afetlerin gelmesi çabuk olur. Çünkü kalbin değişpıesi' kaynayan bir tencereiçindeki suyun değişmesine benzer. Gönülde zelle (Peygamberlerin işledikleri çok küçük hata) dahi sadır olsa bunun vereceği zararın en küçüğü kasvet ve masivaya meyletmektir. Sonra bu giderek büyük, küfür ve dalâlete 'kaçlar gider. Nitekim:Cenab-ı Hak buyuruyor ki: «Biz onlann kalplerini tasdik etmekten ve gözlerini hakkı gör mekten çeviririz. Onlar evvel indirilen ayetlere inanmadıkları gibi 4j0 MARİFETNAME I 1 yine de İman etmezler. Onları azgınlık ve taşkınlıkları içinde şaş-kın bir halde bırakırız.» (En’am Sûresi, Ayet: 110)Bu tehlikeden korunmak için seçilmiş kullar, kalplerine çokdikkat göstermiş, zikrullah ile meşgul olmuş Hakk’ın inayet ve hidayetine ermişlerdir. Huzura ermiş ve ebedî olarak orada kalmışlardır.MANZUME Taşraya meyi etme ey dil sende iste dilberiİçeri gel, sen de bul, ol yâr-ı gar-ı rehberi.Canda bul cananı, dolsun dil efkârı ileİki alemden beri ol, olma sen senden beri.Fani güzelliği alma baki aşkı satma bakiyeBu iki nehri geç andan iç o bâki kevseri.Sen ki ey dildâr-ı vasisin o dildare mudâmAramam bu cism ve canı hanümânı kevseriDilberin nakşı can perdesidir. Cihan dilberleriPerdeyi kaldır, seyret dilberin yüz güzelliğini.Hamur ol Hakkı ol gönül ah vâl’in izhâr eylemeSim ifşa etme, istersen selâmet bu sesi. 4aı BÖLÜM : 3 TEVEKKÜL, TEVFİZ, SABIR, RIZADÖRT KONUDAN İBARETTİRKONU:1 TEVEKKÜLÜN FAZİLET VE FAYDALARIYEDİ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1 TEVEKKÜLÜN KUR’AN AYETLERİ, KUDSİ HADİS VEHADİSLERE GÖRE ÜSTÜNLÜĞÜEy Aziz! Tevekkülün üstünlüğü ile ilgili olarak Kur’an’ı Kerimde nazil olan bir çok ayetler ile Rasulullah S.A.V.’den rivayetolunan bir çok hadisi şerifler vardır. Biz bu husustaki ayet, kudsihadis ve hadislerden örnekleri aşağıya alıyoruz:AYETLER :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«İş hususunda istişare et. Ondan sonra karar verdin mi, artıkAllah’a güven ve dayan, şüphesiz ki Allah Rabbine güvenip da yananları sever. (Ai-i İmran Sûresi, Ayet: 159)«Allah bize yeter ve ne güzel vekildir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 173)aOnun için onlardan yüz çevir. Allah’a güvenip dayan. Allah vekil olarak yeter.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 81)«Eğer inanıyorsanız Allah’a güvenin.»(Maide Sûresi, Ayet: 23)432 MARİFETNÂME «De ki: Allah’ın yazdığından başkası başımızagelmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a güvenip dayan* malıdır.» (Tevbe Sûresi, Ayet: 51) «Habibim, sana inanmaktan yüz çevirirlerse de bi: «Bana Ai* lah yeter. Ondan başka hiç bir ilah yoktur. Ben ancak O’na güve- nip dayandım. O, büyük arş’ın sahibidir.»(Tevbe Sûresi, Ayet: 129) «Hüküm ancak Allah'ındır. Ben O’na güvenip dayandım. Te- vekkül edenler de yalnız O’na güvenip dayanmalıdırlar.» (Yusuf Sûresi, Ayet: €7) «Öyleyse O’na ibadet et ve O’na güvenip dayan.»(Hud Sûresi, Ayet: 123) «Hem biz ne diye Allah’a dayanmıyahm, bize dosdoğru yollan o göstermiştir. Bize yaptığınız eziyetlere elbette katlanacağız. Te- vekkül edenler yalnız Allah’a güvenip dayanmakta sebat etsinler.» (İbrahim Sûresi, Ayet: 13) «Hak yolunda sabreden ve sadece rablerine güvenip dayanaı kimselerdir.» (Nahl Sûre», Ayet: \T «Aziz ve merhametli olan Allah’a güven.»(Şuara Sûresi, Ayet: 21? «De ki: Allah bana yeter. Güvenenler ancak ona güvenirler. (Zümer Sûresi, Ayet: 3f «Kim Allah’a güvenip tevekkül ederse O’na yeter.» (Talâk Sûresi, Ayet: ’«Allah her şeyi yaratandır, her şeye vekildir. (Zümer Sûresi, Ayet: € KUDSİ HADİS :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Bana tutun ki sana doğru yolu, hidayeti v yim. Bana tevekkül et ki sana yeteyim. Eğer başkasına tevet edecek olursan yer ve göklerin sebebleri senden kesilir.Ey insanoğlu! Zamana bir baksana! Benim rızam için herden kesilip de kendisini, aziz etmediğim, bana tevekkül ettiği kâfi gelmediğim, yetmediğim kimse var mı? Ben senin herkıldığın namazından razıyım, sen de benim her gün. için sanadiğim nzka razı ol.Ey insanoğlu! Benim emrim ve hükmümle olduktan somden feryâd edersin? ~ l ‘ r * ^İ b İİ Ey insanoğlu! Sen bana gel ben sana kâfi gelirim. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. Ey insanoğlu! Benim katımda senin tevekkül etmekten daha üstün bir şeyin ve kazama razı olmaktan daha faziletli bir halin olmaz (yoktur.)» HADİSLER«Ey ümmetim! Siz, Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, kuşlarınrızkım nasıl veriyorsa, sizin rızkınızı da öylece verir. Kuşlar sabahleyin yuvalarından aç çıkar, akşamleyin yuvalarına tok dönerler.»«Sizden efsün yapan kimse tevekkülden uzaklaşır.»«İnsanlardan sağlam ve kuvvetli olmak isteyen kimse, Allah’atevekkül etsin.»«Allah’a tevekkül eden ve onun kazasına razı olan kimse istemekten kurtulacağı gibi kederden de rahat bulur.»«Uğursuzluk ve fala bakmak şirktendir, tevekkül ise onlankalbden siler.»«Allah’a tevekkül, insanlardan (birşey) beklememektir. Zirainsanlar hiç bir şey veremez ve verilenlere de engel olamazlar. Nezarar verebilir ne de fayda temin ederler. Onlann hepsi San’i (Al-lah)’ın aletleridir.»Ashab-ı Kiramdan bir zat devesinden indi ve Rasulullah’a hitaben: — Ey Allah’ın Resulü, devemi bağışlayayım mı yoksa salıverip Allah’a tevekkül mü edeyim? diye sordu. Bunun üzerine Resu-lullah S.A.V. şöyle buyurdu: — Deveni bağla, ondan sonra tevekkül et.Hz. Musa A.S. buyurdu ki:«Çocuğun babasına güvendiği gibi Allah’ına tevekkül etmiyenkimse gerçek mü’min olamaz.»MANZUMEBana helva gerek ey dost helvaBırakma yarına ver helvayı hâlâ0 şirin nerm helvayı kerem kılKi kokusundan dil ve can oldu şeydâYerim helva dikensiz misl-i incirGönülden zevk edip, el vurmam asla.01 elden diye bu helva çün o eldenYe İç, ey dil. O elden şir ve husmâ. 431 MARtFETNAME ■ Çû zâde-i aklı külldür misli tsâ Eder da’vet bizi şefkatli baba. Rücû eder bana der, ey oğullarSizin çûn mâide kıldım müheyya.Benimle sulh olan hayr-ı haleftir Onun gözünde cennette bu dünya.Zehî baba aceb hân-ı ilâhîKi âlem halkı da ondan mûhenna.Gel ey Hakkı, icâbet kıl ona kimOnun misafiri olmuş ehl-i mâ’nâ.KISIM : 2 TEVEKKÜLÜN TARİF, KEMAL, TESİR VE HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül, halktan ayrılmak, Allah’a dayanmak, ona güvenmek ve ondan istemektir. Tevekkül; insanlarda olanlardan ümidini kesip Allah katındaolana kıymet vermektir. Tevekkül; Allah’a tam mânasıyla inanmak ve onun vaadini yerine getireceğine sonsuz iman etmektir. Tevekkül, yarma ait düşüncelere Allah’ı vekil kıhp dikkati veihtimam göstermeyi terketmektir. Tevekkül, Allah’a güvenmek, bununla yetinmek ve üzerinealdığı görevleri yerine getirmektir. Tevekkül, saadet ve izzete ermek ve tama’dan kurtulmaktır. Tevekkül, kalbi ilah’a bedeni de ibadete bağlamaktır. Tevekkül, masivadan geçmektir. Korkuyu ve ümidi ortadankaldırmaktır. Tevekkül, istememek, verileni geri çevirmemek, eldekini tutmamaktır. Tevekkül, azlıkla çokluğun kalpte birleşmesidir. Tevekkül, kalbin rahatlığıdır. Tevekkül; amellerin en üstünü, hallerin de en şerefli olanıdır. Tevekkül; yaratıcı Allah’ı tercih, ahlâkı süslemek, imanın esası, kalbin kuvveti, ruhun rahata ermesi olup herkes için gereklidir. Çünkü Cenab-ı Hak yarattığı yaratıkların rızkım temin etme yi üzerine almıştır.Dört şey vardır ki, bunlar velilerin üstün ahlâkındandır:1) Tevekkül, 2) Tefviz, 3) Sabır, 4) Rıza. 435 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Kim, sağlam bir tevekküle sahip olduğ ve tefviz ile rahataerdiği, selâmet ile selâmet bulur ve Cenab-ı Hakk’m kazasına teslim olursa ve kaderine yani Allah’ın takdirine rıza gösterirse o kim : seye müjdeler olsun.Bir baba nasıl ailesindeki bütün fertlerin rızkını temin ederseCenab-ı Hak da aym şekilde bütün mahlûkatın rızkını verir. Mütevekkil olan Allah'ın yardımını bulacağından insanlara el açmaktan kurtulur. O hakkı ile zengin olmuş ve ihtiyaçlardan kurtulmuş, herşeyi terketmiştir. Onun için sebebler hazır her türlü güçlükler de kolay olur. Zorlukları kolayca çözer, tevekkül eden kendisi hür, aklı kuvvetli olur. Onun dünya ehline karşı kibirli oluşukendisi için güzeldir.Hz. İbrahim A.S. tevekkülün kemâl derecesini nefsinde göstermiştir. Nemrdû tarafından ateşe atıldığı zaman kendisine Cibril-! Emin gelmiş ve:■**- Bir ihtiyacın var mı? diye sormuş. Bunun üzerine Hz. İbrahim :Evet, ihtiyacım var ama sana değil, Rabbine muhtacım, di ye karşılık vermiştir. Cebrail bunun .üzerine: — Öyle ise ihtiyacım ondan iste, buyurmuş. Hz. İbrahim de.büyük bir tevekkül örneği vererek: — O (Rabbim) benim halimi de ne istediğimi de bilir, buyurmuştur.Evet, O yüce Resul, ateşe atıldığı anda bile Rabbinden başkasını görmedi! Onun bu hali tevekkülün kemâlini teşkil eder. Nem-rud’un ateşi ona güllük gülistanlık olmuştur. Tevekkül işe ya da kazanç temin etmeye gitmek olmadığı gibi, işi ya da kazancı terket de değildir. Tevekkül Allah ile mutmainolmak ve kalben ona bağlanmaktır. Tevekkül kul ile Allah arasmda bir sır olup insanları bu sırdan haberdar etmek insanlık olmadığı gibi doğru da değildir.Cenab’ı Hak:«Allah’a tevekkül edene, Allah kâfidir,» buyurmuş ve tevekkülün şerefli ve faziletli bir şey olduğunu duyurmuştur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki: «Ey şükreden, nimetlerinin artması senin içindir.»Ey zikreden, sana olan yakınlığımın artması senin içindir.E y tevekkül eden! Ben senin içinim ve ben sana kâfiyim.»(Hadis-i Kudsi) 430 MARİFETNAME FARSÇA MANZUMEYeterim sana veririm her türlü hayrıSebebsiz hem de vasıtasız, bırak sen gayn.Yeterim sana, yemeksiz doyururum seniAskersiz ve subaysız mir ederim seni.Yeterim sana, ilâçsız devâ kılarımA’mâya kuyuyu meydân ederim. it -M Mütevekkil (tevekkül eden) in halk arasmda adı sam bilinmez, fakat o Rabbine çok yakındır. Onun hali, mevlasımn kudretkabzasında, ölünün yıkayıcının elindeki haline benzer. Tevekkül Hakka güvenmek ve bugün Ue kuvvet bulmak, Sultandan ya da düşmanın şerrinden emin olmaktır. Tevekkül eden kimse tıpkı bir çocuğa benzer. Çocuk nasıl annesinden başka hiç kimseden bir yardım istemezse, tevekkül sahibi de hiç kimseden bir yardım istemez ve her şeyinde Rabbine yönelir. Tevekkül, alçak gönüllü olmakla nefsi toprak etmek, ruhu damasivadan temizlemektir. Tevekkül, sebeblere değil o sebebleri halkeden Allah’a güvenmektir. Onu tercih etmek ve herşeyi ondan bulmak ve yardımı ondan istemektir. Tevekkül, nefsi arzulara set çekip kalbi masivadan temizlemek ve böylece kalbin imarım temin etmekle sahibine huzur vesevinç veren bir nurdur.♦Tevekkül, her şeyde esas sahibi bilmek ve ona (Allah’a) güvenmektir. Tevekkül, hürriyete kavuşmak, itiraz ve istemeyi terkedip alçak nefsi atmak ve Allah’a yönelmektir. Tevekkül, elin maldan, kalbin de uzun emellerden kurtulmasıdır. Mütevekkil, her şeyi Allah’tan bilir. Onun katında övülmekde, yerilmek de, üzüntü de, sevinç de, bayağılık ve yükseklik de fayda ve zarar da birdir. Bunun için hiddet ve öfkeleri bir yana atmışşiddet ve ezalara tahammül etmiştir.Büyüklerden bir zatın: «Tevekkül söz değildir, hâldir» demesibu hususu en güzel şekilde beyan etmiyor mu? Tevekkül, önce Allah’a güven, sonra ısmarlara, sonra ona tes : lim olma, sonradan onun rızasına ermedir.Hz. Şeyh İsmail (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) bu Hakkı.(Erzurumlu İ. Hakkı) oğluna şöyle buyurdu: — Ey Molla İbrahim, Allah’a tevekkül et. İşini Allah’a ısmar- 437 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. la, O nasıl yaparsa işlerin en güzeli odur. O kullarına yardımcıdırve Erhamürrahimindir.MANZUMEKimdir o kim yoluna vermez nzaKimdir o kim olmıya mest-i likâ.Kimdir ol kim kalbi yedinde değilKimdir ol canım vermez sana.Kimdir o kim senin terbiyende değil,Kimdir o kim bulmadı senden nevfttld cihandır sana çûn iki yedEl ne verir olmasa senden sehâGftfil olan Cevr sanır halktanHalk ise elinde misal-i asa.Cümle âzâ, senden alır cünbüşüSenden her cümleye derd ve devâHâce veresiz zahmeti kimdir ağaçKimdir o kim olmıya bend-i kara.Pes, çubuğun dişliyen it huyludurAnlamadı kendine darbın cezâHakkı nizâ etme kaderle hemanMinnet-ü derde ve gama de merhâbaKISIM: 3RIZK HUSUSUNDA TEVEKKÜL’ÜN ÖNEM VE LÜZUMUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Gerek nzk ve gerekse diğer hususlardaki ihtiyaçlarda Allah’atevekkül etmek, herkese iki şey için gereklidir:1 — İbadet ve huzurun temini içindir. Çünkü rızık ve ihtiyaçları hususunda Allah’a tevekkül etmiyen ona dayanmıyan kimsebu ihtiyaçların temini derdine düşer ve bu da onu ibâdet ve huzurun uzağına atar. Bu meşguliyet kişinin görünen zahiri tarafıile görünmiyen'batınî tarafı ile olur. Zahiri meşguliyeti, ihtiyaçlarım ticaret ya da el emeği ile kazanmak istemesiyle olur. Batınîmeşguliyeti ise kalben dünyaya meyyâl olan zahidler gibi, nefsinisteği, kalbin düşüncesi ve aklın tedbir almasıyla olur.Esasen ibadet ve huzur; yalnızca bedenin dünya nimetlerindenuzaklaşması ve Allah ile hemhâl olmakla temin edilir ki bu da an 43B MARİFETNAME cak Allah’a güvenen ve ona tevekkül eden kullara nasib olur. Allah’a tevekkülü zayıf olan kul aynen kümeste hapsolunan tavuğabenzer. Kümesteki tavuk nasıl bir sıkıntı kararsızlık ve meşakkatarasında sahibinin getireceği yemi beklerse tevekkülü zayıf kul darızkını aynı şekilde bekler. Onun bütün hayatı bu çeşit vesveselerile sona erer. Kendini şerefli işlerden çekeceği İçin himmeti kesilirve ibadet ve marifetullah gibi değerli şeylere kavuşmaktan yoksunkalır.Ancak eğer kulun tevekkülü sağlam ise kalbini her türlü masivadan kurtarır ve sahib olduğu tevekkül onun saadetinin serma yesi olur. Artık okul ibadet ve huzur devletine ermiştir. İlim ve ir-;fan gibi yüce vasıfların sahibi olmuştur.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Kim insanlara muhtaç olmamayı dilerse kendi elinde bulunandan ziyade Allah’ın kudret elinde olan rızkına değer versin vegüvensin.»Büyüklerden bir zat diyor ki:Cenab-ı Hakka hulûsi kalb ile tevekkül edenlere emirler vesultanlar bile muhtaç olur. Onun mevlası Gani ve Hamid olan Allah’tır. Hal böyle olunca o kul nasıl ol.ur da başkalarına muhtaçolur.Cenab-ı Hak bütün kullann rızkım vermeyi üzerine almış vetevekkülün herkes üzerine farz-ı aynı kılmıştır. Tevekkül sahibi bir zata:M l£n! Rızkını nereden temin edersin? diye sorduklarında O: — Çeşitli yerlerden temin ederim. Çünkü belirli bir yerdentemin etmiş olsaydım şimdiye kadar biterdi, diye cevab verirdi.Başka bir tevekkül sahibine de: — Bu uzun çölleri bineğin ve yiyeceğin olmadan nasıl aşacaksın? diye sordular. O da cevaben şöyle dedi:Dört şey vardır ki onlar benim azığımı teşkil eder:1 — Bütün insanları Allah’ın kulu olarak görürüm.2 — İki cihanı Allah’ın ülkesi olarak görürüm.3 — Her türlü rızkı ve rızık sebeblerini kudret-i İlâhi elindegörürüm.4 — Allah’ın kazasını, bütün insanlara yer ve göğünden nâ-fiz görürüm.Rızık hususunda tevekkülü terk etmenin büyük bir tehlike 430 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. olduğunu bilmek gerekir. Çünkü Cenab-ı Hak yaratmasıyla rızkıbirbirine yakın kılmış ve Kur’an-ı Kerimde bununla ilgili olarak:«Sizi yarattı ve sizi nzıklandırdı,» buyurmuştur. Bu ayet gösteriyor ki rızık vermek de aynen yaratmak gibi Cenab-ı Haktanolup başkası tarafından değildir. Cenab-ı Hak rızkı temin edeceğihususunda kullarına kefil olduğunu bildirmiştir. Bununla ilgiliolarak Kur’an’ı Kerim’de:«Bütün hayvanların rızkım veren Allah'tır.» buyurmuştur. Ce-nab-ı Haö kefü olmayı da kâfi görmemiş, bunun için yemin etmişve:«Göklerin ve yerlerin lıakkı için beyân olunan âyetler, nzk veva’d hakdır. öyle kİ sizin söylediğiniz sözde şüphelenmediğiniz kadar doğrudur.»Cenab-ı Hak bunünla da yetinmemiş kullarını kendisine tevekkül etmekle emir buyurmuş ve tevekkül etmiyenleri azabıyla kor-*kutmuştur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer mü’mln iseniz hiç ölmiyen (ve daima Havy olan) Allah’atevekkül ediniz.» (Hadis-i Kudsi)Allah’ın kur’an’ına kıymet vermeyip onu vadine itimad etmi- yen, onun kendisine kefil olmasını yeterli görmiyen, yeminini emirve tekidini nazan itibara almayıp ona güvenmiyenin hâli çok acıklı ve azablı olacaktır. Büyük sıkıntı, azab, âfet ve belâlara maruzkalacaktır. Allah’a yemin olsun ki bir kul için bu büyük bir musibettir. Bundan gaflete düşenlerin kalb gözleri kör değilse nedir?Üveys-i Kami (Veysel Karânî) Hz.’leri bir dostuna hitabla: — Cenâb-ı Hakka yer ve gök ehli kadar ibadet etmiş olsan daonu tasdik etmedikten sonra Cenab-ı Hak senin bu ibadetlerini kabul etmez.Ona sordular ki: — Allah’ı tasdik nasıl olur? O şöyle cevab verdi: — Rızk konusunda Allah’ın sana kefil olduğuna güven, kalbini ve bedenini onun ibadet ve huzuru için azad et. (Yani rızıkderdine düşmekle kalbini ve bedenini hapsetme). Eğer böyle yaparsan Cenab-ı Hakkı tasdik eylemiş olursun.Herm b. Heyyân, Uveys-i Kami (Veysel Karânî) ’ye sordu ki: — Nerede yerleşmemi emredersiniz?Üveys-i Kami eliyle Şam tarafını işaret etti.Herm: 440 MARİFETNAME — Şam’da geçim nasıldır, diye sordu. Bu sözlerden son dereceetkilenen ve hayretler içinde kalan Üveys şöyle dedi: — Rızıklarmı (Allah’ın vereceği hususunda) şüpheye düşenkimselere yazıklar olsun. Onlara öğüt fayda vermez.Kalbi yakin nuru ile dolan kimse her işinde sebebleri halkedenmevlâsına güvenmiş ve hâbnakiz ona dayanarak tevekkül etmiştir.KISIM : 4 TAM TEVEKKÜLÜN SINIR, HAKİKAT VE HİKMETİEy Aziz Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül, vekâlet kelimesinden gelir ve arapça tefe’ül babın-dandır. Birine tevekkül etmek demek, işini ona havale etmek, onuvekil tayin etmek demektir. Vekil tutan kimse kendisi zorluklara katlanmadan işlerini görmüş olur. TEVEKKÜLÜN SINIRIKalbin Allah’ın dışında herkesten ümidini kesmesi ve yalnızoha dayanması, ona güvenmesidir.Diğer bir görüşe göre; tevekkül, işleri yaparken kalbi Allah’tan başkasına bağlamayıp daima Allah ile bir olmasını temin etmektir.Başka bir görüşe göre tevekkül, bağlanmayı terketmekür.Bağlanmak ise bedenin kıvamını Allah’tan başkasından bilmektir.Yani bağlanmayı terk Allah’a bağlılık demektir. \ Büyüklerden bir zat diyor ki:«Tevekkül; bünyenin kıvam bulmasını, zarara maruz kalmamayı ve nzkı ancak Cenab-ı Haktan beklemek ve kalbi bu inançla mutmain etmektir.»Eğer Cenab-ı Hak murad ederse hiçbir sebeb ve vasıta olmadan kendi kudret ve kuvvetiyle sana yeter.Ey insanoğlu! Bu hususu böylece bil ve kalbinie kesin olarakinan. Böyle yaparsan mahlûkat ile her türlü sebeplerden bütünüyle kesilir ve hakiki müessir olanın ancak Allah olduğunu bilir vebulursun. Ondan sonra da tevekkülün kemale erer. Allah’ı bilen ârifbir kul olur ve onun huzurunda kalırsın. Tevekkülün kalesi devamlı olarak Allah’ı zikretmek olup onun 441 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. surlannın en kuvvetlisi Cenab-ı Hakkın ilim ve kudretindeki celâlini ve kemâlini bilmek ve onun her türlü unutma ve acizliktenuzak olduğunu düşünmektir. Kulun bu şekilde mevlâsım zikretmesi ve onun kudretini düşünmesi rızkı hususunda onun tevekkülünün kemâl bulmasını temin eder. Rızıklar dörde ayrılır: 1 — Allah’ın üzerine aldığı rızık:Bu bedenin gıdası suyu ve kuvvetleri ile buna benzer şeylerdir. Cenab-ı Hak bu çeşit rızkı kuluna vereceğini vaadetmiş ve bunu üzerine almıştır. Tevekkülün bu rızkın karşılığında olanı kulüzerinde vacibdir ve vücubiyeti hem aklı ve hem de nakli delillerle sabit olmuştur.Cenab-ı Hak bizim kendisine bedenimizle ibadet ve taatte bulunmamızı teklif etmiştir. Bunu yapabilmemizi sağlayacak güç vekuvvete geçerli olan gıdayı temin etmeyi de üzerine almıştır. Burızkı üzerine alması Allah için üç bakımdandır.a) Cenab-ı Hak bizim mevlâmız ve efendimizdir. Bizler onunaciz ve zavallı kullarıyız. Efendiye yakışan kulunun ihtiyacına yetecek nzkını temin etmektir. Kula gereken de kendi ihtiyaçlarımgören mevlâsımn emirlerine tâbi olmak ve emirlerini yerine getirmektir.b) Cenab-ı Hak kullannı kendisine muhtaç etmiştir. Fakatonlara nzkı nerden, nasıl ve ne zaman temin edeceğini bildirmemiştir ki kullar zamanı gelince rızkı istesin ve alsınlar.Rızkın kullara haber verilmeden ulaşması onun hikmetiningereğidir.c) Cenab-ı Hakkın kullarına ibadet ve taati emrettiğini söylemiştik. Eğer kullar bütün vakitlerini rızık aramakla geçirecekolurlarsa Allah’a olan ibadet ve taatUîrini yapamazlar. Şu haldekullannın nzkını üzerine alan Cenab-ı Hakk’ın bu işinde bir hikmet vardır. Kulların Allah’a karşı ibadet taat ve zikirleri ancakböylece mümkün olur.Esasen Allah için hiç bir işi yapmak vacib olamaz. Yani o hiçbir şeyi yapmak zorunda değildir. Ancak onun kullarının nzkınıvereceğine kefil olması onun hikmetiiıin bir gereğidir. 2 — Dağıtılan nzık : Allah’ın kullanna dağıttığı ve levh-i mahfuzuna kaydettiği n-zıktır. Herkes levh-i mahfuzda kendisi için yazılan rızkı zamanıgelince yer, içer ve elbiseleri de giyer. Vazılandan fazla yiyemeyen 442 MARİFETNAME ceği g^i, yazılandan az da yiyemez. Ne yazıldıysa onu mutlaka yer.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Rızıklar taksim edilmiştir. Takva sahibinin takvası nzkımartırmayacağı gibi, fâcirin fucuru ile de nzkı azalmaz.»3 — Temlik edilen (kulların mülkiyetine verilen) nzık:Bir kulun dünyada bir şeye sahib olması ancak Cenab-ı Hakk’*ın takdiri ve rızası sayesinde olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey mü’minler, size vermiş olduğumuz maldan (fakir ve yoksullara) nafaka Ve zekât verin.» (Bakara Sûresi, Ayet: 254)4 — Va’d olunan nzık:Cenab-ı Hak kullan içindeki takva sahihlerine helâl yoldan vehiç bir güçlüğe katlanmadan muttaki olmak şartıyla rmklannı temin edeceğini va’detmiştir. Cenab-ı Hak va’dlnde haktır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kim Allahtan korkarsa ona darüktan genişliğe doğru çıkış yalu ihsan eder. Ve onu hiç beklemediği bir yerden nzıklandınr.Kim Allah’a güvenip tevekkül ederse Allah ona yeter.»(Talâk Sûresi, Ayet: 2-3)Bu ayetler Cenab-ı Hakkın vereceğini vadettiği nzkı, bildirmektedir. Rızkın çeşitleri bunlardan ibarettir. Ancak gıda ve bedenin kıvamı için gerekli olan ve yukarıda Allah’ın üzerine ifadeettiğimiz Cenab-ı Hakkın üzerine aldığı rızkı istemek mümkün değildir. Çünkü o Cenab-ı Hakkın hayat, ölüm ya da hastalık gibi yaratıkları üzerindeki fiillerindendir. Kul onu ne elde etmeye nede isteme güç ve kuvvetinde olamaz. Dağıtılan ve levh-i mahfuza yazılan rızkın temin edilmesi için de kulun araması ve bulmasıgerekli değildir. Çünkü buna gerek yoktur. Bu kulun kendisine ihtiyaç duyduğu malum rızıktır. Bu nzkı vermek Allahtandır ve Al lah bu nzkı vereceğini üzerine almıştır.Bu öyle bir nzıktır ki bunda çalışıp elde etmek şartı yoktur. Çünkü Allah’a tevekkül eden peygamber ve veliler sonsuz saadeti bulmuşlardır. Onlar rızkı temin için devamlı olarak bir yerebağlanıp çalışmamış, hayatlarını ibadet ve huzur içinde geçirmiş 443 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. lerdir. Onlar böyle yapmakla hata etmemiş, Allah yolunda gitmişve hidayete ermişlerdir. Bu da gösteriyor ki nzık istemek ve eldeetmek için sebeblere yapışmak kul için şart değildir. Rızık çalış,makla artmayacağı gibi istemeyi bırakmakla da azalmaz.Müslümanların çalışmaları yalnızca nzkın temini için değil,Allah’ın emri olmasından dolayıdır. Bu husus yanlış anlaşılmama lı ve islâmın insanları tembelliğe sürüklediği fikrine kapılmamalıdır. Çünkü kulun rızkı levh-i mahfuzda yazılandır. O belirli vasıflara ve vakitlere aynlmıştır. Onun değişmesi imkânsızdır. Zamanıgelince kul nzkını mutlaka bulacaktır.ResuIullah S.A.V. hadisinde Cenab-ı Hakkın yaratma, huy, n-zık ve ecel gibi şeyleri tamamladığını bildirmiştir. Çocuğun dün yaya gelişinden ölümüne kadar bu hal değişmeden devam eder.Bu hususları nazarı itibara alarak göz önüne getiren kul, sebeblere değil o sebeblerin sahibine bakar. Bedeni ve ruhi rahatlığaererek mevlâsmm üns ve huzurunu bulur. Ebedî devlete ve saadeteerer ve kalbini her türlü masivadan temizler.MANZUMEHüdadır mâni ve muti, felekle kâr ve bârim yokGönül mir’at (ayna)-ı sâfidir cihandan bir gübarım yok.Yüksek ve alçak alemden ganidir himmet-i tabimKi endûh ve semâ ve arz ve derd-i ruzigarım yok.Gönül kim mevlâ kapısıdır, yok ondan başka bir şuğlumOnun aşıkıdır ancak dilde, bir başka nigânm yok. Tecerrüddür elbisem', takvadır fahrim, bu aşk içreBeden elbisesine o yüzden benim hiç itibârım yok.Heyûla süretin koydum ki, eren leb’i mânâyaHeyûladan bu surettir mücerred perdedârım yok.Enâniyyetle hor olmuşken erdi aşktan izzet,Gönül mülkünde sultan oldum, asla itirazım yok.Gönül aşkın himmetinin yüceliğini bulup felekleri geçtiEdây-ı izzet ve lezzet-i aşkı iktidârım yok.İki âlemde hem ondan cüda bir yâr-ı görün kimDerun-ı dilde bir aşk-ı Hüdâdır yâr-ı gânm yok.Cihân karar yeri değil ona dil vermem Ey HakkıCanım aşka fedâdır, bir an onsuz kararım yok. 444 MARİFETNAME KISIM : 5 TAM TEVEKKÜLÜN TESİRLERİ VE BAZI TEVEKKÜLEHLİNİN MENKIBELERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kulun kalbine gelen ve onu sahibi olan Allah İle olmaktanalıkoyan sebebleri ortadan kaldırmak gerekir. Eğer böyle yapılırsa kalb o sebeblerden kurtulur ve mevlâsının üns ve huzuruna ermekle mesrür olur.Kalbe gelen eşyalar dört tanedir.1 — Rızık ve külün rızkı kazanmak hususunda gösterdiği dikkattir. Onun ortadan kaldırılması Allah’ın rızkını vereceğine kesinbir iman ve tam tevekkül ile mümkündür.2 — Korku ve güvensizliktir. Bu da Allah’a güvenmek ve onatevekkül etmekle olur.3 — Belâ, zorluk ve musibetlerdir. Onun ilacı da belâlarasabretmektir.4 — Kaza ve kader olup onların meydana getirdiği elem vekederdir. Onun ilacı da kazaya razı olup takdire rıza göstermektir.Bu demektir ki rızkı hususunda Allah’a tevekkül eden, belâve musibetlere sabreden, kazaya razı olup takdire rıza gösterenkimsenin kalbi temizlenip Ve Rabbinin ünsünü bularak huzuraerer. Artık o her muradına eren Kâmil ve ârif bir kul olur.Kalbe gelen dört arızamn ilacı yine dört şeyle olur ki bunlarda tevekkül, tefviz (ısmarlama) sabır ve rızâdır. Bunlar kendilerine ayrılan bölümlerde geniş olarak anlatılacaktır. Bu arızalarkalbe bir çok meşguliyetler getirir ki bunlar hâle ait olabileceğigibi geleceğe ait de olabilir. Kalbi Rabbinin üns ve huzurundanuzaklaştırır. Bu arızalar içinde kalbi en çok meşgul edeni, en bü yüğü en katisı rızıktır. Çünkü rızık bütün insanlar için büyük birbelâ olmuş ve o yüzden bedenler zulmet, meşakkat, sıkıntı ve zorluklar içinde kalmıştır.Rızık insanların kalblerini hasta etmiş, akıllarında kendisiyle meşgul olmalarına sebeb olmuştur. Rızkın teinini hususundainsanlar zor düşüncelere dalmış, birçok üzüntü, sıkıntı ve kederlere maruz kalmış, akılları adeta ne yapacağını şaşırmış, hayatlarından bir zevk alamamış ve dünya onlara dar gelmiştir. Bir çokinsnlar çaresiz kalmış, çalışmak pahasına Hak huzurundaki hizmetleri bırakmış, dünya insanlarının hizmetinde çalışmış ve onlara hizmetçi olmuşlardır. 445 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. Başlangıçta hür oldukları halde kendileri gibi aciz kullara köle oldu ve türlü çeşit alçaklık, zillet ve üzüntülerle karşılaşmışlardır. Onlar bu halleriyle dünyada adeta bir zindan hayatı yaşamaktan feryat etmiş, gaflete düşmüş ve ne yapacakları hususundaümitsizliğe, şaşkınlığa düşmüş, yüzlerce, hattâ binlerce güçlük vezorluklarla hayatlarını mahvetmişlerdir.Nihayet mevlâlarına döndükleri zaman dillerle anlatılması imkânsız bir zarara uğradıklarım farkederek büyük bir pişmanlığadüşmüş, fakat bu pişmanlık kendilerine fayda vermemiş ve günahlarının fazla olması onlann cehennemde yanmalarına sebebolmuştur.Fakat, basiret ve himmet eshâbı dünyadaki sebeblere bağlanmamış, dünyaya meyletmemiş, semâya çıkmanın yollarını aramışve bulmuşlardır. Onlar Cenab-ı Hakka sonsuz bir tevekkül ile mütevekkil olmuş ve insanlardan uzak yaşama yolunu tercih ederekuzlete çekilmişlerdir. Kâr etmeyi kazancı bir yana bırakmış gönüle girmiş, hem insanlardan, hem de nefislerinden geçerek, muhab-betullah şarabını içmiş ve onun huzuruna ermişlerdir.Büyüklerden bir mütevekkil zat diyor ki:«Çölde yalnız başıma dolaşıyordum. Nefsim bana vesvese vererek: — Bu kuş uçmaz, kervan geçmez, ıssız köyü ve şehiri olmıyançölde ne zamana kadar gezeceksin? Açlık ve susuzluktan akıbethalin ne olacak? dedi. Ben de nefsimi terbiye etmek ve ona karşıçıkmak için caddeye yakın olmamaya ve yağ ile bal olmadıktansonra ağzıma bir şey koymıyacağıma dair kesin olarak karar verdim ve yolculuğuma devam ettim. Aradan belirli bir zaman geçtikten sonra bir de ne göreyim? Yolunu şaşıran bir kafile banadoğru gelmiyor mu? Beni görmemeleri için sırtüstü yattım ve gözlerimi de kapadım. Onlar yanıma geldiler ve kendi aralarında konuşarak:•— Bu bir yolcu, herhalde bayılmış olacak, yağ ile bal getirinde ağzma biraz koyalım, dediler. Sonra yağ ile balı getirip ağzımakoymaya kalktılar. Ağzımı açmaya zorlarken benim güleceğim çıktı ve güldüm. Onlar benim bu halimi görünce: — Sen deli misin? Aklını mı kaçırdın? dediler. Ben de başımagelenleri bir bir onlara anlattım. Onlar da bunun üzerine: — Kullarını rızıklandıran ve Kerim olan Allah’ın şanı ne yücedir? dediler. Yine büyüklerden bir zat anlatıyor ki:«Bir defasında yalnız başıma bir seyahate çıkmıştır^ Bir şeh MARİFETNAME rin kenarındaki bir mescide girdim. Nefsim bana hitabla: — Bu cami insanlara uzaktır. Sen yolcusun, yiyeceğin yok, eniyisi şehir içindeki camilerden birine git. Böylece halk seni görürve seni yolcu zannederek evlerine misafir ederler ve sana güzelşeyler yedirirler, dedi. Ben de nefsimi terbiye etmek için bu camiden başka bir camiye gitmemeye ve ağzıma lokma lokma helvakonulmadıkça ağzıma başka bir şey koymıyacağıma kalben, kesinolarak karar verdim, mescide girdim ve kapıyı da üzerine kapattım.Yatsı namazından sonra kapıya gelen bir adam kapıyı şiddetle çalmaya başladı. Ben baştan kararsızlık gösterdim ise de adamkpıyı çalmakta ısrar edince kapıyı açtım. Gördüm ki elinde mumolan ihtiyar bir kadın yanında zayıf bir çocukla içeri girdiler. Kadın bana dua etti ve önüme bir tabak helva koydu ve bana hitaben: — Bu hasta ve zayıf çocuk benim oğlumdur. Günlerdir, yemi yor, içmiyor ve konuşmuyor. Öylece kendinden geçerek yatıyordu.Nihayet gecenin birinde bana: — Anne helva canım istiyor, dedi. Ben de Rabbime şükrederek bir tabak helva yaptım ve önüne koydum. Ben bu işi yapanakadar, oğlum yemin ederek: — Benimle birlikte bu helvadan bir garib yemedikten sonraben bu helvayı yemem, dedi. Ben de oğlumun eline bir baston verdim, koluna girdim ve: — Şu mescide girdim. Orada bir garibin bulunduğunu gördüm, dedim. Birlikte buraya geldik. Neyse Allah’a hamdolsun kiseni burada bulabildik, dedi. Sonradan kadın beni helvaya buyuretti ve bir lokma oğluna bir lokma da bana vererek ikimizi de do yuncaya kadar yedirdi. Doyduktan sonra kalkıp gittiler. Ben iseonlardan hayrette kaldım ve şaşırdım. Orada Rabbimin kullarımnzıklandıncı olduğunu yakinen müşahede ettim. Onun üns ve huzuruna erdim. Kalbim onunla mutmain oldu.Artık biraz olsun kalbinde tevekkülden bir parça olan herkesebu iki olay gerçekten büyük bir ibret olsa gerektir.KISIM : 6RIZIK HUSUSUNDA TEVEKKÜL HERKES İÇİN GEREKLİDİREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Rızkın temini hususunda dört hususu göz önünde bulundurankimse eğer onlara uygun hareket edecek olursa, nzık konusunda 447 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. kalbine gelecek her türlü vesvese ve düşüncelerden kendini kurtarır. Her yönü ile bir mütevekkil (tevekkül eden) olur Ve tevekkülükemâle erer.1. ci Husus:Ey insanoğlu 1 Bir defa düşün ki Cenab-ı Hak Kur’an’ında bütün yaratıkların rızkını vereceğini ve rızık işini üzerine aldığımbeyan ediyor. Haliyle senin rızkını da üzerine almış ve sana da rızkını temin edeceği hususunda kefil olmuştur. Bu durumda dünyadaki hükümdarlardan birisi sana: — Bu akşam bize gel ve benim misafirim ol, sana bazı ihsânve ikramlarda bulunayım, dese, senin bu davet hakkmdaki fikrinve kanaatin nedir? O sultanı hakkında nasıl bir hüsn-i zanda bulunursun? — O sultan doğru sözlüdür, sözünde durur diye fikrini beyanetmez misin?Davet eden sultan değil de pazardaki tüccarlardan, ya da zengin yahudilerden biri sayılır ve sözü geçer birinin yanında seni davet etse onlann sözüne uyup davetlerine icabet etmez misin? O gece yiyeceğin yemekleri düşünmen seni onun sözleriyle tatmin olmaz mısın? Hal böyl olunca bütün insanları nzıklandıran cömertve kerim olan Allah, Kur’an’ında senin rızkını vereceğini beyan ettiği, yüce şamyla senin nzkına kefil olduğunu bildirdiği ve bu hususta sana va’di olduğu ve rızkım vereceği hakkında yemin ettiğihalde sen nasıl oluyor da onun sözüne güvenemiyor ve ruhen huzur ve sükûna ermiyorsun? Neden onu söz ve vaadini doğrulamıyor yeminiyle tatmin olmuyorsun? Onun sana verdiği sayısız nimetlereve lutfa, türlü türlü ikrâm ve ihsanına neden bir bakmıyor ve buhususta bir düşünceye dalmıyorsun?Eğer böyle yaparsan, rızkın hususunda nefsinin dikkat ve endişesini nazan dikkate alırsan kalbini maruz kalacağı ızdırab vesıkıntıdan kurtulamazsın. Bu hal senin için bir belâ ve musibet değil midir? Ama bunu düşünecek idrak gerek. Bu idrake sahib isen,nzık endişenin senin için bir leke ve ayıb olduğunu anlarsın.Hz. Ali (R.A.) diyor ki:Allah'ın vereceği nzkı sen başkasından diliyorsun.Açlık korkusuyla çok emin sabahlarsın, müşrik sarrafın sözü ne inan ve düşünmezsin de. Rabbinin sana kefaletine, o kadar inan mazsın. 44B MARİFETNAME Bu hususta şüpheye düşen kimsenin imanının zayıflığındankorkulur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer inıaıı ediyorsanız, Allah’a tevekkül ediniz.» 2. ci Husus:Ey insanoğlu! Cenab-ı Hak tarafından taksim edilen ve tevh-imahfuza yazılan rızkın değişmesi mümkün değildir. Sen bu hususu inkâr yoluna gider de levh-i mahfuza yazılan nzıklann değişmesinin mümkün olduğunu düşünürsen, Allah korusun hak yolu terkeder delâlete düşersin: Eğer Allah’ın kullara olan rızkındaki dağıtımını iyice bilirsen nzkı temin etmek hususunda iki cihandadüşeceğin aşağılık, bayağılık ve zilletten başka nasıl bir fayda bulursun?Herkes için takdir olunan bir rızık vardır ve levh-i mahfuzda yazılıdır. Tevekkül ehli hiçbir zillet ve bayağılığa düşmeden nzık-larını izzetle alırlar. Ancak rızkını teminde hasis olanlar ise zilletedüşerler. Çünkü ne çalışmayı ne ihtirası terk, ne de ihtiras ve çalışma rızkı azaltmaz ve çoğaltmaz. Senin için takdir olunan nzkseni mutlaka bulur. Sana düşen zillet değil rızkını izzetle almak-tır. Zelil olmanın bir mânâsı yoktur.3. ncü Husus:Ey insanoğlu! Rızkın yaşamak ve hayatı devam ettirmek içinolduğunu bilirsin. İnsan yaşadığı müddetçe nzkı kendisine gelecektir. Öyle ki rızıkla hayat birbirlerinin ayrılmaz parçalandır.İnsanın ömrü nasıl Cenab-ı Hakkın gayb âleminde ve kudretelinde ise rızık da aynı şekilde onun kudret elindedir. Cenab-ı Hakrızkı ister verir ister vermez. Bu hususta kimse onu zorlıyamaz. Onasıl isterse öyle yapar.Sen nasıl bir kulsun ki senin rızkını ve ömrünü elinde bulunduran sahibinin tedbirlerine inanmıyor ve güvenmiyorsun?4. cü Husus:Malûmdur ki Cenab-ı Hak kulun rızkını üzerine almış ve bunu temin edeceğine kefil olmuştur. Cenab-ı Hakk’ın üzerine aldığırızık kulun gıdası* beslenmesi ve âdeti üzere aldığı yiyecekleridir.Ancak kul eğer Allah’a tevekkül eder de onu rızkını vereceğine kefil ederse Cenab-ı Hak yukarıda adı geçen rızkından bir kısmım 449 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. kısar ve o kuluna kendi katından kuvvet verir. Böylece tevekkülsahibi asla zorluklarla ve üzüntülerle karşılaşmaz. Bilakis Rabbıylaolan ünsü ona zevk verir ve mutmain kılar. Çünkü o kul işin gerçeğini bilmekte- ve bedenin kıvamı ve yaşaması için Rabbinin kendisine kefil olduğuna inanıyor.Rızık konusunda Allah’a tevekkül etmenin mânası budur ki,o da bünyenin kıvamını bulmasıdır. Allah-u zül celâl kendisine tevekkül eden kulun bedenini azıksız bırakmaz ve ona mutlaka yardım eder. Kul, bütün hayatı müddetince kendisinde Allah’ın emirlerini ifa edecek güç ve kuvveti bulur.Rızıktan maksat, ölünceye kadar bedenin kuvvete sahib olmasıdır. Allah her dilediğine erecek ve dilediğini yaratacak derecedekuvveti olan bir kudret-i kâmildir. O dilediği kuluna yiyecek veiçecek verir. Dilediği kullarını da melekleri beslediği gibi yiyecekve içecek olmadan besler. Kul için esas olan ibadet edecek kuvvetibulmaktır, yoksa yemek içmekle nefsin arzularına uymak değildir.Şu halde sebeblerin bir önemi yoktur.Zahidlerin ve âbidlerin gece gündüz, yemeden içmeden uzun yolculuklara çıkmaları ve uzun müddet açlığa tahammül edecekkuvveti kendilerinde bulmalarının sebebi budur. Onlardan bir kısmı 10 gün bir kısmı 20 gün bir kısmı 30 gün, bir kısmı 60 gün yemeden içmeden durmuş ve kuvvetten düşmemişlerdir.Cenab-ı Hak, İbrahim i Edhem kuluna çamuru, başka kullarından bir kısmına da kumu gıda etmiştir.Ey insanoğlu! Bazı hastaların günlerce bir şey yemeden içmeden durduklarını ve yaşamlarını devam ettirdiklerini sen degörmûşsündür. Hastanın, sıhhati yerinde olan birinden daha zayıfve daha bitkin olduğu açıktır. Eğer açlıktan ölen olursa bil ki onunecelinin sebebi açlıktır. Fazla yediği için ölenler yok mudur? Şüphesiz onların ölümlerinin sebebi de çok yemek olur.Ebû Said Hudri R.A. diyor ki:«Cenab-ı Hak öyle hâkimdir ki beni üç günde bir rızıklandı-rır ve bana yemek verir. Çölde yolculuğa çıkmıştım. Üç gün birşey yemeden yolculuğuma devam ettim. Dördüncü gün de halsizkaldım, öyle ki olduğum yere yığıldım kaldım. O halde iken birsesin hafifçe bana şöyle seslendiğini duydum: — Ey Ebû Said, sebebi mi istersin? Yoksa kuvveti mi? Ben: — Kuvvet, diye karşılık verdim. Hemen bedenim kuvvet bul- 450 MARİFETNAME du. Derhal kalktım ve 12 gün müddetle orada kaldım. Yiyecek birşey bulamadım, ama açlıktan yana bir zorluk da çekmedim.Ebû Said bu sözleri söyledikten sonra doğru konuştuğunu isbatiçin yemin etti.Bundan şu sonuç çıkıyor ki; Bir kimse kendisine nzık temineden sebeplerin ortadan kalktığını görür de kuvvetli bir tevekkülile Allah’a tevekkül ederse, bilsin ve emin olsun ki Cenab-ı Hakona kendi katından kuvvet ve inâyet eder ve ona kuvvet verir. Buhaldeki kul asla sıkıntıda kalmaz. Onun için de Allah’a çok şükretsin ki kendisine mevlâsımn üns, huzur, lutf, inâyet ve kerametiulaşmıştır. Zira Cenab-ı Hak o kuluna kuvvet vererek ona lutfuile yardım etmiş ve onu saadete erdirmiştir.Ondan sebeb ve vasıtayı kaldırmış. Onu esas gayesi olan hu*zuru meclisine kabul etmiştir. O kulunu meleklere benzetmiş ve.melekler gibi avamdan ayırmış ve kendi katma yükseltmiştir.Onun üzerindeki yeme içme âdetlerinin hasıl ettiği bağlan koparmış ve insanı hayretler içinde bırakan acaib kudretine muttali kılmıştır.Demek oluyor ki Allah’a tevekkül eden ve sözü edilen mertebeleri kazanan kimmsenin kân büyük olur. Onun nzkı çok geniştir. Zira ona rızkı Cenab-ı Hak vermiştir.MANZUMEAlem içinde ayân ve pinhân (gizli)Sana gelir elbet kısmetin olan.Kişinin gece ve gündüz talebiOlamaz rızk-ı kesirin sebebiRızkına kanaat eden ehl-i merâkOluser mazhar-ı ism-i Rezzâk.Seni yoktan var eden aç etmezBaşka kapılara muhtaç etmezYürü var Hakka tevekkül eyleHâline sabır ve tahammül eyle.Küne-i kaşânede rahat hoşturDâde-i Hakka kanâat hoştur.Bilir hâllerini Rezzâk-ı HakimRızkım vaktinde eyler taksim. 451 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Mala mevkûf değil erzakınBaşka yüzden getürür Rezzâkın.Çeşmini, hâtınnı eyle ganîKerem et, olma gedâ, çeşm-i deni.Bizi ey Hayy-ı Hudâyı müteâlRızk için kılma perişân ahvâl.Zikrini dilde ruhun gıdasıyapCanda hikmet kapışım açık tut.KISIM: 7 TAM TEVEKKÜL EDENİN DAİMİ RAHATA ERMESİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Tevekkül Allah’a dayanmak ve ona güvenmektir. O halde dün yanın ve ahiretin Allah'ın mülkü olduğunu ve her işin onun kudret elinde olduğunu, bütün insanların kendisi gibi bizce âciz olduğunu bilen kimse, onların hepsinin rızkım Cenâb-ı Hakk’m verdiğini bilir. Buna inanır ve tevekküle ilk adım atmış olur.Rızkı hususundaki şüphe ve endişeden kendini kurtaran kimse, Allah’ın vereceğine inandığı ve kefü olduğu rızık için hiç üzülür mü? Cenab-ı Hak Kur’an’ında:«Yeryüzünde nzkı Allah’ın üzerinde olmayan hiç bir hayvan yoktur» buyurmuş olması bu hususu gerektiği şekilde açıklıyor.Cenab-ı Hak dünyanın ve ahiretin iyiliğini tevekküle bağlamıştır.Şu halde Allah’a tevekkül eden kimsenin hem dünyada ve hem deahirette saadete ereceği şüphesizdir. Çünkü Cenab-ı Hak ona ha yırlı olanı vermiştir. Allah’a tevekkül eden kimse yiyecek ve içecektoplamaz. Yarınki rızkı için endişe etmez ve ne. olacağını meraketmez. Zira o kendisini herşeyi yaratan Rabbinin rızık denizindebulur. O nzık denizinin balığı olmuştur. Balığın su biriktirmeye ihtiyacı olur mu? Tevekkül eden de aynen denizdeki balık gibi herşeyden müstağni olmuştur. Onun nefsi yemek içmek istediği zaman nefsineşöyle hitab eder: — Ey nefis, nzkm elemini yapıp kendini zahmete sokma.Çünkü sen rızkı yaşamak için istiyorsun. Bilmezsin ki nzık ve ha yat birbirinin yakını ve komşusudur. Hayat olduğu müddetçe n-zık ta vardır.Ey insanoğlu! O halde sen de nzık sevdasını aklından çıkar. 452 MARİFETNAME Cenab-ı Hak seni, kendisini bilmesi ve tanıması için yarattığı halde sen rızkın üzüntüsü ve elemini çekiyorsun. Allah’a dayan veher işinde ona güven. Belâlara karşı sabırlı ol, kazaya rıza göster.Böyle yaparsan her işte bir hayrın bulunduğunu görürsün. Peygamberimiz buyuruyor ki: «Kendisinde külli hayn bulundurmayan hiçbir cüz-i şer yoktur.»Ey insanoğlu! Tevekkülünde sağlam ol. Eğer tevekküle devamedersen, tevfiz, sabır ve rıza makamlarım kazanırsın. Sonra damevlânın marifet ve muhabbetine erersin. Nihayet velilerden olurve Allah’a yakın kulların derecesine erersin. KONU:2 TEFVİZ'İN FAZİLET VE FAYDALARISEKİZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM: 1 TEFVİZ’İN AYET, KUDS İ HADİS VEHADİSLERE GÖRE FAZİLETİAYETLER :Ey Aziz!Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allah sana kâfidir. O her şeyi duyan ve bilendir.»(Bakara Sûresi, Ayet: 737)«Ey müminler, hoşunuza gitmemesine rağmen savaş sizinüzerinize farz kılındı. Hoşunuza gitmediği halde hakkınızda hayırlı olan ve sevdiğiniz halde hakkınızda şer olan nice şerler vardır.Siz bunlan bilmezsiniz. Allah bilir.» (Bakara Sûresi, Ayet: 216)«Resûlüm de ki: Allah’ım mülkün sahibi sensin. Dilediğine ve*rir, dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Senin her şeye gücün yeter.»Geceyi gündüze, gündüzü de geceye sokarsın. Ölüden diriyidiriden ölüyü meydana getirirsin. Yaratıklarından dilediğine dehesapsız şekilde rızık verirsin.» (Al-i İmrân Sûresi, Ayet: 26-27)«Eğer Allah sana bir belâ (hastalık ve fakirlik gibi) dokundu-riHsa o belâyı ondan başka giderecek kimse yoktur. Sana bir ha yırla dokunsa şüphesiz o her şeye kadirdir.»(En’am Sûresi, Ayet: 17)«Hiç uir şey hakkında (bunu muhakkak yarın yaparım deme).Ancak Allah iilerse «İnşallah yaparım,» de.»(Kehf Sûresi, Ayet: 23*24) 454 MARİFETNAME «De ki; Allah dilemedikçe kendime bile, ne bir zarar ve ne debir fayda verecek durumda değilim.» (Yunus Sûresi, Ayet: 49)«Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ister istemez Allah’a boyuneğerler. Herşey ona döndürülüp götürülecektir.»(Al-i İmran Sûresi, Ayet: 83)«Allah herşeyi yaratandır. O lıerşcye vekildir.»(Zümer Sûresi, Ayet: 62)KUDS İ HADİS :Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Hidayete erdirdiklerim müstesna hepiniz dalâlettesiniz. Benim şifa verdiğim kullar müstesna, hepiniz hastasınız. Benim zengin kıldığım kullar lıariç hepiniz fakirsiniz.»Ey kulum! Sen neyi istersen ben de onu isterim. Benim dilediğim gibi dilemiyorsan kendini benim murad ettiğimi murad etmeye zorla. Çünkü ancak benim murad ettiğim olur. Benim kazama razı olan vc verdiğim belâlara sabredeni kendi katımda sıddık-lardan yazanm.Ey Kulum! Benden seni bu halde tutmamı isteme. Ben bunu yapmam. Çünkü ben seni beni bütün sıfatlarımla bilmen için halkettim. Eğer seni sıhhat vc âfiyet üzere tutarsam beni iyi bilirsin.Ne dilersen benden dile.»HADİSLERPeygamberimiz buyuruyor ki:«Ya Rabbi! Nefsimi sana teslim ettim, sana yöneldim. İşlerimisana tefviz (ısnıaılamak) ettim. Sırtımı sana verdini. Rağbetim (vebağlılığım) sana, korkum da şendendir. Benim başka sığınacak yerim ve bir kurtarıcını yoktur.Ya Rabbi! Senin verdiğini hiç kimse engciliycmez. Sen maniolursan (müsaade etmezsen) hiç kimse bir şey veremez. Senin hükmünü kimse bozamaz ve geri döndüremez.Senin şer ve kinin yoktur, mülk şenindir, lıamd sana. Hayatve ölüm senin kudret elindedir. Senin herşeye gücün yeter. Senherşeye kaadirsin.»Peygamberimiz buyuruyor ki:«İki haslet var ki bunlar imanın zirvesidir.»1 — Allah’a teslim olmak2 — Onun kazasına razı olmak. 455 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Mü’min’in üstün meziyetleri şunlardır:1 — Tevekkül2 — Tefviz (işleri Allah’a havale etmek)3 — Teslim4 — Sabır,5 — Rıza.Beş haslet vardır ki bunlar tamam olmadıkça kulun imâm kemale ermez.1 — Allah’a tevekkül etmek2 — İşleri Allah’a havale etmek (tefviz)3 — Allah’ın emirlerine teslimiyet4 — Belâlara sabretmek5 — Allah’ın kazasına razı olmak.«Üzülme! Sana takdir olunan şeyi seni bulur, takdir olmıyanda bulmaz.»Beş şey vardır ki bunlar imandandır.1 — Allah'a tevekkül etmek2 — İşleri Allah’a ısmarlamak (tefviz)3 — Emrine teslim olmak4 — Belâlara sabretmek5 — Allah'ın kazasına razı olmak.Hayır, Allah-ü zül celâl’in beğenip halkettiğindedir.Vaki olanda hayır vardır.Allah’a tevekkül eden rahatı, işlerini Allah’a ısmarlayan (tefviz eden) selâmeti bulur.Acizlerin âdetini âdet ediniz. ( Yani onlar nzkı temin v.s. gibihususlarda tedbirle yorulmaz ve Allah’a teslim olurlar.»KISIM: 2 TEFVİZ VE TEMLİM’İN TA’RİF, HAKİKAT, TESİRVE FAYDASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar kİ: Tefviz (işleri Allah’a ısmarlamak) kulun dünyadaki lıiç bir şeyi beğenmeyip herşeyi ile Allah'ın ihtiyar ve dilemesine teslimolmaktır. Tefviz: İtirazı terketmektir. Tefviz: İnsanların ayıp ve kusurlarmı görmemektir. Tefviz: Kâzadan evvel, teslimin gelişinden sonra meydana gelir. 456 MARİFETNAME Tefviz, bilinemeyen şeyin o şeyi yapan sahibine verilmesidir ki rızadan öncedir. Tefviz, tedbiri terketmek ve kazanın gelişini beklemektir. Tefviz: istekten geçmek ve kazaya razı olarak kazayı gözetmektir. Tefviz: Tedbirden ve hevâdan vazgeçmek, her işte Allah’a sığınmaktır. Tefviz sahibi, kendi nefsi hakkında ümitsizliğe düşen ve Rabbine sığınandır. Tefviz sahibi; hareket ve kuvvetten uzak kalır. Her şeyi Allahtan bilir, insanları kendisi gibi aciz bilir, tedbirlerini Allaha havale eder. Kalbi sükûnete erer. İstemek külfetinden kurtulur. Hürriyetini elde eder. Tefviz; bedende teslimiyet, kalbde güven, ruhta rızadır. Tefviz; insanlardan yüz çevirmek, Allah’a dönmektir. Tefviz’in alâmetleri: Tefviz’in 3 alâmeti vardır:1 — Tedbiri terkedip bunu takdire vermek ve böylece sükûnete ermektir.2 — İrâde ve ihtiyarı Rabbinin tedbirine vermek ve kendisindeki irâde ve ihtiyârı çalışmaz hale getirmektir.3 — Her saat için kazayı beklemek ve gözetmektir.Çünkü kaderden kaçmak mümkün değildir. Kader kulun kaçmasından evvel gelir. Hasıl olacak işlerde önemli olan takdirdir.Yoksa tedbir değildir.Ey insan! Dileğin olmadıysa, mevcud olanı dile. Kader değiş-miyeceğine göre kaçmanın ne faydası olur?BEYT :Hakkın muradına uygun olur-, bütün umur (işler)Muradı terk et ve tarh-ı gönülden bul hûkur.Kulun rahat ve selâmetine sebeb olan tefviz, tevfik ve kerametin sonucudur. İşlerini Allah’a havale eden kimse hem dünyada hem de ahirette saadete erer. Dünya hayatında da marifet cen*netine girer.İnsanlar dünyada iken nefsin idaresi ve akim tedbirinde idiler. Ancak müminler cennete girip yakını müşahede ettikleri zaman nefsin idaresi ve akim tedbirlerinden kurtulduklarından Allah’a hamd-ü senada bulunurlar. Teslimiyet; Allah’ın emirlerine boyun eğmek, kazasına razı 457 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. olmak, belâ ve musibetlere sabretmek, nimetlere şükretmektir. Teslim; belâ ve musibet şerbetini sakınmadan ve nazlanmadan içmektir. Teslim; sıkıntı ile rahatı, hastalık ile sıhhati, acizlik ile yük- selişi yani kısaca bütün halleri ayni ayarda görmektir. Teslim: Belâ anında kişinin kendisini değirmenin alt taşı mesabesine koymasıdır. Teslim ikiye ayrılır:1 — Iztırârî (zorunlu) teslim2 — İhtiyari (içten gelen) teslimIztırârî teslim kulun kazaya karşı çıkacak güç ve kudrette olmadığını bilmesidir. Yani kaza istese de istemese de mecburi olarak teslim olmuştur.İhtiyârî teslim ise kulun mülk ve tedbir sahibinin yalnız Allah olduğunu bilmesi ve inanmasıdır. Bunu bilen ve anlıyan kulsevgi ve ihtiyari ile alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmuştur.Mülkü ve emri onu idarecisine teslim eden kimse onun kendisinevereceği fitneden kurtulur. Dünyayı yapan ve ona mâlik olamnCenab-ı Hak olduğuna inanan kimse binayı yapan kimsenin binayı herkesten daha iyi bileceğine kesin olarak inanır. Mâlik mülküne karşı ondan daha fazla acıyıcıdır. Bunu bilen kul Allah’a da yanır. Ona tevekkül eder ve işlerini ona teslim eder. Bu teslim ilede nza mertebesine ulaşır. Tefvize sahib olması, yani işlerini Allah’a havale etmesi ona büyük bir rahatlık verir.Rahata ermek tefvizde, selâmet bulmak teslimdedir. Allah'ıngördüğü kullara ait işlerin hepsi hayırlı olur. Teslimde kurtuluş ve selâmet, tedbirde ise pişmanlık vardır.Zâhid eğer tedbiri ve inadı bırakırsa, teslimiyete erer ve Allah’ınemirlerine boyun eğerse, istediğine kavuşur. Kalk ile kalbi değiştiren Mukallib arasındaki mevcut en büyük engel ve perde, nefsintedbire başvurması ve bununla meşgul olmasıdır. Sebeblerin temininde kendisi gibi aciz olan kulların yardımına güvenir.Kâmil bir zata: — Nasılsın? diye sordular. O da cevaben: — Kadir olan Allah’ın kabzasında öyle bir esirim ki beni ne yapacağından habersizim, dedi.Geçen işlere hayıflanma ve hasret, gelecekte yapılacak işlerintedbirlerini almak, şu andaki halin bereket ve faziletini giderir. Allah’ın hükmüne teslimiyet gösterip kazasına razı olan kimse teslimiyetin kemaline ermiştir. Teslimiyet Cennet, itiraz, Cehennem,teslimiyet velâ, tedbir ise belâchr. 450 MARİFETNAME KISIM : 3 TEFVİZ VE TESLİMİN ŞART VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Cenab-ı Hak hikmetiyle bir kulunu sebeblerde bulundururkenkulun kendi dileği ile ondan tecrid olmayı istemesi ondaki mevcutgizli şehvetler sebebiyledir. Allah’u Teâlâ onu sebeblerden tecridetmişken onun yeniden sebebleri istemsi onun himmet ve gayret yüceliğinden düştüğünü gösterir. Çünkü Cenab-ı Hak kulunu nereye sokarsa soksun kuluna yardımcıdır.Meselâ kul nefsinin isteğine uyarak girdiği her yerde Allahonu nefsiyle beraber bırakır ve o da nefsinin üstesinden gelemez.Allah kulu hangi halde bulundurduysa rızası kulun o halde kal-masındandır. Kulu bulunduğu hâle sokan Allah olduğu gibi çıkaran da yine O'dur. Çünkü kulluğun şanı sebebleri bırakmak değilvazifesi olan sebeb onu bırakana kadar Allah’a teslim olmasıdır.Büyüklerden bir zat diyor ki:«Birçok defa sebebi teıkettim, fakat sonradan muhtaç olarak yine onlara döndüm. Ancak ne zaman ki sebeb beni terketti artıkbir daha ona dönmem gerekmedi.»Demek oluyor ki her şeyin Allah’ın takdiri ile olduğuna inanankimse bütün işlerini Allah’a ısmarlar ve onun kazasma teslim olur.Böylece nefsinin alacağı tedbirlerden kendini kurtarır. Gönül, tedbiri ve ihtiyarın terki halinde ancak rahata erer. İşlerini Allah’aısmarlayanın elem ve kederi olmaz.Ey insanoğlu! Teclbiıi teıkedemediğine göre öyle tedbir et kitedbir etmemeni temin etsin. Çünkü tedbir ve ihtiyârı bırakmakirfanın yolunun esası ve kalb ile ruhun da sermayesidir.Kula düşen, kendini Rabbine teslim etmek, herşeyi ondan bilip güzel demek, isteğine uymayan şeylerde bile hayır görmek, herşeye ibret nazarıyla bakmak ve ibret almak, ilim ve hikmetle dolmak, kalbini masivadan temizleyip huzuruna ermek, kendini tanı yıp bundan hareketle Allah’ı tanımak ve onun ünsü ile kalmaktır.Ey insan! Cenab-ı Hak’dan seni mevcut halinden çıkarmasınıve daha başka bir halde kullanmasını dileme. Çünkü o dilerse senibulunduğun hal içinde de dilediğin hâl üzere kullanabilir. Arif birkul isen onu dilemen ondan gaybetin, başkasını dilemen edebininaz oluşundandır. Başkasından istemen ondan uzak kalışındandır. 458 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Bnuun içindir ki ârifler nazarında her çeşit istek illetlidir. Cahil ve gafil sabahladığında akima gelen ilk düşünce: — Acaba bugün ne yapsam? Düşüncesidir. Uyanık bir arif sa bahladığı bir zaman ise aklına gelen ilk düşünce: — Acaba Rabbim bugün beni hangi düşüncelerde çalıştıracak?düşüncesidir. Câhil birisi sabahladığı zaman ise aklına gelen ilkdüşünce yapacağı işleri kendine nisbet ederek: — Bakalım bugün ne gibi işler yaparım, düşüncesidir. Çünkü onun kalbi gaflete düştüğü için nefsi tedbirle meşguldür ki bu hal de onu mevlâsından alıkoyar. Bu düşüncelerle o cahilin akıbeti pe rişanlık olabilir, işleri hazırdır. Bunun için de sabaha çıkar çıkmaz yapacağı şeyleri yaptıracak? düşüncesine kapılır. Arif daima mev- lâsının yaptıracağı fiilleri yapmaya hazırdır. Rabbinden kendisinegelecek kazaları gözler. Zira insan zarar ve kânnm hangi şeylerde olduğumu bilemez.İhtiyar, yalnızca dilediğini yapma kudretine sahib olan Al lah’a mahsustur. O, ârif kulunu amellerin tehlikelerinden muhafa za eder ve her türlü meşguliyetten kurtarır. Kulunun güzel işler yapması onu en güzel iş ve hallerle razı eder. Bu artık hiçbir tedbiri ve ihtiyarı gerektirmiyecek derecede yüce bir devlettir. Budevlete erenin tedbirle ve ihtiyarla ne işi olur. Bu durumdaki ku lun sabah kalkınca ilk olarak söyleyeceği şu sözler lisân-ı hâl iledilden dökülür. — Ya Rabbi, kendim için hiçbir faydayı ve ziyanı, öleceğimi ya da yaşayacağımı hiç düşünmeden sabahladım. — Ya Rabbi! Senin beğendiğin söz ve ameller hangileri isebana onlan yapmak arzu ve kuvvetini ihsân eyle. Senin ihsânınboldur. Senin katında olanlar bende olanlardan daha sevgili vedaha kıymetlidir. Ben kendi başıma ne yapacağımı bilemem. Ne yapacağımı sen bana ilham eyle. Tefviz ve teslimin kemâli, marifet makamına vesile olan .hay ret makamının sermayesidir. MANZUMEGönül kuşu perrân olup bulsa hevayı hayreti. Can güneşi nuruyla doldurur fezayı hayreti Ger hezarân devlet ve nimet görürse ehl-i dil Gelmez onun gözüne ister revâ’yı hayreti.Şendeki derd ve bela ve sıkıntıya bakma sakın Kim bulur kalbin cefâlardan vefâyı hayreti. 460 MARİFETNAME Can nedir? Bin can feda olsun bu hayret zevkineKoy gubar ve fehm ve fikri bulsafâ-yı hayreti.Hayret-i bihodluk iste, server olmak istemeKim serverlik sırrı ister, hâki pâ-yı hayreti.Gerçi lezzet ve sefâlar âlemde çoktur lik hiçBir sefa tutmaz gönül ve can içre cay-ı hayreti.Afitab-ı aşk-ı Hak âşıklara tâbendedirİsterler o zıll-ı hümayı hayreti.Ger dikesen dilde dildarmla olmak daimaNefsine bigane ol bul âşinâ-yı hayreti.Gönül evinin kapısını açmak hayrettir, ey Hakkı tamHayrete ver sen seni, al mehlika-yı hayreti.KISIM : 4İNSAN İÇİN TEFVİZ VE TESLİMİN ÇOK ÖNEMLİ VEGEREKLİ OLDUĞUNUN SEBEB VE SIRRIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İdare-i İlahi, ezeli hüküm, her şeyin bir illeti ve sebebidir. Kulun sonradan istemesi Cenab-ı Hakkın önceden verdiğinin sebebiolamaz. Allah’ın Sur’u her şeyin illeti ve sebebidir. Ancak hiçbirşey onun yaptığının illet ve sebebi olamaz. Onun sana olan yardımı herhangi bir şeye karşılık değildir.Allah neyi dilerse o olur, dilemedikleri de olmaz. Tevekkül ehlibunu gayet iyi bildiği için onlar dua ederken herhangi bir şeyinolmasını ya da olmamasını dilemezler. Çünkü onlar bilirler ki buâlemde meydana gelen herşeyde bir hikmet ve fayda vardır.Allah’ı zikre, onları istemekten alıkoymuştur. Kâmillerden birçoğu Cenab-ı Hakk’ın kendileri hakkındaki taksimine güvenmiş veistemekten vazgeçmeyi edebin bir cüzü saymışlardır. Onlar Ce-nab-ı Hakk’m kaderi ve kazasıyla takdir buyurduğu şeylere onlarçoktan razı olmuş ve kazasım beklemeye başlamışlardır. ÇünküCenab-ı Hak kullarının ihtiyaçlarını çok iyi bilir.Arif, Allah’ın takdirine boyun eğer ve ona razı olur. Hatta birihtiyacını Rabbinden istemekten bile haya eder. İhtiyacım Rab-binden istemekten haya eden kimsenin hiç diğer yaratıklardan yardım istemesi mümkün olur mu? Arif hiç bundan hayâ etmeznü? Elbette hayâ eder. Bunun için de arifler asla insanlardan bir§ey istemezler. Çünkü onlar bilirler ki kendileri her ne kadar fakir 461 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. iseler de mevlâları zengindir. Onlar bir ihtiyaçları olduğu zamanasla insanlardan yardım dilemezler.Arif herşeyi yapanın Allah-ü zül celâl olduğunu ve onun bütünkalbleri gece ve gündüz kontrol altında bulundurduğunu ve birkulununka lbinin kendisinden başkasına döndüğünü bulduğundaona fakirliği verip işlerini zorlaştıracağını bilir. Ariflerin ihtiyaç,lannı bildirmeyişlerinin sebebi de budur. Onlar ihtiyaçlarını yal.nızca mevlâlarına arzeder * r e kalblerini de ona yöneltirler. Hakkındilemesine uygun hareket eder, kendi dilek ve isteklerinden geçer,ler. Bu hal onlann lahata ermelerini temin edr.KISIM : 5 TEFVİZ VE TESLİM, BÜYÜK BİR İLAÇ VE CENNET İ NAİMDİREy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Saadet ve devleti bulmanın ilâcı; insanlardan ümidi kesmekve Cenab-ı Hakk’m takdiri ve kısmetinden başkasını istememektir.Ey insan! Kalbinden insanları çıkar, Cenab-ı Hakk’ın takdirinden başka bir şeyi isteme. Böyle yaparsan insanlara muhtaç olmazsın. Kişinin çabuk anlaması ya da bir çok şeyleri bilmesi insanın marifet sahibi olduğu mânasına gelmez. Marifet sahibi olmanın alâmeti Allah’tan başka kimseden birşey istememek ve Allah'a güvenip ihtiyacım ona arzetmektir ve kalbini masivadan temizlemektir. Kâmillerden bir zat diyor ki: «Ya Rabbi, bende hasıl olan değişikliklerden ve içimdeki çeşitli hal ve durumlardan anladım ki senin benden muradın, herşeyde bana bilinmendir. Öyle ki bu hal hiç bir şeyde senden gafil ol-mayıncaya kadar devam eder.»Kâmil zat bu sözlerinden şunu kastediyor:Bana gelen ve bedenimde görülen hastalık, sıhhat, fakirlik vezenginlik gib ideğişik haller, bana bazen zilleti bazen izzeti verir.Bende zaman zaman meydana gelen sevinç ve keder, izzet ve ikbâlsaadet ve mutluluk, yani gerek bedenimde ve gerekse ruhumda beliren değişik hadiselerden biliyorum ki, senin beni yaratmandankastın her şeyde ve her değişik halde bana bilinmendir. Böyleceben senin bir olduğunu ve büyüklüğünü bileyim. Her şeyde Celâl 46* MARİFETNAME ve Cemâlini kudret ve kemâlini, her zamanda müşahede edeyim.Seni bütün fiil ve sıfatlarınla tanıyayım.Bu haller içinde ben şimdi bir yakın cennete ve büyük bir sevinç içindeyim. Ben şu an için dilediğim nimetlere kavuştum vebu nimetlerle huzur içindeyim. Bu nail olduğum büyük nimetleri,beni senden istemekten ve sana dua etmekten alıkoyuyor.Ya Rabbi! Senin açıktan ve gizliden ihsan ve ikramda bulunduğun bunca nimetler için sana ne kadar şükretsem azdır. Her türlü hamd ve senâ senin içindir. KISIM : fi TEFVİZ VE TESLİM’İN ETKİ VE FAYDALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Kulun kalbini Allah’ın huztrundan alıkoyan şeylerden biri dekorku ve güvensizliktir. Bunlar ancak tefviz ile yani işleri Allah’aısmarlamakla giderilir. İşleri onların idarecisi durumunda olan Allah’a havale etmeye (tefviz’e) iki yönden gerek duyulmuştur.1 — Kalbin mutmain olması ve nefsin huzur ve sükûna ermesidir. İşler tehlikeli ve karmaşık olduğu zaman onun bozukluğuile sağlamlığı belli olmaz, kalb üzüntü ve keder içinde kalacağından nefis ne yapacağını bilemez, şaşırır kalır.Herhangi bir kimse bütün işlerini Allah’a havale etse o bu yaptığında hayırdan başka bir şey olmıyacağını bilir. Ona hiç bir kor;ku ve endişe gelmediği gibi kendisi güven nefsi huzur içinde olur.Kalbi imtinane erer. Ondaki bu mutmain olmanın ve rahatlığınkıymeti kul için sonu olmıyan bir nimet ve ganimettir.Şeyhimiz Hazretleri diyor ki:«Tedbiri Mevlâna bırak ki rahatı ve selâmeti bulasın.»2, ■"*- Hayır ve kurtuluş işin sonunda olup işlerin sonuçlarınınne olacağı da belli değildir. Çünkü öyle şeyler var ki hayırlı görülür. Yine öyle hayırlar var ki onlar da şer olarak görülür. Öyle zehirler var ki altın kâsede ya da bal kutusunda olur. Kulun aklı işlerin sonunu bilecek ve sırlarına erecek vasıfta değildir. Öyle iseeğer kul işleri kendi murad etse, kendi ihtiyârı ile işleri görse, hüküm verse o kimsenin helâkive mahvı çok çabuk olur.Ne yazık ki insanlar bundan habersizdir. Bunun için de aldanmakta ve helâke düşmekteler. Eğer kul bütün işlerini Allah’a ıs- 463 ERZURUMLU İBRAHİM IlAKKI HZ. marlasa (tefviz etse) ve Allah'ın ihtiyacına razı olsa daima hav, ve iyilik bulur. Selâmete ve kurtuluşa erer. WCenab-ı Hak buyuruyor ki: «İşlerimi Allah’a ısmarladım. O beni korur.» (Gafir Sûresi, Ayet: 4 buyurmuştur. En üstün amel Allah’tan razı olmak ve onu sevmektir. Cenab-ı 483 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Hak kendisini insanların nzasızhğı ile isteyen kuldan razı olur vo insanları da ondan razı eder. Hakkın ıızasızhğı ile insanları razıetmeye çalışana Allah-u zül celâl gadablanır ve insanları da ondanrazı etmez. Hayınn hepsi kazaya razı olmaktadır. Kazaya nza göstermezsen sabırlı ol. Nihayet sabır nza halini alır. İmânın kemâlikazaya razı olup bela (ve musibetlere) sabretmektedir.»MANZUMEHabib-i Hakdan öğren kimya hoşNe kim, Allah ederse ver rıza hoş.Gelin kalbine çun hüzün ve elem gamÇek anı sen sana bil tanıdık (aşina) hoş.İner hatıralar hep kalbe HakdanKabul et hepsine de merhâbe hoş.Misafirdir gam, et izzet ona kimGide senden Mevlâya her belâ hoş.Seni gam bulmasın, illaki handanSakın reddetme derdi bil devâ hoş.Mübarektir bu gara her gün tükenmezNe gamdır bil niamdır, dilrûba hoş.Cefâdan kaçma, namerd olma HakkıCefâdan merd-i Hak bulmuş safa hoş.KISIM: 2 KAZAYA RAZI OLMANIN TA RİF VE HAKİKATİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Rıza kalbin her türlü olaylar karşısında sakin durması, kazanın acılığından sevinç duymasıdır.Rıza; kalben beğenmemeyi atarak daimi sur ura ermektir.Rıza; kişinin kendi aklının alacağı tedbirlerden kurtulmasıdır. Rıza; Hakkın takdirine tabi olmaktır.Rıza; kalbin Allah’ın dilemesi ve ihtiyari ile sükûn bulmasıdır.Kalbin Allah’ın irade ve ihtiyarına uymasıdır.Rıza; Allah’ın ezelî iradesine nazar etmektir. Kaza ve kaderekarşı gelmeyi terketmektir.Rıza; kazanın hasıl olacak hükümlerini sevinçle karşılamakRıza; cebbâr olan Allah’ın hükmünün meydana gelmesinibuldür. Bunun için de tedbiri ve istemeyi terketmektir. 484 Rıza; kalbin acı ya da tatlı olarak meydana gelen hükümlerlesevinmesidir.Rızâ; kazanın meydana geldiği anda kalbin sükûn bulması veendişeden uzak olmasıdır.Rıza; Cenab-ı Hakk’m makamlarının en yükseği ve dünyanıncennetidir. Rabbinin kendisi hakkındaki ihtiyânna razı olması kulun dünyada ve ahirette rahat bulmasını sağlar. Çünkü marifetul-lah derecesinin nza ile elde edilmesi çok kolay olur. Muhabbet venza, havf (korku) ve reca (ümit) dan daha üstündür. Çünkü onlar Allah’ın sıfatlarmdandır. Bunlar devamlı olarak kulun yanında kalır ve onunla beraber olurlar. Korku ve ümit ise böyle değildir.Cenab-ı Hak bir kulunu sever de ondan razı olursa o kul damevlâsım sever ve ondan razı olur. Zira o gönül aynasında mevlâ-sının sevgi ve rızasının aksini müşahede eder.Rıza; zenginlik ve muhtaç olmaktan kurtuluş, aksi ise muhtaç olriıaktır. lîızk dağıtılmış olup, hırslı olan yoksun kalır.Rıza; keder ve üzüntüyü giderir, rızadan mahrumiyet hem ruha hem de bedene zorluktur. Kazaya razı olan en rahat, belâ vemusibete sabreden ise en üstündür. Kazalara razı olmak, belâlanbala çevirir. Sahibini saadete götürür. Hakkına razı olan muhtaçolmadan yaşar. Rızada daim olana keramet hizmetçi olur.Rızanın esası Allah’a dayanmak ve güvenmektir. îşierin oluşuinsanların isteğine göre değil, Allah’ın takdirine bağlıdır.Dört haslet vardır ki hem dünya ve hem de ahiret saadetinisağlar.1 — Tevekkül, 2 — Tefviz, 3 — Sabır, 4 — Rıza.Kazaya razı olmak kanaatin başı, ibadetin aslı, tefvizin sebebidir. Rıza ve kanaat, saadet ve mutluluğa sermayedir.Kazaya razı olmak, zer zamanlarda da rahat zamanlarda dagereklidir. Kulun kazaya razı oluşu mevlânın rızasını kazandığımadelilidir.îslâmiyetin gayesi teslimiyet olduğu gibi dinin gayesi de rızadır. Bunlardan maksad Allah’ın rızasını kazanmaktır. Zenginliğinher türlüsü kanaat ve rızada olup, her razı olan da rahatı ve sefâ- yı bulur. Rıza gibi zenginlik olmaz ve razı olan da hiçbir cefâyamâruz kalmaz. Sen razı ol ki Allah da senden razı olsun.timin kemâli bilim, bilimin kemâli de rızadır. Kazaya razı olanebedî devlete ermiş, sıhhat ive gönül hoşluğunu bulmuş olur. Ra- zı nın hiç kimseye rızasızlığı olmaz. Razı olan âriftir. Hakkın hu- Tu?uıdadır. Asla ondan ayrılmaz. MARİFETNAME4ttS ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. KISIM: 3KAZAYA RAZI OLMANIN FAZİLET, FAYDA, ALAMET VEÇEŞİTLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki;Rıza, öyle bir şeydir ki, Allah’tan isteyeceğim bir şey olmadığıgibi, dertten kaçıp ona sığınmak da değildir. Kazaya gerçekten razı olan kimsenin sabn değildir. Kısmetine razı olanın üzüleceğihiç birşey yoktur. Cenab-ı Hak, kulların rızasına bakmaksızın kendi rızasını kazanmak isteyenlerin maruz kalacakları zemleri değiştirir. Böylece o kulu zemmedenler övmeye başlarlar.Bir kimse belâ ve musibetlerden ancak teslim ve rıza ile eminolur. Kazaya razı olan da cihânın sultam demektir. Teslim ve nzagibi güzel huylar var mıdır? Teslim gibi İslâm, rıza gibi safâ olmaz. Hak’dan razı olmayan onun rızâsını nasıl- isteyebilir? Kazadan evvelki nza azimet, sonraki rıza ise rızamn kendisidir.Rıza, kulun şu şekildeki yalvarışıdır:«Ey Rabbim, bana verirsen kabul ederim, vermezsen sendenrazı ve hoşnud olurum. Beni çağıracak olursan davetini kabul ederim.Şu üç haslet kimde bulunursa o kimse velilerden olur:1 — Her şeyden Allah’a kaçmak,2 — Her şeyde Allah ile beraber olmak,3 — Her şeyde Allah’ın rızasını istemek,Rıza, nimetten bulduğu zevkin aynmı musibet anında da duy-mandır.Velilerin ahlâkı, kazaya razı olmak, Allah’ın muhabbet ve ün-süne nail olmaktır. Rıza sabrın sonu olup, kazaya rıza göstermekbütün ibadetlerden daha üstündür.Rıza, acı ile tatlının bir tutulmasıdır.Rıza, nefsi Hakkın hükümlerine bırakmak ve halka merhametetmektir ki bunlar velilerin mertebelerindendir. Rızamn alâmeti,gaflet karanlığından müşahede semasına çıkmaktır. Rıza, muhabbetin tarlası ve ebedî hayatın ve cennetin sebebidir.Büyüklerden bir zat yakarışında şöyle dedi:«Ey Rabbim, eğer beni mistediğimi yapmaz isen beni senindilediğine razı et. Şüphesiz sen dilediğini yapan mevlâsın.»Rıza, bütün amellerden daha üstün bütün huylardan da güzeldir. 466 MARİFETNAME Rıza, kulun mevlâsmın kazasında (bu ister musibet isterse nimet olsun değişmez) adaletini bulması ve onun hükmündeki mevcut hikmeti yakinen anlamasıdır.Rıza, Cenab-ı Hakk’ın, kazasım olduğu gibi kabul etmek veona karşı çıkmamaktır.Rızanın alâmeti, hastalık halinde sıhhati, fakirlik halinde dezenginliği ve nimetlere nail olmayı istememektir.Bir kâmile; Filanca zat «hastalığı sıhhatten daha fazla severim,» diyor dediklerinde onun cevabı şu olmuş: — Öyle söylediği için o zattan Allah razı olsun. Fakat bendiyorum ki: — Allah’ın kendisi hakkındaki güzel ihtiyârına güvenen kimse onun ihtiyârının haricinde birşey istemez. Mevlânın ihtiyârınateslim olur ve böylece rıza makamına erer. Zira tevekkülün mânası Allah’a dayanmak ve ona güvenmektir. Tefviz (işleri Allah’ahavale etmek) ise tedbirin veihtiyânn olmamasıdır. Teslim de kazanın hükümleri ne ise onlara uymaktır.Rıza ise; Cenab-ı Hakkm ihtiyârı ile rahat, huzur ve sürura ermektir.Cenab-ı Hak rızâyı ikiye ayırmıştır ki bunlar:1 Kendisinin (yani Allah’ın) kuldan razı olması,2 — Kulun Allah’tan razı olmasıdır. Kendi rızasını kulun rızasından evvel zikretmiş ve «Allah onlardan, onlar da Allah’tanrazı olurlar» buyurmuştur. Demek oluyor ki Allah’ın rızası kulunkalbine arız olan, gelen hallerdendir. Kulun rızası ise çalışmaklakazanabileceği derecelerdir. Tevekkül bedenin dayanmasını, Allah’tan bilmek, tefviz, işleri gerçek sahibine havale edip onun tedbirine sonsuz itimad etmek,teslim, mevlânın takdirine boyun eğmek, tabiatıyla zıt olan işlerde bile ona tabi olmaktır.Rıza ise, kendisine gelenlere de gidenlere de razı olmaktır.MANZUMEBir sefâ geçse senden, olma hiç endûh kinKim sana olmuşsa suretten gelir hem. bil yakînOl safâ bir hamr-ı ma’madır ki her nahşa gelirKalb o mânâdan bulur hoşluk, koy olsun zarf-ı tin.Şir ve dâye suretinden çocuğa gelir safâGitse şir ol tıfl zevkine bedeldir ankebin. 487 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ Bazan su nakşından gelir bazen ekmek ve etten o zevk Ol sıfatın perdesidir dilber ve zer (altın) esb (elma) ve zinOl safâ bu perdelersiz gönlüne hoşluk verir Mâsiva mahv olsa, dilden gitse eflâk ve zemin. Beden uyurken can çıkar ondan cihan-ı berzaha Beden olur ma’zulu âtıl başka surettir mubin.Düşte gördüm kendimi dersin servinaz misaliVechimi gülistan misali, cismimi de yasemin. Sureti servi koyup, can hem gelir bu suretleŞüphesiz bu tasavvur alemlere ibret içindir.Besdir ey Hakkı emin-i sırr-ı Hak ol tâ müdâimRuhuna zevk ve safâ bahş ede ol ni’mel muin.KISIM: 4KAZAYA RAZI OLMANIN TE'SİR VE FAYDALARIEy Aziz! Ehluliah diyorlar ki:Kalbi meşgul eden anzalardan biri de kazadır. Bunun ilacı rızadadır. Bu hususa yukarda işaret olunmuştur. Kazaya razı olmak iki şey içindir.1. İbadet ve Hakka vasıl olmak içindir. Eğer sen kazaya razıolmaz isen kalbin devamlı olarak üzüntülü ve kederli olur. Akimmeşgul olur ve bunun için de hep hayret ve şaşkınlık içinde kalırsın. Ayrıca. — Ben neden böyle oldum? diye üzülürsün. Kalbin bu nevielem ve kederlerle dolu olursa olsun nasıl olur da ibadet için boş veibadete hazır olabilir? Çünkü sen yalnız bir kalbe sahipsin. Onuda. geçmiş ve gelecekle ilgili düşüncelerle doldurmuş vaziyettesin.Artık kalbinde huzura ve ünse yer kalmıyacağı için marifet ve muhabbetten mahrum olur.Bu hikmeti bilen bir kâmil şöyle demiştir:«Geçmişteki olanlara duyduğun, elem, özlem ve hasret senikalben üzüntüye garkeder. Gelecekte olacaklar için alacağın tedbir ve hazırlık mevcut haldeki bereketini ve rahatını giderir.» 2. Cenab-ı Hakk’ın nzasına razı olmamak onun gazabım cel-betmek gibi bir tehlikeyi celbeder.Rivayet olundu ki: Peygamberlerden, biri başına gelen musibetlerden dolayı mev-Iâya şikâyetçi oldu. Bunun üzerine Cenab-ı Hak: — Benden şikâyetçi misin? Kimi kime şikâyet ediyorsun? 498 MARİFETNAME Benden haya etmiyor ve benim halinden şikâyet edenleri sevmediğimi bilmiyor musun? Benim nazarımda senin kurtuluşa ermenmaruz kaldığın belâ ve musibetlerledir. O halde senin hakkındakikazama neden razı olmuyor ve neden şikâyetçi oluyorsun? Seniniçin âlemi mi değiştireyim? Bunu mu istiyorsun? Sen istiyorsundiye Levh-i mahfûzda değişiklik mi yapayım? Seni kendi muradıüzere değil de senin dilediğin şekilde tedbir ve hüküm mü edeyim?Benim sevdiğim mi yoksa senin sevdiğin mi olsun? Senin herdediğin yerine getirilsin mi istiyorsun? Eğer bir daha senin kalbinden böyle bozuk bir düşünce geçerse izzet ve celâlime andolsunki senden peygamberlik makamım alır, seni Cehenneme atar ve hiçde acımam, buyurdu.Bu, akıllı kulların ibret alacağı çok güzel bir kıssadır. Cenab-ıHak peygamberlere ve seçilmiş kullarına böyle buyururken, diğerlerine nasıl muamele edeceğini var sen düşün.Eğer senin kalbindek ibu bozuk düşüncede devam edecek olursa Cenab-ı Hakk’ın sana nasıl hitâb edeceğim bir düşün. Kalbdengeçen düşünceler için bu muameleyi uygun gören Allah-u zül celâl, insanların içinde dili ve halleriyle şikâyetçi olanlara nasıl muameleyi uygun göreceğini düşün.O peygamber hayatında bir defa kazaya razı olmadığı için bumuameleye maruz kaldı. Ya bütün hayatı kazaya nzasızlıkla geçenlerin hâli riice olur? Yine Cenab-ı Hak bu muameleyi kendisineşikâyette bulunan kuluna reva görmüştür. Ya kendisinden insanlara şikâyette bulunanların halleri nasıl olur?Hülâsa edecek olursak rıza, rızasızlığıcn terkedilmesi demektir.Rızasızlık demek ise iyi ve kötülüğü bilinmeyen işlerde Cenab-ıHakkın rızasını, bırakıp kulun kendine iyi geleni seçmesi ve tayinetmesidir.Eğer, kötülük ve günah işlemek kader ve kaza ile değil midir?Hal böyle olunca kul kötülüğe nasıl rıza gösterir? diyecek olursancevabımız şudur:Rıza ancak kaza için gereklidir ve kaza da kötülük değildir:Kötülük yalnızca kazanın sonucu (makza) dır. Bu da kazaya razıolmanın kötülüğe razı-olmak demek olmadığını gösterir.(ARABİ) MANZUMEHakkın benim için taksimine razıyımBen bütün işlerimi ona ısmarlamışım. Rabbim, önceleri bize hep iyilik ihsan ettiGelecekte de iyilik ihsan eder, buna inanmıyorum. 480 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. Rısanın alâmetleri üç tanedir: 1 — Kazadan evvel ihtiyari terkedip Allah’a teslim olmak.2 — Kazanın gelişinden sonra acı ve keder içinde kalmamak 3 — Kaza sonucunda maruz kalman belâ ve musibetten se vinç ve heyecan duymak. Çünkü sevene göre sevgilinin yapacağı her çeşit hareket beğenilir ve sevilir. BEYT Leylâ, bana sevdiğim için dilerse kıymakDileğine hoş geldin derim bunda yok korkmak.KISIM: 5 RIZANIN FAYDALARI, RIZASIZLIĞIN (İSYANIN) ZARARLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Kazaya razı olmanın elde edilmesi için iki hususun düşünülmesi gerekir.1 — Rızamn şimdi ve gelecekteki sağlıyacağı faydalar. Haldeki yani şimdiki faydası kalbi yersiz ve faydasız keder ve üzüntülerden kurtarmasıdır.Kâmillerden bir zat diyor ki:«Kaza ve kader hak olduğuna ve mutlaka tahakkuk edeceğine göre kulun dikkatli davranmasının ve korkmasının bir mânası yoktur.» Rasulullah S.A.V. Mesud’a hitaben buyurdu ki: «Düşünceyi bırak, üzüntüyü azalt, kaderde ne varsa o olur, olmayan olmaz.» Rasulullah'ın bu sözleri, çok hikmetli, mânâlı ve ders vericidir. Lafzı kısa ise de mânası çok büyüktür.Geleceğe ait faydası ise, kazaya rıza gösteren kulun Allah katındaki sevabının çoğalmasıdır. Cenabı Hak buyurdu ki: «Allah onlardan, onlar da Allah’tan razıdırlar.» Kazaya itiraz edişin ise kula verdiği elem keder ve üzüntü var 400 MARİFETNAME dır. Bunlar kul için hiçbir fayda olmadığı gibi geleceği için de zararlı olurlar. Bu da kulun azaba maruz kalmasına sebep olur. Çünkü kaza Cenab-ı Hakkın takdiridir. Ona karşı çıkmak, üzülmek,feryad etmekle değişmez.Akıllı kula layık olan Hakkın rızası ile gönül rahatlığına ermektir. Yoksa günah ile faydasız üzüntüyü tercih etmek değildir.2 — Rızaya karşı çıkmanın esasının büyük tehlike oluşunun,düşünülmesidir.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklardaseni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümlerden içlerinde hiçbirdarlık duymaksızın tam bir teslimiyet göstermedikçe iman etmişolmazlar.» - (Nisa Sûresi, Ayet: 65)Cenab-ı Hak, bu ayetini düşünen kullarına yardımcı olur.Cenab-ı Hak buyurdu ki:«Benim kazama razı olmayan, belâlarına sabretmiyen, verdiğim nimetlere şükrctnıiyen kimse kendine başka bir Rab arasın.»Bu, Allah’tan gafil olanlar için büyük ve korkunç bir tehdit?tir. Kâmillerden bir zat diyor ki: «Rabbin şanı hükmetmek, kulun şanı da razı olmaktır. EğerRab hükmetmez, kul da razı olmazsa ortada ne Rablık ne de kulluk kalır.»Ey insanoğlu! Eğer ifadeye çalıştığımız bu hususları düşünürsen sen de Rabbinin kazasına razı olursun. Hem söyliyeyim ki sanadüşen, Allah’a dayanmak, güvenmek, işlerini ona havale etmek vesana verdiği belâ ve musibetlere sabretmektir. Onun her emrineuymalı, yaptıklarına razı olmalısın. Çünkü Cenab-ı Hak ezelde senin için ne takdir buyurdu ise o senin hayrınadır. Bunu kesinliklebilmelisin. O kullarına karşı çok merhametli ve raufdur. Muhabbet sahibi bir mevlâdan hasıl olan ise ancak şefkat, rahmet vemerhamettir.Peygamberimiz buyuruyor ki:«Allah’ın kazasına razı olan kimse ebedi saadete kavuşur.»Ey insanoğlu! Eğer dünya hayatında herhangi bir sıkıntı vezorlukla karşılaşacak olursan Rabbinin sana olan rahmet ve mer 491 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. hametini hatırla. Çünkü onun rahmeti geniştir. Sana verdiği sıkıntının mutlaka ferahlığını ihsan eder. Esasen senin başına gelen şeyler ezeli ilahide senin hakkında takdir buyurulmuştu. Allah’ın takdirinde ise asla bir değişiklik olmaz. O daima kullarıylaberaberdir. O Kur’an’ında «Nerde olursanız O (Allah) sizinle beraberdir.» buyurarak devamlı olarak bizimle beraber olduğunu bildirmişti. O beraberliği bilen insana maruz kalacağı belâ ve musibetlerin ne etkisi olabilir?KISIM : 6ANLATILAN ASILLARIN BİRLİKTE İZAHIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eğer sen, Allah-ü Teâlânm senin rızkını temin edeceğine kefil olduğuna, her dilediğini yapmak güç ve kudretine kadir olduğuna, senin bütün ihtiyacım ve hallerini bütün inceliği ile bildiğine inanır da vaadinin hak olduğuna güvenirsen onunla kalbinisükûna erdirir ve mutmain olursun. Bütün sebepleri, yaratıcüarı olmaksızın faydasız görür, onları düşünüp onlara bağlanmaktanuzaklaşır, rahatı ve huzuru bulursun.Çünkü bilesin ki sana yemeği yedirenin de içirenin de Allaholduğunu bilirsin. Yine tecrübenle bilir ve inanırsın ki sana tadıve lezzeti veren, alman gıdaları sindirip organlara dağıtan bedenefaydalı hâle getirip bedenine âfiyet veren çeşitli tehlike ve zararlardan koruyan Allah-ü zül celâldir. Halbuki Cenab-ı Hak eğer di-lese ve istese seni yemeden ve içmeden de doyurabilir, lezzet vekuvvet verebilir. Böylece senin bedeninde kuvvetlenir ve hayatınıdevam ettirir. Şu halde herşeyin meydana gelişi Allah’ın muradı vedilemesi ile olur. Bu durumda kula gerektir ki Allah’tan başkasınagüvenmek ve ancak ona tevekkül etmektir.Ey insanoğlu! Eğer sen işlerini yerlerin ve göklerin yaratıcısıolan ve onlann idarecisi olan Cenab-ı Hakka havale eder ve onunkazasına teslim edersen, bilgi, fikir ve görüşün ulaşamadığı şeylerden yana rahat olur ve huzuru bulursun. Yarın filanca işi yapabilecek miyim? Yoksa yapamıyacak mıyım? Şüphelerden kurtulur ve bilirsin ki kalbin işleri düşünüp düzenlemek hususundakimeşguliyeti nefsin zorlamasıdır ve vaktin boşu boşuna harcanmasıdır. Çünkü öyle akla gelmeyen işler vardır ki çoğu.zaman kısabir anda olur biter ve böylece İlâhî takdir senin tedbir ve düşünce 402 lerini değiştirir. Bu durumda her dakikası çok büyük kıymet olanhayatın boş hayâller ile mahvolur gider.BEYT Allah’ın takdirive hükmü daha evveldir O halde kalbini, belki ve ümidden ayır.Ey insanoğlu! Nefsine seslen ve şöyle de! Ey nefsim. Bize ancak Allah-ü zül celâl’in takdiri gerek. O bize yeter, o bizim sahihimizdir. O ne güzel vekildir. (Hasbunallahu ve ni’mel vekil) O kudreti sonsuz olan Kadir bize inayet eyler. O, hikmetinin hesâbı ol-mıyan Hâkim’dir, rahmeti sonsuz Rahîm’dir.Artık bu derece yüce sıfatlarla muttasıf olan yüce yaratıcıyaitimâd ve tevekkül etmek en güzel ve en faydalı bir iştir. Her işive her tedbiri ona havale etmek ve ona tam bir teslimiyetle teslimolmak gerekir.Eğer sana bir belâ ve musibet isabet eder, ya da bir kötülüğemaruz kalırsan da nefsine hakim olup kalbine hükmedebilirsenişte o zaman pişmanlıktan ve feryadı figan etmekten kurtulursun.Şüphe, vesvese ve şikâyetçi olmaktan kurtulur, özellikle musibetin geldiği anda sabrederek tahammül gösterirsin. Esasen belâ ve musibet amnda sabır çok zordur. Bunu da nefsinde yapacağın denemelerle görürsün. O zaman da nefsine seslen ve şöyle de! — Ey nefsim bu belâ bize Hak’tan gelen bir oktur. Tedbir yada hile bunu gidermez. O halde sabırlı ol ve belâya tahammül et-Çünkü Allah’ın gayb hâzinelerindeki belâ çeşitleri türlü türlüdür.Böyle yaparsan bil ki üzerindeki birçok belâları kaldırırsın.Musibet kara buluta benzer. Bir müddet, sonra geçer. Güneş çıkarda dilediğine kavuşursun. Buna sabret, çünkü kurtuluş ve büyüksevablar kazanmak bundandır.Cenab-ı Kak buyuruyor ki:«Allah, her zorluğun peşinden bir kolaylık verir.»(Kuı^an’ı Kerim)Bu ayette sabrm eserinin büyük olduğuna işaret vardır. Şuhalde onun garib ve acaib hallerinden bazı şeyleri müşahede edebilmen için sabırlı ol.Eğer kazaya yer verir de acısından da tatlısından da aym derecede razı olursan ,esrar ve hallerini bilmediğin işlerde Cenab-ıHakkın senin hakkındaki takdirini doğru bulur ve ondan razı olursun. Bu hal sana birçok tad ve zevkler verir. Bu durumda nefsinehitâb ederek şöyle de! MARİFETNAME 4tt3 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ İ1Z. — Ey Nefsim! Şüphesiz Cenab-ı Hakkın ezelde takdir buyur, duğu şeyler zamanı gelince olur. Ey Allah’ın kazasına razı olma yan nefis! Bu isyanından ne kazanıyorsun? Sen Allah’ı kendine Rab kabul ettim diyorsun. O halde niçin onun kazasına razı olmu yorsun? Yoksa kazanın rububiyet şanından olduğunu bilmiyor mu sun? İyi bil ki, Allah’ın bütün kazasına razı olmadığın müddetçe onun rızasını ve muhabbetini kazanamazsın?Cenab-ı Hak sana bir müddet dünyalık vermediği zaman isenefsine şöyle seslenirsin: — Ey nefsim! Cenab-ı Hak senin hâlini senden daha iyi bilir,O sana herkesten daha çok acır.O âleme rızık veren Rezzâkatı âlem dir. Eğer bu anlatılanları iyice beller ve aklında tutarsan, tevekkül, tefviz, sabır ve rızâ gibi dört aslın tamamında kuvvetli olursun. Kalbdeki her türlü engel silinir. İbadetten zevk alır marifetve muhabbetullaha erersin. Allah katında yüce derecelere ulaşankullardan sayılırsın. Dünya hayatında hem bedenin hem de ruhunrahat olur, ahirette de saadete ererek hem dünyada ve hem deahirette selâmete erersin. ' TEFVİZNAMEHak şerleri hayreylerZannetme ki gayşeylerArif anı seyreyler.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eylerSen Hakka tevekkül kıl Tefviz et ve rahat bulSabr eyle ve razı ol.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eylerKalbin ona berk eyle Tedbirini terk eyle Takdirini derk eyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hallâk-ı Rahim oldurRezzâk-ı Kerim oldurFe’âl i hakim oldur. «04 MARİFETNAME Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Bil kadı hacâtı (Allah)Kıl âna münacâtıTerk eyle murâdâtı (dilekler) Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Bir işi murâd etmeOlduysa inâd etmeHak’dandır o reddetmeMevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hakkın olacak işlerBoştur gâmu teşvişler (telâş)Ol hikmetini işler.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hep işleri fâiktirBirbirine lâyıktırNeylerse muvafıktır. Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Dilden gamı dûr (uzak) eyleRabbinle huzur eyle Tefviz-i umur eyle (işleri Allaha havale et)Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Sen adli zulüm sanma ’lı Teslim ol oda yanmaSabret, sakın usanma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Deme şu niçin şöyleBak sonuna sabr eyleYerincedir ol öyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hiç kimseye hor bakmaİncitme gönül yılanaSen nefsine yan çıkma 495 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Mü’min işi renk olmaz Akıl huyu cenk olmaz Arif dili tenk (dar) olmaz Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Hoş sabrı cemilindir Takdiri kefilindir Allah ki vekilimdirMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler Her düde onun adı Her canda onun yâdı Her kuladır imdâdıMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Nâçâr kalacak yerde Nâgâh eder ol perde Derman eder ol derde. Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Her kuluna her andaGeh (bazan) kahr-û geh ihsandaHer anda o bir şanda.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh mu’ti û geh mâniGeh darr ü gehi nâfiGeh hâfidu gef râfi.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh âbdin eder ârif Geh eymenü geh hâif (korkutucu)Her kalbi odur sârif (bilen)Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geh kalbini boş eylerGeh hulkunu (huyunu) hoş eylerGeh aşka duş eyler (bağlar) 406 MARİFETNAME Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Oeh sâde ve geh rengin Geh tabun eder rengin (Taş eder kalbini) Geh htirrem (sevinçli) geh gamgin (kederli) Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler Az ye, az uyu, az iç Ten mezbelesinden geç Dil gülşehine gel göç Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Bu nass (insanlar) ile yorulmaNefsinle dahi kalmaKalbinden irap olma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Geçmişlerle geri kalmaMüstakbele kem dalmaHal ile dahi olma.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.,Her dem anı zikreyleZirek (Kurnazlık) liği koy şöyle Hayrân-ı Hak ol şöyle.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Gel hayrete dal bir yolKendin unut am bulKoy gafleti hazır ol.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Her sözde nasihat varHer nesnede ziynet varHer işte ganimet var.Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler.Hep rumz (işâret)u işarettirHep gamz ve beşâdet (müjde) tir.Hep ayn-ı inayettir. 407 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Her söyliyen! dinle Ol söyleteni anla Hoş eyle kabul canla.Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler.Bil elsinei halkı (halk dilleri) Eklâmı Hak ey Hakkı öğren edebu hulku. Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Vallah güzel etmiş Billah güzel etmiş Tallah güzel etmiş.Allah görelim netmiş Ne etmişse güzel etmiş. 40B BÖLÜM : 4 KULUN EN YÜKSEK DİLEĞİ OLAN ALLAH’I MARİFETİMARİFET SAHİBLERİNİN ÜSTÜN DERECE VEMAKAMLARA ULAŞMALARI.ARİFLERİN HUZUR VE ÜNS DEVLETİNE ERMELERİSEVGİ VE AŞK DENİZİNE DALMALARIVELİLERİN AVAMDAN EVLA OLMALARI, GAFLETTENKURTULUP HUZURA VE HAKKIN ÜNSÜNE ERMELERİAŞK ŞARABINI İÇMELERİ, HAYVANİ SIFATLARDANARINIP İLAHİ AHLAKLA BEZENMELERİ.VELİLERİN KERAMETLERİ İLE ALLAH’A YAKLAŞMANINYOLLARI.BEŞ KONUDAN İBARETTİR.KONU: 1KENDİNİ BİLMENİN ALLAH’I TANIMAYA ANAHTAROLMASI, ARİFİN KALBİNE GELEN MARİFETULLAH’IN,KUL İÇİN EN BÜYÜK DİLEK OLMASI.ARİFİN MASİVAYI BULMASI, KENDİNDEN GEÇMESİ,KORKU VE ÜZÜNTÜDEN EMİN OLMASI, CENAB-IHAKKIN SELBİ SIFATLARDAN UZAK OLMASI VESÜBÜTİ SIFATLARLA MUTTASIF OLMASI.DOKUZ KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1ALLAH I TANIMAYI BİLDİREN AYET, KUDS-İ HADİS VEHADİS-İ ŞERİFLEREy Aziz! Bil ki Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’in birçok âyetle- rinde kullarının kendisini bilip tanımalarını teşvik buyurmuştur. 49ü ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. AYETLER:Cenab-ı Hak buyuruyor ki: «O, onlan tanıdı fakat onlar onu tanımadılar.»(Yusuf Sûresi, Ayet: 58)«Onlan simalarından tanırsın.» (Bakara Sûresi, Ayet: 273)«Onlan yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın.»(Mutaffifin Sûresi, Ayet: 24)«Hakkı bilmelerinden dolayı gözlerinin yaşla «dolup taştığınıgörürsün.» (Maide Sûresi, Ayet: 83)«Hiç ölü iken diriltip ona insanlar arasında yürüyeceği bir nurverdiğimiz kimse, karanlıklara dalmış ve bir türlü de çıkamıyankimseye benzer mi? Böylece kâfirlere yaptıklan şeyler güzel gösterilmiştir.» (En’am Sûresi, Ayet: 122)«Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o (nefsine karşı) çok zâlim ve çok câhildir.»(Ahzâb Sûresi, Ayet: 72)HADİS-İ KUDSİCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey insanoğlu! Nefsini bilen beni de bilir. Beni bilen ise ararve arayan da beni bulur. Beni bulan her muradına erer, ummadığışeylere kavuşur. Beni başkası etkilemez.Ey insanoğlu! Mütevazi olursan beni tanır, aç durursan benfgörürsün. İnsanlardan bana ibadet kastıyla uzaklaş, bana kavuşmuş olursun.Ey insanoğlu! Rab olan benim. Öyle ise beni Rab tanı.Ey insanoğlu! Nefsini bilen kimse beni dc bilir. Nefsinden geçen beni bulur. Beni bilmek için sen önce kendini bil.Ey insanoğlu! Marifetini kalbinden atanın kalba körelir. Bizi,bilme ve tanıma odasına girenin korku ve kederi gider vc o kimseemin olur.Ey Dâvûd! Ben gizli bir hazine iken tanınıp bilinmeyi sevdimde beni tanımalan için bütün yaratıktan yarattım.Ey Dâvûd! Nefsinin düşmanı ol, bana yakın ol. Beni karşılığıcehâlet olmıyan bilgi ve marifetle bil.Ey Dâvûd! İlmin.faydalı olanını öğren ki o da benim ilim vccelâlimi, az&met ve kibriyâmı, herşeye gücüm yettiğini bilinendir. 500 MARİFETNAME Zira bu bilgi (marifet) seni bana yakın kılar. Beni bilenin bağını belâ, avını da sabır kılarım.HADİSLER Peygamberimiz buyuruyor ki:«Sizin içinizde Allah’ı en iyi bilen benim. Çünkü (onu) bilmek kalb işidir. Eğer siz Allah’ı hakkıyla bilmiş olsaydınız sizin duanız-la dağlar yok olurdu. Sizin Rabbımzı en çok bileniniz nefsini en çok' bileninizdir.»«Ey her türlü ayıp ve kusurdan uzak olan Allah’ım, seni hak-kıyla bilemedim.»Allah’ım, senden izzet ve celâlin yüzü suyu hürmetine kalble rimize ve gözlerimize marifet nuruyla hayat vermeni diliyoruz.»«Ey Rabbim, kalbimi, kulağımı ve gözümü nurlandır. Sağsol, ön, arka, üst ve altımdan bana nur ver. Saç ve tenimi nurlandır. Et ve kanımı nurlu kıl, beni nur eyle.»«Rabbimi en güzel bir surette gördüm. Elini omuzuma koydu soğukluğunu göğsümde duydum. Artık bundan sonra göklerde ve yerde olanlar ne varsa hepsini bildim.)» MANZUME Senden gelir kalblere çûn dembedem mededFadlından dilerim meded ey mufaddal-ı ehad.Varlık senânı sebt edici bir sahifedirKim başlangıcıdır ezel, sonucudur ebed.■Vahdet ruhları üzre dahi başka hüsn ileŞuhûd gözüne geldi bu hâl ve hattı adedÇûn kesreti zebedle değil bahr muhtefi.Birlik muhitisin iki cihândır sana zebed.Olmuş nüfûr-ı nur (nur neferleri) huzurunda ehl-i cehlHakka ki mihrden kaçar ol sâhibi remed.Neşvû nemâ-yı şebnem-i feyzinle buldu hoşCân gülzâr-ı Hakkı miskinin ey samed. KISIM: 2NEFSİ BİLMEK ALLAH’I BİLMEYE SEBEPTİR.Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki: SOI ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Nefsini bilen kimse şüphesiz Rabbini de bilir. Nefsini bilen hertürlü ilme ve mârifete vâkıftır.Nefsini bilen Allah’a yakın olur. Nefsini bilen sâid ve mutluolur. Nefsini bilmeyen ise Hak Teâlâdan uzak kalır.Nefsini bilen hakkın mârifetini bilir. Bilmiyor ise delâlete düşer ve helâk olur. Nefsini bilen kimse âlemin esrârını da bilir, o kimse bu geçici dünya hayatına önem vermez ve ebedi saadeti bulur.Nefsini bilen fazıl, bilmeyen haktan gafildir. Nefsini bilen Allah’a yakın olur ve ondan uzaklaşmaz, gafil olmaz. Rabbinin huzuruna erer. İnsana nefsin mahiyet ve aslını gösteren akıl ve yüksek akıldır. Hikmetin en üstünü Allah’a yakın olma yolunu seçmek ve aramaktır.Nefsini bilmeyen Rabbini de bilemez. Nefsinden habersiz olanın Rabbini bilmesi nasıl mümkün olur? Nefsini bilen kimseninde bu geçici dünya hayatına alışması ve onunla ünsiyet etmesi nasıl mümkün olur? Aklı olan herkes üzüntülü ve kederlidir. Arif olanise sevinçli olur. Seven sevilir. Kendisini bilmekten âciz kalan başkasını nasıl bilebilir? İnsanın kendisini, nefsini tanıması kendine yeter. Çünkü kendini bilmenin marifeti onu Hakka götürür ve onaHakkı bildirir.Dünyayı tanıyan ona değer vermez. İnsanları tanıyan ise onlardan uzaklaşır ve yalnız kalır. Nefsini tanıyan yalnız kalır. Allak’ıbilen onunla kalmayı muvahhid olmayı arzular. Nefsini bilen insanlara karşı mütevazi olur. Çünkü nefsini bilen huzuru İlâhide vehuşû içindedir.Nefsini bilen insan, kanaatkâr, iffetli ve istikamet üzere olma yı kalbinden masivâyı atarak Rabbine gitmesi gerekir. Cenab-ı HakHz. Dâvud’a hitaben: — Ya Dâvûd sen nefsini bil ki beni bilesin, buyurduğunda Hz.Dâvûd: — Ya Rabbi nefsimi ve seni nasıl bilebilirim? diye karşılıkverdi.Cenab-ı Hak buyurdu ki:«Nefsinin âciz zayıf ve geçici olduğunu bil ki beni de kuvvetli,kuvvetli ve bâki olduğumu bilesin.»KISIM: 3ALLAH’I BİLMENİN EN YÜKSEK DİLEK OLUŞU.Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki: 502 MARİFETNAME Marifet, kalbde bir nurdur. Allah sevgisi ruha kurtuluş vesevinç, Allah’ın varlığına ve birliğine imanda (tevhid), ona bağlanmanın ve huzur halinde yaşamanın anahtarıdır. MarifetullahÖyle büyük bir hazinedir. Ona sahib olan ârif uyanık ve halka kar şı mütevazi olur. İnsanlardan özür diler.İlmin meyvesi marifetullaha ermek olduğu gibi marifetullahınmeyvesi de Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak, kısaca Cenâb-ı Hakkın hududunu aşmamaktır.Üç şey vardır ki insanı marifete götürür. Ona delil olur ve ki şiyi marifete bağlar.1 — Alimin (akıllıların) zelil olmaları.2 — Edib ve hünerli insanların fakir olmaları, 3 — Doktorların hasta olmalarıdır.Hakkı bilen kimsenin marifeti kâmil olur. Diline celâl gelir.Ebedî saadeti bulur. İbadet eden (âbid) endişe ve kederi duadır.Arifin düşüncesi ise sena yani Hakkı övmedir. Çünkü abid kendinidüşünüp kederlenirken ârif Hakkı düşünür ve anar. Halbuki Hakkı gözle görmek mümkün değildir. Fakat imanı kâmile sahip olankalbler Cenab-ı Hakkı idrak edebilirler.İlimlerin en faydalısı marifetullah yani Hakkı bilmek ve tanımaktır ki bunun yeri de agâh (uyanık) olan kalbdir. Onun birliğini tanımak marifet olduğu gibis, eşi ve benzeri olmadığını bilmekde gerçek (hakiki) tevhiddir. Zira eğer Cenab-ı Hak kendisini bil-dirmeseydi kimsenin onu tanıması ve bilmesi mümkün olmazdı.Marifetullah; aç karın .uykusuz göz ve devamlı olarak Allah’ı zikreden kalbe sahib olan ruhtan meydana gelir ve kalbde belirir. Allah ü zül celâl’in marifetini verdiği ve aziz ettiği kulun artık, ona isyan etmemesi ve bu suretle nefsini zelil etmemesi ve zikrinde' daim olması gereklidir.İrfanın hakikati, eşyanın hakikatına vakıf olmak ve eşyayı zatı itibariyle olduğu şekilde tanıyabilmektir.Marifetullah, Cenab-ı Hakkın herşeyden önce ve sonra olduğunu, içte ve dışta zahir olduğunu, herşeyi bildiğini, işlerinde hakim,olduğunu ve bütün mahlûkata bol bol rızıklar verdiğini ve bütünbu vasıflara haiz olanın o olduğunu bilmektir. Marifetullah, Allah’ı bilmek ve onun vahdaniyyetine ermektir. Marifetullah’ın son gayesi kulun kalbine doğması ve kalbin ma- sivadan, Allah’tan gayrı olan şeylerden temizlenmesi ve böylece gö nül hayatının bulunmasıdır.Marifetin alâmeti, Allah’ı sevmek ve emirlerine itaat etmektir. 503 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. İki şey vardır ki bunlar Allah'ın kullarına olan büyük ihsanla ndır. 1 — Marif etullah 2 — Muhabbetullah (Allah sevgisi)Maıifetullah gönülde parlayan bir nurdur.Muhabbetullah ise kalbdeki Allah’tan başka şeyleri (masivavn yakan bir ateştir. Arif olmak Allah’ı zikretmek ve bununla hayat bulmaktır. Al. lah’ın zikrinden uzak kalmak ise bilgisizlik karanlığında kalmak ve Hakkın zikrinden gafil olmaktır.Marif etullah, herşeyde Allahu zül celâlin azâmet ve kudretinibulmak, bütün hallerde hareket ve kuvvetten uzak olmak, masiva yı terk etmek, kalb ile Hakkın huzurunda kalmaktır.Marifetin hakikati, Allah’ı dil ile zikr edip kalben sevgisine ermek, himmet ve gayretle huzuruna gitmektir.Marifet ruhta bir yakin olup kendisiyle uzuv, sükûnet bulurKalbde bir hayat olup ruh kendisiyle itminane erer. Elde edilmesiCenab-ı Hakkın bildirmesiyle olur. Çünkü akıl ancak Allah ile ma : rifete erer. İlim, insanların, marifet ise Hakkın öğrenmesiyle eldeedilir.Marifetullah; eşyamn Allah tarafından yaratıldığım, Allah’ınemriile yaşadığım, herşeyin onun mülkünde olduğunu ve nihayet yok olup yine ona döneceğini bilmektir.Marifetullah; başlangıcı olmayan Cenab-ı Hakka bedenin sonsuz bir hürmet ve tazim göstermesidir. Arifi, marifeti açıklamaktan alıkoyan da bu tazimdir.Marifet kalbde büyük bir nokta olup can için en büyük bir nimettir. Marifet nurunun gönülden doğuşu tıpkı güneşin felektendoğuşu gibidir. Ancak felekten doğan güneş yeri aydınlatır. Gönülden doğan marifet güneşinin nuru ise arş’a yükselir.Marifetullah, gönül alemindeki güneş, akıl, ay ilminde yıldızlar gibidir. Marifetullah kendisiyle Arş’m altının aydınlandığı bircevherdir. Marifetullah ile benlik taslamak, kendini diğer insanlardan üstün görmek ve nefsin isteklerine tabi olmak kul için manevibir yıkılış ve şekâvet, marifet denizine dalıp hakikat nuruyla yokolmak ise ebedi saadeti bulmaktır.MANZUMEHer nefes mukalleb kalbden alır bir meşrebBaşka bir resm ile bir râh (yol) eder dil mezheb 504 MARİFETNAME Gönül olmaz iki an içre bir emri tâübDembeden başka olur can ve gönülde matlab.Bu ruh ve zülf ve leb ve gabgab ve tenden gaynDilde var başka ruh ve çeşm (göz) ve leb ve gabgab.Leb-i canandan alır her an o başka bir canDahi her can için oi demde gelir bir kalıb.Başkadır âlem i dil (gönül âlemi) mitir ve sipihr âlemi başkaArş ve ferş ve feleki başka çok anda kevkebBerk-i hatif gibi dil âlemini seyret kimOnda yoktur yaz ve kış, ruz (gündüz) ve şeb (gece)Hakkı dil levhine çûn cümlesi olmuştur mestürArif ol, cümleyi sen dilde bul ol ehl-i tarab.KISIM: 4ARİFİN MASİVAYI (ALLAHTAN BAŞKASINIUNUTMASI VE MEVLASINI BULMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Arif o kimsedir ki onu hiçbir şey Cenab-ı Haktan meşgul edemez. Bir an için de olsa gaflete düşerek huzurdan ayrılmaz. Arifkendisi sükût eder de Hakk onun kalbinden konuşur. Arif kalbinden masivayı atmış ve onun yerine tanıştığı Rabbiyle meşgul olmuştur.Arif, kendisi tedbirden geçen ve Rabbinin kendi hakkmdakitedbire razı olan ve onun tedbirine teslim olan kimsedir. O, hiç birşey için üzülmez. Herşey onunla temizliğe ve saflığa erer.Arif, genişliği bu derece fazla olan dünya kendisine dar gelenkimse olup, onun âdeti insanlardan uzaklaşarak hakkı kaçmaktır.Arif, Hakkın huzuruyla karar kılar. Düşünerek ve tefekkür ile gider. Melekût âlemini aşar.Arif; irfânını saadet sermayesi bilen kimsedir. İrf&nı layıkı olmayan yere koymaktan ehli olmıyanlara söylemekten şiddetle kaçınan kimsedir. O, bilinen maruftan başkasıyla ünsiyet etmez. Marufun dışında hiç bir şeyi aklına getirmez. Arif Allah'ın sıfatı yanında kendi sıfatlarını yok eder, masivayı unutur, bilmez ve ondanbahsetmez.Kim hak ile konuşur da ondan kendine gelen hitabı duyarsakalbi sürür, ruhu da huzur içinde kalır. Artık o ârifin üzüleceği hiçbir sebep kalmaz. 505 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI H2S. Abidin gıdası su ve ekmek olduğu halde ârifin gıdası mârifet nurudur. Arif hakkı hak ile hakkı nur ile bilir ve bu haliyle âleme vakıf olur. Onun huzuru marifet, süruru muhabbet nuru hakikat birliğidir. Arif gönül bahçelerinde gezer, can havuzunda yüzer, mevlâsı- na yakarışta bulunur. Onun süruru marifetle, ünsü de birlikle olur. Sabn ve gayreti şiddet ve zorlukta bulur. İlim onun nehri, hikmetise denizidir. Nehire âlimler girer, hekimler de denize dalar. Arifler ise selâmet gemileriyle yolculuk ederler. Marifet ehlinin ibadetitıpkı sultanın tâcı gibidir.Arifler o kimselerdir ki, konuştuklarında Allah’ı konuşur,amelleri onun için yapar, bir istekleri olursa ondan ister, bağlan-salar ona bağlanırlar. Onlar sadıklar ve sâbıklardır. Onlar Allahkatmda seçilen mukarreblerdir. Arif kulun riyası ^vamın ihlâsın-dan yine de sevgilidir. O marufu tazimde büyük bir dikkat sarfe-der. Farzları eda ederken, haramlardan sakınırken emirlere ve yasaklara hürmet eder. O bildiği sırları ona ehil olmıyanlara söylemez.Arif ne rahatmı, ne sevincini, ne neşe ve kederini hiç kimseye söylemez. Onun kalbi hikmet kandilidir. Onun fitili marifet, veya muhabbet olup ışığım melekût nurundan alır. Alim için edeb,âbid için taleb gerekir. Arif her daim zevk ve neşe içinde olur. Zira o marufu olan mevlâsıyla devamlı olarak sevinç ve neşededir.Korkan kaçar, arif zevk alır. Zâhidliğin alâmeti dünyadan geçmekârif olmanın alâmeti ise olvadan geçmek ve semaya dalmaktır. KISIM : 5KENDİ BEDENİNDEN GEÇEN ARİF, MARUFU İLEBAKİ KALIR Ey Aziz! Elılullah diyorlar ki: Arif eğer herşeyi ve kendini terkeder de bedeninden geçerseo alâme gider. Günlerce tevekkülde dolanır, tefviz çölünü geçer,sabır sahasını açar ve nihayet rıza bahçesine girer oradan irfan baştanlarına varır. Sevgi meclisine girer ve sonra da üns ve huzura erer. Sarılmış yatağa varır, münacat ve yakınlık derecelerini bulur.Daha sonra güzel ahlâk ile ve sıfatlarla İlâhi isimlerden hil-atler giyinir. Kerâmet’u yücelikleriyle makamların lezzetlerine eri 508 MARİFETNAME şir. Arif hayatı boyunca bu hallerden nimet alır ve ebedi saadetibulur. Onun bedeni her ne kadar dünyada ise de kalbi cukba alenindedir. Her geçen gün yol alır, mesafe kateder ve meviâsına kavuşur. Dünyayı terkeder, bunun için de insanlar tarafından ayıplanır ve zemmolunur. Şevki kemâle erer ve artık ölmeyi diler.Vadesi dolduğu anda Allah’ın elçisi ona gelir ve Rabbinin onabahşettiği Cennet müjdesini ona verir. Artık o yüce ve temiz nefsbu geçici âlemi terkeder ve mevlâsmın yakınlığına erer. O âlemdebu zayıf nefsi için öyle nimetler ve öyle mülkler görür ve Rabbin-den öyle hoşnutluk, selâm ve kerem bulur ki bu nimetleri anlatabilmek mümkün değildir. Ermiş olduğu bu daimi devletten hiç birzaman çıkmaz.Haberde geldi ki:«Dünyada öyle bir cennet vardır ki onu bulanda Cennet’e biristek kalmaz. Bu Cennet marifetullahtır.»«İnsanlar bu âlemden göçüp gittikçe de buradaki en güzel şe yin lezzetinden mahrum kalırlar. O ne güzel şey marifettir ki o bütün nimetlerden daha zevkli ve lezzetlidir.»BEYT:Bugünkü Cennet-i irfâna dâhil olsalar uşşak (aşıklar)Yarınki vad olunan hûri veya gılmanı neylerler.Hz. Ali R.A. buyurdu ki:«Bir kimsenin ahirette Cenneti bulması acaib değildir. Acaibolan dünyada iken Cennet’i bulmaktır. Bir kimsenin Cennet’e girmesiyle övünmesi garib değildir. Fakat garib olan o kimsenin budünyada iken Cennet’e girmesidir.»Arif olan kul Cenab-ı Hakkın sonsuz nimetlerine, cennetlerine, sevinçlerine, lezzet, huzur ve izzetlerine kavuşur. Cennete girennasıl ölümden, hastalıktan, zarardan, fakirlikten, zelil olmaktanve kederden kurtulup selâmete ererse, ârifin kalbine girende dekorku, keder, üzüntü ve sıkıntıdan hiç bir şey kalmaz.KISIM : 6ARİFİN KORKU VE GAMDAN EMİN VE KURTULMUŞOLARAK ÜNS VE HUZUR İLE RAHAT ETTİĞİVE ZEVK İÇİNDE OLDUĞUEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: 507 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Mevlâsmı bilen kimsenin belâsı ve musibeti kalmaz. Çünkübelâ ona bol gelir. Onun acısını hiç hissetmez. Arifin hak ile arası iyi olduğundan halk ile arası da iyidir. O hem bedenini hem de ru hunu mevlâsma adamış, her şeyini onun tedbirine vermiş, işlerini ona havale etmiş, kendisi de aradan çekilmiştir. Bu hâl onun Allah’a yakın olmasını sağlamış, yakınlık mertebesine ermiş, huzura ve rahata ermiştir. Onun kalbine marifet nuru inmiş, bu sebeple de onda dünyaya ait hiç bir istek, arzu kalmamıştır.Arif bedenini mevlâsma vermekle rahatı bulmuştur. Onun Hakile olan muamelesi halkın isteklerine tabi olmak için değil, halkile muamelesini Hak ile muamelesine uydurmak içindir. Zira arifin bütün arzulan yok olmuş, dünyalıktan hiç bir muradı kalmamıştır. Onun kalbine marifet nuru yerleştiğinden artık arada ma-sivaya yer kalmaz. Arif yükselmede kemâl bulunca artık onun inişi olmaz. Çünkü mevlânm huzurunda olanın gözlerinden perdekalkar.Arifin kendi nazarında ne derece aşağı olduğunu insanlar biteydiler, onun elini öpmek bir yana yüzüne tükürür, başına toprakatarlardı. Arife bu ismin verilmesine sebep, başkalarının bilmediklerini o bilmiş ve yüce mertebeye ermiştir. Eğer arifin kalbindendoğan marifet güneşinin şualarından biri perdenin gerisinde yanihuzurda olmayan âbide gelecek olsa âbid buna dayanamaz ve he-lâk olurdu. Arif olmanın alâmetlerinden bir diğeri de, âriften akanterin misk ve amber misâli kokmasıdır.Arif olmanın alâmetlerinden bir diğeri de sana baktığında öyle bakar ki sen onun senden başka hiç kimseyi bilmediğini sanırsın. Yine senden yüz çevirdiğinde öyle çevirir ki sen onun seni hiçgörmediğini ve sana bakmadığını sanırsın.Easulullah S.A.V. ehli beytiyle her zamanki adeti üzere konuşup ülfet ederken ezan okunduğunda onların yanında öyle bir hızla kalkardı ki sanki onların yanına oturmuş ve konuşmuş değildi.Arif konuşurken dili Allah'ı anarak konuşur. Kalbi onun muhabbetinde sâdık kalır. Sim sonsuza kadar ona âşıktır. Arif'inkalbi uyanık olup asla uyumaz. Onun kalbinde mâsivaya Allah’tan gayri şeylere yerolmaz. Çünkü onun kalbi muhabbet eleminden hazduymuştur. Kalbini Allah aşkı, derdi ve gamı doldurmuştur. Arif kalbinin bir ve Aziz olan Allah’ın nazargâhı olduğunu bilir. Hâl böyle olunca onun gece uyuması nasıl düşünülebilir? Onun gönlü masivadan geçmiş manevi hazlara ve zevklere ermiştir. Al-508 MARİFETNAME lah’a yakın olmaktan hasıl olan rüzgânnha vasim teneffüs etmiş-tir. Sonra da üns ve huzur meclisine ermiştir.Bu derece manevi zevklere eren ve Allah’a yaklaşan bir kalb nasıl olur da Allah’tan uzaklaşır ve nasıl olur da gaflete düşüp hal-ka meyleder. manzume Cihanda kendini bil hâmid ol dahi mahmudKi zübdei dü cihansın nihâyeti maksûd.Aziz ömrünü a’lâ mahalline sarf etAşk ve muhabbet yolunda eyle terki vücud.Aşk şarabını nûş eden ,o mest olur medhûşZehi halaveti can ve zehi serâbı vedûd. Şerâbı vahdeti nûr eyleyen sever züllü Gönülden eyler o her zerreye rûkû’ü sücûd. 0 kim müşâhid olur bu vücûd vahdetiniOdur daima dü âlemde şâhid ve meşhûd.Veli merâtibin ahkâmını kabul eyler Emini vahdet eder, kesret içre hıfzı hudûd.Cem’i halkı sever çûn muvahhid ey Hakkı01 ehli vahdet ve şefkât said ve mes’ûd.KISIM : 7 ZAHİD İLE ARİF YANİ EBRAR İLE ALLAH'A YAKINOLANLAR ARASINDAKİ FARKEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Zahid yürüyen, ârif de uçandır. Alim söylediklerinin aşağısında ârif ise söylediklerinden daha yüksektedir. Arif sahip olduğumarifeti ehlullahtan başkasına söylemez. En güzel sözü sükûttur.Arif Allah’a ne derece yakın olursa insanlardan o kadar uzakolur. Arif yalmzca Allah’a muhtaç olduğundan ihtiyacını ancakona bildirir, başkasma bildirmez. Arif Allah’a karşı zelil olduğundan herkesten üstündür ve halk da kendisini sever ve saygı gös-■ terir.Zahidin izadeti alâka ile ârifinki ise zevk iledir. Zâhid ahiretiisterken ârif mevlâsım ister. Zahid nefsiyle ârif ise mevlâsı ile birliktedir. Zâhid diliyle zikreder, ârif ise kalbi ve canıyla zikreder. 500 ERZURUMLU ÎBRAHÎM HAKKI HZ. Zâhidin kalbi sebeplerle olduğu halde arifin ruhu Allahıyladır.Mü'min, Allah'ın nuruyla bakarken, ârif, Allah ile bakar. min Allah’ın ipine, ârif ise Allah’a tutunur. Mü’min Allah’ı zikir ilemutmain olurken ârif Allah ile mutmain olur.Mû’minin kalbi vardır, fakat arifin kalbinin sahibi vardır, insanlar nefse perde olurken nefis de dergâha perde olur. Bu demektir ki insanlardan uzaklaşan nefsinden haberdar olur. Nefsini terkeden ise Allah’ı bilen ve tanıyan ârif-i billah olur. Arif bedendenruha girmiş ruhunu ise marufu olan mevlâsma fedâ eylemiştir.Alim ilim öğrenmeye çalışır, âbid ibadetle meşgul olur. Ârifise zevk ve lezzet içindedir. Zâhid nefsiyle halka bakar ve onlarındüşmanlıkları kendisinin elem ve ızdıraba maruz kalmasına sebepolur. Arif ise Rabbi ile yaratıklara bakıp hepsine şefkat ve merhamet eder. Arifin kalbi hiçbir zaman huzuru terketmez. RuhuylaAllah’tan başkasını görmez, masivayı müşahede etmez.Arif her türlü istek ve arzudan uzaklaşmış ve böylece zevki bulmuştur. Eli herşeyden boşaldığı için kalbi rahat ve hoştur. Arifrahatı rahatsızlıkta bulmuş, nimeti yokken her türlü nimete ermiştir. Dünyave âhiret onun nazarından çıkmış olup kendi sırrında mükevvini bulmuştur.Arifin nefsi dünyadan ruhu da ahiret aleminden geçmiştir.Kendi •sırrında melekütü geçmiş ve mevlâsma varmıştır. ÇünküAllah’a giden yol dünyadan ve ahiretten gider. Onları geçen Hakkın huzurunu bulur.Arifin nazannda hakikat bir ezeldir. Masiva yani Allah’tan başkası mecazdır. Onun içindir ki bir hakiki (vahid) hepsine bedeldir.Anlatılır ki:Bağdat’ta Şibli adıyla meşhur bir ârif zat vardı. Şibli günün birinde bir testicinin yanından geçerken testici: — Vâhidden (birden) başkası yok, demiş, bunun üzerine Şibli büyük bir nara atarak: — Evet, yalnız vahid (bir) vardır, demiş. Böylece ârife bir işaretin kâfi geleceğini göstermiştir. Zira ârifin gıdası Allah’m zikridir. Abidin gıdası ise su ile ekmektir.Arifin kıblesi Rahim ve Rahman olan Allah ile onun nuru,gafilin kıblesi ise altın ile gümüştür. 510 MARİFETNAME KISIM: 8MARİFET EHLİNİN YÜKSEK ŞANI VEMARİFETLERİNİN KEMALİEy Aziz! Elılullah diyorlar ki:Cenab-ı Hak, kendini hakkıyla bilir. Başkası bilemez. Bu demektir ki âriflerin Hakkı bilmeleri yine Hak iledir. Onlar her şeyde Allah’a rücû etmişlerdir. Arifin gözü ibretle bakar, kalbi derinlere hikmetle dalar, ruhu manevî zevklerle yaşar. Arifler dünyayıfani, geçici olarak görür, masivaya üzülmezler ve masivayı bilmezler. Marufu bulduklarında artık ondan başkasını düşünmez, görmez, duymaz ve konuşmak olmuşlardır.Arifin sururu marifet huzuru muhabbettir. Arifin himmeti vegayreti ile marifeti her geçen saatte ve her günde biraz daha artar. Böylece her geçen gün Allah’a biraz daha yaklaşır.Cüneydi Bağdadi Sırrî Sakâti hazretlerine sordular ki: — Dün gece sabahı nasıl getirdin? Nasıl sabahladm?Sırrı Sakati de cevaben: — Allah katında gece ile gündüz, akşam ile sabah yoktur, dedi. Bu, âriflerin saat ve vakit diye bir şey bilmediklerini gösterir.Zira onlar her an için marifetullah ile meşgul olmuşlardır. Ari£marufuyla olursa hâli süslü olur. Muhabbete erdiğinde hali dahada güzelleşir.Arifin kalbi marufu olan mevlâsına yöneldiğinde şimşektendaha hızlıdır. Ariflerin adma ezeli dil ve ebedi ibâre denilen hayret verici ve şaşılacak ilimleri vardır. Her kavim için bir ceba vardır. Marifet ehlinin cezası huzuru izzetten kesilmektir. Arifin meşguliyeti mevlâsıyla ünsiyyet etmektir. Masivayı terk ve ondan ümidini kesmektir.Arifin alâkası, sevenin de şikâyeti olmaz. İnsanların hali olur.Fakat ârifin hâli olmaz. Çünkü onun hâli marifet nurundan yokolur. Arif muhtaç olmadığı gibi müstağni de değildir. Çünkü bunlar varlığın şanıdır. Arif ise kendindengeçmiştir. Onun alâmeti heriki cihandan geçmiş olmaktır.Arifin marifetinde iki hâl vardır:1 — Dehşet hâli,2 — Hayret hâli.Yeyâzid-i Bestâmi Hz. lerinin zamanında şeyhlerden bir zatmüridini Mekke’ye göndermiş ve gönderirken de: Sil ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. — Hacca giderken yolda zamanın velilerinin sultanı olan Be- yazıd Hazretlerini ziyaret etmeyi ihmâl etme. Ona bizim selâm veduamızı söyle. Onun dua ve rızâsını al ve öylece Mekke’ye git, demiş. Mürid de Beyâzıdi-Bestâmi Hazretlerini ziyâret etmiş ve şey.hinin dua ve selâmını kendisine bildirmiş. Bunun üzerine Beyâzıd-iBestâmi Hazretleri şöyle demiş: — Senin şeyhin kimdir? Onun söylediklerinden birini banasöyle de onun marifetinin derecesini ölçelim demiş. Bunun üzerinemürid şeyhinin şu sözlerini nakletmiş: — Eğer gök demir olsa, yer taş olsa bir damla da olsa yağmur yağmasa, bir hububat tanesi büyümese ve bütün insanlar benimteb’am ya da çocuklarım olsalar. Onların nzıktan mahrum kalmaları hususunda kalbine hiç bir üzüntü ve keder gelmez, gönlündebir değişiklik olnfez.Bunun üzerine Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri şunlan söylemiş:1— Senin şeyhin ârif olmadığı gibi tevhide de ermemiş. Belkibenliğe kapılarak gösteriş yapmış ve gizli şirke düşmüştür.Mürid bu hikmetli sözlerden bir şey anlamadığı için fena halde bozulmuş ve onun yanından ayrılıp Mekke’ye gitmiş, dönüşündeşeyhini gördüğünde ona Bâyezid Hazretlerinin hikmetli sözleri ilekendisinin uğradığı hayâl kırıklığını anlatmış ve çok üzüldüğünübildirmiş. Bunun üzerine şeyhi şunları söylemiş: — Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri bizden daha ârif ve daha kemâl sahibidir. Onun sözlerinde saklı çok ince mânâlar vardır.Daha sonra hemen Bâyezid-i Bistâmiye bir mektup yazarak: — Ey Mevlâna (efendimiz) Bâyezid benim tevekküldeki sözüm ve derecem budur, benim hangi hususta kusurum vardır? de yip durumu açıklığa kavuşturmasını istemiş. Bunun üzerine mektubu alan Bâyezid Hazretleri ona yazdığı cevabda şunlan söylemiş: — Benim için gök olmadığı gibi yer de yoktur. Damla olmadığı gibi dâne de yoktur. Çocuklarım olmadığı gibi tebam da yoktur. Tedbirim olmadığı gibi bereketim de yoktur. Bedenim de yoktur.Mektubun sonunda imza edeceği yere de: — Fâni Bâyezid, diye yazmıştır. Onun mektubunu alan şeyhson derece mesrûr ve memnun olarak: — Tevhid izâfetlerin düşünülmesidir, sözünün mânâsını anlamış ve kendisi de nefsinden vazgeçmiştir. 512 MARİFETNAME KISIM : 9ALLAH’IN NOKSAN SIFATLARDAN MÜNEZZEHOLMASI, KEMAL ^E SUBUTİ SIFATLARLA MUTTASIFOLMASI. ‘ KÂİNATTAKİ BÜTÜN ZERRELER, PARÇALAR,YARATIKLARIN İŞLERİ, İNSANIN HALLERİNİN ONUN(ALLAH’IN) KUDRET VE TEDBİRİ İLE OLMASIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah-ü zül celâl birdir, eşi, benzeri, ortağı yoktur. O yemekten, içmekten, uyumak ve giymekten, ailesi, çocukları olmaktan,dokmak ve doğrulmaktan uzak (münezzeh) tir. O mekândan münezzehtir, yerde olmadığı gibi gökte de değildir. Ne sağdadır, nede solda, ne üsttedir, ne altta. O belirli bir yer ve tarafta olmaktanmünezzehtir.O, her türlü şekil, renk ve uzuvdan münezzehtir. Varlığınınbaşlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. O ezeli ve ebedidir. Varlığı kendi zatından olup başkasından değildir. Zatı aynı hâl üzeresabit olup asla değişmez. O, korkudan, kederden, hastalığa tutulmaktan münezzehtir.Allah-ü zül celâl her türlü noksan sıfatlardan uzak olup hiçkimseye muhtaç değildir. Bütün âlemler yokken o var idi. O acizlikten beridir. O dilerse bütün âlemi bir anda helâk eder. Dilersebir anda tekrar yaratır. Hiç bir işin yapılması onun için zorluk olmaz. Onun katında sivri sineği yaratmakla gökleri yaratmamn zorluk bakımından farkı yoktur. O herkese ve herşeye hükmeder, fakat hiç kimse ve hiç bir şey ona hükmedemez.Hiç bir şeyi yapmak ona vacib değildir. O ne kimseden faydagörür ve ne de bir zarardan etkilenir. Bütün mü’min, münafık vekâfirler ona itaat etmiş olsalar ona bir fayda temin etmiş olmazlar.Yine insanların hepsi kâfir ve fasık olsalar ona bir zarar vermişolmazlar. Bunlar zatı sıfatlar olup Cenab-ı Hak bu sıfatlardan beridir.Allah’ın subât-ı sıfatları sekizdir.1 — Hayat: (Diri olması)2 — İlim: (Herşeyi bilmesi)3 — Semi: (Herşeyi duyması)4 — Basar: (Herşeyi görmesi)5 — İrade: (Dilemesi) 513 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. 6 — Kudret: (Herşeye gücü yetmesi)7 — Kelâm: (Harf ve sese muhtaç olmadan konuşması)8 — Tekvin: (Dilediğini yaratması).Evet Cenab-ı Hak diridir, yerde ve gökte olan herşeyi bilirOna gizli açık diye birşey yoktur. Kâinattaki yapraklardan sayısıne kadardır? Çiçeklerin ve dânelerin, kumların ve denizlerin taneve damlalarım hepsini bilir. Geçmişi, geleceği, insan kalbine gelen düşünceleri, diliyle konuştuklarını, iç ve dışını bilir. O görünen hâzırlar ile görünmeyen gâibleri bilir. Gaybı bilen yalnız odur, başkası bilemez. Bilenler de ancak Cenâb-ı Hakkın bildirmesiyle bilebilirler. O, unutmaktan, şaşırmaktan ve yanılmaktan beridir.Hayıt ve ilmi ezeli ve ebedî olup başlangıcı ve sonu yoktur. Sonradan olma ya da yok olacak vasıfta değildir.Allah Semidir, duyucudur, sesli ya da sessiz olsun herşeyi du yar, bir kimsenin kulağına fısıldanan ve o. kimsenin duymadığı şeyleri de duyar. Duymasının başlangıcı ve sonu da yoktur. İşitmesisonradan olma değildir ve yok olucu da değildir.Allah Basardır, yani her şeyi görücüdür. Simsiyah zifiri karanlık bir gece siyah karıncanın siyah bir taş üzerindeki yürümesinigörür, ayağının sesini duyar. Onun görmesi de duyması da bizimbildiğimiz mânâdaki gözle ve kulakla değildir. O göz ve kulağı olmaktan münezzehtir. Görmesi de duyması da hem ezeli ve hem deebedidir. Sonradan olmadığı gibi yok olucu da değildir.Allah dileyicidir. Diİedigi her şeyi yapar, dilemediğini de yapmaz. Cihanda olan iyi ve kötü ne varsa herşey onun dilemesi ileolmuştur. Hiç bir kimse ve hiç bir şey onu birşey yapmaya ve' dilemeye mecbur edemez. Şu halde, mü’minlerin ve kendisine itaateden kulların bu hallerini murad eden odur. O dilemeseydi hiçkimse iman etmez ve ona itaatte bulunmazdı. Kâfirlerin küfrünüde, fâsıklann fışkım da murad eden odur. O dilemeseydi hiç kimsekâfir ve fâsık olmazdı. O dilemeden bir sivrisineğin kanatlarmı kıpırdatması bile mümkün değildir. Biz ne yapıyorsak onun dilemsve irâdesiyle yapıyoruz. Dilemediği şeyler olmaz. Eğer dilemedikleri olacak olursa bu âcizliğine alâmet olur ki Cenab-ı Hak bundanmünezzehtir. O dileseydi bütün insanları kâfir ya da mü’min yapabilirdi.Eğer, o halde neden bütün insanların mü’min olmasını muradetmemiş ve çoğunun kâfir olmasını murad etmiştir? diyecek olursan cevabımız şudur:Cenabı Hakkın dilediği ve yaptığı işlerden ve bu işlerin hik 514 MARİFETNAME metinden sual olunmaz. O herkese sual soran ve dilediğini yapanfâil-i muhtardır. Onun yaptığı işlerin her birinde sayısız incelikler ve hikmetler vardır. İnsanların aklı bunu idrak edecek durumda değildir. Bu demektir ki onun kâfirleri yaratıp onların küfrünü murad etmesinde, yılan, karınca, akreb vesaire ile türlü kötülükler yaratmasında bizim idrâk edemediğimiz sayısız faydalarvardır ki bizim bunları bilmemiz gerekli değildir.Bize gerekli olan Allah’m her iş ve muradında bir hikmetinbulunduğunu bilmektir. Onun iradesi ezeli ve ebedi olup sonradanolma değildir.Allah C.C. Kadirdir. O mümkün olan her şeyi ve dilediğini yaratır. O istese ölüye hayat verir. Ağacı taşı konuşturur ve yürütür.Onun güç getiremediği bir şey yoktur. O dilese binlerce göğü vebinlerce yeri yaratır. Dağları altına ve gümüşe çevirebilir. Nehirleri tersine akıtabilir, akan suları gümüş ve altm yapabilir. Dilediği kulunu doğudan batıya, yer yüzünden yedinci kat semayaçıkarabilir ve geriye getirebilir. Herşeye gücü yeter. Onun kudretiezeli ve ebedidir. Sonradan olma değildir ve kudreti geçici değildir.Allah C.C. söyler, konuşur, fakat onun konuşması bize benzemez. Konuşması dil ile değildir. Bazı kullarına vasıtasız olarak hi-tâb eder. Meselâ Hz. Musa A.E. ma Tûr dağındaki hitabı ile Rasu-lullah S.A.V. Miraçtaki hitabı buna örnektir. Bazı kullarına Cebrail A.S. vasıtasıyla hitab etmiştir ki Rasulullah S.A.V.’e gelen vahiylerin ekserisi Cebrâil vasıtasıyla olurdu. Kur’an Allah C.C. sözüdür. Başlangıcı ve sonu yoktur. Mahlûk olmadığı gibi geçici dedeğildir.Allah C.C. dilediğini yaratır ki buna tekvin denir. Zerredenkürreye varıncaya kadar herşeyi o yaratmıştır. Ondan başka hâlık yaratan yoktur. Canlıların hareket ya da sükûnetlerini, itaat veisyanlarını, iman ve küfürlerini, bütün hayrı ve şerri yaratan O’dur.Elin hareketi, dilin konuşması, gözün yumulup açılması hep onundilemesiyle olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki: «Sizi de yaptıklarınızı da yaratan Allah’tır.» Allah C.C. herkesin amel ve işlerini yarattığım haber veriyor.Bize verdiği irade-i cüz-i ile bizi yaptığımız işlerin fâili (yapan) ıkılmıştır. Böylece herkes işlediğinin ceza ya da mükâfatını görür. Peygamberimiz buyuruyor ki:«Ameller niyetlere göredir.» Bizi ve yaptığımız işleri, hayvanları, gökler ile içindekilerini, 515 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. yerler ile üzerindekileri yaratan hep O’dur. Hepsini rızıklandıran, hasta yapan, ya da sıhhatte tutan, öldüren, dirilten hep odur. Ateş le teması anında elin ısınması ya da yanması, kar ve buzla tema sında üşümesini yaratan odur. Bir kimseyi ateşe atsalar da Allaho kimseyi yakmayı dilemese yakmamaya kadirdir. Hz. H. İbrahim peygamberi yakmayışı bunun misâlidir. Yine karlar içindeki bir kulunu dilerse üşütmeyebilir.Ancak Cenab-ı Hakkın âdeti öyle cereyan eder ki ateşle temas yanmayı gerektirir ve Cenab-ı Hak da onu yaratır. Karın değmesihalinde üşümeyi yaratır. Esasen yanmayı yaratan ateş olmadığı gibi üşümeyi yaratan da kar değildir. Ancak Allah-ü zül celâldir. Tokluğu yaratan da Allah’tır. Eğer o tokluğu yaratmasaydı insanlar 100 kilo gıda maddesi yemiş olsalar yine de doymazlardı.Acıkmak ve diğerleri de bunun gibidir. Hülâsa edersek Allah’tan başka yaratan ve etkileyen yoktur. Herşey onun yarattığıdır.İfadeye çalıştığımız onun bu sıfatları zatıyla kaim olup kadimdirler. Onlar yok olmaz ve değişmezler. Allah’ı bu sıfatlarla muttasıfbulan kul Allah’ı tanıyan ârif olur. Aksi halde şeytâni vesvese vehayalleri İlâhi tecelliler zannederek delâlete düşer. 516 KONU:2 MUHABBETULLAH (ALLAH SEVGİSİ) NİN EN YÜKSEKGAYE OLMASI, ŞEVK, AŞK VE VECD İLE SONA ERMESİ.MUHABBETİN SINIR VE HAKİKATİ ESASI, MAHİYETİ,FAYDA VE MAKAMLARI, ALAMET VE KERAMETLERİ,MUHABBETİN GÖNÜLDE ZAHİR OLMASI, TARİF VEKISIMLARI, HUSUSİ VE ZATİ İSİMLERİ, SIFATLARI FİİLVE ESERLERİ, MEYVA VE TERKİBLERİ VE BUNLARINSONUÇLARI OLAN ŞEVK VE HALLER VECD VE KEMALEERME YOLLARIYİRMİÜÇ KISIMDAN İBARETTİRKISIM g 1MUHABBETİN AYET VE HADİSLERLE ÜSTÜNLÜĞÜEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Rahim ve Rahman olan Allah kullarım sevdiğini ve onlara merhamet ettiğini, kendini sevmelerinin büyük faydalar sağlaya-cağına ayetleriyle müjdelemiştir.Bu husustaki ayetlerden bazılarını burada zikretmek lüzumu hasıl oldu. AYETLERıCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli vc merhametlidir.»(Hac Sûresi, Ayet: 65)«Şüphesiz Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.»(Bakara Sûresi, Ayet: 222)«Şüphesiz Allah haramdan sakınan takva sahiplerini sever.»(Al-i İmrân, Ayet: *76)«Allah, iyilik yapanları sever.» (Al-i İmran, Ayet: 134) 517 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. «Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver, çünkü Al» lah hükmünde âdil olanları sever. (Maide Sûresi, Ayet: 42) «De ki: «Eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyunuz ki Al lah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok ba-ğışlayıcı ve merhamet edicidir.» (Ali İraran, Ayet: 31) «Çok esirgeyici Rablerinden bir de selâm vardır.» (Yâsin Sûresi, Ayet: 58) «Size cinsinizden kendilerine ısınmanız için eşler yaratmış ara-mada bir sevgi ve muhabbet kılmıştır.» (Rum Sûresi, Ayet: 2i)«Allah’ın nimetlerini sayarsanız buna gücünüz yetmez.» (Kur’an’ı Kerim)HADİS İ KUDSİLERCenab-ı Hak buyuruyor ki:«Ey İnsanoğlu! Eğer benim sevgi ve muhabbetimi dilersen kalbinden dünya sevgisini çıkar. Çünkü ben dünya sevgisiyle benimsevgimi hiçbir zaman aynı kalbde tutmam.Ey İnsanoğlu! Sen dünyayı sevdiğin halde nasıl olur da benimsevgimi ararsın? Benim sevgimi ve rızamı dünyayı terketmekte ara.Ey İnsanoğlu! Bana ibadette harcadığın zamanı çoğalt ki kalbini benim sevgimle doldurayım. Sana gerekli olan şeyleri üzerimealayım.Ey insanoğlu! Bana hizmet et. Beıı bana hizmet eden kullanım severim. Bana kavuşmak isteyen kulumu ben de görmek isterim. Kulum bana nâfile ibadetler ederek yaklaşır. Ben de onuseverim. Sevince de onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.Ey insanoğlu! Benim nzam için sevişenlere sevgim gerekli olur.«Ey Dâvûd! Cennetim bana taatte bulunanlann zikrim benizikredenlerin, kâfi oluşum bana tevekkül edenlerin, çoğaltmam bana şükredenlerin, rahmetim ihsanda bulunanların ünsiyyetim ârifkullarındır.Ey Dâvûd! Ben bir kulumu sevdiğim zaman kalbine bakanm.Eğer onun kalbinde dünya ve âhiret sevgisini bulmazsam onun kalbini kendi muhabbetimle doldururunun.Ey Dâvûd! Ben bir kulumu çok sevdiğimde ona çeşitli belâlarveririm. Nihayet o kul bana seslenir. Ben onu sevdiğim gibi sesinide severim. Benimle sohbet edenle sohbet öderim. Kim beni seçerse ben de onu seçerim. Kim itaat ederse onun dileğini kabul ederim.Beni kalben seven kulumu kendime kabul ederim. 51a MARİFETNAME Ey Dâvûd! Beni sevmiyen kul beni tanıyamaz. Beni tanımayanise beni nasıl sevebilir. Geceleyin beni bırakarak uyuyan kimse, Allah’ı seviyorum derse yalan söylemiş olur. Seven sevgilisi ile tenhada buluşmak ve beraber olmak istemez mi?Ey Dâvûd! Sana lazım olanı ben veririm. Sen de senin için gerekeni yap.Ey Kulum! Beni sev. Ben sizi sevdiğim halde neden siz bendenbaşkasıyla meşgul oluyorsunuz? Bu cefâ değil mi? Kullarım banakavuşmak dilerler, ben onlara daha çok kavuşmayı dilerim. Zikrim kulumda galib gelirse ben ona âşık olurum. O da bana aşıkolur ve beni arar bulur.»HADİSLERPeygamberimiz buyuıuyoı ki:«Allah’ın yüz rahmeti vardır. O yüz rahmetin biriyle dünyadaki kullar birbirlerine merhamet ederler. Geriye kalan doksandokuzu ile de kıyânıet gününde kullarına merhamet edecektir.»«Allah Cemildir, güzeli sever.»«Allah bir kulunu sevmiş olsa yerde ve gökteki bütün mahluklar da o kulu sever.»«Allah’ın kullarına olan şefkat ve merhameti şefkatli bir annenin çocuğuna olan şefkat ve merhametinden daha üstündür.»«Allah’ı seven kimse Kıır'an okumayı da sever ve onu okumayadevam eder.»«Kişi sevdiği ile beraberdir.»«Sen de sevdiğin ile birliktesin.»«Allah için sevgi, Allah tarafından biıselâmettir. Öyle ise Allah için seven, Allah’ın sevgili kuludur.»«Cenab-ı, Hak, sizin dünyanızdan bana üç şeyi sevdirdi ki onlar:1 — Kadın, 2 — Güzel koku, 3 — Gözümün nuru namaz.«Allah’ı zikreden kulunu Allah da sever.»Cenab-ı Hak kendi sevgisini insanların sevgisine tercih edenkulunu insanların sıkıntısından kurtarır.»«Bedenim zayıfladı, yaşını büyüdü, kemiklerim inceldi, ecelim yaklaştı, Allah’a ve Peygamberlerin ruhlarına kavuşma şevk ve isteğim arttı.»«Allah’a olan aşk ve muhabbetini gizleyerek ölen kimse şehidsevabı kazanır.» 519 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI IIZ. «Aşıklara bir şey danışmayın. Çiinkii onların kalbleri yanık, akıllan karışık olduğu için gerekli şey vc tedbirlerini alamaz.»«Ruhlar kendi âlemlerinde saflar halinde bulunurlar. Bu dün-yaya geldikleri zaman Hak ile birbirlerini tanıyanlar ülfet eder. tn| karcılar ise muhalefet ederler.»«Kalbinde mevlâsımn muhabbetini, sevgisini bulan kimse, bil sin ki mevlâsı da kendisini sevmektedir. Çünkü muhabbet kendisiJ ne Hak tarafından gelmiştir.» RasuluJlah SA.V. namaza durduğu zaman mübarek göğsünJden tencerede kaynayan suyun sesine benzer, kaynama sesi duyullurdu ve kendisinden gül kokusu yayılırdı. Ha. Ebû Bekir R.A.’ın mübarek yüreği Allah’a duyduğu sevgiJ nin verdiği aşk ateşi ile kalbi yanmıştı. Onun ağzından adeta cil ğer kebabına benzer koku çıkardı.Peygamberimiz duasında:«Ya Eabbi, bana, sana duyacağım sevgiyi ve beni sana yakınl edenlerin sevgisini ver,» buyurdu. Başka dualarında da:«Ya Rabbi, bana kendi sevginden öyle sevgi ver ki, sevgin balna kendi nefsimden kulağımdan, gözümden, ehlimden, malımdan!ve soğuk sudan daha sevgili kıl.»«Ya Eabbi senin kazana razı olmamı diliyorum. Likana (sanal kavuşmaya) şevk istiyorum vechine bakmak (ve Cemâlini) görlmek istiyorum,» buyurdu. MANZUMEYuhibbukum neden olmuştur ol murâd-ı muridMeğer kim can aynasına baktı ol hurşidOdur Cemil ve muhib Cemâlidir dâim Hezkr gül erer öz gülistanından ol CâvidGelir hemişe haber aşktan derûn i dileKi tane cana müreccah değil bu pir-i kadi ol. Muhabbet oduna yan, ol emin cehennemden Ki aşk odunda yanar her kılâde-i taklid.Hilâf-ı nefs ve hevâ âdet-i muvahhiddir Cihâd-ı ekber edendir, muhabbet içre ferid. İki cihan saadeti buldu zinde oldu müdâmO kim kamuya koyup oldu abd-ı aşk-ı mecid.Visâl-i aşk idi her dem ümidim ey HakkıHezar şükür ki âlemde hasıl oldu ümid. 520 MARİFETNAME KISIM: 2MUHABBETİN SINIRI VE HAKİKATİ' Ey Aziz! Ehiullah diyorlar ki:Allah’ı sevmek kulun her şeyi ile ona yönelmesidir. Muhabbe-tullah yani Allah sevgisi, ondan başkasından geçmek ve unutmaktır.Muhabbetullah, bedenin uzuvlarının Allah’a ait olduğunu müşahede etmendir. ~ ' 23 Muhabbetullah, aşk dolu kalbe sahib olup onunla daim kalmaktır. Muhabbet, ihsân ile çoğalmıyacağı gibi cefâ ile de azalmaz.Muhabbetullah; Hakkı bulmaktır. Yani kalbde Allah’tan başka herşeyi çıkarıp atmaktır.Muhabbet mevlâya hürmetle beraber, hürmeti terketmeninkorkusunu duymaktır.Muhabbete ermek, sevgiliyi (Allah’ı) herşey üzerine tercih etmektir.Muhabbet; mevlânın sıfatları yanında kendi sıfatlarından geçmektir. Hayatın onun rızasıyla yok olmasıdır.Muhabbet, müşahedede ve gaybda sevgiliye uymaktır.Muhabbetullah’a ermek Allah’a ve onun olana bağlanmaktır.Muhabbet doğru ile yalancıyı, kerim ile harisi birbirinden ayınr.Muhabbet, kendini herşeyinle sevgiliye (Allah’a) vermendir.Sende sana bir şey kalmasın. Böyle olursan sevgilinin olmuş olursun.Muhabbet Allah’ı devamlı zikrederek onunla ünsiyet etmektir. Muhabbet içinde bütün ilâçlar bulunan bir hastalıktır. Muhabbet, “âdetleri terke tmektir. .Muhabbet, gönülde masivadan bir şey bırakmamak üzere herşeyi yakan bir ateştir.Muhabbet; insanlardan uzaklaşmak ve uykusuz kalmaktır.Muhabbet, gıdası kalbler dânesi olan çok kıymetli bir kuştur.Muhabbet, her yüksek makamın merdiveni olup muhabbetinzevkine varan ve onunla meşgul olan kimse dünyayı da ahireti deistemez. Allah’ı sevmek onu bilmek, ünsiyle huzura ermektir.Muhabbet, istemekle olmıyacağı gib ikaçmakla da olmaz.Muhabbet; kendisiyle hiçbir günâhın zarar vermiyeceği bir se*vabdır. Çünkü muhabbet derecesine ulaşan günah dairesine gir--mez. 521 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Muhabbet, sevenin sevgilisinden başkasını görmemesidir, o öyle bir sevgidir ki başkalarını sevmekten kör ve sağır eder. Efendisini ya da arkadaşım nimetleri için seven kimse onun belâları gelince ona duyduğu sevgi gider.Anlatılır ki:Bağdad’da bir gurub cemaat Şeyh Şibli Hazretlerini ziyaretegider. Kapıya vardıkları zaman Şeyh içerden: — Kimsiniz? diye seslenir. Onlar: — Seni sevenler diye cevab verirler. Şeyh derhal onları taş yağmuruna tutar. Onların hepsi bir tarafa kaçışırlar. Kapıda sadece iki kişi kalır.Şeyh kaçanlara sitem eder ve: — Siz nasıl dostlarsınız ki benden kaçıyorsunuz? Eğer siz beni hakkıyla sevseydiniz attığım taşlara sabrederdiniz, der. Kendisini bekliyen kişiye de sevgi ve muhabbetini izhar ederek: — Benim gerçek dostum sizler imişsiniz. Taşlarıma tahammületmekle hususi sohbetimize hak kazandınız, der.Sevmenin de sevilmenin de sonu yoktur. Bunun içindir ki muhabbet sonsuzdur. Muhabbet makamı sevgilisinin kazasına razı olmaktır.Büyüklerden bir zat Resulullalı S.A.V.’i rüyasında görmüş veondan özür diliyerek: — Ya Rasulullah, bendeki Allah sevgisi, seninle meşgul olacak kalb bırakmadı, dedi. Bu sözlere tebessüm eden RasulullahS.AİV. şöyle buyurdu: — Ey mübarek, muhabbetullah mertebesine ulaşan kimse bizi sevmiş ve bunun için de saadete ermiştir.Gerçek âşık sevdiğinden gelen herşeyden 2 sevk alır ve onun cefâsını sefâ bilir.Bayezid-i Bestâmi Hazretleri diyor ki:«İlk zamanlarımda dört şeyi yanlış biliyordum. Çünkü ben onuaradığımı, andığımı, tanıdığımı ve sevdiğimi düşünüyordum. Nihayet anladım ki benden evvel Allah-ü zül celal beni arıyor, tanı yor ve seviyor.»MANZUMEEy ezeli refikimizGül şenimiz baharımızVey ebedi şefikımızMahrem-i yâr-ı garımız 522 MARİFETNAME Dilde, sen ey sururumuzHazırımız huzurumuzMayei sekr ve şurumuzSabr ile hoş kazanımız.Olmaz bizim âhırımızZâhirimiz zamirimizYârı murid ve pirimizMûnisi gam kusarımız.Nazırı bi nazırımızNâzırı bi nazırımızDilberi dest girimizCümleden ihtiyarımız.Aşık ve hem habibimizNâsib ve hem nasibimizMerhem ve hem tabibimizCâbiri inkisarımız.Râfı’ımız, refi’imizFâni’imiz, bedi’imizCâmi’imiz, cemi’imizHâsılı kâr ve bânmız. Cümleye eyledin atâSıhhat ve mihnet ve şifâHakkıya bahş kıl fena Ta ki olsun fakr kârımız.KISIM i 3MUHABBETİN ESASI, ÇEŞİTLERİ, FAYDA VE MAKAMLARIEy Aziz! Ehlııllah diyorlar ki:Muhabbetullah açığa vurulamıyan gizli bir sırdır. O manevi bir şeydir ki asla açığa vurulamaz. Fakat kâmillerden her biri ken- di seyirleriyle alâkalı olarak muhabbete dair bazı sözler söylemiş- lerdir. Muhabbetin faydalarıyla ilgili bir çok hikmetler bildirmiş- lerdir. Bunları yaparken kulların kalblerinin muhabbetullaha bağla-nıp onun özlemi ve yanma nurlarıyla dolmalarını ve ruhen de mu habbetullahı istemelerini arzu etmişlerdir. 523 H ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Büyükler diyorlar ki: «Muhabbet, sahibine dünyayı ve ahiret sevgisini unutturur.» «Muhabbet çok hizmette bulunmanı azımsaman, sevgilinin âz ihsanını da çokg örmendir.»«Muhabbet, sevgiliye bütünüyle bağlanmandır. Sevgiliyi can ve malından daha kıymetli bulup, açık ve gizli hallerinin hepsin de ona uymandır. Ayrıca ona karşı çeşitli kusurlarının bulunduğunu bilmen ve ondan özür cUIemendir.»«Muhabbet, sevgiliye kavuşmak değilse de ona haddinden fazla bağlanmandır.»«Muhabbet; kalbini dünya ve ahiret zevklerinden mahrum etmen, kendi sıfatlarından ayırman ve daima sevgili ile meşgul ol-mandır.»«Muhabbet, sevgiliye tam bir teslimiyet göstermendir. öyle kisende benlik kalmayıp kendinden geçmendir.»«Muhabbet, sahibinin kendinden geçmesi sevdiğini zikre ve fikre dalıp kalbi daima onunla meşgul etmektir.»«Muhabbet, Allah’a ibadeti insanlara hizmetten önce tutman, nasıl olamadığın geçici zevkler için üzülmemen, Allah’ı zikirden uzak geçen günler için pişman olmandır.»«Allah’ı seven, insanların kendini tanımalarından sakınır.»«Sana riayet etmesi için Rabbinle ol. Sen onun ol ki onun muhabbeti sana yetsin.»«Ya Rabbi beni parça parça da etsen üzerime yağmur gibi belâlar yağdırsan, sana olan muhabbet ve özlemim daha da artar.»Zunnûn-ı Mısrı Hzretleri el ve ayakları bağlı olduğu halde halkın çevresinde dolaştığım görünce büyük bir sevinç içinde şöyle der; — Benim halim Allah’ın sevgili kullarına bir hediyesidir. Onunbütün işleri bana tatlı ve güzel gelir. Muhabbetullah sürmesini çekenin gözleri kör olur. Artık o halkı göremez, ancak Hakkı bulur.« Bir kâmil diyor ki: «Tevekkülün tamamı, dargınlığı terketmektir. Tefvizin tamamı dilemeyi ve ihtiyarı terk etmektir. Muhabbetin tamamı da sev- gilliyi herşey üzerine tercih etmektir.»Kâmil birz at diyor ki:«Her kendisiyle oturulan ünsiyete uygun olmıyabilir ve herdost da sır için emin olmıyabilir. Sırrın emini gerçek dostlardır.» 524 MARİFETNAME Kâmil bir zat diyor ki:«Cenab-ı Hak bir topluluğu kendi hizmetine almış, diğer birtopluluğu da kendi muhabbetine ayırmıştır.»Burada hizmet edenlerden murad zühd ve takva ehli olup onlar Cennete ve nimetlerine layık insanlardır. Bunlara iyiler manasına Ebral denilmiştir. Diğerleri de muhabbet ve irfan ehli olupAllah’a daha yakındırlar. Bunlara da yakın olanlar mânâsına Mu-karrebler denilmiştir.Kâmil bir zat diyor ki:«Kur’an’da geçen şerâbı tahur marifet kâsesiyle sunulan muhabbet şarabıdır.»Kâmil bir zat diyor ki:«Arifin muhabbetin zevk ve lezzetine varması halkın kendisine yaptığı eziyetler hoş geldiği zamandır. Fakirlik ona bal gibigelir.»Kâmil bir zat diyor ki:«Sevgi korkudan daha üstündür. Çünkü seven kul mevlâsınıhuzurunda da gıyabında da korur. Ancak efendisinden korkan köle gıyabında efendisine tabi olmaz.»Her insanın kıymeti gönlündeki himmet ile ölçülür. Himmetidünya olanın kıymeti şehvet, ahiret olanın ise cennettir. HimmetiAllah sevgisi (Muhabbetullah) olanın kıymeti ise sonsuzdur. Ölçülmez.Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbin bağlanmasıdır ,yoksa insanların öğretmesive haber vermesiyle değildir. Ancak Allah’m bir ihsâmdir.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbe ait bir Allah’m sıfatıdır. Herkese geçer, isteğe bağlı değil, zorlayıcıdır.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbet kalbde ışıldayan bir nur olup kalbe geldiğindeonun sahibi mesrûr olur ve kalbini masivadan temizler.»Kâmil bir zat diyor ki:«Kalbdeki zefkat ve muhabbet Rabbâni bir ilhamdır. Düşman- 525 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. lık şeytanın bir vesvesesidir. Çünkü şefkat ve muhabbet nasıl Rahmanın sıfatı ise düşmanlık da şeytanın sıfatıdır.»Kâmil bir zat bir arife yazdığı bir mektubunda şunları söylü yor:«Onun marifet kâsesinden şarab içtim ve sarhoş oldum.»Arif ona yazdığı cevabda ise şunları söylüyor:«Sen içmeden sarhoş olmuşsun. Halbuki ben yerler ve göklerdolusu şarab içtim de kanmadım. Hâlâ: — Daha yok mu? diyor ve ömrümü böyle geçiriyorum.»Kâmil bir zat diyor ki:«Hakkın sevgisine susayan kul, onun ünsiyet deryasına dalmışolur.»Kâmil bir zat diyor ki:«Mevlâsınm sevgisine bağlanan kul artık sıcak ile soğuğu, iyiile kötüyü ayıramaz.»Kâmil bir zat diyor ki:«Muhabbetullah yakıcı bir ateştir ki Allah onu veli kullarınınkalbinde tutuşturmuştur. Bu ateş o kulların kalblerindeki, vesvese,hayâ, istek ve ihtiyaçları yakıp yok eder.»Kâmil bir zat diyor ki:«Allah, kendi sevgisini bir kuluna vermiş olsa, diğer insanlaronu sever ve sık sık ziyâret ederler. Fakat o kul insanlardan uzaklaşıp Allah ile yalnız olmaya çalışır.»Bir kimse Hz. Yusuf’a sevgisini bildirdiğinde o mevlâsınm sevgisinde dâim ve sadık olduğunu bildirerek: — Beni Rabbimden başka kimsenin sevmesini istemem, buyurmuştur.KISIM: 4ALLAH SEVGİSİNİN BİR TAKIM ALAMET VEKERAMETLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbetullah büyük kıymeti haiz bir taht kuşudur. Öyle kı kimin başına konmuş olsa sahibi hem dünyada hem de âhirette 526 MARİFETNAMEtaht ve tâca sahih bir sultan olur. O, öyle bir saadet hâzinesidir ki,kalbine girdiği kimse artık hiç kimseye muhtaç olmaz. Hatta ikialâmden geçer ve herkes ona muhtaç olur.Muhabbetullah görülmeyen gönül ölüye benzer. Carımdanhaberi yoktur. Akıl sahihleri gerçi muhabbet iddiasında bulunuponun için cammızı ve başımızı veririz diyorlarsa da bunun gerçekolabilmesi için bazı alâmetleri vardır. Bu alâmetler yedi tanedirve Allah sevgisi bu alâmetlerle bilinir.ALLAH SEVGİSİNİN ALAMETLERİ1 — Allah’ı seven ölümden korkmaz ve sakınmaz. Devamlıolarak ölüme hazırlanır ve onun geleceğini (misafir bekler gibi) bekler. Çünkü sevenin sevgilisine, aşıkın maşukuna, tabibin mat-llubuna, yolcunun ülkesine kavuşması ancak ölümle mümkündür.Bu demektir ki, dünya ile bağları koparılmayan ve alâkası kesilmeyen kalbde muhabbetin eseri görülmez. Eğer kul kendini Hakka varmaya hazır hissetmiyor da gece vef gündüzünü buna harcayarak geçiriyorsa ve ölümü bunun için istemiyorsa bu da muhab- betullahtan bir eser sayılır.2 — Allah’ı seven kul, dünyadan sevdiği şeyleri severken Allah’ın da onları sevdiğini bildiği için sever. Sevdiklerini de onunyolunda harcar. Mevlâsımn rızasını kazanır. Gönlünü Allah’tanuzaklaştıran her şeyi atarak onun huzuruna gelir ve onun rızasınıkazamr. Hallerinde huzur ve rızada değilse bu Allah’ı sevmememin alâmetidir denilmez. Çünkü bütün gönüllerde muhabbetin yerleşmesi ayni derecede olmıyabilir. Bazı gönüllerde kemâl derecesinde olurken bazılarında noksan olabilir.3 — Allah’ı seven kul gece gündüz daima onu anar onu zikreder ve onu düşünür. Çünkü seven sevgilisini ne derece seviyorsao kadar anar, sevdiğinin sıfatlarını sayar ve daima onu över, onuhakikaten seviyorsa hiç unutmaz. Bir insan: — Ben hem Allah’ı hem de filanca dünyalığı seviyorum derse bakılır. Hangisini daha çok anıyor, zikrediyor ve düşünüyorsa onudaha çok sevdiğine hüküm verilir. Zira hangi tarafın sevgisi fazlaise gönülde o galib gelir ve kul da onu zikreder. Galib mağlûb olanıgittikçe etkisi altına alır ve nihayet yok eder.4 — Allah’ı seven kimse onun kelâmı olan Kur’an’a hürmeteder. Peygamberlerine, velilerine ve dostlarına riayet eder. Hatta bütün mahluklara şefkat ve merhametle muamele der. Tatlı dilliv yumuşak huylu olur. 527 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. öyle ise muhabbet derecesine varandan kibir, hased, kin, düşmanlık, kendini beğenme, benlik gibi kötü vasıf ve düşünceler gider. O bütün mahlukata ibret ve hikmet nazarlarıyla bakar. Herkesle dostdur ve güzel geçinir.5 — Allah’ı seven insanlardan uzak kalmaktan, yani uzlet etmekten hoşlanır. Kalbinden dünyaya ait bütün kötü düşünceleriatar, eşi benzeri ve ortağı olmayan Allah’ı ve ezeli sevgiyi övmekve medhetmek için gecenin olmasını dört gözle bekler.Cenab-ı Hak Hz. Dâvûd’a hitaben buyurdu ki:«Ey Dâvûd. Geceleyin uyuyup da benden gafil olan kimse beni sevdiğini söylerse yalan söylemiş olur. Çünkü dost dostuyla beraber olmak ve onunla tenhada buluşmak istemez mi? Beni isteyenbulur. Bulan da artık başka birşeye bağlanmıyacağı gibi hiçbirşeyle ünsiyet etmez.»6 — Allah’ı seven kimseye ibadet zor gelmez, bilâkis kolay gelir. Onun Allah’a hizmet ve ibadeti zevkle ve şevkle olur. İbadetiruhunun gıdası bilir. Ondan türlü türlü lezzetler olur.7 — Muhabbetullah derecesine eren kimse, Allah dostlarınıhiç bir menfaat gözetmeksizin yalnız Allah rızası için sever. Onları kendinin dostu bilir. Yine Allah’ın düşmanlarını kendine düşmanbilir. Onlara bile hoşça ve yumuşak muamele eder.Allah’ı sevenin üç kerâmeti vardır:1 — Deniz misali cömert olmak 2 — Güneş gibi şefkatli olmak3 — Toprak gib ialçak gönüllü (mütevazi) olmak. Çünkü bedenin kaynağı muhabbettir. Hattâ varlığın yaradılışının aslı bilemuhabbettir.Allah’ı sevmenin sonuçlan üçtür :1 — Çokça oruç tutmak,2 — Geceleri namaz kılarak ve ibadet ederek geçirmek, 3 — Az konuşmak.Muhabbetin hakikati Avam ile beraber olmayı terktir. Gerçekten sevenin bedeni zayıf kalbi arşidir. Tabiatı rûhânî, himmeti rab-bânî yüzü de nurânîdir.• MANZUMEGönül aşkmda pervasızdır ey dostSeni sevmek sevdâdır ey dost MARİFETNAMEAdû (düşman) bilmez, bu mânâyı ki dâimAş ıkın gönlü sana me’vadır ey dost.Cemâlin arzu eyler kamu şeyCihân pür şür ve pür gavgâdır ey dostİkilik perdesi kaldırıldı gönüldenİki âlemden gönül yektâdır ey dost.Çü gelmez hâtıra pervayı ağyârGönül şüride ve şeydâdırey dost.Eğer rütbe-i akl oldu âliMakam-ı aşk hem a’lâdır ey dost.Cihan lezzetlerini buldum çü helvâVeli aşkın mey-i ahlâdır ey dost.Şuûnun eyr eder âlemde ol cânKi çeşmi aşk ile binâdır (görücü) ey dost.Çü sensin evvel, âhir, sırr ve zahirBu Hakkı hiç ve nâpeydâdır ey dost.KISIM: 6ALLAH SEVGİSİNİN KALBE DOĞUŞU VE CEVELANIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:İnsanın kalbinde muhabbetin doğuşuna sebep insanın onamuhtaç olacak şekilde yaratılmasındandır. Din ile ilgili hususlarda insanların âlimlere olan ihtiyacı zulmetten, cehâletten, keder vegafletten kurtulmak, din ve imanın adâb ve erkânı ile şartlarımve şeriatın esaslannı öğrenmektir. Yine Nefs-i emmârenin kötüsıfatlarından nefsi merdiyyenin güzel huylarına geçmenin yollarını öğretmek, dünyanın geçici ve fani olduğunu, ona bağlanmanın sonunun hüsrân olduğunu bildirmek, marifet ve muhabbetullah yollarım göstermek, cahilleri âhiret hayatımn zevk ve sefâsın-dan, mevlânın üns ve huzurundan haberdar edip, Allah’a kavuşmanın şeref ve derecesinin yüksekliğinden bahsetmek ve insanlaradünyayı terkettirip ahirete bağlamak, âlimler üzerine düşen bir borçtur. Her talebenin hocasına, müridlerin mürşidlerine bağlanmalarına muhabbet denilmesinin sebebi budur. Onlar daima efendilerinin razı olacağı yoldan giderler.Dünya ihtiyaçlarının karşılanması için insanın bir çok kimselere ihtiyacı olur ki bunun başı ve sonu haddi hesabı olmaz.Meselâ bilir misin ki bir yemek hazırlanıp sana gelinceye ka ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ. dar kaç kişinin emeği ile hazırlanmış ve sana gelmiştir? Şu bir gerçek ki yemek ve içmek hususunda, giymek ve mesken temini hu susunda insanın türlü san’atlara ihtiyacı vardır.«İnsan yaradılıştan medenidir.») denilmesi boşuna söylenme miştir. Hattâ insan rüzgâr, yağmur, yer, gök, ay ve güneş gibi şey lere fazlasıyla muhtaçtır.O halde ey Allah’ın sevgisini isteyen düşün de bir bak! Eğersana birisi iki gümüş verse veya elbise giydirse veya herhangi birİşini yapsa bütün hayatın boyunca onu sevmez ve adı geçtiği zaman hayırla yâdetmez misin? Halbuki onun size yaptığı ihsan veiyilikte ancak Allah’ın rızası ve dilemesiyle olmaktadır. İnsaflı ol,her an ve nefesinde sana türlü nimetler veren, işlerini hiçbir karşılık beklemeksizin gören, ihtiyaçlarını daha senin haberin oftna-dan gideren Rabbine nasıl dua etmez ve onu nasıl sevmezsin? Yineisyan ettiğin zamanlarda bile senin üzerindeki rızkını kesmeyen,ayıplarını örten Allah-u zül celâl’e hulûs-ı kalb ile ruhunla nedenbağlanmaz, neden onu sevmez ve onun varlığı karşısında nedensecdeye kapanmaz ve kendini zelil ve hâkir görmezsin?Ona her an için dilinle neden hamdetmez, şükretmez ve med-hü senâda bulunmazsın? Başını, cânını ve her şeyinionun aşkı için fedâ etmezsin. Onun sana verdiği sayısız nimetler içinde yüzerkennasıl olur da onun nimet ve ihsanlarım başkalarından bilirsin?Nasıl olur da başkasına bağlanır, başkasını sever ve medhi ve se : nâyı o ayıplan örtenden başkasına yaparsın? Gerçi bütün gönüllerde Allah sevgisinin aşkı vardır. Fakat ateş çakmak taşında nasıl gizli ise muhabbet de gönüllerde öylece gizlidir.Eğer sen Allah’ı zikir poladını kalb taşım zevk ile vurursanondan çıkan kıvılcımlar sayesinde için nurla dolar. Kalbinde bulunan düşmanlık, kin ve hased tozları, kibir ve benlik yükü o ateş yüzünden kanar kül olur. Nefse ait zulmetlerin hepsi gider ve kalbin tertemiz kalır. Huzur ve üns ile Cenab-ı Hakkın tecellisine hakkazanır.Eğer bir müddet gaflete düşer de zikrullah’ı terkedersen dildeki gizli muhabbet ateşi kül altında saklı kor gibi uzun müddetbeklemekle sönebilir. Sonra da kalbin şehevî zulmetler ile dolarve tecelli nurlarından yoksun kalır. Artık ne yapacağını bilemez.Çünkü Allah’ı zikretmek Allah’a olan sevgi ve aşkı kuvvetlendirirve kalbe büyük zevk ve şevk verir. Muhabbet ehlinin şevki ile âşıkların zevkini çoğaltmak velilerin hikmeti yardımcı olur.Muhabbet ehlinden bir zatın gözleri kör olmuştu. Ondan sebebini sorduklannda: 530 PpPRPVi^l'i'lVk'fl MARİFETNAME — Bu körlük, Hakkın gayretinin gereğidir. Allah beni halkabakmaktan menetti. Çünkü sevilen, kendisini sevenin başkasıyladost olmasını ve onu sevmesini İstemez. O kendisinin sevenin kalbinin Allah’tan başkasından temizlenmesini ve gönlünde kendisini taşımasını ister, dedi.KISIM : GALLAH SEVGİSİNİN TARİF VE HAKİKATİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Allah-u zül celâl sevgisini kendi hâzinelerinin anahtarı kılmış,ve bununla sonsuz hikmetlerinin ve gayb âleminin hakikat kapılarını açmış ve böylece sırlarını görmenin vasıtası kılmıştır. «Bilinmeyi sevdim» sözüyle, kendisinin bilinmesi ve tanınması içinkaranlık ve nurlu âlemleri halketmiştir.Bu demektir ki muhabbet, hakikat ehlinin özü ve marifet ehlinin son gayesidir. Onun makam ve derecelerinin sonu yoktur.İnsanı hayrete düşüren alâmet ve işaretlerinin hesâbı bilinemez.Garib hallerinin anlatması sona ermez. Yani anlatmakla bitmez.Çünkü, muhabbet yaratıcı rütbesinin başlangıcı olup bütün cinslerin sonudur. Bedenlerin kemâli muhabbetle olmuştur. Her türlümurada ermek onunla mümkün olmuştur.Muhabbet öyle bir hakikattir ki sahibinden başka kimse bilemez ve onun sureti herhangi bir şekilde tarif edilmez. Muhabbetisoran, elde ederse soramaz, elde edemez ise imkânsız olana sahibolmaya çalışılmış olur. Çünkü vicdanla ilgili olan mânâlar sınır verusûm ile bilinemez, akıl ile idrak olunamaz.Muhabbet, dil ile anlatılamayacağı gibi, tabir de olunamaz.Çünkü muhabbet, Hakkın bir perdesidir ki ezeli bir inayet ve ebedî bir sıfattır. Cenab ı Hakkın veli kullarının kalblerine çektiği birperde olup kitab ve iman onunla bilinir.Muhabbet öyle bir sürürdür ki gönülde doğması, onu idrak ettiren Allah’ın huzurunu tasavvurla mümkün olur.Muhabbet, hakikati bilemeyen vicdani bir emirdir. Muhabbetesasen sahibine zevk ve şevk veren bir nurdur. Bir olan Allah’mzatını zatıyla idrakinden doğar. Çünkü o çok güzeldir ve güzelliğeâşıktır. Cemâlin maksadı kemâlin sonudur. Müdrikin kemâli artarsa, ayni şekilde idraki de kuvvetlenir.Bu güzeli idrak edenin muhabbet itatlı ve saf olur, kuvvet de 531 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ. olgunlaştırır. Muhabbetin kaynağı Allahu zül celâlin birliği^ Düşmanlığın kaynağının zıddiyet ve çokluk olması gibi. Çünkü va hid (bir) olan Allah'ın nuru kâinata yayılmış olup muhabbet de ondan hasıl olmuştur. Allah’a yakın olanlarda muhabbetin fa 2 l a ve kuvvetli olması, uzak kalanlarda ise az ve zayıf oluşunun sebebi budur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Eğer sen yeryüzünde mevcut herşeyi harcasaydın bile genede onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onlann ar a .lan m bulup kaynaştırdı.» (Enfal Sûresi, Ayet: 63)Muhabbet öyle tatlı bir şeydir ki onun sayesinde her acı şeybal olur.Muhabbet öyle bir iksirdir ki, onunla bakır, demir, altın ilegümüşe döner.Muhabbet öyle bir ilâçtır ki onunla her türlü hastalık şifa bu-lur ve iyi olur.Muhabbet; öyle bir şerbettir ki her türlü hastalık onun sayesinde sıhhat bulur.Muhabbet öyle bir candır ki onunla ölüler hayat bulur.Muhabbet, şahı bağlayan bir sultandır ki marifetin bir sonu cudur. Allah’a yakın olmaya sebeptir.Muhabbet öyle bir sevinçtir ki her türlü sıkıntı onun sayesinde rahat ve huzura döner.Muhabbet, kendisiyle vahşi hayvanların, devlerin huriye dön düğü bir nurdur. MANZUME Elâ ey aşk-ı pervaKi sensin maksad-ı aksa.Ki sensin ahsenü’l hüsnâHem oldun aşık-ı şeydâ.Aceb hüsn içre yektasınAceb mevzûn ve ranasın.Aceb mâh-i dil arasınZehi yektayı bi hemta.Cemalin vasfını her demNe veçhile ki söylersem.Kamu zerrât eder hemKi amenna ve saddakna. 532 OH MARİFETNAME Senin zatın ki dâimdir Deminle cümle kâimdir.Ger insan ger bekâimdir Eğer a’la eğer ednâ. Muzân, mâzi ve hâlsinDahi tafsil ikemâlsin.Cihandır hüsnüne hayranKi sensin cümleye cananZeki muhsin, zeki ihsanZeki mihri cihân arâO can kim şaka mâfldirTükenmez zevka nâildir.Sana Hakkı ki vâsıldır,Ne hacet kıssaı ferdâ.KISIM : 7ALLAH SEVGİSİNİN KISIMLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbet vahdetin, gereği olduğundan çokluğa uygun gelme-miştir. BEYT : Vâhid birdir Hakka ki, nasıl taksim olunur . Vacib haktır, gerçektir, nasıl olur yok olur. Esasen muhabbet bölünme kabul etmez. Fakat açık ya da gizli oluşuyla kuvvetli ya da zayıf olabilir. Parlaklık ya da karışık haller gibi değişik halleri olabilir. Görünüş itibariyle değişiklik gösterir.Meselâ saf suda aynı şekilde içinde bulunduğu kabın şeklinialdığı zaman farklı olabilir ve bölünebilir. Aktığı anda başka şeylere karışacak olsa tadı, kokusu ve rengi değişebilir. Fakat su esasta birdir. Değişik parçalara ayrılsa da.Muhabbet de su gibi çokluk âleminde değişik şeylere sirayetedince birçok kısımlara ayrılır. Tezahürü çeşitli olunca mevcut yeri itibariyle de sıfatı değişik olur. Esasen vahdetin gereği olan muhabbet birdir.Saf su zarar ve karışıklıklardan temizlenmediği müddetçe esas533 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.letafet ve temizliğini bulamaz. Muhabbet de aynen bu suyun ha.line benzer. Aslı kaynağın dışında saf ve hâlis bulunmaz ve onunhacuzuna girilmez. O saf ve tatlı sudan içenler Allah’a yakın kul-lardan olurlar ki onlar vahdete ermiş, birliği bulmuşlardır. Benlik'ten çıkmış Cenab-ı Hakkın huzur ve ünsiinde taksim olmuş (bö.lünmüş) lardır. Fenadan sonra artık Allah’ın varlığıyla dâim zât-ı pâkiyle kâimdirler. Onun sıfatlarıyla muttâsıf olmuşlardır.Onlar Allah’ın sevgi ve muhabbetiyle Rablerini sevmekte veonunla ülfet etmektedirler. Onun kubbeleri altında saklı olup k&.fur şarabının safvetinden içerler. Yakın lezzeti ve nesim ırmağıile rahata erer, ufuk mahfiline çıkar, yüksek dereceleri bulurlar.Allah'ın zatına olan bu muhabbetin kaynağı çok temiz ve çoksaftır. Buna onun sıfatlarına olan sevginin suları karışmıştır. Selsebil kaynağından çıkan bu suyu iyiler, hayırlılar ve ibâdet ehlin-den olanlar içer. Söz konusu edilen saf şarab Cenab-ı Hakkın muhabbetidir. Onun sıfatlarına olan muhabbet ise karışıktır. İyiler(ebrâr) ancak şarab-ı memzucdan zevk alırlar. Şu halde iyiler yalnızca Cenab-ı Hakkın birliğine isimlerinin derecelerine giderler.Sevgiliyi azamet ve kibriya perdesinin arkasından görürler. Bunlar daha tam anlamıyla kendilerinden geç;ip birlik (vahdaniyet)denizine dolmamışlardır. Korku keder ve üzüntüyü tam anlamıylaterketmiş değildirler.Onlar zat denizini sıfatlarının fazlalığı ile bulandırmışlar veaynca kendi meşreblerini adi sıfatının saf merci ile kederlendirirolmuşlardır. Karışık şarabın aşağı derecesi âbid ve zâhidler ile tak-vâ ehline iyi gelmiştir.İşte yalnızca zâtm sevilmesi sâf su gibi olmuştur. Sıfatlarlabulandırılan muhabbet ise süte benzer. Fiillerle bulandırılan muhabbet ayrana benzetilmiş olup bunlara muhabbet; amellere sahibolan âbid ve zâhid kullara ayrılmıştır. Çünkü amel ile meşgul,olanlar onlar olmuştur.Muhabbetin zayıflığı ve en aşağı derecesi saf su denilen Allah'ın zâtına değil de onun eserlerine duyulan muhabbettir. Bueserleri sevmek ancak dünya ehline aittir. Dünya ehli zâtının eserlerini sevmekle yetinmişlerdir. Beyân olunan yüksek muhabbet ilezayıf muhabbet arasındaki fark saf su ile ağacın dallarındaki suarasındaki fark gibidir. Ağacın dallarında bulunan su karışık vegizli halde olduğundan saflığını kaybetmiş ve karışık hâle gelmiştir.öyle ise en güzel ve en münasib şekillerde en güzel elbiselerde, en nefis yiyeceklerd, en tatlı myvalarda ve kıymetli ve akla dur-l 534 MARİFETNAMEgunluk veren sanat eserlerinde, tuhaf olaylarda hasıl olan mu-habbet ve sevgi bütün kalblerin sevgilisi ve gerçek yaratıcısı olan Allahu zül celâlin zatına olan muhabbetin bir eseridir. Fakat mu-habbet ehli eserlerin sahibine değil de eserlere meyleder, onlara bağlanır ve onları yaratan Allah’tan gafil kalırsa bu durumda eserlerin fazlalığı sebebiyle bu çokluğu yapan mutlak biri düşü-nemezler. Bunun için de kimi sevdiklerinden gafil olur ve bilemez-ler.Muhabbetin kısımları dörttür: 1 ;**. Zatına muhabbet,2 — Sıfatlarına muhabbet, 3 — Fiillerine muhabbet, 4 — Eserlerine muhabbet, * MANZUMEEy aşk vey cân-ı cihanEy müpteda vey müntehâ.Ey rustehiz-i nâgeh&nVey rahmeti bi’intihâ,.Ey feşk-i mah ve müşteriBizden nihansm çûn peri.Verdim dil ve can ve seriBen hem sana kurban şeha.Ey tâlib-i en vâr-ı cânSeyr eyle sen kühsâr-ı cânOl bülbül-i gülzârı cânKıl kalbini gamdan rehâ. Alem çû kühi Turdur Zerre be zerre nurdur.Amadan ol mesturdur İbretle sen seyreyle hâ.Her dem gelir candan nidâ Kim benliğinden ol cüdâ.Yok ol, hemân kalsın Huda,Mihrinle pir nur ol mehâ.Hakkı gönülden dilesin Kim ilmi aşkı bilesin.Ekli az et (az ye) şürb ile sen Olsan dâhi pür iştihâ. 535 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. KISIM : 8ALLAH SEVGİSİNİN ADLARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Muhabbetin isimleri kendi derecelerine göre değişik olur. Mu habbetin eserlerinden başlandığı kısımdaki ismine İrâdet denilir ki bu ilk mertebesidir. Bu, kemâl derecesine eren kimseye itaat onun sevgisini kazanıp ahlâkım örnek almak ve ona yakın olma ya çalışmaktır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kulum bana nâfile ibâdetlerle yaklaşırsa ben de onu severim.Onu sevdiğim zaman ise onun gören gözü, tutan eli, duyan kulağıolurum.» (Hadis-i Kudsi)Bunun alâmeti o kimsenin kendisinde ondan başka bir düşünce ve onun isteğinden başka bir isteği kalmamaktır.Muhabbetin bir diğer ismi Şevk’tiir. Şevk ruhun vuslat yolunda hareket halinde olması ve yola devam etmesidir. Bu da sevgili-sine kavuşmak ve mümkün mertebe cemâlinden lezzet almasınısağlamaktır.Muhabbetin bir diğer ismi de Tevekân yani şiddetli arzudur.Şevkin kemâle ermiş hali demektir. Şevk iradenin kemâli olduğugibi bu da şevkin kemâlidir.Muhabbetin bir diğer adı nizâ (sökülüş) dür. Bu muhabbetsultanının karara varması, vakarla kuvvete ve kudrete ermesidir.Sevgilisinin hasıl olan şiddetli güzelliğinin kalpde ışıldayan yüzünün nurundan sabır ve irâde yularını çekip tutmasıdır.Muhabbetin bir diğer adı da Sabâbet (aşk) tir. Muhabbetin buderecesinde sabretme kuvveti kalmaz, kul ızdırab içinde sevgilisineakar. Ondan başka meyli ve sevgisi kalmaz. Ayıplanmaktan korkmaz. Sabâbet, niza’ın kemâl derecesidir.Muhabbetin bir diğer ismi de Hevâ’dır. Sevgilinin kapısında yalnızlığa çekilip orada yerleşmek ve onun güzelliğinin zevkiylemest olmaktır.Muhabbetin bir diğer adı da Meveddettir. Kul bu derecedesevgilisine yakın olmuş, sevgisinden istifade etmiş, kavuşmanınverdiği hararet onu mest etmiştir. Bu kavuşmanın aniden kesilme si halinde soğukluk hasıl olur. Zira kavuşma ve ayrılma her an için mümkündür. Kavuşmak sevinci, ayrılmak ise elemi getirir.Bunun alâmeti tedbiri sevgiliye havâle etmek veonun huzurunaermektir. 536 MARİFETNAME Muhabbetin bir diğer adı da Hullet’dir. Bu meveddetin kemâle ermesinden meydana gelen halis sevgidir. Bu derecede benlikten eser kalmaz. Sevgi tam mânasıyla saf hâle gelmektedir. Bunda iki lik vardır. Muhabbetin bir diğer adı safi muhabbettir. Bunda ikilik kalmadığı gibi benlik de kalmaz. Bu demektir kisafi muhabbet, hullet ve daha aşağı derecelerdeki muhabbetlerdendaha yüksek ve daha saftır.Rasulullah S.A.V. HalUullah’ın menzil derecesine ermiş oradanKâbe Kavseyn’e ve oradan da Ev ednâ makamına yükselmiştir.Çünkü Halil A.S. Allah’ın sıfatlarıyla yine Allah’a yönelmiştir. Rasulullah S.A.V. sıfatlarla da kalmamış zât-ı pâk ile beraber kalmıştır. Muhabbet eğer saf olur ve sahibinin durumu da bilinirse bunaMeka adı verilir.Meka, saf muhabbete sahip olanın durumudur. Ancak dahaonun makamı olmamış, daha müşahedenin başlangıcım da bulma-,mıştır. Eğer halis muhabbet denilen zâti muhabbet gittikçe artar.Sahibinde iyice yerleşir. Kendisinden her türlü âdet ve rusum kalkar, haber kesilir, muhabbet ve aşk denizi coşar da içindekileri yokolursa, böyle bir muhabbetin adına aşk denilir. Bu makamda köleolan seven hürriyetine kavuşur. Çünkü kölelik benliktedir. Kullukgereği yakımn kalıcı oluşundadır. Benlik ortadan kalkınca artıkbulutlar .açılır.KISIM : 9ALLAH SEVGİSİNİN ÖZELLİKLERİ VE ACAİB HALLERİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Muhabbetin özelliklerinin zâhir oluşu kendi derece ve mertebelerine göredir.Muhabbetin özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:1 — Muhabbet bir başlangıç olduğu gibi bir maksad ve gayedir, aynı zamanda. Muhabbet; hem mesafe ve hem de o mesâfeyiaşmaya yaratan vasıtadır. Bu hâliyle muhabbetin garib ve acaib-liği her şeyden daha çoktur. Çünkü seven kendi nefsini bırakıp sevgiliye döndüğü zaman muhabbet vadilerinden geçer. O vadiler ancak muhabbet adımları ile geçilebilir.(FARİSİ) MANZUMEZâhid bir ayda bir günlük mesafeyi aşarAşık her nefesinde şahına varır ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Zâhidler adımlarını korkarak atarAşıklar ise havada şimşek gibi uçar.Bu korkaklar aşka nasıl varır,Aşk derdinde gökler birer yatakdır.Demek oluyor ki esasen muhabbet iki zıd kutbu kendisincetoplamıştır. Bunların ikisinin gereğini de yerine getirmek icâb ederSevgili sevenden ayrıldığında ikisinin de ayrılmaları gerekir, ç^’kü sevgilinin sevgilisi aynı zamanda sevenin de sevgilisidir. BmJdan da iki zıt hâl görülür ki bunlar:1) Kavuşmak (visâl)2) Ayrılık (firak) tır ki bunlar birbirine zıt şeylerdir.3 Muhabbetin özelliklerinden biri de; seven sevgilisine ikicihânda terci heder ve onu kendi nefsinden daha yüksek bilir. Ak.si halde gerçek muhabbeti bulamaz. Sevgiyi gizlemeyi başaramazaçığa vurur. Böylece muhabbetin altında ezilir. 4 — Muhabbetin öbelliklerinden biri de, kemâle erdiğinde bö*lünmekten sakınır. 5 — Sevilene sevenden başka biri yalvardığı zaman ona dagayret gelir ve bu gayretini arttırarak muhabbet sahasında üstünlüğü temine çalışır.6 — Seven sevdiği (Allah) yüzünden azarlandığı ve ayıblan dığı müddetçe zevk alır, zevki ve muhabbeti gittikçe artar. Onu ayıplayan ya da azarlayanlar ona sevgilisinin adını söyleyerek ken- disini teselli etmektedirler. 7 — Seven sevgilisinin izzeti ve yüceliği için zillete razı olur.Sevgilisinin yanında kendini küçük görür. Bu zelil oluşu ve tahammülü sevgiliye (Allah’a) kavuşana kadar deva meder.8 — Seven sevgilisini anmadan, düşünmeden bıkmaz. Onun verdiklerine razı olur ve asla huzurundan ayrılmaz.BEYT :Âşkı bul, aşk ile öl, aşk ile dol ey HakkıHerşeyin var bir bedeli, bulmadılar aşka bedel. ^ I9 — Muhabbet her türlü zorluğu kolaylaştırır, her türlü çirkini güzel eder.(FARİSİ BEYT)Muhabbetten nâr (ateş)) olsa da nur olurMuhabbetten ifri tolsa da hür olur. 538 MARİFETNAME 10 — Muhabbet eziyet işkence ve zorlukla asla azalmaz vedeğişmez.(ARABİ) BEYT Onu sevmem bana farz etse de lutf ve cefâİçerim şarabını olur bulanık safâ. 11 — Seven sevgilisini övmek ve methetmeyi terkeder. Ona yalvarırken ve dua ederken takınması gerekli hâl ve tavırları ta- jonmaktan vaz geçer.12 — Sâdık bir sevgi ile seven muhib sevdiğinin adım duyunca titrer. Onun ismine benzer ya da yakın olan isimler bile onahaz ve lezzet verir.13 — Seven sevgilisi (Allah) m sıfatlarını üzerinde taşır. Onusevenleri sever ve onlardan hoşlanır. Çünkü onun varüğı ve ahlâkısevdiğinin ahlâk ve varlığına uygundur. Seven daima sevgilisi ileberaber olunca tabii olarak kendi sıfatlarını atar ve onun sıfatlarım alır.14 — Seven sevgilisinin kendisine yükliyeceği eza, cefa ve işkenceden yine ona sığınır. Çünkü o bilir ki kendisi için ondan dahaacıyıcı ve merhametli kimse yoktur. Onun cefasından yine onunmerhametine sığınır. Peygamberimiz duasında buyurdu ki: _ «Ya Rabbi nzasızhğından yine senin rızana, cezandan affına,senden sana sığınırım.»Yüce Rasulün sevgilisine olan hitabı böyledir. Anlatılır ki: Adamın biri oğlunu terbiye etmek niyetiyle dövmüş. Çocukolduğu yerden ağlıya, sızlıya gidip babasının kucağma oturmuş veşunlan söylemiş: — Babacığım. Dünya başıma dar geldi. Senin dövmenden yine senin merhamet kucağma kaçtım. Artık insanlık şendedir. Çünkü sen beni seviyorsun ben de seni seviyorum.Oğlunun bu sözlerine dayanamıyan baba oğlunu affetmiş veona merhamet kanatlannı germiş. İşte kulu yaratan Allah’ın kula olan merhameti de böyledir.15 — Muhabbet seveni mâna davalanndan kurtanr. Çünkümuhabbet mâna inceliklerini beyan eder. 538 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI UZ. 16 — Seven sevgilisini o derece sever ki ona verdiği kıynwve sevgiden ona muhtaç olduğunu ve ondan duyduğu zevki unut^ MANZUME Merhaba ey aşki bâki merhâbaVe/a dolusun, pür vefasın pür vefâ.Gel sakın gönlümde ey c&n-ı cih&n Dil rubâsın, dil rubâsuı dilrubâ.Asumanı dilde malımsın temâm Mehlikâsm mehlikâsın mehlikâ.Evvel ahir yâr -1 görimsin mudâmCân fezasın, can fezâsın, can fezâ. Mübtedâyı cümle eşyaya revân Müntehâsm mântehâsm mün tehâ. Senden oldu hârı gül-hem hâki zer Kimiyasın Kimiyasın Kimiya.Vasıl eylersin kulu mevlâsma Rehnûmâsın Behnûmâsm Rehnûmâ.Halktan bigâne olmuş âşıka.Aşinasın âşinâsın âşinâ.Hakkı Hakdan gafil olmazsan müdam,Pür safasın pür safasın pür safa.KISIM: 10 ZATIN SEVGİSİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Zatın sevgisi öyle bir güneştir ki eşyanın hakikatim nurlan- dırır ve parlatır. Bütün cihanın her zerresi o nurun aydınlığı ile dolmuştur. Onun ışığı eşyanın halini zâhir kılmıştır. Yaratıkların suretleri onun şualarıyla süslenmiştir. Mutlak güzelliğin bir bir olan zata mahsus olduğunda şüphe yoktur. Mutlak sevgi için hakikatlerin varlığı gereklidir. BEYT: Varlık onun nuruyla meydana çıkıp aydınlandı. Muhabbetin nurları mümkinât âlemine şaşa kaldı.540 MARİFETNAME Mutlak sevgi için hakikatlerin varlığı gerekli olduğu için eş yanın hakikatine mutlak (İlâhi) güzellikten dağılıp her biri kendi üstün zevkini almıştır ve sevince ermiştir. Fakat güzelliğin kemâlini göremiyenler başlan eğik ve ilâhi güzellikten yoksundurlar.Her hakikat sadece kendi nasibine, müşahede eylediğine aşıktır. Bunun için de her hakikat kendi seveninin aynı olmuştur. Bundan kasıt odur ki mutlak varlığı görebilenler, onun hakikatini hak-luyla idrak edenler gerçek âşık sayılırlar. Eğer mutlak olan Allahbütün hakikatıyla ondan gizli kaldıysa o kulun gaflet ve delâletiçinde olduğu bir gerçektir. Çünkü birinci için hakikatin ilki Allah'ın cemâlidir. Zâtım zatıyla görmüş ve kendi zatına aşık olmuştur. İkincinin gördüğü iş tasarlanan bir hayaldir. Aynını aynı ilegörmüş, sıfatlarına mahsus perdelerde kendi nefsinin aşıkı olmuştur.Fakat önceki seven kendi gözüne fenâ gözü ile bakmış, sevgilisinin muhabbet ve sevgisine ermiştir.İkinci seven ise kendi nefsine beka gözüyle bakmış, sevgilininhuzurundan düşmanlık görerek kovulmuştur. Buradaki perde benliktir. Bu şeytânın: — Ben ondan üstünüm. Firavun’un: — Sizin yüce Rabbiniz benim, dedikleri perdelere benzer. Zatını sevmek makamında olanlar, zat ve hakikatine bağlı olup sev-gilüerine bütün ruh ve gözleriyle aşıktırlar. Bunlar birbirlerine yapacakları ezâ ve cefâlardan asla kırılmaz ve darılmazlar. Can ya-,karken birbirlerini cezalandırmak niyetine gitmezler. Gönülleri öyle hoş bir lezzet içindedir ki sabrın acılığım asla duymazlar. Sevgileri birbirlerinin zatına bağlıdır. Bunun için de birbirlerinin beden, sıfat, fiil ve âdetlerinden razıdırlar. Kusurlarım görmezler.Çünkü asalette zatı nulu ve sâfidir. Bunun için giriştikleri bazı işler geçici olarak vâki olan zulmet ve bulanıklıklar o sevgiliye zararveremez. Çünkü seven Allah’ın sevgisiyle boyanmış ve onun ezelitemizliği ile temizlenmiştir.Q boyanma ve temizlik, onun zatını başka perdelerin boyalarına bulaşmaktan men eder. Hakikatini, sonradan olanlarla, bulandırmaktan ve kederlenmekten koruyucudur. O halde her türlü zulmet, pislik ve bulanıklık ve lekelerle çevrilmiş olsa yine de leke kalmaz ve değişmez, pislenmez. Denizler misali pislikleri giderir dekendisi yine temiz kalır ve temizliğini muhafaza eder. 541 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKİ HZ. MANZUMEMerhaba ey aşk-ı pâk, ey yâr-ı garHer gönül eğlencesi sen ey nigâr.Akl-ı külsün câna cansın ey pederHep senin elindedir tedbir-i kâr.Cân-ı âlemsin dahi aynı ıyânAlemi şevkinle kıldın bi karar.Hüsn-ı maşûk-u gam-ı uşşaksunSen sana âlemdesin ma’şuku yâr.Ruz (gündüz) ve Şeb (gece) senden bulur nur ve zalâm Zülf verûyun aksidir Leyi (gece) ve nehâr (gündüz)Bağıban-ı dilsin ey sâki müdaimRevnâk-ı âlemsin ey bağ behâr.Cân ve gülistansın ey bahr-ı hayâtHüsün ve ihsâmnla buldun iştihâr.Alemi mesteylemiş hoş demlerinItr-ı cân ve dilsin ey müşk-i tâtâr.Buldu Hakkı dilde tenhâ sohbetinGavs-i ulvi sensin, ey Yûsuf ızâr.KISIM : 11SIFATLARIN MUHABBETİEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Hazreti Allah gizli bir hazine idi. Kendi celâli ve cemâlinin tecellisi ile kemâlini açığa vurmayı murad etti ve tanınmayı sevdi.Sonra ahadiyetten vahidiyete indi. Yüce sıfat perdeleriyle vech-ipakini (temiz yüzünü) örttü. Bunu yapması güzel yüzünden bütünkâinatın mahvolup yok olmaması ve hiç kimsenin hayrı ve şerrifarketmemesi içindir. Çünkü sıfatları çok olunca isimleri de çok, olmuş ve taayyünü (belli olması) kadar varlıklar meydana gelmiştir. Tesir ve fiillerin değişik oluşuyla görüntü ve gölgeler oluşmuştur. Artma devam etmiş ve etki ile etkilenme de meydana gelmiştir. Sevgi ve sevilme artıp yayıldıkça bundan istifade yoluna gidilmiştir. Yaratan ile yaratılanlar arasındaki fark ortaya çıkınca aşık(seven) ile maşuk (sevilen) in kim olduğu açığa çıkmıştır. Muh taç olan herkes kendi durumuna göre âşık olmuş ve dilediği kadar 542 MARİFETNAME sevgi ve muhabbeti bulmuştur. Fakat kendi aynasında kendisinegörülen yüzü görebilir. Bütün isimlerden önce kendisini terbiyeeden isme aşık olur ve onu sever. O isimden ayrıldığı zaman onunarzusunda kalır ve yüzün güzelliğini ve cemalini görmeyi arzular.Kendi terbiyesini yapan yüzü gördüğü zaman o kavuşma arzusu nu tamamlanmış, şevki ve arzusu sona ermiş olur. Bu muhabbet sahipleri genellikle kendi gördükleriyle kalır-lar. Bunların ibâdet edenleri, zata ibadet etmez, sıfatlarıyla kalır-lar. Çünkü onlar ibadetlerini mutlak mabudun sıfatlarına yapmış-lardır. Allah’ı görmek, onların yegâne istek ve maksatları olur.Tecellilerde değişme olunca sevgilerde de değişme olur. Suretve sıfatlan arasında maruflan değişince hepsi onu inkâr eder. Meselâ nimet verene aşık olan müntekim’i inkâr eder. Gaffar(bağışlayıcı) seven, kahrediciden kaçar. Bu sıfatların sevgisiylebirbirlerini sevenlerin ayıplama ve şikâyetleri çok olur. Bunlardadüşmanlık ve hâkimiyet çok olur.Meselâ bir kişi herhangi bir veliye, velli olduğu ve onu sevdiğiiçin hizmet eder. Onun gaflete düştüğünü ve Allah’a isyankâr olduğunu görünce onu kötüler, ayıplar, gözden atar ve onu terkeder.Yahut da bir kimse birini sırf güzelliği için sevmiş olsa onun hastalandığını, ihtiyarladığını ve güzelliğini kaybettiğini görünce onubırakır ve terkeder. Fakat Allah’ı sevenler, sıfatlarını görmeyip zâtım sevenler, dostlanm inkâr etseler de onun hakikatini sever veona itibar ederler. İşlenen fiillere kızsalar da failini sever ve aslaonu terketmezler.KISIM I 12FİİLLERE DUYULAN SEVGİFiillerin sevilmesi, ancak sanat perdesiyle yapıcı olan Allah’tan yüzleri kapatılanlardan olur. Fiilleri sevmeleri onlar ile Allaharasında perde olmuştur. Bu sevgiyi bedenlerinin engellenmesiylekonuşmak şerefinden yoksun kalırlar. Mâni oluşlan şöyledir:Onlar kendilerine bir beden bulmuş ve böylece nefisleri ilemeşgul olmuşlardır. Böylece tabiat karanlığında kalmış, kendilerini noksanlıklara ve kötülüklere satmışlardır. Bunlar hallerin değişmesini ancak dünya işlerindeki değişikliği gördükleri zamanfarkedebilmişlerdir. Böylece müessir olamn tasarruflarım akü yoluyla bilmişlerdir. Onların sevgilerinin kaynağı olan akıllan, ben- 543 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. İlklerinin ötesinde saklanmıştır. Bunlar korku ve ümit ehlidir. Oıj. lar muhabbetlerini sıkıntıda bulmuşlardır. Amelleri perdelerin g e , risinde olup himmetleri sevâb ve cezadadır. Mabudun rızasını ibadetle varamazlar. Zâta duydukları sevgi ile müşahedeye eremezler" Cenab-ı Hak buyuruyor ki: «Benim sevdiğim kul bana verdiğim mal yüzünden ibadet eden değil, rububiyetimin verilmesiyle ibadet edendir.»(Hadis-i Kudsi)Onlar bu hâlleriyle insanlara kul oldu. Marifetin hakikatineve muhabbetin zevkine eremediler. Onlar birbirlerini sadece fli-lem sevgsyle severler. Onların nazarında aynlık ile kavuşmak başka başka şeylerdir. İhsan artarsa sevgileri de artar. İhsan azalırsasevgileri de azalır. Çünkü onların himmet ve nazarları menfaatteolup ona bağlıdır.Onlardan bazılan var ki rablerine ibadet eder fakat bu ibadetten fayda ve menfaat umarlar. Eğer umdukları olmazsa o zaman hallerinden şikâyetçi olur ve sevgilerinde azalma olur. Sevgilinin sahib olduğu haklan unutur. Ona riayet edişinde kusur eder, hatta ona büyük bir düşman olur. Her ne kadar sevgilinin sıfatla-n, kemâlâtı ve fiilleri üe hâli üzere kalır. Fakat menfaatine göreona duyduğu sevgide değişme olur. Bu kulun aslı sevmediğini gösterir. Çünkü bırakıldığı zaman sevgisi kalmaz. Bu sevgi ve muhabbet; isteklere ve gayelere kavuşmak için zatın kendisini değil araz-lan sevmektir. Bu hevânın çeşitlerinden biridir ve kul için tehlikelibir hastalıktır. Bu sevgiden hayır gelmez. Onun ehlinde ne vefâ nede sefâ olur. Çünkü fiillerin sevilmesi geçicidir. Böyle sevgi sebeplerdeğişince değişir ya da yok olur. Buna göre sıfatların sevilmesi daha çok itibar edilmeye layıktır. Fakat hemen belirtelim ki sevgininhepsinden üstün olam zatın kendisini sevmektir. Zira böyle bir sevgi her çeşit hastalık ve illetten uzak tutulmuştur.KISIM: 13ESERE MAHSUS SEVGİ Ey Aziz! Ehlullah diyorlar ki:Eserler ikiye aynlır:1 — Mahbubun eserleri ki bunlar muhabbettir.2 — Eserleri aslî yapıları için sevmektir. 544 MARİFETNAME Bunların ilki muhabbet denizinden bir serpinti ya da sıfatların muhabbetin gölgesinden bir gölgedir. İkincisi ise muhabbet karanlığıdır* Bu fitneye ve fesada sebebiyet verir ve kulun Allah’tanuzaklaşmasına sebep olur. Kulun sevgisi Allah için olmazsa kulaAllah’ı unutturur.Bu hâl, kalın perde ötesinde kalan ve Allah’tan uzaklaşanlarile zillet ile huzuru İlâhiden kovulanlarda olur.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«İnsanlardan bazıları Allah’a ortak koşarlar. Onun benzeri varsanırlar ve onları (putlan) Allah’ı sever gibi severler.»(Bakara Sûresi, Ayet: 165)Beyan olunan sevgiye sahip olanlar fasık tabiatlı ve kalbi kararmış kimselerdir. Aşağı karanlıklara dalmış ve baş aşağı gitmişlerdir. Kalbleri günahlarla dolu bedenlerine bağlanmıştır. Onlarhizmet ehli olmadıkları gibi taat ehli de olamamış ve Allah’a iba- : det için başlarını da yukarıya kaldıramamışlardır. Onların gönülleri zevkten ve sefâdan yoksun kalmış, sevgi ve muhabbetleri ce-fhâletin ve şehvetin zulmetine batmışlardır. Gözleri hasta, görüşleri bozuktur. Bu sebeple yarasa misali cehâleti ve şehvet haramlığını marifet nurundan üstün tutmuş ve bu hâl ile şaşırmışlardır.Allah-ü zül celâl onları gururlanmanın, gafletin ve maddeyisevmenin hasıl ettiği belâlara düçar etmiştir. Bu demektir ki adinefse tabi olmak kadar büyük suç bayağı arzular peşinde olmakkadar büyük akılsızlık yoktur. Çünkü bu halde sevgi cevherleri bulanır, kararır, şehvete dönüşür, tabiatı değişir, eza ve cefâya sebebiyet verir, sahibinin rahatı gider.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Kadınlara karşı şehvet, evlât, biriktirilmiş altın ve gümüş,cins atlar, hayvanlar ve ekinlere karşı düşkünlük insanların hırsını tahrik eder. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Engüzel mekân Allah katindadır.» (Al-i İmran Sûresi, Ayet: 14)Cenab-ı Hak bu ayetle aşağılık şeylere bağlanan ve nefsineuyanların şiddetli azab içinde kalacaklarını beyân buyuruyor. Kimin nuru artarsa onun Allah’a olan sevgisi de artar. Eğer kul, zulmeti, kötülüğü ve pis sayılan şeyleri severse, sahip olduğu zati nuronu kendi hazretine çeker. Çünkü onda ilahi sevgi galip gelmiş veonu Allah’a bağlamıştır.Cenab-ı Hak buyuruyor ki:«Allah’a iman eden kulların ona duydukları sevgi de çok olur.» 545 ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Peygamberimiz buyuruyor ki:«Bir şeye duyulan sevgi insanı sağır vc kör eder.»Büyüklerden bir zat bu hadise şöyle mânâ verdi: «Gayret yönünden başkasından kör olur. Heybet sevgilisinden kördür.» MANZUME Aşık-ı yârem anınçûn bu diyara geldim Yoksa ben devri cihan içre ne kâra geldim. Nedir o kıssa-i ta’til ki yoktur ta’til Pâdişâhım ki, bu sahrâya şilıara geldim. Himmetim çünki bülend idi ezelden hâlâ Hoş temâşâyı ruhı zülfi nigâra geldim. Aşk meydanına lâyık yok idi bir merkeb Ten burakıyla revân büsü kenara geldim. Ger .bana olsa idi, onda müyesser bu murâdPes niçin şehr-i ademden bu diyâra geldim.Yar agyâr sana kendini, bilmez câhil Şükür kim marifet-i nefs ile yarâ geldim. Derbeder gezme, göniil harına gel ey HakkıKi ben ol yâr ile haivet-i gâra geldim.KISIM: 15 MUHABBETİN 4 KISMININ KARŞILAŞMALARI VEBİRLİKTE BULUNMALARIEy Aziz! Ehlullah diyorlar ki: Zât, sıfat fiil ve eserlerin muhabbeti birbirine yardımcı olup birbirine karışıktır. Cenab-ı Hak buyuruyor ki; a Allah onları, onlar da Allah’ı sever.» Bu ayette Allah ile kul arasındaki sevgi yani zâtı muhabbetibildiriliyor. Çünkü o sevgi sıfatlara bağlı olmayıp zatın kendisine bağlıdır. Kul yönünden mevc ud olan zâti muhabbet diğerleri ile bulunabilir. Zira Allah'ın sıfatlan zatıyla aynıdır. Akli bakımdan ise zatının gereğidir. Cenabı Hak sıfatı sübûbiyyesinden âri değil* yön ünd en 
540 MARİFETNAME dir. Onun zatını seven vechi kadimini de sevmiş olur. Kul bilir ki Allahu zül celâl bütün sıfatlarıyla vardır. Muhabbet derecesine eri- şenin ârifi kâmil olmasının sebebi de budur. Arif lâtif adıyla Kahhar adını ayıramaz ve ikisini de ayni şey-miş gibi bulur. Allah’ın cemâli de celâli de onun nazarında eşittir. Çünkü o bilir ki hepsi o sevgilinin (Allah’ın) kemâlidir. Seven için Cenabı Hakkın bütün fiili ve şerleri aynıdır ve sevgilidir. Çünkü eserler de sıfatlar da onun temiz ve yüce zatına aittir. Fiillerin ya-ni işlerin zata bağlılığı sıfatlar iledir. Zira fiiller sıfatlardan mey-dana gelmişlerdir. Eserler de fiillerle meydana geldikleri için zata bağlılıkları fiiller iledir. Zatı seven kul onun fiillerini de sever. Çünkü fiillere bakan «o fiilerin failini müşahade eder. Hatta O’nun azap vermesinden, yakınlığım duyarak lezzet alır. Zâtı seven, eser-lerini de sever. Çünkü bütün eserlerin O’ndan geldiğini bilir ve O aynadan ondanbaşkasım görmez ve gerçek bir bakışla sadece O’nu görür. Allah’ın vergisi olan zâti muhabbet diğer sevgilerin varlığım zarurî kılmaz. Çünkü kul asıl yaradılışında, nur ve zulmetten ter-kip olunmuştur. Yani insan, karanlıkla nurun birleşiminden yara- tılmış ve bütün mahlûkların hal ve tavırlarının, hareketlerinin hep-si, kendisinde toplanmıştır. Bu sebepten ötürü onun bir çok fiil ve hareketleri vardır ki, (yaradılışının icabı olarak) yedi başlı hayvan nefsinin dürtüsünden hasıl olur. Buu çıkışın kaynağı olan nefsin sıfatları, duyu organları vasitasıyle dünya âlemine hükmetmeye çalışır. Yine insanın bir çofiilleri vardır ki, kalb ve ruhunun hatıralarından fışkırır. Allah’ıve meleklerinin ilhamından meydana gelişlerinin icabı olarak iısana huzur zevkim tattırır. Sonra kulun kendisi, bu terkibin v 1 cudundan fiil ve sıfatla ayrılmaz ki, zâtının sevilmesiyle onun ıfat, fiil ve eserleriyle ârazının sevilmesini gerektirsin. Çünkü, Cnab-ı Hak, kulun zatını sever, fiillerini sevmez. Nitekim Kur-aKerim’de «Kulun, ârizî hal ve hareketlerini sevmediğim Habibibildirmiştir.» Hz. Peygamber (S.A.V.) de: «Cenab-ı Hak kulunuvip, amelini sevmeyebilir. Amelini sevip cesedini sevmeyebilir.»lah, zâtın sevgisiyle, kulun sıfatlarım da beğenmeyebilir. NitelAllah, habibi Hz. Peygamber (S.A.V.)’e, insanlardan korkmanın < yakışmadığını bildirmiştir. Eğer böyle olmasaydı, bir kulun işle ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.KISIM : 23İLAHİ AŞK VE VECD HALLERİEy Aziz! Ehlullalı diyorlar ki: Aşkın keder ve acısından boşalan gönül, gönül değildir. Gönülderdini çekmiyen su ile topraktan başka bir şey değildir. Aşkın esi-ri, her dertten uzak olur. Onun kederine alışan daima sevinçli olurAşk şarabı, insanı hararetiyle kendinden geçirir. Onun dışındakiler kalbe donukluk, nefse benlik, sevgisini verir. Aşık, aşkla dinçve zinde olur. Ona sarılmakla zikri, daima hayır olur. Leylâ ileMecnun, bu şaraptan lezzet almışlardır. Onun için dünyada güzelisim bırakmışlardır.Dünyaya yüzbinlerce akıllı gelmiş, hepsi de Hekim-Filozof olmuş, fakat hepsi de âşıklıktan bir yudum alamadan göçüp gitmişlerdir. Gerçi dünyada binbir kâr ile uğraşırsın, fakat kendindenancak aşk yolu ile kurtulabilirsin. Aşktan şikâyet etme. Her nekadar kendisi mecazi de olsa. Fakat mecaz, hakikatin yapıcısıdır.Nitekim önce harflerden ibaret alfabeyi okur, öğrenirsin, sonraKur’an dersi olmaya muktedir olursun.Bir mürid, Allah için bir mürşide gider. Muhabbet yolunda onukendine rehber edinir. Sonra o aşk yolunun mürşidi ona, eğer aşıkdeğilsen git birine âşık ol, sonra bize gel, demiştir. Çünkü «mecaz,hakikatin ölçüsüdür» tabirince bardağı dudaklarından uzak kılmadıkça mânâ âleminin yudumlarını tatmak mümkün değildir.Ancak mecaz köprüsünü süratle geçmek ve mânâ âleminin gerçekdenizinden içip, muhabbet şarabıyla kendinden geçmek gerekir.Aşkın başı muhabbet, sonu vecd halidir. Vecdin başı mukâşe-fe, sonu müşahade (Allah’ı görme) ’dir. Vecd, öyle İlâhî bir konuşmadır ki, vahdaniyet sırlan onunla bilinir ve insanlık sefaletlerionunla yok olur. Rahmanın hükümleri onunla icra olunur. Vecd,aşk ehlinin kalbinde öyle müşkül bir sırdır ki, kimse ona vakıf olamaz, onu bilemez. Vecd, kulun İlâhî sırlan incelemesi yanında ruhun kendinden geçme halidir. Vecd, Allah’ın öyle bir vergisidir ki,âşığın kalbini kendine cezbeder. Aşk, hayrete dalmak, vecd nurdenizine gömülmektir. Vecd, Allah zikrinin verdiği tatlılıkla insankalbini istilâ edince ruh, o şevkin ağırlığı altında ezilir.Vecd, mevcudun nurlarında vacidin tükenmesidir. Vecd, nurların huzuruna varıştır ki, kutsal kokular o nurlardan âşıklannkalbine serpilir. Bunun içindir ki, vecd içindekilerin ruhlan ıtırlı 562 MARİFETNAME dır. Gönülleri aydın, bedenleri yoldaş, işaretleri incedir; sözleri,akıl ve kalplere hayattır. Herkesçe değerli ve makbuldür. Bu vasıfları taşımayanın mizacı bozuktur. Tedaviye muhtaçtır.Kalbdeki mevâcilıin bereketleri bedende görünür. Ruhlarınmevacidinin bereketleri ise, gizli kalır. Vecdin kolayı zor, zoru daçok şiddetli olur. Vecdin hali sözle ifade edilemez bir mânâdır. Çünkü o, velilerin göğsünde İlâhi bir sırdır. Vecd, aşk ehlinin bedenlerinden habersiz olması ve hareketlerinin yok olmasıdır.Cihan, aşk denizinin bir damlasıdır. Felek, aşk sahıasınm bir yeşilliğidir. Aşk işinden daha itibarlı, daha güzel bir sanat olmaz,onun arzusundan daha lezzetli bir endişe olmaz. Aşkın esiri, azadolmak (serbest olmak) istemez, kederden canını verse sevinmekistemez. Gerçi aşk tuzlu olur. Fakat dert ve kederi tatlı ve neşeverici olur. Aşkın bahan solgun olmaz, şevkin kıvılcımlan donukolmaz.Aşk ister mecazi, ister hakiki olsun, devlet, o âşığın başına konmuştur. Zira hakikat mecaz ile beraberdir. O hâzinenin kapısınıbu anahtar açar. Aşkın makamı çok yüksektir. Aşk olmadan felekler dönmez. Onsuz, âlem bu nizâmı bulmaz. Aşk varsa, âlem hoştur. Aşık olan, ârif ve kâmil insandır. Aşkın vasıfları dille ifadeedilemez. Aşk, kıyamete kadar vasfedilse yüz kıyamet geçse yineonun vasıfları bitmez.KISIM : 24İLAHİ AŞKA ERMENİN YOLLARI VE USULLERİEy Aziz, Ehlullah diyorlar ki:Cenab-ı Hakk’a giden yollar, gerçi yaratıkların sayıları kadarçoktur. Fakat muhabbet ehline yakışan fena (yok olma)) ve cezbe yoludur. Çünkü bu yol, çok yakın, olgun, açık ve üstündür. Bu yoldan gitmek isteyen aşk ehlinin vasıtası olan cezbe, bu yolu çok çabuk bitirir. Eğer bu yol fakirlik ve yokluk ise, bu, ancak iradî birölümle geçilir.Bunun elde edilişi de oıı esasa bağlıdır.Birinci Esas tövbedir. Bu, kulun iradesiyle Cenab-ı Hakk’adönüşüdür. Nitekim ölüm de iradesiz bir gidiştir. Çünkü ölüm, Allah’ın emridir. Tövbe, günahların hepsinden sıyrılmak ve Allah’asığınmaktır. Günah ise, kulu Allah’a karşı utandıran iki cihanınmertebelerine bakmaktır, onları dilemektir. Aşığa yakışan maşuk 563 ERZURUMLU İBRAHİM IIAKKI HZ. tan başkasına bakmamaktır. Benliğini bırakıp varlığını ona fedaetmektir. Çünkü bedenin günahlarından sıyrılmak, bu hale gelme- nin esas şartıdır.İkinci esas zühd’dür. Zühd, dünyanın süsünden, lezzetlerindenmal, mülk, mevki ve zenginliğinden tamamen elini çekmektir. Nitekim ölüm de bunlardan aynlmaktır. Gerçek zühd iki cihanı daterk etmeye çalışmaktır. Uitekim Peygamberimiz (S.A.V.): «Dün ya ahiret ehline, âhiret de dünya ehline, Ehlullah’a her ikisi haramdır,» buyurmuştur.Üçüncü esas; tevekküldür. Tevekkül, Cenab-ı Hakk’a dayanarak bütün sebeplerden tamamiyle çekilmektir. Nitekim ölüm halinede öyle gidilir.Dördüncü esas, kanaattir. Bu da nefsin şehvetlerinden ve hayvani arzulardan vazgeçmektir. Nitekim ölüm de bu sonuca varıştır. Aşığa yakışan yiyecek, içecek, giyecek ve barınaktan kendisine yeteceği kadanyla yetinmektir. İsraf etmemektir. Nitekim Hak Te*âlâ: «İsraf etmeyiniz,» buyurmuştur.Beşinci esas, uzlettir. Uzlet de inzivaya çekilmek suretiyle halkla ilgisini kesmektir. Nitekim ölüm de insanlardan ayrılıp gitmek?tir. Mürid, kendisini terbiye eden mürşid-i kâmilin hizmetini görecek ve nasıl ki ölü kendisini yıkayana teslim ediyorsa, o da kendini öylece mürşide teslim edecektir. Ta ki kendisini mürşitlik su yu ile yıkayıp bütün pisliklerden tertemiz kılıncaya kadar. Uzletinen üstünü, yalnızlığa çekilip bütün duyu organlarını çalışmaktanalıkoymaktır. Çünkü ruhun tutulduğu her türlü âfet ve belâ, fitneve fesad, hep onlarla olmuştur.Nefs bunlarla ruha hakim olur. Bunlar, insanı yerin dibinebatınr, dünyadaki şeylere bağlar. Bunların hepsi beş duyu organının pencerelerinden içeriye girmişlerdir. Eğer halvete çekilirse, beşduyunun pencereleri kapatılır, duyum ve algı almaktan alıkonur-sa o zaman, şehvet ve heveslerden, dünya arzularından, nefsin istekleri kalmaz ve bu gayret ve korunmadan sonra temizleyici olanAllah zikriyle faydasız meyiller, nefret, cehalet, gaflet ve bütünşehvetler silinip süpürülecek ve böylece gönül sıhhat ve afiyet bulacaktır.Altıncı esas, Allah’ı zikre devamdır. Zikir dünyaya ait olan herşeyi unutup yalnız onu zihinde anmaktır. Nitekim ölüm, bütündünyayı unutmaktır. «Lâ İlâhe İllallah» güzel sözü, manevi bir macun gibidir. Bu macun iki şeyden yapılmış. Lâ sözünü söylemeklebütün bozuk şeyler yok olur ki, nefsin istekleri, kalbin hastalıklan, S64 MARİFETNAME ruhun bağlantıları onlardan doğar. İllallah sözüyle de kalp sıhhat bulur, mizaç selâmete erer, Allah’m isim ve sıfatlarının verdiğikuvvetle can ve gönül ferahlık ve teselli bulur.Yedinci esas, Allah’a tam teveccühtür. Ieveccüh, dünyayı ve onun varlığım çağıran her çağrıdan yani her türlü maddi arzu ve isteklerden sıyrılmaktır. Nitekim ölüm, o hale düşmektir. Bundansonra o âşığın Allah’tan başka ne isteği ne de sevgilisi kalır ve ondan başka bir gayesi kalmadığı gibi, bir anda ondan gafil kalmaz.Sekizinci esas, sabırdır. Sabır, mücahede ve çabalama ile nefsi,sevdiklerinden alıkoymaktır. Nitekim ölüm de o makama ermektir. Bundan sonra âşık, nefsini alıştığı ve sevdiği şeylerden çekerve bu halinde sabır ve sebat eder. Böylece nefis, tertemiz olur, bütün şehvet arzulan susar ve yüce şeriatm yoluna konulur, kalbiannır, ruhu parlar.Dokuzuncu esas, murakabedir. Bu da kendi hareket ve kuvvetinden sıynlmaktır. Nitekim ölüm de o yokluğa gitmektir. Bundan sonra âşık, Allah’ın ilhamlarını, lütuflannı bekler ve dünyavarlıklanndan sıynlarak, İlâhî aşk ve sevgi denizine gömülür. Böylece Allah’ın rahmetinden kendi nefsine öyle bir nur parlar ve yükselir ki, onunla bir anda bütün amellerinin karşılığını bulur ve otuzsenelik riyazetle yok olmayan kötü nefsin karanlıklan yok olur.Onuncu esas, nzadır. Rıza, kulun Allah’m nzasma girmesi venefsinin nzasından sıyrılmasıdır. Nitekim ölüm de o makama ermektir. Bundan sonra o âşık, Allah’m ezelî hükümlerine teslimolur, onun ebedî tedbirine bütün işlerini tafviz eder ve kazasındanitiraz ile kaderinden çekinmeyip rızasının yoluna girer. Karanlıkvasıflarından ve nefsinin fenâ arzularından kendi iradesiyle ölenemuhakkak Cenab-ı Hak, inayet nuruyla yeniden hayat verir. Yanibeşerin karanlık vasıflanndan kendi iradesiyle ölen kimseyi, Ce-nab-ı Hak, İlâhî vasıflarıyla yeniden canlandırır. Ona cemalininnurlarmdan bir nur ihsan eder ki, o nurla halkın hallerini görüpzekâsıyla insanlann sırlarım anlar. Lâkin nefsinin vasıflanyla yaşayan kimse insanlık karanlığında kalır. Ne marifet gücüyle İlâhînura, ne de sevgi semeresi ile sevgilisine kavuşur.Şu bir gerçektir ki beşer vasıflanndanölen âşık, elbette maşukun (Allah’ın) vasıflarıyla ebedî hayata kavuşur ve onunla bekabulur.MÜSTEZADEy mâlik-i mülk-i du, cihan, vahid-i kahhar yoktur sana sâni ses ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. Sen dâim ve bakisin ve yok darda diyar eşya heme (hepsi) fâni Mevcud-ı hakikisin ve ma’dümdur eşya çün sâye ve rüya Sensin hep edüp eyliyen ey fâil-i muhtar Ahval-ı cihan Sun’unla var ettin nice bin enfüs-i ervah Eşkâl ile eşbâh Nurunla semavet-üze min eyledin izhâr hep kevn-ü mekâni Ey evvel-ü hem âhir ve hem batın-u zâhir Senden bu mazâhir Hep havi dalıi kuvvet alır ondan ve bisyâr Hem nam ile şanıAşkınla dönüp ruz ile şep (gündüz ile gece) rakseder eflâkHayrette kalır hâkŞevkinle yanar şems-ü kamer (güneş ve ay) sabit seyyarEyler deveraniEflâk-ü anasırla mevalide çu hemrâh Nurundur ey AllahZerrati kamu eyledi serkeşte çu pergâr Aşkın hafakanı(çalkantısı)Aşkınla hava cuş edüp emvac olur ebhor Şevkinle kamu pürAşkın düşürür şevk ile vadilere naçar Her ab-ı revanıAşkınla muamma-yı cihan, hal olur ancak Ey vâhid-1 mutlakBir şule (alev) imiş âlem edermiş anı tekrar Aşkın cevelaniHer can-ü gönül, tab iledir nuruna mail, Nur anlara şâmilZerrat-ı Cihan, vahdetini eylemiş ikrar Bi nutk-u lisanı(konuşmadan)Nurunla, dil-ü didemize kalb ve gözümüze) göster ilahi Eşyayı,kema lıi (olduğu gibi) Tâ seyredelim şanların ey kulzem-ı Zahlıâr (ey denizlericoşturan) Her an-u zamanıNurunla zuhur etti çu ervah ile esma, Aşk oldu müsemmâGöster bize her mertebede sair etvar, Bir ayn-ı ayanıGer aşk-ı cihangirine meyil eylese, zâhid Olurdu müşâhidHem Kâbe misali sevb etmezdi ol inkâr Her Sang-ı nişanı .Hakka ki olan aşk-ı safa bahşına vâkıf olmuştur o ArifHoş canı gibi şefkat eder cümleye her bâr İncitmez o canıAdemde kodun sırrına mahzen dil agâh (uyanık gönül)Olmuş o nazargâhÇün aymadır lütfûna dil ey şeh-ı cebbar (Allah) Kesreyleme anıSâf eyle bu dil aynasın, tâ Tura kâmil ol hüsne mukabilBaktıkça ana sen seni kim dolu envar, Hem râz-ı nihani(gizli sırları)iler hamd-ü sena meth*ü duadır sana raci, Sen cümleyi Cami(hepsini toplamışsın)Hep senden alırlar dün ve gün âşık ve dildar Hem aşk ve lıemanı 566 MARİFETNAMEMihrinle (güneş) pür ettin bir avuç hâki (toprağı) diıahşanİsmin dedin insan.Nurunla hem ettin yüzünü mazhar-ı didar (cemalini gösterme)Bulmuş lein&nı yolunda çu terk eylemişim cümleyi Mevlâ Bildim seni ulâDil gerçi senin çün sever ol cümleyi yekbâr olmaz nigaraniAşkınla refik eyle beni, olsun enisim Hem dilde celisimŞirin diheni cana değer eliyle güftar Esrar-ı beyanBî aşk temin (aşksız vücudum) bâr-ı girandır (ağır yük) eydost Ger mağz ve eğer PostAşkınla tahammül kılınır yükle ne kim var Her bâr-ı giranıBi aşk belâdır ki ne var devlet ve nimet Aşkınla saadetAşkınla belâ bal olur ateş, gül ve gülzar (gül bahçesi) Oldurzer-ı kâniAşkın elem-ü derdi verir gönlüme lezzet Oldur bana izzetKim gamla yanıp cism ola kül can ola çün nâr, İtr ola dühanıAşkınla dolan, buldu ayân devlet ve ikbal Hem izzet ve iclâlBenlikte kalan nefse uyan müdbir bimâr (şansız bir hasta)Çekmiş o ziyanıBir kerre içen âşık elinden mey sâfi (temiz şarap) olmuş anakâfiCismi uyuşup kalbi olur hane-ı hümar (içki evi) Kor âb ilenam (su ile ekmeği)Aşkm çün olur âşıka deryalar sâkı, Hay olur o bakiŞevkin bitirir gülşen-i canında çok ezhârEsmar-ı cinani (cennetlerin meyvelerini)Benlikten irağ et beni, aşkına vasıl olsun bana hasılAnında ne kim görürse gönül eyliye tezkâr ol ruh-ı revâmEvham-ı hayalimle işim havf-u hatardır ödten bu beterdirHüzünle pür et gönlümü tâ kalmasın efkâr, Ver emn-ü amâni(korkusuzluk-huzur)Kahrinle olan münkabiz eylerse tevekkül Hem sabr-utahammülMihrinle (güneşinle) dolar kalbi, gider zulmet-i ağyar(yabancı karanlık) Kor tir ve kemâniHikmetle nazar et nedir heyet-; âlem çok âyet mühkemEşyada ayân nur-ı yakın bulmuş o Hüşyar (akıllı) Kor gayrikemâniŞevkinle fiğan eden olur aşkına mahıem Zevk eyler o her dem 567 EBZURUMUjjgg^*^— ----------------------------- ^ — --- ^ . prer bahrolur enhâr, kalmaz o figanıFervad ile çün baft«*« yamamı irfan, Kıldın bizi 8 ârt&çSnurı ^ en ^rS *ewftr Aşkın galeyanı^ol bahrı hakikatten o* eyledi Hakkl yok anladı halkıHer dilde sana hamdu ^ lle eşâr Ebkârı maâniAşkınla eder nazm noş 56Ö KONU:3DÖR NEVÎ İLE EVLİYA HİKMETİNİN İLMİ SÜDUROLDUĞU VE ONDAN KALBİN ZEVK VE HİDAYETBULDUĞU VE AHKAM İLMİNDEN ÜSTÜN OLDUĞU4 KISIMDAN İBARETTİRKISIM : 1VELİLERİN HİKMET VE FAZİLETLERİNİN AYET VEHADİSLERLE BİLDİRİLMESİEy Aziz!Hak Teâlâ, kullarına inayetle kendi hikmetini müjdeleyip elde edilme yolunu duyuruyor.«Nitekim Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonraonlan (onların delâlet ettiği âlemleri, eşyayı) Meleklere gösteripdoğrucular iseniz (her şeyin iç yüzünü biliyorsanız) bunları, adlarıyla bana haber verin demişti.» (Bakara, 31)«Allah, dilediğine hikmet (faydalı ilim) verir ve kendilerinehikmet verilenlere de sayısız hayırlar ihsan eder. Bunları sâlimakıllardan başkası düşünemez.» (Bakara, 269)«Ey Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalbimizi (Haktan) saptırma. Bize, kendi cânibinden bir rahmet^ver. ŞüphesizSen, bağışı en çok olansın.» * (Al-i tmran, 8)«Yâ Rab, bana mülk (ü saltanat) verdin ve sözlerin te’viliniöğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan, dünyada da âhirette de benim yânm Sen’sin. Benim canımı Müslüman olarak al. Beni, salihler(zümresine)’e kat.» (Yusuf, 101)«Derken kullarımızdan (öyle) bir kul buldular ki, biz ona tarafımızdan bir rahmet (vajıy) vermiş, kendisine yanımızdan (has)bir ilim (gayb ilmi) öğretmiştik.» (Kehf, 5) ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ. «İnsanları, hikmet ve güzel mevizalar (öğütler) la Allah yolu, na çağırınız.» (Nahl, 125) «(Ey Habibim!) De ki: Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu? Ancak temiz akıl sahipleridir ki (bunlar) hakkıyla düşünürler.» (Zümer, 9) «Biz onu (n fetvasını) hemen Süleyman’a anlatmıştık. (Zaten) biz, her birine hüküm (Peygamberlik) ve ilim vermiştik.»(Enbiya, 79)«Kim ki Allah, onun göğsünü İslam imanıyla doldurmuştur, o(şüphesiz) Allah’ın nuruna gömülmüştür.» (Zümer, 22)«Kur’an’ı, O çok esirgeyici (Allah) öğretti. İnşam O yarattı.O'na, beyanı (konuşmayı) O öğretti.» (Rahman, 1 - 4 )«(Habibim) göğsünü senin (fâiden) için (açıp da) genişletmedik mi (genişlettik).» (İnşirah, 1)«(Habibim) hakikat biz sana Kevser’i verdik, o halde Rabbi- ne namaz kıl ve kurban kes.» (Kevser Sûresi)KUTSİ HADİSLER :«Ey âdemoğlu! Batın ilmini halktan gizledim. Bilinmemin sonucu olan bu ilmi ben, ancak has kullarıma verdim.»Ey âdemoğlu! Doymuş halde ilmi, çok konuşarak hikmeti nasıl istersin. İlmi açlıkta, hikmeti susmakta ara.Ey âdemoğlu! Ahlâkımla ahlâklan ki seni doğru yola yöneltsin.Ey âdemoğlu! Ben, ilhamlarımı seherde indiririm. Halbuki ozaman siz, uykudasınız. Hikmetlerimi karnı boş olanlara veririm.Halbuki siz toksunuz. Bunları (ilham ve hikmetlerimi) nasıl bulabilirsiniz?Hz. Peygamber (S.A.V.) de ümmetine şefkat ve sevgisiyle dinilmini öğretmiş ve ilmi ledüni (gizli ilmi) anlatarak kazanma yoklarını göstermiş ve hakikatini bildirmiştir.Nitekim bazı hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:«Hz. Musa ile Hızır (A.S.) bir gemide iken, bir kuş, gemininbir kenarına konmuş ve denizden su içmiş. Onu gören Hızır (A.S.)Hz. Musa’ya demiş ki: Ya Musa, muhakkak ki, Cenab-ı Hak, banabir ilim öğretmiştir, onu sen bilmezsin. Allah, sana da bir ilim öğretmiştir, onu da ben bilmem. Benim ilmim ve senin ilmin, Allah’ın ilmi yanında bu kuşun denizden aldığı iki damla kadardır.»«Allah’a 40 gün temiz bir kalple ibadet edenin diline Hikmetkaynaklan akar.» (Yani her ne söylerse kitap ve sünnete uygunhikmet söyler.) 570 MARİFETNAME«timiyle âmil olana, Allah bilmediği ilimleri ilham eder.»«Mü’minln kalbi, Hikmet pınarıdır.»«Hikmet, gönülde bir nurdur.»«Hikmetin semeresi, kurtuluşa ve felâha ermektir.»«Mü’minin isteği Hikmet, münafıkın isteği şehvettir.»«Hikmet, mü’minin kaybettiği malıdır.»«Hekimin sermayesi Hikmettir.»«ilim ikidir. Biri Kur’an’ın zahir ilmi olup Cenab-ı Hakk’ın yaratıkları üzerine delil ve burhanı, nimet ve ihsanıdır. Diğeri Kur’-an’m bâtına ilmi olup sevdiklerine Allah’ı tanıtır. Bu, Allah’m enfaydalı ilmidir.KISIM: 2VELİLERİN HİKMETİNİN SIRRI, ALAMETLERİ VE KIYMETİEy aziz, Ehlullah diyorlar ki:Hikmet, Allah’ın yüksek bir ihsanıdır. Tasvir olunsa onunlagüneş, kapkaranlık olur. Hikmet Allah’ın ilhâmı olan Ledûn ilmidir. Hikmet, ârifin kalbinde meselâ, bir minarenin tepesinde durankuşun ağzındaki bir kıl gibidir.Hikmet, zekâ ve anlayışın kemal derecesine varmasıdır. Hikmet mükâşefe-i yakin (gerçeği görebilmek) dir. Hikmet, gayb âlemini (görünmeyen âlemi) mühaşede etmektir. Hikmet, bir nurdur ki, izafi ruhtan (Allah’tan) ârifin kalbinde belirir ve onda fazla sevinç doğurur. Hikmet yerinde bir konuşmadır, hakkı, hakikati, konuşmak ve hakkı duyunca sükût etmektir.İlâhî hikmetlere sahip bir zat demiştir ki: Hikmet nuru kalbime ineli otuz yıldır ki dilimden, söylediğime pişman olduğum birtek söz çıkmamıştır.Hikmet, konuşmada, hareketlerde, emir ve dileklerde isabettir. Çünkü hakim olan, ancak hakkı konuşur, amel ve hareketleri yalnız Hak içindir, dileği de yalnız Hakk’m dileğidir. Hikmet, Allah’ın gayb hâzinesidir ki* belirip velîlerin kalplerini nurla doldurur. Ulu velîler, hikmetlerin örtüsüdür. Kalbin zulmeti (karanlığı)şehvettir. Nur, hikmetin ışığıdır. Nitekim cihanda nurla zulmetbir araya gelemez. Bunun gibi Hikmetle şehvet de bir gönülde bir-leşemez. O halde şehvetleri terkeden hikmet sahibi olur. Hikmetlerin başı da Allah’tan korkmak ve O’na bağlanmaktır. Hikmetinsüsü, şehveti terketmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

vefk-örnekleri-111

  vefk-örnekleri-111 vefk-örnekleri-111 by Charion Charion